KURUMSAL YÖNETİŞİM ( CORPORATE GOVERNANCE ), KUVVETLER AYRILIĞI İLKESİ VE DENETİMDEN SORUMLU KOMİTELER Küresel krizler ve Kurumsal Yönetişim (*): Güneydoğu Asya da 1997 yılı ortalarında başlayan ve tüm dünyayı saran krizin ardından özellikle küresel şirketlerin iyi yönetilmesinin dünya ekonomisi için ne denli önemli olduğu anlaşılmaya başlandı. Küreselleşen ekonomide en iyi şirket yönetiminin nasıl olması gerektiği sorusuna cevap arayışı içerisinde konu OECD tarafından ele alınarak şirketlerin sorumlu ve etkin yönetimini sağlamaya yönelik bir ilkeler manzumesi, Kurumsal Yönetişim İlkeleri adı altında 1999 yılında yayınlandı. Bu ilkelerin açıklanması ile birlikte tüm dünyada konuya karşı ilgi hızla artmaya başladı ve konuyla ilgili kapsamlı bir literatur oluştu. Emeklilik fonlarının sermaye piyasasının ana oyuncularını oluşturduğu ve böylelikle halkın sermaye piyasalarındaki olaylara çok duyarlı olduğu ABD nin en büyük şirketlerinde yaşanan rüşvet ve yolsuzluk olayları ve ardından gelen şirket çöküşleri, kurumsal yönetişim konusunun yeniden ve çok daha ağırlıklı bir şekilde dünya gündeme oturmasını sağladı. Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye de de İMKB, SPK gibi ilgili kuruluşların katıldığı çalışmalar sonucunda, ülkemizde uygulanması önerilen kurumsal yönetişim ilkeleri TÜSİAD tarafından yayınlandı. Halka açık şirketlerin daha sorumlu ve etkin yönetimi amacıyla yapılan bir dizi düzenlemenin yanısıra SPK son olarak kurumsal yönetişimle ilgili bir öneriler seti hazırlayarak web sitesinde kamuoyunun görüşlerine sundu. Küresel etkileri olan şirket krizlerinin temelinde bir denetim sorununun olduğu hemen görülebilir. İngiltere deki Poly Peck ve BCCI krizlerinden günümüzdeki Enron krizine kadar tüm krizlerde denetçilerin hazırlayageldikleri raporlarda şirket resminin eksiksiz, doğru ve kolay anlaşılır bir şekilde yansıtılmadığı ortaya çıkmıştır. Bunun bir kısmı mevzuat boşlukları ve benzer nedenlerden kaynaklansa da, ana nedenin şirketlerde yürütme denetim ilişkisinde kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanmaması olduğu söylenebilir. Nitekim geleneksel şirket yapısında denetçiler yürütmenin ana oyuncuları olan murahhas üye ve müdürler (CEO) tarafından seçilmekte ve ücretlendirilmektedir. Yönetim tarafından seçilen bağımsız denetçinin genel kurul tarafından onaylanması, bu konuda hiçbir bilgisi ve yardım alabileceği aracı olmayan genel kurul için bir formaliteden öteye gidememektedir(asimetrik bilgi). Bağımsız dış denetçiler arasındaki rekabet de dikkate alındığında, fiilen şirket yönetimince atanan ve ücretlendirilen bağımsız dış denetçinin şirket yönetimi ile oluşan sıcak ilişkisi, denetçinin bağımsızlığını ve denetimin kalitesini sorgulanır hale getirmektedir.
Kurumsal Yönetişim ve Sarbanes Oxley Yasası (**): Ülkede ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet skandallarına ABD yasaması, OECD tarafından açıklanan ilkelerin çok ötesinde, son derece sert bir tepki verdi ve yönetim kısaca SOX Yasası diye anılan Sarbanes Oxley Yasasını 30 Temmuz 2002 de yürürlüğe koydu. Yasaya göre; şirket yönetiminden sorumlu murahhas üye veya müdür (CEO) ile şirket finansman müdürü(cfo) mali tabloların doğruluğunu yasada belirtilen ve değiştirilemeyen sorumluluk metni ile şahsen sermaye piyasası kurulu SEC e onaylamak zorundadırlar. Bu çerçevede, bir ihlal durumunda sermaye piyasası kurulu SEC, yöneticilere doğrudan dava açma hakkı kazanmaktadır. Bir anlamda Haberim yoktu, delege ettim mazereti ortadan kaldırılmıştır. Yasa ile ayrıca, bağımsız denetçi seçimi ve ücretlendirilmesi tümüyle bağımsız üyelerden oluşturulan bir denetim komitesi marifetiyle yapılmaktadır. Bu komite gerektiğinde danışmanlık hizmeti alabilmekte, hukukçu vb danışman görevlendirebilmektedir. Bu durumda şirket komiteye gereken maddi imkanı sağlamak durumundadır. Yasanın diğer bir köktenci unsuru, yöneticilerin bir ihlalini tespit ettikleri durumda hukukçulara ihbar mükellefiyeti getirmesidir. Hukukçu ihlali sırasıyla baş hukuk müşavirine, murahhas üye veya müdüre, denetim komitesine (ve en sonunda SEC na) bildirmek ve (gerekiyorsa) çekilmek (Noisy Withdrawel) durumundadır. Böylece şirkette ve şirket için çalışan tüm hukukçular yasal muhbir konumuna getirilmektedir. Bu husus hukuktaki vekil müvekkil ilişkisinin mahremiyeti ilkesine ve böylece birçok ülke yasasına aykırılık teşkil etmekte ve şirket yöneticilere büyük güçlükler getirmektedir. Yasa, bağımsız denetçinin 5 yılda değiştirilmesi zorunluluğu, halka açık şirketlerinin denetiminin izlenmesi için üyeleri SEC tarafından atanan 5 üyeden oluşan bir kurul oluşturulması (Public Company Audit Oversight Board), cezaların artırılarak ihbar sürelerinin uzatılması, ihbarcıların korunmasına yönelik hükümler ve benzeri ilave önlemler getirerek şirket yönetimleri üzerinde ağır bir denetim ağı oluşturmaktadır. Bu önlemler arasında en ilgi çekenlerden birisi de halka açık şirketler hakkında rapor yazan analistlerin şirketle ilgili olarak yazdıkları raporlara raporun kendi kişisel görüşlerini yansıttığı ve aldıkları ücretle bu görüşler arasında hiçbir ilgi olmadığı varsa niteliği(!)hakkında bir açıklama koyma zorunluluğu getirilmesidir. Böylece ABD de geleneksel olarak yürütme ağırlıklı şirket yapısı değiştirilerek denetim ağırlıklı bir sisteme geçilmektedir. Doğal olarak bu yasa ile şirketlere ek bir maliyet de yüklenmektedir. Bu maliyetin orta büyüklükte bir şirket için 150-250 milyon Dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.
ABD tarafından alınan ve kısmen diğer ülkelerin mevzuatlarıyla çelişen bu aşırı önlemler ülkenin Kıta Avrupası ile ilişkilerini ciddi biçimde sıkıntıya sokmuştur. Türkiye de Durum: Kurumsal Yönetişim ve Denetimden Sorumlu Komiteler OECD ilkeleri doğrultusunda TÜSİAD tarafından açıklanan kurumsal yönetişim ilkeleri esas alınarak, SPK tarafından halka açık şirketlerin bağımsız denetimine ilişkin yeni düzenlemelere gidilmiştir. Sermaye Piyasasındaki Bağımsız Denetim Hakkındaki Seri:X No: 16 sayılı Tebliğin 23. maddesine yapılan ekleme ile hisse senetleri borsada işlem gören ortaklıklarda zorunlu, görmeyenlerde ihtiyari olarak, yönetim kurulu kararı ile kurul bünyesinde en az iki üyeden oluşan Denetimden Sorumlu Komite (DSK) kurulması esası getirilmiştir. Tebliğe göre bu komitenin çoğunluğunu doğrudan icra fonksiyonu bulunmayan üyeler oluşturmalıdır. Komitenin ana görevi ortaklığın muhasebe sistemi, finansal bilgilerin kamuya açıklanması, bağımsız denetimi ve ortaklığın iç kontrol sisteminin işleyişinin ve etkinliğinin gözetimini yapmaktır. Buna göre bağımsız denetim kurulunun seçimi, denetim sözleşmelerinin hazırlanarak bağımsız denetim sürecinin başlatılması ve bağımsız denetim kuruluşunun her aşamadaki çalışmaları adı geçen komitenin gözetiminde gerçekleşmek durumundadır. Komite bu konuyla ilgili olarak yılda en az dört kez toplanmak ve kamuya gerekli açıklamaları yapmak zorundadır. Komitenin ihtiyaç duyduğu danışmanlık hizmetleri ile ilgili masraflar şirketçe karşılanmak durumundadır. DSK üyelerinin bu görevlerinden kaynaklanan görev sorumlulukları, TTK gereğince yönetim kurulu üyesi olmalarından kaynaklanan sorumluluklarını kaldırmamaktadır. Bu durumda DSK üyeleri hem şirketin işlemlerinden sorumlu olmakta, hem de buna ilaveten kendilerini denetleyen bağımsız denetçi ile ilgili işlemlerden sorumlu tutulmaktadır. Kuvvetler Ayrılığı ilkesi ve Kurumsal Yönetişim Kuramsal olarak değerlendirildiğinde, vekaleten yürütülen tüm toplumsal kurumlarda olduğu gibi iyi şirket yönetiminin temelinde de kuvvetler ayrılığı ilkesinin yattığı görülür. Nasıl kuvvetler ayrılığı ilkesine göre yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız olması demokratik yönetim şeklini en iyi yönetim tarzı yapıyorsa, kuvvetler ayrılığı ilkesinin şirket yönetimine uyarlanması da en etkin şirket yönetimini beraberinde getirecektir. Diğer bir deyişle karar verme, yürütme ve denetleme organlarının birbirinden tümüyle bağımsız olarak düzenlenmesi şirketin sorumlu ve etkin yönetimi için ön koşuldur. Her üç organın hesap vereceği ana karar organı ise hissedarların adilce temsil edildiği genel kuruldur.
Bu ilke esas alındığında yürütmeden sorumlu murahhas müdür veya yönetim kurulu üyelerinin aynı zamanda şirketin yönetilmesine ilişkin karar verme mekanizması olan yönetim kurulunda çoğunlukta olmasının sakıncaları kolayca görülebilir. Hele ülkemizde, çoğu aile şirketlerinde olduğu gibi, KİT yönetimlerinde yasal zorunluluk olarak uygulanan genel müdürün aynı zamanda yönetim kurulu başkanı olması geleneği bu şirketlerin ta baştan etkin yönetilmemeye mahkumiyetleri anlamına gelmektedir.(233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname) Böylece yönetim kurullarında ta baştan yaratılan asimetrik bilgi dağılımı kuruldaki demokratik tartışma ortamını tümüyle ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca ülkemizde anonim şirketlerdeki yasal denetçilerin pasif konumda bırakılması da şirket yönetimini olumsuz etkileyen önemli unsurlardan birisidir. Anglosakson sisteminde şirketlerde genel kurulun yanında yalnızca yönetim kurulu ( Board of Directors ) bulunmaktadır. Şirket, yönetim kurulu üyesi murahhas üye veya üye olmayan müdürler (CEO) tarafından doğrudan veya icra komiteleri yardımı ile yönetilmektedir. Bu sistemde ayrıca bir denetim kurulu bulunmamakta, şirket bağımsız denetim kuruluşlarınca denetlenmektedir. Bu sistemde denetimden sorumlu komite oluşturulması yürütme ve denetim erklerinin ayrıştırılması açısından olumlu bir adım sayılabilir. Buna karşın ülkemizdeki anonim şirket yapısında, Türk Ticaret Kanunu(TTK) gereği, genel kurul ve yönetim kurulunun yanısıra, genel kurul adına şirketi denetleyen denetim kurulu da (murakıplar) bulunmaktadır. Ancak daha önce ifade edildiği gibi bu kurul yeterince işlevsel değildir. Ülkemizde sermaye piyasalarına kayıtlı şirketler ayrıca şirket yönetimince seçilip, genel kurulca tasvip edilen bağımsız denetçiler tarafından denetlenmektedir. OECD tarafından yayınlanan kurumsal yönetişim ilkelerinde, yasal denetim kurulunun bulunmadığı Anglosakson sistemi esas alınmakta ve buna göre yönetim kurulunda murahhas üyelerin yanısıra daha objektif karar alınmasını temin amacıyla bağımsız üyeler bulundurulması esası getirilmektedir. OECD ilkelerine istinaden TÜSİAD tarafından yayınlanan ilkeler de adından anlaşılacağı gibi yalnızca yönetim kurulu yapısına yönelik temenniler içermektedir. OECD ilkelerin her ülkenin mevcut koşullarına uyarlanması gereğini belirtmesine karşın, TÜSİAD düzenlemeleri OECD nin esas aldığı sistemi doğrudan uyarlamak suretiyle, TTK gereği ülkemizdeki anonim şirketlerin bünyesinde bulunan denetim kurulunu, diğer bir deyişle murakıpları, tümüyle gözardı etmektedir. Bu arada hem günümüz koşullarına ve AB mevzuatına uyum sağlaması amacıyla TTK nunda geniş çapta değişiklik yapılmasına yönelik çalışmalar tamamlanma
aşamasındadır. Bu konuda üzerinde çalışılan taslak henüz açıklanmamış olmakla birlikte, Komisyon Başkanı Sn. Prof.Dr. Tekinalp in yaptığı açıklamalardan taslakta kurumsal yönetişim ile ilgili temel ilkelere yer verildiği, buna karşın mevcut TTK nda anonim şirketlerde bulunan denetim kurulu veya murakıplar kurumunun tümüyle kaldırılmasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Değerlendirme ve Sonuç Ayrı bir denetim kurulu bulunmayan (Anglosakson) şirket yapılarında kurumsal yönetim ilkelerini uyarlamak için yönetim kurulu içinde, bağımsız dış denetçi ile tüm işlemleri yapacak ve/veya takip edecek bir denetimden sorumlu komite nin oluşturulması mantıklı bir adım olabilir. Ancak mevzuatımızda genel kurulca seçilen ve yönetim kurulundan tümüyle bağımsız olarak şirketin mali durumu ve genel gidişatını izlemekle yükümlü olan bir denetim kurulu (murakıplar) mevcut iken, bu kurumu tümüyle yok sayarak, bu kurumun görevleri ile örtüşen görevlerin yönetim kurulu üyelerinden oluşan ve yönetim kurulunca seçilen bir komiteye verilmesinin mantıklı bir gerekçesini bulmak zordur. TTK nda yapılması düşünülen değişiklik ile anonim şirketlerdeki denetim kurulunun kaldırılması gerek kuvvetler ayrılığı ilkesi gerekse iyi yönetişim açısından bir iyileştirme getirmeyecektir. Bunun yerine TTK ndaki denetim kurulunun muhafaza edilip güçlendirilerek, bağımsız dış denetçi temini ile ilgili tüm işlemlerin bu kurulun uhdesine verilmesi yerinde olacaktır. Bunun ötesinde adıgeçen kurula şirket üst düzey yapılandırmaları ile ilgili danışmanlık hizmetleri alınması, şirket teftiş kurulu çalışmalarının izlenmesi vb yetkiler de verilebilir. Emin olunmalıdır ki, kurumsal yönetişim olgusu önümüzdeki on yıllara damgasını vuracak ve küreselleşmede ancak her alanda iyi yönetişimi sağlayan ülkeler ayakta kalabilecektir. Ali Güner TEKİN Ekonomistler Bülteni Mayıs 2003 (*) Corporate Governance terimi iyi yönetim olarak ta tanımlanmaktadır. Diğer avantajlarının yanısıra, karşılıklı etkileşimi de içerdiğinden kişisel olarak kurumsal yönetişim terimini daha doğru buluyorum. (**) Kurumsal İyi Yönetim Arenası Anakara Mayıs 2003- White&Case Sunumu