PazaR. Nil. Yeni Bir Hollywood Senaryosu (mu?): BALTIK KIYILARINA. Ýstanbul'a veda... SINIF MÜCADELELERÝ VE KAMU BORÇLARI



Benzer belgeler
Gökyüzündeki milyonlarca yýldýzdan biriymiþ Çiçekyýldýz. Gerçekten de yeni açmýþ bir çiçek gibi sarý, kýrmýzý, yeþil renkte ýþýklar saçýyormuþ

ÇEVRE VE TOPLUM. Sel Erozyon Kuraklýk Kütle Hareketleri Çýð Olaðanüstü Hava Olaylarý: Fýrtýna, Kasýrga, Hortum

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ünite1 3. Burcu yla çocuk hangi oyunu oynayacaklarmýþ? A. saklambaç B. körebe C. evcilik (1, 2 ve 3. sorularý parçaya göre yanýtlayýn.

ünite 3. Ýlkokullarla ilgili aþaðýdakilerden hangisi yapýlýr? Vatan ve ulus sevgisinin yerdir. 1. Okulun açýlýþ töreninde aþaðýdakilerden

Kanguru Matematik Türkiye 2017


Fiskomar. Baþarý Hikayesi

Üzülme Tuna, annem yakýnda gelecek, biliyorum ben. Nereden biliyorsun? Mektup mu geldi? Hayýr, ama biliyorum iþte. Postacýya telefon edip not


ünite1 Sosyal Bilgiler

Benim adým Evþen, annem bana bu adý, evimiz hep þen olsun diye vermiþ. On yaþýndayým, bir ablam bir de aðabeyim var. Ablamla iyi geçindiðimizi pek

ünite1 Kendimi Tanıyorum Sosyal Bilgiler 1. Resmî kimlik belgesi Verilen kavram ile aþaðýdakilerden hangisi iliþkilendirilemez?

Kanguru Matematik Türkiye 2015

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Kanguru Matematik Türkiye 2015

* Okuyalım: * Akıl Oyunları: * Matematik: * El Becerisi: * Alıștırma-Bulmaca: * Bilim ve Teknoloji: * Gezelim-Görelim:

2. Kazlarýn bulunduklarý gölü terk etmelerinin nedeni aþaðýdakilerden. A. kuraklýk B. þiddetli yaðýþlar C. soðuklarýn baþlamasý

1. Böleni 13 olan bir bölme iþleminde kalanlarýn

ÝÇÝNDEKÝLER 1. TEMA OKUL HEYECANIM Kazaným Testi Fiziksel Özelliklerim Duygularým Haftanýn Testi...

BİZ VE DEĞERLERİMİZ. 3. Ayþe yeni okulunda okuyacaðý için hangi duyguyu yaþýyormuş? A) B)

Kanguru Matematik Türkiye 2015

Bakým sigortasý - Sizin için bilgiler. Türkischsprachige Informationen zur Pflegeversicherung. Freie Hansestadt Bremen.


Uður Tok ÇOK SEVMÝÞSÝN. Sen onu çok sevmiþsin, Daha da seveceksin, Sen onunla aðlayýp, (sen onunla var olup,) Onunla güleceksin. (Onunla öleceksin.

TEST. 8 Ünite Sonu Testi m/s kaç km/h'tir? A) 72 B) 144 C) 216 D) 288 K 25 6 L 30 5 M 20 7

Kanguru Matematik Türkiye 2017

3. FASÝKÜL 1. FASÝKÜL 4. FASÝKÜL 2. FASÝKÜL 5. FASÝKÜL. 3. ÜNÝTE: ÇIKARMA ÝÞLEMÝ, AÇILAR VE ÞEKÝLLER Çýkarma Ýþlemi Zihinden Çýkarma

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

ünite1 Sosyal Bilgiler Verilenlerden kaçý sosyal bilimler arasýnda yer alýr? A. 6 B. 5 C. 4 D. 3

SSK Affý. Ýstanbul, 21 Temmuz 2008 Sirküler Numarasý : Elit /75. Sirküler

01 EKİM 2009 ÇARŞAMBA FAİZ SAYI 1

.:: TÇÝD - Tüm Çeviri Ýþletmeleri Derneði ::.

Kanguru Matematik Türkiye 2017

Kanguru Matematik Türkiye 2017

KOBÝ lerin iþ süreçlerini daha iyi yönetebilmeleri için

Arkamdan yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanýmda yürü, böylece ikimiz eþit oluruz. (Ute Kabilesi Atasözü) BÜRO


3. Çarpýmlarý 24 olan iki sayýnýn toplamý 10 ise, oranlarý kaçtýr? AA BÖLÜM

Mine Haným sevinçliydi, mutluydu. Ýçinden gülmek, türkü söylemek, oynamak geliyordu. Bilmediði, ayrýmýnda olmadýðý bir coþku vardý içinde.

Ebru Yiðit x. Hala üye olmamýþsýnýz..! Üye olun yolumuza devam edelim...! SEN BÝR GÜNAH ÝÞLEDÝN. Tek aþkýn bendim senin. Senin en çok sevenim

O gün televizyonda ve radyoda, Antalya da fýrtýna çýkacaðý her saat baþý duyurulmuþtu. Ben, sonuçlarýný düþünmeden sevinçle karþýladým bu haberi.

Yükseköðretimin Finansmaný ve Finansman Yöntemlerinin Algýlanan Adalet Düzeyi: Sakarya Üniversitesi Paydaþ Görüþleri..64 Doç.Dr.


2003 ten 2009 a saðlýkta dönüþüm þiddet le sürüyor

Simge Özer Pýnarbaþý

3. Tabloya göre aþaðýdaki grafiklerden hangi- si çizilemez?

Evvel zaman içinde, eski zamanlarýn birinde, zengin bir ülkenin gösteriþ meraklýsý bir kralý varmýþ. Kralýn yaþadýðý saray çok büyükmüþ.

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

TÜSAD İnfeksiyon Çalışma Grubu

Sunuþ. Türk Tabipleri Birliði Merkez Konseyi

5. 2x 2 4x + 16 ifadesinde kaç terim vardýr? 6. 4y 3 16y + 18 ifadesinin terimlerin katsayýlarý

17 ÞUBAT kontrol

BÝLGÝLENDÝRME BROÞÜRÜ

Sertab Erener. Acýt Canýmý. Söz: Sertab Erener. Müzik: Demir Demirkan, Sertab Erener. En gizli bahçelerim. Islandý yaðmurunla. Açýldý her damlada

BÝREY DERSHANELERÝ SINIF ÝÇÝ DERS ANLATIM FÖYÜ MATEMATÝK

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Dövize Endeksli Kredilerde KKDF


Ücretlerin Bankalardan Ödenmesi Zorunlu Hale Getirilmiþtir

Kanguru Matematik Türkiye 2017

Gelir Vergisi Kesintisi

Nejat Yavaþoðullar. Ankara Sokaklarý. Söz - Müzik: Nejat Yavaþoðullarý. Yürüyordum. Yürüyordum ay ýþýðýnda. Adým seslerim.

Samet Kalkan GÝZEMLÝ MAVÝ. Deniz mavisi gözlerin. Dünya tatlýsý gülüþün. Can alýcý sözlerin. Sana ne kadar yakýþýyor bir bilsen.

07 TEMMUZ 2010 ÇARŞAMBA 2010 İLK ÇEYREK BÜYÜME ORANI SAYI 10

17a EK 17-A ÖYKÜ KONTROL LÝSTESÝ. ² Rahim Ýçi Araçlar - Ek 17-A²


Konular 5. Eðitimde Kullanýlacak Araçlar 23. Örnek Çalýþtay Gündemi 29. Genel Bakýþ 7 Proje Yöneticilerinin Eðitimi 10

ünite1 3. Aþaðýdaki altý çizili sözcüklerden hangisi yan anlamda kullanýlmamýþtýr? A. Terazinin dili yaklaþýk 300 kg gösteriyordu.

düþürücü kullanmamak c-duruma uygun ilaç kullanmamak Ateþ Durumunda Mutlaka Hekime Götürülmesi Gereken Haller:

Kümeler II. KÜMELER. Çözüm A. TANIM. rnek Çözüm B. KÜMELERÝN GÖSTERÝLMESÝ. rnek rnek rnek Sýnýf / Sayý..

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

ORAN - ORANTI TEST / 1

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

Selçuk Tekay. Beni mi Buldun. Sà z: Mehmet Tekin. Müzik: Selà uk Tekay. Baþka kulun yok mu Tanrým dã¼nyada. Her derdi verecek beni mi buldun

Yýldýz Tilbe 1 ADAM OLSAYDIN. Söz-Müzik: Yýldýz Tilbe. Sevdim olmadý yar, küstüm olmadý yar. Kendini arattý, beni bulmadý yar

MALÝYE DERGÝSÝ ÝÇÝNDEKÝLER MALÝYE DERGÝSÝ. Ocak - Haziran 2008 Sayý 154

Ne-Ka. Grouptechnic ... /... / Sayýn Makina Üreticisi,

25 Mart 2007 Kol Toplantýsý

Gelin Bir Yolculuða Çýkalým Birlikte

Sessizliktir Her Þeyin Ötesi. Hani, sýradan hayatlar vardýr; hüzünle astarlanmýþ ruhlarýn. sessizliðini akseder suretleri.


þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

T.C YARGITAY 9. HUKUK DAÝRESÝ Esas No : 2005 / Karar No : 2006 / 3456 Tarihi : KARAR ÖZETÝ : ALT ÝÞVEREN - ÇALIÞTIRACAK ÝÞÇÝ SAYISI

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat


Genel Yetenek Testi Örnek Soru Çözümleri

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

30 SORULUK DENEME TESTÝ Gönderen : abana - 10/11/ :26

Ovacýk Altýn Madeni'ne dava öncesi yargýsýz infaz!


Güvenliðe Açýlan Sosyal Pencere Projesi ODAK TOPLANTISI SONUÇ RAPORU

d es ý KÝTAGAMÝ Nasýl Yapýlýr

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

STAJ BÝLGÝLERÝ. Önemli Açýklamalar

TOHAV Suruç Mülteci Danýþma Merkezi'nden Haberler *1 Þubat 2016 tarihinde faaliyetlerine baþlayan Suruç Mülteci Danýþma Merkezi; mülteci, sýðýnmacý ve


Transkript:

PazaR Tarih: 12 Eylül 2010 YIL: (5) SAYI: (284) AFRÝKA NIN ÜCRETSÝZ HAFTALIK EKÝ Yeni Bir Hollywood Senaryosu (mu?): Batý Nil Virüsü n Emre Zeytinoðlu Ýstanbul'a veda... Diyarbakýr Cezaevi ni yýkmak 12 Eylül 1980 darbesiyle yüzleþmek deðil, darbe delillerini yok etmektir n Pazar Kritik te n Fatma Ergün BALTIK KIYILARINA GÖMDÜÐÜM TARÝHLER n Þener Levent SINIF MÜCADELELERÝ VE KAMU BORÇLARI n Rick Wolff

2 Pazar 12 Eylül 2010 Pazar Görkem Müniroðlu: 'Dünyanýn farklý yerlerinde ayný anda satýlan ürünlerin üzerindeki logolar sayesinde reklam panosu olarak kullanýlýyoruz...' n Mustafa ERKAN Görkem Müniroðlu nun EMAA Sanat Merkez inde Temmuz ayýnda açýlan sergisinin konsepti Farkýndalýklarý Artýrma idi. Fotoðraflarla birlikte, enstelasyonlarýn da yer aldýðý Çaðdaþ Sanat Sergisi nde Görkem Müniroðlu, farkedebildiðimiz ve edemediðimiz þeyler arasýnda ilinti kurarken, zihinlerde soru iþaretleri býrakarak izleyiciyi cevap arama durumuna getirmeye çalýþtý. Görkem Müniroðlu 1982 yýlýnda Kýbrýs ta doðdu. 2004 yýlýnda Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü nden mezun oldu. Yüksek lisansýný Ýngiltere de tamamladý. Türkiye de ve Ýngiltere de sergiler açan Görkem Müniroðlu nun Kýbrýs ta açtýðý ilk solo sergiydi bu. Video Art, Fotoðraf, Enstalasyon, Ses Kayýtlarý, Doðal Parçalar ve Modifikasyon olmak üzere 6 farklý çalýþmadan oluþuyordu. Bunlar birbirleriyle alakalý deðildi ama sanatçýnýn söylediði gibi baðlayýcý hükümler vardý: -Organik olmasý, doðal olmasý, ses kaydý, video kayýtlara hiçbir efekt eklenmemesi, fotoðraflarda hiçbir oynama yapýlmamasý, çekildiði andaki kare neyse o þekilde sergilenmesi, ya da ses kayýtlarýnýn deðiþtirilmeden býrakýlmasý, Doðal parçalar da dahil... Tamamý doðanýn içinden geldiði gibidir. Kavramsal ve fikirlere dayalý bu sergide, fotoðraflar bir kompozisyon düzeni içerisinde sunulurken, alakasýz kareler biraradaydý: -Mesela 4 kare içerisinde gördüðümüz nesneler 3 tane kuþ, heykel, çöp, üç tane su damacanasý var. Su damacanasý yüklü motosiklet fotoðrafý, Ýstanbul un Avrupa yakasýnda bulunsa da Avrupai bir görüntü sergilemiyor. Güvenlik kurallarý testinden geçmeyecek olsa da çok yaratýcý bir fikir olduðu kesin. Hepsinin altýnda bir hikaye olduðuna sýk sýk vurgu yapan Görkem Müniroðlu fotoðraflarla da bunu destekliyor: -Fotoðraflarda yakalamaya çalýþtýðým point and shoot adý verilen disiplin. Yani hiçbir kurgu yaratmaya çalýþmadan, an ý yakalamak ve o an ý göstermek þeklindeki yaklaþýmý destekleyen özelliktir deðiþtirmemek. Yoksa, baþka bir fotoðraf çalýþmamda onu bozmak, deðiþtirmek isteyebilirim, çok da yapmýþýmdýr bunu. Bir þekilde fotoðrafýn manipüle etme özelliði olduðuna inanýrým. Kendisi bir yalandýr aslýnda, zamaný durdurmak gibi bir þeydir fotograf çekmek. Çektiðiniz kareyi ölümsüzleþtirirsiniz ve o çektiðiniz kare üzerinde yapabileceðiniz deðiþiklikler farklý bir etki verebilir. Manipülasyon yapmadan, gördüðümü yansýtýmaya çalýþtým. O fikirlerini paylaþmak istiyor aslýnda ve paylaþmak istediði fikirlerin de, dünyayý ya da hayatýmýzý güzelleþtireceðine inanýyor: -Keþfettiðim, haz aldýðým anlarý paylaþmak, insanlarýn bakýþ açýlarýný biraz deðiþtirmek ve hayatýmýzdaki monotonluðu biraz olsun yok edip farklý, küçük beleþ detaylarýn tadýný çýkarmayý göstermek. Bunu, kendim yapabildiðim için ve bunlarý yapmak isteyen insanlar olduðuna inandýðým için, onlarla paylaþmak istedim. Görkem Müniroðlu, tüketme kültürü globalleþtikçe, markalar arttýkça, bunun bizi tembelleþtirdiðine inanýyor: -Günlük hayatta kullandýðým bütün nesnelerin, mesela ceket ya da fotoðraf organizatörünün üzerindeki markalarýn hayatýmýza büyük bir

12 Eylül 2010 Pazar Pazar 3 etkisi olduðuna inandýðým için, bunlarý kapatarak, kiþiselleþtirerek bir renk katmak ve bulunduðumuz mekanda kullandýðýmýz bu ürünlere farklý bir etki vermeye çalýþtým. Günlük hayatýmda kullandýðým, üzerinde deðiþiklikler yapmýþ olduðum bazý ürünleri sergilerken, satýn aldýðýmýz bu ürünlerin markalarý ve ambalajlarýna yapacaðýmýz müdahalelerle üzerimizde yaratýlan etkileri yok etmenin, ürünleri kiþiselleþtirerek eþsizleþtirilebileceðini ve kendimizi daha iyi yansýtabilmenin mümkün olduðunu göstermek istedim. Küreselleþmeyle gelen marka kültürü, bizi her geçen gün birbirimize benzetiyor. Dünyanýn birçok farklý yerinde ayný anda satýlan ürünlerin üzerindeki isim ve logolar sayesinde dolaylý yoldan bizi bir reklam panosu olarak kullanýyorlar. Spor yarýþlarýna katýlmak icin sponsora ihtiyaç duyan bir sporcunun formasýnda taþýmak durumunda olduðu þirket isimlerinden aslýnda farký yoktur giyerek sergilediðimiz markalarýn. Bütün renklerin birbirine karýþýp tek bir renge doðru gitmesi dünyayý daha sýkýcý bir yer yapar. Hayatýmýzdaki ürünlere müdahaleler yaparak, emek sarf ederek, onlarý kiþiselleþtirirken, aslýnda onlarýn daha çok bize ait olmasýný saðlamaya çalýþýyor. Deniz kenarýndan, yükselen tepelerin üst noktalarýnda, denizin tuzun, kumun, güneþin, rüzgarýn þekillendirdiði, oluþturduðu doðal parçalarý bir sergi salonuna taþýmak bunun en güzel örneði: -Bunlarý izleyicide bir soru iþareti yaratacaðýna inandýðým için ve bu çalýþmayý gördükten sonra, ha evet sanatçý böyle bir þey yaptýydý belki ben de bulabilirim dedirtmek... Galeri ortasýna taþýnan her yerde göebileceðimiz iki tane kare Yeryüzü Enstalasyonu ile önemsemediðimiz birçok detayýn varlýðýna dikkat çekiyor: -Hareket halindeyken hýzýmýz, seyahat edilen yolun ne kadarýný algýlayabileceðimizi belirler. Araba ile gitmek yerine yürüyerek gideceðiniz bir yolu, hýzýn büyük oranda azalmasýndan dolayý daha fazla algýlayacaðýnýza tanýk olursunuz. Bu emeklemeye dönüþürse baþka, durduðunuzda bambaþka bir boyut alýr, hýzýn algýda sebep olduðu eksi etki biter. Kýbrýs ýn iki farklý mekanýndan, doðada bulunan canlý cansýz nesnelerden örnekler alýp, bunlarý, birer metre kare büyüklüðündeki çerçevelerin içinde galeri ortamýnda sunarak, izleyicinin hýzýný sýfýra düþürmeyi ve farklý bir boyuttan algýlamasýný hedefledim.

4 Pazar 12 Eylül 2010 Pazar Yeni Bir Hollywood Senaryosu (mu?): Batý Nil Virüsü Bundan önceki yazým, dünyada ansýzýn ortaya çýkan salgýnlar üzerineydi. O yazýda domuz gribinin nasýl bir anda yaþamýmýza girdiðinden ve nasýl aþý olup olmama ikileminde kaldýðýmýzdan söz etmiþtim. Ama asýl þundan söz etmiþtim: Salgýn hastalýklarýn WHO (World Health Organization/Dünya Saðlýk Örgütü) tarafýndan ilan ediliþinin hemen ardýndan, güvensiz biçimde aþýlarýn piyasaya sürülüþü ve WHO'nun da bu aþýlarýn kullanýlmasý için onay vermesi Dahasý, bu örgütün o aþýlarýn kullanýmýný teþvik etmesiyle, ilaç piyasasýna hizmet eder hale gelmesi 2006 yýlýnda WHO'nun "Ýlaç Politikasý ve Standardý Bölümü"nden Dr. Guitelle Baghdati'nin, "ilaç oyunlarýnýn geliþmiþ ve geliþmekte olan ülkelerde deðiþik taktiklerle uygulandýðýný" açýkça belirttiðini unutmamamýz gerekiyor. Üretilmiþ virüsler, yayýlan hastalýklar, o hastalýklarýn tedavisi adýna piyasaya sürülen aþýlar ve uluslararasý "güvenilir" saðlýk örgütlerinin ticari yaklaþýmlarý, bizde bir Hollywood filmi seyrediyormuþuz duygusu uyandýrýyordu. Yazýnýn sonunu ise þu tümcelerle baðlamýþtým: "Bugün kesinlikle yeni bir Hollywood filmi vizyona giriyor. Yarýn kesinlikle bir baþkasý girecek. Ve o filmlerin senaristleri, sonunda 'iyi adam'ý hep kurtaracak. Bundan da hiçbir þüphemiz yok." Geçen yazýmda bunlarý konu ettiðimde, henüz Batý Nil Virüsü ortaya çýkmamýþ ve gündemimizde yer tutmamýþtý. O halde kimileri benim bir kehanette bulunduðumu söyleyebilir. Ama öyle deðildir; çünkü kehanetler "damdan düþmezler". Ve o kehanet denilen þey, gelecek zamanýn bilinmeyen ve kestirilemeyen yanýndan deðil, "olmasý beklenen" yanýndan doðar. Bu yüzden benim her an yeni bir Hollywood filminin vizyona sokulacaðýný öngörmem de, bir kehanet olamaz. Ýþin gerçeði, sürekli vizyona sokulan bu Hollywood filmleri, pek de sinemalardan alýþýk olduðumuz türlere benzemiyor. Ýlaç piyasasýnýn senaryolarý, sinemada izlediklerimizden çok daha karmaþýk. Örneðin Baxter Pharmacceutical (ABD), WHO tarafýndan domuz gribine karþý aþý geliþtirmesi için görevlendirilen firmalardan biriydi. Bu firma, Nisan 2009 tarihinde ortaya çýkan domuz gribi için Ekim 2009 tarihinde aþýyý hazýr etmiþti. Ayrýca Baxter ile iliþkili olan birkaç firma da bu aþýyý ayný anda piyasaya sürdü. Ýlk bakýþta bunda bir olaðandýþýlýk yoktu. Ne var ki piyasadýþý tüm uzmanlarýn görüþü, söz konusu üretim süresinin çok kýsa olduðu üzerinde birleþmekteydi. Bu uzmanlarýn vurguladýðý þey, bir aþýnýn üretime baþlanmasýndan piyasaya çýkacaðý güne kadar uygulanacak prosedürün, en az 18 ayý gerektirmesiydi. Nasýl olmuþtu da bu süre böylesine kýsaltýlabilmiþti? Sorunun yanýtý önceleri bir muamma olarak kaldý. Oysa bir sürenin ardýndan ortaya çýkan baþka bir bilgi, domuz gribi aþýsýnýn hýzlý üretimi hakkýnda yeni ipuçlarý verdi. Bu yeni bilgiye göre Baxter, domuz gribi aþýsýnýn patentini almak için Aðustos 2008 tarihinde giriþimlerde bulunmuþtu. Yani domuz gribinin saptanma tarihi olan Nisan 2009 tarihinden 8 ay önce (Bkz. Ýsmail Tokalak, Dünyada Gýda ve Ýlaç Terörü, "Bilinçli Olarak Yaratýlan Grip Paniklerinin Perde Arkasý" Bölümü, Gülerboy Yay. 2010). Yukarýda yer alan tablo, domuz gribinin doðal yollardan yayýldýðý düþüncesine bir nifak sokmuyor mu? Kaldý ki tüm bu muammalar arasýnda, WHO'nun ve ona baðlý ilaç firmalarýnýn uzmanlarý, domuz gribi paniðini yaymakta hiçbir tereddüt göstermiyorlar ve Baxter'ý aþý yapýmý için görevlendirmekte bir sakýnca bulmuyorlardý. Ve þimdi Batý Nil Virüsü ile karþý karþýyayýz. Yunanistan'da, Romanya'da, Rusya'da ve Türkiye'de bu virüsün etkileri görülmeye baþlandý ve ölü sayýsý da giderek artýyor. Bu hastalýðýn da doðal olarak yayýlýp yayýlmadýðý üzerine henüz bir veri yok. Ancak olaya biraz da paranoyak bir bakýþ açýsýyla yaklaþtýðýmýzda, daha önceki salgýnlara benzeyen kimi noktalar saptayabilme olanaðýmýz bulunuyor. Örneðin Batý Nil Virüsü'nün küresel bir soruna dönüþeceðinden þüphemiz yok. Diðer yandan sivrisinek ile bulaþtýðý söylenen hastalýðýn, ölü kuþlardan da geçebileceði vurgulanmaya baþlandý. Bu ölü kuþ Emre Zeytinoðlu emrezeytinoglu@gmail.com Batý Nil Virüsü'nün küresel bir soruna dönüþeceðinden þüphemiz yok. Diðer yandan sivrisinek ile bulaþtýðý söylenen hastalýðýn, ölü kuþlardan da geçebileceði vurgulanmaya baþlandý. Bu ölü kuþ meselesi, bugün pek düþünülmüyor olsa da, gerçekten de kuþku uyandýrýcý bir durum. Çünkü kuþ gribi, domuz gribi ve Batý Nil Virüsü arasýnda, tavuk yumurtalarý ile ilgili bir baðlantý mevcut. Bu demek oluyor ki, henüz antijeni piyasaya sürülmemiþ bu hastalýðýn, aþý yapýmýnda kullanýlan tavuk yumurtalarýndan üretilmiþ virüslerle bir baðlantýsý akla geliyor. meselesi, bugün pek düþünülmüyor olsa da, gerçekten de kuþku uyandýrýcý bir durum. Çünkü kuþ gribi, domuz gribi ve Batý Nil Virüsü arasýnda, tavuk yumurtalarý ile ilgili bir baðlantý mevcut. Bu demek oluyor ki, henüz antijeni piyasaya sürülmemiþ bu hastalýðýn, aþý yapýmýnda kullanýlan tavuk yumurtalarýndan üretilmiþ virüslerle bir baðlantýsý akla geliyor. Bu konu burada bitmez. Biraz daha bekleyip göreceðiz ve gelecek hafta yine bu kaldýðýmýz yerden devam edeceðiz.

12 Eylül 2010 Pazar Pazar 5 SINIF MÜCADELELERÝ VE KAMU BORÇLARI 1 n Rick Wolff 2 1. Yunanistan da bugün yeralan politik çatýþmalar ve sokak kavgalarý, Birleþik Devletleri dahil, pek çok ülkede neler olacaðýný haber veriyor. Mücadeleler temelde hükümetlerin nereye harcama yaptýðý ve vergileri kimlerin ödeyeceði üzerinedir. Günümüzün sýnýflara bölünmüþ toplumlarýnda, sýnýflar hükümetlerin ne yapmasý gerektiði ve vergilerin kimlerin ödeyeceði üzerinde ayrýþýrlar. Bu türden toplumlarýn hükümetleri sýk sýk, devlete odaklanmýþ sýnýf mücadelerinden kaynaklanan politik sorunlarýn ertelenip, ötelenmesi yollarý olarak borçlanmaya baþvururlar- bu borçlar kamu borçlarýný yaratmaktadýr. Hükümetler borçlanma yoluyla, vergilerin arttýrýlmasýnýný geleceðe ötelelerken (daha da arttýrlmalarý gerektiðinde, elbette alýnan miktarýn faiz ilavesiyle ödenmesi gerekir), en azýndan kýsmen, hükümet harcamalarýyla ilgili farklý sýnýf taleplerini yatýþtýrmaktadýrlar. 2. Sorun böyle hükümetlere borçverenler daha yüksek faiz talep ettiklerinde ya da yeni borç vermeyi reddedtiklerinde ortaya çýkar. Bu durumda, artan kamu borçlarý altta yatan sýnýf mücadelelerinin çözümünü artýk erteleyemez. Bu borçlar taþýnamaz hale gelir ve sýnýf mücadelesi yoðunlaþýr. Ýþte bugünün Yunanistan ýnda olan budur ve gelecek aylarda ve yýllarda her nerede hükümetler kendi toplumlarýnýn sýnýfsal bölünmüþlüðüyle borçlanarak baþediyorlarsa, orada olacak olan da odur. Ertelenmiþ sýnýf mücadeleleri sýk sýk daha da keskinleþmiþ sýnýf mücadeleleri haline gelir. 3. Ýþverenler ve çalýþanlar heryerde hükümetlerin hangi faaliyetleri yapmasý ya da yapmamasý üzerine mücadele ederler. Ýþverenler hükümetlerden peþinde gittikleri karlarýn desteklenip güçlenmesini isterler (ulaþým ve iletiþim altyapýsýný inþa edip korumasýný, iþçilerini eðitmesini, pazarlarýný korumasýný, mahkemelerde sözleþmelerinin hayata geçirilmesini isterler). Çalýþanlarsa, tersine, hükümetlerinden gelirlerini, ailelerini ve yaþam standartlarýný korumasýný isterler (iþsizlik sigortasý, sosyal güvenlik, saðlýk sigortasý, kamusal parklarý, konut desteði ve kamusal eðitimi ve benzerlerini saðlamasýný isterler). 4. Ýþverenler ve çalýþanlar, ayný zamanda hükümet harcamalarýnýn maliyetini kimlerin ödeyeceði üzerine de mücadele ederler. Ýþverenler, gelir vergilerini orta ve alt sýnýf gelir sahiplerinin üzerine aktararak, orantýsýz þekilde bu gelir sahiplerine düþen harcama ve mülk vergilerini dayatarak, ve benzer þekilde, yükü çalýþanlarýn üzerine bindirmeye çalýþýrlar. Çalýþanlarsa, vergi yükünü ters tarafa itmeye çalýþýrlar (daha fazla artan gelir vergisi, sermaye gelirleri ve hisse vergisi ve benzerleriyle). 5. Ýki tarafýn göreli kuvveti- örgütleri ve kaynaklarý- genellikle hükümet harcamalarýnýn biçimini ve iki tarafýn vergi faturasýnýn hangi oranýný ödeyeceðini belirler. Ýþvernler ve çalýþanlar bu tartýþmalý sorunlarda nadieren ayný düþüncede olurlar. Ýki taraf arasýndaki çatýþma ve mücadele çoðunlukla hükümetlere baský yapar. 6. Hükümetler, diðer tarafýn gücüyle iktidardan uzaklaþtýrýlma riskini alacak kadar bir tarafý yatýþtýrmada çok ileri gitmenin politik maliyetini ödemekten korkarlar. Bu nedenle, borç almak en azýndan geçici olarak sorunlarý hafifletir. Ayrýca, hükümetler biriken kamu borçlarýnýn nihai maliyeti politik haleflerine düþeceði için borçlanýrlar. 7. Hükümetlere borç verenler elbette baþta iþverenlerdir, çalýþanlar deðil. Borç verenler elbette kamu borçlarýnýn yaratýlmasýnda suçludurlar, çünkü fazi ödemelerinin çoðunu borçlanan hükümetlerden toplarlar. Ýþverenler açýsýndan, kamu borçlarý çoðu zaman kötünün iyisine benzer. Ýþverenler hükümet köþeye sýkýþtýðýnda korkarlar - daha fazla harcama yapmasý, yani kapitalist bir bunalýma destek olmasý gerekir- çalýþan kitleler üzerine daha yüksek vergi dayatmayý politik olarak imkansýz bulabilir. Gerçekten de, hükümet özendirilebilir, ve çalýþanlar iþverenler üzerindeki vergiyi arttýrma peþinde koþabilirler. Ýþverenler kötünün iyisini tercih ederler: vergilendirilmemiz yerine, neden para vermeyelim size diye, söz birliði ederler. 8. Tüm dünyada hükümetlere esas borç verenler bankalardýr; bu nedenle de kamu borçlarýndan esas kazançlý çýkanlar onlardýr. Kamu borçlarýndaki mevcut patlama bu nedenle dünya bankalarý için bir nimettir. Mevcut bunalýmýn esas yaratýcýlarý olan bankalar þimdi bunalýmla baþetmek için borçlanan hükümetlerden esaslý kazançlar elde ediyorlar. Alternatif ve daha az maliyetli olan yol ise- iþverenlerden borç alýp faiziyle ödemektense onlarý vergilendirmek - nerdeyse hiç tartýþýlmýyor. 9. Hükümetlere borç verenler ertelenmiþ sýnýf mücadelelerinin böylelikle sertleþebileceðini anlýyorlar. Yunanistan ýn kamu borcu dað gibi büyüdüðünde borç verenler Yunan hükümetinin karþý karþýya olduðu yükselen faiz maliyeti konusunda endiþeleniyorlardý. Bu kesimler, Yunan toplumunda kimlerin, hükümetin biriken kamu borcu üzerindeki faizi ödeyebilmesini saðlamak için, acýyý çekeceði konusunda yaptýðý güreþi izlediler. Yunan hükümetinin ne vergileri yükseltebileceði ne de çalýþanlarla ilgili harcamalarý kesebileceði bir kilitlenme olasýlýðýný öngörmüþlerdi. Borç verenler bu nedenle Yunan hükümetinin, (Arjantin in bir kaç yýl once yaptýðý gibi), almýþ olduðu borcun bir kýsmýný ya da tamamýný ödemeyeceðini bildirerek, borçlarýný ödemeyeceði riskiyle karþý karþýya geldiler. 10. Böylelikle borç verenler Yunanistan a daha fazla vermeyi reddetmeye baþladýlar (hatta zamaný gelmiþ borçlarýn çevrilmesini bile) ya da daha yüksek fazi oranlarý talebettiler. Aslýnda borç verenler Yunan hükümetinin ya çalýþanlarý daha fazla vergilendirmesini ya da çalýþanlar için yapýlan hükümet harcamalarýnýn kesilerek Yunan kamu borcunun ödenmesi için gereken paranýn serbest býrakýlmasýný. Ya da ne daha fazla borç ve/veya çok daha yüksek fazili borç. Avrupa Birliði liderleri, Birliðin borç veren özel kiþilerden daha düþük faizli kamu kredilerini sunarken, borç veren özel kiþilerin taleplerini tekrar ettiler. Avrupa Birliði liderleri (baþta Almanya da Merkel ve Fransa da Sarkozy), Yunanistan ýn borcunu ödemeyebileceði kiþilerin korku ve bakýþ açýlarýný paylaþtýlar. Alman ve Fransýz bankalarý Yunan hükümetine borç verenlerin en büyükleriydi ve budenle de Yunan kamu borçlarýnýn ödenmemesine karþý özel bir hassasiyetleri bulunuyordu. 11. Sýnýf mücadeleleri ve kamu borçlarý hikayesinin ahlaký þudur: borç alan hükümet, kapitalizmin her iþadamý ve taraftarýnýn, ölümcül politik sondan çýkýþ yoludur. Borç verenleri nazikçe ödüllendirir, fakat bu sadece bir süreliðine iþe yarar. Vergi vermeyen, hatta hükümetlere borç veren iþverenler, nihayetinde aþýrý borçlananlarýn ve politik olarak kilitlenmiþ hükümetlerin borçlarýný ödeyememeleri riskiyle yüzyüze gelirler. O zaman iþverenler kendilerinin ve hükümetlerin çabalarýný, çalýþanlarý daha fazla vergilendirip, onlarla ilgili hükümet harcamalarýný azaltmak amacýyla, uyumlu saldýrýlar halinde, tekrar eski, altta yatan sýnýf mücadelelerine yöneltirler. Amerikalýlar, muazzam ve büyüyen Birleþik Devletler kamu borçlarý borç verenlerini benzer bir yol ayrýmýna getirdiðinde, ayný temel durumla karþýlaþacaklar. Bu arada, Yunanistan dan Portekiz e, Ýspanya ya, Ýtalya ya, Ýrlanda ya ve ötesine, iþçiler kendilerini kitlesel ve keskinleþtirilmiþ mücadelelere hazýrlýyorlar. Ýngilizce den çeviren: Dr. Ercan Gündoðan (Girne Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi ile Uluslararasý Ýliþkiler Bölümleri Baþkaný) 1 Orijinal makale için bakýnýz: Class Struggles and National Debts : mrzine.monthlyreview.org/2010/wolff050510.html. Rick Wolff a makalesinin çevirisi için verdiði izin nedeniyle teþekkür ederim (Ercan Gündoðan) 2 Rick Wolff Amherst Massachusets Üniversitesi emekli profesörlerinden olup, ayrýca New York da New School University de Uluslararasý Ýliþkiler Yüksek Lisans Programý nda misafir profesördür. Kendisi diðer yayýnlarý yanýnda New Departures in Marxian Theory (Routledge, 2006) yazarýdýr. Yeni kitabý ise Capitalism Hits the Fan: The Global Economic Meltdown and What to Do about It.

6 Pazar 12 Eylül 2010 Pazar Adým adým Perestroyka 93-94 günlüðü... (42) n ÞENER LEVENT 3 Haziran Perþembe St. Petersburg bir rüya gibi artýk anýlarýmýzda. Unutamayacaðým günler. Nevskiy Prospekti boydan boya geçerken düþündüklerim... Bir yurt odasýnda bin deðil, bir milyon rublelik uyku! Kerhanelerin namuslu taksicisi Andrey. "Beni perestroyka mahvetti" diyen berber kadýn... "Her gün beni burada bulursunuz" diyen dövizci Olga. "Moskovskiy" garýnýn bilet karaborsacýlarý... Çaykovski'nin öldüðü rutubetli, bakýmsýz, soðuk ev... Karþýya geçmek için sabahýn köründe kapanmasýný beklediðimiz köprüler... Ressamlar, orkestralar ve maðrur Yekaterina'nýn karþýsýndaki tahta sýralarda uyuklayanlar... At üstünde bir Petro. Köprülerin altýndan akan sular... Baltýk kýyýlarýna gömdüðüm tarihler... Hey beyaz geceler, beyaz geceler... Adamý ya ozan, ya serseri yapan arsýz geceler... 4 Haziran Cuma Düzenden sürekli yakýnmanýn insanlarda yarattýðý kompleks iktidar sahiplerinin belki de en güçlü silahý. Bu kompleksi "fukara tellallýðý" diyerek körüklemek de çok kolay. Herkes bu komplekse kapýlýp da derdini bile söylemekten vazgeçtiði an, iktidar sahipleri yaþadý demektir. 7 Haziran Pazartesi Novoslobodskaya metrosunda çýktým. Sýrýlsýklam ýslanýyorum yaðmurda. Sigara içiyorum. Bir yere girip kahve içsem mi diye düþünüyorum. Bu semti sevmiyorum. Tramvay yollarý canýmý sýkýyor. Oysa burada da eski, güzel binalar var. Ondokuz yýl önce yine bu caddeden geçip gittim. Çok sýkýntýlý, çok umutsuz adýmlarla. Gittiðim yerlerde aradýðýmý bulamadým. Noter kapýlarýnda bekledim sonra. Bakanlýk koridorlarýnda bunaldým. Akþamüstleri güneþin yusyuvarlak kýzýllýðýna bakýp avundum. Nice yolculuklara, nice yalnýzlýklara hazýrlayýp durdum kendimi. Sýrýlsýklam ýslanýyorum yaðmurda, aklýmda eski þarkýlarla... 8 Haziran Salý Eskiden herkeste Marksist olmama korkusu vardý. Marksizme ters düþmemek için çok tartýþmaz ve birçok konularda fikrini söylemezdi. Sanki her an kitaba bakýp konuþmak gerekirdi. Ýnsanýn kendi fikrine sahip olmasý deðil, Marks ve Lenin'in fikirlerine sahip olmasýydý önemli olan. Onlar sabit ve kesin doðrulardý. Kimse ne onlarýn dýþýna çýkma, ne de onlara yeni birþey katma hakkýna sahip deðildi. Ezberlemek, benimsemek ve yaymaktý geçerli olan. Þimdilerde ise herkeste demokrat olamama korkusu var. Demokrasinin tapusu da týpký komünizmin tapusu gibi birilerinin elinde. Dilediðini mühürlüyor, dilediðini mühürlemiyor. Cennet ve cehennemin tapusu da onlarda. Kimin cennete, kimin cehenneme gideceðini ancak onlar bilir. Ve kuþkusuz kendilerini alkýþlayanlar cennete, alkýþlamayanlar cehenneme! 10 Haziran Perþembe Telefonda yýllar sonra Ziya'nýn sesi. "Herþeye raðmen mutluyum" diyor. Mutlu olduðuna eminim. Mutluluk için çok þey isteyenlerden deðil ki... Zaman hýzla akýp gitti. Eski fotoðraflarýmýza baktýkça tanýmýyoruz BALTIK KIYILARINA GÖMDÜÐÜM TARÝHLER artýk kendimizi. Ýnançlarýmýz birer birer yýkýldý, hayallerimiz tükendi. Mutlak sona yaklaþtýkça daha çok baðlanýyoruz yaþama. Domdom kurþunu sýkýldý delikanlýlýðýmýza. Daracýk sokaklardaki ayak izlerimiz silindi. Bir Diyarbakýrlý Kürt geçti gitti de görmedi. Pansiyonun camiye bakan penceresine oturup arabesk þarkýlar dinleyen ve durmadan tesbih çeken kaytan býyýklý da görmedi. Venedik surlarýna çýkýp avazýmýz çýktýðý kadar baðýralým: -Ey cinayetlr kenti! Ey bunca gözyaþýnýn adam edemediði serseri kent! Ve sen, ilkokul birden beri aradýðýný bulamayan zavallý çocuk... Haydarpaþa'nýn ve Yenicami'nin gediklisi... Yazsalar yazamaz tarihçiler hiçbirini... 12 Haziran Cumartesi Bir yabancýnýn kendi ülkelerinde bu kadar uzun süre kalabildiðine þaþýyorlar. Onlara kalýrsa, dünyada en yaþanýlamayacak ülke burasý. Oysa ben burada mutluyum. Hele de bahar ve yaz aylarý. Caným hiç baþka bir yere dinlenmeye gitmeyi de çekmiyor. Gittiðim yerlerde buradakinden daha çok yeþil bulacaðýmý sanmýyorum. Yine de kimseye burada mutluyum demek gelmiyor içimden... Öyle ya, biz yabancýyýz, bizim durumumuz baþka. Mutlu olmayýp da ne yapalým? Biz çekip Avustralya'ya, Londra'ya kaçarken bizim ülkemizdeki yabancýlar da mutlu deðil miydi? 14 Haziran Pazartesi Yaðmur yaðýyor. Yaz sanki hiç gelmeyecek. Ve biz sanki günler hep geçsin, yarýn olsun diye yaþýyoruz. Gazetelere eskisi kadar ilgiyle bakmýyorum. Bayilerin önünden geçerken baþlýklarýný okuyorum sadece. Bir bayiye de iþ olsun diye sordum: -Yeltsinci olmayan gzete var mý? Önce anlamadý, tekrar sordum: -Sabahleyin vardý, þimdi tükendi, dedi belirsiz bir gülümsemeyle. Yaðmur yaðýyor. Yaz sanki hiç gelmeyecek. Ziya'yý anýmsadým. "Soðuk bir yaz" diyordu telefonda. Kýbrýs'tan Arif Hoca'nýn gönderdiði "Yeni Çað" gazetesini okudum. Bir sýkýntý bastý beni, nedenini anlayamadým. 15 Haziran Salý Üç yýl oluyor seni görmeyeli/ üç uzun kýþ/ üç buruk bahar/ seninle yaþamak yok/ sadece ölmek var Kimseyle kavga etmem/ senden baþka/ kimseye kýzmam/ sana kýzdýðým kadar/ kimseden kaçýp kurtulmak istemem/ senden kaçtýðým kadar/ kimsenin gitmesi kalmasý umurumda deðil/ senden baþka/ kimsenin yalanlarý tatlý deðil/ seninkiler gibi/ kimse böyle güzel acýlar veremez bana/ senin verdiðin gibi/ kimseden gizlemem/ senden gizlediklerimi/ kimsesiz kalabilirim yüzyýllarca/ sensiz asla. 16 Haziran Çarþamba Hasta olduðum zamanlar saðlýðýma kavuþunca çok mutlu olacaðýmý düþünüyordum. Saðlýklý olduðum zamanlar ise hasta olmadýðýmý düþünüp mutlu olmak pek kolay olmuyor. Kýbrýs'tan Çakmak'ýn gönderdiði gazetelere bakýyorum. Hizber Hikmetaðalar da ölmüþ. Ben memleketten ayrýlalý üç yýl oluyor. Üç yýlda ne kadar dost, akraba ve tanýdýk ölmüþ. Göçüp gitmiþler birer birer bu dünyadan. Ama yaþam sürüyor. Ben de yaþýyorum. Gazetelerde ayný yazýlar, ayný baþlýklar... Ayný baharlar, ayný yazlar. Ayný yemekler ve ayný sohbetler... Bu duraðanlýk ortasýnda nasýl ölüp giderler? 18 Haziran Cuma Çok geç yattýðým halde erken kalktým. Radyoya haber yazacaktým, ama ne yazayým diye düþünüp durdum. Gündüz uyuma alýþkanlýðým olmadýðý halde yatýp uyudum ve eskisinden daha berbat kalktým. Azerbaycan'da darbe olduðunu Hakan'dan öðrendim. Geleceði düþünmedim ve bunun için kafa patlatmadým. 20 Haziran Pazar Fesli çarþaflý eski bir fotoðraf/ ilk gördüðüm günden beri/ deðiþmemiþ hiç/ kulaklarýnda bir ezan/ bir çan/ Deðiþmemiþ ne elleri ne yüzü/ birbirlerine sarýlýp aðladýklarý/ bir akþam/ yaseminler tüter göðsünde/ küçücük bir mezar/ adý Þerife/ kalmamýþ bir tek fotoðrafý bile... 1994 2 Ocak Pazar Rusya'da tüm politikacýlardan ve iktidardan umudunu kesen halk kendini iyice fallara, yýldýzlara verdi. Ve de Tanrýya. Televizyon astroloji yayýnlarýndan geçilmiyor. Tanýþtýðým kimselerin ilk sorusu "Burcunuz ne?" Herkesin boynunda bir haç. Batýl inançlar da gýrla: Ýçki masasýnda boþalan þiþe yere konur. Söylenen "tost" tamamlanmadan bardaklar elden býrakýlmaz. Uzun bir yola çýkmadan önce azýcýk oturulur. Kapý

12 Eylül 2010 Pazar Pazar 7 Bu yýl mutlaka memlekete dönmeye karar vermiþ olmak rahatlatýyor beni. Güneþli havalara, sarý diken kokularýna... Yasemin ve limon bahçelerine. Dolaþýp durduk Hakan'la Arbat'ta. Serserilerin yýðýldýðý açýk hava büfesini andýran bir yerde ayaküstü votka ve þampanya içtik. Masa arkadaþlarýmýz Alla, Nadya ve Marina likör içtiler. Yeni evli Nadya öpüþmeyi kocasýna ihanet saymýyor. Bekar olan Alla ve Marina ise evlenmeden önce daha çok aþklar ve serüvenler yaþamayý düþlemekte. Üçünün de ortak özelliði þu: Erkekleri yatak için umutlandýrmaya, son anda ise onlarý yüzüstü býrakýp gitmeye bayýlýyorlar. eþiðinde el sýkýþýlmaz. Birine iki gül alýnamaz, ancak üç tane alýnýr. Yanaktan iki kere deðil, üç kere öpülür. Ruslar yetmiþ yýl mucizeye inandýlar. Sonra bu mucizeye inandýklarý için kendilerini aptal sayýp güldüler. Ve þimdi yine mucizelere inanýyorlar. Hem de eskisinden farklý olarak bunu hiç de aptalca bulmadan. 3 Ocak Pazartesi Bu yýl mutlaka memlekete dönmeye karar vermiþ olmak rahatlatýyor beni. Güneþli havalara, sarý diken kokularýna... Yasemin ve limon bahçelerine. Dolaþýp durduk Hakan'la Arbat'ta. Serserilerin yýðýldýðý açýk hava büfesini andýran bir yerde ayaküstü votka ve þampanya içtik. Masa arkadaþlarýmýz Alla, Nadya ve Marina likör içtiler. Yeni evli Nadya öpüþmeyi kocasýna ihanet saymýyor. Bekar olan Alla ve Marina ise evlenmeden önce daha çok aþklar ve serüvenler yaþamayý düþlemekte. Üçünün de ortak özelliði þu: Erkekleri yatak için umutlandýrmaya, son anda ise onlarý yüzüstü býrakýp gitmeye bayýlýyorlar. Bu özelliklerini oldukça neþeli bir biçimde açýklarken, ellerini de -sanki o erkekler oradaymýþ gibi- hoþçakal biçiminde sallamayý ihmal etmediler. 4 Ocak Salý Kýzýl Meydan'da bir noel aðacý/ Mutlu musun þimdi?/ Mozole nöbetçileri de çekip gitti/ iki yýl oldu kýzýl bayrak indirileli... Mumyalar tarihini kapattýk/ Milattan bindokuzyüzdoksanbir yýl sonra/ Ýkonlar tarihine döndük/ Yani baþladýðýmýz noktaya... Kelebek topuklarý vuruyor/ Meydanýn parke taþlarýna/ Derin uykulardan uyandýrmýyor/ Spaskiy kulesinin saatý da... Eski devrim pankartlarýnýn yerinde/ Sony Panasonic Sanyo/ Bakýr satar ciklet alýrlar/ Çinlilerin inadýna... Kýzýl Meydan'da bir noel aðacý/ Mutlu musun þimdi?/ "o iyi insanlar o güzel atlara binip gitti"/ Sanki hiç yaþamadýn deðil mi? 6 Ocak Perþembe Kilise, mumlar, ayin/ Çarmýha gerili bir Ýsa/ Çýkardým þapkamý girdim salona/ Günahý yok gecelerin Çanlar çalýyor çanlar çalýyor/ Ayetler senin olsun/ Bana yeter/ Sevda sözlerin 7 Ocak Cuma Ayrýldýk/ Demek yalnýz deðilim artýk... 8 Ocak Çarþamba "Ýnsan iki kere aþýk olmaz. Bir kere yanmýþ olaný kimse bir daha yakamaz." Yesenin. 12 Ocak Çarþamba Yine üþüttüm. Antibiyotik alýyorum durmadan. Televizyonda "Anna Karenina". Bir koltukta uyuyup uyanýyorum. Limonlu çay içiyorum. Yarýna iyileþir miyim diye düþünüyorum. Sensiz geçen bir günün daha bittiðine seviniyorum. 14 Ocak Cuma Küfürlerle birbirini aþaðýlayan bir toplulukta "Bana ne?" deyip susmanýn verdiði sýkýntýlar... Sevgiyi deðil, sevgisizliði öðreten bir yaþam tarzý. Ýyiliðin yalnýz aptallara özgü sayýlmasý. Kimsenin kimseye güvenmemesi. En önemsiz þeylerin bile büyük sýrlar gibi saklanmasý. Sonra bir bayram sofrasýnda buluþmak ve sanki birbirine böyle düþman yaþayan biz deðilmiþiz gibi en iyi dileklerle kadeh tokuþturmak... 12 Ocak Cumartesi Dýþarýdan kürek sesleri geliyor. Karý temizliyorlar. Yazda çektiðimiz fotoðraflara bakýyorum. Baktýkça büyüyor yalnýzlýðým. Özlem bir anda çekilmez oluyor. Birden yine telefona sarýlýyorum. Hiç deðilse sesini duymak için. Bir yalnýzlýðý seninle paylaþmak için. Onbir yaþýna basmýþ oðlumuz. Volga kýyýlarýnda oturmuþ bana bakýyor. Piyano çalýyor. Top oynuyor. Bir çýrpýda onbir yýl geriye koþuyorum. Maðusa'da Kocatepe sokaðýna. Yasemin kokusu doluyor karlý geceme. Deniz kenarýný, yakamozlarý, limon ve portokal bahçelerini alýp Mosfilmovskaya sokaðýna geliyorum. Ben yaþlandýkça büyüyen oðluma donmuþ nehirlerde sýcak bir yürek býrakarak... Hüzün, yine hüzün, yine hüzün. Ýþte bitti gün. Moskova-Lefkoþa hattýnda kimseler yok. 16 Ocak Pazar Berbat uyudum. Dehþetli rüyalar gördüm. Baþým aðrýyarak uyandým. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Yaþamýmda sanki hiç önemli birþey yok. Kocaman bir boþluk. 17 Ocak Pazartesi Hiç bu kadar kederlenmemiþtim. Hiç bu kadar býrakýp gitmek istememiþtim bu kenti. Hiç bu kadar hüzünlenmemiþtim. Hiç kimseyi hiçbir zaman bu kadar özlememiþtim. Hiç bu kadar kayýtsýz olmamýþtým beni arayanlara. Yasemin kokusunu yasemini koklamadan hiç bu kadar içime çekmemiþtim. 18 Ocak Salý Sen beni düþünürsün þimdi/ Denizlerin daðlarýn ötesinden/ Ben seni/ Birlikteyken farketmiyorduk/ Birbirimizi/ Þimdi geberiyoruz hasretten Senin pencerenin altýnda/ Limon ve portokal aðaçlarý büyür/ Benimse camlarým paramparça/ Kuþlar da ötmez sabahlarý/ Karlý kayýnlarda Beni sorma/ Bildiðin gibiyim/ Bir gün nasýlsa bahar gelecek/ Bir gün mutlaka/ Ben de gelirim 19 Ocak Çarþamba Büroda masa baþýnda hiçbirþey yapmadan belki de saatlerce oturdum ve dýþarýda sessizce yaðan karý seyrettim. Kederli kedersiz, sevinçli sevinçsiz... Nasýl olduðumu, neler duyumsadýðýmý kestirmem bile güç. Gece "Sovremennik" tiyatrosunda "Güvercinler ve aþk" oyununu seyrettim. Eve metro ile döndüm. Hava buz gibi. Kaldýrýmlara ve avlulara yýðýlan kar kaskatý. Telefonda karýmla konuþtum. Geçip gitti günler/ sanki çok mutsuz/ þimdi deliler gibi/ o günleri arýyoruz. 24 Ocak Pazartesi Ben bu satýrlarý yazarken Mehmet de þu anda ameliyat msasýnda yaþamla boðuþmakta. Yedi aydýr sabýrla beklenen gün bugündü demek. Haberi alýr almaz hastaneye koþmak istedim. Prof. Oleg Sergeyeviç Belorusov her zamanki esprili haliyle "Ameliyatta yardýmcý olacaksan gel" dedi telefonda. Doktor iyi bir böbrek bulduklarýný söylüyor. Heyecanlý ve tedirginim. Ne kadar iyimser olmaya çalýþsam da kötü habere karþý hazýrlýklý. Sabahý iple çekiyorum. 25 Ocak Salý Sabah ilk iþim hastaneye koþmak oldu. Mehmet odasýna getirilmemiþ henüz. Koridorda karþýlaþtýðým tüm doktorlara "Nasýl?" diye soruyorum. Herkes "iyi" diyor. Oleg Sergeyeviç odasýnda tiryakisi olmadýðý halde sigara içmekte. Bir kahve de bana yaptý, sonra bir daha. Doktor gecenin yorgunluðunu ve stresini atamamýþ henüz. "Ameliyat zor oldu, vücudu çok yýpranmýþ, damarlarý çelikleþmiþ. Böbreði yerleþtirecek boþluðu zor bulduk" diyor. Sonra beni sarsan sözler dökülüyor birdenbire dudaklarýndan: "Çok yaþamaz!" Daha ne kadar diye sormaya cesaretim yetmiyor. Mehmet'i artýk odasýna getirmiþler. Doktorla birlikte yanýna yaklaþýyoruz. Bizi görünce adeta uçuyor mutluluktan. Gülüyor, konuþuyor, doktora iltifatlar yaðdýrýyor. "Ben böyle adam görmedim" diyor. Doðrusu Mehmet'i ameliyattan sonra bu kadar canlý görmek oldukça sevindiriyor beni. Týptan anlamýyorum, ama en büyük tehlike atlatýlmýþtýr herhalde. Ailesine müjdeyi vermek için telefona sarýlýyorum.

8 Pazar 12 Eylül 2010 Pazar Neslihan Güzey pinku.whitu75@gmail.com Ütopya (2) Ýnadre Uiryn'i 2 aydýr görmemiþti. Gördüðü zaman özlediðini anlayýp hýzla yürüdü ve ona uzun uzun sarýldý. Ýnadre'nin bir süredir kaldýðý 3. bloktaki hanesine girdiler. Uiryn hamileliðinden dolayý biraz kilo almýþtý ve þimdi çok daha saðlýklý görünmekteydi. Kuzeye bakan büyük pencerenin altýndaki yastýklara uzandýlar. Uiryn Atar'daki madenlerde geçen iki ayýný anlattý Ýnadre'ye. Henüz bebekten konuþmamýþlardý. Ýnadre'nin aklýndan yüzlerce þey geçiyordu. Topluluðu için bilmeden de olsa genlerini vermiþti Uiryn'e. Hamilelik genellikle insan üretim laboratuvarlarýnda gerçekleþtirilirdi. Bebek yapma kararý veren kiþiler çeþitli tahliller yapýldýktan sonra en güvenli ortamlarda döllenirlerdi. Birbirine uygun olabilecek DNA'lar incelenip gelecek olan saðlýklý nesiller için dölleme iþlemi yapýlýrdý. Uiryn gibi doðal yollardan hamile kalanlar da oluyordu. Topluluk buna karþý deðildi ama nadiren görülen bir durumdu. Ýnadre Uiryn'in karnýna dokundu. Uiryn gülümsedi. Sonraki aþamalarý konuþmaya baþladýlar. Öncelikle bu hamileliði Uvanna'nýn Ýnsan Üretim Merkezi'ndeki nüfus kontrol uzmaný Uhlig'e bildirmeleri gerekiyordu. Sonrasýnda anne karnýndan sývý alýnacak, bebeðin DNA'sý incelenecek, topluluk için bu doðumun ne kadar faydalý olabileceði ölçülecekti. Her durumda bu bebeði doðurmak Uiryn'in kendi kararýna kalýyordu. Topluluðun ve bebeðin menfaatleri için en doðru kararý verebilecek yetideydi Uiryn. Artýk madenlere gidemeyecekti ve eðer isterse Ýnadre'nin yanýnda kalabilecekti. Saðlýklý bir þekilde doðurursa, doðumun ardýndan bebek, yetiþtirme yurtlarýndan en yakýnýna yerleþtirilecekti. Uiryn 2 yýl boyunca günde 2 kez emzirmeye gidecekti bebeði. Eðer isterse eðitimleri izleyebilecekti. 2 yýldan sonra doðurduðu insan onun sadece eþiti olurdu. Ýlerdeki yaþamýnda doðuracaðý indan genlerini kimden aldýðýný bilebilirdi. Þimdi ise çok uzun zaman sonrasýný konuþmak için çok erkendi. Ertesi gün erkenden kalkýp Uhlig'e hamileliði haber vermeleri gerekiyordu. Vakit de epeyce geç olmuþtu. Sarýlarak yýldýzlarý izlediler ve oracýkta uyuyakaldýlar. Ertesi gün Ýnadre daha sonra açýklayacaðý bir sebepten dolayý Komün Yaþam Enstitüsü'ndeki konuþmasýný iptal etti. Uiryn ve birlikte büyüdükleri eþitleri Iram'ý da alarak Ýnsan Üretim Merkezi'ne gittiler. Uhlig iþinde baþarýlý ve topluluðuna baðlý bir uzmandý. Nadiren görülen bir durum da olsa doðal hamilelikler karþýsýnda nasýl bir tutum izleyeceðini çok iyi bilirdi. Uiryn ve Ýnadre'den kan ve doku örneði alýndý. Kapsamlý bir saðlýk taramasýndan geçtiler ve haftalýk terapi seanslarýna katýlmak için isimlerini yazdýrdýlar. Hamile kalan kadýnlar fiziksel deðiþimi ve bebek üretim sürecini saðlýklý atlatabilmek için Ýnsan Üretim Merkezi'ne baðlý gebelik seanslarýna katýlýyorlardý. Seanslar su altýnda, aðaçlýklarda ya da müzikli odalarda yapýlýyordu. Uiryn de bu seanslara katýlacak ve topluluðuna bir insan üreteceði için her hafta bir nevi kutlama yapacaktý. Ama öncelikle bu bebeðin doðup doðmayacaðýna karar verilecekti. Sonraki günlerde eþitleri Iram test sonuçlarý gelene kadar Uiryn'le birlikte kalmak için Ýnadre'nin hanesine gelmiþti. 5 gün içerisinde de Ýnadre ve Uiryn'in fiziksel olarak bebek sahibi olabilecekleri haberi geldi. Ýnadre ise enstitüden çaðrýlmýþtý. Enstitünün bilgelerinden olan Zuri Ýnadre'yle konuþmak istiyordu. Zuri Ýnadre'yi neredeyse kendi elleriyle üretmiþ ve çocuk yetiþtirme yurtlarýnda gözünün önünde büyütmüþtü. Ýnadre'nin inatçý ve meraklý bir kiþiliði olduðunu biliyordu. Geçmiþe dair öðrenmek istediklerini de biliyordu. Bazý yönleriyle insanýn eski atalarýna benzetiyordu onu. Neredeyse mükemmel bir insan olduðunu düþünüyor ama içindeki ilkel arzularýndan da korkuyordu. Yakýn arkadaþý çok sevdiði Uiryn'le birlikte bebek yapacaklarýný öðrendiðinde Zuri endiþelerini engelleyemedi ve Ýnadre'yi yanýna çaðýrdý. Ona bu hamileliðin ona neler hissettirdiðini sordu öncelikle. Ýnadre bu soruya bir anlam veremedi. Cevabý elbette sevgi ve neþe olacaktý. Bunun aksi olmasý mümkün deðildi. Ama bu soru Ýnadre'nin aklýnda baþka sorular doðmasýný saðlayacaktý. Zuri bu dönemde çalýþmalarna yoðunlaþmasý gerektiðini ve Uiryn'in hamileliðiyle çok fazla ilgilenmemesi gerektiðini tavsiye etti ona. Ýnadre'nin ise eskiden beri soru iþaretleriyle dolu aklýna baþka sorular doðurmaktan baþka bir iþe yaramadý bu konuþmalar. Demek ki hamilelik Zuri gibi bir bilgeyi endiþelendirebilecek birþeydi. Bu kez Ýnadre sordu ona. Nedeni neydi bu korkularýn. Topluluðundan gizlenen sýrlarla alakalý olduðunu hissediyordu. Bir yandan Zuri'ye bir eþiti ve bilgesi olarak çok güveniyodu. Tüm bunlara raðmen bitmek bilmeyen sorularý Ýnadre'nin öfkesini ortaya çýkardý. Uiryn'in hamileliðinden uzak durup çalýþmalarýna dönme tavsiyesi Ýnadre'yi kýzdýrmýþtý. Zuri ile yýllarca Komün Yaþam Enstitüsü'nde bir çok çalýþma yapmýþ ve en ufak bir konuda dahi birbirlerinin sýnýrlarýný aþmamýþlardý. Aralarýnda sýr, güvensizlik ve endiþe olursa artýk saðlýklý bir þekilde çalýþamayacaklarýný düþünmüþtü Ýnadre. Ama bunu sesli söyleyemezdi. Zuri ile bebeklerdeki kýskançlýk üzerine yaptýðý çalýþmayý yarýda keserse merak ettiði sýrlara ulaþma þansýný belki sonsuza kadar kaybedebilirdi. Ýnadre'nin de artýk bir sýrrý vardý. Zuri'ye olan inancýný hemencecik kaybetmiþti. Zuri hiçbir hakký olmaksýzýn Ýnadre'nin eþitiyle aralarýnda olan özgür münasebete karýþmýþtý. Ama çýkarlarý doðrultusunda tutmayacaðý bir sözü verdi Zuri'ye. Biricik Uiryn'i hamileliði boyunca rahat býrakacak ve enstitüdeki çalýþmalarýna kendini verecekti. Bunu söylemiþti. Aklýnda planladýklarý ise bambaþkaydý.

12 Eylül 2010 Pazar Pazar 9 Ýstanbul'a veda... Fatma Ergün Kýbrýs'tan aðlayarak geldiðim Ýstanbul'dan, daha iki yýl dolmadan yine aðlayarak ayrýlýyordum. Yahya Kemal Beyatlý'nýn 'Sade bir semtini sevmek bile bir ömre deðer' dediði Ýstanbul, her tarafýnda açmýþ erguvanlarý, leylaklarý, mor salkýmlarý ile en býrakýlamayacak halindeydi. Aliaða'da tam üç yýl kaldýk. Gittiðimize hiç piþman olmadýk... Bir daha Ýstanbul'a dönemedik... 1981 yýlýnýn baþlarýnda, eþim çalýþtýðý iþyerinde gelecek görmediði için, yeni bir iþ arayýþýna girmiþti. Konuþtuðu sýnýf arkadaþlarýmýz, 'Aman! Durum çok kötü! Baþka bir iþ bulmadan sakýn iþinden ayrýlma! Çoluk, çocuk periþan olursunuz' diyorlardý. Diyorlardý da, hayata sýfýrdan bile deðil, eksilerden baþlamýþtýk, bekleyecek halimiz kalmamýþtý. Biz kendi ihtiyaçlarýmýzý, isteklerimizi erteleyebilirdik de, bir yaþýný yeni doldurmuþ bebeðimiz vardý. Bebeðe kýyamadýðým için ben de çalýþmayý birkaç yýl sonraya býrakmýþtým. 1980 darbesinin üstünden henüz birkaç ay geçmiþti ve durum gerçekten her bakýmdan çok kötüydü. Eþim iþ ilanlarýna müracaat ediyor, fakat görüþmeye bile çaðrýlmýyordu. Biz bunu iþ tecrübesinin azlýðýna veriyorduk... Nihayet, tam da ümidi kesmek üzereyken Nisan ayý baþýnda görüþmeye çaðrýldý. Görüþmeden üzgün döndü. Ýþ, sanayi yapýlarý inþaatýymýþ. Þantiye þefi olarak tecrübeli mühendis arýyorlarmýþ. Moralimizi bozmamaya çalýþarak, 'kim, gittiði ilk iþ görüþmesinde iþe alýndý ki' dedik. Elbet bir gün kendi vasýflarýna uygun bir iþ olurdu. Olur muydu? Üç beþ gün sonra ayný iþ yerinden tekrar çaðýrdýklarýnda pek þaþýrdýk. 'Sizi iþe almadýk' demek için çaðýrmýþ olamazlardý. Kendi kendimize binbir yorum yaptýk. Bizim için hayýrlý bir iþ ise, olmasý için dualar ettik. Eþimin görüþmeden dönmesini beklerken sanki zaman durmuþtu. Durmuþ zaman kaç saatte geçti hatýrlamýyorum. Eþim döndü. Kapýyý açtýðýmda, yüz ifadesinden sonucu kestirmeye çalýþtým. Sevinçli miydi? Hayýr. Üzgün müydü? O da deðil. Deðil de ne? Sabrým kalmamýþtý. -'Ne oldu? Ne zaman baþlayacaksýn? Hani tecrübeli arýyorlardý? -'Sanayi yapýlarý inþaatýnda çalýþmadým ama çok merakým var demiþtim. Bunun üzerine beni seçmiþler. -Niye sevinmiyorsun? Þartlarý mý kötü? -Þartlarý çok iyi. Bir ay tek, bir ay çift maaþ veriyorlarmýþ, þimdi aldýðýmýn dört katýna geliyor. -Sen gelirken mi yazdýn bu senaryoyu? -Ýnan ki hepsi doðru... -O zaman niye sevinmiyorsun? -Çünkü iþ Aliaða'da. Ýstanbul'un Aliaða diye bir semtini hatýrlamýyordum. Yoksa bize uzak mýydý? Evi taþýmak mý gerekecekti? Onun için mi sevinememiþti? Ýstanbul'un semtlerini hatýrlamaya çalýþtým. Gezme fýrsatým olmamýþtý okurken. Kýbrýs'tan döndükten sonra da bebek doðmuþtu. Bir de darbe öncesiydi. Sokaklarýn hiç çýkýlacak hali yoktu. Bu heyecanla kýrk yýl düþünsem Aliaða'nýn yerini bulamazdým. -Aliaða nerede? -Ýzmir'e aþaðý yukarý bir saat mesafede. Ýzmir'in kuzey tarafýnda kalýyor. Deniz kenarýnda. -Ne! Ýzmir'e mi yakýn? Ýþi kabul ettin mi? -Hayýr henüz kabul etmedim. Seninle konuþacaðýmý söyledim. Yarýn mesai bitimine kadar benden haber bekliyorlar. -Þimdi ne yapacaðýz? Kabul edersen ne zaman gitmemiz gerekiyor? -Ne kadar erken gidersek o kadar iyi olurmuþ. -Nasýl gideceðiz? -Olan eþyalarýmýzý bir kamyona yükleyeceðiz. Ücretini onlar veriyorlarmýþ. Biz otobüsle gideriz. -Sen gitmek istiyor musun? -Ýstanbul'dan gitmek istemiyorum. Bebekle gidiþimizin çok zor olacaðýný biliyorum. Ama burada da durum malum. Gitsek iyi olacak gibime geliyor. Yine de sen istemezsen gitmeyiz. Biz, boþu dolduramayýp, doluya sýðdýramazken, bebek de olaðanüstü bir durum olduðunu anlamýþ iyice huzursuzlaþmýþtý. -Yarýn sabah cevap versem olur mu? -Sabaha ne deðiþecek? -Olsun düþüneceðim.. -Uyurken mi? Sabaha kadar ne bebek uyudu ne ben. Onu ayaðýmda sallarken bir taraftan da düþünüyordum. Ben daha önce hiç doðru dürüst taþýnmamýþtým. Annemlerle iken iki sefer göç etmiþtik. Onun da zaten birincisinde vardým ikincisinde yoktum. Kaldý ki, taþýnmakla göç etmenin de yakýn uzak hiçbir alakasý yoktu. Öðrenci iken bir iki kere taþýnmýþtým, üç parça eþya ile onlar da taþýnma sayýlmazdý. Hele sonuncusunda, üç parça eþyanýn ikisini de benden sonra evi kiralayan öðrencilere býrakýp kitaplarýmla bir teyzenin yanýna taþýnmýþtým. Teyzenin evi bir sokak ötede olduðu için, birkaç kerede elimde taþýmýþtým eþyalarýmý. Elde taþýmakla da taþýnma olmazdý. Sonunda hatýrladým Kýbrýs'ta annemlerin evinden Karpaz'da öðretmen olacaðýmýz köye giderken kamyona eþya yükleyip gitmiþtik. Ýyi de o zaman bebek yoktu, yardým edenim çoktu, yol da nereden bakýlýrsa bakýlsýn bir saatti. Bu taþýnma iþi çok zor olacaktý. Gitmesek miydi acaba? Ýyi de bundan sonra bulacaðý iþlerin Ýstanbul'da olacaðý ne malumdu? Bugüne kadar müracaat ettiði iþlerin Ýstanbul'da olacaðýný düþünmüþtüm. Belli ki öyle olmasýný istediðim için, baþka yer hiç aklýma gelmemiþti. Aliaða, Ýzmir'e yakýn. Keþke iþin süresini sorsaydým. Neyse sabah sorarým. Zaten sabaha ne kaldý ki? Ben karar verdim mi? Sen ne diyorsun oðlum, gidelim mi? Seni, önce Kýbrýs'ta, daha sonra doðduðun Ýstanbul'da büyütmeyi düþünmüþtüm. Ortalýk aydýnlanmaya baþlamýþtý. Yeni bir gün doðuyordu. Birden dedemin 'Sen ne þanslý kýzsýn ki o þehri güzel Ýsdanbolda yaþýyorsun' diye baþlayan mektubu geldi aklýma. Dedeciðim artýk þanslý deðilim, o þehri güzel Ýstanbul'dan gidiyorum... Hakkýnda doðru dürüst birþey bilmediðim Aliaða'nýn bana en sýcak gelen tarafý deniz kenarýnda olmasýydý... Bizim zamanýmýzda üniversiteye, sýnavda alýnan puana göre önkayýt yaptýrýlarak giriliyordu. Birçok arkadaþým Ankara'daki üniversitelere ön kayýt yaptýrmýþlar, sonra da sýralarý gelince kesin kayýtlarýný yaptýrýp Ankara'da okumuþlardý. Ben denizi olmadýðý için Ankara'da okumayý hiç düþünmemiþtim. Ýstanbul Teknik Üniversite'sini seçmemin bir nedeni de muhteþem Boðaz manzarasýydý. Aliaða, küçük bir kasaba olmalýydý. Belki de orada apartmanlar da yoktu. Evler tek katlý veya iki katlýydý. Bahçelerinde yaseminleri var mýydý acaba? Düþüncelerle dolu upuzun gece nihayet bitmiþ, gündüz olmuþtu. Karar vermiþ miydim? Acaba bir de amcama mý sorsaydým? Ya gitmeyin derse? Ah! bu iþ Ýstanbul'da olsaydý ne iyi olacaktý. Fikrini sorduðum amcam; 'Evladým iþin þartlarý çok iyi. Yine de dayanabilirseniz dayanýn derim. Ýstanbul'dan çýktýnýz mý bir daha dönemezsiniz. Dönseniz de býraktýðýnýz Ýstanbul'u bulamazsýnýz. Yine de siz bilirsiniz' dedi. 'Hayýr gitmeyelim' demek istiyordum. Ya bir baþka iþ bulmak zaman alýrsa? Ondan da geçtim, ya bulunan iþin yeri deniz kenarýnda olmazsa? -Aliaða'ya gidelim... -Akþam pek niyetli deðildin, amca da nerede ise gitmeyin dedi. Neden gidelim diyorsun? -DENÝZ VAR, iþin þartlarý da iyi.. -Karar vermende ilk etken deniz mi? -EVET, ben bir ADA kýzýyým. Hem belki yaseminler de vardýr. Eþim þirkete iþi kabul ettiðini haber verdi. Ýlk defa eþyamýzýn az olduðuna sevindim. Çarçabuk toplandýk... Kýbrýs'tan aðlayarak geldiðim Ýstanbul'dan, daha iki yýl dolmadan yine aðlayarak ayrýlýyordum. Yahya Kemal Beyatlý'nýn 'Sade bir semtini sevmek bile bir ömre deðer' dediði Ýstanbul, her tarafýnda açmýþ erguvanlarý, leylaklarý, mor salkýmlarý ile en býrakýlamayacak halindeydi. Aliaða'da tam üç yýl kaldýk. Gittiðimize hiç piþman olmadýk... Amcam haklýydý. Bir daha Ýstanbul'a dönemedik...

10 Pazar 12 Eylül 2010 Pazar Halil AÐA cypaibo@gmail.com ÝNGÝLÝZLERÝ KORUMA DERNEÐÝ -Ruhumun derinliklerinde bir adet Doðan SLX var. Hem de modifiyeli. Hava biraz soðumayagörsün hemen kendini çalýþtýrmaya baþlýyor. Oto teyp'den yükselen 'Canýsý' melodileri eþliðinde ilerliyoruz kendisiyle. Üstelik bu bir iç yolculuk. Bir çözümseme, bir varoluþ. 'Ya benimsin, ya topraðýn' yazýsýna sahip arka cam kesinlikle kararlý. Sevmeye, almaya, sahip olmaya. 'Allah Korusun' yazýsý da plakanýn üzerinde güvenliðimizi saðlýyor. Bilinmeze yolculuðumuz baþlýyor böylece.. -Doðu-Batý sentezi müzikte olur da, yazýda neden olmasýn dedim, ortaya bu çýktý. Doðan SLX ile doðulunun aþkýný, içsel yolculukla batýlýnýn iç sýkýntýsýný harmanlamaya çalýþtým. Þimdi de sýrada TRT kafasý; 'Dilimiz süçtüyse affola, esen kalýn.'doðu-batý þeysi þimdilik bir fikir, geliþtirelim, tiksindirelim. Mersi. -Bundan sonra sýradan beddualara son. Bela vermek, ceza dilemek, kahretmek artýk demode!.. 'Kývanç Tatlýtuð, Ýstinye Park'ta kýz kardeþi Melisa'yla yüksek sesle tartýþtý' haberine internette yorum yazacak kývama düþersin inþallahh!. Bundan daha büyük beddua bulmak zor. O kývam acayip bir kývam. -Her zaman sýkýcý ve güvensiz bulduðum bir araba markasýnýn güvenlik sorunlarý sebebiyle 1.13 milyon aracý geri çaðýracaðý haberini okuyorum. Lise yýllarýmýza geri dönelim ve bu markaya X diyelim. X daha önceki yýllarda da birçok kez arabalarýný geri çaðýrmýþtý. Ölümcül kazalar meydana gelmiþti bu hatalardan. 1.13 milyon arabayý çaðýrma haberini okuduktan sonra yine X'in televizyon reklamýný görüyorum. 'Benim babam çok yakýþýklý' diyor çocuðun biri. Diðerleri durur mu!.. 'Benim babam çok güçlü', 'Benim babam çok eðlenceli'.ve hepsi birden haykýrýyor 'Benim babam X gibi adam.' Ne babalar varmýþ be. Hem sýkýcý, hem güvenliði zayýf, hem de nereye çaðrýrsan oraya gider. Diyelim ki; babanýzla denize gidiyorsunuz, keyifler yerinde, bir telefon. Hooop baba -Alternatif bir beddua daha; 'Ýnþallah Facebook'ta az samimi olduðun lise arkadaþýnla ayný anda online olursun da, selam-nasýlsýn-nasýl gidiyor çerçevesinde sýkýþýp kalýrsýn'. -Hey sen, Kýbrýs konusunu tartýþalým mý adamým? Japonya'ya. Afferim mobil babaya. Nereye çaðýrýrsan oraya geliyor. Her eve lazým. Çek götür. -Yoðun olarak Girne bölgesine konumlanmýþ ingilizlerin ortak özellikleri var. Bir kere hepsi elinde plaket tutup fotoðraf çektirmeye bayýlýyorlar. Pazarlýk yapmalarýna da alýþýyoruz. Fakat, bu ödül mödül durumlarý ne, aklým kesmedi. Gerçi geçen yaz özel bir televizyon kanalýnýn yýlýn emlak ödülleri adý altýnda Ýngilizlere ödül verdiðini görmüþlüðüm var. Deðiþik ve rahatsýz edici bir ödül töreniydi. En iyi arsa, en iyi ev... Sýrýtan bir sürü Ýngiliz. Kardeþim, ne iþiniz var buralarda diyesim var ama birileri çoktan ödülleri daðýtmýþ. Neyse ödül töreni ayrý konu. Sanýrým bu arkadaþlar golf, tenis ve süslü tenis topuyla oynanan oyundan oynuyorlar ve birbirlerine plaket verip fotoðraf çektiriyorlar. Bu haber ve fotoðraflar yüksek trajlý yerel gazetelerimizde arada bir çýksa da genellikle Ýngilizce olan gazetlerde yer alýyorlar. Süslü topla oynanan oyunun adýný bilmediðimden dolayý özür dilerim. Ýstesem Google'dan bulabilirim, fakat, ödül töreninde sinirlendiðimden vazgeçtiðimi belirtmek isterim sayýn halkým. Halkým, ne yapýyor bunlar? 'Ýngilizleri Koruma Derneði' kurdular da benim mi haberim yok? O kadar ödülü evde koyacak yer bulamaz insan. -Sabah duyduðum ilk þarkýnýn 'Ýbibikler öter ötmez ordayým' olmasý ayrý bir neþe kaynaðý. Sandým ki traktörün arkasýndaki arabacýkta pikniðe gidiyoruz maaile. Piknik öncesi zeytin toplanacak falan. Topraðýn kokusu, traktörün dumaný, ben seni sevdim, ey naz-ý diyarým (doðu-batý sentezi). -Tanrým koca bir yaz geçti ve bu yaz henüz 'Bol gömlek altýna don giymiþ kadýn'lý klip çekilmedi. Tanrým dünyanýn yörüngesi deðiþebilir. Yaz bitmeden yapýnýz. Sibel Can mý olur, Demet Akalýn mý, Petek Dinçöz mü bilemem. Biriniz yapýn artýk þu klibi. Söz konusu olan insanlýk. -Bir zamanlarýn popstarlarý, yýldýzlarý acaba þimdi ne yapýyor diye merak etmeyen insandan biraz çekinirim. -Konu ne olursa olsun iki tarafýn tartýþmasýnýn sonucunda hemfikir olunduðunu hiç görmedim. Konu futbol olsun, araba olsun, müzik olsun; ne olursa olsun, herhangi bir tarafýn karþý tarafýn fikirlerini kabul ettiðini hiç görmedim. Gel benimle X arabasýný konuþ. Ýstediðin kadar öv, kabul ettiremezsin. E, o zaman neden tartýþýyoruz? Cevaplardan cevap beðen: -Ýnsan olduðumuz için... -Tartýþarak kendimizi geliþtirdiðimiz için... Yalan söylemeyin bre, baþýmýza bela almak için tartýþýyoruz. Sinirlenenim ki tansiyonumuz fýrlasýn, ya da sinirletelim ki karþý tarafýn sinirden kýrmýzý olan kulaklarýný inceleyelim. -Alternatif bir beddua daha; 'Ýnþallah Facebook'ta az samimi olduðun lise arkadaþýnla ayný anda online olursun da, selam-nasýlsýn-nasýl gidiyor çerçevesinde sýkýþýp kalýrsýn'. -Hey sen, Kýbrýs konusunu tartýþalým mý adamým?

12 Eylül 2010 Pazar Pazar 11... pazar KritiK... Diyarbakýr Cezaevi ni yýkmak 12 Eylül 1980 darbesiyle yüzleþmek deðil, darbe delillerini yok etmektir... Türkiye, "12 Eylül 1980 darbesiyle hesaplaþmak" gibi çarpýcý bir iddiayla boyanarak pazarlanan bir referandumdan geçerken; "evet" ile "hayýr" evrile çevrile binbir türlü anlama/ anlamsýzlýða büründü. Olaðanüstü bir körlüðün ayyuka çýktýðý bu dönemde, taraflarýn meydanlarda saç saça baþbaþa geliþini komik bulmak bile mümkün olamadý. Koþulsuz "evet" diyenlerin, "yetmez ama evet" diyenlerin ve "hayýr" diyenlerin kullandýklarý dil, büyük bir yýkýma, akýlalmaz kýyýmlara imza atmýþ 12 Eylül darbecilerini yargýlamanýn zerre hevesini barýndýrmadýðý gibi, kýyýsýndan bile geçmedi. Kör kütük bu referandum sürecinden geçerken, iktidarda bulunan Ýslamcý AKP'nin kullandýðý dil ile muhalefette bulunan "sosyal demokrat" CHP'nin ve ýrkçý MHP'nin dilin sadece örtüþtüðünü deðil, birbirlerine yönelik sarfettikleri onca küfüre raðmen Kürtler söz konusu olduðunda, ayný bulanýk suyun kýyýsýnda kardeþçe oturabildiklerini de gördük. Referandum propagandalarý boyunca iktidar ile muhalefet, milli hassasiyetlerini tokuþtururken birleþtikleri tek þey vardý: Kürt meselesi. 12 Eylül darbesinin bir numaralý maðdurlarýna karþý sergilenen milli ittifak tek baþýna, 12 Eylül darbesiyle hesaplaþma iddiasýný sulandýrmaya yetti. Kürtler söz konusu olduðunda salyalarýný zaptedemeyenlerin 12 Eylül darbesiyle nasýl hesaplaþacaðýný "yetmez ama evet" diyenler de, koþulsuz "evet" diyenler de açýklayamadý propaganda süreci boyunca. Körlüðün damgasýný vurduðu bu süreçte kullanýlan dil esas arýzanýn anayasada olmadýðýný, anayasa deðiþse bile bu zihniyetle bir yere varýlamayacaðýný fazlasýyla gösterdi.çünkü "Evet"çi iktidarýn "Hayýr"cýlarý "darbeci" ilan ederken kullandýðý dilin kendisi bile karþýtlarýna... (ç)alýntý... haddini bildirmeye hevesli darbeci bir dildi. Diyarbakýr Cezaevi'nin bok çukurlarýnda öldürülenlerin adlarýnýn anýlmadýðý, yine ayný cehennemden "sað" çýkanlarýn yaralarýnýn hiçe sayýldýðý bir propaganda sürecinin sonuna gelindiðinde, 12 Eylül darbesiyle nasýl yüzleþilemeyeceði ortaya çýktý; ki, bu banal sürecin tek kazanýmý da bu oldu galiba. Týpký o umutlarý þiþirilmiþ Annan sürecinden sonra nasýl çözüm yapýlamayacaðýný anladýðýmýz gibi. Anayasa ile ýslah edilmesi mümkün olmayan arýzalar ayyuka çýkarken, 12 Eylül 2010 Pazar gününe, bugüne gelene kadar kesilen demokrasi ahkamlarýnýn da, Kürtleri yok sayarak gelinen noktada anayasa deðiþikliði paketinin içindekilerin de anlamý kalmamýþtý. 12 Eylül darbesiyle yüzleþmeye hevesli olan Diyarbakýr Cezaevi ni yýkmaktan söz eder mi? * Diyarbakýr Cezaevi ndeki iþkencelerden geçen Orhan Miroðlu na kulak verelim þimdi: - 5 Eylül Direniþi'nin 27 nci yýldönümünde, 3 Eylül de, Sayýn Baþbakan Diyarbakýr'da bu cezaevi hakkýnda ne düþündüðünü açýkladý. Geçmiþin býraktýðý acýlardan söz etti. Sevgili Musa Aðabey'i unutmadýklarýný söyledi. "Orhan Miroðlu'nun yarasý"ndan bahsetti. Hiçbir devlet yetkilisi þimdiye kadar bana dönüp yaraný unutmadýk demedi. Sayýn Baþbakan'a müteþekkirim. Aslýnda bir halkýn yaþadýðý acýlarýn sadece çok küçük bir parçasý olan benim yaramý unutmamýþ olduðunu söylemesi Sayýn Baþbakan'a þunlarý söylemek için bana cesaret veriyor. Benim hayatýmda iki büyük yara var. Biri Musa Anter'in kanlar içinde vurulup kaldýðý Seyrantepe 36. Sokak'ta açýlan yaradýr. Bir diðer yaram da Diyarbakýr Beþ No'lu Cezaevi'nin yarasý. Sayýn Baþbakan, Þimdi binlerce insanýn bedeninde yer eden bir yaranýn yerleþtiði ve yaþandýðý mekâna bir süre sonra, iþ makineleri girecek diyorsunuz. Burayý yýkacaðýz diyorsunuz. Milli Eðitim Bakaný bu kýymetli arazinin en büyük talibi diyorsunuz. Burasý çok kýymetli evet, ama hafýzalarýmýzda açtýðý yaralarý unutmayacak ve bu acýlarýn bir daha yaþanmamasý için bu mekân bir hafýza müzesine dönüþecekse kýymetli. Geçmiþi unutmadýðýnýzý söylüyorsunuz. Bize referandum sürecinde Dersim'i, 12 Eylül'ü, 27 Mayýs'ý defalarca hatýrlattýnýz. Unutmamayý tavsiye ettiniz. Cezaevini yýkmak, insanlara dönüp burada yaþadýklarýný unutmayý tavsiye etmek deðil midir? Ulucanlar Cezaevi'nde Deniz Gezmiþ ve arkadaþlarýnýn asýldýðý daraðacý hâlâ saklanýyor. Bu daraðacý açýlan müzede yakýnda insanlarýn ziyaretine açýlacak. Unutmamak budur Sayýn Baþbakan. Peki, Mazlum Doðan'ýn kendini astýðý hücreyi, Ferhat Kurtaylarýn bedenlerini ateþe verdiði koðuþu, gökyüzüne bakmanýn yasak olduðu havalandýrmalarý, üstünde "Türkçe konuþ, çok konuþ" yazan görüþ kabinlerini, Necmettin Büyükkaya'nýn iþkenceyle öldürüldüðü hamamý, yýkmanýn, Kürt halkýna 12 Eylül'ü unutun demekten bir farký var mý? Siz bu acýlarý Diyarbakýr'da tanýdýðýnýzý, içinizde hissettiðinizi, unutmadýðýnýzý söylediniz. Mazlum bir halkýn acýsýna ve yasýna ortak olduðunuzu ilan ettiniz Sizden kendi adýma istirham ediyorum, Diyarbakýr cezaeviyle ilgili aldýðýnýz yýkým kararýný yeniden gözden geçirin ve lütfen devletin iþ makinelerini burada yaþamaya devam eden hafýzamýzdan uzak tutun.

BU DA NEWTON'A ANTÝ TEZ ÞÝÝRÝMDÝR kusura bakma Newton Amca sen aðacýn dibine oturup o kadýnýn gözlerini düþündüðün esna kafana elma düþtü diye yerçekimini kanunladýn ama iþte öyle deðil her defasýnda biraz fiziki olarak namümkün diyeceksin ama benim her sabah bir de yatmadan evvel gülücüðünü salladýðý için yanaklarýndan bütün yerlerime elmalar düþüren yer çekimsiz fiilli aðacým var. Ve fakat ben senin gibi yer demiyorum çekim demiyorum kanun falan ne haddime ben gözlerindendir diyorum ancak gözde olur bu kadar güzel gülücüðün bu kadar iþtah kýrmýzýsý Böylesine güzel elmasý ve dört kollu yapraklarýyla kalbimi sarmalayan o aðacýn tarifi. Ali Doðanbay Pazar Sahibi: AFRÝKA Yayýncýlýk Limited Editör: Faize ÖZDEMÝRCÝLER Dizilip Basýldýðý Yer: AFRÝKA Yayýncýlýk Limited Tesisleri Matbaa Teknikeri: Bünyamin NAZÝK Görsel Tasarým: Erdem YORGUNOÐLU E-Mail: avrupa@kktc.net Web sayfasý: www.afrikapazar.net