CAMİYE BOMBA KOYACAK SONRA DA DİYE MÜSLÜMAN'A SALDIRACAKSIN. eıı Türk kendine d'dn 14. 7.1969



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

Gü ven ce He sa b Mü dü rü

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

TEMEİ, ESER II II II

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

Harf üzerine ÎÇDEM. Numara

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

-gi de ra yak- se ve bi lir sin... Öl mek öz gür lü ğü de ya şa mak öz gür lü ğü de önem li dir. Be yoğ lu nda ge zer sin... Şöy le di yor du ken di

Devrim Öncesinde Yemen

10. SINIF KONU ANLATIMLI. 2. ÜNİTE: ELEKTRİK VE MANYETİZMA 4. Konu MANYETİZMA ETKİNLİK ve TEST ÇÖZÜMLERİ

SAMSUN BÜYÜKŞEHIR BELEDİYE BAŞKANI YUSUF ZİYA YILMAZ & SAM-DER Avusturyada yaşayan Samsunlular Derneğinin

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Bu metin Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı karar ile öğrenci andı olarak uygulamaya başlanmıştır.

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

Defne Öztürk: Atatürk ün herkes mutlu ve özgür olsun diye hediye ettiği bayramdır.

Gök ler. Uçak lar la gi di lir an cak ora la ra. İn san gök ler de do la şa bil se. Bir ak şa müs tü, ar ka daş la rıyla. Bel ki ora la ra uçak lar

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

7. Sınıf MATEMATİK TAM SAYILARLA ÇARPMA VE BÖLME İŞLEMLERİ 1. I. ( 15) ( 1) 5. ( 125) : ( 25) 5 6. (+ 9) = (+ 14)

BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI

"Down Şefler Türkiye Projesi"

ya kın ol ma yı is ter dim. Gü neş le ısı nan top rak üze rinde ki çat lak la rı da ha net gö rür düm o za man. Bel ki de ka rın ca la rı hat ta yağ

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

OKUL ÖNCESİ DİN VE AHLÂK EĞİTİMİ

Cumhuriyet Halk Partisi

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ile ilgili şiirler

Cumhuriyet Halk Partisi

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

TEST 1. Hareketlilerin yere göre hızları; V L. = 4 m/s olarak veriliyor. K koşucusunun X aracına göre hızı; = 6 m/s V X.

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Biz yeni anayasa diyoruz

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

Benimle Evlenir misin?

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

İ Ç İ N D E K İ L E R

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

MİLLİ İTTİFAK BASIN'LA BİR ARAYA GELDİ

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?


MEDYA. Uluslararası Arapça Yarışmaları BASIN RAPORU

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

sınıflar için. Öğrenci El Kitabı

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum.

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü

GENEL OLARAK DEVLET TEŞKİLATI SORULARI

DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

MÜSİAD İFTARI ANKARA

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Bir Kadın 3 Sanat Sergisi açıldı

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

TÜRK EDEBİYATINDA 26 DURAK 254 ŞAİR VE YAZAR

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

İHL'yi Ne Kadar Tanıyoruz?

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

1: İNSAN VE TOPLUM...

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Kazanım: : Vatanımız için mücadele eden insanların fedakarlıklarını öğrenerek vatanseverlik duygusunu artırır.

ABD NİN KURULMASI VE FRANSIZ İHTİLALİ

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

Onlar konuşur, AK Parti yapar

MHP TURGUTREİS SEÇİM İLETİŞİM MERKEZİ AÇILDI

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

Transkript:

eıı Türk kendine d'dn 14. 7.1969»/~~>. ~»>ır>t**t«.w>»*p»>mı:,e4i.)ı<fir u*m. '<»»I»IIII<*H. «T *~-~.«-»»».«* * V^K^.^»^w.^.<^>Mıınrt M.Wt1Ki nw (,, ^,,,^,j(),^, ""-'- -î '? -4,,^;.' "s. ' CAMİYE BOMBA KOYACAK SONRA DA HORTLADI * «İRTİCA DİYE MÜSLÜMAN'A SALDIRACAKSIN

i**r r DEVLET 14/TEMMÜZ/1969 * SAYFA: t illet'den devlete paftanın yazısı DİLİMİZ «Ağlarım ağlatamam hissede rim söyliyemem Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım.» Buradaki dil mecazidir. Ben hakikaten dili olmayan vatandaştan bahsetmek istiyorum. Kalkınma edebiyatının parlak sözlerinden, istatistik münhanilerini şekillendiren rakam kalabalığın dan sıyrılıp şöyle bir etrafımıza bakalım. Göreceğimiz manzaradan ne kadar korkacak, okumuş olduğumuzdan ne kadar utanacağız. Ve yine de biz kalb gözlerimizi kapayarak haki kata sırt çevirecek vurdum duymazlığa devam edeceğiz. Dağ gibi ihtiyacı, nokta kadar yapılanla gölgelemeye uğraşacağız. Toprağın kahrını, yokluğun zulmünü yüklenen halk ise kaybolmuş ümidini aramak la yıllarını sürecek neslini yitirecektir. Dil millet olabilmenin en önemli faktörüdür. Milleti tarif ederken dil. din, tarih, mefkure ve kültür birliği olan siyasî ve sosyal topluluktur diyoruz. Dil birliği olmayan bir toplulukta diğer unsurların kader birliğine tesiri nasıl olabilir? Bir birinin dilinden anlamayan insanlar disiplin, otorite ve menfaat dolayısiyle kolladığı fır sat çıkıncaya kadar sunî birlik olabilirler. Din birliği uğruna Birinci Cihan Harbinde uğradığımız felâket çok acı ve hazin olmuş; İngiliz lirasına ilâhi ve manevî değerler çiğnenmiş ve beyhude kanımız akmıştır. Dil bilmeyene mefkuremizi, tarih ve kültürümüzü nasıl öğretebiliriz? Misakı-miilî ile geri alınan Anadolu halkına müşterek dili yani Türkçeyi öğ retme gayretini gösteremedik. Yapılan ayırmayı da biterek veya bilmiyerek teşvik ve tahrik edenlere göz yumduk. Bu gün Türkçenln hâkim olmadığı Türkiyede kültürün yayılması, Sanayiinin kurulması, toprağın işlenmesi ve insanların refah ve saadeti gibi büyük problemler mevcuttur. Bunların halli birlik olmakla, birlikte müşterek dili konuşmakla mümkündür. Millet olabilmek için müşterek bir dilin ve millî davalarımızın Kırım Yokuşuyum Muhterem ülküdaşım Ahmet Karakaya Beg'e Ey Karadeniz'in Kara yüzlü dalgaları. Usunuzu mu yitirdiniz Bıraktınız mı duaları? Bu hırçınlığınız neden? Düşünün bir kere Yabancı değiliz birbirimiz Yakınlığımız vardır, Asırlar ötesinden. Yıllar ve yıllar önce Yüzünüz ak olmuştu Martı kanatlarından ah Atilâ île birlikte Üstünüze düşmüştü şafak.. Ben Oğuz Boylu Kırım yolcusuyum; Gönlü sağır dalgalar. Kesmeyin yolumu Bakın eskisi gibi Gemimin yelkenleri atlas Halatları ibrişimden. Anlamadınız mı Türk olduğumu? Yiğitçe gidişimden.. i Refet KÖRÜKLÜ halli için de milliyetçilik prensibinin ferdî ve sosyal hayatımızda hâkim olması, benimsenmesi lâzımdır. Leibniz «bana mükemmel bir lisan ver, sana büyük bir millet teşkil edeyim» diyor. Türkiyede mükemmel bir lisan, mükemmel ve plânlı eğitim çalışması ile bir veya iki nesilde teessüs ettirilebilir. Benim lise çağımda devlet yasağı usuli ile yani Kanun zoru kullanılarak Türkçe konuşmaya hattâ öğrenmeye vatandaş mecbur tutuluyor ve Türke, Türkçe konuş vatandaş do vizleri ile tenbih ve tesir edilmek isteniyordu. Okul ta, eğitimle, sevgile yapılacak hizmet yasak zoruyla yapılıyordu. Şimdi artık ne o, ne de öteki. Ne okulda bunun faydası izah ne politikada korkunçluğu ikrar olunuyor. Türkiye bu gün Babil kulesine benziyor. İşte basit ve küçük misali : ( aynı süre içinde Türkçe bilmeyen 61 bin 323 erden 32 bin 554'üne Türkçe ve okuma yazma öğretilmiştir). Buna rağmen daha 28 bin 769 kişi de Türkçeyi öğrenememiştir. Belli sürede askerlik hiz metinin ifası sırasında tes bit edilen bu rakamlarla beraber askere alınmayan kadın ve çocukların adedini düşünürsek rakamın çok daha kabarık olacağını anlarız. Bizim gibi düşünebilecek müşterek tarihe sahip ihmâl edilen vatandaşlarımızın müşterek dile kavuşturulmalarını mîlletin devamlılığı bakımından çok zarurî görüyoruz. Anlaşmamızda, maddî ve manevî hayata karışmamızda, geçmişe bağlanmamızda, geleceğe sarılmamızda en büyük unsur dildir. Bir millet bölünse bile; dil, dilek ve tarih birliği olunca kurtulması mukadderdir. Tanrı Türkiyeyi bölünmekten korusun. Gencdğa ÖZÜR Yazarımız Emin* ANKARA Işıneu Okçu seyahatte olduğu için yazışım koyamadık, okuyucularımızdan özür dileriz. Dil Haramileri Ahmet KABAKLI Ankara'da bilmem kaçıncı Dil Kurultayı toplanmış imiş. Toplanır, çok adam çok yerde toplanır. Bu toplananların resmî sıfatı yoktur, ilmî sıfatı yoktur, millî sıfatı hele hiç yoktur. Üstelik bu toplananların çoğu, «Atatürk'ün mirası» diye yanlış bilinen millet parasını yıllardan beri har vurup harman savurarak Türkçenin, devlet dilinin, millet dilinin canına okumuş olanlardır. Anladık toplanmışlar, zaman içinde bürokratik çarkın dönüşünden çıkarlanarak bir takım paralar ele geçirmişler; birçok ideoloji ve propaganda kitapları ile ortalığa nifak saçmışlar; mektepleri aldatmış, TftT'ın borazanım öttürmüş, millî kültüre düşman «milli şef» lerin kanadı altında semirmişlerdfr. Bunları anladık fakat Cumhurbaşkanı Sayın Sunay'ın Milli Eğitim Bakam'nın bu saydığım hünerlerden başka hiç bir sıfatı olmayan «Kurultay» a «Kutlama mesajı» (öz türkçeye bakın siz) göndermelerinin sebebini anlayamadık. Güney illerimizde bir «kaçakçılar kurultayı» veya Cilo dağında bir «kanunsuzlar hırıltay» toplansa, Cumhurbaşkanı onları da kutlayacak mıdır? Devlet Başkanımız» Yıkıcılık derecesini bilmediği ve bilmesine do İmkân olmayan bir Kurum'a âdettir usuldür diye tebrik göndereceğine bir gece kulübüne gönderse şüphesiz daha yakışırdı. Çünkü, nihayet «zararsız» bir faaliyettir. Teşbihde sertlik var sanılmasın Güney illerinin kaçakçıları Ha Cilo dağı sakinleri nihayet neyimizi kaçırır, neyimizi soyabilirler ki yerine konulması İmkânsız olsun? Birkaç milyon altın, yüz Un baş koyun, iki milyon paket sigara ve ıvır zıvır... Ama bunlar, yok edilen, ifadesiz bırakılan, devrim sancısına uğratılan, kekre, kaba basit bir kabile diline döndürülen türfcçamîze göre ziyan mıdır ki? Milletimizi öz kültüründen, bugüne kadar yazılmış milyonlarca eserinden koparıyorlar. Okumuşla halkı, baba ile çocuğu, yaşlılarla gençleri, Anadolu halkı ila bütün dünya Türklüğünü anlaşmaz hale getiriyorlar. Sonra da siz, bunları bile bile (yahut bilmeye bilmeye, ikisi de fena) adamlara kutlama mesajı yolluyorsunuz. Devlet dili yıkılıyor. Siz Devlet reisi, bunu kutluyorsunuz. Millet dili maskara ediliyor, siz Cumhur (halk, millet) başkanı ve Millî Eğitim Bakanı, bunu tebrik ediyorsunuz. Kurum Başkanı denilen ve bugüne kadar 100 defa toplanmış atasözlerini toplayıp kitap diye bastırmış olmaktan başka «türkçe» ila hiç bir ilişiğini tanımadığımız adamcağızın radyo'- ya, gazetelere çatır çatır «bildirileri» nl İşitince gülmekten öleyazdım: Üstat inciler saçuben diyor M, meselâ: gös «Türkçeye batı dilleri sözcüklerini doldurmayı bilgi terisi sayanlar bulunmaktadır.» Şöyle bir düşündüm, Kurum sözlüğü ile bize «türkçe» diye yutturulan kelimeler: Paşa yerine (Jeneral) den bozma «general» (üstelik paşa gül gibi öz türkçedir) hâkimiyet yerine (hegemonie) dan bozma «egemenlik», hayal yerine (image) den türetme i«mge; mektep yerine (ecole) den bozma «okul» «mrabba» yerme «kare», ehram yerine plramid», (jeneral) den bozulmuş «genel» v.s. Bunlardan başka Fransızcanın «al, el» eki alınıp bundan «doğ-al, siyasal, anayasal, bilimsel komiks-el gibi sayısız frenkçe sözler türetilmiştir. Türkçeye vaktiyle «izzetinefis, vakar» manâları ile girmiş olan «henneur» (onur) kelimesini, «şeref» in karşılığında kullanmışlardır. Adamcağız, daha neler: «Türkçesi bulunmayan hiç bir yabancı sözcük atılmadığı İçin türkçenin yoksullaşması söz konusu değildir» diyor. Sadece iki misal vereyim: Bir tek «durum» kelimesi kondurulmuş ve «hal, tavır, vaziyet, ahvâl, v.s.» kelimeleri atılmıştır. Bir uydurma «saldın» ya karşı fada edilen anlı sözler «hücum, tecavüz, tearuz ta'ciz tedib» gibi bir alay kelimedir. Tabi bu kelimelerle birlikte «ince farklar» (nüanslar) dâ gitmiştir. Halbuki bir dilin zenginliği olgunluğu ancak bu ince farklarda aranabilir. Edebiyat ve felsefe bunlarla meydana gelir. Adamcağız «kurnaz (zeki diyemem arapçadır) bir şeye de benziyor. Bakın nükte yapıvermiş: «Bu arıtılma yolunun dönüşü yoktur» demiş. Ne yaman kişi: Kendileri İle birlikte türkçeyi de uçurume götürdüklerini hemen anlamış.

DEVLET * 14/TEMMUZ/I96t * SAYFA: 3 Türk OH Kurumu kurultayı yapıldı. ARI DİL!.. ÖĞRENMEK Hürriyeti içtik duru kaynaklardan.. Yoğrulduk o suyte kutlu topraklardan... Ey yerliler, ay yabancılar; öğrendik Biz. mâvivı gökten, alı bayraklardan! Arif Nihat ASYA d.evlet'ten millete SUÇLU KİM? Kardeş kavgası kışkırtıcılarının, milleti birbirine kırdırmak isteyen ihanet kuvvetlerinin son hedefi Kayseri'dir! Kayseri'deki üzücü olayların sömürülmesidir! Aslına hiç benzemeyen tanınmaz bir kılığa sokulmasıdır. İki camiye, bir derneğe ve imam Hatip okuluna bomba atılıyor. Kundakçılar henüz yakalanmamışttr Kayserililer, büyük bir heyecan ve öfkeye kapılıyorlar; Yıllık toplantısını Kayseri'de yapan TÖS kongresini basıyorlar, araya polis giriyor, çatışmalar oluyor. Askerî birliklerin şehre inmesiyle hadiseler yatışıyor. İyi niyetli her vatandaşın en fazla merak ettiği nokta şudur: Kundakçılığı kimler yaptı ve niçin yaptı, gaye ne idi? Sanıyoruz ki, sosyalizme özenen bazı gazeteleri süsleyen kocaman başlıklar sorunun en doğru ceva bini vermiştir: «İrtica Kayseri'de de ayaklandı!», «İrtica hortladı!» Evet, hiç şüphe edilmesin ki, Kayseri'deki kundakçılığın asıl gayesi «irtica ayaklandı» cinsinden dehşet verici başlıklar atabilmek, milletin başı üstünden hiç eksilmeyen «Demoklaa Kılıcı» nı bir kere daha sallandırmaktır. Zaten şu irtica dedikleri pek acaip bir nesnedir. Zaman zaman mutlaka ayaklanması gerekir. Tarihimizin son dönemine dikkat edilirse, ilticanın muntazam aralıklarla hortladığı görülecektir. Eğer kendili» fiinden hortlamıyorsa, münasip bir çare aranır ve mut* laka hortlatılır! Çünkü irtica. Sol - ilericiliğin başlıca gıdasıdır. Yaşamalarını, büyümelerini ve tutunmalarım İrtica ayaklanıyor!» endişesine borçlu olanlar vardır. Bu eski bir oyundur, aldananı bulabildiği müddetçe değişmeyecektir. İrticaın hortlamış (!) gösterilmesi en ziyade aşırı solun işine yarar. Fakat, Türk milletini kendi dar ölçülerine göre yaşatmak isteyen diğer bazı zümrelerin de işine yarar. Kayseri hadiselerinin kaçınılmaz sonucu belli idi. Bir kısım öğretmenlerle halk karşı karşıya gelerek, sömürülmeye müsait bir manzara ortaya çıkacaktı. Öyle oldu. Öğretmenlerle halkın çatışmasına kim sevinir? Milleti birbirine düşman zümrelere ayırmak kimlerin marifetidir? Her halde, milliyetçilerin değil! Zira milliyetçilerin payesi herkesi yan yana getirmek, bütün zümreleri Türk milliyetçiliği mefkuresinde.birleştirmektir. Böylece, Kayseri hadiselerinin ihtilâlci sosyalistler veya komünist ajanlar tarafından hazırlanmış bulunması ihtimallerin en kuvvetlisidir. Başka bir ihtimal, sağ ve sol faaliyetlere aynı ölçüde zararlı sayan ve Türkiyedeki hâkimiyetlerini tehlikede gören «ortacı» kuvvetlerin yeni bir oyununa gelebileceğimizdir. Ve birincisinden daha zayıf olduğunu unutmamak şartıyla, ikinci ihtima lin varlığını düşünmek de akla uzak değildir. Ama Kayseri hadiselerinde hükümetin parmağını aramak bir vehimden ibarettir. Tarih boyunca ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde hükümetlerin bazı tertiplere giriştikleri görülmemiş bir şey değildir. Ancak, son hadiselerde bir hükümet tertibinde bulunması gereken şartlar yoktur. Önce seçimlere az bir vakit kaldığını ve hükümetlerin, hele seçmenin oyundan başka hiç bir dayanakları da yoksa, seçim öncesi karışıklıklardan sakınmaya çalışacaklarını hesaplamalıyız. Böyle bir hadisede hükümetlerin en ufak bir kazancı mümkün değildir, fakat bir şeyler kaybedecekleri de muhakkaktır. Durumun açık seçikliğine rağmen bazı siyasetçilerle yazarların aykırı yorum gayretlerine sürüklenmesi ve hükümeti tertipçi gibi göstermeye kalkması samimiyetsizliktir. Hükümete düşen sorumluluk yok mudur? Vardır tabiî! Kundakçıların halâ yakalanmaması, en azından, bir istihbarat noksanlığının ifadesidir. Suçlular adalete teslim edilince kimin ne olduğu anlaşılacaktır. Yal* nız, aradaki boşluğun uzaması kötü niyetlilerin propagandalarını besliyor. DEVLET, cami gibi Türk milletince kutsal sayılan yerlerin dinamitlenmesini lânetlemekte, suçluların yakalanmasını beklemektedir. DEVLET HAFTALIK Sahibi ve Mes'ul Md... Halil ÖZYILDIZ MİLLİYETÇİ Teknik Sorumlusu... Yılmaz YALÇINER SİYASİ ilân - Abone j $,eri $ evke * B - YAHNİCİ GAZETE Almanya Temsilcisi.. Niyazi ÖZDEMİR ev Türk kendine rjbrt Adres ; P. K. 284 Bakanlıklar - ANKARA PAZARTESİ GÜNLERİ ÇIKAR FİYATI: 150 KURUŞ Tel : 12 58 10 BİRİNCİ YIL İLÂNLAR : Arka sayfa renkli. 2500,- TL., tek renk, 2.000, TL., iç sayfalar, santimi. 40. TL.. ABONE : Yıllık 70, TL n Altı aylık. 35. TL. Dış memleketler için ücret İki misli alınır. Yort İçi Dağıtımı: GA M E DA. Dizgi ve Baskı: Güneş Matbaacılık T.A.Ş. ANKARA /

" DEVLET 14/TEMMUZ/1969 * SAYFA: * IC OLAYLAR DUSINCELER IC OLAYLAR DÜŞÜNCELER İC OLAYLAR Cami Düşmanları 7 Temmuz Pazartesi gecesi, saat 21.00 sıralarında, Kayseri caddeleri büyük bir gürültü ile sonra anlaşıldı ki, örnekevler Camii İle Mimar Sinan Camll'- ne, imam Hatip Okuluna ve Türk Kültür Derneğl'ne patlayıcı maddeler atılmıştır. Pazartesi akşamı, Trükiye öğretmenler Sendikasının yıllık toplantısı Kayseri'deki bir sinemada ya pılıyordu. Saat 21.00 di, şehir cereyanı 1,5 dakika ara ile ke< sildi. Işıkların yandığı dakikalarda patlamalar duyuldu. Kayseri'nin dindar halkı büyük bir heyecana ve öfkeye kapıldı. Suçlular henüz yakalanmamıştı. Kim oldukları ve ne yapmak istedikleri kesinlikte belli değildi. Fakat, öğretmenler Sen dikasının Kayseridekl toplantısı bütün şüpheleri üzerine çekti. Böyle bir şüphenin büsbütün haksız olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü, Türkiye öğretmenler Sendikası, bilhassa Genel Başkanı Fakir Baykurt'un gayretleri sonunda aşırı solcu bir hüviyete bürünmüştü. Sendika öğretmen davalarını bir kenara bırakmış, siyasetle uğraşıyor, Türkiye sosyalist oluncaya kadar direneceğini ilân ediyordu. Halk. Camiyi ve İmam Hatip Okulu ile Milliyetçi bir dernelğ ancak solcuta rın bombaalaybileceğlnl düşünmüştü. Ve görünen hedef TÖS kongresi İdi. Salı sabahı, halk içinde kıpırdanmalar başladı. Bilhassa şehrin sanayi bölgesinde dükkânların kapatıldığı ve yürüyüş hazırlıklarının yapıldığı görüldü. Vali Asım İğneciler; «TÖS kurultayı tatil edilmiştir. Halkımızın sükûnetini ve işlerinin başlarına dönmelerini rica ediyoruz.» diyerek, kalabalığı dağıtmak İstedi. Fakat, heyecan ya tışmadı. Onbin kişiye yakın bir kalabalık yürüyüşe geçti. Dövizlerde; «Moskof uşaklarına hayat hakkı tanımıyoruz», «Komünistleri istemiyoruz», «Din düşmanları kahrolsun», «Camilerimizi komünistlere çiğnetmeyeceğiz», Başımızı bu yola koyduk», «Bu gün camiye bomba atan dinsiz, yarın da müslümanın evini dlnamitleyecektir.» gibi cümleler yazılı İdi. TÖS kongresinin yapıldığı Alemdar sinemasının önünde polis barikatı kurulmuş tu. öğretmenler paniğe kapıldı. Binanın üst katlarına sığındı lar. Sinemada tahribat oldu. Nihayet askerî birliklerden yar dım İstendi. Askerler, sinema binasını kontrol altına aldılar, öğretmenler, askerî birliklerin himayesinde Orduevine alındılar. Halk şehrin çeşitli bölgelerine dağıldı. Bu arada, bütün toplu hareketlerde görüldüğü gibi, bazı taşkınlıkların önüne geçilemedl. Toplum Polisi İle halk arasında çatışmalar oldu. TİP merkezi, bir kitapevi, bir yazıhane tahrip edildi. Bazı kim seler tartaklandı. Olayların TÖS kongresi yapıldığı taktirde devam edeceğini düşünen yetkililer, öğretmenleri askerî MGM'- lerle şehrin dışını çıkardılar. I ÖNCE DİNAMİTLERİ ATIP SONRA FERYADI BASTILAR «İRTİCA HORTLUYOR!» MHP NİN «GENÇLİK VE SPOR KAMPLARI» AÇILDI Bu arada kongreye Nevşehir ve ya Kırşehir'de (levam edilmesi düşünüldü. Fakat, oralarda da halkın tepkisi ile karşılaşılacağı muhakkak gibi bir şeydi. Nitekim buralarda da heyecanlı bir hava esiyordu. Son çare TÖS kongresinin Ankara'da devamı idi. Öyle yapıldı. Mahut sendikanın genel kurul çalışmaları, havalarına uygun bir çatı buldu; Siyasal Bilgiler Fakültesi Konferans salonu!. Tepkiler Kundakçıların yakalanmamış olmalarına rağmen, geçmişteki hadiselerden çıkarılan tecrübeler, ihtilâl hazırlıklarnıın denemelerini yapan aşırı sol'un bir tertibi ile karşılaşıldığını gösteriyordu. Fakat, solcu gazetele.r bilinen kurnazlıklarını yine yürütmeye ve hadiseleri bir tertipmiş gibi göstermeye çalışmaktan geri durmadılar, «irtica ayaklandı!» feryatları yine her tarafı kapladı. Kimisi kanlı Pazar hikâyelerini tazele di; kimisi Endonezya denemesin den bahsetti. Bu arada TÖS Ge nel Başkanı Bay Fakir Baykurt' un söyledikleri, hangi fikre hizmet ettiğini göstermesi bakımın dan son derece ilgi çekici idi. Baykurt; büyük sermaye sahiplerini ve Kayseri Valisini işbirlikçi Hân etti ve «Bu takım, yani bu egemen sınıf suyunun ısındığını anlamıştır. Yani onlklye çeyrek kalmıştır. Çekip gitmekten başka çareleri yoktur.» dedi. Bir devlet memurunun hükümete açıkça hakaret etmesindeki tuhaflık bir yana, Baykurt; Ideoloijk mücadelenin tam İçinde bulunduğunu ve ihtilâlci sos yalizmln temsilciliğine özendiğini, böylece itiraf etmekten çekinmedi. Diğer taraftan, Türkiye Millî Gençlik Teşkilâtı, TDK'DAKİ NANELER BİR OYUNUN İÇYÜZÜ Türk Kadınlar Birliği, Tabiî Senatörlerden ve TİP'den tutun da Hukuk Kurumuna, Anneler Derneğine kadar irili ufaklı bir sürü teşekkül bu kampanyaya katıldı. Herhalde bunların İçinde en orjinali Ecevitinki oldu. Gündüz verdiği beyanatı TRT haber bülteninde okunurken aynı zamanda SBF salonundaki TÖS kongresinde «Maouclar» ta rafından nasıl protesto edildiğini, konuşturulmadığını duyuyorduk. Ecevit çok şey söylemiş çok şey ekmişti ama gündüz ekmiş aksam olmadan sel götürmüştü. Hükümetin İçişleri Bakanı Faruk Sükan, hadiselerle İlgili olarak şunları söyledi: «Kayserl'de her türlü emniyet tedbirleri alınmış ve Ordu MGM'leri barikat kurmuş öğretmenleri koruyor. (Mukaddesatımıza saldırmayın, efendiler!) mahallî zabıta kuvvelteriyle, jandarma ve askerî birliklerce takviye edilmiştir. Ankara'dan 100 Toplum Polisi Kayseriye gönderilmiştir. Ayrıca Nevşehir'den komando birlikleri, civar illerden de jandarma ve askerî bilrikler şevki için gerekli emirleri verdim. Zabıta teşkilâtı ve askerî birlikler duruma hâkim olmuşlar ve olayları yatıştırmalardır. Olayın ne maksatla ve kimler tarafından tertip edildiği araştırılmaktadır. İSTANBUL'DAN GELEN SES İstanbul'da, milliyetçi dernek ve cemiyetler yayınladıkları^ bil dirilerle İbadethanelere yapılan iğrenç ve çirkin saldırıları nefretle karşıladıklarını açıkladılar. TMTF Genel Başkanı Ekrem özer: «Bu tür saldırı hadiselerini her türlü dinî millî inançlardan mahrum imansız cephe hazırlamaktadır. Herşey den önce bu saldırı hadisesi. manevî değerlerin zayıfladığı»* değil, sadece alçak ve sefil ruhlu kimselerin mevcudiyetini gösterir» dedi. Kamplar Açılmaya Son günlerde iki kişinin blf araya geldiğinde konuştukları konulardan biri mutlaka MHP nin «GENÇLİK VE SPOR KAMP LARI» oluyordu. Hele politik mahallerde, konu daha da cazip şekillere bürünüyordu. Korkanlar, fiilen başa çıkamayınct dille saldıranlar, sevinenler, de* vam ediyor, MHP Genel Başkanı TÜRKEŞ ise kamplarla yakından İlgileniyor, kampların açıiışlarma mesajlar gönderiyor veya bizzat açılışta bul*

DEVLET * 14/TEMMÜZ/1969 * SAYFA: S mmm3m vmmm^^ffm9i.m ı 14 TEMMUZ DERSİ Kerküklü soydaşlarımızı övmek istesem korkarım ki, kelimeler yetersjz kalacak; yüreğimdeki sevgiyi du> yuramıyacağım. MeVtlik, dostluk, yiğitlik ve hepsinden önemlisi, pırıl pırıl bir Türklük Şuuru. Çok değil daha 50 yıl öncesine kadar Kerkük, Vatanın herhangi bir parçasından farksızdı. Bir Urfa, bir Manisa, bir Samsun Türklüğe ne kadar yakınsa Kerkük de öylesine yakındı, Sonra, Birinci Dünya Harbi'nin uğursuzluğu girdi aramıza, parça parça olduk. «Yüce bir imparatorluktan elimizde kalan ne?» Sorusuna halâ cevap arıyoruz. Kerküklülerin kötü zamanı böyle başladı. Yabancı bir devletin hâkimiyetinde kalmaları, Ay-Yıldızlı bayrağın koruyuculuğu altında yaşamak hakkından yoksun bırakılmaları yüzünden, «öz yurtlarında garib» oldular. Yarı - bağımsız Irak devletinde, gönüllerinin özlemini dışa vurmadan kanunlara daima saygılı olarak yaşadılar. Siyasete karışmadılar. Memleketlerine faydalı olmak için çalıştılar. Varlıklarını devam ettirmenin çarelerini aradılar. Irak'ı sık sık bulandıran koltuk çekişmelerine girmediler, hiçbir zümrenin tarafım tutmadılar. İktidarı kim temsil ediyorsa O'na hep bağlı kaldılar. Kısacası örnek insandılar, örnek vatandaştılar. Türklükle ilgileri sönmeyen bir şuurdan, bitmeyen bir sevgiden ileri gitmedi, millî bir dava gütmediler, devletin başına dert açmadılar. Irak hükümetinin ihanet sayabileceği bir davranışlarını kimse tesbit edebilmiş değildir. Yazık ki; diğer azınlıkların hfçbirinde bulunmayan üstün meziyetlerine rağmen, insanlığı utandıracak bir büyük felâkete uğramadan kurtulamadılar. Tam on yıl önce. 14 Temmuz 1959 da, Irak ihtilâlinin birinci yıldönümü kutlanacaktı. Kerkük Türkleri de, bayram sayılan bir günün sevincine katılmak istemişlerdi. İyi niyetleri boğazlarına tıkandı, bir kahbe baskının kurbanı oldular. İhtilâli komünistlerden meydana gelmiş azgın bir sürü, Türk avına çıktı! Soydaşlarımız, böyle bir köpekliği akıllarından bile geçirmedikleri için, en ufak bir hazırlık yapmamışlardı. Zaten hem sayı hem silâh bakımından korkunç bir dengesizlik vardı. Türk düşmanı kızılların tanklarına, makineli tüfeklerine, bombalarına karşılık bizimkilerin elinde yumruklarından başka bir şey yoktu. Yine de yiğitçe dövüştüler. Eğer düşmanlarının da zerre kadar mertlikten nasipleri olsaydı, mücadeleyi belki de kazanacaklardı. Ama düşmanın sadece hiylekârlığı vardı, kurnazlığı vardı, alçakça tuzaklar kurmakta ustalığı vardı. Soydaşlarımızın evlerine baskın verdiler, «Hükümete ifade vereceksiniz» diyerek kandırdılar, yolda götürürken vurdular. Kerkük'ün en değerli çocukları tanklar altında çiğnendi, ağaçlara asılıp ayaklarından sallandırıldı. Irak Hükümeti önceden haber almasına rağmen, cinayetleri önlemedi, seyirci kalmakla yetindi. O zamanki Türk Hükümetinin d6 c>jsur davrandığı, gereken cevabı verebildiği söylenemez. Tek tesellimiz, kimsenin hakkını kimsede bırakmayan yüce Tanrının yardımı ile, hainlerin cezalarını bulmalarıdır. Kerkük Türk'ü, aziz şehitlerinin hatırasını unutmadı; acılarım halâ yüreğinde taşıyor. Ve 14 Temmuz'u yalnız bir matem günü olarak değil aynı zamanda bir ibret günü olarak düşünüyor. Artık, «Bir musibet bin nasihatten evlâdır.» sözünün manâsını daha iyi anlıyor, ikinci bir 14 Temmuz felâketi ile karşılaşmamak için daima hazırlıklı bulunmanın şart olduğunu kendinden başka kimseye güvenmemek gerektiğini biliyor. Kerkük ve bütün Irak Türkleri, 14 Temmuz felâketinin acı dersini hiç unutmayacaklardır. Birbirlerini daha çok sevecekler, birbirlerinin dertlerini paylaşacaklar, içlerinden birine yapılan kötülüğü hepsi birlikte göğüsleyecekler, birbirlerine ayrılması imkânsız bir sağlamlıkla kenetleneceklerdir. Eğer böyle yapmazlarsa. 14 Temmuz şehitlerinin aziz ruhları kendilerini asta affetmeyecektir. i V-T*: İÇ OLAYLAR. DÜŞÜNCELER- İC OLAYLAR DÜŞÜNCELER- İC OLAYLAR "uyordu. TÜRKEŞ, İzmir kampına gönderdiği yazılı mesajda; «Türk milletinin büyük ümidi evgilj gençler, aziz Bozkurtlar, Yeryüzünde en büyük güç kaynağı sağlam fikir ve sağlam iftan sahibi olmaktır. Sağlam fi kir ancak sağlam vücutta buludur. Gençlik kamplarında Türk Çülük ülküsü ile ve millî kültürümüzü öğrenerek hakikî bir Yarışçı ve sporcu ruhu kazana c aksınız. İnsanların yaşama mübadeleleri zaten geniş şümullü v e müsamaha kabul etmez bir spordur. Kampınızda kahve köşelerinde pineklemek yerine açık havada varlığınızı geliştirmek ve yüceltmek, böylece 9 Işıkçılar olanak millete hizmet için hazır olmaya çalışacaksınız. Uzay ve Füze çağından, da daha yükseklere çıkacak büyük Türkiye kurulacaktır. Mutlu yarınlar Türk milletinin olacaktır. Çalışmalarınız uğurlu ve başarılı olsun. Selâm ve sevgilerim, bakışlarım daima üzerinizde bulunacaktır.> diyordu. Hemen ertesi gün Kayseri'nin müslüman halkı galeyan halinde. ((Komünistleri ütemiyoruz I) basına verdiği beyanatta dd vatandaşın düştüğü imkânsızlıklara temas -ediyordu : * Vatandasın > kararına kalmıştır «Devletimiz kurulduğu günden beri yurdumuzda siyasî. ekonomik ve sosyal düzenin bu ölçüde anarşiye sürüklendi' ği görülmemiştir. Memlekette pahalılık hergün daha çok artmakta ve küçük bir zümrenin dışında kalan geniş vatandaş topluluğu büyük geçim sıkıntılarıyla kıvranmaktadır. Bugün ayda 300 TL. kazançla yaşamaya ve aile geçindirmeye mecbur olan milyonlarca vatandaş ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Fiatlar bütün maddelerde birbirini kovalıyarak hızla yükseliyor. Maliye karışıklık ve perişanlık içindedir. Korkunç bir İsraf, vurgunculuk, tefecilik, rüşvet, iltimas milletin ana kütlesini meydana getiren vatandaş topluluklarını hergün daha çok perişan etmektedir. Komünist faaliyetlerin meydana getirdiği anarşik hareketler esnaf ve sanatkâr kütlesini buhrana sürüklemektedir. Hergün işsizlik daha çok artmakta ve memleket çocukları uzak diyarlara koşmaya mecbur kalmaktadır. Avrupa memleketlerine ve hattâ ta Avusturalya'ya kadar savrulan Türk çocukları gurbet ellerde ilgisiz, yardımsız ve himayesiz bırakılmaktadır. Bunun neticesi olarak genç Türk çocuklarının hakları çiğnenmekte ve binbir yıkıcı faaliyetin kurbanı haline gelmektedirler. Bunlara bir son vermenin çaresi vatandaşlarımızın kararına kalmıştır. Bu feci durumun sorumlusu olan bugünkü iktidarı vazifeden uzaklaştırmanın zamanı gelmiştir.» Bu arada, Ankara'da Milliyetçi Hareket aprtisi Gençlik Kolu sorumluları, yaz aylarında gösterilecek faaliyetlerle ilgili olarak bir seminerde toplanıyorlardı. Seminer iki gün devam ediyor ve TÜRKEŞ'in açış konuşması ile çalışmalarına başlıyordu. TÜRKEŞ konuşmasında şunları söylüyordu : Yıllardan beri millî eğitim sistemimiz ve memleketimizde uygulanan insan seçme usûllerimiz dünya çapında büyük ilim adamları yetiştirmemize imkân vermemiştir. Türkiyemizin kalkınabilmesi her şeyden onca uzman ve seçkin ilim adamları kadrosu teşkil etmemize bağlıdır. Halk kitlelerinin eğitimi ka dar, çok daha acele olarak seç* kin teknikslyen ve ilim adamla* rı ihtiyacı ele alınmalıdır. Aydınlarımızın halktan uzak kalmış olanları da önemle üzerine eğilmemiz Icab eden bir konudur. Aydınlarımızı Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirle* rin konforlu hayatından feragat göstertip yaz aylarında köylere ve halkın içine göndermenin çarelerini bulmak zorundayız!. Halkla aydının birbiri ile kaynaştırıp el ele çalışır duruma getirmeden memleketimizin dertlerini genel ölçüde ve hız

İnsanlık Yam Baskakhran insan Gazeteler, radyolar hergün dünyanın dört bucağın dan, tedirginlik belirtisi olan haberler veriyorlar. Ba ğımlı - bağımsız, gelişmiş - az gelişmiş, halk iradesine dayanan ya da totaliter yönetimlerin iş başında olduğu ülkelerin insanları kurulu düzene karşı baş kaldırma içindeler. Beri yandan ulaşım, haberleşme ve yayın araçla rının geçmiş çağlara göre büyük ölçülerde gelişmesi, eğitimin yaygınlaşması, milletlerarası teşekküllerin ku rulması dünyanın iki ayrı ucunda yaşıyan insanların bir birlerinin düşüncelerinden ve yaşayış biçimlerinden ko laylıkla haberdar olmalarını sağlamakta. Bir ülkede olup bitenler, farklı siyasî rejimlere de sahip olsalar, başka ülkelerde kısa bir süre içinde yankılar yapmakta. Çalkantının görünürdeki nedenleri bir yana bırakı larak temeldeki «saik» araştırılacak olursa şunu söyle mek mümkün ki, çağdaş insan, kendisinden önceki ku şakların olaylara baktıkları açıyla yetinmiyor. Başka bir açı arıyor. İç dünyasının ve üzerinde yaşadığı dünyanın sorunlarına bu açıdan bakarak çözümler getirmek isti yor. Kısaca yeni bir dünya görüşü arıyor. Çeşitli dü şünce ve inanış sistemleri onun üzerinde bu ihtiyacını karşıladıkları ölçüde etkili oluyorlar. Acaba insanlığa aradığı dünya görüşünü hangi düşünce getirecektir? Zaman sürecini sonsuzdan gelip sonsuza giden bir çizgi ile gösterip buna «zaman doğrultusu» diyelim. İlk insandan çağdaş insana gelinceye kadar geçen zaman içinde insan düşüncesinin ulaştığı aşamaları başlangıç noktasından sonsuza doğru uzanan ve zaman doğrultu su üzerinde ilerliyen bir çizgi ile gösterip bunu da «in sanlığın gelişim çizgisi» diye adlandıralım. Zaman doğrultusu üzerindeki «an» adını verdiği miz her nokta, gelişim çizgisi üzerindeki herhangi bir nokta ile çakışacaktır. Zaman doğrultusu üzerinde için de bulunduğumuz an'a, gelişim vizgisi üzerinde tekabül eden nokta, içinde yaşadığımız çağın düşüncesidir. Ge lişim çizgisi üzerinde çağın düşüncesinin ardında kalan noktalar «geri düşünceler», önünde teşekkül edecek noktalar ise «ileri düşünceler» olacaktır. Gelişim çizgisinin hızı zaman doğrultusunun hızın dan düşükse, zaman, çağın düşüncesini geride bıraka caktır. Zira zamanın akış hızını yavaşlatmak mümkün değildir. Böyle bir durumda, geride kalan, gelişim çiz gisi üzerindeki son nokta, zamanın ulaştığı son noktaya ulaşmak için bir atılış yapmak zorundadır. Bunun için de, gelişim çizgisi üzerinde, içinde yaşadığımız an'a te kabül edecek olan ve çağın düşüncesinin önünde bulu nan bir düşünceye, yani ileri düşünceye ihtiyaç doğaçaktır. Bu söylenenleri insanlığın bugünki durumuna uygu larsak şunu söylemek mümkündür: İnsanlık bugün yeni bir dünya görüşü aradığına göre gelişim çizgisi üzerin de ulaştığı son nokta zamanın gerisinde kalmıştır. O halde bir atılış yaparak zamana yetişmek zorundadır. 8u atılışta varacak olduğu hedef ileri düşüncedir. Do layısıyla insanlığa aradığı dünya görüsünü o getirecek tir. Çağlar boyunca insanlığa yön veren ileri düşünce ler., üzerlerinde büyük kültürlerin yaşadığı, fikirlerin ve fröîtûrlerin kaynaştığı ortamlarda doğmuştur. İlkel veya artık kendi kendine yettiğine inandığı için durmuş bir toplumun insanlığa yeni şeyler verdiği görülmemiştir. önce bu kaynaşmaları inceliydim. Dünyanın bilinen tarihi içinde etki alanı dar veya geniş, kısa veya uzun süreli çok sayıda kültür doğup batmıştır. Araştırmalar çeşitli kültürlerin biribirleri üze ninde yaptıkları etkileri gün ışığına çıkarmaktadır. Üs tün bir teknolojiye, ilme ve iktisadî güce sahip olan bir kültürün kaçınılmaz bir zorlama ile, bunlara sahip olmı yan kültürlere sızdığı görülmektedir. Yabancı bir kültürle bu şartlarda karşılaşan bir top lumda ona karşı, daima biribiriyle çarpışan iki ayrı tep ki doğmaktadır. (1) Birincisi yabancı kültürün üstünlüdönü kabul eden ve onun saldırısını karşılıyabilmek için aene onun maddî ve manevî silâhlarına sahip olmaktan başka çıkar yol olmadığına İnanarak yabancı kültürü tü müyle kendi bünyesi içine almağa çalışan tepki. İkincisi yabancı kültürün üstünlüğünü kabul etmeyen ve onun sızmalarına karşı direnen tepki. Birinci tepki yaratıcı olmayıp taklitçi olacağı İçin onun hâkim olması halinde toplumun kaderi, zamanla, yabancı kültürü yaratan toplumlar içinde erimek olmak tadır. İkinci tepkinin hâkim olması halinde ise toplum, ya yabancı kültüre eşit silâhlarla karşı koyamadığı için yenilerek gene birincisinde olduğu gibi zamanla ortadan silinmekte; ya da içinde bu gücü bulabllmişse bir atılış yaparak, ya kendi kültürünün yepyeni bir yo rumunu veya kendi kültürüyle yabancı kültürün bir sen tezini yaratmaktadır. Bazan dünyayı derinden sarsan bu atılışlar silinmez izler bırakan, her inanış ve kültür çev resinden İnsanları birden sarıveren akımların doğması na yol açmaktadırlar. Bu akımların çevresinde, gücünü onların verdiği potansiyelden alan, onları yaşatacak ve savunacak kuvvet merkezleri teşekkül etmektedir. da bir kuvvet merkezinin, Çin'in doğuşuna tanık olmuş tur. Birleşik Amerika Devletleri ile Sovyetler Birliğinin bugünki üstün teknik güçlerine bakanlar, bu gücün sü i rekfı olarak varolacağına İnanmaktadırlar. Tıpkı bir va kitler Roma'nın ve Hunlar'ın, Osmanlı Devleti'nin ve İngilteer'nin ebediyen yaşıyacaklarına ve güçlü kalacakla rina inananlar gibi. Ama gene de bu soruyu incelemek yararlı olacaktır. : İnsanlığın fr Çizgisi Üzeri). Hristiyan Batı kültür çevresindeki kuvvet merkezle rinden biri olan Birleşik Amerika Devletleri, kuruluşunu ve varlığını sürdürmesini borçlu olduğu sebeple çeliş meye düşen mantığı gene kendi içinde taşımaktadır. Bu ırkçılıktır. Bugün kara, kızıl ve sarı derili insanı bün yesinden atma çabasında olan ırkçı mantığın yarın aynı *işe, soyca dünyanın ayrı ayrı milletlerinden gelen in sanlar arasında girişmesi kaçınılmaz bir sonuç olacak tır. Uzun süreli bir iktisadî bunalım, pragmatist bîr fel sefenin bir arada tuttuğu insanları kolaylıkla biribirin! den ayırabilecektir. (8) Ayrılık Kanada'da başlamıştır Türk MilletiL Yüklediği (Sunusunda Bir Araştır bile. KULTUR CEVHERİ ÇATIŞMASI Yi TÜRKİYE İngiliz tarihçisi A. loınbı ye göre Dugün'dunya üze rinde beş büyük kültür çevresi vardır: Hristiyan Batı, Ortodoks Hristiyan, Uzakdoğu, Hint ve İslâm kültür çevreleri. (2) Bu çevreler içindeki millî kültürlerin or tak özellikleri ve biribirleriyle İlişkilerindeki ortak dav ranışlar gözönünde tutularak tasnif doğru kabul edilebi lir. Çağdaş insana aradığı açıyı bu kültür çevrelerin den hangisi ve bunlar içinde teşekkül etmiş veya ede cek olan hangi kuvvet merkezî getirecektir? Bu soruya cevap, yaşayan kültürlerden her birinin insanlığın tümüne, aradığı bakış açısını getirecek bir öze sahip olup olmadığı incelendikten sonra verilebilir. Romanın günümüzdeki uzantıları Yaşayan kültür çevrelerinden, coğrafî genişlik göz önünde tutulduğunda, etki alanı en yaygın olan Avrupalı milletlerin yarattıkları Hristiyan Batı kültürüdür. Ger çekten Batı kültürü, dünyanın, kendi bünyesi dışındaki birçok ülkesi üzerinde de etkisini kuvvetle duyurmakta dır. Batı kültürünün kökleri Roma ve eski Yunan kültür lerine, Hristiyanlığa ve Avrupalı kavimlerin yerli kültür lerine dayanır. O, meselâ siyasî ve hukukî alanda Roma' nın; felsefe ve sanat alanında eski Yunan'ın günümüzde ki uzantısıdır. İçinde onların meziyet ve zaaflarını taşır. Bu zaaflardan özellikle ikisi, üzerinde durulmağa de ğer. Bunlar «emperyalizm ve aristokrasi» dir. Roma'nın sömürgeci geleneği (3) yüzyıllar sonra İngiltere, Fran sa, Hollanda gibi Avrupalı milletlerce sahneye konul muştur. Bugün de «neo - koloni yal izm» adı altında ikti sadî alanda sürdürülmektedir. Roma ve eski Yunan'da toplumun belirli sınıflarına hukukî üstünlük tanıma biçiminde gözüken «aristokrasi» ise bugün batılı toplumlarda başka görüntüler altında devam etmektedir. Üstelik dünya ülkelerini gelişmişaz gelişmiş diye ikiye ayırarak dünya ölçüsünde de. Şüphesiz ki bu zaaflarından ötürü Hristiyan Batı kültür çevresinde, insanlığa aradığını verecek öz yok demektir. ' İkinci bîr kültür çevresi, Rusya tarafından temsil edilen Ortodoks Hristiyan kültür çevresidir. Bu kültür çevresine bu adın verilmesi yersiz değildir. Nasıl Av rupa Batı Roma'nın vârisi ise Rusya da Doğu Roma'nın, yani Bizans'ın günümüzdeki uzantısıdır. Bugünki Ruslar'in ataları olan Kuzey Avrupalı barbarlar Doğu Avrupa'da yerleşik hayata geçtikten sonra, yaşadıkları topraklara en yakın kültürlerin etkisinde kalmaları kaçınılmaz idi. M.S. 10. yüzyılda Ortodoks Hristiyanlığı kabul eden ve >öylece Bizans kültürünün ana kurumlarım alan Ruslar, stanbul'un fethinden sonra kendilerini siyasî bakımdan da onun devamı saydılar. Moskova «Üçüncü Roma» ka bul edildi. (4) Î Rus kültürünü oluşturan üçüncü unsur yerli Asya kültürleridir. «Nitekim Moskoflar devlet müesseselerin den pek çoğunu Türk devletlerinden biri olan Altınordu devletinden almışlardır.» (5) Bu üç önemli unsura Çar I. Petro'nun yaptığı Batı kültürü aşısını ve komünist düşünce sistemini de ekle mek gerekir. Rus kültürü bu sayılanların, Bizans unsu ru ağır basan, bir bileşimidir. Bu sebeple o, kendini meydana getiren l 5 a n ^} ve zaarıarını da içinde taşır. Rus k u ^ atalarından «şiddet ve zorbalığı» (6), &z*!jûtf?m «emperyalist ve aristokrat» geleneg'nlr. aa n da «merkeziyetçi liği» almıştır. Bu ÖflE "J m ideolojisinin Rus ya'da büründüğü kıl"; 9Uz el seçilir. Şu halde OrtodJJjJ. ^Jltür çevresinde de insanlığa aradığını V V : ^ demektir. doöaca doğacak iyi niyether iki kültür % *, li çabaların, y a p ı l s j je, " Ven Venmeleri de mümkün değildir. Zira b ^ - bu nye içindeki sos u a l kurumların l r.. r H m l a r. n değ H f i âi ^J l ^ i.,'^eklr i r.- IBu ise kendiliğinyal den değil, ancak b» GülteİİTLER ^n n (T' Qa Mma ou zaarıan ^»atının ner iki ka nadı kendi îçlerind«% *radığı d u n y a görüşü nü çıkartamıyacaklar L n ı ' a r da insanlar gibi düşünce ve davrani?1 CJ Mıplara uydurmağa başladıkları anda yar jj r ^ybetmişler demek tir. Bugün Batı'nın h ^ a ^ V > e s i de artık düşün celerini, hattâ duy9 u, ^ ri ^,rr ^«ş ve dünya üze Mta rinde olup biten k e J W l ' 1 ' Seçmiş olanlar da hil bu kalıplar ' ^ u q e başlamışlardır. Yo ğun bir propaganda ğ^ k a Maşmayı kitlelere doğru hızla yaymak ^ a V a kapitalizmdir, o de ğilse komünizm. ^ f j i t y,.^şünce durmuştur. d insan sadece «pr oâ*t,mi «r. Bu kalıplaşma, (n saldırı karşısında? > ı ^ * her canlının davselen yeni fikirlere ram şında görüldüğü ^ kfinhini sav savufl^av "* Zamanla rlnha rla karşıii kendini sertleşecektir. Bu yjjs^, *er jkj kanadı da git tikçe daha çok m«j' j ^, VaPıya bürünecektir. Böyle bir ortamdan ' K L j J ^ h n çizgisi üzerin de daha ileri bir b ^ K J ^ Ö C * fikir doğamıyacaktır. Şüphesiz ki *fa gerçekleri dürüstçe kabul eden n a m u s l ^ ı * aydınlar yeni fikir leri savunacaklardır v p ^ o m l a r ı insanlık için bir teminat o l a c a k t ı ' / ^ um da kalıpların ka buğunu çok geç <?at İnsanlığa aradtfl1 fa *unü D u ikisi dışında 5 ki, Doğu'nun üç büyu ^ i r e b i l e c e k midir? aafâcc. Doğu nun Dirilişi Şüphesiz ki tarih, olayların mutlak anlamda teker rürüne tanık olmamıştır. Ama insanlık uzun tarihi için de yaşadığı olaylarda biribirine benzer öyle sonuçlarla karşılaşmıştır ki, bunlara birer «insanlık yasası» gözüy le bakılabilir. İnsanlığın aradığı dünya görüşünün Doğu' nun üç büyük kültür çevresinden doğup doğamıyacağım, doğacaksa bu ortamın hangisi olacağını tayin edecek olan da bunlardır. Bu yasalardan biri şudur: Nerede yö neldiği nesneyi tümüyle yok edemiyen bir saldırı var sa, orada bir karşı saldırıyı beklemek gerekir. (7) Doğu kültürlerinin insanlığın gelişim çizgisi üzerin de bulundukları noktanın zamanın gerisinde kaldığı ve bu yüzden de, Doğu'ya giden bütün yolları kesmiş bulu nan Osmanlı Devleti ile Avrupa arasındaki kuvvet den gesinin Osmanlı Devleti aleyhine bozulmağa başladığı 16. yüzyıldan bu yana Batı'nın her iki kanadı da Doğu' ya ve dünyanın öbür bölgelerine gittikçe hızını artıran bir şiddetle saldırmıştır. Batı'nın her iki kanadının kül türel ve siyasî konjonktürdeki bu çıkışı İkinci Dünya Sa vaşı sonunda «kritik nokta» ya ulaşmıştır. Ama Ameri ka ve Avustralya kıtaları yerlileri dışında onu yok ede memişlerdir. Şu halde Doğu'nun karşı saldırısını bekle mek zorundadırlar. Şüphesiz ki iktisadî, teknolojik ve askerî üstünlüklerinden; yöneticilerin ahlâkî zaafların dan ve ülkeler arasındaki çıkar çatışmalarından yararla narak siyasî egemenliklerini bir süre daha sürdürecek lerdir. Ama onların üstünlüklerine henüz sahip olmıyan ve saldırı sırası kendisine gelen Doğu, «optimum» a ulaşmış ve artık durmuş olan Batı ile arasındaki açıklı ğı kapatabilmek için bir atılış yapmak zorundadır. Zira atılış, saldırının özünde vardır. Şu halde bugün insanlı ğın gelişim çizgisi üzerinde ileri düşünceye giden yol da Doğu'nun üç büyük kültür çevresi bulunmaktadır. İn sanlık artık bunların sesini dinliyecektir. Burada şöyle bir soru sormak gerekiyor: Batı'nın her iki kanadı zorla da olsa, Doğu'dan gelecek bu sesi boğmağa kalkışmıyacaklar mıdır? İnsanlık yasaları bize, günümüzde pek çok örneğini de gördüğümüz gibi, ileri düşüncenin itici gücü karşısında çyoride kalan düşünce nin yenilmesinin kaçınılmaz olduğunu, ileri düşünceden güç alan atılışların durdurulamıyacağını söylemektedir ler. Türk Kurtuluş Savaşı ile Doğu'ya yaptığı saldırı ilk olarak durdurulan Batı, ikinci Dünya Savaşından sonra Asya'da, Afrika'da ve Orta Doğu'da gerilemeğe başla mıştır. Dünya, bir milletin hayatında önemsenmiyebilecek kadar kısa bir süre içinde, yirmi beş yılda Batı'da bir kuvvet merkezînin, İngiltere'nin çözülüşüne; Doğu' Bu kültür çevresindeki ikinci bir kuvvet merkezi İse, Amerika karşısında bir alternatif olmak istiyen bir leşmiş bir Avrupadır. Gerçekten Avrupa ülkeleri Avru pa Konseyi gibi kuruluşlar yoluyla siyasî; Avrupa Ortak Pazarı gibi kuruluşlar yoluyla iktisadî ve bir bakıma NATO içinde askerî alanda tek bir Avrupa devletine gi dişin adımlarını atmaktadırlar. «Avrupa Konseyi Statü sü» nün birinci maddesi Konsey'in amacının, «iyelerinin ortak ideal ve prensiplerini korumak ve yaymak, onla rın iktisadî ve içtimaî gelişmelerini sağlamak için ara larında işbirliği yapmak» olduğunu bildirmektedir. Kon şeyce yayımlanan bir broşürde «Avrupa İkamet Anlaş masıyla Avrupa yurttaşlığına doğru gidişin ilk adımla rının atıldığı» belirtilmekte; «Kültürel İşbirliği Konseyi Avrupa kültürünün yayılması, üye ülkelerin ilk, orta, yüksek ve teknik öğretim müfredat programları ve eği tim metodlarının ahenkleştirilmesi yolunda başarıyla yü rüyerek bugünki ve yarınki genç kuşakları, kültür bakı mından bir bütüne ulaşmış yeni ve güçlü bir Avrupa'ya hazırlamaktadır.» denilmektedir. (9) Birleşmiş bir Avrupa içinde en etkili görevi yükle necek olan Almanya bölünmüş olarak kaldıkça Avrupa Birliği sadece fikir ve siyaset alanında kalacaktır. Al manya'nın birleşmesi ise ne Rusya'nın, ne Amerika'nın, ne de İngiltere ve Fransa'nın İşine gelmemektedir. Beri yandan Avrupa'nın birleşmesi yolundaki çaba lar, Avrupa düşüncesinin bir ürünü olan «nasyonalizm» în mantığı ile de çatışacaktır. (10) Bir teşkilâtı da olsa, fikir kamu oyuna malolamıyacağı için bir kuvvet mer kezi doğamıyacaktır. Avrupa'yı geçici olarak birleştire bilecek tek sebep, bütün Avrupa'ya yöneltilecek bir teh dit olabilir. Ortodoks Hristiyan kültür çevresindeki tek kuvvet merkezi ise hiç şüphesiz ki Sosyalist Sovyet Cumhuri yetleri Birliğidir. Son nüfus sayımlarına göre 240 mil yon İnsanı barındıran 22 milyon kilometre karelik ülke de toplam nüfusun % 50 ye yakını Rus olmıyan milli yetlerdendir. İhtilâlin ilk günlerindeki heyecanını çok tan yitirmiş, bir dünya görüşünden geriye kalan bürok rasi ve kaba kuvvetin birarada tuttuğu bu insanların, Pasternak olayıyla su yüzüne çıkan ve günden güne ge lişen düşünce ve söz hürriyeti isteklerine karşı Rusya, her ikisi de kendisini çıkmaza sürükliyecek iki ayrı tu tum takınabilir. Ya düşünce ve söz hürriyetini gönül rı zasıyla tanır. Bu takdirde hem çeşitli milliyetlere men sup topluluklar birlikten ayrılarak ayrı ayrı bağımsız dev letler kurarlar; hem de bizatihi Rus milleti içindeki, ko münizme karşı azımsanmıyacak muhalefet gün ışığına çıkar. Ya da, istekler arttıkça dizginler] gittikçe artan bir şiddetle kısarak dünyaya açılan bütün pencereleri ni kapatır ve gittikçe daha çok içine kapanık, muhafaza kâr bir yapıya bürünür. Bu takdirde, böyle bir toplum ya pısından artık kitleleri sürükliyecek yeni bir dünya gö rüşü de doğamıyacağndan bünyesi içinde ortaya çıkan yeni fikirler, kendilerine gösterilen baskıya eşit şiddet te patlamalara yol açarlar ve birinci İhtimaldeki sonuca bir başka yoldan varılır. Macaristan, Polonya ve Çekoslavakya olayları Rusya'nın bu ikinci tutumu takınacağını göstermektedir. (11) (Devamı gelecek sayıda) NOT: Yazının dipnotları gelecek sayımızda tonluca ve rilecektir.

DEVLET * 14/TEMMUZ/1969 * SAYFA: I Jk\Jİ KOMÜNİSTLER TAKTİK DEĞİŞTİRİYOR Dr. Necmettin HACIEMİNOĞLU Bulundukları çevrenin şartlarına göre hareket etmeyi çok iyi beceren komünistler, bu sayede, tam 50 yıldan beri, Türkiyede büyük ilerlemeler sağlamışlardır. Askeri tabirle «araziye uyarak» elde ettikleri bu başarıları gözden geçirelim : Bilindiği gibi komünistler bugüne kadar daha çok aydınlar ve gençlik arasında faaliyet göstermişlerdir. Bu çevrelerdeki çalışmaları umumiyetle «Atatürkçülük», «devrimcilik» ve.lâyiklik. maskeleri altında yapmışlardır. Böylece okullara, üniversiteye, basın ve san'at muhitine sizip, buralarda komünizmin yerleşmesine müsait ortamı hazırlamışlardır. Büyük ölçüde muvaffak oldukları bu sahada en büyük yardımı da CHP devrinin maarif sisteminden görmüşlerdir. Temelleri Hasan AH Yücel tarafından atılan ümanist eğitim sistemi sayesinde, «lâyiklik» adı altında din düşmanı, «devrimcilik» adı altında da millî şuurdan mahrum, köksüz, koz m ol it bir nesil yetiştirilerek, komünizmin rahatça filizleneceği zemin elde edilmiştir. Bu yüzden, Türk gençlerinin kafası Mandzmin yeşermesine müsait münblt bir «toprak» haline gelmiştir. Öyle ya. Uydurma bir dili öğrenerek yetiştirildiği için, hem düşünme kabiliyetinden mahrum, hem de istiklal Marşını anlamıyacak derecede millî kökten kopmuş, bir nesil komünizmin «beyin yıkama» ameliyesine karşı koyabilir mi? «Lâyiklik» adı altında dinsiz ve din düşmanı, «devrimcilik» adı altında milli ahlâk ve kültürden mahrum olarak yetiştirilen bir gençlik, maddeci temele dayanan komünizmi kolayca benimsemez mi? Nitekim, bugün ortalarda görülen genç komünistlerin hepsi, o mahut eğitim sisteminin kurbanlarıdır. Demek ki birinci raunt komünistlerin galibiyeti ile bitmiştir. 27 Mayıs 1960 tan itibaren İkinci raunt başlar. Bu devrede komünistler çok daha atak oynamış ve cür'etli hamlelere girişmişlerdir. O zamana kadar aydınlar ve subaylar arasına sızmak için kullandıktan «Atatürkçülük» maskesine bir yenisi daha eklenmiştir: «27 Mayısçılık!» Hususiyle genç subaylarla üniversite mensupları arasına bu yeni «maske» sayesinde rahatlıkla girmişlerdir. Bugün bütün temellilerin komünistlerle omuz omuza çalışmalarını başka türlü izah etmeğe imkân var mıdır? Ayrıca, DP. düşmanlığı bir nevi tarikat haline getiren bazı subaşların, kendileri komünist olmadıkları halde, bir çok hususlarda onlarla ayni paralele girmelerinin sebebi de budur. Gerek 22 Şubat ve 21 Mayıs, gerekse açığa vurulmamış nice gizli faaliyetlerle bize bu acı gerçeği göstermiştir. Demek ki ikinci raundu da komünislter kazanmışlardır. Üçüncü raund 1964 te patlak veren Kıbrıs buhranı ile başlar. O sırada İsmet Paşa hükümetinin isteksizliği, Amerikanın da kalleşçe tutumu yüzünden, Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs'a müdahale hakkını kullanamamıştır. Solcular ve CHP çevreleri bu başarısızlığın bütün mesuliyetini Amerika'ya yüklemek isteyince, komünistler yeni bir silâha daha kavuşmuşlardır: Amerikan düşmanlığı! Nitekim 1964 ten beri yapılan sokak gösterilerinin tamamı bu temayı işlemiş yani NATO, CENTO ve Amerikan düşmanlığını körüklemiştir. Görülüyor ki, üçüncü rauntda da komünistler galiptir. Gelelim dördüncü raunda burada komünistler artık, Türk milleti ile karşı karşıyadır. Bugüne kadar, biliyoruz ki bütün gayretlere rağmen komünistler halkımızın içine sızamamış, onu aldatamamıştır. Bu, milletimiz adına iftihar edilecek, aydınlarımız adına da utanılacak bir tecellidir. Meselâ İzmirde bir meczubun Atatürk heykelini kırmasını bahane eden komünistler, koskoca generallere meydanlarda heykel nöbetçiliği yaptırmışlar, ak saçlı profesörlere de bildiri imzalatmışlardır. Ama hiç bir hadisede milletimizin gözünü boyayamamıştardır. 1961 den beri, her seçimde milletten yedikleri şamar bunun delilidir, işte bu sebepledir kî, komünistler, millete karşı oynamak zorunda kaldıkları son rauntda metod değiştirmek lüzumunu duymaktadırlar. Geçirdikleri yarım asırlık tecrübe, Türkiyede millete dayanmayan, milletçe ebnimsenmiyen hiç bir fikrin veya «devrim» in yaşayamıyacağını onlara göstermiştir. Gene anlamışlardır ki, halka arkasını dönmüş bir takım züppelerin zorla kabul ettirdikleri sekil «reform* lar, memlekete hiç bir şey kazandır* mantistir, öyle ise, sosyalizm takma adı İle kurdurulmak İstenen komünist rejimi bir avuç aydının zoru ile ayakta tutmak mümkün olamaz. Türkiye ne Kübadır, ne Cindir, ne de Cezair. O halde ne yapmalı? Bu suale komünistlerin verdiği cevap şudur s Kendimizi halka sevdîrmeliyiz; halkta güven ve itibar uyandırmalıyız. Ancak o zaman istediğimiz komünist düzeni yerleştirebiliriz. Bunun için hangi yollara baş vurduklarını gelecek yazıanlatacağız. DÜŞÜNCELER İC OLAYLAR DÜŞÜNCELER la çözüme ulaştırmak mümkün değildir. Türkiyemizin çağdaş medeniyete erişmesi, halk enerjisinin seferber edilerek değerlendirilmesine bağlıdır. Halk enerjisinin seferber edilebilmesi için de güzel san'atları, fikir faaliyetlerini halkın hizmetine sevk etmek lâzımdır Erzurum'a Mesaj Yine TÜRKEŞ, Erzurum Gençlik Kollarına gönderdiği mesajda da şöyle diyordu: «içinde bulunduğumuz Feza çağında yalınız Türkiye'de değil, bütün dünyada düzenler değişecektir. Çünkü İNSAN VAR LIĞINI TAM VE DOĞRU OLA RAK KIYMETLENDİRMEDEN İN ŞA EDİLEN DOKTRİN VE TAT BİKATLAR ERGEÇ ISLAHA MUH TAÇ VEYA YIKILMAYA MAH KÛMDURLAR. Bugün gemlenemeyen ihtiras ve önlenemeyen sömürüyü tem sil eden kapitalist düzende derebeylerin şatoları büyük şehirlerin merkezine taşınmıştır. Komünist düzende ise, devlet kendini derebeyi ilân etmiş ve hürriyetler devlete ipotek edilmiştir. DEVLET NE DEREBEYİDİR NE DE DEREBEYLERİN ŞATOLA RINDA BEKÇİ, Gayretlerimizin hedefi olan ve Türklük şuur ve gururu ile islâm ahlâk ve faziletini temel alan yeni düzende; Ne Aç Hürler ne Tok Esirler olacaktır. Ne Sömürü, ne de sövgü olacaktır. Bunun yerine hizmetlerde kabiliyet ve ehliyet, nimetler ve hizmetler arasında denge, sınıf teorisi ve sınıflar arasında kavga değil, topyekûn milletin mutluluğu ve milliyetçilik şuuru; olacaktır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye'yi yüzde yüz yerli ve mîllî bir ruh yükseltecektir.» Dil Kurultayı Türk Dil Kurumu namı diğer kelime uydurma ve uydurulan kelime başına bahşiş alma çiftliğinin 12 nci Kurultayı geçen hafta toplandı. Kurultay ağzındaki dilden gayri dil konularında hiç bir bilgisi olmayan, mühendis mektebinden Prof. ilhamî Cıvaoğlu' nun başkanlığında açıldı. Civaoğlu, duyanların dudağını korkudan uçuklatan keskin bîr konuşma yaptı. Dedi ki, «dil devrimine karşı olanlar, halâ vardır!» Bizim aklımız pek ermez amma anlayanların söylediğine göre, evvelâ böyle Türkçe olmazmış, saniyen dilde devrim olmazmış. Dilde devrim yapmak, meselâ, (affedersiniz örneğin) Türkçeyl kaldırmak, yerine Fransızca'yı koymakmış. Neyse efendim büyük bilginlerin İşine biz karışmayalım da oyunun seyrine devam edelim. Mazhar Levadoğlu namında bir kişi varmış, iş bu zat Atatürk'ün Vasiyetnamesi İsmini taşıyan bir kitap yayınlamış. Bu kitapta iddia edermiş ki, «Atatürk'ün iş Bankasındaki paralarının faizlerinden Cumhuri yet Halk Partisi'nin de istifade etmesi lâzımdır.» Kurumcular dehşetli kızarak, Levedoğlu'nu ihraç ettiler. Fakat, akıllı Le vedoğlu Danıştay'a müracaat ederek, kararı iptal ettirmiş, tekrar kurultaya katılmıştır. Hasılı kurumcular dil arıtmayı şimdilik bir tarafa bırakarak, pa ra dağıtmanın kavgasına daldılar. Sonra yumruklar konuştu Orhan Hançerlioğlu biraderle! Tahir Kutsi kardeşimiz dövüştü. Dil Kurumunun ödülleri iki bin liradan beş bin liraya çıkarıldı. Yani, bu demektir ki, solcu eylemler için gerekli paraya yeni bir kaynak daha ilâve edildi. Ve nihayet, filozof! Macit Gökberk (Türkçe yazılarının bozukluğu ile meşhurdur) genel başkan seçildi ve tanınmış genel yazman aynı zamanda uzman oldu. Bizden de böyle! bir selâm var: Dil Kurultayına Selamlar Milliyetçi Hafeket Partisi Gençlik Kolları bir yürüyüşte, fsimdi yaz kamplarına gidiyorlar!) Hello Ayla, havaryu Mersi Tanju aylavyı Diskotekte bonsuar Gelirim bekle yuar Komün, maraba sosya Anarşi ye güzel b»' Düzen değişmelidir Oğlumun... al Bu yapıtlar komiksel Ağızlarda kemiksef Uygar ulus tansığı Uğraşlar da emeksef Kurultaya Oluruz bir gün özgür Hadi oradan pis cazgır Bağımsızlık savaşı Zarar ver sen ez, boz, g' Dilim nerde kurultay \ Sorarım her gün ve ay Dilin elden gidiyor Hey millet fakir ve bay Şeref ÖNAL

DEVLET 14/TEMMUZ/1969 * SAYFA: 9 t IC OLAYLAR DÜŞÜNCELER» İÇ OLAYLAR DÜŞÜNCELER» İÇ OLAYLAR t Bir Oyunun İçyüzü 3-4 Temmuzda Ankara'da mahut TÖS salonlarında Eğitim Enstitülerin ortak toplantısı vardı. Toplantının gayesi Eğitim Enstitülerinin kendi İç meseleleri ve bakanlıkla münasebetleri idi. Bir bakıma Enstitülerin öğretim sistemi içindeki yerini ve geleceğini tesbitti. Fakat yine mahutlar dolap çevirmeyi ihmal etmediler. Ortanın solundakilerinin yatması ile cemiyeti ele geçiren sosyalistler, Gazi Eğitim Enstitüsünü gayelerine alet etfrıek istiyorlardı. Toplantının ma hiyeti ile hiç alâkalı olmamasına rağmen «eylemli», «bağımlı» bir bildiri neşretmek istedi. Ve bu bildiriye diğer Enstitütû Öğrenci temsilcilerinin de imza koymaları İçin baskıda bulun maya kalktı. Ama bu provakosyon başarılamadı. Milliyetçi Eğ) tim Enstitülüler karşı çıktılar, toplantıyı terkettiler. Bursa Eğitim Enstitüsü Talebe Cemiyeti Başkanı Alâaddin KORKMAZ ile Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Talebe Cemiyeti Başkanı Süleyman ÖZDEMİR müşterek bir basın toplantısı düzenleyerek oyunu açıkladılar. KORKMAZ ve ÖZDEMİR özetle şunları söylüyordu : ' «Talebe Cemiyetlerimiz kendi tüzüklerini ve cemivetler kanununun tesbit ettiği prensiplerin dışında olan siyasî ve ANAR ŞİST mahiyetteki hareketlerin karşısındadır. Bu bakımdan; 4 Temmuz günü Gazi Eğitim Enstitüsü'nün öncülüğü ile «Marksist - Leninist Sınıfsal eylemler» (!) adıyla bize empoze edilmeye çalışılan ve Türk milletinin temel yapısıyla taban tabana zıt bulduğumuz gayri milli ideolojilere karşı olduğumuzu açıklarız. Bizi Eğitim Enstitüleri Yönetmeliği ve talebe meseleleri ko nularında görüşmeye çağıran ve siyasî beyanlarda bulunmamızı teklif ederek art niyetini ortaya koyan Gazi Eğitim Enstitüsü Öğrenci Derneğini şiddetle protesto ederiz. Esasen Eğitim Enstitüleri Yönetmelik Taslağını Gazi Eğitim Enstitüsüne üstünlük sağlıyacak şekliyle bütün Enstitülere kabul ettirmeye çalışan ve Bakanlığa verilecek muhtıraya imza koymıyarak gerçek niyetini ortaya koyan bu dernek, yayınlıyacağı bütün bildiirlerde (muhtevası bile olmadığı halde) Cemiyetlerinin imza belli bütün Enstitü yetkisini isteme cüretini bile aöstermistir. Hasım talebe isteklerinin arkasında kendi siyasî emellerine hizmet etmeye ve parsa toplamaya çalışan, yani talebe isteklerini sömüren ve Anadolu'nun rini de kendilerine alet etmeye uğraşan kişileri tasvib etmiyoruz. Türk içtimaî ve iktisadi hayatını felce uğratan ve tamamen bir ihtilâl provası mahiyeti arzeden anarşist faaliyetler devam ettiği müddetçe huzur İçin de olmamıza imkân yoktur. Artık, eğitimde beklediğimiz; «ilkokuldan Üniversiteye Milli Reform» gerçekleştirilmeli ve anarşist hiçbir harekete müsaade edilmemeli!. Bu istikamette alınacak her türlü tedbirin, atılacak her adımın Milliyetçi Türk Gençliği tarafından sonuna kadar destekleneceği ilgililer tarafından artık kesin olarak bilinmelidir.» U 3 TÜRK'Ü KAÇIRMAĞA TEŞEBBÜS ETTİĞİ İÇİN «Bulgaristan adlı şilep İzmir'de tutuklandı Dış memleket limanlarından aldığı yükü Türkiye'nin İzmir limanına götürüp boşaltan «Bulgaristan» şilebi dönüşünde üç Türk Bulgarim kaçırmaya teşebbüs ettiği ileri sürülerek, alıkonulmuş ve limanda tevkif edilmiştir. (Cumhuriyet, 10.7.1969) ÖZÜR : Yukarıdaki İktibas haberimizde bazı yanlışlıklar olmuş. «3 Bulgar» 3 Türk, Şilebin adı «Türkiye» yerine Bulgaristan, yine «Üç Bulgar Türkü» üç Türk Bulgari şeklinde çıkmıştır. Ayrıca olay Türkiye'nin İzmir limanında değil «Bulgaristan'ın Varna» limanında olmuştur. LUS <K -! i. ti İV S J. fv i..m* ::jjk,t A Tl! $ * EeeVit" **De*firuM öğret«ıej&i»r, îtocu kijilnnjir,. deşdr ZAİFKK* II VU& tvis I A I v K İV A *3 t- İS I - K C 1 MI.'tt. «*.*««4- <.- -«t ^ «: jr " ' ; f» < NTO t ''» /' ".«TÖS, KONGftfcSİNİ: İCATİLAN- O0RPTMfcNUhK. ; ICBTPf B0YHK" *- * < m ım H ı iv il^<>»tfckî<a. YA1T BU MANŞETİ BİZ ÇEKMEDİK I AYŞE KURUCUSl H. Nusret ZORLUTUNA AYLIK DERGİ leşit Galip Cd. No: 90 ANKARA ÖZTAŞ KIRTASİYE İzmir Caddesi Ülke Alan Pasajı No. 22/13 Tel: 17 20 73 Ankara Her Çeşit Kırtasiye, Okul ve Büro Levazımotı Tersim Malzemeleri miilivetci vüksek tahsil gençletres te oynanan rezaletin daha kokusu geçmemişken geçen hafta okuyucularımıza duyurduğumuz gibi Fethiye'de turizm adı altında yapılan rezaletler peyderpey devam ediyor. Öyle ki Kürşadapulos'çu turizmin naneleri Başbakandan bile destek görüyor. Geçtiğimiz hafta bilmem hangi yerde, bilmem hangi turistik (!) duvarın temelini atarken sayın Başbakan aynen şunları söylüyordu : Turizm fabrikasını çalıştırmalıyız.» Yukarıdaki resimde Başbakanın sözünü ettiği fabrikanın kalite i yüksek mamulleri görülüyor. *GENÇ TEMUÇİN» Kırım Türklerinden tanınmış romancı Cengiz DAĞCI' nın bu kitabı ÖTÜKEN YA YINLARI arasında çıkmıştır, ötüken Yayınevi, Nuruosmaniye Cad. No : 80 Kat: 3, İstanbul. flenl ÇIKTI Türkiyenin Meseleleri Alpaslan TÜRKEŞ,STEME ADRESİ: P.K. 190 AKSARAY İSTANBUL

DEVLET * 14/TEMMÜZ/1969 * SAYFA: 1«KERKÜK AĞITI Önce onlar anlattılar: Bir gece Kerkük'te yüzlere» Tütk, en vahşi bir şekilde öldürüldü ve Türk yapıdır diye Tas'röprÜ yer!» yeksan edildi, ütün minarelerde suetu ezen sesler) Artık yasamak sordu. Zehir zıkkım bir rüzgâr esiyordu Irak'tan ölüm sokaklarda kol geziyordu. lir gece Kerkük'te vurdular beni. Geçti sokeklerdan bir kızıl ordu.. Islâmı ve Türkü vuruyordu kurşunlar Peygamber kabrinde eğliyordu. Bütün hadis-i şerifler, Âyeti kerîmeler Yüreğimdeki kordu. Ama çıplak ayaklı ve çıplak kafalı adamlar Beni sokak sokak sürüklüyordu. Benim kafam kanıyordu kaldırım taşlarında Evim berkim yeniyordu. Ve benim cesedim kanlı bir bayrak gibi Demir direklerde sallanıyordu. Artık yasamak zordu ölüm sokaklarda kol geziyordu. Evim berkim yeniyordu.. Peygamber kabrinde atlıyordu. II Vurdular mı Süleyment arkadan? Yıktılar mı TAŞKÖPRÜ'yü bir gece? içimde her sabah şimdi gizlice Efkârdır, hasrettir durmadan akan... KERKÜK'ten bir hoyrat dinledim yaslı Hir şeyler demeye vermedi dilim: Duştu yenlerime sessizce elim S Bir şeyler demeye varmadı dilim. Bir gömlek yaptırsam BURSA selinden SEMERKANTten nakış yapsam üstüne Birşeyler getirsem dünden bu güne Çeksem kılıcımı gümüş kininden. Ok olsam hedefi ikiye bölen Bir tüylü börk olsam yiğit başlarda Kışta, kıyamette, tipide karda Türkü olsam dudaklarda söylenen Ses versem bir sabah BOZKURT ses» Aksa yollarına içimdeki kan Ya tutup kaldırsam sizi oradan Ye düşsem toprağa erkekeesine. Sonra biz konuştuk, mâ Gülüm gülüm oy gülüm Çıktı karşımıza bir kara ölüm Vuruldu yiğitler köşe başında Nasıl ağlamayım, ben nasıl gülüm Yavuz Bülent BAKİLER Katliamın hikayesi sadece olayların günü gününe seyri- _- nin hikâyesinden ibaret değildir. Bu hikâye uzun hatalar ve ihmaller silsilesi ile yüklü dış politika sefaletinin de hikâyesidir. Onun için meselenin geçmişine daîr kısa bir hatırlatın» yapmakla işe başlamak daha faydalı olacaktır. 1958 14 Temmuzunda Irakta Krallık bir ihtilalle devriliyor İhtilalin lideri Albay Aptülkerim Kasım... Mazisi itibariyle devirdiği krala vaktiyle dalkavuk iuk etmiş bir müdet arap milliyetçisi bir müddet komünist hamisi tanınan ve fakat aslında her ortadoğu ihtilalinde olduğu gibi sadece ingiliz maşası ahlaksız ve sefil ruhlu bir adam.. Gayet kanlı ve vahşi bir tarzda başa geçiyor. Yeni bir anayasa hazırlatıyor bu anayasada daha önceki anayasalarda vergili tevsik edilen Türk cemaetinden hiç bahsetmiyor. Irak devletinin sadece arap ve kurt unsur larından meydana geldiği apaçık ilan ediliyordu. İrak nüfusunun altıda biri kadar ehemmiyetli bir miktarda nüfusa sahip Türk cemaati nasıl bir cesaretle ve mantıkla böyle birdenbire yok kabul ediliyordu? Bu şüphesiz Ortadoğu Petrol bölgesinde kuvvetli sayıla bilecek bir devletin (Türkiyenin) söz hakkını sıfıra indiren bir İngiliz taktiği idi. Ve gücünü tozandan ve onun tatbikatından beri Türkiyenin daimi tevizîcâr ve ihmalkâr tutumundan alıyordu. Nitekim yeni anayasadaki bu emrivakîyi Türkiye protosto etmedi. İşin vahametini idrak etmediler edemedikleri * gibi üstelik (Birkaç yüz) Türk için Irakla dostluğumuzu bozmayız diyenbakanları bünyesinde taşıyan hükümet kasım ihtilalin dost elini uzattı. yan hükümet kasım ihtilâlinde için öylesine kaçırıimaz bir fırsat idi ki, yılların kurt arap çatışması birden unutularak Türke karşı sarmaş dolaş oldular ve hemen Türkleri imha etmenin ve sindirmenin yeni hakikati sahte anayasalarına uydurmanın plânlarını Tezgahlamaya koydular. Türklerle meskûn bölgeler üstelik asi Barzanl için hem Jeopolitik hemde iktisadi bakım dan çok cazip idi. İlerisi için hayal ettikleri kurt devletinin emniyet ve sürekliliği de Türk lerin imhasını gerektiriyordu. Türkiye'nin himayesi dışında kalan bu sahipsiz azınlığı ezmek için artık yapılacak şey sadece fırsatı yaratmaktan Iba- Azgın komünist sürülerinin eseri retti. Bu ise hükümetin ve Kasım'ın desteğiyle, her an mümkün olabilecekti. Plân şuydu : Katliamı komünist kürtler yapacak hükümette görmezlikten ge lerek sözümona gayri mesul kalarak gerektiğinde hesap vermekten imtina edecek ve birkaç uyduru mesulü cezalandırarak işin içinden sıyırılacak. Ve plân tatbik sahasına konuldu : 1958 in 22 Ekimde Barzani Kerkükten büyük nümayişlerle geçerek Süleymanlyeye gidiyor. Dönüşünde (24 Ekim) peşine taktığı yüzlerce komünist kurt büyük bir azgınlıklar içinde önlerine gelen Türke hakaret ederek yer yer hadiseler çıkarıyorlar. Gösteriler ve nümayişler yaparak (Kerkükü terk edin!. Kerkük bizimdir) diye bağırıyorlar bu hakaret ve gösteriler Türklerin sabrını taşırmış ve yer yer müdahale ve karşı koymalar olmuştur. Aynı günün gecesi Barzani bir evde diğer Kürt ileri gelenlerini toplayarak plân yapıyor ve talimatlar veriyor. Ertesi gün de yine gösteri ve nümayişler yaparak Barzaniyl Bağdad'a uğurluyorlar. Bu silâhlı nümayişçiler hava alanından dönüşlerinde yeniden hadiseler çıkarıyorlar. Büyük kavgalar oluyor ve kendilerine bu şımarıklıkların hesabı tabiî soruluyor. Türklere ait mağazalar tahrip ve yağma ediliyor. Türkçe tabelâlar indiriliyor (Emperyalizm kuyruklarına ölüm) (Kerkük Kültlerindir) gibi dövizlerle ve sokaklarda savurulan naralarla sarkıntılık ve barbarlık akşama kadar sürüyor. Hadiselerin ağır darbesine dayanamayan Kerkük Garnizon Kumandanı Irak Türklerine mensup Binbaşı Hidayet Arslan Bey kalb krizi geçirerek vefat ediyor. Çok muhteşem ve onbinlerce kişinin katıldığı bir cenaze töreni yapılıyor. Mezarlık dönüşü bu vâkûr topluluk aslında her şeyi yapmaya muktedir bîr ruh gerilimine ulaştığı halde lider Ata Beyin uyarmasiyle sadece II inci Ordu Komutanlığının önüne kadar sessiz protostada bulunup ayni vekâr içinde evlerine dağılıyorlar. Bu iki taraf arasındaki ilk büyük gerilimdir 8 Mart'a kadar önemli başka bir hadise olmuyor. Bu devrenin sükûnet içinde geçmesinin sebebi: Barzaninin hazır lokma sandığı Kerkük'ün aslında bir çelik çekirdek olduğunu anlamasıdır. Plânını şimdi daha büyük bir hazırlıktan sonra hükümetin tam desteğine alarak yapmayı tasarlamaktadır. 8 Martta Kasım iktidarına kar şı Musul'da Yarbay Şevvaf (Arap Milliyetçisi) ayaklanıyor ve çok kanlı bir şekilde bu ayaklanma bastırılıyor. Bu arada Kerkük il İnci Ordu Kumandanı General Tabakcali (Türk asıllı) ihtilâle iştirak bahanesiyle tevkif ediliyor ve yerine Barzani plânına göz yumacak ve hattâ iştirak edecek olan komünist Albay Davut El Cenabı tayin ediliyor. Cenabı derhal maharetini gösteriyor ilk iş olarak garnizonda ne kadar Türk subay, asker ve memur varsa hepsini Irak'ın diğer bölgelerine sürgün ediyor. Bir kısmını da türlü bahanelerle hap* sederek İşkence ediyor. Tam bir Terör havası içinde bu bas* ki Haziran ayı ortasına kadar 3 ay devam ediyor ayrıca, bu üç ay Türklere kan küstürüldüğü devredir. Nihayet Kasım sebebi o vakitler anlaşılmayan Türklere mahsus bir genel af çıkarıyor.. Sürgünler geri celiyor. hapisler serbest bırakılıyor. Bunun bir tuzak olduğu geç anlaşılıyor. O günler 14 Temmuz 1958 ihtilâlinin seneyi devriyesi arifesidir. Irak'ın her yerinde bayram hazırlıkları yapılıyor. Bu kutlamaya Türkler kalben istemedikleri halde ihtilâle karşı gös-

M>r DEVLET 14 TEMMUZ/1969 * SAYFA: 11 jg*<p»%. ;,y>«^:,:.:....^v^;^,, :,.<.gr>»tumbihi'!; ;:*» *<' ^W,wajpw^tı»H!y»--: *?.«* :: -r- "^ Kerkük'ün gençleri, şehitleri anma töreninde. Benim Düşüncem Beni her dört yanımdan, yalnızlık gibi saran, Bu sağır duvarlara, anlatırım derdimi, Kurumaz göz yaşlarım, tükenmez bende hicran, Senin yazın böyledir, çek ey gönül çek emi? Şehit «dilen bir kardeşimiz daha. Hatıralar geçiyor, gözlerimin önünden, Yaşamak diler gönül, bir daha o günleri. Her gelen gün geçiyor, daha beter dününden. İpin ucu kaybolmuş, çözen yok düğümleri. irilerek yeni bir teröre vesile trnasın diye katılıyorlar. İşte katliam böyle başlıyor: Şehir tam bir bayram havası Ç'nde.. Herkes dükkânlarını öslemiş, eğlenceler, şenlikler ** gösteriler yapılıyor. Bütün bu merasim İçinde gayri tabi ol»n tek şey var. Kürtler pos-,a, ar halinde kamyonlara doluşlar, ellerinde İpler, sopa- ' a. r. taşlar ve silâhlar olduğu *'de şehri dolaşıp. Türkleri fehdit ediyorlar ve hakaret ediyorlar. Yer yer hadiseler patlak veriyor. Bu arada meçhul J" 1 " Patlama ve silâh sesi ba- ' >a "e edilerek (Türkler ayaklan- * ve kaleye sığındı) salası j n,er tarafından ortalığa yayıyor. Bu katliamın başlama İşaretidir. Bir kamyon komünist j,r Türk kahvesini basıp içersilere ateş ediyorlar İlk şelfi veriliyor. Kahveci Osman, açlarını tatmin edemiyorlar, aidimizi bir arabanın arkal,r >a bağlayıp, caddelerde sür üklüyorlar. Derhal sokağa çık- ^a yasağı konuluyor, tabiî sadec & Türkler için, Zira. kürtler ''âhlı olarak ellerini kollarını Sal 'ayarak hattâ hükümet küvetlerinden yardım ve teşvik flör erek katliamlarına devam,d 'yorlar. Sokakta yakaladıkları bütün Türkleri vahşi bir tarzda ve bar t>a ', ca öldürüyorlar. İşkence ediyorlar direklere asıyorlar, açtık ar» çukurlara diri diri gömüyorar - İki bacağından iki ayrı araa ya bağlayıp parçalıyorlar. J^ir»e ender rastlanır bir sajj'*rn ve vahşet fırtına gibi sevklarda esiyor. Sokakları tekleyince! daha önce hazırlad,k, an listelere göre Türk Heri ilenlerini (askerî merkezden p a Öırıldıkları) bahanesiyle evcinden çıkarıp Karargâha gömmeden hemen orada öldürüp a hşice parçalıyorlar. Bu zulüm *9İ az görülür bir zulümdür. Bu j^ada Türklere ait bütün dukalar tahrip ve yağma edili- >or. "ütün bunlardan sonra zaten hızlarını almış ve yapacağını yapmış olan kürtlere sözüm ona hükümet kuvvetleri müdahale ediyor ve katliam durduruluyor. Bu İnsanlar bir çırpıda yok olup gittiler. Geriye kalanlar İse, kalbi kırılmış gururu İncimiş, yalnız ve kimsesiz bir millet olduğunu öğrenmiş, ana vatana kırılmış ama Türklüğe iman ve inancı bir kat daha art mış ve her şeyi kendisinin yap mak mecburiyetinde olduğunu kesinlikle anlamış. Ve oradan acı ve ızdırap dolu tam onbir yıl geçti. Onbiıinci yıldönümünde, şehitlerimizin hatırası önünde say gı ile eğilir, aziz ruhlarına Tan rıdan rahmet dileriz. Mahut katliamda öldürülen Kerküklü şehit kardeşlerimizden bir kısmı şunlardır: Ata HayruUah Lider linbaft Kasım Nefte) Zübeyir Çaycı İbrahim Ramazan Nurettin Azic Kâzım Bektaş Enver Abbae Şakır Zeynel Ihtan Heynıllah Nihad Fuad Muhtaı Hacı Necim Fathullah Yunus Mehmet Avcı Abdullah Ahmet Bayat* Cihat Fuad Muhtar Cahit Fahrettin Seyyid Gani Nakip Osman Çaya Abdullah Bayatlı Selâhettin Avcı Hasip Ali Kemal Abduf Sema* Namerde meydan olmuş, yurdumun toprakları. Bin bir türlü cinayet, işleniyor bir günde. Kar yağar, rüzgâr eser, dökerek yaprakları, Tutsağın kaderi bu, ya zindan ya sürgünde. Uyan artık kardeşim, uyan derin uykudan, Atının sesleriyle, uyandır sen yatanı. Bak bu zaman akıyor, daha hızlı bir sudan, Sonra pişman olursun, satıyorlar vatanı. Nerde senin gururun, taş mı kesildin n'oldu? Nerde senin Türklüğün, ne oldu bu millete? Bu cennet yurduna bak, yabancılarla doldu. Nasıl dayandın bilmem, sen nasıl bu zillete? Senin asil kanını, taşıyan kahramanlar. Dere tepe demeden, bir rüzgâr gibi aşar. Toprağın nimetiyle, beslenen bu arslanlar Toprağa can katarsa, o zaman vatan yaşar. İnsanlardaki arzu, yaşamak arzusuysa. Başı boş yaşanılmaz, şeref gerek şan gerek. Bilmem artık umudun, yurdu yaşatmak ise, Seve seve uğruna, dökülecek kan gerek... Muzaffer ARSLAN KERKÜK KERKÜKLÜM Kerkük'tüm yağız çahreli yiğidim Bil ki, Bana benden yakınsın Beni kahreden tutsaklığın, yasın Bazan Kerkük'de, Musul'dasın Bazan şuracıktasın.» Dinle, Ben her seher senin horyatlarına Başı dumanlı Cilo'dan Yanık yanık türküler söylerim Kederlenme Kardeşim Yıllardır benden doğup sana koşar en Dicle, Fırat'tayım. Bana varmak İçin hudut Boyunda Al, doru, kır attayım.. Senin tutsaklığından Mahzun mahzun dalgalanan Bayraklar, tunlardaki aldayım Ferman çıksın da gör Han'dan Ben hemencecik ordayım... Oğuz boylum buğday benizlim Bak, Dicle, Fırat adlı Kollarım sarmış seni Kandaştmsın, Kerküklüsün Sen ki dilimden hiç düşmeyen türküsün.,. Refet KÖRÜKLÜ

DEVLET * 14/TEMMUZ/1969 * SAYFA: «MİLLİYETÇİ HAREKET «EĞİTİM» Bana bir harf öğretenin köiesîyim. Hz. Ali Türkiye'de eğitim tanzimattan beri halledilememiş konuların en önemlisidir. Eğitim konusu halledilmeden de hiçbir meselenin halli mümkün değildir. Her işi yapan insandır. Bütün «teknik ilerlemeye rağmen bir tek insanın değeri azalmamıştım zira ileri tekniği bulan da uygulayan da insandır ve bu İNSAN BİR EĞİTİMCİNİN ESERİDİR. Eğitim konusu eğitimcinin kişiliğine bağlı ve onun vasıf ve kabiliyetine tabi olarak düşünülmek gerektir. Bugün eğitimci kadro bilhassa ilk ve orta tahsilde ki en önemli devredir bakımsız, perişan, kendi haline terkedilmiş durumdadır. Maddenin manâya üstün sayıldığı bu günkü ortamda hocaların bu durumu onların itibarına ki bu itibarın lüzumu şarttır ağır darbeler indirmektedir. Bu darbenin yıktığı şey aslında hoca değil hocaya teslim edilen nesil olmaktadır. Millî örf ve adetlerimiz hocaya müstesna bir makam ayırmış hattâ Osmanlı devri «ilmiye sınıfını»» idam cezalan tatbik edilmez bir yücelikte kabul etmiştir. O halde MİLLİYETÇİ HAREKET hocaları geleneklerimizdeki hakikî yerine oturtmalıdır. Bu maksadın tahakuku için : a) Hocalar çok ciddî bir seçme ile alınacak ahlâk, seciye, kabiliyet bakımından en üstün kişiler öğretmen olacaktır b) Yaşama şartları cemiyette herkesin imreneceği bir seviyeye çıkarılacaktır. c) Ordu Yardımlaşma Kurumuna benzer bir tesisle öğretmenlerin hem hali hem geleceği teminata kavuşturulacaktır. Bununla beraber sanayileşen yurtta hem katkıları, hem hisseleri olacaktır. d) Her okulun kadrosu kadar lojmanı olacaktır. Eğitimcilerin hayat şartları hakları olan seviyeye ulaşırken eğitimin bünyesi de millîleşecektir. İlkokullar iki kategoriye ayrılacak 1. kategori okullar hayata erken atılacak çocuklar için, yan genel bilgi veren tarzda olacak, 2. kategori okullarda yüksek tahsile devam edecek istek ve kabiliyette çocuklar için temel eğitim ve öğretim yapılacaktır. Tahsil parasız ve herkese açık olacaktır. Bu yaygın eğitim yalnız adalet için değil. Türkiye'nin halini en çabuk düzeltme, geleceğini en hızlı yüceltme için bir zarurettir. Yüksek tahsil veren müesseselerde iki kategoriye ayrılmalıdır. a) Üniversiteler: Buraya yalnız ilmî araştırmaya yönelmek isteyenler girecek ve Türk üniversitesi buluş ve fikirlerile dünya yüzünde bir yükseklik ifade edecektir. b) Akademiler: Memleketin muhtaç olduğu tatbikatçı zümreyi yetiştirmek için Akademi seviyesinde yüksek okullar kurulacak, bu okullarda okuma, yatma, yeme, giyme devletçe karşılanacak, bu akademiler yurdun sathına dağıtılacak yeni kültür kentleri inşa edilecektir. Kültür kentlerinde ilim sonuna kadar hür, fakat hareket nizamlı olacaktır, mini etekli kızlar ihtiyar hocaları aksaclanndan sürüklemekte (özgür) olmıyacaktır. Hırslı politikacılar talebeyi sokak kargaşalığına sürmekte (özgür) olmıyacaktır. Bugün enerjisini boşuna sarfederek okuma müddetini uzatmakla vatanî hizmetlerinden mahrum, ana babalarını gözü yollarda bekleterek mahzun eden, millî serveti yakıp yıkmaktan kendileri karakolda maznun ve hapishanelerde mahkûm olan gençliğin müzmin talebeliği sona erecektir. Tatil zamanları gençlik spor kamplarında ve yurt kalkınmasında enerjilerini boşaltacak, halkla aydın birbirini tanıyacak ve tamamlıyacaktır. Gençler, örf. adet ve ananemizi binlerce yılın süzülmüş hükümlerini ifade eden deyim ve hikmetlerimizi halktan öğrenecek, kendisi de alet kullanmayı, teknik usulleri halkımıza öğretecektir Milletle aydın arasında meydana gelmiş olan kopukluk son bulacaktır. 150 yıldır süregelen ve bazan halka tahakküm bazan halka dalkavukluk şeklinde ortada görünen (konıplex) li aydın sınıfı yerine milletle beraber, milletten olarak millete hizmet eden hakikî aydınlar yetişecektir. *- îti - Atatürk Üniverstesi ile Karadeniz Teknik üniverstesi büyük heveslerle ve vaadlerle kuulduğu halde gelişememiştir. Üniversitelerin gelişmesi, içinde kurdukları cemiyetin gelişme temposuna elbette bağ lıdır. Ayrıca, ilim pahalıdır, fakat ilmin kendisine yapılan yatırımları ödediği de bugün anlaşılmiş bulunmaktadır. Bunun her memlekette ayni şekilde anlaşılması beklenemez. Anlaşılırsa da imkân meselesidir. Bu iki yeni üniversitenin, bilhassa Karadeniz Teknik Üniversitesinin yavaş gelişme seyri sürdürmesinden önemli derecede sorumlu o- lanlar hükümetlerdir. Gayeler iyi tesbit edilmemiş, imkânlar hesaplanmamış, tabii tedbirler de yanlış istikametlere yönetilmiştir. Atatürk Üniversitesinin kuruluş öncesi çalışmaları çok manalıdır. Bu üniversitenin Amerikadaki eyalet üniversiteleri modeline göre kurulması öngörülmüştür. Fakat tatbikat, maalesef, bu istikamette tecellî etmemiştir. Amerikanın Nebraska Üniversitesi ile kurulan ortak çalışmada böyle bir modelin takibi yardım için zarurî şart olarak ileri sürülmemiş, bizimkiler de bu tipteki üniversitenin metod ve felsefesini anlamadıkları için gelişme 4936 sayılı kanundaki esaslar istikametinde seyretmiştir. Katedilmek istenen son merhale de bu üniversiteyi 4936 sayılı kanun hükümlerine tabî bir üniversite haline getirmekten ibarettir. Aslında iyi vazedilmiş bir (Modern Atatürk Üniversitesi) fikri her iktidar için cazip bir hizmet fırsatı olabilir. Ayni şey Karadeniz Teknik Üniversitesi için de geniş çapta doğrudur. Bu üniversitelerden biri Doğu Anadolu'nun öteki de Karadenizin kalkınma mihrake haline getirilebilir. Bunun için aşağıdaki tedbirler üzerinde durmayı faydalı görürüz. 1. Bu iki üniversitenin seviyeli ilim adamları ile takviyesi için sarfedllen bütün gayretlerin palyatif olduğunu zaman göstermiştir. Bunun için adam yetiştirme işi temelden ele alınmalı, köklü tedbirlere gidilmelidir. Meselâ Amerikanın MİT (Massachusetts Institute of Technology) Minnesota, lllinos, Ohio, Pen nsylvania, Wisconsin gibi büyük sayıda ilim adamı barındıran üniversiteleriyle adam yetiştirme programları üzerinde anlaşmalar yapılabilir. 1416 sayılı kanun ıslah edilebilir. Plânlamada öngörüldüğü halde Milli Eğitim Bakanlığı un kullanamadığı atıl kapasiteden faydalanılabilir. 2. Bu Üniversitelerin statüsü Mütevelliler Heyeti İdaresine çevrilmelidir. Bu heyetlerin üyeleri hükümetçe her üç yılda bir üçte biri değiştirlecek şekilde tayin edilmelidir. Bu tayinlerde bölgeler halkının iktisadî, sosyal ve kültürel ilgilerini temsil eden kimseler öncelik verilmelidir. 3. Her türlü istihdam mukavele ile olmalı, üniversitelerin kullandığı arazî ve emlâk Mütevelliler Heyeti adına tescil olunmalı, bütçeler beşer yıllık gelişme plânlarına yatırım ve carî masraflar tertibinden, dayalı, global bütçe olarak verilmelidir. Bu metodla bugüne kadar merkezî idarenin israf ve kayıpları önleneceği gibi, mahrumiyet zammı ve lojman masraflarına giden paralar daha verimli yollardan değerlendirilebilir. Bu iki talihsiz Üniversite için pek çok şey söylenmiştir. Buralara kendisini vakfeden hizmetten başka iddiası olmıyan insanların günahına girilmiştir. Bilhassa fanatik sol çevrelerin (Atatürk Üniversitesi bir Amerikan ve üssüdür) gibi safsataları ve karanlık propagandaları maalesef netice vermiştir. Atatürk Üniversitesini bekleyen bir kültür ve kalkınma misyonuna gönül vermek için şu veya bu çevreye mensup olmaya lüzum yoktur. Türk olmak ve vatanını sevmek kâfidir. - IV Yüksek öğrenime talep rakkamları ile yüksek öğrenimde mevcut arz rakkamları karşı laştırılırsa yeni üniversiteler kurmak zarureti açıkça ortaya çıkar. Kaldı ki, bir memleketin ÜNİVERSİTE REFORMUNA ı mmmmmmmmm ALTERNATİFLER Prof. Dr. Sahan KARATAS üniversite ihtiyacını sadece yüksek seviyede eğitilmiş insan gücü tayin etmez. Sosyal ve materyal teknolojide her gün biraz daha artarak ortaya çıkan yeniliklerin takibinde üniversitelere araştırma ve yayım merkezleri ola* rak büyük işler düşmektedir. Ayrıca üniversiteler cemiyetin her alanda genel kültür seviyesinin yükselmesine hizmet eden tefekkür mihraklarıdır. Mevcut üniversitelerimizin öğretim ve idare yüklerinin artmasıyla üniversiter karakterlerini kaybetmeye yüz tutması, yeni üniversitelerin hizmete girmesiyle önlenebilir. Son on yıl içinde kurulan yeni üniversitelerdeki gelişmelere bakarak bundan sonra üniversite kurmanın akıllıca bir iş olmayacağı hükmüne varılabilir. Bundan sonra üniversitelerin kurulmasında ve hizmete girmesinde takip olunacak idare ve finans metodları bugüne kadar kurulanlara uygulananlar gibi olacaksa bu hüküm doğrudur. Fakat biz yeni üniversiteler kurmada değişik metodların uygulanması gerektiğine ve bunun mümkün olduğuna inanmaktayız. Yeni üniversiteleri kurarken takip olunacak ana politikaları tesbit etmek üzere 1965 yılında o zamanki Millî Eğitim Bakanı Orhan Dengiz'in tertiplediği Sayın yüksek seviyede bir toplantı göstermiştir ki, bu üniversitelerin kuruluşunda mevcut üniversitelerden bir yardım ve hayır beklemek yersizdir. Aslında husus Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Atatürk Üniversitesinin bu geçirdiği tecrübelerden de iyice anlaşılmıştır. Ayni tecrübeler Milli Eğitim Bakanlığı eliyle kurmanın da müesser bir tedbir olmadığını göstermiştir. Başvurulacak müessir bir tedbir şudur: Devlet Plânlama Teşkilâtınca yapılacak projeksiyonlara göre ihtiyacın rasyonel bir tesbitini yapmak. Kurulacak üniversitelerin hedefleri ve finans kaynakları bakımından hesabını çıkarmak. Bu ihtiyaç ve hesaba dayanacak uygu* lamayı yürütmek üzere icra komiteleri kufmak, bu komiteleri gerekli yetkilerle etmek. Üniversiteler tarihînde araştırmaya teçhiz dayanan Üniversite tipinin nirengi noktası Berlinde on dokuzuncu asrın başında Wilhelm Humbolt tarafından kurulan Keiser von VVilhelm Üniversitesidir. Bu üniversite bizim bugün anladığımız şekilde muhtar da değildi. Fakat araştırmayla beslenen sağlam ilim disiplini kadar öğretenin ve öğrenenin hürriyeti de bu üniversitede gelişmiştir. Bu üniversite tradia» yonundan büyük çapta faydalanan Amerikan İlim adamları kendi memleketlerinde John* Hopkins, Michigan, Harvard, Comell gibi büyük üniversiteler meydana getirmişlerdir. üniversitelerin meydana gelişi daima bir büyük lider ismiyle birlikte anılır. Türkiyede lider kapasitesi yüksek Bu insanlar vardır. Bunlara liderlik fonksiyonlarını ifa imkânını verebileceğimiz en önemli sahalardan biri ilimdir. Yeni üniversitelerin kuruluşu liderleri ortaya çıkarmak için ciddî bir fırsattır. Bu şans Türk milletinden esirgenmemelidir.