CHP Enerji Politikası

Benzer belgeler
YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARIMIZ VE ELEKTRİK ÜRETİMİ. Prof. Dr. Zafer DEMİR --

İÇİNDEKİLER SUNUŞ... XIII 1. GENEL ENERJİ...1

ENERJİ ALTYAPISI ve YATIRIMLARI Hüseyin VATANSEVER EBSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışma Grubu Başkanı

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

Türkiye nin Enerji Teknolojileri Vizyonu

Türkiye nin Enerji Politikalarına ve Planlamasına Genel Bakış

Yakın n Gelecekte Enerji

Enerji ve İklim Haritası

Dünyada Enerji Görünümü

KÜRESELLEŞEN DÜNYA GERÇEKLERİ TÜRKİYE NİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ VE TEMİZ TEKNOLOJİLER

SORU-CEVAPLARLA ALTERNATİF ENERJİ POLİTİKASI: Ana Muhalefet Partisi CHP İçin Bir Çerçeve Önerisi

5 Mayıs 2010 Mersin Üniversitesi. KORAY TUNCER MMO Enerji Birimi / Teknik Görevli Makina Yüksek Mühendisi

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih BİROL Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Ankara, 25 Aralık 2012

Yenilebilir Enerji Kaynağı Olarak Rüzgar Enerjisi

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

İÇİNDEKİLER TABLO VE ŞEKİLLER...

ENERJİ. KÜTAHYA

Yenilenebilir Enerji Kaynakları

İSTİHDAMA KATKISI. Tülin Keskin TMMOBMakine Mühendisleri Odası

LİNYİTLERİMİZ ENERJİ İHTİYACIMIZI KARŞILAR MI?

Enervis H o ş g e l d i n i z Ekim 2015

ENERJİ VERİMLİLİĞİ MÜCAHİT COŞKUN

Sayın Arsuz Belediye Başkanım,/ Saygıdeğer Konuşmacılar,/

Biliyor musunuz? Enerji. İklim Değişikliği İle. Mücadelede. En Kritik Alan

NÜKLEER ENERJİ. Dr. Abdullah ZARARSIZ TMMOB-Fizik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı

KÖMÜRÜN ENERJİDEKİ YERİ

GDF SUEZ de Su Ayak İzi ve Su Risklerinin Yönetimi. Peter Spalding: HSE Manager, GDF SUEZ Energy International April 2015

ÜLKEMİZDE ENERJİ ARZ GÜVENLİĞİ VE ALINAN TEDBİRLER

KÜRESELLEŞEN DÜNYA GERÇEKLERİ TÜRKİYE NİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ VE TEMİZ TEKNOLOJİLER

ENERJİ KAYNAKLARI ve TÜRKİYE DİYARBAKIR TİCARET VE SANAYİ ODASI

Sürdürülebilir Gelecek İçin Sürdürülebilir Enerji: Kısa ve Orta Vadeli Öneriler Rapordan Önemli Satır Başları

World Energy Outlook Dr. Fatih BİROL UEA Baş Ekonomisti İstanbul, 1 Aralık 2011

Dünyada Enerji Görünümü

TÜRKİYE DE ENERJİ SEKTÖRÜ SORUNLAR ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ. 25 Kasım 2015

AR& GE BÜLTEN. Ülkemiz önemli maden yataklarına sahip olup belirli madenlerde kendine yetebilen ender ülkelerden birisidir.

TÜRKİYE DOĞAL GAZ MECLİSİ KIŞ DÖNEMİ DOĞAL GAZ GÜNLÜK PUANT TÜKETİM TAHMİNİ VE GELECEK YILLARA İLİŞKİN ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER

İZMİR İLİ ENERJİ TESİSLERİNİN ÇEVRESEL ETKİLERİ (Aliağa Bölgesi) TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi

BGT MAVİ ENERJİ ELEKTRİK ÜRETİM TİC. A.Ş. 8,566 MW SUKENARI HİDROELEKTRİK SANTRALI PROJE BİLGİ NOTU

Ülkemizde Elektrik Enerjisi:

Azerbaycan Enerji Görünümü GÖRÜNÜMÜ. Hazar Strateji Enstitüsü Enerji ve Ekonomi Araştırmaları Merkezi.

ENERJİ ÜRETİMİ VE ÇEVRESEL ETKİLERİ

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI VE ÇEVRE MEVZUATI

Enerjide yüksek ithalat ekonomiye büyük risk

SOĞUTMANIN GELECEĞİ: ENERJİ-VERİMLİ KLİMALAR İÇİN FIRSATLAR*

ÇİMENTO SEKTÖRÜ

TÜRKİYE NİN RÜZGAR ENERJİSİ POLİTİKASI ZEYNEP GÜNAYDIN ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI ENERJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

inşaat SEKTÖRÜ 2015 YILI ÖNGÖRÜLERİ

Türkiye nin Endüstriyel Emisyonlar Direktifine Uyumu: Enerji Sektörü Üzerindeki Muhtemel Maliyetler

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

ENERJİ VERİMLİLİĞİNDE DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE DURUM

Türkiye de Yenilenebilir Enerji Piyasası. Dünya Bankası Shinya Nishimura 28 Haziran 2012

Yenilenebilir olmayan enerji kaynakları (Birincil yahut Fosil) :

2013 SEKTÖR RAPORU TEMSAN TÜRKİYE ELEKTROMEKANİK SANAYİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Enerji Verimliliği : Tanımlar ve Kavramlar

AR& GE BÜLTEN Yılına Girerken Enerji Sektörü Öngörüleri

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

TÜRKİYE DOĞAL GAZ MECLİSİ KIŞ DÖNEMİ DOĞAL GAZ GÜNLÜK PUANT TÜKETİM TAHMİNİ VE ALINMASI GEREKLİ TEDBİRLER

ELEKTRİK ve PLANLAMA 21. YÜZYILDA PLANLAMAYI DÜŞÜNMEK. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Cengiz GÖLTAŞ 14 Mayıs 2011

2012 SEKTÖR RAPORU TEMSAN TÜRKİYE ELEKTROMEKANİK SANAYİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Türkiye nin Elektrik Enerjisi Üretimi Kaynaklı Sera Gazı Emisyonunda Beklenen Değişimler ve Karbon Vergisi Uygulaması. Mustafa ÖZCAN, Semra ÖZTÜRK

Hidroelektrik Enerji. Enerji Kaynakları

DÜNYA ENERJİ SEKTÖRÜNDE 2040 A BAKIŞ

"Enerjinin Geleceği" Senaryoları Enerji, ekonominin tüm sektörlerinde

Ülkemizinin Hidroelektrik Potansiyeli

KÖMÜRÜN GÖRÜNÜMÜ, Mehmet GÜLER Maden Mühendisleri Odas Yönetim Kurulu Üyesi

TEMİZ ENERJİ TEKNOLOJİLERİ KURSU. Harran Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makina Mühendisliği Bölümü Osmanbey Kampüsü, Şanlıurfa

RUSYA FEDERASYONU ÜLKE RAPORU

ELEKTRİK ENERJİSİ TALEP TAHMİNLERİ, PLANLAMASI ve ELEKTRİK SİSTEMİNİN DETAYLI İNCELENMESİ

Kömür, karbon, hidrojen, oksijen ve azottan oluşan, kükürt ve mineral maddeler içeren, fiziksel ve kimyasal olarak farklı yapıya sahip bir maddedir.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği. Çevreye Duyarlı Sürdürülebilir ve Yenilenebilir Enerji Üretimi ve Kullanımı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ULUSAL BİLDİRİMLERİNİN HAZIRLANMASI PROJESİ 6. ULUSAL BİLDİRİM ENERJİ BÖLÜMÜ

Türkiye nin Elektrik Üretimi ve Tüketimi

Dünyada ve Türkiye de Enerji Görünümü Selahattin İncecik. İstanbul Teknik Üniversitesi

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

2010 SEKTÖR RAPORU TEMSAN TÜRKİYE ELEKTROMEKANİK SANAYİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

BİYOKÜTLE ENERJİ SANTRALİ BİOKAREN ENERJİ

Dr. Fatih BİROL IEA Baş Ekonomisti İstanbul, 22 Aralık 2014

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

Sera Gazlarının İzlenmesi ve Emisyon Ticareti. Politika ve Strateji Geliştirme. Ozon Tabakasının Korunması. İklim Değişikliği Uyum

ENERJİ VERİMLİLİĞİ (ENVER) GÖSTERGELERİ VE SANAYİDE ENVER POLİTİKALARI

RÜZGAR ENERJĐSĐ. Erdinç TEZCAN FNSS

Dünya Birincil Enerji Tüketimi Kaynaklar Bazında (%), 2015

Türkiye de Rüzgar Enerjisi. 1

Grafik 16. Türkiye de elektrik üretiminin kaynaklara dağılımı

ENERJİ YÖNETİMİ A.B.D. (İ.Ö.) TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI GENEL BİLGİLERİ

Yaz Puantı ve Talep Yönetimi

TÜRKİYE ELEKTRİK SİSTEMİ (ENTERKONNEKTE SİSTEM)

BİYOKÜTLE SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE KAZAN SEKTÖRÜ

5.5. BORU HATLARI 5.5-1

YENİLENEBİLİR ENERJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Türkiye Güneş Enerjisi Geleceği Solar TR2016, 06 Aralık

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih Birol Baş Ekonomist, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İstanbul, 20 Aralık 2013

TORBALI TİCARET ODASI MOBİLYA SEKTÖR ANALİZİ

Dünya Mısır Pazarı ve Türkiye

İzmir İli Enerji Tesislerinin Çevresel Etkileri - RES

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

Dr. Rüstem KELEŞ SASKİ Genel Müdürü ADASU Enerji AŞ. YK Başkanı

Temiz Üretim Süreçlerine Geçişte Hibe Programlarının KOBİ lere Katkısı. Ertuğrul Ayrancı Doğu Marmara Kalkınma Ajansı

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI

Transkript:

CHP Enerji Politikası CHP Enerji Komisyonu 30 Ağustos 2014 Bu rapor CHP Enerji Komisyonu tarafından komisyon Başkanı A. Necdet PAMİR başkanlığında hazırlanarak kitaplaştırılmış ve parti belgesi olarak onaylanmıştır.

İçindekiler SUNUŞ...... 4 1. Türkiye'nin ulusal bir enerji politikası var mıdır?... 9 2. Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığı hangi orandadır? Azalmakta mı yoksa artmakta mıdır?......9 3. Enerji ithalatının ekonomik yükü ne kadardır? Azalmakta mı, yoksa artmakta mıdır?...10 4. Enerji kaynaklarında dışa bağımlılığın ne gibi sakıncaları vardır?... 11 5. Türkiye'nin yerli enerji kaynakları yetersiz midir?... 13 6. Hızla büyüyen Türkiye'nin enerji (ve buna bağlı olarak elektrik) talebi, yerli kaynaklarla karşılanabüir mi?......21 7. CHP'nin enerji politikasının temel ilkeleri nelerdir?... 23 8. CHP termik santrallere karşı mıdır?...33 9. CHP'nin termik santral politikasının temel unsurları nelerdir?... 34 10. CHP'nin hidroelektrik politikasının temel unsurları nedir?... 37 11. CHP'nin nükleer politikasının temel unsurları nedir?... 42 12. CHP'nin diğer (hidroelektrik dışında kalan) yenilenebilir kaynaklara yönelik politikasının temel unsurları nedir?... 47 13. CHP'nin enerji verimliliğine yönelik politikasının temel unsurları nedir?...51 14. CHP'nin yerli linyitlerimize yönelik politikasının temel unsurları nedir?......55 15. CHP'nin petrol ve doğal gaz kaynaklarımıza yönelik politikasının temel unsurları nedir?...60 16. CHP'nin enerji ekipmanlarının yerli imalatına yönelik politikasının temel unsurları nedir?...... 62 Sonsöz Yerine......64

SUNUŞ Enerji kaynaklarına ve bu kaynaklardan elde edilen enerjiye erişim, ülkelerin gelişim düzeylerini olduğu kadar, ekonomik ve ulusal güvenliklerini de doğrudan etkileyen yaşamsal bir olgudur. Enerji, tüm ekonomik sektörlerdeki (tarım, sanayi, ulaştırma, ticaret, kamu yönetimi, vb.) her türlü ürün ve hizmetin üretimi için gerekli olan girdi ve güç kaynağıdır. Enerji aynı zamanda; tüm yurttaşlar için en temel hizmetler olan sağlık, temiz su, eğitim hizmetlerinin sağlanabilmesinin ve sonuç olarak yaşam standartlarının artmasının başlıca gereksinimidir. Güvenilir ve çeşitlendirilmiş kaynaklardan; zamanında, yeterli, kesintisiz, temiz, kaliteli, verimli ve ödenebüir enerjiye erişebilmek, her yurttaş için, su ve havaya erişim kadar yaşamsal bir gereksinim ve temel bir haktır. Enerji politikamız, bu nedenlerle, insan ve çevre odaklıdır. Sadece bugün yaşayanları değü, gelecektekini de düşünerek planlandığı için de sürdürülebilir bir politikadır. Enerji politikaları, ülkelerin ekonomik güvenliklerini olduğu kadar, genel güvenliklerini ve dış politikadaki hareket alanlarını da doğrudan belirlemektedir. Ülkemiz, yıllardır ısrarla sürdürülen yanlış politikaların sonucunda; enerjide % 72 oranında dışa bağımlı bir ülke konumuna getirilmiştir. Enerjide dışa bağımlılık oranı, 2000 yılında % 67, 1990 yılında ise % 52'ydi. Görüldüğü gibi, mevcut politikaların sürdürülmesi halinde, enerjide dışa bağımlılığımız hızla artma eğilimindedir.

Elektrik tüketiminde dışa bağımlılık oranımız ise% 60'dır. Elektrik alt sektöründe, tamamına yakını (% 98) ithal edilmekte olan doğal gaza % 45 oranında pay verilmesi bir diğer temel sorundur. Bu hatalı uygulamalar sonucunda her yıl artan ithalat faturamızın dörtte biri, enerji kaynakları ithalatına ödenir hale gelmiştir. Bu durum sürdürülebilir değildir. Enerjide dışa bağımlılığımızın bir diğer olumsuz boyutu, petrol ve doğal gazı ağırlıklı olarak ithal ettiğimiz ülkelerle olan dış politik ilişkilerimizdir. Türkiye, 2013 yılında petrol ithalatının toplam % 68'ini 3 ülkeden (Irak, İran ve Rusya Federasyonu) yapmıştır. Doğal gaz ithalatımızın ise toplam % 77'si Rusya Federasyonu ve İran'dan yapılmıştır. Ancak enerji kaynakları ithalatımızda büyük ağırlık taşıyan ülkelerde tehdit algısı yaratan mevcut dış politika, ülkemizin enerji güvenliği için büyük risk oluşturmaktadır. Topraklarımızda konuşlandırılan Patriot füzeleri ve füze kalkanı gibi uygulamaların yanı sıra; Irak'm iç işlerine müdahale, Irak Anayasası'na göre tüm Irak halkma ait petrolün, Irak'm kuzeyindeki bölgesel yönetimle işbirliği yaparak hukuksuz biçimde pazarlanması ve Suriye'ye yönelik saldırgan politika; gerek Irak ve İran, gerekse Rusya Federasyonu açısmdan tehdit algılaması yaratmaktadır. Dış politikanın bu maceracı çizgisi, enerji politikamızı ve dolayısıyla enerji güvenliğimizi tehdit etmektedir. Bu sakıncalı anlayış, bir an önce terk edilmelidir. Enerji politikasının; dış politika, güvenlik politikası, sanayi ve tarım politikaları, ulaştırma politikası, ekonomi politikası, eğitim politikası ve çevre politikasıyla bir arada (bütünleşik) biçimde planlanması gerekir. Ülkenin enerji kaynakları potansiyeli doğru belirlenmeli; yerli ve temiz kaynaklar en uygun oranda kullanılmalı, ithalatm zorunlu olduğu durumlarda ise, mutlaka kaynak ve güzergâh çeşitliliği

sağlanmalıdır. Özellikle elektrik alt sektöründe planlama; olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Türkiye genç ve dinamik nüfusuyla, hızla büyüyen bir ülkedir. Ekonomik büyümeye paralel olarak enerji/elektrik talebinin de hızla artması doğaldır. Ancak talep tahminlerinin, gerçekçi olması ve sınırlı kaynaklarımızın sorumsuzca harcanmaması gerekir. Enerji; üretiminden iletimine, dönüşümünden tüketimine kadar her aşamada verimli kullanılmalıdır. Ülkemizdeki enerji yoğunluğu, OECD ortalamasının önemli oranda üzerindedir. Bunun anlamı, birim ekonomik değer yaratabilmek için harcanan enerji miktarının yüksek olmasıdır. Ülkemizin böyle bir lüksü yoktur. Ülkemizin tükettiği enerjinin % 72 sini ithalatla karşılamakta olması, enerji kaynaklarımızın yetersizliğinden kaynaklanmamaktadır. "Ülkemizin enerji kaynaklarının yetersiz olduğu" savı, temeli olmayan bir savdır. Türkiye nin karasal alanları, sondajlı aramalar bakımından % 20, denizleri ise sadece % 1 oranında aranabilmiştir. Kömür aramaları da henüz çok yetersizdir. Zengin hidroelektrik kaynaklarımız, son yıllarda eko sistemi dikkate almayan hoyrat yatırımlara izin verilmesi ve buna karşı oluşan haklı tepkiler nedeniyle, sağlıklı olarak devreye alınamamaktadır. Türkiye nin başta güneş ve rüzgâr olmak üzere, jeotermal, biyoyakıt gibi yenilenebilir ve temiz yerli kaynakları, önümüzdeki yıllarda hızlı bir büyüme oranına rahatça yetecek zenginliktedir; ancak büyük oranda devreye alınmamış durumdadır. 2013 yılında elektrik tüketimimiz yaklaşık 245 milyar kilovat-saattir. Buna karşın henüz devreye alınamamış yerli kaynaklarımız toplam yaklaşık 760 milyar kilovat-saatlik ilave bir potansiyel taşımaktadır. Mevcut santrallarda yapılacak iyileştirmeler ve enerji yoğunluğunu azaltacak (enerji verimliliğini arttıracak) politikalarla, bu ilave potansiyel yaklaşık 840 milyar kilovat-saate ulaşmaktadır. Bu veriler ışığında, "Türkiye nin enerji 6

kaynakları yetersizdir" iddiası; bilgisizlikten değilse, art niyetten kaynaklanan bir aldatmacadır. Görüldüğü gibi, Türkiye, yerli ve özellikle yenilenebilir kaynaklar bakımından son derece zengindir. Maharet, bu kaynakların mümkün olan en temiz, en verimli ve gelişmiş teknolojilerle, olabildiğince yerli mühendislik, işçilik, müteahhitlik katkısıyla devreye almabilmesindedir. Ülkemiz, enerji alanında yetişmiş insan kaynakları bakımından da çok şanslıdır. Yandaşların kayırılmadığı, sektörün yönetimi kademelerinde liyakat ve birikimin değer bulacağı bir yönetim anlayışıyla; enerji sektörü, cari açık kaynağı olmaktan çıkarılıp, ülke ekonomisini gönendiren bir konuma ulaşabilecektir. Enerji ekipmanlarının yurt içinde üretimi, enerji politikamızın bir diğer köşe taşıdır. Bu alanda devletin yol göstericiliği ve gerçekçi teşvik politikaları çerçevesinde, üniversiteler, özel sektör ve kamu sektörü işbirliği ile önce ülkemizde, daha sonra bölgemizde söz sahibi olmamız hedeflenecektir. Yalnız ve ancak enerji ekipmanlarının yerli üretimi ile enerjide dışa bağımlılığın azaltılması mümkündür. Sadece kaynak sahibi olmak, bağımlılığın ortadan kaldırılabilmesi için yeterli değildir. Enerji kaynakları bakımmdan, yenilenebilir kaynaklardan yana yapılacak tercihler, günümüzün en büyük küresel problemlerinden biri olan iklim değişikliğini önlemek açısından da ayrıca önemlidir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerji üretimi büyük oranda petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil kaynaklara dayalı olarak yapılmaktadır. Fosil yakıt tüketiminden kaynaklanan karbon dioksit salımı, 1973 yılından günümüze kadar iki katmdan fazla artmıştır. Bu süreç, küresel iklim değişikliğine neden olmakta ve yerküre hızla ısınmakta, iklimler değişmekte, dünyanın tüm dengesi alt üst olmaktadır. Böylesi bir enerji tüketim eğilimi, ülkemiz için olduğu kadar, dünyamız için de büyük bir tehdittir ve mutlaka daha temiz, 7

yenilenebilir kaynakların ağırlıkta olduğu, enerjinin daha verimli kullanıldığı tercihlerle değiştirilmelidir. Elinizdeki "CHP Enerji Politikası" raporu, ülkemizde daha bağımsız, daha temiz, daha verimli ve sürdürülebilir bir enerji politikası seçeneğimiz olduğunu ortaya koymaktadır. Enerji sektörümüzün tüm temel alt sektörlerine yönelik, makro politika değerlendirmelerini ve çözüm önerilerini sunmaktadır. Bu rapor, "CHP'nin (enerji) politikası yok!" diyenlere de kanımızca, anlamlı bir yanıt olmaktadır. Ve görüleceği gibi, "CHP'de enerji var" sloganı, son derece yerinde bir slogandır. Bu rapor, enerji ile ilgili meslek odalarmm, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin ve uzmanlarm çok değerli katkılarıyla; CHP Enerji Komisyonu tarafmdan hazırlanmış ve parti belgesi olarak benimsenmiştir. Emeği geçen herkese yürekten teşekkür ederim. Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkam Ağustos 2014 8

CHP Enerji Politikası Sorular ve Yanıtları 1. Türkiye'nin ulusal bir enerji politikası var mıdır? Türkiye'nin ulusal çıkarlarım ve kamu yararım gözeten bir enerji politikası olduğunu söylem ek mümkün değildir. Gerek yıllardan beri uygulanan ve gerekse uygulanmakta olan ve enerji sektörünü sadece bir rant alanı olarak gören mevcut "politika"; kamu kurumlarırun "özelleştirme" adı altmda adeta talan edildiği, tüketicinin enerjiye çok yüksek bedelle erişebildiği, sıklıkla kesintilerin yaşandığı ve enerji alanında büyük oranda dışa bağımlı bir enerji sektörü yaratmıştır. Bu politikanın, ulusal çıkarlarımız ve kamu yararı doğrultusunda işlev görmediği açıktır ve kökten değiştirilmesi gerekmektedir. CHP'nin enerji politikası ise tam da bu yaşamsal gereksinimlere yanıt verebümek için hazırlanmış; çağdaş, kapsamlı ve insan odaklı bir politikadır. 2. Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığı hangi orandadır? Azalmakta mı yoksa artmakta mıdır? Zengin yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları olmasma karşm ülkemiz (2012 yüt itibarı ile), tükettiği enerjinin % 72'sini ithal etmektedir. Aksinin iddia edilmesine karşın, bu oran hızla artmaktadır. 2000 yılında % 67 olan enerjide dışa bağımlılık oranı, 2012 yılında 5 puanlık artışla % 72 olmuştur. Yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızın atıl konumu değiştirilebilirse, gerek dışa

bağımlılığımız ve gerekse ekonomimizin sırtındaki bu en büyük yük ortadan kalkacak ve büyük istihdam olanağı yaratılmış olacaktır. 3. Enerji ithalatının ekonomik yükü ne kadardır? Azalmakta mı, yoksa artmakta mıdır? Ayrıca, enerji ithalatına ödenen bedel, toplam ithalat faturamızın içindeki payını da hızla yükseltmektedir. 2012 yılında, toplam ithalatımızın % 25,4'ü, enerji ithalat faturası olarak gerçekleşmiştir. 2002 yılında 9,2 müyar dolar olan enerji ithalat faturamız, 2012'de 60,14 milyar dolara yükselmiştir. Mevcut politika, dışa bağımlılığımızı ve buna bağlı olarak da ödenen bedeli arttırmaktadır. Enerji ithalat faturamız, 2013 yılında mevsim koşullarının önceki yıllara göre daha uygun geçmesinin yanı sıra, ekonomik büyümedeki yavaşlamanın da etkisiyle, bir miktar azalmıştır. Enerji talebimizdeki daralmaya bağlı olarak ve petrol fiyatlarındaki birkaç dolarlık düşüşün de katkısıyla, enerji ithalat faturamız, 2013 yüında 55,9 milyar dolar olmuştur. Ancak son 10 yıllık verilere bakıldığında, enerji faturamızın hızla arttığı ve cari açığımızın en temel nedeninin oluşturduğu açıktır. 1990-2012 yılları arasında ise Türkiye eneıji talebi % 129 artarken, enerji ithalatımız % 220 artmıştır. Türkiye'nin ekonomik güvenliğinin daha sağlıklı bir düzeye gelebilmesi için, enerjide dışa bağımlılığımızın, mümkün olan en alt seviyeye indirilebilmesi, temel hedefimiz olmalıdır. Bunun için de bir yandan yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızın mümkün olan en yüksek oranda kullanılması, diğer yandan enerjinin çok daha verimli kullanılması ve talep tarafının çok daha iyi yönetilmesi zorunludur. ıo

4. Enerji kaynaklarında dışa bağımlılığın ne gibi sakıncaları vardır? Ülkemiz, en çok petrol ve doğal gazda ve son yıllarda da hızla artan biçimde ithal kömürde, çok yüksek oranlarda dışa bağımlı hale getirilmiştir. (2013 yılında) Tükettiğimiz petrolün % 92'si, doğal gazm ise % 98'i ithalatla karşılanabilmiştir. Petrol ithalatının % 28'i İran'dan, % 32'sı Irak'tan, % 8'i ise Rusya Federasyonu'ndan yapılmıştır. Petrol ithalatımızda, bu 3 ülkeye bağımlılığımızın toplamı % 68'dir. 2013 yılında, doğal gaz ithalatımızın % 58'i Rusya'dan, % 19'u İran'dan yapılmıştır. Bu iki ülkenin gaz ithalatımızdaki toplam ağırlıkları ise % 77'dir. Az sayıda ülkeye bu kadar yüksek oranda bağımlılık, enerji politikasının ve enerji güvenliğinin en temel ilkelerinden olan "kaynak çeşitlendirme" ilkesiyle tam bir çelişki ve risk yaratmaktadır. Örneğin AB, kendi üyesi olmayan bir devlete, enerji ithalatında % 30'un üzerindeki bir bağımlılığı sakıncalı olarak tanımlamaktadır. Nitekim belli aralıklarla tekrarlanan Rusya - Ukrayna krizi, bu riskli bağımlılığı, AB'ye ve tüm dünyaya sık sık hatırlatmaktadır. İktidar partisinin maceracı dış politikasının, enerji ithalatım ağırlıkla dayandırdığımız ülkeler dikkate alındığında; enerji güvenliğimiz, ekonomik güvenliğimiz ve genel güvenliğimiz açısından yarattığı büyük risk de daha iyi anlaşılacaktır. Gaziantep, Kahramanmaraş ve Adana'ya yerleştirilen Patriot bataryaları, M alatya'ya yerleştirilen füze savunma sistem i ve Suriye'ye yönelik saldırgan politika, enerji ithalatında bağımlı olduğumuz 3 ülke (Rusya Federasyonu, İran ve Irak) tarafından, bir yandan kaygı, diğer yandan tepkiyle karşılanm aktadır. u

Irak hükümeti ayrıca, "Türkiye'nin Başbakanının ve Dış İşleri Bakam'nın; Irak'm iç işlerine karıştığını, seçimlere müdahale ettiğini ve bunun Irak Hükümeti'nin hükümranlığını tanımamak anlamına geldiğini" öne sürmektedir. Bu sakıncalı politikaya ek olarak, Irak'm kuzeyinde üretilen petrolün, Türkiye tarafından "kaçak olarak ithal edildiği" iddiaları, tabloyu daha da tehlikeli hale getirmektedir. Bu hukuk tanımaz politikanın son halkası olarak, Irak - Türkiye Ham Petrol Boru Hattı'na, Irak'm kuzeyinden ve Irak Hükümeti'nin tepkilerine rağmen, Habur'daki ölçüm istasyonunu devre dışı bırakan bir bağlantı yapılmıştır. Irak'm kuzeyinde üretilen ama Irak Anayasası'na göre (Madde 111) tüm Irak halkına ait olan petrol, Türkiye'nin Ceyhan limanına taşınmış ve ihraç için yükleme yapılmıştır. Irak Hükümeti de buna tepki olarak Türkiye'yi ve BOTAŞ'ı uluslararası tahkime vermiştir. Bunlar, hem itibarımız, hem genel güvenliğimiz ve hem de enerji güvenliğimiz açılarından kabul edilemez ve sakıncalı uygulamalardır. Bağımlılık ve bağımlı olunan ülkelerle dış politika alamndaki çatışan ve onlar tarafından tehdit olarak algılanan uygulamalar, enerji güvenliğimizi olduğu kadar ekonomik ve genel güvenliğimizi de tehdit eden bir ortam yaratmaktadır. "Teknik gerekçeler" öne sürülerek de olsa, bu ülkelerden ithal edilen doğal gazda, özellikle kış aylarmda sık sık kesintiler yaşanabilmektedir. Bu kesintiler, doğal gazın yaygın kullanıldığı alanlar olarak; hem sanayi üretimini, hem konutlarımızı hem de ticaret sektörünü tehdit etmektedir. Diğer yandan, ülkemizde tüketilen elektriğin yarıya yakınının (% 44) doğal gazla üretiliyor olması, bu maceracı politikalar nedeniyle kesilme ihtimali yükselen doğal gaz akışına bağlı olarak, elektrik sektörünü de büyük risk altına sokmaktadır. Doğal gaz kesintisi, 12

ardından elektrik kesintisini ve fiyat artışını gündeme getireceğinden ayrıca risk oluşturmaktadır. 5. Türkiye'nin yerli enerji kaynakları yetersiz midir? Değildir! Türkiye'nin yerli enerji kaynaklan, kimilerinin iddialarının aksine, son derece zengindir. Ne var ki, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, bu yerli ve zengin kaynaklar büyük oranda atıl konumdadır. Mevcut ispatlanmış petrol rezervlerimiz 45,1 milyon ton (312 milyon varil), doğal gaz rezervlerimiz sadece 6,6 milyar metreküptür (2012 yılı). 2013 yılında yaklaşık 45,7 milyar metreküp doğal gaz tüketen bir ülke için bunun anlamı, tüketimimize ancak 2 ay kadar yetecek doğal gaz rezervimizin olduğudur. Mevcut rezervlerin son derece yetersiz olduğu doğrudur. Ancak ülkemiz, özellikle denizler ve derin karasal formasyonlardaki petrol ve doğal gaz aramaları bakımından son derece yetersiz aranmıştır. Ülkemizin petrol ve doğal gaz potansiyelinin gerçekçi biçimde ortaya konabilmesi için, bir "master plan" dahilinde yeni bir arama hamlesi başlatılmalıdır. Bu hamlenin itici gücü, ulusal kuruluş TPAO olmalıdır. Ne yazık ki, yeni çıkarılan Petrol Kanunu ile (Resmi Gazete'de yayın tarihi: 11 Haziran 2013) TPAO'nun devlet adına arama ve işletme yapma hak ve sorumluluğu ortadan kaldırılmıştır. CHP iktidarında, ulusal çıkarlarımıza ve kamu menfaatine aykırı olan bu düzenleme değiştirilerek, TPAO'nun gerçek anlamda özerk ve dikey bütünleşik olarak yapılandırılması sağlanacaktır. Karadeniz'de kıyıdaş ülkeler arasındaki anlaşmanın yarattığı olumlu arama ikliminin, Ege ve Akdeniz'de de egemen kılınması için diplomatik ve ekonomik tüm olanaklar seferber edilecek; hidrokarbon 13

potansiyeli bakımından umut vadeden bu denizlerimizin hidrokarbon (petrol ve gaz) potansiyellerinin de yoğun olarak aranması sağlanacaktır. Son yıllarda özellikle ABD'de önceki yıllara göre daha ekonomik olarak üretilmeye başlanan "shale" (şeyi) gazı, Türkiye dahil birçok ülkeye esin ve umut kaynağı olmuştur. Ülkemizde bu çalışmalar henüz başlangıç aşamasındadır. Medyada yer alan bir takım rezerv rakamları, henüz bilimsel olarak kanıtlanmadığından, bu aşamada "shale" gazı, petrollü "shale" ya da diğer konvansiyonel olmayan hidrokarbon kaynakları için rezerv rakamı öne sürülmesi uygun değildir. Bu kaynaklar, bu aşamada değerlendirilmesi gereken "potansiyel" kaynaklar olarak dikkate alınmaktadır. "Shale" gazı, geçirgenliği düşük kayaçlardaki gazın, hidrolik çatlatma ve yönlü sondaj yardımıyla, önceki yıllardakine oranla çok daha ekonomik olarak üretilebilmesi nedeniyle, son yıllarda daha fazla konuşulan bir kaynaktır. ABD, 2040 yılındaki doğal gaz üretiminin yaklaşık yansını, konvansiyonel olmayan bu kaynağın üretimiyle elde etmeyi hedeflemektedir. Özellikle bu sayede, ABD'nin 2016 yılından itibaren, gaz ihraç eden bir ülke konumuna gelmesi söz konusu olacaktır. Bu gelişme de sadece bu ülkeyi değil, küresel doğal gaz piyasalarını da etkileyecek bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde de önceki yıllarda, konvansiyonel olarak hidrokarbon üretimi yapılan bazı kuyularda, "shale" formasyonlarında gaz bulgusuna rastlanmış, ancak o yıllarda, söz konusu üretim ekonomik olmadığmdan, o seviyelerdeki gaz üretime alınamamıştır. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler paralelinde, ülkemizde de bu formasyonlara ve olası diğer potansiyel rezervuarlara yönelik arama çalışmaları devam etmektedir. Söz konusu formasyonların karbon 14

içerikleri kadar, çatlatılabilme özellikleri de belirleyici olacaktır. Ayrıca "shale" gazı arama ve üretimi süreçlerinde, çevreye yönelik riskler de söz konusudur. Hidrolik çatlatma için kullanılan suyun, diğer amaçlarla kullanılabilecek su kaynaklarından alınacak olması bir diğer kısıtlayıcı unsurdur. Çevre ile ilgili mevzuatta, çevrenin geri dönülmez biçimde tahrip edilmemesi için, Birleşmiş Milletler ve AB uyarı ve mevzuatları çerçevesinde, gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bu önemli potansiyel, yalnız ve ancak ekosistemi özenle esirgeyen koşullarda üretilmelidir. Linyit, ülkemizin en önemli yerli kaynakları arasındadır. 2011 yılı sonunda, linyit ve asfaltit rezervlerimizin toplamı 11,8 milyar tondur. Devreye alman potansiyelin karşılığı yaklaşık 9.000 megawattır (mw). Devreye almmamış potansiyel ise yaklaşık 16.000 mw/tır. Yerli linyitimizin ısıl değeri düşük, kükürt oranı yüksektir. Bu özelliğine uygun, temiz yakma teknolojileriyle çalışan santral tasarımı şarttır. Sahalarımız, ihtisas sahibi kurum olan TKİ eliyle geliştirilmeli, bu alanda iş sağlığı ve işçi güvenliğini de tehdit eden taşeronlaşmaya izin verilmemelidir. Yerli kömürümüzün değerlendirilmesi sürecinde çok önemli bir istihdam olanağı da yaratılacaktır. Linyitten, ilave elektrik üretim potansiyeli, mevcut rezervlerimiz itibarıyla, yıllık yaklaşık 110 milyar kw-saattir. Bazı varsayımlarla, bu ek potansiyel 125 milyar kw-saat olarak öngörülmektedir. Yeni keşifler olması halinde (ki ülkemizin potansiyeli yüksek görünüm vermektedir), doğal olarak bu değer artacaktır. Ancak, linyitin üretimi; işçi sağlığının, iş güvenliğinin uluslararası standartlara kavuşturulduğu koşullarda yapılmalıdır. Kömürün tüketimi de ekosistemi tahrip etmeyecek temiz yakma teknolojileri, baca ve filtre sistemleri, 15

yer altı karbon depolama teknolojileriyle bütünleşmiş yaklaşımlarda gerçekleştirilmelidir. Ancak bu koşullarda sürdürülebilirlik kavramı içinde kalmak, mevcut ve gelecek nesiller esirgenmiş olacaktır. Enerjide bağımsızlık için yerli kaynakların mümkün olan en yüksek oranda devreye alınması ne kadar gerekliyse, bu süreçte ekosistemin korunması da en az o kadar yaşamsaldır. Ülkemizde çok önemli bir hidroelektrik potansiyeli vardır; ancak bu potansiyel çeşitli nedenlerle yeterince değerlendirilememektedir. Türkiye'nin ekonomik hidroelektrik potansiyeli, birçok kaynakta, 140 milyar kilowatt-saat (kw-saat) olarak kabul edilmektedir. Ancak son yıllarda petrol ve doğal gaz fiyatlarmdaki artış, yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen teşvikler gibi nedenlerle ekonomik bulunmayan projeler de ekonomik olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Son resmi verilere göre DSİ'ye başvurusu yapılan 47.524 MW kurulu güçteki yaklaşık 1600 adet projeden, yılda ortalama 165.000 GWh enerji üretimi yapılabileceği öngörülmektedir. Ancak bu potansiyel içerisinde bazı projeler ekonomik olsa bile çevresel ve sosyal nedenlerden dolayı gerçekleştirilmesi mümkün olmayabilecektir. Söz konusu potansiyelin yaklaşık yarısı (22,100 MW, % 47) işletmeye almmış durumdadır. İnşaatı sürmekte olan hidroelektrik santrallerin (HES) toplam kapasitesi yaklaşık 8,500 MW/tır. Bu da toplam potansiyelin yaklaşık % 18'ine eşittir. Dolayısıyla, söz konusu hidroelektrik potansiyelimizin yaklaşık % 65'i işletmeye alınmış, ya da alınmak üzeredir. Ancak HES'ler konusundaki uygulamalar son derece sağlıksız, plansız ve büyük oranda (salt) ticari kar odaklı inşa edildiğinden, giderek artan yöre halkı tepkisiyle 16

karşılaşmaktadır. Bu tepkiler de ülke çapında yaygınlaşarak, "HES'lere (toptan) Hayır!" diye tanımlanabilecek bir tepkiye dönüşmektedir. Oysa HES'lerin sürdürülebilir bir politika dâhilinde inşa edilmeleri ve işletilmeleri, dışa bağımlılığımızı da önemli oranda azaltacağından, stratejik değer taşımaktadır. HES'lerle ilgili politikamızın ön koşullan ilgili bölümde açıklanmaktadır. Bu ön koşullar saklı kalmak kaydıyla, toplam 165 milyar kilowatt-saat üretim katkısı sağlayabilecek HES potansiyelimizin, yaklaşık 78 milyar kw-saatlik bölümü işletmededir. İnşaatı sürenler de dâhil olmak üzere henüz devreye alınmamış toplam HES potansiyeli yaklaşık 87 milyar kilowatt-saattir. Türkiye, Avrupa'da rüzgâr enerjisi potansiyeli bakımından zengin ülkelerden birisidir. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ve yaklaşık 3500 km kıyı şeridi olan Türkiye'de özellikle Marmara ve Ege kıyı şeritleri, sürekli ve düzenli rüzgâr almaktadır. Türkiye Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası'na (REPA) göre; farklı rüzgâr şiddetlerinde (orta-iyi-mükemmelsıra dışı) toplam 132,000 MW kurulu güce eşit rüzgâr potansiyelimiz vardır. EPDK tarafından işlem yapılan (lisans verilen yaklaşık 9.600 MW santral dâhil) rüzgâr projelerinin toplam kurulu gücü yaklaşık 12.000 MW'tır. Buna karşm, Türkiye'de şebekeye bağlı rüzgâr enerjisi ile elektrik üretimi 2013 Aralık sonu itibarıyla toplam 72 adet rüzgâr santrali ile ancak yaklaşık 2.800 MW'a ulaşmıştır. Bu değer, toplam rüzgâr enerjisi potansiyelinin sadece % 2'si kadardır. Lisans verilenler ve lisanslama işlemleri sürenler dâhil rüzgâr santrallerinin tümü inşa edilirse, rüzgâr kurulu gücü 12.000 MW'a erişebilecektir. Bu ise toplam potansiyelin % 10'u bile değildir. Henüz devreye alınmamış rüzgâr potansiyelimiz, yaklaşık 90-100 milyar kilowatt-saat civarındadır. 17

Türkiye'nin en önemli enerji kaynaklarından biri de güneştir. "36-42" derece kuzey enlemleri arasında yer alan ülkemiz, güneş enerjisi potansiyeli açısmdan şanslı konumdadır. Resmi verilere göre, ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi, metrekarede 2.640 saat (günlük toplam 7,2 saat) olup, ortalama toplam ışınım şiddeti, metrekarede yılda 1.311 kwsaat (günlük ortalama 3,6 kw-saat) olduğu hesaplanmıştır. En fazla güneş enerjisi alan bölge Güneydoğu Anadolu olup, bunu Akdeniz Bölgesi takip etmektedir. Güneş'ten elde edilebilecek yıllık elektrik üretim değeri yaklaşık 380 milyar kw-saattir. Bu miktar, ülkemizin 2013'de tükettiği (yaklaşık 240 milyar kilowatt-saat) elektriğin bir başına 1,6 katıdır ve mevcut politika nedeniyle tamamen atıl konumdadır. Ülkemizde önemli sayılabilecek biyoyakıt (Biyodizel- Biyoetanol-Biyogaz) potansiyeli de söz konusudur. Biyogazdan elektrik elde edebilme potansiyelimiz 4.000 mw kurulu güce ve bunun karşılığı olan yıllık 35 milyar kw-saate eşittir ve büyük oranda atıldır. Özellikle ulaştırma sektöründe dışa bağımlılığımızı azaltma potansiyeline sahip biyodizel ve biyoetanol potansiyelimiz de özellikle mevcut teşviklerin yetersiz olması nedeniyle, yeterince devreye alınamamaktadır. Türkiye'nin yoğun tektonik hareketliliği nedeniyle önemli bir yerli ve yenilenebilir enerji kaynağımız jeotermal enerjidir. Türkiye'nin teorik jeotermal enerji potansiyeli 31.500 MW olarak kabul edilmektedir. İspatlanmış fiili kullanılabilir teknik kapasite 4.809 MWt (ısıl amaçlı kullanım potansiyeli) olup, 2.705 MVVt'lık kısmı ispatlanmış olup; 805 MWfi konut ısıtmasında, 612 MWt'i sera ısıtmasında, 380 MWt'i termal tesis ısıtmasında, 870 MWt de kaplıca kullanımda ve 38 MWt'i ısı pompası uygulamasında kullanılmaktadır. Elektrik üretiminde kullanılabilecek teknik potansiyel ise 600 MWe (4 18

milyar kwh/yıl, keşfedilen 15 saha) olarak belirlenmiştir. Fiili kurulu güç 308 MVVe'dir. Ancak, İTÜ Enerji Enstitüsü, yapılacak yeni saha araştırma ve sondaj çalışmalarıyla, bu rakamın 2.000 MVVe'ye (3 katından fazlasına) yükseltilebileceğini öngörmektedir. Bu durumda, henüz devreye alınmamış jeotermal kaynaklı elektrik üretim potansiyelinin, 10 milyar kilowatt-saatten fazla katkı sağlaması mümkün görünmektedir. (MWe: Megawatt-elektrik; MWt: Megazvatt-termal) Yeterince değerlendirilemeyen en önemli "enerji kaynaklarımız"dan biri de enerji verimliliğidir (EV). Satın alma gücüne göre düzeltilmiş değerlerle, Türkiye'nin 0.11 olan enerji yoğunluğu değeri, Uluslararası Enerji Ajansı Avrupa bölgesinin ortalama değerinden %12 daha düşüktür. Bu olumsuz durum, ülke ekonomisi açısından da önemli bir "kara delik" yaratmaktadır. Sanayi ve bina sektörleri, EV iyileştirmesi için en fazla imkânı sunan sektörlerdir. 2000 yılı öncesinde yapılmış binalar, bugünkü yönetmeliklerin öngördüğü verilere göre, iki misli enerji harcamaktadır. 2020 yılına kadar sadece binalar ve sanayi kuruluşlarında yapılacak iyileştirmelerle, 58 milyar kw-saat daha az enerji tüketip, aynı GSYIH sağlanması mümkündür. Bu konuda da "söylemden" eyleme geçilerek, doğru teşvik politikalarıyla, yükü sadece konutlarda oturan tüketiciye ve/veya sanayiciye yüklemeden, en kısa ve akılcı biçimde gerçekleştirecek alt stratejiler uygulanacaktır. Ülkemizde nihai sektörlerdeki tüketilen petrolün %86'smdan sorumlu olan ulaştırma sektöründe; başta yakıt verimliliği yüksek taşıtlar olmak üzere, trafik düzenlemelerinde toplu taşımacılığa ve raylı sistemlere ağırlık verilmesi ve karayolundan deniz ve demir yolu taşıma/ulaşım sistemlerine geçişe kadar çok geniş yelpazede enerji verimliliği 19

önlemlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu şekilde ülkemizin petrol bağımlılığı (halen % 93) azaltılabilir, karbon salımları (emisyonları) düşürülebilir. Ayrıca, mevcut santrallerin rehabilitasyonu (iyileştirilmesi) ile 19 milyar kw-saat ilave elektrik üretilmesi mümkündür. Ülkemizin "en önemli enerji kaynağı" ise insandır. Enerji alanındaki yetişmiş insan gücü, ülkemizin en önemli değeridir. Bu bağlamda, ülkemizde inşa edilecek santrallarda; yerli mühendislik, yerli müteahhitlik ve yerli işçi istihdamı öncelikli politika olacaktır. Termik ve/veya hidroelektrik santrallarmdaki aksamm; kademeli olarak başlayarak, son tahlilde tamamının yerli olarak imal edilmesi, enerji politikamızın bir diğer köşe taşıdır. Bu süreçte, başta meslek odaları ve ilgili sendikalar olmak üzere, üniversitelerimizin, imalat sanayicilerimizin, tesisat, elektrik-elektronik ve inşaat mühendislerimizin; gerek politika oluşturma süreçlerimize gerekse imalat, montaj ve işletme süreçlerine etkin olarak katılımları sağlanacaktır. Görüldüğü gibi, ülkemizin yerli enerji kaynakları, iddiaların aksine son derece zengindir ve önümüzdeki on yıllarda oluşacak enerji/elektrik talebini, yeni kaynak keşifleri yapılamasa bile, rahatça karşılayabilir. Kaldı ki doğru politikalarla, özellikle denizlerimiz ve Paleozoik yaşlı karasal formasyonlarımız, olası petrol ve doğal gaz rezervleri bakımından, önemli potansiyel arz etmektedir. Ne var ki AKP, yeni "Türk" Petrol Kanunu ile ulusal kuruluşumuz TPAO'nun devlet adına arama ve işletme hakkını kaldırdığından; bu potansiyel, sadece yerli ve yabancı özel şirketler için cazibe oluşturmaktadır. Ulusal çıkarlarımızla bağdaşmayan bu yasal sorun, CHP iktidarında düzeltilecektir. TPAO, önceden olduğu gibi devlet adına arama ve 20

üretim faaliyetlerini, dikey bütünleşik ve özerk bir şirket olarak sürdürecektir. Aynı şekilde, kömür rezervleri açısından da önemli bir potansiyel söz konusudur. Kömür arama ve işletmeciliğinde de birikim MTA, TKİ ve TTK'dadır. Bu kurumlarmda gerçek anlamda özerk olarak yapılandırılmalarının ardından, kömür arama, saha geliştirme ve üretim yetkisi bu kuruluşlara verilecektir. Sektördeki iş cinayetlerinin başlıca nedenlerinden biri olan taşeronlaşmaya kesinlikle izin verilmeyecektir. Yetersiz olan kaynaklar değil, mevcut yönetimlerdir. Kaldı ki dünyada çağdaşlık, enerji tüketimini hızla arttırmakla değil; kaynakları akılcı, verimli ve tasarruflu kullanma beceri ve düzeyiyle ölçülmektedir. 6. Hızla büyüyen Türkiye'nin enerji (ve buna bağlı olarak elektrik) talebi, yerli kaynaklarla karşılanabilir mi? Bu sorunun yanıtı çok net olarak "evet"tir. Gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye'nin, 2012 ile biten son on yılında, kişi başına ortalama (ekonomik) büyüme oranı yüzde 3,6'dır. Son beş yılın büyüme oranı yüzde 1,7 ve 1955'ten bu yana gerçekleşen kişi başına ortalama büyüme oranımız ise yüzde 2,4 olarak hesaplanmaktadır. Mevcut sektörel yapıda, % l'lik büyümeye karşılık, ortalama % 1,3 - % 1,4 civarmda elektrik talep artışı gerçekleşmektedir. TEİAŞ ve TÜBİTAK-MAM'ın 21 Haziran 2013'te ortaklaşa yaptıkları çalışmada, 2022 yılı için elektrik talebimizin 450 milyar kw-saat civarında gerçekleşeceği öngörülmektedir. Bu tahmin, tüketimin ilk beş yıllık süreçte (2013-2017) ortalama büyüme %7,5, on yıllık süreçte (2013-2022) ise genel gelişim eğilimine uygun olarak %6,4 artacağı bir yaklaşımın değerlendirildiği senaryoya dayanmaktadır. 21

Geçtiğimiz yıl tükettiğimiz elektrik miktarı ise 241 milyar kwsaattir. Bir önceki soru yanıtlanırken ortaya konulan ilave potansiyelin ise toplamdaki değeri 829 milyar kw-saattir. Ancak hemen bu aşamada vurgulanması gereken çok önemli bir husus vardır. O da gerek resmi ekonomik büyüme tahminlerinin ve gerekse buna bağlı olarak öngörülen enerji ve elektrik talep artış oranlarının güvenilir olmadığı hususudur. Enerji ve elektrik talepleri lineer olmadığı gibi, gelişme sürecinde, enerjinin verimli kullanımının da katkısıyla, ileriki yıllarda talep daha düşük olmaktadır. Nitekim Uluslar arası Enerji Ajansı (2013 Kasım) verilerine göre; 2010-2035 yılları arasmdaki süreçte, yıllık ortalama elektrik talepleri tahminleri şöyledir: OECD ortalaması % 0,9, ABD 0.8, AB 0.6, Japonya 0.3, Çin % 3.6, Brezilya % 2.4 olarak açıklanırken, aynı dönem için ülkemizin % 5'in üzerinde büyüyeceğini öne sürmek, akıl ve bilimden ziyade, "ticari" bir yaklaşımın sonucu gibi görünmektedir. Diğer yandan, yerli kaynak potansiyelimiz, bu abartılı büyüme oranlarını rahatlıkla karşılayacak değerde olsa da çağdaş dünyada olduğu gibi, abartılı tahminlere dayalı gereksiz yatırımlar yerine, enerjinin verimli ve akılcı kullanımını temel alan, gerçekçi hesaplamaların esas alınması gerekmektedir. Büyüme ve talep tahminlerinin; Ekonomi Bakanlığı ve ilgili birimlerinin yanı sıra, meslek odalarımn, üniversitelerin ilgili bölümlerinden akademisyenlerin, tüketici demeklerinin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının (TOBB, TUSİAD, vb.) bir araya gelerek ortak çalışma yapacakları bir daimi komisyon aracılığıyla hazırlanmasında büyük yarar görülmektedir. Dolayısıyla, öncelikle vurgulanması gereken yalın gerçek şudur: "ülkemizin yerli kaynaklarının yetersiz olduğu" iddiası temelden yoksundur; doğru değildir. Kaldı ki devreye almabilecek ilave potansiyelin çok büyük bölümü yenilenebilir kaynak olduğundan; sadece doğa ile barışık değil; aym zamanda kendini sürekli 22

yenileyebilen özellikleri nedeniyle, bir kez gereken yatırım yapıldığında, dışa bağımlı olmaksızın emre amade kaynak demektir. Bunları sağlayacak en önemli tamamlayıcı alt politika ise, söz konusu kaynakların enerjiye dönüştürülmesini sağlayacak ekipmanların, ülkemizde (yerli) imal edilmesini sağlayacak politikalardır. Zira mevcut koşullarda, verilen ya da verilebilecek teşviklerin önemli bölümü, yurt dışından alman türbinlere, panellere, vb. ödenmektedir. Bu da enerjide dışa bağımlılığın, bir başka biçimde sürdürülmesi demektir. Öte yandan, yenilenebilir kaynaklar açısından bir diğer avantaj, hızla gelişen teknoloji sayesinde, ileriki yıllarda mevcut kaynaklarımızdan daha fazla enerji/elektrik üretimi mümkün olacağından, söz konusu yerli kaynaklarımızın stratejik önemi ve katkısı daha da artacaktır. Bunun da ötesinde; rüzgar, güneş, hidroelektrik, jeotermal vb. gibi kaynakların kullanımında yararlanacak ekipmanlarm yerli imalat payları arttıkça ve ülkemiz bu alanda yetkinleştikçe, başta Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika olmak üzere çevre bölgelerde ülkemizde üretilen ekipmanlarm ihracının da bir başka gelir ve etkinlik kaynağı olması sağlanabilecektir. 7. CHP'nin enerji politikasının temel ilkeleri nelerdir? Güvenilir ve çeşitlendirilmiş kaynaklardan; zamanmda, yeterli, kesintisiz, temiz, kaliteli, verimli ve ödenebilir enerjiye erişebilmek, her yurttaş için, su ve havaya erişim kadar yaşamsal ve temel bir haktır. Ancak hedefimiz, bu doğru saptamalarm, kâğıt üzerinde kalmadığı, uygulamalarla günlük yaşamlarımızda doğrulandığı bir Türkiye'nin gerçekleştirilebilmesidir. Enerji politikamızın hedefi, bu temel amaçları, insan odaklı ve çevreye duyarlı biçimde sağlamaktır. 23

Hedeflediğimiz politika, en yoksul vatandaşımızın da enerjiye erişebildiği, enerji üretimi için çevrenin feda edilmediği, gelecek nesillerin haklarının kıskançlıkla gözetildiği sürdürülebilir bir politikadır. Yoksul ailelerin elektrik ve doğal gaz kullanımı gibi temel vatandaşlık haklanna erişebilmelerini sağlayacak sosyal politika ve programlar, politikamızın öncelikli adımları arasmdadır. Enerji kaynakları bakımından yapılacak tercihler, günümüzün en büyük küresel problemlerinden biri olan iklim değişikliğini önlemek açısından da ayrıca önemlidir. Günümüzde, dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerji üretimi; büyük oranda petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil kaynaklara dayalı olarak yapılmaktadır. Fosil yakıt tüketiminden kaynaklanan karbon dioksit salımı, 1973 yılından 2009 yılı sonuna kadar iki katma çıkmıştır. Bu süreç, küresel iklim değişikliğine neden olmakta, yerküre hızla ısınmakta, iklimler değişmekte ve dünyanın tüm dengesi alt üst olmaktadır. Böylesi bir enerji tüketim eğilimi, ülkemiz için olduğu kadar, dünyamız için de büyük bir tehdittir ve mutlaka daha temiz, yenilenebilir kaynakların ağırlıkta olduğu, enerjinin daha verimli kullanıldığı, talep tarafı yönetiminin öne çıktığı tercihlerle değiştirilmelidir. Çağdaş dünyadaki uygulamalar, hızla bu yönde gelişmektedir. Geleceğimizi tehdit eden bu veriler ışığında; enerji politikamız, insan ve çevre odaklıdır. Sadece bugün yasayanları değil, gelecek nesilleri de düşünerek planlandığı için de sürdürülebilir ve insana yaraşır bir politikadır. Yıllardır sürdürülen yanlış politikalarm kaçınılmaz sonucunda Türkiye, enerjide yüzde 72 oranında dışa bağımlıdır. Enerji tüketimimizin toplamda neredeyse üçte ikisini oluşturan petrol ve doğal gazda dışa bağımlılık 24

oranlarımız, sırasıyla yüzde 93 ve yüzde 98'dir. Bu olumsuz tablonun Türkiye'ye yüklediği enerji ithalat faturası, toplam ithalatımızın yüzde 25'ini aşmıştır ve dışa bağımlı bu enerji tüketim politikası, sürdürülebilir değildir. Buna karşın, ülkemizin zengin yerli ve yenilenebilir kaynakları, yanlış ve salt ticari kar hırsına endeksli politikalar nedeniyle, atıl bekletilmektedir. Bu durum kader değildir ve CHP iktidarında tüm yerli kaynaklarımız en uygun stratejilerle, enerji tüketim profilimiz içindeki yerlerini alacaklardır. Yerli linyitimiz, hidroelektrik, rüzgâr, güneş ve biyogaz potansiyellerimiz son derece yetersiz oranda kullanılırken, ithal doğal gaz ve kömüre dayalı santraller için verilen yeni lisansların toplam kapasitesi, Türkiye'nin mevcut kurulu gücünün dörtte üçüne yakındır. Bir diğer ifadeyle, iktidarın söylemiyle eylemi tam bir tezat oluştururken, bunun sonucunda, dışa bağımlılığımız iddia edildiği gibi azalmamakta; tersine, artmaktadır. Enerji son derece verimsiz kullanılmakta; kayıp ve kaçaklar, tüketimin nerdeyse beşte birine ulaşmaktadır. Sistem, adeta "dibi delik bir kova" gibidir ve ulusal kaynaklarımızın neredeyse beşte birinin bu nedenle heba olduğu görülmektedir. Pahalı enerji, bu sorunun önemli nedenlerinden birisidir. Bu kangren olmuş sorun, dışa bağımlılığın azaltılması, verimliliğin arttırılması ve sosyal politikalarla, bilimsel olarak çözümlenecektir. Özellikle güneş, rüzgâr ve hidroelektrikte, yerli imalat sanayimizin akılcı teşviklerle geliştirildiği, çevre duyarlılığının ön plana alındığı bilimsel stratejiler çerçevesinde, Türkiye'nin enerji politikaları çok daha sağlıklı, bağımsız ve çevre dostu bir zemine oturtulabilir. Yerli imalat sanayisinin geliştirilmesi, sadece dışa bağımlılığı azaltmak 25

için değil, istihdama katkısı ve çevre ülkelere açılma politikaları açısından da yaşamsal değerdedir. Enerji politikamızın bir diğer önemli ayağı, santrallerin tasarımından inşaatına ve işletmesine kadar her aşamada; yerli mühendislik ve müteahhitlik katkısının mümkün olan en üst oranlarda sağlanması, santrallerde öncelikle kendi vatandaşlarımızın istihdam edilmesinin güvence altına alınmasıdır. Hangi tür santral olursa olsun, vazgeçilmeyecek ön koşulların başmda, uygar dünyada uygulanan standartlarda Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) ve Turizm Etki Değerlendirme (TED) raporlarının alınması gelmektedir. Temiz yakma teknolojisine uygun tasarımı olmayan termik santrallere ve dışa bağımlılığımızı derinleştiren ithal kömür santrallerine kısıtlamalar getirilecek, yerli ve yenilenebilir kaynaklara dayalı santrallere öncelik ve anlamlı/uygulanabilir teşvikler getirilecektir. Kömür, mutlaka geliştirilmesi ve enerji/elektrik tüketim profilimiz içindeki payı arttırılması gereken bir kaynağımızdır. Ancak üretiminden tüketimine, ekosistemi tahrip etmeyecek teknolojiler kullanılmalıdır. Öte yandan, işçi sağlığı ve iş güvenliği sağlanmayan koşullarda üretim yapılmamalıdır. Kömürün yer altında gazlaştırılması da dâhil teknolojideki tüm gelişmeler, istihdam yaratma özelliği kadar, ekonomik boyut ta gözetilerek uygulama alanı bulmalıdır. Hidroelektrikte, bunlara ek olarak, havza planlaması ön koşullardan biri olacaktır. Her akima esenin istediği dere üzerine istediği sayıda HES inşaatına girmesi söz konusu olmayacaktır. HES projeleri planlanırken, öncelikle doğal su yatağındaki canlıların yaşamlarının bozulmadan devamı için gerekli olan suyun sağlanmasına öncelik tanınmalıdır. Her düşü ve su olan yere HES yapılması akılcı ve gerçekçi değildir. Havza özelinde, doğal, kültürel, sosyal, ekonomik etkenler de 26

dikkate alınarak, su potansiyelinin öncelikli kullanımları belirlenerek, HES'ler planlanmalıdır. DSİ Genel Müdürlüğü'nce fizibilitelerin incelenmesi aşamasında, proje bazında değil, bütüncül havza planlaması temelinde karar alınması sağlanmalıdır. HES projeleri için DSİ ve mülga EİE tarafından yapılan bütün eleştirilerin dikkate alınması ve gerekli düzeltmelerin daha fizibilite aşamasında ve "fizibilite revizyonu" olarak yapılması gereklidir. Teknik eleştiriler dikkate alınmadan verilmiş olan lisansların inşaatları başlamış olsa bile derhal durdurulmalıdır. Su değerleri doğru olmayan HESTerin kurulu güçleri de hatalı olacağından, bu tesisler için gerçekçi olmayan üretim miktarlarından söz edilmektedir. Bu projelerden çoğu, hiç enerji üretemeyecek ya da kayda değer enerji üretemeyerek atıl durumda kalacaktır, hatta kalmaktadır. Ancak bu arada ekosistem, geri dönülmez biçimde tahrip edilmiş olmaktadır. Bu tür sorunlu projeler de elenerek, acilen durdurulmalıdır. Bunun yanı sıra, doğru yöntemlerle yapılacak can suyu hesabı zorunlu olmalıdır. "Can suyu" hesabının uzun süreli ölçümlere göre ve ekosistemi gözeten bilimsel yöntemlerle hesaplanması, can suyunun bırakıldığının sıkı biçimde denetlenmesi, HES inşaatının olmazsa olmaz ön koşulları olacaktır. Denetim sağlanabilmesi için proje ve uygulama sorumluluğu yatırımcı şirketlere bırakılmayacaktır. HES projelerinin bütün aşamaları için kamusal bir denetim sağlanacaktır. Verimli olmayacağı anlaşılan, ekosistemi ve tarihi dokuyu tahrip etme potansiyeli olan ve yöre halkının onaylamadığı HES'ler inşa edilmemelidir. Enerjideki dışa bağımlılığımız, dış politikamızı da ulusal güvenliğimizi de son derece olumsuz etkilemekte, hareket alammızı daraltmaktadır. Birkaç ülkeye (mevcut durumda 27

Rusya Federasyonu, İran ve Irak), özellikle petrol ve doğal gazdaki aşırı bağımlılığımız, dış politikadaki hatalı adımlarla birleşince, ekonomik ve ulusal güvenliğimiz için büyük risk yaratmaktadır. Elektrik üretiminde, tamamına yakını ithal edilen bir kaynak durumunda olan doğal gazın yüzde 45 civarındaki çok yüksek payı, büyük bir sorun kaynağıdır. Özellikle kış aylarında yaşanan doğal gaz kesintileri, günlük hayatı felce uğratırken, bir yandan gaz fiyatlarında artışa, bunun ardından da elektrik kesintilerine ve nihayet elektrik fiyatlarında zincirleme zamlara alt yapı oluşturmaktadır. Özellikle Japonya'da yaşanan Fukuşima felaketi sonrasında, dünyada nükleer enerji politikaları temelden gözden geçirilmeye başlanmıştır. CHP, nükleer teknolojide en yüksek güvenlik kıstaslarını gözeterek; işletme güvenliğinin artması, maliyetlerinin düşmesi beklenen yeni kuşak reaktörlere odaklanan ve teknoloji transferini içeren yatırımları dikkatle değerlendirmektedir. Ancak, Japonya'da yaşanan felaketten ders almamış olmak için, ya her türlü duyarlılıktan yoksun, ya da art niyetli olunması gerektiği düşünülmektedir. Bu nedenle de, bir deprem ülkesi olan Japonya'da güvenlikle ilgili tasarımlar yapılırken "akla gelmeyen" hususların neler olabileceği, bunların nasıl telafi edilebileceği, edilip edilemeyeceği, akla gelmeyen başka hangi hususların olabileceği, nükleer atık sorununun henüz dünyada halledilememiş olması gibi konular, nükleere ilişkin politikalarımızı gözden geçirirken öne çıkan önemli hususlardır. Sonuç olarak; bu büyük felaketi "yok" saymamız beklenmemelidir. Daha önce Three Mile Island (ABD), Çernobil (SSCB), Tokaimura ve Mihama (Japonya) gibi santrallerde yaşanan kazalar da oluştukları ana kadar, "en yüksek güvenlik" içerdiği öne sürülen sistemlerde meydana 28

gelmiştir. Ancak, daha önce belirttiğimiz gibi, nükleer kazaların sonuçları, ʺtüp gaz patlamasıʺ ya da ʺköprü çökmesiʺ gibi örneklerle kıyaslanamayacak kadar ciddi boyutlar taşımaktadır ve bu gerçekliğe uygun olarak ele alınmalıdır. CHP, ulusal bir strateji dâhilinde; maliyetlerinin düşeceği, işletme güvenliğinin artacağı öne sürülen yeni kuşak (4. nesil) nükleer reaktörlere odaklı, teknoloji üretiminden atık yönetimine kadar her aşamada söz sahibi olacağımız bir nükleer politikayı değerlendirmektedir. Nihai atık sorunu da dâhil bugünü olduğu kadar gelecek kuşakları da gözeten bir sorumluluk anlayışı ile sıraladığımız kaygılarımızın giderileceği koşullarda, nükleer de enerji tüketim profilimizde yer alabilecektir. Ancak bu koşullarm sağlanmadığı bugünün şartlarmda, ʺCHP nükleere karşı değilʺ gibi bir algı yaratacak her türlü ʺalgı yönetimineʺ karşı, açık tavrımız vardır. CHP, bugünün koşullarında, Türkiyeʹnin hiçbir noktasmda nükleer santral inşasını SAVUNMAMAKTA; yukarıda açıklanan nedenlerle, karşı çıkmaktadır. Enerji politikasındaki mevcut kısır döngü mutlaka kırılmalı ve enerjideki bağımlılığımız, kademeli olarak azaltılmalıdır. Bunu gerçekleştirebilecek yerli kaynaklarımız ve yetişkin insan kaynaklarımız mevcuttur. Sorun, kaynak yoksunluğunda değil, yanlış politika tercihlerinde ve salt ticari çıkarlara odaklanan sakıncalı tercihlerdedir. Türkiye, ülke yönetiminde olduğu gibi, enerji politikalarında da mevcut uygulamalardan çok daha iyisine, çok daha çağdaş ve yetkin olanma layıktır. Cumhuriyet Halk Partisi; insan ve çevre odaklı, sürdürülebilir yaşama adanmış, sadece bugün var olanm değil, gelecektekinin hakkmı da esirgeyen çağdaş bir enerji politikasmı yasama geçirmeye hazırdır. 29

Enerji politikası, diğer birçok alanla bütünleşik bir biçimde oluşturulmak zorundadır. Zira enerji politikalarının, dış politika, güvenlik politikası, ekonomi politikası, çevre politikası, sanayi politikası, eğitim politikası gibi çok sayıdaki alana ilişkin politika ile etkileşim içinde olduğu açıktır. Özellikle mevcut koşullarda, doğal gaz alımmda yüksek oranda bağımlı olduğumuz ülkelerle, iktidarın dış politikadaki son derece yanlış ve sakıncalı yönelimleri nedeniyle, enerji güvenliğimiz çok ciddi risk altındadır. Türkiye, enerji tüketimimizde % 31, elektrik tüketimimizde % 44 gibi yüksek payı olan doğal gazda neredeyse tamamen dışa bağımlıdır. Doğal gazın % 58'i Rusya'dan, % 19'u ise İran'dan (toplamları % 77) ithal edilmektedir. Buna karşın, ülkemizin topraklarına Patriot füzelerinin, füze kalkanının yerleştirilmesi kadar, Suriye'ye yönelik saldırgan politika da bu ülkeler nezdinde ciddi tehdit algılamaları yaratmaktadır. Petrolün de % 90'dan fazlası ithal edilmektedir. Petrol ithalatımızda en yüksek payı Irak ve İran almaktadır. Rusya'nın da eklenmesi durumunda, bu üç ülkeye petrol ithalatındaki bağımlılık oranımız % 68'dir. Rusya ve İran ile belirtilen çelişkilere ek olarak Irak ile de ciddi gerilimler söz konusudur. Irak Federal Hükümeti, bir yandan AKP'yi iç işlerine karışmakla suçlarken, diğer yandan da Irak'a ait petrolü, Irak'taki bölgesel yönetimle birlikte hukuksuz olarak ihraç etmekle suçlamaktadır. Dolayısıyla bir taraftan doğal gaz ve petrole bağımlılığımızın, diğer yandan bu ülkelere çok yüksek bağımlılık oranlarımızın azaltılması gerekmektedir. Ancak hepsinden önemlisi, tüm komşularımızla sorun yaratan bu maceracı dış politikadan bir an önce uzaklaşmamız gerekmektedir. 30

Ülkemiz, zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarının yoğun olarak yer aldığı Orta Doğu, Hazar Bölgesi ve Rusya Federasyonu ile bu kaynaklar açısından dışa bağımlılığı giderek artan Batı (özellikle Avrupa) piyasaları arasında, son derece stratejik bir konumda yer almaktadır. Yıllardır bu konuma yönelik olarak; "doğal köprü", "terminal" ve son yıllarda da "ticaret merkezi/borsa" (veya İngilizce "hub") gibi yakıştırmalar dillendirilmektedir. Türkiye, bu stratejik konumunu, sadece bir geçiş güzergâhı olarak değerlendirirse, bu son derece yanlış ve sınırlı bir politika adımı olacaktır. Nitekim bugüne kadar izlenen politikalar hep bu yönde olmuştur. Uluslararası ve transit boru hattı projeleri, daha çok dar anlamıyla ticaretin ama daha çok "halkla ilişkiler kampanyalarının" malzemesi olarak ele alınmışlardır. "Asrın Anlaşması" diye aylarca reklamı yapılan NABUCCO Projesi, bugün "tabutuna çivi çakılmış" ve ortadan kalkmış bir projedir. Yapılması gereken; bu boru hatlarıyla, enerji arz güvenliğimizde kaynak çeşitliliği sağlamak, transit geçiş gelirlerinden mümkün olan en yüksek geliri sağlamak, doğru planlamalarla boru hatlarının inşasında müteahhitlik, mühendislik ve alt yapı malzemesi gibi kalemlerle en yüksek yerli katkıyı sağlamak, ülke gereksinimi olan petrol ve doğal gazı mümkün olan en uygun fiyatlarla satın alabilmek ve satın alman kaynakların hiç değilse bir bölümünü makul bir kârla yeniden pazarlayabilmektir. Ülkemizin en önemli eksiklerinden biri de diğer alanlarda olduğu gibi enerji sektöründe de yerli imalatm, teknoloji üretiminin ve bunlarm alt yapısmı oluşturacak AR-GE faaliyetleridir. "Enerji bağımsızlığı", sadece bir kaynak sorunu değildir. Enerji kaynaklarını kullanılabilir enerjiye veya enerji taşıyıcısına (ısı, elektrik, yakıt) çevirecek 31

teknolojiye bağımlılık da aynı derecede önemlidir. Teknoloji üretebilen bir ülke olabilmek için, ilgili alanlarda bilimsel ve teknolojik birikime, yatırım kaynaklarına ve organizasyon kabiliyetine sahip olmak gerekir. Bunun için, TÜBİTAK'ın enerjiyle ilgili enstitülerinin yeniden yapılandırılması ve üniversitelerin enerji enstitüleriyle veya ilgili platformlarıyla ilişkilendirilmesi sağlanarak, Türkiye Enerji Bilimleri ve Teknolojileri Geliştirme Merkezi kurulacaktır. Bu çerçevede, AR-GE kabiliyeti edinmiş mühendisler yetiştirilmesi, AR-GE altyapısı ve özel sektör-kamu-üniversiteler-uluslararası kuruluşlar arasında ortak çalışma platformlarının oluşturulması, eşzamanlı ve eşgüdümlü olarak başlatılacak ve sürdürülecektir. Teknoloji Geliştirme Merkezlerinde, öncelikle yeni ve yenilenebilir enerji sistemleri olmak üzere: - Rüzgâr ve güneş enerjisi sistemleri, -Linyit gazlaştırma teknolojileri ve Türkiye linyitlerinin gazlaştırılması yoluyla sentetik gaz üretilmesi, -Gaz türbinleri yanma odalarının sentetik gaz yakabilir hale dönüştürülmesi, - Plazma yardımlı sentetik gaz temizleme teknolojileri, - Doğal gaz + hidrojen + biyogaz yakma teknolojileri, - Karbondioksit tutma ve depolama teknolojileri, - Oksijenli yakma teknolojileri, H2/02 yakma teknolojileri, - Biyokütleden ve organik atıklardan sentetik gaz ve hidrojen elde etme teknolojileri, - Kömür küllerinin geri kullanımı teknolojileri, - Yoğunlaştırılmış güneş enerjisi teknolojileri, - Mikro yosun üretme teknolojileri, vb. teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulaması temel önceliklerimiz olacaktır. 32