Kıymetli, çok değerli, muhterem, okurlarım; Sizin de çok ilginizi çekecek okuyunca çok hayret edeceğiniz, at gözlüğü ile değil, at gözü ile bakmamızı sağlayacak bu hakikatleri çok dikkatle okumamız gerekiyor. Çünkü, evden çıkarken, arabaya binerken, bir mağazaya girerken ve hayatta yaptığımız bütün her şeye çok dikkat ediyoruz ve önemsiyoruz. Bu yazılan hakikatleri de aynı şekilde dikkatli ve önemseyerek okumamız gerekiyor. Dr. SAİD SÖZÜHİKMET YARATILIŞTAKİ MUCİZE VE İNSANIN ACİZ OLUŞU Bilmüşahede görüyoruz ki: Bütün eşya, hususan zîhayat olanların pek çok muhtelif hacatı ve pek çok mütenevvi metalibi vardır. O matlabları, o hacetleri, ummadığı ve bilmediği ve eli yetişmediği yerden münasib ve lâyık bir vakitte onlara veriliyor, imdada yetiştiriliyor. Halbuki, o hadsiz maksudların en küçüğüne o muhtaçların kudreti yetişmez, elleri ulaşmaz. Sen kendine bak: Zahirî ve bâtınî hâsselerin ve onların levazımatı gibi elin yetişmediği ne kadar eşyaya muhtaçsın. Bütün zîhayatları kendine kıyas et. İşte bütün onlar, birer birer, vücud-u Vâcib'e şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla, güneşin ziyası güneşi gösterdiği gibi, o hal ve bu keyfiyet, perde-i gayb arkasında bir Vâcib-ül Vücud'u, bir Vâhid-i Ehad'i, hem gayet Kerim, Rahîm, Mürebbi, Müdebbir ünvanları içinde akla gösterir. Şimdi ey münkir-i cahil ve ey fâsık-ı gafil! Bu faaliyet-i hakîmaneyi, basîraneyi, rahîmaneyi ne ile izah edebilirsin? Sağır tabiatla mı, kör kuvvetle mi, sersem tesadüfle mi, âciz camid esbabla mı izah edebilirsin?... (OTUZÜÇÜNCÜ SÖZ,BİRİNCİ PENCERE, BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ)
Risale-i nur sözler adlı eserde bahsedilen insanın yaratılma evreleri ve mucizeleri ve insanın aciziyetini anlamamız açısından; çok evvelden yapmış olduğum bir sohbeti sizlerle paylaşmak istiyorum. 33. sözün 33 Penceresi imansızı imana getirir, dinsizi dindar eder diyor üstad. O yüzden bu çok hakikatli çok önemli bir derstir. Bilmüşahede görüyoruz ki: Bütün eşya, hususan zîhayat olanların pek çok muhtelif hacatı ve pek çok mütenevvi metalibi vardır. diyor. Tabi bunu anlamak için ilk başta insanın yaratılışından ve sonraki evrelerinden bahsetmek gerekiyor. İnsan anne rahminde iken çok fakir ve zayıf ve aciz durumda her şeye muhtaç ve kudreti hiç yok, şimdi anladınız mı okunan yeri. Çok haceti(ihtiyaçları) var, her şeye muhtaç değil mi? Annenin rahminde iken çok fakir ve zayıf ve aciz durumda her şeye muhtaç ve kudreti hiç yok. annenin rahminde üç tane karanlığın içinde çocuk. Gözü görmüyor. Eli tutmuyor ve bir yerden besleniyor, beslendiği yer neresi? Göbek bağı, göbek bağından besleniyor. Öyle değil mi? Eli yetişiyor mu? Gözü görüyor mu? Çıktıktan sonraki halinden bahsetmiyoruz daha. Peki, bunları neden hiç düşünmüyoruz? Cenab-ı Allah o anda anne rahminde ve karanlık yerde, üç karanlık içinde, o yavruyu yaşatıyor. Üç tane karanlık 3 tane zar var üç tane zarın içinde onu yaşatıyor. 3 Karanlığın içinde o yavruyu yaşatıyor. Rızıklandırıyor. Anneye gelen bütün gıdalar plasenta dediğimiz, halk tabiriyle eş dediğimiz et parçasına geliyor, orada süzülüp çocuğa gidiyor. Çocuk bunu bulabilir mi? Aciz, zayıf, gözü görmüyor eli tutmuyor. Aman Allah'ım küstah, ''Sen kimsin? Kendine bak. diyor Üstad. Ey insan! Sen kendine bak, sen kimsin? Anne karnında üç karanlık odanın içinde, Sen nasıl beslendiğinin farkında mısın?
Yokluk aleminden varlık âlemine çıktın; anneni, babanı tercih etmedin. Annen ve baban da seni tercih etmedi. 20 milyon tane sperm tanesinden 20 milyon tane kardeşinden sadece bir tanesi; sen gittin tutundun. Bütün kardeşlerinin tamamı yolda öldü. Bir toplu iğne başı kadar küçücükken, rahme tutundun değil mi? 20 milyon da bir şans, 20 milyonda bir kısmet sana vurdu, sen anne rahmine tutundun. Ve nereden beslendin biliyor musun? Bu kadar zayıfsın bu kadar fakirsin bu kadar acizsin. Üç tane karanlığın içine girdin. Plasenta dediğimiz et parçacığına annenin yediği gıdaların tamamı uğruyor. Uğradıktan sonra o et parçasında süzülüyor, o çocuk da oradan besleniyor. Yüce Rabbimiz Kur an-ı Kerim de Şüphesiz ki bunda düşünen bir kavim için nice ibretler vardır. (al-i imran /13). buyurmaktadır. Ve insanın evrelerini anlatmakla da şu ayate işaret etmektedir : Biz bu misalleri düşünsünler diye insanlar için veriyoruz. (haşr suresi 59/21). Diyerek, ibret almamızı tefekkür etmemizi, karşılığında teşekkür etmemizi Rabbimiz bizden istiyor. Anne hasta olabiliyor, grip olabiliyor, boğaz enfeksiyonu geçirebiliyor. Türlü türlü hastalanabiliyor. Annede mikroplar olabilir, bütün menfi şeyler süzülüyor. Yavruya gönderilmiyor. Bir de böyle bir durum var. O küçücük yavruya hiçbiri gitmiyor. Gitse ne olur? Hastalık bulaşır, ölür. Bakın eli yetişmiyor, bir anne bunu engelleyebiliyor mu? Çocuk mikrobun ya da bakterinin kendisine gelmesini engelleyebiliyor mu? Eli tutmayan, gözü görmeyen, aklı tam anlamıyla çalışmayan, bir çocuk, mikrobu tanımayan, doktor değil laboratuvaru yok mikrobun ne olduğunu bilmeyen bir çocuk, kendisini nasıl muhafaza edebilir koruyabilir ki, bilen birisi ne yapıyor? O
Allah'tır işte, o menfi mikropları süzüyor. Ve yavruya göndermiyor. Yavru mükemmel olarak besleniyor. Anneye gelen gıdalar önce yavruya gidiyor. Şu mucizeye bak yarabbi. Anne yiyor, yiyor. Önce anneye gitmiyor. İlk başta anne beslenmiyor. Gel de annenin hakkını öde bakalım. Ondan sonra küstahça annenle kavga et. Anneden önce çocuğun beslenmesi, aciziyetteki kudreti göstermektedir. Bakın ağaçlara elleri yok, ayakları yok, gözleri yok, akılları yok, Ben biraz susadım, gideyim de şu çeşmeden su içeyim. diyemiyor. Allah bulutla yağmuru ayağına gönderiyor. Bütün mineralleri toprağın altından alıyor. Hiç kıpırdamasına bile gerek yok. Allah ayağına gönderiyor. Neden? Aciziyetteki kudretten dolayı. ELİ OLMAYAN AYAĞI OLMAYAN AKLI VE ŞUURU OLMAYAN AĞZI VE DİLİ OLMAYAN AĞACA RABBİM ACİZİYETİNDEN DOLAYI ÇEŞMEYE GİTMEDEN, DENİZE GİTMEDEN KANALA GİTMEDEN İHTİYACI OLAN SUYU AYAĞINA GETİRİYOR. BÜTÜN İHTİYACI OLAN GIDASINI DA KÖKLERİYLE TOPRAKTAN ALIYOR. İŞTE BU ACİZİYETTEKİ KUDRETTİR.
Ufacık, küçücük çocuk bir ağlasın bakalım; anneyi, babayı susturuyor. Hele Biraz büyüsün, biraz yürüt bakalım. Annesine Şunu al. desin bakalım. Alma da bir göreyim. Hele bir de iki göz yaşı akıtsın bakalım. Dediğini yaparsın. İşte bu aciziyetteki kudrettir. Aslana bak, kaplana bak. Çok güçlü, kudretli, pençesi var. Dişleri aşırı derecede büyük, cüsseli hayvan. 3 gün aç kalır. Kudretteki aciziyettir bu. Koşmasa, tuzaklar kurmasa, bir şeyler yapmazsa, açlığından ölecek. İşte kudretliler aciz.
İşte Allah insanı ilk rahme düşürdüğünde de aciz, zayıf, muhtaç. Hiçbir şeye kudreti ve eli yetişmiyor. O yüzden böyle bir aciz varlık için, Allah önce anneyi değil çocuğu besletiyor. Yavrunun ihtiyaç fazlası anneye gidiyor. Yavru alacağını alıyor. Anne kalsiyumsuz besleniyor. Yavrunun da kemikleri gelişecek kalsiyuma ihtiyacı var. Annenin dişleri çürümeye başlıyor. Annenin kalsiyumu çocuğa gittiği için dişleri çürüyor. Bu yüzden annenin dişleri ağrıyor. Neden kemiklerinde eğilmeler, kırılmalar oluyor? Çok doğum yapıyor, ondan oluyor. Ondan sonra sen de anneni üz. Anneyi ağlat. Anneyi perişan et. Senin için dişi sızlasın, dişleri çürüsün, kemikleri eğilsin, kemikleri sızlasın, kemik erimesi geçirsin. Çünkü onun bütün kalsiyumunu sen aldın. Senin anne karnında vücudunun oluşumu için, dişin oluşumu için, kemiklerin oluşumu için kalsiyuma ihtiyacın var mı? Ayağın, parmakların, tırnakların, dişin, vücudun ve iskeletinin oluşabilmesi için kalsiyuma ihtiyacın yok mu? Nereden alıyorsun bu kalsiyumu? Anneden alıyorsun. Anneyi sömürüyorsun yani. Daha o zaman başlıyorsunuz sömürmeye. Cenabı Rabbul Alemin Rahim ismi, Adl ismi ile yavruyu mükemmel şekilde besliyor. Şefkatini gösteriyor. Adaletini gösteriyor. Anneden aldığı kalsiyumu o çocuğa kullandırıyor. Annenin ve çocuğun kanı karışmıyor. Çünkü annenin kan grubu ile çocuğun kan grubu farklı olabilir. Bu kan grupları farklı olan kişilerin kanı birbirine karışsa hem anne ölür, hem çocuk ölür. Cenabı Allah buna müsaade
etmiyor. Bütün gıdalar plasentaya geliyor. Oradan süzülüyor, yavruya gidiyor, besleniyor. Ben birazcık acıktım. Beni besle. mi diyor? Böyle bir şeye kudreti yok ki. Yavru suyun içinde besleniyor ve yaşıyor. O çocuk suyun içinde olmasa, akciğerleri suyla dolmasa, o çocuk ölür. Senin yaşadığın serüveni anlatıyorum. Hiç kimse üzerine alınmıyor biz buyduk. Annenin dişini çürüttün, kemiğini erittin, annenin yediğini içtiğini plasentadan yedin, içtin. Artığını da annene bıraktın. Suyun içinde yaşadın, boğulmadın. Gözün görmedi. Elin tutmadı, ayakların yürümedi. Hiçbir şeye Kudret'in yok suyun içinde akciğerler suyla dolu. Suyla dolu olmasa ölürdük. Bunları sen mi ayarladın. Dur ben şu su ile akciğerlerimi doldurayım da yaşayım. mı dedin? Sen kendini koy o çocuğun yerine. Sen kendine bak. diyor üstad. Bak orada sana diyor. Ben dışarıdaki bir tıp dersini anlatmıyorum. Anladın mı? Sen kendine bak. Münkir gafil sen kendine bak diyor. Buraya kendini koy. Dışarıdaki bir adamı anlatmıyorum ben. Herkes burada kendini görsün. Sen daha küçücükken, yavruyken akciğerlerin suyla dolu olmasa sen ölürdün. Sonra o yavru, o çocuk dünyaya geliyor. Memeler musluğundan süt geliyor. Elin tutamıyor, gözün görmüyor. Ayakların da yürümüyor o musluk dün de vardı. Niye süt yoktu? Aman Allah'ım! Ne oldu da bu musluk açıldı. Sen dünyaya anne rahminden çıkıverdin. Musluk açıldı. Ne oldu da o musluk açıldı? İhtiyaç oldu da O musluk açıldı. Çocuk ağzının memeye değdiği an memenin kenarından yapışkan bir sıvı salgılanır. Çocuğun ağzını musluğa yapıştırır. Ve vakum gibi başlar süt emmeye.
Ağzında senin diş yok. O memeyi bilmez, sen sütü bilmezsin. O memenin etrafında kabarcık küçük partiküller var ya, aynı dilin üzerindeki papillalar gibi, o partiküllerden ne çıkıyor. Yapışkan bir sıvı çıkıyor. Bunu anne kendisi bilerek yapabilir mi? Çocuk mu istiyor? O sıvı dudaklarına yapışıyor ki, o memeyi bırakamasın. Bırakmasın da emsin. Aman Allah'ım! Çocuk dünyaya geliyor memeler musluğu açılıyor, bebek ağzını memeye değdirdiği anda, memenin kenarından yapışkan bir sıvı salgılanır. Çocuğun ağzını memeye yapıştırır. ve vakum gibi başlıyorsun süt emmeye. O yapışkan olmasa ağzından kayar ememez. Dakikalarca emer ve burnundan nefes alır verir. Daha emmenin ne olduğunu bilmiyor ama vakum gibi çekiyor. Emerek annenin de kanser olmasını engelliyor. iki sene emiyor. Diş çıktığı zamanlarda süt de kesiliyor. Aksi takdirde ısırır parçalar. Her şey vaktinde ve saatinde oluyor. Nerede nefes alacağını, nerede nefes vereceğini bilebilir mi? Senin aklın ve şuurun var, bu kadar yemek yiyorsun ve yemek yerken nefes alıp veriyorsun, nerede nefes alacağını, nerede nefes vereceğini, sen ayarlamıyorsun. Sen yemeği ağzına götürdüğün an, bir anda nefesini kesiyorsun. Farkında değilsin. Yemek de bir anda yemek borusuna gidiyor. Yemek borusu kapanıyor. Soluk borusu açılıyor. Çünkü nefessizlikten ölürsün. Beyin oksijensiz kalır. Bir anda nefes alıyorsun ve bunu saniyede yapıyorsun. Bunu, sen mi yapıyorsun? Küçücük çocuk daha nefes alıp verme antrenmanı yapmamış ki, ama bakıyorsun
memeyi vakumlarken, emer, emerken dakikalarca nefes alır ve verir. Aman Allah'ım! Hiç bırakmadan burnundan nefes alır verir. Çünkü Allah yaptırıyor. Biz su içerken de burnumuzdan nefes almadan içeriz. Bizim elimiz tutuyor ayağımız tutuyor. Su içerken nefes alma özelliğimiz bizden alınıyor. Büyük bir mucize, bu özellik senden kalkıyor. Cenabı Allah ihtiyaca göre sistemi değiştiriyor. İlk süte de ağız diyoruz. Bu sütte de bol miktarda antikor var. Daha doğar doğmaz senin antikora ihtiyacın var. Savaşçı askerlere ihtiyacın var. Senin kendini korumaya ihtiyacın var. Allah da sen kendini koru diye, sen daha doğar doğmaz, meme musluğundan çıkan ilk süt, antikorlarla dolu olarak geliyor, buna da biz ne diyoruz ağız diyoruz. Bebeğin savunma sistemi böylelikle güçleniyor. Yoksa dayanıklı olamaz savunamaz. Yoksa sarılığı toparlamaz. Bilirubin 17 üzerine çıkar, karaciğer iflas eder. Bu yüzden bebek doğar doğmaz, anneden süt gelmesini beklerler, bebeğin hemen annesini emmesini beklerler. Hatta doktor hemen bunu sorar. Emdiyse düzelir, kafanızı yormayın der. Böylelikle ilk ağız sütü emme ile savunma sistemi güçlenmeye başlar. Antikor bebeğin vücuduna, ince bağırsağa direk girer. Ve direk emilir. Direk emmese vücut dirençsiz olduğundan, bebek hemen hastalanır. Senin bir şeyden haberin yokken, neden yapıyorsun bunu? Ama sende gurur, kibir, enaniyet var. Sen ne olduğunu bildiğin yok. Peki, anne bunu yapabilir mi? Anne de bunu bilemez. Bu ağız sütü üç gün oluyor, ondan sonra da kesilir. Hepsi Allah'ın azameti ve kudreti ile oluyor. Sütte de yavrunun oluşması ve gelişmesi için bütün maddeler var. Proteinler, yağlar, vitaminler, iyonlar var ama bir şey yok o da demirdir. O yüzden bebekte demir eksikliği var. Anneler bebekleri altı ay ila iki sene sütle besliyor. Yavrular demir eksikliğini nasıl gideriyor? Çocuk anne rahminde iken, çocuğa 6 ay yetecek kadar demir, çocuğun karaciğerinde depolanıyor. Mucizeye bak Rabbim gönderiyor. Elinin yetişemediği, '' O matlabları, o hacetleri, ummadığı ve bilmediği ve eli yetişmediği yerden münasib ve lâyık bir vakitte onlara veriliyor, imdada yetiştiriliyor.'' bebek bunlara ihtiyacı olduğunu nereden bilecek? Eli yetişebilir mi? Biliyor mu? Tıp mı okumuş? Çocuğa 6 ay yetecek kadar demir karaciğerinde depolanıyor. Bu nasıl olabilir? Anne mi bunu düşünüyor? Çocuk mu bunu düşünüyor? Ummadığı ve bilmediği eli yetişemediği yerden, münasip ve layık bir vakitte ihtiyacı olduğu anda gönderiliyor ve depolanıyor. Dünyaya geldiğinde o depodan kullanıyor. Bebeğin dişi 6 ay sonra çıkıyor. Bak bu da çok acayip bir şey, önce çıksa ne oluyor? memeden süt emerken zarar verirdik.
Karaciğer vücudun annesidir. Anne ne yapar? Yemez bekletir, onu muhafaza eder? Saklar, yedirir. İçmez, içirir. Karaciğerde de böyle bir özellik vardır. Karaciğer de bu yüzden vücudun annesidir. Kaslar ise egoisttir. Kendini düşünür başka bir şey düşünmez. Çünkü karaciğerde şeker depolanır. açlık esnasında kana karışır. Beyne gönderilir. Kaslarda da depolanıyor ama o da kendi için depoluyor. Karaciğer diğer organlara gönderiyor. Ama kas diğer organlara gönderemez. Kaslar kendinden başkasını düşünmez. Karaciğerin bir özelliği de zehirli maddelerin zehrini gidermesidir. Aslında karaciğerin 4000 tane fonksiyonu vardır. Rabbim böbreğe de kanı beş dakikada bir süzdürüyor. Vücudun iki tane süzgeci vardır. Biri karaciğer, diğeri de böbrektir. Dakikada bir litre kan süzülüyor. Beş dakikada bir de bütün kan diyaliz oluyor. Küçücük olan bir böbrek dakikada 1 litre 5 dakikada 5 litre kanı diyaliz ediyor. Yirmi birinci yüzyıldayız, kocaman bir diyaliz makinesi yapmışız 5 litre kanı düzgünce diyaliz etmiyor. Böbreğin işlevini tam olarak yapmıyor. Tek böbrek bile bu vazifeyi yapabiliyor. Biraz zorlanıyor ama yapıyor.
Normal zamanda bir böbrek çalışırken diğer böbrek dinlenir. Sanki bir dayanışma içinde çalışırlar. Helyum atomu 70 bin kişilik bir stadyuma benzer. Bu stadın tam ortasında proton ve nötronlar var olarak düşünün. Geri kalan yer boş orada da elektronlar dönüyor. Hızları saniyede 300 bin kilometredir. Işık hızıyla hareket ediyor ve hiç durmadan dönüyorlar. Dünya kuruldu kurulalı elektronlar hiç durmadan dönüyorlar. Bunlar enerjiyi nereden alıyor. Neden hiç durmuyor? Her tarafta atomlar var. Mesela bir çay bardağı suda 6,02 10 23 adet molekül su var. Yani milyon kere milyon kere 100 milyar su molekülü var. Aman Allah'ım Fesubhanallah! Hadi bakalım, teşekkürünü yap bakalım. Her bir atom için teşekkür et. Hepsinde de elektronlar var. Hepsi de hiç durmadan dönüyor. Bu enerjiyi nereden alıyor. Bir hücrede 40 katrilyon tane atom vardır. İnsan 100 trilyon hücreden oluşuyor. Bir hücrede 10 milyon tane fabrika var gibi düşünün. Hiç durmadan, çalışırlar. Ve durmadan dönerler. Çünkü ribozom durmadan protein üretiyor. 800 tane baraj var, mitokondri var enerjiyi nerden aldığını öğrendin mi? İşte bunların kıymetini bilecek bir kavim için ayetleri böyle açıklıyoruz. (ARAF SURESİ/32) DR. SAİD SÖZÜHİKMET