P1 - JİNOKOLOJİK FİSTÜL : PSİKOSEKSÜEL BAKIŞ AÇISI



Benzer belgeler
İDRAR KAÇIRMA Dr. Bülent Çetinel. idrar kaçırma(üriner inkontinans) idrar tutamama hali

DİSFONKSİYONEL İŞEME (İŞEME FONKSİYON BOZUKLUĞU) NEDİR?

ROBOT YARDIMI İLE PROSTAT KANSERİ AMELİYATINDA HASTA EĞİTİMİ

Yasemin ELİTOK. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi. Pediatrik Hematoloji-Onkoloji BD, Erzurum

KADINLARDA İDRAR KAÇIRMA NEDİR VE NASIL TEDAVİ EDİLİR? İdrar kaçırma nedir- nasıl tanımlanır? Bu bir hastalık mıdır?

JİNEKOLOJİK KANSERİ OLAN KADINLARIN BİLGİ GEREKSİNİMLERİ: LİTERATÜR İNCELEMESİ

Kadın İdrar İnkontinansı. Dr. M.NURİ BODAKÇİ

İdrar kaçırma hastalığına boyun eğmeyin.

MERVE SAYIŞ TUĞBA ÇINAR SEVİM KORKUT MERVE ALTUN

HEMŞİRELERİNİN UYGULADIKLARI HASTA EĞİTİMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Uzm. Hem. Aysun ÇAKIR

14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Kadınlar ve Diyabet: Sağlıklı bir gelecek hakkımız

T.C. ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMLARI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL ZORUNLU DERSLER

HEM501 (3,0)3 Sağlık Tanılaması

İntrapartum Ebelik Hizmetlerinin Kapsam ve Kalitesi

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR!

Üriner İnkontinansın Kadın Cinselliği Üzerine Olan Etkisi. Prof Dr Ercan Aygen Erciyes Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD

Prof. Dr. M. İhsan Karaman. Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Üroloji Kliniği

Rektovaginal fistül perianal fistül kategorisinde ele alınan bir hastalıktır ve barsak içeriğinin vagenden gelmesi ile karakterizedir.

T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK YÜKSEK LİSANS PROGRAMI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS İÇERİKLERİ

ADOLESANA VERİLMESİ GEREKEN KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ. Doç Dr Müjgan Alikaşifoğlu

HEMŞİRELERİN HASTALARA VERDİKLERİ EĞİTİMLERİN ETKİNLİĞİNİN BELİRLENMESİ

Özgün Problem Çözme Becerileri

GERİATRİK HASTAYA YAKLAŞIM

T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK YÜKSEK LİSANS PROGRAMI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS İÇERİKLERİ

DİABETLİ HASTALARDA CİNSEL SAĞLIK

HEMŞİRELİKTE ÖZEL ALANLAR


4. SINIF KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM STAJ PROGRAMI (Grup 3)

Pelvik taban kaslarının 4 önemli görevi vardır:

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi

1)SML 2) Ön lisans 3) Lisans 4) Yüksek lisans 5) Doktora 3. Çalışma Yılı:.. yıl

KANSER TEDAVİSİ SIRASINDA VERİLEN EĞİTİMİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ. Doç. Dr. Özgül Karayurt Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi

DOĞUM SONU EVDE BAKIM (ANNE EĞİTİMİ) Hazırlayan: Aysun Çakır Acıbadem Kadıköy Hastanesi Eğitim ve Gelişim Hemşiresi

Ders Yılı Dönem-V Üroloji Staj Programı

GEBELİK VE POSTPARTUM DÖNEMLERİNDE CİNSELLİK

4. SINIF KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM STAJ PROGRAMI

PROSTAT AMELİYATI SIRASI BAKIM. Prof. Dr. NEVİN KANAN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ FLORENCE NIGHTINGALE HEMŞİRELİK YÜKSEKOKULU

İDRAR KAÇIRMADA DAVRANIŞSAL TEDAVİ VE HEMŞİRELİK BAKIMI

İŞYERİNDE SAĞLIĞI GELİŞTİRME ve PROGRAM PLANLAMA. Prof.Dr.Ayşe Beşer Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi

HEMŞİRELİK YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

Hemşireliğin Kayıtlara Yansıyan Yüzü

SEÇMELİ DERS ÖNERİ FORMU

Kadın Hastalıklarında Uygulanan Muayene Metotları. 10.Sınıf Kadın Sağlığı Hastalıkları ve Bakımı. 16.Hafta (

Omurga-Omurilik Cerrahisi

Üroterapi kime, nasıl, ne zaman.

YAŞLI DEĞERLENDİRME FORMU. Boy/kilo / BKİ):

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

SEZARYEN İLE DOĞUM YAPAN ANNELERİN EPİDURAL ANESTEZİ SEÇME NEDENLERİNİN İNCELENMESİ

4. SINIF GENEL CERRAHİ STAJ PROGRAMI

T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK DOKTORA PROGRAMI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS İÇERİKLERİ

Cinsel istismarlı hastaya yaklaşım. Doç. Dr. Mücahit KAPÇI ADÜ Tıp Fakültesi Acil Tıp AD.

İnvaziv Mesane Kanserinde Radikal Sistektomi + Lenfadenektomi, Neoadjuvan ve Adjuvan Kemoterapi. Dr. Öztuğ Adsan

ONKOLOJİ HEMŞİRELİĞİ HEM AKTS 4. yıl 2. yarıyıl Lisans seçmeli. Dersle İlgili Görüşme Saati: Pazartesi :

Hasar Kontrol Cerrahisi yılında Rotonda ve Schwab hasar kontrol kavramını 3 aşamalı bir yaklaşım olarak tanımlamışlardır.

Melek ŞAHİNOĞLU, Ümmühan AKTÜRK, Lezan KESKİN. SUNAN: Melek ŞAHİNOĞLU. Malatya Devlet Hastanesi Uzman Diyabet Eğitim Hemşiresi

Diyabetik Ayak Yarası ve İnfeksiyonunun Tanısı, Tedavisi ve Önlenmesi: Ulusal Uzlaşı Raporu

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ

LAPAROSKOPİK SLEEVE GASTREKTOMİ SONRASI METBOLİK VE HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy

YATAN HASTA DEĞERLENDİRME PROSEDÜRÜ

ÇOCUKLUK ÇAĞI İŞEME BOZUKLUĞU: BULGULAR VE TEDAVİ ALGORİTMASI

Menopozda Öz-bakım. Doç.Dr.Nevin Hotun Şahin İ.Ü Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi Öğretim Üyesi

Derin İnfiltratif Endometriozis. Prof.Dr.Ahmet Göçmen Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi

ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARI MUAYENE FORMU. Tıbbi Özgeçmiş. . Üniversitesi Çocuk Koruma Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk Koruma Birimi.

Başarısız MÜS Cerrahisi Ne Yapılmalı? M.Levent Emir

ALT ÜRİNER SİSTEM VE PELVİK TABAN FONKSİYONEL ANATOMİSİ

Dr. Bekir KESKİNKILIÇ

Diyabetlilerin sadece %37 sinde hedef glikoz değerine ulaşılabiliyor

UÜ-SK AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI HİZMET KAPSAMI

SIK RASTLANAN HASTALIKLAR-1

Aşırı Aktif Mesane (AAM) semptomları hakkında temel bilgiler

Nebile ÖZDEMİR Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi

PERİTON DİYALİZ HASTALARINDA SIVI KONTROLÜ

ÜRODĠNAMĠK DEĞERLENDĠRME

VERİLERLE TÜRKİYE ve DÜNYADA DİYABET. YARD.DOÇ.DR. GÜLHAN COŞANSU İstanbul Üniversitesi Diyabet Hemşireliği Derneği

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI

Kronik Böbrek Hastalarında Eğitim Durumu ve Yaşam Kalitesi. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniği, Prediyaliz Eğitim Hemşiresi

T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK DOKTORA PROGRAMI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS İÇERİKLERİ

Halk Sağlığı. YDÜ Tıp Fakültesi Yrd. Doç. Dr. Aslı AYKAÇ

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM ANABİLİM DALI BAŞKANLIĞI

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Çocuk Polikliniği Olgu Sunumu 10 Ağustos 2018 Cuma

SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Yrd. Doç. Dr. Ayda ÇELEBİOĞLU Proje Araştırmacısı

Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu. Yaşlı Bakım-Ebelik. YB 205 Beslenme İkeleri

ÖĞRENİM HEDEFLERİ Öğrenciler 3. sınıfın sonunda;

KRONOLOJİK YAŞ NEDİR?

İNDİKATÖR ADI ACİL SERVİSE 24 SAAT İÇERİSİNDE AYNI ŞİKAYETLE TEKRAR BAŞVURAN HASTA SAYISI VE ORANI İNDİKATÖR KARTI

Aktif Yaşamınızın Kontrolünü Yeniden Kazanın İnkontinans ve Pelvik Organ Sarkmasında Tedavi Seçenekleri

GEBELİK SIRASINDA MATERNAL VE FETAL SAĞLIĞIN YÜKSELTİLMESİ

Çocuklarda Mesane Disfonksiyonunda Tanısal Yaklaşım ve Tedavi

YOĞUN BAKIM HEMŞİRELERİNİN İŞ YÜKÜNÜN BELİRLENMESİ. Gülay Göçmen*, Murat Çiftçi**, Şenel Sürücü***, Serpil Türker****

KANSER VE CİNSEL YAŞAM

Çocuğunuzun ilk doğduğu günden itibaren gençlik çağlarına gelinceye kadar çeşitli kontroller ve sağlıklı çocuk izlemleri yapılması gerekiyor.

DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler

Aşırı doğurganlığın anne ve çocuk sağlığına etkileri İstenmeyen gebelikler ve isteyerek düşükler

ACOG Diyor ki! HER GEBE TAKİP SÜRECİNDE EN AZ BİR KEZ PERİNATAL DEPRESYON AÇISINDAN TARANMALIDIR. Özeti Yapan: Dr. Semir Köse

Pulmoner Emboli Profilaksisi. Tanım. Giriş. Giriş Dr. Mustafa YILDIZ Fırat Üniversitesi Acil Tıp AD. Pulmoneremboli(PE):

Transkript:

P - JİNOKOLOJİK FİSTÜL : PSİKOSEKSÜEL BAKIŞ AÇISI Gülseren KESKİN(Doç.Dr), Gül Özlem YILDIRIM(Yard. Doç. Dr)., Süreyya GÜMÜŞSOY(Öğr. Gör), Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Amaç:Jinekolojik fistül, genellikle, obstetrik komplikasyonlar, infilamatuar barsak hastalıkları, nonobstetrik cerrahi, kanser cerrahisi veya radyoterapi gibi tedaviler, enfeksiyon ile ilişkili olarak geliştiği belirlenmiştir. Özellikle obstetrik travma önemli bir etiyolojik faktördür. Ancak obstetrik nedenler dışında histerektomi sırasındaki operatif yaralanmalar ya da cinsel travmalar fistül oluşum nedenlerinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Jinekolojik fistüllerin gelişimi sıklıkla vücuda yabancı cisimlerin alınması ile geliştiği bildirilmiştir. Literatüre göre bu yabancı cisimlerin bir kısmı bireyin kendisi tarafından vücuda alınmakta, diğer bir kısmı ise yabacı birisi tarafından yerleştirilmektedir. Fakat her ikisinde de demans ya da stroke nedeni ile kadınlar bunları hatırlamamaktadır. Öte yandan travmatik jinekolojik fistüllerin bir kısmı, yetişkinler tarafından küçük yaşta çocuk ve ergenlere uygulanan cinsel istismarlar sonrasında yaşanmaktadır. Kalıcı üriner fistüller bireyin hijyeni, yaşam kalitesi ve ruh sağlığı ve cinsel hayatı üzerinde yıkıcı etkiye sahiptir. Bu çalışmada jinekolojik fistüllerin bireyin psikoseksüel yaşantısına etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem:Pubmed, Medline, EBSCOHost, PsycINFO, Türk Medline, Çukurova Dizini veri tabanlarında ve Google Akademik te yer alan jinekolojik fistül, ruh sağlığı, cinsel fonksiyon bozuklukları gibi anahtar kelimeler kullanılarak ilgili makaleler taranmış ve gözden geçirme için uygun olan çalışmalardan yararlanılmıştır. Bulgular:Jinekolojik fistüller, bireyde kontrol edilemeyen gaita yada idrar inkontinansına neden olan rektum vagina ya da mesane arasında anormal bir açıklıktır. Gelişmiş ülkelerde neredeyse tamamen elimine edilmesine rağmen, Sahra Afrikası, Asyanın bir kısmında hala güncel bir sorun olarak kendini göstermektedir. Dünyada hala iki milyonu aşkın tedavi edilmemiş genital fistül hastası kadın olduğu düşünülmektedir. Çocukluk döneminde malnütrüsyonlu, pelvik gelişim tamamlanmadan gerçekleşen cinsel deneyimler obstetrik füstülerin oluşuma zemin hazırlamaktadır. Fistül olguları kadınlar yaşam boyu izolasyon, utanç yaşatmakta; kadın kendi ailesi, grubu, toplumu tarafından reddedilmektedir. Jinokolojik fistül sonrası gelişen üriner inkontinans nedeni ile cinsel yaşamı bozulan kadınlar, fistül hastası kadınların % 30 unu oluşturmaktadır. Jinekolojik fistül yaşayan Sudanlı kadınların eşlerinin tutumlarına yönelik yapılan bir çalışmada, bu kadınların eşlerinin %46 sının fistül sonrası eşlerinden boşandıkları ya da ayrı yaşamaya başladıkları bildirilmiştir. Bu kadınların %87 sinin tedavi sürecinde eşleri tarafından ihmale uğradıkları, %69 unun depresyon tanısı aldıkları tespit edilmiştir. Depresyonun yanında anksiyete, kendine güvende azalma, libido kaybı, kadında cinsellik kaybı ve intihara eğilim gözlenmektedir. Jinokolojik fistüller ağrısızdır. Ancak vezikovaginal fistül varsa ciddi bir akıntı vardır. Rektovaginal colovaginal veya enterovaginal fistül varsa akıntı oldukça kötü kokuludur ve vaginadan gelen gaz vardır. Fistül nedeni ile vaginal ıslaklık, sık sık karşılaşılan enfeksiyon nedeni ile oluşan genital ülserasyon ve korkunç koku kadının eşi tarafından red edilmesine neden olmakta ve bireyin cinsel hayatını da oldukça olumsuz yönde etkilemektedir. Gebelik döneminde karşılaşılan jinekolojik fistüller fetüsün kaybedilmesine neden olabilmektedir. Servikal yaralanmalar sonrası amenore, vajinal darlık ve yaralar sekonder infertilitenin gelişiminde destekleyerek eşler arasındaki cinsel sorunları giderek artmasına neden olabilmektedir. Sonuç:Jinekolojik fistüller kadının yaşantısında sadece fiziksel kayıpların yaşanmasına neden olmamakta aynı zamanda pek çok ruhsal sorunları da beraberinde getirmektedir. Fistüllerin tedavisinde uygulanacak olan cerrahi girişimler kadında cinsel rekonstürksüyonu sağlamasına rağmen yeterince küratif olmamaktadır. Cerrahi girişimlerle komorbid uygulanabilecek ruhsal tedavi ve destek uygulamaları kadının ruhsal durumunun iyileşmesi doğrultusunda cinsel hayatının sağlıklı hale gelmesine neden olabilecektir. 2

P2 - ÜRİNER İNKONTİNANSTA TANI YÖNTEMLERİNİN AVRUPA ÜROLOJİ BİRLİĞİ REHBERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ Ayça BALMUMCU, Oya KAVLAK 2, Şenay ÜNSAL ATAN 3, Adnan Menderes Üniversitesi Söke Sağlık Hizmetleri MYO, 2 Ege Üniveristesi Hemşirelik Fakültesi, 3 Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Amaç:Bu derlemenin amacı üriner inkontinansta kullanılan tanı yöntemlerinin Avrupa Üroloji Birliği Rehberi nde bulunan kanıta dayalı önerilere göre incelemektir. Yöntem:Çalışma literatür taranarak derleme şeklinde planlanmıştır. Bulgular: Üriner inkontinans tanı ve değerlendirme süreci anamnez alma, genel fizik değerlendirme, idrar günlüğü ve ped test gibi basit testleri içermektedir3. Bütün tanı yöntemleri şu üç soruyu cevaplandırabilmelidir2. - Testin tekrarlanabilirlik ve güvenirlik açısından teknik doğruluğu nedir? 2- Tanısal doğruluğunu karşılaştırabileceğimiz bir standardı var mıdır? 3- Prognozla ilgili değeri nedir? Klinik Öykü ve Fiziksel Muayene ile İlgili Öneriler - Klinik Öykü: Hastanın klinik öyküsü anketler kullanılarak değerlendirilmelidir. Üriner inkontinansın başlangıcı, gelişimi, sıklığı, şiddeti, artması veya azalmasına neden olan etkenler araştırılır. Rehberin klinik öykü alınması ile ilgili önerileri; klinik öyküde inkontinansın tipi (stres, mix,urge..) inkontinansın şiddeti ve zamanlaması, eşlik eden üriner semptomlar, obstetrik ve jinekolojik öykü, bilişsel bozuklukta dahil eşlik eden başka bir hastalığın varlığı, kullandığı ilaçlar sorgulanmalıdır4(a Düzeyi Öneri). - Genel Fizik Muayene: Hastalar alt üriner sistem disfonksiyonuna neden olabilecek nörolojik, endokrin, metabolik ve psikolojik sorunlar yönünden araştırılmalıdır. Tanılamada yapılacak fiziksel muayenede karın veya pelvik kitle tespiti için abdominal muayene, perineal muayene, dijital vajinal ya da rektal muayene, kadınlarda östrojenizasyon durumunu değerlendirme, pelvik kasların kontraksiyonlarının isteğe bağlı değerlendirilmesi yapılmalıdır4(a Düzeyi Öneri). Ürojinekolojik Testler İle İlgili Öneriler İdrar tahlili ve kültürü, idrar günlüğü, idrar akış hızı, ped testi, stres testi, Q-tip test, boşaltım sonrası rezidüel idrar volümü (PVR) yapılır. İdrar Tahlili Ve Kültürü: - Uİ lı hastalarda idrar tahlili ilk değerlendirmenin bir parçası olmalıdır4(a Düzeyi Öneri). - Uİ lı hastalarda semptomatik idrar yolu enfeksiyonu uygun bir yaklaşımla tedavi edilmelidir4(a Düzeyi Öneri). - Asemptomatik bakteriürili yaşlı hastalar üriner inkontinansı iyileştirmek için tedavi edilmemelidir4(b Düzeyi Öneri). İdrar Günlüğü: -İdrar günlükleri klinik uygulamalarda disfonksiyonu değerlendirmek için kullanılmalıdır4 (A Düzeyi Öneri) - İdrar günlüğünün süresi 3-7 gün arasında olmalıdır4(b Düzeyi Öneri). PVR (boşaltım sonrası rezidüel idrar volümü ): -Boşaltım sonrası rezidüel volüm ultrasonla ölçülmelidir4(a Düzeyi Öneri). - İşeme disfonksiyonu olan üriner inkontinanslı hastalarda boşaltım sonrası rezidüel idrar volümü ölçümü yapılmalıdır4(b Düzeyi Öneri). - Miks Üriner İnkontinanslı hastalar değerlendirilirken PVR yapılmalıdır4(c Düzeyi Öneri) Ped Testi: - Üriner inkontinansın derecesi ölçülecek ise ped test kullanılmalıdır4(c Düzeyi Öneri). Tedavi sonuçlarının objektif değerlendirmesi için tekrar ped test yapılmalıdır4(c Düzeyi Öneri). Görüntüleme Teknikleri (MRve USG): - Kadınlarda komplike olmayan stres üriner inkontinansda alt ve üst üriner sistem görüntülemesi rutin olarak uygulanmamalıdır4(a Düzeyi Öneri). Sonuç: Üriner inkontinansın tanı ve değerlendirmesinde çok karmaşık tanı yöntemlerine gerek duyulmamaktadır. Yalnızca klinik anamnez alarak kadınların büyük bir bölümüne tanı konulabilir. Avrupa Üroloji Birliği Rehberi nin tanı konusunda önerileri bulunmasına rağmen Üİ tanısı koymada uzmanlar arasında altın standardın ne olduğuna dair fikir birliği yoktur. 3

P3 - STRES İNKONTİNANS'IN CERRAHİ TEDAVİSİ NEEDLELESS AMELYATININ SONRASINDA 2 VAKADA GELİŞEN KOMPLİKASYON; MESH EROZYONU AYTEK ŞIK, BÜLENT TEKİN 2, BAKİ ERDEM 3, YÜCEL ÖZDEMİR 4, SÜLEYMAN SALMAN 5, İstanbul Aydın Üniversitesi, 2 İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Özel G. O. P Hastanesi, 3 Kanuni Sultan Süleyman Eğt. Ve Arş. Hastanesi, 4 Arnavutköy Devlet Hastanesi, 5 Gop Taksim Eğt. Ve Arş Hastanesi, Amaç:Stres üriner inkontinansın cerrahi tedavisinde Needleless tekniğini kullandığımız kliniğimizde, 203 ve 204 yıllarında toplam 207 Needleless ameliyatı yapılmıştır. Bu teknikle yaptığımız amelyatlarda başarı oranımız %83 dır.kısa dönemde en çok karşımıza çıkan komplikasyon 2 vakada mesane yaralanmasıdır.bunun haricinde 2 vakada mesh erozyonu görülmüş olup, bu 2 vakanın tartışılması amaçlandı. Bulgular:Olgu--53 yaşında G6P6 hasta, koitus sonrasında eşinin ağrı hissetmesi şikayeti ile başvurdu. Öyküsünde aktivite ile istemsiz idrar kaçırma, 3.derece sistorektosel, stres testi pozitifliği, ürodinamik inceleme de stres inkontinans tanısı ile 6 ay önce tarafımızdan needleless operasyonu yapıldığı öğrenildi. Muayenesinde vagina iç tarafında saat 2 hizasında,5 cm'lik mesh'in vagen dokusundan dışarı çıkarak erezyone olduğu görüldü. Hastanın inkontinans şikayeti yoktu. Erezyone olmuş vagen dokusu ve meshin bir kısmı, sağ ve soldan cm sağlam vagen dokusu ile birlikte çıkarıldı. Operasyon sonrası 24 saatte taburcu edildi. Operasyon sonrası 4.gün,.ay, 3.ay ve 6.ay yapılan kontrollerde şikayeti olmayan hastada tam iyileşme görüldü, inkontinans tekrarlamadı. Olgu-2-6 yaşında G3P3 hasta vaginal duşta eline gelen sertlik şikayetiyle başvurdu. Öyküsünden 2.derece sistosel, stres testi pozitifliği, ürodinamik inceleme de stres inkontinansı nedeniyle 3 ay önce tarafımızdan needleless operasyonu yapıldığı öğrenildi. Muayenesinde sağ ve sol iç vagen saat ve hizasında cm'lik ve,5 cm'lik mesh erezyonu görüldü. Hastanın inkontinans şikayeti yoktu. Erezyone olmuş vagen dokusu ve meshin bir kısmı sağ ve soldan cm sağlam vagen dokusu ile birlikte çıkarıldı. Takiplerinde şikayeti olmayan hastada tam iyileşme görüldü. Sonuç:Needleless operasyonu kadında stres üriner inkontinans'ın cerrahi tedavisinde etkin bir yöntemdir. Uygulanması kolay, komplikasyon görülme olasılığı diğer benzer ameliyatlara göre daha azdır. Needleless ameliyatında görülebilecek en kötü komplikasyonlardan biride mesh erezyonudur. 4

P4 - PELVİK ORGAN PROLAPSUSU VE ÜRİNER İNKONTİNANS TA HEMŞİRELİK YAKLAŞIMI Banu KARAÖZ, İzmir Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu İzmir, Amaç:Bu derleme; pelvik organ prolapsusu ve üriner inkontinansta hemşirelik yaklaşımlarına ışık tutmak, pelvik relaksasyonun ve üriner inkontinansın önlenmesinde hemşireler neler yapabilir sorusuna yanıt aramak amacı ile yazılmıştır. Sonuç:POP ve İÜ ın önlenmesi Hemşireler, cinsiyet avantajı nedeniyle kadınlara daha yakın olmaları ve toplum içinde her düzeyde sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapmalarından dolayı kadınların sağlık problemlerini daha fazla paylaşabilmektedirler. Pelvik relaksasyon problemi olan hastalarda en önemli hemşirelik yaklaşımı, olayın gelişmeden önlenmesi konusunda kadınların bilgilendirilmesidir. Günümüzde sağlık bakımının amacı; yaşamı uzatmak değil; bireyin sorunları ile baş etme ve özbakım gücünü geliştirmek, bağımsızlığını ve yaşam kalitesini, bilgi ve becerilerini artırmak ve geliştirmektir. Pelvik relaksasyonun önlenmesi doğum sonrası ve tüm pelvik muayenelerde pelvis tabanını değerlendirmek, doğum travmalarının önlenmesi ya da en aza indirilmesi, zor ve uzun süren travaydan kaçınma, zamanında epizyotomi yapmak, doğum sonu vajinal dokuları uygun teknikle onarmak, kegel egzersizini öğretmek ve uygulatmak, doğurganlık döneminde aile planlaması yöntemleri konusunda eğitim yapılarak gebelik ve doğum sayısı sınırlı tutmada aileye yardımcı olmak, yaşlılıkta hormon tedavisi için kadınların menapoz kliniklerine başvurmalarını sağlamak ve rehberli etmek, her aşamada sağlık eğitimi vermek, hemşire anlayışlı, bilgili, destekleyici ve duyarlı tutumla yaşlı insanlara yaklaşarak onlarla jinekolojik sorunları tartışmalı ve rehberlik etmelidir. Üriner inkontinansın önlenmesinde primer, sekonder, tersiyer koruma ve önlem için alınacak tedbirler ise; Primer Koruma: İnkontinansın gelişme nedenlerini önlemektir. Sekonder Koruma: İnkontinansı erken dönemde belirlemek ve nedenleri önleyerek inkontinansın ilerlemesini durdurmaktır. Tersiyer Koruma: İnkontinansın daha kötüye gitmesi, komplikasyonların oluşması, inkontinansın getirdiği kişisel sınırlamalardan korunmadır. İnkontinansın Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler: - Yeterli sıvı alımı: Günde 6 8 bardak su - 3 4 saatte bir idrara çıkma (24 saatte 4 8 kez) gecede kez idrara çıkma normaldir. 2 defadan fazla idrara çıkma normal kabul edilmemelidir. - Mesaneyi ve bağırsakları boşaltmak için zorlanmak zararlıdır. Bağırsakları boşaltma ihtiyacı olduğunda ertelenmemelidir. - İdrar kaçırma, yaparken ağrı, kan görüldüğünde hemen doktora başvurmalıdır. Sağlık ekibi içerisinde yer alan hemşirelerin rolü Jinekoloji polikliniğine başvuran tüm hastaları inkontinansa neden olabilecek risk faktörleri (doğum öyküsü, beslenme, ailesel öykü v.b.) açısından değerlendirmesi, ÜI bulguları ve risk faktörlerini bilmesi, ÜI'dan korunmada gerekli konuların hastalara öğretilmesi (egzersiz, v.b.) açısından danışmanlık hizmetlerinde etkin bir şekilde rol alması gerekmektedir. En önemli hemşirelik yaklaşımı, olayın gelişmeden önlenmesi konusunda kadınların bilgilendirilmesidir. Bunun için karın içi basıncını artıracak hareketlerden kaçınılması ve pelvik tabanı kuvvetlendiren egzersiz yapılması önerilebilir. Doğumdan sonra gluteal ve pelvik adalelerin kasılmasını ve gevşemesini içeren "Kegel egzersizleri'nin düzenli yapılması, pelvik relaksasyonun önlenmesi için önemlidir. Yarar sağlamanın 8-2 haftalık bir süreyi alacağı ve değerlendirmenin bu süre sonunda yapılması gerektiği konusunda hasta bilgilendirilmelidir. 5

P5 - ÜRİNER İNKONTİNANS TEDAVİSİNE PELVİK TABAN KAS EGZERSİZLERİNİN ETKİSİ BİLGE CEREN YILMAZ, ŞENAY ÜNSAL ATAN 2, 2 Ege Ünİversİtesİ Hemşİrelİk Fakültesİ, Amaç:Üriner inkontinans (Üİ), Uluslararası Kontinans Derneği'nin tanımına göre; kişide sosyal ve hijyenik problemlere sebep olan, objektif olarak gösterilebilen istemsiz idrar kaçırmadır. Üİ kadınlarda daha yaygındır ve her yaştaki kadınları etkileyebilir. Kadınlarda prevalansı %9-72 arasında değişiklik göstermektedir. Üİ prevalansı yaşla birlikte artmakta, genç yetişkinlik döneminde %20-30; orta yaş döneminde %30-40 oranında görülmekte ve 70 yaş üzeri yaklaşık her 3 kadından birini etkilemektedir. Bu derleme, ilk olarak 948 de Arnold Kegel tarafından ortaya atılan ve 963 yılında Jones tarafından kabul edildikten sonra farklı egzersiz protokolleri uygulanarak günümüze kadar Üİ tedavisinde yeri olan pelvik taban kas egzersizlerinin (PTKE) etkisini vurgulamak amacıyla yapılmıştır. PTKE nin amacı; pelvik organların desteğini güçlendirmek ve efor sırasında üretral kapanma basıncını artırmaktır. Yöntem:Bu çalışma literatür taraması yapılarak derleme olarak planlanmıştır. Bulgular:Egzersizler sırasında iyi zamanlanmış, hızlı ve kuvvetli pelvik taban kas kontraksiyonu, simfisis pubise karşı üretrayı iterek, üretral kapanma basıncını artırmak için üretrayı sıkıştırmakta ve intraabdominal basıncı artıran durumlarda üretranın aşağıya doğru inmesini önleyebilmektedir. Aynı zamanda egzersizin uyarısıyla hipertrofi olan kaslar, üretral basınç ve pelvik organ destek yapılarında iyileşme meydana getirebilmektedir. Üİ yaşamı tehdit edici bir durum değildir, ancak kadınları fiziksel ve psikolojik olarak etkilemekte ve yaşam kalitesi üzerinde ciddi etkiler yaratmaktadır. Ayrıca Üİ tedavisinde kullanılan medikal ve cerrahi yöntemler ek bir mali yük getirmektedir. Sistematik derlemeler, üriner inkontinans tedavisinde konservatif (farmakolojik ve cerrahi müdahaleyi içermeyen tedaviler) tedaviyi ve özellikle pelvik taban kas eğitimini birinci basamak tedavi olarak önermektedir. Yapılan meta analiz ve randomize kontrollü çalışmalarda PTKE nin üriner inkontinansın tedavisi ve iyileşme hızını %56-70 arasında değiştirdiği belirtilmektedir. PTKE tüm inkontinans tiplerinde birinci basamak tedavi olarak A kanıt düzeyinde önerilmektedir. Sonuç:PTKE i Üİ gelişiminin önlenmesinde, görülme sıklığının azaltılmasında ve Üİ tedavisinde önemli bir yer tutmakta ve bu alanda çalışan hemşirelere önemli sorumluluklar düşmektedir. Hemşireler; inkontinanslı olan kişilerin belirlenmesinde, kontinansı sürdürme ve uygun kontinans bakımını sağlamada, sağlık ve sosyal bakım veren ekiple birlikte çalışmaktadır ve buradaki primer görevlerinden biri de PTKE nin uygun olarak öğretilmesi ve kişiler tarafından egzersizin devamlılığının sağlanması olmalıdır. Günümüzde yurt dışında yer alan kontinans merkezlerinde bu konuda eğitilmiş hemşirelerin %93 ü kontinans danışmanı olarak çalışmakta ve ekibin vazgeçilmez üyeleri arasında yer almaktadır. Bu merkezlerde çalışan hemşireler biofeedback, mesane eğitimi, pelvik taban kas egzersizleri, elektriksel stimülasyon gibi tedavi yöntemlerini ekiple birlikte ya da tek başına yürütmektedir. Ancak ülkemizde bu merkezlerin ve bu konuda eğitilmiş hemşire sayısının yeterli olmadığı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler; Üriner inkontinans; Pelvik taban kas egzersizleri; Hemşirelik 6

P6 - ÖZBAKIM GÜCÜ VE HEMŞİRELİK GÜCÜNÜN ÜROJİNEKOLOJİK BİR OLGU ÜZERİNE ETKİSİ Çiler YEYĞEL ÖZCAN, Semra GİRGEÇ 2, Esra ARBAĞ 2, Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, 2 İzmir Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü, Amaç:Orem hem erişkin hem de erişkinliğe yaklaşan bireylerin kendi fonksiyonlarını ve gelişimlerini düzenleyebilecek yeterliliğe sahip olduklarına inanmaktadır. Bunu öz-bakım gücü olarak tanımlamaktadır. Orem bireylerin öz-bakım gücü yanı sıra, hemşirelik bakımını da hemşirelik gücü olarak tanımlamıştır. Ona göre hemşirelik hedefi; ya hastanın gereksinimini yerine getirme kapasitesini arttırılması ya da hastaya göre gereksinimin azaltılması olarak tanımlanmıştır.bir jinekoloji olgusunun myom uteri ve prolapsusa bağlı histeroktomi operasyonu sonrasında öz bakım gücü+hemşirelik gücünü belirlemektir. Yöntem:Bayan S.B. 47 yaşında, evli, 2 oğlu, eşi ve yaşlı annesiyle yaşamakta olup, ev işlerinden, annesinin bakımından bütünüyle sorumlu, ekonomik özgürlüğü olmayan bir ev hanımıdır. Eşi 50 yaşında ve diyabet hastasıdır. 8 yıldır uterus myoma ve 2 yıldır prolapsus tanısı olan bireye histeroktomi operasyonu uygulanmıştır. Hasta 2 yıldır gülerken, hapşırırken ve öksürürken idrar kaçırıyor. Alt batında sürekli dolgunluk hissi varmış ve menstrual siklus kanamaları çok uzun sürüyormuş. Hasta post-op birinci gününde klinikte ziyaret edilerek ve Orem in evrensel öz bakım gereksinim alanları kullanılarak hemşirelik tanılaması yapılmıştır. Bu olgu Orem in öz bakım gereksinimlerini ve hemşirelik tanımını içeren hemşirelik gücü bağlamında sunulacaktır. Orem sağlıklı kalabilmek için yerine getirilmesi gereken evrensel öz bakım gereksinimlerini sekiz temel ihtiyaç olarak oluşturmaktadır.. Yeterli nefes alınması, 2. Yeterli su alınması, 3. Yeterli gıda alınması, 4. Yeterli eliminasyonun sağlanması, 5. Aktivite ve dinlenme dengesi, 6. Yalnızlık ve sosyal etkileşim arasında denge, 7. İnsan yaşamını, fonksiyonlarını ve sağlığını tehlikelerden koruma, 8. İnsanın sosyal gruplar içinde gelişimi ve fonksiyonlarının gelişimi, normal olma isteğidir. Hastanın durumu nedeniyle ziyaret sırasında en çok 2, 3, 5 ve 8. maddeler üzerine odaklanılmıştır. Bulgular: Hasta S.B. öz bakımın sağlanmasında yarı bağımlıdır. Normalde ev içinde tüm rol ve sorumluluklar ona ait olduğu için, şimdi bunları eşi ve çocukları dahil kimsenin üstlenmemesi nedeniyle, hasta üzgün olduğunu belirtmiştir. Cinsellik hayatında bireyin kendine ait idrar kaçırmaya bağlı olarak eşinde de diyabet hastası olduğu için 2-3 yıldır cinsellik giderek azalmakla birlikte sonlanmaya yakın olduğunu ifade etti. Görüşme esnasında yapılan bu ameliyat sonrasında da artık cinselliğe yönelik herhangi bir şey olmayacağını ifade etti. Bunun nedeninde ameliyatta kadınlık organlarının alınmış olabileceğini düşündüğünü belirtti (hangi organlarının alındığını bilmiyor, ameliyata öncesi ve sonrasında bilgi verilmemiş, ameliyata yönelik bilgilendirme oğluna yapılmış). Eve gidince bakım alabileceği kimsenin olmadığını, eşinin ve oğullarının evdeki bütün işleri kendi yaptığı için hemen iyileşmek istediğini ifade ederken endişeli olduğu gözlemlendi. Ayrıca eve gidince hemen iş yapıp yapamayacağı konusunda işlerin aksamasından dolayı kaygılı. Ameliyattan sonra öz bakımını nasıl yerine getireceği konusunda (post-op komplikasyonlara yönelik korunma, yıkanma, insizyon yeri bakımı vb.) bilgiye sahip değildir. Hemşire ve diğer sağlık çalışanları tarafından herhangi bir bilgi verilmediğini ifade etti. Bir iki gün sonra taburculuk için çıkış verildiğini söyledi. Ağrılarıyla nasıl baş edeceği ve ne zaman geçeceğini konusunda bilgi sahibi olmadığı gözlemlendi. Hemşirelik gücü (hemşirelik bakımı); Bayan S.B. nin gereksinimini yerine getirme kapasitesini ve bakım kalitesini arttırma, evdeki rolünü kaybetme duygusunun azaltılması ya da giderilmesi, bireyin taburculuktan sonra karşılaşacağı sorunlara yönelik bilgi düzeyinin arttırılması (post-op sonra bakımları) ve becerilerin öğretilmesi (komplikasyonlara yönelik önlemlerin alınması, bireysel hijyen gibi) gerekli ve yeterli şekilde sağlanmalıdır. Sonuç:Ele alınan olguda; hemşirelik gücünün (bakımının) olmadığı görülmektedir. Hastayla iletişim ve problemin çözümü rolü hastaya ve ailesine bırakılmıştır. Hemşire; hastaya eve gitmeden önce taburculuk eğitimi planlayarak kişinin bilgi eksikliğini gidermeli, hastanın rutin kontrolleri esnasında ya da belirli zamanlarda ev ziyaretleri 7

düzenlemeli, hastayla iletişimde ve bakımda var olan gücünü ortaya koyup bireylerin öz bakım güçlerini arttırmalıdırlar. P7 - PREGNANCY AND VAGİNAL DELİVERY AFTER SACROHYSTEROPEXY: A CASE REPORT Deniz Balsak, Ahmet Eser 2, Onur Erol 3, Derya Deniz Altıntaş 4, Haliç Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Doğum Anabilim Dalı, İstanbul, 2 Zeynep Kamil Eğitim Araştırma Hastanesi, Kadın Doğum Bölümü, İstanbul, 3 Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi, Kadın Doğum Bölümü, 4 Gazi Yaşargil Eğtim Araştırma Hastanesi Eğtim Araştrıma Hastanesi, Radyoloji Bölümü, Amaç:Pregnancy and birth after a Pelvic Organ Prolapse (POP) surgery is a rare condition and there is less known about the method for delivery.this report shows that vajinal birth after abdominal sacrohysteropexy can be. Yöntem:This presentation is the first case report that a woman had a subsequent pregnancy and vaginal birth after sacrohysteropexy. Bulgular:A 3-year-old gravida 3 para 3 was referred to our hospital with stage III POP and stress urinary incontinence (SUI). Her obstetric history was unremarkable and consisted of three vaginal deliveries. The Pelvic Organ Prolapse Quantification (POP-Q) measurements were Aa: +3 Ba: +3 Ap: +3 Bp: +3 C: +2, D: +3 and TVL: 7cm PB:3 cm GH: 4 cm. She had been tried vaginal pessary and pelvic floor strengthening exercises but she decided to have surgical intervention due to sexual discomfort, fertility desire and no benefits with conservative therapy. She underwent abdominal sacrohysteropexy and trans obturatuar tape (TOT) procedures in the moth of november 2009. Procedure steps were as follows: First, presacral area was dissected to expose anterior longitudinal ligament. Next, rectovaginal and vesicovaginal space were dissected and then a Y shaped light polypropylene mesh was inserted to these dissected segments. Further, branched segment of mesh was sutured onto the servix anteriorly and onto the rectovaginal space posteriorly by using 2-0 non absorbable prolene sutures(2-0 polypropylene suture, Ethicon). The other part of mesh was attached to the anterior longitudinal ligament. There was unremarkable bleeding. Sacrouterine plication and TOT procedure were then performed. After postoperative 3 months, POP-Q measurements were Aa: -2, Ba: -, Ap: -3, Bp -2, C: -4, D: -5, TVL: 8 cm, PB: 3 cm and GH:4 cm (figure and figure 2). Consequently, she underwent delivery 36 months later after the procedure. She referred to our delivery unıt with fully dilated cervix and the second stage of labor was 5 minutes. She gave birth to a 3950 gr. healthy newborn. After 3 months of delivery, POP-Q measurements were Aa: -, Ba: -2, Ap: -3, Bp: -2, C:-4, D: -5, TVL: 8 cm, PB: 3 cm, GH: 4 cm. and showed no POP recurrence. Sonuç:Pregnancy after an abdominal sacrohysteropexy would be an option for women who desire fertility without an increased risk of POP and normal vaginal delivery would be tried after the POP surgery. Further studies are required to determine the delivery method after POP surgery. 8

P8 - KADINLARDA ÜRİNER İNKONTİNANSIN YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ DİLEK ÖCALAN, ŞENAY ÜNSAL ATAN 2, AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ, AFYON SAĞLIK YÜKSEKOKULU, HEMŞİRELİK BÖLÜMÜ, 2 EGE ÜNİVERSİTESİ, HEMŞİRELİK FAKÜLTESİ, KADIN SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİ AD., Amaç:Üriner inkontinans (Üİ) kadınlarda yaygın olarak görülen ve yaşam kalitesinin kötüleşmesine neden olan medikal, sosyal ve hijyenik bir problemdir. Kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülmekle birlikte yaş ile prevelansı artmaktadır. Üİ, Uluslararası Kontinans Derneğinin (International Continans Society /ICS) raporunda her türlü idrar tutamama ya da istem dışı idrar akması şeklinde tanımlanmaktadır. ICS raporda idrar kaçırmayı semptomlarına göre; stres, urge, miks, overflow, refleks ve fonksiyonel inkontinans olarak altı başlıkta toplamıştır. En yaygın görülen idrar kaçırma tipleri ise stres, urge ve miks tiptir. Bu derlemenin amacı, üriner inkontinansın kadının yaşam kalitesine etkisi üzerine dikkat çekmektir. Yöntem:Literatür bilgileri incelendiğinde; dünyada 200 milyondan fazla insanın Üİ sorunu yaşadığı ve bu sorunun kadınlarda daha fazla görüldüğü bildirilmektedir. Bulgular:Çalışmalarda Üİ sıklığı; Norveç de %25, Avusturya da %26.3, İspanya da %23.9, Fransa da %26.8, İngiltere de %42 ve Almanya da %4 olarak belirtilmektedir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda ise Üİ sıklığı, %5-68 arasında değişmektedir. Multifaktöriyel bir sağlık problemi olan Üİ için risk faktörleri arasında; ileri yaş, hormonal durum (hipoöstrojenemi), doğum travması (sinir, kas, konnektif doku yaralanması), doğum sonrasında aktif ve ağır çalışma temposuna erken dönülmesi, genetik farklılıklar, kadınlarda üretra boynunun kısalığı, diüretik kullanımı, tekrarlayan dirençli üriner enfeksiyonlar, obezite, kronik konstipasyon, öksürme, sigara içme, jinekolojik operasyonlar, hareketsiz yaşam tarzı, diabet, periferik vasküler yetersizlik, akciğer hastalıkları, nörolojik hastalıklar ve konjestif kalp yetersizliği yer almaktadır. Üİ, başkaları tarafından fark edilme ve idrar kokma korkusu, kendini sürekli ıslak hissetme, tuvalete yetişememe korkusu, kadının özgüveninde azalma duygusu, günlük yaşam aktivitelerin sınırlanması ve sosyal izolasyona neden olabilmektedir. Ayrıca, Üİ kadınlarda cinsel fonksiyon bozuklukları, anksiyete ve depresyona neden olabilmektedir. Üİ, kadınların aile üyeleri ile ilişkilerini, sosyal etkileşimlerini, kişilerarası ilişkilerini, kariyerlerini ve psikolojik durumlarını olumsuz etkileyerek, yaşam kalitelerini düşürmektedir. Sonuç:Sağlık profesyonelleri, Üİ ın yaşam kalitesi üzerine olumsuz etkilerine karşı duyarlı olmalıdır. İnkontinansın farklı kadınlarda etkisini ve tolere edilişini görmek, kadın yaşamını nasıl etkilediğini, yardım almak için neler yaptığını anlamak, uyum için yaptığı değişiklikleri öğrenmek, uygulanan tedavinin etkinliğini değerlendirmek ve farklı tedavi yöntemlerini karşılaştırmak amacı ile Üİ ın yaşam kalitesi üzerine etkisi mutlaka değerlendirilmelidir. İnkontinansın yaşam kalitesine etkisini anlamış olan sağlık profesyonellerince, tıbbi tedaviyi destekleyecek psikososyal yardım vermek, kadınların normal yaşamlarına dönüşünü hızlandıracaktır. Anahtar Kelimeler: Üriner İnkontinans, Yaşam Kalitesi, Sağlık profesyonelleri 9

P9 - STRES ÜRİNER İNKONTİNANAS VE MESANE PROLAPSUSU: OLGU SUNUMU Ekin Dila TOP, Gül ERTEM 2, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, 2 Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Amaç:Üriner İnkontinans (Üİ), Uluslararası Kontinans Derneğinin (International Continans Society-ICS) terminoloji raporunda her türlü idrar tutamama ya da istem dışı idrar kaçırma şeklinde tanımlanmakta ve görülme sıklığı %5-73.5 oranlarında değişmektedir. En yaygın görülen Üİ tipleri ise stres, sıkışma ve karışık tiptir. Üİ vakalarının çoğunluğunu oluşturan Stres Üriner İnkontinans (SÜİ), karın içi basıncını arttıran aktiviteler esnasında (öksürme, hapşırma, gülme, egzersiz yapma) istemsiz idrar kaybıdır ve genel olarak üretra fonksiyonu yetersizliği sonucu ortaya çıkmaktadır. Pelvik Organ Prolapsusu (POP) pelvik organlara destek sağlayan, sinir, kas ve fasya kombinasyonun zayıflaması sonucu oluşan, anatomik olarak pelvik organların vajene doğru sarkması ya da vajenden dışarı çıkması şeklinde tanımlanmaktadır. POP un görülme sıklığı %2 ile %50 arasında değişkenlik göstermektedir. POP lar klinikte sıklıkla SÜİ ile birlikte görülmektedir. İntrinsik yapısal defektler, levator ani kasının zayıflığı, zor doğum, müdahaleli doğum, iri fetüs, kronik öksürük, obesite, pelvik tabandaki nöropatiler ve fasyal yırtıklar risk faktörleri arasında yer almaktadır. POP ve SÜİ ın birlikte olduğu olgularda tedavi planı yaparken her ikisine yönelik konservatif ve cerrahi yöntemler uygulanmakta; SÜİ Tip 0+POP Evre I-II de konservatif tedavi, SÜİ Tip I-II-III + POP Evre III-IV cerrahi tedavi tercih edilmektedir. Bu Olguda Mesane Prolapsusu Evre III saptanması nedeniyle Anterior Kolpografi yapılmıştır. SÜİ ve Sistosel tanısı alan bu olguda; hastanın mevcut durumu, risk faktörleri ve nedenlerini açıklayıcı bir şekilde sunulması amaçlanmıştır. Bulgular:A.T 50 yaşında bayan hasta; evli, ev hanımı, ilkokul mezunu, sağlık güvenceli, gelirin gidere denk, en uzun süre Doğu Anadolu Bölgesinde yaşadığını ifade etmiştir. Nisan 205 te iki yıldır devam eden idrar kaçırma ve son bir aydır vajende ele gelen kitle şikayeti ile Jinekoloji polikliniğine başvurmuştur. Hastanın sağlık öyküsünde bir yıldır Menapozda ve on yıldır Hipertansiyon hastası (Adalat 30 mg x) ve Beden Kitle İndeksinin: 3.6 (orta düzeyde obez) olduğu, Hormon Replasman Tedavisi almadığı, alkol ve sigara kullanmadığı, kronik konstipasyon, öksürük ve idrar yolu enfeksiyonu olmadığı, jinekolojik herhangi bir ameliyat geçirmediği, herhangi bir nedenle kemoterapi veya radyoterapi almadığı ve çocukluğunda gece idrar kaçırma durumu olmadığı saptanmıştır. Hastanın obstetrik öyküsünde G0P6A4 olup ilk evlenme yaşı 7 ve ilk gebelik yaşı 8 tir. Hastanın tüm doğumlarını vajinal yoldan yaptığı, ilk iki doğumda epizyotomi uygulandığı, 4000 gr üzerinde iki bebek doğurduğu ve doğum aralıklarının iki yıldan az olduğu saptanmıştır. Hastadan alınan anamnez, laboratuvar bulguları ve fizik muayene sonucunda Stress Üriner İnkontinans ve Sistosel tanısı konmuş, yapılan ultrason sonucunda uterusta İntra Uterin Ria (998 yılından beri) gözlemlenmiş ve hastaya MİNİ TOT+Colpografi Anterior+Ria Extirpasyonu ameliyatı planlanmıştır. Sonuç:Sonuç olarak; olguda belirlenen Üİ ve POP risk faktörlerinin literatürle uyumlu bulunmuştur. Ayrıca hastanın Üİ bir sağlık problemi olarak görmediği ve tedavi olmadığı; ileri aşamalarda hastaneye başvurduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlar Üİ ve POP halen önemli bir sağlık sorunu olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Üİ ve POP un bulguları ve risk faktörleri değerlendirilmesinde, korunma ve tedavi gibi konularda danışmanlık hizmetlerinin verilmesi ve bu hizmetlerin yaygınlaştırılması önem taşımaktadır. Bu nedenle ürojinekoloji hemşiresinin sorunun giderilmesine ilişkin aktif rol alması, özellikle pelvik taban anatomisi açısından risk olarak kabul edilen gebelik, doğum, doğum sonu ve menapoz gibi kadın hayatının önemli evrelerinde pelvik taban kaslarını güçlendirmesi ve diğer risk faktörlerine ilişkin eğitim ve danışmanlık hizmetlerini etkin bir şekilde yapması önerilmektedir. 0

P0 - KADINLARDA GÖRÜLEN ÜRİNER İNKONTİNANSIN CİNSEL FONKSİYONLARA ETKİSİ Ekin Dila TOP, Oya KAVLAK 2, Şenay ÜNSAL ATAN 2, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, 2 Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Amaç:Üriner inkontinans (Üİ), her yaş grubundaki kadınlarda görülebilen, kadının aile içi ve sosyal yaşantısını fiziksel ve psikolojik yönden önemli derecede etkileyebilen sosyal ve hijyenik bir problemdir ve görülme sıklığı %5 ile %73.5 arasında değişmektedir. Üİ si olan kadınlar üriner fonksiyonlarını kontrol edemedikleri için kendilerini kusurlu ve eksik olarak görebilmekte, utanma, koku nedeniyle endişe, temizlik, cilt irritasyonu yaşayabilmekte, sürekli ped/bez kullanma, idrar kaçırma korkusu, koitus sırasında idrar kaçırma, eşin/ partnerin olumsuz reaksiyonları ve çekiciliğin azaldığını düşünme, kendine güvenin azalması ve buna bağlı yaşanan depresyon kadınların cinsel yaşamını olumsuz etkileyerek cinsel disfonksiyonlara neden olabilmektedir. Yapılan çalışmalarda kadınlarda görülen Üİ ın cinsel fonksiyon bozukluklarına neden olduğu ve Üİ olan kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluklarının %26 ile %79.5 arasında değiştiği bildirilmektedir. Üİ cinsel fonksiyonları önemli ölçüde etkileyen bir sağlık problemidir. Bu nedenle Kontinansın hemşiresinin Üİ gelişmesini önlemek ve Üİ yaşayan kadınları cinselliğe özgü spesifik sorulara cevap vermesi konusunda teşvik etmek, cinsel konulardaki endişelerini ifade etmelerini sağlamak temel sorumlulukları arasında yer almaktadır. Bu bilgiler doğrultusunda araştırma, üriner inkontinansın cinsel fonksiyonlar üzerine etkisini incelenmek ve gelecekte yapılacak olan çalışmalara yön vermek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılacaktır. Yöntem:Bu çalışma kadınların yaşadığı üriner inkontinanasın cinsel fonksiyonlara etkisini incelemek amacıyla Nisan 205 tarihine kadar, Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi ve Akademik Google arama motorlarında Üriner İnkontinans, Cinsel Disfonksiyon, Cinsel Fonksiyon Bozukluğu, Üriner İnkontinanas ve Cinsellik anahtar kelimeleri girilerek Türkiye de yapılmış ve yayınlanmış olan makalelerin taranması şeklinde tanımlayıcı türde bir araştırmadır. Araştırma örneklemini tam metine ulaşılabilinen ve bilimsel bir dergide Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanmış, Üİ ın cinsel fonksiyonlar üzerine etkisini inceleyen dört araştırma oluşturmuştur. Bulgular:Üriner inkontinanasın cinsel disfonsiyonlara etkisi ile ilgili yapılan araştırmaların üçü tanımlayıcı ve kesitsel tipte olup biri vaka-kontrol şeklindedir. Yapılan araştırmaların örneklem büyüklüğü 7 ile 60 arasındadır. Çalışmalarda kadınların yaş ortalaması 30 ile 48 arasında olup %5.6-84. oranları arasında ilkokul ve orta okul mezunu, %68.8-95.6 oranları arasında ev hanımı, %4.3-.2 oranları arasında sağlık güvencesinin olmadığı ve %26.4-30.9 oranları arasında gelir durumunun kötü olarak ifade ettikleri belirtilmiştir. Kadınların %3.7-27.5 oranları arasında Üİ ve %3.-68.8 oranları arasında cinsel fonksiyon bozukluğu yaşadığı saptanmıştır. Ayrıca Üİ olan kadınların %48 ile %93.2 oranları arasında cinsel fonksiyon bozuklukları da yaşadığı saptanmıştır. Yapılan çalışmaların ikisinde üriner inkontinas tipleri ve şiddeti ayrıntılı olarak incelenmiştir. Yapılan bir çalışmada kadınların %7. inin cinsel ilişki sırasında inkontinans yaşadığı saptanmıştır. Çalışmaların tamamında cinsel fonksiyonları ölçmek için Kadın Cinsel Fonksiyon Sorgulama İndeksi (IFSF) kullanılmıştır. Yapılan çalışmalarda cinsel fonksiyon bozukluğu görülme oranı %3., %68.8 (IFSF total skoru 30 ve altında), %45.6 (IFSF total skoru 23 ve altında) ve bir çalışmada kontrol grubunda %5.6, çalışma grubunda %79.5 olarak (IFSF total skoru 26.55 ve altında) belirtilmiştir. Kaplan ve arkadaşları tarafından geliştirilen, Türk Androloji Derneği tarafından onaylanan bu ölçek; ülkemizde ve yurt dışı platformlarda kabul görmüştür. Sonuç:Kadınlarda yaşanan Üİ ın cinsel fonksiyon bozukluklarını arttırdığı sonucuna varılmıştır. Üİ lı kadınlarda görülen cinsel fonksiyon bozuklukları ülkemizde çeşitlilik göstermektedir. Bunun nedeni kadınların cinsellik konusunda yeterince konuşamadıkları, çekindikleri, utanma duygusu yaşadıkları olabilmektedir. Ayrıca Üİ ın cinsel fonksiyonlar üzerine etkisini inceleyen çalışmalar yetersiz ve yapılan çalışmaların genellikle Üİ ın yaşam kalitesine etkisini ölçmeye yönelik olduğu saptanmıştır. Doğrudan Üİ ın cinsel disfonksiyonları belirlemeye yönelik çalışmaların olmaması nedeniyle ülkemizde bu alanda yapılacak çalışmaların arttırılması, sağlık profesyonellerinin

hizmet sunumunda bu özellikleri dikkate almaları ve Üİ da cinsel fonksiyon bozukluklarına yönelik kadınlara eğitim ve danışmanlık verilmesi önerilmektedir. P - ÜRİNER İNKONTİNANS TEDAVİSİNDE KONSERVATİF TEDAVİ YÖNTEMLERİ VE HEMŞİRENİN ROLÜ ENDAM ÇETİNKAYA, OYA KAVLAK, ŞENAY ÜNSAL ATAN, EGE ÜNİVERSİTESİ HEMŞİRELİK FAKÜLTESİ, Amaç:Üriner inkontinansın konservatif tedavisinde kullanılan yöntemler sağlık profesyonelleri tarafından kolaylıkla kullanılabilmektedir. Aynı zamanda ucuz ve etkili olup, yan etkileri bulunmamaktadır. Bu derlemenin amacı, üriner inkontinansın konservatif tedavi yöntemlerini ve hemşirenin rolünü incelemektir. Yöntem:Çalışma literatür taranarak derleme şeklinde planlanmıştır. Bulgular:Üriner inkontinansın konservatif tedavisinde kullanılan yöntemleri incelersek; Mesane Eğitimi:Temel hedef, mesane kapasitesi ve uyumunu arttırarak idrar yapma periyotlarını 3-4 saate çıkarmaktır. Tedavinin ilk aşaması olarak uygulanabildiği gibi diğer yöntemler veya ilaç tedavisine kombine olarak uygulanabilir. Diyet:Üriner inkontinanslı kadınların mesane günlüklerine bakılarak diyet alışkanlığında düzenlemeler yapılabilmektedir. Diyette kafeinli gıdaların kısıtlanması sağlanmalıdır. Bu gıdalar diürezisi artırmaktadır. Ayrıca konstipasyonu önlemek amacıyla lifli gıdaların alınması ve sıvı alımının artırılması gerekmektedir. Pelvik Taban Kas Egzersizi(PTKE):Çinlilerin Taoizmininde yer alan egzersiz programlarının önemli bölümünü oluşturmaktadır. PTKE üretral kapanmayı, pelvik organ desteğini artırarak üriner inkontinansı engellemektedir. PTKE nin devamının sağlanması tedavi başarısının sağlanmasında önemlidir. Biofeedback:Fizyolojik olayların bir ekran ve ses düzeniyle görsel, işitsel sinyaller halinde yansıtılmasıdır. Aktif bir yöntem olduğundan kas gücü artışı daha fazladır. PTKE nin doğru uygulanmasında biofeedback yönteminin önemi büyüktür. Çalışmalar stres üriner inkontinansta biofeedback destekli PTKE nin başarısının yüksek olduğunu desteklemektedir. Elektrik Stimülasyonu(ES):Elektrot veya vajinal prob kullanılarak interferensiyel akım verilmektedir. ES kas kontraksiyonu ile kas gücünü artırmakta, pudental sinirin direkt stimülasyonu ile üretral basıncı artırmakta, pelvik sinirin refleks stimülasyonu ile detrüsör inhibisyonunu sağlamakta, kortikal bilinci ve adrenerjik aktiviteyi artırmakta, ayrıca kolinerjik aktiviteyi azaltmaktadır. Vajinal Kon:Hem PTKE yi öğrenmek hem de kas gücünü artırmak için kullanılmaktadır. Konlar günde iki defa 5dk boyunca vajinaya uygulanır. Pelvik taban kasları güçlendirilerek konun ağırlığı kademeli olarak artırılır. Medikal tedavi ile kombine vajinal kon kullanımı özellikle stres üriner inkontinansta tedavi başarısını artırmaktadır. Literatürde vajinal kon tedavisinin yan etkileri, abdominal ağrı, vajinit, kanama, motivasyon sorunları, vajinal ağırlık hissi ve konileri kullanmada güçlük olarak belirtilmektedir. Ekstrakorporal Manyetik İnnervasyon(ExMI):Manyetik dalgalarla pelvis taban kasları ve sinirleri aralıklı olarak uyarılmaktadır. Bu uyarı üretral ve anal sfinkter fonksiyonlarını artırmakta, mesane kasılmasını azaltmakta, pelvik taban kaslarını güçlendirmektedir. ExMI haftada iki seans, her seans 20dk olarak uygulanır. Pelvik taban kaslarının stimulasyonu, 0dk boyunca 5Hz frekansında aralıklı düşük frekanslı stimulasyon ve takip eden 0dk boyunca da 50Hz frekansında aralıklı yüksek frekanslı stümulasyon şeklinde yapılır. Hemşirelerin üriner inkontinansla ilgili olarak başlıca iki sorumlulukları bulunmaktadır. Bunlar; üriner inkontinansın gelişmesini önlemek ve bu sorunu yaşayan kadınların tedavisinde aktif rol almaktır. Üriner inkontinansın önlenmesi ve bu sorunun giderilmesinde kullanılan etkili tedavi yöntemleri konularında kadınlara eğitim vermelidirler. Ayrıca verilecek eğitimde şu konuların da yer alması gerekmektedir: Ağır cisimlerin kaldırmaması, çekilerek taşınmasının öğretilmesi, Normal sınırlarda kilo alımının sağlanması, Konstipasyon sorunu yaşamalarının önlenmesi, Sigara kullanımının azaltılması/önlenmesi, Alkol, kafeinli içecekler gibi idrar yapımını artırıcı ve mesaneyi uyarıcı maddelerin kullanımının önlenmesi/azaltılması, Kadınlara gebelik dönemi boyunca ve doğumdan sonra PTKE nin öğretilmesi ve düzenli yapmalarının sağlanması, Bebeğin doğumu sırasında perinede oluşabilecek travmaları önlemek için perineye masaj uygulanması, Perine tabanının travmatize olmasını önlemek için doğum eyleminin ikinci evresinin iyi yönetilmesi. 2

Sonuç:Ülkemizde bazı ürojinekoloji ünitelerinde konservatif tedavi yöntemlerinin uygulanmasından hemşireler sorumlu bulunmaktadır. Üriner inkontinans sorununda hemşirelik bakımının en önemli amacı hastalığın getirdiği kısıtlamalara rağmen, günlük yaşam aktivitelerini sürdürmeye yardımcı olmaktır. P2 - GEÇİRİLMİŞ POSTERİOR İVS CERRAHİSİ SONRASI TEKRARLAYAN UTERİN PROLAPSUS Erkan ELÇİ, Gülhan GÜNEŞ ELÇİ 2, İsmet ALKIŞ 2, Numan ÇİM 2, Van İpekyolu Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, 2 Yyü Kadın Hastalıkları Ve Doğum, Amaç:Uterin prolapsusu olup yakın zamanda cerrahi işlem yapılmış, genç ve fertilite beklentisi olan hastada tekrarlayan uterin prolapsusa abdominal yaklaşımı planladık. Yöntem:27 yaşında,g2 p2, kez c/s öyküsü olan hasta yıl önce uterin prolapsus+stres inkontinans şikayetleriyle başvurmuş.hastaya posterior ıvs + tvt yapılmış.hasta yıl sonra tekrarlayan uterin prolapsus nedeniyle başvurdu.inkontinans şikayeti yoktu. Hastaya abdominal yaklaşımla sakroservikopeksi yapıldı. Bulgular:Uterin prolapsus oldukça yaygın bir problem olup cerrahi tedavisi hastanın yaşı,fertilite arzusuna göre seçilmelidir. Bunlar içinde vajinal histerektomi en sık kullanılan yöntemdir. Ancak esas problem, genç ve fertilite beklentisi olan kadınlarda uygun cerrahi yöntemin seçilmesidir.bu amaçla organ koruyucu cerrahi yaklaşımlarına olan ihtiyaç giderek artmaktadır.genç ve fertilite beklentisi olan hastalarda çeşitli seçenekler vardır.bunlar arasında kullanılan manchester operasyonu, sonrasında hastada infertilite,servikal stenoz gibi riksleri taşır. Olgumuzdaki gibi önceden vajinal yaklaşımla yapılan posterior ivs ve sakrospinöz ligament fiksasyon sonrası postop ağrı,entereosel,vajen ön duvar prolapsusu görülebilir.sakrospinöz ligament fiksasyonu elangasyo coli ve 3.derecede prolapsusu olan hastada operasyonun kalıcı başarısını azaltmaktadır. Uyguladığımız abdominal sakroservikopeksi ;gebelik,doğum ve travayı olası kılabilen,diğer operasyonu alternatif ve daha kalıcı bir yöntem olarak düşünülmüştür. Sonuç:Uterin prolapsusu olan hastalarda yaş ve fertilite isteklerine göre cerrahi tedavi planlanmalı, inkontinans şikayetleri sorgulanmalı ve ilerde tekrarlama durumu gelişebileceğinden daha kalıcı ek cerrahi girişimlerle desteklenmesi gerekebilir. 3

P3 - KAF PROLAPSUSU NEDENİYLE SAKROSERVİKOPEKSİ YAPILAN HASTADA YİNELEYEN KAF PROLAPSUSU Erkan ELÇİ, Gülhan GÜNEŞ ELÇİ 2, İsmet ALKIŞ 2, Numan ÇİM 3, Van İpekyolu Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, 2 Yyü Kadın Hastalıkları Ve Doğum, 3 Yiyü Kadın Hastalıkları Ve Doğum, Amaç:Kaf prolapsusu nedeniyle sakroservikopeksi yapılan,tekrarlayan kaf prolapsusu olan hastaya vajinal yaklaşımı amaçladık. Yöntem:60 yaşında,g7 p7 olan 5 yıl önce menometroraji şikayetiyle histerektomi olmuş, sonrasında kaf prolapsusu gelişmesi sonucu 4 yıl önce de sakroservikopeksi yapılan hasta vajende dolgunluk şikayetiyle başvurdu.hastanın yapılan muayenesinde kaf prolapsusu izlendi.hasta 2 kez abdominal operasyon geçirdiğinden dolayı morbiditesi daha düşük olduğu düşünülerek hastaya polyprolen meş kullanılarak posterior ıvs yapıldı. Bulgular:Histerektomi sonrası vajen kaf prolapsusu, sakrouterin-kardinal ligament kompleksinin zayıflaması ve vajen kafından ayrılması ile sekonder olarak gelişir. Sıklıkla sistosel ile birlikte bulunur. Günümüzde kaf prolapsusu için profilaktik olarak abdominal histerektomi sırasında kafın sakrauterin ligamente sabitlenmesi önerilmektedir.vajen kaf prolapsusu onarımı için abdominal (açık, laparoskopik ve robotik) ve vajinal teknikler dahil olmak üzere çok sayıda teknik tanımlanmıştır. Primer onarımları takiben nüks insidansının yüksek olması ve dayanıklı materyalin olmamasına bağlı olarak pelvik taban cerrahisinde cerrahi mesh kullanımı gün geçtikçe popülarite kazanmıştır. Sentetik mesh kullanılarak vajen kaf prolapsusu için yapılan intravajinal slingplastiler (IVS), geleneksel yöntemlere karşı daha az invaziv alternatif olarak popülarite kazanmışlardır.ancak gelişen mesh reaksiyonları kullanımını kısıtlamaktadır. Bu nedenle materyal ve tekniklerin artan çeşitliliği ve yeterli prospektif çalışmaların olmaması nedeniyle tedavi şekline karar vermek daha da güçleşmektedir. Biz olgumuzda tekrarlayan cuff prolapsusu gelişmesinden dolayı prolapsus cerrahisi için vajinal yaklaşımla polipropilen mesh kullanıldık. Abdominalve laparoskopik cerrahi ile karşılaştırıldığında transvajinal yaklaşım daha az morbid ve daha ucuzdur. Vajinal yaklaşımlar kıyaslandığında ise mesh ile rekonstrüksiyon, perine cisminin desensusunu önleyen prerektal fasya destek ünitesini yeniden oluşturması nedeniyle daha kalıcı sonuçlara neden olduğu düşündürmektedir. Sonuç:Vajen kaf prolapsusuna en iyi yaklaşım bilinmemektedir.uygun hasta seçimi ve cerrahın uzmanlığı kritik noktalardır. Greft materyallerinin kullanılması anatomik sonuçları düzeltmekte,üriner sistem, barsak ve cinsel fonksiyonları korumaktadır. Ancak gelişen mesh reaksiyonları popularitesini kısıtlamaktadır. Günümüzdeki literatür bu konulardaki soruları tam yanıtlayamamaktadır.uzun dönemde yapılacak daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır. 4

P4 - ÜRİNER İNKONTİNANS TEDAVİSİNDE İDRAR YAPMAYA TEŞVİK ETME VE HEMŞİRELİK BAKIMI Arş.Gör.Esra TUĞDAR ARBAĞ, Yrd. Doç. Dr.Banu KARAÖZ, İzmir Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Amaç:Üriner inkontinans (Üİ) tedavisinde davranışsal tedavilerden olan idrar yapmaya teşvik etmede hemşirelik bakımının kanıtlar ve rehberler doğrultusunda nasıl olması gerektiğine dikkat çekmektir. Yöntem:Derleme tipte bir çalışmadır. Bulgular:Dünyada yaklaşık 250 milyon bireyin Üriner İnkontinans (Üİ) sorunu yaşadığı tahmin edilmektedir. Üİ si olan hastaların tedavisindeki amaç; kontinansı sağlamaktır. Üİ ye yönelik uygulanabilen tedaviler; ilaç tedavisi, cerrahi tedavi ve davranışsal tedavidir (Beji ve ark., 200). ABD Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bölümü tarafından hazırlanan (United States Department of Health and Human Services) Klinik Uygulama Rehberi nde üriner inkontinans tedavisinde genel kural olarak en az invaziv ve en tehlikesiz yöntem olan davranışsal tedavinin ilk tedavi seçeneği olması gerektiği önerilmiştir. Ancak; klinik uygulamada davranışsal tedavilerin uygulanması tedavinin etkinliğinin görülebilmesi için daha uzun bir süreye ihtiyaç olduğu için tercih edilmemektedir. Dolayısıyla hastalara çoğunlukla ilaç tedavisi ya da cerrahi tedavisi uygulanmaktadır. Davranışsal tedavilerin hastalara uygulanabilmesi için klinik ortamda yeterli sayıda eğitimli hemşire bulunmamasından dolayı da bu tür tedavilerin kliniklerde etkin olamamaktadır (Özcan ve Kapucu,204). Ancak; çalışmalar davranışsal tedavilerin hastalar üzerindeki olumlu etkilerinden bahsetmektedir (Eustice S. ve ark.,2000; Wyman, 2003). İdrar yapmayı teşvik etme yöntemi; mesanenin doluluk derecesine ya da idrar yapma gereksinimini fark etmeyi öğrenebilecek ya da tuvalete gitmesi için teşvik edildiğinde buna uyacak ya da yardım isteyecek hastalarda kullanılmalıdır. Hastaların mesanenin dolum hissini algılamaya başladıkları ve tuvalete gitme ihtiyacı duydukları dönemde uygulanılır. Bu dönemin bağımlı ya da bilişsel yeteneği azalmış inkontinanslı hastalarda etkili olduğu gösterilmiştir (Northwood, 2004; Sui, Schindel Martin, Skelly & Northwood, 200). İdrar yapmaya teşvik etmek için, hemşireler her zaman üç temel davranışı kullanmalıdır. Tüm bu davranışlarda hastanın idrar kaçırma olayından önce idrarını yapmasını sağlayarak hastayı kuru tutmak amaçlanır. - İzlemek: İnkontinanslı bireyde tuvalet ihtiyacı davranışsal belirtileri (huzursuzluk, ajitasyon, disrobing) yönünden izlenmeli, eğer belirtiler mevcutsa 2-4 saatte bir tuvalete gitmesi veya sürgü verilmesi önerilir. Bu hastanın düzenli bir işeme programı oluşturmasını sağlar idrar yapmaya teşvik eder. -Sormak: Bu basamak hemşirenin inkontinanslı bireye düzenli aralıklarla tuvalet ihtiyacını sormasını içerir. Bu süre ortalama her iki saatte bir olmalıdır. Kişi sorma süreçleri arasında mesane kontrolünü sağlaması için cesaretlendirilmelidir. - Övgü: Hastanın çabasına yardımcı olmak için kişi desteklenmeli, programı olumlu yürütmede başarılı olmasa bile yaptıkları arasında olumlu söylenebilecek bir şeyler bulunmalı ve teşvik edilmelidir (Nursing Best Practice Guideline,2005). Kanıta dayalı çalışmalar neticesinde uygulanması önerilen kontinansa teşvik algoritmasında; hemşireler; bireyin inkontinans tarihini, işemede bilişsel farkındalığı, sıvı alımını, bağırsak hareketi sıklığını, fonksiyonel yeteneğini, enfeksiyon varlığını ve ilaçlarını değerlendirmeli, idrara teşvik protokolünü uygulamalı (3 günlük idrar tutma rekoru, en az 3 en fazla 8 hafta değerlendirilmeli), yaşam tarzını düzenlemeli (kahve, çay, çikolata, alkol ve asit oranı yüksek olan gıdaların azaltılması, kabızlığın önlenmesi,vs ) dir (Eustice S. Ve ark.,2005; Nursing Best Practice Guideline,2005). Sonuç:Üriner inkontinansın davranışsal tedavisinde önemli bir yer alan idrar yapmaya teşvik etmenin, hemşireler ve diğer sağlık personelleri tarafından öneminin bilinmesi ve uygulanması kanıta dayalı bilgiler ve rehberler doğrultusunda önerilmektedir. Bu derlemede; Üriner inkontinans (Üİ) tedavisinde davranışsal tedavilerden olan idrar yapmaya teşvik etmede hemşirelik bakımının kanıtlar ve rehberler doğrultusunda nasıl olması gerektiği literatür ışığında incelenecektir. 5

P5 - STRES ÜRİNER İNKONTİNANSIN TEDAVİSİNDE BİOFEEDBACK DESTEKLİ PELVİK TABAN KAS EGZERSİZLERİNİN ETKİSİ FADİME KİRLEK, ŞENAY ÜNSAL ATAN 2, EGE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ KADIN SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİ ANA BİLİM DALI, 2 EGE ÜNİVERSİTESİ HEMŞİRELİK FAKÜLTESİ KADIN SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİ ANA BİLİM DALI, Amaç:Üriner inkontinans (Üİ), Uluslararası Kontinans Derneği'nin tanımına göre; kişide sosyal ve hijyenik problemlere sebep olan, objektif olarak gösterilebilen istemsiz idrar kaçırmadır. Stres üriner inkontinans (SÜİ) kadınlarda üriner inkontinansın en yaygın görülen tipidir. Stres üriner inkontinansı, hapşırma, öksürme ve gülme gibi veya fiziksel aktivite (ağır kaldırma) sırasında ani karın içi basınç artışına bağlı olarak, üretradan istemsiz idrar kaçırma olarak tanımlamaktadır. Kadınlar gebelik, doğum, menopoz ve kadın idrar yolunun yapısı nedeniyle, üriner inkontinans erkeklere oranla iki kat daha fazla görülmektedir. Üriner inkontinans kadınların yaşam kalitesini önemli ölçüde düşüren ve tedavisi mümkün olan bir durumdur. Günümüzde inkontinanslı bir hastanın tedavisi amacıyla konservatif, farmakoterapi ve cerrahi temelli olmak üzere çeşitli tedavi yaklaşımları önerilmektedir. Yöntem:Bu çalışma derleme niteliğinde olup, stres üriner inkontinansta biofeedback destekli pelvik taban kas egzersizlerinin etkisini irdelemek amacıyla yapılmıştır. Bulgular:Konservatif tedavi yöntemleri arasında mesane eğitimi, pelvik taban kas egzersizleri, biofeedback, elektrik stimülasyonu ve vajinal-üretral araçlar yer almaktadır. Biofeedback, anal bölge veya vajinal yüzeyel elektrodlarla uygulanan, pelvik taban rehabilitasyonunda kullanılan, düşük riskli, noninvaziv bir metoddur. Biofeedback pelvik taban kaslarının fizyolojik hareketlerinin görsel, dokunsal ya da işitsel olarak sinyaller halinde yansıtılmasıdır. Biofeedback ile karın kası kasılmaksızın sadece pelvis taban kaslarını kasarak pelvis taban kas gücünü arttırmak amaçlanır. Biofeedback aracılığı ile hasta pelvis taban kaslarını belirleyebilmeyi ve seçici olarak kullanabilmeyi öğrenir. Biofeedback tedavi süresi 5-30 dakikadır. Haftada 3 seanstan ortalama 6-8 hafta uygulanır. Kas 0 saniye kasılıp, 20 saniye dinlendirilir. Genellikle 5-20 seans arası istenen sonuçlar elde edilir. Sonuç:Sonuç olarak Biofeedback eşliğinde yapılan pelvik taban kas egzersizlerinin stres üriner inkontinansta önemli bir azalma sağlamaktadır. Ayrıca iyileşmeyi hızlandırıcı ve tedavi esnasında bir aletin kullanılması ile hasta motivasyonunu artırıcı etkisi vardır. Stres üriner inkontinansın tedavisinde biofeedback ile yapılan pelvik taban kas egzersizleri tercih edilmeli ve biofeedback uygulaması yaygınlaştırılmalıdır. 6

P6 - ÜROJİNEKOLOJİK HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE ROBOTİK CERRAHİ SEÇENEĞİ KADINLARIN CERRAHİ ANKSİYETESİNİ ETKİLEYEBİLİR Mİ? Gül Özlem YILDIRIM, Süreyya GÜMÜŞSOY, Gülseren KESKİN, Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Amaç:Ürojinekoloji temel olarak aktif mesane, pelvik organ prolapsusları ve inkontinans şikayetleri ile ilgilenmektedir. Bu sorunların ortak yönü kadınlarda yaşam kalitesini olumsuz etkilemesi, cinsel işlevlerde bozulma, benlik saygısında azalma, utanç duygusu, cerrahi skarların kozmetik olmayan görüntüsü, sosyal yaşamdan uzaklaşma, anksiyete, depresyon ve ekonomik kayıplardır. Her bir kadın hastada ortaya çıkabilen farklı nedenlere bağlı olarak, tedavi hastaya özgü olarak tıbbi veya cerrahi olarak düzenlenebilmektedir. Hastaların cerrahi teknikle tedavisi gerektiğinde klasik açık tekniğe ek olarak, laporoskopik yöntemler ve Robot ların kullanılması güncel bir yöntem olmuştur. Robotik cerrahi en sık üroloji ve jinekoloji hastalarında kullanılmaktadır. Da Vinci robotik sistemi yaklaşık 0 yıldır cerrahi operasyonlarda kullanılmaktadır. Ürojinekolojik cerrahide robotik cerrahi tekniğin kullanılmasının kadın hastalardaki cerrahi anksiyete üzerine etkisinin araştırıldığı randomize çalışmalar literatürde bulunmamaktadır. Robotik cerrahinin, klasik açık cerrahi tekniklerine oranla sahip olduğu avantajlarının, kadın hastaların cerrahi anksiyetelerini etkileyebileceği düşünülmüştür. Bu çalışmada ürojinekolojide robotik cerrahi tekniğinin kullanılması ve kadın hastalara olan biyopisikolojik etkileri ile ilgili çalışmaların sistematik olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem:Bu çalışmada 2005 ile 205 tarihleri arasında yayınlanmış araştırmalar incelenmiş; Medline, Cochrane Library, PubMed, ClinicalKey, OVID, Science Direct, ULAKBİM elektronik veri tabanları İnkontinans cerrahisi, yaşam kalitesi, depresyon, robotik ürojinekoloji, robotik sakrokolpopeksi anahtar kelimeleri kullanılarak taranmıştır. Elektronik arama ile saptanan ilgili tüm yazıların başlık ve özetleri, araştırmacılar tarafından gözden geçirilmiştir. Ulaştığımız çalışmalarda randomize kontrollü çalışma (RKÇ), kontrollü deneysel çalışmalar meta-analiz, sistematik derleme, incelemeye dahil edilmiştir. Bulgular:Anahtar kelimelerimiz doğrultusunda incelediğimiz derlemelerde robotik cerrahinin klasik açık teknikle karşılaştırıldığında operasyon süresini uzattığı, maliyetinin yüksek olduğu, yetişmiş personel gerektirdiği ancak minimal invaziv olması nedeniyle daha az kan kaybına yol açtığı ve hastaların daha kısa sürede normal hayatlarına döndükleri görülmektedir. Komplikasyon oranları her iki teknikte de benzerdir. Kanser olgularındaki hastalıksız progresyon ve tüm sağkalım oranları açısından robotik cerrahi ile laparoskopik ve klasik açık cerrahi arasında fark görülmemiştir. Pelvik taban disfonksiyonu daha çok ileri yaştaki kadınları (45-85 yaş arası) ilgilendirmektedir. Amerikada bu yaş grubundaki kadınların %.4 ü stress üriner inkontinans (SUI) yada pelvik organ prolapsusu (POP) nedeniyle opere edilmektedir. Kadınların hayatları boyunca SUI ve POP nedeniyle tek yada tekrarlayan operasyon geçirme sıklığı %29.2 dir ve bu oran yaşla birlikte artış göstermektedir. Robotik ürojinekolojik cerrahi işlemler (ort 203 dak) klasik laparoskopik ve açık cerrahi işlemlere (ort 78 dak) oranla daha uzun sürmektedir. Robotik cerrahi işlemler laparoskopik cerrahiye oranla operasyon başına ortalama 940 Dolar daha pahalıya malolmaktadır. Robotik cerrahi hastalarının ortalama hastanede kalış süreleri klasik cerrahiye oranla daha kısadır. Robotik cerrahide ortalama cerrahi ve anestezi süreleri klasik laparoskopik cerrahiye göre daha uzun bulunmuştur. Hastaların cerrahiden 3-5 gün sonraki ağrı düzeyleri ve total antienflamatuar kullanım miktarları robotik cerrahide daha yüksek bulunmuştur. Sonuç:Kadınlarda urojinekolojide robotik cerrahi prosedürlerin kullanımı hastanede kalış süresinin daha kısa olması, peroperatif kan transfüzyon ihtiyacının daha az olması, açık tekniğe oranla daha az cilt kesisi ve cerrahi skar nedeniyle 7

hastalardaki cerrahi kaygı ve stress üzerine olumlu etkileri olabilir. Ancak bu konuda daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır. P7 - JİNEKOLOJİ POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN OLGULAR ARASINDA ÜROJİNEKOLOJİK YAKINMA SIKLIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ Pınar Solmaz HASDEMİR, Cansu BAŞARAN, Tevfik GÜVENAL, Semra ORUÇ KOLTAN, Faik Mümtaz KOYUNCU, CBÜ Kadın Hastalıkları Ve Doğum AD, Amaç:Bir üniversite hastanesine jinekolojik yakınma ile başvuran olgular arasında ürolojik ve ürojinekolojik yakınma çeşit ve sıklığının değerlendirilmesi. Yöntem:Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Jinekoloji polikliniğine Mart 205-3 Mart 205 tarihleri arasında başvuran toplam 288 olgunun ürolojik ve üro-jinekolojik yakınma varlığı kaydedildi. Hastaların ayrıntılı anamnezle belirlenen yakınmaları, fizik muayene ile teyit edildi. Elde edilen veriler SPSS.2 (SPSS, Chicago, IL) istatistik analiz programına kaydedilerek yorumlandı. Bulgular:Toplam 288 olgunun 5 inde (%3,9) ürolojik veya üro-jinekolojik yakınma mevcuttu. Olguların %8 inde üro-jinekolojik yakınma dışı başka bir jinekolojik yakınma mevcut değildi. Jinekolojik bir yakınmaya ilave olarak ürolojik bir problemi olan olguların oranı %9 idi. En sık yakınma dizüri (%37,2) olup, bunu sırasıyla üriner inkontinans (%33,3), pollaküri (%5,7), sisto-rektosel (7,8%) ve tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu (%5,9) izlemektedir. Sonuç:Kadınlar üriner yakınmaları için de öncelikle jinekoloji polikliniğine başvurmayı tercih edebildiklerinden dolayı, jinekologların üro-jinekoloji olgusuna yaklaşım konusunda bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. İdrar yolu enfeksiyonu ilişkili semptomlar ve inkontinans, başlıca başvuru nedenleridir. 8

P8 - OBSTETRİ POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN İLK TRİMESTER GEBELERDE ASEMPTOMATİK BAKTERİÜRİ SIKLIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ Pınar Solmaz HASDEMİR, Merve ÖZNOHUT, Esat ÇALIK, Semra ORUÇ KOLTAN, Tevfik GÜVENAL, CBÜ Kadın Hastalıkları Ve Doğum AD, Amaç:Bir üniversite hastanesinin obstetri polikliniğine takip amaçlı başvuran birinci trimester gebelerde asemptomatik bakteriüri sıklığının ve diğer idrar parametreleri ile ilişkisinin değerlendirilmesi. Yöntem:Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Obstetri polikliniğine Mart 205-30 Nisan 205 tarihleri arasında başvuran toplam 95 olguya ait hemogram ve idrar parametreleri değerlendirildi. Üriner yakınma varlığı kaydedildi. Elde edilen veriler SPSS.2 (SPSS, Chicago, IL) istatistik analiz programına kaydedilerek yorumlandı. Bulgular:Değerlendirmeye alınan toplam 95 gebenin yaş ortalaması 27,2± 6,82 idi. Gebelik, doğum sayıları ve başvuru sırasındaki gebelik haftası sırası ile 2,43±,38 ;,0±,08 ve,03± 2,64 şeklinde idi. Olgulara ait hemogram parametreleri incelendiğinde, ortalama beyaz kan hücresi sayısı 0,2± 2,38 (03/ μl) ve hemoglobin değeri,7±,25 g/dl olarak bulundu. Olguların spot idrarlarında lökosit varlığı değerlendirildi; %70,2 olguda lökosit olmadığı, %9,6 olguda +, %4,9 olguda 2+, %5,3 olguda 3+ lökositüri mevcut olduğu saptandı. Asemptomatik bakteriüri %,8 oranında saptandı. Asemptomatik bakteriürisi olan toplam 0 olgudan (%,8) 5 inin idrarında lökositüri saptanmazken, diğer 5 inde lökositüri mevcuttu, ancak 3+ lökositürisi olan olguların hiçbirinde bakteriüri mevcut değildi. Sonuç:Asemptomatik bakteriüri obstetri polikliniğine takip amaçlı başvuran gebelerde dikkat edilmesi gereken, nispeten sık bir sağlık sorunudur. Asemptomatik bakteriüri ile lökositüri arasında direkt ilişki olmadığı akılda bulundurulmalıdır. 9

P9 - TRANSOBTURATOR TAPE UYGULAMASI SONRASI VAJİNAL MESH EROZYONU: OLGU SUNUMU Pınar TÜRK, Adnan ORHAN, Elif KÜLAHÇI ASLAN, Mehmet Aral ATALAY, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları Ve Doğum Anabilim Dalı,bursa, TOT operasyonu sonrasında vajen mukozasında meş erozyonu gelişen bir olguda yönetim; lokal meş eksizyonu ve vajinal mukoza onarımı sunulmaktadır. Giriş: Üriner İnkontinans Uluslararası Kontinans Cemiyeti tarafından sosyal ya da hijyenik bir sorun haline gelen ve objektif olarak gösterilebilen istemsiz idrar kaçırılması olarak tanımlanmaktadır.()kadınların ortalama % 30unda üriner inkontinans gözlenirken perimenopozal dönem bu grubun %20-25 ini postmenopozal dönem ise %40-50 sini oluşturmaktadır.(2)üriner inkontinans tiplerinden gerçek stres inkontinans İntraabdominal basınç artışı ile birlikte, intravezikal basıncın üretral kapanma basıncının karşı koyma yeteneğini aşması ile oluşur. Kadınlarda en sık görülen üriner inkontinans tipidir.tedaviye yönelik geçmişten günümüze pek çok cerrahi teknik tanımlanmış olup günümüzde, SUİ tedavisinde güvenilir ve başarılı sonuçlarla seyreden minimal invaziv cerrahiler sıklıkla tercih edilmektedir.sling/askı operasyonları mesane boynu elevasyonu ve üretral direnci artırmak amacıyla günümüzde yaygın olarak kullanılan tekniklerden biri olup, 200 yılında Delorme tarafından ortaya konan Transobturator Tape (TOT) bu cerrahi yöntemlerden birisidir.[2] Bu teknikte tape midüretra altına yerleştirilirken intraabdominal alana girilmeden obturator foramenden dışarıya alınır. Minimal invaziv bir yöntem olmasına rağmen; kanama, vajinal perforasyon, De novo urge, perineal ağrı ve vajinal erozyon gibi komplikasyonlar görülebilmektedir.[3] Vajinal Meş erozyonu lokal alana sınırlı yüzeyel olduğunda topiksl östrojen tedavisi alternatif olasada geniş alanlı erozyonlarda ya da enfekte meş varlığında mutlak eksizyon önerilmektedir.bu olgu sunumunda, TOT operasyonu sonrasında vajen mukozasında meş erozyonu gelişen bir olguda lokal meş eksizyonu ve vajinal mukoza onarımı sunulmaktadır. Olgu: 53 yaşında Stres inkontinans yakınması ile eylül 204 te kliniğimize başvuran hastaya mesane boynu hipermobilitesi izlenmesi iüzerine TOT operasyonu uygulandı.üriner İnkontinans semptomları gerileyen hasta takiben postoperatif 3.ayında hasta vajende yanma, batma hissi,koitus esnasında eşinde penil laserasyon gelişmesi üzerine yeniden başvurdu.yapılan muayenesinde üretra üzerinde.5x.5 cm lik alanda tam kat vajinal erozyon hali izlendi.(resim ) Enfeksiyon bulgusu gözlenmedi.lezyon alanının genişliği nedeni ile lokal östrojen tedavisi düşünülmedi. Şubat 204 te hastaya parsiyel meş eksizyonu ve vajen mukozası onarımı yapıldı (Resim 2). Hastanın şikayetleri postoperatif dönemde geriledi ve yara yeri normal olarak izlendi. Tartışma: Stres inkontinansa yönelik cerrahi yaklaşımlar içerisinde sling/askı operasyonları günümüzde sık uygulanan minimal invaziv cerahi yaklaşımlardır.öncesinde sık kullanılan transvajinal tape uygulamasına alternatif olarak geliştirilen transobturator tape uygulamasında intraabdominal organ yaralanmaları gibi komplikasyonlar daha nadir görülürken geç dönem mesh erozyon komplikasyonları kullanılan meshe göre orantısız yüksek erozyon riskine (%9 7) sahip olduğu bildirilmiştir [4]. Bunun nedeni de silikon sütünları olarak gösterilmiştir. Erozyon etiyolojisinde bireysel faktörlerin (diyabet vb) yanında kullanılan sentetik meş tipi de önemlidir.erozyon tedavisinde seçilmiş vakalarda öncelikle konservatif yaklaşım( topikal östrojen tedavisi) önerilmektedir [5]. Ancak enfeksiyöz komplikasyon riski göz önüne alındığında derin erozyon varlığında hemen meşin tamamen çıkarılması önerilmektedir [6]. Meş eksizyonu, uzun dönem iyileşmenin belirgin vakalarda zor ve kompikasyona açık bir operasyondur. Bu nedenle Konservatif izlemde gerilemeyen minimal erozyonu olan vakalarda parsiyel meş eksizyonu ve vajinal sütürasyon 20