ÖTEKİ TÜRKİYE ÖTEKİ TÜRKİYE



Benzer belgeler
Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

EMEK ARAŞTIRMA RAPORU-2

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

KADIN EMEKÇ LER N TALEPLER...

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

Maden kazası değil, bu bir cinayettir ve sorumlulardan hesap sorulmalıdır

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016

25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI DAYANIŞMA GÜNÜ

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI TÜRKİYE DE ÇOCUK HAKLARI İHLAL TABLOLARI

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012

TARİHİ REKOR İŞSİZ SAYISI 7 MİLYONU AŞTI! HALKIN DERDİ BAŞKANLIK DEĞİL İŞSİZLİK!

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI

T.C. AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI Trabzon Koza Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi PINAR ÖŞME PSİKOLOG

TÜRKİYE DE KADIN İŞÇİ GERÇEĞİ: DAHA FAZLA AYRIMCILIK, DÜŞÜK ÜCRET, GÜVENCESİZ İSTİHDAM

ÇALIŞMA HAYATINDA KADINLAR: DAHA ÇOK ÇALIŞIYOR, DAHA AZ KAZANIYOR

ENEL HİZMETLER İŞÇİLERİ SE

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

TÜRKİYE DE MAĞDUR ÇOCUKLAR

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK 6 MİLYONA YAKLAŞTI!

CİNSİYET EŞİTLİĞİ MEVZUAT ÇERÇEVESİ: AB/TÜRKİYE

İşsizlik Dikiş Tutmuyor İşsizlikte Kriz Günlerine Dönüş

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

İŞSİZLİKTE PATLAMA!: AKP İşsizlikle Mücadelede Başarısız!

Kadınlar asgari ücreti değerlendiriyor: Söz hakkımız da yok yaşama şansımız da!

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

GENÇ, KADIN ve ÜNİVERSİTE MEZUNU İŞSİZLİĞİNDE VAHİM TABLO!

Cinsel haklar / üreme hakları insan haklarıdır.

CİNSEL SALDIRILAR ACİL HEKİMİNİN SORUMLULUKLARI. Dr. Serhat KOYUNCU Gaziosmanpaşa Üniversitesi Acil tıp A.D

AKP HÜKÜMETİNİN 2014 İTİBARSIZLIK ENDEKSİ

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek

BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ...

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI

GMO 1. KADIN ÇALIŞTAYI

HAK-İŞ KONFEDERASYONU

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

İŞSİZLİKTE VAHİM TABLO SÜRÜYOR! KAYITDIŞI ve GÜVENCESİZ İSTİHDAM ARTIŞI KAYGI VERİCİ BOYUTTA

İsyanım. Suskunluğumda. Şiddetin. Başucumda ŞİDDET VERİLERİ

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2 Kasım Sayın Bakan,

ALMANYA DA 2012 MAYIS AYI İTİBARİYLE ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK ALANINDA MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER. 1. İstihdam Piyasası

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

Kadın işçiler. Dr. Nilay ETİLER Kocaeli Üniversitesi

Hayata Destek Derneği 27 Haziran 2014 Gezici ve Geçici Mevsimlik Tarımda Çocuk İşçiliği Toplantısı Politika Önerileri

TOPLUMSAL CİNSİYET TOPLUMDA KADINA BİÇİLEN ROLLER VE ÇÖZÜMLERİ

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması

İşgücü Piyasasında Gelişmeler: Döneminde Kadınlar ve Erkeklerin İstihdamı ve İşsizliği Ne Yönde Değişti? 1

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MESLEK HASTALIKLARI-1 PROF.DR. SARPER ERDOĞAN

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

SOSYAL SORUMLULUK POLİTİKASI

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

İSTİHDAM SEFERBERLİĞİ LAFTA KALDI: İSTİHDAM ARTIŞI YAVAŞLADI

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Ekonomik Rapor Kaynak: TÜİK. Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

2011 KADIN İSTATİSTİKLERİ

KAPSAYICI EĞİTİM. Kapsayıcı Eğitimin Tanımı Ayrımcılığa Neden Olan Faktörler

Tokat Kırılgan Gruplar (Kırsalda Yaşayanlar, Engelliler, Kadınlar, Yaşlılar, Göçle Gelenler, Mülteciler, Mevsimlik İşçiler)

TÜRKİYE İŞSİZLİKTE EN KÖTÜ DÖRT ÜLKE ARASINDA

Buca da kadınlar yalnız değil Çaresiz Değiliz Çare Biziz

TBMM MİLLETVEKİLLERİ Cinsiyete göre dağılım. TBMM MİLLETVEKİLLERİ Partilere göre dağılım YEREL YÖNETİMLER KADIN ORANI (%)

Bu Nasıl İstihdam! İstihdam artışı 1 milyon 355 bin Zorunlu sigortalı işçi artışı 205 bin Çırak, Stajyer, Kursiyer ve Bursiyer Artışı 1 Milyon 128 bin

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Genel Merkezi. Facebook sesgm1996 1

İşsizliğin Önlenemeyen Yükselişi: Son Beş Yılın Zirvesi

ULUSAL PNÖMOKONYOZ ÖNLEME EYLEM PLANI

Kadına YÖNELİK ŞİDDET ve Ev İçİ Şİddetİn Mücadeleye İlİşkİn. Sözleşmesi. İstanbul. Sözleşmesİ. Korkudan uzak Şİddetten uzak

KRİZ ÜÇ KOLDAN SARSIYOR ENFLASYON-KÜÇÜLME-İŞSİZLİK

Asgari ücretin belirlenmesini düzenleyen Asgari Ücret Yönetmeliği uyarınca, asgari ücret, pazarlık ücreti değildir.

Bu sayıda: 2017 Yılına ait İşgücü ve İstihdam verileri değerlendirilmiştir.

Kadına Yönelik. Siddete Karsı. Uluslararası. Dayanısma Günü 25KASIM. Av. Selcen BAYÜN Stj. Av. Narin Ceren DİNÇER. 110 Hukuk Gündemi 2013/2

Cinsiyet Eşitliği ~ Türkiye de Kadın ~

KAYITDIŞI ĐSTĐHDAMLA MÜCADELE

Sendikalaşma ve Toplu İş Sözleşmesi Raporu Ağustos 2016

AKOFiS İŞ GÜVENLİĞİ PAKETİ 17 KASIM Halkla İlişkiler Başkanlığı

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 23: Çalışma Hakkı

DEMOGRAFİK DÖNÜŞÜMLE YAŞLANAN NÜFUS TÜRKİYE. Prof. Dr. Nükhet HOTAR AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısı

Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesinin Uygulanması

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

Sağlık Personeline Karşı İşlenen Suçlar. Dt. Evin Toker

İlk Sosyal Politika Uygulamaları - İngiltere

Türkiye de Cinsiyet Çeşitliliğinin Hukuki Altyapısı. Etik ve İtibar Derneği TEİD. 28 Eylül 2018 Av. Okan Demirkan

İŞ GÜVENLİĞİ UYGULAMALARINDAKİ PROBLEMLER ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Araştırma Notu 15/176

Trans Olmak Suç Değildir!

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

Transkript:

ÖTEKİ TÜRKİYE Geride kalan, saklanan, unutulan, görünmeyen ÖTEKİ TÜRKİYE Emek ve Şiddet İletişim Tanıtım ve Medya ile İlişkiler Genel Başkan Yardımcılığı

İletişim Tanıtım ve Medya ile İlişkiler Genel Başkan Yardımcılığı ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Geride kalan, saklanan, unutulan, görünmeyen

Editor: Gizem KARSLI Kapak Tasarım ve Mizanpaj: Çağla KAVUŞ 2. Baskı: Kasım 2013- Ankara BAŞAK MATBAACILIK TANITIM HİZ.İTH.İHR.TİC. LTD.ŞTİ. Merkez : Anadolu Bulvarı Meka Plaza No:5/15 Gimat Yenimahalle / ANKARA Tel: (0312) 397 16 17 Fax: (0312) 397 03 07 SERTİFİKA NO: 12689

İÇERİK 1. İşçiler...9 1.1 Mevsimlik Tarım İşçileri... 11 1.2 Maden İşçileri... 15 1.3 İnşaat İşçileri... 19 1.4 Taşeron İşçiler... 23 1.5 Kot İşçileri... 27 1.6 Tersane İşçileri... 33 2. Kadınlar...37 2.1 Kadın İstihdamı... 39 2.2 Ev İşçileri... 43 2.3 Kadın Cinayetleri... 47 3. Çocuklar...51 3.1 Çocuk İşçiler... 53 3.2 Hapishanedeki Çocuklar... 59 4. LGBT Bireyler...63 5. Suriyeli Sığınmacılar...69 5.1 İç Savaşın Ötekileri...71 5.2 İnsan Ticareti ve Hak İhlalleri... 75 5.3 Çocuk Sığınmacılar... 76 5.4 Sığınmacılar ve Emek Sömürüsü... 77 6. Polis Şiddeti...79 7. Kışlada Şiddet...85

Burada yazılanlar, iktidarın ötekileştirdiği emekçilerin, çocukların, kadınların sömürülmesine karşı bir direniştir... Amacımız, naylon çadırda yananların, 50 liralık gaz maskesi olmadığı için kuyuda zehirlenenlerin, balık istifi araçlarda kazada ölen mevsimlik işçilerin, devlet şiddetiyle hayatını kaybeden gencecik fidanların, cinayete kurban giden kadınların, cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri sebebiyle nefret cinayetlerine kurban gidenlerin ve iktidarın susturduğu halkımızın sesi olmaktır. 12 Eylül ün ürünü olan sendikal yasaklardan beslenen ve 11 yıllık hükümdarlığında esnek çalışma, taşeronlaşma ve güvensiz çalışma koşulları üzerine kurduğu kölelik düzeni ile AKP Hükümetinin sadece son 10 ayda kanına girdiği en az 1017 emekçi için, Muhafazakârlık kisvesi altında ikincilleştirilip, maruz kaldıkları şiddete sessiz kalınmasıyla 2013 ün ilk 10 ayında cinayete kurban giden, en az 187 kadın kardeşimiz için, Kafası pres makinasına sıkışarak, inşaat boşluklarına düşerek, tarlada, şantiyede, fabrikada 2013 ün ilk 10 ayında ölen 55 çocuğumuz için, Ortadoğu da ucuz kahramanlıklara soyunup, ülkemizde Suriyeli sığınmacıların çaresizliğini sektörleştiren AKP ye karşı sayısı 800.000 i geçen Suriyeli vatandaş için, ÖTEKİ TÜRKİYE çalışmamızın ilk adımı olan ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK ve ŞİDDET raporunu sizlere sunuyoruz. Kaleme aldığımız her kelimenin, Türkiye de hakları ve özgürlükleri için mücadele eden örgütlü bir topluma hizmet etmesi dileğiyle, Anadolu nun 7 bölgesinde sayısız il, ilçe ve köyde açlık sınırında yaşam mücadelesi veren, bizleri umutla karşılayıp bağrına basan halkımıza armağan olsun... Gürsel Tekin CHP İletişim, Tanıtım ve Medya ile İlişkiler Genel Başkan Yardımcısı

İŞÇİLER 1

Mevsimlik Tarım İşçileri Adıyaman da hayatını kaybeden ve diğer tüm mevsimlik tarım işçisi kadınlara...

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Mevsimlik Tarım İşçileri Türkiye de ucuz insan gücünü kullanmak gittikçe cazip hale getirilmiş, daha ucuza çalıştırılmak adına sistematik olarak yoksullaştırılan işgücü, talep edilen bölgelere göçe zorlanmıştır. Bu durumun en büyük mağduru ise mevsimlik tarım işçileri olmuştur. Anadolu nun 48 ilinde mevsimlik gezici tarım işçileri çalışmaktadır. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu tarafından yürütülen araştırmalarda da belirtildiği gibi; ortalama 4 ay çalışan mevsimlik tarım işçileri ağırlıkla Karadeniz bölgesinde fındık, Ege de yaş zeytin, Çukurova da pamuk, Orta Anadolu da soğan, şekerpancarı, kayısı gibi ürünlerin çapa, toplama, kurutma ve serme işlemlerinde çalışmaktadır. Türkiye de mevsimlik gezici tarım işçi sayısının -kayıt dışı çalışanlar ve çocuklar ile birlikteen az 1 milyonluk bir nüfusu kapsadığı tahmin edilmektedir. 2012 yılında Birleşmiş Millet Nüfus Fonu tarafından Türkiye de gerçekleştiren çalışma, mevsimlik tarım işçilerinin yaklaşık %10 unun 5 yaş altında, %40 ının 14 yaş ve altında, % 2,2 sinin ise 65 yaş ve üzerinde olduğunu göstermektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü nün dünya ölçeğinde verdiği istatistiklerde, mevsimlik tarım işçilerinin yaklaşık %60 ının yoksulluk sınırı altında yaşadığı görülmektedir. Türkiye de yürütülen araştırmalar her 5 aileden 3 ünün yoksulluk sınırının altında yaşadığına işaret eder. (Türk- İş tarafından yürütülen araştırma, Türkiye de 4 kişilik aile için Ekim 2013 yoksulluk sınırı 3.466,65TL, açlık sınırı 1.064,26TL olarak verilmiştir.) Bu durumun en belirgin sebeplerinden biri işçilerin elde ettikleri gelirin bir kısmına aracılar tarafından el konulmasıdır. Mevsimlik tarım işçileri içinde bulundukları bu mutlak yoksulluk sebebiyle barınma, eğitim, sağlık gibi temel insan haklarına erişememektedir. 13

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Türkiye de mevsimlik tarım işçiliği kadının ücretsiz emek sorunu ve çocuk sömürüsünün en çok görüldüğü alan hale gelmiştir. Ayrıca, aynı işi yapan mevsimlik tarım işçileri arasında etnik, coğrafi ve cinsiyete göre ücret farklılıkları çok ciddi bir ayrımcılık yaratarak mevsimlik tarım işçiliği sorununu insanlık dışı boyutlara taşımıştır. Türkiye de sendikaların ve örgütlenme çalışmalarının sistematik olarak zayıflatılması da, işçilerin haklarını örgütlü olarak arayamamasına ve seslerini duyuramamasına neden olmaktadır. %50 si çocuk işçiliğine dayalı olan mevsimlik tarım işçiliğinin çocuk boyutu özel olarak ele alınmalıdır. Mevsimlik Tarım işçisi çocuklar, sağlık ve barınma gibi en temel hizmet alanlarından faydalanamamaktadır. Bu temel sorunlara ek olarak, yaklaşık sekiz aylık eğitim öğretim yılından ortalama 60 gün uzak kalıp, buna bağlı olarak gelişen sosyal dışlanmayla karşı karşıya kalmaktadırlar. Küçük yaşta mücadele ettikleri bu zorluklar çocuklarda telafisi olmayan fiziki ve psikolojik izler bırakmaktadır. Memleketimden bir manzara da Adıyaman da İnsanlar o kadar çaresiz ki kucaklarında yaşını doldurmamış bebekleriyle, Adıyaman dan Giresun a, Türkiye nin bir ucundan diğerine mevsimlik işçi olarak 35 lira yevmiye almak için gidiyorlar. Ve ölüm onları yolda yakalıyor. 16 kadın kardeşimiz kucaklarında bebekleriyle ölüyor. GÜRSEL TEKİN 14

Maden İşçileri Zonguldak Karadon Maden Ocağı nda hayatını kaybeden 30 madencimize...

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Maden İşçileri Tarihi insanlıkla birlikte gelişen madencilik, çeşitli kaynakların yeraltından çıkarılıp işlenmesi suretiyle kullanılmasına dayanan bir meslektir. Dünyanın birçok ülkesinde madencilik, özel tedbirlerin alındığı, ülke kalkınması açısından can alıcı öneme sahip, stratejik değeri olan bir iş koludur. Bu tedbirler genel olarak, iş güvenliği, işçi sağlığı ve çalışma koşullarını iyileştirme çerçevesinde gelişir. Türkiye de maden işçiliği ise işçi sağlığı ve iş güvenliğinin yanı sıra can güvenliğini de tehdit eder boyuttadır. Türkiye de kömür, bakır, alüminyum gibi beden gücüne dayalı maden üretimi tesislerindeki sorunlar şöyle sıralanabilir: Taşeronlaşma Uzun çalışma süreleri Saha güvenliğinin alınmaması Düşük ücret Yıpranma paylarının ödenmemesi Denetimsiz ocakların insan sağlığını hiçe sayması Tüm bu sorunlar, güvencesiz ve esnek çalışmanın yanı sıra maden üretim tesislerinde ölümcül kazaların sürekli Şubat 2011 de Afşin-Elbistan da meydana gelen maden faciası 11 emekçinin canına mal olmuştur. AKP Hükümeti ne bir kez daha soruyoruz, toprak altından çıkarılamayıp, mezarı maden olan 9 işçimiz için ne yaptınız, mezarı bile olmayan işçileri karanlıkta bırakmak hangi dinde caizdir! GÜRSEL TEKİN olarak yaşanmasına, birçok işçinin meslek hastalıklarına yakalanmasına neden olmaktadır. Bu hastalıkların başında, 1990 da meslek hastalığı olarak kabul edilen pnömokonyoz gelmektedir. Pnömokonyoz, havaya karışan maden tozlarının solunması suretiyle akciğer dokusunda tahribat yapmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Maden ocaklarında yeterli havalandırmanın olmaması sonucu solunan maden tozlarının yarattığı bu hastalık, nefes 17

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET darlığı belirtisiyle kendini gösterir, tedavi edilmediğinde tüberküloza dönüşebilir. TMMOB Maden Mühendisleri Odası verilerine göre, Türkiye de maden kazaları her geçen yıl artmaktadır: 2008 yılında 48 2009 yılında bu sayı 92 2010 yılında ise 105 2011 de 86 maden kazası yaşanmıştır. Bu kazalarda; 79 maden emekçisi hayatını kaybetmiş, 117 işçi de yaralanmıştır. Tüm bu kazalarının 62 sinin yer altı maden işletmelerinde, 24 ünün ise yerüstü maden işletmelerinde meydana geldiği ifade edilmiştir. 2012 yılında en az 80, 2013 yılının ilk 9 ayında ise en az 30 maden işçisi hayatını kaybetmiştir. AKP Hükümeti nin, güvencesiz çalışma koşulları ve denetimsizlikten kaynaklı iş cinayetlerine kayıtsızlığı, Çalışma Eski Bakanı Ömer Dinçer in insanlık onuruna yakışmayan sözleriyle özetlenmiştir: Güzel öldüler Madenciler, tüm dünyada yerin yüzlerce metre altına girip, ölümle burun buruna çalışan yegane iş kolunun emekçileridir. Bu nedenle, onların ölümleri bir bakanın dediği gibi güzel ölüm değil iş cinayetidir. Bu cinayetlerin tüm sorumluluğu güzel öldüler diyebilen zihniyetindir. 2010 yılında Şili de yaşanan büyük maden faciasında alınan tedbirler sonucu 33 madenci yerin 700 metre altından çıkarılırken Türkiye de Zonguldak Karadon maden ocağında meydana gelen patlamada 30 madencimiz 540 metrede hayatını kaybetmiştir. 18

İnşaat İşçileri Esenyurt ta yanarak hayatına kaybeden 11 emekçimize

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET İnşaat İşçileri Son yıllarda hızla büyümekte olan inşaat sektörü, Türkiye de en çok işçinin çalıştığı ve en fazla sorunun yaşandığı iş kollarından biridir. AKP iktidarı döneminde kentsel dönüşüm projeleri ile başlayan betonlaşma ve tüketim kültürünün en büyük sembolü olan AVM işgali ile Türkiye, emekçiler açısından adaletsizliğin şantiyesi haline gelmiştir. İnşaat sektöründe yaşanan iş kazaları, şantiyelerdeki insanlık dışı barınma koşulları ile doğrudan bağlantılıdır. Mart 2012 de İstanbul Esenyurt ta bulunan AVM inşaatında çıkan yangın sonucu 11 işçinin yanarak hayatını kaybetmesi şantiyelerdeki barınma şartlarının durumunu ortaya koymaktadır. İnşaat sektöründeki büyümeye rağmen AKP Hükümeti nin işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki karnesi oldukça zayıftır. Her iş günü yaklaşık 22 iş kazasının meydana geldiği ve 1,2 kişinin iş göremez olması bu durumun açık kanıtıdır. 2012 de toplam iş kollarındaki 3 ölümden 1 i inşaat sektöründe yaşanmışken 2013 ün ilk 10 ayında en az 232 inşaat emekçisi hayatını kaybetmiştir. İnşaat sektöründeki çalışma koşulları hak temelli olarak incelendiğinde; Taşeronlaşma, Ucuz iş gücü, Ağır şartlarda çalıştırılma, Emek karşılığının alınamaması, 11 işçimiz Esenyurt ta bir AVM inşaatında hayatını kaybetti. Bir kısmı Van dan, bir kısmı Ordu dan, bir kısmı Giresun dan göç etmiş İstanbul un o beton yığınları arasına Yevmiyeli iş bulmuşlar, hiçbirisinin sigortası, sosyal güvencesi yok Ve bir gece, insanlık dışı barınma koşulları olan çadırlarında yanarak hayatlarını kaybettiler... Bu duruma hiç iş kazası denir mi? Bu yaşanan düpedüz iş cinayetidir. Bu işçilerin kanı elinde olan şirketin bugün halen ayakta kalmasına izin veren devlet anlayışını kınıyorum! GÜRSEL TEKİN 21

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Şantiyelerde barınma ve beslenme probleminin yoğun yaşanması, İnşaat sahasının güvenliğinin yeterince alınamaması, Taşerona bağlı sigortasız çalıştırılma, Mobbing en temel sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. İnşaat sektörünün bugün ulaştığı noktanın asıl mimarları olan inşaat işçilerinin karşı karşıya oldukları bu sorunlara ek olarak, artan iş gücü talebini karşılamak ve alternatif maliyet yaratmak için giderek ucuzlaştırılan iş gücü sorunu büyümeye devam etmektedir. Bu ucuz iş gücü, genellikle ırgat pazarları ve hemşerilik ağı üzerinden temin edilmektedir. İş kolları içerisinde en yüksek ölüm oranına sahip inşaat sektörü, halkın faydalanacağı konutlar üretmekten çok, rantın pay edildiği ve aklandığı sektör olarak karşımızdadır. Bu sektördeki denetim eksikliği ve taşeronlaşma, işçi ölümlerini zirveye taşımakta, işçilerin özlük hakları başta olmak üzere tüm haklarını ikincil plana atmakta ve modern köleliğe izin vermektedir. Bir yandan yukarıda sıralanan sorunlarla baş etmeye çalışırken, diğer yandan hayatta kalma mücadelesi veren inşaat işçileri, Türkiye nin en çok görmezden gelinen toplumsal kesimlerden biridir. Sapphire İnşaat ta çalışıp maaşlarını alamadığı için rezidans önünde direnişe geçen işçiler 35 gün sonunda başarıya ulaşmıştır. Bu başarı, örgütlülüğün gerekliliğini ortaya koymuş ve sonucunda 2012 de İnşaat ve Yapı İşçileri Derneği kurulmuştur. Bu derneğin kurulması, işçilerin örgütlü mücadele arayışından gelmektedir. Sendikal faaliyet yürütebilecek bir yapı olarak görülmeyen inşaat işçileri, böylesi bir örgütlenmeye gitmiş neticesinde ise taşeronlar tarafından çeşitli yıldırmalara maruz kalmıştır. 22

Taşeron İşçiler Kozlu da hayatını kaybeden 8 taşeron emekçiye (Zonguldak Kozlu da meydana gelen grizu faciası sonucu 8 maden emekçisi yaşamını yitirmişti...)

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Taşeron İşçiler Alt işveren uygulamasının, yaygın tabiriyle taşeron işçiliğinin, Türkiye pazarına girmesi 1980 lerde olmuştur. 1980 lerin darbe zihniyeti ile Türkiye ye giren bu uygulama, AKP Hükümeti nin göreve gelişinin ikinci yılı olan 2003 te, 4857 Sayılı İş Kanunu (Taşeron İşçi Çalıştırılması) ile yasal olarak düzenlenmiştir. İdeal olarak kendi üretimini kendi işçisi ile yapması beklenen işletmeler, rekabet güçlerini artırabilmek adına esnek çalıştırma aracı olarak taşeron işçiliği benimsemektedir. Kamu alanında dışarıdan hizmet satın alma uygulanması son 10 yılda artarak yaygınlaşmıştır. Böylelikle, kamu ve özel sektörde de bu uygulama istisna olmaktan çıkarak yaygın istihdam biçimini almıştır. Türkiye de alt işverende çalışan işçi sayısı, kamuda 585 bin 788 ve özel sektörde 419 bin 466 olmak üzere toplam 1 milyon 5 bin 254 e ulaşmıştır. Verilere göre, taşeron işçiliğin en yaygın olduğu sektörler 417 bin 442 kişi ile (kamu) temizlik ve 318 bin 87 kişi ile (özel) inşaat sektörleridir. Hizmet alımının en yaygın olduğu kamu kurumları ise %36 ile belediyeler, %14 ile KİT ler ve % 4 ile yüksek öğretim kurumlarıdır. Erzurum Aşkale de -38 derecede çalışan 5 kardeşimiz donarak öldüler. Onları gönderilecek bir helikopter kurtarabilecekken, gözler önünde ölüme terkedildiler. 5 kardeşimizin aileleriyle yakından ilgilendik durumu yargıya taşıdık. Gelin görün ki Türkiye nin hukuk sistemi sadece 3 ünün sigortalı olduğu bu 5 işçiyi suçlu buldu, 740 lira maaş için hayatlarından olan 5 işçiyi Ne dedi rapor? İşçiler kendileri gitmiş. -38 derecede hangi işçinin oraya kendi isteğiyle gitmesi mümkündür! Bu kardeşlerimizden birinin ailesinin kış günü 38 liralık faturayı ödeyemedikleri için elektrikleri kesildi. Hangi adalete sığar bu durum? 2002 yılında yaklaşık 350.000 olan GÜRSEL TEKİN taşeron işçi sayısı, 4 kat artarak bugün 2 milyonu geçmiştir. Birçok sendika tarafından da sürekli olarak gündeme getirilen örneklerin çokluğu, durumun vahametini gözler önüne sermektedir. 25

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Örneğin; Bursa Uludağ Üniversitesi nde kadrolu işçi sayısı 76 iken taşeron işçi sayısı 2.000 e, Konya Selçuk Üniversitesi nde kadrolu işçi sayısı 130 iken taşeron işçi sayısı 2.000 e, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi nde kadrolu işçi sayısı 12 iken taşeron işçi sayısı 1.500 e ulaşmıştır. Taşeron, kölelik modelidir, başka bir şey değil. Böyle bir model ancak örgütsüz toplumlarda görülür. Toplum önce örgütsüz hale getirilir, sonra sömürülür. 1980 öncesi neden taşeron gibi sömürü sistemleri yoktu, hiç düşündünüz mü? Türkiye 1980 öncesi çok daha yoksuldu hâlbuki Bu sorunun cevabı çok net; 1980 öncesi Türkiye toplumu örgütlü bir toplumdu. 1980 darbesi örgütleri yok etti, bugün AKP hükümeti 1980 yasaklarından beslenerek halkı sömürmekte GÜRSEL TEKİN Sayıları 2 milyonu geçen taşeronlaşma zulmü altında ezilen emekçi, sürekli olarak iş ve gelir güvencesizliği ile karşı karşıya kalmaktadır. Buna ek olarak, kıdem tazminatını alamamakta, özellikle taşeron işçiler için imkânsız hale getirilen örgütlenme kısıtlamalarıyla sendikal haklarından mahrum bırakılmaktadır. Emek sömürüsünden beslenen AKP Hükümeti nin taşeronlaşmaya göz yumması sonucu, işçilerin lehine verilen mahkeme kararlarına rağmen taşeron işçilerin haklarının iadeleri sağlanmamaktadır. Bu kararların uygulanmaması nedeniyle, taşeron işçiler güvenli çalışma, işçi sağlığı ve iş güvenliği başta olmak üzere birçok konuda çaresiz bırakılmaktadır. 2013 yılı içerisinde yapılan düzenlemeler de, taşeron uygulamaları yaygınlaştırmasına zemin hazırlamakla kalmayıp, kölelik düzenini meşrulaştıran kiralık işçi uygulamasının önünü açmıştır. İstihdam büroları tarafından işçi kiralanması anlamına gelen bu sistem ile aracı durumundaki bu büroların işçiler üzerinden kar sağlaması amaçlanmaktadır. Örgütsüz ve güvencesiz işçi ordusu yaratma amacındaki tüm bu uygulamalar, AKP Hükümeti nin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik tarafından bile net bir şekilde özetlenmiştir: Kölelik gibi bir şey! Eğer bugün 36 tane gencecik öğretmen kardeşimiz atanamadığı için intihar etmişse, bunun nedeni TÖBDER olmadığı içindir. TÖBDER olsaydı o çocuklarımızın hiçbir tanesi intihar etmeyecekti GÜRSEL TEKİN 26

Kot İşçileri Naif Demir ve Ailesine...

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Kot İşçileri Kot kumlama ya da kot taşlama, kumun kuru hava kompresörü aracılığıyla kotların yüzeyini eskitmeyi amaçlayan bir işlemdir. Bu işlem esnasında ortaya çıkan tozların, solunması ve akciğerlerde birikmesi sonucu silikozis denilen ölümcül bir hastalık ortaya çıkmaktadır. Silikozis, genel olarak ağır döküm kumu hazırlama, camseramik malzemesi hazırlama, taş öğütme, madencilik ve tünel kazma gibi işlemler sonucu açığa çıkan kristal slika (Silisyum dioksit) ya maruz kalma sonucu ortaya çıkar. Akciğerlerin yüzeyine yapışan bu toz zerrecikleri, zamanla nefes darlığına neden olurken ilerleyen aşamasında ise akciğer yetmezliğine bağlı ölümlere sebep olmaktadır. Kot kumlamaya bağlı silikozis hastalığı dünyada ilk kez 2004 te, Türkiye de ise 2005 te görülmüştür. Yaklaşık 600 hastaya silikozis teşhisi konmuş ve bu hastalardan -2012 verilerine göre- 50 si hayatını kaybetmiştir. Silikozis, madencilerde 50-60 yaşlarından sonra görülen bir hastalıkken kot taşlama işçilerinde 20 li yaşlarda görülmesi düşündürücüdür. Buna sebep olan temel faktör, taşlama atölyesinin standartların çok altında olmasıdır. Türkiye de kot taşlama atölyelerinde ortaya çıkan bu sorunun sebepleri ise şunlardır: Havalandırmanın olmaması Çalışılan atölyede yeterli fiziki imkânların olmaması İşçi güvenliğinin sağlanamaması ve ucuz maske kullanılması İşçilerin kumlama atölyelerinde yatılı kalması Yeterli hukuki ve idari denetimlerin yapılmamış olması Bugün ülkeyi yöneten siyasetçilere sesleniyorum, bırakın orada aylarca, yıllarca çalışmayı, sadece bir gün sabah 8 den akşam 8 e kadar kot taşlama atölyelerinden birinde oturalım. 8 saat fazlası değil, cesaretleri varsa elbet Bakalım neler oluyor gün sonunda Orada yaşananlar tam bir insanlık ayıbıdır. O atölyelerde yaşanan kayıpların sayısını hiç kimse bilmiyor buna emin olun. GÜRSEL TEKİN 29

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Türkiye de silikozis hastalığının, kot taşlama/ kumlama işine bağlı olarak artması sonucunda kot taşlamada kumlama tekniği yasaklanmıştır. Bu yasaklamanın temel gerekçesi silikaya bağlı ölümlerin artmasıdır. 30 Öte yandan, silikozis hastalığına dair yasal mevzuat ve uygulamalardan kaynaklı sıkıntılar halen mevcuttur. Bu sıkıntılar: Silikozisin meslek hastalığı sayılması için mevzuattaki bürokrasinin yoğun olması Kot kumlamada çalışmış işçilerin sigortasız çalıştırılması ve sigortasız çalıştıkları için işçilerin SGK bünyesinde sağlık hizmeti alamaması Taşlamanın yalnızca kotta olmadığı cam, seramik, diş protezi gibi kollarda da hastalığın görülmeye devam ediyor olması Meslek hastanelerine yapılan girişlerde, diş protezi atölyelerinde çalışanların %10 unda silikozis ve astım olması Bu hastalığa bağlı ölümlerin uluslararası kayıtlara girmemesi sonucu bilgi kirliliğinin olması Silikozis, yalnızca kot kumlama atölyelerinde görülen bir hastalık değildir. Kamuoyunun dikkatini çekmesi ve kamuoyunun gündemine gelmesi bu atölyelerdeki insanlık dışı şartlarda yapılan taşlama sonucu olmuştur. Yalnızca Bingöl Karlıova ilçesi, Taşlıçay Köyü ndeki her hanede bir silikozis hastası vardır. Silikozise yakalanan 2000 kot taşlama işçisinden 54 ü hayatını kaybetmiştir. Daha önce Türkiye den başka hiçbir ülkede kot kumlama/taşlama alanında silikozise bağlı ölümler yaşanmamıştır. Bu durumun nedenleri arasında, Türkiye deki atölyelerin 3-4 m2 lik alanlarla sığdırılması ve dünyada izin verilen oranın 1000 katı fazla basınç uygulanarak hiçbir önlem alınmaksızın çalışılmasıdır. Bununla birlikte, işçiler çoğunlukla çift vardiya çalıştırılmakta

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET İstanbul un GOP, Halkalı, İkitelli, Esenyurt, Yenibosna gibi birçok semtinde kaçak, denetimsiz, sağlıksız çalışma koşulları altında faaliyet gösteren bu taşlama/kumlama atölyeleri çok büyük kârlar elde etmektedir. ve bazıları barınmalarını da atölyelerde sağladığından, silika maddesine 24 saat maruz kalabilmektedir. İstanbul un Gazi Osman Paşa, Halkalı, İkitelli, Esenyurt, Yenibosna gibi birçok semtinde kaçak, denetimsiz, sağlıksız çalışma koşulları altında faaliyet gösteren bu taşlama/kumlama atölyeleri çok büyük kârlar elde etmektedir. Sadece İstanbul la kalmayıp, diğer birçok ilimizde de yaygın şekilde büyük markaların taşeronlar aracılığıyla aldığı bir hizmet olan bu iş kolunda silika kullanımı yasaklanmış olsa dahi devam etmektedir. Kot kumlama atölyesinde yakalandığı silikozis sonucu hayatını kaybeden Mustafa Kaleli nin yakınlarınca açılan dava Ankara Adliyesi nde Mayıs 2013 te görülmeye başlanmıştır. Bu raporun hazırlandığı an itibariyle Savcılık ilk kez böyle bir davada iş yeri sahibi hakkında 20 yıl hapis cezası istemiş dava ileri bir tarihe ertelenmiştir. Taşlıçay muhtarı Atik Oral: Birçok hasta evine yürümekte zorlanıyor. Bu hastaları en kısa mesafeye bile arabayla götürüyoruz. Bu hastalara yeterli düzeyde yardım yapılmıyor. Zaten ölüme yaklaştıkları zaman hak sahibi olabiliyorlar. Örneğin bir kişi yeni hastalığa yakalanmışsa, Silikozis hastalığı daha gelişmemişse bu kişiye maaş verilmiyor. Ancak ölüm riski arttığında, hastalık tüm vücudu sardığında para yardımı yapılıyor. Oysa sen bu parayı erken ver ki bu insanlar tedavi olabilsin. 31

Tersane İşçileri Tuzla Tersanelerinde hayatını kaybeden 159 emekçiye

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Tersane İşçileri Tersaneler gemi inşa, tamir, bakım ve gemi sökümünün yapıldığı alanlardır. Söküm işlerinin gerçekleştirildiği alanlar Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenmektedir. Türkiye de gemi sökümü yapılan ana tersaneler İzmir Aliağa da olsa da tersaneler bölgesi olarak en yaygın olarak bilinen ve işçi ölümleri ile gündeme gelen Tuzla da yaşananlar, tersane işçilerinin varlığını ve yaşam mücadelesini gözler önüne sermektedir. Tuzla Tersaneler Bölgesi, Tuzla Tersanelerinin olduğu bölgede bir insan 1980 yılında faaliyete geçmiş, pazarı var. Hamal pazarı diyorlar ama bana yaklaşık 1.065 dönüm üzerinde göre orası tam bir kölelik pazarıdır. Defalarca kurulmuştur. 71 tersanenin gittik bölgeye, sabah kahvaltılarına ortak bulunduğu Tuzla Tersaneler Bölgesi nde 2008 krizinden oldum kimi zaman. Çalışacak adam almaya dolayı 20 tersane kapalı gelenler sadece şunu söyler orada: Bana durumdadır. Bölgede 54 tersane 3 tane işçi lazım. İşçi kardeşimiz, nereye inşaat aşamasındadır. 2003, gidiyoruz, ne iş yapacağız demiyor. O kadar 2004 yıllarında temeli atılan çaresiz kalmışlar ki, sadece o akşam evine tersanelerin yapımı krizle birlikte ekmek parası götürebilmek için nereye, hangi yarım kalmıştır. iş için gittiği bilmeden gidiyor, Olur abi diyor düşünmeden gelirim. 2000-2009 yılları arası iş kazası Tuzla Tersanesi ndeki ölümlerin ana sebebi sonucu ölen işçi sayısı ise 66 dır. tam da budur. Hiçbir bilgi, birikim, deneyim İş kazaları nedenleri; olmadan, sadece evine ekmek götürebilmek derken gittikleri şantiyelerden, ölü bedenleri Yüksekten düşme %35, gidiyor evlerine. Elektrik çarpması %17, Patlama %17, GÜRSEL TEKİN Sıkışarak Ölüm %21, Diğerleri %10 oranındadır. Tersanelerde öne çıkan temel sorunlar ise işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkindir. Tersanelerde 35

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET yaşanan kazaların büyük çoğunluğu ölümle sonuçlanmaktadır. Bu ölümcül kazaları azaltmak için alınması gerekli tedbirlerin bazıları şöyle sıralanabilir: İşletmelerde mutlaka iş yeri hekimi bulundurulmalıdır. İşçilerin iş özelliklerine göre iş yeri hekimince periyodik muayeneleri yapılmalı, gerekli tetkikler için meslek hastalıkları hastanesine sevk edilmeli ve işçilerin sağlık kayıtları düzenli olarak tutularak takibi yapılmalıdır. Tersanelerde muhakkak revir olmalı, revirlerde sedye, acil müdahale ekipmanları ve ekibi olmalıdır. İşyeri İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Birimi kurulmalı, burada çalışan teknisyenler iş yerinde tecrübeli meslek lisesi mezunlarından oluşmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği toplantıları periyodik yapılmalı, sonuç raporları titizlikle takip edilmelidir. Parlayıcı/patlayıcı gazlar, yüklerin taşınması, kaldırılması gibi konularda eğitimler verilmeli ve bunlar yıllık eğitim programları içerisinde yer almalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği boyutunda sağlanması gereken bu önerilerin dışında tersane işçilerinin karşı karşıya bırakıldıkları örgütsüzlüğün ve sendikasızlaştırma girişimlerine karşı mücadele edilmelidir. Sendikaların varlığı ve etkin mücadele edebilmeleri işçi sağlığı ve iş güvenliği konularının süratle hayata geçmesini sağlayacak en temel etken olacaktır. En ağır iş kollarından birinde alınteri döken ve varlıkları ne yazık ki yaşanan iş cinayetleri ile farkına varılan tersane işçilerinin yaşam mücadeleleri, Öteki Türkiye nin fark edilmeyi ve tanınmayı beklenen toplumsal kesimlerindendir. 36

KADINLAR 2

Kadın İstihdamı Ayşe Tükrükçü ye

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Kadınlar: Siyasette ve Çalışma Hayatında Yer Bulamayanlar Türkiye, kadın erkek fırsat eşitliği bağlamında ideal seviyeye hiçbir zaman ulaşamadığı gibi son 10 yılda bu bağlamda ilerleme kaydedilmemiştir. Kadın Adayları Destekleme Derneği (KADER) tarafından hazırlanan 2012-2013 e dair veriler, örgütlenmenin en küçük hücresi olan yerelden, yasama ve yürütme organlarına kadar bu durumu rakamlarla desteklemektedir: Milletvekillerinin 79 u, (%14,2) Hükümetteki 26 bakandan 1 i, 2.924 belediye başkanın 26 sı, (%1) 34.210 muhtardan 65 i, (%0,2) 81 valinin 1 i, 103 rektörden 5 i, 185 büyükelçiden 21 i kadındır. 26 müsteşar arasında hiç kadın yoktur. 2011 yılında CHP tarafından sunulan Aile Sigortası Kanun Teklifi kabul edilmiş olsaydı, kadınlarımızın hem ekonomik hem siyasi özgürlükleri anayasal güvence altına alınmış olacaktı. GÜRSEL TEKİN TÜİK tarafından hazırlanan istatistikler, kadının iş gücüne katılım oranlarında da düşüş olduğunu göstermektedir. 2004 ten bugüne -iş gücü bağlamında- aktif olmayan kadın sayısı yaklaşık 800.000 artarak 19,5 milyon seviyesine kadar ulaşmıştır. Bu artışın sebepleri; Kadınların asli görevleri olarak görülen ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı, İş sürekliliğinin olmaması, En düşük ücretlerle en uzun çalışma saatleri, Sendikasızlık Terfi edememe sorunlarıdır. Son 10 yılda, kadını sosyal hayattan tecrit eden, ona sadece ev ve çocuk bakımı ile sınırlı toplumsal rol biçen zihniyet bu durumu söylemleriyle yaygınlaştırmakla kalmayıp, yasal düzenlemelerle de desteklemektedir. Kadın, hem iş hayatından hem sosyal hayatından yavaş yavaş uzaklaştırılmaktadır. Ekim 2013 te çıkarılan Kadın İstihdam Paketi bu durumun en güncel kanıtıdır. Paket ile hükümetin kadına biçtiği rol AKP Hükümeti nin Çalışma Bakanı Faruk Çelik tarafından kısa ve net bir şekilde özetlemiştir: 41

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET 42 Başbakanın üç çocuk hesabı; çalışma hayatından kopartılacak her kadını sermayenin döngüsüne üç ucuz iş gücü olarak döndürecektir. Hem genç nüfus olacak hem sağlıklı bir aile olacak hem de kadının istihdamını çalışma hayatına katılımını sağlayacak. Muhafazakârlık adı altında kadınların iyiliği için yapılan düzenlemeler ve söylemler kadınların cinsiyet ve sınıf bağlamındaki ezilmişliğini körüklemeye ve sermaye için ucuz iş gücü ordusu yaratmaya yöneliktir. Hükümet ve sermayenin ortak çıkarları üzerine kurulu bu Kadın İstihdam Paketi ile; 16 hafta olan doğum izni 18 haftaya çıkarılacak, Doğum borçlanması hakkı 2 çocuktan 3 e yükseltilecek, 0-1 yaş arasında çocuğu olan anne gece çalıştırılmayacak, Doğum izninin ardından ilk çocuk için 2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, 3 ve üzeri çocuk için 6 ay yarı zamanlı çalışılıp tam zamanlı maaş alınacak, Çalışan annelere işe dönüş garantisi verilecek. Bu düzenlemeler sadece anne olan ve olmak isteyen kadınlara yönelik olup, kadını ayrı bir birey olarak değil, ikincil iş gücü ya da doğurgan varlık olarak tanımlamaktadır. Kadının iş gücü piyasalarındaki sömürüsü ve fırsat eşitsizliğini yok sayan bu paket, çalışma hayatında kadınların karşı karşıya kaldığı mobbing (psikolojik baskı) ve istismar gibi sorunlara ilişkin hiçbir çözüm getirmemiştir. Aksine bu paket, kadının çalışma hayatından koparılmasını amaçlamaktadır. Başbakanın her fırsatta dayattığı üç çocuk hesabı; çalışma hayatından kopartılacak her kadını sermayenin döngüsüne üç ucuz iş gücü olarak döndürecektir. Bu hesap, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin tarafından da doğrulanmıştır: Başkanlar (Sanayi Odası Başkanlarına itafen) buna itiraz ederlerse ileride çocukları çalıştıracak erkek bile bulamaz Özetle; iktidarın kadın istihdamına yönelik bu son çalışması da, otoriter rejimlerin emek sömürüsü ve ucuz iş gücüne dayalı neoliberal politikalarının doğal sonucudur. Neoliberalizmin esnek çalışma düzeni, kadınların çocuk doğurma görevini aksatmamaları için biçilmiş kaftandır. Ayamama Deresi ıslah çalışmalarında hiçbir sosyal güvenceleri olmadan, 600, 615 liraya çalışan 9 tane türbanlı kardeşimiz hayatını kaybetti. Aileleri ile yakından ilgilenen biri olarak görüyorum ki 9 kardeşimizin hiçbirinin ailesine devlet yardım eli uzatmadı, geriye bıraktıkları aileleri nasıl geçinecek diye soran hiç olmadı. GÜRSEL TEKİN

Ev İşçileri Fatma Aldal a

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Ev İşçileri Türkiye de kadınların istihdam alanındaki yerleri, hükümetin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmeye ve giderek güvensizleşmeye devam etmektedir. Ekonomik büyümenin doğal sonucu olarak kadınların iş gücüne katılımında artış olması beklenirken, Türkiye de muhafazakârlık ile yoğrulan neoliberal politikalarla tam tersi sonuçlar gözlemlenmektedir. Bu politikalar sonucu, kayıt dışı istihdamın doğallaşmış, başta ev işçiliği sektörü olmak üzere, tüm sektörlerde cinsiyetçi emek sömürüsü yaygınlaşmıştır. KESK-AR tarafından Mart 2013 te hazırlanan rapora göre, okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen ve işgücü içinde yer alan kadınların sayısı 2000 yılında 24. 000 iken, bu sayı 2011 yılında 159.000 e yükselmiştir. 10 yıl boyunca, eğitim hayatının dışında kalmış kadınların işgücüne katılımının, yükseköğretim mezunu kadınların sayısına oranla 5 kat arttığına vurgu yapılmaktadır. Adana ırgat pazarındaki kadınlarımızın çoğu yıllar önce köyleri boşaltılınca, Güneydoğu dan göç edip gelmiş. Söyledikleri karşısında benim söyleyecek sözüm yoktu: Yıllar önce ağaların zulmünden kurtulduk geldik ama ne yazık ki kaderimiz değişmedi yine kölelikle karşı karşıyayız. GÜRSEL TEKİN İş gücüne yukarıda belirtilen şekilde katılım gösteren kadınların çoğu, güvencesiz ve kayıtsız olarak çalıştırılan ev işçileridir. Hizmetçi, aşçı, garson, temizlikçi, bahçıvan, kapıcı, bebek bakıcısı ve sekreter olarak çalışanlarda ev işçileri kapsamında değerlendirilmektedir. TÜİK tarafından ev işçilerinin sayısı yaklaşık 150.000 olarak verilmiş olsa da, birçok sivil toplum kuruluşu bu rakamların gerçeği yansıtmadığında hemfikirdir. Ev işçiliği sektörünün en temel sorunu sosyal güvencesizliktir. 4857 sayılı İş Kanununa göre ev işçilerinin işçi sayılmadığı gibi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası da ev işçilerini kapsam dışı bırakmaktadır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu na göre, süreksiz -30 günden az- çalışanlar sigorta dışı kalmaktadır. Sürekli çalışanlar 5510 kapsamına girse dahi, yüksek primler, prim gün sürelerinin uzunluğu, aylık bağlama oranlarının düşüklüğü sebebiyle, kayıt dışı istihdam yasalarla desteklenir hale gelmektedir. Sonuç olarak; 6098 sayılı Borçlar Kanunu na eklenen yeni maddelerle birlikte, ev işçilerinin büyük çoğunluğu işveren ile kurulan 45

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Cam silerken düştükleri söyleniyor, ama birçok kadın da evde uğradığı tacizden, tecavüz girişiminden kurtulmak için kendisini camdan atmak zorunda kalıyor, ya da evine gidip intihar ediyor direk ilişkiler bağlamında, işverenin haberdar dahi olmadığı bu haklardan yararlanabilme çabası içindedir. Bu yasal çelişkiler, özellikle kayıt dışı aracı firmalar tarafından bulunan işlerde sık sık rastlanan psikolojik, fiziksel ve cinsel taciz vakalarında ve iş cinayetlerinde hak arayışını imkânsız hale getirmektedir. Evde işçi çalıştıran kişi her ne kadar ilk kusurlu taraf olsa da, tüm bu sömürünün ve cinayetlerin asıl tarafı yasal çelişkilere ve emek sömürüsüne göz yuman hükümetin uygulamalarıdır. Ev İşçileri Dayanışma Sendikası Genel Başkanı Gülhan Benli nin ev emekçilerine dair açıklaması yaşanılan sömürüyü gözler önüne sermektedir: Cam silerken düştükleri söyleniyor, ama birçok kadın da evde uğradığı tacizden, tecavüz girişiminden kurtulmak için kendisini camdan atmak zorunda kalıyor, ya da evine gidip intihar ediyor 46

Kadın Cinayetleri Ayşe Paşalı ya

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Kadın Cinayetleri Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet Türkiye de giderek normalleşip olağanlaşmakta; şiddet, tecavüz, cinayet, taciz, sömürü, ücrette eşitsizlik gibi konulara tepkisizlik büyümektedir. Bu nedenle, Türkiye de kadın cinayetleri son on yılda % 1400 artış göstermiştir. Türkiye tarafından imzalanan uluslararası sözleşmeler ve Birleşmiş Milletler kararlarıyla, kadına yönelik şiddet ile mücadele, devletin öncelikli sorumluluklarından Türkiye de kadın cinayetleri son on yılda % 1400 artış göstermiştir. birisi olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda, daha çok hukuk ekseninde çözümler üretilmeye çalışılmış ancak, alınan tedbirler ve ağırlaştırılan cezalar, sorunu çözmeye yeterli olmamıştır. Bu durum, hızla artan kadına yönelik şiddet ve cinayet haberlerinden de açıkça anlaşılmaktadır. 2012 de kabul edilen Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, hukuki düzenlemelerin yetersizliğinin en güncel kanıtıdır. Bu düzenleme olumlu bir gelişme olarak görülse dahi, kanunun yürürlüğe girmesinden bu yana 162 kadının cinayete kurban gitmesini engelleyememiştir. Bu kadınlardan 26 sı koruma tedbir kararı aldırmış ya da savcılık veya kolluk kuvvetlerine şikâyette bulunduğu halde şiddet kurbanı olmaktan kaçamamıştır. Kolluk kuvvetlerinin yeterliliği ve güvenilirliği, Gezi Direnişi nde cinsel istismara varan cinsiyetçi şiddet ve artan insan hakları ihlalleriyle kaygı ve korkuların artmasına neden olmuştur. Maruz kaldığı şiddet sonrası ilk olarak polise başvuran, bazen sadece giyim tarzından ötürü polis tarafından suçlu muamelesi gördüğünden mağdur olmuş kadının yasal işlem başlatılması engellenmiştir. Mağdurun evli Ölümle tehdit edilmesine rağmen boşanması gerekçe gösterilerek koruma altına alınmayan 3 kız çocuğu annesi Ayşe Paşalı, kocası tarafından 11 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştür. 49

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET olması durumunda ise, konu çoğunlukla aile içi mesele olarak değerlendirilmiş, mağdur şiddet gördüğü eve geri gönderilmiş ve bu kayıtsızlık birçok kadının hayatına mal olmuştur. Örneğin; İzmir de defalarca polise şikâyette bulunduğu halde kocası tarafından öldürülen Ferdane Çöl e polis tarafından verilen yanıt bu kayıtsızlığın somut örneklerinden sadece biridir: Her gün geliyorsun, artık öl de kurtulalım! Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre, 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2013 ün sadece ilk 10 ayında bu rakam 187 ye ulaşmıştır. AKP iktidarı sürecinde kadın cinayetlerinin %1400 gibi akıl almaz bir oranda artmasının nedeni, gelir dağılımındaki eşitsizlikten kaynaklı ekonomik bunalımlar ve muhafazakâr ideolojiyle perçinleştirilen, devlet ağzıyla meşrulaştırılan kadının ikincil rolü gelmektedir. Taraf olunan uluslararası anlaşmalara ve anayasal yükümlülüklere rağmen başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere devlet yetkilileri kadın cinayetlerine sessiz kalmaktadır. Bu suskunluk devletin kadına yönelik fiziksel ve psikolojik şiddetin üzerini örttüğünü göstermektedir. Örneğin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez in Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi imza protokolündeki konuşmasında verdiği mesaj bu durumun örneklerinden sadece biridir: Bir anlayış, eğer kadını insan olarak kabul etmiyorsa ona verilebilecek bir cevap yok. Kadın cinayetlerinin ve intiharların bu kadar yüksek olduğu hiç görülmemiştir. Çok övünülen G20 içinde olmak bu mu demek? GÜRSEL TEKİN Kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza önce insanlığa karşı cinayetleri önleyin 50

ÇOCUKLAR 3

Çocuk İşçiler Ahmet Yıldız a

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Çocuk İşçiler Türkiye nin istihdam ve sosyal eşitlik gözetmeden büyüyen ekonomisinin en zayıf halkasını çocuk işçiler oluşturmaktadır. Çocuklar, başta Marmara Bölgesi ve İstanbul olmak üzere sanayi, tarım ve ev işleri gibi sektörlerde insan onuruna ve çocuk haklarına aykırı çalışma koşulları altında çalışmaya zorlanmaktadırlar. Çocuk işçilerin yaşam koşullarını İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Çocuk İşçiler Çalışma Grubu sorumlusu Avukat Seyhan Akşen Paksoy şöyle özetlemektedir: 24 saatlerini çalıştıkları atölyede geçiriyorlar. Köle gibi çalıştırılan bu çocukların çocuklukları ellerinden alınıyor. Aileleri tarafından adeta işverenlere terk edilmişler. Ben gördüklerimin tanığıyım, takipçisiyim. Taşın üstünde, 4 kauçuk parçası üstünde yatan çocuklar gördüm. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme nin çok sayıda maddesi çocukların sağlıklı bir yaşam sürdürmelerini desteklemektedir. Sözleşme nin 6. maddesine göre her çocuk esas olarak yaşama hakkına sahiptir. Ayrıca, 24. madde gereğince her çocuk ulaşılabilir en yüksek sağlık standartlarından yararlanabilmelidir; gerekli tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinden faydalanabilmelidir. İhmal edilen, terkedilen, istismara uğrayan ya da işkenceye tâbi tutulan çocukların iyileştirilmesi ve yeniden topluma kazandırmasından devletler sorumludur. Çocuklar özel olarak korunmalı, yasa ve gerekli kurumların yardımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda çocuğun en yüksek çıkarları gözetilmelidir Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ise çocukların korunmasına yönelik Madde 41... Devlet... özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar, (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma. hakkına sahiptir, (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır. Madde 61 Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır der. 55

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Adana ırgat pazarına gittim. 11 yaşlarında kız çocukları, okulda olması gerekirken, ırgat pazarındalar. Hepsinin başı yerde, utanmışlar Kafasını kaldırıp içlerinden birine sordum; Neden okulda değilsin? Dedi ki Annem felçli, babam yok. Bir gün okula gidiyorum, bir gün de buraya geliyorum, 25 lira yevmiye alıyorum evimize götürüyorum. GÜRSEL TEKİN Anayasa nın ve uluslararası sözleşmelerin çizdiği çerçeveye rağmen Türkiye de çocukların çalışma hayatına katılımında, dünyadaki genelinin tersine ciddi bir artış görülmektedir. Nisan 2013 te TÜİK tarafından hazırlanan verilere göre Türkiye nüfusunun %30 u çocuklardan oluşmaktadır. Yine TÜİK tarafından 6 yıllık bir aradan sonra 2012 yılında uygulanan Çocuk İş gücü Anketi sonuçlarına göre çalışan çocuk sayısı 6-14 yaş grubunda 292.000 kişi (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı nca çocuk işçi tanımı 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış şahıs olarak verilir). 15-17 yaş grubunda ise 601.000 kişidir. %44,7 si (399.000 kişi) tarım, %24,3 ü (217.000 kişi) sanayi ve %31 i (277.000 kişi) hizmet sektöründe yer almaktadır. Çalışan çocukların %50,2 si okula devam etmemektedir. Çalışan çocuk sayısı 2006-2012 yılları arasında %64 oranında artarak, 272.000 den 445.000 e yükselmiştir. Okuyan çocukların 2006 yılında %2 si ekonomik bir faaliyette çalışırken, 2012 yılında bu oran %3 e ulaşmaktadır. Bu çocuklar arasında ev işlerinde çalışanların oranı da %43 den % 50 ye yükselmiştir. Tarım sektöründe istihdam edilen çocukların sayısında son 10 yılda görülen 8,1 puanlık artış, çocuk mevsimlik tarım işçilerindeki artıştan kaynaklanmaktadır. Diğer yandan, ekonomik kriz ile gelen güvencesizlik zemininde, çocukların ev içi hizmetleri (çocuk ve yaşlı bakımı, temizlik, yemek vb.) giderek daha fazla üstlendiği görülmektedir. Özetle, DİSK-AR tarafından da belirtildiği üzere, Türkiye de çocuklar ya serbest piyasanın görünmez eline ya da ücretsiz aile işçiliği sektörüne teslim edilmektedir. 56

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Çocuk İşçi Cinayetleri 2012 yılında önlenebilir nedenlerden dolayı 36 çocuk iş kazası kurbanı olmuştur. En büyüğü 17, en küçüğü ise 16 aylık olmak üzere 28 çocuk iş kazasında hayatını kaybetmiştir. İş kazası sonucu hayatını kaybeden 28 çocuğun 3 ü 5, 7 ve 9 yaşlarındadır. 22 si ise 10 ve 17 yaş aralığında, listede 16 yaşında hayatını kaybeden 7 çocuk bulunmaktadır. 2013 ün sadece ilk 10 ayında ise en az 55 çocuk işçi hayatını kaybetmiştir. Ankara da evime dönerken 14 yaşındaki Kadir ile tanıştım. Haymana da doğmuş. Her yaz Ankara ya mendil satmaya geliyorum diyor. Onları çalıştıran abilerin ona güçlerinin yetmeyeceğini, parasını dayak yese de kimseye vermeyeceğini anlattı bana... Dört kardeşi varmış, beşincisi yolda. Büyüyünce genel cerrah olacağım, kimse bana inanmıyor ama olacağım diyor. Kadir e inanmamak mümkün mü? GÜRSEL TEKİN Adana da 13 yaşındaki Ahmet Yıldız, okul harçlığını çıkartmak için haftalık 100 liraya çalıştığı plastik fabrikasında pres makinesine sıkışarak yaşamını yitirdi. Ahmet Yıldız ın davasında işveren para cezasına çevrilen 5 yıllık hapis yerine 30 bin lirayı 24 taksitte ödeyerek kurtuldu. Bu karar, Türkiye de insan hayatına biçilen değerin bir başka yüz kızartıcı örneği olarak tarihe geçti 57

Cezaevindeki Çocuklar Pozantı Cezaevi ndeki çocuk mahkumlara

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Cezaevindeki Çocuklar Türkiye de ilk çocuk mahkemesi seksenliyılların ortalarında 1987 de kurulmuştur. Çocuk mahkemeleri bağlamında dikkat çeken en önemli nokta, dünyada sınırlı sayıda örneği bulunan Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri gerçeğidir. Bu oluşumun varlığı sorgulanırken, üzerinde durulması gereken ilk konu çocukları suça iten nedenler olmalıdır. Cezaevinde çocukların varlığından önce ülke düzeninin suça zemin hazırlayan siyasi ve toplumsal etkenleri, irdelenmelidir. Türkiye 1989 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Sözleşmesi ne taraf olarak çocukların istismar ve sömürüden korunma hakkının koruyucu olacağını taahhüt etmiştir. Ancak, anlaşmanın imzalanmasından bu yana geçen 24 yılda özellikle cezaevlerinde yaşanan tecavüzden işkenceye her türlü insanlık dışı muamele, Türkiye nin hiçbir ilerleme kaydetmediğini göstermektedir. Süreklilik kazanan bu durum yetkililerin cezaevlerinde insan hakları ihlallerine göz yumduğu şüphelerini kuvvetlendirmektedir. Gündem Çocuk Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, İnsan Hakları Derneği ve İnsan Hakları Vakfı nca yapılan çalışmalar göstermektedir ki; yaklaşık 2 yıl önce münferit olaylar denerek iktidar tarafından iki kelimeye sığdırılan istismar, tüm acımasızlığıyla BM Çocuk Hakları Sözleşmesi nin özünü oluşturan din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin hükmünü yok sayarak sistematik olarak devam etmektedir. İsmini vermek istemeyen bir çocuk: Koğuş değiştirdim. Eski koğuşun sorumlusu, bu koğuşun sorumlusuna, Bunlar teröristtir, bunları ez dedi. Bu koğuşta da sürekli dayak yiyorduk. Koğuş sorumlusu bir arkadaşımızı basketbol potasına boynundan astı. Arkadaşımız tam boğulacakken onu indiriyor, sonra tekrar yukarı çıkarıyordu. Arkadaşlarla sorumluyu dövmeye kalktık. Bizi müdüre götürdüler. Müdür bizi dövdü. Cezaevlerinde çocukların maruz kaldığı cinsel istismar, tecavüz ve işkence, Pozantı Cezaevi nde gerçekleşen insanlığa karşı işlenmiş suçları Türkiye gündemine taşımıştır. 61

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET CHP Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu tarafından hazırlanan raporda da yer verilen iddialar, yaşananların vahametini gözler önüne sermektedir. Cezaevinden çıkan çocukların anlatımlarından yola çıkılarak hazırlanan rapora göre en çok karşılaşılan hak ihlalleri şöyledir: Çamaşır yıkatma, masaj yaptırma, ayak yıkatma gibi özel işlerin yaptırılması, Paspas sapı ile dayak atılması, Koğuş mesullerinin daha çok yemek alması, etli yemeklerde etleri seçip almaları, Sabah erken saatte uyandırılıp koğuş temizliği yaptırılması, Aileleri tarafından yatırılan paranın koğuş mesulleri tarafından kontrol edilmesi ve harcanması, Ayak tabanlarına sopalar ile vurulması, Basketbol potasına boğulacak derecede kafaların asılması, Cinsel taciz, Tecavüz, Revire çıkma taleplerinin gardiyanlar tarafından engellenmesi Şarkı söylerken, Slogan atıyorsunuz denilerek gardiyanlar tarafından dayak atılması, Gardiyanlar tarafından siyasi davalardan cezaevinde bulunan her tutukluya Teröristsiniz denilerek dayak atılması, Cezaevine ilk girişte işkence, saldırı ve kötü muameleye maruz kalma, Adli tıp kurumuna, adliyeye, hastaneye götürülüp getirilirken kelepçe takılması, Revir doktorlarının kötü muamele uygulaması, Kantinden yeterince faydalanamamak. Türkiye de devletin ve AKP Hükümeti nin üzerini örtmeye çalıştığı bu insanlık ayıbı, Gündem Çocuk tarafından tüm çıplaklığıyla özetlenmiştir: Çocuklarla görüşen uzmanların ve avukatların ifadeleri çocuklara karşı etiketleme, damgalama, sindirme, korkutma, tehdit gibi ayrımcı ve dayak başta olmak üzere insanlık dışı muamele eylemlerinin gerçekleştiğini, çocukların aileleriyle iletişimlerinin hukuksuzca sınırlandırıldığını ve en vahimi çocukların doğrudan cezaevi görevlileri ve/veya akranları aracılığıyla fiziksel, duygusal ve cinsel şiddete açık hale getirilerek her birinin şiddet mağduru olduğunu göstermektedir. İnsanlık dışı bu muameleleri yapan, izin veren, göz yuman yetkililerin ise cezasız kalıyor olması bu muamelelerin önlenememesinin en önemli nedenidir. Bu tür ihlaller gündeme geldiğinde Adalet Bakanlığı olayları olduğundan daha küçük göstermeyi ve kendini savunmayı bir tarafa bırakıp insanlık dışı muameleye uğrayan çocukları ve haklarını savunmalıdır. Devlet olmanın gereği budur. 62

LGBT BİREYLER 4

LGBT Bireyler Bursa da 2010 yılında vahşice öldürülen transseksüel İrem Okan a ve annesi Melek Okan a

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET LGBT Bireyler Türkiye de ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet, etnik köken, cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikliği sebebiyle son 10 yılda nefret söylemlerine maruz kalan ve nefret cinayetlerine kurban edilen gruplar arasında en büyük mağduriyet LGBT bireylerce yaşanmaktadır. Sadece 2012 yılında en az 12 nefret cinayeti gerçekleşmiştir. Bunlara ek olarak, LGBT bireyler sayısız linç girişimi işkence ve kötü muameleye maruz kalmaktadır. Özellikle kolluk kuvvetlerinin hedefinde olan LGBT bireyler, polisler tarafından sürekli olarak GBT (Genel Bilgi Tarama) uygulamasına tabi tutulmakta, suç ya da tehdit teşkil eden herhangi bir durum olmamasına rağmen gözaltına alınmakta ve gözaltında başta cinsel taciz olmak üzere çeşitli insanlık dışı muameleye maruz kalmaktadır. Artan muhafazakârlaşma paralel olarak, kendinden olmayanı reddetme ve ötekileştirme anlayışı da giderek artmaktadır. Bu anlayış, kendinden olmayana yaşam hakkı tanımayan, ötekinin varlığına kasteden otoriter ve muhafazakâr zihniyetin tüm topluma yayılmasına hizmet etmektedir. Bu zihniyetle LGBT bireylerin maruz kaldığı nefret suçlarına siyasi kurumlarca sessiz kalınmakta, ayrımcılığın ve nefretin dilini yaygınlaştırmaktadır. Bu suskunluğun, en bariz örneği Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin in konuya dair bir soruya verdiği cevaptan da anlaşılmaktadır: Ben muhafazakâr demokrat bir partinin bakanıyım Yogyakarta İlkeleri ne göre: Özgürlüğü kısıtlanan herkese insanca ve insan kişiliğinden ayrılmaz haysiyetine saygıyla davranılmalıdır. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, herkesin haysiyetinin tamamlayıcı bir parçasıdır. LGBT bireylere yönelik nefret söylemi ve cinayetleri, cinsiyet ve cinsel yönelim çeşitliliğinin de insan hakları gibi, kişiden kişiye, değişemeyen bir evrenselliğe sahip olduğu gerçeğinin, siyasi çıkarlar sebebiyle kabul edilmemesinden kaynaklıdır. Bu tutum nedeniyle, eşcinsel yönelimlerinden ötürü şiddete maruz kalan bireylere yönelik herhangi bir maddeye 6284 sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun da yer verilmemiştir. 67

ÖTEKİ TÜRKİYE: EMEK VE ŞİDDET Artan nefret cinayetleri ve AKP Hükümeti nin konuya dair ayrıştırıcı tutumu, 2013 ün Ekim ayında yayınlanan AB İlerleme Raporu na da konu olmuştur. Raporda, ayrımcılık karşıtlığı ve eşitlik konusunda bir ilerleme sağlanamaması, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadesinin Ayrımcılıkla Mücadele Kanun Taslağı ndan çıkarılması eleştirilmiştir. Nefret suçları yasası eksikliğinin ve Ceza Yasası ve Kabahatler Kanunu nun trans bireylere karşı ayrımcı ve keyfî bir şekilde uygulanıyor olmasının altı çizilmiştir. Konuya dair AB İlerleme Raporu nda yer bulan diğer noktalar şu şekildedir: LGBT lere yönelik nefret saldırıları ve nefret söylemi arttı. LGBT lere karşı işlenmiş suçlarda failler haksız tahrik ve iyi hal indirimlerinden yararlanmayı sürdürdü. Cinsel kimliklerinin ortaya çıkmasından ötürü polis görevlileri, öğretmenler ve banka personelleri işlerinden atıldı. Lise ve üniversite öğrencileri ayrımcılık yaşayarak okuldan ayrılmaya zorlandı. Sağlık Yeteneği Yönetmeliği nde eşcinsellik ve transeksüellik hastalık olarak görülmeye devam etti. Silahlı Kuvvetler Disiplin Yasası nda eşcinsellik gayri tabii olarak tanımlandı. İnternet Yasası, politik ve ahlakî olarak uygun görülmediği gerekçesiyle LGBT sitelerine karşı kullanıldı. AKP Hükümeti nin uluslararası kurumlar tarafından da eleştirilen bu tutumuna rağmen, Gezi Direnişi ile tüm ülkeyi kapsayan birleştirici hava, LGBT bireylerin yıllardır maruz kaldıkları dışlanma ve ötekileştirmeyi tersine çevirecek bir rüzgar yaratmıştır. Bu olumlu gelişme Gezi Direnişi nde yer alan bir LGBT birey tarafından oldukça net bir şekilde özetlenmiştir: Koskoca Dünya ya benim çocuğumu sığdıramadılar. Melek Okan, Bursa da 2010 yılında vahşice öldürülen transseksüel İrem Okan ın annesi. 68 LGBT lere yönelik ötekileştirme var deniyor ama topyekün bir yabancılaştırma da söz konusu. Bu da medya eliyle götürülen, LGBT leri yok sayma, sindirme, görmeme, göstermeme, heteroseksüellere işittirmeme hali. Bu da toplumsal karşılığını şöyle buluyordu belki; LGBT hareketinin çırpınışı bir türlü alınamıyordu yani bir heteroseksüel, LGBT nin maruz kaldığı ayrımcılığa, aşağılanmaya karşı aynı ızdırabı duymuyordu. Gezi direnişinde bu eşitlendi. Trans Onur Yürüyüşü nün basın açıklamasında geçen cümle birbirimizi geç bulduk geç kavuştuk şimdi hiç ayrılmayalım çok önemli bir laftı. Bu bir karşılaşma anıydı. Karşılaşma anının iyi neticelendiğini düşünüyorum. Düşünceleriniz hızla değişmese de söyleminiz değişir, zamanla da eyleminiz değişir. 30 yıllık koparılmışlıktan, yalıtılmışlıktan sonra sokaklarda, gazdan kaçılan evlerde, kapılarda, parklarda birbirini bulmuş bir halk, programatik dört dörtlük anti homofobik, anti- faşist, anti- nasyonalist bütün iyi özellikleri bir arada bulunduran bir söylem, hareket çıkması olanaksız.