Keban madeninin tarihçesi ve jeolojik vaziyeti Türkiye maden yatakları, bazı istisnalar hariç, az tanınmıştır. Bu keyfiyet bilhassa cenubu şarkî vilâyetlerinde bulunup münakalât yoksulluğundan ancak istisnaî ahvalde işletilebilen ve ilim erbabı için yerinde görülmesi pek zor olan yataklar için caridir. Cevher yatakları haritasına atılacak bir nazar, şark ile garpte malûm cevherleşmedeki bariz farkı göstermeğe kâfidir. Bununla beraber, cevherce fakir olan şarkî Anadolu bazalt platosu hariç tutulursa, şarkın jeolojik ve tektonik bünyesinin cevher zenginliği hususunda garpten pek dun olmadığı görülür: Ergani bakır yatağı ile Diyarbekir hattının ikmali dolayısile işletmeye konulabilen Gulemanın muazzam krom yatakları, buna maddî deliller teşkil eder. Bu mıntıka dahilinde diğer bir cevher yatağı, bu makaleye mevzu olan Keban madeni kurşun, gümüş, çinko yatağıdır. Coğrafya ve münakalât vaziyeti: Keban madeni, (Tül 38 4,5, arz 38 4,5) Fırat kenarında ve Elâziz şehrinden 52 kilometre garpte bulunup bu şehre oldukça iyi bir şose ile merbuttur. Elâziz de Fevzipaşa- Elâziz hattının son noktasıdır. Elâzizden Mersine kadar hattın uzunluğu takriben 580 kilometredir. Bundan maada istihsalâtın Fırat üzerinde Fırat istasyonuna ve oradan da Mersine tirenle nakli mümkündür. Bu suretle kamyon nakliyatının yerine Keban - Fırat nehir nakliyatı kaim olmakta ve trenle nakliyat 493 kilometrreye inmektedir. Tarihçe: Elâziz vilâyetinin eski salnamelerinde Keban madeninin mufassal bir tarihçesine tesadüf edilmektedir. Biz bu tarihçenin Bay Ali Kenanın neşredilmiş bir raporundaki toplu anlatışını aynen naklediyoruz: "Satvet ve inhitat, madenin terki esbabı. Keban madeninin tarihçesi şayanı dikkattir: Madenin müdürleri, 1727 senesindenberi, Diyarbekirden Yozgada ve Halepten Gümüşhaneye uzanan 20.000 km. vüs'- atıncaki bir sahada hükümran idiler. Bu müdürlerden birisi Yusuf Ziya paşa, bir sene İstanbula 10.000 okka (12,8 ton) gümüş göndermiş ve kendisine sadarat tevcihi ile mükâfatlandırılmıştır. Bu zat, bazıları orduyu idare edip Mısırı Fransız istilâsından kurtaran diğerleri de daima Kebanda oturup bütün Anadoluyu ve Irakı idare eden satvetli direktörlerin birincisidir. Bu, Kebanın satvet zamanıdır. 1833 yılına kadar maden her sene 4-5 bin kilo gümüş istihsalât miktarını tesbit etmiş, madencilerle bir pazarlık yapmış, idare merkezini Harputa nakletmiş ve bundan sonra bu- şehir vilâyetin merkezi olmuştur. Şimdiden söyliyelim ki: Madenciler ötedenberi madeni kendi hesaplarına işletirlerdi; 12
amele yevmiyesini kendileri verir ve mahrukatı kendileri temin ederlerdi. O zamanki kayıtlara göre herkes madeni kendi evinde açık ocakta eritir ve gümüşü yere beraber kazılmış bir (kupel) de ayırırmış; Müdür bunlara faiz mukabilinde bol ikrazatta bulunurmuş. Madenciler bundan başka bütün devlet idare memurlarının ücretlerini de öderlermiş; idare onlardan gümüşün dirhemini doksan paradan üç kuruşa, mürdesengin okkasını iki kuruşa, satın alırmış. 1848 senesinde bugün harabesi görünen güzel bir izabehane inşa edilmiş, bu izabehane şibih münharif mak'talı ve altıyüz kırk litre istiablı dört "Amerika sistemi alevli fırın ihtiva ediyormuş. Fırınlar, üstüvanî körüklerle çalışıyor ve bu körükleri su çarkları tahrik ediyormuş... İzabehane madencilerin emrine amade bulunduruluyordu. Bununla beraber Devlet de kendi hesabına bu izabehanede cevher eritiyordu. Görünüşe göre bu izabehane direktörlere uğurlu gelmedi. Bunlar pek az sonra, eyalet umumî valiliğini kaybettiler ve rütbeleri aynı zamanda Erganideki bakır madenlerini işletmek üzere kaymakamlığa indirildiler. Bunlar Kebana kendileri tarafından seçilen 1500 kuruş maaşlı bir müdür tayin ederler ve bu madeni bu şekilde işletirlerdi. Madencilere de tâli fazla yaver olmadı. Fiatlar aşağıdaki miktarlara indirildi. Gümüş dirhemi 32 para Mürdesenk okkası 30 para Altın dirhemi 12 kuruş 3 para (Bununlaberaber altın bedelleri hiç bir zaman ödenmemiştir.) Bu suretle başlıyan inhitat, 1877 senesinde Türk-Rus harbi esnasında azamisini buldu. Avansların kuruması ve fiatların eskilerinin üçte birine düşmesi acısına alışamıyan madenciler, birdenbire istihsallerinin o zamanki kıymeti malûm "kaime,, ile ödenmesi felâketi ile kaşılaştılar. Bütün bu ahval, madencilerin cesaretini kırmış bulunuyordu. Nihayet İstanbulda kapalıçarşı kuyumcularından biri olan ve gümüşün kıymetini bilen son müdürün suihâli ma-
dencilerin şikâyetlerine sebep oldu. Bu şikâyetler müdürün hamisi bulunan Rumi Paşa tarafından öyle zarif bir şekilde kapatıldı ki: münazaanın mevzuu yani Keban madeni, ortadan kaldırılmış oldu. Keban madeni artık masrafını korumuyor' bahanesile işletmekten alıkonulmuş demekti. Bu meşhur maden, bu suretle kapandı. Vaktile dört bin evli bir nevi merkez iken bugün ev sayısı 350ye inen Keban madeninin manzarası acınacak bir haldedir.» Bay Kenanın burada biten sözlerini şöyle hulâsa edebiliriz: Kendine has bütün kusurlarile ancak gününü gün edebilen bir madenciliğin buhrana mukavemet etmeğe tabiatile elvermemesi, 1875 hengamında gümüşün düşmesi, bahtsiz muharebelerin devam etmesi ve zamanın müdiranı umurunun ahlâk düşkünlüğü, kısa görüşlü ve tenbel olması., işte vaktile büyük bir ehemmiyeti haiz bulunan Keban madeninin başlıca kapanma sebeplen... Madenin terkinden bir kaç yıl önceye gelinciye kadar geçen zamanlar memleket için o kadar müşkül olmuş; münakalât vaziyeti o kadar gayri müsait bulunmuştur ki: Keban madeninin yeniden işletilmesi mevzuubahs olamamıştır. Bu suretle şehir, gittikçe küçülmüş ve bugün ancak bağçecilikle geçinen beşyüz nüfusa inmiştir. Ancak şimendiferlerin yapılması ve normal şeraitin avdet etmesiledir ki: madenciliğin burada yeniden ihyası imkân dahiline girmiştir; memleketin bütün maden seıvetlerinin açılması ve istifadeye konması azmi kuvveden file geçerken Keban madeni gibi en iptidaî bir şekilde işletildiği vakit bile mühim bir istihsale sahip olmuş madenlerin ilk hamlede nazarı itibara alınması tabiî bulunmuştur. Bu suretle bugün devam etmekte bulunan tetkik ve arama ameliyatı 934 birinciteşrininde başlamıştır. 14
Eski imalâtın vaziyeti, Keban hakkındaki eski raporlar: Eski imalâtın mühim olanları çoktanberi göçmüş bulunuyordu. Eski işletmeğe ancak silsile halinde limonitli ve kısmen piritle mahlut kükürtlü cevher tozlarile cüruf yığınları delâlet ediyordu. Her hangi bir maden plânı mevcut değildi. Smyth ve De Chancourtois'nın bibliyografyaya geçmiş olan raporları, ancak sathî birer seyahatname telâkki olunabilir. Fischbach isminde bir mühendis tarafından yazılmış raporla 1880 sıralarında yapılmış bir topografik harita üzerinde ehemmiyetsizliklerine binaen tevakkuf etmiyoruz. Bay Ali Kenan tarafından yazılmış olan rapor çok daha esaslıdır. Fakat mumaileyh de madenleri vaktile gezmemiş olduğundan jeolojik tetkikatı bizzarure satha münhasır kalmış ve çok kısa olmuştur. Bundan dolayı rapor yatağın jeoloji ve morfolojisinden pek az bahsediyor ve daha ziyade eski imalât vaziyetinin idarî kuyuda müstenit bir tarihçesinden ve eski şerait baki kaldığı ve cevher ihtiyatının evvelki evsafta ve gayri mahdut miktarda mevcut olduğu farzedilince madenin ihyasının vereceği neticelerin bir mülâhazasından ibaret kalıyor. Bu yüzden, bütün işlere yeniden başlamak icap etmiştir. Bu rapor sahibi, bu işte Van Siclen, mühendis Nedim, Sidney Paige, Prof. Dr. Granigg, Dr. Zimmer, Dr. Ölsner, mühendis Hulusi, mühendis Necmettin, Dr. R. Pilz ve Dr. Maucher'in muavenetine mazhar bulunmuştur. Bütün bu zevata bir çok fikirler medyundur. Bittabi jeolojinin tefsiri hususunda noktai nazar farkları da mevcuttur. Aşağıdaki cümleler, iki senelik bir çalışmadan sonra, Bay Zimmer ve Ölsner'le birlikte müşterek görüşümüzün bir izahından ibarettir. Topografya: Keban madeni civarının topografik şeraiti merbut haritadan görülebilir. Bu şeraite Fırat ve Keban dere mecraları hâkim bulunmaktadır. Fırat nehri burada 715-717 metre rakımında sarp ve iki tarafı pek çabuk, 1200 metreye kadar, irtifa iktisap eden bir boğazda cereyan ediyor. Keban dere de kısmen kanon şeklinde bir vadiye malik derin bir dağ deresidir. Keban maden kasabası, şimalde Fıratın dirseğinde ve cenupta Keban dere ile mahdut uzalak bir dilin nisbeten tatlı meyilli satıh maili üzerinde bulunuyor.
En büyük ocaklar, Kebanın cenup ve cenubu garbisinde Zeytindağ ve Derebaca civarındadır. Fakat ikinci derecede bazı ocaklar da Zeytindağından Kebandereye ve kireç taşlarını takiben bu derenin şimal kenarına da uzanıyor. Derebaca civarındaki garbı silsile de Kebandereyi geçerek kasabaya ve Fıratı geçerek de sağ sahile imtidat ediyor. Enbube şeklinde imalât da sol sahilde "Kayık geçidi,, civarındadır. Biraz dikkat olunduğu vakit öteki sahilde de Derebacanın civarına kadar imtidat eden bir çok eski toz yığınları görünüyor. Kasaba müstesna olmak üzere bütün saha keldir. Ve değişiklikler araziyi teşkil eden taşların cinslerinden ileri gelmektedir. yaza kadar, tane cesametleri de şeker tanesi büyüklüğünden gayet kesif kütlelere kadar tahavvül etmektedir. Kasabanın yanında ve hattâ kısmen Kışkıjık dağının şarkında Kebanderenin biraz geniş bulunduğu bir yerde kahverengi ilâ koyu boz kireçli kesmelere tesadüf olunuyor ki: bunlar Fırata ve hattâ karşı sahile kadar imtidat ediyor. Bütün gayretlere rağmen ne kireç taşında, ne de kesmeler içinde fosile tesadüf edilememiştir. Mikroskopik etütler de son derecede şiddetli diyejenez dolayısile bir netice vermemiştir. Bu şiddetli diyejenez, taşların çok eskiliğine delâlet etmektedir ki biz de bundan dolayı bunları paleozoik farzediyoruz. Jeoloji: Saha bünyesinin başlıca taşları Kebanderenin 10 kilometre yukarısındaki boğazdan başhyarak Kebanın en şarktaki evlerine kadar yol boyunca bilâinkıta takip edebilmekte olan kireç taşlarıdır. Bunlar külliyen mermere inkılâp etmiş olup tabakatın görünebildiği yerlerde kılıç vaziyetindedir. Renkleri siyah kül renginden kar gibi be- Diğer bir müşkülümüz de kesme ile kireç taşlarının nisbî sinlerini tesbit etmek olmuştur. 1100 metre yükseklikte bir zirve olan Şiftik dağından görünüş kireç taşlarının kesmeler üzerine oturmuş bulunduğu tesirini vermektedir. Derebacadan Fırata muvazi olarak Kayıkbaşına ve oradan her iki tarafa imtidat eden kalker silsilesi de ayni hissi uyandırmaktadır. Nihayet Zeytin 16
dağına Çitli önünden bakıldığı vakit görünen kireç taşı hududunun perspektiv manzarası kesmeler üzerine mevzu bir kireç taşı Senklinali gibi görünmektedir. Eğer kireç taşı ve kesme hududu yakından takip edilirse kireç taşını kesmeden kolayca ayırmak kabil olur (merbut profile bakılması). Kesmenin daha genç olduğu şu şekilde tesbit edilebilir: 1 Şarkta Zeytindağı civarında hududu teşkil eden Kireç-Kesme hattı ile garbde Derebaca civarındaki meyilli kesmeler. 2 Hazne ve Gürcü mağaralarında mürtefi ve mühim ocaklar geniş arazi satıhlarında bulunmaktadır. Bunlarda maden tabakasının tabanında kireç taşı ve tavanında kesme olduğu tesbit edilmektedir. Ayni tevazuu Zeytin dağdan Kebandereye giden yol üstündeki ocakta da görmek mümkündür. 3 l numara ile gösterilen profilde: Derebacanın çökmüş kısmında bu tevazuu aynen görmek ve iki cins tabakanın ara çizgisini takip etmek mümkündür. 4 Ve nihayet kesme serisinin bazan yakın kısmında hamuru kesmeden ve taneleri kireç taşından teşekkül etmiş bir konglomera tabakasına tesadüf edilmektedir. Bundan başka, Hazne - Gürcü civarında Hazne - Derebaca youlunda ve Ağa Mağarası işletmesinde, Kayıkbaşının şimalnde, Fırat nehrinin karşı yakasında, Kebandere yakınında "Kupferkies,, yataklarında her taraftan kesme ile ihata edilmiş büyük kireç taşı bloklarına rastlanmaktadır. Binaenaleyh kitle halindeki kireç taşları rüsubî tabakanın en eskileridir. Dislokasyonlardan sarfı nazar bunlar Bani'den Zeryanderere üzerinden Zeytindağa ve oradan Kebandere ve Kışkıjık'a kadar imtidat etmekte, Fıratı köprünün biraz aşağısında geçmekte ve atik bir taş ocağını havi olan Kale Dağını teşkil etmektedir. Bu son kısmın bir burnu Kayıkbaşı, Derebaca, Deliktaş üzerinden mütekatî bir kireç taşı silsilesi ile tekrar birleşmektedir. Bu suretle bu kireç taşları, hututu umumiye nazarı itibara alınır ve hususî iltivalardan kat'î nazar edilirse kapalı ve Şimal - Cenup istikametinde tulanî bir havza teşkil etmeştedir ki: bunun ortasını kesmeler işgal ediyor. Bu havzanın garbinde kesmelere yeniden tesadüf edil- 17
mektedir. Burada bu kesmeler fazla miktarda kireci ihtiva etmektedir. Kebanderesi yukardan aşağı takip olunduğu vakit havzanın ortasında bulunan kesmeler inkıtaa uğramaksızın garpteki kesmelerle birleştiğinden her ikisinin ayni seriye mensup olduğuna hükmetmek icap eder. Bu itibarla garpteki kireçtaşı silsilesinin ve binnetice bütün havzanın daha genç kesmeler üzerine sariye olduğu neticesine varılmaktadır. Bu kesme serisi Kebanderede oldukça monoton bir istikamet muhafaza etmekte ve ancak garpteki Fıratın diğer sahilinde ufak iltivalar göstermektedir. Bununla beraber bu monotonluk izoklinal iltivadan ileri gelip zahiridir. Nitekim Fırat boyunca ve bilhassa aşağı Zeryandere kesmeleri de son derece şiddetle katlanmış olduğu görülmektedir. Bu kesmeler, garpteki kireç silsilesinin altında havzanın hareket istikametine uygun olarak devrilmişlerdir. Fırat burada kesmelerin teşkil ettiği ve çok kolaylıkla vaki olmuş itikâlin eseri bir çift S üzerinden geçmektedir. Garpteki kireç silsilesindeki inkıtalar, garbî kenarın lime lime olmasından veyahut da kireç - kesme haddi fasılının kanburluklarından ileri gelmektedir. Takriben iki kilometre garpte kesmeler Arapkire kadar uzanan tersiyer örtünün altına girmektedir. Yukarıda gayet şematik olarak tasvir olunan bünye müteaddit dislokasyonlarla karışmış bulunmaktadır. Bu dislokasyonlardan damarlar, stoklar ve bugün üstü itikâl dolayısile açılmış bulunan lakolitler şeklinde siyenitik bir magma yukarı çıkmış ve bütün rüsubî taşlara tedahül etmiştir. Porfir şeklinde tasllüp etmiş olan bu taşlar Elaziz ve Keban arasında bulunup nümülitik kireç taşını temas istihalesine uğratmış olan siyenit ve diyoritlerle raptedilecek olursa bunların eosenden genç olduğuna hükmetmek icap eder. Umumî manzaraları ve içlerindeki feldspatların sanidin cinsinden olması da bu hale delâlet etmektedir. İki cinste zuhur eden bu taşların daha mufassal bir tarifi yakında Dr. Maucher tarafından yapılacaktır. Her halde kısmen çok güzel Karlsbad Ekizleri şeklinde zuhur eden sanidinlerin cesametine bakılırsa magmanın fazla seyyal olduğu anlaşılır. Bazı yerlerde indifaî taşlarla temas soğuk gibi görünüyorsa da bir çok yerlerde ve bilhassa taşların müsait olduğu vakit şiddetli bir temas istihalesi görünmektedir. 18
Buralarda büyük miktarlarda gröna ve epidot kayaları teşekkül temiştir. Bu hâdiseye bir pirit, kalkopirit, fluorit, spekülarit cevherleşmesi merbuttur. Böyle bir cevherleşmece Kebanderede tesadüf edildiği gibi Zeryanderedeki manyetit teşekkülleri de bununla alâkadardır. Piritin ve kalkopiritin yedi grama kadar yükselen altın muhteviyatı itibarile calibi dikkat olan bu cevherleşme bazı yerlerde oldukça kalındır. Fakat istikametde imtidat umumiyetle az olduğundan buna büyük bir iktisadî ehemmiyet atfedilemez. Magmadan uzak olan daha genç kurşun, gümüş, çinko mineralizasyonu daha ehemmiyetlidir. Bu mineralizasyonun pirit, kalkopirit şekline nisbeten yaşını Kebanderede pirit - kalkopirit damarile kurşun çinko damarlarının tedahülü hâdisesi göstermektedir. sıran hendesî mahallerden biri olan kireç - kesme hududunda veyahut bu hududa yakın bulunması bundan ileri gelmektedir. Bu hududun ve mineralizasyon sathının itikâle uğradığı yerlerde Laurionun "grifon,, larına benziyen kalker dahilindeki sütunlar geriye kalmıştır. Zeytin Dağı, Derebaca ve Kayıkbaşı kalkerlerindeki vaziyetler bu cümle dendir. Kalker - şist temasında mineralizasyonun iktisap edebildiği müsattah vus'at yukarı mağraların (Hazne - Gürcü) plânlat ından görülebilir. Bu plânlar eski işletme tarzını da göstermektedir: Evvel emirde helezonî yollarla temas sathına kadar inilmiş ve orada ayak alınmıştır. Kısmen 80-100 ve hattâ daha ziyade metre şakulî derinlikte bulunan bu imalâttan tirbuşon şeklindeki Mamafih hakikî damarlar metazomatik teşekkülâta nisbeten az ehemmiyeti haizdir. Çatlaklardan yukarı çıkan madenli sular kesme hududundan daha ileri geçmiyerek tabandaki kalker üzerinde yayılmış ve bu kireç taşını mineralize etmiş ve bu suretle Laurion veya Ledvil tipinde bir yatak teşekkül etmiştir. Eski imalât tozlarının münhagayet dar yollardan insan sırtında cevherin çıkarılması icap ettiği düşünülürse zengin kısımlarının alınıp diğerlerinin bırakıldığı kolaylıkla anlaşılır. Eski imalâtın kireç taşının satha çıktığı mostralar civarına inhisar etmesi de bundan "İleri gelmektedir. Havzanın ortasında geçilecek kesme örtüsü çok kalın olduğundan iki antiklinali teşkil eden
yukarı ve aşağı mağraların arasındaki ameliyat kesmede kalmıştır. Kesmelerin tabanı her yerde ayni derecede cevherleşmiş değildir, ve mineralizasyon yer yer olup madenli suların çıktığı çatlak mıntakalarına merbuttur. Kireçlerin üst sathının kubbe şeklinde bulunmasının da bir tesiri olduğu ve meselâ büyük bir kısmı itikâle uğramış bulunan Zeytin Dağı ve derebaca silsilelerinin en fazla cevherleşmiş bulunmasının bundan ileri geldiği memuldur. Şariyaj veyahut devrik plisman sathı da biraz cevherleşmiştir. Kezalik Fıratın diğer tarafından kesme serisi içinde bulunan bazı kireçli tabakalar kesifçe bir cevherleşme göstermektedir, iki santimetreye kadar cesamet iktisap eden güzel vanadinit billûrlarile mefruş Mağara ile Büyük Mağara tesmiye edilen ocaktaki zuhurat bu cümledendir. Fıratın garp sahilinde bir taş ocağı işletmesinin mevzuunu teşkil eden alçı zuhuratı da bu cevherleşmeye bağlıdır. Havzanın tulânî istikametinde de kireç taşlarının şimal hududunda ve cenupta Zeryandere mineralizasyon asarına tesadüf edil 2O mektedir. Bu suretle cevherleşmeye imkân gösteren saha, Şimal - Cunup istikametinde 4 ve şark garp istikametinde 2 kilometre imtidat etmektedir. Fakat en çok cevherleşme, şark - garp istikametinde, Zeytin Dağ ile Derebaca arasında ve şimal - cenup istikametinden de Siftil ile Deliktaş arasında mahsur bulunmaktadır ki, buna tekabül eden sathın buutları 1,5x1,5 kilometredir. Bu sebeple arama ameliyatı da bu sahaya teksif edilmiştir. Yukarı mağaralarda ve satha yakın yerlerde cevher kesif limonitli bir kitleye inkılâp etmiştir, Bu kitle imtizaçlı bir limonit, serüzit ve kalamin mahlutundan müteşekkildir; bazı yerde talî ehemmiyette malahit ve azurit'e de olunmaktadır. Primer cevher, gangdan hemen arî, kesif ve kısmen yollu bir pirit, sfelarit ve muhtelif jenerasyona mensup galen mahlutundan müteşekklidir; markazite nadiren raslanıyor. Bu cevherin Freiberg'li Dr. Helke ve Ankarada Dr. A. Maucher tarafından yapılan esaslı bir mikroskopik etüdü yakında neşredilecektir. 1500 tonluk bir yığından alınan vasati bir numune atideki neticeleri vermiştir:
Kurşun Çinko Gümüş Altın Fakat bu rakamlar ancak eskiden bırakılmış olan topuklara tekabül etmektedir. Hakikî tenörler ancak şayanı hayret derecede derinlere kadar inmiş olan eski imalât tamamen geçildikten ve yeni bir işletmeye kifayet edecek cevher ihtiyatları temin edildikten sonra tesbit edilebilecektir. Hadi Yener 21