RIFA AT ALİ ABOU-EL-HAJ, MODERN DEVLETİN DOĞASI: 16. YÜZYILDAN 18. YÜZYILA OSMANLI İMPARATORLUĞU KAĞAN EĞNİM 1 Rifa at Ali Abou-El-Haj, karşılaştırmalı tarih profesörü olarak Yakın Doğu (Osmanlı ve Safevi) ve Modern Avrupa tarihi üzerinde uzmanlaşmıştır. Abou-El-Haj ın burada ele alacak olduğumuz çalışması Formation of the Modern State: The Ottoman Empire sixteenth to eigteenth centuries, yayınlayan: State University of New York Pres, Albany, New York 1991 (Modern Devletin Doğası: 16. Yüzyıldan 18. Yüzyıla Osmanlı İmparatorluğu, çev. Oktay Özel, Canay Şahin, İmge Kitabevi, Ankara 2000) adlıdır. Elimizdeki bu çalışma Ortadoğu tarihi çalışmalarında farklı bir bakış açısı olarak Edward Said ve Maxime Rodinson gibi araştırmacıların izlediği eleştirel yöntem içine oturtulmuştur. Çünkü Abou-El-Haj ın bu çalışması Osmanlı Devleti nin değişime uğramadığı, devlet düzeninin bozuluşa, çöküşe doğru ilerlediği şeklindeki ifade edilen kalıplaşmış paradigmalara eleştirel tarzda bakmak gerektiğini göz önüne koymuştur. Bu doğrultuda Abou-El-Haj ın çalışmasındaki temel tezi şu olmuştur: Osmanlı Tarihi araştırmacılığının eleştirel değerlendirmelerden yoksun olarak 20. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinin Avrupa-merkezli tarih yorumuna Üçüncü dünya toplumlarının durağan olduğunu varsayan yaklaşım bağlı kalarak değerlendirmelere gidilmiş olunduğundan, farklı değerlendirmelere açık ancak keskin itirazlara kapalı bakış açısının etkisinde kalmalarıdır. Abou-El-Haj 14. yüzyıldan 17. Yüzyıla uzanan dönemi erken modern dönem, 18. ve 19. yüzyılları modern dönem şeklinde ifade etmiştir. 20. yüzyıl tarihçileri bu iki 1 Pamukkale Üniversitesi (Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi)
dönemi içinde yaşadıkları ulus-devlet modelinden hareketle açıklık getirmeye çalıştıkları için yanılgıya düşmüşlerdir. İçinde bulundukları çalışma ortamından dolayı yeni bakış açıları geliştirememişlerdir. Modern Osmanlı yazarları 17. yüzyıldaki literatürü ele alırken modern terimler kullanarak, yaşanılan zamana geçmişle tarihsel bağ kurmaya (ulus-devlet için) çalışmışlardır. Bunun için Osmanlı nın Klasik dönemi olan 1300-1600 yılları arası yani ilk 10 padişahın devri, Osmanlı kurumlarının düzenli ve sistemli bir şekilde gelişip-işlediği dönem olarak görülürken, 17. ve 18. yüzyıl bozulma, gerileme paradigması ile sınırları çizilmiştir. Abou-El-Haj bu duruma argümanları ile karşı çıkmaktadır. Çünkü 17. yüzyıl ile 18. yüzyılın gerileme dönemi olarak görülmesi modern araştırmacıların, devrin kroniklerine Avrupa-merkezli, Oryantalist bakış ve modernleşme-batılılaşma eksensi (Avrupa medeniyetinden geri kalmışlıkla itham etme) değerlendirmelerle ele almış olmalarındandır. Tam bu noktada Abou-El-Haj ın önerisi kabuğunu yarma şeklindedir. Mukayeseli bakış açısı önermektedir. Bunun için Osmanlı Devleti ni Avrupa devletleri ile karşılaştırma, Osmanlı Devleti ni kendi içinde dönemsel karşılaştırması yapılmalıdır. Böylece Abou- El-Haj, 20. yüzyıl tarihçilerinin Osmanlı Devleti nin politik ve toplumsal yapısını durağan bir yapı olarak görerek, 16. ve 17. yüzyıllardaki toplumsal ve ekonomik dönüşümleri görmezden geldiklerini ve ulus-devlet anlayışı çerçevesinde analiz etmiş olmalarına; Osmanlı İmparatorluğu nun dünya tarihi içinde bağımsız olarak ele alınamayacağı gibi devletin ve toplumun kendine özgü bir toplum şeklinde, akışkan ve dinamik olduğu, Osmanlı tarihinin diğer tarihlerle karşılaştırılabilir ve aynı tarzda ele alınabileceğini ifade etmektedir. 17. yüzyılda Osmanlılar ile Avrupa arasında derin benzerlikler olduğu, Osmanlı araştırmacılarının bu paralellikler üzerinde durarak Osmanlı ekonomisi ve toplumundaki değişim ve dönüşümler aydınlatılabilecektir. Çünkü her iki taraf kıyaslanabilir ekonomik ve siyasi değişimler yaşamışlardır. Yani erken modern
dönemde Osmanlı nın karşı karşıya kaldığı sorunlara (ekonomik ve toplumsal değişim) Avrupa devletleri de maruz kalmışlardır. 20. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinin Osmanlı devleti nin erken modern dönemdeki değişimlerini bozulma olarak değerlendirmelerini Abou-El-Haj, 16. ve 17. yüzyıl yazarlarının Osmanlı ülkesindeki koşulları hakkında verdikleri bilgileri yüzeysel, algılamadan, yanlış olarak yorumlayarak durağan bir imge yarattıklarını belirtir. Çünkü dönemin literatürünü kaleme alanların devlet memuru oldukları, kişisel ön yargıları, padişaha övgü-nasihat, yakınma-protesto üslubunda bir şeyler yazıp çizdikleri göz önüne alınması gereken en önemli noktadır. Modern araştırmacılar nasihatname-ıslahatname literatürünü değerlendirirken Lütfi Paşa, Gelibolulu Mustafa Ali, Koçi Bey in eserlerinde işlenen nizam-ı aleme ihtilal ve reaya ve berayaya infi al i bozulmanın başlıca amili olarak görmüşlerdir. Bu şekilde 17.yüzyıl yazarları Osmanlı düzeninin bozulmasını reayanın konumunu bilmemesi, devlet memurluklarının ehil kişilere verilmemesi, adaletin bozulması olarak ifade ederlerken devanın kanun-ı kadime riayet sayesinde yani klasik döneme dönülmesi fikrini benimseyerek ideal döneme özlem yaratmışlardır. Hiç kuşkusuz bozulmadaki klasik düşünce 20. yüzyıl tarihçilerince sorgulanmamıştır. 18. yüzyıl tarih literatürüne bakıldığındaysa artık yavaş yavaş Mustafa Naima Efendi de Defterdar Sarı Mehmed Paşa da değişen şartların izlenimleri görülmeye başlanmıştır. Dolayısıyla Abou-El-Haj nasihatname literatüründeki her eserin kendine has bağlamı olduğunu, araştırmacıların bunları ele alırken yazılış üslubları ile birlikte değerlendirilmediği ve dönemin diğer gelişen dinamiklerinin göz ardı edilmiş olduğunu belirtmektedir. Araştırmalarda insani ve toplumsal faktörlerin göz ardı edildiğini ifade eden Abou-El-Haj, yani iç dinamiklerin 17. yüzyıldan 19. yüzyıla değin dikkate
alınmayarak değişim açıklamalarının dış faktörlü olarak algılandığını belirtmiştir. Çünkü iç dinamikleri oluşturan iktidar, bürokrasi ve toplumun değişkenlik göstermiş olduğudur ki aynı etkenler Osmanlı Devleti nin çağdaşı devletlerde de görülmüştür. Bu düzlemde Avrupa devlet ve toplumları ile Osmanlıların 15. yüzyıldan beri süregelen etkileşimlerinin araştırmacılar tarafından görmezden gelinerek, ulus-devlet yani modern devletlerin işleyişini erken modern dönem devletlerin işeyişi içerisine yerleştirilmesi ile tarih karmaşasına (anokranizm) düşmüşlerdir. Araştırmacılar tarafından görmezden gelinen Osmanlı ekonomik, siyasi ve sosyal yapısındaki dönüşümlerin izlenimlerinin iç dinamiklerde (iktidar-bürokrasireaya) görülebilirliği argümanını Abou-El-Haj, Osmanlı arşiv belgeleri ile nasihatnameıslahatname literatürünün iyi okunması ve bu şekilde değişimin ortaya konulmasını, sadece yönetici kesimin itaatsiz, ehliyetten yoksunlukları olarak ele alınıp bozulmaya elit kesimin neden olması şeklinde tek taraflı ele alınmayarak, elitler tarafından önemsenmeyen reayanın görmezden gelinirliliği bakışı düzeltilerek, dış kaynaklı (Avrupa ile ticari alış-veriş, Avrupa siyasi yapısındaki dönüşümler) olarak görülmeden bilimsel bir şekilde dönemin çağdaş devletleri ve devletin kendi içindeki yapısının algılanarak, evrenselci (global) bir kültür ve toplum çizgisinde tarih yazımı öngörmektedir. 21. yüzyıl küresel dünya bakış açısını araştırmasında vurgulayan Abou- El-Haj, bunu Marc Bloh'dan 30 yıl sonra vurgulamıştır ki burada tarih yazımında problematik olduğu ortadadır. Osmanlı İmparatorluğu nu kuruluşundan yıkılışına erken modern dönem ve modern dönem olmak üzere iki kısma ayıran Abou-El-Haj çalışmasında Klasik Çağ- Altın Çağ, Batılılaşma-Modernleşme algısı çerçevesinde Osmanlı tarihinin araştırma alanına taşınmasını eleştirmiştir. Araştırma yöntemi olarak da Avrupa-merkezli, Oryantalist, ulus-devlet bakış açılarına bilimsel araştırma usullerine uymadığı
gerekçesiyle cephe alışında haklıdır. Tarihin bilimsel değerlendirmelerle denetlenebilirliğini, karşılaştırmalı bakışla ve tarihi kültürlerin birbirinden bağımsız olamayacağından ötürü dünya sistemi çerçevesinde ele alınması gerektiğini dikkat çekerek tarihe yeni bir bakış kazandırmıştır. Bunun için çalışma konusu olan Osmanlı İmparatorluğu nun sosyopolitik ve sosyoekonomik durumu hakkında sunduğu argümanlarını Osmanlı arşiv malzemeleri, yazılı eserlerini nesnel değerlendirmeye tabi tutarak devletin kendine özgü yapısını inceleyerek ve dünya devletlerini de Osmanlı ile kritiğini yapma gerekliğini bizzat örneklerle desteklemiştir. Yazar tartışmacı bir anlatım biçimi ile çalışmasını sunmuştur.