Eski, ama çok eski zamanlarmýþ... Hani, devekuþunun gerçekten kuþ, düzlerin kat kat yokuþ olduðu; pirelerin yorgan diktiði, serçelerin soðan ektiði; denizlerin devlere dar, aðustosta Aladað dan Antalya ya kar geldiði zamanlar... Köstebeklerin tarla sürdüðü, karýncalarýn fil rüyasý gördüðü zamanlar... Ýþte o zamanlarda, uzak bir ülkenin yolu izi bilinmez, adý saný duyulmadýk bir köþesinde bir köy varmýþ. Bu köyde de kýyý bucak bir yerde, küçücük bir evde Çoban Murat la anacýðý yaþarmýþ. Kendi hâllerinde insanlarmýþ. Bir kötülükleri görülmediði gibi, ellerinden geldikçe iyilik ederlermiþ. O yüzden sevenleri, sayanlarý çokmuþ. Çalýþkan çocukmuþ Murat. Sabahlarý güneþten, hatta kuþlardan önce uyanýr, akþamlarý ana- 7
sýndan sonra yatarmýþ. Bir küçük sürüsü varmýþ. Bu sürüyü alýr, kýra bayýra otlatmaya götürürmüþ. Ekili dikili yerlerden uzak dururmuþ hep. Burada ekenin emeði, çoluk çocuðun yemeði var. Onca çayýr çimen ne güne duruyor, oralara giderim. dermiþ. Nerede bol ot var; neresi kýyý, neresi kuyu; nerede sürüye kurt saldýrýr; hangi ot süt yapar, hangisi öldürür; her bir þeyi bilirmiþ. Murat ýn bir de köpeði varmýþ: Yiðit. Çok sevdiði yeðeninin adýný vermiþ ona Murat. Köpeðini bir oðul, bir kardeþ, bir sýrdaþ sayarmýþ. Yiðit sýradan bir köpek deðil, ikinci bir çoban gibiymiþ. Sürü doyup bir gölgeye, bir köþeye yatýnca o da sürüyü rahat görebileceði bir yere çökermiþ. Bir gözü uyursa öteki uyanýk, bir kulaðý inikse öteki kalkýk... Murat derin uykuya dalmýþken bazen sürü kalkar, koçun ardý sýra çekip gidermiþ. Yiðit yetiþir, sürüyü döndürebilirse döndürür, döndüremezse tehlikesiz bir yere kondururmuþ. Murat da eliyle koymuþ gibi bulurmuþ onlarý. Bir sabah, güneþ doðdu doðacak, sürü yayýlmýþ, otluyormuþ. Murat sýrtýný koca bir çýnara dayayýp karþýlarý seyre dalmýþ. 8
Allahým, ne güzel renkler vermiþsin daða taþa! Tepeler yemyeþil, ekinler altýn sarýsý, karþýki kayalar ne hikmetse al al. Boþuna Alkaya denmemiþ adýna. diye düþünüyormuþ. O sýrada kayanýn göðsünde kara bir nokta belirmiþ. Bu nokta birden geniþlemiþ, bir oyuk olmuþ; orada bir kuþ görünmüþ. Allah Allah! Orada delik yoktu, çatlak yoktu; oyuk yoktu, kovuk yoktu. Bu kuþ sanki o kayadan çýktý! Þimdi de kanatlandý, gidiyor. Bu öyle bir kuþmuþ ki þahin deseniz deðil, güvercin deseniz deðil. Göðsü, çýktýðý kayalar gibi al, kanatlarý yedi renk. Kýrlangýç gibi havayý delerek, kartal gibi süzülerek uçuyor. Daha garibi, kayalarýn arasýndan, aðaçlarýn dibinden geçerken kayboluyor; sonra tekrar havada, birden ortaya çýkýyor... Çoban Murat nasýl þaþýrmasýn bu olanlara? Benim bu daðlarda, derelerde bilmediðim hayvan; tanýmadýðým ot, aðaç yoktur. Bu da nereden çýktý þimdi? Ben niye görmemiþim bu zamana kadar? Ertesi sabah, bir sonraki sabah, ayný saatlerde yine ayný yere gelmiþ. Sýrtýný koca çýnara dayayýp 10
karþý kayalarý kollamaya baþlamýþ. Yine o kuþ ayný noktadan çýkmýþ, havalanýp uzaklaþmýþ. Üçüncü sabah hava bulutluymuþ. Kuþu görememiþ. Bir akþam, güneþ battý batacak; Murat sürüsüyle Alkaya nýn önünden geçiyormuþ. Yine o kanatlarý yedi renkli kuþ gelmiþ. Belli ki uzaklardan gelmiþ, belli ki yorgunmuþ. Kayanýn yüzüne konmuþ, sonra da kaþla göz arasýnda kaybolmuþ. Akýl sýr erecek iþ deðil! demiþ Murat kendi kendine. Aradan günler geçmiþ. Bir gün, akþam iyice yaklaþmýþken Murat, sürüsünü ýrmaðýn ortasýndaki büyücek bir adaya geçirmiþ, otlatýyormuþ. Adada tek aðaç, tek kaya yokmuþ; ama bolmuþ ot. Gökte yine o kuþ görünmüþ. Süzüle süzüle Alkaya ya doðru gidiyormuþ. Derken bir kartal çýkmýþ ortaya. Pençelerini açýp kanatlarýnýn bütün gücüyle hýzlanarak kýnalý kuþa saldýrmýþ. Kuþcaðýz ne yapacaðýný, nereye saklanacaðýný bilememiþ. O, çýðlýk çýðlýða 11
gökte dönerken Murat görmüþ, baðýrmýþ: Kýnalý kuþ, kýnalý kuþ! Buraya gel, in yanýma! Benden korkma! Kuþ, can havliyle kendini Murat ýn ayaklarýnýn dibine atmýþ. Murat bu kez dönüp kartala seslenmiþ: Koca kartal, yiðit kartal! Git buradan baþka bir av bul kendine. Rahat býrak bu güzel kuþu! Kartal, bir süre havada döndükten sonra, bakmýþ bu avdan ümit yok, uzaklaþýp gitmiþ. Murat, yorgunluktan, korkudan soluk soluða kalan kuþa sormuþ: Güzel kuþum, göðsü kýnalý kuþum, kaç gündür seni görüyorum. Neyin nesisin; in misin, cin misin? Bu kartalýn seninle alýp veremediði nedir? Kýnalý kuþ bakmýþ; karþýsýndaki zararsýz, tehlikesiz, yiðit bir insan. Dile gelmiþ, biraz soluklandýktan sonra konuþmaya baþlamýþ: Çoban kardeþim, o gördüðün kartal bize ne kadar dost ise insanoðlu da o kadar dost olabilir, diye düþünürdüm. Ama sen kötü birine benzemiyorsun. Üstelik canýmý kurtardýn. O yüzden sana her þeyi anlatacaðým. 12
Sen nasýl beni birkaç sabah gördüysen ben de seni gördüm. Birbirimize yabancý sayýlmayýz. Sen bana kýnalý kuþ dersin, onlar Alkuþ derler. Onlar dediðin de kimler? Farkýndaysan ben bir kayanýn yüzünden çýkar, havalanýrým. Orasý bir penceredir; ama öyle açýlýp kapanýr ki insanoðlu göremez, anlayamaz. O pencere bir maðaraya açýlýr. Alkaya nýn maðarasýna... O maðara aklýnýn alamayacaðý kadar büyüktür. Ýçinde daracýk geçitler, ok atma eðitimi yapýlacak kadar geniþ alanlar vardýr. Her köþesinde gizli ýþýklar yanar gündüzleri. Geceleri zifiri karanlýktýr. Perilerin evidir orasý. Gün doðduðunda insanlar gibi uyanýr, dolaþýr, yer içer; gün battýðýnda uyur, dinlenirler. Yiyecek içecek dertleri yoktur. Orada yosun ve mantar yetiþir. Iþýk istemeyen bitkiler... Bunlarýn tatlýsý da olur, acýsý, ekþisi de... Yeryüzünde ne tatta sebze, meyve varsa o yosunlarda, mantarlarda o tatlarýn hepsi, hatta fazlasý vardýr. Yalnýz karanlýkta yetiþtiði için renkleri soluktur. Peki ya periler? 14