BAĞINTISAL ÖĞRENMEYİ AÇIKLAMAYA YÖNELİK KURAMSAL YAKLAŞIMLAR



Benzer belgeler
Bağıntısal Öğrenme Kuramları

Öğrenme, Örgütsel Öğrenme

Bilimsel Araştırma Yöntemleri I

Pavlovian Koşullama ve Sönme

Pavlovian koşullamada uyarıcı ilişkileri.

Değerlendirme. Psikolojiye Giriş. Haftalık okuma raporları. Arasınav (%30) Final (%35) Haftalık okuma raporları (%15) Kitap inceleme (%20)

225 ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ. Yrd. Doç. Dr. Dilek Sarıtaş-Atalar

Öğrenmeye Bilişsel Yaklaşım

Kaçınma Öğrenmesi B U N L A R I B İ L İ Y O R M U Y D U N U Z?

Bana göre; öğrenemeyen öğrenci yoktur. Herkes öğrenebilir Tüm bilgiler okulda öğrenilebilir Hedeflenen başarı %70-%90 arasındadır.

Öğrenilmiş Korkunun Söndürülmesinde Yeni Bir Yaklaşım: Belleğin Yeniden-Bütünleştirme Sürecine Müdahale

ÖĞRENME KLASİK VE EDİMSEL KOŞULLAMA

ÖĞRENME. Temel Kavramlar

EPİSTEMOLOJİK İNANÇLAR ÜZERİNE BİR DERLEME

BAĞLAŞIMCILIK. HAZIRLAYAN: Mustafa GÜNENDİ

İŞLETMELERDE KURUMSAL İMAJ VE OLUŞUMUNDAKİ ANA ETKENLER

SÜREKLİ RASSAL DEĞİŞKENLER

İÇİNDEKİLER. Gelişim Kuramları 22 Eylem Kuramı ve Toplumsal Yapılandırmacılık 28

Bilimsel Araştırma Yöntemleri I

Araştırma Modelleri Prof. Dr. Mustafa Ergün AKÜ - Eğitim Fakültesi

BÖLÜM 13 HİPOTEZ TESTİ

Eğitimin Psikolojik Temelleri

MATEMATiKSEL iktisat

1. Yatırımın Faiz Esnekliği

BÖLÜM 1: MADDESEL NOKTANIN KİNEMATİĞİ

Bugünkü Değer Hesaplamaları

8. DERS: IS/LM MODELİ

10 Ağustos. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Yazılı Medya Araştırması. 18 Ağustos Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi Yazılı Medya Araştırması

A RESEARCH ON THE RELATIONSHIP BETWEEN THE STRESSFULL PERSONALITY AND WORK ACCIDENTS

3. TAHMİN En Küçük Kareler (EKK) Yöntemi 1

RASSAL DEĞİŞKENLER VE OLASILIK DAĞILIMLARI. Yrd. Doç. Dr. Emre ATILGAN

1 Hipotez konusuna öncelikle yokluk hipoteziyle başlanılan yaklaşımda, araştırma hipotezleri ALTERNATİF HİPOTEZLER olarak adlandırılmaktadır.

Bilgi Yönetimi Öğrencilerinin Öğrenme Stilleri. Hacettepe Üniversitesi

BOLOGNA PROJESİ HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ ERGOTERAPİ LİSANS PROGRAMI

Yapılandırmacı anlayışta bilgi, sadece dış dünyanın bir kopyası ya da bir kişiden diğerine geçen edilgen bir emilim değildir.

Eğitim ve Öğretim Araştırmaları Dergisi Journal of Research in Education and Teaching Kasım 2017 Cilt: 6 Sayı: 4 ISSN:

İMALAT SANAYİ EĞİLİM ANKETLERİ VE GELECEĞİN TAHMİNİ

EDİMSEL KOŞULLANMA. Doç. Dr. Tülin ŞENER

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE KARŞI TUTUMLARI

Modeli - Tarama Modelleri

SIRA İSTATİSTİKLERİ VE UYGULAMA ALANLARINDAN BİR ÖRNEĞİN DEĞERLENDİRMESİ

İleri Diferansiyel Denklemler

EĞİTİM PSİKOLOJİSİ KISA ÖZET KOLAYAOF

1. Toplam Harcama ve Denge Çıktı

= 2 6 Türevsel denkleminin 1) denge değerlerinin bulunuz. 2) Bulmuş olduğunuz dengenin istikrarlı olup olmadığını tespit ediniz.

TEMEL KAVRAMLAR. BS503 ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ 1. seminer PROF. DR. SALİH OFLUOĞLU MSGSÜ ENFORMATİK BÖLÜMÜ BİLGİSAYAR ORTAMINDA SANAT VE TASARIM 1

KOD 1 DAVRANIŞ MR (48-72 AY) xxxxxxx DAVRANIŞ VE UYUM RAPORU. "Sorun, sorun olmadan çözümlenmelidir."

BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ

Talep ve arz kavramları ve bu kavramları etkileyen öğeler spor endüstrisine konu olan bir mal ya da hizmetin üretilmesi ve tüketilmesi açısından

GÜDÜLENME. Doç.Dr. Hacer HARLAK - Psikolojiye Giriş I

Hangi onluğa daha yakın dan limite doğru

Yüz Tanımaya Dayalı Uygulamalar. (Özet)

BKİ farkı Standart Sapması (kg/m 2 ) A B BKİ farkı Ortalaması (kg/m 2 )

Ders Notlarının Creative Commons lisansı Feza BUZLUCA ya aittir. Lisans:

GEDİZ ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

Eğitim bilimlerinde birbiri ile karışan kavramlar.

BS503 BİLİMSEL NEDENSELLİK VE YAZIM

Soru Takımı #1 in Çözümleri

TFRS YORUM 14 TMS 19-TANIMLANMIŞ FAYDA VARLIĞININ LİMİTİ, ASGARİ FONLAMA KOŞULLARI VE BU KOŞULLARIN BİRBİRİ İLE ETKİLEŞİMİ

Bilişim Sistemleri Değerlendirme Modeli ve Üç Örnek Olay İncelemesi

TOPLAM TALEP I: IS-LM MODELİNİN OLUŞTURULMASI

Edimsel Koşullama ÖĞRENMEDE ÖDÜL VE CEZANIN ROLÜ. Doç.Dr.Hacer HARLAK

UYGULAMALI DAVRANIŞ ANALİZİNDE VERİLERİN GRAFİKSEL ANALİZİ

Basit ve Çoklu Doğrusal Regresyon

Şu davranışçılar da sadist midir, anlamadım gitti yahu!!! Biri zavallı köpekleri et,et diye inletir, biri de kedileri kafese kapatır.

tepav Nisan2011 N POLİTİKANOTU YSK Tarafından Yapılan Düzenlemelerin Adalet ve Sandalye Dağılımı Üzerindeki Etkileri ve Öneriler

Pazarlama araştırması

Araçsal ya da Edimsel Koşullama

İŞSİZ BİREYLERİN KREDİ KARTLARINA İLİŞKİN TUTUM VE DAVRANIŞLARININ YAPISAL EŞİTLİK MODELİYLE İNCELENMESİ: ESKİŞEHİR ÖRNEĞİ

MESLEK YÜKSEKOKULLARINA SINAVLI VE SINAVSIZ GEÇİŞ SİSTEMİ İLE YERLEŞEN ÖĞRENCİLERİN PERFORMANSLARININ KARŞILAŞTIRILMASI

BÖLÜM I GİRİŞ (1.1) y(t) veya y(x) T veya λ. a t veya x. Şekil 1.1 Dalga. a genlik, T peryod (veya λ dalga boyu)

Eğitim Bağlamında Oyunlaştırma Çalışmaları: Sistematik Bir Alanyazın Taraması

Sahne Geçişlerinin Geometrik Tabanlı olarak Saptanması

1. İLİŞKİLERİN İNCELENMESİNE YÖNELİK ANALİZLER Sosyal Bilimlerde Nedensel Açıklamalar

BÖLÜM 12 STUDENT T DAĞILIMI

QUANTILE REGRESYON * Quantile Regression

İstatistikçiler Dergisi

Bir işaretli büyüklük sayısında en soldaki basamak bir işaret içerir. Diğer basamaklarda ise sayısal değerin büyüklüğü (mutlak değeri) gösterilir.

SAĞLIKLI YAŞAM VE EGZERSĐZ. Prof. Dr. Erdal ZORBA

BÖLÜM 5 DENEYSEL TASARIMLAR

Türev Uygulamaları ÜNİTE. Amaçlar. İçindekiler. Yazar Prof.Dr. Vakıf CAFEROV

Eşitsizliğe Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi (EUİGE)

4 GİRİŞ BİLİŞ NEDİR?

9. HAFTA PFS102 SINIF YÖNETİMİ. Yrd. Doç. Dr. Ali Çağatay KILINÇ.

Öğrenme Psikolojisi (PSY 308) Ders Detayları

Kontrol Sistemlerinin Analizi

Tepki Örüntüleri Olarak Duygular Duyguların İletişimi Duyguların Hissedilmesi

Hacer ÖZYURT¹, Özcan ÖZYURT 2, Hasan KARAL 3

Deneysel Yöntem. BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

YATIRIM. Ders 3: Portföy Teorisi. Bölüm 1: Problemi Oluşturmak

BMÜ-421 Benzetim ve Modelleme Kesikli Olay Benzetimi. İlhan AYDIN

BAZI KAYNAK PARAMETRELERİNİN SIÇRAMA KAYIPLARINA ETKİSİ

2. REGRESYON ANALİZİNİN TEMEL KAVRAMLARI Tanım

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

Tam Öğrenme Kuramı -2-

Çalışma Hayatının İki Büyük Korkusu: İşsizlik ve İş Güvencesizliği Two Big Fear of Working Life: Unemployment and Job Insecurity

ÖĞRENME KURAMLARI. Davranışçı Kuram Bilişsel Kuram Duyuşsal Kuram

GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS

Hatalar Bilgisi ve İstatistik Ders Kodu: Kredi: 3 / ECTS: 5

Transkript:

BAĞINTISAL ÖĞRENMEYİ AÇIKLAMAYA YÖNELİK KURAMSAL YAKLAŞIMLAR THEORETICAL APPROACHES TO ASSOCIATIVE LEARNING Hakan ÇETİNKAYA*, Seda DURAL** ÖZET: Özellikle, uyarıcılar arasındaki sinyal ilişkilerinin incelenmeye başlanmasıyla elde edilen son derece ilginç ve şaşırtıcı görgül veri birikimi, bağıntısal öğrenmeye ilişkin anlayışımızı, iki uyarıcı arasındaki zamansal ulanıklıkla açıklanabilecek basit bir öğrenme türünün ötesine taşımaktadır. Bu bakımdan sunulan metin ile bağıntısal öğrenmenin neliğine ilişkin olarak son otuz yıllık dönemde yürütülen kuramsal tartışma ve gelişmelerin bir özeti yapılmaya çalışılmıştır. İlk defa 1972 de formüle edilen ve günümüzde hala bağıntısal öğrenmenin doğasını açıklamaya yönelik en etkili kuramsal yaklaşımlardan birisi olarak kabul edilen Rescorla-Wagner modeli ve modelin görgül çalışma verilerini açıklayabilme yeteneği ile bu konudaki problemli olduğu noktalar ve yetersizlikleri üzerinde durulmaktadır. Rescorla-Wagner modelinin yetersizliklerini gidermek ya da modele birer alternatif yaklaşım olarak önerilen US modifikasyon modelleri, dikkate dayalı hipotezler, uyarıcıların zamansal dağılımına ilişkin yaklaşımlar, bağlamsal ipuçlarının hedef CS e göreli bağıntısal değeri çerçevesinde bağıntısal öğrenmeyi açıklamaya çalışan yaklaşımlar sunulan makalenin içeriğini oluşturmaktadır. Bağıntısal öğrenmeye ilişkin anlayışımızı büyük ölçüde değiştiren ve tazeleyen bu yaklaşımlarla önerilen her yeni model klasik koşullamanın farklı bir yanına ağırlık vermektedir. Tüm bu modeller, daha önce gözardı edilen klasik koşullamaya ilişkin özelliklere dikkatimizi çekmeleri açısından önemlidir. Öte yandan, bu güne kadar, bu kuramların hiç birisi klasik koşullama çalışmaları üzerinde Rescorla-Wagner modeli kadar yaygın bir etkiye sahip olamamıştır. Anahtar sözcükler: öğrenmeya kuramsal yaklaşımlar, Rescorla-Wagner Modeli, bağıntısal öğrenmede sinyal ilişkileri, koşullu uyarılma/ ketleme, dikkat modelleri, zamana bağlı faktörler, karşılaştırma hipotezi.. ABSTRACT: The discovery of the signal relations among stimuli has generated a great deal of theoretical efforts to explain associative learning. As a result of these efforts, our understanding of associative learning phenomena has been extended beyond the naive perspective in which Pavlovian conditioning was considered as a simple form of learning that was produced just by temporal contiguity of the CS and US. By this compilation, it is aimed to reach a summary of the advances and debates that have been carried out for about 30 years in associative learning area. In the paper, first, the Rescorla-Wagner model, that has been first introduced in 1972 and has been widely accepted as one of the most influential theoretical approaches, is elaborated, and its explanatory force and problematic aspects for the experimental findings of various aspects of associative learning is evaluated. Than, the various theoretical approaches that have been developed either to offer solutions for the difficulties that the model had experienced or to constitute alternatives to Rescorla-Wagner model are detailed. Each one of the models that changes and refreshes our understanding of associative learning, underlines a different facet of classical conditioning. All of these models are important, since they point to significant aspects of classical conditioning that were previously ignored. None of those models, on the other hand, has that much influence on the study of classical conditioning in the same way as the Rescorla-Wagner model has done for 30 years. Keywords: theoretical approaches to learning, Rescorla-Wagner Model, signal relations in associative learning, conditioned excitation/ inhibition, attentional models, temporal factors, comparator hypothesis. 1. GİRİŞ Pavlovian koşullama orijinal olarak koşullu ve koşulsuz uyarıcıların belirli bir zamansal ulanıklık içerisinde eşlenmesi ile ortaya çıkan basit bir öğrenme biçimi olarak düşünülmekteydi. Bu naif bakış açısı, Kamin in (1969) bloklama etkisini keşfi ile yıkılmıştır. Bloklama etkisi, belirli bir US i halihazırda sinyalleyen bir ipucu varken, ikinci bir CS ile US in bağıntılanamayacağını göstermektedir. Dolayısıyla, zamansal ulanıklık koşullu tepkinin gelişmesi bakımından yeterli değildir (Domjan 2005). Bloklama etkisinin keşfi, bağıntısal öğrenmenin ne olduğuna ilişkin kuramsal çabaları harekete geçirici bir rol oynamıştır. Bu kuramsal çabaların ilki ve belki de en etkili olanı Rescorla-Wagner modelidir. Rescorla-Wagner modelini diğer kuramsal yaklaşımlar izlemiştir. İzleyen yaklaşımlar da öğrenmenin neliğine ilişkin farklı bir takım açıklamalar bulmak ve/veya Rescorla-Wagner modelinin eksiklerini tamamlamak için geliştirilmişlerdir.

2 Kuramlar, bizim, salt deneysel sonuçları betimleme ya da listeleme çabalarının ötesine gitmemize yardım ettikleri için, bilimde önemli bir rol oynarlar. Bilim insanları bir araştırma bulgusunu anlamlandırmak için bazı sorulara yanıt vermeye çalışırlar ve genellikle işe belirli bir deneyde ne olduğu ile başlarlar. Ne sorusuna yanıtın verilmesi araştırma sonuçlarının tam olarak betimlenmesini gerektirir. Ne sorusuna yeterli ve uygun bir yanıtın bulunmasının ardından, bilim insanları nasıl ve neden bu sonuçların elde edildiğini anlamaya çalışırlar. Bu soruları yanıtlamak için de söz konusu sonuçlara yol açmış olabilecek olası mekanizmaları incelerler. İşte kuramlar, bu nasıl ve neden sorularına yanıt sağlarlar. Kuramlar, gözlenen davranışsal sonuçlardan sorumlu süreç ya da mekanizmaları betimlerler. Öğrenme mekanizmalarını altta yatan ilgili nörobiyolojik süreçler bağlamında karakterize edebiliriz. Ya da, hipotetik bir takım kurulum veya mekanizmaları işe koşan bir öğrenme modeli ya da kuramı yaratabiliriz. Burada betimlenecek olan yaklaşımlar işte bu ikinci tip, yani nörobiyolojik olmaktan çok, psikolojik olan kurulumlardır ve bağıntılama, dikkat ve beklenmedik olma gibi kavramlarla ifade edilmektedirler. İçinde psikolojik kavramların yer alıyor olması, kuramı biyolojik kuramlardan daha zayıf yapmaz. Örneğin yer çekimi kavramı hipotetik bir yapıdır. Yerçekimini doğrudan gözleyemeyiz, aslında tüm gözleyebildiğimiz yerçekiminden kaynaklanan olaylardır (nesnelerin bırakıldığında yere düşmesi gibi). Yine de, yerçekimi dakik, niceliksel terimlerle betimlenebilir. Burada betimlenecek kuramlar da aynı şekilde dakik ve niceliksel yapılardır. Kuramlar Nasıl ve neden sorularına yanıtlar sağlarken, aynı zamanda çeşitli araştırma bulgularını organize etmemize, bunları özet hale getirmemize ve gelecekteki araştırmalara yol açılmasına da yardım ederler. Örneğin, yerçekimi kavramı, çok sayıda yere düşen nesnenin davranışını tek bir eşitlik ile karakterize etmemize ve gelecekte nesnenin yerçekimi ile ilgili davranışının ne olacağına ilişkin yordamalarda bulunmamıza yardım eder. Benzer şekilde, öğrenme kuramları, çok sayıdaki araştırma bulgusunu birkaç genel ilke ile özetlememize, deneysel doğrulamayı gerektiren dakik bir takım yordamalar yaparak da gelecek araştırmalara yol açmamıza yardım ederler. 1.1. Rescorla-Wagner Modeli Yukarıda değinildiği gibi, bloklama etkisinin keşfi öğrenmenin neliğini açıklamaya yönelik kuramsal çabalarda ciddi bir hareketlenmeye neden olmuştur. Temel bloklama deneyinde (Tablo 1) deneysel gruptaki deneklere önce US ile eşlenmiş bir CS (örneğin, CSA: bir ışık) sunulur. Işığa koşullanma gerçekleştikten sonra, yeni bir CS (örneğin, CSB: bir ses) ışığa eklenir ve ışık/ses bileşeni US ile eşlenir. Elde edilen bu bileşik (compound) uyarıcıya verilen koşullu tepkiler belirli bir öğrenme asimptotuna ulaşıncaya kadar koşullama denemelerine devam edilir. Birinci evre dışında, kontrol grubu denekleri aynı işlemlere tabi tutulurlar. Ardından sonradan eklenen CSB ile koşullu tepkiler ölçülür. Kamin e (1969) göre, eğer önceden koşullanmış olan ışığın varlığı, sonradan eklenen sesin koşullanmasını engellerse, bloklama gerçekleşmiş demektir. Kamin in klasik deneyine ilişkin bulgular, farklı davranış sistemlerinin incelendiği çok sayıdaki çalışma ile desteklenmiştir. Örneğin, cinsel davranış sisteminde bloklama etkisinin incelendiği bir çalışmada (Köksal, Domjan ve Weisman 1994) erkek Japon bıldırcını (Coturnix coturnix japonica) önce US ile eşlenmiş bir CS1 (görsel/işitsel bir uyarıcı) almışlardır. Görsel/işitsel uyarıcıya koşullanma gerçekleştikten sonra, bir CS2 (bir tahta blok, bir kumaş model ya da taksidermik dişi baş-boynu yerleştirilmiş bir kumaş model), CS1 e eklenmiş ve CS1/ CS2 bileşiği US ile eşlenmiştir. Çalışmada, önceden koşullanmış olan CS1 in varlığı, sonradan eklenen CS2 nin koşullanmasını engellemiş, bloklama gerçekleşmiştir. Tablo 1: Bloklama deney deseni. Evre I Evre II Test Deneysel Grup A US (A+B) US B Kontrol Grubu (A+B) US B

3 Önceden koşullanmış olan CS1 in varlığı, eklenen CS2 nin edinimini neden bloklamaktadır? Bloklama etkisini orijinal olarak tanımlayan araştırmacı olarak Kamin (1969), söz konusu görüngüye açıklık getirmek üzere, öğrenmenin gerçekleşmesinde US in etkili olabilmesi için beklenmedik olması gerektiği fikrini öne sürmüştür. Buna göre, eğer US zaten daha önceden koşullanmış bir uyarıcı tarafından sinyalleniyorsa, eklenen sinyal, bir sürpriz yaşantısı yaratmayacak ve bağıntının kurulması için gereken zihinsel çabayı da uyarmayacaktır. Beklendik olaylar organizmanın zaten öğrenmiş olduğu durumlardır. Bu bakımdan, beklendik olaylar yeni öğrenmeye yol açacak süreçleri aktive etmeyecektir. Söz konusu olayların etkili olabilmesi için, US in mutlaka beklenmedik ya da sürpriz yaratıcı olması gereklidir. Bir koşulsuz uyarıcının etkililiğinin onun ne kadar beklenmedik olduğu tarafından belirlendiği görüşü Rescorla-Wagner modelinin temelini oluşturmaktadır (Rescorla ve Wagner 1972; Wagner ve Rescorla 1972). Modelin kullanımı ile, US in beklenmedikliği kavramı oldukça çeşitli koşullama görüngülerine doğru genişletilmiştir. İlk formüle edilişini izleyen on yıl içerisinde klasik koşullama araştırmalarına egemen olan Rescorla-Wagner modeli, bugün psikolojinin değişik alanlarında etkisini sürdürmektedir. Bir şeyin sürpriz yaratıcı olması ne anlama gelmektedir? Bir koşulsuz uyarıcının beklenmedik liğini nasıl ölçebiliriz? Tanımı gereği, bir olay beklendiğinden farklı ise, sürpriz yaratıcıdır. Örneğin, mezuniyet hediyesi olarak küçük bir şey beklerken, hediye olarak son model bir spor araba alırsanız oldukça şaşırırsınız. Bu beklenmedik büyüklükte bir US demektir. Aynı şekilde, hediye olarak bir araba beklerken, bir kutu şekerleme alırsanız, bunu da sürpriz yaratıcı bulursunuz. Bu da beklenmedik küçüklükte bir US demektir. Rescorla-Wagner modeline göre, alınan beklenmedik bir şekilde büyük bir US, bağıntısal değeri arttırır ve uyandırıcı koşullamanın da temelini oluşturur. Öte yandan, alınan beklenmedik bir şekilde küçük bir US ise, bağıntının değerini azaltır ve bu da ketleyici koşullamanın temelini oluşturur. Rescorla ve Wagner, US in şaşırtıcılığının -dolayısıyla da, etkililiğinin, US in bireyin beklentisinden ne kadar farklı olduğu tarafından belirlendiğini varsaymaktadır. Ayrıca, Rescorla ve Wagner, US e ilişkin beklentinin de, US den önce gelen tüm uyarıcıların koşullu ya da bağıntısal nitelikleriyle ilgili olduğunu bir ön-kabul olarak almaktadır. Buna göre, güçlü bir koşullu tepkide bulunma yüksek bir US beklentisini; zayıf bir koşullu tepkide bulunma da düşük bir US beklentisini göstermektedir. Bu görüşler, (1) λ, kullanılan US ile gerçekleşecek olası bir öğrenme asimptotunu; (2) V de US den önce gelen uyarıcıların bağıntısal değerini temsil edecek biçimde matematiksel olarak ifade edilebilir. Bu durumda US in beklenmedikliği (λ-v) olacaktır. Rescorla-Wagner modeline göre, belirli bir denemedeki öğrenmenin miktarı (λ-v) ye diğer bir deyişle, beklenmedikliğe orantısaldır. Öğrenmenin başlarında (λ-v) değeri büyüktür; çünkü, başlangıçta V (US den önce gelen uyarıcıların bağıntısal değeri) sıfıra yakındır. Bu bakımdan, bağıntısal güçlenmede artış en fazla koşullama denemelerinin başlarında gözlenir. US den önce gelen ipuçlarının bağıntısal değeri arttıkça, (λ-v) küçülür ve daha fazla öğrenme olmamaya başlar. O halde, belirli bir koşullama denemesindeki öğrenme, bir uyarıcının bağıntısal değerindeki değişmedir. Bu değişme, ΔV ile gösterilebilir. Bu simgeler kullanılarak, öğrenme ile US in şaşırtıcılığı arasındaki lişki şu şekilde ifade edilebilir: ΔV=k(λ V) Bu eşitlikte, k, CS ve US in belirginliği ile ilgili bir sabittir. Eşitlik Rescorla-Wagner modelinin ana ifadesidir. 1.2. Modelin Bloklama Etkisine Uygulanması Rescorla-Wagner modelindeki temel fikirler bloklama etkisini açık bir biçimde yordayabilmektedir. Modelin uygulanmasında, US beklentilerinin, koşullama denemesi süresince organizma için mevcut olan tüm ipuçları göz önününde bulundurularak oluştuğunun akıldan çıkartılmaması gerekir. Tablo 1 de görülebileceği gibi, bloklama deseni, öncelikle, A uyarıcısının kapsamlı bir biçimde koşullanmasını içermektedir. Böylece, organizma ne zaman A uyarıcısı ile

karşılaşsa, US in geleceğine ilişkin mükemmel bir beklenti geliştirir. Bu bakımdan, birinci evrenin sonunda, VA, öğrenme asimptotuna eşitlenir (VA=λ olur). İkinci evrede, B uyarıcısı A uyarıcısı ile birlikte sunulmaktadır ve bu iki CS de, US tarafından izlenmektedir. Rescorla-Wagner modeline göre, ikinci evrede B uyarıcısına herhangi bir koşullama gerçekleşmez; çünkü, US, A uyarıcısı tarafından mükemmel bir biçimde yordanmaktadır ((λ VA+B)=0). Kontrol grubu ikinci aşamada, deneysel grup ile aynı yordamı almaktadır, ancak kontrol grubu üyeleri için A, US hakkında herhangi bir beklentiye yol açmamaktadır. Bu bakımdan, US kontrol grubu için beklenmediktir ve yeni bir öğrenmeye neden olur. 1.3. Rescorla-Wagner Modelinin Önemi Rescorla-Wagner modeli klasik koşullamaya ilişkin koşullu davranışın kazanılması ve bloklama etkisi gibi ana durumlarla bir tutarlılık içindedir. Öte yandan, modelin önemi en fazla yaptığı bazı alışılmadık yordamalarından gelmektedir. Örneğin, model, belirli bazı durumlarda, uyarıcıların koşullu niteliklerinin, US ile eşlenmeye devam edilmesine karşın, azalacağını yordamaktadır. Bu nasıl olabilir? İki uyarıcı ayrı ayrı talim edildikten sonra, eğer bir koşullama denemesinde birlikte sunulurlarsa, uyarıcıların bağıntısal değerlerini kaybedecekleri yordanmaktadır. Böyle bir deney Tablo 2 de gösterilmektedir. Tablo 2: Aşırı Beklenti (Overexpectation) Çalışmasına İlişkin Desen. Deneysel Grup Evre I Evre II Test CS 1 US CS 2 US CS 1 + CS 2 US CS 1, CS 2 Kontrol Grubu CS 1 + CS 2 US CS 1, CS 2 Tablo 2 de gösterilen deney iki-evreli bir deneydir. Deneyin birinci evresinde, CS 1 ve CS 2 uyarıcıları aynı US ile (örneğin bir parça yiyecek) ayrı denemelerde eşlenir. Bu sürece CS 1 ve CS 2 tümüyle koşullanana, -diğer bir deyişle, her iki uyarıcı da US i mükemmel bir biçimde yordayana ya da V CS1 =V CS2 =λ eşitliği gerçekleşinceye kadar devam edilir. Daha sonra, ikinci evreye geçilir. İkinci evrede, CS 1 ve CS 2 uyarıcıları birlikte ve eş-zamanlı olarak sunulur ve bu uyarıcı bileşimini yine bir parça yiyecek US i izler. Buradaki soru, ikinci evredeki talime bağlı olarak, CS 1 ve CS 2 uyarıcılarının koşullanma niteliklerine ne olacağına ilişkindir. Birinci evrede kullanılan aynı US, ikinci evrede kullanılmaya devam edilmiştir. Birinci evreden, ikinci evreye US in değişmediği göz önünde bulundurularak, CS 1 ve CS 2 nin koşullanma niteliklerinin de ikinci evrede aynı kalacağı düşünülebilir. Bu sezgisel düşüncenin tersine, Rescorla-Wagner modeli, CS 1 ve CS 2 uyarıcılarının koşullu niteliklerinin ikinci evrede azalacağını yordamaktadır. Evre 1 deki talimin bir sonucu olarak, CS 1 ve CS 2 uyarıcılarının her ikisi birden yiyecek parçası US ini yordar hale gelmiştir (V CS1 =λ; V CS2 =λ). Evre 2 de CS 1 ve CS 2 ilk defa birlikte sunulduklarında, her bir uyarıcıya ilişkin beklentinin birbirine eklendiği varsayılır, dolayısıyla US olarak bir yerine, iki yiyecek parçası beklenir (V CS1 +CS 2 =V CS1 +V CS2 =2λ). Bu bir aşırı beklenti (overexpectation) durumunu ifade etmektedir, çünkü US hala bir parça yiyecektir. Bu bakımdan, ne beklendiği (iki parça) ile ne alındığı (bir parça) arasında bir tutarsızlık söz konusudur. İkinci evrenin başında denekler US i şaşırtıcı biçimde küçük bulacaktır. Dolayısıyla, denekler, ikinci evrede ne aldıkları ile ikinci evrenin başlangıcındaki beklentilerini bir dengeye getirmek için, CS 1 ve CS 2 uyarıcıları temelinde oluşturdukları beklentilerini azaltmak durumundadırlar. Böylece de, aynı US in kullanılmaya devam edilmesine karşın, CS 1 ve CS 2 uyarıcılarının bağıntısal değerlerini yitirecekleri yordanabilir. Buna göre, bağıntısal değerin yitimi, CS 1 ve CS 2 uyarıcıları temelinde gerçekleşen beklentilerin toplamı bir parça yiyecek olana kadar devam edecektir. Böyle bir yordamda, CS 1 ve CS 2 uyarıcılarına verilen koşullu tepkilerin yitirileceğine ilişkin kestirme pek akla yatkın bir tahmin gibi görünmemekle

5 beraber, söz konusu durum çok sayıdaki görgül çalışma ile doğrulanmıştır (Khallad ve Moore 1996; Kremer 1978; Lattal ve Nakajima 1998; Rescorla 1999). 1.4. Koşullu Ketleme Koşullu ketlemenin gelişmesini Rescorla-Wagner modeli nasıl açıklayabilir? Örneğin, standart ketleme koşullaması yordamını alalım (Şekil 1). Bu yordam iki tip denemeden oluşmaktadır: US in verildiği denemeler (pekiştirilen denemeler) ve US in verilmediği denemeler (pekiştirilmeyen denemeler). Pekiştirilen denemelerde, bir koşullu uyandırıcı uyarıcı (CS+) sunulur. Pekiştirilmeyen denemelerde ise, CS+, koşullu ketleyici uyarıcı (CS-) ile birlikte sunulur. Rescorla-Wagner modelini koşullu ketleme yordamına uygulayabilmek için, pekiştirilen ve pekiştirilmeyen denemeler ayrı ayrı ele alınmalıdır. Pekiştirilen denemelerde US in doğru bir biçimde geleceğini kestirebilmek için, CS+ ın uyandırıcı özellik kazanması gerekir. A + Denemeleri AB - Denemeleri A Uyarıcısı B Uyarıcısı US Zaman Şekil 1. Standart koşullu ketleme yordamı. Böylesi bir koşullu uyarılmanın gelişimi Şekil 2 nin sol panelinde görülebilir. Uyandırıcı koşullama pozitif bağıntısal değerin edinimine ilişkindir ve organizmanın pekiştirilen denemelerde US i mükemmel olarak yordamasıyla bu değer azalır. Koşullu ketleme CS + CS + Sönme Bağıntısal değer + 0 _ Net [CS +, CS - ] CS - CS - [CS + ] US [CS +, CS - ] USyok [CS + ] USyok [CS - ] USyok Denemeler Denemeler Şekil 2. Koşullu Ketleme (Sol Panel) ve Sönme (Sağ Panel) Boyunca CS + ve CS - ın Yordanan Bağıntısal Değerleri (Domjan 2005). Şimdi de pekiştirilmeyen denemelerde ne olduğuna bakalım. Bu denemelerde, CS + ve CS - ın her ikisi de gerçekleşmektedir. CS + pekiştirilen denemelerde sunulduğu için, organizma, ne zaman CS + gelse, o zaman US i bekleyecektir; çünkü, CS + koşullu uyandırıcı özellikler kazanmış bulunmaktadır. Organizma US i, pekiştirilmeyen denemelerde dahi, bekleyecektir. Fakat US pekiştirilmeyen denemelerde gelmemektedir. O halde, bu bir aşırı beklenti durumudur ve Şekil 2 de sunulan örneğin bir benzeridir. Pekiştirilmeyen denemelerde US in yokluğunu doğru bir biçimde kestirmek için, CS+

6 ve CS- ın bağıntısal değerlerinin toplamının sıfıra eşit olması gereklidir (sıfır USyok ile temsil edilen değerdir). Bu nasıl olabilir? CS+ ın pozitif bağıntısal değeri göz önünde bulundurularak, pekiştirmenin olmadığı denemelerde US e ilişkin net sıfır beklentisinin gerçekleştirilmesinin tek yolu, CS- ın bağlantısal değerini negatif yapmaktır. Bu bakımdan, Rescorla-Wagner modeli koşullu ketlemeyi CS- ın negatif bağıntısal değer edindiği varsayımı ile açıklamaktadır (bkz. Şekil 2). 1.5. Uyarılma ve Ketlemenin Sönmesi Bir sönme yordamında, koşullu uyarıcı tekrarlar boyunca US verilmeksizin sunulur. O halde şimdi Rescorla-Wagner modelinin sönmeye ilişkin yordamalarını bir gözden geçirelim. Söz konusu yordamalar Şekil 2 nin sağ panelinde gösterilmektedir. Sönmede CS+ ilk defa US olmaksızın sunulduğunda, bir US aşırı beklentisi olacaktır. CS+ ın tek başına sunulmaya devam edilmesiyle, CS+ tarafından ortaya çıkartılan beklenti, US in yokluğu ile yavaş yavaş bir dengeye doğru gidecektir; bu da CS+ ın bağıntısal değerinin dereceli olarak sıfıra doğru azalması ile olacaktır. Rescorla-Wagner modeli koşullu ketlemenin sönmesi için de benzer bir senaryo önermektedir. Sönmenin başlangıcında, CS- ın bağıntısal değeri negatiftir. Bu, US e ilişkin yetersiz-beklentinin (underexpectation) yaratılması olarak düşünülebilir; sönme denemelerinde, organizma, sıfır US den daha azını beklemektedir. Beklentileri, US in yokluğu ile dengelemek için, CS- ın negatif bağıntısal değeri giderek kaybolur ve CS- sıfır bağıntısal değer ile sonlanır. 1.6. Rescorla-Wagner Modeliyle İlgili Problemler Rescorla-Wagner modeli çok sayıda araştırma projesinin geliştirilmesine ve klasik koşullamada bir çok yeni görüngünün keşfine yol açmıştır (bkz. Siegel ve Allan 1996). Öte yandan model, ilk önerildiği 1972 yılından bu güne bazı güçlüklerle karşılaşmıştır (Miller, Barnet ve Grahame 1995). Modelle ilgili ilk güçlükler, koşullu ketlemenin sönmesine ilişkin analizinin yanlışlığı ile kendisini göstermiştir. Yukarıda da değinildiği gibi, Rescorla-Wagner modeli bir koşullu ketleyicinin (CS-) tekrarlayan bir biçimde tek başına sunulmasının koşullu ketlenmenin yitirilmesine yol açacağını yordamaktadır. Ancak bu görgül olarak doğrulanamamıştır (Witcher ve Ayres 1984; Zimmer-Hart ve Rescorla 1974). Hatta, bazı araştırmacılar bir CS- ın tekrarlayan biçimde pekiştirilmeden sunulmasının, CS- ın koşullu ketleyiciliğini arttırdığını bulmuşlardır (DeVito ve Fowler 1987; Hallam, Grahame, Harris ve Miller 1992). Gerçekten de, bir CS- ın koşullu ketleyiciliğinin azaltılması için etkili bir yordam, CS- ın -hangi şekilde olursa olsun-, sunumunu içermemelidir. Daha ziyade, söz konusu yordam ketleyici talimler süresince CS- ile sunulan CS+ ın uyandırıcılığının azaltılmasına ilişkin olmalıdır (Best, Dunn, Batson, Meachum ve Nash 1985; Lysle ve Fowler 1985). Diğer bir deyişle, yordam, koşullu ketleme için sahneyi hazırlayan CS+ ın beklenti yaratıcı niteliğinin ortadan kaldırılmasını içermelidir. Rescorla-Wagner modelindeki bir başka problem de modelin sönmeye yaklaşımı ile ilgilidir. Model, sönmeyi edinimin tersi ya da öğrenmenin geriye çevirilmesi (unlearning) biçiminde görmektedir. Diğer bir deyişle, sönmeyi bir CS in bağıntısal değerinin sıfıra geri çevirilmesi olarak değerlendirmektedir. Oysa, çok sayıda görgül çalışmanın da gösterdiği gibi, sönme basitçe öğrenmenin tersi olarak ele alınamaz. Daha ziyade, sönme CS ve US arasındaki yeni bir ilişkinin, diğer bir deyişle, US in artık CS i izlemeyeceğinin öğrenilmesine ilişkindir (Domjan 2005). Rescorla-Wagner modeli ile uyumlu olmayan bir başka bulgu da, bazı durumlarda aynı CS in hem uyandırıcı ve hem de ketleyici özelliklere sahip olabileceğine ilişkindir (Barnet ve Miller 1996; Matzel, Gladstein ve Miller 1988; McNish, Betts, Brandon ve Wagner 1997; Robbins 1990; Tait ve Saladin 1986; Williams ve Overmier 1988). Rescorla-Wagner modeli koşullu uyarıcıların sadece bir bağıntısal değere sahip olmasına izin vermektedir. Bu değer de, ya uyandırıcı, ya da ketleyici olacaktır; ikisi birden değil. 2.1. Diğer Klasik Koşullama Modelleri Kapsamlı bir klasik koşullama kuramının formüle edilmesi oldukça güçtür. Klasik koşullamanın bir yüzyıldan fazla zamandır çalışıldığı göz önünde bulundurulursa, önerilecek olan kuramın ne kadar

7 çok ve çeşitli araştırma bulgusuna açıklama getirmek durumunda olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bu gün için bu hedefi gerçekleştirme başarısına sahip bir kuramsal yaklaşım henüz bulunmamakla beraber, klasik koşullamaya ilişkin yeni ve ilginç fikirler önerilmeye ve sınanmaya devam edilmektedir. Bu yaklaşımların bir kısmı Rescorla-Wagner modeli ile uyumlu iken, diğerleri model ile uyuşmamakta, kuramsal model tartışmaları yeni çıkış yolları bulma çabalarıyla zenginleşerek sürmektedir. Rescorla-Wagner modeline göre, bir koşullama denemesinde ne kadar öğrenildiği koşulsuz uyarıcının etkililiğine bağlıdır. Kuzey Amerikalı öğrenme kuramcıları, US etkililiğindeki değişmelere odaklanan öğrenme yaklaşımlarına ağırlık verirken; İngiliz ve Avrupalı kuramcılar, bloklama etkisinde olduğu gibi, CS in dikkat çekiciliğindeki değişmelere odaklanan kuramsal yaklaşımlara daha fazla ağırlık vermektedir. Genel bir kabul olması bakımından, koşullamanın gerçekleşebilmesi için, deneklerin CS e dikkat etmesi gereklidir. Gerçekten de CS e yöneltilen dikkatin kesintiye uğratıldığı yordamlarda, öğrenmenin de kesintiye uğradığı birçok çalışma ile gösterilmiştir (Mackintosh 1975; McLaren ve Mackintosh 2000; Pearce ve Hall 1980). Bir uyarıcının ne kadar dikkat çekici olduğu ya da yönettiği dikkat miktarı uyarıcının belirginliği olarak adlandırılır. Belirli bir denemedeki bir CS in belirginliğini belirleyen şeyin ne olduğuna ilişkin sayıltıları açısından dikkat kuramları arasında farklılıklar söz konusudur. Örneğin, Pearce ve Hall a göre (1980), belirli bir denemede hayvanın CS e yönelteceği dikkatin miktarı, bir önceki denemede US in ne kadar sürpriz yaratıcı olduğu tarafından belirlenmektedir (ayrıca bkz. Hall, Kaye ve Pearce 1985; McLaren ve Mackintosh 2000). Organizma, önceki denemede US sürpriz yarattı ise, çok şey öğrenecektir. Bu bakımdan, böyle bir durumda, sonraki denemede CS e daha fazla dikkat gösterecek; böylece de CS belirginliği artmış olacaktır. Öte yandan, CS i beklenen bir US izlediyse, gelecek denemede denek CS e daha az dikkat edecektir. Dolayısıyla, beklenen bir US in, CS tarafından yönetilen dikkat miktarını azaltacağı varsayılmaktadır. Dikkat kuramlarının önemli bir özelliği, bu kuramların, belirli bir denemedeki US in sürpriz yaratıcılığının, sonraki denemelerde CS tarafından yönetilen dikkatin miktarını değiştireceğine ilişkin varsayımıdır. Örneğin, eğer 10. deneme sürpriz yaratıcı bir US ile sona erdi ise, 11. denemede CS in belirginliği artacaktır. Bu bakımdan, US in dikkat ve koşullama üzerindeki sürpriz yaratıcısı etkisi ileriye doğrudur. Oysa Rescorla-Wagner modelinde belirli bir denemede US in sürpriz yaratıcılığı, aynı denemede ne öğrenildiğini belirlemektedir. Bu durum, dikkat temelli yaklaşımın, Rescorla- Wagner modeli gibi US-odaklı modellerden olan önemli bir farkını ifade etmektedir. Belirli bir denemedeki US in sadece onu izleyen denemede ne öğrenildiğini belirlediği sayıltısı, dikkat modellerinin belirli bulguları açıklamasını sağlamaktadır (örneğin, Mackintosh, Bygrave ve Picton 1977); ancak, yine bu sayıltı dikkate dayalı modellerin diğer bazı sonuçları açıklamasını güçleştirmektedir. Örneğin, dikkate dayalı modeller bloklama deneyinin ikinci evresinin ilk denemesinde ortaya çıkan bloklamayı açıklayamamaktadırlar (örneğin, Azorlosa ve Cicala 1986; Balaz, Kasprow ve Miller 1982; Dickinson, Nicholoas ve Mackintosh 1983; Gillan ve Domjan 1977). Dikkate dayalı modellere göre, bloklama deneyinin ikinci evresinde gözlenen bloklamanın nedeni, CS e eklenen dikkatin, US in sürpriz yaratıcılığındaki eksilmeden dolayı azalmış olmasıdır. Oysa, uyarıcı belirginliğindeki böylesi bir azalma, sadece ikinci evrenin ilk denemesinden sonra ortaya çıkabilir. Bu bakımdan, dikkate dayalı modeller, bloklama deneyinin ikinci evresinin ilk denemesinde ortaya çıkan bloklamayı açıklayamamaktadırlar. 2.3. Zamana Bağlı Faktörler ve Koşullu Tepkide Bulunma Rescorla-Wagner modeli gibi, CS modifikasyon modelleri de koşullamada zaman etkilerini açıklamak üzere desenlenmemiştir. Oysa, zaman şüphesiz kritik bir faktördür. Önemli bir zamansal değişken CS-US aralığıdır. Genel olarak, koşullu tepkide bulunma CS-US aralığı ile ters bir ilişki içerisindedir. Belirli bir optimal CS-US aralığından daha uzun aralıkların kullanıldığı yordamlar daha az koşullu tepki ile sonuçlanır. Böylesi bir ilişki US ile yakından ilişkili tepkilerin bir karakteristiğidir (Domjan 2004); öte yandan, davranışlar ölçülen US den uzakta yer alıyorsa bu gibi yordamlarda CS ile US arasındaki daha uzun aralıklar da, yüksek oranda bir koşullu tepkide bulunmaya yol açmaktadır.

Bu her iki bulgu da CS süresinin önemli olduğunu, CS süresinin ya da CS-US aralığının koşullamada önemli bir faktör olduğunu göstermektedir. Diğer bir zamansal değişken de denemeler arasındaki aralıktır. Genel olarak, denemelerin birbirinden uzun aralıklarla ayrıldığı yordamlarda daha fazla koşullu tepkide bulunma gözlenir. Öte yandan, tepkide bulunmada, denemeler arası aralık ve CS-US aralığı birlikte belirleyici bir rol oynarlar. Yapılan bir çok çalışma göstermektedir ki, aslında, bu iki zamansal değişkenin her birinin mutlak değerinden ziyade, bu iki değişkenin birbirine göre olan süreleri bir kritik faktördür (Gallistel ve Gibbon 2000; Gibbon ve Balsam 1981; Domjan 2003). Örneğin, Holland (2000) tarafından laboratuvar sıçanları kullanılarak yapılan bir deneyde periyodik olarak bir kapta sunulan yiyecek US i beyaz gürültü olan bir CS ile sinyallenmiştir. Başlangıçta sıçanlar yiyecek kabına sadece, yiyecek sunulduğu zaman yaklaşmışlar; ancak, koşullama işlemi devam ettikçe sıçanlar yiyecek kabının başına gürültü CS ini duyar duymaz gitmeye başlamışlardır. Bu bakımdan, yiyecek kabının içine burun sokma davranışı bir beklentiye bağlı koşullu tepki olarak iş görmüştür. Çalışmada her bir grup iki CS aralığı koşulundan (10sn ve 20sn) birisine tabi tutulmuş ve 6 farklı denemeler arası aralık kullanılmıştır (denemeler arası aralıklar 15sn ile 960sn arasında değişimlenmiştir). Bu durumda, her bir işlem yolu, denemeler arası aralık (I) ve CS-US aralığı (T) arasındaki I/T oranı ile karakterize edilebilir. Deney sonuçlarının özetlendiği. Şekil 3 te, CS süresince yiyecek kabı içerisinde burunla arama yapmak için harcanan süre, denemeler arası aralık (I) ve deneme süresi (T) nin göreli değerinin bir fonksiyonu olarak T=10sn ve T=20sn grupları için gösterilmiştir. Grafikte de görülebileceği gibi, koşullu tepkide bulunma I/T oranı ile doğrudan ilişkilidir. Her bir I/T oranında 10sn CS alanlar, 20sn CS alanlarla benzer biçimde tepkide bulunmuşlardır. 40 T=10sn T=20sn Yiyecek kabında geçen zaman %. 30 20 10 0-10 1.5 3.0 6.0 12.0 24.0 48.0 I/T Oranı Şekil 3. 10 ya da 20sn lik Deneme Süreleri (T) ve Çeşitli Denemeler Arası Aralıklar (I) ile Yaratılan 1.5-48.0 Arasında Değişen I/T Oranları ile Koşullamada Bir İşitsel CS Süresince Sıçanın Yiyecek Kabıyla Temas Halinde Harcadığı Zaman Yüzdesi (Holland 2000). Neden koşullu tepkide bulunmanın bu kadar güçlü bir biçimde I/T oranı tarafından belirlendiğini açıklamak üzere çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu konudaki ilk ortaya atılan açıklama, Jenkins, Barnes ve Barrera (1981) tarafından geliştirilen, göreli-bekleme-zamanı hipotezi dir. Bu hipotez, şu iki farklı koşul altında, US için ne kadar beklemenin gerekli olduğuna odaklanmıştır: (1) CS sunulduğundaki (CS bekleme zamanı) ve (2) US ten bağımsız olarak deneysel durumdaki (bağlam bekleme zamanı) koşullardır. Jenkins ve ekibi sadece CS bekleme zamanının, bağlam bekleme zamanından önemli ölçüde daha az olduğu bir durumda, CS in US in geleceği hakkında bilgi verici olabileceğini varsaymışlardır. Düşük I/T oranı ile CS bekleme zamanı, bağlam bekleme zamanına benzerdir. Bu durumda, CS, US in ne zaman geleceği hakkında çok fazla yeni bir

9 bilgi sağlamaz, böylece çok fazla koşullu tepki de gelişmeyecektir. Bunun tersine, yüksek I/T oranı ile CS bekleme zamanı, bağlamsal bekleme zamanından çok daha kısadır. Bu da, CS i, US in ne zaman geleceği hakkında daha fazla bilgi verici hale getirecek; dolayısıyla da, ortaya çıkan koşullu tepki çok daha güçlü olacaktır. Son zamanlarda bu görüşler, oran beklenti kuramı (Gallistel ve Gibbon 2000) olarak adlandırılan zamansal faktörler ve koşullamaya ilişkin daha kapsamlı bir kuram bağlamında gözden geçirilmiştir. Bu kurama göre, organizmalar bir koşullama yordamına ilişkin zamansal ipuçlarını algılar ve bunu hatırlarlar (denemeler arası aralık ve CS-US aralığı gibi) ve yine bu kurama göre, koşullu tepkide bulunma bu zamansal değişkenlerin birbiriyle karşılaştırılmasını içeren bir karar sürecine bağlıdır. Orijinal olarak bu zamansal değişkenler sadece öğrenmenin davranışsal görünümlerini etkileyen performans faktörleri olarak düşünülmekteydi; ancak bu gün artık bu zamansal değişkenlerin doğrudan temel öğrenme süreçlerinin kendisiyle ilişkili olduğu bilinmektedir (Holland 2000; Lattal 1999). 2.4. Karşılaştırma Hipotezi Göreli-bekleme-zamanı hipotezi ve bununla ilgili diğer kuramlar, uyandırıcı koşullama ve CS/US izlerliğinin manipüle edilmesine ilişkin belirli zamansal özelliklerin açıklanması için geliştirilmiştir. Bu kuramsal yaklaşımların önemli katkılarından birisi, koşullu tepkide bulunmanın sadece CS süresince ne olduğuna değil, aynı zamanda, genel olarak deneysel durumda ne olduğuna bağlı olduğunu vurgulamış olmalarıdır. Bu faktörlerin her ikisinin de çok sayıda öğrenme görüngüsünü etkilediği görüşü daha ayrıntılı bir biçimde Miller ve arkadaşları tarafından önerilen karşılaştırma hipotezi adı altında geliştirilmiştir (Denniston, Savastano ve Miller 2001; Miller ve Matzel 1988, 1989). Karşılaştırma hipotezi, göreli-bekleme-zamanı hipotezine benzer biçimde, koşullu tepkide bulunmanın hedef CS ve US arasındaki ilişkiye bağlı olduğunu varsaymaktadır. Aynı zamanda bu, bağlamsal ipuçları ve US arasındaki ilişkiye de bağlıdır. Talim süresince hedef CS ile birlikte bulunan diğer ipuçlarının bağıntısal değeri özellikle önemlidir. Karşılaştırma hipotezinin bir diğer özelliği, hipotezin sadece US ile uyandırıcı bağıntıların oluşmasına izin veriyor olmasıdır. Hipotez, koşullu tepkinin bir uyarılma mı, yoksa bir ketlenme mi olacağının, hedef CS in uyandırıcı değerinin, talim süresince hedef CS e eşlik eden bağlamsal ipuçlarının uyandırıcı değeriyle karşılaştırıldığında ne olduğuna bağlı olduğunu varsaymaktadır. Karşılaştırma süreci iki kefeli bir terazideki denge durumu ile temsil edilebilir. Temsilde, hedef CS in uyandırıcı değeri ile CS talimi süresince ortamda bulunan diğer ipuçlarının uyandırıcı değeri arasında bir karşılaştırma yapılmaktadır. Eğer, CS in uyandırıcı değeri, bağlamsal ipuçlarının uyandırıcı değerini aşar ise, hedef CS e uyandırıcı tepkide bulunma yönünde denge bozulacaktır. Diğer ipuçlarının uyandırıcı değeri güçlü hale geldikçe uyandırıcı tepkide bulunmada karşılaştırma dengesi daha tarafsız hale gelecektir. Gerçekten de, bağlamsal ipuçlarına ilişkin uyarıcı değer yeterince güçlü hale gelirse, en nihayetinde, denge hedef CS e ketleyici tepkide bulunma yönünde bozulacaktır. Göreli-bekleme-zamanı hipotezinden farklı olarak, karşılaştırma hipotezi zamandan ziyade bağıntılara vurguda bulunmaktadır. Hipotez, organizmaların koşullama boyunca üç bağıntıyı öğrendiklerini varsayar (Şekil 4). İlk öğrenilen bağıntı, hedef CS (X) ve US arasındadır (1 numaralı bağlantı); ikinci bağıntı (2 numaralı bağlantı) hedef CS (X) ve karşılaştırma yapılan bağlamsal ipuçları arasındadır ve son olarak karşılaştırma yapılan uyarıcılar ve US arasında (3 numaralı bağlantı) bir bağıntı söz konusudur. Tüm bu bağlantıların yerine konulmasıyla, CS in sunumu, 1 numaralı bağlantı aracılığıyla doğrudan ve 2 ve 3 numaralı bağlantılar aracılığıyla da dolaylı olarak US temsilini etkin hale getirir. Doğrudan ve dolaylı aktivasyonlar arasındaki karşılaştırma, ortaya çıkacak uyandırıcı ve ketleyici tepkide bulunmanın derecesini belirler.

Şekil 4. Karşılaştırma hipotezine ilişkin bağıntısal yapılanma (Friedman, Blaisdell, Escobar ve Miller 1998). Önemli bir nokta karşılaştırma hipotezinin, bu bağıntıların nasıl kurulduğu hakkında herhangi bir varsayımda bulunmamasıdır. Bundan ziyade karşılaştırma hipotezi CS-US ve bağlam-us bağıntılarının nasıl hedef CS e tepkide bulunmayı belirlediğini betimlemektedir. Bu yüzden, USodaklı modeller ve dikkat modellerinden farklı olarak, karşılaştırma hipotezi bir öğrenme kuramından ziyade bir performans kuramıdır. Karşılaştırma hipotezine göre, CS-US ve bağlam-us arasındaki bağıntıların karşılaştırılması, koşullu tepkinin test edildiği anda yapılır. Bu varsayımın bir sonucu olarak karşılaştırma hipotezi alışılmadık bir yordamada bulunmaktadır. Bu yordamaya göre, bir hedef CS inin talimini izleyen bağlam-us bağıntıları hedef CS e tepkide bulunmayı artıracaktır. Bu yordama, bir çok çalışma tarafından doğrulanmıştır (örneğin, Blaisdell, Gunther ve Miller 1999). US modifikasyonu ve dikkate dayalı öğrenme kuramları bu sonuçları açıklayamamaktadırlar. Karşılaştırma hipotezi, koşullu ketleme çalışmalarında da test edilmiştir. Hipotez, ketleyici tepkide bulunmanın, hedef CS ile US arasındaki bağıntının, bağlamsal ipuçları ile US arasındaki bağıntıdan daha zayıf olduğu durumlardan kaynaklandığını iddia etmektedir. Bu durumda, bağlamsal ipuçları ketleyici koşullama için uyandırıcı bağlam sağlayan uyarıcılardır. İlginç olarak, hipotez ketleyici koşullamayı izleyen bu koşullu uyandırıcı uyarıcıların sönmesinin ketleyici tepkide bulunmayı azaltacağını yordamaktadır. Bu bakımdan, karşılaştırma hipotezi, koşullu ketlemenin sönmesini CS - ın tek başına sunulması yoluyla değil; fakat ketleyici koşullama bağlamı için uyandırıcı bir bağlam sağlayan CS + ipuçlarının söndürülmesi ile başarılabileceğini yordaması açısından benzersizdir. Önceki kısımlarda da değinildiği gibi, koşullu ketlemenin sönmesine ilişkin bu alışılmadık yordama doğrulanmıştır (Best, Dun, Batson, Meachum ve Nash 1985). Karşılaştırma hipotezinin, talim sonrasında bağlamsal ve diğer karşılaştırma ipuçlarının söneceğini doğru bir şekilde yordamasına rağmen, bunun tersi görgül verilerle desteklenememiştir. Örneğin, model, talim sonrasında bağlamsal ipuçlarının uyandırıcı değerlerinin arttırılmasının (3 numaralı bağlantı) hedef CS e koşullu tepkide bulunmayı azaltacağını yordamaktadır. Fakat, bu yordama, her seferinde doğrulanamamıştır (örneğin, Robbins 1988). Ayrıca, bu negatif bulgular tümüyle beklenmedik de değildir; çünkü, bağlamsal ipuçlarının uyandırıcı değerinin artması hedef uyarıcı ve comparator arasındaki bağıntıya zayıflatabilir (2 numaralı bağlantı) (Denniston ve arkadaşları 2001). Karşılaştırma hipotezi koşullu tepkide bulunma üzerindeki bazı önemli bağlamsal sınırlamaları ortaya koymuştur. Hipotezin önemli katkılarından birisi, koşullu tepkide bulunmada gözlenen farklılıkların öğrenmedeki farklılıklardan ziyade, performanstaki farklılıkları yansıtacağını vurgulamış olmasıdır. Gerçekten de, hipotez, bloklama etkisi gibi, oldukça iyi tanımlanmış bir görüngüyü dahi,

11 öğrenmeden ziyade, performanstaki bir başarısızlığın sonucu olarak görmektedir. Örneğin, hipotez, bloklayıcı bir uyarıcının koşullama sonrasında sönmesinin bloklanan CS e koşullu tepkide bulunmayı arttıracağını yordamaktadır. Son zamanlarda yapılan çalışmalar bu alışılmadık yordamayı da doğrulamışlardır (Blaisdell ve arkadaşları 1999). Buraya kadar elde edilen başarıların ışığı altında diğer öğrenme kuramları da tepkide bulunmaya ilişkin koşullama sonrası modülasyonlara daha başarılı biçimde yaklaşacaklardır. Örneğin, Gallistel ve Gibbon (2000) tarafından geliştirilen oran beklentisi kuramı bir aday kuram olarak yükselmektedir. 3. Sonuç Buraya kadar olan kısımlarda değinilen her yeni model klasik koşullamanın farklı bir yanına ağırlık vermektedir. Göreli-bekleme-zamanı hipotezi, koşullu ve koşulsuz uyarıcıların zamansal dağılımı gibi dar bir alana odaklanmıştır. Buna karşın, onun izleyicisi olan oran beklentisi yaklaşımı çok daha kapsamlı görünmektedir. Karşılaştırma hipotezi de oldukça iddialı bir yaklaşım olarak görünmekle beraber, kuram, öğrenmeden ziyade bir performans kuramıdır ve hipotez, bağıntların nasıl kurulduğu hakkında herhangi bir açıklama sağlamamaktadır. Dikkate dayalı modeller, Rescorla- Wagner modeli ile benzer bir görüngü alanına odaklanmaktadır. Fakat bunlar da Rescorla-Wagner modeliyle benzer problemleri bünyelerinde barındırmaktadırlar. Tüm bu modeller, daha önce gözardı edilen klasik koşullamaya ilişkin özelliklere dikkatimizi çekmeleri açısından önemlidir. Öte yandan, bu güne kadar, bu kuramların hiç birisi klasik koşullama çalışmaları üzerinde Rescorla-Wagner modeli kadar yaygın bir etkiye sahip olamamıştır. KAYNAKLAR Azorlosa, J. L. & Cicala, G. A. (1986). Blocking conditioned suppression with 1 or 10 compound trials. Animal Learning & Behavior, 14, 163-167. Balaz, M. A., Kasprow, W. J. & Miller, R. R. (1982). Blocking with single compound trial. Animal Learning & Behavior, 10, 271-276. Barnet, R. C. & Miller, R. R. (1996). Second-order excitation mediated by a backward conditioned inhibitor. Journal of Experimental Psychology: Animal Behavior Processes, 22, 279-296. Best, M. R., Dun, D. P., Batson, J. D., Meachum, C. L. & Nash, S. M. (1985). Extinguishing conditioned inhibition in flavour aversion learning: Effects of repeated testing and extinction of the excitatory element. Quarterly Journal of Experimental Psychology, 37B, 359-378. Blaisdell, A. P., Gunther, L. M. & Miller, R. R. (1999). Recovery from blocking achieved by extinguishing the blocking CS. Animal Learning & Behavior, 27, 63-76. Denniston, J. C., Savastano. H. I. & Miller, R. R. (2001). The extended comparator hypothesis: Learning by contiguity, responding by relative strength. In R. R. Mowrer & S. B. Klein (Eds.), Handbook of contemporary learning theories (pp. 65-117). Mahwah, NJ: Erlbaum. DeVito, P. L. & Fowler, H. (1987). Enhancement of conditioned inhibition via an extinction treatment. Animal Learning & Behavior, 15, 448-454. Dickinson, A., Nicholoas, D. J. & Mackintosh, N. J. (1983). A re-examination of one-trial blocking in conditioned suppression. Quarterly Journal of Experimental Psychology, 35, 67-79. Domjan, M. (2003). Stepping out of the box in considering the C/T ratio. Behavioural Processes, 62, 103-114. Domjan, M. (2004). Koşullama ve öğrenmenin temelleri. (H. Çetinkaya, çev.). Ankara: Türk Psikoloji Derneği Yayınları. (Orijinal çalışma 2000 yılında yayınlanmıştır). Domjan, M. (2005). The essentials of conditioning and learning. Toronto: Nelson. Friedman, B. X., Blaisdell, A. P., Escobar, M. & Miller, R. R. (1998). Comparator mechanisms and conditioned inhibition: Conditioned stimulus preexposure disrupts Pavlovian conditioned inhibition but not explicitly unpaired inhibition. Journal of Experimental Psychology: Animal Behavior Processes, 24, 453-466. Gallistel, C. R. & Gibbon, J. (2000). Time, rate, and conditioning. Psychological Review, 107, 289-344. Gibbon, J. & Balsam, P. (1981). Spreading association in time. In C. M. Locurto, H. S. Terrace & J. Gibbon (Eds.), Autoshaping and conditioning theory (pp. 219-253). New York: Academic Press. Gillan, D. J. & Domjan, M. (1977). Taste-aversion conditioning with expected versus unexpected drug treatment. Journal of Experimental Psychology: Animal Behaviour Processes, 3, 297-309. Hall, G., Kaye, H. & Pearce, J. M. (1985). Attention and conditioned inhibition. In R. R. Miller & N. E. Spear (Eds.), Information processing in animals: Conditioned inhibition (pp. 185-207). Hillsdale, NJ: Erlbaum. Hallam, S. C., Grahame, N. J., Harris, K. & Miller, R. R. (1992). Associative structure underlying enhanced negative summation following operational extinction of a Pavlovian inhibitor. Learning and Motivation, 23, 43-62. Holland, P. C. (2000). Trial and intertrail durations in appetitive conditioning in rats. Animal Learning & Behavior, 28, 121-135.

12 Jenkins, H. M., Barnes, R. A. & Barrera, F. J. (1981). Why depends on trial spacing. In C. M. Locurto, H. S. Terrace & J. Gibbon (Eds.), Autoshaping and conditioning theory (255-284). New York: Academic Press. Kamin, L. J. (1969). Predictability, surprise, attention, and conditioning. In B. A. Campbell & R. M. Church (Eds.). Punishment and aversive behavior. New York: Appleton-Century-Crofts. Khallad, Y. & Moore, J. (1996). Blocking, unblocking, and overexpectation in autoshaping with pigeons. Journal of the Experimental Analysis of Behavior, 65, 575-591. Köksal, F., Domjan, M. & Weisman, G. (1994). Blocking of the sexual conditioning of differentially effective conditioned stimulus objects. Animal Learning and Behavior, 22, 103-111. Kremer, E. F. (1978). The Rescorla-Wagner model: Losses in associative strength in compound conditioned stimuli. Journal of Experimental Psychology: Animal Behavior Processes, 4, 22-36. Lattal, K. M. & Nakajima, S. (1998). Overexpectation in appetitive Pavlovian and instrumental conditioning. Animal Learning & Behavior, 26, 351-360. Lattal, K. M. (1999). Trial and intertrial durations in Pavlovian conditioning: Issues of learningand performance. Journal of Experimental Psychology: Animal Behavior Processes, 25, 433-450. Lysle, D. T. & Fowler, H. (1985). Inhibition as a slave process: Deactivation of conditioned inhibition through extinction of conditioned excitation. Journal of Experimental Psychology: Animal Behavior Processes, 11, 71-94. Mackintosh, N. J. (1975). A theory of attention: Variations in the associability of stimuli with reinforcement. Psychological Review, 82, 276-298. Mackintosh, N. J., Bygrave, D. J. & Picton, B. M. B. (1977). Locus of the effect of surprising reinforcer in the attenuation of blocking. Quarterly Journal of Experimental Psychology, 29, 327-336. Matzel, L. D., Gladstein, L. & Miller, R. R. (1988). Conditioned excitation and conditioned inhibition are not mutually exclusive. Learning and Motivation, 19, 99-121. McLaren, I. P. L. & Mackintosh, N. J. (2000). An elemental model of associative learning: I. Latent inhibition and perceptual learning. Animal Learning & Behavior, 28, 211-246. McNish, K. A., Betts, S. L., Brandon, S. E. & Wagner, A. R. (1997). Divergence of conditioned eyeblink and conditioned fear in backward Pavlovian conditioning. Animal Learning & Behavior, 25, 43-52. Miller, R. R. & Matzel, L. D. (1988). The comparator hypothesis: A response rule for the expression of associations. In G. H. Bower (Ed.), The psychology of learning and motivation (Vol. 22, pp. 51-92). Orlando, FL: Academic Press. Miller, R. R. & Matzel, L. D. (1989). Contingency and relative associative strength. In S. B. Klein & R. R. Mowrer (Eds.), Contemporary learning theories: Pavlovian conditioning and the status of learning theory (pp. 61-84). Hillsdale, NJ: Erlbaum. Miller, R. R., Barnet, R. C. & Grahame, N. J. (1995). Assessment of the Rescorla-Wagner model. Psychological Bulletin, 117, 363-386. Pearce, J. M. & Hall, G. (1980). A model for Pavlovian learning: Variations in the efectiveness of conditioned but not of unconditioned stimuli. Psychological Review, 87, 532-552. Rescorla, R. A. (1999). Summation and overexpectation with qualitatively different outcomes. Animal Learning & Behavior, 27, 50-62. Rescorla, R. A. & Wagner, A. R. (1972). A theory of Pavlovian conditioning: Variations in the effectiveness of reinforcement and nonreinforcement. In A. H. Black & W. F. Prokasky (Eds.), Classical conditioning II: Current research and theory (pp. 64-99). New York: Appleton-Century-Crofts. Robbins, S. J. (1988). Role of context in performance on a random schedule of autoshaping. Journal of Experimental Psychology: Animal Behavior Processes, 14, 413-424. Robbins, S. J. (1990). Mechanisms underlying spontaneous recovery in autoshaping. Journal of Experimental Psychology: Animal Behavior Processes, 16, 235-249. Siegel, S. & Allan, L. G. (1996). The widespread influence of the Rescorla-Wagner model. Psychonomic Bulletin & Review, 3, 314-321. Tait, R. W. & Saladin, M. E. (1986). Concurrent development of excitatory and inhibitory associations during backward conditioning. Animal Learning & Behavior, 14, 133-137. Wagner, A. R. & Rescorla, R. A. (1972). Inhibition in Pavlovian conditioning: Application of a theory. In R. A. Boakes & M. S. Halliday (Eds.), Inhibition and Learning. London: Academic Press. Williams, D. A. & Overmier, J. B. (1988). Some types of conditioned inhibitors carry collateral excitatory associations. Learning and Motivation, 19, 345-368. Witcher, E. S. & Ayres, J. J. B. (1984). A test of two methods for extinguishing Pavlovian conditioned inhibition. Animal Learning & Behavior, 12, 149-156. Zimmer-Hart, C. L. & Rescorla, R. A. (1974). Extinction of Pavlovian conditioned inhibition. Journal of Comparative and Physiological Psychology, 86, 837-845.