İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE YÖNETİMİ MEŞRULAŞTIRMA ÇABALARINA ÖRNEK OLARAK EL-FERRÂ NIN AHKÂMU S- SULTÂNİYYE MODELİ



Benzer belgeler
1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İMAMİYYE NİN İMAMET NAZARİYESİNİN TEŞEKKÜL SÜRECİ Metin BOZAN İSAM Yayınları, İstanbul 2009, 272 s. Harun TÜRKOĞLU

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

Tahta kılıcın sırrı. İSLÂM TARİHİNDE CEMEL VE SIFFÎN savaşlarına yol açmış hadisatın

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

Mezhepler, bir dinin mensupları için alt kimlik ifadeleridir. Mezhepler beşeri nitelikli oluşumlardır; din ile özdeştirilemezler.

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Günümüz Fıkıh Problemleri

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

Yard.Doç. Aralık 2000 İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi. Doktora Ekim 1998 M.Ü.S.B. E. Temel İslam Bilimleri Hadis Anabilim Dalı

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

İÇİNDEKİLER. G r 17 I. YÖNTEM ve KONUNUN SINIRLANDIRILMASI 17 II. TERMİNOLOJİ 23

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Kitap Tanıtımı ve Değerlendirmeler

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

3 Her çocuk Müslüman do ar.

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İÇİNDEKİLER. Sayfa.

TARİHTE İSLAM BİLİM GELENEĞİ

Eşvâk Ahmed Mehdî Ğuleys Fikrü ş-şevkânî es-siyâsî ve eseruhû l-muâsır fi l-yemen

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 19 / 2009, s tanıtım-değerlendirme

PROF. DR. İRFAN AYCAN ÖZGEÇMİŞ

ÖĞRETİM YILI. MÜFTÜLÜĞÜ KUR AN KURSLARI İBADET DERSİ DÖNEM DÜZEYE GÖRE DERS PLÂNI

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

ح م تهني ة غ ملسلم ف مناسبات غ دينية. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları. Muhammed b. Salih el-useymîn

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ

Yazar= Soner DUMAN. Soru:

Kadının abdestte başörtüsünün üzerini mesh etmesinin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

İslam Tarihi Kaynakçası

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU

Spor (Asr-ı Saadette) Prof.Dr. Vecdi AKYÜZ

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER SERİYYE VE GAZVELER

Selamın Veriliş Şekli: Selam verildiği zaman daha güzeliyle veya aynısıyla karşılık vermek gerekmektedir. Allah

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Nihat Uzun, Hicrî II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, Pınar Yay., İstanbul, 2011, 302 s.

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

ÖZGEÇMİŞ HARRAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HARRAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Kadın ve Yönetim Hakkı

YALOVA ÜNİVERSİTESİ - SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

T.B.M.M. CUMHURİYET HALK PARTİSİ Grup Başkanlığı Tarih :.../..«. 8

İÇİNDEKİLER KISALTMALAR...10 ÖNSÖZ...12 GİRİŞ...16 I- İSRÂ VE MİRAÇ KELİMELERİNİN MANALARI...16 II- TARİH BOYUNCA MİRAÇ TASAVVURLARI...18 A.

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

T.C. RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ENSTİTÜ KURULU TOPLANTI TUTANAĞI

Gençlik Eğitim Programları DAVET

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Birinci İtiraz: Cevap:

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Lisans Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Y. Lisans S. Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler /Temel İslam Bilimleri/Hadis 1998

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Arefe günü ile ilgili meseleler ve hükümleri مساي ل وأح م تتعلق بيوم عرفة. Bir Grup Âlim

İSLAM TARİHİNDE NİFAK: ALİ. Ali DURMUŞ 1

DİYOBENDİYE FIRKASI طاي فة دليو ندية

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum yıldönümünü türkü-şarkı söylemeden ve haramlar işlemeden kutlamanın hükmü

Hulle'nin dayanağı âyet ve hadistir.

FIKIH KÖŞESİ YAZILARI Zekât ve Fitre Müslümanlar zekât ve fitrelerini şahıslardan ziyade kuruluşa verebilir mi? Zekât ve Fitre ibadetleri, sosyal

Abdestte başı mesh etmenin şekli

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

HİTİT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 2007 VE SONRASI MÜFREDAT PROGRAMI AKTS KODU

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

Transkript:

EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 17 Sayı: 56 (Yaz 2013) 55 İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE YÖNETİMİ MEŞRULAŞTIRMA ÇABALARINA ÖRNEK OLARAK EL-FERRÂ NIN AHKÂMU S- SULTÂNİYYE MODELİ Mehmet Salih GEÇİT (*) Öz İslam Düşünce Tarihinde yönetimin meşruiyeti konusu önemli konudur. Bu açıdan İslam Tarihine bakıldığında ilk dört halifenin devletin başına geçiş usulleri ile hilafetin saltanata dönüştürülmesinden sonraki süreçte yöneticilerin yönetim meşruiyetlerini mevcudiyetlerinden aldıkları bilinmektedir. Bu nedenle her devlet başkanının başa geçiş şekli, hukukî form ve ilke olarak kabul edilmiştir. Geçmiş halîfelerin başa geçiş şekilleri hukukî form ve daha sonra seçilecek devlet başkanlarının bağlı kalacakları kanunî müeyyide olarak benimsenince, İslâm Siyâset Düşüncesi ve İslâm İdâre Hukuku konusunda görüş ve hüküm beyan eden kitaplarda da bunun etkisi görülmeye başlandı. Bu nedenle İslâmî İlimlerin farklı dallarına ait eserlerde mevcudiyetin meşruiyeti ifadesini doğrulayıcı yapılanmaya gidilmiştir. İşte bu durumu en güzel biçimde gösterecek örneklerden i olarak el-ferrâ nın el-ahkâmu s-sultâniyye adlı eserini görmekteyiz. el-ferrâ söz konusu eserde savunduğu görüşlerinde ve çerçevesini çizdiği hilâfet modelinde tipik meşrulaştırma örneği göstermektedir. Bu makalemizde el-ferrâ nın söz konusu eserde ortaya koyduğu yönetim modelini meşruiyet açısından inceleyeceğiz Anahtar Kelimeler: Hilâfet, Yönetim, Meşruiyet, Ahkamu s-sultâniyye. Al-Ahkâm Al-Sultaniyya of El-Farrâ Example of an Attempt to Legitimize Administration at History of Islamic Thought Abstract The legitimacy of the administration a important issue at history of Islamic. During the first four caliphs election ways are different than after the next period at history of Islam. Caliphate was Sultanate. Thus each state for themselves created a form of legal. Later the effect of this is apparent at Islamic political thought and books of Islam administrative law. Therefore the legitimacy of the existance is confirmed by the works belong to different branches of Islamic sciences. The best example of this is al-ahkâm al-sultâniyya of al-farrâ. At this the work al-farrâ revealed example of a model of the Caliphate. In this article, I will investigate work of the author an administration model in terms of legimacy. Keywords: Caliphate, Administration, Legitimacy, al-ahkâm al-sultaniyya *) Yrd. Doç. Dr., Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi (e-posta: mehmetsalihgecit@hotmail.com)

56 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih GEÇİT EKEV AKADEMİ DERGİSİ Giriş İslâm düşünce tarihinde yönetimle ilgili olarak ileri sürülen teorilerin, Müslümanların genel onayını alarak devletin başına geçen halifelerin ya da geçmesi gerektiğine inanılan imamların fiilî durumlarının referans alınarak geliştirilen teoriler oldukları bilinmektedir. Hz. Peygamber in vefat etmeden önce kendisinden sonra ümmeti yönetecek ve devletin başına geçecek kişiyi seçip seçmediği konusunda bugüne kadar yapılan tartışmalar, Ehl-i Sünnet in seçim (ihtiyar), Şia nın da nass ve ta yîn teorisini geliştirmesi şeklinde tezahür etmişse de, aslında bu tür çözümlerin teorik zeminden kaynaklanmadığını beyan etmekte sakınca bulunmamaktadır. Zira ilk dört halifenin devletin başına geçiş usulleri ile hilafetin saltanata dönüştürülmesinden sonraki süreçte Emevî, Abbasî, Osmanlı hilâfetlerinin meşruiyetlerini mevcudiyetlerinden aldıkları bilinmektedir. Bu nedenle her devlet başkanının başa geçiş şekli, hukukî form ve ilke olarak kabul edilmiştir. Yoksa başa geçirilen devlet başkanları, anayasal çerçevede, kanun ve kuralları belli hukukî mevzuata bağlı olarak devletin başına getirilmemiştir. Geçmiş halîfelerin başa geçiş şekilleri hukukî form ve daha sonra seçilecek devlet başkanlarının bağlı kalacakları kanunî müeyyide olarak benimsenince, İslâm Siyâset Düşüncesi ve İslâm İdâre Hukuku konusunda görüş ve hüküm beyan eden kitaplarda da bunun etkisi görülmeye başlandı. Bu nedenle İslâmî İlimlerin farklı dallarına ait eserlerde mevcudiyetin meşruiyeti ifadesini doğrulayıcı yapılanmaya gidilmiştir. İşte bu durumu en güzel biçimde gösterecek örneklerden i olarak el-ferrâ nın el-ahkâmu s- Sultâniyye adlı eserini görmekteyiz. el-ferrâ söz konusu eserde savunduğu görüşlerinde ve çerçevesini çizdiği hilâfet modelinde tipik meşrulaştırma örneği göstermektedir. (el-ferrâ, 2000, s. 1-20) Aşağıda bu modeli analize tabi tutacağız. 1. Meşrulaştırılmış Halîfenin Şartlı Kâdısı Ebu Ya la el-ferrâ (v. 458/1065) nın Hayatı ve Eserleri Ehl-i Sünnet kelâmcılarından olup siyâsî görüşleri açısından önemli mevkiye sahip zatlardan olan Ebu Ya la el-ferrâ, hicrî 380 yılında Bağdat ta doğmuş ve hicrî 458 de orada vefat etmiş, Ahmed b. Hanbel in makberinin yanına defnedilmiştir. Yaşadığı çağın Hanbelî Mezhebi imamı olarak tanınmıştır (İbn Ebî Ya lâ, 2002, s. 10). Usûl ve füru ilimlerinde çok eserleri te lif etmiştir. Hanbelî mezhebi âlimleri tarafından büyük kabul görerek eserleri ve fetvâları ile amel edilmiştir (Feykî, 2002, s. 11). Oğlu Kâdî Ebu l-hüseyn Tabakâtu l-henâbile adlı kitabında babası hakkında şu bilgileri vermiştir: Ahmed b. Hanbel in mezhebine mensup âlimlerin görüşleri üzerinde ittifak ettikleri âlimdir. Usûl ve füru ilimlerinde eşsiz eserler te lif etmiştir. Muhtelif ilimlerdeki derin ilminin yanısıra zühd ve takvası ile de tanınmıştır. Ta lim, tedris ve ilim neşri için büyük emekler sarf etmiştir. Abbâsî halifesi el-kâim bi Emrillah zamanında Hicrî 432 yılında ilim ehlinden kalabalık grupla likte Bağdat a gelmiştir. Orada ilim ehli arasında geçen takım tartışmalara müdahil olup Halife Kaim bi Emrillah ile zamanın reisu rruesâ (sadrazam) ının teşekkür ve takdirini kazanmış, Ehl-i Sünnet düşüncesini yansıtan Kur an Allah ın kelâmıdır, ilâhî sıfatlar naslarda sabit olduğu durum üzere olup te vîl

İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE YÖNETİMİ MEŞRULAŞTIRMA ÇABALARINA ÖRNEK OLARAK EL-FERRÂ NIN AHKÂMU S-SULTÂNİYYE MODELİ 57 edilmez görüşlerini kabul ettirmiş, devlet erkânı nezdinde bu konuda ine muhâlif olan gruplar arasında lik sağlamıştır. Bağdat ta İbtâlu t-te vîlât fî Ahbâri s-sıfât isimli eser yazdıktan sonra halîfeye şikâyet edilmiş, ancak halîfenin bizzat kitabı incelemesi ve bazı âlimlere inceletmesi sonucunda makama çağrılıp teşekkür ile taltif edilmiştir. Tüm bu durumlardan sonra zamanın Kâdîsı İbn Mâkûlâ vefat edince halîfe el-kâim bi Emrillah, reisu ruesâ ile zamanın âlimlerinden olan Mansur b. Yusûf ve diğer bazı âlimleri Ebu Ya lâ ya göndererek Kâdi l-kudât olmasını teklif etti. Ebu Ya lâ bu teklifi kaç sefer reddetti. Ancak halîfe ısrar edince bu sefer bazı şartlar dâhilinde kabul edeceğini söyledi. Söz konusu şartlar da protokollere katılma, sultanı karşılama, resmî toplantılara iştirak etme işlerinden muaf tutulmak ve serbest şekilde herhangi resmi müdahaleye maruz kalmadan fetvâ verme, haftanın belirli günlerinde ilim tahsil ve tedrisiyle meşgul olmak amacıyla görevden muaf kalma ile ilgili şartlardır. Bu şartları kabul eden halîfe onu kan davaları, namus davaları ve mallar konusunda yetkilendirdi. Daha sonra da Harim, Harrân, Hilvân kâdılığını da ona tahsis etti. Verdiği hükümlerde adil davranması ve hakkaniyet ölçülerine riayet etmesi sebebiyle hem halk, hem de halîfe tarafından takdir gördü. Kadılığının yanı sıra talebe okutup tefsir, kıraat-ı aşere, hadis, fıkıh ve diğer ilimlerde ders verip Cuma günlerinde Câmiu l-mansûr adlı camide İmâm Ahmed b. Hanbel in oğlu Abdullah ın kürsüsünde oturup vaazlar veriyor, vatandaşlara yönelik dinî irşad ve ıslah faaliyetlerinde de bulunuyordu (Feykî, 20021, s. 2-14). Ebu Ya lâ farklı dallarda çok eser yazmıştır. Bu eserlerden konumuzla ilgili kaç tanesinin adını zikredeceğiz: er-risâle ilâ İmâmi l-vakt, Cevâbâtu Mesâil Weredet mine l-haram, Cevâbâtu Mesâil Weredet mine l-tunîs, Cevâbâtu Mesâil Weredet min Meyâfârkîn, Cevâbâtu Mesâil Weredet min İsbahân, el-emru bi l-ma rûf, Şurûtu Ehli z-zimme, Tekzîbu l-hayâe fî Mâ Yeddeûnehu min İskâti l-cizye, İptâlu l-hiyel, el-ahkâmu s-sultâniyye (Feykî, 2002, s. 15-16) Bu eserlerinin isimlerinden anlaşıldığı gibi devletin düzeni ve idâri işlerle ilgili çok konuda eser vermiştir. Özellikle Abbasî hilâfetinin karşılaştığı dinî, sosyal ve hukukî problemlerle ilgili çözümler üretmiştir. Kendisi aynı adla eser yazan İmâm Mâverdî nin yaşadığı dönemde yaşamış ve aynı tarihî ve siyâsî şartlarda bulunmuştur. Mâverdî den dokuz sene sonra vefât etmiştir. O da aynen Mâverdî gibi kâdılık ve bürokratlık yapmıştır. Ebu Ya la da Mâverdî gibi el-ahkâmu s- Sultâniyye adlı eser yazmış ve bu eserinde hemen hemen Mâverdî nin ele aldığı konuların tümünü işlemiştir. Onun tek farkı, Mâverdî nin görüşlerini açıklarken fazla yer vermediği Hanbelî Mezhebine ağırlık vermesidir. Sanki bu kitâbını Şafiî mezhebine mensup olan Mâverdî nin kitâbında gördüğü bu boşluğu doldurmak üzere yazmıştır (İbiş, 1966, s. 187-194) Ebu Ya la, Mâverdî gibi muhtelif mezheplerin farklı görüşlerini ele alıp onların bazılarını veya günün ihtiyacına cevap ve çözüm olacak görüşleri tercîh eden üslup yerine, Hanbelî mezhebinin içtihatlarına ve İmâm Ahmed b. Hanbel in görüşlerine ağırlık veren üslup kullanmıştır. Kendisi zamanın Hanbelî mezhebinin direği, fetva merkezi ve âlimlerinin uğradığı merci idi. Kâdı l-kudât (Kâdıların Kadısı) lakabı ile meşhur olup Halîfe el-kâim bi Emrillah ın önerisiyle kâdı olması konumuz açısından son derece önemlidir.

58 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih GEÇİT EKEV AKADEMİ DERGİSİ Zira bu, açıdan Abbâsî hilâfetinin Mu tezilî düşünceden tamamen kopup Ahmed b. Hanbel in samimî takipçisi olan el-ferrâ nın temsil ettiği Ehl-i Sünnet düşüncesini sahiplendiğini göstermekte, diğer açıdan da toplum içinde Mutezilîlik yerine Ehl-i Sünnet düşüncesinin hâkim olduğunu göstermektedir. Ancak Ehl-i Sünnet in Eş arîlik fırkasının görüşlerinin yerine Selefilik temâyülündeki Hanbelî taraftarlığının devletçe desteklendiğine de dikkat çekmek gerekmektedir. Nitekim el-ferrâ Eş arîliğe karşı reddiyeler de yazmış isidir (Feykî, 2000, s. 11) 458 yılında vefat ettiğinde Bağdat ta İmâm Ahmed b. Hanbel in makberinin yanına defnedilmesi de bu konuda tercih meselesi ve mesaj olarak kabul edilebilir. 1 2. Bir Hilâfet Krizini Aşma Projesi Olarak el-ahkâmu s-sultâniyye Adlı Eseri el-ferrâ nın yazmış olduğu bu eseri, aslında çağın yönetim krizinin düştüğü zor durumdan kurtuluşunu sağlamak ve meşru zemine oturma ihtiyacını gidermek için yazılmış proje veyahut kanunî taslak olarak görmek de mümkündür. Zira o güne kadar Abbasî Yönetimi çok tartışmadan geçmiş, kendini o günlere çok zor şartlarda mücadele ederek ve büyük badirelerden geçerek taşıyabilmiştir. Ancak ümmet üzerinde sadece sembolik temsile sahip kuruma dönüşmüştür. el-ferrâ nın yaşadığı çağda halifenin siyâsî ve idârî mekanizmadaki gücü kalmamış durumdaydı. Bu dönemde Abbasî halîfeleri Bağdat ta oturuyor, çevre mıntıkalarda onun sembolik onayını almış beyler ve emirler hüküm sürmekteydi. Ayrıca Arapların nüfuzu düşmüş, Türkler ve Selçuklular nüfuz kazanmış, devlet içerisinde Büveyhîler gibi Şiî eğilimli muhâlefet güç kazanmış, etrafta da Bizanslıların devlete saldırıp kaybettikleri toprakları geri alma çalışmaları hız kazanmış vaziyetteydi. Dolayısıyla hilâfet dâhilde ve hariçte büyük kriz yaşamaktaydı (Cevdet Paşa, t.y, II, s. 740-800). Şimdi bu aşamada mevcut halife, muhâlif unsurlar ve vatandaşlar nezdinde kabul gören ulemanın nüfuzundan da faydalanarak kendisine ve idâresine meşru statü kazandırmak üzere ulemâ ile müzakere ilişkilerine girmektedir. Aynı şekilde ulemâ da vukuu muhtemel bazı kötü durumlar endişesiyle mevcut halifeyi koruma ihtiyacı hissetmektedir. İşte el-ferrâ nın bu eseri bu açıdan son derece önem arz etmektedir. 3. Abbasî Yönetiminin Hanbelî Yorumu Olarak Ahkâmu s-sultâniyye Ebu Ya la el-ferrâ nın Hanbelî Mezhebi görüşleri çerçevesinde yazdığı Ahkamu s- Sultâniyye adlı eserde, Mâverdî nin aynı adı taşıyan eserinde olduğu gibi önce imâmet konusu günün koşullarına göre tüm detaylarıyla likte ele alınmakta, daha sonra da 1) Ebu Ya la nın hayatı, hocaları, talebleri ve eserleri hakkında geniş bilgi için bkz. Ed-Dehlevî, Abdussettâr b. Abdilvehhâb, Mukaddime, Ebu Ya la, Ahkâmu s-sultâniyye, s. 11,14-15; Kallek, C., Ebû Ya lâ el-ferrâ, DİA, X, 254; Elemen, N. (2006). Ebu Ya la el-ferra ve itikadî görüşleri. Basılmamış yüksek lisans tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens. s. 1-14; Bakır, M. K. (2009). Ebu l-hasan el-maverdî ve Ebu Ya la el-ferra nın el-ahkâmu s-sultâniyye Adlı Eserlerinin Mukayesesi. Basılmamış yüksek lisans tezi. Konya: Selçuk Üni. Sosyal Bilimler Ens. s. 15-20.

ve imâm çerçevesinde atanmasının yazdığı temel Ahkamu s-sultâniyye gerekçesi insanların adlı eserde, işlerinin Mâverdî nin ve imâm atanmasının temel gerekçesi insanların işlerinin yürütülmesinde aynı adı fitneye taşıyan mahal eserinde bırakılmaması olduğu gibi ihtiyacıdır. önce imâmet El-Ferra, konusu günün yürütülmesinde fitneye mahal bırakılmaması ihtiyacıdır. El-Ferra, İmâmın vacip koşullarına oluşunu göre kabul tüm etmeyenlerin detaylarıyla görüşünü likte ele de alınmakta, şöyle açıklar: daha sonra da İmâmın vacip oluşunu kabul etmeyenlerin görüşünü de şöyle açıklar: İSLÂM el-a sam DÜŞÜNCE zamanın ve onun TARİHİNDE hilâfet görüşüne YÖNETİMİ merkezine uyanlara MEŞRULAŞTIRMA bağlı göre olarak Müslümanlar ÇABALARINA teşkil edilen hac ve kurum ve 59 ÖRNEK el-a sam OLARAK EL-FERRÂ NIN ve onun görüşüne AHKÂMU S-SULTÂNİYYE uyanlara göre MODELİ Müslümanlar hac ve cihadlarını müesseselerin ikâme ettiklerinde, dinî hükümleri hak ve işlenmektedir. hukuklarını el-ferrâ nın paylaşıp takdîm cihadlarını ikâme ettiklerinde, hak ve hukuklarını paylaşıp zamanın hilâfet cümlelerinden merkezine bağlı sonra olarak İmâmet teşkil edilen Bahisleri kurum ve müesseselerin başlığı altında dinî kullandığı hükümleri işlenmektedir. lerinin el-ferrâ nın haklarını takdîm iâde cümlelerinden ettiklerinde, sonra fey ve İmâmet ganimetleri Bahisleri taksim başlığı lerinin haklarını iâde ettiklerinde, fey ve ganimetleri taksim ilk altında ettiklerinde, kullandığı cümlesi müstahak ilk cümlesi şöyledir: olanlara şöyledir: İmâmın İmâmın sadakalarını atanması verdiklerinde, واجبة). vaciptir her اإلمام i (نصبة İmâm İmâm ettiklerinde, atanmasının vacip müstahak oluşunun olanlara delilini ise sadakalarını direkt İmâm Ahmed verdiklerinde, b. Hanbel den her nakleder: hakkında Çünkü atanmasının hadlerin İmâm Ahmed uygulanması b. vacip Hanbel oluşunun İmâm sağlandığında olmadığında delilini imâmet insanlar ise direkt arasında vacip İmâm değil, fitne hâkim Ahmed b. i hakkında hadlerin uygulanması sağlandığında imâmet vacip değil, olur. caiz olur demiştir (Ferrâ, (Ferrâ, t.y, t.y, s. s. 195). 19; İbiş, 1966, s.195). Buna göre imâmet in vacip oluşunun aklî delili caiz ve olur imâm (Ferrâ, atanmasının t.y, s. 195). temel gerekçesi insanların işlerinin yürütülmesinde fitneye mahal el-ferrâ bırakılmaması daha ihtiyacıdır. sonra Sahâbenin El-Ferra, İmâmın uygulamasını vacip oluşunu örnek kabul etmeyenlerin olarak el-ferrâ daha sonra Sahâbenin uygulamasını örnek olarak görüşünü de şöyle açıklar: el-a sam ve onun görüşüne uyanlara göre Müslümanlar hac ve vererek cihadlarını imâm ikâme atanmasının ettiklerinde, hak vacip ve hukuklarını olduğuna paylaşıp dar lerinin naklî delilleri vererek imâm atanmasının vacip olduğuna dar naklî haklarını delilleri iâde ettiklerinde, zikretmektedir: fey ve Bu ganimetleri konuda taksim delil ettiklerinde, şudur: Sahâbe müstahak Sakîfe de olanlara sadakalarını ihtilâfa verdiklerinde, zikretmektedir: her i hakkında Bu hadlerin konuda uygulanması delil şudur: sağlandığında Sahâbe Sakîfe de imâmet vacip ihtilâfa değil, caiz düşerken olur (Ferrâ, Ensar t.y, s. Bizden 195). emir, sizden de emir olsun düşerken Ensar Bizden emir, sizden de emir olsun dediklerinde el-ferrâ daha Allah sonra ikisinden Sahâbenin razı uygulamasını olsun, Hz. örnek Ebu olarak Bekir vererek Ömer imâm atanmasının bunu vacip dediklerinde olduğuna dar naklî Allah delilleri ikisinden zikretmektedir: razı olsun, Bu konuda Hz. Ebu delil Bekir şudur: ve Sahâbe Ömer Sakîfe de bunu ihtilâfa reddedip düşerken Muhakkak Ensar Bizden ki Araplar, emir, sizden Kureyş ten de emir olsun olan dediklerinde bu kabileden Allah ikisinden razı olsun, Hz. Ebu Bekir ve Ömer bunu reddedip Muhakkak ki Araplar, Kureyş ten olan reddedip Muhakkak ki Araplar, Kureyş ten olan bu kabileden إن العرب ال تدين اال لهذا الحى من etmezler.( başkasının emrine girmeyi kabul bu kabileden başkasının başkasının emrine emrine girmeyi girmeyi kabul kabul etmezler.( إن العرب ال تدين اال لهذا الحى من Şayet imâmet vacip vacip olmasaydı bu konuda bu konuda Sahâbe tarafından Sahâbe tarafından bu kadar tartışma bu ve (قريش münâzara (قريش yapmak Şayet caiz imâmet olmazdı vacip (Ferrâ, olmasaydı 2000, s.19). bu Sahâbenin konuda Sahâbe imâm atanmasını tarafından tercîh bu ve kadar takdîm tartışma kadar ederek ve tartışma daha münâzara ve Hz. münâzara Peygamber i yapmak yapmak defnetmeden caiz olmazdı caiz olmazdı İmâm (Ferrâ, atamalarının 2000, (Ferrâ, 2000, 2 imâmetin s.19). s.19). vücubuna Sahâbenin delil gösteren imâm el-ferrâ, atanmasını aksi halde tercîh ileri ve kalkar takdîm da imâmet ederek ne daha Kureyş e, Hz. ne de başkalarına Sahâbenin vacip değildir. imâm derdi. atanmasını der. Bundan tercîh da anlaşılıyor ve takdîm ki el-ferrâ ya ederek göre daha imâmet Hz. vacip Peygamber i olduğu için defnetmeden Sahâbe, bu dinî İmâm görevi atamalarının yerine getirmek 2 için imâmetin Peygamber i defnetmeden İmâm atamalarının 2 bu kadar vücubuna acele davrandı. imâmetin vücubuna Hatta ona göre Sahâbe imâmet konusunda icma etmiştir. Sahâbenin imâmet üzerinde gerçekleştirdiği icma, Hz. Ebu Bekir i seçmedeki aceleciliği, Sahâbeden hiç isinin bu iş konusunda 2 )Kelâmcıların, Hz. Ebu 2 Sahabenin Bekir e karşı Hz. çıkıp Peygamberi itiraz etmemesi, defnetmeden böyle önce işin halîfe gereksiz seçimi olduğunu veya yapmalarından vacipliğinin )Kelâmcıların, hareketle sakıt Sahabenin olduğunu imâmetin bildirmemiş Hz. vacip Peygamberi olduğuna olması ve defnetmeden dair Hz. Ömer in delillendirme önce vefat halîfe çabaları, etmeden seçimi önce tarihî yapmalarından bilgilere ve tarihî hareketle vakıaya imâmetin uygun vacip gelmemektedir. olduğuna Zira dair delillendirme sahabe böyle çabaları, 2) inanca Kelâmcıların, tarihî sahip bilgilere olduğundan Sahabenin ve Hz. tarihî dolayı Peygamberi vakıaya değil, defnetmeden uygun Hz. Ömer in gelmemektedir. önce de halîfe felte seçimi Zira hadisi nde yapmalarından sahabe işaret böyle hareketle imâmetin ettiği inanca vacip gibi, Ensar ın sahip olduğuna olduğundan dair delillendirme diğer kesimlerden dolayı değil, çabaları, önce Hz. tarihî kendilerinden Ömer in bilgilere de ve felte tarihî lider hadisi nde vakıaya uygun seçmek için işaret gelmemektedir. acele ettiği davranması gibi, Zira Ensar ın sahabe böyle ve söz konusu diğer kesimlerden inanca sahip olduğundan olayın beklenmedik önce kendilerinden dolayı değil, şekilde meydana Hz. lider Ömer in gelmesi seçmek de felte için hadisi nde işaret ettiği gibi, Ensar ın diğer kesimlerden önce kendilerinden lider seçmek için sebebiyle acele davranması ilk halife ve seçimini söz konusu daha olayın Hz. beklenmedik Peygamber defnedilmeden şekilde meydana evvel gelmesi acele davranması ve söz konusu olayın beklenmedik şekilde meydana gelmesi sebebiyle ilk halife seçimini sebebiyle daha ilk gerçekleştirmek zorunda Hz. Peygamber halife kalmışlardır. seçimini defnedilmeden daha Ehl-i evvel sünnet in Hz. gerçekleştirmek Peygamber bu şekilde zorunda defnedilmeden yorumladıkları kalmışlardır. evvel Ehl-i Şiiler sünnet in gerçekleştirmek de bu kendilerine şekilde yorumladıkları zorunda göre yorumlamaktadırlar. kalmışlardır. Şiiler de kendilerine Ehl-i sünnet in Şiî göre müellifler yorumlamaktadırlar. bu şekilde Hz. Ömer den yorumladıkları Şiî müellifler Hz. nakledilen Şiiler Ömer den nakledilen rivayeti kendilerine rivayeti mezhebî göre mezhebî düşüncelerine yorumlamaktadırlar. düşüncelerine göre göre yorumlayarak Şiî yorumlayarak müellifler sanki sanki Hz. Hz. Hz. Ömer Ömer den bu işin bu işin nakledilen yanlış tercih yanlış rivayeti ile yapıldığını tercih ile mezhebî söylemiş yapıldığını düşüncelerine gibi değerlendirmektedirler. söylemiş göre gibi yorumlayarak Halbuki değerlendirmektedirler. sanki Hz. Hz. Ömer in Ömer bu hadisinde Halbuki bu işin belirtilen Hz. yanlış husus, Ömer in Ensar ın bu tercih hadisinde ile daha yapıldığını peygamber defnedilmeden belirtilen husus, söylemiş Ensar ın gibi kendilerinden değerlendirmektedirler. halife seçmek üzere Sakife de toplanmış olması, buna müdahale edilmediği veya iştirak daha edilmediği peygamber takdirde Ensar defnedilmeden ile Muhacir Halbuki taifeleri Hz. kendilerinden Ömer in arasında büyük bu hadisinde tartışma halife seçmek ve belirtilen çatışmaların üzere husus, Sakife de çıkacağı, Ensar ın müşrik toplanmış ve daha Gayr-ı olması, peygamber Müslim taifelerin defnedilmeden buna müdahale kışkırtmaları edilmediği kendilerinden durumunda veya İslam iştirak toplumunda halife edilmediği seçmek büyük üzere takdirde sorunların Sakife de Ensar yaşanma toplanmış ile tehlikesinin Muhacir olması, oluşu taifeleri gerçeğidir. buna arasında müdahale Hz. Ömer büyük bu edilmediği tehlikeye tartışma dikkat veya ve çekmiştir, iştirak çatışmaların yoksa edilmediği Hz. çıkacağı, Ebu takdirde Bekir in müşrik seçiminin Ensar ve ile geçersiz Gayr-ı Muhacir olduğunu taifeleri ifade etmemiştir. arasında Bkz. büyük Dineverî, tartışma el-imâme ve ve s-siyâse, çatışmaların s. 8-12; çıkacağı, Buhârî, Kitâbu müşrik Bed il-vahy, ve Gayr-ı 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/55.

itiraz etmemesi, böyle işin gereksiz olduğunu veya vacipliğinin sakıt olduğunu bildirmemiş olması ve Hz. Ömer in vefat etmeden önce bu işi altı kişilik Şûrâ heyetine 3 havâle etmiş olması, imâmetin 60 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih GEÇİT EKEV AKADEMİ DERGİSİ vacip oluşuna delalet etmektedir (Ferrâ, t.y, s. 195). Bu da imâmetin Hanbel den adâlet, ilim ve fazilet şa aklen bu işi değil, altı kişilik şer an Şûrâ vacip heyetine olduğuna 3 havâle etmiş delalet olması, eder. imâmetin Nitekim vacip el-ferrâ oluşuna bu delalet etmektedir (Ferrâ, t.y, s. 195). Bu da imâmetin aklen değil, sözler şer an vacip rivâyet olduğuna edilmektedir. delalet Abdus b düşüncesini şöyle ifâde etmektedir: İmâmetin vacip olduğunun eder. Nitekim el-ferrâ bu düşüncesini şöyle ifâde etmektedir: göre İmâmetin imâm şöyle vacip demiştir: olduğunun bilinmesinin yolu yolu akıl akıl değil, değil, Şeriattır. (وطريق وجوبها السمع ال العقل) Zira akıl ile Her kim bilinmesinin ne şeyin farz olduğu, ne mubah olduğu, ne helal olduğu, çalar ne de da haram halîfe olduğu olur bilinmez ve emîru l-mü m akıl (Ferrâ, ile ne 2000, şeyin s. 19; Ferrâ, farz olduğu, t.y, s. 197). ne el-ferrâ, mubah imâmetin olduğu, aklen ne helal vacip olduğu, olduğu görüşünün ne de Şia ya haram ait olduğu olduğunu bilinmez belirtmektedir (Ferrâ, (Ferrâ, 2000, t.y., s. s. 19; 196). Ferrâ, İmâmın ve ahiret t.y, nass gününe s. 197). ile tayin inanan el-edildiği hiç kims görüşünü savunan mezhebin imâmeti aklen vacip durum gecelemek görmesi, helal karşılıklı olmaz. siyâsî İster iyi, is Ferrâ, restleşmelerin imâmetin sonucu aklen değilse, vacip ilginç olduğu paradoks görüşünün olarak Şia ya değerlendirilebilir. ait olduğunu belirtmektedir el-ferrâ, İslâm (Ferrâ, toplumunun t.y., s. çektiği 196). ızdırapların İmâmın tekrar nass yaşanmasını mü minlerin ile tayin önlemek emiridir edildiği ve İslâm (Ferrâ, 2000, s. liğini korumak gayesine matuf statükoyu korumaya yönelik fetvâları Darbeye ele almakta yeşil ışık ve yakan el-f görüşünü imâm için savunan koştuğu şartları mezhebin taşımayarak imâmeti zor ve galebe aklen ile işbaşına vacip gelenlerin durum de meşruiyetini savunan ve bunu İmâm Ahmed b. Hanbel e nisbet ise edenlerin toplumda iddiasına ikilik çıktığında şöyle güçlü görmesi, değinmektedir: karşılıklı Bazen siyâsî İmâm restleşmelerin Ahmed b. Hanbel den sonucu adâlet, değilse, ilim ve fazilet ilginç şartlarının düşürülmesine olarak yönelik değerlendirilebilir. sözler rivâyet edilmektedir. Abdus b. değil, Mâlik güçlüden el-kattân ın yana rivâyetine olma eğilimidir paradoks göre imâm şöyle demiştir: Her kim ki Müslümanlara kılıç nass ile galebe gibi çalar dayandığı halîfe olur İmâm Ahme ve emîru l-mü minin el-ferrâ, İslâm diye adlandırılırsa, toplumunun Allah a çektiği ve ahiret ızdırapların gününe inanan hiç tekrar kimseye onu imâm olarak tanımadan gecelemek helal olmaz. İster rivâyetlerdir. iyi, isterse de kötü Ebu l-haris in olsun, rivâyet yaşanmasını adam mü minlerin önlemek emiridir ve (Ferrâ, İslâm 2000, liğini s. 20; Ferrâ, korumak t.y., s. 212). gayesine matuf isi isyân edip de insanları fitne statükoyu Darbeye korumaya yeşil ışık yakan yönelik el-ferrâ nın fetvâları ulaşacağı ele almakta diğer fetvâ ve imâm ise toplumda için ikilik çıktığında güçlü olanın tarafını tutma, haklıdan değil, güçlüden toplumun yana olma eğilimidir. kısmı bu Bu şahısla lik koştuğu konudaki şartları delili ise taşımayarak yine nass zor gibi ve dayandığı galebe İmâm ile işbaşına Ahmed b. gelenlerin Hanbel e nisbet de edilen meşruiyetini rivâyetlerdir. savunan Ebu l-haris in ve rivâyet bunu ettiğine İmâm göre Ahmed Mülkü likte b. talep Hanbel e eden hareket isi nisbet isyân ederse, edip de kiminle insanları fitne ve fesada maruz bıraktığında, toplumun sorulduğunda kısmı bu şahısla likte, İmâm diğer Ahmed b. H edenlerin kısmı da İmâm iddiasına ile likte şöyle hareket değinmektedir: ederse, kiminle Bazen likte İmâm Cuma Ahmed kılınacaktır? b. diye sorulduğunda İmâm Ahmed b. Hanbel Galip olanla likte kılınacaktır cevabını ve (مع من غلب) cevabını vermiştir (Ferrâ, 2000, s. 22). el-ferrâ bu rivâyeti naklettikten sonra şöyle Müslim hüküm taifelerin istihrâc eder: kışkırtmaları Bu kavlin durumunda zâhirinden İslam şu anlaşılıyor: Ferrâ toplumunda Şayet bu büyük incisi rivâyeti sorunların (isyân naklettikten eden sonra şö yaşanma şahıs), ikinciye tehlikesinin (Halîfeye) oluşu galip gerçeğidir. gelirse Hz. onun Ömer imâmeti bu tehlikeye düşer. kavlin Zira dikkat İmâm zâhirinden çekmiştir, Ahmed şu Cuma anlaşılıyor: Şa yoksa galip Hz. olan Ebu ile liktedir. Bekir in seçiminin demiştir. Demek geçersiz ki burada olduğunu itibar ifade edilen etmemiştir. ölçü galebe dir Bkz. (Ferrâ, 2000, el-imâme s. 22). ve s-siyâse, s. 8-12; Buhârî, Kitâbu Bed il-vahy, ikinciye (Halîfeye) 16; Ahmed galip gelirse on Dineverî, b. Hanbel, el-ferrâ nın Müsned, Ehl-i 1/55. Sünnet adına formüle ettiği bu anlayışı Taftazânî daha da netleştirmiştir: İmam öldüğünde imâmet şartlarını taşıyan isi bey at ve istihlâf olmadan 3 ) Bu altı kişi şunlardır: Hz. Ali b. Ebi Talib, Hz. Osmân b. Affan, Ahmed Zübeyr Cuma b. Avvam, galip olan ile likte Talha b. Ubeydillah, Sa d b. Ebi Vakkas ve Abdurrahman b. Avf. Bkz. Beyhakî, gücüyle insanlara galip gelse onun hakkında imâmet akdi İ tikad, s. 492; Bağdadî, Usulu d-dîn, s.278. itibar gerçekleşmiş edilen ölçü olur. galebe dir En zahir (Ferrâ, 2 görüşe göre zalim ve fasık da olsa durum aynıdır. Ancak o, bu yaptığıyla günah kazanmıştır. İmâm şeriate muhâlif davranmadıkça ister zalim olsun, el-ferrâ nın isterse de adil Ehl-i olsun Sünnet ad itaat edilmesi vaciptir. İmâm kahr ve galebe yoluyla başa geçip imâmeti sabit olduktan Taftazânî daha da netleştirmiştir: İm taşıyan isi bey at ve istihlâf olmad 3) Bu altı kişi şunlardır: Hz. Ali b. Ebi Talib, Hz. Osmân b. Affan, Zübeyr b. Avvam, Talha b. Ubeydillah, Sa d b. Ebi Vakkas ve Abdurrahman b. Avf. Bkz. Beyhakî, İ tikad, s. 492; Bağdadî, Usulu d-dîn, s.278. onun hakkında imâmet akdi gerçekle zalim ve fasık da olsa durum aynıdı kazanmıştır. İmâm şeriate muhâlif d

zalim ve fasık da olsa durum aynıdır. Ancak o, bu yaptığıyla günah kazanmıştır. İmâm şeriate muhâlif davranmadıkça ister zalim olsun, isterse de adil olsun itaat edilmesi vaciptir. İmâm kahr ve galebe İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE YÖNETİMİ MEŞRULAŞTIRMA ÇABALARINA 61 yoluyla ÖRNEK OLARAK başa geçip EL-FERRÂ NIN imâmeti sabit AHKÂMU S-SULTÂNİYYE olduktan sonra MODELİ diğeri çıkıp onu kahredip ona galip gelirse, bu durumda o imâm azledilmiş olur ve sonra diğeri çıkıp onu kahredip ona galip gelirse, bu durumda o imâm azledilmiş وإذا ثبت اإلمام بالقهر والغلبة ثم جاء آخر فقهره (( galip olur ve gelen galip gelen şahıs şahıs imâm imâm olur. vur! (Taftazânî, 1991, 1991, V, s. V, 233). s. 233). Düşene Düşene tekme de tekme sen (إنعزل وصار القاهر إماما atasözünün güzel şekilde tasvir ettiği bu darbeci ve ihtilalcı tavır, statükocu olmanın de sen vur! atasözünün güzel şekilde tasvir ettiği bu darbeci ve da ötesinde zordan ve zorbadan yana, güç ve güçlüyü haklı görme anlamından başka ihtilalcı şey ifâde tavır, etmemektedir. statükocu İmâm olmanın Ahmed da gibi ötesinde idâreden zordan gelen ve her zorbadan türlü baskıya yana, boyun eğmeyen isine yakışmayan bu tavır, aslında korkaklığın ve zâlimden yana olmanın değil, güç İslâm ve güçlüyü toplumundaki haklı karışıklığın, görme bunalma anlamından ve çatışmaların başka doğurduğu şey ifâde sonuçtur. Toplumun ileri gelenleri İmâm olsun da ne olursa olsun veya lik olsun da nasıl etmemektedir. İmâm Ahmed gibi idâreden gelen her türlü baskıya olursa olsun cinsinden an önce düzenli ve huzurlu topluma ulaşmanın yollarını aramışlar, boyun eğmeyen bu amacı gerçekleştirecek isine yakışmayan her şeyi meşru bu tavır, görmüşlerdir. aslında Fakat korkaklığın bu tür günlük ve ve anlık çözümlerin uzun vadede dinden ve ümmetten neler götüreceğini de hesaba katmamışlardır. zâlimden yana olmanın değil, İslâm toplumundaki karışıklığın, bunalma El-Ferrâ ve kaç çatışmaların asırdır İslâm toplumunun doğurduğu yaşadığı sonuçtur. çatışma, bunalım Toplumun ve bezginlik ileri halinin sonucu olan ve statükoculuğun da ötesindeki teslimiyeti ifadelendiren bu denize düşen gelenleri yılana İmâm sarılır olsun tavrını da kendi ne imâmına olursa olsun yakıştırmamış veya olacaktır lik olsun ki bu tavrın da nasıl hilâfındaki rivâyetlere de yer vermekte ve şöyle demektedir: İmâm Ahmed den bu durumda inci olursa imâmın olsun imametinin cinsinden devam ettiği an önce görüşü düzenli de rivâyet ve edilmiştir. huzurlu Zira el-mervezî nin topluma rivâyetine ulaşmanın göre yollarını kendisine aramışlar, fitne halinde bu de cumanın amacı gerçekleştirecek vacip olduğuna dair her delil şeyi nedir? sorusu üzerine İmâm Ahmed b. Hanbel, Hz. Osmân ın fitne halinde iken Müslümanlara Cuma meşru namazını görmüşlerdir. kılmalarını Fakat emretmesinden bu tür günlük hareketle ve onun anlık imâmlığının çözümlerin devam uzun ettiği ve galebeye rağmen izninin muteber olduğu, yani imâmlığının geçerli olduğunu bildirmiştir. vadede dinden ve ümmetten neler götüreceğini de hesaba Bu durum, galebeye rağmen inci imâmın imâmetinin yok olmadığını ve devam ettiğini göstermektedir katmamışlardır. (Ferrâ, 2000, s. 22). el-ferrâ nın dikkat çekici diğer görüşü de imâmın esir düşme durumu ile ilgili mütalaalarıdır. El-Ferrâ el-ferrâ, kaç imâmın asırdır esir İslâm düşme toplumunun halinde imâmet yaşadığı durumunun çatışma, ne olacağı, hangi bunalım durumda ve imâmetinin bezginlik düşeceği, halinin hangi sonucu durumlarda olan devam ve statükoculuğun edeceği konusunda da farklı ihtimalleri ele alır ve her ihtimale göre hüküm beyân eder. Birincisi, İmâmın esâret halinde ötesindeki kurtarılma teslimiyeti ümidi kalmayınca, ifadelendiren imâmetinin bu düşüp denize yerine düşen başka yılana inin seçilmesine sarılır dair içtihattır. İkincisi, İmâmın müşriklerin elinde esir olup kurtulma ümidinin olmaması durumunda tavrını kendi imâmetinin imâmına düşürülmesidir. yakıştırmamış Üçüncüsü olacaktır de İmâmın ki bu bağiy tavrın olan hilâfındaki Müslüman grup rivâyetlere tarafından de esir yer tutulması vermekte durumudur. ve şöyle Bu son demektedir: durumu da iki İmâm şekilde Ahmed'den inceleyen el-ferrâ şöyle der: Şayet imâm Müslümanların bağiy taifesinin elinde esîr olup kurtarılma ümidi bu durumda varsa imâmeti inci devam imâmın eder. imametinin Şayet kurtarılma devam ümidi ettiği yok ise görüşü bağiylerin de rivâyet durumuna bakılır. Şayet kendileri için imâm nasb etmedilerse ellerindeki esîr imâm onların da imâmıdır edilmiştir. ve ona Zira itâat el-mervezî'nin etmeleri onlara rivâyetine vaciptir. Zira göre ona yapılan kendisine bey at fitne onlar halinde için bağlayıcıdır. de cumanın Bu durumda vacip ihtiyâr olduğuna heyeti dair imâmın delil yetkilerini nedir? kullanmak sorusu üzere üzerine naib İmâm seçer. Şayet bağiy Müslüman grubu kendileri için imâm nasbedip onun bey atine bağlandılarsa Ahmed ve b. ona Hanbel, itâat ederlerse Hz. ellerindeki Osmân ın esîr fitne imâm halinde kurtarılma iken ümidi Müslümanlara olmaması halinde imâmetten düşer. Bu durumda ihtiyâr heyeti, râzı oldukları ini kendilerine imâm olarak Cuma namazını kılmalarını emretmesinden hareketle onun imâmlığının devam ettiği ve galebeye rağmen izninin muteber olduğu, yani imâmlığının geçerli olduğunu bildirmiştir. Bu durum, galebeye

62 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih GEÇİT EKEV AKADEMİ DERGİSİ seçerler. Bu imâm seçildikten sonra esîr imâm kurtulursa daha önce yetkilerini kaybeden eski imâm, imâmetine geri dönmez (Ferâ, 2000, s. 22-23). el-ferrâ nın imâmın esâret durumu ile ilgili olarak dikkât çektiği diğer husus da şudur: Şayet imâm imâmet akdi gerçekleştikten sonra esîr olduysa, bu durumda, ümmete onu kurtarmak vacip olur. Zira onun taşıdığı imâmet makamı, kendisine yardım edilmesini vacip kılmaktadır. Buna göre esîr de olsa, imâmdır ve imâmeti devam etmektedir. Şayet kurtarılması savaş veya fidye vermek suretiyle umuluyorsa bunun yapılması gerekir. Yok eğer kurtarılmasından umut kesilmişse bu durumda esîr tutana bakılır. Şayet esîr tutanlar müşriklerden ise bu durumda imâm, imâmetten düşer ve ihtiyâr heyeti başka ini yeni imâm olarak seçer (Ferrâ, 2000, s. 22). Görüldüğü gibi el-ferrâ da kendisinden önceki Sünnî kelâmcıların ve Ahkamu s- Sultâniyye konusunda kendisiyle aynı çağda eser veren Mâverdî nin görüşlerini savunmakta, (Mâverdî, 2002, 3-262) aynı delilleri İmâm Ahmed b. Hanbel den gelen rivâyetler ve onun görüşleriyle zenginleştirmektedir. Bu açıdan bakıldığında Hz. Muâviye nin idâresinin ve hilâfetinin meşruiyyetini daha fazla vurgulama ve Şia nın bazı iddialarını uzun uzun ele alıp reddetme dışında çok önemli değişiklik göstermemektedir. el-ferrâ nın savunduğu düşünceler açısından farklı olan tek tarafı, nass teorisine getirdiği açıklamadır. Kendisinden önceki sünnî kelâmcılar ve diğer ulemâ tarafından Şia nın nass teorisi eleştirilirken Hz. Ebu Bekir ve diğer halîfelerin, hatta bazı hadis rivâyetleriyle Hz. Muâviye nin bile 4 hilâfetine işâret edildiğine dair açıklamaların yapıldığını görmekteyiz. Bu anlamda Ehl-i Sünnetin düştüğü çelişki veya paradoks olarak değerlendirilebilir. Ancak el-ferrâ burada şöyle açıklama ile durumu Ehl-i Sünnetin lehine yorumlamakta ve çelişkiyi gidermektedir. Onun belirttiğine göre İmâm Ahmed b. Hanbel, ismen ve şahsen nas ve tayin in Şia dışında tüm mezhepler tarafından reddedildiğini, ancak vasıf bildirme ve işâret yoluyla daha sonraki halîfelerin bildirilmesinin diğer mezhepler tarafından da kabul gördüğünü belirtmektedir (Ferrâ, t.y., s. 196). Buna göre ismen ve cismen nass yani şahsî nass kabul edilmemekte, işarî nass veya işâreten tayin in mümkün olduğu ve Hz. Peygamber tarafından beyân edildiği kabul görmektedir. Buraya kadarki görüşleri ile yaşam serüveni likte değerlendirildiğinde, el-ferrâ nın, yaşadığı dönemdeki Abbâsî hilâfetine şartlı destek verdiği ve onlara karşı mücâdele veren Şiî hareketler konusunda mensubu olduğu Hanbelî Mezhebinin geleneksel anlayışına muvâfık olarak sert muhâlefet gösterdiği görülmektedir. O da diğer bazı Sünnî kelâmcılar gibi, Fatımî ve Alevî karekterli idâre veya halîfe yerine, fısk ve zulümleri de bulunsa, Sünnî idâreyi ve Sünnîliğe aykırı hal ve hareketleri bulunsa da idârenin başında Sünnî halîfeyi tercih etmektedir. 4) Hz.Muaviye ile ilgili rivayet edilen hadisler hakkında bkz. Taberânî, el-mu cemu l-kebîr, 14/375; İbn Hanbel, Ahmed, Fedâilu s-sahâbe, Tahk. Vasiyullâh Muhammed Abbâs, Müessesetu r-risâle, Beyrut, 1983, 2/915; ed-dîneverî, İbn Kuteybe Abdullah b. Muslim, Garîbu l-hadîs, Tahk. Abdullah el-cebûrî, Matbaatu l-ânî, Bağdat, 1397, 1/394; el-heysemî, Nureddîn Ali b. Ebî Bekir, Mecmeu z- Zevâid ve Menbau l-fevâid, Dâru l-fikr, Beyrut, 1992, 9/341; İbn el-cevzî, Abdurrahman b. Ali, el-ilelu l-mütenâhiyye fî l-ahâdîsi l-vâhiyye, Tahk. Halîl el-meys, Dâru l-kutubi l-ilmiyye, Beyrut, 1403, 1/273.

İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE YÖNETİMİ MEŞRULAŞTIRMA ÇABALARINA ÖRNEK OLARAK EL-FERRÂ NIN AHKÂMU S-SULTÂNİYYE MODELİ 63 4. Meşrulaştırmanın Sebepleri el-ferrâ nın mevcut hilâfeti meşru olarak görmesinin arka planında ümmetin geçirdiği tarihî tecrübeler bulunmaktadır. Özellikle Hz. Osman ın Katli Olayı, Hz. Ali-Muaviye Çatışması, Cemel Olayı, Kerbelâ Olayı, Mihne Olayı, Harre Olayı gibi İslâm Tarihinde yaşanan acı tecrübeler diğer müelliflerde olduğu gibi el-ferrâ üzerinde de büyük etkilerde bulunmuş ve yerde işbaşında bulunan devlet başkanı varken, ona karşı direnmenin, ayaklanmanın ve savaşmanın sebep olacağı acı sonuçların önceden kestirilmesi gerektiğine dair inanç gelişmiştir (Mustafa, 1990, s. 275-304) Aksi takdirde ümmetin başına geçip de kuvvet ve iktidarı eline alanların sebep olacağı katliamların daha acı neticeler vereceği düşünülerek daha temkinli ve daha tedli tavır takınılmıştır. Diğer sebep de mezhepler arası çatışmalarda başka mezhep mensubu imamın iş başına geleceğine mensubu olunan mezhebin savunucusu ve mensubu olan imamın işbaşına gelişinin tercih edilir oluşudur. Bu durumda benden olsun da ne olursa olsun mantığı gelişmiş, zalim mezhepdaş, adil mezhepdaş olmayana tercih edilmiştir. Bu konuda en iyi örnek olarak el-ferrâ nın yaşadığı dönemdeki Şiî eğilimli mezheplerin siyâsî faaliyetleri gösterilebilir. Bir diğer husus da şudur: Abbasî Devleti o çağda muhâlif mezheplere karşı Ehl-i Sünneti, muhâlif din ve kültürlere karşı da İslâm ı ve Müslümanları temsil etmekteydi. Şayet halîfe desteklenmemiş olursa, onun hilâfetinin meşruiyyeti savunulmazsa bu durumda tüm Müslümanların zararına olacak gelişmeler yaşanabilirdi. İşte bu endişe, statükocu zihniyetin gelişmesine sebep olmuştur. Bu da zamanın halifesinin meşruiyetinin savunulması şeklinde tezahür etmiştir. 5. Meşrulaştırmanın Sonuçları Mevcut halîfeler meşruiyet kazanınca beraberinde mutlakıyet düşüncesi de gelişti. Böylece halifeye karşı haklı veya haksız eleştiri yapmak, ihtar ve ikaz etmek, yaptığı hataları düzeltme ve ıslah tarafa hakkı tavsiye etmek, haksızlığına karşı çıkmak veya konuşmak ulu l-emre itaat farizasına aykırı göründüğünden imkânsız duruma düştü. Bundan sonra da yaratıcıya isyan hususunda yaratılana itaat yoktur 5 prensibi yaratıcıya isyan etse de yaratılana itaat vardır prensibine dönüştü. Bu ise hilâfet sisteminin tamamen kaldırılıp saltanat sistemine dönüşmesine sebebiyet verdi. Ümmet, sorumluluk bilincini yitirdi. Tüm işlerini devlete havale edip siyaset ve idareden tamamen elini eteğini çekti, tarım ve hayvancılık ile uğraştı. Ümmetin temsilcisi olan ulema da ya kapıkulu uleması oldu, ya da sultanlardan uzaklaşmak gerektiğine dair teorik nasihatler geliştirdiler (Gazzâlî, t.y: I, s. 42). Bunun neticesinde ulema ya tamamen ilmî zaviyelere ve medreselere kapanıp şerh ve haşiyelerle uğraştı veyahut tasavvuf ve tarikat hareketlerine 5) Hadisin tahrici için bkz. Mâlik b. Enes. (1991). Muvatta, Tahk. Takiyuddin En-Nedevî, Dımaşk: Dâru l-kalem, 3/439; Tirmizî, Muhammed b. İsâ, es-sünen (el-câmiu s-sahîh), Tahk. Ahmed Şâkir, Dâru İhyâi t-turâsi l-arabî, Beyrut, 4/209; İbn Hanbel, Ahmed. (1999). el-müsned, Tahk. Şuayb el- Arnavûd, Müesesetu r-risale. Beyrut, 2/33.

64 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih GEÇİT EKEV AKADEMİ DERGİSİ kapanıp kendi başına yürümeye başladı. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın ve her koyun kendi bacağından asılır atasözlerinin ifade ettiği türden felsefe gelişti. Artık ümmetin siyâsî, idârî, sosyal ve ulusal mesuliyeti yoktur, emr-i bi l-maruf ve nehy-i ani l-münker görevi devlete aittir, Cihad, sultanın işidir türünden zihniyet geliştiğinden Müslüman ferdin günlük hayatında yapacağı dinî görevler beş vakit camiye gidip cemaatle namaz kılmak, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek, tarla ve çayırında çalışıp büyük ve küçükbaş hayvanlarının bakımını sağlamak, bunun da ötesinde bazı nafile namazlar ve oruçlar tutup zekât, fitre ve sadakasını vermek, mümkünse hacca gitmekten ibaret monoton yaşam şekline dönüştü. Artık Hz. Ömer e sen Allah ın bize verdiği hakkı bizden alamazsın! (Taberî, 2003, I, s. 287; Zemâhşerî, t.y., I, s. 523; İbn Kesîr, 1999, II, s. 244) diyen kadın vatandaşlar, Sen herkese yarım elbise, kendine de tam elbise miktarı kumaş dağıttın. Bunun sebebini açıklamadan sana ne itaat ne de işitme var! (Sallâbî, 2003, s. 130) diyen duyarlı, bilinçli, cesur vatandaşlara rastlanamaz oldu. İnsan hakları ihlalleri karşısında dur! diyebilecek, toplumun hakkı olan yatırımların yapılmasını talep edecek, zalim vâli ve idarecilerin karşısına çıkıp haksızlıklara engel olacak, yolsuzluk ve hırsızlıklara, israf ve şatafata karşı ümmetin malî ve iktisâdî haklarını savunacak, insan, hayvan, çevre konularında gereken duyarlılığı gösterebilecek vatandaş profili tarihe karıştı. İşte tüm bunlar, mevcudiyetin meşruiyeti anlayışının neticesidir. Zaman içerisinde sistemli rendelenmeye tabi tutulan toplumlar ve toplum eyleri, âdeta kolu-kanatları kesilmiş, tüyleri yolmuş, boynu bıçağa hazır tavuklara benzemiş oldular. Bu durumdaki toplumun ve ferdin yapacağı tek şey vardır, meydanı bıçak sahibine teslim edip kuytu yere kaçıp sessizce saklanmaktır. Sonuç ve Değerlendirme Hz. Peygamber (s.a.s.) in, kendisinden sonra İslâm Ümmetinin başına geçip İslâm Devletini yönetecek devlet başkanını yaşadığı çağın adetlerine ve usullerine muhâlefet ederek belirlememiş olması, aslında ümmetin kendi başkanını seçmesi şeklindeki o günkü koşullara göre çok ileri düzeyde mesajı içermekteydi. Bu mesajın açılımı şöyledir: a. Toplum, kendi başkanını kendisi seçebilecek kabiliyettedir. Yani toplum başkanını seçmek için hiç vesayete muhtaç değildir. b. Toplumun kendi başkanını seçme hakkı vardır. Başka ifadeyle toplum kendi başkanını seçmelidir. c. Devlet başkanı seçme sorumluluğu topluma aittir. Bir başka ifadeyle devlet başkanını seçmeyen toplum sorumludur. Bugünkü demokrasilerde ancak 19. Yüzyıldan itibaren savunulan bu temel insan hakkını Hz. Peygamber (s.a.s.), vefat ederken ilan etmişti. Bunun üzerine her devlet başkanlığı seçiminde olduğu gibi peygamberden sonraki ilk devlet başkanının seçiminde de tabiî olarak bazı hareketlenmeler yaşanmış, tartışmalar yapılmış ve neticede Hz. Ebu Bekir İslâm devlet başkanı olarak seçilmiştir. İşte bu seçimden sonra İslam tarihinde yeni aşama başlamış ve Raşit Halifeler dönemi dediğimiz çok önemli döneme girilmiştir.

İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE YÖNETİMİ MEŞRULAŞTIRMA ÇABALARINA ÖRNEK OLARAK EL-FERRÂ NIN AHKÂMU S-SULTÂNİYYE MODELİ 65 İlk dört halife döneminde yine normal olarak takım siyasal, sosyal, dinî ve kültürel hareketlenmeler baş gösterince, durumdan istifade eden dâhilî ve haricî güçlerin yönlendirmesiyle İslam toplumunda normal gidişattan kayma meydana gelmiş ve Müslümanlar arası savaşlar baş göstermiştir. Bunun neticesinde de hilâfet normal rayından çıkarılıp saltanat sistemi benimsenmiştir. Emevîler ve Abbasîler dönemindeki bu kayma ve sapma sistemini benimseyenler olduğu gibi benimsemeyip karşı çıkanlar da olmuştur. Bunun tabiî sonucu olarak da devlet başkanlığı krizi yaşanmış, şiddetli iç savaşlar yapılmış, devlet başkanlığı krizi savaş meydanlarında kılıçlar ile halledilmeye çalışılmıştır. Savaş meydanlarındaki çatışmalar toplumdaki ihtilafı gittikçe körükleyince, bu sefer ulemâ da ilmî platformlarda kalemle krize çare bulmak üzere harekete geçmiş ve hakem rolünü oynayarak ne şiş yansın ne de kebap diyerek arabulucu formül geliştirip mevcudiyetin meşruiyeti anlayışını geliştirmişlerdir. İşte el-ferrâ nın el-ahkâmu s-sultâniyye adlı eserindeki hilâfet modeli böyle modeldir. Bu model, toplumdaki çatışma ortamını sürdürmede, farklı kesimlerin siyasî heyecanını dindirmede, toplumdaki farklı dinamiklerin dengelenmesinde, devlet-ümmet bütünleşmesinin sağlanmasında, lik ve beraberliğin korunmasında ve emniyet sigortası görevini sürdürmüştür. Bu açıdan toplumsal huzur ve güveni sağladığından dolayı çok temel dinî ilkelerin ve detaydaki hükümlerin göz ardı edilmesi pahasına da olsa, söz konusu meşrulaştırma temâyülü İslâm toplumu içerisinde büyük kabul de görmüştür. İşte böylesine sükûn ve huzur ortamını aşılaması vesilesiyle mevcut yönetimin meşrulaştırılması, başka ifadeyle darbenin hukukîleştirilmesi formülü çağlar boyunca ulemâ ve halk tarafından çözüm yolu olarak benimsenmiştir. Bu çare ve çözüm yolu ise, ancak 19. Yüzyıla kadar toplumu teskin edebilmiş, muhâlif sesleri susturabilmiş, sosyal hareketlenmeleri erteleyebilmiştir. 19. Yüzyıldan sonra dünyada ve İslâm ülkelerinde meydana gelen değişimler ve gelişmeler, devlet başkanlığı ve yönetim sorununu tekrar gündeme getirmiş, mevcudiyetin meşruiyeti daha önceleri ümmetin müşterek menfaatini sağlamaktayken, çağımızda ümmet aleyhine cereyan etmeye başlamıştır. Hilâfet kurumunun zayıflaması, dünyada yeni başkanlık formüllerinin geliştirilmesi, çağdaş dünyada saltanat ve hanedanlık sistemine bağlı devlet başkanlığının giderek dışlanması, modern hukuk sistemlerinin gelişmesi ve daha çok yeni gelişme ve değişme programları sayesinde İslâm Dünyasında da eski tür hilâfet sistemi tartışılmaya başlanmış, yeni devlet başkanlığı modelleri gündeme getirilmiştir. 6 Denilebilir ki, İslâm siyâset düşüncesi, 18. Yüzyıla gelinceye kadar, genel siyâset kavramı üzerinde değil de, hususî olarak imâmet ve hilâfet etrafında ya- 6) Bu konudaki tartışmalar hakkında bakınız: Seyyid Bey. (1969). Hilâfetin mahiyet-i şer îyyesi, (Terc. Suphi Menteş). İstanbul: Menteş Matbbası.; Abdurrazık, Ali. (1995). İslâm da iktidarın temelleri (el-islâm ve Usuluha el-hukm), (Terc. Ömer Rıza Doğrul). İstanbul: Birleşik Yay.; El-Bennâ, Cemâl. (2008). el-islâm Dînun ve Ümmetün ve Leyse Dînen ve Devleten. Kahire: Dâru ş-şurûk.; Halim Paşa, Prens Said. (1991). İslâm Usûl-i Siyâsiyesi, (Terc. M. Akif Ersoy), Mehmed Akif Külliyatı, Haz. İsmail Hakkı Şengüler, İstanbul: Hikmet Neşr., s. 491-509; Rıza, Muhammed Reşîd. (1988). el- Hilâfe, Dâru z-zehrâ Li l-i lâm el-arabî,, s. 7-156; Gümüşoğlu, Hasan, İslâm da İmâmet ve Hilâfet, Kayıhan Yay., İst., 2011, s. 291-306; Apaydın, H. Y. (2006). İlmihal, (Siyasal Hayat). Ankara: DİB Yay. s. 252-325; Gecit, M. S. (2012). İslâm düşüncesinde siyaset-imamet tartışmaları. Basılmamış doktora tezi, Erzurum: Atatürk Üni. Sosyal Bilimler Ens.

66 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih GEÇİT EKEV AKADEMİ DERGİSİ pılan tartışmalardan ibâret siyâset düşüncesi haline dönüştürülmüştür. Bir mefhum ve düşünce problemi olarak siyâset, ancak hilâfet sisteminin Müslüman aydınlar tarafından tartışmaya açılması, hatta çok araştırmacı ve aydın tarafından miadını tamamlamış süreç olduğu, İslâm topluluklarına artık yetersiz geldiği, modern siyâset sistemleri ve modern siyasal düşünceleri karşısında misyonunu ve vizyonunu kaybettiği, artık kaldırılması gerektiği yahut eski klasik sistemin çağdaş siyâset sorunları konusunda yetersiz olacağı, dolayısıyla çağın şartlarına uygun yeni siyasal anlayışın geliştirilmesi gerektiği şeklindeki düşüncelerin yaygınlaşmasıyla, İslâm Siyâset Düşüncesi de daha genel ve sistematik tarzda ele almaya başlandı. Artık günümüzde siyâset ve İslâm Siyâset Düşüncesi, modern siyâset mefhumunun tüm unsurlarını, çağdaş siyâset düşüncesinin tüm konularını ele alan, her türlü siyâsî sorunu tartışan, çözüm önerilerinde bulunan ve diğer siyasal sistem ve siyasal düşünceleri eleştiren forma kazandırılmış bulunmaktadır. Bu da yönetimi meşrulaştıran siyâset anlayışlarından kurtulma ve ümmetin menfaatini dinin temel kaynaklarından hareketle belirleme anlayışının geliştirilmesiyle mümkün olmuştur. Bu zihniyetin geliştirilmesinde her ne kadar ters orantılı denklem geliştirmiş olsalar da - elbetteki el-ferrâ gibi âlimlerin de katkıları bulunmaktadır. Kaynakça Abdurrazık, Ali. (1995). İslâm da iktidarın temelleri (el-islâm ve Usuluha el-hukm). (Terc. Ömer Rıza Doğrul). İstanbul: Birleşik Yay. Apaydın, H. Y. (2006). İlmihal, (Siyasal Hayat). Ankara: DİB Yay. Bağdadî, Abdulkahîr. (1928).Kitâbu usûli d-dîn. İstanbul. Bakır, M. K. (2009). Ebu l-hasan el-maverdî ve Ebu Ya la el-ferra nın el-ahkamu s- Sultaniyye adlı eserlerinin mukayesesi. Basılmamış yüksek lisans tezi, Konya: Selçuk Üni. Sosyal Bilimler Ens. Beyhakî, (1998). el-i tikâd ve l-hidâye ilâ Sebîli r-reşâd Alâ Mezhebi s-selefi Ehli s- Sünneti ve l-cemâeti, Tahk. Abdullah Muhammed ed-dervîş, Beyrut: Daru l- Yemâme. Bennâ, Cemâl. (2008). el-islâm Dînun ve Ümmetün ve Leyse Dînen ve Devleten. Kâhire: Dâru ş-şurûk Buhârî, Ebu Abdillâh Muhammed b. İsmâîl. (1987). el-câmiu s-sahîh, Kitâbu Bed i l- Vahy. Kâhire: Dâru ş-şi b, Cevdet Paşa, Ahmed. (t.y.). Kısas-ı Enbiya ve Tevârih-i Hulefâ, Sadeleştiren: Metin Muhsin Bozkurt. İstanbul: Merve Yay. Dîneverî, İbn Kuteybe Ebû Muhammed Abdillâh b. Müslim. (2006). el-imâme ve s-siyâse. Beyrut: Dâru l-kutub el-ilmiyye. Dîneverî, İbn Kuteybe Abdullah b. Muslim. (1397). Garîbu l-hadîs, Tahk. Abdullah el- Cebûrî. Bağdat: Matbaatu l-ânî.

İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE YÖNETİMİ MEŞRULAŞTIRMA ÇABALARINA ÖRNEK OLARAK EL-FERRÂ NIN AHKÂMU S-SULTÂNİYYE MODELİ 67 Elemen, N. (2006). Ebu Ya la el-ferra ve itikadî görüşleri. Basılmamış yüksek lisans tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens. Ferrâ, Ebu Ya la Muhammed b. Huseyn. (2000). el-ahkâmu s-sultâniyye, Tahk. Muhammed Hamid el-feykî. Beyrut: Dâru l-kutubi l-ilmiyye. Gazzâlî, Muhammed b. Muhammed. (t.y.). İhya Ulûmi d-dîn. Beyrut: Dâru l-ma rîfe. Gecit, M. S. (2012). İslâm düşüncesinde siyaset-imamet tartışmaları. Basılmamış doktora tezi, Erzurum: Atatürk Üni. Sosyal Bilimler Ens. Gümüşoğlu, H. (2011) İslâm da imâmet ve hilâfet. İstanbul: Kayıhan Yay. Halim Paşa, Prens Said. (1991). İslâm Usûl-i Siyâsiyesi, (Terc. M. Akif Ersoy), Mehmed Akif Külliyatı, Haz. İsmail Hakkı Şengüler. İstanbul: Hikmet Neşr. Hanbelî, Ebu l-huseyn Muhammed b. Kâdî Ebî Ya lâ. (2002). Kitâbu l-i tikâd, Tahk. Muhammed b. Abdirrahmân el-humeys, Dâru l-atlas el-hadrâ. Heysemî, Nureddîn Ali b. Ebî Bekir. (1992). Mecmeu z-zevâid ve Menbau l-fevâid. Beyrut: Dâru l-fikr. İbiş, Y. (1966). Nusûsu l-fikri s-siyâsî el-islâmî ( el-imâme İnde s-sünne). Beyrut: Dâru t-talia. İbn el-cevzî, Abdurrahman b. Ali. (1403). el-ilelu l-mütenâhiyye fî l-ahâdîsi l-vâhiyye, Tahk. Halîl el-meys. Beyrut: Dâru l-kutubi l-ilmiyye. İbn Hanbel, Ahmed. (1999). el-müsned, Tahk. Şuayb el-arnavûd. Beyrut: Müesesetu r- Risale. İbn Hanbel, Ahmed. (1983). Fedâilu s-sahâbe, Tahk. Vasiyullâh Muhammed Abbâs. Beyrut: Müessesetu r-risâle. İbn Kesîr, Ebu l-fida İsmail b. Ömer. (1999). Tefsîru l-kur âni l-azîm, Tahk. Sâmî b. Muhammed Sellâme. Dâru Tayyibe. Kallek, C. (t.y.). Ebû Ya lâ el-ferrâ. DİA, İstanbul: TDV Yay. Mâlik b. Enes. (1991). Muvatta, Tahk. Takiyuddin En-Nedevî. Dumaşk: Dâru l-kalem. Mâverdî, Ebu l-hasan Ali b. Muhammed b. Habîb. (2002). el-ahkâmu s-sultâniyye. Beyrut: Dâru l-fikr. Mustafa, Nevin Abdulhalık. (1990). İslâm siyâsî düşüncesinde muhalefet, (Tec. Vecdi Akyüz). İstanbul: İz Yay. Rıza, Muhammed Reşîd. (1988). el-hilâfe, Dâru z-zehrâ Li l-i lâm el-arabî. Beyrut. Sallâbî, Ali Muhammed. (2003). Faslu l-hitâb fî Sîreti emîri l-mü minîn Ömer b. El- Hattâb, Beyrut: Dâru İbn Kesîr. Seyyid Bey. (1969). Hilâfetin mahiyet-i şer îyyesi, (Terc. Suphi Menteş). İstanbul: Menteş Matbaası.

68 / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih GEÇİT EKEV AKADEMİ DERGİSİ Taberî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed. (2003). el-câmiu li Ahkâmi l-kurân, Tahk. Hişam Semir el-buhârî. Riyad: Dâru Alemi l-kutub. Taftazânî, Sa duddîn Mes ud b. Ömer. (1998). Şerhu l-makâsıd, Tahk. Abdurrahmân Umeyre. Beyrut: Âlemu l-kutub. Tirmizî, Muhammed b. İsâ. (t.y.). es-sünen (el-câmiu s-sahîh), Tahk. Ahmed Şâkir. Beyrut: Dâru İhyâi t-turâsi l-arabî. Zemâhşerî, Ebu l-kâsım Mahmûd b. Ömer. (t.y.). el-keşşâf An Hakâiki t-tenzîl. Beyrut: Dâru İhyâi t-turâsi l-arabî.