ŞEKER ve YAN HAM MADDE OLARAK KULLANILMASI



Benzer belgeler
DETERJAN VE DEZENFEKTANLAR. Fırat ÖZEL, Gıda Mühendisi 2006

STERİLİZASYON. Sterilizasyon Yöntemleri. Sterilizasyonu Etkileyen Faktörler

Radyoaktif elementin tek başına bulunması, bileşik içinde bulunması, katı, sıvı, gaz, iyon halinde bulunması radyoaktif özelliğini etkilemez.

Radyasyon, Radyoaktivite, Doz, Birimler ve Tanımlar. Dr. Halil DEMİREL

İşletmesinde Toz Problemi TKİ. OAL. TKİ Maden Müh.

MADDENİN YAPISI VE ÖZELLİKLERİ ATOM

Atomlar ve Moleküller

VIA GRUBU ELEMENTLERİ

Prof. Dr. Filiz Özçelik. Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü

FERMENTASYON. Bir maddenin bakteriler, mantarlarve diğer mikroorganizmalar aracılığıyla, genellikle ısı vererek ve köpürerek

Nötronlar kinetik enerjilerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılırlar

TEST 1. Hücre Solunumu. 4. Aşağıda verilen moleküllerden hangisi oksijenli solunumda substrat olarak kullanılamaz? A) Glikoz B) Mineral C) Yağ asidi

Geçen Süre/Yarı ömür. İlk madde miktarı. Kalan madde miktarı

2016 Yılı Buharlaşma Değerlendirmesi

5730 yıllık fiziksel yarı ömrü boyunca 158 kev (maksimum) enerjiye sahip -β partikülleri yayarak stabil bir element olan 14 N e bozunur.

Kırılma Noktası Klorlaması

Biochemistry Chapter 4: Biomolecules. Hikmet Geçkil, Professor Department of Molecular Biology and Genetics Inonu University

METEOROLOJİ. III. Hafta: Sıcaklık

SÜT ENDÜSTRİSİNDEKİ YARARLI MİKROORGANİZMALAR

FAQ-TIENS DICHO II.Nesil Meyve&Sebze Temizleyici

2)Subatomik parçacıklardan oluşan radyasyon. α, β ışınları

Çevre İçin Tehlikeler

KANALİZASYONLARDA HİDROJEN SÜLFÜR GAZI OLUŞUMU SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ

EVDE BİYOTEKNOLOJİ. Yrd. Doç. Dr. Hüseyin UYSAL ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ TARIMSAL BİYOTEKNOLOJİ BÖLÜMÜ 5. DERS

KATI ATIKLARIN ARITILMASINDA MİKROORGANİZMALARIN KULLANIMI

Can boğazdan gelir.. Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur..

Kaynak: Forum Media Yayıncılık; İş Sağlığı ve Güvenliği için Eğitim Seti

GIDALARDA MİKROBİYAL GELİŞMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

BÖLÜM III METAL KAPLAMACILIĞINDA KULLANILAN ÖRNEK PROBLEM ÇÖZÜMLERİ

Fisyon,Füzyon, Nükleer Güç Santralleri ve Radyasyon. Prof. Dr. Niyazi MERİÇ A.Ü. Nükleer Bilimler Enstitüsü

TOPRAK TOPRAK TEKSTÜRÜ (BÜNYESİ)

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir.

Prof. Dr. Filiz Özçelik. Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü

Doz Birimleri. SI birim sisteminde doz birimi Gray dir.

Bornova Vet.Kont.Arst.Enst.

ECH 208 KOZMETİK ÜRÜNLER. 2.Hafta Ders Notları Deri ve Bakımı

TANIMI Aktif karbon çok gelişmiş bir gözenek yapısına ve çok büyük iç yüzey alanına sahip karbonlaşmış bir malzemedir.

7. Sınıf Fen ve Teknoloji Dersi 4. Ünite: Madde ve Yapısı Konu: Elementler ve Sembolleri

Serbest radikallerin etkileri ve oluşum mekanizmaları

Kömür ve Doğalgaz. Öğr. Gör. Onur BATTAL

3- KİMYASAL ELEMENTLER VE FONKSİYONLARI

İşyeri ortamlarında, çalışanların sağlığını. ve güvenliğini korumak amacıyla yapılan bilimsel çalışmaların tümü diye tanımlanabilir.

Malzeme Bilgisi Prof. Dr. Akgün ALSARAN. Temel kavramlar Atomsal yapı

ELEMENT Aynı tür atomlardan oluşmuş saf maddelere element denir. ELEMENTLERİN ÖZELLİKLERİ 1. Aynı tür atomlardan oluşurlar. 2. Saf ve homojendirler.

3 )Peroksitlerle deney yapılırken aşağıdakilerden hangisi yapılmamalıdır?

Yemlerde Amino asitler ve B Grubu Vitaminlerinin Önemi ve Test Metotları. Süreyya ÖZCAN

BAKIR BORUNUN TESĐSATTA KULLANIMI*

2- Bileşim 3- Güneş İç Yapısı a) Çekirdek

KİMYA-IV. Yrd. Doç. Dr. Yakup Güneş

Metal yüzeyinde farklı korozyon türleri

KOLEMANİT FLOTASYON KONSANTRELERİNİN BRİKETLEME YOLUYLE AGLOMERASYONU. M.Hayri ERTEN. Orta Doğu Teknik Üniversitesi

ELEMENTLERİN SEMBOLLERİ VE ATOM

KOMPOZİTLER Sakarya Üniversitesi İnşaat Mühendisliği

ayxmaz/biyoloji Adı: 1.Aşağıda verilen atomların bağ yapma sayılarını (H) ekleyerek gösterin. C N O H

STERİLİZASYON Sterilizasyon: Bir üründeki tüm yaşayan mikroorganizmaların ve sporları ile virüslerin öldürülmesi veya uzaklaşerılmasıdır.

1/10 PR _P-Hidrokarbon. PROSENSE P SERİSİ (P-XX25 ve P-XX23) HİDROKARBON (PATLAYICI) GAZ DEDEKTÖRLERİ UYGULAMA ALANLARI TEKNİK ÖZELLİKLER

Toprakta Kireç Tayini

İşyerlerinde çalışanlarımızın sağlığını olumsuz yönde tehdit eden, üretimi etkileyen ve İşletmeye zarar veren toz, gaz, duman, buhar, sis, gürültü,

Morötesi ışınlar (ultraviole ışınlar); güneş ışını içerisinde bulunduğu gibi yapay olarak da meydana getirilir ve x-ışınlarına göre dalga boyları

ATOM BİLGİSİ Atom Modelleri

Biyogaz Temel Eğitimi

BİYOLOJİK ATIK KOMPOSTLAMA

SICAKLIK NEDİR? Sıcaklık termometre

Sığır yetiştiriciliğinde Sıcaklık Stresi ve Alınabilecek Önlemler. Prof. Dr. Serap GÖNCÜ. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi

İ Ç İ NDEKİ LER. Çevre Mühendisliği ve Bilimi İçin Kimyanın Temel Kavramları 1. Fiziksel Kimya ile İlgili Temel Kavramlar 52.

Meteoroloji. IX. Hafta: Buharlaşma

Radyasyon Uygulamalarının Fizik Mühendisliği ve Eğitiminden Beklentileri. Dr. Abdullah ZARARSIZ Fizik Mühendisleri Odası

Bölüm 4 Nükleer Fiziğin Uygulamaları. Prof. Dr. Bahadır BOYACIOĞLU

Mikroorganizmalara giriş. Yrd.Doç.Dr. Sema CAMCI ÇETİN

RADYONÜKLİTLERİN KİMYASI VE ANALİZİ

Maddeyi Oluşturan Tanecikler

6-Maddelerin daha az çözünür tuz ve esterleri kullanılabilir. 7-Isı, ışık ve metaller gibi katalizörlerin etkisi önlenebilir.

TARIMSAL YAPILAR. Prof. Dr. Metin OLGUN. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü

BİTKİ SU TÜKETİMİ 1. Bitkinin Su İhtiyacı

EVDE KİMYA SABUN. Yağ asitlerinin Na ve ya K tuzuna sabun denir. Çok eski çağlardan beri kullanılan en önemli temizlik maddeleridir.

T.C. HACETTEPE ÜNĐVERSĐTESĐ EĞĐTĐM FAKÜLTESĐ KĐMYA EĞĐTĐMĐ ANABĐLĐM DALI

TAVUKÇULUK VE ATERMĐT

YUMURTA TAVUĞU YETİŞTİRİCİLİĞİ

Patatesin Dünyadaki Açlığın ve Yoksulluğun Azaltılmasındaki Yeri ve Önemi

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

9- RADYASYONUN ETKİ MEKANİZMALARI 9.1- RADYASYONUN İNDİREKT (DOLAYLI) ETKİSİ

Hayat Kurtaran Radyasyon

İSRAFİL ARSLAN KİM ÖĞR. YGS ÇALIŞMA KİMYA SORULARI I

Fotovoltaik Teknoloji

KİM-117 TEMEL KİMYA Prof. Dr. Zeliha HAYVALI Ankara Üniversitesi Kimya Bölümü

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ KAMU YÖNETİMİ LİSANS PROGRAMI TÜRKİYE'DE ÇEVRE SORUNLARI DOÇ. DR.

FİLTRASYON. Şekil 4.1. Bir kum filtresinin kesit görünümü 1 GENEL BİLGİ

Örnek : 3- Bileşiklerin Özellikleri :

Dünyada 3,2 milyon tona, ülkemizde ise 40 bin tona ulaşan pestisit tüketimi bunun en önemli göstergesidir. Pestisit kullanılmaksızın üretim yapılması

Prof. Dr. Nuray Mücellâ Müftüoğlu ÇOMÜ, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü Çanakkale. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü Rize

TEHLİKELİ MADDE SINIFLANDIRMALARINDA TEHLİKE İŞARET VE LEVHALARININ ÖZELLİKLERİ

Gıda Kimyası II Gıdaların işlenmesi sırasında ortaya çıkan reaksiyonlar. Vural Gökmen

FİZ314 Fizikte Güncel Konular

ENERJİ DEPOLAMA YÖNTEMLERİ BEYZA BAYRAKÇI ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI TEKNOLOJİSİ

ISI VE SICAKLIK. 1 cal = 4,18 j

Kimya Eğitiminde Proje Destekli Deney Uygulaması

GENEL BAKIŞ. Petrol ve Doğal Gaz Üretimi 2004 Senaryosu. Fosil Yakıt Rezervleri: Ekonomik olarak Kullanılabilir Kaynaklar Bilinen Tüm Kaynaklar

I.BÖLÜM TEMİZLİK MADDELERİ

Yrd. Doç. Dr. H. Hasan YOLCU. hasanyolcu.wordpress.com

On-line Oksijen Tüketiminin Ölçülmesiyle Havalandırma Prosesinde Enerji Optimizasyonu

Transkript:

Yeni fabrikaların kurulması, eskilerin islâh edilmesi sureti ile İkinci Cihan Savaşınn bitimindenberi dünya şeker istihsal kapasitesinin 8-10 milyon ton arttığı tahmin edilmektedir. İstatistiklere göre, meselâ 1955 teki kamış ve pancar şekeri istihsali takriben 39 milyon ton iken 1960 yılında 52 milyon tonu aşmıştır vc anbar stoklan aynı beş sene içinde tahminen % 50 (yani 14 milyon tondan 21 milyon tona) yükselmiştir. ŞEKER ve YAN ÜRÜNLERİNİN KİMYASAL HAM MADDE OLARAK KULLANILMASI Yadigâr AKYÜZ Kimya Y. Mühendisi ZUS AMMEN FASSVNG : Dieser Arlikel gibi einen Überblick iiber die Venvendungsmöglichkeilen von Zucker (Sacclıarose) ıınd dessen Nebenproduklen bei der fcetvinnuııg aus Zuckerrohr und-riibe als chemisclıer Jiuhsiloff. Einerseils merden andere Nalırugsmillel, z.b. Citronensaure usw.. andererseils Kıınststofle usw. aus Zucker hergesttellı, \vobci allerdings die Müglichkeileıı noclı nicht ersclıöpft siıtd. Son yıllarda insanlar için çok kıymetli bir enerji kaynağı olan şeker, gittikçe artan bir önem taşımağa başlamıştır. Eski devirlerde kilitli kutularda saklanan bu lüks meta, dünya pazarının çok önemli bir ticarî maddesi durumuna ulaşmıştır. Kamış ve pancar şekeri istihsali, dünya üzerinde belirli üretim vc tüketim merkezlerini paylaştıktan sonra hem mutedil iklimli endüstrisi gelişmiş ülkelerde, hem de tropikal veya yarı tropikal az gelişmiş memleketlerde çok önemli bir ekonomi kolu olmuştur. Şeker tüketimi hayat standardı ile çok yakından ilgili olup normal olarak yükselen gelir ile muntazam artmaktadır. Şeker üretimi ise, Milletlerarası andlaşma ile Birleşmiş Milletler Dünya Beslenme Konseyi çerçevesi içinde kontrol edilmektedir. Zira üretim fazlasının önüne geçilmek istenmektedir. Fakat bu kontrol % 100 tesirli olamamaktadır, çünkü tarımsal mctodlann düzeltilmiş olması sebebiyle hem şeker kamışının, hem de pancarının hektar verimi tedricen yükselmiştir. Ekilen saha yavaş yavaş artmış, evvelce şeker ithal zorunda olan memleketler kendi ihtiyaçlarım karşıladıkları gibi ihraç durumuna da geçmişlerdir. Bu arada şeker için sınaî değerlendirme imkânları aranmasına başlandığını görüyoruz. Buna sebeb yalnız şeker anbar stoklarının ^artması gösterilemez. Dünyadaki az gelişmiş tropikal ve subtropikal memleketlerin bazılarında tarihi ve iklime ait sebeplerden ötürü en önemli sanayi kolu olan şeker sanayimden elde ettikleri bu bol miktardaki şeker acaba kimyasal ham madde olarak kullanılması ile başka endüstri kollarının gelişmesine yol açabilirmiydi? Bu ümit yolunda giden Londra Kraliyet Kimya Enstitüsü ve Sıcak Memleketler Ürünleri Kurumu bilginleri, şekere yeni değerlendirme imkânları bulmak için uğraşmaya başlamışlardır. Fakat bu gibi araştırma işleri diğer memleketlerde de (meselâ Federal Almanya) yapılmaktadır vc kamış şekeri için muteber olan hemen hey şey pancar şekeri için de uygulanmaktadır. Bununla beraber şeker için genel olarak değerlendirme imkânlarının katran ve petrol türevlerinde olduğu gibi uzun müddet şumullü ve dikkatli olarak etüd edilmemiş olduğunu vc edilmediğini de belirtmek icap eder. Bundan başka şeker, sınaî olarak istihsal edilen bütün organik maddelerden çok daha büyük miktarda elde edilmektedir. Kimyaca adı sakkaroz olan şekerin yapı iskeleti Karbon, hidrojen ve oksijenden teşekkül etmektedir. Bu gibi organik maddelere umumiyetle karbon hidratlar denilmektedir. Ancak bunları hidrokarbonlarla karıştırmamak lâzımdır. Karbonhidratlar aynı zamanda oksijende ihtiva ettiği halde, hidrokarbonlar sadece karbon ve hidrojenden teşekkül ederler. Karbonhidratlar insan vücudu tarafından kullanılabilir, yani enerjiye tahvil edilebilir. Buna mukabil hidrokarbonlar hazmedilemezler. Buna bir misal hekimlikte müshil olarak kullanılan nayi parafindir. Parafinin imal edildiği petrol, muhtelif hidrokarbonların karışımından başka birşey değildir. Bunlar, harp sonundan beri çok çabuk büyümüş olan yeni bir sanayi kolunun (yani petrol kimyasının) esasım teşkil ederler. Hidrokarbonlar kimyaca değişebilirler, unsurlarına ayrılabilirler veya büyük meleküller meydana getirebilirler. Fakat aynı şey, eğer hakiki kimyasal reaksiyonlar bulunursa karbohidratlarla da vuku bulabilir. Eğer sakkaroz uygun bir katalizatör yanında bir yağ asidi ile bir araya getirilirse böyle bir reaksiyon vukubulur. Bu şekilde bir ucunda hidrofob, diğer ucunda ise hidrofil gruplar bulunan bir molekül teşekkül eder. Diğer bir deyişle: Sentetik yıkama ve temizleme maddelerinden biri olan yağsız bir

sabun teşekkül eder. Bu m e y d a n a gelen sabun lezzetsiz olup yendiği t a k t i r d e vücuda hiç bir zararlı tesir y a p m a m a k t a d ı r. Bu sebepten zehirli h a ş e r a t imha maddeleri ile b u l a ş t ı r ı l m ı ş olan meyvaların temizlenmesinde uygun b i r temizleyici m a d d e yerine geçer. Şekerden yapılan bu s a b u n u n diğer faydaları, t a m a m e n zararsız b i r m a d d e olması, insan cildini t a h r i p etmemesi ve b a k t e r i l e r t a r a f ı n d a n tahallül cttirilebilmesidir. S o n u n c u şık fevkalâde önemlidir, ç ü n k ü halen s a r f e d i l m e k t e olan yıkam a maddelerinin kullanılmasından ö t ü r ü nehirlerde, kanalizasyonlarda ve d u r u l t m a tesislerinde m e t r e l e r 3-üksekIiğinde köpük dağlarının teşekkülü d a i m a rahatsız edici o l m a k t a ve tahammül edilemez d u r u m l a r m e y d a n a getirip, birçok m e m l e k e t l e r d e de kanuni tedbirlerle b u n u n önüne geçilmek istenmektedir. Şekerden imal edilen yıkama madelerinden biri kullanıldığında hiçbir köpük dağının teşekkül ettiği görülbez, herhangi b i r rahatsızlık olmaz ve b u n l a r a ait k a n u n l a r a da hacet kalmaz. Şekerden sabun imâlinde kullanılan h a m maddelerden diğeri ise H i n d i s t a n Cevizi yağından elde e d i l m e k t e olan Laurin asididir. İngiliz Milletler topluluğunun bazı memleketleri ve halen petrolden yapılan yıkama maddelerini ithal e t m e k zor u n d a olan b ü t ü n tropikal memleketler, şeker s a b u n u n u kendi toprak zenginliklerinden faydalanarak k u r d u k t a n b i r sanayiiden imâl edilebilirler. Böyle b i r sanayiinin gelişmesi ancak zamana ihtiyaç gösterecektir. Her ne k a d a r şekerden sabun imâli, petrolden sabun imâline n a z a r a n çok daha pahalı değilse de genel olarak şekeri oldukça m a s r a f l ı b i r h a m m a d d e kabul e t m e k gerekir. B u n d a n b a ş k a petrol kimya tesislerine muazzam sermayeler yatırılmış olup, piyasaya şekerden yapılmış b i r y ı k a m a maddesi sokulmak istenirse diğer y ı k a m a m a d d e l e r i ile rekabet edebilmesi için hem cesaretle h e m de, m u a z z a m yatırımlara ihtiyaç göstereceği tabiidir. B ü t ü n b u n l a r a r a ğ m e n d ü n y a şeker fiatları muhtelif senelerde oldukça b ü y ü k dalgalanmalar g ö s t e r m e k t e d i r. İ k t i s a d e n gelişmemiş memleketlerin ise bu d u r u m l a r d a n istifade ederek yeni sınaî y a t ı r ı m l a r yapması, b ü t ü n masraf ve fiat problemleri bir yana b i r ö l ü m kalım meselesi olacaktır. Şekerin h a m m a d d e olarak kullanılması ile d a h a b a ş k a sanayi ü r ü n l e r i y a p m a k t a m ü m k ü n d ü r. Doymuş b i r yağ asidi olan Laurin asidi yerine b u n a benzer r e a k s i y o n l a r d a d o y m a m ı ş b i r yağ asidi kullanılırsa L â k l a n n ve boyaların kurumasını ve sertleşmesini ç a b u k l a ş t ı r a n b i r madde m a y d a n a gelir. Bu m a d d e ile k a n ş t ı n l m ı ş bo yalar, t a h t a üzerine önceden bir a s t a r y a p m a d a n sürülebilir, bu da malzemeden vc işçilikten önemli tasarruf sağlar. Şeker molekülleri çok k a b a işlenebilir, yüksek sıcaklık ve yüksek basınca m a r u z bırakılabilir. 0 C sıcaklıkta ve 100 atü'lük basınçta metilalkol ihtiva eden bir kapta şeker, h i d r o j e n ve a m o n y a k ile reaksiyona u ğ r a r ve bu a r a d a sun'î bir m a d d e olan nylon'un dev meleküllerinc benzer moleküller m e y d a n a gelir. Bu usûlle, şekerden sun'i elyaf yapılabilir ve b u n l a r d a n da kadın çorapları, şimdi bilinmekte olan sun'i elyaftan yapılabilen b ü t ü n diğer şeyler imâl edilebilir. Yine b u arada, belirli gıda maddeleri konservelerinin imâlinde, e k m e k mayası tozu istihsalinde ve B vitamini elde e t m e k t e kullanılan meyva şekeri ( F r u k t o z ) çeşitli m e t o d l a r ile elde edilmektedir. F a k a t meyva şekerinin bu güne k a d a r alışılmış olan usullere göre istihsâli çok masraflı olduğu için Hindistan'daki Trinidad Şeker Araştırm a E n s t i t ü s ü n d e n Prof. VViggins yeni vc ucuz bir m e t o d a r a m ı ş t ı r, o vc yardımcıları 0-5 C ye kad a r bir sıcaklıktaki kireç ile belirli bir şeker çözeltisi yapmışlardır. Bu a r a d a meyva şekeri kireçle çözeltilen katı şekilde a y n l a n, b i r kimyasal bileşik m e y d a n a g e t i r m i ş t i r ve s o n r a b u katı m a d d e d e n meyva şekeri elde edilmiştir. Bu usulle e k o n o m i k olan ve rekabet edebilen b i r fiyata meyva şekeri imâl e t m e k m ü m k ü n d ü r. Şeker F a b r i k a s y o n u n u n arzu edilmeyen yan ü r ü n l e r i n d e n biri, özellikle şeker pancarı işlenmesinde çok d e f a husule gelen, dextran'dır. örselenmiş.pancarlar ile fabrikaya ekseriya, şeker çözeltisinde çok iyi gelişen ve çok çabuk çoğalan bir m i k r o o r g a n i z m a birlikte girer. Sonra derhal şeker çözeltisinden, b o r u l a r ve ventillcri tıkayan, kalın bir ç a m u r m e y d a n a gelir. B i r m i n g h a m Üniversitesi Laboratuvarlarında İkinci Cihan Savaşının başlangıcından önce bu a l a n d a klavuz çalışmaları yapılmıştır. Bu esnada, Dextran imâli için çok elverişli olan b i r bakteri cinsi izole edilmiş ve yetiştirilmiştir. Araştırıcılar, şeker f a b r i k a s ı n d a bu k a d a r arzu edilmeyen dextran'ın, moleküllerini uygun b i r büyüklüğe irca ettikten sonra, tıpta kan plâzması için yedek bir ikame maddesi olarak kullanı j labileceğini a n l a m ı ş b u l u n m a k t a d ı r l a r ve hakik a t t a b u m a d d e çeşitli ticarî isimler altında piyasaya çıkarılmış ve uzun z a m a n d a n beri kullanma alanına s o k u l m u ş t u r. MELASIN HAM MADDE OLARAK KULLANILMASI. >\ ı S o n z a m a n l a r a k a d a r yine şeker fabrikalarının kıymetli b i r yan ü r ü n ü olan melâstan yalnız

alkol istihsâli ile hayvan yemi ve m a y a sanayi: için f a y d a l a n m a k t a idi. Bu gün ise birçok kıymetli m a d d e l e r için melâs önemli b i r h a m madd e kaynağı haline gelmiştir. Bilhassa s a k k a r o z bileşiklerinin araştırılması ve sınai istihsal ile meşgul olan şeker kimyası uzmanları, şeker f a b r i k a s y o n u n u n bu ucuz artığının, bilhassa gıda sanayii ile ilâç sanayii için pek çok lüzumlu sentetik maddelerin elde edilmesi için b u l u n m a z bir m a d d e olduğunu o r t a y a koymuştur. Son z a m a n l a r d a s a k k a r o z u n pek ileri bir s a f h a y a k a d a r bölünmesini sağlıyan metodlaı' b u l u n m u ş t u r. S a k k a r o z d a k i glikoz ve f r u k t o z parçaları daha yüksek polissakkaritlerin sentezine de y a r a m a k t a d ı r. Meselâ dextran ve levan b u n l a r arasındadır, ö n c e sakkarozu dolayısı ile melası ilk m a d d e olarak kullanan metodları ele alalım. Bunları üç gruba a y ı r m a k m ü m k ü n d ü r. 1 Her şeyden önce ispirto ve m a y a etmeye yarıyan m a y a f e r m a n t a s y o n l a r ı, elde 2 Bakteryolojik F e r m a n t a s y o n l a r - Bunların başında butanolaseton f e r m a n t a s y o n l a r ı gelir. 2-3 butilen glikol ve süt asidi fermantasyonları da b u n l a r a r a s ı n d a d ı r. 3 Küf m a n t a r l a r ı f e r m a n t a s y o n l a r ı - Bunlardan yalnız sitrik asit f e r m a n t a s y o n l a r ı bir ö n e m taşırlar. Birinci m e t o d ile elde edilen alkol istihsali bazı memleketlerde, son seneler zarfında, etilen veya etilsulfattan sentetik usulle istihsal edilenle şiddetli bir r e k a b e t halindedir. Meselâ Amerika'da son seneler z a r f ı n d a u m u m i alkol istihsalinin en çok % 40 kadarı f e r m a n t a s y o n sanayii tarafınd a n temin edilmiştir. Bunun da % 37 si melâsın mayalandırılması sureti ile elde olunmuştum. E k m e k mayası istihsalinde başlangıçta ilk m a d d e olarak tercihan bir h u b u b a t çeşidi kullan ı l m a k t a idi. I. Dünya savaşında ise Almanya'da melâstan f a y d a l a n m a yoluna gidilmiştir. Ancak melâstan elde edilen m a y a maltoz b a k ı m ı n d a n f a k i r olduğu halde, çok kârlı bir istihsal m e t o d u olduğundan tercihe şayandır. Melâstan elde edilen ve Saccharomyces Cerevisiae cinsi m a y a olarak adlandırılan m a y a protein ve B-Komplex vitaminlerini ihtiva ederler. İkinci metod yani bakteriyolojik f e r m a n t a s yonda, bakteriler yardımı ile yeni kimyasal maddeler elde edilir. En önemlileri laktik asit, B 12 vitamini aseton - butanol f e r m a n t a s y o n u d u r. Butanol ve a s e t o n u n dolayısı ile izo - propanolun f e r m a n t a s y o n tekniği yolu ile istihsali de, ilk m a d d e kaynağı b a k ı m ı n d a n, aynen alkol ve m a y a n ı n gelişmesinde olduğu gibi bir seyir takip etmiştir. İlk önceleri hep h u b u b a t mayşesi bilhassa mısır mayşesi kullanıldığı halde, sonraları b a ş t a Amerika o l m a k üzere t a m a m e n melâse geçilmiştir. Yalnız h a r p esnasında melâs darlığı belirince yine m ı s ı r d a n faydalanılmaya başlanmıştır. Butanol ve asetonun f e r m a n t a s y o n tekniği yolu ile istihsali, bilhassa Amerika'da, sentetik usulle b ü y ü k rekabet halindedir. Ancak şeker ve melâs fiyatlarındaki a n o r m a l d a l g a l a n m a l a r zam a n z a m a n piyasanın sentetik m a m u l l e r e kaptırılmasına sebep o l m a k t a d ı r. Sentetik istihsalin Amerika'da olduğu şekilde henüz yüksek olmadığı m e m l e k e t l e r d e ferm a n t a s y o n yolu ile elde edilen m i k t a r % 90 civarındadır. H a t t â Avusturalya'da % 100 fermantasyon sureti ile elde edilmektedir. Bazı memleketlerde de Aseton yerine biraz b a ş k a m a d d e l e r kullanılmak sureti ile İzopropanol elde olunmaktadır. Fazla melâsa sahip b u l u n m a y a n Almanya gibi m e m l e k e t l e r d e de Butanol ve Asetonun ferm a n t a s y o n tekniği yolu ile istihsâli pek önemli değildir. F e r m a n t a s y o n ameliyesine, melâs kullanılması halinde m ü k e m m e l e n h a k i m o l u n m a k t a d ı r. Eskiden çok k o r k u l a n ve bazan bir fabrikasyonu felce u ğ r a t a n bakterophagen'in istilâsı keyfiyeti bu gün dayanıklı soylar kullanılmak sureti ile t a m a m e n önlenmiş b u l u n m a k t a d ı r. Üçüncü şıktaki küfle olan fermantasyonlarda, küflerin biyokimyasal aktivitelerinden faydalanılır. Bu da sanayide büyük ö n e m taşır. Bakteri ve m a y a l a r gibi o l m a s a l a r bile, bu iki organizma g u r u b u t a r a f ı n d a n yapılamıyan kimyasal değişmeler y a p a r l a r. Sitrik asit, glukonik asit, l'umarik asit, penicilin ve Streptomicin gibi antibiyotikler, k ü f l e r t a r a f ı n d a n yapılan endüstriyel fermantasyon ürünleridir. Turunçgillerin ve ananasların tabii bir bileşiği olan sitritk asitin f e r m a n t a s y o n yolu ile istihsali e n d ü s t r i d e hemen hemen 30 seneden beri muvaffakiyetle tatbik edilmektedir. B u r a d a tabiatta yetişen bir maddenin f e r m a n t a s y o n tekniği sayesinde yapılan istihsalle t a m a m e n o r t a d a n nasıl kaldırılabileceğinin bir misali ile karşıkarşıyayız. Yani limondan elde edilmekte olan sitrik asit bu gün t a m a m e n f e r m a n t a s y o n yolu ile elde edilmektedir. H a m m a d d e olarak ta melâs kullanılmaktadır. F e r m a n t a s y o n ameliyesinde iki metod kullan ı l m a k t a d ı r. Birincide b ü y ü k f e r m a n t a s y o n hıicbu o r g a n i z m a l a r t a r a f ı n d a n p a r ç a l a n m a k t a d ı r. Dünyanın b ü t ü n büyük ve m o d e r n Kimya Lâb o r a t u v a r l a r ı n d a şeker kimyagerlerinin ulaştık

ları sonuçlar ise hayret vericidir. Zira şekerden başlıyarak muhtelif reaksiyonlarla elde edilen ve pek geniş alanı kaplayan çeşitli sentetik maddelerin isim cetvelinde, hiçbir zararı olmıyan ve h a t t â cildi k o r u y a n bir çeşit d u d a k boyası ile göz ve cildi t a h r i p etmiyen pek y u m u ş a k b i r cins ş a m p u a n d a n, kırılmaz camın birleştirici maddesi olarak kullanılan şeffaf bir m a d d e ile yüksek t a h r i p kabiliyetli infilâk m a d d e s i n e k a d a r her cins mal vardır. Sanayide e m ü l g a t ü r adı altında şeker esasından elde edilip, boya sanayiinde lâklar olarak ve yağlama, temizleme ile daha bir çok a l a n l a r d a kullanılan m a d d e çok önemlidir. Bu emügatürlerin t a h r i ş edici hass'aları b u l u n m a d ı ğ ı n d a n, sürüldükleri yeri yemediklerinden ve kokusuz old u k l a r ı n d a n boyalarda k u r u t u c u m a d d e olarak ( S i k a t i f ) k u l l a n ı l m a k t a ve dayanıklı, sert bir boya sathı temin e t m e k t e d i r. Cildi t a h r i ş etmemesi ve sağlığa zararlı olmayışları b a k ı m ı n d a n ise sabun, diş m a c u n u, d u d a k boyası ve saç şamp u a n l a r ı gibi kozmetik malzemelerinde zararsızca kullanılmasını da s a ğ l a m a k t a d ı r. Şeker bazlı b i r kimya malzemesinin ü s t ü n l ü ğ ü Amerika'da bilinmekte olduğundan, b u n d a n, k ö p ü r e n ve cildi k o r u y a n yeni bir s a b u n tozunun imâli için, hummalı b i r çalışma başlamıştır. Fakat yine bu çalışmaların esas amacının şekerden plâstik maddeler, sun'i reçineler, lâstik hassalı sun'i m a d d e l e r ve emniyet c a m l a r ı n ı n imâli olduğu görülüyor. Bu a r a d a meselâ bir şeker bileşiği olan sorbit, a s k o r b i n asidinin imâlinde dolayısiyle C vitamini istihsalinde kullanılabilme imkânına sahiptir. Şeker esterlerinin b a h ş e t t i k l e r i n d e n biri de evvelce işaret olunduğu gibi b u n l a r d a n insan organizmasında yağın hazmedilebilmesini pek mük e m m e l bir şekilde tanzim eden çeşitli maddelerin imâl edilmesidir. Bu sebepten dolayı şeker esterleri süt çocukları veya yaşlılar için çok elverişlidir. Yukarıda açıklamış olduğumuz maddelerden bazıları şimdiye k a d a r yalnız şeker kimyası lâbor a t u v a r l a r ı n d a elde edilmiştir. Diğer bazıları ise geniş bir e n d ü s t r i maddesi olarak istihsâl edilm e k t e d i r l e r. B ü t ü n bu sebeplerden dolayı şekerin kimya sanayiinin pek önemli m a d d e l e r i n d e n biri olacağını kestirmek büyük bir kehanet olmasa gerektir. B u r a d a zikredilmiş olan şeylerin b ü t ü n l ü ğ ü h a k k ı n d a d a h a uzun z a m a n bir iddiada bulunulamaz. Bununla b e r a b e r, petrol kimyasına karşı şiddetli bir rekabet mücadelesine d a y a n m a k sor u n d a olan bir şeker kimyasının meydana gelmesi için, sadece şekerin kimyasal ve diğer teknik değerlendirme i m k â n l a r ı son amil değildir. Bu nun için esas olan şeker fiyatlarının gelişmesi ve az gelişmiş memleketlerdeki sermaye temini imkânlarıdır. vetli havalandırılması ve karıştırılması yer almıştır. H a k i k a t t e d e m ü t e m a d i çalışma vc yıllık 2000-3000 ton kristâl sitrik asit istihsali tam ekonomiktir. Su altı f e r m a n t a s y o n u ile çalışmanın müsbet neticeleri karşısında halen satıh f e r m a n t a s y o n u ile çalışılan fabrikaların su altı f e r m a n t a s y o n u n a tahvil edileceği pek m u h t e m e l d i r. Böylelikle bu f a b r i k a l a r kapasite ve istihsallerini arttıracaklardır. H a t t â su altı f e r m a n t a s y o n u penicilin gibi antibiyotiklerin istihsalinde genel bir metod olarak gelişmektedir. DİĞER FERMANTASYON METODLARI Azot ihtiva eden ve sinir sistemi hücrelerinin ve bilhassa beyin hücrelerinin beslenmesi ve tenbihi için kıymetli bir m a d d e olan Glutamin asidi S t e f f e n m e t o d u ile elde edilir. Yine melâs artıklarından elde edilen m o n o g l u t a m i n a t ı bu a r a d a zikretmek yerinde olacaktır. Bu beyaz ve kristâl olarak elde edilebilir cisim bizim her gün yemeklerde çeşni, tad maddesi olarak kullandığımız, yani yediğimiz nesnedir. Glutamin çeşni, tad ve b a h a r maddesi o l m a m a k l a b e r a b e r et, sebze, çorba, salata gibi birçok yemeklere kendi lezzetlerini a r t t ı r a n bir hassa vermektedir. Batıda pek tutulan ç o r b a hapları çorbaya verdikleri lezzetin büyük bir kısmını Glutaminat'a b o r ç l u d u r l a r. Yine kıymetli bir m a d d e olan Betain kuvvetli a d s o r b a n olan iyon değiştiriciler vasıtası ile şeker ş u r u p l a r ı n d a n elde olunur. Başlangıç maddesi olarak melâs kullanılan ve e n d ü s t r i d e tatbik, edilen enteresan bir usulde Bacilus m e g a t h e r i u m yardımı ile vitamin B 12 istihsalidir. Bu metod yarı steril ş a r t l a r altında ve kuvvetli şekilde havalandırılmak sureti ile 75 m 3 lük f e r m a n t a s y o n kapları içinde başarı ile y a p ı l m a k t a d ı r. Bu kaplar daha önce maya istihsalinde kullanılmışlardır. F e r m a n t a s y o n organizması galebe çalışıncaya k a d a r bu usulde bir kaç gün kontinü olarak çalışabilir. Bakteri istilası tehlikesi de m u k a v i m cinsler k u l l a n m a k sureti ile önlenmiş bulunmaktadır. Antibiyotiklerin imâlinde, daha pahalı olan şeker türleri yerine sakkaroz kullanmak gayretleri gayet olumlu sonuçlar vermiştir. Penicilin istihsalinde k a r b o n h i d r a t kaynağı olarak sadece s a k k a r o z ve glukoz b u l u n u r ve " P r e c u r s o r " olarak fenilasetat asidi ihtiva eden m u t a t mısır yum u ş a t m a suyu kullanıldığı zaman gayet az mikt a r d a penicilin elde o l u n m a k t a d ı r. Buna m u k a * bil Laktoz ile Optimal bir verim s a ğ l a n m a k t a d ı r. Fakat her satte kontinö olarak % 0,40 Glukoz ve % 0,07 k a d a r s a k k a r o z akıtılırsa aynı şekilde pe-

nicilin olarak optimal bir verim elde olunmaktadır. Metod bu şekilde tatbik edildiği taktirde kolay assimile edilebilen ucuz şeker nevileri de kullanılabilecek ve ekonomik faydalar sağlanacaktır. Streptommyces türlerinin antibiyotiklerin veya vitaminlerin imâllerinde kullanılmaları hali de sakkarozun hiç olmazsa doğrudan doğruya; elverişli olmadığı artık belli olmuştur. Çünkü sakkaroz umumiyetle sakkaroz ihtiva etmeyen releri bulunup, bu hücrelere yüzeyi 6 m 3 kadar olan düz tavalar yanyana ve üst üste yerleştirilmektedir. Bu tavalara 10 cm. yükseklikte mayalandırılacak sterilize edilmiş melâs doldurulur. Dezenfektan gazlardan faydalanmak, hücrelerin içinde yüksek basınç bulundurmak ve klima tesisatı sayesinde sıcaklığı ve hava girişini tanzim etmek suretiyle, zamanla metoda esaslı bir şekilde hakim olunmuştur. "Ust yüzey metodu" denilen bu metoddan başka tatbik edilen diğer usulün adı "Su altı fermantasyonu" dur. Günde 5-6 tondan daha fazla sitrik asit istihsla eden bülük tesislerde su altı fermantasyonu tercih edilmekte ve Amerika'da büyük ölçüde tatbik edilmektedir. Bu usulde küf daimî karıştırılan bir şeker çözeltisinde yetiştirilir ve tazyikli hava ile fermantasyona yardım edilir. Su altında küf yetiştirilmesi tesisatın küçültülmesini, işlerin basitleştirilmesini vo fermantasyon müddetini kasltılmasını mümkün kılar. Aspergillus niger veya Aspergillus Ventii kültür organizması olarak kullanılır. Önce?o48-50 şeker ihtiva eden melâs % 14-20 şeker ihtiva edecek şekilde su ile seyriltilir.sonra muhtemel zararlı metal eserleri katyon değiştirici vasıtası ile alınır. Besleyici ve fermantasyonu hızlandırıcı tuzlar ihtiva edilir. Nütralizasyon veya cüzi asitlendirme ile ph optimum kıymetine getirilince şeker çözeltisi kaynatılara sterilize edilir. Su altı fermantasyonu şerbeti, karıştırıcı monte edilmiş bir veya birkaç fermantasyon kazanında istihsal edilir. Fermantasyon esnasında küf sterilize hava oksijeni üflenilmek suretiyle beslenir. Bu fermantasyon bir veya iki kısmında olabilir. Umumiyetle köpük söndürücüler kullanılır. Maksimum sitrik asit teşekkülü mevcut şekerin 96 60-80 nin sitrik aside dönüşmesi ile 68 saat sürer. Şerbet bu kademede % 15-20 sitrik asid ihtiva eder ve mycelium pıhtılarından temizlenmesi için süzülür ve müteakip işlemlere tabi tutulur. GELİŞME : Halihazırda Avrupa'da yıllık (300 günlük) kapasitesi 3000 ton kristal sitrik asit (Monohidrat) olan ve su altı fermantasyonu ile çalışan bir fabrika kurulmuştur. çalışmasında en iyi neticelerin günlük Fabrikanın istihsalin 10-15 ton olduğu zaman alındığı görülmüştür. Mütemadi ameliyelerle çalışan tesislerin tatil günleri, tamirat v.s. duruşlarının asgari hadde inmesi ekonomik bakımdan zaruridir. İyi bir mahsul idraki için fabrikanın mikrobiyolojistler, fermantasyon kimyagerleri ve kalifiye kimya mühendisleri tarafından idaresinin lüzumlu olduğu aşikârdır. Fakat bu yönden Avrupa'da bir güçlük yoktur. Yılda 2000 ton sitrik asit (Monohidrat) istihsal eden mütemadi su altı fermantasyonu ile çalışan fabrika yılda 5000-6C00 ton melâs istihlak edebilmektedir. Gıda endüstrisinin fasılasız sitrik asit talebi satıh fermantasyonu işleminin tedricen su altı fermantasyonu lehine terkedilmesine sebep olmuştur. Bundan sonra da mayi ortamının LİTERATÜR.: kuv- 1 Dic Zuckerherstcllung (1965) (S..108 312) Ein Lclıı und Fachbucd über dic Zuckcıgcwinnuııg und dic Vcrarbcilung von Rohıvuckcr. Von cincm Aulorcnkollckliv. 2 Mclassc ah Rohslotf der Zilroncnsaurcgarung Chcmischc Tcchn. 10 (1958) 3 Biochcmischc Uımvanrungcn der Saccharosc IX. Tagung der CITS Brüssel 1955 4 Zur Vcrwcrlung der Mclassc Zeilsclırift lür dıe Zuckcrinduslric 6 (1956) S. 262 5 Zeitschrifl fiir dic Zuckcrinduslric (20.2.1962) 6 Grundriss der Chemischcn Tcchnik (1963) (S. 638...640) F. A. Hcnglcin. 7 Ş e k e r (Temmuz (1962) Sayı : 44, S.22) 8 Sakkarozun Biyoşimik Tahavviilü vc teknikle tahammürlcr (1958) Yazan : K.Bcrnhauer 9 Ş e ke r Dr.Thomas Gecrdes Tercüme : Cihad Gükduğ. Çeviren : Kâzım Canalan

RADYOAKTİF YAĞIŞLAR Necati SAYGILI Kimya V. Mühendisi SOMMAIRE Oaııs ccs anide, on a etudic chule dc poussiires radiouctives dile eıı anglais ' falloıtı'', la tmoric et tes types dc bombes nucliaires. "Falloıtı" a gagne iimportance dans Ic ınonde aıı coıırs de dcrnicr 2U aııs. Conııne on sait Venplosion d'une bombe nııceaire, soit dans la gııerre pour Ic bul de ınilitaire soit dans la paix pour Ic but d'expiriencc, provoque au conıaıninalioıı de la surfacc dıı ınonde en raisoıı de radioactives retotnbes. Enfin on peut dire que les experiences nuclcaires deviennent dangereux pour toııs les etres vivantıl dans le monde. En tenant compte de l'importance de "lalloııt" i'ai prepari cet article qui contient quclques ilimentaires donnds dans ce sııfet. GİRİŞ : Nükleer silâhların patlamasıyla meydana gelip, ya hemen veya uzun müddet sonra yeryüzüne düşen bomba artıklarına Radyoaktif Yağış) (Fallout) denir. Bunların yeryüzüne inmeleri, ya kendiliklerinden veya kar yağmur yağışlarıyla olur. SEBEPLERİ : Radyoaktif Yağışlara sebep olan nükleer silâhlar genel olarak iki grupta toplanır. a) Atom Bombası, b) Hidrojen Bombası. a Atom bombasının esası, ağır çekirdekli elementlerin hızlı nötronlarla bölünme (fission) reaksiyonu vermelerine dayanır. Hızlı nötronlarla bölünme verebilen elementler şunlardır:.. 235 p 239.. 238 232. 233 232 U 92 ' 93 ' 92 ' 1 U " 90 ' 92 ' U 92 ' Am ğj 1, Am J* 2 ve Pa J,, 2. Bunlardan ilk ikisi termik nötronlarla bile kolayca bölünme verebildikleri halde diğerleri çok zor bölünmeye uğrarlar. Hızlı nötronlarla dövülüp, eksite hale geçiri- 235 len bir U 92 çekirdeği, büyük bir enerji intişarı ile yeni nötronlar vererek iki farklı çekirdeğe bölünür. Bu çekirdekler muhtelif elementlerin radyoaktif izotopları olup fission mahsûlleri adını alırlar. Şekil-l den de görüldüğü gibi, bölünmede en çok meydana gelenizotoplar atom ağırlıkları 95-140 civarında olanlardır. Her bölünme reaksiyonunda yaklaşık 200 MeV'luk enerji açığa çıktığı ve her bölünme başına da ortalama 2,5 nötronun hâsıl olduğu, bu nötronların da zircirleme meydana getirecekleri düşünülürse Atom bombası denilen bu nükleer silâhın kudreti kolayca anlaşılır. Aslında, bu olayların saniyenin milyonda biri kadar kısa bir zaman zarfında husule gelmesi bombanın şiddetini arttırmaktadır. Bombanın kudretini daha iyi anlamak için biraz hesap yapalım: bir tek U 1 " çekirdeğinin bölünmesiyle 200 MeV'luk bir enerji açığa çıkacağını söylemiştir. Bir atom gram Uranyumunun fission'- uya 6. 230 x 10 23 * 200 = 1,205 x 10 ;< MeV; bir kilog ramının bölünmesiyle de 5, x 10 ; ' MeV'luk enerji açığa çıkar. Bu da 1,6 x 10 6 x 5, x 10' 6 = 8,12 x 10!0 erg; 8,12 x 10 M x 10" 7 = 8,12 x 10" joule, o da 1,96 x 10 10 Kcal eder. Bu enerji 20.000 ton NTN (Tri Nitro Toluen) in vereceği enerjiye denktir. Ancak V"' in tabii uranyum içinde % 0,7 oranında bulunması ve kullanılan kütlenin tam bölünmeye uğrayamayışı sebebiyle bu enerjinin elde edilmesi güçtür ve pahalıya malolmaktadır. Bununla beraber, muhtelif devletler bu tip bombaları yapabilmekte ve deneme maksadıyla (vaktiyle askerî maksatlarla da kullanılmıştı) patlatmaktadırlar. Böyle bir bomba, patlatıldığı zaman yukarıda büyüklüğünü hesap ettiğimiz ve ısı şeklinde açığa çıkacak enerjisi yanında, tahrip edici diğer tesirler de icra eder. Bunlar arasında konumuzu teşkil eden Nükleer radyasyonların intişarı ve radyoaktif bomba artıkları sayılabilir. Bombanın patlatılması esnasında açığa çıkacak nötronlar (ilk bir kaç dakika zarfında) en tehlikeli radyasyonlardır. Bunların yanı sıra bölünme (fission) mahsûlleri olan radyoaktif artıkların neşredecekleri y, 3 ve a 1ar da bombanın tahripkâr unsurlarıdır. Gerek Atom bombasının, gerekse biraz sonra incelenecek olan Hidrojen bombasının, burada sözü edilen zararlarının bü-

yüklüğü bombanın gücünc 1 ve zararların söz konusu olduğu bölgenin, patlamanın vukuu buldu ğu yere olan uzaklığına bağlıdır. b Hidrojen bombasına gelince, termonükleer silâh adını da alan bu bombanın esasını hafif elementlerin çekirdekleri arasında kaynaşma (fusion) ile vukuu bulan nükleer reaksiyonlar teşkil eder. Ancak böyle bir kaynaşmanın olabilmesi, coulombe barajı sebebiyle, çok büyük bir termik enerjiye ihtiyaç gösterir. Bu enerjiyi temin edecek sıcaklık, en küçük atom numaralı çekirdekler arasında cereyan ettirilecek böyle bir fusion olayında bile, 100.000.000 C C civarındadır. Zamanımızda termonükleer bomba çeşidine birkaç devlet (ABD, SSCB vs.) sahip ise de bu silâh hakkında p.-k fazla bir malumat yoktur. Ancak, bugün tahmin edilmektedir ki, Hidrojen bombası denilen silâhın en az iki tipi mevcuttur. Bunlardan birincisi, çok düşük sıcaklıklarda sıvı halde karıştırılmış Trityum (H 3 ) ile Düleryum (H ğ )'un fusion'una dayanmatadır ki, bunun hangi kadmelerden yürüyerek gerçekleşebileceği biraz sonra incelenecektir. İkincisinde ise, tabii lityum veya onu hafif izotopu Li^ daha kullanılarak imâl edilmiş LİD (lityum dötenür) ün yakılması esastır. Birinci tipteki bomba patladığı zaman açığa çıkacak enerjinin büyük bir kısmının 1) Hj + Hj» H l + hj + 4,0 MeV 2) H j + H, 2» He^-f n ' + 3.3 MeV reaksiyonlarından ileri geldiği tahmin edilmektedir. Bu reaksiyonlar sonucu açığa çıkacak enerji, (1) reaksiyon gereğince meydana gelen H, ile ortamdaki H j arasında aşağıdaki termonükleer ve daha egzotermik reaksiyonun cereyan etmesini sağlıyabilir; (3) H } + H, 3 He* + n + 17,6 MeV (10» kcal/mol) Son yazdığımız reaksiyonda açığa çıkan enerji (1) ve (2) reaksiyonlarının devamını temin edecektir. Sonra da tekrar (3) reaksiyonu ve binnctice (1) ve (2) reaksiyonları cereyan ederek fusion olayı sürdürülecektir. (t) Nükleer bir bombanın gücü, pallalıldığı zaman meydana gciccck enerjiyi husule getirebilecek TNT miktarı ile ölçülür. Meselâ 20 kilolonluk bir bomba deyincc, bu bombanın 20.000 ton (20 kilotoıı) TNT'e enerjice eşdeğer okluju anlaşılır. İkinci tip bomba, yukarıda söylediğimizi formüle edersek, şu termo-nükleer reaksiyonlarla izah edebilir; (D = H \ ) Lij + D 2 He 2 + 22,3 Mev (5,1,10» kcal/mol) Li 3 + D 2He* + n' + 15,1 MeV (3,5.10» kcal/mol) Gerek birinci tip gerekse ikinci tip bombada cereyan edecek reaksiyonları başlatmak için, yani reaksiyon girecek unsurlara lüzumlu aktivasyon enerjilerini vermek için, bir uranyum veya plutonyum bombası kullanılır. Hidrogen bombasının infilâkı kendi infilâkına bağlı olan böyle bir atom bombası, yaklaşık 50.000.000 C sıcaklık sağlıyabilecek güçtedir. ABD'nin 1 Kasım 1952 de Eniwetok'da patlattığı Hidrogen bombasının birinci tipten ve 1 Mart 1954 de Pasifikte patlatılanın ise ikinci tipten olduğu zannedilmektedir. Hangi tipten olursa olsun Hidrogen bombası Atom bombasından çok daha kudretlidir. Hidrogen bombasında cereyan eden termonükleer reaksiyonlar direkt radyoaktif ürün vermezler, fakat bu reaksiyonlar boyunca neşredilen nötron ve diğer ışınlar çevredeki maddeleri aktif hale getirebilirler, özellikle havada şu reaksiyona sebep olurlar : KT U, ı. U 1 N 7 + n o» C 6 + H ı M Böylece meydana gelen C radyoaktif olup 6 5730 yıl yarı ömürlüdür. Neşrettiği P'ların az enerjik olmasına rağmen uzun bir yarı ömre sahip olduğu için yine de tehlikelidir. Ayrıca nükleer denemelerden sonra yapılan analizler, bomba küllerinde fission mahsûllerinden başka Ca^ ve S nın da bulunduğu gösterilmiştir. O halde bu iki izotop, infilâk esnasında nötron aktivasyonu neticesinde hâsıl olmuştur. Hidrogen bombasının meydana getirdiği direkt radyoaktif yağış ise, başlatıcı rolü oynayan atom bombasının radyoaktif artıklarından ileri gelir. Ancak bu yağış atom bombalarından hâsıl olan radyoaktif yağışlardan daha azdır. Nükleer bir bomba, hangi cinsten olursa olsun, patlatıldığı zaman önce bir ateş küresi ve sonra da mantar şeklinde bir bulut hâsıl olur. Bu bulut, bomba karada patlatılmışsa sürüklediği taş, toprakla fission ınahsülü radyoaktif maddelerden, denizde patlatılmışsa deniz gibi

maddeleri, su ve gene b o m b a artığı olan radyoaktif m a d d e l e r d e n ibarettir. M a n t a r şeklindeki bu b u l u t kısa z a m a n d a çok yükseklere k a d a r çıkabilir. Bulut m u h t e v a s ı n ı n bir kısmı ilk 24 s a a t ; içinde infilâkın v u k u u bulduğu yer ve civarına! yağar. Mevzii (local) Yağış adını alan bu serpinti cn tehlikeli olanıdır. Bu bölgede, termik radyasyonlar ve b o m b a n ı n şok tesiri yanında tehlikeyi a r t t ı r a n diğer bir u n s u r da p a t l a m a esnasında husule gelen nükleer r a d y a s y o n l a r d ı r (öze!» likle nötron, y ve 3 ışınları). İ n f i l â k t a n bir m ü d d e t s o n ı a T r o p o s f e r e (15 km. yüksekliğe) ulaşan m a n t a r b u l u t u n u n sıcaklık d ü ş ü ş ü sebebiyle hızı azalır ancak bir kısmı d a h a yükseklere ulaşabilir. Radyoaktif serpintilerin T r o p o s f e r d e n yeryüzüne yağışı bir gün ilâ bir ay z a r f ı n d a o l u r ve bu, T r o p o s f e r Yağışı adını alır. T r o p o s f e r t a b a k a s ı n d a hava cereyanları o l d u ğ u n d a n bulut, bu bölgede d a h a geniş bir alan a yayılır. Böylece radyoaktivite y a ğ m u r ve k a r yağışlarıyla arzın geniş b i r sahasına yayılmış olur. B u l u t u n S t r a t o s f e r e (30 km. yüksekliğe) ulaşabilen kısmı ise, 5 yıldan d a h a uzun bir müddet süresince T r o p o s f e r e ve o r a d a n da meteorolojik şartlarla dünyamıza devamlı olarak yağar. Görüldüğü gibi, nükleer bir b o m b a sullıtc den e m e maksadıyla, m e s k û n olmayan ıssız bölgelerde de patlatılsa o n u n zararlı radyoaktif serpintilerinin T r o p o s f e r i k ve S t r a t o s f e r i k yağışlarla d ü n y a n ı n h e r yerine dağılmasının ö n ü n e geçil e m e m e k t e d i r. Bu sebepledir ki, 1963 yılına kad a r yapılan devamlı nükleer d e n e m e l e r sonucu havada, y a ğ m u r ve k a r s u l a r ı n d a radyoaktivite seviyesi hayli yüksek b u l u n m u ş t u r. 1 Radyoaktif yağışın kısaca ne olduğu ve nereden geldiği h u s u s u n d a gerekli bilgileri edindikten sonra, şimdi de radyoaktif yağışın tehlikeli nusurları nelerdir ve canlılar için nasıl bir tehlike teşkil etmektedirler, o n u görelim. Radyoaktif yağışın tehlikesi, radyoaktif fission mahsûllerinin insan bünyesine çeşitli yollard a n girebilmesinden ileri gelmektedir. Şekil 1 de görüldüğü gibi U :3S in bölünmesiyle, iki maksim u m veren eğrinin üzerine düşen birçok radyo(2) N ü k l e e r Kimya Aaboraluvarının Radyoaktif Ya ış Değ e r l e n d i r m e l e r i h a k k ı n d a k i yıllık r a p o r u. Mart 1964 Ağustos 1965 devresi. Atom E n e r j i s i Komisyonu yayınları Seri: D-4 (3) Dir izotopun m e y d a n a gelme verimi deyince, h e r 100 böl ü m ü n d e n kaç tanesinin o izotopu verdiği anlaşılır. (4) Bir radyoaktif izotopun yarı ö m r ü diye, belli bir t a r ı n ı n yarıya inmesi için geçen z a m a n a d e n i r. mik- (5) Biyolojik yarı ö m ü r, h e r h a n g i b i r izotopun yarısının, canlı bünyesi t a r a f ı n d a n d ı ş a r ı atılması için geçen z a m a n d ı r, (fc) C u r i e : saniyede 3,700 x 10' p a r ç a l a n m a veren h e r h a n g i bir radyoaktif m a d d e n i n m i k t a r ı olarak tarif edilmiş bir radyoaktivite b i r i m i d i r. aktif izotop, az veya çok, meydana gelme şansına sahiptir. Bu izotopların canlılar için zararlı olabilmeleri aşağıda sıralanan şartları gerçekleştirmelerine bağlıdır: 1 Bölünme ile m e y d a n a gelme verimi 3 yüksek olmalı, 2 Yarı ö m r ü ' uzun olmalı, 3 Canlıların vücuduna girme ihtimali fazla olmalı ve vücudun bir bölgesinde birikebilmeli, 4 Biyolojik yarı ö m r ü 1 uzun olmalı. Sayıları yaklaşık 200 k a d a r olan fission mahsûlleri arasında, bu şartların hepsini gerçekleştiren yalnız Sr M vardır. Meydana gelme verimi % 5,3 t ü r. Yarı ö m r ü 28 yıl olup canlıların bünyesine t e n e f f ü s ve besinler yoluyla girerek hayvan ve insan kemiklerinde kalsiyum gibi birikir ve neşrettiği î ışınlarıyla vücuda z a r a r verir. Ayrıca canlı bünyesi t a r a f ı n d a n dışarı atılması da hayli uzun z a m a n ister. (Biyolojik yarı ö m r ü II d ı r ) Bu sebeplerden dolayı. S t r a t o s f e r ve Trop o s f e r yağışlarıyla oldukça geniş bir alana yayılabilen Sr-90 nın hava ve besin maddelerindeki m i k t a r ı devamlı kontrol edilmelidir. Bu miktar, m ü s a a d e edilen m a k s i m u m konsentrasvonların ü s t ü n e çıkarsa tehlike b a ş g ö s t e r m e k t e d i r. Mü s a a d e edilen m a k s i m u m konsentrasyonlardar. bazıları aşağıda gösterilmiştir. Kemikte : 10 ' 0 Curie' / c m ' Suda : 10" Havada : 2x10-'"" Sr-90 ın canlı bünyesine giriş yolları Şekil-2 de gösterilmiştir. Sr-90 d a n başka, radyoaktif yağışlarla arza inen lission mahsûlleri a r a s ı n d a kayda değer şu izotoplar da vardır. Sr-89 :(} neşreden bu izotopun yarılanma ömrü kısa olup, 51 gün, teşekkül verimi % 5,0 dır. Daha ziyade, mevziî yağışlarla infilâkın olduğu bölgede ve aşağı yukarı Sr-90 gibi tehlikelidir. 1-1 : Bu izotop hem y hem de (î ışınları neşreder. Teşekkül verimi 3,0 olup yarılanma ö m r ü 8,1 g ü n d ü r. Kısa yarı ö m ü r l ü olması sebebiyle Troposferik ve mevziî yağışlarda bulunur. S t r a t o s f e r e çıkan lyot-1'in hemen hepsi yeryüzüne inmeden p a r ç a l a n ı r ve biter. Atmosfere giren I' 3 ' t e n e f f ü s yoluyla olduğu gibi k a r ve yağm u r l a toprağa, bitkiye, hayvana, inek sütüyle de insan bünyesine girer. (Bu şckil-3 te gösterilmiştir) İnsan v ü c u d u n d a troid bezinde toplanarak yaydığı y vc p larla vücutta tahribat yapar. Cs 7 : 30 sene yarı ö m ü r l ü bu izotop [i ve y neşreder. Teşekkül verimi % 6 olup canlı metabolizmasında aynen K gibi hareket eder. Cs-7 nin canlı bünyesindeki biyolojik tesirleri Sr-90 nınkinden çok d a h a azdır. Zira Cs-7 canlı bünyesinden çok d a h a hızla atılır. Vücuda giren Cs-7 nin % 50 sinin dışarı atılması takriben

70-140 gün sürer. Cs-7 nin insan bünyesine hangi yollarla girdiği Şekil-4 te gösterilmiştir. Meydana geliş sebepleri ve tehlikelerini incecelediğimiz Radyoaktif Yağışlar, ABD'nin 1945 te Hiroshima ve Nagasaki'de patlattıkları bombaların, sonraları da nükleer denemelerin sebep olduğu zararlardan dolayı önem kazanmıştır. Bugün hemen her memleketle, vaktiyle yapılmış ve yapılmakta olan nükleer denemelerin husûle getirdiği radyoaktif serpintileri kontrol etmek üzere Radyoaktif Yağış Analiz Lâboratuvarları kurulmuş bulunmaktadır. Memleketimizde ise radyoaktif yağış ölçmelerine 1953 yılında İstanbul Üniversitesinde Prof. Dr. Sait Akpınar tarafından başlanılmışsa da, 1961 yılı sonbaharındaki Soyvet Nükleer denemelerinden sonra Atom Enerjisi Komisyonunca bu çalışmalar ele alınmış ve Ankara'da da bir Radyoaktif Yağış Analiz Lâboratuvarı kurulmuştur. Bu Laboratuvar su, hava, süt v.s do yaptığı analiz neticelerini yıllık raporlar halinde neşretmektedir. Atom Enerjisi Komisyonu yayınlan arasında yer alan bu raporlardan da anlaşılacağı gibi Radyoaktif Yağışlar yurdumuzda hiçbir zaman tehlike sınırına varmamıştır. LİTERATÜR: 1 Chiınic Nuclcairc ct G.Fricdtander Radiochimic J.VV.Kennedy 2 La Chimie Nücleaiıc ct M.Haissinsky ses Applications 3 Falloııt İroni Nuclcar Tcsts U.S. Alomic Energy Commission $«kil - 2 S t ın insan büny«;in«gmj yollarını g6st»rir s«ma ATMOSFER Ş«kıl- J I İn ın»an bünytlir.» giril yohoıım jcınn/ «mo «10 S ATMOSFER TOP«4K 10 70 eo 90 K» 110 120 0 MO 190 E0 170 KÜM* numoroıı ET S«kll -1 Uln böünm»3i>1» nnydona c»'«n lıofoplorın J? kül verimlerini kütle nurcoros'.na tfjo çoelerlr çıafik Sikil-4 c> nin mıan 6unj«ı«girlı yallarım götler» uma

II. IŞINLAMA TEKNOLOJİSİ : Başlıca iyonlaştırıcı ışınlar şunlardır: iyonlaştırıcı Isınlarla Gıda > Muhafazası Erhan YAZGAN Kimya Y. Mühendisi Zusanımen/assııng : Dic Strahlenbehundlung von Lebensmillel ist seil iibcr 20 Jahrcn ımtersuch worden. Man lıofft, aııl dieser \veise in frischem Zustand koııservierte Lebensmillel bei Zimmtrtemperatilr Uınge aufbewahreıı zu könneıı. Regitrungen ııııd Industricn zeigcıt zunehmendes lııtcresse an der Slrahlen konservierung. Der vonliegeıule Arlikel erzahlt von wichtigen Punkten dieses Themas. I. GİRİŞ : Gıdaların radyasyonlarla ilgi nedeni, birbirinden tamamen farklı iki ayrı konuda mütalaa edilmelidir: 1) Nükleer patlamalardan hâsıl olan fisyoıı ürünü radyoaktif izotoplar yıllarca süren yağışlar halinde yeryüzüne geri dönerler (Fallout). Sayısı 170'i bulan bu izotoplar içinde, ömür, miktar vc gıdalarla insan vücuduna girme yatkınlığı bakımından Sr-90 ve Cs-7 fallout ürünlerinin en tehlikelisi kabul edilir. Solunum yolu ve gıdalarla vücuda alındıktan sonra, dokular üzerinde direkt ışınlama yaparlar. Miktarları, şimdiye kadar tehlikeli olabilecek seviyenin çok altında seyrettiğinden bir tehlike söz konusu değildir. 2) İyonlaştırıcı radyasyonların tohum ve bitki hayatı üzerindeki tesirlerinin incelenmesi, bu yolla tarımda bol, çabuk ve kaliteli ürün almak için yapılan çalışmalar bir yana, besin maddelerinin muhafazasında iyonlaştırıcı radyasyonlar önemli tatbik yerleri bulmuşlardır. Yazımızın asıl konusuna geçmeden önce ışınlar ve kaynaklar üzerinde kısa bilgi vermek faydalı olacaktır. a) Beta ışınları veya elektronlar ıb) Röntgen ve gammalar radyasyonlar) c) Alfa ışınları d) nötronlar (elektromagnetik Son iki ışın gıda irradyasyonunda kullanılamaz. a - ışınlarının pek zayıf nüfuz kabiliyeti (5 MeV için alüminyumda 0,02 mm. lik yarılanma kalınlığı), daha fazla ulaşma uzaklığına sahip olmakla beraber nötronların ışınlanan maddeler üzerinde radyoaktivite meydana getirmeleri bunun nedenidir. Elektronlar ve gammaların da ışınlanan maddeler üzerinde aktiflik hâsıl edecekleri düşünülebilir. 24 elementin anorganik tuzlarını lıavî sığır eti - başlıcaları Al, Cr, Pb, Ni, Si, Ag, Sn, B ve In - bir Co-60 kaynağı ve 100 Megarep dozla ışınlanırsa, nümunede yalnızca indiyum aktifliği ölçülür. Bir elementin (y,ti) reaksiyonu verebilmesi ışınların enerjisinin en az 2.2 MeV olmasını gerektirir. (100 külle numaralı bir element için minimum 10 MeV). Co-60 veya Cs-7 ile yapılacak ışınlamalarda radyoaktifliğin meydana gelmeyeceği tabiidir. 5 Mrad ve 25 MeV'lik elektronlarla ışınlamada, varı ömrü 30 dakikayı geçmeyen C-ll ve Cl-34 izotopları meydana gelir ki, bir iki günlük depolama ile bu aktifliğin kaybolması sağlanabilir. Elektronlar veya gammalar, aynı şartlarda aynı dozla ışınlanan gıdalar üzerinde farklı tesir yapmazlar. Bu ışınların eldesinde kaynak olarak: a) Röntgen cihazları b) Elektron hızlandırıcılar c) Radyoaktif izotoplar ve reaktör ürünleri kullanılır. Yeteri kadar bir enerjiye sahip olmayan radyasyonla gıda ışınlaması mümkün değildir. Bir radyasyon kaynağı incelenirken şu özellikler göz önünde tutulmalıdır: 1 Işının cinsi 2 Işının enerjisi (KeV veya MeV) 3 Işınlama kapasitesi (Watt, Mrkg/saat, Mrad kg/saat, belli büyüklükte ışınlama yüzeyi için Mr/saat veya Mrad/saat) 4 Işınlama yüzeyi büyüklüğü (cm- olarak) 5 Işınların nüluz derecesi (yarılanma kalınlığı, cm) 6 Bu nüfuz kabiliyetinin - ışınların enerjisinin - ayarlanabilir oluşu,

Belli başlı radyasyon kaynaklarını kısaca inceleyelim : 1. Röntgen Tesisatları Bir müddet öncesine kadar, röntgen tüplerinin kafi bir doz verimine sahip olmamaları sebebiyle X-ışınlarının gıda irradyasyonunda kullanılmaları imkânsızdır. En güçlü röntgen tesislerinden birisi Amerika'da Ohio'da bulunmaktadır. Pencerenin hemen yanında doz lıızı 2-2,5 M r / min olup hareketli bantlar üzerinde ışınlama sırasında 10x20 cm J lik bir yüzey için 260 k r / m i n dir. x-ışınları, röntgen âletlerinden başka lineer hızlandırıcılarla da elde edilebilir. Röntgen tüpleri mononerjitik ışınlar yerine, spektrum verirler. Işınlar, tüpe tatbik edilen voltaja bağlı olarak sertlik derecelerine göre şöyle gruplanır: 20 20 60 150 400 >3 kv - 60-150 - 400 kv - 3 MV pek yumuşak ışınlar yumuşak ışınlar orta sert sert pek sert ultra sert kv kv kv MV Doz hızı yüksek röntgen tüpleri (dakikada birkaç yüz bin röntgen) gıda maddelerinin sterilizasyonunda kullanılırlar. Küresel numunelerin bütün yüzeylerinin eşit doz absorbsiyonunu sağlamak üzere ışınlama esnasında döndürülmeleri veya ışınlamanın muhtelif yönlerden yapılması gerekir. Röntgen tüplerinin bulunduğu kurşun odalarda ozon meydana geldiğinden havalandırm a iyi yapılmalıdır. 2. Elektron Hızlandırıcılar Piyasada b u l u n a n elektron hızlandırıcılar hem endüstriyel ve hem de a r a ş t ı r m a maksatları için geliştirilmiş güvenilir âletler olarak görünmektedirler. Bunlarla 10 MeV ve daha yüksek enerjiler kolaylıkla elde edilir. Koruma tedbirleri ikincil ışınlar da göz önüne alınarak yapılmalıdır. (2 MeV için 90 cm, 4 MeV için 150-160 cm kalınlığında beton blok) Işılama yerlerinde ozon yanında nitroz gazları da meydana gelir. (Müsaade edilen m a k s i m u m miktarı 1 m g / 1 kg hava) Tesisin ayrıca korrosyona dayanıklı olması gerekir. Piyasada bulunan elektron hızlandırıcı tipleri: a ) Van de Graaff generatörleri b) Rezonans değiştiriciler c) Lineer hızlandırıcılar Röntgen, r a d vc r e p radyasyon ları: doz birimleri o l u p. t r ( R ö n t g e n ) = 83,8 e r g / g hava r r a d = 100 e r g / g m a d d e = 2.39. 1 0 " 6 kcal/kg r r e p m 93,8 e r g / g doku kcal/kg = 2,22, 10" karşılık- Van de Graaff generatörleri 1-3 MeV'lik, cn fazla 5 MeV'lik monoenerjitik ve devamlı ışın veren sistemler olup endüstriyel vc a r a ş t ı r m a maksatları için kullanılabilirler. Bir antikatot ilâvesiyle aynı zamanda röntgen ışınlan verirler. Lineer hızlandırıcılar daha büyük enerjili radyasyonlar verir. (5 MeV ilâ 30 MeV) Güçleri 1 kilovvatt'ın üzerinde olup % 40 verimle çalışırlar. Bu büyük ışınların tesislerinde elektrik ve soğutma suyu sarfiyatı fazladır. Yaklaşık fiyatları - 1960 verilerine göre - 3 milyon lira kadardır. 3. Rezonans hızlandıncılanndan gıda ışınlamasında pek faydalanılmıyor. 4. Radyoaktif İzotoplar Sunî olarak üretilen radyoaktif izotoplar fisyon sonucu meydana gelenlerden daha önemli olup, gıda irradyasyonunda yalnızca katı halde olanların kullanılacağı tabiidir. Radyoaktif izotoplardan çoğu zaman y - ışıyıcısı olarak faydalanıyoruz. Elektron kaynağı olarak, enerjilerinin ve kapasitelerinin düşüklüğü, ve fiyatları bakımından da elektron hızlandırıcılarla rekabet edemeyişleri yüzünden kullanılmazlar. Yarılanma müddetinin kısalığına rağmen Co-60 cn çok faydalanılan g a m m a kaynağıdır. Spesifik aktiviteleri max. 50 küri/gr'dır. Co-60 çubuklarının dizilme şekli vc spesifik aktiviteleri ışınlama sahasının büyüklüğünü tayin ederler. Su altında ışınlama halinde b ü t ü n tesisat direkt olarak gözlenebilir, suyun doldurulduğu kap büyük vc derin, su demineralize edilmiş ve nötral değere getirilmiş olmalıdır. Işınların su tarafından absorbsiyonla kaybı, yalnızca suya dayanıklı maddelerle a m b a l a j edilmiş nümunelerin irradyasyonunun m ü m k ü n oluşu, a y n c a özel şartlarda - pek düşük temperatiirlerde veya değişik gaz atmosferlerinde - ışınlamanın pek zor hattâ mümkün olmayışı havuz, tipi kaynakların dezavantajları sayılmalıdır. Son zamanlarda etrafına yüksek dozlar salmayan, emniyetli, kilokürininkatları mertebesinde güce sahip kobalt k a y n a k l a n imâl edilmektedir. Dünyanın en büyük kobalt kaynağı Amerika Ordu Işınlama Merkezi'nde (Kalifornia) bulunm a k t a d ı r : 2 milyon küri. Ayrıca Sovyet Rusya'da 200 kilokürilik bir kaynağın patatesin ışınlama tecrübelerinde kullanıldığı da bilinmektedir. Bu güçte bir kobalt kaynağı ile saatte 50 ilâ 60 ton patetesi 100 krad'ia ışınlamak m ü m k ü n d ü r. G a m m a radyasyon k a y n a k l a n n d a n ikinci cn önemli izotop Cs-7 dir. Fiyatları kobalta nazaran daha ucuz olup, metalik değildir. (Oksit, sül

fat veya klürür halinde) Spesifik aktivitelcri dada düşüktür; 18-20 Ci (küri) / gram. Cs-7,0.66 MeV şiddetinde gamma ile beraber % 18 nisbetinde beta ışınlaması yapar. Ayrıca 0/ o 4'e kadar Cs-4 ihtiva eder ki, bu da 2,5 yıl varı ömürlü bir y - ışıyıcısıdır. Röntgen cihazları ve elektron hızlandırıcılar gibi elektrik enerjisi sarfiyatı fazla olan yüksek voltajlı tesisler yanında, radyoizotoplu kaynaklar basit sistemler olarak görünür. Halbuki enerjisi daima sabit gammalar verirler ve ışın yaymaya ara verilemeden belli bir ömürle durmadan parçalanırlar. Radyasyonların istenilen bir yüzeye teksifi de imkânsızdır. Elektriksel âletlerde, hem ışınlama gücünün hem de enerjinin ayarlanabilir oluşu, bir avantaj olarak kabul edilmelidir. Gıda ışınlaması ekseriya büyük dozları gerektirir. Doz ölçümünde faydalanılan başlıca sistemler şunlardır: a) lyonizasyon odaları b) Kalorimetreler c) Kimyasal metotlar d) Biokimyasal metotlar e) Mikrobiyolojik metotlar f) Fizikî metotlar Bunlardan yalnız kimyasal dozimetrcler üzerinde önemine binaen kısaca durulacaktır. Kimyasal dozimetrelerde, dozimetreye uygun bir maddenin - tatbik edilen doza bağlı olarak özelliklerinde ölçülebilir bir değişiklik yapılmalıdır. Fricke metodu ve Ser (IV) sülfat dozimetresi en klâsik sistemler olarak bilinir. Metal oksitleri havî camlar da basit, kullanışı kolay, ışınlama hızına bağlı olarak ancak H 5 sapma gösteren güvenilir doz sistemleridir. Meselâ kobalt camları gıda ışınlamasında çok kullanılan 0,5-4 Mrad aralığında iyi neticcler verir. Işınlamadan doğan renk değişikliği, belli bir süre sonra yapılan absorbsivon ölçümü ile tesbit edilir. Bir defa kullanılan camlan 400 C de ısıtarak tekrar tekrar kullanmak mümkündür. Ayrıca boyar maddelerde doz ölçülmesine elverişlidir. Çözücü olarak kullanılan maddenin radyoliz ürünlerinin asıl madde ile reaksiyon vermemesi istenir. Meselâ metil sarısının izo propil benzendeki çözeltisi 5-90 Mrad aralığında başarı ile kullanılmaktadır. Plastikler üzerine ışın tesirleri de doz ölçümüne uygun değişiklikler gösterir. Poli izo bütilcn, poli metil metakrilat, polistrol ve izo bütilen kopolimeıieri, taneli yapıda pyrex borular içinde irradiye edilirler. Ksilol, diklor maten gibi çözücülerle hazırlanan belli konsantrasyondaki çözeltilerin viskozite ölçümü yapılarak doz hesaplanır. Molekül ağırlığı 100.000 olan poli metil metakrilat, 0,1-10 Mard alanında iyi neticeler verir. Viskozite ölçümü yerine - saydan plastik levhaların irradyasyonunda renk değişikliği - doz bağıntısından, optik ölçmelerle doz hesaplanır. Daha önemlisi plastik levhalar dozun tabakalardaki dağılımının tayinine de imâ nverirler. Bütün dozimetre sistemleri içinde en emin neticeler veren Fricke metodu olup, diğer bütün sistemlerin kalibrasyonunda standart metot olarak tavsiye edilmektedir. Tablo I de kimyasal dozimetreleri toplu halde veriyoruz. TABLO I KİMYASAL DOZİMETRELER (1) Madde Işın Tesiri Ölçü Metodu % Hata Doz Alanı (Mrad) 1. Antrasen Liiminisans azalması Flüorometrik ± 10 % 0,3-200 ıı ıı II 2. Naftalin ± 10 % 0.3-2C0 3. Aset salisilik asit II»» II ± 10 )o 0,2-4 4. Di benzi 1 Radyofoto lüminisans II ± 10 % 0,2-4 5. Kobalt camı Renklenme Optik absorbsiyon ± 2 % 0,01-2 6. Gümüş camı II II ± 2 % l'e kadar 7. Mangan camı Renk değişikliği II ± 3 r /o 0,01-2 8. Selofan Renk açılması II 5-10 % 0,01-2 9. Fricke Dozimetresi Demir oksidasyonu 10. Ser sülfat Ser redüksiyonu 11. Metilen mavisi Boyar maddede parçalanma II ± 1 % 0,004-0,04 II ± 4 % 0,05-10 II ± 3-6 % 0,01-10 12. Klorlu hidrokarbonlar Asit teşkili Titrasyon 5-10 % l'e kadar

III. IŞIN KONSERVASYONU Işılanma teknolojisi hakkında kaynaklar ve dozimetreler için verilen bu ön bilgilerden sonra asıl konuya geçiyoruz. îrradiye edilen nümunelerde pek kısa ömürlü (10-" -10-9 saniye) ve reaksiyon vermeye fevkalâde yatkın radikaller meydana gelir. Kimyasal ve fiziksel yapıları birbirinden pek farklı olan gıdalarda oksidasyon ve redüksiyon reaksiyonları sonucu çeşitli değişiklikler görülür (koku, renk ve lezzet değişimi). Kimyasal etkilere misal olmak üzere proteinlerin yapı taşı amino asitlerin ışınlama ürünleri Tablo II de görülüyor. Amino Asit TABLO II Işınlama Ürünleri 1. Glikokol Amonyak Formaldehit Asetik asit Karınca asidi Metilamin Karbon di oksid Hidrogen Di amino kehlibar asidi Asparagin asidi 2. Alanin Amonyak Şarap asidi l'ropiyonik asit Aset aldehit Etilamin Hidroksil amin Metan 3. Sistin vc Hidrogen sülfür Sistcin Amonyak Sistin di sulfo oksid 4. Arginin Amonyak Üre Işınlama ortamı şartlarına göre, sistem tarafından absorblanan her 100 ev'luk enerjiye karşılık meydana gelen ışınlama ürünleri melokül sayısı (G) pek değişik değerler alır. İyonlaştırıcı ışınların kimyasal etkileri yanında biyolojik ve biyokimyasal tesirleri de önemlidir. Hücrelerde meydana gelen iyonlaşmalar mikroorganizmaları öldürür veya hayatî fonksiyonlarını işlemez hale getirir. Ayrıca radyoliz sonucu hemen daima meydana gelen hidrogen peroksit de canlı hücrelerin imhasında etkili olur. Genel olarak ısıya karşı dayanıklı canlı hücreler, ışınlara karşı da dayanıklıdırlar. Hatla sporların dayanıklılığı, insandan 2000 ilâ 4000 defa daha fazladır. Bakterilerin imhası; 0,1-0,5, küf mantarları ve mayalar 1, dayanıklı sporlar ise 1-2 bazan 5 Mrad'a ihtiyaç gösterir. Clostridium botuliııum, bilinen bakterilerin en tehlikelisi vc ışınlara karşıda en dayanıklı olanıdır. Bunları zararsız hale getiren dozların, diğerlerini de imhaya kâfi geldiği kabul edilir. Işınlara karşı aynı mikrop cinsinde bile, kültürün yaşı, su muhtevası, ph kıymeti ve temperatiire bağlı olarak farklı hassaslık görülür. İyonlaştırıcı radyasyonların biyolojik ve kimyasal etkilerini kısaca inceledikten sonra, şu soruya bir cevap verilmelidir: Yeni bir konserve prosedesine ihtiyaç var mıdır? Şimdiye kadar bilinen klâsik konserve metotları şunlardı: Soğutmak, ısıtmak, dondurmak, kurutmak, tuzlamak, şekeıiendirmekk vc kimyasal muameleler. Bilhassa ilk iiç usul büyük önem kazanmışken yeni bir metot aranması adı geçen prosedelerin bilinen bazı mahzurlarından dolayıdır. Konserve edilen gıdalarda taze hâl kaybolur, renk değişir. Bilhassa dondurma halinde depolama masrafları fazladır. Bezelyenin otoklavda kutular içinde sterilizasyonu için birkaç yüz kaloriye ihtiyaç vardır (Gram başına). Işılama yolu ile stcrilizasyonda kal/gr gerekli olup, absorplanan bütün enerjinin ısıya dönüştüğü kabul edilse, r C'lik bir temperatür artışı görülür ki, gıdaların taze hâli kaybolmayacak demektir. Tablo III de termik ve ışınlama konservasyonunda vitamin kaybı mukayeseli olarak veriliyor. E vitamini hariç, adî prosedeki vitamin kaybının daha yüksek olduğu görülür. TABLO III konservas- Termik vc ışınlama yolu ile gıda yonunda vitamin kaybı (2) Vitamin % Kayıp Isıtma Işınlama Tiamin 65 63 Riboflavin 20 8 Pridoksin 30 25 Niasin 30 0-3 A vitamini 20 8-29 E vitamini 10-30 Sıhhî bakımdan tehlikesiz ve ekonomik bakımdan şayanı kabul bir metotla gıdaların taze halini kaybetmeden daha uzun süre depolayabilmek için iyonize ışınların mümkün tatbik yerleri tablo IV de toplu olarak gösterilmiştir.

TABLO IV iyonlaştırıcı ışınların gıda maddeleri mümkün kullanma sahaları (3) için Besin maddesi Işınlamadan maksat Tesir tara Doz Mrad Et ve et mamulleri, balık ve diğer kolay bozulan gıdalar Et ve et mamulleri, balık diğer gıdalar ve Donmuş et, kümes hayvanları, yumurta ve diğer gıda maddeleri (bunlar patojenik mikroorganizmaların taşıyıcıları olabilirler) Parazit taşıyıcı et ve diğer gıdalar Hububat, un, taze ve kurutulmuş mahsul Meyva ve sebze Yumrulu bitkiler, soğan vc patates Soğutmaksızın depolama 3 C'nin altında soğuk depolama kabiliyetinin u- zatılması Gıda zehirlenmelerine mani olmak. Gıdalar vasıtasıyla insanlara geçen parazitlerin hastalıklarından kaçmak Haşereler vasıtasıyla depolama sırasında gıdaların bozulmasını ve kaybını önlemek. Dayanıklılığı arttırmak Depolama uzatılması devamlı Patojenik organizmaların bilhassa Cl. botulinum'un tahribi (sterilizasyon) kabiliyetinin Salmonellos'laı ın imhası Parazitlerin (Trişin, tenya ve benzeri) imhası 4-6 Bu temperatürlerde mikropların üremelerini ön- 0,05-1 lemek (pastörizasyon) 0,3-1 (ışınlara karşı dayanıklılarda daha fazla) 0,01-0 Haşerelerin öldürülme- 0,01-0,05 si Maya ve küf mantarları- 0,1-0,5 nin gelişmesini önlemek Cücüklenmcyi önlemek,005-0,01 Gıda ışınlamasında, muhtelif maksatlar için gereken dozların, geniş bir aralıkta değiştiğine dikkat edilmelidir. Tablodan anlaşıldığına göre ışınlama, cücüklenmeyi önleme, parazitlerle savaş, pastörizasyon ve sterilizasyon için yapılır. Patatesin çimlenmesini düşük dozlarla önlemek mümkün olmuştur. Bunun için, patatesi tam olarak ışınlamak yerine, yalnızca yumru dış yüzeyini ışınlamak kâfidir. Zayıf X-ışmları bu maksata uygundur. Muhtelif gıdalarda aynı neticeyi sağlayan doz miktarları biribirinden farklı olduğu gibi meselâ, patatesin muhtelif cinslerinde çimlenmeyi önleyen doz değeri pek muhtelif olabilir. Almanya'da istihlâk edilen patates cinsleri için farklı dozları tablo V de görüyoruz. Doz (klloröntgcn) 4 8 12 15 TABLO V Çimlenmeyi önleyen dozlar 4 Patates Cinsi Arsena, Bona Cosima, Feldeslohn, Grata, Isola, Cori Anco, Carmen, Delos, Heida, Heiko Datura, Maritta Burada hemen şu neticeye varıyoruz: Gıda irradyasyonunda yabancı ülkelerde elde edilen neticelerin kendi türlerimize direkt tatbiki mümkün değildir. Bütün iyi neticelerin kendi şartlarımıza uygunluğunu ve adaptasyonunu sağlıyabilmek için, bu çalışmaların yurdumuzda da yürütülmesi zorunluğu ortadadır. Ayrıca diğer memleketler için ekonomik sayılan bir metodun kendi bünyemize uygun olup olmadığının da etüdü gerekir. Patatesin diğer metotlarla - uzun süre - taze tutulması bilinmezken, ışınlama yolu ile çok iyi neticelerin elde edilmesi, ilerde de temas edileceği gibi birçok memlekette ışınlama ve satışına izin verilmesini sağlamıştır. Hattâ gıda nizamnamesinin titizliği bilinen Almanya'da 10 raddan fazla enerji absonblamış yiyeceklerin satımı yasak olduğu halde, gönüllü ailelerin yıllık ihtiyaçlarını ışınlanmış patateslerle karşılamak için çalışmalar başlamış bulunmaktadır. iyonlaştırıcı radyasyonlar parazit imhasında çok iyi tesirler göstermektedir. 15-20 krad gibi oldukça düşük dozlarla etteki trişinler veya tahıl haşereleriyle başarılı bir mücadele yapılabilir. Bu dozlar için farkedilir hiçbir yan görülmüyor. tesir

Işınlarla pastörizasyon vc stcrilizasyon ilk olarak et ve balıklarda denendi. Et cinsleri içinde tat ve lezzet değişikliği en az domuz, en fazla da sığır etinde görüldü. Sığır etinde 0,1 Mard'lık dozla, k ü k ü r t l ü a m i n o asitlerin b o z u n m a ü r ü n ü olan hidrogen s ü l f ü r ve m e r k a p t a n l a r m e y d a n a gelmektedir. Işınların arzu edilmeyen yan tesirlerinden kaçınmak için bir imkân, düşük doz değerlerine inmektir. Bu d a ışınlama esnasında veya sonra diğer prosedelerle k o m b i n e ederek sağl a n m a k istenmektedir. Nümuneyi paketlemek, d ü ş ü k t e m p e r a t ü r l e r d e ışınlamak, ışınlamadan sonra soğukta depolamak, doz hızını değiştirmek gibi. Yakın z a m a n l a r a k a d a r lezzet değişikliği olm a d a n sterilize bir sığır eti hazırlamak imkânsızdı. -80 C de ışınlama ile organoleptik özellikleri gayet iyi steril sığır eti elde edilmiştir. Bu yolla d ü ş ü k t e m p e r a t ü r l e r d e radikallerin hareket imkânlarının azaltılmasına rağmen pratiğe intikali (ekonomik yönden) m ü m k ü n değildir. H o s t a f a n ve Polietilen gibi plâstiklerle paketlenmiş taze et ve k ü m e s hayvanlarında ışınlamad a n sonra 5-10 defa a r t a n soğuk depolama kabiliyeti görüldü. ( I ş ı n l a n m a m ı ş l a r ı n 1 C de dayanıklılığı 10-12 gün, 0,8 Mard ile irradiye edilmişlerde 60 gün.) Yine aynı kombinasyonla Morina balığını 1-2 h a f t a yerine 3-4 h a f t a d e p o l a m a k m ü m k ü n o l m u ş t u r. Balıklar y a k a l a n m a d a n hemen sonra irradiye cdilebilirlerse elde edilen neticeler de o k a d a r iyi o l m a k t a d ı r. Amerika'da bazı balıkçı gemilerinin kobalt kaynağı ile teçhizi bundandır. Sebze vc meyvaların hemen hepsi ışınlara karşı hassastır. 500 krad'ın üstündeki renk değişikliği derhal farkedilir. Gıda ışınlaması 20 yıldan beri a r a ş t ı r ı l m ı ş bir konu olmakla b e r a b e r, ışınların arzu edilmeyen tesirlerini azaltıcı veya yok edici metotların ikâmesi için bu k o n u n u n daha e t ü d ü gerekmektedir. Bu metotların insan sağlığı yönünden de hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde vuzuha k a v u ş t u r u l m a l a r ı gerekir. Şurası b i r gerçek ki, şimdiye k a d a r insan sağlığını ilgilendiren hiçbir ilâç, hiçbir gıda prosedesi pratiğe intikalinden evvel bu k a d a r e t r a f l ı c a incelenmemiştir. 1953 den beri Amerika'da yaklaşık 30 üniversite enstit ü s ü n d e ışınlanmış gıda maddeleri, binlerce f a r e üzerinde 2 yıl m ü d d e t l e ve muhtelif nesiller üzerinde denendi. Şimdiye k a d a r hiçbir toksik vc kanser yapıcı tesir görülmedi. Buna karşılık 5000 f a r e ile yapılan patolojik incelemelerin negativ neticeler verdiği d e r a p o r edilmiştir. Bir b a ş k a çalışma da ışınlanmış kamış şekeri ilâve edilmiş k ü l t ü r l e r d e b ü y ü m e üzerinde negatif neticeler gözlenmiştir. Bu negatif s o n u ç l a r b u konuda çekingenliğin devamını s a ğ l a m a k t a d ı r l a r. Işınlanmış gıdalar gönüllü insanlar üzerinde de denendi. 3 Megarep gibi büyük dozla f-ışınlam a s ı n a tâbi t u t u l m u ş gıdalarla 15 gün beslenmeden sonra t a m bir d o k t o r kontrolü altında bir yıl süre ile klinik a r a ş t ı r m a l a r ı n a tâbi tutuldular. Bu denemeler hiçbir menfi tesir göstermedi. Bir b a ş k a deney serisinde ışınlamadan sonra 3 insan üzerinde 15 gün denendi. Hiçbir toksik, patolojik veya k a n s e r yapıcı tesir görülmedi. I ş ı n l a n m ı ş gıdalarla daha uzun süreli d e n e m e l e r devam e t m e k t e d i r. IV. BUGÜN DURUM Ekseri memleketlerde irradiye edilmiş gıdaların yasak oluşu, b u ü r ü n l e r d e tesbit edilen sıhhî m a h z u r l a r d a n olmayıp, gıda maddeleri nizamnamelerinin şu türlü tefsirinden ileri gelmekted i r : Metotlar sıhhî b a k ı m d a n zararsızlığı tam olarak isbat edilenedek yasak olarak kalırlar. Bir İngiliz çalışma g r u b u t a r a f ı n d a n milletlerarası teşekküller aracılığı ile yasağın kaldırılması tavsiye edilmiştir. Müsaadelerin belli ü r ü n l e r e n o r m l a ş t ı r ı l m ı ş ş a r t l a r için verilmesi gerekir: Işın dozu, enerjisi, t e m p e r a t ü r v.s. 20 yıllık mazisi olan gıda irradyasyonu çalışmalarının bugünki d u r u m u şöyledir: Bu alanda en büyük çalışmaların ordu eli ile y ü r ü t ü l d ü ğ ü Birleşik Amerika'da haşere mücadelesi için buğday ve buğday mamüllerinin, patates ve bazı cins etlerin, ışınlanması serbest bırakıldı. Işınlanmış et ve balık Amerika ordusunda günlük gıdalar arasına girmiştir. Kana'da da 1965 de d ü n y a d a ilk özel ışınlam a tesisi faaliyete geçti. Patates vc soğan Y-ışmlamasına tâbi t u t u l d u ğ u belirtilerek piyasada serbestçe s a t ı l m a k t a d ı r. Avrupa'da da günden güne a r t a n bir ilgi görülüyor. Hollanda'da ziraat odaları ve hükümetin işbirliği ile saatte 500 kg. ü r ü n ü - 250 krad ile ışınlama kapasiteli Co-60 kaynağı ile teçhiz edilmiş bir d e n e m e tesisi k u r u l d u (VVageningen). Dünyada gıda i r r a d y a s y o n u n d a kullanılan 3 lineer hızlandırıcıdan birisi, D a n i m a r k a ' d a özel s e k t ö r e ait bir tesiste faaliyet halindedir. Fransa'da " C o n s e r v a t o m e " adıyla özel bir şirket kuruldu. K a m y o n üzerine m o n t e edilmiş, dünyanın cn büyük Co-60 kaynağı d a yine F r a n s a ' d a d ı r (IRMA). İngiltere'de, ithal edilen ve "Salmonellos" taşıyı olarak bilinen etlerin irradyasyonu serbesttir. Sovyet Rusya, ışınlanmış patates, k u r u meyvalar ve et mamüllerinin satışının Avrupa'da serbest olduğu ilk ülkedir.

Balı Almanya'da ışın konscrvasyonu problemleri ile meşgul olan müstakil bir enstitü 1966 da Karlsruhe Nükleer Merkezinde faaliyete geçti. Beynemilel Atom Enerji Ajansı (IAEA) tarafından, İskenderun silosunda tahıl haşereleri mücadelesi için bir ışınlama tesisi kuruldu. (100.000 kürilik Co-60 kaynağı) Son avların aktüel konusu karşı çıkışlarla, tesis faaliyete geçemedi. Bir yatırımın ziyanını önlemek üzere, gücünü hergün yitiren bir kaynak monte edilmeden evvel kati kararın verilmesi gerekirdi. Dünyadaki hummalı çalışma karşısında, gıda irradyasyonu konusundaki çalışmaların memleketimizde de artık ihmal edilmeyeceğini ümit ederiz. Bir uygulamalı tesisin hemen kurulmasında fayda vardır. Muhtelif müesseselerdeki kimyacı, fizikçi, biyolog, mikrobiyolog, doktor ve ziraatçı araştırıcıların bu konuda işbirliği yapmaları ve güçlü ışınlama kaynaklarının temini sağlanmalıdır. Literatür (1) Hart, E.J., H.W. KOCH, PETREE. J.H. SCHULMAN. SI. TAI- MUTY, H.O. WYCKOFF 2. Intern. Atometıergie - Konf. 1958: P/1927 (2) Progress Report on Atom'ıc. Energy Reıearch, S. 359 (W«hlngton 1956) (3) The technleal batls for leglılatlon on Irredleted fooh FAO Atomic Energy Series Nr. 6. Rom: Nlted Nallons 1965 (4) Crünewald, T. Die neue Verpackung 10 (1964) S. 1197 1202 MAKİNA.. KİMYA ENDÜSTRİSİ KURUMU ANKARA

(9J.J C J v a b e r l a r Devlet Plânlama Teşkilâtı tarafından 25 Şubat 1 Mart 1968 tarihleri arasında. Devlet İstatistik Enstitüsü Salonlarında bir TEKNİK YARDIM SEMİNERİ tertip edilmiştir.. Söz konusu seminerde Türkiye'ye Teknik yardım yapan Uluslararası kuruluşlar ve ülkelerin temsilcileri, yaptıkları teknik yardımların niteliği ve niceliği ile ilgili konferanslar verecekler ve seminere katılanların soruları cevaplandırılacaktır. Bilgi edinilmesini rica ederiz. KİMYA GECESİ XIV. Genel Kurul toptantımızın yapılacağı 24. Şubat. 1968 Cumartesi günü akşamı saat 19.30 da Ankara'da KULÜP ALTAN Salonlarında Yemekli bir KİMYA GECESİ tertip etmiş bulunmaktayız. Teşriflerinizi rica ederiz. Saygılarımızla XIII. Devre Yönetim Kurulu Not : Masalar Numaralı olııp, Davetiyeler Odamızdan temin edilebilir. Bakanlar Senatör ve Milletvekilleri Müsteşar ve Genel Müdürlerin katıldıkları Odalararası Toplantı 14 Aralık 1967 tarihinde Bayındırlık Bakanı Orhan Alp, Sanayi Bakanı Mehmet Turgut, Kayseri Milletvekili Feyyaz Köksal, Sakarya Senatörü Osman Salihoğlu, Balıkesir Senatörü Mehmet Güler, Zonguldak Milletvekili Kemâl Doğan Sungun, Kırşehir Milletvekili Memduh Erclemir, Kütahya Milletvekili Ahmet Canbilgin, Diyarbakır Milletvekili Metin Cizreli, İçel Milletveki Sadık Kutlay, İstanbul Milletvekili Muhittin Güven, Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarı Orhan Göncüoğlu, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Kemâl Noyan, Bakanlık Müsteşar Muavini Ali Orhon, Sanayi Bakanlığı Müsteşarı Ali Çimen, Sümerbank Genel Müdürü Hulusi Çetinoğlu, Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Miinir Tanveloğlu, Kömür İşlitmeleri A.Ş. Umuııı Müdürü Orhan Celavir, Kimya Mühendisleri O- dası Başkanı Hicri Yalçmsoy, Kimya Mühendisleri Odasından Halit Ateşcr, Maden Mühendisleri Odasından Tuğrul Erkin, Tevfik Seyhan ve Tarık Gökçen, Gemi Mühendisleri Odası Ankara Tcmsilcisi Mustafa Eren, Makina Mühendisleri Odasından Ahmet Kutsal ve Hamza Tanyaş, E lektrik Mühendisleri Odasından Enver Töreli, Makina Mühendisleri Odası Başkanı Şükrü Er, inşaat Mühendisleri Odası Başkanı Eşref özand, Genci Sekreter Rüştü özal, Elektrik Mühendisleri Odasından Adnan Dinçel, İnşaat Mühendisleri Odasından Neşet Akmandor, Kutlu Büyükdoluca, Ecvet Derman, Enver Altınok ve Hasan Çınğı ve Kimya Mühendisleri Odasından Nerınin Bingöl, Maden Mühendisleri Odasından Kenan Coşkıınoğlu, toplantıya katılmışlardır. Saat 15.30 da hazırlanan ortak muhtıra gereğince konular ve istekler takdim edilmiş ve saat 16.30 daki yemekten sonra görüşmelere devanı edilmiştir. Odalar Kanunu Elektrik, gemi, inşaat, kimya, maden, makina mühendisleri odalarının hazırladıkları müşterek muhtırada. Feyyaz Köksal ve Arkadaşlarının hazırladıkları kanun teklifinin Millet Meclisinde Geçici Komisyonun sürekli çalışmalarıyla Genel Kurul gündemine kadar iletilmiş olmasından duyulan memnunlukla hizmeti geçenlere teşekkür edilmiştir. Teklifin Millet Meclisi Genel Kurulunda ((mümkünse) öncelik ve ivedilikle görüşülerek Cumhuriyet Senatosuna intikali ve senatoda aynı yoldan yürütülmesi için sayın parlâmenterlerin ilgilerini esirgememeleri bu meyanda geçici komisyonda kabul olunan metne nazaran vaki olabilecek esasa taalluk etmeyen bazı değişiklik isteklerinin de sağlanması rica edilmiştir. Tokulkcrler Kanunu Odalarımız Hükümet tasarısını aynen desteklemişlerdir. 228 sayılı Kanun Ücretli ve maaşlı hizmetlerinin emeklilik yönünden birleştirilmesi maksadıyla çıkarılmış olan 228 sayılı kanunun, bu maksadı sağlaması mümkün olamamıştır. Yevmiye, Devletçe kabul edilmiş bir ödeme şekli olduğu halde, değişen şartlar yüzünden maaşlı pozisyonlardan yevmiyeli hizmete geçil-

miş olmasıyla veya aksi hal ile emeklilik hakkının ziyaa uğraması, b u n a karşılık yevmiye baremi ile çalışan mensuplarımızın işçi h a k l a r ı n a sahip b u l u n m a m a l a r ı vakıasına olumlu yönde cevap olacak bir H ü k ü m e t çalışmasını da m e m n u n lukla izlemekte ve Odalar olarak bu çabayı desteklemekteyiz. Maliye Bakanlığında uzunca bir süredir incelenmekte olduğu anlaşılan bir taslağın benimsenerek k a n u n teklifi haline getirilmesini ve Meclise sevk edilmesini parlementerlehimizden deliyoruz. Bu teklifin, H ü k ü m e t ç e destekleneceğini tabii g ö r d ü ğ ü m ü z d e n, Mecliste y ü r ü t ü l m e s i n d e önnemli bir engel olmayacaktır. Kanun taslak-teklifi Ek'de s u n u l m u ş t u r. Uygun bulunduğu t a k d i r d e tarafınızdan teklif haline getirilmesini rica ediyoruz. BÜTÇENİN P CETVELİ 1200 SAYLI PERSON E L GİDERLERİ KISMŞNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI Devlette yevmiyeli olarak çalışıp, işçi statüsüne tabi oldukları İş K a n u n u ve Danıştay Kararlarıyla kesinleşmiş bir kısım üyelerimizin, işçiler gibi a l m a y a hak kazandıkları ikramiyeleri, Bütçenin R Cetveline konulan mani bir h ü k ü m ile ödenemez hale getirilmekledir. Konulan mani h ü k m ü n, D cetvelinden ücret a l a n l a r için mevcut k a r a r l a r a dayandığı, yevmiyeliler için dayanıksız b u l u n d u ğ u vaka olmak ve Bütçe K a n u n u böyle bir f o r m ü l ile d o ğ m u ş ve kesinleşmiş b i r hakkı k a l d ı r m a m a k gerektir. Bütçenin R cetvelinin 12000 sayılı kısmından hakların kaybına sebep olan bu h ü k m ü n çıkarılmasın diliyoruz. Bu konuda d a h a geniş açıklama Ekde sunulmuştur. Fedekârlıkla hizmetlerini s ü r d ü r m e k t e olan maaşlı meslekdaşlarımızın d u r u m l a r ı n ı bir derece düzeltmek (hiç olmazsa veterinerlerin sahip olduğu i m k â n l a r a k a v u ş t u r m a k ) için bir ödenek verilmesi zaruri g ö r ü l m e k t e d i r. Bu konudaki çalışmamız kanun teklifi tasarısı halinde Ekde s u n u l m u ş t u r. Tetkik ve kabul buyurulduğu t a k d i r d e k a n u n teklifi haline getirilmesini rica ediyoruz. 4/10195 sayılı K a r a r n a m e n i n tadili Kesin bir ihtiyaçla, Devletin ö d e m e sistemine girmiş b u l u n a n ve teknik personelin yevmiyelerini düzenleyen bu k a r a r n a m e d e, değişen konj o n k t ü r e, zam gören m a a ş l a r a vc serbest piyasa ile dış memleketlere teknik güç ihracı imkânlarının a r t m a s ı n a göre b i r değişiklikle yevmiyelerde bir artışın y a p ı l m a m ı ş olması, üyelerimizin resmî sektöre itibarlarını azaltmakta, fedekârlık duygularıyla uzun z a m a n d ı r bekleyenleri huzursuz k ı l m a k t a d ı r. H e r halde en kısa z a m a n d a yevmiye m i k t a r larının m a k û l seviyelere çıkarılması zorunludur. Bu husustaki g ö r ü ş ü m ü z Ekde sunulmuştur. Dileğimiz, uzun süredir bazı Bakanlarımızca da b e n i m s e n i p izlenen tadilin en kısa sürede sonuçlanması için etkili teşebbüslerde bulunulmasıdır. Özel okullar k o n u s u Çok önemli olan b u konu üzerinde o r t a k bir görüş sağlanarak takdim edilmek üzere Odaları mızca çalışılmaktadır. M e m u r Mühendis ve M i m a r l a r a ödenek verilmesi h a k k ı n d a k a n u n teklifi Değişen ş a r t l a r yüzünden teknik personelin hemen t a m a m ı n ı n yevmiye b a r e m i ile çalışmakta olmasına karşı, sayıları pek m a h d u t da olsa bir kısım üyelerimiz halen m a a ş a l m a k t a d ı r l a r. Bu gibilere verilen m a a ş ve ek görev ücretleri öteki meslek dalların z a m a n l a sağladıkları çok çeşitli adlardaki i m k â n l a r ı ve bilhassa serbest sektördeki ücret seviyesi ile mukayese edilemez durumdadır. ( ) Bu tasdik Meclise P a r l â m e n t o d a k i ü y e l e r i m i / aracılımı ile k a n u n teklifi o l a r a k s u n u l m u ş t u r. i s t a n b u l Şubemizin yıllık genel k u r u l toplantısı 6 Ocak 1968 günü yapılmış ve eski yönetim k u r u l u ibra edilerek aşağıda isimleri yazılı zevat yeni yönetim k u r u l u n u teşki etmişlerdir. Başkan Sekreter Üye Muhasip Üye Üye Üye : Prof. Dr. H a l d u n Terem : Hadi T a m e r : N e r i m a n Polatcan : Nedim Deniztekin : Yalçın Sosyal Odamız üyesi Sayın Meslektaşımız Aysun ve Aykut İkizler, Sayın Doçent Dr. Reşat Ün yönetiminde (YAPI MALZEMESİ KİMYASI) adlı b i r eser m e y d a n a getirmişlerdir.

Kendilerini tebrik eder, bu eserle ilgilenenlerin (AYKUT İKİZLER, Karadeniz Teknik Üniversitesi Kimya Kürsüsü) adresine müracaat etmelerini bildiririz. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Fakültesi öğretim üyelerinden Sayın Üyemiz Doçent Dr. İhsan ÇATALTAŞ, SINAİ STOKIO- METRİ, adlı eserini yayınlamıştır. Kütle Enerji vc Ekonomi hesaplamaları ile ilgili olan bu eserden temin etmek isteyenlerin 50, TL. bedel ile kendisine ve Odamıza müracaatları. Aşağıda isimleri yazılı müesseselerce Kimya Y. Mühendisi veya Kimya Mühendisi istenmektedir. Arzu edenlerin adı geçen Müesseseler ile temasa geçmeleri, a Adapazarı Belediye Reisliği (Belediye Kimyahanesi için) b Petrol Ofisi Genel Müdürlüğü (Merkez ve Taşra Teşkilâtı için) c Tarım Bakanlığı Ziraî Mücadele İlâç ve Aletleri Enstitüsü. Odamız XIV. Genel Kurul Toplantısı İmar - İskân Bakanlığı Konferans Salonunda 24. Şubat. 1968 saat 14.30 da başlayıp 25. Şubat, 1968 saat 19.30'da sona erecektir. Sayın Üyelerimize duyurulur. TMMOB. Kimya Mühendisleri Odası XIII. Devre Yönetim Kurulu ÖZÜR: 26. sayılı Kimya Mühendisliği mecmuasında yayınlanmış olan Sayın Yadigâr Akyüz'ün "Kazan İşletmelerinde Kazan ve Beslenme Sularının Önemi (II)" başlıklı yazı, 43 sayfa 2. sütün 4. satırındaki cümle, sehveh yanda sekilmiş olarak çıkmıştır. Cümle, "Şekil 5'de şematik olarak gösterilen bu metodda 1 numaralı kumanda ventıli ile hem su belirli oranda kireşle karıştırılır, çöken ianeler vvigran tesisatı vasıtası ile alttan alınır, üstten ise duru su bir filtreden sonra iyon değiştiriciden geçer; bu usülün de pratikte çok muvaffak olduğu görülmüştür" olacaktı. Düzeltir, özür dileriz. Meslektaşlarımızdan Kimya Mühendisi Yurdagül MAL İle Ercan DURUSOY Kimya Mühendisi Müşerref BAŞARAN İle Yüksek Mimar Rüçhan ERKAN Evlenmişlerdir. Nişanlanmışlardır. Çiftleri Tebrik eder saadetler dileriz.

y i t e s l e aşlarımızı Ali DEMİRCİOĞLU t. Fen Fakültesi M. T. A. Enstitüsü Müşerref EKMEN I. Fen Fakültesi Zcytinburııu Çimento Tacctlin ERKAN 1. Fen Fakültesi T. Şeker Tek. Mf. Aysel ÇORUMLUOĞLU Aıık. Fen Fakültesi Devlet Dcmiryollurı Cumhur ÇORUMLUOCLU A. D. Fen Fak. Karayolları Cn. Md. Nihal PUSATOGLU t. Ü. Fen Fak. Pfizer İlâçları Mehmet ÜZKENT 1. Ü. Fen Fak. M.K.E. Gazi Fişek Fb. Tezer SOYCENGİZ t. Ü. Fen Fak. Elâzığ Çimento Fb. Ankara Hava Cazı Nezahat DARCANLi Mehmet YILMAZ Şükran HERSEK I. t). Fen Fak. I. Ü. Fen Fak. 1. Ü. Fen Fak. Çalışma Bak. Mf. Dilet Gıda Sa. Kimya Fak. Doçent Dr.