Tek tip insan yetiştirmiyoruz Ekim 03, 2012-12:48:29 Milli Eğitim Bakanı Dinçer, yeni eğitim sistemiyle birlikte paradigma değişikliğine gidilerek, tek tip insan yetiştirme anlayışından vazgeçildiğini söyledi. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, AA Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Öztürk moderatörlüğündeki AA Editör Masası'na konuk olarak, eğitime ilişkin soruları cevapladı. Soru ve cevaplar şöyle: Soru: İmam hatip liselerine ilişkin düzenlemelerle birlikte bu okullara ilgi hangi düzeyde bu konuda bilgi verir misiniz? Bakan Dinçer: İmam hatiplerle ilgili ciddi spekülasyonlar yapıldı. İki aşırı uçta oldu bu. Birileri tüm okulları imam hatiplere dönüştürdüğümüze dönük haber yapıp, çocukları imam hatip okullarına yönlendirdiğimize yönelik söylemlerde bulunurken, diğerleri de yeteri kadar imam hatip okulu açmadığımızı ve öğrencilerin kayıtlarını ortaokula yaptığımıza ilişkin şeyler söylediler. MEB olarak çok rasyonel davrandık ve elimizdeki bilgileri analiz ederek hareket ettik. Subjektif veya duygusal bir tavrımız olmadı. Çünkü biz bu ülkede herhangi bir belde, ilçede, ilde veya semtte hatta okulda kaç tane dördüncü sınıftan mezun olmuş çocuğumuz var, bunlardan kaç tanesi ortaokula veya imam hatip ortaokuluna gider, bunların tahminlerini yaptık. Bunun üzerinden karar vermeye çalıştık ama esas kararı yerel yöneticiler verdi. Yerel yöneticiler karar verdiler, biz onları denetleyen tavır içinde olduk. Eğer yanlış yaptıklarını görüyorsak, yanlışlar varsa, bunları düzeltin diye kendilerinden rica ettik ve sonunda imam hatip ortaokulları açıldı, lisede de bir takım düzenlemeler yapıldı. Biz hakikaten ne kadar okula ihtiyaç duyduğumuza dair tahminlerimizde yüzde 100'e yakın isabet kaydettik. Yalnız tahminimizde bizi yanıltan iki husus oldu. Onlardan birisi imam hatip ortaokuluyla ilgili İstanbul bizi yanılttı. İkincisi tüm Türkiye'de imam hatip liselerine kayıtla ilgili tahminlerimizde yanlışlık oldu.
İstanbul'daki 73 imam hatip ortaokulu kapatılabilir Biz yaklaşık olarak imam hatip ortaokullarına kayıt yapacak öğrenci sayısını tüm Türkiye'de 120 bin civarında tahmin ettik, bunu il il, ilçe ilçe hesap ettik ve ona göre de okulların açılmasına izin verdik. Geçtiğimiz hafta sonu itibariyle imam hatip okulları orta kısmına kaydolan öğrenci sayısı 109 bin. Yaklaşık olarak şu ana kadar bin 141 imam hatip orta kısmı açtık. Onlardan 411 tanesi imam hatip liseleri bünyesinde açıldı, geri kalan 730'u da bağımsız imam hatip ortaokulu olarak açıldı. İstanbul'da açtığımız ortaokullarda öğrenci talebi biraz daha fazla ama bu okullar içinden yaklaşık olarak 73'ünde yeteri kadar öğrenci yok. Bu 73 okulu da belki kapatacağız. O okullardaki öğrencileri, yine aynı ilçede açılmış başka bir okula kaydırarak, yeniden ortaokula dönüştürebileceğiz ama henüz net karar veremedik, durum netleşsin diye. Biz bu konuda çok statik bir yapı içinde değiliz. Böyle karar verildi, böyle kalacak diye bir tavrımız yok. İmam hatip liselerine gelen öğrenci sayısı tahminimizin üzerinde Şu ana kadar toplam 703 imam hatip lisemiz var. Gelen öğrenci sayısı tahminimizin üzerinde oldu. Şu ana kadar ek öğrenci olarak 41 bin 638'i anadolu imam hatip liselerine olmak üzere 125 bin ek öğrenci geldi. Bu bizim tahminimizin üzerindeydi. Müracaat eden sayısı daha fazla. Biz normalde imam hatip liselerine yaklaşık olarak 85-90 bin kişi civarında kayıt yapıyorduk. Bunun artacağını 120 bini geçeceğini düşünmüştük. İmam hatiplerin lise bölümü için 258 bin öğrenci müracaat etti ve onlardan 125-130 bininin kaydını yaptık. Bazılarını ikili eğitimle yapacağız, bazılarını da önümüzdeki yıla bıkacağız. Bizim tahminimizin üzerindeki müracaatları analiz etmeye çalışıyoruz. Lise konusundaki talepler beklentilerimiz çok üzerinde oldu. Soru: Aradaki farkı nasıl kapatacaksınız, okul ihtiyacının nasıl karşılayacaksınız? Bakan Dinçer: Bir okul kiralama yöntemiyle eğer yer bulmak mümkünse, bina kiralamak mümkünse, kiralama yöntemiyle kullanacağız. İki, lise seviyesinde ikili eğitim yapmak istemiyoruz ama bazı okullarda velilerin de ısrarlı talepleri var eğer veli, öğretmen ve okul idaresi üstesinden gelebileceğini düşünürse buna izin vereceğiz. Üçüncüsü önümüzdeki yıla yeni binalar hazırlayacağız. Soru: İmam hatipler konusunda politik değişikliği de analiz eder misiniz- Bakan Dinçer: Bu sayılar çok büyük sayılar mı diye baktığınızda, iki perspektiften bu soruya cevap verilebilir. Birincisi, genel orta öğretim içindeki imam hatip okulu orta kısmının sayıları kıyaslanabilir. Öyle baktığınızda çok yüksek rakamdan söz etmiyoruz. Önceki yıllara oranla 1-2 puan artmıştır ama bunu doğal olarak görüyoruz. Çünkü uzun yıllar sonra çocukların rahat seçim yapabilecekleri demokratik ortam oluştu. Bunun verdiği olumlu katkı var. İkinci ise 28 Şubat kararlarıyla kapatılan imam hatip okullarıyla mukayese edildiğinde görülür. 28 Şubat kararlarıyla 581'e yakın imam hatip ortaokulu kapatılmıştı. Bugün açtığımız imam hatip okullarla mukayese edildiğinde, o zamandan beri geçen süreyi, nüfusun büyüklüğünü oranladığınızda birkaç puanlık artış var ama Türkiye'de yeniden normal bir sürecin işlemeye başladığını söylemek mümkündür. Soru: 28 Şubat döneminde okullar kapatıldığındaki durum neyse, şu an açılanlarla hem öğrenci ve hem okul sayısı açısından aynı duruma geldi mi? Bakan Dinçer: Aynı değil. Biraz daha olumlu. İmam hatip lehine gelişme var. Çünkü yaklaşık 600 civarında okulun kapatıldığını var sayarsanız, 730 civarında okul açmışsanız, o okul sayısında aşağı yukarı yüzde 20'ye yakın artış var demektir. Ayrıca öğrenci sayısı itibariyle bakıldığında da benzeri durumu görürsünüz. Belli bir artış var, o artış çok anormal bir artış değil.
Soru: MEB olarak, bizi 2023'te dünyanın ilk 10 ülkesi arasına taşıyacak kadroları yetiştirebiliyor musunuz- Bakan Dinçer: Bizim amacımızda bu. Yönetsel birtakım etkinlik sorunlarımız vardı, onları çözüyoruz. Çözdükçe ve öğretmenlerimizde bu değişiklikleri kabul ettikçe, bu iş yerine oturacak. Eğitim sisteminde yaptığımız değişiklik aslında bir paradigma değişikliği. Kendi başına bu paradigma değişikliği bile bu hedefleri gerçekleştirmemize yetecek. MEB ve Türk kamu idaresi normalde kapalı sistem ve tek taraflı bir ilişkiyle hizmet üretiyordu. Tek tip bir hizmet üretiyordu. Devlet kendi vatandaşı ve hizmetten yararlanacak kişiler için onların ihtiyaçlarının ne olduğunu belirliyor ve ona uygun hizmeti kendi amaçları doğrultusunda tasarlıyordu ve hizmeti sunuyordu. Eğitim olarak baktığınızda tek tip bir eğitim yapıyor, tek tip insan yetiştirmeyle çalışıyordu. Burada devletin amaçları küresel ve ulusal beklentilerden farklı olduğunda zaten siz başlangıçta stratejik olarak çocuğunuzu küresel rekabetten ve ulusal ihtiyaçlardan uzaklaştırmış oluyorsunuz. Şimdi biz eğitim olarak artık devletin öngördüğü insanı yetiştirmeye çalışmıyoruz. Biz küresel düzeyde ihtiyaç duyulan bilgi ve becerileri kazandırmak, ulusal düzeyde bu toplumun ihtiyaçların karşılamak üzere bir eğitim yapmaya karar verdik. Bu çok ciddi bir paradigma değişikliği. MEB olarak yaptığımız bu zihniyet değişikliğinden sonra tabii ki çocuklarımızı küresel rekabete hazır hale getireceğiz. 674 saat daha az eğitim veriyorduk Eğitim sistemimizde amaç araç uyumu yoktu. Yani amacımız tek tip insan yetiştirmekse onun için uğraşıyorken çocuğumuzu küresel ölçekte bir sınava sokuyorduk başarısız olunca üzülüyorduk. Bu çocuklarımızın hatası değil ki. Ona göre yetiştirmediğimiz için de PISA sınavında çocuklarımızın 34 ülke içerisinde 33'üncü olması bizim için sürpriz olmamalı. Bu işi farklılaştırdığınızda PISA sınavlarında çocuklarınızın daha başarılı olacağını görmeniz lazım. Bu nasıl olacak, aradaki fark neydi- Dünya ile aramızda çok ciddi farklar vardı. Her şeyden önce 8 yıllık eğitimde 43 büyük ülkenin ortalamasıyla mukayese ettiğimizde tam 674 saat daha az eğitim veriyorduk. Biz yılda 720 saat eğitim veriyoruz. Hiçbir ülke böyle düzenli şekilde, daha ilkokuldan başlayıp sürekli 720 saat ders vermiyor. Daha az saatle başlayıp sürekli artırıyorlar. 540 saatle başlayıp bin 134 saatle bitiren ülkeler var. Biz 720 saatle başlıyoruz, ortaokul son sınıftaki çocuğa da 720 saatle bitiriyoruz. 8 yılda aşağı yukarı 1 yıl eksik eğitim veriyoruz çocuklarımıza. Dünya Bankası raporu 'öğrenci başına aynı masrafı yapan Türkiye ile Macaristan'da 15 yaşındaki çocuklar kıyaslandığında Türkiye'deki çocuklar matematik dersinde Macaristan'daki çocuklardan 1 yıl daha geride' diyor. Bunun yanında biz dünyanın hiçbir ülkesinde kendi lisanını öğretmek için Türkiye'deki kadar ders verilmiyor. Biz dünya ortalamasından 200 saat fazla Türkçe dersi veriyoruz. Dünyanın hiç öğretmediği başka derslerimiz de var. Milli Güvenlik dersi gibi... Biz dünya neyi öğretiyor diye baktık. İki tane tespitimiz var. Bir, dünyanın öğrettiği derslerden pek çoğunu eksik öğretiyoruz. Mesela 198 saat az matematik, 155 saat daha az sosyal bilgiler, 115 daha az fen bilgisi, 169 saat daha az din dersi, 215 saat daha az beden eğitimi öğretiyoruz. Bir bardağa kova ile su boşaltıyoruz İkinci önemli husus, 198 saat daha matematik öğretiyoruz ama Singapur'un öğrettiği matematiğin iki mislini öğretmeye çalışıyoruz. Bir bardağa kocaman kova ile suyu boşaltıyoruz, çocuk onun bir kısmını ya alıyor ya almıyor, geri kalan su boşa gidiyor. Ve sonra diyoruz ki bizim eğitim sistemimiz çok ağır,
hakikaten ağır, o yüzden ebeveynler ödev hazırlıyorlar. Şimdi o zaman biz bu bardağa bir şey boşaltacaksak, bunu daha az zaman diliminde daha azar azar damlattığımızda bu bardak dolar. Dünyanın hiçbir yerinde bu çocuk matematik kafalı, bu çocuk sosyal bilgiler kafalı diye ayırt edilmiyor. Dünya 'bütün çocuklar matematik öğrenebilir, sosyal bilgiler öğrenebilir' diye kabul ediyor. Biz çocukları ayırt ediyoruz bu matematiği iyi yapar diye. Ben bile kabullendim, meseleye matematiğim zayıf diye bakıyorum. Hala batılı ülkelerden 2 saat az ders veriyoruz Biz küresel düzeyde rekabet edecek çocuklar için eğitim yapacaksak, o zaman buna göre düzenleme yapmamız lazım. Bugün verdiğimiz kararın bir kısmı bununla alakalı. Matematik, fen bilgisi, sosyal bilgiler, beden eğitimi ders saatlerini artırdık. Bundan sonra beklentilerimiz küresel rekabete yakın olmalı. Peki o ülkelerle aynı seviyeye geldik mi? Hayır. Hala biz haftada, çocuklarımıza batılı ülkelerden yaklaşık 2 saat az ders veriyoruz. Onun da sebebi çok açık. Biz yüzde 50'den fazla oranda ikili eğitim yapıyoruz. Daha fazla ders vermek için elimizde imkanımız yok. Yeni okullar lazım. 170 bin dersliğe ihtiyacımız var. Tekli eğitime geçmemiz lazım. Ancak bunu yaptığımızda o zaman çocukların ders saatlerini artırma imkanına sahip olacağım. Küresel düzeyde pek çok firma FATİH Projesi ile ilgileniyor Soru: FATİH Projesi'nin uygulama sonuçlarını değerlendirir misiniz? Bakan Dinçer: FATİH Projesi dünyanın çok ilgisini çekmeyi başladı. Küresel düzeyde pek çok firma projeyle ilgileniyor. Bu ilgi sadece ürün satışıyla ilgili değil. Daha çok projeyle eğitime bu kadar teknolojinin girmesiyle ilgili. Son birkaç aydır uluslararası örgütler ve eğitimle ilgili çalışmaları olan örgütler projeyle ilgili bizden daha çok bilgi almaya başladı. Eğitimle ilgili uluslararası kongreler projeye ilişkin bizden sunum yapmamızı talep ediyorlar. Akıllı tahtaların patentini aldık. Sanıyorum, bunu üreten firmalar küresel düzeyde yakında bunları satmaya başlar. Pek çok ülke merak edip kullanmaya başladı. Tabletlerle tahta arasındaki etkileşim hakikaten çok etkileyici. Ama daha önemlisi biz bununla Eğitim Bilişim Ağı (EBA) oluşturduk. Eğitim sisteminin neredeyse bütün altyapısını digital platforma aktarıyoruz. Üniteleri Türkiye'de hangi hoca en iyi anlatıyorsa onların kısa kısa videolarını oluşturuyoruz. Bütün ünitelerin, animasyonları, grafikleri, belgesellerinin yer aldığı bir zenginleştirme yapıyoruz. Böylece FATİH Projesi inanılmaz bir noktaya geliyor. Bunların yanında Türkiye'de üretilmesi konusunda çok zorlayıcı düzenlemeler yaptık. Projeye 4 yıllık bir süre biçmiştik bu sürede tablet bilgisayarların akıllı tahtaların hem içerik hem de yönetim ve güvenlik sistem yazılımları Türkiye'de üretilmesini öngörüyoruz. Bunun için tedbirler aldık. Tahtanın üretilmesinde bir sorun kalmadı. Türkiye'de tahtayı büyük oranda yerli ürün olarak üretebiliyor. Tabletlerde ise yerli ürün oranları düşük. Onun için de biz hemen tabletleri alıp çocuklarımıza vermeyi stratejik olarak uygun görmedik. Bu ayın sonlarına doğru 40 bin tableti alacağız. Pilot uygulamaların bilimsel araştırmalarını 4 üniversiteye yaptırdık. Buradan aldığımız geri bildirimlerle projenin yazılımını, tahtayı ve tableti gözden geçirdik ve daha etkin bir hale getirdik. Sonraki ay 50 bin tablet alacağız, sonra da 11 milyon tablet ihalesine çıkacağız. 11 milyon tablet ihalesi aslında Türkiye'de yerli üretim şartı getiriyor. Öğrencilerine 11 milyon tablet veren başka ülke yok. Bu projede ilk yola çıkarken alt yapısı dahil olmak üzere 8 milyar civarında bir proje değeri biçmiştik. Ama şu ana kadar yaptığımız tahminleri gerçekleştirmedik henüz, daha alt düzeyde kaldı. Bu yıl belki
daha net düzeyde bu hesaplamaları yapacağız. Çünkü aşağı yukarı 330 okula altyapı götüreceğiz. Onunla ilgili ihaleye de çıktık.