CONSEIL DE L'EUROPE AVRUPA KONSEYĠ AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE BAHÇECİ VE TURAN - TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no: 33340/03) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRAZBURG 16 Haziran 2009 İşbu karar Sözleşme nin 44 / 2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecek olup şekli bazı düzeltmelere tabi tutulabilir. T.C. DıĢiĢleri Bakanlığı, 2009. Bu gayriresmi çeviri, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı (AKGY) tarafından yapılmış olup, Mahkeme yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Dışişleri Bakanlığı, AKGY na atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir. 1
USUL Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan (33340/03) no lu davanın nedeni (T.C. vatandaşları) Ömer Bahçeci ve Fikret Turan ın (başvuranlar) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne 4 Ağustos 2003 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi - AİHS) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur. Başvuranlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde İzmir Barosu avukatlarından T. Aslan tarafından temsil edilmektedir. OLAYLAR Başvuranlar 1982 doğumludur. Başvuranlar 2001 Eylül ayında İzmir Emniyet Müdürlüğü polislerince yakalanarak gözaltına alınmışlardır. Başvuranlar cep telefonu kullanıcılarına kısa mesaj göndererek yasadışı örgüt PKK nın propagandasını yapmakla itham edilmişlerdir. Suç unsurunu oluşturan mesajda Abdullah Öcalan ın resmiyle birlikte Kürtçe Yaşasın Abdullah Öcalan, Yaşasın Başkan, Yaşasın Halkların Kardeşliği, Yaşasın Kürdistan ifadeleri yer almaktaydı. Başvuranlar gözaltı sırasında avukat bulundurma hakkından yararlanmamışlardır. Aleyhlerinde yapılan suçlamaları kabul eden başvuranlar yakalandıkları tarihte İzmir Asliye Ceza Mahkemesi hakimi tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışlardır. Cumhuriyet Savcısı 7 Eylül 2001 tarihli bir iddianame ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu nun 8/1 maddesine dayalı olarak başvuranları Türk ulusunun birliğine ve Devletin toprak bütünlüğüne karşı propaganda yapmakla itham ederek mahkumiyetlerini talep etmiştir. Başvuranlar gözaltında vermiş oldukları ifadelerin içeriğini inkâr ederek suçsuz olduklarını iddia etmişlerdir. Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) 30 Mayıs 2002 tarihli bir karar ile başvuranları aleyhlerinde yapılan ithamlardan suçlu bulmuş ve TCK nın 169. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu nun 5. maddesi uyarınca adı geçenleri üç yıl dokuzar ay hapis cezasına çarptırmıştır. DGM ye göre cep telefonu kullanıcılarına kendi rızaları dışında mesajlar göndererek kamuoyunun dikkatini bu yöne çekmek sözkonusu örgütün liderinin propagandasını yapmak amacını taşımaktadır. Mahkeme başvuranların bu yolla TCK nın 169. maddesine aykırı olarak adı geçen örgütün eylemlerine katkı sağladıklarına itibar etmiştir. Yargıtay 7 Nisan 2003 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını tüm hükümleriyle onamıştır. DGM, 1 Ekim 2003 tarihinde 4963 sayılı Kanun un yürürlüğe girmesinin ardından başvuranlar aleyhinde yapılan ithamların TCK nın 169. maddesi gereğince artık suç unsuru 2
teşkil etmediğine itibar etmiş ve sonuç itibarıyla başvuranlar hakkında verilen mahkumiyet kararını kaldırmıştır. HUKUK I. AĠHS NĠN 6. VE 7. MADDELERĠNĠN ĠHLAL EDĠLDĠĞĠ ĠDDĠASI HAKKINDA AİHS nin 6/1 maddesine atıfta bulunan başvuranlar İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi nin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme niteliğini taşımadığını ileri sürmektedir. Başvuranlar bu bağlamda davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmediğinden yakınmaktadır. Başvuranlar ayrıca gözaltında avukat bulundurma hakkından yararlanamadıklarından şikayetçi olmakta, bu yönde AİHS nin 6/3 maddesinin c) fıkrasını öne sürerek ulusal mahkemelerin AİHS nin 6/3 maddesinin d) fıkrasına riayet etmediklerini iddia etmektedir. AİHS nin 7. maddesini hatırlatan başvuranlar ulusal mahkemelerin mahkumiyetlerinin esasını oluşturan yasayı yanlış yorumladıklarını öne sürmektedir. Hükümet DGM nin 1 Ekim 2003 tarihli kararı ile başvuranların mahkumiyetinin kaldırılmasıyla birlikte Sözleşmenin 34. maddesi uyarınca adı geçenlerin mağdur sıfatının bulunmadığını ifade ederek AİHM yi başvuranların şikayetlerini reddetmeye çağırmaktadır. Başvuranlar Hükümetin savına karşı çıkmaktadır. AİHM başvuranların mahkumiyetinin kaldırılmasının AİHS nin 6. ve 7. maddesine yönelik dile getirmiş oldukları şikayetleriyle ilintili zararların bütün sonuçlarını giderdiğini gözlemlemektedir. Başvuranlar bu durumda AİHS nin 34. maddesini öne sürerek başvurunun bu kısmının incelenmesinde yarar bulunduğunu iddia edemezler (Bkz. Emir-Türkiye kararı, no: 10054/03, 3 Mayıs 2007 ve Aslı Güneş-Türkiye kararı no: 53916/00, 13 Mayıs 2004). Dolayısıyla, başvurunun bu bölümü AİHS nin 35. maddesinin 3. ve 4. paragraflarına uygun olarak reddedilmelidir. II. AĠHS NĠN 10. MADDESĠNĠN ĠHLAL EDĠLDĠĞĠ ĠDDĠASI HAKKINDA A. Kabuledilebilirlik hakkında AİHS nin 9. ve 10. maddelerine atıfta bulunan başvuranlar mahkumiyetlerinin düşünce ve ifade özgürlüklerine karşı bir ihlali oluşturduğunu iddia etmektedir. Hükümet DGM nin 1 Ekim 2003 tarihli kararı ile başvuranların mahkumiyetlerinin ortadan kaldırılması ile birlikte adı geçenlerin mağdur sıfatlarının bulunduğunu ileri süremeyecekleri argümanını yinelemektedir. Başvuranlar bu argümana karşı çıkmaktadır. AİHM bu şikayetin 10. madde çerçevesinde incelenmesi gerektiğine itibar etmektedir. AİHM nin yerleşik içtihadına göre, başvurana yönelik alınan bir kararın veya uygulamanın, başvuranın mağdur statüsünü ortadan kaldırması, ancak, ulusal makamların Sözleşme nin ihlal edildiğini açıkça veya esastan kabul etmeleri ve bunu telafi yoluna gitmeleri ile mümkündür. (Bkz. Öztürk-Türkiye kararı no: 22479/93, /73, AİHM 1999-VI). Sözkonusu DGM kararı başvuranların ifade özgürlüğü haklarını kullanmaları bakımından ceza davasının tüm sonuçlarının telafisini sağlamadığı yahut bu tür sonuçların ortaya çıkmasına mani olmadığı cihetle AİHM, 1 Ekim 2003 tarihli kararın başvuranların şikayetine konu olan 3
durumu çözüme kavuşturacak nitelikte olmadığı kanaatindedir. (Bkz. sözü edilen Emir kararı ve mutatis mutandis sözü edilen Aslı Güneş kararı). AİHS nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde bu şikayetin dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle şikayet kabuledilebilir niteliktedir. B. Esasa dair Başvuranlar suç unsurunu oluşturan mesajın şiddet kullanımını teşvik etmemesi ölçüsünde AİHS nin 10. maddesi bakımından düşünce özgürlüğüne karşı orantısız bir müdahale oluşturduğunu öne sürmektedir. Hükümet başvuranların mahkumiyet kararının kaldırılması doğrultusunda başvurunun dayanaktan yoksun olduğunu bir kez daha yineler. Başvuranların mahkumiyetine dayanak oluşturan unsurların yalnızca başvuranların kendi ifade tarzlarına yönelik olduğu saptamasını yapan AİHM, başvuranların düşünce ve ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır (Bkz. Yılmaz ve Kılıç-Türkiye no: 68514/01, 17 Temmuz 2008, Sever ve Aslan-Türkiye no: 33675/02, 12 Nisan 2007, sözü edilen Emir kararı, mutatis mutandis Çakar-Türkiye no: 42741/98, 23 Ekim 2003 ve Şirin- Türkiye kararı no: 47328/99, 15 Mart 2005). AİHM, ihtilaflı müdahalenin kanun tarafından öngörüldüğünü ve AİHS nin 10/2 maddesi uyarınca ulusal güvenliğin ve kamu düzeninin korunması gibi meşru bir amacı güttüğünü not etmektedir (sözü edilen Yılmaz ve Kılıç ve Yağmurdereli-Türkiye, başvuru no: 29590/96, 4 Haziran 2002). Mevcut davada uyuşmazlık, sözkonusu müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı sorununa dayanmaktadır. AİHM, mevcut davadakine benzer sorunları ortaya koyan birçok davayı incelemiş ve AİHS nin 10. maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiştir (Bkz. diğer birçokları arasında Yılmaz ve Kılıç, Kızılyaprak-Türkiye başvuru no: 27528/95, Feridun Yazar-Türkiye, başvuru no: 42713/98, 23 Eylül 2004). Mevcut davayı içtihadı ışığında inceleyen AİHM, Hükümet in davanın farklı sonuca ulaşmasını sağlayacak ikna edici hiçbir tespit ve delil sunmadığı kanaatindedir. Mevcut davada AİHM, suç unsurunu teşkil eden mesajda kullanılan terimlere, yargı kararının gerekçesine ve başvuranlara uygulanan müeyyidelere özellikle dikkat etmektedir. Bu bağlamda AİHM, incelemekte olduğu davayı çevreleyen koşulları, özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları göz önünde bulundurmaktadır (Bkz. İbrahim Aksoy-Türkiye, başvuru no: 28635/95, 30171/96 ve 34535/97, 10 Ekim 2000 ve Incal-Türkiye kararı, 9 Haziran 1998). AİHM sözkonusu mesajın içerik olarak ne şiddete başvurmayı, silahlı direnişi, ne de başkaldırıyı teşvik ettiğini, kin ve husumet dolu bir söylemin sözkonusu olmadığını gözlemlemektedir. AİHM nezdinde dikkate alınması gereken temel unsur budur (Bkz. sözü edilen Emir kararı, a contrario, Sürek-Türkiye no (1), 8 Temmuz 1999 ve Gerger-Türkiye no: 24919/94, 8 Temmuz 1999). 4
AİHM başvuranlar hakkında verilen mahkumiyet kararının kaldırılması sürecinin başlatıldığını not etmektedir. Bununla birlikte AİHM, başvuranların yakalanıp gözaltına alındıklarını ve kesinleşmiş yargı kararı ile mahkum edildiklerini ve sözü edilen ceza kaldırılarak serbest bırakılıncaya dek adı geçenlerin yaklaşık altı ay boyunca bu kararın etkisi altında bulunduklarını saptamaktadır. AİHM bu bağlamda mahkumiyet kararının kaldırılmasının bu kararın neden olduğu sonuçları telafi etmediğini hatırlatır. AİHM yukarıda dile getirilen hususların bütünü ışığında, ulusal mahkemelerin başvuranların ifade özgürlüğüne getirdikleri sınırlamanın «gereklilik» koşulunu taşımadığı sonucuna varmaktadır. Bu nedenle AİHS nin 10. maddesi ihlal edilmiştir. III. AĠHS NĠN 41. MADDESĠ NĠN UYGULANMASI HAKKINDA A. Tazminat Başvuran Ömer Bahçeci 10.000 Euro manevi tazminat, başvuran Fikret Turan 5.000 Euro manevi tazminat talep etmektedir. Hükümet bu miktarlara karşı çıkmaktadır. AİHM başvuranların bu başvuruya konu edilen olaylardan belirli bir ölçüde etkilendiklerini kabul etmektedir. Bu durumda AİHM, hakkaniyete uygun ve AİHS nin 41. maddesi gereğince başvuranların her birine 1.500 Euro manevi tazminat ödenmesi gerektiğine kanaat getirmektedir. B. Yargılama masraf ve giderleri Başvuranlar ulusal mahkemeler nezdinde ve AİHM önünde yapmış oldukları yargılama giderleri için 3.500 Euro talep etmekte, kanıtlayıcı belge niteliğinde ise avukatlarının çalışma saatlerini gösteren makbuzu sunmaktadırlar. Hükümet bu miktara karşı çıkmaktadır. AİHM nin yerleşik içtihadına göre bir başvuran gerçekliğini, gerekliliğini kanıtladığı makul miktarlardaki yargı giderlerini elde edebilir. Bunun yanı sıra AİHM, başvuranların avukatlarının çalışma saatlerini belirten makbuzu sunduklarını fakat öne sürmüş oldukları giderleri ispat edemediklerini saptamaktadır. AİHM sunulan belgeler ve bu yöndeki yerleşik içtihadı ışığında başvuranlara ortaklaşa 1.000 Euro ödenmesini kararlaştırmıştır. C. Gecikme faizi Gecikme faizi Avrupa Merkez Bankası nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı orana üç puanlık bir artış eklenerek belirlenecektir. BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AĠHM, OYBĠRLĠĞĠYLE, 1. AİHS nin 10. maddesi hakkındaki şikayetin kabuledilebilir, bunun dışında kalan şikayetlerin kabuledilemez olduğuna; 5
2. AİHS nin 10. maddesinin ihlal edildiğine; 3. a) AİHS nin 44 / 2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, miktara yansıtılabilecek her türlü vergi ve masraflarla birlikte, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden ulusal para birimine çevrilmek üzere Savunmacı Hükümet tarafından: i. başvuranların her birine 1.500 (bin beş yüz) Euro manevi tazminat ödenmesine; ii. yargılama masraf ve giderleri için başvuranlara ortaklaşa 1.000 (bin) Euro ödenmesine; b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapıldığı tarihe kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda faiz uygulanmasına; 4. Adil tatmine ilişkin diğer taleplerin reddine; KARAR VERMĠġTĠR. İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3. paragraflarına uygun olarak 16 Haziran 2009 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir. 6