ZĐLELĐ ÂŞIK SADIK DOĞA AY'I YĐTMEYE KE DĐLĐK ÇAĞRISI YA DA VAY DÜ YA DÜ YA YALA SI DÜ YA



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

prop & tasarım prop & tasarım İrem Ergene restoratör & iç mimar rem dizayn

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

Ali Rıza Malkoç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ruhumdaki. Müzigin Ezgileri. Stj. Av. İrem TÜFEKCİ. 2013/2 Hukuk Gündemi 101

İkinci B ö l üm KİŞİLİK VE KARAKTER GELİŞİM SÜRECİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İçindekiler. Giriş. Bölüm 1: MINDFUCK ya da olasılıklarımız ve gerçek yaşamımız arasındaki boşluk 15

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

Nasıl Bir Zekâya Sahipsiniz? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim. Ayın Testi

ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

Yaşamımızdaki Referans,


ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

SEVGİ. Doğduğumuz gün içgüdüsel olarak annemize babamıza sarılır onların yanında olmak

Korkuyu Beklerken Çıkılan Yolculuk: Eve/Kendine Dönüş. Đbrahim TÜZER

6. SINIF TÜRKÇE DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Azrail in Bir Adama Bakması

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

Ruhsal Gelişim, d e n g e d e kalabilmeyi öğrenmek demektir. Brahma Kumaris tarafından hazırlanmıştır.

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

SAN Kİ ÖNCELEYİN GÜL AŞIK OLMUŞTU. kadının yeniden yaratılmasına sebebiyet vermiştir, onlara olan eşsiz aşkıyla. Bir yandan bu

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

KAZAN KAZAN FELSEFESİ CRM

ÖN SÖZ fel- sefe tarihi süreklilikte süreci fel- sefe geleneği işidir

GOOD BYE EGO ERDAL AKDOGAN. Copyright 2017 Erdal Akdogan

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

MODÜLDE KULLANILAN SEMBOLLER

İSTİKLÂL MARŞI'MIZ. Her milletin bir milli marşı var fakat bizimkisi ayrı. Bizimkisi İstiklal Marşıdır, başka yazılamaz gayrı.

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder.

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Lütfen her maddeyi dikkatlice okuyun. Soruları boş bırakmayın, kendinizi en yakın hissettiğiniz tek bir şıkkı işaretleyin. Ortaokulu bitirmiş

Farkındalık sadece içerden açılan bir kapıdır

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

NASIL ÖĞRENDİĞİNİZİ BİLİYOR MUSUNUZ?

MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER

İlmihal 1 Siyer 1 Ahlak 1 İlmihal 2 Siyer 2 Ahlak 2 İlmihal 3 Siyer 3 Ahlak 3 İlmihal 1 Siyer 1 Ahlak 1 İlmihal 2 Siyer 2 Ahlak 2 İlmihal 2 Siyer 3

Kimliklerin Çatıştığı Mekân: Kiralık Konak ve Evini/Evrenini Arayan Nesiller

Aşık olduğumuz kişiyi neden unutamayız?

ARAMIZDA ÇOK FARKLAR VAR

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 6. SINIF TÜRKÇE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

D218 Sosyal Siyaset: Sosyal Yardım, Güç ve Çeşitlilik CDA2: CDA5614

SİZİN WEB SİTENİZ BİR TANEDİR!

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Kültür Nedir? Dil - Kültür İlişkisi

fizik güncesi ALBERT EINSTEIN DAN 10 HAYAT DERSİ Haftalık E-bülten MARMARİS KAMPÜSÜ

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

İnsanlara hiçbirş ey öğ retemezsiniz, sadece keş fetmesine yardımcı olabilirsiniz. Galileo Galilei. Keş fetme serüvenine hazır mısınız?

BİRLİKTE YAŞAMA(KASIM-ARALIK)

İnsan değer üretir Eylemlerine anlam katar Duyguları ile çalışır Hata yapar. Sosyal ihtiyaçları vardır. Değerli hissetmek ister

TÜRKÇE MODÜLÜ BİREYSEL EĞİTİM PLANI (TÜRKÇE DERSİ) (1.ÜNİTE) GÜZEL ÜLKEM TÜRKİYE

Sayfa 130,131,132,133,134,1 35,136,137 Sular

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

DİNLEDİM NEY DEN HASRETİ Pazartesi, 11 Haziran :59

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

MEB kitaplarının yanında kullanılacak bu kitap ve dijital kaynakların öğrencilerimize;

OKUL ÖNCESİ ÇOCUĞUNDA UYKU SORUNLARI VE ÖNERİLER

İÇİNDEKİLER 00. ISINMA. Çorba Yapmaya Benzer 01. BOZ 02. BAK. 9 Sevgili Okur. 10 Sevdiğiniz Yaşamı Tasarlayın Hakkında. 16 Bu Kitap Neyin Nesidir?

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

SANAT EĞİTİMİ ÜZERİNE. Doç. Dr. Mutlu ERBAY

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

İlham Veren Konuşmalar içimizde zaten var olan ama bir şekilde atıl kalmış pozitif değerlere devinim kazandıracak ve bu değerleri, başka insanlara

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

1 TEMA OKUMA KÜLTÜRÜ SÖZCÜKTE ANLAM

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

TÜRKİYE DE VE DÜNYADA İNSAN HAKLARI HABERCİLİĞİNİN OLANAĞI

HOŞGELDİNİZ. Depresyon Tedavisinde Metakognisyon Eğitimi (D-MCT) 02/17 Jelinek, Hauschildt, Moritz, Okyay & Taş;

DİL VE KONUŞMA GÜÇLÜĞÜ OLAN BİREYLER İÇİN PERFORMANS BELİRLEME FORMU

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

"ben sana mecburum, sen yoksun."


VERİMLİ VE ETKİLİ KİTAP OKUMA YÖNTEMLERİ HAZIRLAYAN: RESÜL UYSAL

gösteren gösterilen biçim anlam

NİÇİN İLETİŞİM KURARIZ?

PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK KASIM AYI BÜLTENİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

VERITAS FOCUS. İş Yerinde Ruh Sağlığı Programları

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Selin A.: Yağmur yağdığında neden gökkuşağı çıkar? Gülsu Naz Ş.: Neden sonbaharda yapraklar çok dökülür? Emre T.: Yapraklar neden sararır?

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

VÜCUDUMUZUN BİLMECESİNİ ÇÖZELİM

Woyzeck: Öğleyin güneş tepeye çıkıp da dünya ateşe düşmüş gibi yanmaya başlayınca, işte o zaman korkunç bir ses bir şeyler diyor bana.

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Etkili Konuşmanın Özellikleri

2014 / 2015 SAYI: 21. Çocuklardan Zor Sorular Çocuklara Ölümü Anlatmak. Haftanın Bazı Başlıkları

Transkript:

ZĐLELĐ ÂŞIK SADIK DOĞA AY'I YĐTMEYE KE DĐLĐK ÇAĞRISI YA DA VAY DÜ YA DÜ YA YALA SI DÜ YA Dr. Đbrahim TÜZER kendisinin kendi olduğunu anladığında kişi kendi-siz olur bu en büyük sırdır. M. Upanisad I. Đnsan yaşamının esas gayesi, kendi karanlıklarını aydınlığa çıkarmak, eksikliklerini tamamlayarak zedelenmişliklerinin ıstırabını azaltmak ve kendini tedavi etmektir. Đnsan, bunu başarabilmek için dünyayı, merkezine kendisini koyarak yeniden, tamam eder. Carl Gustav Jung, bu duruma dünyayı tamam-etme eylemi (Jung 2003: 9) adını verirken, bunu başarabilen insanı da yeniden doğuş (Jung 2003: 46 77) arketipi ile açıklar. Bu sürecin yaşanmasında en önemli etken, insanın sahip olduğu ontolojik kimliğidir. Jung un ele almış olduğu yeniden doğuş kavramı, insanların çevresinde olan nesnelerle baş edebilmesi için ruhuna kazandırdığı genişliği ve bunun için de geçirdikleri öznel değişim ile içsel dönüşümü ifade etmektedir. Söz konusu edilen değişimin olabilmesi için insanın öncelikle ontolojik anlamda varoluşuyla ilgili bir endişe taşıması gerekmektedir. Burada da Martin Heidegger in sözüne ettiği iki türlü temel varoluş şeklini hatırlamamız yerinde olur. Bunlardan birincisi otantik olmama / var olmayı unutma durumu, ikincisi de otantik olma / var olmayı düşünme durumudur. (Steıner 2003: 75 83) Đnsanların varoluşsal kimliklerine dair sorumluluklarını sorgulamaya başlaması hayatı farkındalık süreci nde yaşayarak otantik olma sı yani varlığı düşünme si ile mümkündür. Bu süreçte insan, var olmayı unutma durumundan var olmayı düşünme durumuna geçer. Söz konusu ikinci süreçte esas olan varlığın gidiş i değil oluş udur. (Yalom 1999: 54) Var olmayı düşünme sınırında hareket eden insan, eşyaya ve hâdiselere sıradan hayat olayları gibi bakmaz. Kendi olanaklarını ve sınırlarını keşfederek ne olduğunun bilincine varır. Onun için var olanlar ve varlıkta olanlar hep birer oluş un devamıdır. Varlık şartıyla ilgili herhangi bir endişe taşımayan insan, yukarıda ifadeye çalışılan tamam etme eylemi ne kendi kimliğiyle katılamaz ve bu süreci başkalarından ödünçlediği kimliklerle veya persona sıyla bütünleşerek geçirir. Hâlbuki esas olan insanın kendi varlık şartlarına yönelebilmesi, kendilik bilinci ni elde edebilmesidir. Bu durum, Ortega Y Gasset in ifade ettiği Benliğe Dalma durumu ile de birlikte düşünülebilir. Gasset insanın nesnelerin boyunduruğuna girerek yitip gitmemesinin ve çevresine hâkim olarak gelecekteki eylemlerini tasarlayabilmesinin ancak iç dünyasına çekilmekle mümkün olacağına işaret eder. (Gasset 1999: 28 51) Đnsanın iç dünyasına çekilmesi ise, kendi yapıp edebilirlilik alanında hareket etmesi ve kendilik bilincine ulaşması demektir. II. Edebî metinlerde yer alan anlam birliklerinin nasıl anlaşılacağı/(anlamlandırılacağı), okurun metne yaklaşım tarzıyla yakından ilgilidir. Metne, Umberto Eco nun tarif ettiği Örnek Kırıkkale Üni., Fen-Edeb. Fak., Türk Dili ve Edeb. Böl., ibrahimtuzer@yahoo.com 1

Okur (Eco 1996: 35) seviyesinden yaklaşarak onun anlamı tamamlanmaya çalışıldığında, sanatkâr tarafından farklı imajinatif değerler ve metaforlarla kurgulanmış olan metnin derin yapısı da ortaya çıkmış olacaktır. Bu süreçte okur, metni birçok kez okuyarak kendini yazarın satır aralarında bırakmış olduğu boşluklardan içeri dahil etmiştir. Yazarın/şairin, özellikle kendi dünyasını tamam etme edimine ilişkin örgülediği anlam birlikleri, bu derin yapı içerisinde yer alır. 1979 yılında vefat eden Zileli Âşık Sadık DOĞANAY'ın (Yardımcı 2004: 268) kaleme almış olduğu ve sıradan okuma ile bakıldığında kulağa hoş gelen bir türkü olarak görülen El Vurup Yaremi Đncitme Tabip-1 (Mistepe 2008: 41) adlı metin, derin yapısında farklı anlam birlikleri ile karşımıza çıkmaktadır. Şairin tüm içtenliğiyle dile getirdiği bu şiirin bizlerin dünyada bulunuyor olmasıyla, diğer bir ifadeyle insanîliğimizle örtüşen çok önemli yanları bulunmaktadır. Dünyayı, görmeyen gözleriyle kalben tamam etmeye çalışan şair, gören gözlerin körleştiği kuytuları çok ince bir dille ışıldatmaya çalışmaktadır. Doğanay'ın sözü edilen şiirinde yer alan söz dizimlerinin, metaforik ve imajinatif yapıları üzerinde durularak metnin derin yapısı çözümlenmeye çalışıldığında, yıllar öncesinden bize seslenen şairin bir tür kendilik çağrısı olarak adlandırabileceğimiz nağmelerine de kulak verilmiş olacaktır. Herkesin bir derdi var durur içerisinde : Yare den/yarım dan bütüne Ali Ekber Çiçek tarafından 1970 yılında derlenen ve Nida Tüfekçi tarafından notaya alınan metin, nakarat olarak tekrar edilen bölümleri ve türkü olarak söylendiğinde dile getirilmeyen bir dörtlüğü ile birlikte 6 bölümden meydana gelmektedir. Dörtlük esasına ve 11 li hece ölçüsüne göre kaleme alınmıştır. Şiirin ilk dörtlüğünde Doğanay: El vurup yaremi incitme tabip Bilmem sıhhat bulmaz hicraneler var Dert vurup da yarem eylersin derman Her can kabul etmez viraneler var diyerek, bir insanlık durumuna dikkat çeker. Bu durum, modern insanın fark etmediği, fark ettiği zaman ise ifade etmekten çekindiği, dile getirdiğinde kendinde var olan eksik bir tarafı açık etme endişesiyle sürekli olarak üstünü örttüğü yarım olma/ yare li olma halidir. Evet, kâinattaki her varlık, her yaratılmış olan, ayrı düşmüş olduğu bütün ün parçası olması dolayısıyla yarım dır. Bu yarımlıktan ötürü de yare lidir. Bundan dolayı sürekli olarak bütün e doğru hareket halindedir. Her birimiz kendi varlık dünyamızın çevresinde örmüş olduğumuz duvarlar içerisinde kalan bütün e doğru hamletmekteyiz. Ontolojik mevcudiyetimizi esas kılan ve varoluşumuzun sebebi haline getirdiğimiz o bütünün parçası olma yolunda bir yönelim halinde devam ettiririz hayatlarımızı. Ne zamanki o bütün e ulaşırız, kendimizi rahat ve mutlu hissederiz. Fakat çoğu zaman bu hareket halinden haberdar olmaksızın, yarımlığımızı/yareli oluşumuzu bile fark etmeden; ya da yöneldiğimiz bütün ün anlamını sorgulamadan yaşamak tan ziyade, kendimize/kendiliğimize yabancılaşarak yaşayıp gideriz. (Đnam 199: 74) Varlık şartı haline getirmiş olduğumuz bütünler, gelip geçici olan maddî kazanımlardan oluşuyorsa, yarımlığımız tam olarak bitmiş, yare miz tam anlamıyla dinginliğe ulaşmış sayılmaz. Çünkü maddî kazanım olarak görülen nesnelerin sonu yoktur. Bu ihtiyaçlar anaforu içerisinde insan, bir gün her şeyi geride bırakarak bu dünyadan göçüp gidecek olduğunu çoğu 2

zaman aklına getirmez. Đşte Zileli Âşık Sadık Doğanay, fanisin dünya, yalansın dünya diyerek hayatlarını sözü edilen ayıklık içerisinde geçiremeyen modern zamanın başkalaşmış, kendi özünden, kendiliklerinden uzaklaşmış insanlarına seslenir. Burada şairin en önemli dayanağı ve hareket noktası, kendi yaşanmışlığı diğer bir ifadeyle kendi beni dir. Doğanay, kendindeki yare den, beninden hareketle, kendi acısının ıstırabıyla insanlara seslenmektedir. Metnin hemen başında dile getirilen yare li/yarım olma hali, devam eden dizede de söz konusu edilir ve şair sıhhat bulmaz hicraneler var diyerek yarasının niteliği hakkında bilgi verir. Yare ve hicrane kelimeleri arasındaki şiirsel bütünlük aynı zamanda metnin alt anlam birliklerinde imajinatif bir bütünlük olarak da kendini bulur. Çünkü hicran sözcüğünün diğer bir anlamı da ayrılık tır. Böylelikle bütün den ayrı düşmüş olmanın, yukarıda ifadeye çalıştığımız gibi yarım olmanın hicranı / derin acı sı daha net hissettirilir. Metnin giriş kapısı olarak kabul edebileceğimiz ilk dizeden, öncelikle ilk dörtlüğe ve daha sonra da şiirin bütününe yayılan bir hitap vardır. Doğanay ın seslenişinin, çağrısının muhatabı olarak da okuyabileceğimiz bu durum tabip özelinden, ruhlarını aydınlığa ulaştıramamış kendi kuyularının karanlığında yaşayanlara dek uzanır. Her ne kadar yare ve tabip sözcükleri ilk anlam değerleriyle ele alındığında birbirlerinin anlam dünyasına göndermede bulunuyor olsa da incitme tabip ihtarı, metnin içerisine dahil olmamıza davetiye çıkararak bizi farklı bir anlam katmanına yönlendirir. Şiirin derin yapısının teşekkül ettiği bu katmanda biz tabip sözcüğünün imajinatif anlam değerlerini düşünmeye başlarız. Böylelikle bu kelime, anlamdan yoksun bırakılmış modern zamana yönelik yaşama biçimine ait bir olgu olarak karşımıza çıkar. Şair sahip olduğu yaranın tedavisinin, gündelik kazanımların güdümünde tüketilen hayatlarla mümkün olamayacağının farkındadır. Metnin ikinci dizesinde sıhhat bulmaz hicraneler söz grubuyla dile getirilen bu inanç öyle kesindir ki şair yarasına dünyayı bu tarzda algılayanlara mensup bir tabip tarafından uzatılacak olan eli, doğrudan vurma eylemi olarak kabul eder ve incineceğini dile getirir. Aşık Doğanay ın ihtiyacı içerisinde olduğu, yare sinin tedavisi için arzuladığı derman dert tir. O ancak dert vurup da derman eyler. Tabipte ise derman olarak dert yoktur. Tam aksine tabip, dert çekmeği değil daha fazla rahatlık ve dertsizliği öngören bir hayatın mensubudur. Dolayısıyla modern zamanın insanlara sunmuş olduğu konformizmi ve bu dünyanın gereçlerini kullanır tabip. O artık hekim değildir. Hakim sıfatıyla kendi arasına, her şeyi aklın ve tekniğin emrine vermiş olan modern hayat girmiştir. Doğanay, metnin ilk dörtlüğünün son dizesinde şiirin tonunu birden yükseltir ve Her can kabul etmez viraneler var diyerek yeni anlam alanlarına kapı aralar. Burada metnin başından beri dikkat çekilen yare, tabip, sıhhat, hicrane, dert ve derman kelimelerinin yanına can ve virane sözcükleri eklenir. Özellikle can ve virane kelimelerinin metaforik anlam değerleri, belirtilen diğer kelimelerin anlam alanlarına yeni boyutlar kazandırır. Đnsan sözcüğünden çok daha fazla çağrışım alanına imkân veren can kelimesi, aynı zaman da bir hayatın sahibi olmak, hayat taşımak anlamlarına da gelir. Hayatın, diğer bir ifadeyle bir can ın sahibi olduğunun şuurunu taşıyan Âşık Doğanay ın bu noktadan sonra virane olarak tanımladığı mekâna dikkat çekmesi önemlidir. Evet, her can ı kabul etmeyen viraneler vardır. Bir can taşıdığının farkında olanlar için yaşanılan mekânının fiziksel yeterliklerinden çok o canın ruhsal ihtiyaçlarına cevap veriyor olması önemlidir. Nitekim Đnsanlar, yaşadıkları ev den/ virane den dünyaya bakar ve etraflarında olup biten her şeye bu mekân daki donanımları nispetinde anlam vermeye çalışırlar. 3

Gaston Bachelard ın dediği gibi yaşanılan mekân, insan yaşamında kazanılmış şeylerin korunmasını sağlayarak bunların sürekli olmasını kılar ve insanı gökten inen fırtınalara karşı olduğu gibi, hayatında yaşadığı fırtınalara karşı da ayakta tutar. (Bachelard 1996: 35) Bu noktadan bakıldığında aşığın yaşadığı, bir can sahibi olarak nefes alıp verdiği mekânın virane/yıkık-dökük olması çok fark etmez. Önemli olan can ların ruhlarına nefes aldırabilecekleri bir mekân olmasıdır. Böylelikle metinde sözü edilen virane maddî olarak yaşanan bir mekândan çok ruhsal bakımdan rahat edilen bir yuva olarak karşımıza çıkar. Metaforik anlamda ele alındığında ise yuva nın, insanı saran, sarmalayan ve kendine yönelerek sıradanlaşmaktan kurtulmasına olanak tanıyan özelliği ön plâna çıkar. Herkes lerin içerisinden fark edilen giz: Yalan/Fani dünya Sadık Doğanay şiirin ilk dörtlüğünde, ifadeye çalıştığımız anlam alanlarıyla aslında farkındalık sürecine doğru yol aldığının işaretini vermektedir. Söz konusu olan bu farkındalık, metnimizin başında Heidegger den ödünçleyerek işaret etmeye çalıştığımız otantik olma / var olmayı düşünme durumunda hareket edebilmenin öncelikli şartı olarak belirir. Şair, metnin türkü şeklinde okunduğunda nakarat olarak tekrar edilen dörtlükte dile getirdiği hakikatle bu süreci tam olarak geride bırakmış olur: Vay dünya dünya fanisin dünya Vay dünya dünya yalansın dünya Can ile cananı alansın dünya Aşk ile pervane dönersin dünya Dünyanın gelip geçici ya da Doğanay ın ifadeleriyle fani ve yalan olduğu hakikati, modern dünyanın kabul etmek istemediği; modern insanın konformizmine bıçak gibi saplanan olumsuz bir olgudur. Dolayısıyla bu hakikatin sürekli olarak üstü örtülmeye, bir gün bu hayatın sona ereceğini aklına getirmek istemeyen kendine ve değerlerine yabancılaşmış modern insan tarafından unutulmaya çalışılmaktadır. Hayatın anlamını her gün yeniden yitirdiği bu dönemde, dünyanın fani ve yalan olduğunu bütün yalınlığıyla dile getirmek hem ciddî bir farkındalık hem de yaşanılan hayatın anlamına yönelik çok esaslı bir sorgulama dır. Doğanay ın metninden bize ulaşan en esaslı hakikat ve en yalın gerçek budur. Şairin sözünü ettiğimiz farkındalık sürecini aşmış olmasını akılda tuttuğumuzda metnin ilk dörtlüğünde yer alan kelimelerin metaforik ve imajinatif anlam değerlerine yönelmemiz daha kolay olabilmektedir. Nitekim bu süreç, bizleri nesnelerin ve hâdiselerin ilk anlam değerlerinden çok alt anlam birliklerine yönelmemizi zorunlu kılar. Bu eşiği atlayabilmiş bir can olarak Doğanay, beni ni çevreleyen olaylara sıradan hâdiseler gibi bakmaz. Burada şairin biyografisindeki ya da yaşamış olduğu reel zamandaki büyük gerçeği hatırlamak yerinde olacaktır: Doğanay doğuştan âmâdır ve bu gerçeklik ister istemez şair ile dünyanın körleşmiş kuytuları arasına kalın bir perde indirir. Fakat bu inen perde Doğanay ın beni nin uyanık kalmasına bir engel teşkil etmez. Kalp gözünü sürekli ayık tutmaya çabalayan şair böylelikle gören gözlerin göremediği hakikatlere de ermiş olur. Metinde can ile cananı alansın dünya dizesiyle dünyada bulunuyor olanların kaçamadıkları ve er geç yüzleşmek zorunda kaldıkları bir mutlak gerçeğe işaret edilir. Bu gerçek ölümdür. Modern insan, Victor E. Frankl ın işaret ettiği gibi ölümün bizi benliğimizin asıl gerçekliğine uyandırdığını, (E. Frankl 1999: 111) ve var olmayı düşünme durumuna çağırdığını unutmuş durumdadır. Montaigne nin çağlar öncesinde dile getirdiği nasıl yaşanacağını öğrenmek istiyorsan ölümü düşün (Montaigne 1995: 74) nasihatinin tam 4

tersine o, ölümü giderek hayatından daha çok uzaklaştırmaktadır. Fakat bu durum ölümün onun hayatından tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez. Ölüm varlığını beğenilmeyen, çıplak ve önemini kaybetmiş bir gerçek olarak sürdürmektedir. Şiire yansıyan şekliyle can ı da cananı da içerisine çeken ölüm olgusu, âşık Doğanay tarafından sükûnetle karşılanmış; hayatın içerisindeki asıl yeri sorgulandığından şaire kendine/kendiliğine yönelmesinde önemli kazanım alanları açmıştır. Gelip geçici olan kazanımların arkasını kovalayan modern zamanın insanı ise, ölüm gerçeğinin içerisinde saklı olan giz e sırtını dönüp iç dünyasını zenginleştiremediğinden kendilik vasfını da kazanamamaktadır. Zileli Âşık Sadık Doğanay, metnin 2.dörtlüğünün son dizesiyle birlikte artık ayrı bir dünyanın sınırları içerisinde bulunuyor olduğunu net bir biçimde ortaya kor. Aşk ile pervane dönersin dünya dizesi bize, şairin yaşam alanının reel olarak algılanan bu dünyanın çok ötesinde olduğunun işaretini vermektedir. Evet, şairin dünyasının etrafındaki her bir şey aşk ile döner ve bir anlam kazanır. Toplum içerisinde yaşayan bir yalnız olarak âşık (Kılıç 2004: 186), hayatı modern algılama biçimlerinin çok uzağında yaşar ve kendisini maşukunda fena eder. Yazımızın başında ifadeye çalıştığımız bir bütünün parçasına doğru hamletme eylemi, sözü edilen âşık ın penceresinden bakıldığında tam olarak anlamını bulmaktadır. Zira âşık, Mevlâna nın Mesnevî sinde işaret edilen neyin sazlık denilen ana vatanından koparıldıktan sonra sürekli onunla bütünleşmek için inleyip durması gibi, ait olduğu bütüne/maşukuna ulaşma çabası içerisindedir. Onun tüm mücadelesi bu eylemi ile kendi/kendiliği arasına giren dünya üzerinedir. Âşık dünyanın yalan ve fani olduğunu sürekli akılda tutup ondan vazgeçtiği ölçüde maşukunu diğer anlamda da kendiliğine yaklaşmaktadır. Belki buraya kadar ifade ettiklerimizi söylemeyip, Doğanay ı sadece âşık olarak tanımlasak onun duygu dünyasına ve hayatı algılayış biçimine doğrudan nüfuz edebilirdik. Fakat elle tutulmayıp gözle görülmeyenin algılanamadığı ve herhangi bir kıymet ifade etmediği modern dünyada Âşık Doğanay ın duruşunun anlaşılması da güçleşecektir. Şair tam da burada, sözünü ettiğimiz tehlikenin farkına vararak metnin türkü olarak söylendiğinde dile getirilmeyen 3. dörtlüğünde şunları ifade etmektedir: Teşebbüs yareler figana başlar Cenabı Mevlam bilmem ne işler Ol adülar bize meyhur demişler Daha bizden özge mestaneler var (Mistepe 2008: 43) Var olmayı düşünerek dolayısıyla da anlamı sorgulanarak yaşanan bir hayatın dışarıda olan dış ta kalanlar tarafından anlaşılması mümkün değildir. Bu anlama faaliyetinin öncelikli şartı âşığın içerisine düştüğü durumu içeriden/ iç ten kavramaya çalışmaktır. Bunun içinde iç e yönelmek; dış ta kalan dünyanın fani ve yalan olduğunu kavramak gerekmektedir. Aslında ârif olan ile ârif olmayan arasındaki en bariz özellik bu farkındalıktır. Âşığın durduğu yer iç tir. Đç ise kalptir. Merkez noktadır. Âşık Doğanay ın şiirinin en başında dile getirdiği yare nin tutuştuğu; virane ye mekân olan yerdir. Metinde ol adülar (ol adûlar) sözcüğüyle karşılanan dış takiler, âşığın nasıl bir yolda olduğunu fark edemeyenler; onun hayatı algılama biçiminin uzağına düşmüş olanlardır. Burada dikkat çeken husus, hayatı bu tarz algılama biçiminin adûlar yani düşmanlar tarafından anlaşılamadıktan sonra aşığa meyhur (mey-hâr) sıfatını yakıştırmış olmalarıdır. Dış takilerin kendileri gibi sıradanlaştıramadıkları şaire ayyaş şeklinde yapmış oldukları itham, kendilik vasfından uzaklaşarak herkesleşmek (Gasset 1999: 171 174) kavramıyla da yan yana okunabilecek bir durumdur. Nitekim sıradanlık ve herkesleşme, kendinden olmayanı 5

kendine benzetmeyi ya da kötülemeyi öngörmektedir. Fakat âşık Doğanay ın hem bu yakıştırmaların ötesinde dünyada vuku bulabilecek her türlü eylemi Cenabı Mevlam bilmem ne işler diyerek tam tevekkül içerisinde Mevlâ ya dayandırması; hem de daha bizden özge mestaneler var dizesiyle beni ne bir paye vermemesi kendilik dolayımında elde etmiş olduğu kazanımı göstermesi bakımından önemlidir. Aramak bulmaktır: Đçsel yolculuk Yukarıya alıntıladığımız dörtlüğün daha bizden özge mestaneler var şeklinde beliren son dizesi, şiirin son bölümüyle birlikte okunduğunda daha derin anlam alanlarına yönelerek zenginleşmektedir: Dert ehli olanlar dergâha gelir Elbette arayan dermanın bulur Sadık der ki kim de ne var kim bilir? Geşt ü güzâr ettim elde neler var Şair, metninin başından bu yana sözünü ettiği ayıklığa, nasıl ulaşılabileceğinin sırrını böylelikle şiirin son dörtlüğünde işaret etmiş olur. Bu durum okuyucuyu sondan başlayarak metin üzerine tekrar bir yolculuğa çıkarmak demektir. Âşık Doğanay, son dörtlükte yer alan aramak, bulmak ve geşt ü güzar etmek kelimeleriyle, var olmayı düşünme durumuna geçip hayatı otantik bir tarzda yaşamanın ancak aramak ile mümkün olacağını işaret eder. Bu aynı zamanda insanın kendi içsel dünyasına doğru yapacağı bir yolculuktur. Aramanın, yolculuğun ilk şartı ise neyin ihtiyacı içerisinde olunduğunun belirlenmesidir. Şair, bu ihtiyacının, yare sinin farkında olan biri olarak arayacağının da gideceği yerin de bilincindedir. Ancak bu arama eylemi neticesinde özge mestaneler ve derman bulunabilir. Dörtlüğün son dizesinde geşt ü güzâr ettim diyerek yapmış olduğu içsel yolculuğu akla getiren âşık; söz konusu olan terkibin yan anlam değerlerini de işaret etmektedir. Geşt ü güzâr etmek gezmek anlamının yanı sıra geçip gitmek demektir. Bu söz dizimi, tevriyeli bir biçimde kullanılan el sözcüğüyle birlikte düşünüldüğünde hem daha bizden özge mestaneler var dizesindeki kullanıma yaklaşmakta hem de sözünü ettiğimiz içsel yolculukla koşutluk kurarak zengin anlam alanlarına yönelmektedir. Yine 3. dizede şair, mahlâsı olan Sadık sözcüğü üzerinden çıkmış olduğu yolculuğa olan içten bağlılığını da işaret etmiş olmaktadır. Âşık Doğanay, beni nden hareketle tüm insanlara yöneltmiş olduğu kendilik çağrısının tonunu bu son dörtlükte iyice yükseltir. Fakat dert ehli olanlar söz grubuyla yöneltilen hitap, ne yazık ki son asrın insanlarının anlam dünyasında karşılık bulmakta zorlanır. Modern zamanın insanı hayatını, dert ten ziyade keyf e yönelik yaşadığı için aramayı da hiçbir zaman aklına getirmez. Çünkü o neyi kaybettiğinin bilincinde değildir. Dert ehli olanlar dergâha gel ip derman bulurken onun gidecek bir yeri de yoktur. Zileli Âşık Sadık Doğanay ın insanları kendi benliklerine doğru yapacakları yolculuklara çağıran ve üzerinden tüm yıpratıcılığıyla modern zamanlar geçse de yitmeyecek olan çağrısı, bizlere ulaşacak yollar aramaktadır. Yeter ki sazın büyülü nağmeleri arasından bu çağrıya kulak kabartalım. 6

KAY AKLAR 1- BACHELARD, Gaston (1996), Mekânın Poetikası, (çev. A. Derman), Đstanbul: Kesit Yay. 2- ECO, Umberto (1996), Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti, (çev. K. Atakay), Đstanbul: Can Yay. 3- E. FRANKL, Victor (1999), Duyulmayan Anlam Çığlığı, (çev. S. Budak), Ankara: Öteki Yay. 4- GASSET, Ortega Y (1999), Đnsan ve Herkes, Benliğe Dalma ve Ötekileşme, (çev: N. G. Işık), Đstanbul: Metis Yay., 5- ĐNAM, Ahmet (1999) Kaygı Gülü Açarken, Doğu Batı, S.6, Y.2, Şubat-Nisan, s.73 91. 6- JUNG, Carl Gustav (2003), Dört Arketip, (çev. Z. A. Yılmazer), Đstanbul: Metis Yay. 7- KILIÇ, Mahmut Erol (2004), Sûfî ve Şiir, Đstanbul: Đnsan Yay. 8- MĐSTEPE, Ufuk (2008), Ünzile Düşleri - ota ve Sözleriyle Zile Türküleri-, Zile: Zile Belediyesi Kültür Yay. 9- MONTAIGNE (1995), Denemeler, (çev. S. Eyüboğlu), Đstanbul: MEB Yay. 10- STEINER, George (2003), Heidegger, (çev. S. Sahra), Ankara: Hece Yay. 11- YALOM, Irvın (1999), Varoluşçu Psikoterapi, (çev. Z.Đ. Babayiğit), Đstanbul: Kabalcı Yay. 12- YARDIMCI, Mehmet (1994), 16. Yüzyıldan Günümüze Đz Bırakan Zileli Şairler, Zile: Zile Belediyesi Kültür Yay. 7