S aygılarımla, ÇANKIRI KARATEKİN ÜNİVERSİTESİ Uluslararası İlişkiler Bölümü Bülteni



Benzer belgeler
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI. M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Devrim Öncesinde Yemen

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

İKTİSADİ ve İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

2000 li Yıllar / 6 Türkiye de Dış Politika İbrahim KALIN Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

HAZİRAN AYINDA ÖNE ÇIKAN GELİŞMELER. AB Liderleri Jean-Claude Juncker in AB Komisyonu Başkanı Olması İçin Uzlaştı

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

PROGRAMI PROGRAM GENEL TANITIMI

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İSLAM DÜNYASI İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ

İSLAM ÜLKELERİNDE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM KONGRESİ SONUÇ DEKLARASYONU

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - MALEZYA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

Araştırma Notu 15/179

KAMU MALİ YÖNETİMİNDE SAYDAMLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN SAĞLANMASINDAKİ GÜÇLÜKLER VE SAYIŞTAYLARIN ROLÜ: EUROSAI-ASOSAI BİRİNCİ ORTAK KONFERANSI

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları. Bilgilendirme Toplantıları

b. Mevzuat Çalışmaları ( Yasa ve Anayasa çerçevesinde yapılması gereken mevzuat çalışmaları )

İktisadi Kalkınma Vakfı

Salvador, Guatemala, Kamboçya ve Namibya gibi yerlerde 1990 ların barış anlaşmaları ile ortaya çıkan fırsatları en iyi şekilde kullanabilmek için

Türkiye-Kosova Serbest Ticaret Anlaşması IV. Tur Müzakereleri. Caner ERDEM AB Uzman Yardımcısı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

ENERJİ GÜVENLİĞİ ÇALIŞTAYI Türkiye Nükleer Güç Programı 2030

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 3 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS 3

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul

ERASMUS YILINA AİT TEKLİF ÇAĞRILARI

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Türkiye nin Yeni AB Stratejisi ve Ulusal Eylem Planları

TEMMUZ 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

DİYARBAKIR GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE GENÇLİĞİN SİYASAL, SOSYAL VE GELECEK BEKLENTİLERİNİN TESPİTİNE YÖNELİK SAHA ARAŞTIRMASI.

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Uluslararası İlişkiler Ana Gazi Üniversitesi 2004

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN ÇÖZÜM SÜRECİNİN İKTİSADİ BOYUTUNA KATKI: ALTERNATİF TURİZM KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI

Türk araçlarının taşıma yaptığı ülkelere göre yoğunlukları gösterilmektedir. Siyah: ilk 15 ülke

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

ERASMUS KOORDİNATÖRLÜĞÜ GENÇLİK DEĞİŞİM PROJELERİ

TÜRK DÜNYASI KIZIL ELMA ÖDÜLLERİ SUNUŞ

EKİM 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

MARDİN YDO 2011 YILI 6 AYLIK FAALİYET BRİFİNGİ

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi tarafından düzenlenen Filistin Ulusal Projesi Görüşler ve Perspektifler Sempozyumu Filistin in çeşitli kesimlerinden

ZİYARETÇİ ARAŞTIRMASI ÖZET SONUÇLARI 9 12 Ocak 2013

Türkiye de Kadın İstihdam Sorununa Çözümler LİZBON SÜRECİ ve KADIN GİRİŞİMCİLİĞİ

TAIEX PROGRAMI BÖLGESEL EĞİTİM PROGRAMI (RTP)

TÜRKİYE - GANA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ STRATEJİK PLANI

EKONOMİK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI Hacı Dede Hakan KARAGÖZ

11 Eylül: AET Bakanlar Konseyi, Ankara ve Atina nın Ortaklık başvurularını kabul etti.

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

SİVİL GLOBAL GLOBAL SİVİL DİPLOMASİ İNŞASI PROGRAMI Potansiyelin Keşfi

İSLAM ÜLKELERİNDE NÜFUS ÖNGÖRÜLERİ 2050 ARALIK 2011

EYLÜL 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI

PINAR ÖZDEN CANKARA. İLETİŞİM BİLGİLERİ: Doğum Tarihi: E-Posta: EĞİTİM BİLGİLERİ: Doktora/PhD

KIRGIZİSTAN DAKİ YABANCI DESTEKLİ ÜNİVERSİTELER VE DİĞER EĞİTİM KURUMLARI

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Avrupalıların Müstakbel Bir AB Üyesi Olarak Türkiye ye Bakışları ve. Türkiye nin Avrupalılaşma Sorunları

Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

M A R D İ N V A L İ L İ Ğ İ OCAK - HAZİRAN SAYI:1 YIL: 2015 A V R U P A B İ R L İ Ğ İ P R O J E L E R K O O R D İ N A S Y O N M E R K E Z İ ABM A R

Türkiye ve Avrupa Birliği

TÜRKİYE AÇISINDAN EURO NUN ROLÜ

Bu nedenle çevre ve kalkınma konuları birlikte, dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde ele alınmalıdır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

AZERBAYCAN MİLLİ GÜVENLİK STRATEJİSİ BELGESİ

JEOPOLĠTĠK ANALĠZ KURULUġU STRATFOR KOORDĠNASYONUNDA KÜRESEL ENERJĠ STRATEJĠLERĠ SĠMÜLASYONU: TÜRKĠYE NĠN GELECEK ON YILI

GRUP 5 ÇANKIRI KASTAMONU ZONGULDAK

TEB KOBİ BANKACILIĞI

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Transkript:

Sayı: 2 ÇANKIRI KARATEKİN ÜNİVERSİTESİ Uluslararası İlişkiler Bölümü Bülteni 01/2011 Amacımız; Yeni dünya düzeninde yaşanmakta olan gelişmeleri yakından takip eden; Analitik düşünce yeteneği gelişmiş; Sağlıklı analizler üretebilen; Teori ve pratiği kaynaştırabilen; Çözüme odaklı yaklaşımlar ortaya koyabilen öğrenciler yetiştirmektir. İçindekiler Bölümden Haberler Yrd. Doç Dr. Muhittin DEMİRAY Yrd. Doç. Dr. Sezai ÖZÇELİK Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ Yrd. Doç. Dr. Hatice YAZGAN Arş. Gör. Ömer AK Arş. Gör. Altan AKTAŞ Arş. Gör. F. Şeyda TÜRKAY Öğr. Gör. İsmet SARIBAL 2-3 6-7 8-9 10-11 12-13 14-15 16-17 18-19 20-21 Güler Yüzlü Bir Şehir Bölüm BaĢkanı ndan kinci Dünya Savaşından sonra uluslararası düzen, kapita- İ lizm ile sosyalizm arasındaki ideolojik gerilim nedeniyle Soğuk Savaş olarak tanımlandı. Uluslararası düzen, atom silahlarının oluşturduğu dehşet dengesi ile sıcak bir çatışmaya dönüşmedi. Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra Soğuk Savaşın yerini alması gereken uluslararası düzen ise hala ufukta görünmemektedir. Olaylar öyle bir hızla gelişiyor ki, bir ülkenin siyasi veya toplumsal konumu ile ilgili yapılan bir analiz kısa sürede geçerliliğini yitirebilmektedir. Altı ay önce kim inanırdı Tunus ta halkın ayaklanma ile katı laikçi bir yönetimin liderini ülkeden kaçmaya mecbur edeceğine? Mısır ise domino etkisinin kendisini göstereceği son ülke olarak gösterilmekteydi. u gelişmeler, siyasi ve B toplumsal değişimlerin de artık teknolojik gelişmeler kadar olmasa da hızlanmaya başladığını gösteriyor. Birileri tarihin Editör den sonunun geldiğini ve kapitalist toplum yapısının insanlığın son durağı olduğunu söylemişti. Yaşadığımız ve şahit olduğumuz olaylar ve olgular, tarihin çok hızlı bir şekilde aktığını ve değişime ve dönüşüme ayak diretenlerin kurdukları bentlerin ise bu değişim dalgasının önünde yıkılmaya mahkûm olduğunu göstermektedir. üm bu gelişmelerden kendimiz için ülkemiz için gele- T ceğimiz için çıkarmamız gereken derslerin başında artık dayatma ve baskı yoluyla, toplumsal grubun, siyasal görüşlerin ve kültürel değerlerin asimile edilemeyeceğin farkına varılmasıdır. Kendimiz için, çocuklarımız için, ülkemiz ve geleceğimiz için istediğimiz barış, istikrar, refah ve güven, halkın rızasına dayanan bir yönetim anlayışı ile kamu vicdanında oluşan adalet duygusun yer etmesi ile mümkündür. u bağlamda Uluslararası B ilişkiler bölümü olarak ama- ankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ç Bölümü Bülteni nin ikinci sayısı ile yeniden karşınızdayız. İlk sayımızla karşılaştırıldığında bültenimizin bu sayısında bir takım değişiklikler göreceksiniz. Bunlardan birincisi, bu sayıda Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyeleri, araştırma görevlileri ve öğretim görevlileri tarafından kaleme alınmış çeşitli yazılara yer verilmiş olması. ültende okuyacağınız yazılar belirlenirken herhangi B bir kritere bağlı kalınmadığını belirtmek istiyorum. Yazarlar, siz değerli okuyucuların ilgisini çekeceğine inandıkları yazılarını sizlerle paylaştı. Bu doğrultuda elinizdeki bültende Ermeni Protokolleri nden Kafkasya ya, Ortadoğu daki gelişmelerden Avrupa Birliği ne kadar uzanan geniş bir yelpazede ve farklı konularda yazılar bulacaksınız. kinci farklılık ise bu sayıda İ bültenimizin baskı maliyetini karşılamak amacıyla kabul ettiğimiz reklamlar. Bu reklamlar sayesinde bültenimizin ulaştığı baskı kalitesini ve yayın standardını koruyup geliştirmeye ve okuyucumuzun karşısına aynı gönül rahatlığı ile çıkmaya devam etmeyi arzu ediyoruz. ültenimizin uzun ömürlü B olması, onun kalitesinin korunmasına ve okuyucularımı- Güler Yüzlü Bir Üniversite cımız öğrencilerimize sürekli değişime uğrayan bir çevre algısı içinde geleceğimizi mümkün olduğu kadar doğru temeller üzerinde inşa edecek bilgi ve bilinci vermeye çalışmaktır. Bu bilinç ise kadim medeniyet algısının toplumsal kodlarımızda oluşturduğu bilinç, tecrübe ve bilgi birikiminden faydalanarak bugünümüzü doğru tanımlamaya ve geleceğimizin temel ilkelerini doğru varsayımlar üzerinde şekillendirmeye çalışmak ile mümkün olur. Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Muhittin DEMİRAY zın göstereceği ilgiye bağlı. Hepinizin ilgi ve desteğini, eleştirilerini bekliyoruz. S aygılarımla, Uluslararası İlişkiler Bülteni Editörü Arş. Gör. Ömer AK

Uluslararası İlişkiler Bölümü Özellikle Kız Çocuklarının Okullaşmasının Arttırılması Hibe Programı Kapsamında bölümümüz tarafından hazırlanan proje 89 proje arasında 17. olarak hibe almaya hak kazandı T. C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Merkezi Finans ve İhale Birimi tarafından yürütülen Özellikle Kız Çocuklarının Okullaşmasının Arttırılması Hibe Programı kapsamında Çankırı Karatekin Üniversitesi tarafından hazırlanan Kırmızı Tebeşir Projesi başarılı olarak hibe almaya hak kazanmıştır. rş. Gör. Ömer Ak tarafından hazırlanan ve A yürütülecek olan Kırmızı Tebeşir Projesi, Çankırı Merkez, Yapraklı, Kurşunlu, Korgun, Eldivan ve Şabanözü ilçelerinin merkez ve Kırmızı TebeĢir de Ġmzalar Atıldı köylerinde bulunan ve ilköğretimi tamamladıktan sonra eğitime devam etmeyen kız çocukların yeniden okula yönlendirilmesini amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda, emekli öğretmenlerden oluşan 25 kişilik bir uzman ekibi tarafından hedef bölgede bulunan kız çocuklarına Eğitim Danışmanlığı, Kariyer Danışmanlığı ve Psikolojik Danışmanlık hizmetleri verilecektir. 011 yılında başlayacak 2 olan proje 12 ay sürecektir. Proje kapsamında, hedef bölgede bulunan yaklaşık 900 kız öğrenciye danışmanlık hizmetleri sunulması hedeflenmektedir. K aratekin Üniversitesi - nin koordinatörlüğünde gerçekleştirilecek olan projenin ortakları Bulgaristan - da bulunan Hristo Botev Ortaokulu, Çankırı Ziraat Odası, Çankırı Sivil Toplum Derneği, Şabanözü Belediyesi ve Kurşunlu Yatılı İlköğretim Bölge Okulu dur. yrıca Çankırı İl Milli A Eğitim Müdürlüğü, Kurşunlu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Çankırı Belediyesi projenin iştirakçileri arasındadır. ırmızı Tebeşir Projesi K tanıtım toplantısı 24 Ocak 2011 tarihinde Atatürk Kültür Merkezi nde gerçekleştirildi. Proje Tanıtım Toplantısı GerçekleĢtirildi Kırmızı Tebeşir (The Red Chalk) Projesi Proje kapsamında, hedef bölgede bulunan yaklaşık 900 kız öğrenciye danışmanlık hizmetleri sunulması hedefleniyor. T anıtım toplantısının açılış konuşmasını Çankırı Karatekin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali İbrahim Savaş yaptı. Konuşmasında Savaş, Bu çalışma şehre çok önemli bir katkı sağlayacaktır. Bunun için başta projenin koordinatörü Ömer Ak olmak üzere diğer proje paydaşlarımıza teşekkür ederim şeklinde konuştu. P rojenin koordinatörü olan Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Araştırma Görevlisi Ömer Ak ise son bir yıl içerisinde Çankırı da yedi AB projesinin hayata geçirildiğini belirterek Kırmızı Tebeşir Projesi nin de bu projelerden birisi olduğunu söyledi. rojenin temel amacının P kız çocuklarının lise ve mesleki eğitim kurumlarına kayıt oranlarını arttırmak ve okuldan ayrılma oranlarını azaltmak olarak belirlediklerini ifade eden Ak, 2008-2009 öğretim yılı itibari ile Çankırı da erkek öğrencilerin okullaşma oranlarının % 75, kız öğrencilerin okullaşma oranının ise %60 civarında olduğunu ve Türkiye geneli ile kıyaslandığında erkek ve kız öğrencilerin okullaşma oranları arasında büyük bir uçurumun gözlendiğini söyledi. k, proje kapsamında A öncelikli olarak alan çalışması yapılacağını ve okula gitmeyen kız öğrencilerin tespit edileceğini belirterek, kurulacak olan 25 kişilik eğitici ekibin belirlenen köylerde aileler ve kız çocuklarıyla görüşmeler yapacağını ve öğrencilere Danışmanlık hizmetleri verileceğini söyledi. rş. Gör. Ömer Ak ayrıca projenin sonunda A hazırlanacak olan raporun çeşitli kademelerdeki karar alıcılara sunulacağını ve eğitim politikalarının oluşturulmasına katkı sağlanacağını da sözlerine ekledi. 2

Güler Yüzlü Bir Üniversite şgücü piyasasında bilgi ve İ becerisi yetersiz olan ve kırsal bölgelerde yaşayan kadınların ve genç kızların aktif olarak işgücü piyasasına dönmesini sağlayacak kalıcı bir eğitim modeli ortaya çıkarmayı amaçlayan proje, Kasım 2009 tarihinden bu yana uygulanmaktadır. Beypazarı Modeli Projesi Devam Ediyor ralık 2011 tarihine kadar devam edecek olan A proje kapsamında, Türkiye - de başarılı bir model olarak uygulanan Beypazarı Örnek Olayı incelenmekte ve bu modelin Türkiye ve Avrupa Birliği üye ülkelerinde de uygulanmasına yönelik çalışmalar yapılmaktadır. rojede 4 farklı Avrupa P Birliği üyesi ülkeden ortakların katılımıyla gerçekleştirilmektedir. Proje ortağı ülkeler, İspanya, Polonya ve Yunanistan dır. Projede toplam 6 ortak bulunmaktadır. oordinatörlüğünü bölümümüz öğretim üyesi K Yrd. Doç. Dr. Sezai Özçelik in yaptığı projenin ortakları, Gazi Üniversitesi ve AVRASYA- D E R (Avrasya Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Sorunları Araştırma Derneği), İspanya dan Eğitim ve Sosyal Araştırma Enstitüsü, Polonya dan İşletme ve Kalkınma Merkezi, Yunanistan dan Tarımsal Teknolojik Araştırma, Mesleki Eğitim ve Öğretim Merkezi dir. Kırsal Kadınların İşgücü Piyasasına Dönmesi için Sürekli Eğitim Yaklaşımının Adaptasyonu: Beypazarı Modeli ankırı Karatekin Üniversitesi nin ortağı olduğu Ç NATUR (Doğa Turizmi) projesinin açılış toplantısı açılış toplantısı 26-29 Ocak 2011 tarihleri arasında Lizbon'da gerçekleştirilmiştir. rd. Doç. Dr. Sezai Y Özçelik tarafından yürütülmekte olan proje kapsamında kırsal alanda yaşayanların iş gücü piyasasına girme şansını arttırmak NATUR (Doğa Turizmi) Projesi BaĢladı hedeflenmektedir. Ayrıca yerel düzeyde doğa koruması ve yerel kültürün korunmasına yönelik sonuçlar elde edilecektir. ürdürülebilir bir yaklaşım çerçevesinde doğa S turizminin gelişmesine yönelik strateji ve politikaların tanımlanması ve kırsal bölgelerde bu konuda farkındalık yaratılması amaçlanmaktadır. rojenin hedef kitlesini P (1) Gelecekte iş kurmak isteyen girişimciler, (2) yerel gelişme alanında faaliyet gösteren aktörler ve belediye çalışanları, turizm sektöründe çalışan ve bu sektörün strateji ve politikalarını yönlendiren profesyoneller ve (3) turizm sektöründe bilgi, beceri ve yeterliliklerini geliştirmek isteyen profesyoneller ve teknikerler oluşturmaktadır. Genç Akademisyenler Topluluğu Kuruldu niversitemiz İİBF öğrencileri tarafından 2010- Ü 2011 akademik yılında Genç Akademisyenler Topluluğu kurulmuştur. D anışmanlığını Yrd. Doç. Dr. Reha Yılmaz- ın yürüttüğü ve 2010 yılının Aralık ayında faaliyet izni alan Topluluk, akademisyen olmayı amaçlayan öğrencilere hitap ediyor. Uluslararası İlişkiler II. Sınıf öğrencisi Serhat Koç um başkanlığını yürüttüğü Topluluk akademik etkinlikler yanı sıra kültürel ve sportif faaliyetlerde de bulunmayı planlıyor. T opluluğun yetiştirme programı kapsamında topluluk üyesi öğrencilere bilimsel ve yabancı dil ağırlıklı bir eğitim programı sunulması planlanmaktadır. 3

Uluslararası İlişkiler Bölümü Tel: 0376 212 83 63 Cumhuriyet Mah. Abalı İşhanı ÇANKIRI NOT : Üniversite Öğrencilerine Yönelik İndirimlerimiz Devam Etmektedir. 4

Güler Yüzlü Bir Üniversite ABC KIRTASİYE Ali Yıldırım 0537 499 92 91 Kitap Kırtasiye Büro Malzemeleri Fotokopi PVC Malzemeleri Spiral Cilt Helezon Cilt Karton Cilt Gökalp Çankırı Bayii Cumhuriyet Mah. T.Fikret Cad. Hakan Apt. No:6 / B-C Çankırı Tel-Faks: (0376) 212 12 62 E-mail: abckirtasiye@hotmail.com SÜRAT KARGO Tel : 0 376 213 61 83 İsmail Hakkı Karadayı Mah. Cumhuriyet Cd. No: 16 ÇANKIRI 5

Uluslararası İlişkiler Bölümü Yrd. Doç. Dr. Muhittin DEMİRAY TÜRK DIġ POLĠTĠKASI NDA NELER OLUYOR? Konuya böyle bir soru ile başlamak biraz garip gelse de aslında soru, Türkiye de neler oluyor sorusunun dış politika ile ilgili kısmını ihtiva etmektedir. Türkiye de neler oluyor ile Türkiye nin dış politikasında neler oluyor sorularının bağlantısının kurulması da gerekmektedir. Dış politika, bir ülkenin sınırlarının ötesine yönelik gerçekleştirdiği tüm eylemeleri içine almaktadır. Burada eylemlerden anlaşılması gereken, siyasi, ticari, kültürel vb. gibi tüm aktivitelerdir. Bu eylemleri kim yapmaktadır sorusunu devlet diye cevap veririz. Daha doğrusu devleti temsil edenlerdir. Devleti temsil edenler kimin adına bu aktiviteleri gerçekleştirmektedirler diye bir soru daha sorduğumuzda karşımız, millet adına diye bir cevap çıkacaktır. Demek ki dış politika demokrasilerde devlet içinde örgütlenmiş bir milletin iradesi doğrultusunda onu temsil edenler tarafından icra edilmektedirler. Bu itibarla demokratik siyasi yönetimlerde bir devletin dış politikası, milletin üzerinde mutabık olduğu genel çerçeve içinde ve yine milletin iradesiyle oluşan sivil bir iktidar tarafından yürütülmektedir. İşte burada da yukarıda sorduğumuz Türkiye de neler oluyor ile dış politikada neler oluyor arasındaki bağlantı ortaya çıkmaktadır. Çünkü hem iç politikadaki gelişmelere yönelik hem de dış politikaya yönelik kararlar, milleti temsil eden iktidar tarafından alınmakta ve yürütülmektedir. Dolayısıyla günümüzde özellikle küreselleşme kavramı ile beraber düşünüldüğünde iç politika ile dış politikanın birbirini etkileyen eylemler bütünü olduğunu, birbirlerinin neden ve sonuçlarını oluşturduklarını söylememiz mümkündür. Bu bakımdan birini diğerinden bağımsız ve ayrı düşünmek mümkün değildir. Tek Parti Dönemi Dış Politikanın Restorasyonu: Türk dış politikasında bugün neler oluyor sorusunun cevabının anlaşılması için Türkiye ve uluslararası düzenin geçirdiği dönüşümleri kısaca hatırlatmakta fayda vardır. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu nun tarihi ve kültürel mirası üzerinde kuruldu. Mustafa Kemal, 1923 Lozan Barış Antlaşması ile uluslararası alanda tanınan modern bir Türkiye oluşturmaya yönelik olarak ülkenin geleneksel ve toplumsal yapısını bir dizi devrimle değiştirdi. İçerde bu gelişmeler yapılırken dış politikada yurtta sulh cihanda sulh kavramı temel ilke haline geldi. Genç Türkiye Cumhuriyeti Lozan Anlaşması sonrası dış politikada statükocu bir yaklaşım sergileyerek mevcut olan uluslararası düzenin korunması yolunda tavır aldı. Çok partili dönem Türkiye, Batı ile kurumsal işbirliği imkânını 2. Dünya Savaşı sonrası elde etti. Soğuk Savaş döneminde Doğu da hissedilen SSCB tehlikesi karşısında, Türkiye önce Kore de BM adına savaştı, ardından 1952 yılında batı savunma ittifakı NATO ya girerek, Batı ile kurumsal işbirliği bakımından önemli bir adım attı. Menderes in çok yönlü dış politika çabaları Merkezi Antlaşma Teşkilatı nın (Bağdat Paktı - nın 1955-1958) kurulması ile sonuçlandı. Avrupa ile işbirliğini geliştirmek amacıyla 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ortaklık anlaşması yapıldı. 1960 larda Kıbrıs ta Türklerin hükümetten dışlanması ile sonuçlanan çatışmalar, Türkiye nin garantör devlet olarak 1974 yılında adaya müdahalesini beraberinde getirdi. Kıbrıs konusunda Birleşmiş Milletlerde yapılan oylamalarda ve Türkiye nin adaya çıkarma yapması karşısında Batılı müttefikler, Türkiye nin aleyhinde tavır aldılar. Bu durum Türkiye nin dış politikada kendi ulusal çıkarları ile NATO çıkarlarının örtüşmediğini açıkça ortaya koydu. Türkiye nin dıģ politikadaki yeni vizyonu, Davutoğlu nun ifadesiyle Akil Ülke imajının yerleģmesini sağlamaktır. Bu vizyonu tamamlayacak ve Türkiye yi 21. Yüzyılda küresel düzeyde sayılı ülkelerin arasında yer almasını sağlayacak olan ise Türkiye nin kadim medeniyetler ile modernite arasında bir köprü vazifesini yerine getirebilecek yeteneği, bilgi birikimini ve tecrübeyi kısa zamanda elde etmesi ile mümkün olacaktır. Türkiye nin Dönüşümü: Aktif Dış Politika 80 ler uluslararası düzende hızlı dönüşümlerin yaşadığı yıllardır. Bu dönemde Afganistan ın SSCB tarafından işgali ile Soğuk Savaş ın gerilimli dönemlerinden biri yaşandı. 80 lerin sonuna gelindiğinde ise Soğuk Savaş sonra erdi. Uluslararası sistem için yeni bir dönem başladı. Bu aynı zamanda 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyıla geçiş dönemi anlamına gelmekteydi. Türkiye, 80 li yıllarda Özal iktidarı döneminde ile iç politikada 21. yüzyılı karşılamaya yönelik politikalar üretmeye çalışırken, dış politikada da geleneksel dış politikadan farklı olarak çok taraflı ve aktif politikalar yürütüldü. Özal, iktidarı döneminde yeni yüzyıla evrilirken Türkiye nin toplumsal, siyasal ve kültürel alanlarda derinden dönüşüm sürecinin temellerini attı. AET ye 1987 yılında tam üyelik başvurusu yapılırken, aynı zamanda Ortadoğu ülkeleri ile ekonomik ve siyasi ilişkilerin gelişmesi yolunda yeni bir anlayış ortaya kondu. Türkiye, Özal döneminde Orient ile Okzident arasında bir geçiş güzergâhı ve denge unsuru olmak istemekteydi. SSCB nin dağılması ile Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmeleri, Özal ın ifadesiyle Türkiye için 300 yılda bir daha gelmeyecek bir fırsatı doğurdu. Bu dönemde Türkiye üç boyutlu bir politika izlemeye başladı. Dış politikada Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi birinci boyutu, İslam dünyası ve Avrasya ile ilişkilerin geliştirilmesi ikinci boyutu oluşturmaktaydı. Üçüncü boyut ise birbirinden farklı ve zıt gibi görünen dış politikadaki yeni açılımların iç politikada siyasi, ekonomik ve toplumsal dönüşüm süreci ve tarihsel miras anlayışı ile uyumlu hale getirilmesi çabalarını oluşturmaktaydı. 90 lı yılların belirsizlikleri ve iç politikada yoğunlaşan PKK terörü nedeniyle dış politikaya hâkim olmaya başlayan güvenlik merkezli anlayış, Avrupa Birliği nin 1999 Helsinki zirvesinde Türkiye nin AB adaylık statüsünün kabul edilmesi ile farklı bir düzlemde seyretmeye başladı. Zira AB, Türkiye ye tam üyelik için aday olması yolunda verdiği yol haritası ile başka bir ifadeyle ulusal program çerçeve- 6

Güler Yüzlü Bir Üniversite sinde iç politikada bir dizi anayasal değişikliklerin yapılmasını öngörmekteydi. DSP, MHP ve ANAP Koalisyonu döneminde AB yol haritası çerçevesinde anayasal değişiklikler başladı. Türkiye nin 2001 yılında yaşadığı ekonomik bunalım 2002 yılında iktidar değişimini beraberinde getirdi. Kanat Ülkeden Merkez Ülkeye: Türkiye nin Yeni Dış Politikası Adalet ve Kalkınma Partisi nin (AK Parti) iktidara gelmesinden sonra Türkiye nin dış politikasında en önemli kırılma noktalarından biri 1 Mart 2003 yılında TBMM de dış politikada yapılan oylamadır. İkinci kırılma noktasını ise Türkiye nin AB ne tam üyelik müzakere sürecinin 2004 Aralık ayında başlamasıdır. Ak Parti, AB üyeliği yolunda gerekli anayasal düzenlemeleri gerçekleştirmeye çalışırken, TBMM de 1 Mart 2003 te yapılan oylamada ABD askerlerinin Irak işgali esnasında Türkiye topraklarını kullanma isteği reddedildi. TBMM bu oylama ile iktidar ötesinde bir irade göstererek, ABD isteğine hayır demesini bildi. Türkiye nin 2002 yılından bu tarafa iç ve dış politikasına damgasını vuran AK Parti nin, ikinci Dışişleri Bakanı ve şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 26 Mart 2003 tarihinde TBMM de yaptığı konuşmada AK Parti nin dış politikada izleyeceği ilkelerin ipuçlarını vermekteydi. Türkiye tarihine ve coğrafi konumuna yaraşır, önyargılardan ve saplantılardan arınmış, karşılıklı çıkar dengelerine dayalı bir politika izlemektedir. Bu politika, ilkeli, dengeli ve gerçekçi olmak durumundadır. Gül, konuşmasında a) Türkiye nin tarihsel sorumluluğuna ve jeopolitik konumuna atıfta bulunarak izlenecek dış politikada bu faktörlerin önemine vurgu yapmakta; b) dış politikadaki ilişkilerde önyargılardan ve saplantı sayılabilecek davranışlardan uzak işbirliği esasında dayalı ve c) son olarak dengeli ve gerçekçi politikayı, Türkiye nin izleyeceği yeni dış politikasının temel nitelikleri olarak ifade etmekteydi. Türkiye, yeni dış politika stratejileri ile uluslararası alanda dikkati çeken bir ülke konumuna geldi. Komşu ülkelerle sıfır problem stratejisi ile bu ülkelerle kronikleşmiş sorunları çözmeye çalıştı. Suriye ile stratejik ilişkilerin gelişmesi, Ürdün, Lübnan la karşılıklı vizelerin kaldırılması konularında yapılan anlaşmalarla söz konusu ülkeler arasında siyasi yakınlaşma ve ticaret hacminin gelişmesini sağlandı. Türkiye, Irak ta devam eden iç çatışmaların tarafları arasında aktif arabulucu görevi yürüterek, Irak ta yeni bir hükümetin kurulmasında etkin rol oynadı. Lübnan ile Suriye arasında Hariri suikastından sonra yaşanan gerginliğin barışa dönüşmesinde, Suriye ile Suudi Arabistan arasındaki gerginliğin ortadan kaldırılmasında ve çok konuşulan İsrail-Suriye arasında gerçekleştirdiği arabuluculuk girişimi, Türkiye nin bölgede güvenliğin sağlanması, bölge ülkeleri arasında barışın, huzurun, istikrarın oluşması ve ülkeler arasında işbirliğinin geliştirilmesinde oynadığı rol dikkate değerdir. Türkiye nin 2008 yılında iki yıllığına BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine 157 oyla seçilmesi, uluslararası alanda Türkiye nin ulaştığı itibarı göstermesi açısında önemli bir kriter olarak değerlendirmek gerekir. Başbakan Erdoğan ın İsrail hükümetini Gazze deki saldırılar ve Mavi Marmara baskını nedeniyle net bir şekilde eleştirmesi, Türk siyasi geleneği açısından alışılmışın dışında bir olay olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Başbakan Erdoğan ın Kasım 2010 da Lübnan a gerçekleştirdiği ziyaretinde karşılanma şekli ve Türkmen Köyü Kuvaşra da açık hava mitingine dönüşen bir kalabalık önünde yaptığı konuşmada verdiği mesajlar, Türkiye nin dış politikadaki dönüşümünü ve aktif politikasını gözler önüne sermektedir. Son olarak İran ile ABD nin başını çektiği Batı ülkeleri arasındaki nükleer enerji krizi bağlamında, BM Güvenlik Konseyi nin İran a uygulanacak ekonomik ambargo konusundaki oylamada Brezilya ile birlikte ABD ye açık muhalefet etmesi ve ret oyu vermesi, Türkiye nin kendi ulusal dış politikasını iddia edilenin aksine, gerektiğinde ABD den bağımsız yürütebilecek konuma geldiğini göstermesi açısından önemlidir. Nitekim ABD Dışişleri Bakan yardımcısı ve sözcüsü Philip J. Crowley resmi olarak ilk kez iki ülke arasındaki görüş ayrılıklarına rağmen ABD nin Türkiye nin uluslararası yeni konumun kabul ettiklerini ve Türkiye nin uluslararası konumundan memnun olduklarını belirten bir açıklama yapmıştır. Dış politikadaki bu açılımların sadece siyasi manevra ve kuru bir diplomasi ile yürütülmesi mümkün değildir. Siyasette stratejik vizyon sahibi olmanın yanında tüm bu söylem ve eylemleri destekleyecek ekonomik altyapının olması gerekir. Bu itibarla Türkiye son yıllarda ekonomik alanlarda yaptığı hamlelerle 2010 yılında 730 Milyar dolar GSYH ye ulaştı. Avrupa Birliği ülkelerinin çoğu ekonomik krizle uğraşırken Türkiye % 6.8 ortalama büyümeye ulaştı. Türkiye, Dünya nın 17. Büyük ekonomisine sahip ve küresel ekonominin düzenleyicisi konumuna yükselen küresel sistem için önemli ülkeler oluşturduğu Grup 20 (G 20) üyesi olarak küresel düzeyde söz sahibi olma yolunda ilerlemektedir. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde Batı savunma ittifakı NATO nun kanat ülkesi olarak tanımlanmaktaydı. Türkiye bir kanat ülke konumundan çıkarak bölündüğü bölgenin merkez ülkesi konumuna geldi. Türkiye nin dış politikadaki yeni vizyonu dışişleri Bakanı Davutoğlu nun ifadesiyle Akil Ülke imajının yerleşmesini sağlamaktır. Mütevazı, bölgede herkesi kendi ile eşit gören fakat bölgesel ve küresel düzeyde düzen kurucu bir perspektife sahip bir Türkiye oluşturulmak istenmektedir. Bu vizyonu tamamlayacak ve Türkiye yi 21. Yüzyılda küresel düzeyde sayılı ülkelerin arasında yer almasını sağlayacak en önemli faktör, Türkiye nin Ortadoğu nun kadim medeniyetleri ile modernite arasında bir köprü işlevini yerine getirebilecek yeteneği, bilgi birikimini ve tecrübeyi kısa zamanda elde etmesi ile mümkün olacaktır. Fakat özellikle son zamanlarda Türk dış politikası ile yerli ve yabancı medyada çıkan yazılar ve analizler Türkiye nin dış politikasını yöneten ve yönlendirenlerin işini kolaylaştırmamaktadır. Türkiye, bölgesel bir güç olmasına rağmen henüz küresel ölçekte bir aktör konumunda değildir. Lübnan da yaşanan hükümet bunalımı, Türkiye nin diplomatik etkinliğinin sınırlarını da göstermesi açısından önemli bir tecrübe olmuştur. Türkiye de kamuoyu ve dışarda Türkiye - nin dış politikasına sempati ile bakanlar açısından ne kadar yüksek düzeyde beklentiler oluşursa, bu beklentilerin yerine getirilememesi durumunda Türkiye nin kendisine ve yürüttüğü dış politikaya karşı hayal kırıklığı ve arkasından oluşacak güvensizlik o oranda büyük ve Türkiye açısından sarsıcı olacaktır. Bu bakımdan siyasetçilerin ve bürokratların temkinli diplomasiyi elden bırakmamaları gerekmektedir. 7

Uluslararası İlişkiler Bölümü YURDIġI BURSLARI ĠLE YÜKSEK LĠSANS VE DOKTORA EĞĠTĠMĠ u yazıyı yazmamın sebebi; Erasmus Öğrenci Hareketliliği ile yurtdışına gidecek B arkadaşlarla kendi deneyimimi paylaşmak ve onlara yol göstermektir. Yrd. Doç. Dr. Sezai ÖZÇELİK 1989 yılında üniversite hayatıma başladığımda yurtdışında eğitim konusunda fazla alternatif mevcut değildi. Sadece Japonya da yüksek lisans için yurtdışı bursları vardı. 1994 yılında Mülkiye Uluslararası İlişkiler Bölümü nden mezun olduktan sonra hiç aklımda olmamasına rağmen yurtdışında okuma fırsatı elde ettim. O yıllarda Kaymakamlık Sınavı gibi sınavlar yapılmadığı için 1992 yılında açılmış olan yeni üniversitelerin araştırma görevlisi olmak için sınavlara giriyordum. Maalesef Uluslararası İlişkiler bölümlerinin sınavları açılmadığı için Kamu Yönetimi Bölümü Kent ve Çevre Bilimleri Anabilim Dalı nda yüksek lisans yapmaya karar verdim. 1995 yılında Ankara Üniversitesi Kent ve Çevre Bilimleri Yüksek Lisans Programı na kayıt yaptırdım. İki dönem boyunca derslerimi alarak tez önerisi aşamasına kadar gelmiştim. Bu sırada ÖSYM nin açtığı bir sınavı duydum. Yurt dışında yüksek lisans ve doktora eğitimi için öğrenci alacakları ilanı verilmişti. Hemen ÖSYM merkezinden sınav başvuru formunu doldurup başvurumu yaptım. Acılı bir günümde sınav sonucumu öğrendim. Amcamın vefat haberini aldığım gün Ankara dan sınav sonuç belgesi gelmişti. O gün hem büyük bir sevinci hem de büyük bir hüznü yaşadım. Sınavı kazanmıştım. Amerika Birleşik Devletleri nde yüksek lisans ve doktora eğitimi için 1416 sayılı kanuna tabi olan Milli Eğitim Bakanlığı nın resmi burslu öğrencisi olmuştum. O günden sonraki süreç bayağı zorlu olmuştu. İlk başta MEB ile bir taahhütname imzaladım. Buna göre, aldığım bursun iki katı süreyle mecburi hizmet yükümlülüğü altına girmiştim. O günlerde bunun ne anlama geldiğini düşünmemiştim bile. İkincisi, üç tane kefil bulmak ve onlara da taahhütname imzalatmak zorunda idim. Kefillerin de devlet memuru olması şartı vardı. Bürokratik işlemlerden sonra İngilizce seviye sınavına girdim ve ODTÜ nün sınavını geçtim. Mülkiye de bir yıl Hazırlık okumam işe yaramıştı. Fakat bu durum bir anlamda işimi de zorlaştırdı. Sınavı geçemeyen diğer burslu arkadaşlar ODTÜ de İngilizce Hazırlık eğitimi aldı. Ben ise ABD de kendime okul arama çalışmalarına başladım. Yurtdışında okumanın bana birçok getirisi ve götürüsü olduğunu düşünüyorum. Bir kere daha gitmeyi ve bazı şeyleri farklı yapmayı isterdim. Gittiğimden dolayı pişman olduğum anlarım olmuştur. Fakat şu anda gittiğim için çok memnunum. İlk olarak, Ankara daki Fullbright Ofisi ne gittim. Oradaki uzman bana ABD de nasıl okul bulunacağını ve yapmam gerekenleri anlattı. ABD de bir okuldan kabul alabilmem için TOEFL (İngilizce seviye sınavı) ve GRE (ALES benzeri bir sınav) sınavlarından iyi bir derece almam, İngilizce transkriptler (hem lisans hem yüksek lisans için), motivasyon mektubu, 3 tane referans mektubu ve başvuru formu doldurmam gerekiyordu. Finansal durumum için MEB İngilizce bir mektup vermişti. İlk olarak, TOEFL sınavını halletmem gerekiyordu. O sırada Ankara da TOEFL kursları azdı. En iyisi olan Amerikan Kültür TOEFL kursuna yazıldım. Zaten TOEFL sınavını Ankara - da sadece Amerikan Kültür yapabiliyordu. İlk sınavdan 553 almıştım. Fena sayılmazdı fakat iyi üniversiteler için 575-600 aralığında bir sonuç almalıydım. GRE sınavına da test kitapları ile hazırlandım. Ondan da 1260 puan aldım. Bu sonuçlardan sonra 1996 Güz dönemi için başvuru yapmaya başladım. 1995 yılı ve 1996 Ocak-Şubat aylarına kadar başvuru yapabilirdim. Tabii bütün bunları yaparken tek başımaydım. ODTÜ de İngilizce kursuna giden arkadaşlar en azından birbirlerine yardım edebiliyorlardı. Benim öyle bir şansım olmamıştı. Bunun üzerine bir Danışmanlık şirketine gittim. Onlarla her bir okul başvurusu için 100 dolar üzerinden anlaştım. Bana danışmanlık yaptılar; fakat o parayı hak edecek fazla bir şey de yapmadılar. Ama başvurularımı yolladım. Ve University of 8

Güler Yüzlü Bir Üniversite Dayton dan kabul aldım. Bu ilk kabulüm idi. TOEFL ı yükseltmek için tekrar sınava girdim. Ama bu sefer 550 almıştım. 1996 yılı başlarında MEB e gittim. ODTÜ de kursa giden öğrencileri 3 aylığına ABD ye İngilizce kurslarına göndermek için hazırlık yapıyorlardı. Ben sadece onlara University of Dayton kabulünü verebilmiştim. Şansıma beni de İngilizce Hazırlık kursuna göndereceklerini söylediler. Bu beni rahatlatmıştı bir parça. Mayıs ayında 8 tane arkadaşımla beraber bizi Washington D.C. deki American University ye İngilizce Hazırlık kursuna yollamaya karar verdiler. Tabii ilk önce ABD vizesi almam gerekiyordu. THY den uçak bileti rezervasyonu yaptırdıktan sonra American University den gelen belgeler (kabul yazısı, J-1 vize başvuru belgesi) ve kendi belgelerim ile beraber J-1 vizesi için başvurdum. Sadece İngilizce Hazırlık dönemi boyunca yani 31 Ağustos 1996 ya kadar vize aldım. J-1 vizesinin ne kadar katı bir vize olduğunu ve ABD de kalmanın bu vize ile ne kadar zor olduğunu sonradan öğrendim. Tüm işlemlerim bitmişti. Artık ABD ye gidebilecektim. Ama bu yolun başlangıcı bile değildi. Daha önümde bilinmeyen birçok denklem var gibiydi. Üniversiteyi ailemden uzakta okumuştum. Fakat şimdi başka bir kıtaya gidecektim. 23 yaşında da olsam zor bir tecrübe olacaktı. 05 Mayıs 1996 da Ankara Esenboğa Havalimanından sabah 09.00 uçağı ile İstanbul a oradan da New York JFK ya uçtum. JFK Havalimanından Delta Airlines ile Washington National Airport a indim. İstanbul daki uçakta diğer 8 arkadaşımla buluşmuştuk. Bir başka iyi nokta ise iki kişi dışında hepimiz Uluslararası İlişkiler eğitimi almak için aynı yere gidiyorduk. Birbirimize yardımcı olabilirdik. 8 kişi içinde 5 tanesi benim Mülkiye den sınıf arkadaşım idi. Oraya gidince beraber ev tuttuk. Bize verilen 1100 dolarlık bursla geçinmek için aynı apartman dairesinde 3 kişi kalıyorduk. Tabii aynı yere gitmemizin handikapını daha sonra anladım. İngilizcemiz daha iyi gelişebilirdi. Ayrıca ABD tecrübesini daha iyi ve faydalı yaşayabilirdik. 05 Mayıs 1996 da gittiğim Amerika maceramı İngilizce Hazırlık kursunu (Mayıs-Ağustos 1996) yüksek lisansımı American University (Washington D.C.) (Eylül 1996-Agustos 1998) ve doktoramı George Mason University (Fairfax, Virginia) (Eylul 1998- Agustos 2004) de bitirerek toplam 8 yıl 4 ay kalıp 12 Eylül 2004 te Türkiye ye dönerek tamamladım. Yurtdışında okumanın bana birçok getirisi ve götürüsü olduğunu düşünüyorum. Bir kere daha gitmeyi ve bazı şeyleri farklı yapmayı isterdim. Gittiğimden dolayı pişman olduğum anlarım olmuştur. Fakat şu anda gittiğim için çok memnunum. Erasmus la ve diğer fırsatlarla yurtdışına gidecek arkadaşlara fırsatları değerlendirip 3 gün bile olsa yurt dışına gitmelerini tavsiye ederim. Son bir not; şu anda gerçekten daha fazla fırsatlar var: Erasmus, AB Gençlik Projeleri, Avrupa Gönüllü Hizmeti (AGH), v.b. Belki başka bir yazıda ABD de okuma tecrübelerimi paylaşırım. Ama giderken birçok zorluklar oldu. Okurken ve yaşarken de zorluklar oldu. Yine de tüm bu zorluklar sonunda kazanılan tecrübeler siz genç arkadaşlarımızın ileriki yaşamlarında iyi yerlere gelmelerini sağlayacaktır. Son olarak, Mnemonik tekniği ile ERASMUS u tamamlayın. İlk harf şöyle olabilir. E AT R... A... S... M... U... S... 9

Uluslararası İlişkiler Bölümü ÇOK BOYUTLU TÜRK DIġ POLĠTĠKASI VE G.KAFKASYA YA ETKĠSĠ üreselleşme süreci Türkiye üzerinde yüksek düzeyde etkiler bırakmıştır. K Küreselleşmenin etkilediği alanlardan birisi de dış politikadır. Bu durumun temel bir nedeni, Türkiye nin jeo-stratejik konumundan kaynaklanmaktadır. Öte yandan, küreselleşmenin güvenlik boyutu, Türkiye yi uluslararası terörizmle mücadele, silahların kontrolü ve silahsızlanma, yasadışı göç, uluslar arası suçlarla mücadele gibi konularla çok daha kapsamlı ve derin bir şekilde uğraşmaya, bu konularda bölgesel ve uluslararası işbirliğinde öncü rol almaya yöneltmiştir. Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ Türk dış politikası kuruluşundan itibaren, Atatürk tarafından geliştirilen "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesi doğrultusunda, uluslararası barışı hedefleyen bir dış politika izlemiştir. Ancak, bu ilke dünya politikasında etken bir siyaset izlemekten ziyade edilgen bir siyaset olarak algılanmıştır. Ancak, Turgut Özal la birlikte, Globalleşmenin de etkisiyle Türk dış politikası evrim geçirmiş ve çok boyutlu yeni bir dış politika geliştirilmiştir. Bu dönem Türk dış politikasının başlıca amacı, gerek Türkiye de, gerek bölgesinde, barış ve refah üzerine kurulu, istikrarlı, işbirliğine dayalı ve beşeri kalkınmayı sağlayacak bir ortamın yaratılmasıdır. Yeni Türk dış politikası, ülke güvenliğinin sağlanmasını, ulusal çıkarların korunması, ülkesel kalkınma ve refah için gerekli dış kaynakların teminini, dost ve müttefikler edinilmesini, Türkiye nin çağdaş dünya içindeki yerinin korunmasını ve güçlendirilmesi hedeflenmiştir. Bütün bu hedeflerin, başta komşular olmak üzere, bütün ülkelerle iyi ilişkiler ve işbirliği ortamının tesisi, uluslararası barış, istikrar, güvenlik ve refaha katkıda bulunulması yoluyla gerçekleştirilmesi ilke edinilmiştir. Türkiye, çok boyutlu siyasetin bir gereği olarak Kafkasya da barıģın sağlanmasına yönelik yoğun bir çalıģmaya girmiģtir. Türkiye nin bölgede daha etkin olmasını sağlayacak bir diğer husus da bölgede menfaati olan devletlerle yakın bir iliģkiye girilmesidir. Türkiye, günümüzün küreselleşmiş dünyasında, uluslararası toplumun aktif ve sorumlu bir üyesi olarak, Batı yla Doğu yu, Kuzey le Güney i uzlaştırmak yönünde çaba sarfeden, tüm bölgelerde etkinlik gösteren bir aktördür. Avrasya nın merkezindeki konumu ve geniş bir alana yayılan tarihi ve kültürel bağlarıyla, kültürlerarası diyalog ve etkileşimin geliştirilmesinde bir çok bölgede önemli bir katalizör işlevi görmektedir. Bu bölgelerden birisi de Kafkasya dır. Globalleşen ve bunun doğal sonucu olarak çok boyutlu hale gelen Türk dış politikasının Kafkasya siyasetinin amaçlarını genel olarak iki başlık altında toplamak mümkündür. 1. Güney Kafkasya da barış ve istikrarın korunması, 2. Güney Kafkasya da olabildiğince çok tarafın katılımıyla gerçekleştirilecek bir işbirliği platformunun oluşturulması. Bu iki amacın gerçekleşmesi için Türkiye nin aktif bir diplomasi uygulamıştır. Ancak bu diplomasi henüz istenen sonuçları vermemiştir. Zira, gerek siyasi, gerekse ekonomik istikrar ve işbirliğinin sağlanmasını engelleyecek bir çok 10

Güler Yüzlü Bir Üniversite faktör mevcuttur. Gerek bölgedeki ayrılıkçı bölgeler sorunu, gerekse Batı, Rusya, İran ve Türkiye denkleminde güç savaşı siyasi ve dolayısıyla ekonomik birliğin karşısında bir set oluşturmuştur. Ayrıca bölge halkları arasında Sovyet döneminde gerçekleştirilen kalıcı düşmanlıklar da bölgesel uzlaşı ve işbirliğinin gerçekleştirilmesini engelleyen bir diğer faktör olmuştur. Bununla birlikte Türkiye, çok boyutlu siyasetin bir gereği olarak Kafkasya da barışın sağlanmasına yönelik yoğun bir çalışmaya girmiştir. Kuvvet yoluyla toprak ilhakına karşı, devletlerin toprak bütünlüğüne saygılı bir politika izleyen Türkiye, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ihtilafı çözmek için başından beri olağanüstü gayretler sarf etmiştir. Aynı şekilde, Gürcistan ile Rusya arasındaki ayrılıkçı Abhazya ve Güney Osetya sorunlarının çözüme kavuşturulması için diplomasi trafiği başlatmıştır. Kafkasya da İşbirliği ve İstikrar Platformu nun kurulmasına yönelik bir çok deneme yapan Türkiye, tüm bölgeyi tek bir çatı altında toplayarak anlaşmazlıklara tek ve toplu bir çözüm getirilmeye çalışmıştır. Bu çerçevede bölge devletleriyle işbirliğinin arttırılmasına çalışılırken, diğer yandan bölgede menfaati olan bölgesel ve küresel güçlerle ilişkilerini geliştirerek bölgesel sorunlara ortak akıl geliştirmek için harekete geçmiştir. Son dönemde de bunun olumlu sonuçlarını elde etmeye başlamıştır. Türkiye nin Komşularla Sıfır Problem ilkesi üzerine kurulu yeni çok boyutlu siyasetinin Kafkasya daki sorunlara daha etkin çözümler getirebilmesi için öncelikle bölgedeki devletlerin özel durumları dikkate alınmalıdır. Zira, bölgedeki 3 ülkenin (Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan) sosyal, siyasi ve ekonomik durumları ve özellikleri birbirinden önemli oranlarda farklılık göstermektedir. Gelişmişlik düzeyi, dış unsurlardan etkilenme oranı, iç baskı gruplarının aktif siyasete etkisi vb. unsurlara göre yapılacak bir değerlendirme Türkiye nin bölgedeki faaliyetlerini etkin kılacak ve bölge devletlerini Türkiye ye daha da yaklaştıracak, tekliflerine daha sıcak yaklaşmalarını sağlayacaktır. Türkiye nin bölgede daha etkin olmasını sağlayacak bir diğer husus da bölgede menfaati olan devletlerle yakın bir ilişkiye girilmesidir. Kafkasya çok önemli bir stratejik mevkide olduğu için pek çok ülkenin ilgisini çekmektedir. Bölgeyi kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendirmek, yeniden yapılandırmak isteyen bölgesel ve küresel güçler bölgedeki her türlü girişimle doğrudan ilgilidir. Bu nedenle, Türkiye nin bölge politikasının kalıcı ve yapıcı sonuçlar meydana getirmesi için bölgeye etki eden güçlere yönelik ayrı bir çalışma yapması kaçınılmazdır. Zira bölgeye doğrudan etki etme yeteneği ve gücüne sahip Rusya, İran ve Batılı ülkeler hatta Uzak Doğu üçlüsü (Çin, Japonya, Güney Kore) Türkiye nin bölgesel politikasına etki edecek önemli unsurlardır. Çünkü, bu ülkelere yönelik politikaların olumlu yada olumsuz gelişimi Türkiye nin bölgedeki varlığını ve etkileyiciliğini, siyasi manevralarının bölge ülke ve halkları tarafından kabulünü doğrudan etkileyecektir. Ayrıca, bölge devletleri, bölgesel ve küresel güçlerin bölge menfaatlerinin uzlaştırılması gereklidir. Bu da ancak ekonomik unsurlar üzerine kurulu geniş katılımlı bölgesel bir işbirliği platformu oluşturmaktan geçmektedir. 11

Uluslararası İlişkiler Bölümü TÜRKĠYE-AB ĠLĠġKĠLERĠ NEREYE GĠDĠYOR? 010 yılı gerek AB, gerekse Türkiye için zor bir yıl oldu. AB, başta Yunanistan, İrlanda, Portekiz, İspanya gibi ekonomik iflasa giden üye ülkeleri 2 için tedbirler almaya çalışırken, Türkiye ile müzakerelerde gözle görülür bir ilerleme sağlanamadı. Yrd. Doç. Dr. Hatice YAZGAN Müzakere performansı; Türkiye nin AB müktesebatına uyumu için mevzuatın fasıllara bölündüğü ve ilgili fasıl içeriğini kendi hukukuna aktardığı süreçteki ilerleme ile ölçülecekse; müzakere süreci durma noktasına geldi sonucuna varılabilir. Zira AB Kıbrıs sorununun çözümünü diğer bazı fasıllar için önşart olarak koyduğu için açılamayan fasıllar yanında, Fransa ve Güney Kıbrıs ın bloke ettiği fasıllar da mevcut. Durum teknik olarak böyle iken; Türkiye ve AB kamuoylarının birbirlerine karşı olumsuz tutumları, durumu daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. 2011 yılında neler olabilir? 1 Ocak 2011 tarihinde Macaristan, AB Dönem Başkanlığı nı Belçika dan devraldı. AB de trio olarak adlandırılan üçlü Başkanlık mekanizmasına göre; ilgili dönem başkanlığını üstlenen ülke, takip eden iki dönemde başkanlığı üstlenecek ülkelerle devamlılığı sağlamak üzere yakın işbirliği içinde çalışıyor. Bu çerçevede, Ocak 2010-Haziran 2011 tarihleri arasında görev yapan üçlü Başkanlık- İspanya, Belçika ve Macaristan- ortak bir program oluşturdu. Bu Program yanında, her bir Dönem Başkanlığı nın kendine özgü hedefleri de bulunuyor. Dönem Başkanlıklarının Türkiye ile müzakerelerde bir ya da birkaç fasıl açma hedefi de dönem başında belirtilen noktalardan biridir. Sona eren Belçika Dönem başkanlığı sırasında hiçbir fasıl açılamazken, Macaristan, Türkiye ile müzakerelerde ilerleme sağlama hedefini öncelikleri arasında saydı. Dönem Başkanı ülkenin inisiyatifi ile müzakerelerde ne kadar ilerleme sağlanabilir? Öncelikle sorunun özünde yatan teknik problemleri incelemek gerek. Türkiye nin AB üyeliği hedefinden vazgeçmesi gibi bir seçenek rasyonel gözükmemektedir. AB - nin şu an ekonomik krizde olması da bu gerçeği değiştirmemektedir. Zira Türkiye nin en yakın ticari ortağı yine AB ülkeleridir. Kıbrıs sorunu Türkiye nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nin adada çözüm için desteklediği Annan Planı, Güney Kıbrıs tarafından reddedilmesine ve bir anlamda Güney Kıbrıs çözümsüzlüğü sürdüren taraf olarak görülmesine rağmen 2004 yılında AB ye tam üye olarak kabul edildi. Bu durum Türkiye nin AB nin Kıbrıs konusunda objektif davranmadığına dair kanaatini pekiştirdi. Sonrasında; Türkiye nin 1964 yılında yürürlüğe giren Ankara Antlaşması hükümlerini 2004 yılında Güney Kıbrıs da dâhil AB ye yeni katılan ülkeleri de kapsayacak biçimde genişletmesi yükümlülüğünün, KKTC den AB ülkelerine ticaret yapılmasını sağlayacak düzenlemelerin Güney Kıbrıs vetosu ile yürürlüğe girememesi ile birlikte değerlendirilmesi ve karşılıklı olarak restleşilmesi ilişkileri tam bir çıkmaza soktu. Bu durumun Türkiye açısından en olumsuz sonucu, AB tarafından Kıbrıs sorununun çözümünün müzakere fasıllarının açılması için ön şart olarak konması oldu. 12

Güler Yüzlü Bir Üniversite Türkiye ve AB arasındaki sorunların nedenini tek bir tarafta aramak, çözümsüzlüğe katkıda bulunmaktan başka bir işe yaramaz. Konuya her iki taraf açısından bakıldığında karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. Öncelikle AB nin Kıbrıs politikasında zaman zaman basiretsizlik sergilediği açıktır. Küçük bir AB ülkesinin, AB politikalarında bu denli etkili olarak, Birlik mekanizmalarını kendi çıkarları için kullanmasına izin verilmesi, bir Değerler Birliği olarak AB yi, çatışmalara çözüm bulma misyonunun gerisine düşürmektedir. Kıbrıs sorunundan bağımsız olarak, bazı AB liderlerinin popülist söylemlerle Türkiye karşıtlığı yaratmaları da sorunları derinleştirmektedir. AB nin Türkiye ye karşı güvenilir bir ortak tavır ortaya koyması, Türkiye tarafında şüphelerin dağılmasını ve kararlılıkla hareket edilmesini sağlayacaktır. Türkiye de ise son yıllarda gerçekleştirilen kamuoyu araştırmalarında AB ye üyelik isteğinin azaldığı, bundan da vahimi AB nin Türkiye yi istemediğine ve asla üye olarak kabul etmeyeceğine dair inancın pekiştiği görülmektedir. Ancak dogmatik ve yüzeysel fikirlere kapılmadan, partiler üstü bir kararlılıkla hareket edilmesi gerekmektedir. Kıbrıs sorununun çözümünde de açık bir iletişim dili kullanılmalı, her iki tarafın hassasiyetlerinin dikkate alındığı bir uzlaşı zemini yaratılmalıdır. Türkiye, AB de yaşanan ciddi ekonomik krizin aksine ekonomik olarak güçlü durumdadır. Son yıllarda coğrafi konumunun gerektirdiği çok boyutlu dış ve ekonomik politikaları başarıyla uygulamaktadır. Ancak; Türkiye nin çevresindeki ülkeler AB üyesi ve daha çok AB ile yakın ekonomik ilişkide olan ülkelerden oluştuğundan, Birliğin standartlarında üretim ve hizmet sağlamakta ve talep etmektedirler. Bunun yanında Türkiye nin AB adaylığı başta Orta Doğu ülkeleri olmak üzere pek çok ülkede çok olumlu etkiler yaratmaktadır. Bu bilgiler ışığında, Türkiye nin AB üyeliği hedefinden vazgeçmesi gibi bir seçenek rasyonel gözükmemektedir. AB nin şu an ekonomik krizde olması da bu gerçeği değiştirmemektedir. Zira Türkiye nin en yakın ticari ortağı yine AB ülkeleridir. Bunun yanında AB - nin Türkiye den yerine getirmesini talep ettiği (ve diğer tüm aday ülkeler için öngördüğü) Kopenhag kriterlerinin içeriğini; demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi her bireyin doğuştan sahip olması gereken, doğal ve insanca yaşamasını sağlayacak haklar oluşturmaktadır. Bu konularda AB nin Türkiye de eksiklik olarak addettiği uygulamalar, Türk vatandaşlarının demokratik bir ortamda yaşamını sürdürmesi için yeniden düzenlenmesi gereken noktalardır, AB tarafından uygulanmaya zorlanan bir külfet olarak algılanmamalıdır. Netice itibariyle, 2011 yılının ilk altı ayı için yoğun bir gündeme sahip olan Macaristan Dönem Başkanlığı Türkiye ile yeni bir fasıl açma isteğini belirtse de, Kıbrıs sorunundaki çıkmaz aşılmadıkça müzakerelerde kısa dönemde çok büyük bir ilerleme sağlanması zor gözüküyor. TÜRKĠYE NĠN EN BÜYÜK HAZĠNESĠ: GENÇLER Nüfusunun yarısından fazlasını gençlerin oluşturduğu Türkiye de, AB ile ilişkilerin odak noktası da gençler olmalıdır. Sorgulayan, çözüm üreten, en az bir yabancı dili çok iyi konuşabilen, uluslararası olaylara çok boyutlu bakabilen gençler, gelecekte Türkiye nin kaynakları doğru kullanıldığı takdirde ulaşılması çok da zor olmayacak hedeflerini yerine getirecek bireyler olacaktır. Bu açıdan bakıldığında gerek Türkiye, gerekse AB açısından, ağaçlara bakmaktan ormanı göremeyen bir yaklaşımla, konunun özüne odaklanmak yerine ayrıntılarla vakit kaybetmek, gençlerimizin önündeki geleceği ertelemekten başka bir işe yaramayacaktır. 13

Uluslararası İlişkiler Bölümü TUNUS VE MISIR DA YAġANAN GELĠġMELER VE OLASI SONUÇLARI on günlerde Tunus ve Mısır da yaşanan gelişmeler uluslararası kamuoyunun dikkatini Ortadoğu ya çevirdi. Her iki ülkede de halkın iktidardaki yönetimlere karşı ayak- S lanması, bölgedeki diğer rejimlerin geleceği konusunda da soru işaretlerine neden oldu. Halk hareketlerinin özellikle Yemen, Ürdün, Suriye ve hatta İran a bile sıçrayabileceği tartışılır hale geldi. Peki, bu olaylar Ortadoğu da köklü ve geniş çaplı bir değişimin ilk işaretleri olarak değerlendirilebilir mi? İslam ülkelerinde siyasi rejimler değişime gebe mi? Türkiye nin bu gelişmelerdeki payı nedir ve bu gelişmelerden nasıl etkilenir? Bu gibi sorulara yanıt bulabilmek için Tunus ve Mısır da yaşanan gelişmeleri kısaca özetlemekte fayda var. Arş. Gör. Ömer AK [Tunus ve Mısır - da yaşanan gelişmeler] hem bölgenin dönüşümünde Türkiye nin önemli bir rol oynayacağı; hem de bölgede yaşanacak olan dönüşüm sonucunda Türkiye nin çok boyutlu dış politika vizyonu çerçevesinde daha geniş bir hareket sahası kazanarak etki alanını genişletebileceği şeklinde yorumlanabilir. Tunus 1956 yılından bu yana cumhuriyet rejimiyle yönetilen bir ülke. Habib Burgiba 1956 1987 yılları arasında kısmen Fransa, kısmen Türkiye modellerini örnek alan, demokrasiyi uzun vadeli hedef olarak koymasına rağmen zaman zaman antidemokratik uygulamalara imza atan bir yönetim uyguladı. Katı bir laiklik anlayışı çerçevesinde uygulanan bir modernizm politikası sonucunda, kişisel hak ve özgürlükler ikinci plana atılarak baskıcı uygulamalara imza atıldı. Burgiba döneminin bıkkınlığı ve yorgunluğu neticesinde, çeşitli halk kesimlerinin desteğiyle yönetime gelen Zeynel Abidin Bin Ali, % 99 a yakın oylarla 23 yıl boyunca iktidarda kaldı. Eski istihbaratçı Bin Ali döneminde iktidarın kişisel amaçlarla kullanılması neticesinde ülke bir mafya devleti haline geldi. Modernist ve Seküler olarak tanımlanan Bin Ali nin demokrasi ve insan hakları karnesi de hiç parlak sayılmazdı. Antidemokratik uygulamalar ve insan hakları ihlalleri halkın öfkesini çoğalttı. Ekonomideki ciddi sorunlar, özellikle işsizlik nedeniyle toplumdaki gerginlik arttı. 17 Aralık 2010 tarihinde Tunuslu genç bir seyyar satıcının meyvesebze tezgahına el konulması nedeniyle kendini yakması ve hayatını kaybetmesi ise bardağı taşıran son damla oldu. Halkın isyan etmesi nedeniyle çıkan olaylar sonucunda Bin Ali ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Fransa ya kabul edilmeyen Bin Ali önce Malta ya, daha sonra ise Suudi Arabistan a kaçtı. Şu anda Tunus halkı, herkesin katılabileceği serbest seçimlere hazırlanıyor. Kimilerinin Gürcistan ve Ukrayna da yaşanan ve Soros destekli renkli devrimlere referansla Yasemin Devrimi olarak adlandırdığı, ancak dış kaynaklı olmaktan çok Tunus- un kendi dinamikleri sonucunda ortaya çıkmış gibi görünen halk hareketi nin en önemli sonucu, diktatörlüklerin devrilmesinin mümkün olduğunu diğer Ortadoğu ülkelerine göstermesi oldu. Arap dünyasında ilk kez bir rejim halk tarafından devrildi. Bu devrimi Batı yanlısı bir Renkli Devrim ya da gerici bir İslam Devrimi olarak adlandırmak, özelde Tunus, genelde ise Ortadoğu daki toplumsal dinamikleri yok saymak anlamına gelecektir. Tunus ta başlayan hareketler kısmen Yemen ve Cezayir e de yansıdı ancak Mısır ı ciddi ölçüde sarstı. Hasan Cemal, 2 Şubat 2011 tarihli Milliyet Gazetesi ndeki yazısında, Mısır da halkın neden ayaklandığını şu şekilde özetliyor: İşsizlik... Yoksulluk Ekonomide devletçilik... Sosyal adaletsizlik... Gelecek umudu olmayan gençlik... Yozlaşmış siyasal liderlik... Yolsuzluk ve rüşvete batmış devlet... Arkasındaki en büyük güç halk değil ordu olan siyasal rejim... Demokratik hak ve özgürlüklere nefes aldırmayan polis devleti... Bir de diktatör! Bütün bunlar bir araya getirildiğinde Batı yanlısı Mübarek rejiminin yine Batı destekli bir halk hareketi aracılığıyla devrilmeye çalışıldığını söylemek mümkün görünmüyor. Zaten Mübarek rejimi bölgede İsrail in varlığının en büyük teminatlarından birisi ve Batı nın, özellikle ABD nin en önemli müttefikleri arasında. Mübarek, içeride ordunun, dışarıda ise ABD nin desteğiyle, 1977-78 yıllarında Enver Sedat tarafından başlatılmış olan Camp David barış sürecini devam ettirdi ve Mısır-Gazze sınırını (Refah Geçidi) kapalı tutarak İsrail in Filistin i kontrol altında tutmasını kolaylaştırdı. Bu nedenle İsrail, Mısır da istikrarın korunması ve Mübarek rejiminin desteklenmesi gerektiğini vurgulayarak Batılı müttefiklerini bu yönde ikna etmeye çalışıyor. Ayrıca mevcut haliyle Mısır hükümeti, 14

Güler Yüzlü Bir Üniversite ABD nin de bölgedeki en önemli müttefiklerinden birisi. Ancak Mısır daki gelişmeleri uzun süre sessizce izleyen Obama yönetimi, 1 Şubat 2011 tarihinde düzenlenen ve bir milyondan fazla kişinin katıldığı Milyonların Yürüyüşü nün ardından, Mısır daki değişimi engellemesinin artık mümkün olmadığını fark etti ve bir açıklama yaparak Mısır da bir an önce barışçıl değişim yapılması gerektiğini vurgulamak zorunda kaldı. Bu açıklamadan birkaç saat önce Mübarek, Eylül 2011 de yapılacak olan seçimlerde aday olmayacağını açıklamıştı bile. Ancak kimileri bu durumu, Mübarek in zaman kazanmak için bir manevrası olarak değerlendiriyor. Yine de Mısır daki gelişmeler incelendiğinde, bu manevranın başarılı olamayacağını ve Mübarek in zaman kazansa bile kendi sonunu engelleyemeyeceğini söylemek mümkün. Öte yandan Mısır da yaşanan ayaklanmanın İslamcı bir tonu olmadığını da söylenebilir. Öyle olsaydı, Mısır ın en güçlü ve örgütlü muhalefet topluluğu olan Müslüman Kardeşler in (İhvan-ı Müslimin) hareketlerde daha aktif rol alması beklenebilirdi. Ancak İhvan ın pasif bir rol oynamayı tercih ettiği görülüyor. Radikal İslamcı çizgisiyle tanınan İhvan, Mısır ı yönetmeye aday olmaktan kaçınıyor olabilir. Süreçte öne çıkması halinde, ılımlılık yönünde bir esmene göstermesi mümkün olmadığı için radikal bir dönüşümü yüklenmek zorunda kalacak olan İhvan, bu riski almayı tercih etmiyor da olabilir. Sebep ne olursa olsun, İhvan ın pasif kalmayı tercih etmesi nedeniyle, Nobel Barış Ödülü sahibi muhalif lider Muhammed El Baradey ön plana çıkıyor. Kısacası Tunus ta yakılan ve Mısır dan Ortadoğu ya yayılmaya başlayan ateş, Batı yanlısı ya da İslamcı olmaması ve toplumsal dinamiklere dayanması nedeniyle gelip geçici olmaktan uzak göründüğü için bölgedeki yönetimlerin, özellikle diktatörlüklerin korkulu rüyası haline gelmiş durumda. Ürdün Kralı Abdullah önlem olarak hükümeti değiştirdi. Lübnan da geçici hükümetin başbakanı olan Saad Hariri nin taraftarları, Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman ın hükümeti kurma görevini Hizbullah grubunun adayı olarak 65 milletvekilinin desteğini alan Necip Mikati ye verme ihtimalini protesto etmek amacıyla başta başkent Beyrut olmak üzere ülkenin birçok şehrinde gösteriler yapıyor. Peki, olaylar Suriye ve İran a sıçrar mı? Bu konuda tahmin yürütmek için henüz erken. Ancak Ortadoğu da halkların artık yönetimlere eskisi kadar kolay boyun eğmediği bir gerçek. Kısa vadede olmasa bile orta veya uzun vadede gelişmelerin bir şekilde Suriye ve İran a da sıçraması beklenebilir. Halkın çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, yerleşmiş bir demokratik yönetime sahip olan tek ülke olan Türkiye nin bu gelişmelerde az da olsa payı olduğu söylenebilir. Özellikle Başbakan R.T. Erdoğan ın Davos Zirvesi ndeki ünlü One Minute çıkışından sonra dikkatleri üzerine toplayan Türkiye, Müslüman halklar açısından bir demokratikleşme modeli olarak görülmeye başlandı. Bölge ülkelerinde yaygın olarak takip edilen Türk dizileri ve bölgede iş yapan Türk şirketleri gibi faktörler, bölgedeki toplumların Türkiye yi daha yakından takip etmesine olanak sağladı. Birtakım sorunlar olsa da demokratik bir siyasi yapıyla Müslüman toplum yapısının bir arada var olabileceği daha net görülmeye başlandı. İnsanlar bu sayede kendi yönetimlerini ve rejimlerini sorgulamaya başladılar. Ülkelerin içinde bulunduğu toplumsal ve ekonomik sorunlar da eklendiğinde, Tunus la başlayan ve Mısır la zirve yapan halk hareketleri için uygun zemin sağlanmış oldu. Bugün Türkiye, Tunus ve Mısır gibi rejim karşıtı gösterilerin yapıldığı ve yakın bir zamanda demokrasi ile İslamcı yönetimler arasında bir seçim yapmak zorunda kalabilecek olan ülkeler için alternatif bir model olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum hem bölgenin dönüşümünde Türkiye nin önemli bir rol oynayacağı, hem de bölgede yaşanacak olan dönüşüm sonucunda Türkiye nin çok boyutlu dış politika vizyonu çerçevesinde daha geniş bir hareket sahası kazanarak etki alanını genişletebileceği şeklinde yorumlanabilir. Gelişmelerin sonuçları zamanla daha net anlaşılacaktır. Bize de bölgedeki değişimin sonuçlarını izleyip görmek düşüyor. 15

Uluslararası İlişkiler Bölümü ERMENĠ PROTOKOLLERĠ NĠN MEVCUT DURUMU VE GELECEĞĠ ürkiye nin yeni dış politikası, artık bir çevre ülke olma rolünü geçmişte bırakarak T kendi güvenlik ve istikrarını sağlamak için, çevresindeki ülkelerin düzeni, istikrarı ve güvenliğini sağlama anlayışına dayanan daha aktif ve yapıcı bir rol üstlenmeyi amaçlamaktadır. Bu yeni anlayışın en önemli araçlarından/yöntemlerinden biri olan proaktif dış politika yaklaşımına göre, ilk olarak komşularla sıfır sorun lu ilişkiler tesis edilmesi sonrasında ise maksimum işbirliği nin sağlanması gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye, AKP Hükümetleri dönemi boyunca Yunanistan, Bulgaristan, İran, Suriye gibi komşularıyla olan ilişkilerinde önceki dönemlerden kalan bazı sorunların üstesinden gelerek daha normal bağlantılar kurmayı başarabildi. Arş. Gör. Altan AKTAŞ Ermenistan la ilişkiler konusunda da aynı tutum benimsenmiş olmasına rağmen, ilişkileri normalleştirme yönünde benzer bir başarı elde edilemedi. Normalleşme yönünde ulaşılan en uç nokta, hâlâ iki ülke tarafından da onaylanmamış olan protokoller oldu. Ağustos 2007 den itibaren İsviçre nin gözetiminde Türk ve Ermeni diplomatların yürüttükleri yoğun bir teknik altyapı çalışmasına dayanan bu protokoller (1), 10 Ekim 2009 da Zürih te iki ülke dışişleri bakanları tarafından imzalandı. Ancak gerek Türkiye nin 21 Ekim 2009 da TBMM Dışişleri Komisyonu na sunulan protokollerin TBMM Genel Kurulu na getirilmesini Ermenistan la Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun çözümü şeklinde bir ön şarta bağlaması, gerekse uluslararası antlaşmalara parlamento tarafından onaylanmadan önce uygunluk denetimi yapan Ermenistan Anayasa Mahkemesi nin 12 Ocak 2010 da açıkladığı gerekçeli kararın protokollerin lafzına ve ruhuna aykırı önkoşullar ve kısıtlayıcı hükümler içerdiği gerekçesiyle Türkiye nin tepkisini çekmesi ile onay süreci çıkmaza girmiş oldu. 22 Nisan 2010 da bir açıklama yapan Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Türkiye nin protokoller konusunda ilerleme sağlanabilmesi için bazı ön şartlar öne sürdüğü gerekçesiyle Ermenistan ın ulusal parlamentosunda protokollerin onayına yönelik süreci terk etmediğini ama belirsiz bir süreliğine askıya aldığını açıkladı. Sarkisyan, her ne kadar 27 Mayıs 2010 da protokollere ilişkin yaptığı başka bir açıklamada Türk tarafının sürekli olarak önkoşul ileri sürerek zaman kazanmak için eylemlere başvurması ve bunun sonucunda süreçteki başarısızlık Ermenistan'a protokolleri onay sürecini askıya almaktan başka çare bırakmadı" (2) dese de Ermeni Yönetimi ni süreç boyunca asıl zorlayan konu Türkiye nin ön şartından ziyade protokollerin içeriği nedeniyle gerek iç kamuoyundan gerekse diasporadan aldığı tepkilerdi. Ermenistan da en önemli muhalif güç olan aşırı milliyetçi Taşnaklar, protokollere daha en başından karşı çıkıyorlardı ve imzadan sonra da protokolleri muhalefet yapmak için iyi bir malzeme olarak kullandılar. Benzer şekilde Ermeni diasporası da protokollerin imzalanmasına oldukça sert bir şekilde tepki verdi. Diasporanın etkili isimleri tarafından, Ermenistan- ı finanse etmeyi durdurmak gerektiği ileri sürüldü ve 24 Nisan ile birlikte artık 10 Ekim tarihinin de Ermeniler için bir matem günü olduğu iddia edildi (3). Protokoller, imzaların üzerinden yaklaşık 16 ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ taraf ülkelerce onaylanmamıştır. Bu durum protokolleri iki ülke arasındaki sorunların çözülmesine yönelik birer iyi niyet beyanı olmanın ötesine geçirememektedir. Aslında, bugünkü Türkiye toprakları içinde yer alan Doğu Anadolu daki bazı bölgeleri, Büyük Ermenistan hayaline göre Batı Ermenistan olarak nitelendiren ve bu nedenle 1921 Kars Antlaşması yla çizilmiş olan mevcut sınırı tanımayan, Ermeni Soykırımı nın tarihsel bir gerçek olduğunu savunarak tanınması dışında her türlü tartışmaya karşı çıkan aşırı milliyetçi Ermenilerin protokollere gösterdikleri bu tepkiler anlaşılabilir niteliktedir. Çünkü nesnel bir gözle bakıldığında bu protokollerin, onaylanması durumunda Türkiye yi ziyadesiyle memnun edecek avantajlar taşıdığı görülmektedir. Özel olarak 1921 Kars Antlaşması nın adı geçmese de uluslararası hukukun ilgili antlaşmaları atfının yapılmasıyla Ermenistan, mevcut sınırı tanımaktadır. Tarihsel boyuta ilişkin alt komisyon kurulmasının öngörülmesi ile Türkiye nin 2005 ten beri defalarca dile getirdiği ortak tarih komisyonu önerisi Ermenistan tarafından kabul edilmektedir. Son olarak, yine protokollerde zikredilen çeşitli alt komisyonların kurulması durumunda birçok alanda diyalog ve işbirliği sağlanacak, böylece Türkiye proaktif dış politika yaklaşımını Ermenistan bazında da başarıyla gerçekleştirmiş olacaktır. Bütün bu artılarına rağmen protokoller Türkiye de de muhalefet ve milliyetçi kamuoyu tarafından tepkiyle karşılandı. Muhalefetin protokollere yönelik başlıca eleştirisi, Ermenistan işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmedikçe bu ülkeyle olan ilişkilerin normalleştirilmemesi ve sınırların açılmaması gerektiği görüşüne dayanıyordu. Aslında bu tür tepkiler oldukça yersizdi çünkü Türkiye nin zaten söz konusu protokollerin işlerlik 16

Güler Yüzlü Bir Üniversite kazanabilmesi için Ermenistan dan protokollerde yer almayan bazı talepleri mevcuttu. Karabağ ön şartı olarak nitelendirilebilecek Ermenistan ın Karabağ dışında kalan yerlerden hemen çekilmesi ve Karabağ konusunda da Azeriler ile çözüm için bir takvim belirlemesi talebi, protokollerin TBMM Genel Kurulu nda onaya sunulması için bir olmazsa olmaz koşul olarak sunuldu. İmzanın ertesi günü Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı ndan yapılan yazılı açıklamada, Ermenistan güçleri Azerbaycan'ın işgal edilmiş topraklarından çıkarılmadan, Türkiye'nin, Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmesi Azerbaycan'ın ulusal çıkarlarına aykırıdır ve Azerbaycan ile Türkiye arasında tarihi köklere dayanan kardeşlik ilişkilerinin ruhuna gölge düşürür (4) ifadesinin yer alması üzerine Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye nin hiçbir şartta Azerbaycan ı yalnız bırakmayacağını ve çıkarlarına halel getirmeyeceğini açıklamıştı. Zaten Davutoğlu na göre, protokollerin TBMM den geçmesi için Karabağ sürecinde ilerleme sağlanması gibi bir uygun psikolojik ortamın oluşması gerekmekteydi. Böylece Türkiye açısından protokollerin kaderi Karabağ sorunundaki gelişmelere bağlanmış oldu. Görüldüğü gibi, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini normalleştirmeye yönelik önemli bir adım olan protokoller, imzaların üzerinden yaklaşık on altı aylık bir zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ taraf ülkelerce onaylanmamıştır. Bu durum da söz konusu metinleri, iki ülke arasındaki temel sorunların çözülmesine yönelik birer iyi niyet beyanı olmanın ötesine geçirememektedir. Ermeni ulusal kimliğinin inşasında temel konumda olan Büyük Ermenistan hayali ve buna soykırım mevzusunun da eklenmesiyle kurulan Ermeni Davası, Ermenistan içindeki ve dışındaki Ermenilerin büyük çoğunluğu tarafından benimsenen ve Türkiye- Ermenistan ilişkilerini çıkmaza sokan olgulardır. Türkiye açısından ise, ilişkileri normalleştirme çabalarındaki temel açmazlar, kamuoyunun algısında Ermenilere yönelik var olan tarihsel düşmanlığın/kuşkunun yanı sıra Ermenistan la ilişkilerin Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerine sıkı sıkıya bağlanmış olmasıdır. İlişkilerin Dağlık-Karabağ Sorunu nun ipoteğinden çıkarması durumunda doğabilecek sonuçlara ilişkin Azeri uyarıları ve hâlihazırda Türkiye nin de bu şartı gönüllü olarak kabul etmiş olması, Ankara nın hareket alanını kısıtlar niteliktedir. Onay için bekleyen protokoller konusunda hassas bir denge oyunu devam etmektedir. İki ülke de ilk adımı karşı tarafın atmasını bekleyerek, ilk onaylayan tarafın karşılaşacağı tepkilerden kurtulmak istemektedir. Bununla birlikte, bir taraf protokolleri onayladıktan sonra diğer taraf üzerinde de onay için muazzam bir baskının oluşacağını tahmin etmek zor değil. Kısa vadede protokoller açısından 24 Nisan 2011 tarihi önemli olabilir. Ermeni Soykırımını Anma Günü yaklaşırken ABD Başkanı Barack Obama, üzerindeki baskıları hafifletebilmek için, Türkiye ye protokolleri ön şartsız olarak onaylaması yönünde baskıda veya telkinde bulunabilir. Çünkü Obama, başkan seçilmeden önce Ermeni soykırımını tanıma sözü vermiş olmasına rağmen bugüne kadar soykırım kelimesini kullanmaktan ısrarla kaçındı ve bu yönde kendisine yöneltilebilecek eleştirilerin üstesinden gelebilmek için Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi veya en azından böyle bir sürecin içinde bulunulması gibi bir bahaneye ihtiyacı var. Ancak Türkiye Dışişleri Bakanlığı da Türkiye ile Ermenistan arasında devam eden bir süreç olduğu sürece üçüncü tarafların bu meseleye karışmakta zorlanacağının farkında. Keza Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan ın da protokoller nedeniyle üzerindeki yoğun baskıdan bir nebze olsun kurtulabilmek için onay yönündeki ilk adımı Türkiye nin atmasına ihtiyacı var. 2011 in genel seçim yılı olması nedeniyle Türkiye nin böyle bir adım atmasını beklemek oldukça zor görünüyor. Zaten Karabağ sorununda da herhangi bir gelişme kaydedilebilmiş değil. Türkiye nin bu şartlar altında protokolleri onaylaması hem Azerbaycan la olan ilişkilerine zarar vererek içerdeki Azerbaycan yanlısı milliyetçi kamuoyunun tepkisine hem de protokolleri taviz olarak nitelendiren muhalefetin güç kazanmasına neden olarak seçimler öncesi AKP nin elini zayıflatacaktır. Ayrıca Ermenistan da 2012 de genel seçimlerin 2013 te de devlet başkanlığı seçimlerinin yapılacağı düşünüldüğünde protokollerin onaylanmasının ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin, en azından birkaç yıl daha mümkün olmadığı söylenebilir. Önümüzdeki süreçte bu konuya önemli etkide bulunabilecek en önemli dış etken ise 2012 de yapılacak olan ABD başkanlık seçimleridir. Seçim sürecinde ABD deki Ermeni oylarını kazanmak için özellikle demokratlar tarafından yapılacak propagandalar ve atılacak adımlar normalleşme sürecini tamamen sonlandırabilir. NOTLAR: 1- Protokollerin metinleri için bkz. http://www.mfa.gov.tr/data/dispolitika/t%c3%bcrkiye-ermenistan-turkce.pdf (Erişim Tarihi: 15.01.2011). 2- Ermenistan'dan Türkiye ve Azerbaycan'a Büyük Tehdit. 27.05.2010, http://www.hurriyet.com.tr/ dunya/14837816.asp (Erişim Tarihi: 15.01.2011). 3- Diasporadan Ermenistan a Yardımları Kesme Tehdidi, 12.10.2009, http://www.milliyet.com.tr/diasporadanermenistan-a--yardimlari-kesme--tehdidi/siyaset/haberdetayarsiv/12.10.2009/1149160/default.htm (Erişim Tarihi: 15.01.2011). 4- Dünyadan Ermeni Protokolüne İlk Tepkiler, 11.10.2009, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12665988.asp (Erişim Tarihi: 15.01.2011). 17

Uluslararası İlişkiler Bölümü ERMENĠLERĠN BURSA SERÜVENĠ ylardan nisan Merakla seçtiğim ve mezun olmadan önce öğrenmem A gerektiğini düşündüğüm konu Ermeniler Türkiye-Ermeni İlişkileri dersinde Hocamın (1) Peki ya şu an yaşadığınız yer olan Bursa daki Ermeniler tam olarak nerede ve nasıl yaşadılar? sorusu ve özellikle en az tahribata uğramış iki önemli yapının bilgisiyle ders çıkışı başladık bu yerlerin nereleri olduğunu heyecanla araştırmaya. İlk kez Bursa ya ne zaman ve ne amaçla gelmişler, neler yaşamışlar? Arş. Gör. F. Şeyda TÜRKAY Çankırı nın da Ermenilerin geçmiģte uğradığı duraklardan biri bilinmekte ve birçok kiģinin anlatacağı bilgiler mevcut Hiç merak ettiniz mi Ģu an yaģadığınız yer olan Çankırı daki Ermeniler tam olarak nerede ve nasıl yaģadılar? Osmanlı döneminde göç eden Ermenilerin yolculuğu Kilikya dan (Adana, İçel, Karaman illeri ile Konya nın güneyi ve Antalya nın kuzeyini kapsayan tarihsel bölge) başlamış, ikinci durakları olan Karaman ın ardından Kütahya ya geçerek araştırma yapma imkânına sahip olduğum Bursa da belli bir süre ikamet etmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu 1514 Çaldıran Savaşı ve 1516 Mercidabık Savaşı ile Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerin sahibi olmuştur. İmparatorluk başkentini her değiştirdiğinde (Edirne hariç) içinde barındırdığı dinsel başkanlıkları da bu yeni başkente taşımıştır. 1326 yılında Bursa nın fethi ile Kütahya daki Ermeni dinsel başkanlığı Bursa ya getirilmiştir. Ardından Fatih Sultan Mehmet in İstanbul u fethi ile Ovakim i İstanbul a taşıyarak burada Patriklik kurulmuştur. Yeşil Cami nin yapım aşaması döneminde (1419 Çelebi Mehmet Döneminde caminin yapımına başlanmış olup 2. Murat döneminde süslemeleri tamamlanarak 1424 de bitirilmiştir.) din adamlık mertebesinin Bursa ya getirilmesiyle birlikte 7 Ermeni ailesi de Bursa ya yerleştirilerek Yeşil Cami ve caminin bulunduğu alana ulaşımı sağlayan Setbaşı yolunun temizliği ile görevlendirilmişlerdir. Bursa tarih araştırmacısı olan Kamil Kepecioğlu ise Bursa ya gelen ilk Ermenilerin on haneden oluşmuş olduğunu ve kış günlerinde mescide gelen Müslümanlara hizmet etmek üzere getirildiklerini belirtmiştir. Setbaşı Mahallesi Ermeniler için merkez yerleşim yeri olarak tercih edilmiştir. Diğer yaşadıkları yerler toplamda 7 mahalleden oluşmuş ve Mollaarap, Çobanbey, Namazgah, Karaağaç ve Kurdoğlu olarak tespit edilmiştir. Ermenilerin Bursa daki serüveni sırasında ihtiyaçlarını gidermek üzere onlara bir yerleşim yeri sağlanmış bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu nda var olan millet inancı ve hoşgörüsü sebebiyle de dini ibadetlerini yerine getirmeleri üzere kiliseye sahip olmalarına izin verilmiştir. Ermenilerin çoğunluğu Hıristiyanlığın farklı bir mezhebi olan Gregorien lığa mensup olsalar da yaşadıkları coğrafya ve buradaki etkileşim sonucu İmparatorluk sınırlarında yaşayanların çeşitli geleneklerini de benimsemişlerdir. Günümüzde kafelerin arkasında bırakılmış ayakta kalmayı başarabilmiş binalardan ilki bırakılmış ayakta kalmayı başarabilmiş binalardan ilki Bursa da unutulmuş Ermeni Kilisesi Unutulmuş çünkü kilisenin bulunduğu civarda oturanlardan bilgi almaya çalıştık. Görüştüğümüz kişiler binanın Ermenilerle geçmişte bir bağı olmuş olduğunu bilmemekle birlikte binanın kilise olarak kulla- 18

Güler Yüzlü Bir Üniversite nılmış olduğundan bile habersizler Osmanlı İmparatorluğu nda İstanbul un fethinden sonra uygulanan millet sistemi Gayrimüslimlerin dini ibadetlerini kendilerine tahsis edilmiş ibadethanelerde özgürce yerine getirmelerini mümkün kılmıştır. Ermenilerin sahip olması gereken patrikhane 1461 de kurularak Bursa metropoliti Ovakim patrik olmuştur. Bursa ya gelen Ermeniler de fetihten sonra dini ibadetlerini kilisede gerçekleştirmişlerdir. 18.yy. Setbaşı Mahallesi nde var olan bu kilisenin dışında 19.yy. Ermenilerin ikinci bir kiliseye daha sahip olduğu bilinmektedir. Fakat söz konusu ikinci kilise Ermenilerin kullanımı için inşa edilmemiş olup Ermenilerce kullanılan bir binanın kiliseye çevrilmesi ve Katolik Ermenilerin kullanımına verilmesi uygun görülmüştür. Kilise belli bir süre Ermenilerin dini ibadetlerini yerine getirmeleri amacıyla kullanıldıktan sonra giderek cemaatini kaybetmesinden ötürü kilise yerine tütün ambarı görevini görmüştür. Kilisenin ön kapı girişinde bulunan sonradan eklenen yapı ise tütün ambarı olarak kullanıldığı dönemde ambar ofisi olarak inşa edilip kullanılmıştır. Günümüzde eski kilise binası devlete ait değil bir şahsa ait özel bir mülk. Yakın bir zamanda bir gayrimüslim tarafından satın alınmak istenmiş fakat Amerika da yaşayan sahibi ile anlaşma sağlanamamış hiçbir bakım görmeksizin belli bir dönem tanıklığını daha ne kadar devam ettirebileceğini merak etmekteyim! Doğu kültürü içerisinde yetişmiş bir Ortadoğu ve Kafkas milleti olan Ermeniler yaşadıkları coğrafyanın birçok âdetini benimsemiş ve bu yüzden de yaşayış biçimleri ırz ve namus anlayışları birlikte yaşadıkları toplumlarla benzerlikler taşımıştır. Öyle ki kültür alışverişi kaçınılmaz bir benzeşmeyi de beraberinde getirmiş ve Ermeniler ve Müslim tebaanın adetleri en çok birbirine benzeyen milletler olmuşlardır. İkinci bina yaklaşık 700 yıllık bir geçmişe sahip ve günümüzde Bursa - da Setbaşı Ekmek Fırınının ilk kullanım amacı hamam olan üç katlı bina ilk bakışta bu durumu yansıtmıyor. İlk 300 yıl hamam olarak kullanılmasının ardından burada yaşayan Ermenilerin de sıklıkla ziyaret ettiği tarihi hamam zamanla kullanım amacını değiştirerek civardaki Ermeni cemaatinin işlettiği bir ambar olarak da 300 yıl daha kullanılmıştır. Hamam olduğu bilgisine fırının içini gezmeye başlayınca ulaşmanın oldukça kolay olduğu görülüyor. Öyle ki hamam kubbelerinde yer alan havalandırma delikleri bile günümüze kadar ulaşmıştır. Hamam olarak kullanılma amacı sona ermesine rağmen binanın içine hiçbir şekilde zarar verilmemiştir. Bina içinde gereken odacıklar ve depo olarak kullanılan bölmeler yıkıp tekrar düzenleme tekniği yerine hafif ve takılıp sökülmesi kolay maddelerden yapılmış ayırma işlemlerine başvurulmuştur. Son 100 yıldır fırın olarak kullanılmasının yanı sıra 35 yıldır Rizeli bir aile tarafından günümüzde fırın olarak işletilmektedir. Çankırı nın da Ermenilerin geçmişte uğradığı duraklardan biri bilinmekte ve birçok kişinin anlatacağı bilgiler mevcut Hiç merak ettiniz mi şu an yaşadığınız yer olan Çankırı daki Ermeniler tam olarak nerede ve nasıl yaşadılar? NOTLAR: 1- Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Barış ÖZDAL 2- Fotoğraf çekimleri Gülay Yıldırım tarafından yapılmıştır. 3 Onur Türkay a yardımları için teşekkür ederim. 19

Uluslararası İlişkiler Bölümü FRANSIZ DEVRĠMĠNĠN OSMANLI DEVLETĠ NE YANSIMALARI ÜZERĠNE BĠR DENEME ransız Devrimi nin fikirleri, Avrupa nın temellerine dinamit lokumlarını F birer birer yerleştirip patlatırken bu patlamanın sesleri çok önceden çürümeye başlayan Osmanlı düzeninin yıkılmaya başlaması için gerekli etkinin oluşmasını sağlamıştı. Öğr. Gör. İsmet SARIBAL Osmanlı toplumsal ve siyasal yapısını tamamıyla kangrene çevirecek olan Fransız devriminin ortaya çıkardığı fikir hareketlerinden ne sultan ne de Osmanlı devlet adamlarının endişelendiği ya da bu fikirlerin yayılmasını durdurmayı amaçladıkları herhangi bir zaman dilimi olmuştu. Belki de, daha tahta çıkmadan önce mektuplaşması nedeniyle kendisine dost olarak gördüğü Fransa kralı XVI. Louis in katledilmiş olmasının III. Selim de yarattığı kaygıdan öteye geçememişti. Bu durumun temelinde Fransız devriminin içeriğinin tam olarak anlaşılamaması yatıyordu. Osmanlı hariciyesinin başındaki isim Reisülküttab Atıf Efendi nin, Sultan III. Selim e sunmak üzere devrim hakkında hazırlamış olduğu layiha Osmanlı devlet adamlarının devrimi ne şekilde algıladıklarını ortaya koymaktaydı: Osmanlı devlet adamları yaşananları Avrupa - nın zayıflığının bir örneği olarak görüyorlardı. Onlara göre Müslüman bir devletin hastalık olarak nitelendirilen bu fikirlere müptela olması düşünülemezdi. Fransa da ortaya çıkan ve ortalığı şer ve fitne kıvılcımlarıyla dolduran bir fesad ateşi söz konusudur ki Voltaire ve Rousseau diye bilinen zındıklar ve onun gibiler her türlü mukaddese hücum ederek, bütün dinleri ortadan kaldırmak ve eşitlik ve cumhuriyet gibi lafızları ima ederek bu fikirleri adeta bir alay üslubuyla halk arasında yaymakta ve yeni olan her şey lezzetli gelir düsturunca kadın ve çocuklara varıncaya kadar bu fikirler yaygınlaşmaktadır. Dünya yüzünde tam bir mutluluk vadeden bu fikirler yazık ki revaç bulmaktaysa da aslında bu fikirler Frengi illetini andırmakta ve adeta Frengi gibi beyin damarlarına yayılıp güya eşitlik ve serbestlik vadeden aslında dinsizliğe amil olmaktadır. Fakat her devletin temeli yerleşik usul ve nizamın yanı sıra dinin bizatihi kendisidir ki bunlar olmadığında nizamı sadece siyasetle sağlayabilmek mümkün değildir. Gerek hak ve gerek batıl olsun, bir memlekette nizam ancak fertlerin kalbinde mevcut olan Allah korkusu ve ahiret endişesi ile tesis olunabilir. Halbuki Fransa da ortaya çıkan bu fitne adeta dinsizliği ilan ederek fertlerin yüreğinden Allah korkusunu ve ahiret düşüncesini söküp atarak Fransa ahalisini her kayıttan azade bir kalabalık haline getirme istidadındadır. Bu fitnenin bayraktarları bulunla da kalmayıp her yerde ayakdaşlar bularak öteki devletlere kendi nizamlarını yaymak arzusu göstererek, en azından bu devletleri kendilerine saldıramaz hale koymak niyetindedirler. Bunun için insan hakları dedik- 20

Güler Yüzlü Bir Üniversite leri bir isyan beyannamesini bütün dillere tercüme ettirip her tarafa yayarak ahaliyi, başlarında bulunan yöneticilere karşı ayaklanmaya teşvik etmektedirler. Osmanlı devlet adamları yaşananları Avrupa nın zayıflığının bir örneği olarak görüyorlardı. Onlara göre Müslüman bir devletin hastalık olarak nitelendirilen bu fikirlere müptela olması düşünülemezdi. Osmanlı Devleti nin bir İslam devleti olması ve dönemin Avrupa devletlerine göre ayrıcalığa ve eşitsizliğe dayanan siyasi ve sosyal bir yapıya sahip olmaması da bu anlayışı destekliyordu. Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da daimi elçiliklerinin bulunmaması nedeniyle gelişmelerle ilgili bilgilerin dolaylı yollardan öğreniliyor olması da önemli bir etkendi. Gerek yüzyıllarca Avrupa ya karşı duyulan üstünlük hissi gerekse dini faktörlerin etkisiyle Avrupa dan kendini izole ederek varlığını devam ettirme gayreti Osmanlı İmparatorluğu nun Avrupa nın içinde bulunduğu yeni koşullar hakkında yeterli bilgi sahibi olamayışına sebep olduğu gibi kendi çıkarlarını doğru tespit etmesine de uzunca bir zaman engel olmuştu. Fransız devriminin şekillendirdiği siyasi dengeler bu olumsuz tablonun düzeltilmesi yönünde adım atılmasını zorunlu hale getirmişti. III. Selim, Avrupalı güçlerin birbirlerine karşı olan hırs ve çıkarlarından faydalanmak istiyordu. Bunun için de Avrupa merkezlerine daimi elçiler gönderme kararı almıştı. Fakat, Osmanlı diplomatları daha öncesinde barış ve savaş dönemleri sırasında yaşanan kısa süreli ikili müzakereler dışında başka bir ülkede bulunmamışlardı. Bu sebeple de herhangi bir Avrupa lisanını öğrenmek gibi bir zorunlulukları olmamıştı. Diplomatik ilişkilerin yürütüldüğü Divan-ı Humayun ve Donanma Tercümanlıkları dil bilen Rum Ortodoks Fenerlilere bırakılmıştı. XVII. yüzyılın sonlarına doğru imparatorluğun güç kaybetmeye başlamasıyla artmaya başlayan İngiliz, Fransız ve Rus baskısı bu tercümanları çoğu zaman görevlerini kötüye kullanmaya sevk etmişti. Bu tercümanlar bazen ikili anlaşmalar sırasında devlet sırlarını karşı tarafa vererek bazen de karşı taraf delegelerinin söylediklerini gizleyerek, imzalanmış metni değiştirerek ya da müzakereleri sürüncemede bırakarak devlete ihanet etmişlerdi. Avrupa da zafer çanları Fransızlar için çalmaya başladığı sırada Osmanlı Devleti Moralı Seyyid Ali Efendi yi daimi elçi olarak Paris e gönderdi. 1797 de Paris te halkın sevgi gösterileriyle karşılanan Seyyid Ali Efendi ye Napolyon başta olmak üzere Fransız devlet adamları oldukça yakınlık göstermişlerdi. Fransızların Osmanlı Devleti hakkındaki düşünceleri ise elçiye gösterilen yakınlığın aksine dostane emeller içermiyordu. Fransızlar, Osmanlı sultanının devleti bir arada tutabileceğine dair inançlarını tamamen yitirmişler ve gözlerini Osmanlı topraklarına dikmişlerdi. Fransızların kurnaz dışişleri bakanı Talleyrand Ali Efendi nin maiyetindeki sefaret tercümanı Kodrika yı Fransa hesabına çalışması için satın almıştı. Talleyrand, Kodrika nın yardımlarıyla İstanbul dan gönderilen Fransa nın Osmanlı topraklarına saldırı hazırlığı yönündeki istihbarat bilgilerini önceden haber almış ve Seyyid Ali Efendi yi Fransa nın yaptığı hazırlıkların İngiltere - ye yönelik uygulamaya konulan bir planın parçası olduğuna inandırmayı başarmıştı. İlk diplomatik tecrübesini aldatılarak kazanacak olan Seyyid Ali Efendi, Fransızlara o kadar itimat etmekteydi ki Napolyon orduları Mısır a çıktığı sırada bile Fransızların dostluk mesajlarını İstanbul a göndermişti. Bu mesajlardan birine III.Selim çok kızmış olacak ki sadrazam arzının üzerine şu manidar sözleri yazmaktan kendini alamamıştı Ne eģek herif imiģ. 21

Uluslararası İlişkiler Bölümü Damaklarda Kalan Lezzet Merkez : Atatürk Bulvarı No: 43/A Tel : (0376) 213 14 30 ÇANKIRI Şube : Cumhuriyet Mah. Park Sk. Belediye İş Mrk. No:18 Tel : (0376) 212 66 35 ÇANKIRI Şube : İ.Hakkı Karadayı Caddesi No:10 Tel : (0376) 212 66 34 ÇANKIRI Şube : Cumhuriyet Mah. Park Sk. Taruş Bakır İşhanı No:22 Tel : (0376) 212 23 93 ÇANKIRI Şube : Topçuoğlu Mah. İzbeli Sk. No:3 Tel : (0366) 212 75 22-212 75 33 KASTAMONU Fax: (0376) 212 37 21 ÇANKIRI - Fax : (0366) 212 75 22 KASTAMONU Lezzetin, dünü, bugünü, yarını... Cumhuriyet Mahallesi Toruş Bakır İşhanı No: 18/F ÇANKIRI Tel: 0.376 212 22 00 Cumhuriyet Mahallesi Abalı İşhanı No: 22/A ÇANKIRI Tel: 0.376 213 32 22-213 55 83 www.canoglupastaneleri.com Çağdaş Güven ÇANKIRI Güven T U R İ Z M Gsm : 0.541 318 44 76 (0.376) 213 03 03-212 03 03-212 40 80 Fax : 212 10 90 KORGUN GÜVEN : 343 22 86 KORGUN METRO : 343 10 97 ILGAZ GÜVEN : 416 39 29 ELDİVAN : 311 20 71 ATKARACALAR : 766 12 81 BADEMLİK : 213 12 32 ÇERKEŞ : 766 12 81 YÜKSEK OKUL : 212 70 40 Müşteri Hizmetleri : 0.541 318 44 75 Güven Çağdaş yaşam çizgisi Güven'le başlar.. ada spor M.Bora KANAT Her Türlü Uzak Doğu Malzemeleri Toptan ve Perakende Spor Malzemeleri Forma İmalatı, Eşofman Cum. Mh. Tevfik Fikret Cad. İnal Apt. No:9/D ÇANKIRI Tel.: (0376) 212 05 15 Gsm : 0 505 716 71 86 e-mail : bora_kanat1978@hotmail.com 22

Güler Yüzlü Bir Üniversite e per İSMAİL UMUTLU Cumhuriyet Mahallesi N.Fazıl Kısakürek Cad. Belediye İş Merkezi No : 15/62 ÇANKIRI Tel- Fax : 0.376 213 09 08 Gsm : 0.543 978 90 72 e-mail : sahaf_99@hotmail.com 23

ÇANKIRI KARATEKĠN ÜNĠVERSĠTESĠ ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER FAKÜLTESĠ ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER BÖLÜMÜ Cumhuriyet Mah. Şehit Pilot Üsteğmen Erdem Öztürk Sok. Eski Telekom Binası 18100 ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 213 26 26 Faks: 0 (376) 213 18 81 Uluslararası ĠliĢkiler Bölümünün Amaçları U luslararası İlişkiler disiplini, uluslararası sistemin yapısını, işleyişini, sistem içinde yer alan devletlerin, uluslararası örgütlerin ve devlet-dışı aktörlerin davranışları ve birbirleriyle etkileşimini konu edinmektedir. Soğuk Savaş sonrası hızla küreselleşen dünya neredeyse küçük bir köye dönüşürken, olaylar, olgular ve ilişkiler her gün biraz daha karmaşıklaşmaktadır. Uluslararası sistemi etkileyen klasik aktörlerin yanına yenileri eklenmekte, ulusal çıkar ve güç gibi temel kavramlar dönüşüme uğramaktadır. 21. yüzyılla birlikte uluslararası ilişkiler devletlerin karşılıklı ilişkileri olmaktan çıkmış, hayatın her alanında tüm bireyleri etkileyen bir olguya dönüşmüştür. Dolayısıyla söz konusu değişimlerin kapsamlı ve akılcı analizlerinin yapılması önemli bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle değişimin hızını yakalayabilen, verileri toplama ve işleme tekniklerine hâkim olan ve bu bağlamda bilgi üretebilen entelektüel insanlar, içinde yaşamakta olduğumuz çağın en büyük sermayesini oluşturmaktadır. Uluslararası ilişkilerin içinde bulunduğu bu yeni durum karşısında başlıca amacımız, çağımızın bilimsel ve teknolojik gelişmeleriyle uyumlu bir eğitim ve öğretim faaliyeti yürüterek, yeni dünya düzeninde yaşanmakta olan gelişmeleri yakından takip eden, analitik düşünce yeteneği gelişmiş ve sağlıklı analizler üretebilen, teori ve pratiği kaynaştırabilen ve çözüm odaklı yaklaşımlara sahip öğrenciler yetiştirmektir. Ayrıca çeşitli kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşların ihtiyaç duyabileceği teorik ve pratik bilgileri sağlamak amacıyla Uluslararası İlişkiler disiplinine ilişkin stratejik araştırmalar ve yayınlar yapmak ve danışmanlık hizmeti sunmak da amaçlarımız arasındadır. U luslararası İlişkiler bölümü, gerek özel gerekse kamu sektöründe çalışmayı planlayan lisans öğrencilerine, uluslararası ve uluslar üstü ilişkilerin dinamiklerini anlayıp yorumlayabilmeleri amacıyla disiplinler arası bir yöntemle eğitim-öğretim sunmaktadır. Mezunlar, aldıkları eğitimin içeriğine, ilgi alanlarının çeşitliliğine ve geliştirecekleri kişisel yeteneklerine bağlı olarak çeşitlenebilecek geniş bir istihdam alanına sahiptir. Uluslararası İlişkiler Bölümü nü bitirenler Uluslararası İlişkiler Kariyer Olanakları Uzmanı unvanını almaktadır. Öğrenciler farklı kamu ve özel kurum ve kuruluşlarda çeşitli unvanlarla görev alabilmektedir. Örneğin Dışişleri Bakanlığı tarafından açılan meslek memurluğu sınavını kazanmaları halinde Diplomat unvanına sahip olabilmektedir. İyi derecede yabancı dil bilen ve uluslararası siyasi ve iktisadi konuları bilen bir mezun; bakanlıklar gibi çeşitli devlet kademelerinde çalışabilir. Mezunlarımız başta Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Maliye ve Turizm Bakanlıkları olmak üzere, Milli İstihbarat Teşkilatı, Dış Ticaret ve Hazine Müsteşarlıkları ile Üniversitelerde görev alabilirler. Çeşitli kamu kurumlarındaki AB ve dış ilişkiler genel müdürlükleri veya daire başkanlıkları da bölüm mezunlarının çalışabilecekleri iş alanlarıdır. Öğrenciler özel sektörde, uluslararası organizasyonlarda ve sivil toplum örgütlerinde de görev alabilirler. Yazılı ve görsel medya da bölüm mezunlarının ilgi gösterebilecekleri diğer bir çalışma alanıdır. UlaĢım Bilgileri Yayına Hazırlayan: Arş. Gör. Ömer AK 0 (376) 213 26 26 / 1520 omerak@karatekin.edu.tr 24