Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü



Benzer belgeler
Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

Devrim Öncesinde Yemen

Ayşegül DEDE / Etüd Araştırma Servisi / Uzman 2009 YILI TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ GENEL DEĞERLENDİRME

11 Eylül: AET Bakanlar Konseyi, Ankara ve Atina nın Ortaklık başvurularını kabul etti.

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ ( )

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Türkiye ve Avrupa Birliği

} Prof. Dr. Hakkı Keskin

EKİM 2014 KAHRAMANMARAŞ SELİM IŞIK

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

2013 ABD Hükümeti Bütçe Krizi

HAZİRAN AYINDA ÖNE ÇIKAN GELİŞMELER. AB Liderleri Jean-Claude Juncker in AB Komisyonu Başkanı Olması İçin Uzlaştı

ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

TÜRKİYE-HIRVATİSTAN-MAKEDONYA CUMHURİYETİ AVRUPA BİRLİĞİ MÜZAKERE SÜRECİ

Kıbrıs Müzakereleri ve Kıbrıs ta Son Gelişmeler

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

AVRUPA BİRLİĞİ TARİHÇESİ

AVRUPA BİRLİĞİ BÜLTENİ AB SERVİSİ SAYI:15 NİSAN 2004/2

21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI

Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı

Esentepe Mah. Ali Kaya Sok. Polat Plaza A Blok No: 1A/52 Kat 4 Şişli / İstanbul Tel: (0212)

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

AVRUPA BİRLİĞİ SİGORTA MÜKTESEBAT REHBERİ

Cumhuriyet Halk Partisi

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

ACR Group. NEDEN? neden?

Sayın Konuklar; Saygıdeğer konuklar,

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

KIBRIS AKADEMİK DİYALOG

Cumhuriyet Halk Partisi

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

AVRUPA TOPLULUKLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018

24 Haziran Seçimlerine İlişkin Kamuoyu Eğilimleri

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM YORUMLARI VE SONRASINDA BİZİ BEKLEYENLER

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

Araştırmanın Künyesi;

ANAYASA DERSĐ ( ) ( GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

AB-Kanada Serbest Ticaret Anlaşması Türkiye yi nasıl etkileyecek?

İÇİNDEKİLER SUNUŞ... V İÇİNDEKİLER... XI I. BÖLÜM CHP NİN SON GENEL YÖNETİM KURULU

DİASPORA - 13 Mayıs

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

DEUTSCHE SECURITIES MENKUL DEĞERLER A.Ş. OCAK-MART 2008 DÖNEMİ FAALİYET RAPORU

Sayın Mehmet CEYLAN BakanYardımcısı Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

AESK ve Türkiye REX. Dış İlişkiler. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

2015 Cumhurbaşkanı Adayı. Dört Boyutlu Siyaset

AB-ABD SERBEST TİCARET ANLAŞMASI VE TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) GENEL SEKRETERİ SAYIN YOUSEF BIN AHMAD AL-OTHAIMEEN İN İİT. EKONOMİK ve TİCARİ İŞBİRLİĞİ DAİMİ KOMİTESİ (İSEDAK)

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

2015 Cumhurbaşkanı Adayı. Dört Boyutlu Siyaset

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

Siyasal Partiler: Kurumsallaşma, Demokrasi ve Reform. Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi

çevre teknoloji Avrupa ((0.1)) aktüalite ((0.1)) bilim ((list intonation))

Türkiye Ekonomisi 2000 li yıllar

facebook.com/salthukuk twitter.com/salt_hukuk 1 İçindekiler Milletlerarası Hukuk Çift-İ.Ö. 2. Dönem - Part 5 Pratik

Prof. Dr. Özer SENCAR Prof. Dr. Doğu ERGİL Prof. Dr. İhsan DAĞI Prof. Dr. Cengiz YILMAZ Dr. Sıtkı YILDIZ Dr. Vahap COŞKUN NİSAN

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu

Beykoz Muhtarlar Derneği'nden...

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

Türkiye de Seçim Uygulamaları/ Sorunları Işığında Temsilde Adalet Yönetimde İstikrar İlkelerinin İşlevselliği

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

PİYASALARDA YATAY SEYİR DEVAM EDİYOR

Yrd. Doç. Dr. Münevver Cebeci Marmara Üniversitesi, Avrupa Birliği Enstitüsü

10 Ağustos. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Yazılı Medya Araştırması. 18 Ağustos Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi Yazılı Medya Araştırması

Güncel BES Verileri. Toplam Fon Büyüklüğü (milyar TL) 43,06. Faizsiz Fon Büyüklüğü (milyar TL) 1,76 139,65

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015

KKTC SİYASİ ARAŞTIRMA RAPORU

ITUC KONGRESİ KARAR TASLAĞI NDA HAK-İŞ İN ÖNERİLERİ KABUL GÖRDÜ


GÜNLÜK BÜLTEN 23 Mayıs 2014

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

T.C. DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

Salvador, Guatemala, Kamboçya ve Namibya gibi yerlerde 1990 ların barış anlaşmaları ile ortaya çıkan fırsatları en iyi şekilde kullanabilmek için

Transkript:

Bilgi (11) 2005 / 2 : 43-65 Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü Kemal İnat * Özet: Bu çalışmanın temel tezi, Türkiye nin Kıbrıs politikasında son yıllarda önemli bir dönüşümün yaşandığını ifade etmektedir. Bu dönüşümün yaşanmasında çok etkili olan iki faktör üzerinde özellikle durulmuştur. Bunlardan birincisi, dış politikada çatışma yerine uzlaşı eksenli bir yol izlemeyi amaçlayan Adalet ve Kalkınma Partisi nin (AKP) 2002 Kasım seçimlerinde iktidara gelmesi olmuştur. İkincisi ise, Türkiye nin üye olmak için çaba sarf ettiği ve Aralık 1999 daki Helsinki Zirvesi nde adaylık statüsü elde ettiği Avrupa Birliği nin, Ankara nın dış politikası ve özellikle Kıbrıs politikasında oynadığı roldür. Makalede, bu faktörler ışığında, AKP Hükümetinin, sivil toplum örgütlerinin de desteğiyle Türkiye nin Kıbrıs politikasında gerçekleştirmeye çalıştığı dönüşüme yönelik politikaları yanında, bu politikalara Türkiye ve Kıbrıs taki milliyetçi kesimlerden gelen tepkiler analiz edilmiştir. Bu tepkilerin güçlülüğü nedeniyle Türkiye nin Annan Planı çerçevesinde bir çözüm şansını kaçırmasının getirdiği olumsuzlukların tespitinden sonra, Ankara nın çözüm konusundaki çabalarını devam ettirmesinin Türkiye nin ulusal çıkarları konusunda en uygun politika olacağı sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Kıbrıs, Annan Planı, AKP nin Kıbrıs Politikası, AB ve Kıbrıs 1. Kıbrıs ta Çözülemeyen Düğüm Kıbrıs sorunu, Türkiye nin 1974 te gerçekleştirdiği müdahaleden sonra geçen uzun süre içerisinde taraflar arasında, gerek Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde gerekse ikili düzeyde yürütülen sayısız görüşmeye rağmen çözülememiştir. 1974 yılı adadaki problem konusunda önemli bir aşamayı ifade etse de, sorunun başlangıcı daha eskilere uzanmaktadır. 1959 da imzalanan Londra ve Zürih Anlaşmaları doğrultusunda 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti nin kurulmasının üzerinden fazla süre geçmeden, bu anlaşma- * Y. Doç. Dr. İnat Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü nde öğretim üyesidir.

44 Kemal İnat lara dayanan anayasada Türk tarafına fazla taviz verdiklerini düşünen Rumların, rahatsızlıklarını belirten ve anayasada gerekli düzeltmelerin yapılmasını talep eden istekleri duyulmaya başlamıştı (Dembinski, 2000: 31). 1 Türk tarafının anayasanın kendisine verdiği hakları kötüye kullanmak suretiyle devletin işleyişini bloke ettiğini iddia eden Rum yetkililerin kışkırtmaları sonucu, Rum çetecilerin Aralık 1963 ten itibaren Türk yerleşim bölgelerine yönelik saldırılarında yüzlerce Türkün hayatını kaybetmesi soruna yeni bir boyut getirmişti (Rotberg, 2003: 71). Yunanistan da 1967 de gerçekleştirilen bir darbe sonucu başlayan ve 1974 e kadar devam eden Albaylar Cuntası döneminde Atina nın açık bir şekilde Kıbrıs taki EOKA-B çatısı altındaki Rum çetecilerine destek vermesi de çatışmanın boyutlarının adayı aşıp Türkiye ve Yunanistan ı kapsayacak şekilde genişlemesine yol açmıştı. Yunanistan tarafından desteklenen EOKA-B nin düşmanca faaliyetleri yalnızca adada yaşayan Türkleri değil, Bağlantısız Devletler Grubu na üye olarak tarafsızlık politikası izleyerek ve adayı Yunanistan la birleştirmeyi (Enosis) reddederek Atina yı kızdıran Makarios yönetimini de hedef almaktaydı. 1960 Garanti Anlaşması çerçevesinde Kıbrıs a doğrudan müdahale istekleri 1964 te gelen Johnson Mektubu (Soysal, 1993: 76) ile engellenen Türkiye, ancak gizli yollardan adadaki Türk direnişçilere yardım etmekle yetinmek zorunda kalmıştı. Ancak 5 Temmuz 1974 te Makarios un, Yunanistan daki Cunta yönetimi tarafından desteklenen bir darbe ile devrilmesi ve yerine EOKA-B Lideri Nikos Sampson un yeni cumhurbaşkanı olarak ilan edilmesi Türkiye ye müdahale imkanı vermişti (Gülcan, 2004: 143-144). Darbe sonrasında, adadaki Türklerin güvenliğinin sağlanamaması konusunda ciddi endişe duyan Ankara, Garanti Anlaşması nın verdiği yetki çerçevesinde 2 adada anayasal düzenin yeniden tesisini sağlamak amacıyla İngiltere ye ortak müdahale teklifinde bulundu. Ancak Londra nın böyle bir or- 1 Makarios un 13 maddelik Anayasa değişikliği önerilerine ilişkin olarak daha fazla bilgi için bkz: www.ctpkibris.org/belgeler/degisiklik13madde.htm 2 Garanti Anlaşması nın ikinci maddesinde şu ifade yer almaktadır: Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti nin 1. maddede belirtilen taahhütlerini kaydederek, Kıbrıs Cumhuriyeti nin bağımsızlığını, ülke bütünlüğünü, güvenliğini ve anayasanın temel maddeleri ile oluşan durumu (state of affairs) tanırlar ve garanti ederler. (http://www.ctpkibris org/belgeler/1960garantiveittifak.htm)

Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü 45 tak müdahaleye yanaşmamasının ardından Türkiye, Garanti Anlaşması nın üçüncü maddesi kapsamında 3 yalnız olarak 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nı gerçekleştirmiş ve iki aşamalı bir operasyon sonrasında adanın yüzde 38 ini ele geçirmiştir (Gülcan, 2004: 144). Bu operasyon sırasında ve sonrasında yaklaşık 180 bin Rum Türkiye nin ele geçirdiği Kuzey bölgelerinden Güney e kaçarken 65 bin kadar Türk de Güney den Kuzey e göç etmek zorunda kalmıştır. 4 Bu kadar sayıda insanın mülteci durumuna düşmesiyle birlikte Kıbrıs Sorunu da yeni bir boyut kazanmış oluyordu. Çünkü bu durum, o zamana kadar bütün gerilimlere rağmen adanın tamamında karışık bir şekilde ve birbirine yakın halde yaşayan iki halk kesiminin artık fiili sınırlarla ayrılması bu halkların tekrar bir araya gelmesini zorlaştıran bir süreci başlatmıştır. Diğer yandan da yurtlarını terk etmek zorunda kalan insanların kaybettiklerini geri alma konusundaki tavizsiz tutumları adada yeniden barışın tesis edilmesi konusundaki çabaları engelleyen bir unsur olarak ortaya çıkmıştır (Dundas, 2004: 92). Türkiye nin gerçekleştirdiği müdahaleden kısa bir süre sonra başlayan ve günümüze kadar yapılan ikili ve çok taraflı görüşmelerde, BM, Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri nin (ABD) ciddi arabuluculuk çabalarına rağmen bir çözüm üretilememiştir. Bunun temel nedeni, sorunun gerek Lefkoşe deki gerekse Ankara ve Atina daki taraflarının aşırı milliyetçi ve uzlaşmaz politikaları olmuştur (Kızılyürek, 2005: 54). Tarafların bu uzlaşmaz tutumları yanında sorunun çözümünü zorlaştıran başka faktörler de söz konusudur. Yukarıda da değinildiği gibi Türkiye nin müdahalesi sonucu yerlerinden edilenlerin geri dönüşü ve güvenlik garantileri gibi sorunlar bunların başında gelmektedir. Mültecilerin geri dönüşü konusunda özellikle bu konuda daha fazla zarar gören Rum tarafı, mümkün olduğunca daha fazla kişinin müdahale öncesindeki yurtlarına dönmelerinin sağlanmasını 3 Anlaşmanın üçüncü maddesinin ikinci paragrafı şu şekildedir: Birlikte veya birbirlerine danışarak (işbirliği halinde) hareket etmek olanağı bulunmadığı takdirde, üç garantör devletten biri, bu antlaşmanın oluşturduğu durumu (state of affairs) yeniden oluşturmak gayesi ile münhasıran hareket etmek hakkını sahiptir. (http://www.mfa.gov.tr/mfa_tr/dis Politika/AnaKonular/Kibris/Garanti_Antlas-ması_Zurich11Subat1959.htm) 4 Bu rakamlar diğer kaynaklarda farklılıklar göstermektedir. Dembinski göç eden 120 bin Rum ve 50 bin Türk ten bahsetmektedir (Dembinski ve Mathias, 2001, Bedingt Handlungsfaehig, HSFK-Report, 5/2001: 31

46 Kemal İnat talep etmektedir. Güvenlik garantileri konusunda ise, müdahale öncesinde yoğun bir şekilde Rum çetecilerin saldırılarına maruz kaldığı için Türk tarafı ısrar etmekte ve kendilerini koruyacak sayıda Türk askerinin adada kalmasını anlaşmanın temel şartlarından biri olarak görmektedir. Bu sorunların yanında, müdahale sonrasında Türkiye den Kıbrıs a göç eden Türklerin statülerinin ne olacağı, bunların ne kadarının adada kalabileceği, birleşme sonrasında Kıbrıs ın federatif ya da konfederatif karakterlerden hangisine sahip olacağı ve Türk tarafının ne kadar egemenlik yetkisine sahip olacağı da çözüm bulunması gerekli problemler arasında yer almaktadır (Tank, 2002: 155-156). Ancak tarafların iyi niyetli olmaları durumunda bu sorunların hiçbiri çözülemeyecek sorunlar değildi. Kıbrıs sorununun bugüne kadar barışçı bir çözüme ulaştırılamamasının nedeni de, ya her iki tarafın, ya da taraflardan en az birinin bu iyi niyetten yoksun ve aşırı milliyetçi oluşudur. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Kıbrıs görüşmelerini değerlendirdiği ve Güvenlik Konseyi ne sunduğu 7 Nisan 2003 tarihli Kıbrıs Raporu nda, çözümsüzlüğü, tarafların, biri kazanırken diğerinin mutlaka kaybettiği sıfır toplamlı bir oyun olarak gören politikalarına bağlamaktadır (www.ctpkibris.org...). Sorunu çıkmaza sürükleyen ve çözüm konusunda ciddi adımların atılmasını engelleyen bu politik yaklaşım, Türkiye de Kasım 2002 de gerçekleşen hükümet değişikliğinin ardından, en azından Ankara açısından değişmiştir (Suvarierol, 2003: 70; Oğuzlu, 2004a: 109). Ankara nın politikasındaki değişiklerin barış sürecine yansımalarını incelemeden önce bu değişikliğe yol açan gelişmeleri analiz etmek doğru olacaktır. 2. Türkiye nin Kıbrıs Politikasındaki Değişimi Etkileyen Faktörler 2.1. Ankara da Hükümet Değişikliği Türkiye de 3 Kasım 2002 parlamento seçimleriyle gerçekleşen hükümet değişikliğinin Ankara nın Kıbrıs politikasında radikal bir değişikliği de beraberinde getirdiği tespitini yapmak yanlış olmayacaktır (Tocci, 2004: 556). R. T. Erdoğan başkanlığındaki Adalet ve Kalkınma Partisi nin (AKP) kurduğu hükümetler (Gül ve Erdoğan Hükümetleri), büyük parlamento desteği sayesinde, kendilerini, hem iç hem de dış politika alanında önemli değişiklikler yapabilecek konumda görüyorlardı (Kramer, 2004: 10-11). Özellikle

Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü 47 dış politika alanında Turgut Özal ı örnek alan Erdoğan, Türkiye nin dış politikasını çeşitlendirmek, alternatiflerini artırmak ve bu suretle ABD yle olan ilişkilerdeki eşitsizliğe bir son vermek arayışı içerisindeydi. Bu arayış kapsamında, 1990 ların aşırı güvenlik kaygılarının getirdiği çatışma eksenli dış politika anlayışını terk ederek uzlaşı ve işbirliği eksenli yeni bir anlayış yerleştirmek gerektiğini düşünen Erdoğan, komşu ülkelerin düşmanlar ve rakipler olarak değil ekonomik ve siyasi ortaklar olarak değerlendirilmekten yanaydı. Bu politika sayesinde, Ankara ile Atina arasındaki tarihi düşmanlığın, Almanya ve Fransa nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında başardığı gibi, işbirliği yoluyla ortadan kaldırılmasının ve dostluğa dönüştürülmesinin mümkün olacağı düşünülmekteydi (Steinbach, 2004: 5). Yunanistan ile ilişkilerde arzulanan bu dönüşümün gerçekleştirilebilmesi için, bu ilişkileri en çok olumsuz etkileme potansiyeline sahip problemlerin başında gelen Kıbrıs Sorunu nun çözümü konusunda ciddi adımların atılması gerektiğini düşünen AKP Hükümeti bu konuda çaba sarf etmeyi dış politikasının önceliklerinden birisi olarak kabul etti. 5 1983 te kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) uluslararası toplum tarafından tanınmamıştı ve Türkiye nin özellikle Batılı devletlerle ilişkilerini olumsuz etkileyen, uluslar arası konferanslarda Ankara yı zora sokan bir adım olarak kendisini göstermişti. Bu ülkelerin ayrıca, uluslar arası hukuka aykırı olarak kurulduğunu düşündükleri KKTC ye karşı bir ekonomik ambargo uygulamaları ve bütün dünya ülkelerini bu konuda zorlamaları, 6 Ankara nın, aslında kendisinin de sürekli müdahaleleriyle egemenliğini ihlal ettiği bu devleti Türkiye den yapılan ekonomik yardımlarla ayakta tutmaya itmiştir. 5 Daha önceki Bülent Ecevit başkanlığındaki Koalisyon Hükümeti bu konuda farklı düşünmekteydi. Kıbrıs Sorununun Türkiye nin adaya gerçekleştirdiği müdahaleyle çözüldüğünü düşünen Ecevit, statükonun Kıbrıs için en iyi çözüm olduğunu iddia edip bu konuda ciddi girişimlerde bulunmayı reddediyordu (Tank ve Pınar, 2002, Re-solving the Cyprus Problem: Changing Perceptions of State and Societal Security, European Security, Volume 11 Number 3 (Autumn 2002): 146) 6 BM Güvenlik Konseyi, 18 Kasım 1983 tarih ve 541 sayılı kararında, KKTC nin ilanının 1960 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti nin kurulmasına dair anlaşmaya ve Garanti Anlaşması na aykırı olduğu gerekçesiyle hukuk dışı olduğunu belirtip 7. maddede, dünya devletlerini Kıbrıs Cumhuriyeti dışında adada başka bir devleti tanımamaya çağırmıştır (http://www. mfa.gov.tr/mfa_tr/dispolitika/anakonular/kibris/)

48 Kemal İnat Böylece Kıbrıs Sorununun çözülememesi Türkiye yi hem siyasi hem de ekonomik açıdan ciddi bir maliyetle karşı karşıya bırakmaktaydı. Ankara daki yeni hükümetin, bu maliyetin artık Türkiye nin sırtından kaldırılması gerektiği yönündeki düşüncesi, onu sorunun barışçı bir çözüme kavuşturulması konusunda hareket etmeye yöneltmişti. Görevi devraldığı dönemde Türkiye nin, tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşaması da, AKP Hükümeti nin Kıbrıs Sorunu na farklı bir şekilde yaklaşmasında etkili olmuştur. Ülke ekonomisinin özellikle finansal alandaki kırılganlıktan kurtarılarak sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasını en temel görevi olarak gören hükümet, bunun ancak Türkiye nin dünya ile bütünleşmesini sağlayacak açık politikalarla mümkün olacağını düşünmekteydi. Kriz esnasında ve sonrasında ülke ekonomisinin şiddetle ihtiyaç duyduğu finansal kredilerin ancak IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlardan elde edilebilecek olmasının zorunlu kıldığı ekonomik açılımın yanında, Hükümet siyasal açıdan da bir açılımın gerekli olduğunun farkına varmıştı. Türkiye nin, bölge ülkeleri ve bölge dışı önemli ülkelerle olan siyasal ilişkilerinde 1990 larda yaşanan gerginliklerin 2001 Ekonomik Krizinin ortaya çıkmasında çok önemli payı olduğuna inanan Erdoğan, bu ülkelerle çatışma ve gerginliklere bir an önce son verilmesi ve onların Türkiye nin dış ticaretinin geliştirilmesinde çok önemli ortaklar olarak kabul edilmesi anlayışına dayalı bir politika geliştirilmesi taraftarıydı. Türkiye nin ekonomik sorunlarının çözülmesi konusunda önemli bir fayda sağlayacak olan ihracatın artırılması için ülkenin etrafındaki bütün gerginliklerin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu bağlamda Kıbrıs konusunda o zamana kadar yürütülen, sorunu görmezden gelen ve çatışma eksenli politikanın da terk edilmesi ve benzer şekilde uzlaşmaz bir tutuma sahip olan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetiminin de bu politikalarından vazgeçmeleri konusunda ikna edilmesi amaçlanmaktaydı (Rotberg, 2003: 73-74; Oğuzlu, 2004b: 96). AKP Hükümeti iktidara geldiği ilk günden itibaren Kıbrıs Sorununun çözümü konusunda daha yoğun çaba sarf edeceğini ve Kasım 2002 de BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından sunulan ve onun adıyla anılan planı, görüşmelerde temel belge olarak kabul edeceğini açıklamıştır (Tocci, 2004: 556). Buna uygun olarak KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ı Annan Planı na yönelik muhalefetine son vermeye çağıran hükümet, onun bu plan

Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü 49 çerçevesinde BM gözetiminde Rum tarafıyla görüşmelere başlamasını istemiştir. Erdoğan Hükümeti, çözüm yönünde attığı adımlara gerek Türkiye den gerekse Kıbrıs taki Rum ve Türk yönetimlerinden gelen direnişe rağmen, 7 bu uzlaşı eksenli Kıbrıs politikasını sürdürmüş ve 24 Nisan 2004 tarihinde Annan Planı nın Kıbrıs halklarının görüşüne sunulmasını sağlamıştır. Her ne kadar referandumdan çözüm konusunda olumlu bir sonuç çıkmasa da, KKTC de yaşayan halkın yüzde 65 inin çözümü desteklemesi karşısında, Rum kesiminde yaşayan halkın ise yüzde 75 lik bir oy oranıyla planı reddetmesi uluslararası platformda Türkiye nin pozisyonunu güçlendirmiştir. O zamana kadar sorunun çözümü önündeki asıl engel olarak görülen Türkiye, çözüm konusunda atmış olduğu radikal adımlarla, Rum tarafının başta Papadopulos olmak üzere, aşırı milliyetçi politikacılarının sorunun çözülememesinde, en azından Türk tarafındaki uzlaşmaz politikacılar kadar sorumlu olduklarını tüm dünyaya göstermiştir (Akyol, Milliyet, 26 Nisan 2004). 2.2. Avrupa Birliği ne Üyelik Süreci Avrupa Birliği nin Türkiye nin Kıbrıs politikasında son yıllarda yaşanan dönüşümde çok büyük etkisinin olduğu tartışılmaz bir gerçektir (Oğuzlu, 2004a: 108). Bu etki kendisini iki şekilde göstermiştir. Birinci olarak, Ankara nın Kıbrıs politikasında yukarıda değinilen farklı yaklaşımı sergileyen AKP nin Türkiye de iktidara gelmesinde AB nin dolaylı olarak etkili olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü AB, Türkiye de, İslamcı diye itham edilse de seçimlerde en çok oyu alarak parlamentoda üçte iki çoğunluğu elde eden bir partinin sorunsuz bir şekilde iktidarı devralmasını sağlayacak demokratik ortamın geliştirilmesine Aralık 1999 daki Helsinki Zirvesi esnasında ve sonrasında izlediği politikayla katkıda bulunmak suretiyle dolaylı olarak Erdoğan Hükümetinin kurulmasına katkıda bulunmuştur. AB nin Türkiye nin Kıbrıs politikasının dönüşümündeki ikinci etkisi birincisi gibi dolaylı olarak değil, Türkiye hükümetine yönelik sorunun çözü- 7 Türkiye, Kıbrıs ve Yunanistan da yaşanan gerilimlerden beslenen aşırı milliyetçiler ortak bir şekilde Annan Planı eksenindeki çözüm çabalarına muhalefet etmişlerdir. Bu kesimler, genel olarak çözüme taraftar olmalarına rağmen rasyonel olmayan güvenlik kaygılarına sahip politikacı ve halk grupları tarafından da kısmen desteklenmişlerdir.

50 Kemal İnat mü konusunda doğrudan talepler şeklinde kendisini göstermiştir (Suvarierol, 2003: 62). Brüksel, 1999 Helsinki Zirvesi ne kadar adadaki sorunun çözümü konusunda varılacak bir anlaşmayı Kıbrıs ın AB ye üyeliği konusunda bir ön şart olarak görmekteydi. Bu şekilde uluslararası çatışma potansiyeline sahip bir sorunu bünyesine almaktan kaçınan AB, problemin çözümünü BM ye bırakmış oluyordu. Ancak sorunun çözümü konusunda BM arabuluculuğunda ve ikili düzeyde 25 yıla yakın bir süredir yürütülen görüşmelerin herhangi bir çözüm getirmemesi ve yakın gelecekte de anlaşmazlıkların giderilmesi konusunda güçlü bir işaretin var olmaması Brüksel i bu tavrını değiştirmeye ve Kıbrıs Sorununa barışçı bir çözüm bulunması konusunda daha aktif bir politika izlemeye itmiştir. Bu bağlamda Helsinki Zirvesi nde bir taraftan Türkiye ye adaylık statüsü veren AB, üyesi Yunanistan ın da talepleriyle artık Kıbrıs ın tam üyeliğinin gerçekleşmesi konusunda adadaki sorunun çözümünün bir ön şart olarak görülmediğini açıkladı (Dundas, 2004: 90; Theophanous, 2003: 42-50). O zamana kadar sorunun çözümünü Kıbrıs ın üyeliği konusuna bağlantılandıran Brüksel, Helsinki Zirvesi sonrasında sorunu Türkiye nin üyelik sürecine endeksleyerek bu konuda artık Türkiye ye baskı yapacağını göstermiştir (Suvarierol, 2003: 61). Ankara artık AB ye üyelik şansını yükseltmek için Kıbrıs Sorununun çözümü konusunda daha fazla çaba sarf etmek zorunda olacaktı (Kızılyürek, 2005: 288). Bu yeni politikası çerçevesinde AB, Helsinki sonrası dönemde ağırlıklı olarak milliyetçi karaktere sahip ve Kıbrıs Sorunu konusunda statükoyu koruma politikası izleyen bir koalisyon hükümeti tarafından yönetilen Türkiye ye baskılarını artırmıştır. 8 Bu bağlamda, Aralık 2002 deki Kopenhag Zirvesinde Kıbrıs Rum Kesimi nin 11 diğer Doğu Avrupa ve Akdeniz ülkesiyle AB ye üyelikleri kararlaştırılırken, gerek Kıbrıs gerekse Kopenhag Kriterleri konusunda yeterli adımları atmamakla suçlanan Türkiye, üyelik müzakerelerine başlama konusunda umduğu tarihi alamadan Kopenhag dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu arada 3 Kasım da gerçekleştirilen seçimler- 8 Demokratik Sol Parti (DSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Anavatan Partisi nden (ANAP) oluşan Koalisyon Hükümetinde yalnızca ANAP AB ye üyelik konusunda gerekli reformların yapılması konusunda istekli bir tutum içerisindeydi. Diğer partiler bu konuda ANAP ile de çatışmayı göze alacak şekilde bir engelleyici tutum içerisindeydiler ve Kıbrıs konusunda statükonun en iyi çözüm olduğunu savunmaktaydılar.

Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü 51 le AB ye üyelik konusunda çok istekli olan AKP Hükümetinin Koalisyon Hükümetinden görevi devraldığı Türkiye, üyeliğin önündeki engellerin azaltılması için yapılması gerekli işlerden birinin, Kıbrıs Sorununun çözümü konusundaki adımların artırılması olduğunu görmüştü (Theophanous, 2003: 51). Muhalefetin büyük tepkisiyle karşılaşsa da, zamanın Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ın sözleri Türkiye nin içinde bulunduğu zor durumu ifade ediyordu: Eğer Rum tarafı adada bir çözüme ulaşılmadan AB ye üye olursa Türkiye, Brüksel tarafından AB topraklarının bir parçasını elinde tutan bir işgalci olarak görülecektir. 9 Ancak yeni hükümetin bütün niyetlerine rağmen, Türkiye ve Kıbrıs taki Annan Planı karşıtlarının engelleme politikaları yüzünden sorunun çözümü konusunda gerekli adımları atamaması sonucu Brüksel de bu konudaki taleplerini daha da somutlaştırmıştır. Bu kapsamda, 5 Kasım 2003 te açıkladığı Türkiye ye ilişkin İlerleme Raporu nda, Kıbrıs müzakerelerinde ilerleme sağlanamamasının Türkiye nin AB ye üyelik şansını azaltacağını belirten Avrupa Komisyonu, Türkiye yi resmi olarak bu konuda çabalarını artırmaya çağırmıştır. Komisyonun böyle açık bir şekilde Türkiye nin üyeliğini Kıbrıs Sorununun çözümüyle irtibatlandırması ile bir anlamda Annan Planı nı reddeden aşırı milliyetçi kesimler karşısında pozisyonu güçlenen AKP hükümeti sorunun çözümü konusunda yeni girişimlerde bulunmuştur. 3. Sorunun Çözümüne Yönelik Adımlar ve Tepkiler 3.1. AKP Hükümeti Öncesi Gelişmeler Helsinki Zirvesi sonrasında, Türkiye nin AB üyeliği konusuna çok önem veren ANAP ın, koalisyonun büyük ortakları DSP ve MHP yi Brüksel in iç ve dış politikada gerçekleştirilmesini talep ettiği reformların gerekliliği konusunda tüm ikna çabalarına rağmen, uzun süre özellikle Kıbrıs konusu başta olmak üzere neredeyse hiçbir alanda Türkiye yi AB üyeliğine yaklaştıracak kayda değer bir gelişme sağlanamadı. Oysa AB nin, Kıbrıs ın üyeliği konusunda adadaki sorunun çözülememiş olmasını artık bir engel ola- 9 Bünyesinde çok sayıda eski diplomatı barındıran ana muhalefet partisi CHP, bu sözlerini skandal olarak eleştirip Yakış ın istifasını talep etmişti. Bkz. Yakış tı mı Kavgası, Milliyet, 18.12.2002

52 Kemal İnat rak görmediği yönündeki kararı (Suvarierol, 2003: 61; Tank, 2002: 146), Türkiye nin bir an önce harekete geçmesini ve Rum kesiminin tüm Kıbrıs ın temsilcisi olarak AB ye üyeliğinin gerçekleşmesinden önce soruna bir çözüm bulunması yönünde adım atmasının zorunluluğunu gösteriyordu (Oğuzlu, 2004b: 96). Çünkü Rumlar artık bu tarihten sonra sorunun BM gözetiminde çözümü konusunda çaba sarf etmek yerine, üye olmaları sonucunda daha güçlü olacakları AB platformunda görüşülmesi yönünde bir politika izlemeye başlamışlardı (Stavrinides, 2005: 83). Bu çerçevede, AB ye tam üye olarak katılacakları tarihe kadar çözümü geciktirip, üyelikleri sonrasında Türkiye yi Brüksel üzerinden sıkıştırmak suretiyle büyük tavizler vermeye zorlamayı amaçlıyorlardı. Türkiye nin, bunu engellemek için bir an önce BM gözetiminde Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlaması ve Rumların AB üyeliği öncesinde sonuçlandırılması yönünde adımlar atması gerekiyordu. Görüşmelerde barışçı bir çözüme ulaşılamasa da, Türkiye bu sayede dünyaya çözüm yanlısı olduğunu gösterebilirdi. Ankara nın ayrıca AB ye üyelik yolunda ilerleyebilmek ve uluslararası toplumun beklentilerine cevap verebilmek için de Kıbrıs konusunda yeni barış girişimlerini başlatması gerekiyordu. AB nin, uluslararası camianın ve küçük koalisyon ortağı ANAP ın baskıları nedeniyle büyük koalisyon ortaklarının da razı olmaları sonucu Eylül 2000 de Kıbrıs görüşmeleri yeniden başladı. Görüşmeler devam ederken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nin (AİHM) Louzidu Davası nı 10 görüşmek üzere kabul etmesi Türkiye ye sorunun çözümü konusunda daha fazla çaba harcaması yönünde bir baskı oluşturmuştur. Çünkü bu davada verilecek olan bir tazminat kararı, yeni davaların açılmasını ve Türkiye nin milyarlarca Euro tazminat ödemek zorunluluğuyla karşı karşıya kalması sonucunu doğurabilecekti. Ancak Avrupa Komisyonu nun Kasım 2000 de açıkladığı Türkiye ye ilişkin İlerleme Raporunda Kıbrıs konusunu da dile getirmesi ve hükümeti bu konuda daha fazla çaba sarf etmeye çağırması Ankara nın tepkisine yol açtı. Kıbrıs konusundaki bu taleplerin İlerleme Raporuna yansımasını, Brüksel in diğer aday ülkelerden istemediği kriterleri 10 Halen Güney Kıbrıs ta yaşayan Louzidu, Türkiye nin 1974 yılında gerçekleştirdiği müdahalenin sonrasında güneye kaçmak zorunda olduğunu ve o tarihten sonra kuzeydeki mal varlığını kullanamadığını, bunun Türkiye nin de imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ndeki mülkiyet hakkının ihlali olduğunu ileri sürmekteydi.

Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü 53 Türkiye ye ön şart olarak koşması şeklinde yorumlayan Koalisyon Hükümetinin büyük ortakları AB nin bu isteklerini reddetmiştir. Bunun ardından, Cumhurbaşkanı başkanlığında gerçekleştirilen ve devletin önemli yöneticilerini bir araya getiren bir zirve toplantısında AB nin bu politikasına tepki olarak Türk tarafının Kıbrıs konusunda yürütülen barış görüşmelerinden çekilmesi kararlaştırılınca, Denktaş 24 Kasım 2000 tarihinde müzakerelerden çekilmiştir. AB ve BM tarafından yapılan bütün çağrılara rağmen Türk tarafı tekrar görüşme masasına dönmeyi reddetmiştir (Tank, 2002: 148). ANAP ın büyük koalisyon ortaklarını, Kıbrıs konusunda ve AB nin Kopenhag Kriterlerine ilişkin diğer talepleri bağlamında daha ılımlı ve uzlaşmacı bir politika izlemeye yönlendirme konusundaki tüm çabaları uzun süre başarısız kalmış ve yaşanan diğer bazı gelişmeler Türkiye nin Avrupa dan daha da uzaklaşmasına yol açmıştır. 10 Mayıs 2001 tarihinde AİHM nin Louzidu Davası nda Türkiye yi tazminat ödemeye mahkûm etmesi (Zaman, 11.05.2001) ve Koalisyon Hükümeti nin bu tazminatı ödemeyi reddetmesinin ardından 4 Kasım 2001 de Başbakan Ecevit in, Güney Kıbrıs ın AB üyeliği durumunda Kuzey in de Türkiye ile bütünleşme ihtimalinden bahsetmesi Helsinki Zirvesi nin oluşturduğu olumlu havanın artık tamamen ortadan kalkması sonucunu doğurmuştu (Tank, 2002: 152). Ancak gerek Türkiye deki gerekse Kuzey Kıbrıs taki AB ye üyelik taraftarlarının baskısı ve küçük koalisyon ortağı ANAP ın çabalarıyla 4 Aralık 2001 de görüşmeler yeniden başlamıştır. 29 Aralık ta, 1974 ten beri ilk defa Güney Kıbrıs ı ziyaret eden Denktaş, Rum Yönetimi lideri Clerides ile öncelikle insani sorunların çözümü konusunu görüşmüştür. Taraflar 16 Ocak 2002 de yeniden bir araya gelerek görüşmeleri sürdürmelerine rağmen bir anlaşmaya varılması mümkün olmamıştır. Barışçı bir çözüme ulaşılması konusunda başarı şansını artırmak amacıyla 13 Mayıs 2002 de adayı ziyaret ederek müzakerelere destek veren BM Genel Sekreteri Kofi Annan ın çabalarına rağmen, tarafların eski uzlaşmaz tutumlarında ısrar etmeleri nedeniyle olumlu bir sonuca ulaşılamamış ve 5 Ekim 2002 de görüşmeler önemli bir ilerleme olmadan sona erdirilmiştir (Zaman, 6 Ekim 2002). Bundan bir ay sonra, Kasım ayı içerisinde yaşanan iki önemli gelişme Kıbrıs konusunda yeni bir döneme girildiğinin işaretlerini vermekteydi. Bunlardan birincisi, Türkiye de 3 Kasım da yapılan Parlamento seçimleri-

54 Kemal İnat ni, Kıbrıs Sorununun çözümüne yönelik ciddi adımlar atacağı konusunda açıklamalarda bulunan Erdoğan ın partisi AKP nin kazanması, diğeri de 11 Kasım da BM Genel Sekreteri nin bundan sonra artık kendi adıyla, Annan Planı olarak anılacak olan Kıbrıs Sorununa ilişkin çözüm önerilerine ilişkin bir planı taraflara sunmasıydı (Stavrinides, 2005: 84). Sorunun çözümü konusunda her iki tarafın temel kaygılarını göz önünde bulundurmak suretiyle dengeli bir yaklaşım sergileyen Plan, Rum tarafını, adadaki Türk askerlerinin önemli bir bölümünün çekilmesi, Türk tarafının elinde bulundurduğu toprakların yüzde 20 kadarını Rumlara bırakması ve 1974 müdahalesi sırasında Güney e kaçmak zorunda kalan Rumların önemli bir kısmının Kuzey deki yurtlarına dönebilmesi gibi onlar açısından çok önem taşıyan konularda tatmin ederken, Türk tarafını da, Türkiye nin Kıbrıs a yönelik güvenlik garantilerinin devam etmesi, Türk tarafının kurulacak olan devletin egemen bir parçası olması ve adadaki Türk askerlerinin tamamının çekilmeyecek olması gibi alanlarda memnun etmeyi amaçlamaktaydı (Tocci, 2004: 553-554; www.ctpkibris.org). 3.2. AKP Hükümetinin Kıbrıs Politikası ve Muhalifler AKP Hükümeti her ne kadar 3 Kasım seçimleri sonrasında büyük bir meclis çoğunluğuyla tek başına iktidar olsa da, Türkiye nin siyasi geleneğinin, kendisine gerek iç politikanın gerekse dış politikanın önemli alanlarında tek başına hareket etme imkânı vermediğinin farkındaydı (Kızılyürek, 2005: 289). Bu yüzden, diğer birçok alanda olduğu gibi Kıbrıs politikasını şekillendirirken de geniş bir uzlaşı arayışı içerisinde olmayı tercih etmiştir. Bu anlayışın ilk yansıması ise, Kıbrıs Sorununun çözümü konusunda daha önce attığı ileri adımların bir kısmını geri almak şeklinde kendini göstermiştir. Bu çerçevede AKP yetkililerinin 11 Kasım 2002 de, Annan Planı çerçevesinde Kıbrıs ta bir çözümün, Aralık ta gerçekleştirilecek olan ve Türkiye nin üyelik süreci açısından çok büyük önem taşıyan AB Kopenhag Zirvesi öncesinde mümkün olabileceğini açıklamalarına rağmen parti lideri Erdoğan 18 Kasım da, Türkiye de ve KKTC yönetiminde Annan Planı karşısında oluşan muhalefeti de dikkate alarak, zirve öncesinde bir çözümün mümkün olamayacağını açıklamıştır. 22 Kasım da da KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, Kıbrıs Türklerinin haklarını ayaklar altına alan bu plan mü-

Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü 55 zakerelere temel teşkil edemez diyerek Annan Planı çerçevesinde yürütülecek görüşmeleri reddetmiştir (Güven, Radikal, 22 Kasım 2002). Denktaş ın Annan Planı na karşı bu kadar açık bir şekilde cephe alması ve bu tutumunda Türkiye deki milliyetçi kesimlerden destek görmesi, yaklaşan Kopenhag Zirvesi ni de göz önünde bulunduran AKP yi, daha iktidarı devraldığı ilk günlerde çok zor durumda bırakmıştı (Tocci, 2004: 556). Henüz iktidara gelmeden önce kendisine çizdiği çok boyutlu dış politika vizyonuna uygun olarak, Annan Planını çözüm konusunda temel eksen kabul eden adımlar atması durumunda iç politikada, bu adımları atmaması durumunda ise dış politikada sorunlar yaşayacaktı. Ancak AKP nin asıl problemi, yukarıda da değinildiği gibi, bu yollardan birini tercih etmekten çok, parlamentodaki ezici çoğunluğuna rağmen bu tercihi yapabilecek kadar güçlü bir iktidara sahip olmamasından kaynaklanıyordu. AB ye üyelik ve Kıbrıs konularında Türkiye nin önünü açmak amacıyla, iç politik tepkileri göze alarak çözüm yolunda söz konusu adımları atmaya karar verse bile, bu kararın uygulanması aşamasında gerek Baş müzakereci Denktaş ı gerekse Türkiye deki iç politik aktörleri harekete geçirmesi zor görünüyordu. Nitekim hükümetin ve BM nin bütün çabalarına rağmen, Denktaş 11 Aralık 2002 de, Kopenhag Zirvesi sırasında Annan Planı nı imzalamayı ve bu Plan çerçevesinde yürütülecek müzakereleri tekrar reddetmiştir. Bu tutumun en çok, zirvede AB ye üyeliği kabul edilen ve 2003 te imzalayacağı katılım anlaşmasından sonra 2004 te dokuz diğer ülkeyle gerçekleşecek olan resmi katılımına kadar kendisinin daha zayıf olduğu BM düzleminde bir çözümü erteleyerek, tam üye olacağı AB nin de desteğiyle Türkiye den daha fazla taviz koparmak amacında olan Kıbrıs Rum Yönetimini sevindirdiğini (Tocci, 2004: 557) gören hükümetin, Denktaş ı ve ona Türkiye de destek verenleri, Rumların AB üyeliği öncesinde Kıbrıs ta Annan Planı çerçevesinde sağlanacak bir çözümün Türkiye nin ulusal çıkarları açısından en doğru yol olduğu konusunda ikna çabalarına devam etmekten başka yapacak bir şeyi yoktu. Çünkü Kıbrıs konusunda, sorunun 1974 müdahalesiyle çözüldüğü yönünde bu çevrelerde yaygın olan anlayışın değiştirilmesi ve sorunun çözümünün geciktirilmesinin Türkiye yi giderek daha zora soktuğu ve daha kötü şartlara mahkûm ettiğinin gösterilmesi o kadar kolay değildi. Türkiye nin Kopenhag Zirvesi nde üyelik müzakerelerine başlama konu-

56 Kemal İnat sunda beklediği tarihi alamamasının ve kararın 2004 Aralık ta yapılacak Brüksel Zirvesi ne bırakılmasının en önemli nedenlerinden biri olarak, Ankara nın Kıbrıs konusunda müzakerelere temel teşkil edecek olan plana imza atmaması gösterilmiştir (Güven, Radikal, 20 Aralık 2002). Zirve sonrasında Türkiye, kendisine müzakere tarihi vermeyen Brüksel in Kıbrıs Rum Yönetimi nin üyeliğini kabul etme kararını adada sorunun çözümünü zorlaştıracağı gerekçesiyle eleştirirken, Brüksel de Türkiye yi sorunun çözümü konusunda daha fazla çaba sarf etmeye çağırmıştır (Tank, 2002: 147). BM nin Annan Planı nı esas alan çerçeve anlaşmasının imzalanması konusunda ikinci bir tarih olarak 28 Şubat 2003 ü tespit etmesinin ardından, gerek Türkiye deki gerekse Kuzey Kıbrıs taki, Annan Planı temelinde çözüm yoluyla AB üyeliği önündeki engellerin kaldırılmasını isteyen kesimlerin çabalarında da bir artış gözlenmiştir (Suvarierol, 2003: 71). 26 Aralık 2002 de Lefkoşe nin Türk tarafında 30 bin kişinin adada barışçı bir çözüme ulaşılması lehinde gösteri yaparak Denktaş ı ve Türkiye de ona destek verenleri eleştirmesinin ardından (An, 2004: 138), AKP Lideri Erdoğan da 2 Ocak 2003 tarihinde Denktaş ın Annan Planı çerçevesinde görüşmeleri reddetmesinin yanlış bir karar olduğunu vurgulamıştır (Güven, Radikal, 3 Ocak 2003). Liderinin Denktaş a yönelik bu eleştirisinin ardından AKP de 8 Ocak ta yaptığı bir açıklamada Türkiye nin Kıbrıs politikasında köklü bir değişikliğin gerekli olduğunu açıklamıştır. Bu değişim çerçevesinde yeni Türk hükümeti, Denktaş ın tutumuna rağmen, Annan Planı nı, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda önemli bir adım olarak nitelendiriyor ve daha önce dile getirdiği, Güney Kıbrıs ın AB üyeliğinin gerçekleşmesi durumunda Kuzey Kıbrıs ın da Türkiye ile birleşeceği tehdidinden vazgeçtiğini açıklıyordu. Bu politika değişikliğiyle hükümet, bir yandan Kıbrıs meselesinin Türkiye nin AB üyeliği yolunda bir engel teşkil etmesini önlemeyi amaçlarken, diğer yandan da, adada bir çözüm olmadan AB üyesi olacak olan Güney Kıbrıs yönetiminin, sorunu AB platformuna taşıyarak Türkiye den daha fazla taviz koparmasını ve bu sorunun Ankara ile Brüksel arasında gerginliğe yol açarak AB ile siyasi ve ekonomik ilişkilerimize zarar vermesini engellemeye çalışıyordu. Dış ticaretimizin yüzde 60 kadarını AB ülkeleriyle yaptığımız düşünülürse, özellikle ekonomik alanda AB ile yaşayacağımız böyle bir gerginlik zaten zayıf ve dış kaynak arayışında olan ekonomimiz

Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü 57 için çok olumsuz sonuçlara yol açabilirdi. AKP hükümeti ayrıca, Annan Planı nda öngörülen ve Plan temelinde bir çözümün gerçekleşmesi durumunda Türkiye için çok önemli olan derogasyonlar 11 nedeniyle de gecikmeden Kıbrıs görüşmelerinin tamamlanmasını istiyordu. Zira Kıbrıs Rum Kesimi nin AB ile katılım anlaşması imzalayacağı Nisan 2003 öncesinde Annan Planı çerçevesinde Kıbrıs konusunda imzalanacak bir anlaşma söz konusu bu katılım anlaşmasıyla birlikte bütün AB üyesi ülkelerin parlamentoları tarafından onaylanacağı için, bu anlaşmanın içereceği derogasyonlar da birincil hukuk (primary law) niteliği kazanacağından sonradan Türkiye nin isteğine aykırı bir şekilde bunların kaldırılmasının önü kapanmış olacaktı. Ayrıca Kıbrıs ta Annan Planı konusunda yapılacak olan referandumda aynı zamanda AB ye katılım anlaşmasının oylanması planlandığından adadaki iki halkın referandumda Annan Planı nı reddetme ihtimalleri azaltılmış olacaktı (Güven, Radikal, 20 Aralık 2002). Bu nedenlerden dolayı, Güney Kıbrıs ın AB ile katılım anlaşmasını imzalayacağı 16 Nisan 2003 tarihinden önce bir çözüme varılması amacıyla, AKP Hükümeti Denktaş ın görüşme masasına dönmesi yönündeki baskısını artırmıştır. Buna KKTC deki barış yanlısı gösteriler ile (An, 2004: 159) BM ve AB nin çağrıları da eklenince 15 Ocak 2003 te Türk ve Rum liderleri yeniden adada bir araya gelmişlerdir. Ancak her iki tarafın da eski uzlaşmaz ve milliyetçi tutumlarında ısrar etmeleri nedeniyle, 12 BM in belirlediği ikinci tarih olan 28 Ocak a kadar Annan Planı nın imzalanması gerçekleşememiştir. Bunun üzerine süreyi üçüncü kez uzatarak 10 Mart 2003 olarak belirleyen Annan, tarafları görüşmelerin bu defa da başarısız olması durumunda arabulucu çalışmalarını durdurmakla tehdit etmiştir. Ancak Annan ın uyarısına ve uluslararası camianın baskısına rağmen 10-11 Mart ta Lahey de yapılan görüşmeler de başarısızlıkla sonuçlanmış ve Annan Planı 11 Annan Planı nın içerdiği derogasyonlar, Kıbrıs taki özel şartlar nedeniyle, AB hukukunun genel olarak tanıdığı mülkiyet edinme, serbest dolaşım ve yerleşme gibi haklarda kısıtlamaları öngörmekteydi. 12 Bu arada yapılan seçimlerde aşırı sağcı ve eski EOKA üyesi Papadopulos un başkan seçildiği Rum tarafının bu tavrı kendi çıkarları açısından bir ölçüde anlaşılabilirdi. Çünkü artık çözümün, daha güçlü olacakları AB çatısı altında ve kendilerinin AB üyeliklerinin gerçekleşmesinden sonra olmasını istiyorlardı. Ancak kaybedilen zaman Türk tarafının aleyhine işliyordu.

58 Kemal İnat imzalanamamıştır (Die Welt, 11.03.2003; Rotberg, 2003: 74). BM Güvenlik Konseyi, Genel Sekreter in de raporu doğrultusunda 14 Nisan 2003 te kabul ettiği 1475 sayılı kararında, başarısızlıktan Türk tarafını sorumlu tutmuştur. 13 Annan da görüşmelere ilişkin hazırlamış olduğu raporda, uzlaşmaz tutumundan dolayı Denktaş ı eleştirmiş, bundan sonra masada durmaya devam edecek olan Plan ın ancak Türk hükümeti tarafından gündeme getirilebileceğini söylemiş ve Türkiye nin üstleneceği böyle bir inisiyatif öncesinde görüşmelerin yeniden başlatılması konusunda çaba sarf etmeyeceğinin altını çizmiştir (Güven, Radikal, 20 Nisan 2003). 14 Denktaş ın, Türkiye deki Annan Planı karşıtlarından da aldığı destekle, Annan Planı temelinde bir çözümün önünde bu şekilde bir engel teşkil etmesi bir yandan Rumların oyalama taktiklerinde başarılı olduklarını diğer yandan da, AKP Hükümetinin Kıbrıs konusunda istediği politikaları uygulayamadığının bir göstergesiydi. İktidarda henüz yeni olan hükümet, Kıbrıs konusunda devletin diğer güçleriyle ters düşmeyi göze alamamış ve KKTC de 70 bin kişinin Annan Planı lehinde ve Denktaş ın tutumu aleyhinde gösteriler yaptığı günlerde (Rotberg, 2003: 74), 6 Mart 2003 te Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı nın da katıldığı Kıbrıs Zirvesi nde, Denktaş ın pozisyonunun desteklenmesi yönünde karara imza atmıştır (Güven, Radikal, 7 Mart 2003). Bu şekilde devletin, Annan Planı na farklı yaklaşan diğer kurumlarıyla 13 Güvenlik Konseyi nin 14 Nisan 2003 ve 1475 sayılı kararının üçüncü maddesinde şu ifade yer almıştır: Genel Sekreterin raporunda anlatıldığı gibi; Kıbrıs Türk liderinin 10-11 Mart 2003 Lahey toplantısındaki pozisyonuyla doruğa çıkan olumsuz yaklaşımından dolayı ve Genel Sekreterce önerildiği şekilde, planı ayrı ayrı referanduma sunma konusunda anlaşmaya varılmasının mümkün olmayışını ve böylelikle, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların, Kıbrıs ın yeniden birleşmesine olanak sağlayacak bir plan üzerinde kendi kendilerine karar verme fırsatından mahrum edilmelerini ve sonuçta 16 Nisan 2003 tarihinden önce kapsamlı bir çözüm sağlanmasının mümkün olamayacağını üzüntü ile karşılar (http:// www.mfa.gov.tr/mfa_tr/dispolitika/anakonular/kibris/) 14 Annan raporunda ayrıca şu ifadeleri kullanmıştır: Başarılı bir çözüme ulaşabilmek için gerekli olan siyasi arzunun ortada olduğuna inanmam için gerekli somut nedenler olursa ve olacağı zamana kadar, yeni bir inisiyatif önermeyeceğim. Böyle bir fırsatın yakın bir zamanda oluşacağına inanmadığımı zaten kamuoyuna açıklamıştım. Böyle bir planın eriyip gitmesinin, geriye atılmış büyük bir adım olacağına inanıyorum. (http://www.ctpkibris.org/ Belgeler/RaporAnnan.htm)

Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü 59 gerginlikten kaçınmak isteyen AKP Hükümetinin de kabulüyle Denktaş ın Plan a karşı çıkarak görüşmelerden çekilmesi sonucu Kıbrıs konusunda yılsonuna kadar sürecek durağan bir döneme girilmiştir. 16 Nisan da katılım anlaşmasını imzalayan Rumlar kısmen rahatlayarak tam üye olacakları 1 Mayıs 2004 tarihini beklerken, Türkiye Ağustos 2003 te KKTC ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine dair bir çerçeve anlaşması imzalamıştır. Bir yandan yoğun bir şekilde AB ye üyelik yolunda önemli olan Kopenhag Kriterleri nin gerçekleştirilmesi yönünde adımlar atan AKP, Kıbrıs konusunda da gözünü adada Aralık 2003 te yapılacak seçimlere çevirmişti. Gerek 5 Kasım 2003 te Avrupa Komisyonu nun açıkladığı Türkiye konusundaki İlerleme Raporu nda Kıbrıs sorununun çözümü konusunda yeni adımların atılması çağrısı ve gerekse 14 Aralık 2003 te KKTC de gerçekleştirilen seçimlerde Annan Planı temelinde çözüm yanlısı partilerin yüzde 51 lik başarısı, Annan Planı nı yeniden AKP Hükümeti ve Türkiye nin gündemine sokmuştur (Kızılyürek, 2005: 329-330). Ocak 2004 te önce AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi nin ve sonrasında Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer in Türkiye ziyaretlerinde, hükümetin AB yolundaki reformlarına destek vermeleri ve Kıbrıs konusunda yeni adımları teşvik etmeleri de AKP Hükümeti nin ülke içerisindeki pozisyonunu güçlendirmiş ve ona Annan Planı çerçevesinde yeniden görüşmelere başlaması konusunda Denktaş a baskı yapma imkânı vermiştir (NZZ, 21 Aralık 2003). Böylece görüşmeler 11 aylık bir gecikmeyle, 10 Şubat 2004 te yeniden başlamıştır. Denktaş görüşmelerde yine Türk tarafına başkanlık ediyordu, ancak bu defa yanında, Annan Planı temelinde çözüm yanlısı ve seçimlerin galibi olan Cumhuriyetçi Türk Partisi Lideri Başbakan Mehmet Ali Talat da vardı. Denktaş ayrıca bu seferki görüşmelerde, sorunu çözme konusunda kararlı bir şekilde hareket eden Türkiye Hükümetinin de sıkı bir denetimi altındaydı (Hürriyet, 13 Şubat 2004). Görüşmelerde Türk tarafı üç aşamalı bir plan önererek, artık AB ye tam üye olacakları 1 Mayıs 2004 tarihine kadar çözüm konusunda önemli bir adım beklemeyen ve istemeyen Rum tarafını şaşırtmıştır. Türkiye nin önerisi, Annan Planı üzerinde ilk aşamada Kıbrıs taki tarafların görüşmesini, onların anlaşamadığı noktaların ikinci aşamada Türkiye ve Yunanistan hükümetlerinin de katılacağı dörtlü görüşmelerde çözülmesini öngörmekteydi.

60 Kemal İnat Üçüncü aşama ise, bütün bu görüşmelerden sonra hala anlaşmaya varılamayan noktalar kalırsa, bunların da BM Genel Sekreteri Annan tarafından halledilmesini ve bu son haliyle taraflar tarafından imzalanacak olan anlaşmanın Kıbrıs taki halkların onayına sunulmasını içeriyordu. Görüşmelerde uzlaşmaz taraf olarak görülmek istemeyen Rum tarafı istemeyerek de olsa Türkiye nin bu önerisini kabul etmiştir (Tocci, 2004: 555-556). 19 Şubat 2004 te Denktaş ve Papadopulos liderliğinde Lefkoşe de başlayan görüşmelerde önemli bir ilerleme kaydedilememesinin ardından 24-31 Mart tarihleri arasında İsviçre nin Bürgenstock Kasabası nda Türkiye ve Yunanistan Başbakanlarının da katıldığı ve BM Genel Sekreteri ile AB yetkililerinin destek verdiği görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Daha önceden kararlaştırıldığı gibi, tarafların anlaşamadığı noktaların Annan tarafından doldurulması aşamasına gelindiğinde, özellikle Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Papadopulos un şiddetli muhalefeti nedeniyle Bürgenstock ta Annan tarafından son şekli verilen anlaşma metninin imzalanması mümkün olamamıştır. Ancak taraflar sözlerinde durarak, anlaşma metnini 24 Nisan 2004 tarihinde referanduma sunacaklarını belirtmişlerdir. Çözüm konusunda attığı radikal adımlarla Rum tarafını ve dünyayı şaşırtan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti referandumda Annan Planı nın kabul edilmesini destekleyen bir tavır takınırken, Yunanistan Hükümeti bu konuda kararsız bir politika izlemiştir. Kıbrıs ta ise hem Denktaş hem de Papadopulos aşırı milliyetçi tutumlarını devam ettirerek Plan ın aleyhinde kampanya yürütmüşlerdir (Stavrinides, 2005: 83). Hayır kampanyasında Denktaş başarılı olamazken, Papadopulos Rumların çoğunluğunu ikna etmeyi başarmıştır. Referandum sonuçlarına göre, Türk tarafında halkın yaklaşık yüzde 65 i Plan ı kabul ederken, Rumların sadece yüzde 24 ü Plan lehinde oy kullanmıştır. Sonuç olarak, Annan Planı Rum tarafının karşı oylarıyla reddedilmiştir (Zaman, 25 Nisan 2004). Sonuç Kıbrıs Rum Yönetimi nin Annan Planı nı reddetmesine rağmen, referandumdan bir hafta sonra, 1 Mayıs 2004 te dokuz diğer Avrupa ülkesiyle birlikte AB ye resmen katılması, uzlaşmaz tavrının ödüllendirilmesi şeklinde yorumlanmıştır. Ancak bu ödülün Rumlara kim tarafından verildiğini iyi

Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü 61 tespit edilmesi önemli bir zorunluluktur. Kıbrıs Rum Kesimi nin, tarafların temel kaygılarını göz önünde bulundurarak dengeli bir çözüm önerisi sunan Annan Planı nı reddetmesine rağmen ödüllendirilmesinin sorumlularından biri kuşkusuz Avrupa Birliği dir. Adadaki kırk yıllık sorunun çözümü konusunda Plan ın iyi bir çözüm sunduğunu düşünmesine rağmen Brüksel bu konuda gerekli kararlılığı göstermeyerek referandumun Rumlar tarafından reddedilmesine göz yummuştur. Bu şekilde, bir taraftan Avrupa nın önemli sorunlarından birini Birliğe entegre eden Brüksel, bir yandan da, artık kendisi açısından daha fazla anlam ifade eden bu sorunun çözümü konusunda rasyonel düşünebilme yeteneğini daha fazla kaybetmiştir. Çünkü artık, Yunanistan ın yanında Kıbrıs Rum Yönetimi nin de Birliğe katılmasıyla AB içinde etkilerini artıran Rumlar, Brüksel in Kıbrıs konusunda izleyeceği politikaların AB nin ve Avrupa nın yararına olmasından çok kendi çıkarlarına uygun olması konusunda daha güçlü hale gelmişlerdi (Kızılyürek, 2005: 272). 17 Aralık 2004 te gerçekleştirilen Brüksel Zirvesi nde bu durum kendini açık bir şekilde göstermiştir. Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Papadopulos un, Türkiye ye müzakere tarihi verilmesi konusunda kendisinden beklenen müspet oy karşılığında Ankara dan kabul edilemeyecek tavizler istemesi, neredeyse Brüksel in hiç arzu etmediği bir şekilde Türkiye nin küstürülmesi ve toplantıyı terk etmesi sonucunu doğuracaktı (Bila, Milliyet, 19 Aralık 2004). Başarısız olan referandum sonrasında, Brüksel in çözüm yönünde oy kullanan Türk tarafına yönelik ambargoların kısmen kaldırılması ve Kuzey Kıbrıs a ekonomik yardımda bulunulması yönündeki kararlarının da Rum tarafının engellemesi yüzünden bir türlü hayata geçirilememesi zaten Türkiye nin rahatsızlığına yol açmaktaydı. AB nin kesinlikle arzu etmeyeceği bir konu, özellikle güvenlik alanında işbirliğine çok önem verdiği Türkiye ye yönelik politikalarının yalnızca Rumların çıkarları doğrultusunda şekillendirilmesidir. Bu açıdan bakıldığında, Kıbrıs ta Türk tarafının kabul ettiği Annan Planı temelinde bir çözüm öncesinde Kıbrıs Rumlarının Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB ye üye olarak alınması Brüksel açısından önemli bir hataydı. Ancak, Annan Planı nı reddeden Kıbrıs Rum Kesimi nin AB üyeliğiyle ödüllendirilmesinin asıl sorumlusunun Türkiye nin başarısız diplomasisi olduğunun altını çizmek de çok önemli bir zorunluluktur. Türk diplomasisi,

62 Kemal İnat Rum tarafının açık bir şekilde zaman kazanmaya çalıştığını, ancak AB üyeliğinin gerçekleşmesi sonrasında Brüksel in de desteğiyle Kıbrıs Sorununun çözümü konusunda ciddi adımlar atma arayışında olduğunu gördüğü halde, onları çok sevindirecek bir şekilde, defalarca masadan çekilerek Annan Planı temelinde bir çözümü geciktirmek suretiyle Türkiye nin çıkarlarına çok büyük zararlar vermiştir. Eğer Türkiye, 2004 yılının Şubat ve Mart ayları içerisinde Kıbrıs konusunda attığı adımları bir yıl önce atabilmiş olsaydı, Kıbrıs Rum Yönetimi nin, adada bir çözüm olmadan, tüm Kıbrıs ın temsilcisi sıfatıyla Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB ye üye olmasını ve oradan Türkiye yi sıkıştırmaya çalışmasını önleyebilirdi (Kızılyürek, 2005: 290-291). Türk diplomasisinin bu hatası, artık AB üyesi olmuş Kıbrıs Rum Yönetimi nin, Türkiye nin AB ye katılım müzakereleri öncesinde yanına Fransa ve Avusturya gibi, iç politik nedenlerle Türkiye nin üyeliğine karşı çıkan ülkeleri de alarak, Ankara dan yeni tavizler koparmak çabasında olmaları sonucunu doğurmuştur. Bütün bunlara rağmen, Türkiye nin geç de olsa Annan Planı temelinde bir çözümü kabul yönünde attığı adımlar ve 24 Nisan Referandumunda Türk tarafından çıkan evet oyları, uluslararası alanda Kıbrıs konusunda Türkiye nin imajını büyük ölçüde olumlu yönde değiştirmiştir. Bu sonuçla birlikte, artık adada çözüme engel teşkil eden tarafın Türkler değil, Plan a hayır diyen Rumlar olduğu açık bir şekilde görülmüştür. Türkiye nin bundan sonra yapması gereken, bu gerçeği hiçbir zaman unutturmadan soruna çözüm aramaya devam etmek ve sorunu görmezden gelen ve kronikleşmesine yol açan eski politikalarına bir daha dönmemektir. Abstract: The basic aim of this article is to explain the recent significant transformation in Turkish foreign policy on Cyprus. The article especially focuses on the two influential factors which triggered this transformation. The first factor is Justice and Development Party s (JDP-AKP) seizure of power in November 2002 Elections. JDP has an aim of pursuing a compromise-based policy instead of conflict in foreign policy. The second one is the role of the European Union (EU) in transformation of Ankara s foreign policy, especially towards Cyprus. Under the

Türkiye nin Kıbrıs Politikasının Dönüşümü 63 light of these factors, this study analyses not only the JDP government s effort of transformation Turkish foreign policy on Cyprus with the support of civil society organizations but also the reactions to this effort, coming from the nationalist circles in Turkey and Cyprus. It is concluded that due to the strength of these reactions, Turkey has lost the chance of solution to the Cyprus problem within the framework of Annan Plan. After delineating the negative effects of these reactions, the article comes to conclusion that the most appropriate policy for the Turkish national interests is to continue seeking a solution to this problem. Key Words: Cyprus, Annan Plan, Cyprus Policy of JDP, EU and Cyprus Kaynakça An, Ahmet (2004), Küçük Adada Büyük Oyunlar: Kıbrıs ta Ayrılıkçılık, Federal Çözüm ve AB Üyeliği, İstanbul: NK Yayınları. Dembinski, Mathias (2001), Bedingt Handlungsfähig, HSFK-Report, 5/2001. Dundas, Guy (2004), Cyprus from 1960 to EU Accession, Australian Journal of Politics and History, Vol. 50, No. 1, 2004: 86-94. Gülcan, Sibel (2004), Kıbrıs: Doğu Akdeniz de Egemenlik Mücadelesi [(eds.) Kemal İnat ve diğerleri (2004), Dünya Çatışma Bölgeleri. Ankara: Nobel Yayınları] içinde: 139-154. Kızılyürek, Niyazi (2005), Doğmamış Bir Devletin Tarihi. Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, İstanbul: İletişim Yayınları. Kramer, Heinz (2004), Die Türkei im Prozess der Europäisierung, Aus Politik und Zeitgeschichte, B 33-34 2004: 9-17. Oğuzlu, Tarık (2004a), The Impact of Democratization in the Context of the EU Accession Process on Turkish Foreign Policy, Mediterranean Politics, Vol. 9 No. 1 (Spring 2004): 94-113. Oğuzlu, Tarık (2004b), How Encouraging is the Latest Turkish-Greek Reconciliation Process, Journal of Contemporary European Studies, Vol. 12 No. 1 (April 2004): 93-107. Rotberg, Robert (2003), The Cyprus Crucible, Harvard International Review, Fall 2003: 70-74.