Milli eğitim sistemini kökten değiştirmiyoruz

Benzer belgeler
Z-kitaplarla ilgili iddialar gerçeği yansıtmıyor

Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Öğretim Yılı Yabancı Dil ve Pilot Okul Çalışmaları by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer İnönü Üniversitesi Siirt Üniversitesi Fırat Üniversitesi Ardahan Üniversitesi

b. Mevzuat Çalışmaları ( Yasa ve Anayasa çerçevesinde yapılması gereken mevzuat çalışmaları )

Özel okulların örgün eğitimindeki payını artıracağız

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

Öğretmen atamalarında sadece KPSS etkili olmamalı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

SORU ve CEVAPLARLA 12 YILLIK (4+4+4) ZORUNLU EĞİTİM SİSTEMİ

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Yazan ; Seçkin Üniversite, Gözde Anadolu Lisesi kazanmak isteyenlerin REHBERİ Matematik Öğretmeni; KEMAL Türkeli

Eğitimde Yeterlilikleri Artırma Projesi

hüseyin akdeniz tarafından yazıldı Çarşamba, 02 Şubat :27 - Son Güncelleme Cumartesi, 05 Şubat :13

TÜRKİYE VE PİSA Puanlarının Daha Altında

tepav Yeni Milli Eğitim Kanun Tasarısı Bütçesi: Nicelik mi, Nitelik mi? Mart2012 N POLİTİKA NOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Personel alımları devam edecek

Günümüzde, küreselleşme ve teknolojik gelişmeler, hızla gelişen ülkemizde nitelikli iş gücüne olan ihtiyacın her geçen gün artmasına neden olmuştur.

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

Eğitim Bilimleri Enstitü Müdürleri Çalıştay Raporu

Profesyonel bürokrasi mantığı geliyor

Okul Temelli Mesleki Gelişim Nedir?

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI TEMEL EĞİTİMDEN ORTAÖĞRETİME GEÇİŞ SİSTEMİ 2015

Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi

Amaç. Dayanak. Kapsam

PROJE YAPIM VE YÖNETİMİ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ ŞEYMA GÜLDOĞAN

Kürtaj konusunda kamuoyunun kanaati olumlu

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA BAĞLI EĞİTİM KURUMLARINA ÖĞRETMEN OLARAK ATANACAKLARIN ATAMALARINA ESAS OLAN ALANLAR İLE MEZUN OLDUKLARI YÜKSEKÖĞRETİM

KKTC de EĞİTİM ve ÖĞRENİM. GÖRÜŞLER ve ÖNERİLER

Soru: MEB olarak, bizi 2023'te dünyanın ilk 10 ülkesi arasına taşıyacak kadroları yetiştirebiliyor musunuz

MATBAA ÖĞRETMENİ TANIM. Çalıştığı eğitim kurum ya da kuruluşunda; öğrencilere ya da yetişkinlere, matbaa meslek alanı ile ilgili eğitim veren kişidir.

Mesleki eğitim tanıtım ve işbirliği protokolü

Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi Bölümü

MEZUNLARDAN MEZUN ADAYLARINA TAVSİYELER

Yeni kanun teklifi neden yeterli değildir?

YÜKSEKÖĞRETİMDEN ENDÜSTRİYE: NİTELİKLİ İNSAN GÜCÜ ÇALIŞTAYI

Cuma İzmir Basın Gündemi

Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme Nasıl Olmalı? Durum ve Çözüm Önerileri

BĠR MESLEK OLARAK ÖĞRETMENLĠK

Türkiye birden fazla yerli araç üretecek kabiliyette

final in başarı geleneği final temel liseleri ile sürüyor...

Düzce Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen Düzce Fındık Çalıştayı İstiklal Konferans Salonu nda gerçekleştirildi

T.C. SAKARYA ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ MATEMATİK BÖLÜMÜ DIŞ PAYDAŞ ANKET FORMU Google Formlar

- TERCİHLERDE ROL OYNAYAN BİRİNCİ FAKTÖR: İSTİHDAM İMKANLARI

Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Özel Yeteneklerin Geliştirilmesi Grup Başkanlığı

İSTE (Barbaros Hayrettin Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi), DENİZCİLİK EĞİTİM KONSEYİ ile demir aldı!

ÖĞ-DER ŞUURLU ÖĞRETMENLER DERNEĞİ

ÇORLU MESLEK YÜKSEKOKULU GELENEKSEL EL SANATLARI PROGRAMI FAALİYET RAPORU

ÜNİVERSİTE SANAYİ İŞBİRLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ ve İYİ UYGULAMA ÖRNEKLERİ SEMİNERİ

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ ABDULLAH GÜL ÜN YILI TÜBİTAK BİLİM, HİZMET, TEŞVİK ÖDÜLLERİ ve TÜBİTAK ÖZEL ÖDÜLÜ TÖRENİ KONUŞMA METNİ 23 ARALIK 2008

İlköğretimde ilk 4 yılın müfredatı değiştirilecek

TED ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ. Sınıf Öğretmenliği Programı

Ülkelere göre öğretmen yetiştirme modelleri

Dershane Algısı Araştırması Mayıs 2012

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

ÖNEMİ ASLA KAYBOLMAYACAK MESLEK: MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ

BİLİM VE SANAT MERKEZLERİNİN PROGRAMI. Page 3

Eğitim Bilimleri Enstitülerinde Yaşanan Sorunlar ve Yeniden Yapılandırma İhtiyacı

Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer'e de ulaştırdığımız Tem-Der'in hazırladığı

Okul müdürün atama metodu, görevi ve rolü. Shinju İlkokulu, Gyeongsangnam-do, Güney Kore Okul müdürü Lim In-cheol

Bizde öğretmen-öğrenci ilişkisi efsane niteliğinde

ULTIMATE LANGUAGE SCHOOLS D O P İ N G D İ L. İngilizce Eğitim Merkezi WWW. DOPINGDIL. COM

Beykoz İlçesi Üniversiteye Giriş Analiz Çalışması (2012, 2013 ve 2014 Yılları)

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

Eczacının Sağlık Sektöründeki Konumu ve. Mesleğin Genel Sorunları

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

ÜRETİME ADEPTE OLUNACAK

2013/2014 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI.. ORTAOKULU 7.SINIFLAR YIL SONU ŞUBE ÖĞRETMENLER KURULU TOPLANTI TUTANAĞI


Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Temel bilimlerde araştırmacı ve uzman yetiştirmek

AÇIK SİSTEM. Sistemler, çevrelerinden girdiler alarak ve çevrelerine çıktılar sunarak yaşamlarını sürdürürler. Bu durum, sisteme; özelliği kazandırır.

ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELMEDE AİLENİN VE BRANŞ SEÇİMİNDE CİNSİYETİN ROLÜ

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

1. Çocukları Tanıma Çocukların fiziksel özelliklerini tanıma Çocukların sosyo-ekonomik özelliklerini tanıma

ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ Pedagojik Formasyon Eğitimi Yönergesi. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

LİSE1 VE LİSE 2. SINIFLAR BİLGİLENDİRME TOPLANTISI. (yeni genelgeye göre düzenlenmiş şekliyle) ***** ÖĞRETİM YILINDA YENİLİKLER

Türkiye, e-ticarette yüzde 5 e ulaştı

2017 LYS: Tercihler Kalite ve İstihdam Odaklı

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hedefimiz, Afrika'nın Tamamında Müstakil Büyükelçiliklerimizin Olmasıdır

İlköğretim Matematik Öğretmeni Adaylarının Meslek Olarak Öğretmenliği

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞTA GRUP SÜRECİ: TAKIM ÇALIŞMASI Doç. Dr. Cevat ELMA

İlke 1: İyi Bir Öğrenme Ortamı Öğrenci-Okul Arasındaki Etkili İletişimi Teşvik Eder. İfadeler/ Yapılma Sıklıkları Çok Sık

Mehmet ÖZÇELİK tarafından yazıldı. Çarşamba, 21 Eylül :06 - Son Güncelleme Çarşamba, 21 Eylül :08

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

Tek tip insan yetiştirmiyoruz

EĞİTİM-ÖĞRENİMDE KALİTE MEKANİZMASI

KİMYA ÖĞRETMENİ TANIM. Çalıştığı eğitim kurumunda öğrencilere kimya ile ilgili eğitim veren kişidir. A- GÖREVLER

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ İLE DENİZLİ İL MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ ARASINDA DÜZENLENEN EĞİTİMDE İŞ BİRLİĞİ PROTOKOLÜ

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARINA BAŞVURU KOŞULLARI KILAVUZU EĞİTİM- ÖĞRETİM YILI GÜZ DÖNEMİ

EKLER. Öğretmenlere Uygulanan Fen Laboratuvar Uygulamalarına Yönelik Davranış Amaçlarını Belirleme Ölçeği

Ünite 1: İşyerinde Etkililik. Ünite 2: Liderlik Becerileri Geliştirme PEARSON İŞ PASAPORTU

Ek 3.1 Öğrenci Ders Değerlendirme Anketi

2050 ye Doğru Nüfusbilim ve Yönetim: Eğitim Sistemine Bakış

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ

GEMİ İNŞAATI VE GEMİ MAKİNELERİ MÜHENDİSİ

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARINA BAŞVURU KOŞULLARI KILAVUZU EĞİTİM- ÖĞRETİM YILI GÜZ DÖNEMİ

TÜRKİYE DE MESLEKİ EĞİTİM

Bilgilendirmenin Tarafımdan Güncellendirme Tarihi: :04

LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2013

TEL: FAKS: MAİL:

YAPI KREDĐ VE KOÇ HOLDĐNG, MLMM BURSĐYER BULUŞMALARI NIN ĐKĐNCĐSĐNĐ KAYSERĐ DE GERÇEKLEŞTĐRDĐ

Transkript:

Milli eğitim sistemini kökten değiştirmiyoruz Mart 26, 2012-12:05:47 Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Türkiye'nin eğitim seviyesiyle diğer ülkelerin eğitim seviyesi arasında stratejik bir açıklık olduğunu belirtti. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Türkiye'nin eğitim seviyesiyle diğer ülkelerin eğitim seviyesi arasında stratejik bir açıklık olduğunu belirterek, ''Aramızdaki stratejik açıklığı kapatacak tedbirleri acilen almaya ihtiyaç var. Bunun yegane yollarından biri eğitim yılını uzatmak ve bu yüzdendir ki zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarmaya çalışıyoruz'' dedi. Dinçer, Başkent Öğretmenevi'nde düzenlenen eğitim fakülteleri dekanları toplantısının açılışında, TBMM'deki eğitim sistemine ilişkin düzenlemeye değindi. Bugün aslında eğitim sisteminin tamamının tartışılmadığını, eğitimin yapısıyla ilgili bir düzenleme yaptıklarını ifade eden Dinçer, şöyle konuştu: ''Eğitim sistemini tartışırken üzerinde duracağımız çok sayıda konu olacak. Eğitim sistemi birçok değişkenden, birçok alt sistemden oluşuyor. Bunlardan biri okullar, derslik sayıları; ikincisi okulların donanımı, teknolojik ve bilgi altyapısı; üçüncüsü öğretmenler. Bizim müfredatımız ve okul sistemini yönetme tarzlarımız, bunların tamamı, aslında eğitim sisteminin alt parçalarıdır. Eğer bir sistemden bahsediyorsanız bunlar üzerinde konuşmak gerekir. Bugün Meclis'te tartıştığımız kanunsa aslında bunların hepsiyle alakalı bir düzenleme yapmıyor. Sadece yapıyla alakalı bir düzenleme yapıyor ve yaptığı düzenleme üç ana başlıkta toplanabilir. Bir, zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarıyor; iki, onu kademeli hale getiriyor; üç, eğitim yaşını bir yıl öne çekmeye çalışıyor. Peki bunlara niçin ihtiyaç duyduk ve nasıl yapılacak- Tüm dünyanın eğitim seviyesiyle Türkiye'nin içinde bulunduğu eğitim seviyesi kıyaslandığında küresel düzeyde aramızda ciddi bir stratejik açıklık oluşmuş görünüyor. OECD ülkelerinin ve gelişmiş ülkelerin eğitim yıllarına

baktığımızda ortalama 12 yılın üzerinde bir eğitim yılına sahip olduklarını görüyoruz. Türkiye'de ise bu oran 6-6,5 yıl yani liseyi bitirmek değil, orta düzeyde bir seviyeye sahip görünüyoruz. Yine pek çok ülkede, mesela AB ülkeleri, 2020 yılına kadar kendi ülkelerindeki nüfusun lise mezunu olma oranını yüzde 80-90'ın üzerine çıkarmayı planladılar. Japonya ve Güney Kore öğrenci nüfusunun tamamını üniversitede de okumasını sağlayacak, yüzde 100'ünü okullaşmaya yöneltecek bir stratejik tedbir geliştirdi. ABD, önlerindeki stratejik plan hedefi doğrultusunda ülke nüfusunun yüzde 60'ının üniversite mezunu olması için çaba sarf ediyor. Ama maalesef bizim ülkemizin, yanlış hatırlamıyorsam, toplam nüfus içerisindeki lise mezunu oranı yüzde 28 civarında. O zaman aramızdaki bu stratejik açıklığı kapatacak tedbirleri acilen almaya ihtiyaç var. Bunun yegane yollarından biri eğitim yılını uzatmak ve bu yüzdendir ki zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarmaya çalışıyoruz.'' ''Hiçbir ülkede 12 yıl boyunca kesintisiz eğitim yapan bir yapı yok'' Hayatboyu öğrenme sistemlerinin geliştirilmesinin önemine de işaret eden Dinçer, bu açıdan bakıldığında eğitimin 12 yıla çıkarıldığını, ancak hiçbir ülkede eğitimi 12 yıl boyunca kesintisiz yapan bir yapı bulunmadığını belirtti. Dinçer, şunları kaydetti: ''Hatta daha ileri gidebiliriz, zorunlu eğitimi 8 yıl kesintisiz yapan sadece bir ülke biliyoruz biz. İkinci bir ülkeden de bahsedildi, ama ondaki uygulama hakkında maalesef bilgimiz yok. Böylece ülkede 12 yıllık zorunlu eğitimi çıkarırken kesintili hale getirmek bir zaruret. Çünkü esneklik sağlamaya, eğitim sistemini ulusal düzeyde meydana gelen gelişmeler doğrultusunda daha demokratik hale getirmeye ihtiyacımız bulunuyor. Bu açıdan bakıldığında kesintili hale getireceğiz.'' Eğitimi kademeleştirme konusunda dünyadaki benzerlerine bakıldığında, 6+3+3, 5+4+3, 5+3+4, 4+5+3, 4+3+4 gibi çok farklı uygulamalarla karşılaştıklarını dile getiren Dinçer, kendilerinin 4+4+4'ü tercih ettiklerini, mevcut eğitim yapısı ve sistemi, şimdiye kadar edinilen tecrübeler, şuralardaki tavsiye kararlarının da bu tercihte etkili olduğunu ifade etti. Dinçer, şöyle devam etti: ''Ama şöyle veya böyle, aslında ülkelerin uyguladığı yöntemlere baktığımızda yapıyı 4, 5, 6 gibi hangi yıllara bölerseniz bölün önemli olan bu yılların kendisi değil, önemli olan hangi yaşta hangi çocuğumuza ne tür eğitim vereceğimizi biliyor olmaktan geçtiğidir. O açıdan bakıldığında '4+4 daha mı iyi, 5+4 daha mı iyi, 6+3+3 daha mı iyi-' gibi tartışmalar yerine 4+4 yaptığımızda hangi kademede ve hangi yaştaki çocuğumuza ne tür müfredat uygulayacağımıza dair tartışma üzerinde yoğunlaşmak bizim için de yol gösterici bir sonuç doğurur.'' ''Biz milli eğitim sistemini kökten değiştirmiyoruz'' Eğitim yaşının bir yıl öne çekilmesine de değinen Dinçer, bu noktada da değişik ülkelerin, değişik uygulamaları olduğunu bildirdi. Dinçer, şunları söyledi: ''Şimdiye kadar 72 ay alt sınır olarak kullanılmış. Halbuki mevcut yönetmeliklerimizde ve hukuki

düzenlemelerde şöyle bir uygulama var: Eğer aralık ayının son günü çocuk 72 ayını doldurmuşsa o zaman eylül ayında o çocuğun kaydını, eğer yani doldurabilecekse diyelim, eylül ayında çocuğu okula kaydediyoruz. Böyle bakıldığında bu yönetmeliğin verdiği yetkiyle biz 68 aydan sonra çocukları kaydedebiliyoruz. 68 aydan sonra 84'üncü aya kadar, yani aşağı yukarı 14-15 aya kadar farklılık olan bir zaman dilimi içerisinde çocuklarımızı okula kaydediyoruz ve aynı sınıfa oturtuyoruz. 69'uncu ayda olan bir çocuk ile 83'üncü ayını doldurmuş bir çocuk arasında neredeyse bir buçuk yaşa varan fark var. Bugünkü eğitim sistemimizde bunu kimse bugüne kadar sorgulamamış iken şimdi '60 aylık çocuk ile 72 aylık çocuk aynı sıraya gelir mi-' diye herkes sorgulamaya başladı. Bu güzel bir şey tabii. Biz de 'Acaba yaptığımız doğru mu, değil mi-' diye kendi içimizde meseleyi bir daha gözden geçiririz, bir daha tartışırız. Zaten hep tartışıyoruz ama önemli olan şu: Yapılan hususun ve alınan tedbirlerin hakikaten çocuklarımıza hayatlarında bir yıl kazandırıp kazandırmayacağıdır ve biz çocuklarımıza ömürlerinden bir yıl kazandırmış olacağız, eğitim sistemimizi de ona uygun bir şekilde tanzim edecek bir düzenleme yapacağız. Talim Terbiye Kurulu konuyla ilgili çalışmalarını yapıyor. Ayrıca şunu vurgulamak lazım: 72 ayın üst sınır olduğu ve onun altını 60-72 arasını nasıl uygulayacağımız ise daha ileriki safhalarda eğer Meclisimiz de uygun görür kanunu onaylarsa, o zaman bir yönetmelikle belirleyeceğiz. Uzun sözün kısası şu: Aslında biz milli eğitim sistemini kökten değiştirmiyoruz. Bugün bu kanun vesilesiyle üniversiteye giriş sınavları, SBS sınavları, fen ve sosyal bilgiler liselerine giriş, okul öncesi eğitim, müfredat, seçimlik dersler, aklınıza ne geliyorsa, bütün bu meselelerin bu kanun vesilesiyle toplumun gündemine getirilmesini, kafa karışıklığı yaratacağını sadece kanunun yapısal düzenlemeler ve bunların etkileriyle alakalı konuların tartışmanın aslında daha çok farkındalık oluşturacağını düşünüyorum.'' Dinçer, yapacakları toplantının, istişare niteliğinde olduğunu söyledi. Türkiye'de öğretmenlik mesleğinin daha etkin hale getirilmesi, geliştirilmesi ve öğretmen yetiştirme ile ilgili sorunları gözden geçirmek, bu konuda tavsiyeleri almak için biraraya geldiklerini anlatan Bakan Dinçer, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) olarak bundan birkaç ay önce ulusal öğretmen stratejisi geliştirmek üzere bir çalıştay tertip edildiğini anımsattı. Bu çalıştayı tamamlamak üzere olduklarına işaret eden Bakan Dinçer, ''Ama tamamlamadan önce de doğrusu sizlerle biraraya gelmeyi ve bu konuda yapılan taslak metin üzerinden belki fikirlerimizi paylaşmayı ve sonuç olarak yeniden görüşlerinizi alarak bunu netleştirmeyi umuyoruz. Bu çalışmalar tamamlandığında ülkemiz adına çok hayırlı bir strateji taslağına da sahip olacağız'' dedi. Dinçer, şöyle konuştu: ''Ülke çapında, bütün ihtiyaç duyduğunuz derslikleri tamamlamış olsanız bile, yine ulusal düzeyde bütçede, mali kaynaklarınızı en fazla eğitim sistemine aktarmış olsanız bile teknolojik altyapınızı donatsanız ve ülkenin bir ucundan öbür ucuna kadar her türlü donanımı çocuklarınıza sağlamış olsanız bile, eğitimin başarısını çok sınırlı derecede etkileyecek faktörleri tamamlamış olursunuz. Çünkü eğitimin başarısını belirleyen öğretmendir benim kanaatim. Bu açıdan bakıldığında derslikleri

yapmaya uğraşalım, kaynaklarımızı artırmaya çalışalım, teknolojik altyapımızı geliştirmek için müfredatımızı iyileştirmek ve modern dünya ile uyumlu hale getirmek için eğitim sistemimizi yine küresel dünyadaki değişim ve gelişmelere göre yeni bir yapıya kavuşturulması için çalışalım, ama bütün bunları daha anlamlı hale getirmek için öğretmenlerimizin gelişmesi ve yetiştirilmesi ile ilgili konulara daha çok önem vermek zorundayız. Bu açıdan bakıldığında öğretmenlik mesleğini ne kadar tartışsak ve ne kadar onu daha çok etkin hale getirmeye uğraşsak bile az kanaatindeyim. O yüzden bu meseleyi bolca konuşup tartışmalıyız. Biz, günümüzde öğretmenlik meselesini tartışırken, maalesef iki konu üzerinde bugüne kadar durduk. Onlardan bir tanesi; atama bekleyen öğretmenler meselesi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğretmene ihtiyacı var, dışarıda da öğretmen adaylarımız var, onları bir an önce atasak diye tartıştık durduk. Ki onun fotoğrafını yeniden size çizmeye çalışacağım. İkincisi, atanmış öğretmenlerin kendi istedikleri şehre, bölgeye atamalarını yapmak için yeni stratejiler geliştirme talepleri... İnanın MEB olarak bu meselenin dışında tartışılan bir konu olmadı öğretmenlik mesleğiyle ilgili olarak. Bunu sadece MEB ile alakalı olarak değerlendirmiyorum. Toplumsal düzeyde de maalesef nereye gidersek gidelim sadece bu iki mesele üzerinde duruluyor. Halbuki, öğretmenlik mesleğinin bugünkü boyutuyla bile bakıldığında yaklaşım tarzı itibarıyla algılaması ve öğretmenlik mesleğinin imajının geliştirilmesi itibarıyla ve öğretmenlik mesleğindeki öğretmenlerimizin belki de mesleki olarak gelişmelerini sağlayacak stratejiler itibarıyla o kadar çok tartışılacak konu var ki...'' ''Göz Bebeğimiz'' Her şeyden önce öğretmenlerin göz bebekleri olduğunu ifade eden Ömer Dinçer, ''Eğitim sistemimizin çekirdeği ve onların başarılarını konuşmak bence henüz öğretmen olmamış olanları konuşmaktan çok daha anlamlı değil mi sizce- '' diye sordu. Bugün Türkiye'de ülkenin en ücra köşelerine kadar yayılmış bir eğitim ağı ile öğretmenlerin hakikaten destan yazdığını anlatan Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü: ''İmkansızlıklara, sıkıntılara rağmen, pek çok eksiklik ve zayıflığımıza rağmen onlar görevlerini aksatmadan tamamlamaya çalışıyorlar. Biz, bugüne kadar öğretmenlerimizin başarılarını hiç konuşmadık mesela. Şayet, herhangi bir yerde olumsuz bir öğretmen figürü varsa veya herhangi bir okulda başarısızlık varsa hep onu toplumun sanki tüm eğitim sisteminin genel bir sorunuymuş gibi önüne getirdik ve o mesele üzerinden tartışma yaptık. Bu hem eğitim camiamıza, hem de öğretmenlerimize yapılmış büyük haksızlıklardan biridir. Halbuki bu öğretmenlerimiz Türkiye'nin belki de hep klasikleşmiş tabiri ile 'eğitimde okullaşma problemini' ve buna dair makus talihini yenen insanlar oldular. Öğretmenlerimiz sayesinde biz, tek tek ailelerin gitmeyi, okul çağında olan çocukları okullarına niçin göndermediklerini sormayı ve çocukları mümkün mertebe okula kaydetmeyi başardık. Daha bundan 7-8 yıl öncesine kadar yüzde 90'lar civarında olan okullaşma oranını neredeyse yüzde 100'e getirdik. Daha önemli bir başarıyı ortaöğretimde elde ettik. Ortaöğretimde yüzde 50'ler civarında olan okullaşma oranını bugün neredeyse yüzde 70'e getirdik. Daha da güzeli, yine bu öğretmen ve okul yöneticilerimiz sayesinde ilk öğretimden, ortaöğretime geçiş oranı iki yıllık ortalamayı söylüyorum: Yüzde 85'in üzerine çıktı.''

''Ne tür tedbirler almalıyız'' Bütün bu başarılar ortaya konuluyorken, giderek eğitimin niteliği de yükselmeye başlamışken, doğrusu tüm toplumu motive edecek ve başarılara yöneltecek ve daha da olumlu bir hava sağlayacak ip uçlarını tartışmak yerine, bazı öğretmenlerin bireysel olumsuzlukları üzerinden öğretmenlik mesleğini tartışmanın çok şey kazandırmadığını ifade eden Dinçer, ''Bu yüzden öğretmenlerimizin başarılarının vurgulanarak çalışılması lazım. Ama daha da önemlisi, öğretmenlerimizin ve öğretmenlik mesleğinin sürecin başladığı noktadan sonuna kadar giden noktadaki her kademesinde ne tür geliştirmeler yapmalıyız diye tartışmaya ihtiyacımız var'' dedi. Konuşmasında, ''Acaba, öğretmenlik mesleğine daha nitelikli, daha çalışkan, daha yetenekli çocuklarımızı seçmek mümkün mü-'' sorusun yönelten Milli Eğitim Bakanı Dinçer, şunları kaydetti: ''Şimdi baktığımızda eğitim fakültelerine ve öğretmen yetiştirmeye kaynaklık eden diğer bölümlere hangi öğrenciler gidiyor diye incelediğimizde şunu görüyorsunuz: Daha çok genel liselerden öğrencilerimiz gidiyor. Öğretmen liselerinden eğitim fakültelerine giden öğrenci oranı yüzde 12 maalesef. O zaman biz, bir; bu yetiştirdiğimiz öğrencilerimizi öğretmen olmak üzere motive etme konusunda ne tür tedbirler almalıyız. Ne kadar geniş bir kitle içinde öğretmeni, daha nitelikli ve yetenekli çocukların seçtiği meslek haline dönüştürebiliriz. İkincisi; eğitim fakültelerinin işlevselliğini nasıl artırabiliriz. Maalesef bugün eğitim fakültelerimizin program hazırlama yöntemlerinden kendi aralarında farklılaşma yaratacak tedbirlere ve misyon üstlenmelerine yönelik tartışılacak birçok konusu var. Yine eğitim fakültelerinin öğretim üyelerinin misyonlarının gözden geçirilmesine, sadece öğrenci yetiştirme değil, aynı zamanda Türk eğitim sisteminin sorunlarına yönelik analizler yapma, buna dair çözüm stratejileri geliştirme üzerine araştırma yapan, bilimsel çalışma yapan bir muhtevaya nasıl kavuşturtabiliriz. Öğretmen yetiştiren öğretim üyelerimizin altyapı sorunlarını nasıl çözebiliriz. Belki onların maddi problemlerini çözme konusunda neler yapılabilir. Bütün bunlara dair, bizim tartışma yapmaya ihtiyacımız var. İyi öğrenciyi seçmek yetmez sadece, o iyi öğrenciyi iyi yetiştirmeye ihtiyacımız var. Yine öğretmen olarak yetişecek öğrencilerimizin okul uygulamalarının gözden geçirilmesini ihtiyacımız var. Staj olarak çocuklarımız öğretmenliğe nasıl iyi hazırlanabilirler, bunu tartışmalıyız. Bugünkü staj çalışmaları kurgusu itibarıyla, hem çocuklarımızı hem de MEB yöneticilerini bu stajı yapmaya teşvik etmiyor. Öyleyse hem öğrencilerimizi teşvik edecek, hem de yöneticilerimizi öğrencilerimizin okulda staj yapmalarına teşvik edecek türden düz tedbirler alacak bir stratejiye de ihtiyaç var.'' Staj konusu Konuşmasında, staj konusuna da değinen Bakan Dinçer, bugün Türkiye'de 42 bin 500 dolayında okulun bulunduğunu belirterek, eğitim fakültesi dekanlarına ''Bunlar sizin laboratuvarınız'' diye seslendi. Her okula 10 öğrenci gönderilmiş olsa, aynı anda 420 bin 500 öğrenciyi uygulamalı eğitime alma gibi bir fırsata sahip olunacağını anlatan Dinçer, şöyle dedi:

''Zaten 420 bin gibi çocuğu gönderecek potansiyel de yok. O zaman bu çocuklarımız ne için uygulamalı bir şekilde, tecrübeli öğretmenlerin nezaretinde etkin bir staj yapamıyorlar. Bu meseleyi tartışmalıyız. Sadece o değil, çocuklarımız eğitim fakültelerinden ve öğretmen yetiştiren diğer bölümlerden mezun olduktan sonra iyi bir seçme süreciyle, MEB kurumlarına veya özel eğitim kurumlarına gitme konularında daha uygun stratejilere ihtiyaç gösteriyorlar. Çünkü bizim seçme süreçlerimiz, maalesef KPSS'ye dayalı kaldı. Bu yüzden başka ülkelerin öğretmen süreçlerini benden iyi biliyorsunuz. o konuda bize yapacağınız yönlendirmelerin etkin olacağı kanaatindeyim. Çünkü bir öğretmenin kendi mesleğini çok iyi bilmesi gerekir ki öğretmenliği iyi yapsın ve çocukları etkin bir şekilde yetiştirsin. Ama kendi mesleki alanını çok iyi bilmesi yetmez. Aynı zamanda genel kültür olarak ve öğretme kabiliyeti olarak da çocukları anlayabilecek bir potansiyeli taşıması gerekir. Nihayet öğretmen, çocuklarımız için bir rol modelidir, davranışlarıyla, oturup kalkmasıyla, ahlaki ve toplumsal değerleriyle, o çocuklarımıza her davranışı ile örnek olacak bir yapı içinde olmalıdır. Değilse, bunun dışında herhangi bir yapı içindeki öğretmenin çocuklarımıza ne kadar katkı yapacağını tartışmak gerekir. İyi öğretmeni seçmek yetmez. Bugün öğretmenlerimiz kendileri telaffuz etmemiş olsa bile Türk eğitim sistemi içinde, MEB yapısı içinde icra edilen öğretmenlik mesleğinin bir insan için hakikaten haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kurumun kapısından girip yaklaşık 30 yıl boyunca aynı minval üzerinde mesleği öğretmek kadar sıkıcı, motivasyonu düşürücü bir çalışma temposu, çalışma sistemi olabilir mi sizce- Öyleyse bizim o kapıdan girdikten sonra sürekli yükselebileceği, kendini geliştirebileceği, her an tazeleyip, yineleyip çocukların önüne farklı ruhla çıkabileceği bir öğretme sistemini ve mekanizmasını kurmak zorundayız öğretmenlerimize...'' Bakan Dinçer'e giden mesajlar Genellikle öğretmenlerle ilgili sorunlar tartışıldığında, onların ücret ve maaşlarının artırılmasıyla, onların sosyal haklarının geliştirilmesi gibi hususlardan bahsedildiğini anlatan Dinçer, sözlerini şöyle tamamladı: ''Bence sadece bu eğilimi göstermek bile öğretmenlik mesleğini yeteri kadar anlamadığımız sonucuna çıkarmalı bizi. Çünkü öğretmenlik mesleği denildiğinde, aslında öğrencisine öğretme yöntemleri, öğretmenin kişiliği, mesleki kariyeri ve planlaması ve her kariyer basamağında giderek artan oranda öğretmenin itibarını geliştirecek yaklaşımların sunulması gibi birçok husus varken sadece ücret ve maaşa odaklanarak öğretmenlik mesleğini geliştireceğimizi var sayıyorsak o zaman o işi biz iyi anlamadık gibi bir sonuç çıkarılabilir. Tabii ki o da olmalı.. Ama ondan önce öğretmenlik mesleğinde, gerçekten mesleğin kendisiyle ilgili konuları gündeme getirip koymalıyız. Öğretmenlerin mesleki kariyerlerinin planlaması ve her basamağında onların itibarının, statülerinin, sosyal haklarının ve nihayet yükümlülüklerinin geliştirilmesi gibi konuları tartışmaya ihtiyacımız var. Nihayet öğretmenlerimizin emekli olduktan sonra da sorunları olacak. Bütün bu meseleleri tartışmak için önümüzde güzel bir fırsat, iyi bir zaman dilimi var. '' Bakan Dinçer, bugün Türkiye'de eğitim sisteminin yapısıyla ilgili konuların tartışıldığını, ancak telefonuna ve e-mailine öğretmenlerden mesaj geldiğini belirterek, şunları söyledi: ''İnanın gelen mesajların hiçbir tanesi yeni eğitim sistemi yapısı üzerine tartışma ve fikir sunma odaklı

değil. Tamamı, bizim ağustosta atama yapıp yapmayacağımız, eylül ayında özür atamalarıyla ilgili zaman sürecinin hangi dilim içinde olacağına dair sorular. Bu açıdan ben öğretmen adaylarımızın ve öğretmenlerimizin aslında biraz da kendilerini açmalarını, bu toplumda yararlı olmanın yegane yolunun kişisel çıkarlardan çok, genel ve ulusal çıkarların ve hedeflerin önemli olduğunu fark etmelerinde olduğunu özellikle rica ediyorum.'' Milli eğitim sistemini kökten değiştirmiyoruz Mart 26, 2012-12:05:47 Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Türkiye'nin eğitim seviyesiyle diğer ülkelerin eğitim seviyesi arasında stratejik bir açıklık olduğunu belirtti. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Türkiye'nin eğitim seviyesiyle diğer ülkelerin eğitim seviyesi arasında stratejik bir açıklık olduğunu belirterek, ''Aramızdaki stratejik açıklığı kapatacak tedbirleri acilen almaya ihtiyaç var. Bunun yegane yollarından biri eğitim yılını uzatmak ve bu yüzdendir ki zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarmaya çalışıyoruz'' dedi. Dinçer, Başkent Öğretmenevi'nde düzenlenen eğitim fakülteleri dekanları toplantısının açılışında, TBMM'deki eğitim sistemine ilişkin düzenlemeye değindi. Bugün aslında eğitim sisteminin tamamının tartışılmadığını, eğitimin yapısıyla ilgili bir düzenleme yaptıklarını ifade eden Dinçer, şöyle konuştu: ''Eğitim sistemini tartışırken üzerinde duracağımız çok sayıda konu olacak. Eğitim sistemi birçok değişkenden, birçok alt sistemden oluşuyor. Bunlardan biri okullar, derslik sayıları; ikincisi okulların donanımı, teknolojik ve bilgi altyapısı; üçüncüsü öğretmenler. Bizim müfredatımız ve okul sistemini yönetme tarzlarımız, bunların tamamı, aslında eğitim sisteminin alt parçalarıdır. Eğer bir sistemden bahsediyorsanız bunlar üzerinde konuşmak gerekir.

Bugün Meclis'te tartıştığımız kanunsa aslında bunların hepsiyle alakalı bir düzenleme yapmıyor. Sadece yapıyla alakalı bir düzenleme yapıyor ve yaptığı düzenleme üç ana başlıkta toplanabilir. Bir, zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarıyor; iki, onu kademeli hale getiriyor; üç, eğitim yaşını bir yıl öne çekmeye çalışıyor. Peki bunlara niçin ihtiyaç duyduk ve nasıl yapılacak- Tüm dünyanın eğitim seviyesiyle Türkiye'nin içinde bulunduğu eğitim seviyesi kıyaslandığında küresel düzeyde aramızda ciddi bir stratejik açıklık oluşmuş görünüyor. OECD ülkelerinin ve gelişmiş ülkelerin eğitim yıllarına baktığımızda ortalama 12 yılın üzerinde bir eğitim yılına sahip olduklarını görüyoruz. Türkiye'de ise bu oran 6-6,5 yıl yani liseyi bitirmek değil, orta düzeyde bir seviyeye sahip görünüyoruz. Yine pek çok ülkede, mesela AB ülkeleri, 2020 yılına kadar kendi ülkelerindeki nüfusun lise mezunu olma oranını yüzde 80-90'ın üzerine çıkarmayı planladılar. Japonya ve Güney Kore öğrenci nüfusunun tamamını üniversitede de okumasını sağlayacak, yüzde 100'ünü okullaşmaya yöneltecek bir stratejik tedbir geliştirdi. ABD, önlerindeki stratejik plan hedefi doğrultusunda ülke nüfusunun yüzde 60'ının üniversite mezunu olması için çaba sarf ediyor. Ama maalesef bizim ülkemizin, yanlış hatırlamıyorsam, toplam nüfus içerisindeki lise mezunu oranı yüzde 28 civarında. O zaman aramızdaki bu stratejik açıklığı kapatacak tedbirleri acilen almaya ihtiyaç var. Bunun yegane yollarından biri eğitim yılını uzatmak ve bu yüzdendir ki zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarmaya çalışıyoruz.'' ''Hiçbir ülkede 12 yıl boyunca kesintisiz eğitim yapan bir yapı yok'' Hayatboyu öğrenme sistemlerinin geliştirilmesinin önemine de işaret eden Dinçer, bu açıdan bakıldığında eğitimin 12 yıla çıkarıldığını, ancak hiçbir ülkede eğitimi 12 yıl boyunca kesintisiz yapan bir yapı bulunmadığını belirtti. Dinçer, şunları kaydetti: ''Hatta daha ileri gidebiliriz, zorunlu eğitimi 8 yıl kesintisiz yapan sadece bir ülke biliyoruz biz. İkinci bir ülkeden de bahsedildi, ama ondaki uygulama hakkında maalesef bilgimiz yok. Böylece ülkede 12 yıllık zorunlu eğitimi çıkarırken kesintili hale getirmek bir zaruret. Çünkü esneklik sağlamaya, eğitim sistemini ulusal düzeyde meydana gelen gelişmeler doğrultusunda daha demokratik hale getirmeye ihtiyacımız bulunuyor. Bu açıdan bakıldığında kesintili hale getireceğiz.'' Eğitimi kademeleştirme konusunda dünyadaki benzerlerine bakıldığında, 6+3+3, 5+4+3, 5+3+4, 4+5+3, 4+3+4 gibi çok farklı uygulamalarla karşılaştıklarını dile getiren Dinçer, kendilerinin 4+4+4'ü tercih ettiklerini, mevcut eğitim yapısı ve sistemi, şimdiye kadar edinilen tecrübeler, şuralardaki tavsiye kararlarının da bu tercihte etkili olduğunu ifade etti. Dinçer, şöyle devam etti: ''Ama şöyle veya böyle, aslında ülkelerin uyguladığı yöntemlere baktığımızda yapıyı 4, 5, 6 gibi hangi yıllara bölerseniz bölün önemli olan bu yılların kendisi değil, önemli olan hangi yaşta hangi çocuğumuza ne tür eğitim vereceğimizi biliyor olmaktan geçtiğidir. O açıdan bakıldığında '4+4 daha mı iyi, 5+4 daha mı iyi, 6+3+3 daha mı iyi-' gibi tartışmalar yerine 4+4 yaptığımızda hangi kademede ve hangi yaştaki çocuğumuza ne tür müfredat uygulayacağımıza dair tartışma üzerinde yoğunlaşmak bizim için de yol gösterici bir sonuç doğurur.'' ''Biz milli eğitim sistemini kökten değiştirmiyoruz''

Eğitim yaşının bir yıl öne çekilmesine de değinen Dinçer, bu noktada da değişik ülkelerin, değişik uygulamaları olduğunu bildirdi. Dinçer, şunları söyledi: ''Şimdiye kadar 72 ay alt sınır olarak kullanılmış. Halbuki mevcut yönetmeliklerimizde ve hukuki düzenlemelerde şöyle bir uygulama var: Eğer aralık ayının son günü çocuk 72 ayını doldurmuşsa o zaman eylül ayında o çocuğun kaydını, eğer yani doldurabilecekse diyelim, eylül ayında çocuğu okula kaydediyoruz. Böyle bakıldığında bu yönetmeliğin verdiği yetkiyle biz 68 aydan sonra çocukları kaydedebiliyoruz. 68 aydan sonra 84'üncü aya kadar, yani aşağı yukarı 14-15 aya kadar farklılık olan bir zaman dilimi içerisinde çocuklarımızı okula kaydediyoruz ve aynı sınıfa oturtuyoruz. 69'uncu ayda olan bir çocuk ile 83'üncü ayını doldurmuş bir çocuk arasında neredeyse bir buçuk yaşa varan fark var. Bugünkü eğitim sistemimizde bunu kimse bugüne kadar sorgulamamış iken şimdi '60 aylık çocuk ile 72 aylık çocuk aynı sıraya gelir mi-' diye herkes sorgulamaya başladı. Bu güzel bir şey tabii. Biz de 'Acaba yaptığımız doğru mu, değil mi-' diye kendi içimizde meseleyi bir daha gözden geçiririz, bir daha tartışırız. Zaten hep tartışıyoruz ama önemli olan şu: Yapılan hususun ve alınan tedbirlerin hakikaten çocuklarımıza hayatlarında bir yıl kazandırıp kazandırmayacağıdır ve biz çocuklarımıza ömürlerinden bir yıl kazandırmış olacağız, eğitim sistemimizi de ona uygun bir şekilde tanzim edecek bir düzenleme yapacağız. Talim Terbiye Kurulu konuyla ilgili çalışmalarını yapıyor. Ayrıca şunu vurgulamak lazım: 72 ayın üst sınır olduğu ve onun altını 60-72 arasını nasıl uygulayacağımız ise daha ileriki safhalarda eğer Meclisimiz de uygun görür kanunu onaylarsa, o zaman bir yönetmelikle belirleyeceğiz. Uzun sözün kısası şu: Aslında biz milli eğitim sistemini kökten değiştirmiyoruz. Bugün bu kanun vesilesiyle üniversiteye giriş sınavları, SBS sınavları, fen ve sosyal bilgiler liselerine giriş, okul öncesi eğitim, müfredat, seçimlik dersler, aklınıza ne geliyorsa, bütün bu meselelerin bu kanun vesilesiyle toplumun gündemine getirilmesini, kafa karışıklığı yaratacağını sadece kanunun yapısal düzenlemeler ve bunların etkileriyle alakalı konuların tartışmanın aslında daha çok farkındalık oluşturacağını düşünüyorum.'' Dinçer, yapacakları toplantının, istişare niteliğinde olduğunu söyledi. Türkiye'de öğretmenlik mesleğinin daha etkin hale getirilmesi, geliştirilmesi ve öğretmen yetiştirme ile ilgili sorunları gözden geçirmek, bu konuda tavsiyeleri almak için biraraya geldiklerini anlatan Bakan Dinçer, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) olarak bundan birkaç ay önce ulusal öğretmen stratejisi geliştirmek üzere bir çalıştay tertip edildiğini anımsattı. Bu çalıştayı tamamlamak üzere olduklarına işaret eden Bakan Dinçer, ''Ama tamamlamadan önce de doğrusu sizlerle biraraya gelmeyi ve bu konuda yapılan taslak metin üzerinden belki fikirlerimizi paylaşmayı ve sonuç olarak yeniden görüşlerinizi alarak bunu netleştirmeyi umuyoruz. Bu çalışmalar tamamlandığında ülkemiz adına çok hayırlı bir strateji taslağına da sahip olacağız'' dedi. Dinçer, şöyle konuştu: ''Ülke çapında, bütün ihtiyaç duyduğunuz derslikleri tamamlamış olsanız bile, yine ulusal düzeyde bütçede, mali kaynaklarınızı en fazla eğitim sistemine aktarmış olsanız bile

teknolojik altyapınızı donatsanız ve ülkenin bir ucundan öbür ucuna kadar her türlü donanımı çocuklarınıza sağlamış olsanız bile, eğitimin başarısını çok sınırlı derecede etkileyecek faktörleri tamamlamış olursunuz. Çünkü eğitimin başarısını belirleyen öğretmendir benim kanaatim. Bu açıdan bakıldığında derslikleri yapmaya uğraşalım, kaynaklarımızı artırmaya çalışalım, teknolojik altyapımızı geliştirmek için müfredatımızı iyileştirmek ve modern dünya ile uyumlu hale getirmek için eğitim sistemimizi yine küresel dünyadaki değişim ve gelişmelere göre yeni bir yapıya kavuşturulması için çalışalım, ama bütün bunları daha anlamlı hale getirmek için öğretmenlerimizin gelişmesi ve yetiştirilmesi ile ilgili konulara daha çok önem vermek zorundayız. Bu açıdan bakıldığında öğretmenlik mesleğini ne kadar tartışsak ve ne kadar onu daha çok etkin hale getirmeye uğraşsak bile az kanaatindeyim. O yüzden bu meseleyi bolca konuşup tartışmalıyız. Biz, günümüzde öğretmenlik meselesini tartışırken, maalesef iki konu üzerinde bugüne kadar durduk. Onlardan bir tanesi; atama bekleyen öğretmenler meselesi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğretmene ihtiyacı var, dışarıda da öğretmen adaylarımız var, onları bir an önce atasak diye tartıştık durduk. Ki onun fotoğrafını yeniden size çizmeye çalışacağım. İkincisi, atanmış öğretmenlerin kendi istedikleri şehre, bölgeye atamalarını yapmak için yeni stratejiler geliştirme talepleri... İnanın MEB olarak bu meselenin dışında tartışılan bir konu olmadı öğretmenlik mesleğiyle ilgili olarak. Bunu sadece MEB ile alakalı olarak değerlendirmiyorum. Toplumsal düzeyde de maalesef nereye gidersek gidelim sadece bu iki mesele üzerinde duruluyor. Halbuki, öğretmenlik mesleğinin bugünkü boyutuyla bile bakıldığında yaklaşım tarzı itibarıyla algılaması ve öğretmenlik mesleğinin imajının geliştirilmesi itibarıyla ve öğretmenlik mesleğindeki öğretmenlerimizin belki de mesleki olarak gelişmelerini sağlayacak stratejiler itibarıyla o kadar çok tartışılacak konu var ki...'' ''Göz Bebeğimiz'' Her şeyden önce öğretmenlerin göz bebekleri olduğunu ifade eden Ömer Dinçer, ''Eğitim sistemimizin çekirdeği ve onların başarılarını konuşmak bence henüz öğretmen olmamış olanları konuşmaktan çok daha anlamlı değil mi sizce- '' diye sordu. Bugün Türkiye'de ülkenin en ücra köşelerine kadar yayılmış bir eğitim ağı ile öğretmenlerin hakikaten destan yazdığını anlatan Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü: ''İmkansızlıklara, sıkıntılara rağmen, pek çok eksiklik ve zayıflığımıza rağmen onlar görevlerini aksatmadan tamamlamaya çalışıyorlar. Biz, bugüne kadar öğretmenlerimizin başarılarını hiç konuşmadık mesela. Şayet, herhangi bir yerde olumsuz bir öğretmen figürü varsa veya herhangi bir okulda başarısızlık varsa hep onu toplumun sanki tüm eğitim sisteminin genel bir sorunuymuş gibi önüne getirdik ve o mesele üzerinden tartışma yaptık. Bu hem eğitim camiamıza, hem de öğretmenlerimize yapılmış büyük haksızlıklardan biridir. Halbuki bu öğretmenlerimiz Türkiye'nin belki de hep klasikleşmiş tabiri ile 'eğitimde okullaşma problemini' ve buna dair makus talihini yenen insanlar oldular. Öğretmenlerimiz sayesinde biz, tek tek ailelerin gitmeyi, okul çağında olan çocukları okullarına niçin göndermediklerini sormayı ve çocukları mümkün mertebe okula kaydetmeyi başardık. Daha bundan 7-8 yıl öncesine kadar yüzde 90'lar civarında olan okullaşma oranını neredeyse yüzde 100'e getirdik.

Daha önemli bir başarıyı ortaöğretimde elde ettik. Ortaöğretimde yüzde 50'ler civarında olan okullaşma oranını bugün neredeyse yüzde 70'e getirdik. Daha da güzeli, yine bu öğretmen ve okul yöneticilerimiz sayesinde ilk öğretimden, ortaöğretime geçiş oranı iki yıllık ortalamayı söylüyorum: Yüzde 85'in üzerine çıktı.'' ''Ne tür tedbirler almalıyız'' Bütün bu başarılar ortaya konuluyorken, giderek eğitimin niteliği de yükselmeye başlamışken, doğrusu tüm toplumu motive edecek ve başarılara yöneltecek ve daha da olumlu bir hava sağlayacak ip uçlarını tartışmak yerine, bazı öğretmenlerin bireysel olumsuzlukları üzerinden öğretmenlik mesleğini tartışmanın çok şey kazandırmadığını ifade eden Dinçer, ''Bu yüzden öğretmenlerimizin başarılarının vurgulanarak çalışılması lazım. Ama daha da önemlisi, öğretmenlerimizin ve öğretmenlik mesleğinin sürecin başladığı noktadan sonuna kadar giden noktadaki her kademesinde ne tür geliştirmeler yapmalıyız diye tartışmaya ihtiyacımız var'' dedi. Konuşmasında, ''Acaba, öğretmenlik mesleğine daha nitelikli, daha çalışkan, daha yetenekli çocuklarımızı seçmek mümkün mü-'' sorusun yönelten Milli Eğitim Bakanı Dinçer, şunları kaydetti: ''Şimdi baktığımızda eğitim fakültelerine ve öğretmen yetiştirmeye kaynaklık eden diğer bölümlere hangi öğrenciler gidiyor diye incelediğimizde şunu görüyorsunuz: Daha çok genel liselerden öğrencilerimiz gidiyor. Öğretmen liselerinden eğitim fakültelerine giden öğrenci oranı yüzde 12 maalesef. O zaman biz, bir; bu yetiştirdiğimiz öğrencilerimizi öğretmen olmak üzere motive etme konusunda ne tür tedbirler almalıyız. Ne kadar geniş bir kitle içinde öğretmeni, daha nitelikli ve yetenekli çocukların seçtiği meslek haline dönüştürebiliriz. İkincisi; eğitim fakültelerinin işlevselliğini nasıl artırabiliriz. Maalesef bugün eğitim fakültelerimizin program hazırlama yöntemlerinden kendi aralarında farklılaşma yaratacak tedbirlere ve misyon üstlenmelerine yönelik tartışılacak birçok konusu var. Yine eğitim fakültelerinin öğretim üyelerinin misyonlarının gözden geçirilmesine, sadece öğrenci yetiştirme değil, aynı zamanda Türk eğitim sisteminin sorunlarına yönelik analizler yapma, buna dair çözüm stratejileri geliştirme üzerine araştırma yapan, bilimsel çalışma yapan bir muhtevaya nasıl kavuşturtabiliriz. Öğretmen yetiştiren öğretim üyelerimizin altyapı sorunlarını nasıl çözebiliriz. Belki onların maddi problemlerini çözme konusunda neler yapılabilir. Bütün bunlara dair, bizim tartışma yapmaya ihtiyacımız var. İyi öğrenciyi seçmek yetmez sadece, o iyi öğrenciyi iyi yetiştirmeye ihtiyacımız var. Yine öğretmen olarak yetişecek öğrencilerimizin okul uygulamalarının gözden geçirilmesini ihtiyacımız var. Staj olarak çocuklarımız öğretmenliğe nasıl iyi hazırlanabilirler, bunu tartışmalıyız. Bugünkü staj çalışmaları kurgusu itibarıyla, hem çocuklarımızı hem de MEB yöneticilerini bu stajı yapmaya teşvik etmiyor. Öyleyse hem öğrencilerimizi teşvik edecek, hem de yöneticilerimizi öğrencilerimizin okulda staj yapmalarına teşvik edecek türden düz tedbirler alacak bir stratejiye de ihtiyaç var.'' Staj konusu Konuşmasında, staj konusuna da değinen Bakan Dinçer, bugün Türkiye'de 42 bin 500 dolayında okulun bulunduğunu belirterek, eğitim fakültesi dekanlarına ''Bunlar sizin laboratuvarınız'' diye seslendi.

Her okula 10 öğrenci gönderilmiş olsa, aynı anda 420 bin 500 öğrenciyi uygulamalı eğitime alma gibi bir fırsata sahip olunacağını anlatan Dinçer, şöyle dedi: ''Zaten 420 bin gibi çocuğu gönderecek potansiyel de yok. O zaman bu çocuklarımız ne için uygulamalı bir şekilde, tecrübeli öğretmenlerin nezaretinde etkin bir staj yapamıyorlar. Bu meseleyi tartışmalıyız. Sadece o değil, çocuklarımız eğitim fakültelerinden ve öğretmen yetiştiren diğer bölümlerden mezun olduktan sonra iyi bir seçme süreciyle, MEB kurumlarına veya özel eğitim kurumlarına gitme konularında daha uygun stratejilere ihtiyaç gösteriyorlar. Çünkü bizim seçme süreçlerimiz, maalesef KPSS'ye dayalı kaldı. Bu yüzden başka ülkelerin öğretmen süreçlerini benden iyi biliyorsunuz. o konuda bize yapacağınız yönlendirmelerin etkin olacağı kanaatindeyim. Çünkü bir öğretmenin kendi mesleğini çok iyi bilmesi gerekir ki öğretmenliği iyi yapsın ve çocukları etkin bir şekilde yetiştirsin. Ama kendi mesleki alanını çok iyi bilmesi yetmez. Aynı zamanda genel kültür olarak ve öğretme kabiliyeti olarak da çocukları anlayabilecek bir potansiyeli taşıması gerekir. Nihayet öğretmen, çocuklarımız için bir rol modelidir, davranışlarıyla, oturup kalkmasıyla, ahlaki ve toplumsal değerleriyle, o çocuklarımıza her davranışı ile örnek olacak bir yapı içinde olmalıdır. Değilse, bunun dışında herhangi bir yapı içindeki öğretmenin çocuklarımıza ne kadar katkı yapacağını tartışmak gerekir. İyi öğretmeni seçmek yetmez. Bugün öğretmenlerimiz kendileri telaffuz etmemiş olsa bile Türk eğitim sistemi içinde, MEB yapısı içinde icra edilen öğretmenlik mesleğinin bir insan için hakikaten haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kurumun kapısından girip yaklaşık 30 yıl boyunca aynı minval üzerinde mesleği öğretmek kadar sıkıcı, motivasyonu düşürücü bir çalışma temposu, çalışma sistemi olabilir mi sizce- Öyleyse bizim o kapıdan girdikten sonra sürekli yükselebileceği, kendini geliştirebileceği, her an tazeleyip, yineleyip çocukların önüne farklı ruhla çıkabileceği bir öğretme sistemini ve mekanizmasını kurmak zorundayız öğretmenlerimize...'' Bakan Dinçer'e giden mesajlar Genellikle öğretmenlerle ilgili sorunlar tartışıldığında, onların ücret ve maaşlarının artırılmasıyla, onların sosyal haklarının geliştirilmesi gibi hususlardan bahsedildiğini anlatan Dinçer, sözlerini şöyle tamamladı: ''Bence sadece bu eğilimi göstermek bile öğretmenlik mesleğini yeteri kadar anlamadığımız sonucuna çıkarmalı bizi. Çünkü öğretmenlik mesleği denildiğinde, aslında öğrencisine öğretme yöntemleri, öğretmenin kişiliği, mesleki kariyeri ve planlaması ve her kariyer basamağında giderek artan oranda öğretmenin itibarını geliştirecek yaklaşımların sunulması gibi birçok husus varken sadece ücret ve maaşa odaklanarak öğretmenlik mesleğini geliştireceğimizi var sayıyorsak o zaman o işi biz iyi anlamadık gibi bir sonuç çıkarılabilir. Tabii ki o da olmalı.. Ama ondan önce öğretmenlik mesleğinde, gerçekten mesleğin kendisiyle ilgili konuları gündeme getirip koymalıyız. Öğretmenlerin mesleki kariyerlerinin planlaması ve her basamağında onların itibarının, statülerinin, sosyal haklarının ve nihayet yükümlülüklerinin geliştirilmesi gibi konuları tartışmaya ihtiyacımız var. Nihayet öğretmenlerimizin emekli olduktan sonra da sorunları olacak. Bütün bu meseleleri tartışmak için önümüzde güzel bir fırsat, iyi bir zaman dilimi var. ''

Bakan Dinçer, bugün Türkiye'de eğitim sisteminin yapısıyla ilgili konuların tartışıldığını, ancak telefonuna ve e-mailine öğretmenlerden mesaj geldiğini belirterek, şunları söyledi: ''İnanın gelen mesajların hiçbir tanesi yeni eğitim sistemi yapısı üzerine tartışma ve fikir sunma odaklı değil. Tamamı, bizim ağustosta atama yapıp yapmayacağımız, eylül ayında özür atamalarıyla ilgili zaman sürecinin hangi dilim içinde olacağına dair sorular. Bu açıdan ben öğretmen adaylarımızın ve öğretmenlerimizin aslında biraz da kendilerini açmalarını, bu toplumda yararlı olmanın yegane yolunun kişisel çıkarlardan çok, genel ve ulusal çıkarların ve hedeflerin önemli olduğunu fark etmelerinde olduğunu özellikle rica ediyorum.''