ÜLSER CERRAHİSİ KOMPLİKASYONLARI 1. VAGOTOMİ KOMPLİKASYONLARI II)

Benzer belgeler
POSTGASTREKTOMİ ve POSTVAGOTOMİ SENDROMLARI. Prof.Dr. Turgut İpek. İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD

Kronik Pankreatit. Prof. Dr.Ömer ŞENTÜRK KOÜ Gastroenteroloji, KOCAELİ

Gastrointestinal Sistem Hastalıkları. Dr. Nazan ÇALBAYRAM

Dr. Mehmet İnan Genel Cerrahi Uzmanı

Akut Mezenter İskemi. Doç. Dr. Şule Akköse Aydın U.Ü.T.F Acil Tıp AD ATOK

DÖNEM IV 3. GRUP DERS PROGRAMI

GIS Perforasyonları. Doç. Dr. Şule Akköse Aydın U.Ü.T.F Acil Tıp AD ATOK-2012

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

PEPTİK ÜLSER. Uzm. Hem. Oya SAĞIR Bahçelievler Aile Hastanesi Eğitim ve Gelişim Hemşiresi Hazırlanma Tarihi: Haziran 2014

Saat 25 Eylül 2017 Pazartesi 26 Eylül 2017 Salı 27 Eylül 2017 Çarşamba 28 Eylül 2017 Perşembe 29 Eylül 2017 Cuma. Seminer

GENEL CERRAHİ MORTALİTE-MORBİDİTE Ş. ÖZER (MODERATÖR) Şok A. TEKİN Şok A. TEKİN

Toraks Travmalarında Hasar Kontrol Cerrahisi Teknikleri

Dev Karaciğer Metastazlı Gastrointestinal Stromal Tümör Olgusu ve Cerrahi Tedavi Serüveni

MIDE KANSERİ. Prof.Dr.Yusuf ÇİÇEK GENEL CERRAHİ ANABİLİM DALI

06 Şubat Nisan SAAT P a z a r t e s i S a l ı Ç a r ş a m b a P e r ş e m b e C u m a

SAAT P a z a r t e s i S a l ı Ç a r ş a m b a P e r ş e m b e C u m a. Pre-Operatif Hastaların Genel Değerlendirilmesi Yrd.Doç.Dr.

SAFRA KESESİ HASTALIKLARI

HASTANIN ÖNCELİKLİ OLARAK NUTRİSYON DURUMUNU BELİRLEMEK GEREKLİDİR:

GASTRİN. Klinik Laboratuvar Testleri

ÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ

17 Nisan Haziran SAAT P a z a r t e s i S a l ı Ç a r ş a m b a P e r ş e m b e C u m a

4. SINIF GENEL CERRAHİ STAJ PROGRAMI

İSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul

Adalet Elçin Yıldız, Sinan Genç, Berna Uçan, Suat Fitoz. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Radyolojisi Bilim Dalı, Ankara

SİNDİRİM SİSTEMİ. Prof. Dr. Taner Dağcı

Crohn Hastalığı. İnflamatuar Barsak Hastalıkları. Patofizyoloji. Klinik. Dr. Erkan GÖKSU Acil Tıp A.D.

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Dönem III - 5. Ders Kurulu. Gastrointestinal Sistem. Eğitim Programı

OBEZİTE CERRAHİSİNDEN SONRA KALSİYUM, B1 ve B2 VİTAMİNİ ALIMININ ÖNEMİ

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

Tıkanma Sarılığı. Yrd. Doç. Dr. Zülfü Arıkanoğlu

GENEL CERRAHİ İltihabi barsak hastalıkları M. ÇAKIR İltihabi barsak hastalıkları M. ÇAKIR

Hiatal Herniler Tanım Hiatal herni, diyafragmanın özefageal hiatusunda herhangi bir organın anormal protrüzyonu olarak tanımlanmaktadır.

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

Akut Karın Ağrısı. Emin Ünüvar. İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.

SİNDİRİM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ III. Doç.Dr. Senem Güner

İltihabi barsak hastalıkları M. ÇAKIR

İNTERAKTİF VAKA TARTIŞMASI

Özofagus tümörleri M. BELVİRANLI intern semineri Ş. TEKİN intern semineri

Kalın bağırsağın mukoza adı verilen iç yüzeyinin zayıf noktalardan dışarı doğru kese şeklinde fıtıklaşmasına veya cepleşmesine, bağırsak divertikülü

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA KRONİK KARIN AĞRISI

ADRENAL YETMEZLİK VE ADDİSON. Doç. Dr. Mehtap BULUT Bursa Şevket Yılmaz EAH Acil Tıp Kliniği

T.C. BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRETİM YILI DÖNEM IV GENEL CERRAHİ STAJI PROGRAMI

Metabolik Cerrahinin Diyabet Tedavisinde Yeri

KÜNT ve DELİCİ/KESİCİ KARIN TRAVMALARI

4. S I N I F - 3. G R U P 3. D E R S K U R U L U

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA AKUT KARIN DOÇ. DR. GONCA TEKANT CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK CERRAHİSİ ANABİLİMDALI

PEG li Hastalarda Nütrisyon

Otakoidler ve ergot alkaloidleri

Gerçek şilöz asit: yüksek trigliserid oranlarına sahip sıvı.

GOÜ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II IV. KURUL

ÇEVİRMEN İHTİYACI Çevirmen gerekli miydi? Evet Hayır Gerekli ise onam sırasında nitelikli bir çevirmen yanınızda var mıydı?

ENTERAL BESLENME (Gavaj) 10.Sınıf Meslek Esasları ve Tekniği ENTERAL BESLENME ( GAVAJ ) Enteral Beslenme. 36.Hafta ( / 06 / 2015 )

İltihabi barsak hastalıkları M. ÇAKIR İltihabi barsak hastalıkları M. ÇAKIR

Çift stomalı, İntestinal Atrezili Olguda Hemşirelik Bakımı

4. S I N I F - 4. G R U P 3. D E R S K U R U L U

T.C. BÜLENT ECEVĠT ÜNĠVERSĠTESĠ TIP FAKÜLTESĠ ÖĞRETĠM YILI DÖNEM IV GENEL CERRAHĠ STAJ PROGRAMI. Prof. Dr. Taner Bayraktaroğlu

GİS KANAMALARI. Prof.Dr.Tayfun KARAHASANOĞLU

DİYABETES MELLİTUS. Dr. Aslıhan Güven Mert

Özofagus tümörleri M. BELVİRANLI

SİNDİRİM SİSTEMİ (Gastrointestinal Sistem - GİS) HASTALIĞI OLAN BİREY ve HEMŞİRELİK BAKIMI

BARİATRİK CERRAHİ. Dumping Sendromu ile İlişkisi GÖRH ile ilişkisi Nutrisyonel Kayıplar.

PROSTAT BÜYÜMESİ VE KANSERİ

14 Kasım Şubat 2017

Astım Tedavisinde Kullanılan İlaçların

Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu. Yaşlı Bakım-Ebelik. YB 205 Beslenme İkeleri

11. SINIF KONU ANLATIMI 43 SİNDİRİM SİSTEMİ 2 SİNDİRİM SİSTEMİ ORGANLARI

SİNDİRİM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN

Eser Elementler ve Vitaminler

Endometriozis. (Çikolata kisti)

AÇIK ve LAPORASKOPİK CERRAHİDE HEMŞİRELİK BAKIMI HEMŞİRE SEHER KUTLUOĞLU ANTALYA ATATÜRK DEVLET HASTANESİ

A.B.D de her yıl yaklaşık spontan pnömotoraks vakası geliştiği rapor edilmektedir İnsidansı henüz tam olarak bilinmemektedir

DERS KURULU 5 TIP 322- SİNDİRİM SİSTEMİ VE ENDOKRİN ÇOCUK SAĞ VE HAS+ÇOCUK CER+İMMÜONOLOJİ

Pankreas Tümörü Ameliyatı Bilgilendirilmiş Onam Formu

İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI GENEL CERRAHİ STAJI B GRUBU TEORİK VE PRATİK DERS PROGRAMI (01.09.

PANKREAS ANATOMİ VE FİZYOLOJİSİ

NEFRİT. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Genel Bilgiler. Nefrit

MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ. Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D.

REVİZYON DURUMU. Revizyon Tarihi Açıklama Revizyon No

Giriş. Yaşlılarda Karın Ağrısı. Genel Bilgiler. Genel Bilgiler. Değerlendirmeyi Etkileyen Faktörler Öykü. Değerlendirmeyi Etkileyen Faktörler Öykü

KOLOREKTAL POLİPLER. Prof. Dr. Mustafa Taşkın

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;

KARACİĞER SİROZLU HASTALARDA ERCP : KOMPLİKASYONLARDAN KAÇINMA. Dr Erkan Parlak TYİH, Gastroenteroloji Kliniği, Ankara

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

Prof. Dr. Cihat GÜZEL. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

EGZERSİZE ENDOKRİN ve METABOLİK YANIT

Göğüs Cerrahisi Sezai Çubuk. Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi

Patogenez Bronşektazi gelişiminde iki temel mekanizma rol oynar

HIV & CMV Gastrointestinal ve Solunum Sistemi

İntestinal Obstrüksiyon İNTESTİNAL OBSTRÜKSİYON. İntestinal Obstrüksi. İnce Bağırsak Obstrüksiyonu. İnce Bağırsak Obstrüksiyonu

Postoperatif Noninfeksiyoz Ateş. Dr.Dilek ARMAN GÜTF Enfeksiyon Hastalıkları AD

Doç. Dr. Halil Coşkun. Dr. Hüseyin Kazim Bektaşoğlu

CERRAHİ. Beyin Cer., KBB Cer., Göz Hastalıkları Cer., Ortopedi, Plastik Cer., Çocuk Cer., Üroloji, Beyin Cer., Genel Cer., Kalp Damar Cer., Göğüs Cer.

T.C. BÜLENT ECEVİTÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRETİM YILI IV. SINIF GENEL CERRAHİ STAJ PROGRAMI. Grup D ( 8 Hafta)

Göğüs Cerrahisi Kuthan Kavaklı. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine

Anestezi Uygulama II Bahar / Ders:9. Anestezi ve Emboliler

AKCİĞER APSESİNDE CERRAHİ TEDAVİ

TÜRKİYE DE MİDE KANSERLERİ SIKLIĞI, COĞRAFİ DAĞILIMI VE KLİNİK ÖZELLİKLERİ. Prof.Dr.Fikri İçli

Diyabetes Mellitus. Dr. İhsan ESEN Fırat Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı

29 yaşında erkek aktif şikayeti yok. sağ sürrenal lojda yaklaşık 3 cm lik solid kitlesel lezyon saptanması. üzerine hasta polikliniğimize başvurdu

PRİMER GASTRİK LENFOMA OLGUSU DR SİNAN YAVUZ

Transkript:

ÜLSER CERRAHİSİ KOMPLİKASYONLARI 1. VAGOTOMİ KOMPLİKASYONLARI I) İntra operatif komplikasyonlar - Hepatik ven, VCI, yaralanması - Hepatik infarkt - Dalak yaralanması - Özefagus yaralanması - Diafragma crus yaralanması - Komşu organ yaralanması II) Erken postoperatif komplikasyonları - Gastrik staz - Disfaji III) Geç postoperatif komplikasyonları - Diare - Kolelithiazis - Reflü özefajit Vagotomi, duodenal ülseri kontrol etmek için uygulanan ameliyatların ayrılmaz bir parçasıdır. Trunkal vagotomi tüm mideyi, biliyer sistemi, pankreası, ince barsak ve proksimal kolonu denerve eder. Selektif gastrik vagotomi hepatik ve çöliak vagus dalları koruyarak dolayısıyla ekstragastrik nöral yolların inervasyonu korunarak yapılır ve mideyi denerve eder. Bu vagotomilere bir drenaj veya distal mide rezeksiyonu gibi girişim eklenmez ise olguların büyük çoğunluğunda gastrik staz gelişir. Proksimal gastrik vagotomi sadece parietal hücre kitlesini denerve eder. Gastrik boşalma çok az değişir ve drenaj ameliyatı gerektirmez. I) İntraoperatif komplikasyonlar: Vagotomi sırasında eğer karaciğerin süspansör ligamentleri aşırı kesilmesi sol veya sağ hepatik ven veya inferior frenik venlerde yaralanma ya da inferior vena kavada yaralanma olabilir. Karaciğer sol lobunun aşırı traksiyonu hepatik infarkta veya kanamaya neden olabilir. Vagotomiye ait intraoperatif komplikasyonların en sık görüleni dalak travmasıdır. Görülme sıklığı %3 tür. Tedavide splenorafi denenir eğer kontrol edilemiyorsa splenektomi yapılır. Özefagusun yaralanması genellikle arka vagusu ararken ve sağda özefagus arka duvarında olur. Yaralanan yer primer onarılır. Eğer şüphe varsa Nissen funduplikasyonu eklenir. Özefagusun posterior mobilizasyonu sırasında diafragmanın sağ krus lifleri zedelenebilir. Bu zedelenme veya yırtılma alt özefagial sfinkter mekanizmasını bozabilir ve reflü özefajit, striktür ve hiatal herni oluşumuna yol açabilir. Yine özefagusun mobilizasyonu sırasında zayıf kişilerde duktus torasikus yaralanması olabilir. Nadir ve operasyon sırasında fark edilmesi zor olan bu komplikasyon şilöz asit ile karşımıza çıkabilir. II) Erken postoperatif komplikasyonlar Gastrik staz(atoni): Drenaj işlemi eklenmeden yapılacak vagotomiler gastrik staza neden olur. Drenaj işleminin eklenmesine rağmen %2 20 oranında mide boşalmasında gecikme görülebilmektedir. Gastrik motilite ekstensek ve intrensek nöral mekanizmalar ve myojenik kontrol ile düzenlenmektedir. Ekstensek nöral kontrol parasempatik ve sempatik sinir sistemi ile intrensek nöral kontrol ise enterik sinir sistemi ile sağlanmaktadır. Myojenik kontrol mide düz kas hücreleri ile olmaktadır. Gıdaların mideye alınması ile reseptif relaksasyon ve gastrik akkomadasyon devreye girmektedir. Gıdanın alınması ile proksimal midede ve fundusta istirahat tonusu azalmaktadır. Bu refleksleri sağlayan vagal sistemdir. Gastrik atoni vagotomi sonrası, proksimal midenin reseptif relaksasyonunun ve distansiyona uyumunun bozulması sonucu gelişmektedir. Mide içi basınçta artma olmakta midedeki ektopik pace makerlar nedeniyle koordine peristaltik dalgaları olmamaktadır. Solid yiyeceklerin boşalımında gecikme olmaktadır. Vagotomi sonrası mide boşalması gecikir. Mide antral pompa fonksiyonu bozulur. Proksimal midedeki RR kaybı sıvı gıdaların regülasyonu bozulur. Bunun sonucunda sıvı gıdaların geçişi hızlanır. DM, elektrolit inbalansı, ilaç toksisitesi ve nöromusküler hastalıklar gibi gecikmiş mide boşalmasına yol açan faktörler elimine edilmelidir. Gastroskopi ile anastomoz darlığı veya afferent, efferent loop tıkanıklığı, postoperatif adezyon, internal herniasyon gibi gastrik çıkış darlığı yapan diğer nedenler elimine edilmelidir. Erken dönemde görülen bozukluklar kısa sürelidir ve nazogastrik dekompresyona yanıt verir. İlaç tedavisi olarak parasempatomimetik ve kolinerjik (metoklopramid, eritromisin, betanokol kolorid) ilaçların kullanımı olumlu sonuçlar verir. Metoklopramid prokinetik etkisini enterik kolinerjik nöronlardan asetil kolin salınımını artırarak göstermektedir. Eritromisin gastrointestinal düz kas hücrelerinde motilin reseptörlerine bağlanarak mide boşalmasını hızlandırmaktadır. Şiddetli ve uzamış gastrik retansiyonda antrektomi tercih edilir. Disfaji: Etyolojide vagotomi sırasında distal özefagusa yapılan travma sorumlu tutulur. Çoğunlukla hafif ve geçici olan yutma güçlüğü hastaların %10 un da görülür. Genellikle 2. haftada başlar ve birkaç gün veya hafta içinde kendiliğinden kaybolur.

III) Geç dönem komplikasyonlar Diare: Bu grup komplikasyonların en önemlisidir. Postvagotomik diyare olabileceği gibi, Dumping ve malabsorbsiyon gibi postgastrektomi durumlarında da diare gelişebilir. Diare insidansı trunkal vagotomi + drenaj işleminden sonra en fazladır (%2 40). % 10 olguda dışkılama sayısı günde 20-30 u bulabilir, fışkırır tarzdadır ve inkontinans seyrek değildir. PGV sonrası daha nadir olarak görülmektedir. Dumping sendromu ile karışabilir. Ancak Dumping gibi hiperosmolar gıdaya veya gıdaların tipine veya miktarına bağlı ortaya çıkmaz. Tedavisi Dumping diaresine göre çok daha zordur. Etyopatogenizi tam olarak açıklanamamakla birlikte; ileri sürülen mekanizmalar şunlardır. I- Bakteri çoğalması a) Gastrik staz ve hipoasidite fermantasyonda artmaya ve enteritise neden olur. Hidrojen nefes testi ile konfirme edilebilir. Oral antibiyotikler faydalıdır. b) Jejunumda bakteri kolonizasyonu II- Motilite değişikliği, (İntestinal dismotilite) a) Hızlı gastrik boşalma(sıvı gıdaların) b) Hızlı intestinal geçiş III- İntestinal villuslarda azalma ve epitelyal hücrelerdeki enzim içeriğinde ve enzim aktivitesinde azalma IV- Splanknik kan akımında azalma V- Safra asitleri ve tuzlarının malabsorbsiyonu ve fekal safra tuzu atılımında artma: Bu artma muhtemelen artmış intestinal geçiş zamanına bağlıdır. Ankonjuge safra tuzlarının kolona hızlı geçişi ve su absorbsiyonunun inhibe olması önemli bir nedendir. Koleraik diare yüksek safra tuzu konsantrasyonlarının kolon mukozası üzerine etkilerinden dolayı olur. Tedavi: Olguların çoğunda ciddi seyretmez. Genellikle 3-4 ay içinde ortadan kaybolur. Diet: Karbonhidrat içeren besinlerin kısıtlanması, süt ürünlerinin dietten çıkartılması önerilmektedir. Medikal: Kodein türevi ilaçlar, kolestiramin, difenoksilat gibi ilaçlar kullanılmaktadır. Kolestramin ile tedavide 1-4 hafta içinde belirgin düzelme olmaktadır. Cerrahi: Olguların % 1 inde cerrahi gerekmektedir. 1- Treitz den 100 cm distalde 10 cm.lik ters bir jejunal loop yapılabilir 2- Çekum 30 cm proksimaline 10-20 cm.lik ters ileal loop yerleştirilebilir. Kolelithiazis: Vagotomi sonrası oran artmaktadır. Bu oran Trunkal vagotomiyi takiben 5 15 yıl izlenen hastalarda %20 e kadar varmaktadır. Bu durumun trunkal vagotomiye bağlı olarak safra kesesi tonusunda azalma, safra volümünde artma ve safra stazı nedeniyle oluştuğu ileri sürülmektedir. Ek olarak trunkal vagotominin litojenik safra yapımını arttırıcı etkisi vardır. Bu etkiler selektif vagotomi ve proksimal gastrik vagotomi sonrası görülmemektedir. Reflü özefajit: Eğer vagotomi sırasında diafragmanın sağ krus lifleri zedelenirse distal özefagus sfinkter mekanizması bozulur ve bu durum duodenogastroözefagial reflü, özefajit ve darlığa neden olur. 2. GASTREKTOMİ KOMPLİKASYONLAR Geç ve erken komplikasyonlar olmak üzere ikiye ayrılır. Erken komplikasyonlar genellikle ameliyat sırasında karşılaşılan patolojik anatomi ile cerrahi teknik sonucu oluşur. Geç komplikasyonlar cerrahi işlemden etkilenen gastrointestinal sistem fizyopatolojisindeki değişikliklerden dolayı meydana gelir. I.Erken komplikasyonlar Kanama: Mide ameliyatlarından hemen sonra görülen kanamalar intraperitoneal veya intraluminal olabilir. Mide ameliyatlarından hemen sonra idiopatik şok gelişen her hastada intraperitoneal kanamadan şüphelenilmelidir. İntraperitoneal kanama sıklıkla mezenter veya omentumdaki damarlardan veya gözden kaçmış intraoperatif splenik travmadan dolayı olur. Eğer böyle bir durum varsa kan transfüzyon başlanır ve hasta yeniden ameliyata alınır. İntralüminal kanama tüm kanama nedenleri göz önüne alındığında, postgastrektomi hastaların %5 inde görülür. Nazogastrik tüpten taze kanama gelmesi ile tanı konur. Sıklıkla anastomozdan geride bırakılan ülserden veya yetersiz damar ligasyonundan dolayı meydana gelir. İlk tedavi sıvı ve kan transfüzyonu olmalıdır. Gastroskopi ile kanama odağı bulunmalı ve hemostaz sağlanmalıdır. Anastomoz hattından olan kanamalar genellikle endoskopik koterizasyon ile durdurulmaktadır. Çok aktif kanamalar dışında, hastaların 2/3 ünde konservatif yollarla kanama durur. Durmaz ise cerrahi gerekebilir. Pankreatit: Gastrektomi sonrası görülme olasılığı %1-2 dir, fakat ortaya çıktıktan sonra mortalite %30-50 arasındadır. Olguların çoğunda sebeb pankreasa olan direkt travmadır. Pankreatit genellikle hemorajik ve nekrotizan değildir, pankreatik duktal sistemdeki yaralanmaya bağlı olarak pankreatik içerik peritoneal boşluğa kaçar ve inflamatuar reaksiyona neden olur.

Postoperatif pankreatit atağı ameliyatı takiben 24-48 saat içinde çıkar. Hasta ajite ve huzursuzdur. Yaygın karın ağrısından yakınır ve hastalık ilerledikçe açıklanamayan şok ve sepsis tablosu gelişir. Ateş, karında duyarlılık, lökositoz ve hastaların 2/3 ünde serum amilazında yükselme vardır. Tedavi medikal ve şiddetli olgularda da cerrahidir. Duodenal güdük sızdırması: Mide cerrahisi sonrası GJ veya EE den de kaçak olabilmekle birlikte en tehlikeli ve sık rastlanılan duodenal güdük kaçağıdır. Billroth II rekonstrüksiyon uygulanan hastaların %3 ünde görülebilir. Pek çok nedene bağlı olarak gelişebilir. Duodenumdaki hastalık şiddetli ise uygunsuz güdük kapatılması söz konusu olabilir. Periduodenal bölgede kanama; enfeksiyon ve çevre dokuların nekrozuna neden olabilir. Postoperatif pankreatit duodenal güdük bölgesindeki akut inflamatuar eksuda ile güdük iyileşmesini geçiktirebilir. Akut afferent loop obstrüksiyonu retrograd basınç artımı ile sütür hattında açılmaya neden olabilir ve bu belkide en önemli faktördür. Duodenal güdük sızdırması genellikle postoperatif 4 5. günde ortaya çıkar. Klinik tablo akut karın ağrısı, ateş lökositoz ve şok tablosunu içerir. Eğer periduodenal bölgede dren varsa safralı drenaj diagnostik bir bulgudur. Duodenal güdük sızdırması, kontrast radyolojik çalışmalar ve bilgisayarlı tomografi ile ortaya konabilir. Pnömoperitoneum(PP) oldukça önemlidir. Özellikle miktarın fazla olması tanıyı güçlendirmektedir. Ancak bazı olgularda minimal PP da olabilmektedir. Mimimal PP laparotomi sonrasıda olabileceğinden klinisyen dikkatli olmalıdır. Günümüzde parenteral nütrisyon, sıvı elektrolit eksikliklerinin düzeltilmesi ve etkin antibiyotik tedavisi ve fistül takibi gibi konservatif yöntemler başarılı olmaktadır. Konservatif tedavi için: hastada peritonit veya sepsis olmamalı, CT de minimal kontaminasyon olmalı, dren efektif olarak çalışmalıdır. Bunlara rağmen hastanın kliniğinde bozulma ortaya çıkarsa tedavi cerrahidir. Hastaya lateral tüp duodenostomi ve bölgesel drenaj yapılır. Günümüzde DGS nın mortalitesi %30-50 dolayındadır. Stomal obstrüksiyon: Postoperatif dönemde %5 oranında görülür. Billroth I ve II ameliyatlarında eşit sıklıkta görülür. Stomada ödem en sık nedendir. İnflamatuar yapışıklıklar, mezokolik herniasyon, aşırı yağ nekrozu, inflame omentum ve jejunokolik intussusepsiyon diğer nedenlerdir. Hastalarda oral beslenmeyi takiben karında rahatsızlık retansiyon ve bulantı, kusma vardır. Tedavi: Nazogastrik dekompresyon ve paranteral sıvı tedavisi uygulanır. Obstrüksiyon 7 10 günden fazla sürerse radyolojik inceleme ve endoskopi yapılır. Tam obstrüksiyon 2 3 hafta sürerse yeniden ameliyata alınır ve nedene yönelik işlem yapılır. II. Geç komplikasyonlar: Dumping sendromu: Erken ve geç olmak üzere iki gruba ayrılır. Dumping sendromu % 1 ile % 50 arasında değişen sıklıkta karşımıza çıkabilir. PGV sonrası % 1 oranında görülürken, gastrektomi sonrası bu oran %50 lere kadar yükselmektedir. Erken sendrom en sık olanıdır ve şekerler, karbonhidratlar hatta herhangi bir gıda alınmasını takiben, dakikalar içinde meydana gelir, hekimler tarafından daha çok bilinenidir. Kardiyovasküler semptomların hızlı başlaması nedeniyle erken vazomotor dumping olarak isimlendirilir. Geç sendrom, son derece nadirdir ve gıda alınmasından, yaklaşık olarak 1 2 saat sonra oluşan postbrandial hipoglisemidir. En az PGV sonrası görülmektedir. Erken dumping sendromu: Mide rezeksiyonlarından sonra daha sık görülür. Görülme sıklığı %20-25 tir. En sık B-II sonrası (%50) gelişmektedir. Özellikle midenin 2/3 den fazlasının rezeke edildiği olgularda daha sık görülmektedir. Billroth I, vagotomi + drenaj ameliyatlarından sonra daha az görülmektedir. Erken dumping sendromunda gastrointestinal ve kardiyovasküler semptomlar mevcuttur. Gıdanı alınmasını takiben 20 30 dakika içinde ortaya çıkabilir. GI bulgular daha sık görülmektedir. Tipik olarak, hasta erken postprandial devrede güçsüzlük, titreme, taşikardi, baş dönmesi, çarpıntı, terleme ve uzanma arzusu gösterir. Gastrointestinal bulgular; bulantı, kusma, epigastrik dolgunluk, kramp tarzında karın ağrısı, patlayıcı tarzda diare olarak ortaya çıkmaktadır. Hastalarda bazen şiddetli kramp tarzında ağrılar olabilir. Semptomlar herhangi tip gıda alınımı sonrası meydana gelebilirse de genelde şekerli ve karbonhidratlı gıdalar sonrası atak daha hızlı gelişir. Semptomlar hasta henüz yemekte iken veya hemen sonrasında gelişebilir. Erken safravi kusma veya kronik alkalen reflü gastrit ile bu sendromun birlikte oluşu sıktır. Dumping sendromunun kesin nedeni tam olarak ortaya tanımlanmasa da; mide depolama kapasitesinin azalması, pilorun ablasyonu, bypass edilmesi sonucu hiperosmolar kimusun jejunuma hızlı bir şekilde boşalması sebepler arasında gösterilmektedir. Çünkü pilor sfinkteri sayesinde gıdalar mideden duodenuma ve barsaklara izotonik solusyon şeklinde ve küçük partiküller halinde

geçmektedir. Pilorun devre dışı kalması ile bu koruma mekanizması ortadan kalkmaktadır. Hipertonik gıdalar bolus tarzında ince barsaklara geçmektedir. Ortamı izotonik yapmak için intestinal lümene hızlı bir ektrasellüler sıvı geçişi olmaktadır. İntestinal lümene ekstrasellüler sıvının geçmesi sonucu intravasküler volüm azalmaktadır. İntestinal luminal distansiyon olmaktadır. İnce barsakta oluşan distansiyona bağlı salınan bazı hormonlar, bu sendromun ağır şeklinde ortaya çıkan kardiyovasküler ve plazma volüm değişikliklerinin uyarılmasında önemli rol oynamaktadır. Sendrom, serotonin, kininler, neurotensin, vazoaktif intestinal peptid, motilin, pankreatik polipeptid ve diğer gastrointestinal peptidlerin salgılanması ile birliktedir veya bunların salgılanması sonucu oluşur. Hastaların %90 ından fazlasında, semptomlar, zamanla veya gıda alınımındaki değişikliklerle ortadan kalkmaktadır. Tanı genel olarak hikâye ve tipik semptomlara bağlı olarak konulur. Nükleer sintigrafi çalışmalarında mide içeriğinin hızlı boşalması görülür. Olguların çoğunda diyetsel önlemler ile başarı sağlanmaktadır. Hiperosmolar karbonhidrat solusyonlarının boş mideye alınmaması önemlidir. Diyette yüksek yağ ve proteinin olması ve düşük karbonhidrat olması birçok olguda sorunu çözmektedir. Bu sendromun tedavisindeki en önemli ilerleme somatostatin analogu oktreotide in kullanılması ile sağlanmıştır. Oktreotid ile dumping sendromundaki tüm semptomlar, ağır diyare dâhil çözülebilmektedir. Uzun etkili somatostatin analogları ile tedavi gündemdedir. Bu ilaçlar ile haftalık veya aylık enjeksiyon avantajı söz konusudur. Yoğun tıbbi tedavi ve günlük gıda alınmasındaki değişiklikler başarısız olduğu zaman, veya 1 yıllık medikal tedaviye rağmen cevap alınamıyor ise erken postgastrektomi dumping tedavisinde, cerrahi gerekebilir. (%1 olguda) Cerrahi işlemin amacı: Midenin rezervuar fonksiyonunu sağlamak, hızlı gastrik boşalmayı yavaşlatmaktır. 1. Billroth II nin I e çevrilmesi 2. Antiperistaltik jejunal loop interpozisyonu (Mide remnantı ile duodenum arasına) 3. 50 cm lik bir Roux-en-Y diversiyonu Geç (hipoglisemik) dumping sendromu: Daha seyrek görülür. Semptomlar yemekten 1 3 saat sonra başlar. Semptomlar erken dumping ile aynıdır ancak gastrointestinal semptomlar yoktur. Karbonhidratların mideden jejunuma hızlı boşalması söz konusudur. Karbonhidratlar hızla absorbe edilmektedir. Postprandial serum glikozunda daha hızlı bir yükselmeye neden olur. Jejunumdaki hiperosmolar materyal enteroglukagonun fazla salınımına neden olur. Bu madde pankreas adacıklarındaki beta hücrelerini sensitize eder ve fazla miktarda insülin salgılanır. Overshooting etkisi denir. Hipoglisemi ortaya çıkar. Bu durum adrenal bezini aktive ederek katekolamin sekresyonunun artışına yol açar. Taşikardi, konfüzyon, diaforez gelişir. Erken postprandial tipin aksine semptomlar glukoz alınımından sonra geriler. Önlenmesi ve tedavisi erken tip ile aynıdır. Düşük karbonhidratlı diet verilir. Bazı olgularda pektin veya akarboz (KH absorbsiyonunu yavaşlatır) verilebilir. Birkaç ayda ince barsaklar enteroglukagon salınımını azaltır. Tıbbi tedavi ve diete cevap çok iyidir. Cerrahi genelde gerekmez. Alkalen Reflü Gastrit: Pilorun kesilmesi (piloroplasti), çıkarılması (gastrektomi) veya bypass edilmesi (gastrojejenostomi) durumunda görülür. Pilor mide boşalımının regülasyonu yanı sıra duodenumdan mideye reflüyüde önlemektedir. Duodenal içeriğin mideye kontrolsüz reflüsü gastrite neden olmakta ve hastalarda karın ağrısı, safralı kusma ile kendini göstermektedir. Görülme sıklığı %5-35 tir. Klinik tablo, epigastrik ağrı, kusma ve kilo kaybını içermektedir. Şiddetli yanıcı tarzda ağrı hastaların %80 inde vardır. Kusma ile ağrı şiddetinde azalma olmaz. Kusma, safralıdır ve gıda artıkları içerir. Bu kötü semptomlardan korunmak için olgular yemek yemekten kaçınırlar ve ciddi kilo kayıpları ortaya çıkar. Nüks ülser hastalığı semptomları ile karışır. Ancak antiülser ilaçlara cevap vermemesi ile tanı konur. Duodenal içeriğin, mideye reflüsü, mideden özefagusa kadar uzanan hiperemi ve erozyonlara neden olmaktadır. Tanı: Klinik olarak benzer semptomlar ile seyredebilen diğer hastalıkları elimine etmek gerekir. Mide çıkış obstruksiyonu, pankreatikobiliyer hastalıklar, gastroözefagiyel reflü ve diğer nonspesifik GI problemler ile ayırıcı tanısı yapılır. Endoskopide antral veya diffüz gastrit görülebilir. Mukozal eritem, safra ile boyanmış mukoza görülebilir. Biyopsilerde kronik nonspesifik ödematöz gastrit saptanır. Helikobakter Pylori bakılmalı ve saptanmış ise tedavi edilmelidir. HIDA veya DISIDA nükleer sintigrafiler genellikle enterogastrik reflüyü konfirme ederler ancak patognomonik değildirler. Çünkü bazen normal olgularda da enterogastik reflü görülebilir. Sintigrafi ile mide boşalma hızı hesaplanabilir. Bir gecikme söz konusudur.

Tedavi: Tıbbi tedavinin yeri tartışmalıda olsa, safra tuzlarını bağlayan kolestiramin ve antiasidler, mukoza koruyucu ajanlar, prokinetik ajanlar(metaklopramid ve eritromisin) ve H2 reseptör antagonisti gibi ilaçları içermektedir. Prokinetik ajanlar ile mide boşalması regüle edilir. H 2 blokörler ile mide asidinin back diffüzyonu azaltılır. Kolestramin, antiasidler ve mukozal koruyucular ile mukozal iyileşmeye destek sağlanır. Gerçekten alkalen gastrit saptanan hastalarda şiddetli ve sürekli semptomu olan hastalarda tıbbi tedavi yetersiz kalır ve cerrahi uygulanır. Cerrahinin amacı pankreatik, biliyer ve duodenal sekresyonların mideden uzaklaştırılmasıdır. Cerrahi yöntem olarak Roux-en-Y diversiyonu uygulanmaktadır. Günümüzde bu tür sendromların ortaya çıkmasını engellemek için en son modifikasyon olarak un-cut Roux-Y gastrojejunostomi yapılmaktadır. Bu operasyonda mide rezeksiyonundan sonra GJ yapılır. Ancak Braun anastomozun efferent kolu GJ den 45 cm uzunlukta tutulur. Afferent ansa ise GJ ile Braun anastomoz arasına TA-30 stapler ile kapatma yapılır. Böylece pankreatikobiliyer sekresyon mideye reflü olmaz. Braun anastomozdan geçerek distale devam eder. Hemde klasik Roux-Y anastomozun aksine elektriksel iletim devam eder. Marjinal ülser: Marjinal ülserler, gerçek rekürren peptik ülserlerdir. Marjinal ülser anastomozun distalinde jejunumda oluşan rekürrenslerdir. Bu ülserler vagotomi + piloroplasti veya proksimal gastrik vagotomi ameliyatlarından sonra %10, vagotomi + antrektomi sonrası %0,0-3, subtotal gastrektomi sonrası %5 ve yalnız gastroenterostomiden sonra %15-20 dir. Genelde anastomozun hemen yanında efferent loop tarafında olurlar. Predispozan faktörler; Gastrik staz, tam olmayan vagotomi, yetersiz antrum rezeksiyonu, fonksiyonel paratiroid adenomu, Zollinger-Ellison sendromu, uzun afferent loop, NSAID kullanımı, H.Pilori enfeksiyonudur. Rekürrent ülserin teşhisinde endoskopi ile Kongo kırmızısı testi yapılır. Kongo kırmızısı ph 3 ten az olduğu zaman siyah renk alarak indikatör görevi görür. Pentagastrin ile asit stimulasyonunu takiben 5 dakika sonra verilir. İnkomplet bir vagotomi yapılmış ise sinir uyarılacağından midedeki bu bölgeler siyah renk alır. Endoskopik olarak bütün bu faktörler gerek doğrudan parietal hücre uyarımının devam etmesi gerek gastrin salımına yol açması ve gerekse anastomoz hattına yeterli alkalen sıvının ulaşamaması nedeniyle asit peptik aktivitenin devamına ve marjinal ülser gelişmesine yol açar. Semptomları peptik ülser semptomları ile aynıdır. Ağrı genelde epigastriyumda, nadiren sırta yayılır ve antiasitlerle geçer. Komplikasyonları; kanama, perforasyon, penetrasyon ve obstrüksiyondur. Tedavide, H2 reseptör antagonistleri, antiasitler, proton pompa inhibitörleri verilir. Tedaviye cevap iyidir. Eğer komplikasyon varsa veya tıbbi tedaviye cevap alınamıyorsa cerrahi tedavi endikedir. Cerrahi tedavi daha önce geçirilmiş ameliyata göre planlanır. Afferent loop sendromu: ALS genellikle Billroth II rezeksiyon sonrası ortaya çıkabilir. ALS akut veya kronik; komplet veya parsiyel olabilir. Bu sendrom afferent loopun stomada veya stomaya yakın mekanik parsiyel obstrüksiyonuna bağlıdır. Gastrojejunostomide keskin açılanma, ince barsağın internal herniasyonu, anastomoz kaçağına sekonder inflamasyon, yağ nekrozu, yapışıklık, rekürren ülser ve uzun bırakılan afferent loopun dönmesi veya volvulusu sonucu oluşabilir. Hastalarda postprandial kramp şeklinde karın ağrısı vardır. Ağrı ile birlikte fışkırır tarzda kusması olur ve ağrı kusma ile geçer. Kusma gıda artıkları içermez. Tedavi edilmezse, afferent loopta bakteri artışına bağlı olarak B12 eksikliği gelişir ve megaloblastik anemi ortaya çıkar. Afferent luptaki tıkanmayı takiben hepatobiliyer ve pankreatik sekresyonlar lümende birikir. Lümende distansiyon gelişir. Epigastrik ağrı ve krampların nedeni budur. İntralüminal basınç artınca sekresyon mideye geçer ve safralı kusma ortaya çıkar. Gıdalar efferent lupa geçtiği için kusma gıda artıkları içermez. Komplet tam bir afferent lup obstruksiyonu nekroz ve perforasyon ile sonuçlanmaktadır. Çünkü kapalı bir obstrüksiyon ortaya çıkmaktadır. Bu durumda acil cerrahi gerekmektedir. Olguların çoğunda obstüksiyon parsiyel olup daha rahat seyretmektedir. Akut form cerrahiden birkaç gün sonra gelişebildiği gibi, yıllar sonrada gelişebilir. Genellikle afferent lupun volvulus ve herniasyonu sonucu gelişebilir. Kronik formun tanısı daha güçtür. Bazen; düz ve kontrast grafilerde dilate veya tıkalı afferent lup görülebilir. Kronik form genellikle anastomoz darlığı, dışarıdan bası yapan adezyonlar ve jejunogastrik intussusepsiyona ikincil gelişen parsiyel obstrüksiyon sonrası gelişir. Oluş sebebine bakılmaksızın; afferent lupta meydan gelen obstrüksiyon safra ve pankreatik sekresyonda artışa ve intraluminal basınçta artışa yol açmaktadır. Tanı genellikle klinik ve anemnez ile konulur. Tanısal testler kısmen fayda sağlamaktadır. Baryumlu grafiler, USG ve CT tanıda kullanılmaktadır.

Akut ve kronik formlarında tedavi cerrahidir. Çünkü problem fonksiyonel değil mekaniktir. Medikal tedavi faydalı değildir. Sebep genellikle çok uzun bırakılan afferent luptur. Günümüzde kullanılan effektif ameliyat Roux-Y gastrojejunostomidir. Marjinal ülserden korunmak için vagotomi eklenmesi önerilmektedir. Gastrojejunokolik fistül: Genellikle rekürren ülsere bağlı gelişir. Gastrojejunostomi hattında ve transvers kolona yakın olan rekürren ülser burayı aşındırarak kolon, jejunum, mide arasında fistüle neden olur. Akım kolondan mideye doğrudur. Tedavisi, cerrahidir. Kanser: Çok sayıdaki çalışmada mide rezeksiyonlarından ve trunkal vagotomi + drenajdan sonra mide karsinoması riskinin arttığı gösterilmiştir. Karsinoma insidansı %0.4-8.9 arasındadır. Billroth II rezeksiyon sonrası daha sık görülmektedir. Kronik asid supresyonunu takiben gastrin seviyesindeki artışın önemli bir faktör olduğu belirtilmektedir. Etyolojik faktörler hipoklorhidri, aklorhidri ve enterogastrik reflüdür. Hipoklorhidri ve düşük asidik ph anaeroblar dâhil olmak üzere bakteri kolonizasyonuna neden olur ve gıdalardaki nitratlar bakterilerle nitritlere çevrilir. Enterogastrik reflü bakterilerin reflü olmuş safra asitleri üzerine etkisi ile endojen karsinojen yapımına yol açabilir ve aynı zamanda atrofik gastrit, intestinal metaplazi ve displaziye neden olur ki bunlarda mide karsinoması ile birliktedir. Mide rezeksiyonundan yıllar sonra bir olguda gastrointestinal semptomlar gelişirse olgular endoskopi ve biyopsi ile kontrol edilmelidir. Eğer yüksek displazi veya erken kanser saptanırsa aggresif cerrahi rezeksiyon yapılmalıdır. Tedavi total gastrektomi yapılmalıdır. 5 yıllık sürvi % 90 lara ulaşmaktadır. Kilo kaybı ve Malabsorbsiyon: Mide ameliyatlarından sonra yağ ve protein malabsobsiyonu olmasına rağmen postprandial semptomların korkusundan gıda alımındaki azalma kilo kaybının en sık nedenidir. Küçük gastrik bir poş kalmışsa buda erken tokluğa neden olur. Billroth II yapılmış hastalarda yağ absorbsiyonunda azalma gözlenebilir. Steatorenin asıl nedeni, duodenum ve proksimal jejunum sindirim dışı bırakıldığından ve hızlı mide boşalımı nedeniyle yağ absorbsiyonunda rol oynayan safra ve pankreas enzimleri ile besinler koordineli olarak karşılaşamazlar ve yağ absorbsiyonu bozulur. Ayrıca enzimatik etkiye maruz kalmayan kimus barsak mukozasını irrite eder, peristaltizm hızlanır ve diare olur. Bazı hastalarda afferent loopta staza bağlı bakteri kolonizasyonu (kör loop sendromu) da malabsorbsiyona neden olmaktadır. Anemi: En önemli neden demir eksikliği anemisidir. Vitamin B12 ve folat eksikliği daha nadirdir. Demir eksikliği anemisi: Gastrektomi sonrası 5 yıl içinde hastaların %30 unda demir eksikliği anemisi gelişir. Nedenleri şunlardır; Gastrektomi sonrası HCl azalır.hcl, vitamin C aracılığı ile ferrik demirin ferröz demire çevrilmesi ve absorbsiyonu sağlanamadığı için demir eksikliği gelişir. Demir absobsiyonunu kolaylaştıran gastrik faktör (gastroferrin) kaybolur. Demir absorbsiyonunun büyük kısmının olduğu duodenum devre dışı bırakılmıştır. Profilaktik olarak tüm hastalara günde 300 mgr oral demir preparatı önerilir. Eğer oral demir tedavisi intravenöz demir-dextran(imferon) tedavisi uygulanabilir. Son yıllarda demir eksikliğinde oligofruktosakkaridler verilmektedir. Bu madde çekal ph ı değiştirerek demirin kolonik absorbsiyonunu artırır. Megaloblastik anemi: Genellikle vitamin B12 ve çok seyrek olarak da folat eksikliğine bağlıdır. Vücutta depolanmaları nedeniyle B12 eksikliğine bağlı anemi yıllar sonra gelişir. Gastrektomi sonrası intrinsik faktör kaybına ikincil vitamin B12 absorbsiyonunun bozulmasına bağlı gelişir. Ayrıca HCl yiyeceklere bağlı vitamin B12 nin salımını kolaylaştırdığından asit ortamın azalmasına bağlı vitamin B12 eksikliği meydana gelir. Bunların yanı sıra afferent loopta bakteri kolonizasyonuna bağlı vitamin B12 eksikliği oluşabilir. Hastalara oral veya parenteral vitamin B12 başlanmalıdır. Parenteral daha etkilidir. Syanokobalamin verilebilir. Osteoporoz-Osteomalazi: Ca absorbsiyonunun bozulmasına bağlı osteoporoz, osteomalazi gelişebilir. Eğer olguda yağ malabsorbsiyonu var ise Ca malabsorbsiyonu agreve olur. Çünkü yağ asitleri Ca u bağlamaktadır. Mide rezeksiyonunun genişliği artıkça problem artabilir. Kemikte hastalığın gelişmesi 4-5 yılı alabilir. Günde 1-2gr Ca ve günde 500-5000 ünite Vit D verilmelidir.

KAYNAKLAR 1. Cameron JL, Current Surgical Therapy, Mosby, 2001 2. Townsend CM, Sabiston Textbook of Surgery, WB Saunders Company, 2001 3. Sayek İ, Genel Cerrahi, Güneş Kitabevi, 1996 4. Engin A, Genel Cerrahi, Atlas Yayıncılık, 2000 ÖRNEK SORU: Gastrektomiye bağlı erken komplikasyonlardan olmayan hangisidir? Kanama *Gastrik staz Pankreatit Duodenal güdük sızdırması Stomal obstrüksiyon