BANA EŞEK DERSENİZ! Orhan Kural dan ilginç bir yazı



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Doğayı anlamak için, Parçacıkları, Kuvvetleri ve Kuralları Bilmemiz gerekir. Gordon Kane,Süpersimetri

STANDART MODEL VE ÖTESİ. Güncel sorunlar ve çözüm arayışı. A. Zorluer Türk Öğretmen Çalıştayı 8 Ocak 2018

Parçacıkların Standart Modeli ve BHÇ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Higgs bozonu nedir? Hasan AVCU

cafe Aktif yaşayanlara sağlıklı lezzetler

STANDART MODEL ÖTESİ YENİ FİZİK

Maddenin içine yaptığımız yolculukta...

Hazırlayan: Ayten İLHAN Branşı: Bilişim Teknolojileri Görev Yaptığı Okul: EMİNE ÖZCAN ANADOLU LİSESİ

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

CERN VE HİGGS HİGGS PARÇACIĞI NEDİR? Tuba KÖYLÜ Bilişim Teknolojileri Öğretmeni Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürlüğü 27 Haziran 2017

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni. Sayı:1 Nisan 2015

2.8 milyon TL harcanarak 8 ayda tamamlanan Alucra Turan Bulutçu Meslek Yüksek Okulu (MYO) binasının açılışı Kültür Bakanı Ertuğrul GÜNAY yaptı.

ATLAS Dünyası. Standart Model. ATLAS ağ sayfası Karşımadde

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Kasım/Aralık fındığın başkenti. kirazın anavatanı

Simetri ve Süpersimetri. Spot: Kerem Cankoçak. Simetri nedir?

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

STANDART MODEL VE ÖTESİ. : Özge Biltekin

Bu kitabın sahibi:...

Büyük Patlama ve Evrenin Oluşumu. Test 1 in Çözümleri

Evrenimizdeki karanlık maddenin 3 boyutlu olarak modellenmesi Karanlık maddenin evrende ne şekilde dağıldığı hala cevabı bulunmamış sorulardan

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ YERLEŞKESİ OKULLARI EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 1.VELİ BÜLTENİ

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

GELECEGIN MUCITLERI ROBOT YAPMAYI ÖGRENIYOR

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Jamie Foxx J

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

18 KASIM PAZARTESİ İZMİR GÜNDEMİ. -Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı - Basın Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü

Güncel sorunlar ve çözüm arayışı. Sezen Sekmen CERN CERN Türk Öğretmenler Programı Şubat 2014

Murat ŞENER Bursa Sınav Fen Lisesi

Zürih Kantonunda İlköğretim Okulu

Serbest Yazma Konuları. Yrd. Doç. Dr. Aysegul Bayraktar


:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR!

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

BİMEKS B.B.Bodrumspor a Teknoloji Sponsoru Oldu

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

ÜRÜN KATEGORİSİYLE İLGİLİ:

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

Türkiye de çocuk, çocuk olmak ve. Türkiye de Çocuk Çalışmaları Konferansı , ODTÜ Emrah Kırımsoy

2. SINIFLAR EKİM BÜLTENİ

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

ATLAS DENEYİ BOYAMA KİTABI

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 08 Ekim :05 - Son Güncelleme Perşembe, 08 Ekim :08

Türkiye, Avrupa nın en girişimci ülkesi

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

Otizmli Eymen 10 Okuldan Geri Çevrildi


İş Yeri Hakları Politikası

ISBN :

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Nedensellik. BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan

1. SINIF VELİ BÜLTENİ

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ

TÜRKİYE DE İŞ DÜNYASINDA ÇALIŞANLAR SOSYAL MEDYAYI NASIL KULLANIYOR?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

HİGGS??? STANDART MODEL HIGGS BOZONU ve ALANI HIGGS İ BULMAK İÇİN: HIZLANDIRICILAR PEKİ YA SONRA?

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz.

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

frekans araştırma


ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

ÇANTA VE KIRTASİYELER ONİKİŞUBAT TAN

OKULLAR YENİ YAŞAM ALANLARIMIZ

Sigortacılık saygın meslek E-Posta Gönder 28 Mart 2012 Çarşamba 08:44

Tarihsel Süreç İçinde Baba Olma Kavramı

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI. BABA ve ÇOCUK

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Örnek Tarot Okuması

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

Benimle Evlenir misin?

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Temiz üretimin altı çizilmeli ve algılanması sağlanmalıdır

.com 2. SINIF 1. DÖNEM TATİL KİTABI

Patronun hizmetini yapıyor Çalışan kadından bahsediyorum. Ben kocama muhtaç değilim diye evvela ailesini dağıtıyor.

Transkript:

Celal Şengör den okunmaya değer bir yazı daha: ÜNİVERSİTENİN GÖREVİ ve GÜNÜ- MÜZDE TOPLUM İÇİNDEKİ YERİ: GEREKLİLİKLER VE GERÇEKLER-1 BANA EŞEK DERSENİZ! Orhan Kural dan ilginç bir yazı itü kültür ve sanat birliği basın yayın kulübü arıyorum yirmi yedinci sayı, haziran iki bin on dört süreli yayın ISSN: 1305-4785 itü gazetesi Higgs keşfi sonrası İTÜ DE EŞCİNSEL VAR! CERN deki planlar YAZ OKULU 4 Temmuz 2012 tarihinde CERN'in genel müdürü Rolf Hauer, Higgs parçacığının kütlesinin yaklaşık 125 GeV'de (milyar elektronvolt) gözlemlendiğini açıkladı ve bu sene Nobel Fizik ödülünü Higgs parçacığını 50 yıl önce ortaya atan kuramcılar Higgs ve Englert paylaştı. Ancak, LHC deneyleri sadece Higgs parçacığının kütlesini ölçmek için tasarlanmadı. Tam tersine, asıl iş Higgs bulunduktan sonra başlıyor. Bu yazının ileriki bölümlerinde açıklamaya çalışacağımız gibi, Higgs i keşfetmek aslında bulmacanın küçük bir parçasıydı. Deniz Sayın sayind@itu.edu.tr Yaz Okulu Programı İTÜ de diğer üniversitelere kıyasla biraz daha farklı işliyor. Devamı içeride... İTÜ DE DOWN CAFE Doç. Dr. Kerem Cankoçak sizin için yazdı. Engelsiz İTÜ projesi kapsamında açılan down kafede, Ben de Varım ve Çalışmama Engel Yok diyen downlu gençler işbaşı yaptı. itü san-.. sure ne diyor?

2 3 DOWN CAFE SATIŞLARINA BAŞLADI Engelsiz İTÜ projesi kapsamında açılan down kafede, Ben de Varım ve Çalışmama Engel Yok diyen downlu gençler işbaşı yaptı. Kafenin açılışı, down sendromlu öğrencilerin karne heyecanıyla birleşince daha da anlam kazandı. Projenin gerisinde; bir duvarın yıkılmasıyla başlayan ve başarılara kapı açan duyarlılık öyküsü var İTÜ merkez yerleşkesinde yer alan, mutfağında da servisinde de down sendromlu öğrencilerin çalıştığı Fanfan Kafenin açılışı yapıldı. Açılış törenine, İstanbul Vali Yardımcısı Yalçın Bulut, Sarıyer Kaymakamı Ömer Karaman, Sarıyer İlçe Milli Eğitim Müdürü İbrahim Tahmaz, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ lü akademisyenler, öğrenciler ile down sendromlu öğrenciler, aileleri ve öğretmenleri katıldı. Açılışta down sendromlu öğrenciler adına konuşan Şeyma İnan, konuklara duygulu anlar yaşattı. Şeyma, hoş geldiniz diyerek selamladığı konuklara, Sizlere burada kahve hazırlıyor ve servisini yapıyoruz. Yiyecekler hazırlıyor, sandviç yapıyor, kek yapıyor sizlere ikram ediyoruz dedi. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca da Engelsiz İTÜ hedefiyle çalıştıklarını, bu kapsamda birçok çalışma yapıldığını ve yapılacağını belirtirken, down kafe açılışının önemli adımlardan biri olduğunu söyledi. Karne Heyecanı Törende, down cafe projesinin birlikte yürütüldüğü Sarıyer Şehit Üsteğmen Ali Büyükdicle Özel Eğitim İş Uygulama Okulu öğrencilerinin temsili karne töreni de yapıldı. Öğrenciler karnelerini Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, İstanbul Vali Yardımcısı Yalçın Bulut ve Sarıyer Kaymakamı Ömer Karaman ve Sarıyer İlçe Milli Eğitim Müdürü İbrahim Tahmaz ın elinden aldı. Öğrencilerin heyecanı ve mutluluğu görülmeye değerdi. Ardından konuklara, kafede çalışan down sendromlu öğrencilerin hazırladığı gülen yüz keki ikram edildi. Eğitimde İyi Örnek Ödülü Sarıyer Şehit Üsteğmen Ali Büyükdicle Özel Eğitim İş Uygulama Okulu tarafından yürütülen Ben de Çalışabilirim projesi ile öğrenciler becerilerine uygun alanlarda profesyonel çalışma hayatının parçası oluyor. İTÜ nün okul ile işbirliği de bu proje üzerinden gelişti. Proje, 2014 yılında Eğitimde İyi Örnekler Konferansı kapsamında, Özel Eğitim kategorisinde ödüle değer bulundu. Bir Kapıyla Başlayan Değişim Sarıyer Şehit Üsteğmen Ali Büyükdicle Özel Eğitim İş Uygulama Okulu, İTÜ nün Ayazağa Yerleşkesi ile bitişik konumda bulunuyor. Aradaki duvar ile ayrılan ve 10 yıldır hiçbir iletişimin kurulmadığı okul, 1,5 yıl önce kardeş okul ilan edildi. İTÜ Rektörlüğünün kararıyla da önce duvar yıkılarak okul ile kampüsün bağlantısını sağlayan bir kapı açıldı. Kapının açılmasıyla birlikte, okul için de adeta yeni bir dönem başladı. İTÜ nün spor tesislerinden ücretsiz olarak yararlanma hakkı verilen öğrenciler, yürüme mesafesindeki bu tesisleri kullanmaya başladı. Devamında ise spor turnuvalarına katılım ve farklı branşlarda kazanılan madalyalar geldi. İTÜ öğrenci kulüplerinin neredeyse her gün ziyaret ettiği ve down sendromlu öğrencilerle etkinlikler gerçekleştirdiği bir bağ kuruldu. Duyarlılık sadece üniversite öğrencileriyle sınırlı kalmadı. Üniversite yerleşkesi içinde yer alan İTÜ Geliştirme Vakfı Okullarından öğrenciler de okulu ziyaret etmeye ve gönüllü etkinlikler gerçekleştirmeye başladı. Özellikle gülen yüz keki istiyorlar Fanfan Kafe açılırken, İTÜ Rektörlüğü tarafından down sendromlu öğrencilerin istihdam edilmesi önkoşul olarak getirildi. Birçok yatırımcı bu önkoşulu riskli görüp çekilirken, Ayça Pars özellikle bu nedenle işletmeci olmayı tercih etti. Ben de bir anneyim diyen Fanfan Kafe nin sahibi Ayça Hanım, bunu bir yatırımdan öte vatandaş olarak taşıdığı sosyal sorumluluk bilincinin somut sonucu olarak gördüğünü söyledi. Pars, İTÜ gibi bir markanın bünyesinde, İTÜ öğrencileriyle bir arada olmak fikri zaten çok güzeldi. İTÜ her an üreten ve yaşayan bir yer, öğrencilerle birlikte olmayı çok seviyorum. Buranın bir down cafe olarak hizmet vermesinin istenmesi ise bu işe duyduğum heyecanı, isteği kat kat artırdı. Herkese bu kadar güzel bir iş yapmak nasip olmaz dedi. Pars, İTÜ öğrencilerinden ve çalışanlarından gelen geri bildirimlerin kendini ayrıca mutlu ettiğini vurgulayarak, şöyle konuştu: Çok kısa süredir buradayız ama öyle güzel şeyler duyuyorum, öyle güzel sahneler görüyorum ki bana büyük mutluluk veriyor. Öğrenciler burayı bir down cafe olması nedeniyle özellikle sahiplendi, İTÜ lülerin sergilediği bilinçli tavır takdire değer. Örneğin kafemizin menüsünde gülen yüz keki var. Down sendromlu çalışanlarımız, öğretmenleriyle birlikte yapıyor. Ve İTÜ lüler, başka tatlı alternatifleri olmasına karşın özellikle gülen yüz kekinden istiyorlar. Çok keyifli sohbetler gerçekleşiyor burada. Okuldan, spordan birçok şeyden konuşuyorlar. Hatta sonbaharda down sendromlu öğrencilerimiz ve İTÜ öğrencilerinin birlikte yer alacağı bir masa tenisi turnuvası düzenleme fikri bile oluştu. Önce kantinde eğitim aldılar Sarıyer Şehit Üsteğmen Ali Büyükdicle Özel Eğitim İş Uygulama Okulu Müdürü Can Dağaşan ise engelli gruplarının 4 e ayrıldığına ve istihdam oranın en düşük olduğu grubun zihinsel engelliler olduğuna dikkat çekti. Ben de Çalışabilirim projesini bu yüzden çok önemsediklerini, İTÜ nün duyarlılığıyla birlikte hayata geçirdikleri down cafenin ise örnek olmasını dilediğini söyledi. Dağaşan, proje ortaya çıktığında kafede görev almadan önce öğrencilerin İTÜ Vadi Yurtları kantininde çalıştığını ve bir oryantasyon süreci geçirdiğini belirtti. Öğrencilerinin Fanfan da ilgili öğretmenlerinin gözetiminde çalıştığını belirten Dağaşan, şunları kaydetti: Down sendromlu ya da diğer zihinsel engelli grubundaki bireylerin istihdamda yer alabilmesi ancak pozitif ayrımcılıkla mümkün olabiliyor. Bu açıdan İTÜ nün gösterdiği duyarlılık çok önemli bir adım. Esasında devlet bu alanda yatırım yapacak girişimcileri destekliyor. Engelli çalışanların sigortalarını ödüyor, belli miktarlarda teşvik veriyor. Ancak yeterli bilinç yok. Bu bilincin geliştirilmesi, öğrencilerimizin kendi ayakları üzerinde durabilmesi adına önemli dedi. YAZ OKULU Deniz Sayın sayind@itu.edu.tr Yaz Okulu Programı İTÜ de diğer üniversitelere kıyasla biraz daha farklı işliyor. Öncelikle okulun nüfusunda ki azalma oranı diğer okullara kıyasla çok az oluyor. Final haftasında kütüphane yine yatakhane oluyor ve çimleri sınav haftası dışında da yine öğrencilere misafirlik ediyor. Peki bu sene nasıl olacak? Yaz okulu döneminden ne bekliyoruz? Kampüs bu sene yaz okulunda daha renkli olacak! İTÜ Ayazağa Kampüsü, yeşilliği ile olsun, AVM ile olsun, MED ile olsun her zaman diğer kampüslere oranla daha renkli görülmüştür. Geçtiğimiz dönem içerisinde ise renklerine renk kattı diyebiliriz. Öncelikle Engelsiz İTÜ Projesi kapsamında kampüste Down Sendromlu çocukların hizmet vereceği FanFan Kafe açıldı. Aynı dönemlerde Simmit in açılması ile kampüsün ağırlık merkezi AVM dolaylarından Sİmmit e kaymaya başladı. Kaşarlı simitleri ile öğrencinin sevgisini kazanan işletme, festival haftası ile satışlarında zirveye ulaşmıştı. Ayrıca mekanın sabaha kadar açık olması da özellikle yurtta kalan öğrenciler için büyük bir lütuf oldu. Bu iki mekan ile birlikte öğrencilere daha fazla seçenek sunmak amacı ile açıldığı düşünülen Gölet Kafe hizmet vermeye başladı. Yerinden dolayı öğrencilerin yoğun ilgisini yakalayamamış olsa da bir kere yemeğini yiyenin tekrar uğramak istediği kafe en çok Gölet Yurtlarından ve Teknokent lerden ilgi görüyor. Geçtiğimiz dönem içerisinde bu gelişmelerle kampüsün renklenmesi asıl meyvelerini yaz okulunda verecek gibi görünüyor. FanFan ın resmi açılışı ve masa sayısını arttırmış olması ile kütüphanede vakit geçiren öğrenciler için çok çekici olacak gibi görünüyor. Simmit ise sabaha kadar açık olmasının en büyük getirisini alacak gibi duruyor. Yaz akşamlarının sıcağında kampüsten çıkmak istemeyen İTÜ lü için en elverişli uğrak yeri görünen o ki Simmit olacak. Ramazanın da yaklaştığı düşünülecek olursa Simmit in sahurları kampüste meşhur olacak. NETWORK MARKETİNG İN BİLİNMEYENLERİ Ağ pazarlama veya çok katmanlı satış olarak Türkçede çevrilen network marketing i açıklamak için öncelikle saadet zincirinin ne olduğunu tanımlamak gerekir. Saadet zinciri piramitsel bir sistem üzerine oturtulmuş para üzerinden para kazanma sistemidir. Piramidin bir başı bulunur ve sisteme insan girdikçe piramit aşağı doğru büyür. Piramide girebilmek için belirli bir miktarda para yatırmak gerekir. Sonra sisteme sizin altınızda çalışacak yeni kişiler bulursunuz. Onlar da aynı işlemi gerçekleştirirler. Sisteme eklediğiniz ve sizin altınızda çalışanların eklediği her kişiden şirket ten belirli miktarda bir komisyon alırsınız. Piramit büyüdükçe piramidin üstünde kalanların kazandığı para miktarı artar, altında kalanlar ise para kazanmak için yeni kişiler bulmak zorundadır. Network marketing sistemi de piramit sistemine benzer olarak bir ağ sistemi üzerine kurulmuştur. saadet zincirinden farklı olarak ortada bir ürün vardır. Şirketler tarafından kullanılabilen bir pazarlama tekniğidir. Daha çok sürümden kazanmayı hedefler. Çünkü şirketin bu ağ sistemiyle oluşturulmuş bir sürü çalışanı vardır. İlk bakışta düşünüldüğünde mantıklı bir sistem gibi görünür ama çoğu sistemde şirketin amacı tamamen farklı olabiliyor. Saadet zinciri birçok ülkede ve ülkemizde yasaktır. Network marketing ise yasal bir sistemdir. Çünkü ortada bir ürün vardır. Bu sistemi ürettiği ürünü satışını artırmak için kullanan köklü şirketler vardır. Ne yazık ki sadece bu sistemi kullanmak için kurulmuş ürünü arka planda tutan şirketler de vardır. Asıl tehdit oluşturan bu sistem üzerinden para kazanmak isteyen şirketleredir. Böyle şirketler ihtiyaç dışı ve değerli olan bir malı pazarlıyor görüntüsünde piramidal bir sitemde katılanlardan para toplar. Bu mallar genellikle tatil imkanları, internet sitesi, kaliteli saatler gibi ihtiyaç ürünleri olmayan ve piyasa değerlerlerine göre pahalı mallardır. Bu yüzden şirkete girebilmek için büyük miktarda bir para yatırmanız gerekmektedir. Klasik ticaretteki gibi mal alıp satmıyorsunuz. Sizin kazancınız aldığınız malı satmanızdan değil, sisteme kazandırdığınız her kişinin aldığı mallar sebebiyle şirketçe size verilecek komisyonlardan oluşuyor. Yani mal alıp satmıyorsunuz, o şirketin mallarını network şeklinde satılmasını sağlıyorsunuz. Tabi ki sistem verilen komisyonun yüzdesine göre bir süre sonra doyum noktasına ulaşıyor. Bunun için şirketler değişik taktiklerle çalışanları daha da mağdur ediyor. Örneğin network marketing sistemi ile çalışan bir şirketin çalışanlarına yeni kişiler ekledikçe verdiği komisyon %5 olsun ve her kişi denge adı altında sisteme sağ ve sol olmak üzere iki kişi ekleyebilsin. Sisteme ilk kişiden sonra 2 kişi katılır ve bu ikinin üzeri şeklinde devam eder. Sisteme yeni biri katıldığı zaman onu sisteme alan kişi %5 komisyon alır ve bu en üste kadar devam eder. Yani 20 satır kadar büyümüş bir piramit oluşmuşsa eğer, sisteme yeni bir kişi girdiğinde şirket tüm 20 satırdaki yeni gelen kişi ile bağı olan herkese % 5 komisyon vereceği için tüm parayı dağıtmış olur. Bunun yanında şirketin en fazla para kazandığı zaman doyum noktasına en yakın olduğu zamandır. Çünkü piramide eklenen son satır piramitte zaten var olanların yaklaşık 2 katıdır. Bu sayede sürümden elde edilen kazanç artacağı için doyum noktasına en yakın olunan zamanlarda kazanç en fazladır. Doyum noktasını aştıktan sonra şirket para kaybetmeye başlar. Bu yüzden şirket doyum noktasına ulaşmamak için genellikle çalışanlara belirli bir çalışma süresi verir(bir sene gibi). Bu süreden sonra sisteme tekrar girebilmeniz için ürünü tekrar almanız gerekir. Bu da büyük umutlarla şirkete giren kişilerin daha para kazanmaya başlamadan süresinin dolarak hayal kırıklığıyla sonuçlanmasına neden olabiliyor. Sisteme zengin olma hayalleriyle giren insanlar adına düşünürsek para kazabilmeleri altında çalışan kişilerin belirli bir sayıya ulaşmış olması lazım. Çünkü ürünü satın alabilmek için yüksek bir fiyat ödeniyor. Burada komisyonu %5 olarak düşündüğümüz için en az 20 kişinin onun altında çalışıyor olması lazım. Bu da ikili sistemde altına 2, 4, 8 olarak 20 kişi bulması demektir. Altında 3 satır kişi bulunsa toplam 16 çalışana ulaşacağı için altığı komisyonlar parasının %80 ini karşılar ve kar edememiş olur. Bu da piramitteki o anki en altta bulunan 4 satırın kar edememiş olduğunu gösterir. Satırdaki kişi sayısı 2 li sistemde 2 nin üzeri şeklinde artacağı için en alttaki 4 satır piramitte toplam bulunan kişi sayısının yaklaşık % 95 ini oluşturur. Bu demek olur ki büyük umutlar vaat edilerek sisteme sokulan insanların sadece %5 lik bir kısmı para kazanır. Böylelikle kendisine büyük bir fırsat sunulduğuna inandırılan binlerce insanın bu işe parasını yatırmasını sağlayarak üstünden para kazanılır. Satılan ürünler arka planda gösterilerek insanların sadece para kazanmak için girdiği işte eğer müşteriler aynı zamanda şirketin çalışanı haline geliyorsa bu ürün kime satılacak sorusu akla geliyor. Demek ki müşteriler bir çalışan haline gelmiyor aslında çalışanlar birer müşteri olmuş oluyor ve insanlar kendileri gibi şirkete para kazandıracak ama kendileri kaybedecek olan yeni müşteriler bulmuş oluyor. Sanayi bakanlığının network marketing üzerine 2011 yılında yaptığı basın açıklamasında bununla ilgili olarak; üye katılımına herhangi bir komisyon verilmemesi, komisyonun sadece temsilci olmayan nihai tüketiciye ürün satışında verilmesi, giriş ücreti alınmayacağı, asgari olarak belirlenen miktarda ve periyotlarda ürün alma zorunluluğunun olmaması, temsilcilere sistemdeki yeri hakkında bilgi verilmesi, ürün satışları için kişinin özel yaşamı ve alanının ihlal edilmemesi, kişinin aile, akraba ve arkadaşlık ilişkilerinin ticari amaçla kullanılmaması, satılan ürün fiyatlarının çok yüksek olmaması, yüksek kazanç vaadi, kazanç konusunda yanıltıcı bilgi ve tanıtımların yapılmaması, konularında insanları dikkatli uyarmıştır. Bu maddelere uymayarak çalışan şirketlere karşı daha dikkatli olmak gerekir. Akla gelen bir diğer soru da bir şirketin durduk yere sizi neden zengin etmek istemesidir. Network marketing şirketlerinin konferanslarına veya yazılarına bakıldığı zaman hep büyümek, gelişmek, sistemin gücü, hızlı bir şekilde para kazanmak gibi kelimeler görülür. Başkasının adına çalışacağımıza neden kendi işimizin patronu olmayalım denir. Şirketin nasıl çalıştığı ile ilgili bilgiler tam olarak anlatılmaz. Kişisel gelişim ya da büyük başarı hikayeleri anlatılır. İnsanlar genelde inanmak istemez ama bu reklamları yapan kendi arkadaşların, eşin dostun olduğu için de şüphe içinde kalır. İşin en acı kısımlarından biri de şirketler büyümeyi insanların arkadaşlarını kullanarak yapar ve çalışanlarda kullanılmalarına razı olmalarıdır. Genelde hedef olarak üniversite öğrencileri seçilir. Çünkü ne kadar aksi anlatılsa da gayet yoğun bir tempo gerektirir ve öğrencilerin kullanılabilecek bir sürü arkadaşı vardır. İşe giren kişiler para kazanma hayaliyle çevresindeki herkesi potansiyel müşteri olarak görmeye başlar. Yapmacık gülümsemelerle bezenmiş aşırı ısrar üzerine kurulmuş bir sistemle bütün arkadaşlarını ikna etmeye çalışır. Ne sattığınızın hiç bir önemi yoktur sadece kime satmaya çalıştığınız önemlidir. Artık hal hatır sorumayan arkadaşlar bile gündeme gelir. Bir gün telefonunuz çalar veya çayınızı yudumlarken bir arkadaşınız yanınıza çıka gelir ve sizin için çok güzel bir iş fırsatı olduğunu söyler. Sizde merak edersiniz nedir diye ama hemen söylenmez, ortalık yerde söylenir mi hiç önemlidir çünkü. Bir yere çağırılırsınız, önünüze bir laptop koyarlar ve bir saat boyunca kaçırılmayacak fırsatlardan büyük başarı öykülerinden kafanız şişene dek anlatılır. Karşı çıkacak olursunuz kafa karıştırıcı bir şekilde cevap verilir. Büyük umutlar vaat edilir size. Peki, neden siz seçilmişsinizdir? Çünkü paranız vardır. Sisteme girmek istemezsiniz zaten oraya da arkadaşınızın isteği üzerine gitmişsinizdir. Sonra hadi be abi bak çok zengin olacağız, hiç mi hatırım yok? gibi cümlelerle hatır yoluyla karşısındaki insanı mağdur edeceğini zerre kadar düşünmeden, bencil bir şekilde sizin ona karşı güveninizi kullanarak ikna etme çalışmalarına kadar gider. Bu iştekiler üzücü bir şekilde insanların sadece şirkete giren yeni kişilerden para kazandığını anlamıyor veya anlamak istemiyor. Network marketing işine giren arkadaşlarımdan B.K(20) ya işe girdikten kısa bir zaman sonra neden bıraktıklarını sorduğumda bana şu cevapları verdi: İşe girerken yaklaşık 1500 lira gibi bir miktar yatırdım. İyi bir para kazanacağımı düşünüyordum. Zaten yakın bir arkadaşım önerdiği için güvenmiştim. Daha sonradan fark ettim ki insanların bana karşı olan düşüncelerinde güvensizlikler ortaya çıktı. Artık söz benden açılınca işim akla geliyordu kafalarda. İleride benim de hayatımdaki ve kafamdaki bu olacaktı. Ben de daha fazla uzatmadan bıraktım. O kadar para biraz acıttı tabi ki ama değmezdi. Aynı soruyu C.C(20) ise : Dota oynuyordum. Arkadaşımım ısrarlarına daha fazla dayanamayıp tamam la dedim. Hayır desem bırakmazdı peşimi. Daha sonradan belki yemek verirler diye şirketlerine birkaç kez gittim ama onu da vermediler. Sisteme yeni adam sokmaksa bize yakışmazdı. Devam ettirmedim o yüzden. Şeklinde cevapladı. Tabi ki network marketing in iyi örnekleri de var günümüzde. Sisteme girmek için para istemeyen amaçları ürünlerinin satışını artırmak olan ve sanayi bakanlığının basın açıklamasına uygun şirketler var. Bazı kozmetik şirketleri bunu kullanıyor ve bizimde tanıdığımız insanlar çalışıyor. İnsanlar piyasa değerinin aynısına ürünleri alabiliyor ve buradaki amaç sisteme girmek yerine ürünü almak oluyor. Ama ürünü amaç olarak değil de araç olarak kullanarak sistemden para kazanan şirketlerde çoğunlukta. Bu işe girmeden önce tedbirli davranmak gerekiyor. Çoğu öğrenci olmak üzere bir sürü insan bu konu da mağdur. Hatır yoluyla yürüyen, çalışanları müşteri olan birilerinin kaybederek başkalarının kazandığı bir ticaret anlayışı sağlıklı değildir. Bedava peynir sadece fare kapanında olur.

4 5 Fatih Avcı avcifat@itu.edu.tr OKULDA, İŞTE, MECLİS TE, EŞCİNSELLER HER YERDE! Üniversite bünyesinde bu tartışmaların gündeme gelmesi önemli. Genellikle eşcinsel bireyler hakkında kimler, amaçları ne, ne istiyorlar gibi merak ettiğimiz çokça soru var. Çoğumuz onları tanımadığımızdan ve topluma mal olmuş genel geçer yargılardan kurtulamadığımızdan nereden geldiği meçhul bir fobi ile karşı karşıya bırakıldık. Bu fobi öyle boyutlara ulaştı ki son yıllarda LGBT bireylere yönelik nefret söylemleri ve cinayetleri artmaya başladı, sokakta fiziksel, sözlü, görsel tacizler, dışlamalar ve dahası Zaten eşcinsellerin sapkın, hastalıklı olarak görüldüğü bu toplumda, daha birkaç yıl önce Aileden ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ın eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk ve tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu söylemesi Türkiye deki eşcinsellerin yaşam alanlarını iyiden iyiye kısıtladı. Tam da bu açıklamaların üzerine İTÜ, uzun yıllardan beri Türkiye de verilmekte olan LGBT mücadelesini ilk defa Cins Arı Homofobi ve Transfobi Karşıtı Öğrenci Topluluğu yla tanıdı. Cins Arı, Toplum tarafından farklılıklarından dolayı ötekileştirilen bireyin, kimliğini var edebilmesinin en önemli unsurlarından biri yalnız olmadığını fark etmesidir diyerek homofobi, transfobi, bifobi ve cinsiyetçilik karşıtı bir öğrenci topluluğu olarak çalışmalarını sürdürüyor. Bugüne kadar heteroseksizm eleştiri günleri, film gösterimleri ve diğer çok sayıda etkinlik gerçekleştiren Cins Arı, üniversitede toplumsal cinsiyet kavramını tartışmaya açarak eşcinsel, biseksüel ve transeksüel bireylerin varlığını görünür kılmak, örgütlenmek, deneyim ve bilgilerini paylaşmak adına tüm üniversite bileşenlerine açık etkinlikler düzenleyerek, üniversitelerdeki mevcut baskıcı düzeni kırmak niyetinde olduğunu belirtiyor. İTÜ Cins Arı bünyesinde çalışmalarını yürüten Harun ve Kübra ile eşcinselliği konuştuk... ASIL SORUN ATAERKİL DÜZEN Cins Arı nedir diye başlayalım isterseniz röportaja... Harun: İTÜ Cins Arı homofobi, transfobi, bifobi ve cinsiyetçilik karşıtı öğrencilerin bir araya geldiği bir topluluk. Yani biz yalnızca bir grup eşcinselin bir araya geldiği bir toplululuk değiliz. Bu fobilerden İTÜ DE EŞCİNSEL VAR! Kübra, Harun, Abdullah... İTÜ Cins Arı da heteroseksizme karşı mücadele yürüten öğrenciler. Kübra ve Harun, LBGT bireyleri olarak kendilerini tanımlarlarken, Abdullah gibi çok sayıda heteroseksüel de topluluğun çalışmalarına destek veriyorlar... Ötekileştirme denince aklımıza pek çok şey gelir. Etnik ötekileştirme, kültürel ötekileştirme, dinsel, ırksal vs. Bu ötekileştirmelerden biri daha var ki, her ne kadar saygılı davrandığımızı söylesek de pek çoğumuzda gizli bir karşıtlık durumu gözlenebiliyor. Bir yandan benim de öyle arkadaşlarım var, çok tatlılar gibi yumuşatılmış sözlerle bahsederken onlardan, etraftaki konuşmaların ateşine uyup kötülediğimiz, dışladığımız, küfürlere konu ettiğimiz ya da ince düşünülmüş esprilerle, karikatürlerle süsleyip yabancılaştırdığımız, bana uzak olsun da diyerek demokrasiye de kendi sınırımızı atadığımız oluyor. LGBT bireylerinden, yani lezbiyen, gey, biseksüel ve transeksüellerden bahsediyoruz. rahatsız olan herkesin bir araya geldiği bir alan. Zaten Cins Arı bünyesinde LGBT bireyler olduğu gibi heteroseksüel bireyler de var. Nereden çıktı bu fobiler? Harun: Heteroseksizm aslında bize dayatılan basıkıcı bir sistem. Bir zamana kadar seksizm olarak geçiyordu zaten. Türkçesi cinsiyetçilik. Heteroseksizm ise herkesin heteroseksüel olduğunun varsayılması, bunun normal kabul edilmesi, bütün sistemin de bu ikilik üzerine inşa edilmesidir. Bunu yarattığı baskı da homofobi, transfobi vs. olarak kendini gösteriyor. Aile içinde biz daha doğmadan bizim heteroseksüel bir birey olduğumuz varsayılıyor. Evlilik, çocuk doğurma, askerlik gibi kararlar çok önceden bizim adımıza alınıyor ve böyle bir düzene zorlanıyoruz. Bunun içine kültür, din, insanların kendinden farklı olandan korkması gibi etkenler de giriyor. Bizim mağdur olduğumuz erkek egemen kültür. Bundan tek mağdur olan sadece eşcinseller, transeksüeller, kadınlar değil. Aslında erkekler de mağdur oluyor. Kübra: Bütün pozitif davranış biçimleri, atılgan olmak, güçlü olmak, akıllı olmak, rekabetçi olmak, yönetici, dominant karakter olmak erkeğe atanmış özellikler. Kadınaysa feminen olmak, titiz olmak, detaycı olmak hizmet etmek gibi nötr davranış biçimleri atanmış. Bir kadının titiz olması sanki biyolojik sebeplerden dolayı bu biçimde davranıyormuş gibi doğallaştırılmış. Biyolojik bir sebebi olmamasına rağmen mevcut sistemin dayattığı şeklin dışında davranması mümkün olmuyor kimsenin. Heteroseksüel bir erkek için tek bir erkeklik modeli sunuluyor ve o kalıplara bir şekilde uymaları bekleniyor. Bir sokak röportajında bile erkek nedir diye sorulduğunda; evine para getiren, kırıtmayan, sert olan vs. deniyor. Harun: Çünkü küçüklüğümüzden beri etkileşimde olduğumuz tüm bireylerin, sosyal, görsel, yazılı medyanın dayattığı şey bu. Modernleşme, endüstrileşmeyle aile tarımdan değil, erkeğin fabrikada beden emeğinin karşılığı para kazandığı sistemle geçinmeye başlıyor. Bu sisteme uygun olarak da çekirdek aile yani anne, baba ve çocuktan oluşan bir model çiziliyor. Bu modelde baba kamusal alanda olmak, kadın da çocuğa bakmak zorunda. Sınırları çok da değişmeyen bir kutsal aile. Bu sınırların dışına çıkan her şeye kabul edememe, hazmedememe oluşuyor. Bu yüzden de onu yok etmek için insanlar kendilerinde baskı ve şiddet uygulamaya hak görüyorlar. Hemcinsler birbiriyle ilgilenmeye başladığında kutsal aileye zarar veriyor izlenimi oluşturuluyor. Kutsal aile dinle ilgili de değil. Din araçsallaştırılıp saptırılıyor. Kübra: Eşcinsel olup dinine bağlı olan insanlar da var. Bunu biz sorgulamıyoruz tabi. ZEKİ MÜREN DEN BAŞKASI YOK ZANNEDERDİM Sorulmaz ama siz ne zaman eşcinsel olduğunuzu fark ettiniz? Harun: Kendini ne zaman tanıdın? çok abes bir soru bize bin kere soruluyor böyle şeyler. Sen ne zaman heteroseksüel olduğunu fark ettin? sorusunun cevabıyla aynı. Gözünü kapayıp bir düşünsün herkes. 0-5 yaş arası kimse kendisini kadın, erkek ya da herhangi bir şey olarak tanımlamıyor. Üçüncü dördüncü sınıfta küçük şakalarla, oyunlarla, saç çekmelerle falan cinsel kimliğini ortaya koymaya başlıyorsun. Benim açımdan düşünecek olursak etrafıma bakıyorum ve tüm erkek arkadaşlarım kız çocuklarla ilgileniyor. Bende tam tersi bir durum var. Bunun ismini koyamıyorum o zaman doğal olarak. Ortaokul yıllarında evde oturup ben neden böyle hissediyorum demeye başladım. Biz bunları hiçbir yerden öğrenmediğimiz için yalnız hissediyoruz kendimizi. Liseye gelince bütün arkadaşlarımın sevgilisi oluyor, hepsinin yüzü gülüyor. Ben tabi kimliğimle barışmadan önce kendimi ifade edemediğimden, özgüveni düşük birine dönüşmüştüm. İnternetin, sosyal medyanın hayatımda daha fazla yer kaplamasıyla Zeki Müren dışında bir eşcinsel daha varmış diyebileceğim bir platform oluştu. Bu konuda okuduklarım, öğrendiklerim sayesinde kendi kimliğimle barışmaya başladım. Lise sonda yakın arkadaşlarıma yavaş yavaş açılmaya başladım. Ben açılma dönemimde arkadaşlarımı kaybederim korkusu yaşamadım ama bu duyguya kapılan bir çok LGBT birey mevcut. Başka bir yönelimin performansını göstermek zorunda olsa bile birey, elindekileri kaybetmemek için, dışlanmamak için yıllar boyunca bu performansı sürdüren insanlar var. Üniversite ise herkes için aslında bir nebze özgürleşme zamanıdır. Sadece eşcinseller, heteroseksüeller olarak değil, Sosyalister, Aleviler, Kürtler, Ermeniler antikapitalistler vs. olarak herkesin kimliğini daha özgürce yaşayabildiği bir zamandır. Hareketin içine girdikten sonra artık açıklama yapmak zorunda kalmıyorsun zaten herkes seni biliyor. O dönemde bir erkek arkadaşım oldu. Onun vesilesiyle de aileme açılmıştım. Benim var oluşum egemen olan erkeklik haline ve ya durumuna bir tehdit olarak görüldüğü için merak edilen hep babanın tepkisidir. Benim onun yetiştirdiği bir çocuk olduğum için onun gibi olmam gerektiği düşünülür hep. Durumu babanın erkekliğini sorgulamaya kadar götürebiliyor toplum. Erkek adamın erkek çocuğu olur. Zaten nefret cinayetlerinin de bir çoğu, etraf bize ne der, bizim de adımız çıkacak korkusuyla işlenir. Halbuki bizim anne babalarımız heteroseksüel olduğu gibi eşcinsellerin çocukları da heteroseksüel olabilir. Benim babamla aram iyidir açıkçası. Babam okuyan, bu konuları bilen biri olduğu için sert bir tepkisi olmadı. Burada da annem girdi işin içine. İnternette ebeveynlerin hemen ulaşabilecekleri absürt sitelerde yalan yanlış bilgiler de var. Ne yani şimdi kız mı olacaksın diye bir algı oluşuyor erkeklerden hoşlanıyorum dediğinde. Sistemin bütün mekanizmalarıyla ve araçlarıyla dayattığı kadınlık ve erkekliğin birbirini tamamlayan bir bütün olduğu fikrinden dolayı eşcinsel erkek olma durumunu kadın olma durumuyla özdeşleştiriyorlar. Zira bize dayatılan normatif erkeklik, toplumsal olarak üretilmesine rağmen, sanki her bir birey için de geçerli olabilme iddaasını taşımakta. Halbuki bu böyle olmak zorunda değil. Ben de kendimi erkek olarak tanımlıyorum ama toplumun bana dayattığı şekilde değil. Kübra: Benim hikayem kısa. İlkokulda benim hem kız hem erkek arkadaşım vardı. Bunların ne olduğunu bilmiyordum ve sonra unuttum. Lisede ise hoşlandığım kızlarla arkadaş olmalıyım diyordum ve bir şekilde arkadaş oluyordum. O zamanlar bunun ne olduğunu bilmiyordum. L Word diye bir lezbiyen dizisi vardı. Orada fark ettim ki benim hissettiğim şeylerin bir karşılığı varmış, bu da olağan bir şeymiş. Ne olacak şimdi diye bir olumsuzluğa düşmedim. Şanslı addediyorum bu yüzden kendimi. Lambda İstanbul a gitmeye başladıktan sonra oturmuş oldu duygularım. İlk orada örgütlenmeye başladım. Sonra da Cins Arı ya katıldım. Ailem durumu biliyor. Anlamasalar da beni zorunlu aile bağlarının dışında gerçekten seviyorlarmış. Yalnız bırakmadılar. LEZBİYENLİK FANTEZİ NESNESİ OLUYOR... Peki sosyal hayatta eşcinselliğin durumu nedir sizce? Kübra: Türkiye de kadınlardan hoşlanan bir kadın olmak şöyle değerlendiriliyor; ilk başta fantezi nesnesi oluyorsun, sonra da görünmez oluyorsun. Laf yeme, aşağılanma Cinsel olarak özgürleşmeyen toplumlarda fobilerle birlikte bu tür şeyler ortaya çıkıyor.lgbt üyelerine önyargıyla yaklaşılıyor. Bastırılmış cinselliğin olduğu toplumlar bana daha cani geliyor. LGBT oluşumunun ve bunun kollarının tabiki hak ve adalet istemek belli bir amaçları, bir mücadeleleri var. Kültürel etkinlikler, yeri geldiğinde eylemler yapılıyor. velev ki ibneyiz diye bir slogan kullanmıştık mesela.. Aşk örgütlenmektir sloganıyla biz sokağa bir nevi aşkımız için çıkıyoruz. Mahalle baskısı, arkadaş baskısı olmadan aşk yaşamak istiyoruz sonuçta herkes gibi. Toplumda bir değişikliğe gidebilmemiz için görünürlüğü sağlamamız gerekiyor. Burada olduğumuzun anlaşılması gerekiyor. Bunun anlaşılması için de ilk başta gereken anayasaya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini eklemek. Tabi keşke bütün toplumsal cinsiyet normlarından arındırılmış bir düzende yaşasaydık, herkes özgür bir biçimde kimliğini,yönelimini dillendirebilseydi. Gerçekçi bakarsak bizim mücadelemiz kamusal alanda herkesle eşit bir şekilde söz sahibi olmak, çünkü kamusal alan sadece egemen olanın değil, her birimizin alanı! Peki İTÜ homofobik mi sizce? Harun: Evet. Sadece Taşkışla da bir nebze daha az. Şurası homofobik değildir diyebileceğim bir yer de düşünemiyorum ne yazık ki Türkiye içinde. Ben kendi arkadaşlarımla konuşmaya, onlara elimden geldiğince samimi bir şekilde anlatmaya çalışıyorum. İnsanlar içselleştirdikleri homofobik ve transfobik hallerini yenemeyip depresif bir hale girebiliyorlar. Bence kendileriyle, hisleriyle barışık olmalılar. Gözünün mavi olması gibi doğal bir durum bu. Kampüs içinde homofobi ve transfobiye karşı bir duruşun benimsenmesini de ayrıca önemli buluyorum. Kitlesel hareketler tarihsel boyuttan bakarsak hep üniversiteden çıkmıştır. Dolayısıyla üniversitedeki bu tarz oluşumlar çok değerli. Kübra: Heteroseksüel bireyler de özgür bir biçimde buna destek çıkmalı. Bu durumu alay konusu etmeden, alay konusu olmasına da izin vermeden, kendisi için hak olan bir şeyin başkalarının da hakkı olduğunu bilmeli ve savunmalı. Eşcinselleri, transeksüelleri ya da biseksüelleri kendinden daha aşağıda görmemeli. İnsani değerlere bütünüyle sahip çıkmak için homofobik olunmamalı...

6 7 BANA EŞEK DERSENİZ! Prof. Dr. Orhan Kural kural@itu.edu.tr Hayvanlar atasözlerimize, övgülerimize, sövgülerimize, şiirlerimize, masallarımıza, rüyalarımıza, korkularımıza, heyecanlarımıza, sevinçlerimize, üzüntülerimize girmiş. Sanki ayrılmaz bir parçamız olmuştur. Birinin gücünün mü öveceksiniz arslan gibi maşallah ; boğa gibi güçlüsün veya koçum benim denir. Bazen barış güvercini bazen savaşan şahin olurlar. Bazen arı gibi çalışkan bazen ağustos böceği gibi tembeldirler. Çok ezberleyen ise nedense inektir. Koynumuzda dost yerine bazen yılan besleriz. Gerçekte çok akıllı olan kaz kaz kafalı, Sibirya dan Orta Afrika ya hiçbir alet olmadan yolunu bulan kuş ise nedense kuş beyinlidir. Oysaki kazlar metreler öteden insanın niyetini anlar. Her türlü sahtekarlığı yapan insanoğlu tilki gibi kurnaz olur. Kaleciler ise kedi gibidirler. Hep çocuklarımızı kuzum deyip sevip hem de kuzuyu kesip yeriz. KEDİM CEP TELEFONU KULLANMIYOR Peki bu kadar hayatımıza giren hayvanların insan merkezli dünyamızda yerleri nedir? Kaçımız sokaktaki bir hayvanı yaralanınca veterinere götürürüz. Kaçımız İstanbul da sayısı 44 ü bulan hayvan bakım ve kısırlaştırma merkezlerini ziyaret edip oralara destek veriyor. Oradan bir hayvan sahipleniyor veya himayesine alıyor. Kaçımız sıcak yaz günlerinde hayvanlar için bir kuytu bir köşeye bir kase su koyuyor. Kaçımız artan yemeklerini onlarla paylaşıyor. Onların ağzı var, dili yok.ve hepsi masum. Bana tüm içtenliği ile arkadaşlık eden fakültenin önünde donarken evime aldığım kedim Gölge ile maalesef kanser olup ölen kör kedim Gece yi hatırlıyorum. Gece, her eve dönüşümde yalan söylemiyor, sigara içmiyor, ayakları kokmuyor, banka soymuyor, tükürmüyor, küfretmiyor. Sevgi ile yaklaşıyor. Savaş, katliam işgal gibi olaylardan haberi yok. Cep telefonu kullanmıyor. Alacağı için arkadaşını, bileziği için annesini boğazlamıyor. Ayrımcılık tabii ki çok kötü bir şey. Din, dil, ırk ve seks ayrımı yapmam. Belki de insan zekası bu dünyayı yok etmek amacıyla programlanmıştır. Genelde insanoğlu tembeldir, kolayı seçer, tüketir ve rahatça da yok edebilir. Almanya nın Ulm şehrinde bir hayvanat bahçesi vardır. Hayvanat bahçeleri de bir çeşit tutuk evi dir. Herkes seyretsin diye hayvancıkları betondan küçük bir alana kapatırlar. Neyse, Ulm Hayvanat Bahçesinin bir kafesi üzerinde bir levha vardır. Üzerinde Dünyanın En Tehlikeli Yaratığı yazılıdır. Herkes ağaç dalları ve kayaların arasında tuhaf ve tehlikeli bir varlık arar. Ama kafeste hayvan yoktur. Bu kafeste sadece bir ayna vardır. Evet bir ayna. Ben hayvanları ve bitkileri çok severim. Bu suç mu? ZÜPPELERİ DEĞİL SALYAN- GOZU, POLİTİKACILARI DEĞİL KİRPİYİ SEVERİM Ormanları sigara izmariti ile yakan, babası nazikçe banka soymuş olan inanılmaz hızla son model yarış arabalarını yarıştıran züppe gençleri sevmem. Salyangozu daha çok severim. Sit alanına rüşvetle, hatırla çirkin çirkin beton binalar yapan politikacıları sevmem. Kirpiyi daha çok severim. Yıllardır mücadelesini verdiğim, betonlaşmasın diye tabuta bile girdiğim yeşil araziyi on yıl sonra bir çırpıda daha fazla kat izni ile nedense bir inşaat şirketine teslim eden belediye yetkililerini sevmem, fareyi daha çok severim. Hayvanları kısırlaştıracağına gizli gizli öldürüp show yapmak için profesyonel futbola, festivallerde ünlü sanatçı bozuntularına milyarlar akıtan belediye başkanlarını sevmem, vaşakları daha çok severim. Matadorlar arenada ölünce çok sevinirim. Her canlı gibi serinlemek için Bingöl de suya girince başına sopalarla, taşlarla vurula vurula linç edilen sevimli ayıyı öldürenlerden nefret ederim. Ben ayıdan yanayım. Yetim malını yağmalayanları hiç sevmem, kalbim kurbağadan yanadır. Bir takım şişkolar ve gurmeler lezzetli kaz ciğeri yesin diye kesilmeden önceki son 21 gün gagalardan aşağıya metal tüple hareketsiz tutulan kazları zorla besleyen herifleri hiç sevmem, kazı ise onlardan on defa fazla severim. Köpekleri tüfeklerine hedef olarak seçen magandaları avlamak isterim, masum köpekleri severim. Sırf kan görmek için spor maskesi altında sabahın köründe silahları ile yola koyulan güya doğa düşkünü avcıları sevmem. Sevgim masum av hayvanlarına aittir. BANA EŞEK OĞLU EŞEK DERSENİZ SEVİNİRİM Benim arkamdan it oğlu it, hayvan oğlu hayvan, eşek oğlu eşek diye bağırırsanız olsa olsa sevinirim. Acaba bir eşek bana benzemek ister mi? Eşek yüzyıllardır dayak yedi, çalıştı, yük taşıdı, çok az ot yedi ve tecavüze uğradı. Şimdi mücadelem hayvan isimlerinin artık küfür olmaması. Bunun için yasal Tüketim, nereye kadar! Uyuşturucu Günleri olsa destekler misiniz? Acaba hızlı tüketimi ve Coca Cola yı KSB ve İTÜ destekliyor mu! Bundan yaklaşık iki ay önce Türkiye de ve 15 ülkede çoğu nobel ödülü almış çok sayıda bilim adamı ortak bir açıklama yaparak insanın hızlı tüketim hırsı yüzünden dünyanın sonuna adım adım yaklaşıldığını resmen açıkladı....ve İTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü kulüp öğrencilerinin organize ettiği yeni aktivitenin adı Hızlı Tüketim Sektörü, sponsorlardan biri ise Coca Cola. Coca Cola nın ortaöğretimde okul kantinlerinde satılması yasak. Sağlık Bakanlığı obezite alarmı veriyor... Günde 22 bin kişi açlıktan ölüyor, İstanbul da günde 3 milyon ekmek çöpe gidiyor. Doğu üniversitelerinin öğrencilerinin bir çoğunun sadece 1 öğün yemeğe veya simide parası yeterken, bizim öğrenciler Coca Cola, Panda, Cipsi ve daha çok tüketimi savuruyor. Nasıl bir anlayıştır. Oysa ki, ODTÜ öğrencileri yıllarca direnip hızlı tüketimin diğer bir sembolü işlem başladı. Eğer dava istediğim gibi sonuçlanırsa bir emsal olacak. Örneğin bir milletvekili diğerine eşek diye bağırabilecek ve bu bir suç olmayacak. olan Mc Donalds ı kampüslerine sokmadı. ABD halkı bile artık hızlı tüketime hayır diyor. KSB Hızlı Uyuşturucu Günleri organize edilse onu da destekleyecek mi? İTÜ gibi köklü bir üniversitenin öğrencilerinin omurgalı bir davranışı olmamalı mıdır? Emin olun ki uyuşturucu tacirleri de Coca Cola kadar para desteğinde bulunabilir. Dün Hızlı Tüketim Günleri afişlerini gören değerli dostum, Rektör Hanım Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay gazlı-şekerli içeceklerin uyuşturucu kadar zararlı olduğunu belirtti. Evet! Hızlı tüketelim, hızlı tükenelim! Hayırlı olsun! Not: Endüstri mühendisliğinin öğrenci ve hocalarından yanıt bekliyorum...

8 9 Higgs keşfi sonrası CERN deki planlar (*) Yazının tamamı https://kurious.ku.edu.tr/tr adresinde detaylı olarak yer almaktadır. Doc. Dr. Kerem Cankoçak kerem.cankocak@ itu.edu.tr 4 Temmuz 2012 tarihinde CERN'in genel müdürü Rolf Hauer, Higgs parçacığının kütlesinin yaklaşık 125 GeV'de (milyar elektronvolt) gözlemlendiğini açıkladı ve bu sene Nobel Fizik ödülünü Higgs parçacığını 50 yıl önce ortaya atan kuramcılar Higgs ve Englert paylaştı. Ancak, LHC deneyleri sadece Higgs parçacığının kütlesini ölçmek için tasarlanmadı. Tam tersine, asıl iş Higgs bulunduktan sonra başlıyor. Bu yazının ileriki bölümlerinde açıklamaya çalışacağımız gibi, Higgs i keşfetmek aslında bulmacanın küçük bir parçasıydı. Çevremizde gördüğümüz her şeyi meydana getiren atomların içinde madde parçacıkları vardır. Bunlar kuarklar ve leptonlardır. Standart Model fiziğine göre evrende 6 cins kuark ve 6 cins lepton vardır. Ancak bunlardan sadece 2 cins kuarkla bir cins lepton (elektron) kararlıdır. Diğer kuarklar ve leptonlar çok hızlı bir şekilde bozunarak daha hafif kuark ve leptonlara dönüşürler. İşte bu toplam 12 madde parçacığı (ve bunların karşıparçacıklarının) aralarındaki etkileşim de elektromanyetik kuvvetle, çekirdek içinde etkileşen kuvvetlerden zayıf ve yeğin (güçlü kuvvet ya da şiddetli çekirdek kuvveti diye de adlandırılır) kuvvetler tarafından sağlanır. Bütün bunları çok ayrıntılı bir şekilde modelleyen ve doğru sonuçlar veren bir kuramımız var: Standart Model (SM). Parçacıklar Higgs alanı denen bir alanla etkileşime girerken kütle kazanmaktadırlar. Tıpkı suya girince hareketlerimizin yavaşlaması gibi, atom-altı parçacıklar da bütün evreni dolduran Higgs alanına girince bir dirençle karşılaşıp yavaşlarlar. Kuantum fiziğine göre, her alanın bir kuantumu vardır. Örneğin elektromanyetik alanın kuantumuna foton (bildiğimiz ışık) denir. İşte Higgs alanının kuantumu da Higgs parçacığıdır. Diğer parçacıklara kütle kazandıran Higgs mekanizması, doğada sıfır yüke ve sıfır spine sahip bir bozonun var olmasını gerektirir. Ancak, Standart Model atom altı düzeydeki hemen her olayı büyük bir hassaslıkla açıklayabildiği halde, kendi içinde bir çok sorun barındıran bir kuramdır. Kuark alanlarının kendiliğinden çıktığı modeller SM ötesi kuramlardır. Elektromanyetik ve zayıf kuvveti birleştiren elektrozayıf kuvvet aslında kırılmış bir simetridir. Her şeyden önce, Standart Model içinde dışarıdan ithal ettiğimiz birçok parametre vardır. Örneğin kuarklar teoriye elle koyulmuşlardır. SM temel olarak elektrozayıf etkileşmeleri açıklayan Kuantum Elektromanyetik Dinamiği kuramı üzerine kurulmuştur, fakat kuark alanları SM e elle konulmuştur. Kuark alanlarının kendiliğinden çıktığı modeller SM ötesi kuramlardır. Elektromanyetik ve zayıf kuvveti birleştiren elektrozayıf kuvvet aslında kırılmış bir simetridir. Tüm madde ve kütleye sahip kuvvet taşıyıcı alanlar, kendiliğinden gerçekleşen elektrozayıf simetri kırılması ile kütle kazanmaktadırlar. Higgs bozonunun keşfi parçacıkların nasıl kütle kazandığını açıklamada önemli bir köşe taşı da olsa, bu mekanizma tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Yeğin çekirdek kuvvetinde yük-ayna simetrisinin (CP) kırılması da anlaşılabilmiş değildir ve bu nedenle evrende neden karşı-madde olmadığının cevabı tam olarak verilmemiştir. Ayrıca Ayar hiyerarşisi problemi dediğimiz bir sorun vardır. Elektroyeğin etkileşmelerin (yani daha önce zayıf çekirdek kuvvetiyle elektromanyetik kuvvetin özdeştirilmesi olan elektrozayıf kuvvetle güçlü çekirdek kuvvetinin de özdeştirilmesi) standart modeli (SM), yapılagelmiş bütün deneylerle mükemmel bir uyum sergilemiş olmakla birlikte, bizzat kendisinin sahip olduğu kuantum kararsızlığı nedeniyle hayati bir problemle karşı karşıya kalmaktadır. Morötesi geçerlilik sınırı yükseldikçe elektroyeğin kuramı bir bütün olarak geçersiz kılan bu kararsızlık önlenmelidir ki, nükleer bozunmalar bilinen hızda, güneş bilinen parlaklıkta, W/Z bozonlar ölçülmüş kütle değerlerinde kalabilsinler. Kozmolojik problemler: SM in sorunlarının yanısıra henüz çözülmemiş olan diğer kozmolojik problemlerse, karanlık madde ve karanlık enerjinin kaynağıdır. Gözlemlenebilir evrende yapılan ölçümler, gökadaların hesaplanabilen maddeden daha fazla bir maddenin çekim etkisi yüzünden çok hızlı döndüklerini ortaya çıkarmıştır. Kaynağını bilmediğimiz bu maddeye karanlık madde adını vermekteyiz. Öte yandan, yine son yıllarda yapılan ölçümler göstermiştir ki, itici bir enerji sayesinde evren hızlanarak genişlemektedir. Evrenin enerji yoğunluğunun, kaynağını bilemediğimiz ama ölçebildiğimiz bu karanlık madde (%27) ve karanlık enerjinin (%68) dışında kalıp da tanımlayabildiğimiz kısmı %5 kadardır. Bütün bu kozmolojik verileri tutarlılık içinde açıklayabilen çeşitli fizik modelleri vardır, ancak bunlar henüz deneysel olarak sınanmamışlardır. CERN'deki LHC deneylerinde süpersimetrik parçacıklar keşfedilirse, bunlar karanlık maddenin kaynağını açıklayabileceklerdir. Ancak karanlık enerjinin kaynağını açıklamak daha zordur. Higgs ve Hassas ayar Tekrar SM ve Higgs e dönersek, yukarıda bahsettiğimiz gibi, Standart Model'in, hiyerarşi problemi adı verilen, son derece ciddi bir kavramsal sorunu vardır. Sorunu özetlersek, Standart Model'de, Planck ölçeği ile W (veya Z) bozonunun oranı (MP/ MW) çok büyüktür. Bu durum Higgs potansiyeline büyük zorluklar getirmektedir. Öyle ki, deneysel olarak, zayıf etkileşimlerin, üst kuarkın kütlesi (174 GeV) olduğu düzeyde, m2h yaklaşık olarak 100 GeV2 değerini almalıdır. Oysa, Higgs alanına bağlanan parçacıkların sanal etkilerinin kuantum düzeltmeleri yüzünden m2h çok yüksek değerler almaktadır: Burada ultraviyole momentum eşiği (cutoff) MP Planck düzeyindeyse, kuantum düzeltmesi m2h ~ (100 GeV)2 değerini, onun 30' uncu kuvveti kadar aşmaktadır. Standart Model' deki kuarklar, leptonlar ve Z, W± ayar bozonları, kütlelerini Higgs sayesinde kazandıklarından, bu düzeltmelere karşı çok hassastır. Dolayısıyla, mh2 terimi, W bozonunun bağlandığı en ağır parçacığın kütlesine hassastır. Kimi yerlerde yanlış olarak kullanılan hassas ayar terimi aslında buna benzer kuramsal sorunlardır; yoksa evrenimizin hassas bir şekilde ayarlandığını göstermez. Bu problem, fizik kuramlarımızın yetersiz kalmasından kaynaklanır. Temelde, bu sorunu aşmak için bilinen iki ana yol vardır: Süpersimetri (SUSY) ve çok-boyutlu uzayzamanlar. Süpersimetri, fermiyonların bozonlarla (ya da tersine) doğru bir şekilde birbirleriyle değiştirildiğinde, Standart Model' in denklemlerinin değişmeden kalacağı fikrine dayanır. Eğer Higgs bozonu temel bir parçacıksa, iki seçenek vardır: İlki, cok gizemli bir şekilde, skalar Higgs alanına bağlanan daha ağır herhangi bir parçacığın var olmaması gerektiğidir. İkinci seçenekse, m2h düzeltmelerinde bir şekilde birbirini götüren terimlerin olmasıdır. m2h düzeltmelerinde birbirini götüren terimlerin varlığı, ancak Süpersimetri gibi bir simetri ile olanaklıdır. Bu durumda fermiyonlar ile bozonları birbirlerine bağlayan bir simetrinin varlığı kaçınılmaz görünmektedir. Standart Model'in kuarkları ve leptonları iki kompleks skalarla (süpereşler) birlikte ortaya çıkarlarsa, tüm süpereşlerin daha hafif süpereşlere doğru bozunan kararsız parçacıklar olması beklenir; bunun istisnası en hafif süpereş (Lightest Supersymmetry Particle - LSP)'dir; çünkü onun bozunup dönüşeceği daha hafif parçacığı yoktur, dolayısıyla kararlıdır. Bunun sonucu olarak Süpersimetri evrene yeni bir kararlı parçacık katar ve bu parçacık fotonlara, elektronlara, nötrinolara ve protonlara eklenir. LSP çok iyi bir Kara Madde adayıdır. CERN deki LHC deneylerinde güncelleme ve geliştirme çalışmaları Yukarıda saydığımız fizik problemlerini çözme amacıyla devam eden LHC deneylerinde sürekli olarak geliştirme çalışmaları yapılmaktadır. Araştırılan parçacıklar ve olaylar çok nadir olarak ortaya çıktıklarından, bu deneylerde çarpışan proton-protonların sayısı ve bu çarpışmaların daha yoğun bir şekilde meydana gelmeleri (parlaklık - lüminozite) çok önemlidir. Bu amaçla LHC nin lüminozitesinin artırılması başlıca hedeflerdendir. İlk uzun shutwodn (Long Shutdown - LS1) dönemi olan 2013-2015 yılları arasında proton-proton çarpışmalarına ara verilmiş ve LHC üzerindeki detektörler kendilerini bu yüksek Luminozite ortamına uygun hale getirme çalışmalarına başlamışlardır. RUN1 (ilk deney süreci) dönemi dediğimiz 2010-2013 yıllarında ulaşılan son Luminozite değerlerinin 10 katına ulaşılması hedeflenen RUN2 döneminde (2015-2018) detektörler, çok daha radyoaktif bir ortamda çalışacaklarından ve çarpışma sayısı çok daha fazla olacağından, kendilerini bu yeni ortama göre adapte etmek durumundadırlar. İTÜ CMS grubu olarak bizim de içinde bulunduğumuz çalışmalarda CERN de şu anda yapılan dedektör geliştirme çalışmaları da bu yöndedir. 2015 yılında yüksek Lüminozite ortamında veri alımına tekrar başlanacak ve ikinci uzun shutdown dönemine (LS2) kadar bu devam edecektir. 2018-2020 yılları arasındaki LS2 döneminde dedektörlerde daha kapsamlı değişiklikler yapılacaktır. Bir çok alt dedektörün malzemeleri radyasyon hasarı dolayısıyla yenilenecektir. 2020 den sonra yine Lüminozite yükseltilecek ve yukarıda saydığımız fizik araştırmalarına devam edilecektir. Bu dedektör yenileme ve geliştirme çalışmaları 2035 yılına kadar devam edecektir. Bu dönem sırasında LS3, LS4 ve LS5 gibi uzun shutdown dönemleri gerçekleşecek ve Run3, RUN4, RUN5, RUN6 gibi hep daha yüksek Lüminoziteli hatta daha yüksek enerjili çarpışmalar hedeflenecektir. KAYNAKLAR: John Gribbin, Çoklu Evrenler, Alfa Yayınevi Bilim Dizisi, çev: Emin Karabal, 2012 K. Ford, 101 Soruda Kuantum, Alfa Yayınevi Bilim Dizisi, çev: Barış Gönülşen, 2012 Gerard't Hooft, Maddenin Son Yapıtaşları, TUBITAK yay. Gordon Kane, Süpersimetri, TUBITAK yay., 2008 M. Chown, Biraz Kuantumdan Zarar Gelmez, Alfa Yayınevi Bilim-Felsefe Dizisi, çev: Taylan Taftaf, 2011 David ve Richard Garfinkle, Üç Adımda Evren, Alfa Yayınevi Bilim-Felsefe Dizisi, çev: Deniz Guliyeva, 2012 Brian Greene, Evrenin Zeaafeti, TUBITAK yay., çev: Ebru Kılıç, 2011 ETİKETLER: CERN, Higgs, Standart Model, süpersimetri, Karanlık Madde, Karanlık Enerji, ek boyutlar

10 11 ÜNİVERSİTENİN GÖREVİ ve GÜNÜMÜZDE TOPLUM İÇİNDEKİ YERİ: GEREKLİLİKLER VE GERÇEKLER-1 Prof. Dr. A. M. Celâl Şengör sengor@itu.edu.tr Üniversite, günümüzde herkesin «yüksek öğrenimin yapıldığı okul» olarak tanımlayacağı bir kurumdur. Ancak «yüksek öğrenim» nedir, bu konudaki görüşler muhteliftir. Görüşler arasındaki ihtilâf ise, yüksek öğrenimden beklenenlerden kaynaklanmaktadır. Bugünlerde hemen bütün dünyada, yüksek öğrenimin öğrencilerine kendilerine yaşamlarını sürdürme imkânı verecek olan bir meslek veya bir beceri kazandırması beklenmekte, bir diğer ifade ile, yüksek öğrenimde edinilen bilginin paraya tahvili öngörülmektedir. Halbuki bu konuda uzun zamandan beri meslek yüksek okulları, san at akademileri gibi kurumlar mevcuttur ve bunlar üniversitelerden kesin çizgilerle ayrılmışlardır. Yalnız bütün dünyada bu tür okulları da «üniversite» çatısı altında toplayarak, üniversiteleri de öğrencilerine meslek veya belli bir beceri verecek kurumlar haline getirme eğilimi görülmektedir. Bu eğilimin nedeni gücünü geniş halk tabakalarından alan devlet yöneticileridir. Bu batı demokrasilerinde böyle olduğu gibi, 1917 den beri doğunun totaliter sistemlerinde de aynı eğilim ve uygulama görülmüştür. Halbuki bu eğilimler ve uygulamalar üniversitenin ruhuna tamamen yabancıdır. Üniversiteler, Avrupa Ortaçağının güvenliksiz kırsal alan ve güvenlikli şehir ortamı ayırımın çocuklarıdır. Belirli konularda bilgi edinmek isteyen insanların bir öğretmen-öğrenci ilişkisi içinde biraraya geldikleri yerlerin güven altına alınması maksadıyla Lâtince «universitas» kelimesinden, yani bütün, tamam, hepsi anlamlarının karmaşığı bir anlama sahip olan bir kelimeden türemiş olan üniversite, öğrenim ve eğitimin emniyetle yapılabilmesi için çatısı altında toplanılan ve kendisine kral, derebeyi veya papa tarafından emniyet sözü verilen kurumlardı. İstenilen emniyet ilk başta basitti: Can ve mal emniyeti. Kısa bir zaman sonra bu üniversite öğrencisi ve öğretmenlerinin üniversitelerarası seyahat emniyetini de kapsamaya başladı. Bir adım sonrası ise üniversitede öğretmenin doğru bildiğini öğretmesinin emniyet altına alınması oldu. Tabiî bu hem Avrupa, hem de Müslüman Orta çağında dinin müsaadesi çerçevesinde verilebilecek bir emniyetti. Bu kısıtlama meselâ Roger Bacon (1214-1294) gibi hem Oxford da hem de Paris Üniversitesinde öğretmenlik yapmış olan büyük düşünürlerin hapse atılmasına bile neden olmuştu. Ancak bu kısıtlama Avrupa nın politik yapısı nedeniyle bazan gevşetilebiliyordu: Papa ile üniversitenin içinde bulunduğu devlet başkanı anlaşmazlığa düştükleri takdirde üniversite ya birine ya da diğerine sığınarak bildiğini okumak cesaretini gösterebiliyordu. Devletin veya Papanın üniversite üzerinde çok baskı kurması halinde tüm üniversitenin öğretmenleri ve öğrencileri ile birlikte boykota gittikleri de oluyordu. Bu tür boykotlar şehirlerin güvenliğini tehlikeye attıkları ve kralın (veya Papanın) otoritesini sarstıkları için korkulan eylemlerdi, dolayısıyla üniversite rektörlerinin elinde çok güçlü bir tehdit silâhı oluşturuyorlardı. Rönesansta eski putperest bilim ve san atının uyanmaya başlaması üniversiteleri gafil avladı. Genellikle öğretmenlerinin hemen hepsi papaz olan bu kurumlar yeni gelişmelere ayak uyduramadılar; bilim ve san atın gelişmesi üniversiteler dışında bilim adamları ve san atçılar tarafından kurulan bağımsız akademilere kaydı. Dünyanın böyle ilk kurulan akademisi 1652 de Almanya da kurulan Leopoldina dır ve adını kendisini 1687 den itibaren resmen tanıyan ve himayesi altına alan İmparator I. Leopold un adından alır. 1657 de İtalya da Galileo Galilei nin öğrencileri tarafından kurulan «Deneyciler Akademisi», Accademia del Cimento (Prens Leopold ve Granddük I. Ferdinand de Medici tarafından finanse edilmiştir) ve nihayet 1660 da İngiltere de kurulan ve Kral II. Charles ın himayesinde gelişen Royal Society. Bu akademilerin üyelerinin yaptıkları bilimsel sıçramaların tamamına biz «17. yüzyıl bilim devrimi» adını veriyoruz. Üniversiteler büyük ölçüde bu devrimin dışında kalmış ve çürümüşlerdi. Meşhur tarihçi Edward Gibbon 17. ve 18. yüzyıllarda Oxford da öğretimin en yüzeysel bir şekli bile kalmamıştı diyor. Daha 16. yüzyılda Paris üniversitesinin edindiği tamamen gerici tutum, Kral I. François yı, kız kardeşi Prenses Margueurite de Navarre ve aydın maliye bakanı Guillaume Bude nin de teşvikleriyle Collège de France ı açmaya zorlamıştı. Bu durum tabii uzun zaman devam edemezdi. Üniversitelerini ilk modernleştirenler Almanlar oldu. Bunun nedeni Alman halkının pek çok yarı bağımsız krallık, prenslik ve dükalıklara bölünmüş olması ve her hükümdarın da kendi ülkesi için en iyi üniversiteyi istemesiydi. Bu arada Alman aydınları da tabiî boş durmuyorlardı. 18. yüzyılın sonuna kadar üniversitelerdeki fakülteler üst ve alt fakülteler olarak ikiye ayrılmııştı: Üst fakülteler İlâhiyat, Hukuk ve Tıp fakülteleriydi. Bunların üstlükleri tanrının dini, tanrının kanunları ve tanrının en üstün yaratığı kabul edilen insanı öğretmelerinden kaynaklanıyordu. Alt fakülteler ise topluca felsefe fakülteleri olarak anılıyor ve bunlar insan dışındaki dünyayı inceliyorlardı. Yani alt fakülteler aslında doğa bilimlerini temsil eden fakültelerdi. Dikkat edilirse üst fakülteler insanın ruhunun, bedeninin ve yaşamının emniyeti için çalışan «faydalı» fakültelerdi. Alt fakülteler ise insanın merakını tatmine yarayan bilimleri içeren ama ne işe yaradıkları belirsiz bilimlerin fakülteleriydi. İlk kez büyük Alman filozofu Emmanuel Kant 1798 yılında yayımladığı «Fakültelerin Kavgası» adlı eserle bu alt-üst ayırımına ve bilhassa onun dayandığı temele isyan etti. Kant a göre, esas faydalı fakülteler alt diye anılan fakültelerdi, çünkü bunlar bize içinde yaşadığımız dünyayı ve kendimizi anlamamıza yarayan bilgileri veren kurumlardı. Tıp ve hukuk bunlara dayanmak zorundaydı. İlahiyatın ise felsefenin ve doğa bilimlerinin desteği olmadan ciddiye alınması beklenemezdi. Kant ın kitabı pek çok üst fakülte hocasını kızdırmış olmakla beraber, 1809-1810 yıllarında Prusya nın İç İşleri Bakanlığının eğitim işlerinden sorumlu kişisi olan Wilhelm von Humboldt yepyeni bir üniversite kavramı geliştirdi. Araştırma üniversitesi denilen bu kavram, yalnız Kant ın fikirlerini içermekle kalmıyor, Rönesans tan beri üniveriste dışında gelişmekte olan araştırmayı tekrar üniversitenin içine taşıyordu. Von Humboldt a göre, iyi bir eğitim, iyi araştırmasız olamazdı, zira bilgi artık her geçen gün yenilenmekteydi. Üniversite öğretmenleri, eskisi gibi bir ömür boyu belli kitapları öğretmekle kalamazlardı. Hem kendileri sürekli öğrenecekler (onun için de araştırma yapacaklar) hem de öğrendiklerini öğrencilerine öğretecek, onların da kendileri gibi sürekli öğrenen bireyler olmalarını sağlayacaklardı. Bunun için üniversitelerin büyük ve sürekli gelişen kütüphanelere, laboratuarlara, eğer içinde bulundukları şehirlerde yoksa, müzelere, hayvanat ve botanik bahçelerine ihtiyaçları vardı. Meselâ 1088 deki kuruluş yılıyla Avrupa nın en eski üniversitesi kabul edilen Bologna Üniversitesinin sırf fen fakültesi bugün yanyana üç müzeye sahiptir (Capellini, Aldrovandi ve Marsigli Müzeleri). Bu şekilde üniversite artık ilâhiyat, hukuk ve tıp gibi «meslek öğreten» bir yüksek mektepten, öğrenmeyi öğreten ve genellikle öğrencilerinin üniversite yıllarında herhangi bir meslek edinmelerini amaçlamayan eğitim kurumlarına dönüştü. Bu model, oldukça hızlı bir şekilde diğer Avrupa ülkelerince de benimsendi. Meselâ bu gelişmeye direnmek isteyen Cambridge in ileri görüşlü doğa bilimleri hocaları, başlarında jeolog Sedgwick olduğu halde doğrudan Kraliçe Victoria ya baş vurarak Alman kökenli eşi Prens Albert in rektör olmasını önerdiler. Prens Albert in adının büyük ağırlığı karşısında üniversite tabiî (istemeyerek olsa bile) onu seçti, ama Prens Albert hızla ilerici üniversite öğretmenlerinin kendinden beklediklerini yaparak Cambridge i kendi ülkesi Almanya daki modern üniversitelere benzetti. HIV + hakkında bir şeyler FATİH EGELİOĞLU ile HIV ve olasılığı da önemli. Çünkü yalancı pozitiflik olmalı ki ilaç konusunda yardım alabilesin. sonuç alınması durumunda, bunun onayı AIDS hakkında bir röportaj yaptık. Hastanesi ne gittim, orda üç test daha yaptı- açıdan kritik. Sigortası olmayan veya özel test. Onay testi sonrasında tanı almak ise gibi bir kavram var. Sonra ben Cerrahpaşa Aslında ilaç tedavisine başlama kararı da bu olması gerekiyor. Onay testi daha özel bir lar (aynı testleri). Üç testin de sonucu sınırda sigortası olanlar ilaçlara servet ödemek zo- tedaviye başlamak anlamına gelmiyor. Vü- pozitif çıkınca, doğrulama testi istediler. runda kalabiliyorlar. Çünkü ben günde 80 cut direnç ve çeşitli değişkenlerin izlemesi Doğrulama testi için özel bir labaratuvara liralık ilaç kullanıyorum. İlaçlar sayesinde sonucunda doktorlar karar veriyor tedaviye başvurdum 3 bin TL istediler. Bir şekilde bir 6-7 ayda virüs sayısı sıfıra inince ilk iş teklifim başlanıp başlanmayacağına. yer buldum ve bu testi yaptırdım. Bu doğrulama geldi ve part time olarak çalışmaya testinde mililitredeki virüs sayısını başladım. Bu süreçte çalışmamak benim ölçüyorlar. Test 20 virüs/ml oranında daha kararımdı. Ben istesem hiç durmadan çalışabilirdim düşükleri algılayamıyor örneğin. Ancak de tabi. bende 2,800,000 çıktı. Bu virüsler tedavi olunmadığı müddetçe 2 ila 10 sene arasında AIDS safhasına erişiyor. HIV nedir? Nerede ve ne zaman ortaya çıkmıştır? HIV insan bağışıklık sistemine zarar vererek, vücudu mikroplara (virüslere, mantarlara, bakterilere) karşı savunmasız hale getiren ve bu şekilde hastalıklara neden olan bir virüstür. Virüs ün ilk ortaya çıkışıyla ilgili pek çok fikir ortaya atılmıştır ancak en yaygın görüşlerden biri; Afrika da şempanze eti yiyen bir insana bulaşması sonucu insanlarda ortaya çıktığıdır. Dünya çapında ilk duyulması ise 1982 yılında Amerika da sansasyonel bir olayla olmuştur. Ünlü bir aktör vardı, Rock Hudson. Bir çok hayranı vardı ancak ilk olarak HIV sahibi olduğu daha sonra da eşcinsel olduğu ortaya çıktı. O ilk ortaya çıkan ve bu hastalıktan hayatını kaybeden ilk ünlü oldu. Bir şekilde de aslında günümüzün ön yargılarının oluşmasında en etkili insan oldu. Türkiye ise HIV ile 1985 yılında Mürteza Elgin ile tanışmıştır. Gazetelerde işte AIDS li Türk başlığıyla tüm manşetlerde yer alan Elgin, 1992 yılında hayatını kaybetmiş ve cesedi bilgisizliğin uç örneği olarak çinko tabutta kireçlenerek defnedilmiştir. Size HIV tanısı koyulmadan önce HIV hakkında ne kadar bilginiz vardı? Hiç bilgim yoktu diyebilirim. O zamanlar virüsün nasıl bulaştığına dair sınırlı bir bilgim vardı. Bulaştıktan sonra neler olabileceğine dair de sınırlı fikirlerim vardı ve olan bilgilerim de yanlıştı. Şuan uzman seviyesinde olmasa da bir bilgi birikimim mevcut. Aslında bilgi sahibi olmak, doğru olsa da o bilgiyi doğru yorumlayabilecek birikime sahip olmakla aynı şey değil. Konunun ciddiyetini kavrayabilmek de ayrı bir konu tabi İlk tanıyı almanız ve sonrasındaki bir kaç aylık süreç nasıldı? Tanı alınmadan önce ben yıllık kontrollerimi yaptırıyordum. Özel bir sigortam olmasından dolayı Haziran ayında bir checkup yaptırmıştım ve çok sağlıklı çıkmıştı sonuçlarım. Üç ay sonra kendimde normal olmayan bir şeyler hissetmeye başladım, gece üşümeleri, iştahsızlık gibi. Bir de vücut geliştiriyordum ve kaslarımın gelişmediğini, aksine güçsüzleştiğini hissetmeye başladım. Herkeste farklı semptomlar gösterebiliyor veya geçici olarak semptomlar hafif atlatılabiliyor. Virüsü ilk aldıktan vücudun antikor üretip bunun tespit edildiği safhaya kadar pencere dönemi deniyor.bu safhada vücutta herhangi antikor olmadığı için tespit edilemiyor. Vucüt, antikor üretip savaşmaya başladığında, işte ateş v.b. gibi birincil belirtiler ortaya çıkıyor. İşte ben bu gibi durumlardan şüphelenerek test olmaya karar verdim. Test sonucunda sınırda pozitif çıktı. İlk test olduğunuzda size hiv pozitif diye bir sonuç gelmiyor. Doktorunuza danışın gibi bir yazı geliyor. Çünkü o sorumluluk veya şoku en azda tutmak için böyle bir yola başvuruyorlar. Tabi bu ilk testin hatalı olma Test ve doğrulama safhasından sonra üçüncü safha ilaca başlansın mı-başlanmasın mı kararının verildiği safha. İlaca başlamak için farklı kriterler var. Ancak bu süreçte Türkiye de henüz buna özel bir yönerge yok. Doktorlara kalmış. Ben kendim ilaca başlamak istedim. Bunlar öyle ilaçlar ki bir gün aksatmaman gerekiyor. Aksatma durumunda virüsün o ilaca karşı direnç geliştirme ihtimali var ve en uç örnekte virüs piyasadaki tüm ilaçlara karşı direnç kazanması durumunda da ilaçsız kalabiliyorsun. Tanı sonrasındaki psikolojiniz ve sosyal yaşantınız nasıl etkilendi? Benim tanı öncesindeki bildiklerimin kısıtlı ve yanlış olması nedeniyle, ilk yaptığım kendimce sandığım kaçınılmaz sonumu biran önce gerçekleştirmeyi düşünmek oldu. Sonra kime borcun varsa ödüyorsun, arkandan kimsenin kötü konuşmasını istemiyorsun, özür dilemek istediğin insanlardan özür diliyorsun vs. En sona da bu işi nasıl yapacığını düşünmek kalıyor. Ancak insan doğası gereği her koşulda yaşama isteği olan bir canlı olduğu için her ne olursa olsun ona adapte olabilme yeteneği o zaman ortaya çıkıyor. Daha sonra içine kapanıyor kimseyle konuşmuyor ve büyük bir depresif reaksiyon vermeye başlıyorsun. Sonra her rahatsızlıklarını bunla bağdaştırmaya başlıyorsun. Paranoya geliştirebiliyorsun. Sanki ondanmış gibi tüm şikayetleri internete girip onun hakkında okumaya başlıyorsun ve işin içinden çıkamıyorsun çünkü internet çok kirli bir yer. Bir sürü yalan-yanlış ve eski bilgi mevcut. İşin en kötü yanı da sende onları yorumlayacak bir donanım yok. Bir inşaat mühendisi inşaat statik ve mukavemet hesaplarını bilirken, sen şu duvarın nasıl ayakta durduğunu bile bilmiyorsun ki nasıl yorumlayacaksın? Bu durumda yorumlama yeteneğine sahip olmadığın doğru veya yanlış tıp bilgisi sana zarar vermeye başlıyor. En son kendini izole ediyorsun toplumdan ve ailenden. Daha önce yurtdışında çalışıyordunuz. Tanı konduktan sonra iş hayatınız nasıl etkilendi? Artık çalışabileceğimi düşünmedim. Ben ömür boyu çalışamam dedim. Yurtdışında çalıştığım için bir de ailemden uzak olmak istemedim ve Türkiye ye geri döndüm. Ancak 6-7 ay sonra parasız ve sigortasız kalma korkusu sonucu tekrar çalışmaya karar verdim. Bir de ilaç mevzusu var tabi. Sigortan HIV hangi şüpheli durumlarda bulaşır / hangi yollarla bulaşmaz? Aslında şüpheli durumlar farklı farklı. Şüpheli cinsel ilişki bunlardan yalnızca bir tanesi. Şüpheli ilişki dediğimiz ise korumasız oral,anal veya vajinal ilişkilerdir. Diğer bir durum ise damar içi uyuşturucu madde kullanımı ve ortak enjektör paylaşımı yoluyla. Bir diğeri ise anneden çocuğa emzirme yoluyla geçmesi. Yani kısaca HIV vücut sıvılarıyla geçebiliyor. Bunlar gibi yani HIV sosyal yollarla bulaşmıyor. Sadece vücut sıvılarının paylaşımı yoluyla bulaşabiliyor. Ağız yarası o l m a s ı durumunda de- r i n öpüşme yoluyla bulaşma riski var. Tükürük te de var ancak oranı çok düşük ve daha önce bulaşımı hiç kaydedilmemiş bildiğim kadarıyla. Aynı çatal kaşığı kullanmak, aynı tuvaleti banyoyu paylaşmak yoluyla HIV asla bulaşmaz. Bir kişi şüpheli bir durum yaşadığında ne yapmalı? Aslında şüpheli durum olsun olmasın düzenli olarak test yaptırmaları gerekmektedir. Test önlem amaçlıdır. Şüpheli bir durumdan 6 hafta sonra ilk testi yaptırması lazım. 3 Ay sonra yeniden yaptırsa daha da iyi olabilir. En uygunu 6 ayda bir test yaptırmaktır bence. Ancak bireyin periyodik olarak şüpheli durumu olmuyorsa ve bundan eminse test yaptırmayabilir. Fakat neden bir kimse riske atmadan senede bir defa test olmasın ki? Zaten sigortan varsa ücretsiz olarak devlet hastanelerinin enfeksiyon bölümünde test yaptırabiliyorsun doktorun uygun görmesi halinde. Bir kişinin ilk testi pozitif çıkması durumunda ne yapmalı? İlk testin pozitif çıkması her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. İlk test pozitif olsa da ikinci ve sonraki testler negatif olabiliyor buna yalancı pozitiflik deniyor. Pozitif bir HIV+ bireyler cinsellik yaşayabilirler mi? Yerli bir filmde bu konu çok yanlış lanse edildi aslında. Cam arkasından öpüşmeler, sevişmek yok lar filan. HIV+ bireyler sevişmeyi bırak çocuk sahibi bile olabiliyorlar. Korunma yöntemleri dahilinde ilişki yaşayabiliyorlar. Bu durum evlenmelerine dahi engel değil. Sadece anne, sadece baba veya her ikisi de HIV+ olsa bile çifler farklı tıbbi yöntemlerle ve kontrol altında olarak çocuk sahibi olabiliyorlar. Türkiye de HIV+ birey görünürlüğü ne durumda? Görünmüyorlar. Çünkü Resmi olarak 5 bin HIV+ birey olduğu varsayılıyor. Bizim, arkadaşlarımızın ve doktorların destekleyen görüşüne göre 50 bin birey bulunduğunu tahmin ediyoruz. Yani diğer 45 bin bilmiyor ve korunmasız cinsel ilişki ve diğer yollarla bulaştırmaya devam edebiliyor. En son söylemek istediğiniz bir şey var mı? HIV ile yaşamak ve normal bir hayat sürdürmek mümkün. HIV ile AIDS birbirleri ile ilgili olsalar da, birbirlerinden farklı konular. Aslında güncel tıbbi olanaklarla AIDS tarih oldu bile. HIV ise artık kontrol altına alındı. Yapılacaklar belli, korunmalı cinsel ilişki, doğru bilgi sahibi olmak, önyargıları engellemek, periyodik test ve herkesin tedaviye erişimi ile HIV de tarih olabilir! Herkesin ücretsiz ve şartsız tedaviye erişimi, aynı zamanda güçlü bir önleme yöntemidir. Mansur SEĞMEN segmenmansur@gmail. com BİR LAF SÖYLE

12 13 itü san-.. sure ne diyor? Sansür deyince aklınıza ne geliyor? Fransızcadan dilimize geçmiş olan sözcüğün kelime anlamı, her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükümetçe önceden denetlenmesi İŞİDİR. Kelİme anlamı bu ancak İTÜ İÇİn anlamı ne? BU SİTE ADANA 1. SULH CEZA MAHKEMESİ NİN BİLMEM NE BİLMEM NE!!! Yasak YASA NE DİYOR? Alo Fatİh Tasarının kabul edilen maddelerine göre internet ortamında özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden kişiler, mahkeme yerine doğrudan TİB e başvurabilecek. TİB, yayının engellenmesine karar verirse uygulanmak üzere derhal Erişim Sağlayıcıları Birliği ne bildirecek. Erişim sağlayıcı durdurma kararını en geç 4 saat içinde yerine getirecek. Erişimin engellenmesi, özel hayatın gizliliğinin ihlal Özgürlük kısıtlaması İNTERNET ÜZERİNDEKİ BASKI eden yayın, kısım, bölüm, resim, video ile ilgili içeriğe erişimin engellenmesi yoluyla uygulanacak. Bu talep 24 saat içinde sulh ceza hakimine götürülecek. Özel hayatın gizliliğinin ihlaline bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde doğrudan TİB Başkanı nın emri üzerine erişim engellenecek. Bu acil uygulamada hakim kararı aranmayacak. Sansürle mücadele için kimler, neler yapmalıdır? İTÜ diyor ki; Ağırlıklı olarak, ünlü isimlerin önderlik ettiği halk eylemleri, halkın bilinçlendirilmesi, kişilerin ve kurumların otosansürden kaçınması ile sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerin gerekli mücadeleyi göstermesi... Eylem sansürle mücadelenin tek yoludur zira halkın sesi kısılmaya çalışıldıkça Son haftalarda gündemde olan İnternet yasasını değerlendirmeleri İÇİN İTÜ LÜLERE sorduk. İnternet yasasının içeriğine göre İTÜ den bir iki cümle: Karışmadıkları bir o kalmıştı, tam oldu. İnsanlık dışı, akıl almaz bir yasa olup önümüzdeki yıllarda ülke çapında ciddi sorunlara yol açacaktır. Korkunç bir hak İhlal yasası! Timing is meaningful. örgütlenmek suretiyle bu faşistliğe daha sert ve gür bir karşılık verilmelidir. İki elin sesi bir elin sesinden fazladır. Sesimizi arttırmak, sizin gibi kanallar ya da sosyal ağlar sayesinde sesimizi duyurmak ta daha etkili olacaktır. Tıpkı bunun gibi anketler ve bazı düşünceleri duyurmak için uluslar arası siteler var, bunlar değerlendirilebilir. Ferman verilmiş bir kere. Ülkemİzde Sansür Ne Boyutta? Gerçekten sansürsüz yayın yapan basın organları var mı? İTÜ ye göre; Sansür otosansür boyutuna gelmiştir. Sansürsüz yayın yapan gazete-tv kanalı vardır. Ama olanlar gözden çıkarılmış ve halk üstünde etkinliği olmadığı düşünülen kanallar ve gazetelerdir. Halkın ulaşabildiği kanalların hepsi artık otosansür boyutuna varmıştır. Bir elin parmak sayısını geçmez. Kelle koltukta herkeste Fotoğraf: ORKUN ŞEN Arıyorum sansüre karşı çalışmalı, direnmeli. Bkz. Fatih Saraç, bkz. Penguenler, bkz. Tutuklu gazeteciler Sansürsüz yayın yapan susturulur. Sansür çok, sansürsüz yayın yapan yok. İNTERNET ÜZERİNDEN YAPTIĞIMIZ ANKETE GÖRE SANSÜR YASASININ NE KADAR BİLİNDİĞİ VE İÇERİĞİNİN ETKİLEYİP ETKİLEMEYECEĞİ KONUSUNDAKİ ORANLAR: Büşra Bayat, bayatb@itu.edu.tr Deniz Sayın, sayind@itu.edu.tr

14 15 FESTİVAL FESTİVALİ Yazın İstanbul'a renk katmak için yapacak eğlenceli şeyler arayan İTÜ'lü! Geçen sayımızda başladığımız festival tanıtımlarına bu sayımızda da devam ediyoruz. Yazın sıcağında, İstanbul'da, denizden, kumdan, güneşten uzakta tatiline hareket katmak istiyorsan yine birbirinden çekici festivaller senin için geliyor! İTÜ GAZETESİ YAYIN KURULU Genel Yayın Yönetmeni Deniz Sayın Yazı İşleri Dila Sivlin Görsel Yönetmen Ferit Çağlar Gündüz Dağıtım Ahmet Korkmaz Yayın Danşmanı Fatih Avcı Görsel Danışman Serdar Erbay Reklam Ferit Çağlar Gündüz Baş Muhabir Büşra Bayat Haber Kurulu Engin Celal, Göktuğ Akay, Ayşenur Boylu, Süleyman Yılmaz, Toprak Çağlar Ol, Ersan Göktaş İTÜ BASIN YAYIN KULÜBÜ İTÜ GAZETESİ gazete@itu.edu.tr www.gazete.itu.edu.tr, 05372391535 Baskı: Anadolum Gazetecilik Basım Yayın 21. İSTANBUL CAZ FESTİVALİ 01 Temmuz 16 Temmuz 21. İstanbul Caz Festivali, bu yıl da cazın önde gelen isimlerinden birçok ismi İstanbul un farklı mekanlarında ağırlayacak. 56 Platin plak ödüllü eşsiz sesiyle Katie Melua, Güney Afrikalı yaşayan efsane Hugh Masekela ve grubu, perküsyon ustası Manu Katché nin Richard Bona ile oluşturduğu yıldızlar topluluğu, Chick Corea-Stanley Clarke düeti, Danilo Perez, John Patitucci, Brian Blade, Brad Mehldau, Mark Guiliana ve Cécile McLorin Salvant festivalin ağırlayacağı isimlerden bazıları. En çok ilgimizi çeken isim ise şüphesiz ki nam-ı değer House Gregory yani Hugh Laurie. YAVUZFEST 05 Temmuz Küçükçiftlik Park 1.Yavuz Çetin Gitar Festivali aramızdan 13.yıl önce ayrılan rock müziğimizin Altın Çocuk u Yavuz Çetin bu sene tüm dostları ve sevenleri tarafından bu festivalle anılacak. Sağlanacak gelirin tümünün Yavuz Çetin in oğluna bağışlanacağı festivalde göreceğimiz başlıca isimler ise; Pentagram, Teoman, Aylin Aslım, Ogün Sanlısoy ve onur konukları. Festivalde Yavuz Çetin e ait daha önce görmediğimiz fotoğraflar ve videoların olacağı bir de müze olacak! ROCK OFF FESTIVAL 02 Ağustos - 04 Ağustos Küçükçiftlik Park Bu sene ilk defa düzenlenecek olan festivallerden birisi de Rock Off Festival. Daha çok Heavy metal dinleyicilerini çekecek gibi görünen festivalin bir de barındırdığı bir sosyal sorumluluk projesi var: TEMA vakfı aracılığıyla katılımcı sayısı kadar fidan dikilecek ve Rock Off Festivali Hatıra Ormanı oluşturulacak. Sahalarda görmek istediğimiz hareketlerle başlayacak olan festivale gelecek bazı gruplar şöyle: Megadeath, HIM, Amon Amarth, W.A.S.P., Gojira, Haggard. Daha birçok yerli ve yabancı grubu ağırlayacağını söyleyen organizasyon şirketi Freebird Agency nin açıklamalarını dört gözle bekliyoruz! ISLE OF DREAMS 05 Ağustos - 07 Ağustos Life Park Ibiza ayağımıza geliyor! Elektronik dans müziğinin tüm türlerini sunacak olan Isle of Dreams bu sene kamp olanağı olan nadir festivallerden. Geniş kamp alanında ziyaretçilere iki seçenek sunuluyor. Organizatörler tarafından sağlanacak çadırlar ile Festival kampı seçeneği ya da Kendi çadırını kendin getir seçeneği. Her telden dj barındıran festivalin duyunca ağızları açık bırakan bir line-up ı var. Gelecek isimlerden bazıları ise şöyle: Avicii, Swedish House Mafia üyeleri olan Axwell ve Ingrosso, Afrojack, Paul Oakenfold. Festivalin tek kötü yanı ise sadece haftaiçi oluşu. 42. İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ 23 Haziran 27 Haziran 26 konserde 800 e yakın yerli ve yabancı sanatçıyı ağırlamaya hazırlanan festival, bu yıl da müzikseverleri etkileyici bir programla karşılıyor. Doğanın sesi yalnızca tematik eserler yoluyla değil, ilk kez açık havada gerçekleştirilecek konserlerle de izleyicilere ulaştırılıyor.?burada ETKİNLİĞİNİZİN BULUNMASINI İSTER MİSİNİZ?

16 YKB_Nuvo_255x325 drg.pdf 1 20.06.2014 16:46