Doç. Dr. Senem Aydın-Düzgit ile Avrupa Birliği Üzerine: Euro Krizi, Genişleme Politikası Ukrayna daki son gelişmeler AB nin genişleme politikasını Rusya nın yakın komşuluk bölgesinde zorluklarla karşılaştığını açıkça ortaya koydu. Büyüme rakamlarını hasret kalan AB nin, yakın çevresindeki ülkeler açısında eski konumunu kaybetmesi için zaman daha erken fakat kendi içindeki giderek artan AB şüpheciliğinin AB yapısında ve genişleme politikasında reform taleplerini artırdığını söyleyebiliriz. Küresel Sorunlar Platformu olarak Avrupa Birliği ndeki son gelişmeleri 12 Şubat 2014 İstanbul Bilgi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Senem Aydın-Düzgit ile konuştuk.
Doç. Dr. Senem Aydın Düzgit kimdir? İstanbul Bilgi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Senem Aydın-Düzgit, Siyaset Bilimi üzerine doktorasını Vrije Üniversitesi nde Türkiye- AB ilişkilerinde Avrupalı kimliğinin inşası konulu teziyle 2008 yılında almıştır. Türkiye AB İlişkileri, AB Kurumları ve Uluslararası Örgütler derslerini veren Aydın-Düzgit in son kitabı Constructions of European Identity: Debates and Discourses on Turkey and the EU Aralık 2012 de çıktı. Senem Aydın-Düzgit in hakemli dergilerde çıkmış birçok makalesi bulunmaktadır. 2 Euro Krizi, Genişleme Politikası
Başbakan R. T. Erdoğan ın Brüksel ziyareti bağlamında Türkiye AB İlişkilerinde mevcut son durumla ilgili kısa bir yorum alabilir miyiz? Başbakan Erdoğan ın konuşması AB vurgusunun ön planda olduğu bir konuşmaydı. 2014 te yapılacak ikili görüşmelere vurgu yaptı, Hollande ın Türkiye ziyaretinden ve reform sürecinden söz etti. Fakat bu tür söylemlerin siyasi retorik düzeyinde kalmaması gerekiyor. Başbakanın Brüksel ziyaretinin beklendiği gibi geçtiğini düşünüyorum. Şahsen çok olumsuz bir ziyaret olacağını beklemiyordum. HSYK yasa taslağı nedeniyle AB nin müzakereleri durduracağı ile ilgili söylentiler ziyaret öncesinde gündeme geldi. Fakat böyle bir durumun gerçekleşeceğini iki nedenden dolayı düşünmüyordum; birinci olarak; AB biliyor ki bu aşamada ilişkilerin dondurulursa bir daha canlandırılması imkânsız hale gelecek. AB içinde bu durumu arzu etmeyen ciddi bir kesim var ve böyle bir sonuç Türkiye nin doğrultusu ile ilgili soru işaretleri oluşturacak. İkinci olarak ise, Türkiye deki son gelişmelerle ilgili olarak AB nin kafası da bir hayli karışık. Farklı gruplar, farklı söylemlerle mevcut gelişmeleri AB ye yansıtıyorlar, her kanaldan farklı bilgiler akıyor ve bu yüzden ortada bir bilgi karmaşası var. Onun getirdiği belirsizlik nedeniyle başbakanın Brüksel gezisi ortada bir geziydi. Ne başbakan ağır bir yaptırım söylemiyle karşılandı, ne de çok pozitif bir söylemle karşılaştı. Her şeye rağmen bu ziyaret olumludur; çünkü bu gezi Türkiye ye AB sürecini hatırlattı. Başbakan Erdoğan ın konuşması AB vurgusunun ön planda olduğu bir konuşmaydı. 2014 te yapılacak ikili görüşmelere vurgu yaptı, Hollande ın Türkiye ziyaretinden ve reform sürecinden söz etti. Fakat bu tür söylemlerin siyasi retorik düzeyinde kalmaması gerekiyor. Türkiye de siyasi elit bu tür konuşmalar çok yapıyor fakat pratikte bu söylemlerin içinin doldurularak somut politikalar üretilmesi gerekiyor. 3 Euro Krizi, Genişleme Politikası
Bunun yanı sıra Türkiye de AB sürecinin tersine giden bazı gelişmeler de mevcut. Gündemdeki HSYK düzenlemesi de bu gelişmelere en önemli örnek. Her ne kadar hükümet böyle bir düzenlemenin AB içindeki ülkelerde olduğunu iddia ediyorsa da ben bu konuda onlara katılmıyorum. Brüksel ziyaretinde bir yandan Barroso hukukun üstünlüğü ve demokrasiden bahsediyor, diğer yandan Başbakan Erdoğan demokrasilerde otonom bir yargıya izin verilemeyeceğini meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu aşamada bir sıkıntı olduğu açık. Bu çelişkiler ilişkileri kopma noktasına getirmedi ama Türkiye deki gelişmelerin seyrindeki belirsizlik gelecek için tahmin yapmayı zorluyor. Türkiye ye yönelik söylemler Avrupa nın kendi kimliğini belirliyor, söylemsel olarak bu kimliği inşa ediyor. Dolayısıyla Türkiye ile ilgili konuşmalardan hiçbiri Avrupa nın kimlik inşasında bağımsız değil. Son kitabınız Constructions of European Identity: Debates and Discourses on Turkey and the EU farklı Avrupa tahayyüllerinden ve bu tahayyüllerle şekillenen Avrupalı kimliğinin Türkiye ye yönelik söylemlerle nasıl inşa edildiğinden bahsediyor. Bu konuyu biraz daha derinleştirebilir misiniz? Son kitabımda Türkiye-AB ilişkilerine etki eden genişleme politikalarını belirleyen Avrupa kimlik tahayyüllerinin Türkiye üzerinden nasıl belirlendiğini anlattım. Bu bağlamda AB söylemlerine baktığımız zaman belirli dönemlerdeki Avrupa tahayyüllerini görüyorsunuz, bunlar bir kültürel alan olan Avrupa, bir siyasi proje olarak Avrupa, bir demokratik toplum olarak Avrupa ve bir güvenlik alanı olarak Avrupa. Kitabımda bu dört tahayyülün söylemsel bazda dört farklı Avrupa yı tanımladığını ve bu farklı Avrupalarda Türkiye ye verilen rolün değiştiğinden bahsetmiştim. Örneğin, Avrupa yı güvenlik ekseninde tahayyül ettiğinizde bir kesim Türkiye yi AB nin dışında bırakırken, bir kesim Türkiye ye AB içinde rol biçiyor. Dolayısıyla iki farklı argüman da AB yi bir güvenlik alanı olarak tahayyül ediyor. Tahayyüllerde bir farklılık yok fakat Türkiye ye biçtikleri rol farklı. Kültürle ilgili tahayyülü ele aldığımızda da benzer örnekler üretebiliriz. Daha çok kültürlü tahayyül edilen bir Avrupa da Türkiye nin yeri çok farklıyken, daha özcü tanımlanan bir Avrupa kültüründe yeri çok farklı. En nihayetinde burada önemli olan çıkarım, Türkiye ye yönelik söylemler Avrupa nın kendi kimliğini belirliyor, söylemsel olarak bu kimliği inşa ediyor. Dolayısıyla Türkiye ile ilgili konuşmalardan hiçbiri Avrupa nın kimlik inşasında bağımsız değil. 4 Euro Krizi, Genişleme Politikası
Son sürece baktığımızda Rusya nın kaybettiği ülkeleri yavaş yavaş geri kazandığını görüyoruz. Bunun en önemli nedenlerinden biri de AB nin bu bölgedeki ülkelere güvenilir bir üyelik perspektifi sunamıyor olması. Bu bölgede AB nin güttüğü koşulluluk politikası çok zayıf. Tam bu aşamada, Avrupa kimlik inşa sürecinde Türkiye yi alıp Ukrayna yı koyduğumuzda neler söyleyebilirsiniz? Benzer bir çalışma farklı metotlarla Rusya için de yapılmıştı. Ukrayna üzerine de böyle bir çalışma yapılabilir. Ama doğal olarak Türkiye ve Ukrayna ya yönelik tahayyül arasında fark olacaktır. Ukrayna yı ele aldığımızda bir Rusya faktörü var, kendi içinde bölünmüşlüğü var, Doğu Avrupa faktörü var. Birbirine benzeyen tahayyüllerle de karşılaşmanız mümkün olabilir. Belki bu benzerlikleri kültürel Avrupa nezdinde bulamayabiliriz, ama güvenlik ve demokrasi ve insan hakları meselesine baktığımızda benzer tahayyüllerle karşılaşmak mümkün olabilir. KSP: Geçen hafta yaptığımız söyleşide, Mehmet Ali Tuğtan NATO nun gölgesinin olmadığı (NATO üyesi olmayan) ülkelerde AB nin genişleme politikasının başarıya ulaşamadığını ifade etti. Bu iddiaya katılır mısınız? Güvenlik ayağının biraz daha ön planda olduğunu söyleyebilir miyiz? Ukrayna söz konusu olduğu zaman düşünmemiz gereken ilk faktör Rusya. Rusya da AB de Ukrayna meselesine stratejik açıdan bakıyor ve her iki tarafın perspektiflerinde de güvenlik faktörü oldukça önemli. Çünkü Ukrayna çok büyük bir ülke, enerji kaynakları açısından jeopolitik bir öneme sahip. Ama bölgeye genel baktığımızda Ukrayna, Moldova ve Gürcistan gibi ülkeler AB Rusya çatışma alanını oluşturuyorlar. Rusya yakın komşuluk bölgesindeki bu ülkeleri AB ye kaptırmak istemiyor. Sürekli olarak bu egemenlik çatışmasını görüyorsunuz. Örneğin; AB, Ermenistan ın Rusya ile gümrük birliği imzalamasıyla bu savaşı orada kaybetti. Fakat Ukrayna da AB için net kaybedilmiş bir savaş yok ve bu çatışma çok ağır ilerliyor. Bunun nedeni de Ukrayna toplumunun ortadan ikiye ayrılmış olması. Bir taraftan dinamik ve aktivist bir kesim AB ye bakıyor, diğer kesim ise Rusya yanlısı. Toplumun ikiye ayrılması Rusya AB arası çatışmayı daha da kızıştırıyor. Bu bir etkinlik alanı kavgası ve çetin geçiyor. Fakat son sürece baktığımızda bu bölgede Rusya nın kaybettiği ülkeleri yavaş yavaş geri kazandığını görüyoruz. Bunun en önemli nedenlerinden biri de AB nin bu bölgedeki ülkelere güvenilir bir üyelik perspektifi sunamıyor olması. Bu bölgede AB nin güttüğü koşulluluk politikası çok zayıf. Genişleme politikası çerçevesinde koşulluluk politikasında sorun çıkmıyor. Çünkü ülkeler eninde sonunda üye olacağını ön gördüğünden reformları yapmak için motivasyon sağlanıyor. Bu bölgelerdeki ülkelere AB bu politikayla gitmiyor. Bu ülkelerden demokrasi ve insan hakları ile ilgili gelişmeler kaydetmesini istiyor fakat karşılığında bir şey sunmuyor. 5 Euro Krizi, Genişleme Politikası
AB nin bu zayıf koşulluluk politikası söz konusu ülkelerde AB ye yönelik bir heyecan oluşturmuyor. Buna karşılık, Rusya net ve somut önerilerle bu ülkelere gidiyor. Gümrük birliği, güvenlik ve serbest dolaşım anlaşmalarını doğrudan bu ülkelere teklif ediyor ve tek istediği şey bu ülkelerin Rusya taraftarı politikalar izlemesi. Bu şekilde Rusya nın etki alanını gün geçtikçe genişlettiğini görüyoruz. Rusya nın bu politikasının yanı sıra AB nin yaşadığı son ekonomik kriz ve dış politika vizyonunun içeriye dönmesi de diğer faktörler olarak öne çıkıyor. Bulgaristan ve Romanya nın serbest dolaşım hakkını aldıktan sonra İngiltere nin kısıtlama yönünde talepleri olduğunu görüyoruz. Temel konulardaki anlaşmazlıklar ve yaşanılan krizler AB için olumsuz bir gelecek tahminleri yapılmasına neden oluyor. Bu görüşlere katılıyor musunuz? Çünkü en çetrefilli davaların başında geliyor Ege. Geçmişe baktığınızda AB, bu tür krizlerden kurumsal reform ve reform anlaşmaları aracılığıyla çıkmayı bilmiştir. Maastricht Anlaşması, Avrupa Tek Senedi hep kriz zamanlarının tetiklediği anlaşmalar ve dönüşümlerdir. Maastricht Anlaşması, Soğuk Savaş bitiminde AB nin kendisini yeniden tanımlamasıdır. Avrupa Tek Senedi, 1980lerin ortasında ekonomik olarak ABD ve Japonya dan geriye düşen AB nin tek pazarı oluşturmasını sağlamıştır. Bu tür reformlarda AB yi tetikleyenler hep siyasi, ekonomik veya kimlik düzeyinde krizler olmuştur. Bu yüzden mevcut ekonomi krizle iç içe geçmiş bir siyasi krizin olmasını AB yi dönüştürme potansiyeli açısından da bakmak gerekiyor. Nitekim AB deki son tartışmalarda; AB nin mali birliğe doğru gitmesi, Almanya nın başını çektiği bir grup ülkenin daha fazla siyasi ve ekonomik entegrasyona yönelmesi, belki İngiltere nin tamamiyle AB den çıkmaması ve Polonya, İsveç ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerle ikinci kuşak bir grup oluşturması, belki Batı Balkanlar ve Türkiye nin böyle bir ikinci kuşağa eklemlenmesi gibi çok çeşitli kurumsal ve yasal tahayyüller olabilir. Krizden çıkış yolunun da bunlara benzer bir kurumsal reform aracılığıyla olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla AB nin çökeceğini öngören söylemlere katılmıyorum. Son rakamlar da ekonomik krizde düzelme emarelerini gösteriyor. AB bu krizden daha fazla entegre olarak çıkacak. Fakat İngiltere, İsveç, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerin bir karar vermeleri gerekecek. Bu aşamada İngiltere ye daha derinlemesine baktığımızda İngiltere deki AB meselesinin bir iç politika meselesi olduğunu görmemiz gerekiyor. Başbakan David Cameron ın partisinde çok zayıf, ve güç sahibi olabilmek için Muhafazakâr Parti içinde AB şüphecisi milletvekillerinin desteğini kazanmak istiyor. Parti içi politika mücadelesi nedeniyle de AB karşıtlığının giderek yükseldiği bir Cameron görüyoruz. Bu nereye kadar gider bilemiyoruz, fakat yaptığı son açıklamada reform olursa İngiltere nin AB de kalacağını ifade etti. Kısacası, bu durum da kurumsal reform taleplerine bir şekilde bağlandı. Ne şekilde bir reform olacak? AB gittikçe derin entegrasyona giden politikalarına dâhil olmak istemeyen ülkeler için ne gibi alternatifler üretecek? AB de hali hazırda yürütülen farklılaştırılmış entegrasyon modelleri var; örneğin, bazı ülkeler Euro yu kullanmıyor, bazı ülkeler Schengen bölgesine dahil değil. Bir kurumsal reformun temel konularından biri bu tür farklılaştırılmış entegrasyon modellerinin nasıl detaylandırılacağı ile ilgili olacak. Esnek entegrasyon modellerinin geliştirilmesiyle AB nin mevcut krizden çıkması daha kolay olacak ve bunun yanında bu tür modeller genişleme politikasında da Ukrayna, Türkiye gibi ülkeler için de çözüm yaratma potansiyeline sahip.
İngiltere de sadece aşırı sağ ile giden bir AB şüpheciliği yok, bilakis halk nezdinde yaygın bir şüphecilik var. Bu durum İngiltere nin ulusal kimliği ve tarihiyle ilgili. AB de 1990ların başından beri yükselmekte olan bir aşırı sağdan bahsediliyor. Bu belki İngiltere de bir iç politika malzemesi olarak kullanılıyor ama Fransa ve Hollanda da aşırı sağcı partiler önemli oranlarda oy topluyorlar. Bu aşamada araya girmem gerekiyor. İngiltere deki AB şüpheciliği diğer ülkelerden çok farklı mahiyettedir. İngiltere de sadece aşırı sağ ile giden bir AB şüpheciliği yok, bilakis halk nezdinde yaygın bir şüphecilik var. Bu durum İngiltere nin ulusal kimliği ve tarihiyle ilgili. İngiltere de ulusal parlamentonun tek egemenliği ve bu kurum üzerinde bir egemenin olmamasına dayanan bir ulusdevlet kimliği vardır. Bu yüzden, AB nin üst egemenlik anlayışını sıradan bir İngiliz sindirememiştir, en basit ifadeyle paralarında Kraliçe nin resmini görmek isterler. Tony Blair, AB anayasası referandumunu yapmak zorunda kalsaydı % 70 - % 30 anayasaya hayır çıkacaktı. Bugün İngiltere de bir referandum yapılsa % 60 - % 40 gibi bir oranla İngilizler, İngiltere nin AB den çıkmasını desteklerlerdi. Bu oranlar aşırı sağın veya muhafazakârların oy oranları değil. İngiltere de sol cenahta da AB şüpheciliği yaygın. Kısacası İngiltere de genel bir AB şüpheciliği var. AB ye niye vergi veriyoruz, neden bu kadar göçmen almak zorundayız gibi sorular atmosferinde oluşan bir reaksiyon mevcut. Bu ortam da her zaman vardı. Muhafazakâr popülist politikalarla ve son serbest dolaşımın kısıtlanması tartışmasıyla daha da ayyuka çıkıyor. Fransa ve Hollanda ya baktığımızda ise daha farklı bir AB şüpheciliği görüyoruz. Bu ülkelerde aşırı sağın desteklediği bir AB şüpheciliği var. Aşırı sağın AB şüpheciliği daha çok değerler karşıtı, göçmen karşıtı ve İslam karşıtı özellikler içeriyor. Bunun yanında, bir de ana akım düzeyinde yaşanan bir AB şüpheciliği de mevcut. Örneğin, 2005 te Fransa ve Hollanda nın AB anayasasını reddetmesinde etkili olan AB şüpheciliği buna bir örnek oluşturuyor. Fakat bu AB şüpheciliği İngiltere deki gibi ulusal kimlik nedeniyle değil de, bu ülkelerde küreselleşme sonucu ortaya çıkan sosyal ve ekonomik sorunlara AB nin çare olmadığı hatta daha da kötüleştirdiği yönündeki algıdan kaynaklanıyor. 7 Euro Krizi, Genişleme Politikası
Fransa da AB anayasası referandumundan sonra yapılan kamuoyu araştırmalarında referandumda hayır oyu kullanan seçmenlerin önemli bir kısmının ulusal sorunlar nedeniyle bu oyu kullandığı ortaya çıktı. Hükümetten mutsuzlukları veya siyasi sürece olan yabancılaşmaları bu oy tercihinde AB düşmanlığından daha fazla etkiliydi. Sonuç olarak, İngiltere deki AB şüpheciliğini, ana akım AB şüpheciliğini ve aşırı sağın AB şüpheciliğini birbirinden ayırmakta fayda var. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağ ve AB şüphecilerinin oylarını artıracağını düşünüyor musunuz? Birçok analist aşırı sağın oy artıracağını düşünüyor ve ben de onlara katılıyorum. Fakat AB Parlamentosu seçimlerinde genel olarak aşırı sağ ve aşırı sol ulusal düzeydeki oy oranlarında daha fazla oy alıyor. Birçok seçmen AB Parlamentosu seçimlerini biraz farklı görür; ulusal düzeyde tercih etmediği partilere tepki oyu olarak bu seçimlerde oy verir. Ulusal seçimlerde barajlar ya da seçim sistemlerinin kısıtlayıcılığı söz konusu olduğundan bu seçimlerde rahatlıkla gönlünden geçen partiyi tercih ederler. Bu yüzden temsillerde bir farklılık olur. İkinci bir neden ise, son ekonomik kriz ve göçmenler üzerine geliştirilen popülist söylemlerle aşırı sağın bir büyüme trendinde olduğu gerçeği. İngiltere de ulusal düzeyde meclise giremeyen aşırı sağ AB Parlamentosuna giriyor, hatta bu seçimlerde daha da güçlenerek girecekler. Bunun sonucunda parlamentoda ayrı bir grup kuracak kadar oylarını artırdıklarını düşünüyorum. Aşırı sağ dışında da irili ufaklı AB şüphecisi partiler var. Fakat muhafazakâr demokratlar ve sosyal demokratlar gibi AB yanlısı partilerden oluşan ana gövdenin çok fazla değişeceğini zannetmiyorum. Parlamento seçimlerinde aşırı sağ ve AB şüphecilerinin oyunu artıracağını düşünüyorum; fakat muhafazakâr demokratlar ve sosyal demokratlar gibi AB yanlısı partilerden oluşan ana gövdenin çok fazla değişeceğini zannetmiyorum. 8 Euro Krizi, Genişleme Politikası
Hakkımızda Küresel Sorunlar Platformu İstanbul Bilgi Üniversitesi ev sahipliğinde kurulmuş olan bir düşünce kuruluşudur. Platformumuz; insan hakları, sürdürülebilir barış, demokrasi ve refahın arttırılması doğrultusunda, demokrasilerin olmazsa olmazı olan, düşünce kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve kamu kuruluşları ile ortak çalışmalar yürüterek bölgemizde ve dünyamızda vuku bulan sorunların çözüm süreçlerine katkı sağlamaktadır. Platformumuz; karar vericilerin, akademik çevrelerin, medyanın ve iş dünyasının referans aldığı bir düşünce kuruluşu olup, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu, Asya Pasifik, Kafkaslar Orta Asya ve Afrika bölgelerinin siyasi, kültürel ve ekonomik gelişmelerini takip eder ve yaptığı çalışmaları kamuoyu, akademik çevreler ve karar vericiler ile paylaşır. İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral Yerleşkesi Kazım Karabekir Cad. No: 2/13 34060 Eyüp İstanbul +90 (0212) 311 7248 www.kureselsorunlarplatformu.org info@kureselsorunlarplatformu.org 9 Euro Krizi, Genişleme Politikası