HÜDİL. Sonbahar 20104 DİLİNE SAHİP ÇIK, YOKSA KONUŞAMAZSIN!



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ BAHAR DÖNEMİ LİSANS FİNAL PROGRAMI SINIF

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

EKİM ÜNİTE II ÖĞRETİCİ METİNLER

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

T.C. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ. Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı İLGİLİ MAKAMA

KÜLTÜR VE SOSYAL İŞLER MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM VE BİLGİ EVLERİ BİRİM FAALİYETLERİ

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ BAHAR DÖNEMİ LİSANS DERS PROGRAMI

ÖZEL ÜSKÜDAR SEV İLKÖĞRETİM OKULU

EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ BAHAR DÖNEMİ LİSANS DERS PROGRAMI

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

RAPOR ÖĞRETİM ÜYELERİNİ DEĞERLENDİRME ANKETİ BULGULARI

-rr (-ratçi KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 961 HALDUN TANER. Mustafa MİYASOĞLU TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ : 98

DERS PLANI DEĞİŞİKLİK SEBEBİNİ İLGİLİ SÜTUNDA İŞARETLEYİNİZ "X" 1.YARIYIL 1.YARIYIL 2.YARIYIL 2.YARIYIL. Kodu Adı Z/S T+U AKTS Birleşti

AKŞEHİR ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ ÖĞRETİM YILI DİL VE ANLATIM DERSİ 11. SINIFLAR 1.DÖNEM 1.YAZILI YOKLAMASI

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -2

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1 BÖLÜM 2

EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ BAHAR DÖNEMİ LİSANS DERS PROGRAMI

Niğde Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu Başkanı Okan Aktaş Toplulukta Görev almak bir İletişimci olarak bana çok faydalı oluyor

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ BAHAR DÖNEMİ FİNAL PROGRAMI

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ GÜZ DÖNEMİ LİSANS DERS PROGRAMI 1. SINIF

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

İŞTİP TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜNDE TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE UYGULAMADA OLAN TÜRKÇE - MAKEDONCA MATERYALLER. 1.Giriş

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı SİNEMA VE SAHNE SANATLARI OYUNCULUĞU KURS PROGRAMI

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 30.VELİ BÜLTENİ

BÜLTENİMİZDE NELER VAR?

HAZİRAN 2014/2015 ANASINIFI BÜLTENİ. Haziran 2015 Bülten

ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK

..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; SINIFLAR TÜRKÇE DERSİ ÇERÇEVE PLANI

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

NEDEN BOĞAZİÇİ? Özgür düşünceli Araştırmacı Kendine güvenen Önyargısız Topluma saygılı Girişimci. bireyler


ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ İNSANİ BİLİMLER VE EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ VE EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ DÖRT YILLIK-SEKİZ YARIYILLIK DERS PROGRAMI

Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

16 KASIM Ekim 2018

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

BÖLÜM 7 GÖRSEL SANATLAR ETKİNLİKLERİ ÖRNEKLERİ

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

MATBAACILIK OYUNCAĞI

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni. Sayı:1 Nisan 2015

Hacettepe Üniversitesi Sözlük Bilimi Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından düzenlenen Türk


KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

Minti Monti. Tilki Tilki Baksana. Bana bak! Hayır, bana bak! Yavru Tilki Neyin Peşindesin? Okula Hazırlık İçin 5 Öneri TİLKİ OKULU

lkokul Eğitim Koordinatörü

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR

ANAFİKİR: Kendimizi tanımamız, sorumluluklarımızı yerine getirmemizde

Dil Öğrenme ve yazım dili öğrenme

Beşiktaş Gazetesi. Günlük web Gazetesi Salkım Söğüt Saç

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

İBRAHİM ŞİNASİ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

#1 Leading Turkish-American web portal

EK-2: İnşaat Mühendisliği Öğrenci Anketi

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Yrd. Doç. Dr. Ali GURBETOĞLU İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...III

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ÖZEL EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU DENİZYILDIZI GRUBU MAYIS AYI BÜLTENİ

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI İZMİR OKULLARI EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 1.VELİ BÜLTENİ

METİNLERİ SINIFLANDIRILMASI

II. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR KONGRESİ ÖZEL BÖLÜMÜ

GÖKYÜZÜ EĞİTİM KURUMLARI

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

Aslında bugün İbrahim in Mihrac Ural ın kıçındaki ihanet kılıçları yazısının ikinci bölümü sitede yer alacaktı, ama ne yapayım!

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

DERS BĠLGĠLERĠ TÜRKÇE I: YAZILI ANLATIM TRD

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

SAGALASSOS TA BİR GÜN

Transkript:

HÜDİL Sonbahar 20104 DİLİNE SAHİP ÇIK, YOKSA KONUŞAMAZSIN!

Merhaba, HÜDİL Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Adına Prof. Dr. Ülkü ÇELİK ŞAVK Yayın Kurulu Dr. Elif AYAN Asuman BAYRAM Dr. Hiclâl DEMİR Faik Utkan DENİZER Hafize ŞAHİN Canan ÖKTEMGİL TURGUT Dergi ve Kapak Tasarımı Emre ALKAÇ www.emrealkac.com Dördüncü sayımızla yine sizlerle birlikte olmaktan çok mutluyuz. HÜDİL kısa yayın hayatına rağmen kayda değer bir okuyucu kitlesine ulaştı. Bunu yeni sayının yayımlanma tarihini merak edenlerin sayısından anlıyoruz. Merkezimiz yayınları, bildiğiniz gibi yalnız dergiden ibaret değil. Geçen sayıda tanıttığımız Türkçe Konuşalım kitabına şu an uygulama aşamasında olan Etkili ve Doğru Türkçe Kullanma Kılavuzu nu da ekledik ve bir süre sonra geliştirerek kitap olarak yayımlayacağız. Dersler, kurslar, etkinlikler ve projelerle her geçen gün biraz daha gelişen Merkezimiz hizmetlerine, 2010 Aralık ayı başından itibaren Edebiyat Fakültesindeki yeni yerinde devam edecek. Şu an heyecanla yerleşme planları yaptığımız yeni mekanımızın modern ve sağlıklı koşulları bilimsel ve kültürel çalışmalarımıza da tabii ki olumlu biçimde yansıyacak. Bütün bu gelişmelerle, sizi yalnız dergimizde, etkinliklerimizde ve genel ağ sayfamızda değil, Merkezimizde de ağırlamak isteriz. Türkçe ile ilgili her türlü istek, öneri ve beklentilerinizi lütfen bize iletin ve gelin, bunları birlikte gerçekleştirelim. Saygılarımla, Ülkü Çelik Şavk HÜDİL üç ayda bir yayımlanan yerel süreli dergidir. Basım Evi Öncü Basımevi Kazım Karabekir Cad. İskitler / Ankara Tel: 0312 384 31 20 Basım Tarihi 23.11.2010 Yazışma Adresi Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜDİL) 06800 Beytepe/ANKARA Genel Ağ Sayfası www.hudil.hacettepe.edu.tr E-Posta hudil@hacettepe.edu.tr

İçindekiler Türk Dili Dersi Çalıştayı Şahap Sayılgan Röportajı Sıkça Yapılan Yanlışlara Doğrular Altun Yaruk (Altın Işık) Türk Dili Dergisinin 700. Sayısı Ehemmiyetli Bir Lâyiha Ahmet Mithat Mernuş un Çatal Kara sı HÜDİL Kursları Osmanlıca - Türkçe Yoğun Dil - Yaratıcı Yazarlık - Japonca Deyimler IV Atasözleri Etkinliklerimiz 2 4 6 8 10 11 12 14 18 19 20 24 25 26 30 31 Sözlü Ve Yazılı Kültürde Mevsimler Önerdiklerimiz Erasmus Yoğun Dil Kursu HÜDİL de Anadolu nun Renkleri Öğrencilerimizden Dergide kullanılan görsellerin bir kısmı genel erişime açık web sitelerinden alınmıştır, yaratıcılarına teşekkür ederiz. Diğer görsel ve içeriklerin izinsiz kullanımı yasaktır. 1

ÜNİVERSİTELERDE OKUTULAN TÜRK DİLİ DERSİ ÇALIŞTAYI Dr. Yasemin DİNÇ KURT - Reşide GÜRSU ydkurt@hacettepe.edu.tr - reside.gursu@hacettepe.edu.tr Mustafa Kemal Atatürk ün kurduğu Türk Dil Kurumunun 78. kuruluş yıl dönümü, 12 Temmuz 2010 günü düzenlenen bir etkinlikle kutlandı. Kutlamalar, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın başkanlığındaki heyetin Anıtkabir i ziyareti ve Kurum Başkanının şeref defterine günün anlam ve önemine dair düşüncelerini yazmasıyla başladı. Kurum binasında devam eden ve YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. Yekta Saraç ın da katıldığı etkinliğin açış konuşmasını yapan Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, Mustafa Kemal Atatürk ün isteği ile kurulan Türk Dil Kurumunun Türk dili tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu dile getirdi ve Kurumun başlangıcından bugüne kadarki aşamaları hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, TDK nin yaptığı çalışmalar hakkında bilgi verirken Kurumun bazı harfler üzerindeki şapka işaretini (düzeltme işareti) hiçbir zaman kaldırmadığını ifade etti. Halk arasında Türk Dil Kurumu tarafından türetildiği söylenegelen çok oturgaçlı götürgeç, ulusal düttürü gibi kelimelerin TDK tarafından türetilmediğini vurguladı. Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın ın konuşmasının ardından, Kurum Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Recep Toparlı, Türk Dil Kurumunca hazırlanan Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu ile Sıkça Yapılan Yanlışlara Doğrular Kılavuzu nu tanıttı ve bu kılavuzları internet ortamında hizmete açtı. Basın konuya yoğun ilgi gösterdi. 2

Öğleden sonraki oturum, YÖK üyesi ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen in açış konuşmasıyla başladı. Profesör İsen, üniversitelerde okutulan Türk Dili derslerinin önemine ve bu derslerin güncelleştirilmesi gereğine işaret etti. Dersleri Sormacası hazırlanarak üniversitelerin Türk Dili dersleri birimlerine gönderilmiş, sormacaya üniversitelerden 72 öğretim elemanı cevaplarıyla destek vermiştir. Çalıştayda, Prof. Dr. Ülkü Çelik Şavk ın Türk Dili Dersleri Sormacası nı değerlendirdiği sunumunun ardından, Türk dili derslerinin mevcut durumu tartışılmış ve çeşitli üniversitelerimizin öğretim elemanları tarafından konuya ilişkin bildiriler sunulmuştur. Bildiri başlıkları şunlardır: Türk Dili Dersinin Verilişinde Karşılaşılan Sorunlar, Türk Dili Dersi Muhtevasının İşlenme Sorunları, Türk Dili Dersi Tenkit ve Teklifler, Yükseköğretimde Türk Dili Eğitimi Sorunları ve Çözüm Önerileri, Türk Dili Dersinin İşlenişi, Türk Dili Dersinin İşlenişinde Karşılaşılan Güçlükler, Bilimsel Eğitim Anlayışı ve Türk Dili Eğitimi, Üniversitelerde Türk Dili Öğretimi Üzerine, Türk Dili Dersinin İçeriği ve İşleniş Tarzı, Üniversitelerimizde Ortak Zorunlu Ders Olarak Okutulan Türk Dili Dersinin İçeriği Üzerine, Üniversitelerde Türk Dili Dersi ve Algılanışı, Dil ve Algı Sorunu, Öğretim Görevlilerinin Eğitimi. Türk Dil Kurumunun kuruluş yıl dönümlerinde her yıl Türkçe ile ilgili bir konu ele alınmaktadır. Bu yıl da Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜDİL) Müdürü Prof. Dr. Ülkü Çelik Şavk ın önerisi ve girişimleriyle konu olarak Üniversitelerde Okutulan Türk Dili Dersleri seçilmiştir. Çalıştay öncesinde, konuyla ilgili olarak HÜDİL ve Türk Dil Kurumu iş birliğiyle Türk Dili Çalıştayda, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu nun 5/i maddesi gereğince okutulması zorunlu olan Türk Dili Dersleri her açıdan ele alınmış, Çalıştay tartışma ve genel değerlendirme ile sona ermiştir. Görüş birliğine varılan konular, Yükseköğretim Kurumuna sunulmak üzere rapor hâline getirilmiştir. 3

Şahap Sayilgan röportajı Tuğçe TEKHANLI - Derman SUSAM İngilizce Mütercim Tercümanlık 2. Sınıf Öğrencileri Tiyatroculuğun her yönü zordur, en kolay yönü ezber yapmaktır. İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü Öğrencilerimiz Şinasi Sahnesinde Şahap Sayılgan ın Konuğu Oldular Şahap Sayılgan la röportajımızı Tunus Caddesi ndeki Şinasi Tiyatrosunda gerçekleştirdik. Bizleri oldukça samimi bir şekilde karşılayıp ağırladı. Tiyatroculuk eğitiminin getirdiği asillik, davranışlarına yansımıştı. Sevecen, iyimser ve entelektüel kişiliğiyle Şahap Sayılgan karşımızdaydı Röportajdan sonraki sohbetimizde aslında onun hem mesleki hayatta hem de sosyal hayatta zamanın getirdiği olumsuzluklara direnmeyi başardığının farkına vardık. 1. Tiyatroya olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? Dokuz yaşındaydım. İlk olarak ilkokulda Başkent Tiyatrosunda profesyonel olarak sahneye çıktım. O zamanlar çocuktum ve oynamak istemiyordum sahnede. Saklandığım olurdu. Hatta o anların birinde bir abi beni motorla götürmüştü oyun oynayayım diye. Daha sonraları lise sonda konservatuvarda tiyatro bölümüne girmem için babam ve arkadaşları aklıma girdi ve konservatuvar sınavlarına girdim. On üzerinden dokuz alarak sınavı geçtim ve Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Yüksek Bölümüne girdim. Eğitim hayatımın başında hocalardan babamın tiyatrocu olduğunu sakladım, sonradan kendileri bir şekilde öğrendiler. Aksi takdirde yeteneğim olup olmadığını anlayamayacaktım. Tiyatroculuğu zamanla sevmeye başladım. İnsan sevmediği işi yapamaz çünkü. Oysa içimde hep jet pilotu olmak vardı. İşte benim tiyatroculuk hayatım böyle başladı. 2. Peki o zamanlar idol olarak gördüğünüz birileri var mıydı? Bize şunu öğrettiler: İnsanları incele gör ama bir tek kişiyi seçme, birkaç kişiyi kendi sentezinden geçir ve kendinden de bir şeyler kat. Her şeyden önce kendim gibi olmak istedim. Önemli kişilerden ders alıp kendimde olanları da birleştirip sentezleyip sahneye getirdim. O karakteri canlandırırken önemli olan onu olduğu gibi taklit etmek değil, kendi yorumunu ve yaratıcılığını da katmaktır. 3. Sahnede en çok hangi tür rolleri yorumlamaktan zevk alıyorsunuz? Biz profesyonel olarak yetiştirildiğimizden komedi, dram, trajedi hepsini yorumluyoruz. Her türlü rolü oynamak üzere yetiştirildik, ama bana genelde sıcak, neşeli tipleri uygun görüyorlar. Aslında trajedi türü oyunlarda da oynarım. Shakespeare de Moliere de oynarım. 4. Sizi en çok sahnede olmak mı yoksa televizyon ekranlarında olmak mı heyecanlandırıyor? Sahnede seyirci var, onunla ilişki içindesiniz. Ama sinemada kopukluklar var çekimler arasında. Onun da zorlukları farklı tabiî ama sahnede olmak hiçbir şeyin yerini tutmaz. Aslında idealist olarak baktığımız meslek, tiyatroculuktur. Diziler yan mesleğimizdir bizim. Profesyonel olduğumuz için dizilerde de oynuyoruz. 4

5. Özellikle günümüz çocukları üzerinde, Sihirli Annem dizisiyle bıraktığınız etki hakkında ne düşünüyorsunuz? Şimdi insan diğer insanlar üzerinde ne etki bırakırım, diye düşünmüyor. Bu etkiyi karşısındakinin bakışı, soruları ve söyledikleriyle anlarsınız. Şöyle etki yaratmak isterim, dersiniz ama o etkiyi yaratıp yaratmadığımız sonradan anlaşılır. Çocuklar beni görünce çekiniyorlar; çünkü beni dizide ideal bir baba olarak görüyorlar. Onların ve velilerin anlattıklarından sevilen bir insan olarak görüldüğümü düşünüyorum ve bu da çok gurur verici. 6. Seslendirme çalışmaları da yaptınız. 1980 lerde TRT de yayımlanan Marco Polo yu seslendirdiniz. Bunun ve diğer seslendirme çalışmalarının mesleki hayatınıza kattığı şeyler nelerdir? Mesleki hayatıma bir şey katmıyor. Tam tersine bizler profesyonel oyuncu olduğumuz için seslendirdiğimiz karaktere bir şeyler katıyoruz. Şimdilerde ise profesyonel insanlar yapmıyor bu işleri. Türkiye de çağdaş ülkelerin tersine, kalite düşüyor her sektörde. Örneğin A mankeni kendini oyuncu olarak tanıtıyor. Rahmetli hocamız Mahir Canova, bize bir araştırma getirmişti. Dünyanın en zor meslek sıralamasını kapsayan o listede maden işçiliğinden sonra oyunculuk geliyordu. 7. Oyunculukta eğitimin ve yeteneğin yeri nedir? Tiyatroculukta yetenek mi yoksa alınan eğitim mi daha önemlidir? Her meslekte başarılı olmak ve tanınmak için mutlaka yetenek gerekiyor. Sanatta da bu böyle. Ancak yeteneği az olan daha fazla çalışırsa yeteneği olana göre daha çok ilerleme kaydeder. Eğitim bir yere kadar getirir insanı. Bu tür şeylerde yetenek çok önemlidir, sahne yumuşaklığına bakarlar. Sanatçıların duygusal zekâları daha yüksek olduğundan işitme ve görme duyuları çok gelişmiştir. Sanatçı taklit yapmaz, yaratıcılığını konuşturur. Birinin taklidini yapmak; sanatçılık, oyunculuk değildir. Tiyatronun kökeninde belki taklit var ama mesela Sezar ı ben başka, arkadaşım başka türlü yorumlar, yaratıcılık şart. Yani yetenek ön koşul ama çalışmak çok önemlidir. 8. Tiyatroculuğun zor yönleri nelerdir? Tiyatroculuğun her yönü zordur. En kolay yönü ezber yapmaktır. Sahnede mizansenler ve efektlerle ezberlerim rollerimi ve evde hiç ezber yapmam. Mesela provalarda takıldığım bazı kelimeler oluyor ama bunu oyun günü doğru söylerim. Bu tamamen seyirci ile alakalı. 9. Çocukların tiyatroya yatkınlığı olup olmadığını nasıl anlarız? Tiyatroculuğa, şan ve operaya olan yetenek, diğer sanatların aksine daha çok 18 yaşından sonra kesinleşir. Müzik ve bale gibi sanatların sınavları küçük yaşta olmasına karşın tiyatroculuk sınavlarının çocukların tüm fiziksel, hormonal, ses ve kulak gelişimi tamamlandıktan sonra olmasının nedeni budur. Küçük yaşta çocuklar çok daha doğal olur ve çocukların taklide yeteneği olur, ama bu yeteneği o yaşta anlayamaz. 10. Bir dönem Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünde hocalık yaptığınızı biliyoruz. Bu dönem boyunca oyuncu potansiyeli hakkında ne gibi izlenimler edindiniz? Bundan önce, üç yıl Anadolu Üniversitesinde Antik Çağda Sosyal Yaşam dersi verdim. Şimdi Başkent Üniversitesinde Yaratıcı Drama dersleri veriyorum. Aslında yaptığımız şeylerde çekingen olduklarını ve sosyal çevrede bir şeyler yaparken sosyal olmadıklarını gördüm. Onları dışa dönük ve kendine güveni olan bireyler hâline getirmek amaçlanıyor bu derslerde. 11. Sizce diksiyonun oyunculuktaki yeri nedir? Diksiyon demek; güzel konuşmak demek, derdini iyi bir şekilde karşındakine anlatabilmek demektir. Biz okulda diksiyon dersi içinde hitabet sanatı gördük. Günümüzde birçok lider derdini anlatamıyor. Yurtdışında özellikle liderler tiyatroculardan ders alıyorlar. Konuşurken vizyon sahibi olmak lazım. Vücut dili, diksiyon hepsi bir bütün aslında. 12. Günümüzdeki dil kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Konfüçyüs der ki Bir milleti bozmak istiyorsanız önce dilini bozun. Diller; ulusların geleneğini, göreneğini, kültürünü her şeyini belirler. Yeni nesil, dili çok kötü kullanmaya başladı. Hatta sevimli olmak adına ş harfi yerine s harfini kullanıyorlar. Bu çok vahim bir durum. Sakın siz böyle bozuk dil kullanımları tuzağına düşmeyin. Bakınız, Türkçe anlam açısından çok zengin bir dildir; iki ayrı kelime farklı tonlamayla farklı anlamlara gelir. O yüzden dilimizin değerini bilelim. Emperyalist ülkelerin hedefi dilleri yok ederek toplumları da yok etmek. Siz gençler olarak çok dikkatli olun. 5

Sıkça Yapılan Yanlışlara Doğrular Yasemin KOCABAŞ yasekocabas@hacettepe.edu.tr Türk Dil Kurumu İnternet sitesi kullanıcıları için yeni bir hizmet daha sunmaya başlamıştır. Kurumun sayfasında Sıkça Yapılan Yanlışlara Doğrular başlığı altında açılan sayfada Türkçede çoğunlukla yanlış yazılan, yanlış söylenen ve yanlış kullanılan sözcüklerin doğru kullanımları verilmiş ve sözcükler örneklerle açıklanmıştır. Gerek meslektaşlarımızın gerekse öğrencilerimizin çokça yararlanacağını düşündüğümüz sayfadan birkaç örnek vermeyi yararlı bulmaktayız. acenta x acente a. (ace nte) 1. Bir kuruluşun yaptığı işi onun adına kazanç karşılığında yürüten daha küçük kuruluş: İtalya da büyük bir şirketin acentesiyim ben. -R. Enis. 2. Bu kuruluşun veya şubelerinin başında bulunan kimse. 3. Banka şubesi. 4. Vapur ortaklığı. 5. tic. Bir kuruluşa bağlı olmaksızın sözleşmeye dayanarak belirli bir yer ve bölge içinde sürekli olarak ticarethane veya işletmeyi ilgilendiren işlerde aracılık eden, bunları o işletme adına yapan kimse. adele x adale a. anat. Kas: Omuz adaleleri gelişmişti. -Ç. Altan. afaroz x aforoz a. din b. 1. Hristiyanlıkta kilise tarafından verilen cemaatten kovma cezası: Manastırdan kaçalı, papanın aforozuna uğrayalı on beş yıl oluyor. -H. E. Adıvar. 2. mec. Darılıp biriyle konuşmama, ilgiyi kesip kendinden uzaklaştırma, toplum dışılama. ahçı x aşçı a. 1. Yemek pişirmeyi meslek edinen kimse: Ben bu aşçı kadar çılgın ve aksi insan görmedim. -R. N. Güntekin. 2. Yemek pişirip satan kimse. 3. hlk. Yemek yenilen dükkân, aşevi, lokanta. akibet x a:kıbet a. (a:kıbet) 1. Bir iş veya durumun sonu, sonuç: Diğerlerinin akıbetlerini bilmiyorum. -İ. O. Anar. 2. zf. Sonunda, önünde sonunda: Akıbet, iş düzelecek. aldırmamazlık x aldırmazlık a. İlgisizlik. banyo yapmak x yıkanmak (nsz) 1. Yıkama işi yapılmak veya yıkama işine konu olmak: Yıkanan çamaşırları evin arkasında, uzak bir yere astırıyorum. -A. Gündüz. 2. Kendi vücudunu yıkamak, banyo yapmak: Bu suyla yıkanan insanlarda çok geçmeden garip değişmeler ortaya çıkmaya başladı. -L. Tekin. barsak x bağırsak a. anat. Sindirim organının mideden anüse kadar olan, ince bağırsak ve kalın bağırsaktan oluşan bölümü. canbaz x cambaz a. 1. Yerde ve tel, at, bisiklet, ip vb. üzerinde dengeye dayanan, tehlikeli, heyecan verici gösteriler yapan kimse, akrobat: Önüne getirilen ata bir cambaz çevikliğiyle atladı. -Ö. Seyfettin. 2. At alıp satan veya yetiştiren kimse: Bitişik komşumuz cambaz İbrahim -bizde at alıp satanlara cambaz derler- hacca gitti, geldi. -M. Ş. Esendal. 3. Usta, becerikli kimse: Söz cambazı. 4. tar. Osmanlı Devleti nde atlı olan ve savaşlarda padişahın önünde 6

ceryan x cereyan a. (cereya:nı) 1. Bir yöne doğru akma, akış, akıntı: Köprünün parmaklığına dayandı, gözlerini Haliç in kapkara sularına, bu suların cereyanına kaptırdı. -E. E. Talu. 2. Bir şeyin gelişme, olma durumu: En iyisi zorlamamak, işi tabii cereyanına bırakmak. -R. H. Karay. 3. mec. Aynı eğilimde olan, aynı görüşü paylaşan kimselerin oluşturduğu hareket: Aşırı ırkçılık cereyanlarının yalancı şahidi olarak sahneye çıkarıldı. -C. Meriç. 4. fiz. Akım: Elektrik cereyanı. çiflik x çiftlik a. 1. Tarım yapılan, hayvan yetiştirilen, çalışanlarının da oturması için evler bulunan geniş toprak parçası: Orada kızına bir çiftlik almış, işten el çekmişti. -Ö. Seyfettin. 2. Çift olma durumu: Neden çift tabanca? Çiftliği daha bir gösteriş. -E. Işınsu. 3. mec. Kolaylıkla yarar sağlanabilen yer. çinakop x çinekop Lüferin küçüğü (Temnodon altator). çukulata, çukolata x çikolata a. Kakaonun içerisine şeker, süt, fıstık, fındık vb. katılarak yapılan bir tür tatlı yiyecek. dekarasyon x dekorasyon a. 1. Dekor yapma işi. 2. Bir yeri süsleme. demokra:si x demokrasi a. top. b. Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi, el erki, demokratlık: Bu kitapta toplanan yazıların bir kısmı bizim için hayati bir mesele olan demokrasi ile ilgilidir. -M. Kaplan. direk x direkt sf. 1. Dolaysız, aracısız: İki devlet arasında direkt ilişki yok. 2. zf. Doğru olarak, hiçbir yerde durmadan, duraksız, doğruca: Bu otobüs direkt İstanbul a gider. 3. zf. Doğrudan, doğrudan doğruya: Sınıfını direkt geçen öğrenci. fasülye x fasulye a. (fasu lye) bit. b. 1. Fasulyegillerden, barbunya, çalı, ayşekadın, horoz vb. türleri bulunan bitki (Phaseolus vulgaris). 2. Bu bitkinin sebze olarak yararlanılan yeşil ürünü ve kuru tohumları. fiat x fiyat a. 1. Alım veya satımda bir şeyin para karşılığındaki değeri, eder, paha: Fiyatı her ne ise derhâl tediye ederim. -N. Hikmet. 2. ekon. Bir mal veya iş gücü için uygun görülen para karşılığı. 3. ekon. Bir değer ile para birimi arasındaki ilişki: Fiyat yükselişlerini de beş yüz mislinde durdurmayı bildi. -N. F. Kısakürek. filim x film a. 1. Fotoğrafçılıkta, radyografide ve sinemacılıkta resim çekmek için kullanılan, selülozdan, saydam, bükülebilir şerit. 2. Camlara yapıştırılarak içerinin görünmesini engelleyen bir tür ince yaprak. 3. sin. Bir oyunun bütününü taşıyan şerit veya şeritlerin bütünü. 4. sin. Sinemalarda gösterilen eser. 7

Altun Yaruk (altın ışık) Kemal GÜLER kgueler@hacettepe.edu.tr Altun Yaruk (Altın Işık), Eski Uygur edebiyatının yalnızca en hacimli eseri değil; içeriği, dili ve üslubu itibariyle de ta on bir asır öncesinden günümüze ulaşabilmiş altın bir ışığıdır. Bütün Türk dili için bir dil abidesi niteliği taşıyan bu eserin tanıtımından önce, tercüme edildiği dönemdeki Uygur toplumu hakkında bazı temel bilgileri aktarmak yararlı olacaktır. Merkezi bugünkü Moğolistan ın kuzeyinde, Türklerce kutsal kabul edilen Ötüken bölgesinde bulunan Uygur devleti 840 ta Kırgızlar tarafından yıkıldıktan sonra, Uygurların büyük bir kısmı bugünkü Doğu Türkistan a göç etmişlerdir. Bu olay Uygur tarihinde bir dönüm noktası olmuş, göçebe hayat tarzı tamamen bırakılarak yerleşik şehir hayatı bütün kurumlarıyla benimsenmiştir. Artık ziraat, ticaret ve zanaatla uğraşan Uygurlar arasında Budizm, Maniheizm ve kısmen de Hristiyanlık toplumsal hayatı şekillendirmeye başlamıştır. Her alanda önemli gelişmelerin yaşandığı bu dönemde, yazı malzemesi olarak kağıdı kullanmaya başlayan, kitap çoğaltmada zamanın baskı tekniklerinden de yararlanan Uygurlar bilimde ve sanatta bütün Türk dünyasının öncülüğünü üstlenmişlerdir. Uygurlar bu devirde Göktürk, Süryani, Mani, Soğd, Brahmi, Çin ve Tibet alfabelerini de kullanmışlarsa da en yaygın olarak Soğdlardan alıp Türkçeye kısmen de olsa uyarladıkları Uygur alfabesini kullanmışlardır. Çince, Hintçe, Sanskritçe, Tibetçe ve Toharcadan çoğu dinî içerikli pek çok eser tercüme etmişler ve çok sayıda telif eser de meydana getirmişlerdir. Maniheist Uygurlara ait Irk Bitig, Huastuanift ve İki Yıltız Nom ile Budist Uygurlara ait Maytrisimit, Sekiz Yükmek, Edgi Ögli Tigin İle Ayıg Ögli Tigin, Hüen-Tsang ın Biyografisi ve yazımızın konusu olan Altun Yaruk bunların en meşhurlarındandır. 1 Altun Yaruk Budizm in Mahayana (büyük taşıt) mezhebine ait bir sutra, yani vaaz kitabıdır. Buda nın Budizm in esaslarına, felsefesine, ahlak anlayışına ve pratiğine dair vaazlarını içerir. X. yüzyılda yaşadığı sanılan Bişbalık Budist Uygur Rahipleri Uygur Kadınları şehrinden Sıngku Seli Tutung 2 adlı bir Uygur bilgini tarafından Çinceden tercüme edilmiştir. Çevirmenin yaptığı eklemelerle tercümeden çok bir uyarlama niteliğindedir. Eserin bugüne ulaşan en büyük nüshası (tamamının yaklaşık % 85 i, yani 355 yaprak) 1687 de istinsah edilmiş olup Petersburg Asya Müzesi nde bulunmaktadır. Berlin deki Turfan Koleksiyonu nda da eserin farklı nüshalarından yüzlerce parça mevcuttur. Eser 10 fasıldan (tegzinç) oluşmuştur. Bu 10 fasıl da kendi içinde toplam 31 bölüme (bölük) ayrılmıştır. Her bölümde Buda ya müritlerinden biri tarafından yöneltilen bir soruyla konuya girilir. Sorulan soru, araya Buda nın çeşitli yaşamlarında başından geçen olağanüstü olayları anlatan menkıbeler ve hikâyeler (çatikler) de katılarak Buda nın ağzından cevaplandırılır. Bu hikâyelerden en meşhuru, Budizm de fedakârlık düşüncesini çok çarpıcı bir örnekle anlatan açlıktan ölmek üzere olan dişi bir parsla yavrularını kurtarmak için kendini feda eden şehzadenin hikâyesidir. Aşağıda bu hikâyeden şehzadenin kendisini aç parsa yedirmesinin ve ölümü üzerine annesi kraliçenin yas tutmasının anlatıldığı pasajlardan kesitler ve çevirilerini sunuyoruz. Altun Yaruk tan Bir Sayfa 1 Bu eserler, XIX. yüzyılın sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında Finli, İsveçli, Rus, Alman, Fransız, İngiliz, Çinli ve Japon araştırma ekiplerinin Doğu Türkistan ın eski harabe şehirlerinde yaptıkları kazılarla gün yüzüne çıkartılmış ve bugün Berlin, Leningrad, Stokholm, Londra, Paris, Pekin, Kyoto müze ve kütüphanelerinde saklanmaktadır. Bk. Ercilasun, Ahmet B., 2009, s. 262-272. 2 Sıngku Seli Tutung un günümüze ulaşmış dört çevirisi daha vardır. Telif eserlerinin de olabileceği sanılmaktadır, bk. Kaya, Ceval 1994, 14. 8

bodısatav anı körüp ötrü idiz tagka agtınıp et özin kodı kemişdi. kaçan yirke tegdükde bodısatav yene inçe tip sakıntı: inçip bo bars torukı küçsüzi ugrınta anın mini yigeli umaz tip ötrü bodısatav örü turup ınaru berü körüp bı bıçgu tilep bulmadı. ötrü kurımış katıg kamış alıp anı üze ömgen tamırın sançıp kan üntürüp akuru akuru barska yakın bartı. ol ödün aç bars kaçan bodısatavnıng ömgenintin kan akmışın körti, ötrü ol kanıg yalgayu etin barça yip kodtı. yalanguz kurug süngükleri ök turu kaltı. anta ötrü ilig beg katunı ançak(a)ya ögsiremeki serilip saçı başı yadılıp iki iligi üze kögüzin tokıyu, kaltı balık suvıntın adırılıp isig kumda agınamış teg yirte agınayu inçe tip yıgladı: Bodisatva 1 bunu gördü. Sonra yüksek bir dağa çıkıp kendisini aşağıya bıraktı. Yere düşünce yine şöyle düşündü: Fakat bu pars zayıflığı, güçsüzlüğü sebebiyle beni yiyemez. Sonra bodisatva ileri geri bakınıp kesici bir şey aradı, bulamadı. Sonra kuru sert bir kamış alıp onunla boyun damarını kesip kan akıtıp yavaş yavaş parsa yaklaştı. o zaman aç pars bodisatvanın boynundan kan aktığını görünce o kanı yalayıp etini tamamen yedi. Geriye yalnız kuru kemikleri kaldı. ondan sonra hükümdarın eşi, biraz kendine gelip, saçı başı dağılmış vaziyette, iki eliyle göğsüne vurarak sudan çıkmış sıcak kumun üzerinde çırpınan bir balık gibi yerde yatıp çırpınarak şöyle ağladı: kim erti erki bıçdaçı öngi saçılıp yatur ay ıçgınmış men kençimin, busuşka emgekke basıtıp, kim erti erki ölürteçi tegürteçi monı teg katıg vajır ermez mu, yarılıp bükşilip barmadın tülümde men belgülüg iki imigim birkerü azıg tişim kongrulup körür ermiş men odgurak yene tüşedim montada laçın tokup üçegüni, amtı yitürtüm eng kiçigi yavlak belgü utlısı tip monçulayu yıgladı. ögükkeyem et özin? kalmış süngük yir sayu. sever amrak atayımın. teprençsiz boltum ermez mu? ögükkeyem çak sini, busuş kadgu emgekke? kim mening bo yürekim neçökin turur monı teg? körtüm erti bo belgüg: töpüre bıçılur tüşedim, tüşüp kelir boltı erdi. bo emgekke tuşguka. adın üç kögürçgen atayın, birisin kapıp iltür bolur. sever amrak ögükümin, idi ezüg bolmadı Kim idi acaba biçecek yavrucuğumun vücudunu? Artık saçılmış yatıyor eyvah, geride kalan kemikler her yerde. Yitirmişim çocuğumu, sevgili yavrucuğumu. Keder ve ıstırap altında ezilip kımıldayamaz oldum değil mi? Kim idi acaba öldürecek yavrucuğum gerçekten seni, Bunun gibi keder, kaygı ve ıstıraba düşürecek? Sert bir elmas değil mi, ki benim bu yüreğim Yarılıp, parçalanıp gitmeden nasıl durur böylece? Düşümde ben açıkça gördümdü şu işareti: İki memem birlikte tamamen kesilir gördüm, Azı dişim sökülüp düşüp gelir gördüm. Görürmüşüm açıkça bu ıstıraba uğrayacağımı. Yine gördüm aynı düşte ayrıca üç güvercin yavrusunu, Şahin saldırıp üçüne birisini kapıp götürür olur. Şimdi yitirdim en küçükleri sevgili yavrucuğumu, Kötü işaretin sonucu hiç yanlış çıkmadı. diyerek böyle ağladı. Altun Yaruk üzerine şimdiye kadar çoğunluğu Rus, Alman ve Türk bilim adamları tarafından olmak üzere pek çok çalışma yapılmıştır. Metnin tamamının çeviri yazısı ilk olarak Ceval Kaya tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak eserin tümünün Türkçeye veya bir Avrupa diline çevirisi halen ortaya konamamıştır. Özellikle Türkiye Türkçesine çevirisi önemli bir görev olarak hikâyedeki şehzade kadar olmasa da fedakâr araştırmacıları beklemektedir. Altun Yaruk tan Bir Başka Sayfa Karahoço Uygur Prensleri Kaynakça Ahmet Caferoğlu (1984), Türk Dili Tarihi I-II, 3. Baskı, İstanbul: Enderun Kitabevi. Ahmet B. Ercilasun (2009), Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Ankara: Akçağ Yayınları. Annemaria von Gabain (1959), Das Alttürkische, Philologiae Turcicae Fundamenta, Wiesbaden, C.1, s. 21-45. Ceval Kaya (1994), Uygurca Altun Yaruk. Giriş, Metin ve Dizin, Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yay. Jean Paul Roux (2006), Orta Asya. Tarih ve Uygarlık. (çev. Lale Arslan). İstanbul: Kabalcı Yayınları. Mehmet Ölmez (1997), Kurzer Überblick über die Buddhistische-Übersetzungsliteratur im Alttürkischen, (Eski Türkçe Budist Çeviri Edebiyatına Kısa Bir Bakış), Çağdaş Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış: Nevin Önberk Armağanı, yay. M. Ölmez, Ankara: 225-256. 1 Budizm de en yüksek dereceye, Nirvana ya, Budalık mertebesine ulaşabilen fakat canlılara duyduğu merhamet ile bu mertebeden vazgeçip kendisini başkalarının ıstıraplarını dindirmeye, başkalarına rehberliğe ve iyiliğe adamış olan kimse, ermiş. 9

TÜRK DİLİ DERGİSİNİN 700. SAYISI Dr. Hüseyin YENİÇERİ huseyinyenicerii@hotmail.com TDK, Söyleşi Özel Sayısı ndan sonra Türk Dili dergisinin 700. sayısını da özel sayı olarak çıkardı. 700. sayı konu olarak kendisini ele almış. Yedi yüz sayı çıkmış bir derginin elbette bir hikâyesi olmalıydı. Bu nedenle bu özel sayıda konu seçimi çok isabetli olmuştur. Okuyucu, derginin yayın hayatına çıkışından bu yana, hiçbir yerde görmediği birçok bilgiye bu sayı ile ulaşıyor. Derginin bu özel sayısı iki bölümden oluşuyor: Biri şimdiye kadar dergide yer alan yazıların tanıtılması, diğeri dergiye emek verenlerin tanıtılması. 143 ü deneme, 130 u sorulara verilen cevaplardan oluşuyor. Konular ve türler göz önüne alınarak yazıları, ayrı ayrı uzmanlar incelemiş. Söz gelişi Türk Dili Dergisinde Atatürk konusunu Melek Özyetgin, Denemeler konusunu Yasemin Dinç Kurt, Türk Dili Dergisinin Türk Öykücülüğündeki Yeri konusunu Âbide Doğan, Türk Dili nin Sayfalarında Anılar konusunu Serdar Odacı, Terim Konulu Yazılarıyla Türk Dili Dergisi konusunu Hamza Zülfikar işlemiş. Özel sayının okuyucu açısından yeni bilgiler içeren bölümünü Prof. Dr. Şükrü H. Akalın yazmış. Bir Tarih: Birinci Sayısından Yedi Yüzüncü Sayısına Türk Dili başlığını taşıyan yazı, bir bakıma bir giriş niteliğinde. Tamamı 756 sayfa olan özel sayının 26 sayfasını bu giriş yazısı tutmuş. Akalın, Türk Dili dergisinin doğuşunu ayrıntılı bir biçimde açıklıyor. Bu açıklamalardan TDK nin dergi çıkarmaya I. Kurultay da karar verdiği, dergiye ad olarak Kurultay sözcüğünün önerildiği, ancak bir yıl sonra, 1933 Nisanı nda Türk Dili adıyla çıktığı anlaşılıyor. Beş yılda 33 sayı çıkarılmış ve 1938 de yayımına iki yıl ara verilmiş, 1940 tan sonra ikinci seri çıkarılmaya başlanmış. 1943 te 20 sayı çıkarıldıktan sonra ikinci seri de yayımına ara vermiştir. 1945 ten kesintisiz yayınlanmaya başladığı 1951 Ekimi ne kadar toplam 68 sayı çıkan Türk Dili, bundan sonra sürekli yayımlanacaktır. Derginin bu yeni yayın dönemi İstanbul da, Peyami Safa nın yönetiminde başlamıştır. Birinci sayı beş bin adet basılmış, 50 kuruştan satılmış ve birkaç günde tükendiği için ikinci baskısı yapılmıştır. Derginin ilk sayısında Başlarken başlığını taşıyan bir yazıya yer verilmiş. 700. sayıya kapak olan bu yazı şöyle başlıyor: Dilimiz yıldan yıla, günden güne değişiyor. Biz şimdi, bundan yüz yıl önceki Türkçeyi değil, otuz yıl önceki Türkçeyi de konuşmuyor, yazmıyoruz. Dilimize birtakım yeni kelimeler giriyor: Kimi Türkçe köklerden kuruluyor, kimi de başka dillerden, Avrupa dillerinden alınıyor. Dilimizin yapısında, söz diziminde de bir genişleme görülüyor. Bunlarda özentinin payı olsa bile ihtiyacın da payı olduğu inkâr edilemez. Yazının devamında, dilimizi yaşanan dil tartışmalarının değil, yazarlarımızın kurup geliştireceği belirtiliyor. Derginin yayımlanma nedeni de şöyle vurgulanıyor: Bir çığırın, bir görüşün dergisi değil; Türkçeyi sevenlerin, Türkçe için çalışmak isteyenlerin dergisidir. Bu dergiyi Türk Dil Kurumu çıkarıyor, ama yalnız kendi görüşünü yaymak, kendi yaptıklarını bildirmek, kendi fikirlerini savunmak için değil, yarının Türkçesini kurmaya çalışanları bir araya toplamak, hepsine de kendi düşüncelerini, dileklerini bildirmek imkânı sağlamak için çıkıyor (s. 309). Yazının sonunda yer alan şu cümle Bu dergi Türkçeyi seven, Türkçeye inanan, Türkçe için çalışmak isteyen bütün yazarlarımıza açıktır. derginin yayın çizgisini ve ilkesini belirliyor. Özel sayıda yer alan yazıların büyük bir bölümü şimdiye kadar dergide yayımlanan yazıları ayrı ayrı başlıklar altında inceleyen bölümlerden oluşuyor. 700 sayıda bugüne kadar toplam 7288 yazı, 6018 şiir yer almış. Yazıların 1789 u değerlendirme, 804 ü öykü, 735 i haber içerikli, 619 u Atatürk ü konu alan yazı, 587 si çeviri, 300 ü yitirdiklerimizi tanıtma amaçlı, 205 i tiyatro, 145 i sinema, Türk Dili dergisine emek verenlerin tanıtıldığı yazıları da dil ve edebiyat uzmanları yazmış. Bu tanıtım yazılarının en dikkat çekici özelliği yazarlar seçilirken siyasal görüş açısından ayrım yapılmaması. Bu açıdan TDK yi kutlamak gerekir. Yine bu yazılar, son 50-60 yılın bütün dilcilerini ve edebiyatçılarını bilimsel ölçütlerle ilk kez bir araya getirmek bakımından da dikkat çekicidir. Peyami Safa yı Ali Cin, Fakir Baykurt u Macit Balık, Mehmet Çınarlı yı Mahmut Hasgül, Talat Sait Halman ı Fahri Temizyürek, Ceyhun Atuf Kansu yu Erol Barın, Ahmet Bican Ercilasun u Ali Ilgın, Mehmet Kaplan ı Ülkü Çetinkaya tanıtmış. Türk Dili dergisi yeni çizgisiyle emin adımlarla ilerliyor. Bu çizgi bilimin yol göstericiliğinin benimsenmesidir. Bir zamanların yüzde yüz Türkçe yazmak uğruna okuyucuyu dikkate almayan tutumundan uzaklaşılmıştır. Dergide konuşma dilinin en güzel biçimi yazı dili olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle Türkçeye gönül verenlerin rahatlıkla okuyacağı, yararlanacağı bir dil ve edebiyat dergisi olmuştur. Yalnız, derginin daha güzel, daha çağdaş bir baskıya ve görüntüye kavuşturulmasının zamanı da gelmiştir. Derginin en iyi kâğıda basılması gerekir. Unutulmamalıdır ki en iyi yatırım insana yapılandır. İnsanı özgür ve bağımsız yapan, ayakta tutan da kültürdür. Kültürün taşıyıcısı da dildir. Türk Dili dergisine nice 700 sayılar, nice 59. yıllar diliyorum. 10

EHEMMİYETLİ BİR LÂYİHA Ahmet Mithat Basiret in [Basiret gazetesinin] geçen cuma günü çıkan nüshasında, Bir Varakacık diye ismi küçük, hükmü büyük bir şey okudum. Hem de hükmü sahîhen [gerçekten] büyük olduğu için dikkat ederek birkaç defa okudum. Bu varaka [açık mektup] sahibinin demek istediği iki şey vardır ki birisi kadınlara ve çocuklara ve halkın terbiyesine mahsus gazete yapılması ve ikincisi dahi yazılan gazetelerin nasıl lakırdı söylüyorsak öylece yazılıp gazetelerde ne denmek istenildiğinin herkese anlatılmasıdır. ( ) O varakada en ziyade ehemmiyetli şey, yazılan sözü okuyana anlatmak meselesi olduğundan bunun üzerine birkaç söz söylemek arzusundayım. En evvel kalem sahiplerine şunu sormak isterim ki bizim kendimize mahsus bir lisanımız yok mudur? Türkistan da söylenmekte bulunan Türkçeyi gösterecekler, öyle değil mi? Hayır, o lisan bizim lisanımız değildir. Bundan altı yedi asır mukaddem [önce] bizim lisanımız idi, fakat şimdi değil; o lisan bizim lisanımız olmadığı gibi Arabî ve Farisî dahi lisanımız değildir. Ama denilecek ki bizim lisanımız herhâlde bunlardan hariç [bunların dışında] olamıyor. Anladık, hariç olamadığı gibi dâhilinde de [içinde de] sayılamıyor. Türkistan dan bir Türk ve Necit ten bir Arap ve Şiraz dan bir Acem getirsek, edebiyatımızdan en güzel bir parçayı bunlara karşı okusak hangisi anlar? Şüphe yok ki hiçbirisi anlayamaz. Tamam! İşte bunlardan hiçbirisinin anlayamadığı lisan bizim lisanımızdır diyelim. Hayır, onu da diyemeyiz; çünkü o parçayı bize okudukları zaman biz de anlayamıyoruz. Vakıa [gerçi] anlayabilenlerimiz de var. Mesela yedi yüz binden ziyade İslam bulunan İstanbul şehrinde onu anlayacak yedi kişi elbette bulunur. Fakat yüz binde bir kişinin anlayabildiği lisana biz millet lisanı diyebilecek miyiz? Eğer kendimizi sıkıp da arayacak olsak, İstanbul da yedi tane Çince bilen dahi bulunabilir. Hatta yedi değil, belki yedi binden ziyade Fransızca bilen dahi vardır. Ancak, yedi bin kişinin Fransızca bilmesinden ötürü Fransız lisanı bizim için millet lisanı olamıyor. Bu hâlde, İstanbul da yedi kişinin o mahut lisanı bilmesinden dolayı bize millet lisanı olabileceğini iddia eden bulunabilir mi? Pekâlâ, ne yapalım? Bu hâlde bir gayret daha etmeli, yazılan şeyleri yedi bin kişiye ve eğer benim istediğim kadar gayret edilirse yedi yüz bin kişiye kadar anlatmalı. İstediğim gayret ise küçük bir şeydir: Arapça ve Farsçanın ne kadar izafetleri [tamlamaları] ve ne kadar sıfatları varsa kaldırıversek, yazdığımız şeyleri bugün yedi yüz kişi anlayabilmekte ise yarın mutlaka yedi bin kişi anlar. Şimdiki hâlde en açık söylediğimiz söz devletimizin himemât-ı mahsûsa-i terakkî-perverânesi değil mi? Bunu İstanbul da sekiz senecik olsun Bâbıâli ye devam etmemiş olan bir Osmanlı anlayabilir mi? Fakat daima ilerlemeye çalışan devletimizin himmet ve gayreti denilse elbette daha çok anlayan bulunur. Vakıa [gerçi] dimağlarına eski lisanın lezzeti [tadı] bulaşmış ve bu lezzet neden ibaret bulunduğunu kendileri dahi anlayamamış olan birkaç kimse benim tavsiye eylediğim kitabete [yazıya, yazışa] artık bu da pek kaba Türkçe! diye kusur bulacakları şüphesizdir, lakin bunda hak kazanamazlar. Kaba Osmanlıca derlerse doğru söylemiş ve fakat bu söz ile bizi yine ayıplayamamış olurlar. Çünkü bizim ihtiyacımız ne kaba Arapçaya ve ne de kaba Farsçayadır. Kaba Osmanlıcaya muhtacız. Bir adamın muhtaç olduğu şeyi ele getirmesi dahi hiçbir vakitte ayıp sayılamaz. İşte gazetelerin yazdıklarını herkese anlatabilecek gibi yazmaları hakkında zikrolunan [adı geçen] Varakacık ın gösterdiği fikrin ehemmiyetini ben bu suretle muvazene eyledim [ölçtüm]. Zannederim ki bu muvazene [ölçme] sizin dahi işinize gelir. Çünkü Arabî ve Farisînin yalnız sıfatlariyle izafetlerini [tamlamalarını] terk etmekle okuduğunu anlayabilecek kimselerin kat kat çoğalması elbette işinize gelir. (Basiret, 1871, Sayı 639) Kaynak Cevdet Kudret (1962), Ahmet Mithat, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, s. 22-24. 11

MERNUŞ UN ÇATAL KARA SI Hafize ŞAHİN hafize@hacettepe.edu.tr Batı, divan ve halk şiirinden beslenen Modern Türk şiirinde şairler, gelenekten de yararlanarak kendi şiir anlayışlarını oluştururlar. Halk şiiri ise temel söyleyiş zenginliğini; halkın söylemlerinden, hikâyelerinden ve inanışlarından alır. Halk şiirinden beslenen şairlerimizden biri olan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Türk resim sanatının gelişmesini etkileyen ressam kimliğinin yanı sıra güçlü şair kimliğiyle de edebiyatımızda adından sıkça söz ettirmiştir. Bedri Rahmi nin halk kültüründen yararlandığını gösteren en güzel örneklerden biri Karadut adlı şiiridir. Bedri Rahmi-Mari Gerekmezyan aşkının sembolü olan bu şiirin de yer aldığı Karadut kitabı için Bedri Rahmi nin oğlu Mehmet Eyüboğlu şunları söylüyor: Bu kitap bir bakıma Karadut Hanıma adanmış bir kitabedir. Karadut Hanım 1940 lı yılların başında Bedri Rahmi nin bir bronz büstünü yapmış, onu en Delifişek çağında ölümsüzleştirmiştir. Bedri Rahmi de Karadut kitabıyla Güzel Sanatlar Akademisi nde 1940 lı yılların başlarında tanıştığı heykel öğrencisi Mari Gerekmezyan ı ölümsüzleştirmiştir. (Eyüboğlu 2009: 61) Peki bu şiirde adı geçen çatal kara sözcüğü nereden geliyor, hiç düşündünüz mü? Turan Erol, Bedri Rahmi nin Karadut şiirindeki çatal kara sözcüğünü Çorum da öğrendiğini söyler. 1 Bedri Rahmi, bir gün Çorum da İskilip yoluna doğru resim tezgâhını kurar. Etrafındaki çocuklarsa çığlık çığlığa oyun oynuyorlardır. Bedri Rahmi nin başına toplanan çocukların her birinden bir başka eleştiri, bir başka yorum gelir. O da bir an olsun onları uzaklaştırabilmek için ellerine birer kâğıt kalem verip İskilip te ne kadar meyve adı varsa onları yazmalarını ister: Çocuklar yazıyorlardı, ama bazı meyve adlarını utana sıkıla yazıyorlardı: Kızmemesi üzümü, Karabaldır elması Meyve listelerinin en uzunu üzümler hanesi idi. En baştaki üzümü, Çatal kara salkımı tarif ettiler. Öyle güzel anlattılar ki, elimle koymuş gibi buldum onu pazarda. Yer yer mora kaçan kuzguni kara bir salkım. İki avuç doldurur taşar bile. İki üç katlı bir salkım. Bir tane daha var, o da simsiyah. Tam beş yıl dilinden düşmedi, Mernuş un: Çatal kara, 2 kat kat kara, özlü, tatlı, uçsuz bucaksız kara, bilâl kara, bir dilimi zehir zıkkım, bir dilimi candan tatlı kara. Sevda karası. (Erol 1984: 81-82) Turan Erol un kitabını okuyana kadar Karadut şiirindeki çatal kara sözcüğünün bir üzüm adından gelebileceğini hiç düşünmemiştim; yadırgamadığımız, bildiğimiz bir şeydi sanki. Hem her şeyi anlatıyor hem de süsten uzak, zengin çağrışımlara açık bir tanımlamaydı benim için: Karadutum, çatal karam, çingenem. Tam da Bedri Rahmi nin istediği gibi herkes çok kolay söylenmiş zannetsin! Oysa yıllarca didinip dursa insan, herhâlde böyle bir dizeyi kolaylıkla söyleyemez. Bu da gösteriyor ki ne saklı hazineler var Anadolu da da farkında değiliz! Şairin işi ise tam da bu: Böyle gizli hazineleri ortaya çıkarmak ve edebî bir dille yeniden yorumlamak KARADUT Karadutum, çatal karam, çingenem Nar tanem, nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın ağulum Günahımsın, vebâlimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın. 12 Kaynakça Turan Erol (1984), Günümüz Türk Resminin Oluşum Sürecinde Bedri Rahmi Eyüboğlu Yetişme Koşulları, Sanatçı Kişiliği, İstanbul: Cem Yayınevi. Bedri Rahmi Eyüboğlu (2009), Dol Karabakır Dol, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları (Kitapta ayrıca Karadut Sergi Resimlerine yer verilmiştir. Yukarıdaki resim kitaptan alınmıştır). www.bedrirahmi.com 1 Günümüz Türk Resminin Oluşum Sürecinde Bedri Rahmi Eyüboğlu Yetişme Koşulları, Sanatçı Kişiliği 2 Bedri Rahmi nin Çatal Kara yazısı 27 Temmuz 1959 da Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır, Bedri Rahmi yazılarında kendisine Mernuş diye seslenir (Erol 1984: 82).

Türkçe { Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. 13

HÜDİL KÖKLÜ KÜLTÜREL BİRİKİMİMİZLE Dr. Hiclâl DEMİR Osmanlıca I TANIŞMAK İÇİN Dr. Özge ÖZTEKİN Osmanlıca II OSMANLICA KURSLARI Osmanlıca I: Türk dilinin tarihî dönemlerinden biri olan Osmanlı Türkçesi, 6 yüzyıldan fazla bir zamanda çok geniş bir coğrafyada kullanılmış, yüksek bir medeniyetin yazı dili olmuştur. Osmanlı Türkçesi ile yalnızca edebî ürünler değil bilimin ve sanatın hemen her alanında pek çok eser yazılmıştır. Osmanlıca da denen klasik edebî dilde Arap alfabesi kullanılmıştır. Bugün artık tarihe karışmış bu yazı dilini eski kültür, bilim ve edebiyat eserlerimizi okuyup anlayabilmek için öğrenmek gerekir. Geçmişimizi bugüne taşıyan, Türk kültür dünyasını yansıtan eserleri okumak ve böylece köklü kültürel birikimimizle tanışmak amacıyla açtığımız bu kurs, başlangıç düzeyindedir. Alfabe, imla, Arapça kelime ve şekiller, Farsça kelime ve şekiller üzerinde durulacak olan kursun bitiminde kursiyerlerin matbu metinleri okuyabilmesi amaçlanmaktadır. Osmanlıca II: Katılımcıların Osmanlıca bilgilerini geliştirmeyi amaçlayan bu kursta, alanla ilgili kuramsal bilgiler metin örnekleri ile detaylandırılacaktır. Metin çözümlemeleri yaparken sözcükleri yanlışsız okumak, basit ve birleşik sözcüklerin anlamlarını bilmek, çok anlamlı ya da eş anlamlı sözcükleri doğru öğrenmek gerekir. Bu yüzden önce derste kullanılacak temel kaynaklar tanıtılacak, daha sonra eski ve yeni metinlerde Arap harfli Türk imlasının kullanımı ve kurallarına geçilerek Türkçe sözcüklerle Arapça ve Farsça sözcükler arasındaki yazım farkları ile Arapça-Farsça gramer kuralları üzerinde durulacaktır. Klasik Edebiyat, Klasik Müzik, Sanat Tarihi, Tıp Tarihi gibi Osmanlıca yazma ve basma metinleri okuma merakı/ihtiyacı duyan herkesi kurslarımıza bekliyoruz. ADRES: Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜDİL) TEL: (0312) 297 83 50-51 14 E-posta: hudil@hacettepe.edu.tr

HÜDĠL Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi TEL: (0312) 297 83 51 Web: www.hudil.hacettepe.edu.tr E-posta: hudil@hacettepe.edu.tr TÜRKÇE YOĞUN DĠL KURSU TURKISH INTENSIVE COURSE Ülkemizde kısa ya da uzun süre yaşamayı seçtiyseniz, AYDAN ERYĠĞĠT UMUNÇ Türk diline ilgi duyuyorsanız, Tek başınıza alışveriş yapabilmek, gezebilmek, ev kiralayabilmek, kısacası günlük yaşamınızı yardım almadan devam ettirebilmek istiyorsanız, Sizi Türkçe Yoğun Dil Kursumuza bekliyoruz. Türkçe Yoğun Dil Kursu, ülkemizde kısa ya da uzun süre yaşamayı seçen yabancılar ile üniversiteler arası anlaşmalar çerçevesinde, ülkemize sınırlı süre için gelen üniversite öğrencilerine 1 ayda (80 saat), günlük hayatlarını devam ettirecek düzeyde Türkçe öğretmek amacıyla düzenlenmiştir. Kursumuzda, anlama ve konuşma becerilerinin en kısa süre içinde geliştirilmesi hedeflenmektedir. Bu hedefi gerçekleştirmek için kullanılacak ders ve alıştırma kitabı, Merkezimiz öğretim elemanları tarafından özel olarak hazırlanmıştır. Kitabımızın yanı sıra derslerimizde ve ev ödevi olarak kullanılacak olan ek materyalimiz de kursiyerlerimize ücretsiz olarak verilecektir. Derslerimiz, en az 5 en fazla 15 öğrenciyle sürdürülecektir. Kursumuza devam eden ve başarılı olan kursiyerlerimize Başarı Belgesi, devam edip başarısız olanlara ise Katılım Belgesi verilecektir. 15

YAZARAK KENDİNİZİ ve HAYATI KEŞFEDİN YARATICI YAZARLIK KURSU DOÇ. DR. G. GONCA GÖKALP ALPASLAN Duygu ve düşüncelerimizi yazarak anlatmak, genellikle yalnızca eğitim sürecinde aldığımız kompozisyon derslerine ait bir etkinlikmiş gibi düşünülür. Oysa yaşamın içinde çoğu kez kendimizi yazarak ifade etmek ihtiyacı duyarız da bunu nasıl yapacağımızı bilemeyiz. İşte bu noktada Yaratıcı Yazarlık dersleri, her yaştan ve her meslekten insana rehberlik etmeyi amaçlayan keyifli bir etkinliktir. Bu kursta okuduklarımızı yorumlamak, yazarak hayatın içinde olmak ve yazılarınızın eleştirel ortamda değerlendirilmesi yazma becerimizi güçlendirecektir. Yazmaktan zevk alıyorsanız, yazdıklarınızı paylaşmak ve bu konuda kendinizi geliştirmek istiyorsanız Yaratıcı Yazarlık derslerinden yararlanabilirsiniz. HÜDİL Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi TEL: (0312) 297 83 51 Web: www.hudil.hacettepe.edu.tr E-posta: hudil@hacettepe.edu.tr 16

JAPONCA フ デ ィ ル RYOKO ASANO KURSU Özellikle farklı bir yazı sistemine sahip olması dolayısıyla Japonca öğrenilmesi çok zor, hatta imkânsız bir dilmiş gibi gelir çoğumuza. Oysa bilhassa Türkler için, Türkçeyle benzer bir yapıya sahip olan Japoncayı öğrenmek son derece kolay, eğlenceli ve zevkli bir iştir. Bu kursta, hiçbir zorluk ve stres yaşamadan eğlene oynaya Japon dilinin yanı sıra televizyonda, internette bir resimmiş gibi seyrettiğiniz Japon yazısını okumayı da öğrenecek, Japon kültürünü yakından tanıma imkânı bulacaksınız. Okuma ve yazmayla birlikte konuşmaya da büyük önem verilen öğretim programımızla daha ilk günden Japonca konuşmaya başlayacaksınız. Başlangıç seviyesinde olsa da kursu tamamladığınızda, edinmiş olduğunuz Japonca dil bilgisi ve kelime hazinesiyle kendinizi oldukça iyi ifade edebildiğinizi göreceksiniz. Yeni başlayanlar için tasarlanmış olan bu kurs, orta ve ileri seviye kurları ile sürecektir. HÜDİL フディル ハジェッテペ 大 学 言 語 教 育 実 践 研 究 センター Hacettepe Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi TEL: (0312) 297 83 51 Web: www.hudil.hacettepe.edu.tr E-posta: hudil@hacettepe.edu.tr 17

DEYİMLER ve ÖYKÜLERİ IV Deyimlerimizin pek azının öyküsünü biliyoruz. Bir kısmını neredeyse unutmuşuz, kullanım yerlerini de bilmiyoruz. Bazı deyimlerimizin ise ne varlığından ne de kullanım yerinden haberdarız. Durum bu ise buyrun köşemize. Yine üç deyim ve sıradışı üç öykü köşemizde sizlerin ilgisini beklemekte. 1.Münasebetsiz Mehmet Efendi Sultan II. Mahmut, halka yakınlığı ile tanınan bir Osmanlı padişahıdır. Sık sık saray dışına çıkar, halkın içine karışır, halkın gündemini meşgul eden kişileri ve olayları takip eder. Rivayete göre bu Sultan zamanında Mehmet Efendi isminde bir kişi münasebetsizliği ile İstanbul halkı içinde epey şöhret bulur; hatta sarayda bile Mehmet Efendi ile ilgili latifeler anlatılır. Şöhreti saraya kadar ulaşan bu kişiyi Sultan da merak eder ve onun anlatıldığı kadar münasebetsiz olup olmadığını ölçmeye niyetlenen Sultan, Mehmet Efendi yi saraya davet eder. Münasebetsizliği ile meşhur Mehmet Efendi ile iki saat kadar sohbet eder, değişik konular hakkında adama sorular sorar; ama sohbetleri sırasında adamcağızın hiçbir münasebetsizliğine rastlamaz. Mehmet Efendi, Sultan üzerinde son derece olgun ve aklı başında bir beyefendi izlenimi bırakır. Gördüklerinden hoşnut olan Sultan, adama haksızlık edildiğine karar verip iki kese altınla Mehmet Efendi yi ödüllendirir. Aradan aylar geçer. Mehmet Efendi nin münasebetsizliği ile ilgili fıkralar hem saraydaki hem de sokaktaki halkın dilinde dolaşmaya devam etmektedir; artık Sultan bunları pek de umursamaz; adamı bir imtihandan geçirmiştir. Bir gün Babıâli yolundaki kalemleri teftişten dönen Sultan, bir adamın feryat edip koşarak faytona doğru yaklaşmakta olduğunu görür. Yaklaşanın Mehmet Efendi olduğunu anlayan Sultan, arabacıya faytonu durdurmasını emreder. Tam da yokuşun başında duran fayton geri geri kaymakta atlar da ayakta durmakta zorlanmaktadır. Soluk soluğa kalmış adam Sultan a Hünkarımız Efendimiz zurna çalmayı bilirler mi acaba? diye sorar. Bu garip soruya Sultan Hayır, bilmem Mehmet Efendi. diye sakin şekilde bir karşılık verir. Sultan, arabacıya tam da devam emrini vereceği sırada adam tekrar söze girer ve Efendimiz, bendeniz de bu zurna denen çalgıyı hiç çalamam. Mamafih uzaktan akrabam Mısırlı Molla Kasım evvelce bu çalgıyı pek iyi çalarmış. Sizin hanedan sülalesinde zurna ile ilgili tecrübesi biri olan yok herhalde. diye konuşmayı anlamsız bir akış içinde sürdürmeye devam ettiği sırada atların ayaklarının yavaş yavaş geriye doğru kaydığını ve arabanın devrilme riskini hisseden Sultan ın Vallahi bu münasebetsizliğe ne benim kalbim ne de atların ayakları dayanacak. Arabacı, hemen buradan uzaklaşalım. demesiyle münasebetsiz Mehmet Efendi uzaklaşmakta olan faytonun ardından bakar kalır. İşte o günden beri Münasebetsiz Mehmet Efendi sözü hangi ortamda nasıl hareket edeceğini bilemeyen, olmadık yerde olmadık söz söyleyen insanlar için kullanılan bir deyim halini almıştır. 2. Turnayı Gözünden Vurmak Asuman BAYRAM abayram@hacettepe.edu.tr Uzun süren bir bekleyiş ya da sessizliğin ardından elde edilen bir kazancı ifade için kullandığımız bu deyimin öyküsü, bir avcı hikâyesine dayanmaktadır. Bugün Avcılar Kulübü adını taşıyan ve avcıların toplanıp ahbaplık ettikleri yerler olarak bilinen mekanların varlığı farklı adlarla da olsa çok eski zamanlardan beri bilinmektedir. Osmanlı zamanında avcılık mesleğinin günümüzdekinden çok daha revaçta olduğu düşünülürse bu tarz avcı birliklerinin müdavimlerinin bu işe verdikleri önem de daha iyi anlaşılabilir. Her biri diğerinden merdane avcıların devam ettikleri böyle bir mekanda anlatılan avcılık öyküleri de pek tabii birbirinden ilginç ve ateşli olmalıdır ki bu gereği yerine getirmek amacıyla anlatılan öykülere dozunu kaçırmadan mübalağa karıştırmak da mesleğin icracılarının sıkça başvurduğu yollardan en mübah olanı sayılır. Şimdi gözümüzü böyle bir avcı kulübüne çevirelim ve avcı meclisinde anlatılanlara bir kulak kabartalım. Kulübün en saygın ve yaşça diğerlerinden ileride olan kişisi Şikarizade Sayyat Ağa adında bir zattır. Herkes durmadan konuşur, birbirinden ilginç öyküler anlatır ama mecliste bir kişinin ağzını bıçak açmaz. Bu durum meclistekilerin dikkatini çeker ve Sayyat Ağa ya suskunluğunun sebebi sorulur. Aman Sayyat Ağam, yok mudur şöyle akıllara durgunluk verecek bir avcı hikayesi? diye ısrarlar başlar. Sayyat Ağa, vakur tavrını bozmadan Aman evladım! Açmayın gençlik yaralarımı, sızlatmayın şu yaşlı bağrımı! dediği anda mecliste oturanların merakı iyice körüklenir. Israrlar yalvarışa dönüşür. Artık ortamdaki gürültü önü alınamaz bir hale gelince Sayyat Ağa başlar usul usul anlatmaya: Çok gençtim, ilk av tecrübemdi. Gökte uçan bir turna gördüm. Niyetim öldürmek değildi; bacağına nişan aldım. Hayvancağız haykırarak yere düştü. Tazı turnayı kaptı getirdi. Bir de ne göreyim! Benim öylesine attığım kurşun kuşun sağ gözünden girip sol gözünden çıkmış. Ben kanlar içindeki turnaya eyvah ederken gökte bir bölük turna kanlar içindeki kuşu alıp havalandılar ve kayboldular. Yıllardır ne zaman ava çıksam o uğursuz günü hatırlatmak amaçlı olsa gerek turnalar bölük bölük tepemden geçer durur. Meğerse bu olay dünyadaki bütün turnalara duyurulmuş ve o günden sonra içlerindeki kör turnaya yol göstermek için bölük bölük turnalar katar katar uçmaya başlamış. Aradan yıllar geçti. Geçenlerde o kör turna rüyama girdi. O da benim gibi epey yaşlanmış. -Ey üstat avcı, avcıların piri! Sen nasıl merhametli, mübarek bir adammışsın. İki gözüm sana feda olsun, dedi. Mecliste bulunan ve anlatılanları hayretle dinleyen bir adam dayanamayıp Sayyat Ağa ya şöyle bağırır: -Hey Sayyat Ağa! Durdun durdun en sonunda turnayı da gözünden vurdun. Helal olsun sana be! Helal olsun! 3. Çadırını Başına Yıkmak Eskiden vezirlerin görevlerinden azlini göstermek üzere kaldıkları çadırlar padişahların emriyle yerinden söktürülür ve yıktırılırdı. Özellikle Osmanlı Devleti zamanında uygulandığını gördüğümüz çadırını başına yıkma geleneği günümüzde geçerliğini yitirmiş olsa da bugün birinin işine son vermek anlamında damını başına yıkmak deyimini daha çok kullanmaktayız. 18 Kaynak İskender Pala (2008), İki Dirhem Bir Çekirdek, İstanbul: Kapı Yayınları.