küreğini denize düşürüyor, düştüğünü fark edemiyor. Amcam kalkıyor, siye küreği ile kayığı dayanacak, bakıyor kürek yok, kayıktakilere soruyor, kimse

Benzer belgeler
Mersin avcılığını kancalar ile yapardık. Kancalar Sürmene de yapılırdı. Bir ara Romanya da yapılmış kancalar da gelmişti. Kullanacağımız kancaları 20

İkiz Ömer in Ramiz (ŞAHİN)

Ofluoğlunun Hasan (OFLUOĞLU)

PARAKETA Paraketa yapımında Kullanılan Malzemeler

SU ÜRÜNLERĐ AVCILIĞINDA KULLANILAN AĞLARIN ÖZELLĐKLERĐ VE AVCILIKTA KULLANIM ZAMANLARI GIRGIR AĞLARI

Lütfilerin Aydin'in Ruşen (YETMİŞBİR)

BOGAZ DA 30 BALIK TÜRÜ YOK OLMAK ÜZERE

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

yaşam boyu bağlanırsanız.

SOLUNGAÇ AĞLARI İLE AVCILIK

Karadeniz de Orta Su Trolü İle Avlanan Pelajik Balıkların Bazı Biyolojik Özellikleri ve Avcılık Verilerinin İncelenmesi

Olta Çubukları (Kamışlar)

Çizelge 5. Edremit Körfezi su ürünleri kooperatifleri ve üye sayıları (Ceyhan ve diğ. 2006) S.S. Altınoluk Su Ür. Koop.

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Öykülerin sıralaması, söyleşi yapılan tarihlere göre oluşmuştur.

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI DENİZCİLİK IĞRIP AVCILIĞI 624B00028

Anzarot Muzaffer (ŞEN)

TurkSail - Yelkencilerin Evi Çarşamba, 02 Eylül :52 - Son Güncelleme Çarşamba, 02 Eylül :47

Dersin Adı Alan Meslek / Dal Dersin Okutulacağı Dönem / Sınıf Süre. Dersin Amacı. Dersin Tanımı Dersin Ön Koşulları

Uzun Osmanların Hasan'in Haşim (İNAN)

HAMSİ AVCILIĞI ve BAKANLIK UYGULAMALARI. Vahdettin KÜRÜM

Su Ürünleri Avcılığı. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü Avcılık ve Kontrol Daire Başkanı Dr. M. Altuğ ATALAY

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

İstanbul Gırgır Teknelerinde Kullanılan Ağ Takımların Teknik Özellikleri Üzerine Bir Araştırma

Hüseyin KILINÇ. Fotoğraf, Babam kıçtan takma motoru olan kayığımızın başında

Şekil 280. Kuşadası genel görünümü ve balıkçı tekneleri. Şekil 281. S.S. Kuşadası Su Ürünleri Kooperatifi İdari Binası

Hangi balık ne zaman yenir? Çipura: Akdeniz ve Ege kıyılarında yaygın olan çipura ya seyrek de olsa Marmara da da rastlanır. Ege de Kasım, Akdeniz de

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Minti Monti. Yaz 2013 Sayı:10 Ücretsizdir. Yelkenli Tekneler. Nasıl Yüzer, Bilir misin?

SU ÜRÜNLERİ VE KÜLTÜR BALIKÇILIĞI

En buruk 'vira bismillah'

HASAN KOLCUOĞLU ADANA

TÜRKİYE SU ÜRÜNLERİ AVCILIĞI SEKTÖRÜNDE SAMSUN İLİ BALIKÇILIĞININ ÖNEMİ, SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Ö.Ç BİLFEN ANAOKULU 5 YAŞ GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İSTANBUL İLİNDE SU ÜRÜNLERİ DENETİMLERİ. İL GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK MÜDÜRLÜĞÜ

Hatırlatma: 1. Ünitede canlıların en küçük yapı biriminin hücre olduğunu,

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

TÜRKÇE PAMUK DEDE soruları yukarıdaki metne göre cevaplayınız. 1) Aşağıdakilerden hangisi Pamuk dede nin yaptığı işlerden birisi değildir?

Ö.Ç BİLFEN ANAOKULU 5 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi 2018 ARALIK AYI EĞİTİM BÜLTENİ

Kocaman Bir Set! 3. Her sene milyonlarca turist Çin Seddini görmeye gelir. 4. Turisler duvarın üstünde yürümeyi çok severler.

Ayancık ve kalkancılık

ATATÜRK'Ü ANIŞ. Adım-Soyadım:...

--- ZEKÂ SORULARI ---

Kara Mehmet in Cemali (ERDOĞMUŞ)

Gökçeada ve Bozcaada da (Kuzey Ege Denizi) Kullanılan Uzatma Ağlarının Yapısal Özellikleri

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

2.2. ÇANAKKALE ÇANAKKALE MERKEZ

Selin A.: Yağmur yağdığında neden gökkuşağı çıkar? Gülsu Naz Ş.: Neden sonbaharda yapraklar çok dökülür? Emre T.: Yapraklar neden sararır?

Menümüzü incelediniz mi?

Elvan & Emrah PEKŞEN

PoloStart2 Istituto Comprensivo Marcello Candia Milano. ESEMPI DI PROVE DI INGRESSO IN LINGUA MADRE a cura di Emanuela Crisà

Rize İlinde Kullanılan Uzatma Ağlarının Teknik Özelliklerinin Belirlenmesi

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

C.B.Ü. Fen Bilimleri Dergisi ISSN C.B.U. Journal of Science 5.1 (2009) (2009) 19 26

AY Mühendislik.

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

4.SINIF KİMYA KONULARI

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

DİP TROLÜ İLE İKİ FARKLI DERİNLİKTE AVLANAN MEZGİT (Gadus merlangus euxinus N. 1840) BALIĞININ AV VERİMİ VE BOY KOMPOZİSYONUNUN DEĞİŞİMİ

Fotoğraf; Celal Dedem ve küçük kayığı.

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com

BİZE KATILIR MISINIZ?

FORUM EGE GÜNEŞİ ANAOKULU YILDIZLAR SINIFI AYLIK EĞİTİM VE BRANŞ DERSLERİ PROGRAMI

Tekstil Liflerinin Sınıflandırılması

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

AĢağıdaki sözcüklerle tümceler kurunuz! 6

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ TÜRK İŞARET DİLİ


Balıkçılıktan vaz geçmiyorum Yeni bir kayık

MADDENİN ÖZELLİKLERİ

DİNAMİK DERSİ FİNAL SINAV SORULARI. Adı, Soyadı; İmza: Tarih

KIRLANGIÇ L: Chelidonichthys lucerna M: Kırmızı Kırlangıç Đ: Tub gurnard A: Roter Knurrhani F: Grondin perlon

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

SAROZ KÖRFEZİ DİP UZATMA AĞLARININ TEKNİK ÖZELLİKLERİ ve YAPISAL FARKLILIKLARI

sonuç ve değerlendirme

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017

zeytinist

5. Et et içinde, et fit içinde Dünya dümeni, onun içinde.

Doğada Keşif Yapıyoruz

4.SINIF TÜRKÇE 15. HAFTA SONU ÖDEVİ

Ç ÇABUK ÇAKI ÇALIŞMAK ÇAMAŞIR ÇAMUR

T.C. İSTANBUL VALİLİĞİ İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü. İL GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK MÜDÜRLÜĞÜ GENEL İCMALİ

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

HADİ BAKALIM KOLAY GELSİN ZOR GİBİ GÖRÜNEN BASİT BİR TOPLAMA

Giresun İli Balıkçılığına Genel Bir Bakış

Denizin Kadillakları Bölü m 4 Demek önünde ve arkasında da yayınlanmış bölümler

Transkript:

Molla Ahmet (İNAN) 1945 doğumluyum. 1956 yılında ilkokulu bitirince balıkçılığa başladım. Yaşamım boyunca balıkçılık dışında başka bir işim olmadı. Denizi bırakalı iki yıl oluyor. Kaba bir hesapla yarım asırdan fazla bir fiil denizde balıkçılık yapmışım. Denizi bırakalı diyorum, balıkçılığı değil, çünkü oğlum balıkçılık yaptığı için, onun ağlarını yapıyor, bir şekilde balıkçılığa devam ediyorum. Annemin babası Haşim dedem, Kızılırmağa mersin balıkçılığı için geldiklerinden buraları bilirmiş. Sürmene Ruslar tarafından istila edilince kaçıyorlar. Yakakent in kurucularından Köroğlu Hasan, kalması için ikna edince, burada kalmış, bir daha geri dönmemiş. Ayrıca orada çocukları yaşamayan anneannemin, buraya gelince dört kız ile iki oğlu (Ömer ve Osman dayım) oluyor. Haşim dedem daha sonra kalkan avcılığı yapan ve dostluğu olan Osman dedemi getirtiyor. Babamın Haşim Dedemin kızı ile evlenmesi sonrası iki aile akraba oluyor. Soyadı Kanunu sonrası Haşim Dedemler Yetmişbir soyadı yerine Şahin i, Osman Dedemler ise Eminoğlu soyadı yerine İnan soyadını alıyor. Çocukluğumda 5 ve 7 metrelik iki kayığımız vardı. Bir tanesinde 9 beygir lambalı dizel, İsveç Malı iskandiye marka motor vardı. Bu motorlarda akü olmadığından, ilk hareketi sağlamak için, kafası pürmüzle ısıtılır, ilk hareket için valantın çevrilmesi sağlanarak, makine öyle çalıştırılırdı. Küçük kayıklar yelken ve kürekle gittiklerinden, özellikle kürek kayıklar için çok önemli bir ekipmandı. Bununla ilgili amcamın anlattığı unutmadığım bir hatırası var. Yaşar abi (ARPA), İsmail abim (KUŞ), Hüseyin amcam (İNAN) Terme ye kürekle molozmacılığa gitmişler. Amcam kayıkta arkasına yaslanıp, biraz uzandığında, siye 101

küreğini denize düşürüyor, düştüğünü fark edemiyor. Amcam kalkıyor, siye küreği ile kayığı dayanacak, bakıyor kürek yok, kayıktakilere soruyor, kimse bilmiyor. Bereket ay ışığı varmış, geldikleri tarafa yarım saat falan gidip, siye küreğini buluyorlar. Motor bulmuş gibi seviniyorlar. Irmağa kayıkla giderken, poyraz olduğunda kürek çekmekte zorlandığımızda, amcam dümende kalır, bizi kayıktan indirir, halat bağlatarak sahilden kayığı çektirtirdi. Halatı kayığın başından bağlarsa omzumuza fazla yük binmez, kolay çekerdik. Böyle çekerken kayık sahile doğru zorlarsa, bu sefer halatı ortadan bağlar, o zaman da, omzumuza çok yük biner, kayığı zorlukla çekerdik. Kayıklarda molozmacılıkta iki kişi, kalkancılıkta ise 4-5 kişi olurdu. Masraflar düştükten sonraki gelirin yarısı tayfaların arasında bölüşülürdü. Herkes kayığını kendi evinin önüne çekerdi. Kayıkların çekilmesi için deniz kenarında herkesin ırgatı vardı, kayıklar oraya felekler kullanılarak çekilirdi. Bir de kayığı olan herkesin, malzemelerini ve gerektiğinde kayığını çekebileceği kayıkhaneleri bulunurdu. Avlanma araçları için malzeme bulmak zor olduğu gibi, var olanlar da çok dayanaklı ve sağlam değildi. Ağlar elle dokunur, en fazla iki üç yıl dayanırdı. Dayanıklılığı artsın, çürümesin, sağlam oldun diye kalkan ağları bezir yağı ile yağlanır, molozmalar ise çam kabuğunun toz haline getirilip, kaynatılması ile hazırlanan karışıma sokulurdu. Barbunya ağı, ip olmadığından, ince kukla ipi ile dokunurdu. Hatta ben de bir keresinde kukla ipi ile barbunya ağı dokumuştum. Molozmanın yakası keçi kılından örülürdü. O zamanlar Vezirköprü, Havza taraflarında çok keçi vardı. Oralardan babamlar keçi kılı getirirlerdi. Onu büktürürler, serçe parmağım kalınlığında ip yaparlardı. O kadar zahmetle hazırlanan bu ipten yapılan çöpür yakayı, saldırganlığı ve parçalayıcılığı çok olan kofananın ısırıp kopardığı olurdu. Kofananın bu saldırganlığı nedeni ile ben de bıraktığı bir hatırayı elli yıldır elimin ayasında taşıyorum. Bu hatıra, 4-5 kiloluk bir kofananın elimi ısırması sonrası olmuştu. 102

Bereketli yıllar Çocukluğumuzda balık kıtlığı olmaz, her zaman balık olurdu. Ancak Hüseyin amcam söylemişti, bir sene balıkçılık olmamış, Trabzon dan gelenler muşambalarını, çizmelerini satmak zorunda kalmışlar. Ama ben hiç böyle bir durumla karşılaşmadım. Eskiden adam yüzüne hasrettik, balıkçılık yapmaya gittiğimiz ırmak civarında her yer boş ve tenhaydı. Irmak bölgesinde balıkçılık yaptığımızda, denizde hava bozduğunda kayıklarla ırmağın içine girer, sahile çadır kurardık. Bir adam gelse de, oturup sohbet etsek derdik. Bazen yazılardan köylüler, çobanlar gelir, adam görmüş olurduk. Onlar gelirken yoğurt getirirdi. Getirilen bu yoğurtları, yemek yerken kullandığımız tahta kaşıklarımızla yerdik. Kaşıkları unuttuğumuzda ya da yetmediğinde, beyaz midye kabuklarını kaşık yerine kullanırdık. O yediğimiz yoğurtların tadı hala damağımdadır. Yokluğun ya da onca eziyetin sonunda yenmiş olmasından olsa gerek. Fotoğraf; Ulugölde avcılık sırasında mola 103

Bafra balıkçılık yaptığımız yere uzak ve ulaşım imkânları uygun olmadığından, ekmeğimizi kendimiz yapardık. Ekmeğimiz mısır ekmeği olurdu. Mısır ekmeği yapmak için, bilegi denen büyük bir tepsiye, yapışmaması için altına lahana yaprağı döşenerek, mısır unundan yapılmış hamur basılırdı. Daha sonra tepisinin üzeri kapatılarak, altından ve yanlardan gelecek şekilde ateş yakılır, mısır ekmeği yapılırdı. Yapılan bu ekmek, iki üç gün geçtiğinde taş gibi olur, kurşun atsan geçmezdi. O ekmekleri ısıta ısıta yerdik. Ekmeğimizi pişirdiğimiz bilegiler Sürmene tarafından gelirdi. Buralarda bulunmazdı. Bilegiler ateşe dayanıklı olup, özel taş ocaklarından çıkarılırmış. İşlemesi kolay bir taş olduğundan, ortası özel aletlerle oyularak, tepsi haline getiriliyormuş. Bu kaplar Doğu Karadeniz tarafında ekmek pişirme dışında bazı yemekleri pişirmek için de kullanılırmış. Bileki / pileki Düz taş, ocakta kullanılan ve mısır ekmeği pişirilen taş demektir. Bileki; ateşe dayanıklı, işlemesi kolay, damarı ve eki olmayan düzgün kara taştan yapılmaktadır. Çeşitli büyüklüklerde olabilmektedir. Genellikle tepsi biçiminde yuvarlak olarak olup çapı 90 cm olan bileki / pilekilerde 6 kg, çapı 45 cm olan bileki / pilekilerde 3 kg ekmek pişirilebilir. Ekmek pişirmek için bileki / pileki canlı yanan ateşin içine yerleştirilir. Hamur ısınmış bileki / pilekinin içerisine koyulur. Üzeri sac ile kapatılır. Sacın üzerine de ateş yakılır. Bileki / pilekinin sıcaklığı ve sacdan yansıyan sıcaklıkla ekmek yavaş yavaş pişer Prof. Dr. Necati DEMİR; http://www.necatidemir.net/images/demir/bkosem/bileki_pileki.pdf Balıkları, başka bir kap olmadığı için, çuvallara koyup taşıdığımız olurdu. O zamanlarda naylon perde bile yoktu. Ağ sararken, kurşun yaka takıramasın, balıklar kaçmasın diye küpeşteye çul perde sererdik. Bir gün yakaladığımız balıkları gönderdik, biz çalışmaya devam ediyoruz. Çolak Mehmet (AKTAŞ) ile ağ sardık, 10-15 kilo kefal ile 104

bir mersin balığı aldık. Denize tekrar çıkarken, bu balıkları taşımamak için, çul perdeye sarıp, kuma gömdük. Akşam denizden dönüp, balıkları almaya gittiğimizde, çakallar kuma gömdüğümüz balıkları yediği gibi, perdeyi de didik dik etmişti. Hem balıklardan, hem perdeden olduk. O zamanlar balık o kadar boldu ki, denizde balığın atlayıp da kafamıza çarptığını bilirim. Bir seferinde sabaha karşı 1.5-2 kg lık bir kefal sıçradığı gibi Çolak Mehmet in kafasına çarptı. O da dışarıdan bu taşı kim attı diye bize sormuştu. Hâlbuki kayığın içine baksa, kafasına çarpan kefalin, çarpma ile solungaçlarından kan geldiğini görecekti. Hüseyin amcamın anlattığı bir olay, eskiden balık bolluğunu göstermesi bakımından hayli anlamlıdır. Hüseyin amcam oğlu Osman ın da olduğu bir grupla Mayıs ayı başında Karaboğaz ın oralara barabatçılığa gidiyorlar. Karaboğaz ın ağzı biraz açıkmış, inceden su akıyormuş. Orada ilk barabatı çektiklerinde, ağ istavrit ile dolu geliyor. Ağdan aldıkları o balıkla kayığı dolduruyorlar. Ancak istavrit o zamanlar fazla para etmediğinden aldıkları balık hoşlarına gitmiyor. Amcam gemicilere, buraya kadar geldik, gece yatalım, belki sabah barbunya alırız diyor. Sabah gün ışırken kalkıp, barabatı çektiklerinde bu sefer ağ olduğu gibi kıpkırmızı barbunya ile dolu geliyor. Bunun üzerine kayıktaki istavriti döküp, barbunyaları kayığa alıyorlar. Mersin avcılığı Mersin balığı avcılığı her zaman olur, Nisan-Mayıs aylarında gün dönümü ile avcılık bırakılırdı. Avcılıkta kanca kullanılırdı. Kancaların takıldığı ipler Gümüşhacıköy den getirilen kendirden bükülerek yapılır, çürümesin diye katranla boyanırdı. Kancaların takıldığı bu takımlara saluk denir, Kızılırmak ın ağzına konurdu. Bir saluk 25 kulaç - 30 kulaç uzunluğunda olur, Mersin balığı salukların olduğu suya geldiğinde kancalara takılırdı. Kancaları Demirci Mehmet e (KARAGÜLLE) yaptırır veya başka yerlerden getirtirdik. 105

Kızılırmak ve Yeşilırmak mersin avcılığının yapıldığı en önemli iki ırmaktı. Havyar elde etmek için yapılan bu avcılık, bazı balıkçıların sürekli yaptıkları bir uğraştı. Mevsimi geldiğinde, Sürmene tarafından bu iş için gelenler olurdu. Sürmene den gelenler kancalarını orada yaptırırdı. Mersin avcılığı ile ilgili ilk düzenleme Ticaret Vekâleti tarafından 06.03.1958 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan Balık Avcılığının Tanzimine Dair 5 Numaralı Sirküler ile yapılmıştır. Bu düzenleme ile Şip balığının 15, Mersin balığının 10 kilodan küçük olanlarının avlanmaları yasak lanmıştır. 01.04.1971 tarihli Resmi Gazete de Ticaret Bakanlığı tarafından yayımlanan Su Ürünleri Avcılığının Düzenlenmesine Dair 27 Numaralı Sirküler ile alanları da içeren yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Gıda-Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Su Ürünleri Genel Müdürlüğü tarafından 14.03.1976 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen 1976-1977 Av Dönemine İlişkin 4 Numaralı Sirküler ile mersin avcılığı tamamen yasaklanmışsa da, izleyen yıllarda, 9 Mart 1997 tarihli Resmi Gazete de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünce yayımlanan Denizlerde ve İçsularda Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen 1997-1998 Av Dönemine Ait 31/1 Numaralı Sirküler ile avcılığı tamamen yasaklanana kadar, Huso huso türü mersin balıklarının 140 cm ve daha büyüklüklerinin avlanmasına izin verilmiştir. Bu konudaki düzenlemeler için Ek-3 e bakınız. Saluklar kuyu kenarlarındaki sığ sularda çakılmış olan kazıklara bağlanırdı. Saluklardaki kancalar, tabandan biraz yüksekte olacak şekilde tuzak gibi dururdu. Saluklar sabit çakılı kazıklara bağlı olduğu için, balıklar onları sürükleyemez, takılıp kalırdı. O zaman baraj olmadığından, Kızılırmak çamurlu, bulanık akıyordu. Balıklar ırmağın o bulanık suyuna gelirdi. Saluklara 30 cm kadar uzunlukta kancalar, bir metre kadar aralıkla takılırdı. Kancalar kurulduktan sonra, her gün sabah kontrol edilirdi. Kancaların uçları körlendiğinde, balık değdiği zaman, hemen batması için alınıp eğelenir, uçları sivrileştirilirdi. Kancalar damaklı 106

olduğundan, balığa battığında, balık ondan kurtulamazdı. Bir hafta, on günlük süre sonunda saluk takımı alınıp, başka takım konur, alınanlar da bakımdan geçirilerek kancaları eğelenirdi. Mersin avcılığı işini, ırmakta avcılık yapanların hepsi havyarı için yapardı. Etinden para kazanmak için yapılmazdı. Çünkü o zamanlar araba yok, tutulan balıkları at arabası, öküz arabası ile götürmek lazım, bu zahmetli bir iş. Ama havyar işi öyle değildi. Havyar, balığın karnı açılıp, zarından çıkarılır, elekte geçirilerek salamurası yapılırdı. Salamura için, tozu vardı, ne kadar kullanılacaksa, o kadar toz sulandırılarak hazırlanırdı. Havyarlar, salamurası yapıldıktan sonra kutulara basılırdı. Kötek avcılığı Kötek balığı iplik ağ ve manyat ağları ile avlanırdı. Bütün ağlar o zamanlar elle dokunur, en fazla iki üç yıl dayanırdı. Ordu, Terme den gelip manyatla kötek tutanlar olurdu. Biz genellikle molozma ile tutardık. Kötek balığı denizde gezerken, damağı ile küt, küt, küt diye ses yapar. Bu ses dinlenirse duyulur, bu sese göre balığın yeri bulunur. Bununla ilgili başımdan geçmiş bir olay var. Bızdık Hüseyin (DEMİR) ile kötek ağlarını alarak ırmak tarafına çalışmaya gittik. Kulağıma bir ses gelmeye başladı. Yağmurlu veya çiseli havalarda egzozun üzerini, içine su girmesin diye, teneke bir kutu ile kapatırdık. Ben duyduğum bu sesi, sırtım da motora dönük olduğundan, egzoza kapatılmış teneke sesine benzeterek, Hüseyin, egzoza niye kutuyu koydun diye seslendim. O da, hayır egzozu bir şeyle kapatmadım deyince, motora döndüm, gerçekten de egzozun açık olduğunu gördüm. Bunun üzerine sesi dikkatlice dinleyince, bu sesin kayığın altındaki köteklerden geldiğini anladım. Ağı sarıp kaldırdığımızda, oradan 7-8 kiloluk, 60 kadar kötek almıştık. Avlanılan kötek balıklarının 10-12 kg olduğu olurdu. Ancak ağlar ince ve dayanıksız olduğundan kolay delinir, balıkları zapt edemezdi. Bir balık alsan on balık ağı delip kaçardı. Bu yüzden yakalanan balığı, ağdan gelirken kaçmaması için, sudan çıkmadan önce çarprakla (kepçe) kayığın içine alırdık. 107

Bir gün Cingonun Necat (CENGİZ) Kızılırmak Fenerin sekiz kulaçlarında ağ sarmış, ağında da o kadar balık var ki, kayığa aldığı kötek balıkları çırpınarak kayıktan denize düşüyordu. Ağının daha büyük kısmı denizde, yakaladığı balıklar da kayığa alamayacağı kadar çoktu. Amcama Hüseyin abi, gel şu ağın bir kısmını kaldır da, balıklarını sen al diye selendi. Amcam da niye senin ağını kaldıracağım, sarar ben de balık alırım dedi, onun teklifini kabul etmedi. O zamanlar balık bol olduğundan, yakalamak sorun değildi. Nitekin daha sonra biz de ağ sarıp balık almıştık. Bir seferinde yine ırmak tarafında çalışıyoruz, bir ton kadar kötek balığı avladık, ırmağa gelip kayığı çektik. Balığın 500-600 kilosunu at arabasına koyup, Bafra ya kabzımala gönderdik. Bafra da kabzımal olarak Derviş, Oflu İsmail (KAMA), Turan ın babası Parlak Süleyman (ERTÜRK) vardı. Geriye 300-400 kilo kadar balık kaldı. Amcama kalan balık ne olacak diye sordum. Amcam oğlum kalan balıkları da şurada bir öküz arabası var, ona koyun, Koşu köyüne gidip patatesle, fasulye ile değiştirin dedi. Hiç unutmam, kötekleri verip, yerine 4 çuval patates ile 2 çuval fasulye almıştık. Aldıklarımızı getirip kayığa koyduk. Amcam balıklar para etmiyor, yakalasak da bir faydası olmayacak, dönelim dedi. Bunun üzerine yelkeni açtık, Gümenez e (Yakakent) gittik. Hamsi avcılığı Hamsiyi manyatla tutardık. Dedemin senelerce uğraşarak çuvaldız iğnesi ile yaptığı, 100 kulaç boyunda, 6 kulaç derinliğinde, derinliği öne doğru azalan bir hamsi manyatı vardı. Rahmetli annem, gece biz yatarken kaynatam ağ dokurdu, sabah kalkardık, ağ dokumaya devam ettiğini görürdük derdi. Manyat işi daha çok Mart-Nisan aylarında, hamsinin sahile indiği dönemde olurdu. Manyatla 3 ton, 5 ton hamsi alır, takalarımızı, çırnıkları yüklerdik. Hamsiyi sahile indiğinde kızarırtıdan bulurduk. Hamsinin olduğu yerler, bulutun yansıyıp, denize vurması gibi kıpkırmızı olurdu. 108

Hamsi sahile inmeden önce, kışın açıklarda 40-50 kulaçlara kurduğumuz kalkan ağlarına vururdu. Kalkan ağının göz açıklığı 42 cm olmasına karşın, dişi ile bu ağlara yakalanırdı. Kalkan ağlarını silkeleyerek 10-15 kasa hamsi aldığımız olurdu. Hamsiyi rahatsız edecek büyük av teşkilatları olmadığından, hamsi Kasımda görülmeye başlamasına karşın, kışın burada yatardı. Büyüklerimiz kar sularının soğuğundan ırmağın hizasını geçemediğini söylerdi. Çok soğuklarda, ırmaktan kar suları geldiğinde gözüne perde iner, sahile vururdu. Bu zamanlarda balıkçılıktan anlamayan köylüler bile gelip, tenekelerle kıyıdan hamsi toplardı. Hamsi genel olarak taze tüketilir, bir miktarı da tuzlama yapılırdı Avladığımız hamsilerden bu yörede satabildiğimizi satar, bazen cüzi miktarda arabayla Samsun a ya da kayıklarla Gerze ye götürdüğümüz olurdu. Satamadığımız hamsileri ise, tarlalara gübre niyetine dökerdik. Hiç unutmam bir yıl babamın hamsiyi döktürdüğü bahçemizde adam boyu ıspanak olmuştu. Kalkan avcılığı Kalkan ağları ipten dokunduğundan, yıkayıp, sermek gerekirdi. Ağlarda mantar olarak, Hindistan da bir ağacın kabuğu olduğu söylenen, İtalya dan getirilen ağaç mantar kullanılırdı. Kalkan ağlarımızda kurşun yoktu, ağların altına ince iple taş bağlardık. Her ağ çekildiğinde taşlar çözülür, ağları kurarken bağlamak amacıyla denize çıkmadan önce, ev duvarı örer gibi tekneye istif edilirdi. Kalkan ağlarını 50-55 kulaçlara kurardık. Dedemler akıntı olduğu zaman açıklara ağ kurmazlardı. Çünkü akıntıda ağlar düzgün yerleşip, çalışmaz, ip gibi olurdu. Akıntı olup olmadığı, ağ kurmaya gidildiğinde şamandıra atılıp, onun hareketinden anlaşılırdı. Kalkan ağları beş göz, 42 cm göz açıklığında olup, ağlarımızda ince balık olmazdı. Bir ara parekete ile kalkan avcılığı yapmıştık. O zaman iğnelere mezgit balığı vurmuş, ne balığı olduğunu bilememiştim. Babama bu balık ne balığı, sümüklü gibi diye sormuştum. O da, oğlum bu balık Trabzon un en birinci balığı, mezgit balığı demişti. 109

İstanbul a gemi ile kalkan gönderilirdi. Yolcu vapuru Gerze ye, Sinop a uğrardı. Babamlar kar kuyuları yapar, oralara kar gömerlerdi. Nisan Mayıs aylarında çok kalkan balığı avlandığında, karları çıkarır, balığın üzerine korlardı. Kalkan ağlarını vapur gelmesine yakın zamanlarda çekerlerdi. Balıklar kayıkla Gerze ye götürülür, vapura verilirdi. Vapurda soğuk muhafaza odası falan yoktu. Kalkan dayanıklı balık olduğundan, genelde sorunsuz olarak İstanbul a giderdi. Ancak bazen hava bozar ya da vapur arıza yaparsa, yolda kalkanın bozulup, döküldüğü de olurdu. Kalkanları İstanbul da komisyoncu olarak bildiğimiz Tanseverlere, Yusuf Yararlar a gönderirdik. O günkü koşullarda, balığımızın parası sorunsuz olarak gelirdi. Daha sonraki dönemde kalkancılık için 1970-1975 arası Ayancık tarafına gittim. Oralarda çok kalkan olmakla birlikte, kendi balıkçısı yoktu. Martın iki dokuzundan sonra 8-9 metrelik, 9-10 beygirlik pancar motorlu teknemle 8-10 saatte Ayancığa varırdım. Orada 2.5-3 ay kalır, Mayıs sonu Haziran başı gelirdim. İlk gittiğimizde kalkanlar açıkta iken, sonraları yalıya inerdi. Yakaladığımız kalkanları göndermek için eczaneden boş ilaç sandıkları alır, balıkları onlara kor, kamyonla Samsun a gönderirdik. Bir ağ çekmede 150-200- 300 balık alındığı olurdu. Her gün ağ çekilmezdi, ağların açması, kurutması epeyce vaktimizi alırdı. Bir ağ çekiminde 100 den az balık olmazdı. 20-30 balığa, balık tuttuk demezdik. 30 tane ağ kurardık. Bir ağın boyu 55 kulaçtı. 15 ağa bir tonoz denir, parça parça 3 tonoz, 5 tonoz yapardık. 30 kulaçtan 58 kulaça kadar ağ kurardık. İstefhan, Çatalzeytin, Abana arasındaki bölgede, derinliğe göre iki kademe su bulunur. Kıyıdan itibaren ulaşılan 58 kulaç derinlikten sonra, deniz derinleşir, sonra tekrar sığlaşarak başka bir 58 kulaç suya gelinir. Uskumru avcılığı Uskumru için iplik ağlar vardı, ayrıca çapari ile de avlanırdı. Uskumru ağları kalıpla, elde dokunurdu. Çaparide tüy olarak karakarga tüyü kullanır, bir takıma 10-15 iğne takardık. Uskumru olta ile zoka 110

yaparak, kışa doğru kasım, aralık aylarında avlanırdı. Sinop un burnundan çapari ile bin tane uskumru aldığımı bilirim. Uskumrular küçük denizanalarının (yalkı) olduğu yerlerde olurdu. Çapariye takılan uskumruları tekneye aldığımızda, ağızlarından yalkı kusarlardı. Uskumrular 1960 yıllarının sonlarına doğru kayboldu, bir daha da denizlerimizde göremedik. Trolcülük yılları İlk trol teknem, 1977 yılında İstanbul da Rumeli Kavağından aldığım 16 metre boyunda, 114 beygir Enter motoru olan Ali Osman Kaptandı. 1986 yılında küçük oğlumun ismini koyduğum Barbaros adlı tekneyi Kapısuyu nda, 1995 yılında kendi adımı koyduğum 28 metrelik Kaptan Ahmet i Sinop ta, Kaptan Hasan adını verdiğim 24 metrelik tekneyi ise 2004 yılında Sürmene de yaptırdım. Balıkçılık yaptığım, bu işi bildiğim için, trolcülüğe başlarken fazla zorluk çekmedim. Et Balık Kurumu bir ara Balina, Sazan diye balıkçı gemileri almıştı. O teknelerde çalışmış Gerzeli Alaattin vardı. Alaattin trol ağı yapmasını o gemilerde öğrenmişti, ben de ondan öğrendim. Gemici olarak Tokalak Durmuş (SEMİZ), Abdul abi (AKÇA), Reşat abi (ŞEN), Fikri abi (ÇEVİK) vardı. Teknedekilerin en küçükleri bendim. Trolcülükte ilk çalıştığımız yerler ırmak başıydı. Orada çok miktarda kalkan, mezgit tuttuk. Trol teknemle Abana, İnebolu taraflarında kalkan ağı ile kalkancılık da yaptım. Trolcülüğe başladığım yıllarda, bir ağda 300-400 kasa mezgit aldığımı bilirim. Bir gün Anzolat Muzafferin (ŞEN) gemici ihtiyacı olduğu için, onun Şen Tarkan teknesi ile denize gitmiştim. Biz denize biraz gecikerek çıkmıştık. Haşim abim (İNAN) bizden önce av bölgesine gittiği için, biz oraya gidene kadar ilk ağını atmış, mola etmişti. O zamanlar telsiz de olmadığından, haberleşme işaretlerle olurdu. Onun teknesinden bize doğru bir bez sallandığını gördük. Biz arıza oldu, diye düşünerek ona yöneldik. Yanına gittiğimizde, mola ettiği ağı bölüp, balığın bir kısmını alarak kasalarını doldurduğunu, kalan balığı ise alamayacağı için bizi çağırdığını anladık. Torbada kalan balıklarla 111

biz de kasaları doldurduk, hatta yine de bir kısım balığı alamayarak, denize dökmüştük. İlk teknem Ali Osman Kaptanda hiç cihaz yoktu. Bir tane bozuk pusulası vardı. Deniz başvurdukça, ibresi o tarafa, bu tarafa giderdi. Avlanacağımız yerlerin derinliğini ya iskandille ölçer ya da dağlardan kerteriz alarak, daha önceki bildiğimiz derinliklere göre tahminde ederdik. Daha sonraları siyah-beyaz, kâğıtlı radarlar çıktı. Ali Osman Kaptanı aldığımda, Yakakent Balıkçı Barınağı daha bitmemişti. Beton rıhtımlar yapılmadığı için, balıklarımızı yaptığımız ağaç iskelelerden çıkarır, Samsun a gönderirdik. Sert havalarda Yakakent Balıkçı Barınağına giremeyip, Sinop a gittiğimiz olurdu. Resim; Rıhtım Yapılmadan Önce Yakakent Balıkçı Barınağı (1975) Palamut gırgırcılığı Otuz beş kulaç derinliğinde, 350-400 kulaç uzunluğunda gırgır ağı yaparak, 1982 yılından itibaren, aralıksız yirmi beş yıla yakın palamut gırgırcılığı yaptım. Gırgırcılığı Yakakent merkez olmak üzere, İğneada-Samsun arasındaki bölgede yaptım. Eylül ayından Kasım ortasına kadar süren bu faaliyet bitince, trolcülüğe dönerdim. 1988 112

yılında tuttuğum 14 bin palamut, gırgırcılıkta yakaladığım en fazla miktardaki balıktır. Gırgırcılık zamanı 10-12 olan gemici sayısı, trolcülüğe dönünce 5-6 kişiye düşerdi. Köpek balığı avcılığı Köpek balıklarının eti için alınması başlayıncaya kadar, ağlara girdiğini istemezdik. Avlandığımız bölgedeki köpek balıkları uzaklaşsın, tekrar ağa girmesin diye, kendi kanıdan kaçtığını düşünerek, yakalananların kanını denize akıtırdık. Köpek balığı dip ağlarına vurduğunda ağlara zarar verir, yırtar, karıştırarak suma yapardı. Önceleri yakalamak istemediğimiz köpek balıklarını para etmeye başlayınca, yakalamak için aramaya başladık. Trolle çok miktarda köpek balığı tuttuk. Bir günde 30-40 ton köpek balığı aldığımız olurdu. Köpek balığı Sinop tarafında İnceburun da, Sarıkum da ayrıca Irmak başında çok olurdu. Köpek balığını daha çok 30-40-50 kulaçlarda avlardık. Denizde çok gezen bir balıktı. Ağ atıp yakaladığımızda, o bölgedeki köpek balıkları kaçar giderdi. Bir ağda ortalama 5-10 ton yakaladığımız olurdu. Ancak bu kadar çok olduğunda ağı yarıp, bir miktar boşalttıktan sonra kalanını güverteye alabiliyorduk. Köpek balığı avcılığı yoğun avlanması nedeniyle 2-3 yıl içinde bitti. Son olarak köpek balığı avcılığını 1997 yılında yaptım. O yıl Romanya üzerinde, Rusya nın Tarkan kafa bölgesinde dört kayık kalkancılık için gitmiş, dönüşte son gün aldığımız 30-40 ton kadar köpek balığını İstanbul a getirmiştik. O bölgeye kalkancılık yapmaya, ilk yıl Ali Pamuk un teknesiyle, ertesi yıl ise kendi teknemle gitmiştim. Ege de trol avcılığı Samsun da av yasağı olduğu dönemde, Ege Denizinde trolcülük başlardı. Boş durmaktansa, biraz harçlık alalım diye, 1992 den 1998 e 113

kadar Ege ye trolcülük yapmaya gittim. Ege de 200-300 kulaçlara kadar olan derinliklerde avcılık yaptık. Karadeniz de en derin yer olarak Sinop adası ya da Çayağzı açıklarında 70-72 kulaçlarda çalışabiliyorduk. Ondan sonra takım çalışmaz, derine gider, ayrıca o derinlikten sonra hayat olmadığından, balık da olmazdı. Ege de daha çok Sığacık Körfezinde, Doğanbey Körfezinin oralarda çalıştık. Ege de derindeki balıklar ile sahildeki balıklar değişiklik gösterir. Oralarda çalışırken, çimçim karidesi, göçmen, mığrı, dülger gibi bilmediğimiz balıkları öğrendik. Bir yıl haylazlık yapıp durmasın diye, küçük oğlum Barbaros u da götürmüştüm. O gelirken haylazlığını da getirmiş olacak ki, balıklarla oynarken, Müren balığı, çizmesinin ucundan kaptı. Başladı bas bas bağırmaya. Bereket ayağına kadar ısıramamış, sopa ile balığın kafasına vurup da, çizmesinden ayırmıştık. O zamanlar 30-40 kiloluk Mürenler çok çıkardı. Karaburun üzerlerinde, Alaçatı üzerinde, Teke burnu üzerinde çalışırdık. Avcılığa günlük gider gelirdik. Sadece bank denilen açık sulardaki sığlıklarda, birkaç gün kaldığımız olurdu. Sığacık ya da Alaçatı dan balıklarımızı çıkarırdık. Karaburun a gittiğimiz de olurdu. Bir süre Gökçeada da, Kaleköy üzerlerinde de çalıştık. Orada da ava günlük gidip gelir, balıkları Kabatepe den çıkarır, İstanbul a gönderirdik. İstanbul piyasası iyi değilse, İzmir e de balık gönderdiğimiz olurdu. Balıkların nakli için 3-4 teknenin ortak bir arabası vardı. O araba bizi takip eder, balıklarımızı taşırdı. Ege de çalışırken Yunan sahil Güvenliği 4-5 mil uzağımızdan geçer, çevrede dolaşırdı. Yunanlı balıkçılara rastladığımız da olurdu. Onların Yunus diye gulet tipi bir gemisi vardı, sahibi komşu barbun, kırmızı barbun, Çeşme diye bize seslenir, nerede barbunya olduğunu söylerdi. Yunanlıların bizim kadar fazla teknesi yoktu, ancak tekneleri bizimkilerden daha yüksekti. Trol ağlarını bize göre çok süratli çekiyorlardı. 114

Ortasu avcılığı Hamsi avlamak için Aydın AYDINLI ya Almanya dan ortasu ağı getirttim. Anzarot Muzafferin Şen Tarkan teknesi ile bizim tekne ağ kayığı olarak çalıştık Şekerim Mehmet de bizim yedeğimiz olmuştu. Bir seferinde Gerze İskelesine kadar ağ çekip, orada köylülere hamsi dağıtmıştık. O ilk ağlar ile bugün kullandığımıza göre daha verimsiz avcılık yapıyordu. Ağların daha iyi çalışması için her bulduğumuz modeli inceledik, denedik. Mesela Norveç ten söküm için gelen gemilerde ortasu ağları bulduk, onlara baktık. Zaman içinde başka modelleri göre, deneye bugünkü kullandığımız ağları oluşturduk. Ortasu avcılığının gelişmesinde Cemal Reis in (MALKOÇ), Mustafa Reis in (MALKOÇ) katkıları çok. Onların bu işe akılları daha yatkındı, ortasu işini daha iyi becerdiler, geliştirdiler. Ayrıca zaman içinde teknelerimizin büyüklük ve güçleri de artarak, daha iyi ortasu avcılığı yapacak hale geldi. İlk zamanki motorlarımızla, şimdi kullandığımız ortasu ağlarını çekmek mümkün olmazdı. Ağları büyüttüğümüzde daha fazla balık tuttuk, o zaman motorları da büyütmek gerekti. 250-300 beygir gücündeki motorlarla bu ağlar çekilmezdi. Bu yüzden üç senedir sürekli motor değiştiriyorum. 400 beygir motor bu ağları çekmedi. Mecburen motoru değiştirdim. 600 beygirlik mitsubişi aldım. Küçük motor, yeni motordan 40 bin lira daha fazla yakıt yaktı. 1300-1400 devirle ağ çektim, buna makine mi dayanır, mazot mu yeter? Çaçanın avlamadığımız dönemde ağlara vurduğunu hiç görmedim. Eğer o zamanlar çaça olsaydı, hamsi nasıl ağlara vuruyor, görüyorsak, çaçanın ağlara vurması, bizim de görmemiz lazımdı. Romanya tarafında kalkan balığına çalıştığımız 1997 yılında, ağları yüzlettik, baktım ağ bembeyaz, daha önce görmediğim için, beyazlığı hamsi zannettim. Baktım başka bir balık, bilenler çaça olduğunu söylemişti. Çaça sonraları bizim buralara göç etti, görülmeye başlandı. 115

Çizelge- Çaça Av Miktarı* (Ton) Yıllar Miktar Yıllar Miktar 1993 940 2002 2.050 1994 933 2003 6.025 1995 1.639 2004 5.411 1996 1.608 2005 5.500 1997 500 2006 7.311 1998 1.500 2007 11.921 1999 965 2008 39.303 2000 7.000 2009 53.385 2001 1.000 2010 57.000 * İlk kez 1993 yılında istatistiklerde yer almaya başlamıştır. Kaynak; TUİK Su Ürünleri İstatistikleri Çaça avcılığını 10 yıldır yapıyoruz, balık miktarı ilk günlerden bu zamana arttı. Bu yıl 3 bin ton, geçen yıl 1700 ton, ondan önce 3 bin tona yakın çaça tuttuk. Çaçanın avcılığı genelde Mart aylarında başlıyor. Yılbaşından önce trol ağlarına tek tük giriyor, ama ortasuya fazla girmiyor. Hava ve balık tahminine ilişkin işaretler Karayel taraftaki bulutlara bakarak, hava durumunu anlamaya çalışırdık. Akşam güneş kavuşurken hava kızardıysa, havanın iyi olacağına, kızarmadıysa kötü olacağına yorulurdu. Çiğ yağarsa, çise olursa, poyraz, gündoğusu olur. Ne kadar doğru, bilmiyorum, şöyle bir şey de anlatılırdı. Su dolu kavanoza kurbağa konurmuş, kurbağa devamlı suyun yüzünde kalırsa, hava açacak anlamına gelirmiş. Hava durumu için takvimlerdeki Mart 9 u, april 5 i gibi sayılı günlere de dikkat edilirdi. Hüseyin amcam havayla ilgili olarak; havanın tahmin raporu olur, tahmin edemezsen, denizden olursun, Hava gelene kadar sen işini görür, balığını tutar gelirsin, çok havayı da gözlersen, denizden ekmek yiyemezsin, kötü adam iyi olmaz, ama kötü hava iyi olur gibi sözleri bize sık sık söylerdi. 116

Kuşların hareketleri, balıkların yerlerine ilişkin tahminler için ipuçları verir. Örneğin beton kuşu denize daldığı zaman, anla ki altında balık vardır. Beton kuşu açıkta hamsi suyunda dalıyorsa mutlaka orada hamsi vardır. Onlar denizin doğal radarlarıdır, 50 kulaç suyun dibine kadar dalarlar. Bu kadar derine daldığını, o derinlikteki ağlara takıldığı için bilirim. Karabatak da balıkların yeri konusunda işaret verir. Karabatak sahilde dalıyorsa, altında ya kefal ya da başka bir balık vardır. 117