TOPLUMSAL AÇIDAN ERENLERİN SER ÇEŞMESİ:

Benzer belgeler
eğitim sistemine bağlıdır,öyle ki Bektaşilikte, sofraya konulan gıdaların sofraya konulma sırasına,

Aleviliğin İnanç Kaynakları Aleviliğin inanç ve ibadet esaslarını görmeden önce, bu esasların günümüze hangi şekillerde ulaştığına değinmek

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Hünkar Hacı Bektaş Veli. Ali Aktaş tarafından yazıldı.

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli. Araştırma Merkezi TÜRK KÜLTÜRÜ. ve HACI BEKTAŞ VELi. Araştuma Dergisi. Research Quarterly

Balım Sultan. Kendisinden önceki ve sonraki Postnişin'ler sırası ile ; YUSUF BALA BABA EFENDİ MAHMUT BABA EFENDİ İSKENDER BABA EFENDİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ KLASİK ALEVİLİK NEDİR? Halk Mezhebi... 18

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

BULDAN ÖRNEĞİNDE DENİZLİ YÖRESİ ALEVİ-BEKTAŞİ KÜLTÜRÜ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Yusuf Bulut. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Azrail in Bir Adama Bakması

Bacıyân-ı Rum. (Dünyanın İlk Kadın Teşkilatı: Anadolu Bacıları)

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Yayın Değerlendirme / Book Reviews

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Ortaçağ Anadolusu nda İki Büyük Yerleşimci/Kolonizatör Derviş Dede Garkın ve Emirci Sultan Vefaiyye ve Yeseviyye Gerçeği. Editör: Ahmet Yaşar Ocak

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

Hacı Bektaş Veli MAKÂLÂT. "Her lâfzında bin hikmet" Eleştirel ve karşılaştırmalı hazırlayan: İsmail Kaygusuz İÇİNDEKİLER. Önsöz.

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 13.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Yunus Emre Hacı Bektaş-ı Velî Sultan Veled

1. HAYATI ESERLERİ Divan Vâridât Ankâ-yı Meşrık Devriyye-i Ferşiyye...17

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Kitap Değerlendirmeleri. Book Reviews

2.5. AHİ EVRAN 2.6. HACI BEKTAŞ VELİ 20:38

TÜRKLERDE İSLAM ANLAYIŞININ OLUŞMASINDA ETKİN OLAN ŞAHSİYETLER

Es-Seyyid Eş-Şeyh Abdülkadir El Abri Hazretleri

Ali Nihanî nin Manzum Hacı Bektaş-ı Veli Velayetnamesi (İnceleme-Metin-Sadeleştirme-Dizin)

Birinci Aşama AABF Dede/Ana Eğitim Programı ( )

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

İletişim çağı adını verdiğimiz bir çağda televizyon ve radyonun yoğun olarak ürettiği popü-

Lütfi ŞAHİN /

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

6. SINIF. Oturan, duran, kovsuz, gıybetsiz Hakk Muhammed Ali deyip evine vara, tüm canların Yüce Allah dildeki dileğini, gönüldeki muradını vere!

KALEKIŞLA KÖYÜ TAKVİMİ 2019

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Doç. Dr. Mustafa Alkan

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

TÜRK ŞAMLAR AĐLE DERNEĞĐ KURULUŞ 1985 ŞAMLAR POSTASI SAYI 5 EYLÜL ŞAMLAR POSTASI - SAYI 5 - EYLÜL 2009 Copyright

dinkulturuahlakbilgisi.com BUDİZM Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

CEVAP ANAHTARI. Meleklerin Özellikleri ve Görevleri - Meleklere İman, Davranışların Güzelleşmesine Katkıda Bulunur

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

Mevlânâ dan Bilgelik Katreleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Pir Sultan ABDAL. Sana kıyanlar tarihin kara sayfalarında, sen ise milyonların kalbindesin Ey Ali Aşığı Pir Sultan

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell. Araştırma Merkezi. ~ TAŞ VELi. Araşllrma Dergisi. Research Quarterly.

Aleviliğin İnanç Kaynakları

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

TÜRK EDEBİYATI 10. SINIFLAR 17 Nisan 2015

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

Sizce dedelik nedir? Okurlarımıza bu konuda bilgi verir misiniz?

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

[TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA MERKEZİ] [GAZİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK KAMPÜSÜ ESKİ MİSAFİRHANE TEKNİKOKULLAR-ANKARA]

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

Şeyh den meded istemek caizmidir?

HACI BEKTAŞ VELÎ ÜZERİNE TÜRKİYE VE ULUSLARARASI ALANDA YAPILAN ÇALIŞMALARA GENEL BİR BAKIŞ

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.


HAKK MUHAMMED ALİ AŞKI ADIYAMAN ALEVİLERİ Fevzi Rençber Gece Kitaplığı, Ankara, 2016, 2. Basım, 304 sayfa ISBN Muhammed Cihat ORUÇ

İÇİNDEKİLER. Sayfa.

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

PROF. DR. MESERRET DĐRĐÖZ

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

EN ESKİ İNANÇLARDAN BİRİ OLAN ZERDÜŞTLÜK VE ZERDÜŞT HAKKINDA 9 BİLGİ

SEYİT MAHMUDİ SOY SECERESİ

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder.

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

13 MAYIS 2016 CUMA OSMANCIK BELEDİYESİ KÜLTÜR SALONU Çorum-Osmancık İlçesine Hareket AÇILIŞ KONUŞMALARI

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Ermenek Mevlevihanesi/ Karamanoğlu Halil Bey Tekkesi

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

ÖZGEÇMİŞ. Yrd. Doç. Dr. Hacı YILMAZ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Transkript:

TOPLUMSAL AÇIDAN ERENLERİN SER ÇEŞMESİ: HACI BEKTAŞ VELİ Çiğdem AKTAŞ GİRİŞ Anadolu topraklarına çeşitli dönemlerde göçler olmuştur. Bu göçler sonucu Anadolu'ya yerleşen Türkmenler arasında İslâmiyet dışında yer alan inançları benimsemiş topluluklar olduğu gibi, İslâmiyet içinde değerlendirilen Sünni ve Sünni olmayan kollara bağlı olan topluluklar hep bulunmuştur. Ancak asıl kalabalık göç dalgası, Moğol İstilası ndan sonra olmuş ve bu istiladan dolayı, Kübreviyye ve Sühreverdiyye gibi Sünni eğilimli tarikat üyelerinin yanında, hepsi hiç şüphesiz Sünni olmayan eğilimlerin içinde yer alan, Yesevilik, Vefailik, Kalenderilik ve Haydarilik vb. gibi çeşitli akımlara bağlı topluluklar da Anadolu'ya gelmişlerdir. Moğol İstilası ndan dolayı Maveraünnehir ve Horasan'dan Anadolu'ya göç edenler arasında farklı inançlara, öğretilere, akımlara ve tarikatlara bağlı olan topluluklar ve önemli şahsiyetler olmuştur. Anadolu'da yerleştikleri bölgelerdeki dinî, siyasî, kültürel ve toplumsal yapıyı etkilemiş ve de yerleştikleri bölgenin yapısından etkilenmişlerdir.(l) 12. ve 13. yüzyılda Anadolu'da yaşayan topluluklara baktığımızda, Moğol İstilası ndan dolayı Anadolu'ya yerleşmiş heterodoks yapıdaki, Kalenderi, Cavlaki, Babai, Haydari, Ahi ve Vefai gibi sıfatlarla adlandırılan, Batıni yöntemi benimsemiş toplulukların üyeleri bulunmaktadır. Yine o dönem Anadolu'da yaşayan heterodoks düşünceyi benimsemiş önemli şahsiyetler ise Kalenderi olan, Cemaü'd-Din Savi; Cavlaki olan Ebubekrı-i Niksari; Haydari olan, Hacı Mübarek-i Haydari ve Şeyh Muhammed-i Haydari; Babai olan, Baba İlyas-ı Horasani ve Baba İshak; Vefai olan, Dede Gargın ve Şeyh Edebali; Ahi olan Ahi Evran ve de bunların yanı sıra heterodoks ve batini yapıdaki Aleviliğin yayılmasını ve kökleşmesini sağlayan Hünkar Hacı Bektaş Veli, Barak Baba, Geyikli Baba, Doğlu Baba, Postinpûş Baba, Abdal Musa, Otman Baba, Sultan Sucau'd Din Veli, Karacaahmet Sultan, Seyyid Battal Gazi, Seyyid Hüseyin Gazi, Seyyid Ali (Kızıl Deli) Sultan, San Saltuk gibi önemli şahsiyetler bir çırpıda sayılır.(2) Sünni olmayan akımlar bu yapısı ile göçebe Türkmenler arasında çok taraftar toplamıştır. Özellikle Baba İlyas-ı Horasani tarafından geliştirilen Babailik akımı, Türkmenler arasında oldukça etkili olmuştur. Baba İlyas tarafından bugünkü Amasya yakınlarında bulunan İlyas Köyü (Çat Köyü) içinde kurulan tekke ve Orta Anadolu'nun çeşitli yerlerinde benzer anlayışla kurulan diğer tekkeler yolu ile Babailik kısa zamanda Türkmenler arasında yayılmıştır. Özellikle Selçuklular tarafından dışlanan Türkmenler ve diğer göçebe topluluklar, 1240 yılındaki toplumsal başkaldırı niteliği taşıyan ve Baba İlyas-ı Horasani tarafından hazırlanan ünlü "Babai İsyanı"nda yer almışlardır. (3) Babai İsyanı'ndan sonra dağılan Türkmenler için, Çat Köyü'nün yerini, Hacı Bektaş Veli'nin Sulucakarahöyük'te kurduğu dergâh almıştır. (4) Zamanla Hacı Bektaş Veli'nin etrafında toplanan Anadolu'daki Babailer ve diğer heterodoks yapıdaki topluluklar, sonraki dönemlerde de değişik adlarla anılmalarına karşın (Kızılbaş, Mülhid, Rafızi vb. gibi), günümüzde Alevi Bektaşi diye adlandırılmaktadırlar. (5)

Eski kaynaklarda Anadolu'daki heterodoks toplulukların bir kısmı popüler (Ahiler gibi), bir kısmı da anarşist (Babailer gibi) sayılmışlardır. Yine dönemin kaynaklarında, heterodoks yapıdaki topluluklar, akımlar ve önemli şahsiyetler, farklı biçimlerde tanımlanmışlardır. 13. yüzyılda yaşamış olan Ebubekr-i Niksar-ı Cavlak-i, Şeyh Ömer-i Girihi, Hacı Mübarek-i Haydari, Şeyh Muhammed-i Haydari ve bunlara bağlı topluluklardan olumlu bahseden Eflaki gibi Sünni yazarlar olduğu gibi, bütün bu önemli şahsiyetlerden ve onlara bağlı bulunan Cavlaki ve Haydarilerden, beğenilmeyen, hoş karşılanmayan topluluklar diye söz edenler de bulunmaktadır. (6) Hatta Sünni düşünce sistemini benimsemiş bazı kimseler, l3.yüzyılda Anadolu'da heterodoks yapının önemli şahsiyetlerini ve toplulukları, tekke ve dergâhlarında köpekleri ile düşüp kalkmakla, ibadet etmek yerine, dinsizlik ve inançsızlıkla, zina etmekle, esrar çekmekle ve afyon içmekle suçlamışlardır. (7) 13. yüzyılda yaşamış olan İbnü'1-Hatib daha da ileri giderek, bu şahsiyetleri, toplulukları ve üyelerini utanma bilmez, yeryüzünün en aşağılık yaratıkları olarak tanımlamış ve bunların İslâmiyet dairesi dışında olduğunu belirtmiştir. (8) Özellikle Sünnilik içinde yer almayan (yani Sünniliği benimsemeyen) topluluk ve önemli şahsiyetler için ne söylenirse söylensin hepsi subjektif değerlendirmelerdir. Geçmişte ve günümüzde Sünni olmayan topluluklara ve şahsiyetlere muhalif olanların karalama çabaları sonuç vermediğinde, bu şahsiyetlere sahip çıkmaya (Sünni gibi göstermeye) yönelme; bu akımların düşünür, derviş, veli ve erenlerinin ne kadar önemli olduğunu kendiliğinden ortaya çıkarmaktadır. İşte bu şahsiyetlerden Anadolu insanı için tartışmasız en önemlilerinden biri, Hünkar Hacı Bektaş Veli'dir. 13. yüzyılın ilk yarısında gerek Moğol İstilası nın etkisiyle, gerekse başka nedenlerden dolayı Horasan'dan kalkıp Anadolu'ya gelmiş, Anadolu Aleviliğinin oluşumunda büyük çabalar harcamış, daha sonraki yıllarda "Horasan Erenleri" diye anılan Türkmen Babaları/Dedeleri arasında Hacı Bektaş Veli en önemli yeri tutar. Yaptıkları büyük hizmetlerden dolayı halkımızın sevgi ve saygısını kazanmış olan diğer Horasan erenlerinin yaşamları gibi Hacı Bektaş Veli'nin yaşamı da bilinmezlerle doludur. Çünkü o dönem olaylarını anlatan, çoğu Arapça ve Farsça yazılmış olan tarihî kaynakların çoğunda, Horasan Erenleri hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Hacı Bektaş Veli'nin yaşamı ile ilgili kapsamlı bir kaynak olan, onun ölümünden yaklaşık yüzyıl sonra ikinci el (aktarma) bilgiler kullanılarak kaleme alınmış olan ve yazarı kesin olarak bilinmeyen Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi'dir. (9) Ancak zaman ve mekân açısından bazı hatalara sahip olan bu kitap, Hacı Bektaş Veli'yi bir yandan 1169 yılında ölmüş olan büyük Türk tasavvufçusu Şeyh Ahmet Yesevi ile çağdaş yaparken, diğer yandan onu 1299 yılında kurulan Osmanlı Devleti nin ve 1369 yılında kurulan Yeniçeri Ocağı'nın kuruluşunda pay sahibi yapmakta ve de ona peygamberlerin dahi göstermediği mucizeler ve kerametler atfetmektedir. Vilayetname dışında Hacı Bektaş Veli'den bahseden eserlerde ise, yalnız övmek veya yermek için söylenmiş sözlere rastlanmaktadır. Bu bakımdan Hünkar ın yaşamı ve düşünceleri hakkındaki görüşler çok çeşitli ve çelişkilidir. TARİHSEL VE TOPLUMSAL AÇIDAN HACI BEKTAŞ VELİ Hacı Bektaş Veli'nin yaşadığı dönemde Türkmen topluluklarında başlıca iki insan tipi hâkimdir: Gazi ve veli tipi. Bunlardan birinci gruba girenler ülkeler fethetmişler, ikinci gruptakiler ise, alınan ülkelere yerleşmeyi, buralarda yerleşik bir toplum meydana getirmeyi olanaklı kılmışlardır. İsminin sonundaki sıfattan da anlaşıldığı gibi Hacı Bektaş Veli (10), gazi değil veli tipine girmektedir.

Kaynaklara göre Hacı Bektaş Veli, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'na başkentlik yapmış, Horasan'ın Merv, Herat, Belh ile birlikte dört önemli kentinden biri olan Nişabur'da doğmuştur.(11) O dönemin sayılı kültür merkezlerinden biri olmasından başka, Nişabur ve çevresi, Hacı Bektaş Veli'nin doğduğu sıralarda Türkmen nüfusunun yoğun olduğu bir bölgeydi ve orada bir Türkmen pirinin kurduğu Yesevilik tarikatı büyük bir yayılma ve gelişme göstermişti. İşte Hacı Bektaş Veli, bu kültürel ve dinsel ortamda Ahmet Yesevi'nin halifelerinden Lokman Perende tarafından başlangıçta bir Yesevi dervişi olarak yetiştirilmiştir. (l2) Arapça ve Farsça'yı kitap yazacak kadar iyi öğrenmiş, devrinde geçerli olan bütün bilgilerle donanmıştır. Vilayetname'nin ilk yaprağında Hacı Bektaş Veli'nin doğum tarihinin 606 (1209-10) olarak yazıldığı belirtilmektedir. Başta Alevi kaynakları olmak üzere bazı kaynaklar bu konuda 1241'den 1249'a kadar değişen rakamlar vermektedir. Onun 1281 yılında Anadolu'ya geldiğini, 1337 yılında vefat ettiğini yazarlarsa da bu bilgiler tarihî gerçeklere aykırı düşmektedir. Çünkü Hacı Bektaş Veli'nin 13. yüzyılın ortalarında ölen Baba İlyas'la, 1260 lı yıllarda ölen Ahi Evran ve onu çağdaşı olan Kırşehir Valisi Nureddin Caca ile Anadolu'da görüştüğü ve 1273 yılında ölen Mevlana ile haberleştiği bilinmektedir. Yine Vilayetname'ye göre Hacı Bektaş Veli 92 yıl ömür sürmüştür. Yine bu yazılı kaynaklara göre, Türkistan'da 40 yıl çile hayatı yaşayarak kâmil insan mertebesine ulaşmıştır. Ölüm tarihi 1270 olarak kesinleşen Hacı Bektaş Veli'nin 92 yıllık ömrü ile 40 yıllık çile hayatını birlikte değerlendirirsek onun 1178 yılı civarında doğup, 40 veya 42 yaşlarında Nişabur'dan ayrılmış olabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü Nişabur, 24 Mart 1220 tarihinde Cebe ve Sübetay Noyan komutasındaki Moğol askerleri tarafından kuşatılmış, kuşatma sırasında şehri canla başla savunan Nişaburlular ın attığı bir okun Cengiz Han'ın damadı Tagacar'ın canını alması üzerine gazaba gelen Moğollar, Tuli komutasındaki 30 bin kişilik ilave bir güçle 25 Mart 1221 tarihinde şehri ele geçirince aldıkları emir üzerine şehrin bütün yapılarını yıkarak orayı tarla haline getirmişler, sağ kalan Nişaburlular ı şehrin dışındaki boş alana çıkarmışlar, aralarından 400 sanatkârı seçip Türkistan'a gönderdikten sonra geri kalanları kılıçtan geçirmişler, kedi köpek dahil şehirde hiçbir canlı bırakmamışlardı. Dolayısıyla Hacı Bektaş Veli'nin bu tarihte Nişabur şehrinden ayrılmış olması gerekir. (l3) Anadolu aydınlanma felsefesinin önde gelen önemli şahsiyetlerinden biri olan Hacı Bektaş Veli, Türkmenistan'ın Horasan bölgesinin Nişabur kentinde 1178 yılında doğmuştur. Babası İbrahim Sani, annesi ise ünlü bilgin Nişaburlu Ahmet Amil'in kızı Hatem Hatun'dur. Hacı Bektaş Veli'nin soy ağacının İmam Musa Kazım'a bağlanması ve bu halkanın İmam Cafer, İmam Muhammed Bakır, İmam Zeynelabidin ve İmam Hüseyin ile İmam Ali'ye ve Hz. Muhammed'e ulaşması nedeni ile "Seyyid" sayılmaktadır. (14) Kaynaklarda yer alan bilgilere göre Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin Soy Ağacı (Aile Silsilesi/Şeceresi) şöyledir: İmam Ali İmam Hüseyin İmam Zeynelabidin

İmam Ca'fer Sadık (15) İmam Mûsa Kazım Es-Seyyid İbrahim El-Mükerrem El-Mücab Es-Seyyid Hasan El-Mücab Es-Seyyid Muhammed Es-Seyyid Mehdi Es-Seyyid İbrahim Es-Seyyid Hasan Es-Seyyid İbrahim Es-Seyyid Muhammed (l6) Es-Seyyid İshak Es-Seyyid Mûsa Es-Seyyid İbrahim Es-Sani Es-Seyyid Hacı Bektaş Veli (l7) dir. Ayrıca Vilayetname'ye göre Hacı Bektaş Veli, Nişabur'dan ayrıldıktan sonra Hac yolunu tutmuş, Necef e ve Kerbela'ya uğramış Hac görevini yerine getirdikten sonra üç yıl Mekke'de kalmıştır. Anadolu'ya gelirken Halep'e uğrayarak orada bulunan kutsal yerleri ziyaret etmiştir. Oradan Elbistan'da bulunan Ashab-ı Kehf e, oradan da kardeşi Menteş ile birlikte Sivas'a uğramıştır. Daha sonra Baba İlyas'a yani Amasya'ya, Amasya'dan Kırşehir'e, Kırşehir'den Kayseri'ye varmış, kardeşi Menteş, Kayseri'den Sivas'a gittiği sırada şehit olmuştur. Hacı Bektaş Veli de Kayseri'ye, Kayseri'den Ürgüp'e, Ürgüp'ten de bugün Hacıbektaş olarak bilinen Sulucakarahöyük'e gelip yerleşmiştir. Hacı Bektaş Veli'nin, Moğol İstilası sırasında buraya göç ettiği muhakkaktır. Yine Vilayetname'ye göre, Anadolu'ya önce -Dede Garkın'ın yerleştiği mıntıka olan- Elbistan'dan girmiş, burada Dede Garkın'ın çevresiyle karşılaşmıştır. Böylece Elvan Çelebi'den başka, klasik Alevi-Bektaşi geleneği de Hacı Bektaş Veli'yi önce Dede Garkın'ın çevresine yerleştirmek suretiyle Elvan Çelebi'yi onaylamaktadır. Yine bu geleneğe göre, Hacı Bektaş Veli oradan Kayseri ve Ürgüp'e, daha sonra da Sulucakarahöyük'e (bugünkü Nevşehir'e bağlı Hacıbektaş ilçesi) geçmiştir. Ahmet Yesevi-Hacı Bektaş Veli ilişkisine önemli bir yer ayıran Vilayetname, Ahmet Yesevi'den övgü ve saygıyla bahsetmektedir. Ahmet Yesevi hakkında "Doksan dokuz bin Türkistan pirinin ulusu" ve "Pirlerin piri" sözleri yer almaktadır. Vilayetname'de "Ahmet Yesevi Biz yokluk yurdunda eğlenmeyiz, ahirete gideriz. Var seni Rum'a saldık, Sulucakarahöyük'ü sana yurt verdik, Rum

abdallarına seni baş yaptık. dedi. Hacı Bektaş Veli, ertesi gün, gün doğarken Ahmet Yesevi'den izin alarak yola düştü." diyerek de Hacı Bektaş Veli'yi Anadolu'ya Ahmet Yesevi'nin gönderdiği belirtilmektedir. Vilayetname'de hocası sıfatıyla Lokman-ı Perende'den ve en çok da şeyhi ve kendisine Rum diyarında halifelik veren üstadı kimliği ile Ahmet Yesevi'den söz edilmektedir. Alevi-Bektaşi geleneğindeki Ahmet Yesevi-Hacı Bektaş Veli bağlantısına gelince, yine kronolojik nedenden dolayı buna olanak yoktur; her ikisinin ölüm tarihleri arasında yüz yıldan fazla bir zaman farkı vardır. Ancak Vilayetname'deki Ahmet Yesevi menkabelerinin bolluğu ve Hacı Bektaş Veli'nin bu büyük Türkmen şeyhine bağlanmasının başka bir anlamı olduğu şüphesizdir. Bizce bütün bunlar bir bakıma Hacı Bektaş Veli'nin gerçekten Yesevi geleneği ile bir alakasının bulunduğunu göstermeye yaradığı gibi, Ahmet Yesevi'nin Türkmen çevrelerinde hayli popüler bir sima olduğunu da kanıtlamaktadır. Bu nedenle Hacı Bektaş Veli'nin Baba İlyas'a bağlanmadan önce, tam bir Yesevi dervişi olmamakla beraber, Yesevi geleneğini koruyan bir tarikata (Haydarilik) mensup olduğunu, Baba İlyas'ın çevresine katıldıktan sonra aynı zamanda Vefailiği de geçtiğini, yahut kendi özelliğini koruduğunu da söyleyebiliriz. Alevilik-Bektaşilikte Yesevi geleneklerinin neden yaşamaya devam ettiğini, hatta Vilayetname'nin yazıldığı çağa kadar bu geleneğin varlığını neden sürdürdüğünü ancak bu şekilde açıklayabiliriz. Vilayetname'ye göre, Hacı Bektaş Veli aynı zamanda Haydari geleneklerine de bağlanmış gözükmektedir. Vilayetname'de Kutbeddin Haydar'dan bahsedilmekte ve bu kişi Ahmet Yesevi'nin nefes evladı yapılmaktadır. Bilindiği gibi Haydarilik, Yesevilik tarikatı ile Kalenderi geleneklerinin birleştirilmesi suretiyle Kutbeddin Haydar tarafından XII. yüzyıl sonlarında İran'da kurulmuş heterodoks bir Türkmen tarikatıdır. Haydariliğin bir heterodoks Türkmen geleneğine sahip olması ve Vilayetname'de Hacı Bektaş Veli'yi bir Haydari dervişi biçimindeki tanımlama, bizce Hacı Bektaş Veli'nin bir Haydari şeyhi olduğunu göstermektedir. Kısaca bu durumda Hacı Bektaş Veli'nin tasavvufî kimliği konusunda şunu söyleyebiliriz: Hacı Bektaş Veli Anadolu'ya bir Haydari dervişi olarak gelip bir Vefai şeyhi olan Baba İlyas'a bağlanmış, onun halifeliği mevkiine yükselerek bu kimliği ile Sulucakarahöyük'e gelip yerleşmiştir. Gerek Baba İlyas'a bağlanması, gerekse isyana katılmasa bile Babai yerleşim alanında bulunması, onu aynı zamanda bir Babai şeyhi olarak da düşünmemizi gerektiren nedenlerdir. Hacı Bektaş Veli'ye birden çok tarikat silsilesi çıkarılmaktadır. Bunlardan en fazla kabul gören iki silsile şunlardır: Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin Tarikat Silsilesi-1 İmam Ali (18) İmam Hüseyin (l9) İmam Zeynelabidin İmam Muhammed Bakır İmam Ca'fer Sadık İmam Musa Kazım

İmam Ali Rıza (20) Cüneyd-i Bağdadi (21) Ebu Osman Mağribi Ebu'1-Kasım Kürkani Ebu'1-Hasan Harkani Şeyh Ebu Ali Farmedi Hoca Yusuf El-Hemedani Hoca Ahmet Yesevi Şeyh Lokman Perende Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli (22) Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin Tarikat Silsilesi-2 İmam Ali Hasan Basri Habib-i Acemi Davûd-i Tai Ma'rüf i El-Kerhi (23) Şeyh Seriyy-üs Sakati Cüneyd-i Bağdadi Ebu Ali Rudbari (24) Şeyh Ebu Ali Katib El-Mısri (25) Şeyh Ebu Osman Mağribi Şeyh Ebu Kasım Kürkani (Kerkani) Şeyh Ebu Hasan Harkani (Herkani) Şeyh Ebu Ali Farmedi (Karmidi) (26)

Hoca Yusuf El-Hemedani Hoca Ahmet Yesevi Şeyh Lokman Perende El-Horasani Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli El-Horasani (27) biçimindedir. Hacı Bektaş Veli gibi isyandan sonra bu mıntıkayı seçen Muhlis Paşa ve Şeyh Osman da Kırşehir ve çevresine yerleşmişlerdi. Büyük bir olasılıkla Hacı Bektaş Veli ve bu şahısların, daha başka yöreler varken, Kırşehir yöresini tercih etmeleri, buradaki Türkmen boylarının varlığı ile ilgilidir. Hacı Bektaş Veli'nin bu bölgeye yerleşmesi konusuna Irene Beldiceanu'nun yayımladığı XV. ve XVI. yüzyıla ait Karaman eyaleti tahrir defterleri üzerinde gerçekleştirilen araştırmayı içeren bir makale, Hacı Bektaş Veli'nin Sulucakarahöyük'e, Vilayetname'nin yazdığı gibi yalnız bir derviş olarak gelmediğini, kendine bağlı "Bektaşlu" (28) adını taşıyan bir oymakla birlikte geldiğini göstermektedir. Bu saptama Türkmen babalarının aynı zamanda hem kabile şefi hem de dinî önder olduklarına ait görüşü desteklemektedir. İşte Hacı Bektaş Veli böyle bir önder olarak Sulucakarahöyük'e gelmiş ve yine Babailer'e mensup buradaki bir başka Türkmen boyu olan Çepniler arasına yerleşmişti. Hacı Bektaş Veli'nin bu tercihi bize, onun iradesindeki Bektaşlu (29) oymağının Çepni boyunun bir parçası olduğunu düşündürmektedir. Eğer bu gerçekte böyle ise, o zaman onun yerleşmek üzere niçin Sulucakarahöyük'ü tercih ettiği sorusunun yanıtı da verilmiş olur. Ayrıca Hacı Bektaş Veli, bu mıntıkadaki Babai hareketine mensup Türkmen boyları arasında rahatça kimliğini gizleyerek saklanabileceğini düşünmüş olabilir. Zaten Vilayetname'de de belirtildiği gibi, bu bölgede yarı göçebe bir hayat süren çok sayıda Türkmen aşireti vardı. Selçuklu hükümetinin Babailer üzerindeki baskı ve takibi ortadan kalkınca da, muhtemelen ortaya çıkmayı düşünüyordu. Ancak onların bu bekleyişi fazla uzun sürmemiş ve 1243 yılında Moğolların Anadolu'ya gelmesiyle birlikte, Selçuklu hükümeti kendi başının derdine düşmüştü. Günümüze kadar Hacı Bektaş Veli, Âşıkpaşazade'nin onun Baba İlyas'la olan ilişkisine açıkça işaret etmesine rağmen, çoğunlukla Baba İshak'ın halifesi sayılmıştır. Şüphesiz bu eğilimin nedeni yine İbn Bibi'nin, Baba Resûl olarak Baba İshak'ı göstermesidir. Hacı Bektaş Veli'nin Babailer İsyanı nın lideri ile ilişkisinden Âşıkpaşazade'den önce söz eden kaynak, Menakıbu'l Ârifin'dir. Burada herhangi bir isim verilmeksizin yalnızca Baba Resûl unvanı geçer ve Hacı Bektaş Veli'nin onun "ileri gelen halifesi" (halif-i hass) olduğu kaydedilir. Ancak Elvan Çelebi konuya daha bir kesinlik getirerek Hacı Bektaş Veli'nin Baba İlyas'ın halifesi olduğunu anlamamıza yardım edecek ifadeler kullanır; ancak önde gelen bir halife olup olmadığına ait hiçbir şey söylemez. Baba Resûl'un ileri gelen halifelerinden olup, sonraki gelişmeler dikkate alındığı takdirde, tarihte en ünlü Baba İlyas halifesi olarak şöhret yapacak olan, Hacı Bektaş Veli hakkında devrinin kaynaklarında fazla bir bilgi bulunmaz. Onun üzerine bütün bilinenler aşağı yukarı Vilayetname'ye dayanır. Tahminen Uzun Firdevsi tarafından Hacı Bektaş Veli'nin ölümünden hemen hemen iki yüzyıldan fazla bir zaman sonra yazılan bu eser de, aslına bakılırsa Hacı Bektaş Veli'yi kesin olarak ortaya koyabilecek nitelikte değildir. Bu durumda Ahmed Eflaki, Elvan Çelebi ve Âşıkpaşazade'nin üçlü tanıklığı ile Baba İlyas ile Hacı Bektaş Veli arasında bir şeyhlik-halifelik bağlantısının bulunduğu kesinlik kazanır. Ancak bu bağlantıya

ait ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte, gerek Âşıkpaşazade'nin gerekse Elvan Çelebi'nin ifadeleri gözden geçirilecek olursa, Hacı Bektaş Veli'nin hiç de Eflaki'nin dediği gibi Baba Resûl'ün ileri gelen halifesi olmadığı anlaşılır. Eğer önde gelen halifelerinden biri olsaydı, mantık bakımından onun da isyanda hiç şüphesiz Baba İshak, Şeyh Osman, Aynuddevle Dede (Ayna Dola) ve diğer halifeler gibi aktif bir görev alması veya en azından Baba İshak gibi savaş sırasında/daha sonra ya öldürülmesi, ya da yakalanıp hapse atılması gerekirdi. Oysa hem Elvan Çelebi, hem de Âşıkpaşazade'nin kayıtları, onun isyana katılmadığını açıkça ortaya koyuyor: Elvan Çelebi, Hacı Bektaş Veli nin sultanın tacını göze almadığını" yazarken, Âşıkpaşazade, kardeşi Menteş'le birlikte Baba İlyas'a bağlandıkları, sonra birlikte Kırşehir'e geldiklerini, oradan Kayseri'ye geçip, Menteş'in buradan Sivas'a giderek orada (şüphesiz Selçuklu kuvvetleriyle meydana gelen savaşta) öldürüldüğünü, bunun üzerine Hacı Bektaş Veli'nin Karayol'a (Sulucakarahöyük'e) gittiğini bildirmektedir. Bu durumda Elvan Çelebi'nin ve Âşıkpaşazade'nin bu çok açık tanıklıklarından yola çıkarak şu varsayımı ileri sürmek olanaklıdır: Hacı Bektaş Veli, ya tasvip etmediği için veya bizim bilemediğimiz herhangi bir nedenle isyanda hiçbir aktif rol almamış, muhtemelen isyan sırasında ve daha sonra uzunca müddet gizlenerek izini kaybettirmiş, daha sonra Moğol işgal ve egemenliğinin neden olduğu karışıklıklardan faydalanarak Sulucakarahöyük'te ortaya çıkmıştır. Hacı Bektaş Veli'nin Sulucakarahöyük'te bu boya mensup İdris Hoca ve eşi Kadıncık Ana ile yakın ilişki içine girdiği görülmektedir. Kimliği tam belirlenemeyen Kadıncık Ana (Hatun Ana, yahut Fatma Bacı) başta olmak üzere, bu köyde giderek ününü etrafa yaymak suretiyle civardan pek çok mürid edindiği ve faaliyetlerini icraya başladığı anlaşılıyor. Onun Moğol egemenliği dönemine rastlayan bu faaliyetlerinin, çoğunlukla Türkmenler içinde Baba İlyas'ın ve kendinin fikirlerini yaymak olduğu kadar, bölgedeki gayri müslimler ve hatta Moğollar arasında İslâmiyet propagandasından oluşan hayli yoğun bir program arzettiği, Vilayetname'ye dayanılarak söylenebilir. Hacı Bektaş Veli 669/1270-71 yılında ölünceye kadar Sulucakarahöyük'te yaşamış ve bu arada bazı Moğol otoriteleriyle de ilişkileri olmuştur. Ayrıca o dönemdeki diğer tasavvuf çevreleriyle, bu arada özellikle Mevlana ve etrafındakilerle, Kırşehir'deki Ahi Evran'la da bazı ilişkileri bulunduğunu, Vilayetname ve Menakıbu'l Ârifin'e dayanarak söyleyebiliriz. Hacı Bektaş Veli'nin doğum tarihinde olduğu gibi ölüm tarihinde de görüş ayrılıkları vardır. Bektaşi kaynakları onun 1337-38 yılında öldüğünü söylerlerse de bu tarih, tarihî gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin 13. yüzyılda yaşadığı kesindir. Bunun için şu kanıtlar verilebilir: (30) 1- Hacı Bektaş Veli, 1273 tarihinde öldüğü kesin olan Mevlana Celalettin Rumi ile çağdaştır. Bu çağdaşlığı, Mevlevi kaynakları ortaya koymaktadır. Bunlardan Ariflerin Menkıbeleri adlı Ahmet Eflaki'nin kitabı (3l), düşmanca bir tavırla bile olsa, Hacı Bektaş Veli hakkında ilginç bilgiler verir. 1319 yılında yazılmaya başlanan bu Mevlevi kitabında, Hacı Bektaş Veli'nin Mevlana ile çağdaş olduğu ortaya çıkar. 2- Hacı Bektaş Veli, 1263-1264 tarihlerinde Anadolu'dan Kırım'a geçen Alevi Türkmenlerin başında bulunan Sarı Saltuk'un da mürşididir. Hacı Bektaş Veli'nin 1282'den sonra ölen Saru Saltuk'tan daha büyük veya onunla yaşdaş olması normal sayılmalıdır. Bugün, Anadolu Alevilerinin bir bölümü, örneğin Tunceli'ndeki bazı ocaklar Sarı Saltuk ocağına bağlıdır.

3- Hacı Bektaş Veli Taptuk Emre'nin, Taptuk Emre de Yunus Emre'nin mürşididir. Yunus Emre'nin 1320 civarında öldüğünü biliyoruz. Yunus Emre'nin manevî gıdasını veren de Hacı Bektaş Veli'dir. Öyleyse, Büyük Pir'in, Yunus Emre'den önce Hakk a yürüdüğünü söylemek yanlış olmaz. 4- Hacı Bektaş Vilayetnamesi'nde, Hacı Bektaş Veli'ye karşı çıkan ve onun duvarı yürüttüğünü görünce teslim olan Seyyid Mahmud-i Hayrani de 1267-1268 tarihlerinde ölmüştür. Nureddin bin Caca da yine bu yüzyılda yaşamış olup, Vilayetname'de adı geçen önemli kişilerden birisidir. 5- Tapduk Emre'nin mürşidi gibi görünen hakkında net bilgiler bulunan Barak Baba da Anadolu Batınileri ndendir. Kendisi 1307-1308 tarihinde Giylan' da katledilmiştir. 6-1275 ile 1343 yılları arasında yaşayan Ebülferec Vasıti'nin "Tıryakül Muhibbin" adlı eserinde de adı geçen Hacı Bektaş Veli'nin 1343'ten önce ölmüş ve oldukça şöhret kazanmış olduğu anlaşılıyor. Bu kitapta da Hacı Bektaş Veli'den Seyyid olarak ve saygıyla söz edilir. 7- En önemli kanıtlardan birisi de; Kırşehir'de bir Mevlevi tekkesi kurmuş olan Şeyh Süleyman bin Hüseyin'in vakfıyyesinde geçen "fınahiyetil-hacı Bektaş kuddıse sırruhu..." ibaresidir. 1297 tarihli bu ibarede, Hacı Bektaş Veli'nin bu tarihte artık ölmüş olduğu anlaşılmaktadır. Kuddıse sırruhu ibaresinin, o tarihlerde sağ insanlar için de kullanıldığı görüşü, belli bir kanıta dayanmamaktadır. 8- Gerek Aşıkpaşazade'nin tarihinde, gerekse "Menakıbül Kudsiyye"de; Hacı Bektaş Veli'nin Baba İlyas-ı Horasani'nin yolunda, onun ardası olduğu vurgulanır. 1240 yılında öldürülen Baba İlyas'ın ardası olacak birisinin o dönemlerde orta yaşın üzerinde olması gerekir. 9- Osmanlı Devleti nin kuruluş aşamasında, Hristiyan ailelerden alınan çocuklar Hacı Bektaş Veli düşüncesiyle eğitilip Yeniçeri yapılıyordu. Yeniçeri askeri ile Hacı Bektaş Veli arasında bağ kurmak isteyen tarihçiler ve günümüzün yazarları, Büyük Pir'in ölüm tarihini 1337 veya 1338 gibi daha yakın zamana çekiyorlar. 14. yüzyılın ortasında doğan Yeniçeri ordusunun kurulmasında Hacı Bektaş Veli'nin bizzat görev almış olması mümkün değildir. Ancak, onun yandaşlarından bazı dedelerin bu ordunun eğitiminde etkili oldukları gerçektir. 10- Onun ölüm tarihi olarak en çok kabul gören tarih 1270-71 tarihidir. Bu konuda Abdülbaki Gölpınarlı şöyle söylüyor: Ankara Kütüphanesi'ne Hacıbektaş'tan gelen kitaplar arasında no.132 A.I'de kayıtlı, Kaygusuz Abdal'ın hurufa ait bir risalesi ile Abdal Musa'nın "Pend ve Nasihat-name" adını taşıyan kısacık bir risalesini ihtiva eden ve ilk risalesinin sonundaki kayda göre 1291 ramazamnın on ikisinde (1875) Sivas'ta sureti çıkarılan mecmuanın baş tarafında "Hazine-i celile'den şeref vürud eden tomar-ı kebir'de muharrer olduğu üzere tarih-i viladet-i şerifleri H.606 (1209-10)32 olarak, müddet-i ömr-i şerifleri 63 (33) olmağla H.606 (1270-71) senesi vefat-ı şerifleri muharrer olduğundan iş bu mahalle tahrir olundu." diyor. Hacı Bektaş Veli, Sulucakarahöyük'e yerleştikten sonra orda bir tekke kurarak halkı eğitme ve aydınlatma faaliyetlerine devam etmiştir. Vilayetname'ye göre ona bağlı 36 bin kişi vardı ve bunların 360'ı huzurunda hizmette bulunurdu. Hacı Bektaş Veli'nin halifeleri; onunla birlikte Horasan'dan Anadolu'ya gelmiş olan Sarı Saltuk Dede Rumeli'nde, Abdal Musa Sultan Elmalı'da, Karaca Ahmed Sultan İstanbul Akhisar'da, Akça Koca Akyazı'da, Barak Baba Bigadiç'te Hızır Samut Bozok'ta (Yozgat), Sultan Şüca Eskişehir'de, Hacım Sultan Uşak'ta, Taktuk Emre Sakarya bölgesinde, Geyikli Baba

Bursa'da, inançlarının o bölgelerde başka unsurlar içinde erimemesi, gelişip kök salması için çalışmışlardır. Hacı Bektaş Veli'nin, daha sağlığında müridleri arasından bazı halifeler yetiştirdiği ve bunları Anadolu'nun çeşitli yerlerine yolladığı görülmektedir. Vilayetname'ye göre, üçyüz altmış tanesi her zaman yanında duran otuz altı bin halifesi vardı. Hiç şüphesiz bu rakam abartılı bir ifade olmaktan öteye gidemez; ancak Vilayetname'deki bazı isimler en azından bunlardan bir kısmının gerçekten Hacı Bektaş Veli'nin halifesi olduğunu gösterecek niteliktedir. Bu halifeler arasına, yalnızca Âşıkpaşazade'de adı geçen ve kimliği tamamı ile meçhul olan Koçum Seydi'yi de eklemek gerekir. Âşıkpaşazade'ye göre bu zat, Osman Gazi devrini de görmüştü. Her ne kadar isyan olayına katılmamış olsa da, Hacı Bektaş Veli, Baba İlyas'ın halifelerinden biri olarak onun fikirlerinin yayıcısı olmuştur. Ne var ki, bu konuda elimizdeki ana kaynak olan Vilayetname'de bu iki şahıs arasındaki bu ilgiye ait en ufak bir imaya rastlanmadığı gibi, Baba İlyas'ın adı da geçmez. Ancak Hacı Bektaş Veli'nin halifeleri arasında bir Baba Resûl yahut Resûl Baba'dan bahsedilir ki, hiç şüphesiz bu, Baba İlyas'tan başkası değildir ve Alevi-Bektaşi geleneği aradan geçen birkaç yüzyıl boyunca iki şahsiyet arasındaki bu ilişkiyi, Hacı Bektaş Veli'nin yükselen kimliğine yakışır bir biçime sokarak tersine çevirmiştir. Başta Âşıkpaşazade olmak üzere kaynaklar Hacı Bektaş Veli'yi "meczup" bir derviş biçiminde vasıflandırmaktadırlar. Âşıkpaşazade Hacı Bektaş Veli'nin ne bir şeyh olacak, ne de bir tarikat kuracak durumda olduğunu, kendini bilmeyecek kadar cezbe sahibi bulunduğunu yazar. Eminuddin b.davud Fakih adında bir XV.yüzyıl yazarı, Risale-i Kudsiyye namındaki eserinde Hacı Bektaş Veli'yi "meczûb-ı mutlak" diye niteler. Yine bir XVI.yüzyıl yazarı Vahidi, kitabında benzer ifadeler kullanılır. Bütün bu bilgilerin ortak yanı, tasavvuf terminolojisindeki tam kimliği ile, Hacı Bektaş Veli'nin bir meczûb-ı hakiki, yani kendini bütün varlığıyla ilahi cezbeye kaptırmış, sürekli bir durumda yaşayan biri olduğudur. Hacı Bektaş Veli'nin Baba İlyas ile ilişkisi ve Sulucakarahöyük'teki faaliyetleri, söylendiği gibi kendinden tamamen habersiz bir meczup telakki edilmesini zorlaştıracak içeriktedir. Bununla birlikte, onun dinî ilimlerde derinleşmiş, tasavvufun yüksek bir düşünce düzeyine ulaşmış âlim, mutasavvıf bir şahsiyet olduğunu ileri sürmek de, kendinden habersiz bir meczup gözüyle bakmak kadar aşırı bir yaklaşımdır. Hacı Bektaş Veli'nin Oniki İmam Şiiliği'ne dayalı bir din ve tasavvuf anlayışına bağlı bulunduğunu ileri sürmüştür. Yalnızca Vilayetname'deki Hacı Bektaş Veli'nin Oniki İmam soyundan geldiğine ait pasaja dayanarak onu bir Şii mutasavvıf kabul etmenin de tarihsel bir dayanağı bulunmamaktadır. Çünkü bu konuyu doğrulayacak kesin bir kanıt gösterilemeyeceği gibi, Hacı Bektaş Veli'nin yaşadığı dönemde Anadolu'da Oniki İmam Şiiliği'nin varlığını ortaya koyacak herhangi bir tarihî kanıta rastlanmamıştır. Bu türlü yorumlar, Alevilik-Bektaşiliğin Babagan Kolu nun XVI. yüzyılda ortaya çıkışı sırasındaki Şii etkilere bakılarak yapılmış olmalıdır. Hacı Bektaş Veli de tıpkı şeyhi Baba İlyas gibi, daha çok İslâm öncesi eski Türkmen inançlarıyla yorumlanmış bir İslâm anlayışı ile müridlerini eğitmekteydi. Zaten kendisinin çağdaşı olan Mevlana'nın bu yüzden ona pek de iyi gözle bakmadığını Menakıbu'l Ârifin bize göstermektedir.

Bu heterodoks karakterine rağmen Hacı Bektaş Veli, hiç olmazsa XV.yüzyıla ait kaynaklardan itibaren, Sünni zümrelerce de önde gelen evliyadan kabul edilmiş ve büyük bir saygı gösterilmeye başlanmış, kutsal bir şahsiyet olarak kabul görmeye başlamıştır. Günümüzde de kutsal ziyaret yeri olarak kabul edilmektedir. Ayrıca Hacı Bektaş Veli Sünnilerce daima Alevilik-Bektaşilikten ve Alevi- Bektaşilerden ayrı değerlendirilmiştir. Bunun nedeni herhalde, XV.yüzyıla gelinceye kadar Hacı Bektaş Veli'nin bir veli sıfatıyla halk hafızasında yer etmiş olması ve Alevilik-Bektaşiliğin Sünnilik dışı yapısına bakılarak böyle bir tarikatın Hacı Bektaş Veli ile ilgisinin bulunamayacağı düşüncesi olmalıdır. (34) İnsanların yaşantısına yön vermesiyle, arkasında bıraktığı izin canlılığı, devamlılığı ve genişliğiyle Hacı Bektaş Veli (35), özellikle Alevi-Bektaşi topluluklarında inanç, ahlâk, töre ve dil alanında başlıca kaynaktır. (36) Hacı Bektaş Veli'nin etkinliği ve dinamikliği geniş alanlara yayılmış Alevi-Bektaşi topluluklarını kapsamaktadır. Ülkemizdeki ve Balkan ülkelerinde yaşayan Alevi-Bektaşiler dinî inanç ve yol bakımından Hacı Bektaş Veli'ye bağlı bulunmaktadır. Macaristan, Yugoslavya, Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya'da, büyük bir bölümü ortadan kaldırılmış olmakla birlikte çok sayıda Bektaşi tekke ve zaviyelerinin -başta Budapeşte'deki ünlü "Gülbaba Türbesi", Dimetoka'daki "Seyyid Ali Sultan Zaviyesi" (37), Kahire'deki "Kaygusuz Abdal Dergâhı" ve benzerlerinin- varlığı bunu kanıtlamaktadır. Hacı Bektaş Veli'nin çağ ve ülke yönünden düşüncelerini ve inançlarını böylesine etkili ve sürekli kılabilmesi; felsefesinde, toplumsal yaşam unsurlarının ön plânda tutması ve düşüncelerini çok yalın biçimde anlatabilmesinden kaynaklanmaktadır. Hacı Bektaş Veli'nin toplum inancına yerleştirdiği kurallar, çağların akışı ile değişmemiş yeniliğini ve uygulanabilir niteliğini korumuştur. Onu seven, sayan ve içtenlikle inancını ona bağlayan kişilerin yalnızca düşüncesinde değil yaşantısında da Hacı Bektaş Veli sağdır, canlıdır. Alevi-Bektaşiler, Hacı Bektaş Veli'nin ilkelerini bu nedenle kuşaktan kuşağa değiştirmeden geçirmeyi başarmışlar, geleneklerinin ve inançlarının saflığını korumuşlardır. Hacı Bektaş Veli'nin çağındaki teknik olanaksızlıklara rağmen inancını ve felsefesini yayması ve yerleştirmesi toplumsal belleğin, nefeslerle, deyişlerle ve çevresindeki erenlerin söyleşileriyle uyarılmış olmasına bağlanabilir. HACI BEKTAŞ VELİ'NİN TOPLUMSAL ETKİSİ Hacı Bektaş Veli ile ilgili olarak üzerinde çok söz söylenmiş olan "Makalat" (38) veya "Makalat-ı Hacı Bektaş Veli" adında bir kitap bulunmaktadır. Aslında Arapça olan Makalat'ın Hacı Bektaş Veli tarafından yazılmış olduğu söylenegelmiştir. (39) Yaklaşık 50 sayfalık küçük bir kitap olan Malakat'ın (40) giriş kısmı, Hacı Bektaş Veli'den edinilen bilgilerin nakledildiğini göstermektedir. Nakleden Seyyid Saadeddin'in Hoca Saadeddin veya Said Emre olması ihtimali vardır. Hoca Saadeddin'le Said Emre'nin aynı kişi olduğu da söylenmektedir. Dil ve tarz yönünden de bu şiirin ve nakil suretiyle de olsa "Makalat"ın Said Emre tarafından yazılmış olması kuvvetli bir olasılıktır. Makalat'ın bölüm başlıklarının bir kısmı eserin kapsamını açıklamaya yeterlidir: "Bu bölüm Şeriat'ın makamların bildirir." "Bu bölüm Tarikat'ın makamların bildirir."

"Bu bölüm Maarifet'in makamların bildirir." "Bu bölüm Hakikat'ın makamların bildirir." Yani Alevi-Bektaşi inancındaki dört kapı ve kırk makam Makalat'ın ana konusudur ve konu ile ilgili 135 Ayet'in Türkçe anlamı çok kısa sözcükler ve tümcelerle açıklanmıştır. Hacı Bektaş Veli'nin Dört Kapı Kırk Makam öğretisinin kökenlerinde eski Orta Asya, Ortadoğu ve Anadolu din ve inanışlarına kadar giden izlerini bulmak olasıdır. AlevilikBektaşilik, Dört Kapı Kırk Makam öğretisi ile somutlaştırılmıştır. İnsan, olgunlaştırma ve yetiştirmeye yönelik evrelerden geçirilerek toplumsallaştırılmaya çalışılır. Bu yolla inanç, çeşitli kapı ve makamlara ayrılarak insanlar kurallara boğulmak istenmemektedir. Öğreti, insanlann karşısına sayısız seçenekler sunularak inançsal, düşünsel ve ahlâksal yaşamı kolaylaştırılmaya çalışılmaktadır. Alevi-Bektaşilerin yaşamlarında ilke edindiği "Dört Kapı Kırk Makam" a ilişkin bilgilere "Makalat" ile "Fevaid" ve Buyruk adlı kitaplarda yer verilmiş, işlenmiştir. Bugün yaşayan Alevi-Bektaşiler arasında yaşayan öğretideki dört kapı sırasıyla; Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat'tır. Her kapının on makamı vardır. Böylece kırk makam olmaktadır. Şeriat Kapısı: Alevi-Bektaşilerin anladığı şeriat; başlangıçta kutsal kökenin bir yansıması olarak algılanan görünür nesnel dünyadır. "Zahir" değil, "batın"dır. İnsan kendi kendini eğitmeye bu evrede başlar. Kaba, kuralcı bir inanç anlayışı vardır. Bu evrenin inananı "abid" olarak adlandırılır. Makamları şunlardır: l. İman etme: Zahir olarak; Tanrı'nın birliğine, meleklerine, peygamberlerine inanmaktır. Batın olarak ise; mürşit önünde yolun bütün kurallarına uyacağına söz verme, bu inancını ikrara bağlama, gönül yoluyla Hakk'a ilişkin anlamı, sezgiyi, bilgiyi yakalamadır. 2. Bilim öğrenme: Zahir olarak, akla ve söylenenlere dayanan bilimleri öğrenmektir. Batın olarak, tarikat yolunda gönül yoluyla önce kendini, sonra kendi özünde Tanrı'yı bulmak, bunu etiğine indirgemek ve sezgisel aklını kullanarak kesin bilgiye ulaşmaktır. 3. İbadet etme: Alevi-Bektaşilik; namaz, oruç, zekat gibi İslâmsal zahiri ibadetleri yerine getirmez. İbadet olarak Tanrı'ya yakın olmayı, Tanrı'yı içinde, gönlünde duyumsamayı anlar. 4. Helal kazanma, haramdan uzaklaşma: Zahir olarak yasal yollardan kazanmaktır. Batın olarak, gönlünü, beynini bozguncu, yıkıcı düşüncelerle doldurmamaktır. 5. Nikah kılma, evlenme: Zahir anlamda, evlilik dışı ilişkilerde bulunmama ve yakın akrabalarla evlilik yapmamaktır. Batın anlamda ise, ikrar verip yola girme ve yolda şeytana uymamaktır. 6. Çevreye zarar vermeme: Zahir olarak çevreyi kirletmemektir. Batın olarak; hiçbir şeyin nedensiz, işlevsiz oluşturulmadığı kanısıyla tüm canlı cansız varlıkları, doğayı, doğada var olan dengeyi koruyacağına, kollayacağına söz vermek ve sözünü yerine getirmektir.

7. Sünnet ve cemaat ehli olma: Zahir olarak, peygamberin buyruklarına, kurallarına uymak, Hz.Muhammed'in söz, davranış, uygulama ve onaylarını kabullenmektir. Batın olarak; yol töreleri konusunda bilgili olmak, Hz.Ali ve soyundan gelen imamların söz, davranış, uygulama ve onaylarını kabullenmek ve pire, mürşide itaat etmektir. 8. Şefkatli olma: Zahir olarak; insanlara yumuşak ve sevecen davranmaktır. Batın olarak; bütün yaratılmışlarla kardeş olmak, onları Tanrı emaneti bilip korumaktır. 9. Arı (pak) giyme, arı yeme: Zahir olarak; Kuran'ın izin verdiği şeyleri yemek, giymek ve temizliğe özen göstermektir. Batın olarak; tanrısal nitelikleri tanımak, onları etiğe indirmek ve davranışlarının bir parçası durumuna getirmektir. Gönül bilgisi yoluyla gerçeği yakalamak, bunu tanrısal özellikler olarak algılamak, algılanan şeyleri ahlâkın temeline indirgemek ve davranışlara yansıtmaktır. 10. İyiliklere sarılma ve kötülüklerden kaçınma: Zahir olarak; Tanrı buyruklarına uymak ve yasaklardan kaçınmaktır. Batın olarak; Tanrı'ya yaklaşmak ve sürekli bu tür bir çaba içerisinde olmaktır. Tarikat Kapısı: Alevi-Bektaşiliğin yol kuralları, ilkeleri, töreleri bu aşamada öğrenilir. Kısaca yola girilir. "Zahidlik"le özdeşleşilir. Hakk yolu bulunmaya çalışılır. Bu evre, kâmil insan olma sürecinde ikinci aşamadır. Eğitim ve aydınlanma olayı gerçekleşir. Tarikat Kapısı'nın makamları şunlardır: l. El alıp tövbe etme: Bir mürşide bağlanmak, "ham ervahlık"tan ayrılıp olgun/yetkin duruma gelmek, kötü ve günah işlerden uzak durmak, Hakk'tan halka inen bir toplum hizmetlisi durumuna gelmektir. 2. Mürit olma: Mürşidin isteğine uymak, eğitim alma isteğinden olmak, düşünce ve davranış düzeyinde verilen eğitimi özümseyebilmek için içtenlikle çalışmaktır. 3. Saçını-sakalını kesme ve temiz giyinme: Alevi-Bektaşilikte cinsiyet farkı gözetilmez. "Saçını giderme", simgesel olarak "çar-darb" erkanından geçmektir. "Libas giymek"le de, Alevi-Bektaşilikte kutsal görülen "taç", "tennure", "haydariye", "kamberiye", "kemer kuşanmak", "teslim taşı" takmak gibi yola özgü giysileri giyip takıları takınmak, bu yolla ayıpları örtücü olmaktır. 4. İyilik yolunda savaşma: En büyük düşman olarak görülen nefisle savaşıma girmek, "benlik"in geçici ve dünyasal isteklerine karşı koymaktır. Kişinin kendisiyle savaşını, kendi benliğini eğitmesini amaçlar. 5. Hizmetli olma: Kendini insanların mutluluğuna adamak, bunun için her türlü özveriye katlanmaya hazır olmaktır. 6. Haksızlıktan korkma, çekinme: Tanrı yolunda yürürken, gerçeğe kavuşurken yanlış bir adım atmaktan kaçınmak ve Tanrı'nın bir yansıması olarak algılanan doğaya, insana kötülük getirecek eylem ve davranışlardan sakınmaktır.

7. Umutsuzluğa düşmeme: Kutsal gerçeğe bir gün kavuşulacağı umudunu taşımak, bunu hiçbir zaman yitirmemek, haklının haksızı yeneceğine inanmak, bu inancı sürekli canlı tutmak. 8. Hırka, zembil, makas, seccade; ibret alma ve hidayet etme: Hırka alma; tanrısal niteliklere bürünmek, kutsallık kazanmaktır. Zembil alma; irfan arayıcısı olmak, evrenin gizlerini bilmek, kavramak, gönül yoluyla sezgisel olarak bilgi edinmektir. Makas alma; tanrısal ahlâka uymayan sünnet dışındaki yenilikleri bırakmak, birey/toplum katında ahlâk dışılıklardan uzaklaşmaktır. Seccade; her zaman ve her yerde Tanrı tecellilerinin önünde olduğunu bilmek, tanrısal tecelli olarak algılanan şeye, insana büyük bir saygı ve sevgi beslemek, Tanrı sevgisini tecellisine aktararak aynı sevgiyi onda yaşamaktır. İbret alma; her şeyde Tanrı'nın bir hikmeti olduğunu anlamak, "ben" özelliklerinden arındırılmış ve "ben" özelliklerinin katılımıyla beliren toplumsal bilinçte yaratıcılık görmektir. Hidayete ermekse; Hakk yoluna girmek ve tarikatı benimsemektir. 9. Nimet dağıtma: Toplumda makam, toplumsal çevre, söz sahibi, sevgi sahibi ve öğüt sahibi olmaktır. Makam sahibi olmak; ruhsal bakımdan belli bir olgunluk aşamasına ulaşmış olmaktır. Makam, tarikat yolcusunun ruhsal bakımdan ulaştığı olgunluk evresini simgeler. Bu anlamda "post"u simgelemektedir. Cemiyet sahibi olmak; yola (tarikata) girmek isteğinden olmaktır. Öğüt (nasihat) sahibi olmak; yol kurallarını, ilkelerini, törelerini anlatacak bilgi ve beceri sahibi olmaktır. Muhabbet sahibi olmaksa; Tanrı'ya. yol ulularına, ya da yol uğrunda yapılan bir işe, eyleme, davranışa gönülden sevgi ve bağlılık duymak, bir sorunun tartışılıp değerlendirilmesi, bir sonuca bağlanması için "muhabbet meydanı" açmaktır. 10. Aşka erme, şevke erme, özünü fakir görme: Aşka erme; tanrısal varlığı içten gelen bir eğilimle sevmek, sevilende kendini yok etmek, sevilenle bir olmak, seveni yok, yalnızca sevileni var etmektir (aşık-maşuk). Şevke erme; Tanrı sevgisinden, tanrısal tecellilerden kaynaklanan coşkuyu duyumsamaktır. Özünü fakir görme ise Tanrı uğruna dünyasal varlıklardan vazgeçmek, "ben"in geçici isteklerine kanmamak, büyüklük taslayarak tanrısal varlık karşısında bağımsız bir tutum takınmamaktır. Marifet Kapısı: Gönül yolunda en yüce düzeye ulaşma, tanrısal gizlere (sır) erme evresidir. Bu evre "arifler"le özdeşleştirilir. Su gibi anlık aranılır. Makamları şunlardır: 1. Edepli olma: Alevi-Bektaşiliğin ünlü ahlâk ve toplum ilkesi burada temel alınır. Eline, diline, beline sahip olmak anlayışı yaşama geçirilir. Kötü hâl ve hareketlerden uzak durmak amaçlanır. 2. Bencillik, kin ve garezden korkma ve uzak durma: Tarikattan marifete geçen kişinin bu makamdan düşme endişesini taşıyarak korkuya kapılması, kendine yönelik eleştirileri sürekli canlı tutup özünü bencillikten, kin ve garezden uzak tutmasıdır. Engelleyici bir korkunun kuşatıcılığında her vicdanın sesi dinlenerek, kendini yoklayarak, eksiklerini saptama ve geleceğe daha arınmış olarak çıkmaktır. 3. Perhizli olma: Hiçbir şeyde aşırı olmamak, aşırıya kaçmamak, ulaşılan manevî aşamanın verdiği sarhoşluktan korunmak, bu duyguyu yanlış algılayıp kendini yitirmemek ve mahrem olan şeylerden uzak durmaktır.

4. Sabır gösterme ve yetinme: Bir olgunluk evresi olarak algılanan bu makamda; Tanrı'dan başkasına yakınmamak, kutsal gerçeğe giderken aceleci olmamak, taşkınlık yapmamak, ölçülü olmak, mürşidin verdiği kadarıyla yetinmek, nefsine uyup mürşidinden kaldıramayacağı isteklerde bulunmamaktır. 5. Utanma: Yakışıksız davranışlardan ve uygunsuz işlerden kaçınmak, kınanma, ayıplanma kuşkusuyla bir şeyi yapmaktan ya da yapmamaktan sıkılmak. 6. Cömert olma: Bilgisini ehlinden esirgememek, bilgisinden lâyık olanı yararlandırmak, bunu ibadetin bir gereği olarak algılamak ve bu yolla insanın kendisini arı kılmasıdır. 7. Bilim öğrenme: Tarikat yolunda gönül yoluyla önce kendini, sonra kendi özünde Tanrı'yı bulmak, sezgisel aklını kullanarak kesin bilgiye ulaşmaktır. 8. Gösterişsiz yaşama, miskinlik: Kişinin kendisine hiçbir varlık tanımaması, teslim olması, uzlaşması, yola, yolun kurallarına tam olarak uyması ve bağlanmasıdır. 9. Arif olma (marifet/ hüner): Tanrı'nın gönül bilgisi, duyarlığı, derinliği yoluyla kendi özüyle bütünleşmesine izin verdiği ve bu yolla kendi yüce varlığını görebilmesi güzelliğini sağladığı, kendi özünü tanıma tadının zevkini verdiği biçimindeki yüksek olgunluk aşamasına ulaşmasıdır. 10. Özünü bilme: Son amacını "âlem-i ekber"de bulan ve küçük evren olarak algılanan insanı tanımak, bu yolla son amacını "âlem-i asgar"da bulan ve büyük evren olarak algılanan âlemin farkına varmak, bu bağlamda Tanrı'nın bütün sıfatlarnnn insanda ortaya çıktığının ayırımına ermektir. Hakikat Kapısı: Hakikat, bir ilham makamıdır. İlham doğrudan Tanrı vergisi olarak kalbe, gönülde doğan anlam, sezgi ve bilgidir. İlham, yalnızca arınmış gönüllere iner. İlhamda aldanma ve yanılma olasılığı yoktur. Hakk'ı görme, tanrısal âlemin gücü içerisinde erime, sonsuzlaşarak "bekalaşma" hakikat evresinde gerçekleşir. Kâmil insan olma yolculuğunun sonuncusu ve yetkinliğe varma aşamasıdır. "Muhibler"le özdeşleşilir. Bu evrede Hakk'tan halka inilir, yararlı işler yapılır. Düşünce aktarımında son derece cesur ve kurulu düzenin kurallarını yıkıcı, dünyasal yaşamını kurallara alan her türlü baskıya karşı tepkici bir tutum sergilenir. Hakikat kapısının makamları şunlardır: 1. Toprak (turab) olma: Herkesin "ayak toprağı" anlamında alçakgönüllü olmak Tanrı'dan gelen her şeyi gönül hoşluğuyla karşılamak, Tanrı'nın hoşnutluğunu, onayını kazanmak, kendini yol kurallarına bırakmak ve teslimiyete ermektir. 2. Tüm insanları bir görme: İnsanlar arasından din, dil, ırk ve mezhep ayrımı yapmamak ve tüm insanların inançlarına hoşgörüyle bakmaktır. 3. Elinden geleni esirgememe: Verici olmak. Elinden gelen bir hizmeti, yardımı vermekten, yapmaktan kaçınmamaktır.

4. Kimsenin ayıbını görmeme: İnsanların iyi, yararlı ve üretici yanını yakalamak; insanların kusurlarını, ayıplarını örtücü olmak, onları büyütmekten, yaymaktan kaçınmaktır. 5. Tevhid anlayışında olma: Bütün varlık türlerinin Tanrı'da "bir" olduğuna inanmak, Tanrı'dan başka varlık tanımamak, Tanrı'nın birliğine ve Ali'nin Tanrı'nın veli si olduğuna inanmak, Tanrı'nın görüntüsü durumundaki tüm canlı-cansız varlıkları sevmek ve bunu bir ibadet olarak algılamaktır. 6. Vahdet- i Mevcut anlayışında olma: Tanrı'ya yakın olmak, Tanrı'yla bir olmak ve Tanrı-evreninsan üçlüsünden oluşan "birliği" Tanrı olarak algılamaktır. Vahdet-i Vücut biçiminde görülen tasavvuf akımı, Alevilik-Bektaşilikte "Vahdet- i Mevcut" biçimini almıştır. 7. Anlamı bilme, sırrı öğrenme: Gönül sezgisi yoluyla duyular üstü bilgiye ulaşmak, marifete ermek; batın ve tarikat bilgisini özümsemek ve hakikate ermek; nefsin isteklerinden sıyrılıp derin düşünceye dalarak, "Tanrı evi" olarak tanımlanan gönülde ortaya çıkan örtülenmiş (gayb durumunda) şeylerin, yani Hakk'ın gizlediği/örttüğü ancak halka bildiremediği şeylerin ayrımına varmak, sırra ermek; ulaştığı anlamı, erdiği sırrı, ehil olmayandan sakınmaktır. 8. Seyrü sülüğünü tamamlama: Seyrü sülük aşamaları sıralamasında son evre olarak benimsenen ve Tanrı'dan halka dönmek olarak algılanan "seyri anillah" (Tanrı'dan yolculuk) aşamasını tamamlayıp gerçekle gerçek olmaktır. 9. Gerçeği gizlememe: Sohbette, muhabbette hakikat sırrını Hakk'tan halka taşımak; inançtan akla atlamak ve aklın öncülüğünde kâmil toplumu yaratmaya koyulmaktır. 10. Münacat ve müşahede: Tanrısal sırları ve tecellileri seyretmek, bu yolla tanrısal âlemi görmek; her an "Tanrı evi" olarak algılanan gönülde Tanrı ile söyleşide bulunmak; tarikat ulularını övmek ve onlara bağlılıklarını bildirmektir. Eğer Hacı Bektaş Veli bir yazar veya bir şair olsaydı, bir yargıya varmak ancak onun eserlerini okumakla olanaklı olabilirdi. Ancak Hacı Bektaş Veli'nin kişiliği çevresinde oluşmuş değerler bunu zorunlu kılmamaktadır. Hacı Bektaş Veli ile ilgili araştırma yaparken, ille de kendi yazdığı bir yapıt üzerinde incelemede bulunmayı zorunlu saymak, kanımızca gerçekçi ve yararlı bir yaklaşım değildir. Hacı Bektaş Veli'nin kendisinin hazırladığı bir kitabın elimizde bulunması, elbette ki incelemelerin daha sağlıklı olmasını sağlardı. Ancak Hacı Bektaş Veli'yi anlayabilmek ve anlatabilmek için, var olan kaynaklar, sanıldığının aksine, hiç az değildir. (41) Başka önemli bir kaynak da Alevi-Bektaşi ozanlarının nefes, devriye, düvaz ve mersiyeleridir. Bu şiirlerin Hacı Bektaş Veli ile ilgili olanların da genellikle gizemli bir hava vardır. Alevi-Bektaşi şiirlerinin hemen hemen tümünde doğrudan veya dolaylı olarak Hacı Bektaş Veli'ye doğa üstü bir güç atfedilmiştir. (42) Alevi-Bektaşi Edebiyatı diyebileceğimiz bu türde halka has saflığı yansıtan arı ve duru bir anlatım, Allah'a saygı yanında sevgi bağları kurmaya çalışan gerçek aşka yönelik bir hava esmektedir. Alevi-Bektaşi Edebiyatında duygusal yönün hissedilir bir ağırlığı olmakla beraber, özellikle nefes türünde Hacı Bektaş Veli'nin ilkelerine ve yolun kurallarına değinen ve dolayısıyla bu konuda gerçek bilgi veren çok sayıda şiir vardır. Aynca var olan menkabeler önemli bir kaynaktır. Bu bilinen menkabelerin hemen hepsi pozitif bilim sınırlarını aşan bir anlatıma sahiptirler. Dolayısıyla çağımız insanına inandırıcılıktan ve bilimsel değerden yoksun bir imaj vermektedirler. Gerçekten de menkabelerde yer alan doğa üstü güç, her

olaya insan mantığını zorlayacak ölçüde girmiştir. Ancak bu menkabelerin doğduğu çağlarda, toplumun üstün düzeyde sevgi ve saygısını kazanmış önemli şahsiyetler, çağunlukla, doğa üstü kudretlerle anlatılmışlardır. Onları, sıradan insanlar gibi normal ölçüler içinde görmek önemli şahsiyetlere inanmış kişi ve topluluklarca yeterli görülmemiştir. Bu nedenle gerçek olaylar, mucizeler ve gizemli olaylarla sembolize edilerek, halkın hazla dinlediği menkabelerle anlatılmıştır. Bu menkabelerde Ahmet Yesevi, yanmakta olan meşaleyi Rum Diyarı'na (Anadolu'ya) atar. Hacı Bektaş Veli, bu meşalenin düştüğü yeri yurt edinir. Tarihin ilk çağlarından beri bilimin ve aydınlığın simgesi olan meşale ile Hacı Bektaş Veli Anadolu'ya bilim ve uygarlığı getirmiş olmaktadır. Elinde kılıç değil meşale tutmaktadır. Hacı Tuğrul'u (43) doğan,yırtıcı kuş) biçiminde üzerine gönderirler. Hacı Bektaş Veli, hışımla gelen Hacı Tuğrul'u boğazından yakalar: "Biz size mazlûm suretinde geldik, siz bizi zalim donunda karşıladnnz. Güvercinden daha mazlûm bir yaratık bulsaydık onun donuna urunur da gelirdik." der. Bu Menkabe, Hacı Bektaş Veli'nin Anadolu ya barışçı amaçla geldiğini en hoş bir biçimde açıklıyor. Erenlerden de olsa, insanlardaki kıskançlık eğiliminin bulunduğunu, bu eğilimin dostluk ve iyilikle giderilebileceğini simgeliyor. Hacı Bektaş Veli'yi anlatan menkabelerde yer alan tarz çekici, sevimli ve amaçladığı düşünce ise güçlüdür. Hacı Bektaş Veli'nin felsefesinin incelenmesinde diğer önemli ve verimli kaynak Alevi-Bektaşi toplumunun inanç, ahlâk, töre ve dil varlığıdır. Ülkemizde ve bir o kadar da ülkemiz dışında yaşayan büyük bir insan topluluğu, yüzyılların oluşturduğu bir bilinçle Hacı Bektaş Veli'yi çok iyi tanımaktadır. Hacı Bektaş Veli'nin getirdiği hümanist felsefe, her saat onların günlük yaşantıları içindedir. Onun şahsında sembolize olan Alevi-Bektaşi kültürü halen yaşayan kuşaklara kadar kopmadan ulaşan canlı ve inandırıcı bir bilgi kaynağıdır. Hacı Bektaş Veli'den sona dünya güneşin çevresinde yüzlerce defa dönmüştür. Anlayışlar, yaşantılar, toplumsal düzen ve hatta yeryüzü büyük ölçüde değişmiştir. İnsanlığın geleceğini yüzyılların ötesinde gören, kişileri ve toplumu insanlığın temel idealine yönelten Hacı Bektaş Veli'nin çağındaki inançlarla, ona bağlı toplumun bugünkü inançları arasında, bazı küçük ayrıntılar dışında hemen hemen fark yok gibidir. Hacı Bektaş Veli ve Alevi-Bektaşiliğin evrenselciliği üç temel yaklaşıma dayanır. Bunlar; 1) İnsan ve insan sevgisi, 2) Dostluk, 3) Banş. Alevilik-Bektaşilik insan sevgisi temeli üzerine kurulmuştur. Dostluk, Alevi-Bektaşi inancının, kültür ve düşüncesinin ana kaynağıdır ve bu dostluk, insan severlik, konukseverlik, yardımlaşma, paylaşımcılık anlayışı ile çerçevelenmiştir. Hacı Bektaş Veli felsefesinde ve Alevilik-Bektaşilikte barış esastır. Barışı hem Alevilik- Bektaşiliğin kuramında, hem de eylemsel yaşantısında görmekteyiz. Barış, öğretinin bir eğitim ilkesi olmuş, toplumlar barış ön şartından geçirilerek yeniden yapılandırılmıştır. İnsanları iyi, doğru, sevgi kavramlarıyla yetiştiren ve yönlendirmeye çalışan Hacı Bektaş Veli felsefesinde savaş, kin, öldürme, kıyım, zulüm bulunmamaktadır. Kötülüğe kötülük, kısas gibi kurallar Hacı Bektaş Veli izdaşlarının