Bölüm 11 Sonuçlar ve Öneriler Türkiye ekonomisi 1960 lı yıllardan itibaren oldukça yüksek bir hızla büyümüştür. 1970 lerin sonlarındaki ödemeler dengesi kriziyle birlikte yaşanan duraklamadan sonra ihracata yönelik bir sanayileşme modeli benimsenmiş, 1980 lerin başlarında dış ticaret ve 1989 dan itibaren sermaye hareketleri serbestleştirilmiştir. 1990 larda ekonomi giderek kırılgan bir nitelik kazanmış ve büyüme süreci büyük bir istikrarsızlık göstermiştir. Bu dönemin en önemli özelliği, sanayi yapısında bir dönüşüm sağlanamamasıdır. Yüksek teknoloji sanayilerinin gelişememesi ve genel olarak teknolojik yenilik faaliyetlerinin zayıf kalması sonucu, ekonominin teknolojik yeteneği yeterince gelişmemiş ve rekabet gücü artmamıştır. İhracat gelirlerinin büyük bir kısmını sağlayan düşük teknolojili, emek yoğun sanayiler, ekonomik gelişmenin itici gücü olamamaktadır. Bilim ve teknoloji göstergeleri açısından Türkiye nin konumu, gelişmiş (AB, ABD ve Japonya) ve hızla gelişen (Kore) ülkelere göre endişe verici durumdadır. Bu ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye de eğitim düzeyi düşüktür, bilimsel faaliyetler gelişmemiştir, yenilik kapasitesi zayıftır, patent alma eğilimi yok gibidir, AR-GE faaliyetlerine kaynak ayrılmamakta ve yenilik faaliyetleri yeterince desteklenmemektedir, yeni bilişim ve iletişim teknolojilerine gerekli yatırım yapılmamaktadır. Türkiye nin uzun dönemde ekonomik gelişmesini sürüdürebilmesi ve rekabet gücünü arttırabilmesi için teknolojik yeteneğini hızla güçlendirmesi, teknolojik yenilikler ile üretkenlik artışı sağlaması ve teknoloji yoğun sanayilerin gelişmesiyle üretim ve ihracat yapısının teknoloji yoğun ürünlere dönüştürmesi gereklidir. Tanınmış iktisatçı Lall ın (2000) vurguladığı gibi böyle bir dönüşüm kendiliğinden gerçekleşmeyecektir. İmalat sanayiinin ve bir bütün olarak ekonominin teknoloji geliştirme ve özümleme kapasitesinin geliştirilebilmesi için net bir kalkınma stratejisine, kapsamlı sanayi, teknoloji ve yenilik politikalarına, etkin bir şekilde çalışan ulusal yenilik sistemine ihtiyacı vardır.
SONUÇLAR VE ÖNERİLER BÖLÜM 11 Ulusal yenilik sisteminin kurulması özellikle TÜBİTAK tarafından 1990 larda gündeme getirilmiş ve sistematik bir yaklaşım benimsenmiştir. Bu doğrultuda BTYK aracılığıyla politika önerileri geliştirilmiş ve bu önerilerin bir kısmı uygulamaya konulmuştur. Bu uygulamaların en önemlilerinden biri, TÜBİTAK-TİDEB ve TTGV tarafından AR-GE bağışları ve kredileri yoluyla AR-GE faaliyetlerine destek olunmasıdır. Bu çalışmada AR-GE destek programlarının kısa dönemdeki etkileri değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme çalışmasında elde edilen bazı sonuçlar aşağıdaki şekilde özetlenebilir: 1 İmalat sanayiindeki firmaların önemli bir kısmı teknoloji hizmetleri ve AR-GE destek programları konusunda bilgili değildir. Bu programlardan haberi olan firmaların da önemli bir kısmı bu hizmet ve desteklerden ihtiyaç duymadığı ve yenilik faaliyetinde bulunmadığı için yararlanmamaktadır. Bu, Teubal ın (1995, 1997) belirttiği gibi destek programlarının uygulamasının ilk aşamasında karşılaşılan bir durumdur. 2 Teknoloji hizmetlerinden ve AR-GE destek programlarından yararlanan firmaların önemli bir kesimi teknik/operasyonel sorunlarının çözümü, ürün kalitesinin yükseltilmesi gibi pratik desteklere ihtiyaç duymaktadır. TİDEB ve TTGV desteği alan firmalarda AR-GE faaliyetlerinde ürün yenilikleri, süreç yeniliklerinden daha önemli görünmektedir. 3 AR-GE desteği alan firmalar, teknolojik düzeyleri, yönelimleri ve performanslarıyla diğer firmalardan önemli farklılıklar göstermektedir. Bir başka deyişle, destek alan firmalar AR- GE ve teknolojik yenilik eğilimi yüksek olan firmalardır. Fakat AR-GE destekleri bu firmalardaki yenilik faaliyetlerinin nitel ve nicel gelişmesine katkıda bulunmuştur. AR-GE destek uygulamaları sonucu, destek alan firmalarda AR-GE harcamalarında bir artış sağlanmış ve AR-GE faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin bazı organizasyon değişiklikleri gerçekleştirilmiştir. 4 Desteklenen AR-GE projelerinde teknolojik başarı oranı oldukça yüksektir. Ayrıca, AR-GE yatırımları ile yenilik faaliyetleri arasında güçlü bir ilişki mevcuttur. AR-GE faaliyetlerine daha fazla kaynak ayıran firmaların ürün ve süreç yeniliği yapma olasılığı artmaktadır. 5 Teknolojik yenilik ve ekonomik performans arasında güçlü bir ilişki vardır. Teknolojik yenilik gerçekleştiren firmaların, rekabet gücü, üretkenlik ve büyüme gibi performans ölçütleri açısından daha başarılı oldukları bulunmuştur. 6 Firma ve sektör düzeyinde yapılan analizlerde, teknolojik yayılmanın (spillovers) önemli olduğu, AR-GE faaliyetlerinin teknolojik özümleme kapasitesini arttırdığı ve AR-GE faaliyetlerinin toplumsal getirisinin yüksek olduğu bulunmuştur. Gelişmiş ülkelerde AR-GE 241
BÖLÜM 11 SONUÇLAR VE ÖNERİLER destek programlarının etkileri üzerine yapılan çalışmalarda uzun dönemli etkilerin daha büyük olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle AR-GE destek programlarının uygulamaya başlamasından kısa bir süre sonra yapılan bu değerlendirme çalışmasında elde edilen sonuçlar oldukça olumludur. Değerlendirme çalışmasında elde edilen sonuçlara göre, AR-GE destek programlarının ve genel olarak teknoloji ve yenilik politikalarının uygulanmasına ilişkin bazı öneriler geliştirilebilir. Doğal olarak bu öneriler, ancak, politika yapıcılar, uygulayıcılar, destek programlarına katılan kuruluşlar ve ilgili diğer kişi ve kurumlar arasındaki bir etkileşim süreci sonucu netleşebilecektir. Değerlendirme çalışması kapsamında tartışılmaya açılabilecek bazı öneriler şöyle özetlenebilir: 1 Yenilik (inovasyon) ve ulusal yenilik sistemi kavramları politika söylemine 1990 larda girmiş ve bu doğrultuda pek çok olumlu öneri geliştirilmiştir. Ekonomik gelişme açısından teknolojik yenilik süreci son derece önemlidir. Bu nedenle geliştirilecek politikalarda yenilik boyutunun sürekli olarak vurgulanması ve ön planda tutulması gereklidir. 2 Türkiye de teknoloji ve yenilik politikalarının uygulanmasına ilişkin çerçeve koşullar iyi durumda değildir. Makroekonomik istikrarsızlık önemli bir sorundur. Ayrıca eğitim düzeyi düşüktür ve işgücü piyasalarına ilişkin (eğitim faaliyetlerini ve işgücünün niteliğinin yükseltilmesini teşvik edici) düzenlemeler yetersizdir. Teknoloji ve yenilik politikalarını dolaysız olarak ilgilendiren rekabet ve akreditasyon gibi yasal düzenlemelerin çoğu ancak son yıllarda gerçekleştirilmiştir. Ekonomide gerekli dönüşümlerin sağlanabilmesi için teknoloji ve yenilik politikaları kadar, eğitim, rekabet, ticaret ve yatırım politikaları da önem kazanmakta, bu politikalar arasında gerekli eşgüdümün sağlanması gerekmektedir. 3 Türkiye de ulusal yenilik sisteminin kurumsal yapısına bakıldığında (Ek 2), bazı eksikliklere karşın, ilgili kurumların mevcut olduğu görülmektedir. En önemli eksiklik, risk sermayesi gibi AR-GE sonrası finansmanda ortaya çıkmaktadır. Bu değerlendirme çalışmasında da görüldüğü gibi, AR-GE faaliyetleri sonucu yeniliklerin uygulanabilmesi için gerekli olan finansman ihtiyacı önemli boyutlardadır ve Türkiye de bu finansman ihtiyacını karşılayabilecek bir yapı (kısmen yeterli talebin de olmaması nedeniyle) oluşmamıştır. Ayrıca firmaların teknoloji danışmanlık hizmetleri temin etmekte sorunlarla karşılaştığı görülmektedir. Bu nedenle görünen eksiklikleri gidermek için yenilik finansmanı, teknolojik yayılma gibi alanlarda yeni kurumların ve politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Fakat, ulusal yenilik sisteminin işlevini görebilmesi için, yeni kurumların oluşturulmasından çok mevcut kurumların etkin bir şekilde çalıştırılması ve kurumlar arasında eşgüdümün sağlanması önemlidir. Bu nedenle, ulusal yenilik sistemini oluşturan diğer kurumların (örneğin kamu araştırma 242
SONUÇLAR VE ÖNERİLER BÖLÜM 11 merkezleri, üniversiteler, düzenleyici kuruluşlar, vb.) faaliyetlerinin de değerlendirilmesi, güçlü ve zayıf yönlerin belirlenmesi gereklidir. 4 Kamu araştırma kurumlarında yapılan araştırma faaliyetlerine bakıldığında, proje bütçelerinin küçük ve kaliteli araştırmacı sayısının az olduğu, çalışmalarda sürekliliğin sağlanamadığı görülmektedir. Bunun sonucu olarak, i) AR-GE faaliyetlerinde çok önemli olan ölçek ekonomilerinden yararlanılamamakta, ii) kritik eşik aşılamamakta, ve iii) bilgi birikimi ve uzmanlaşma sağlanamamaktadır. Türkiye deki durum, Fransa ve Almanya gibi ülkelerdeki araştırma kuruluşlarının bütçeleri ve araştırmacı sayılarıyla karşılaştırıldığında çok çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. AR-GE faaliyetlerinin uzun soluklu ve masraflı bir faaliyet olduğu kabul edilmeli ve bu faaliyetler için gerçekçi kaynaklar ayrılmalıdır. AR-GE projeleri için ayrılan kaynaklar az olduğu ve çok sayıda projeye dağıtıldığı zaman hiç bir yarar elde edilmeyecektir. Bu kapsamda AR-GE faaliyetlerine ayrılacak kaynakların sürekliliğini güvenceye alacak tedbirlerin alınması gereklidir. 5 Ulusal yenilik sisteminin etkili olabilmesinin ön koşullarından biri imalat sanayii firmalarının teknolojik yenilik geliştirme ve uygulama konusundaki istek ve yeteneğidir. İmalat sanayiindeki işyerlerinin yeterli düzeyde talep etmemesi durumunda risk sermayesi, sanayiüniversite işbirliği, ağ tipi örgütlenme gibi teknolojik ve ekonomik gelişme açısından önemli kurum ve kuruluşlar oluşamaz. Bu nedenle, Lundvall ın da (1999) vurguladığı gibi talep yaratmaya yönelik politikalar önem kazanmaktadır. Yasal düzenlemeler, kalite ve çevre standartları ve kamu alımları bu bağlamda öne çıkmaktadır. Firmalar ürün kalitesini yükseltmeye ve yenilikçi olmaya yöneltilmelidir. Ayrıca kamu kesimi de, ilgili firmalarla konsorsiyumlar oluşturarak (örneğin hızlı tren gibi) büyük projeler ile kritik alanlar da öncülük yapabilmelidir. Bu bağlamda teknolojik öngörü çalışmaları da önem kazanmaktadır. 6 AB ülkelerinde olduğu gibi Türkiye de de teknolojik yenilik harcamaları içinde içerilmiş teknoloji, yani makina ve teçhizat yatırımları çok önemli bir paya sahiptir (yaklaşık %50). Ayrıca teknoloji transferi de yenilik sürecinde önem kazanmaktadır. Fakat Bell ve Pavitt in belirttiği gibi (1997) teknoloji yurt dışından serbestce transfer edilmemektedir. Yurt dışındaki teknolojiyi kullanabilmek için de önemli bir yerel teknolojik kapasite gereklidir. Bu nedenle (makina ve taçhizat yatırımları dahil) teknoloji transferi ve yenilik arasındaki ilişkiler kapsamlı bir şekilde incelenmeli ve yeni politikalar geliştirilmelidir. 7 Son olarak, AR-GE destek programlarının uygulamasına ilişkin bazı öneriler geliştirilebilir. Katılımcı anketlerinde görüldüğü gibi teknoloji hizmeti programları (MAM, UME, TİDEB, TTGV, vb) arasındaki etkileşim yetersizdir. Bu nedenle teknoloji hizmet 243
BÖLÜM 11 SONUÇLAR VE ÖNERİLER programlarının bir bütünlük oluşturduğu gerçeğinden yola çıkılarak programlar arası etkileşim ve eşgüdümün sağlanması, ortak tanıtım faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi yararlı olacaktır. TTGV kredi desteğindeki teşvik unsuru TİDEB bağışlarından az olduğu halde, TTGV desteği finansal destek olarak firmaların daha büyük bir kısmı tarafından önemli görülmüştür. Ayrıca ödemelerin gecikmesi TİDEB desteğinde daha büyük bir zorluk olarak görülmektedir. Bu nedenle, TİDEB desteklerinin AR-GE projelerinin ilk aşamalarında kullanılabilmesini sağlayan düzenlemeler yapılabilir. Böylece reel destek oranı da arttırılmış olacaktır. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye de AR-GE destek miktarı oldukça düşüktür (Tablo 3.15). Ortalama destek miktarının az olmasının bir nedeni destek alan firma oranın düşük olmasıdır. Destek uygulamasının yaygınlaştırılması amacıyla tanıtım faaliyetleri (özellikle tanıtım toplantıları) önem kazanmaktadır. AR-GE desteği alan firmalar teknolojik konum ve yönelimleri açısından bir anlamda öncü firmalardır. Bu nedele, destek alan firmalar, yeni teknolojilerin ve en iyi uygulama ların diğer firmalara yayıldığı düğüm noktası işlevi görebilirler. AR-GE destek programlarının uygulanmasındaki en önemli nokta, Teubal ın deyimiyle, AR-GE yapan ve destek hizmeti sunan kuruluşların oluşturduğu ağın belirli bir kritik eşiğe ulaşması, bu eşik aşıldıktan sonra kollektif öğrenme sürecinin kendisini besleyerek sürdürebilmesidir. Türkiye nin henüz bu aşamaya ulaşamadığı söylenebilir. Fakat bu aşamaya ulaşıldığında koşullu bağışlar gibi kendisini finanse edebilen destek uygulamalarının başlatılması yararlı olacaktır. Son olarak, AR-GE destek programlarının sürekli geliştirilmesi ve yeni koşullara uyarlanabilmesi açısından sürekli ve sistemli değerlendirme nin önemi açıktır. Bu değerlendirme etkinliğinin önemli bir boyutu da, gerçek zamanda programların gelişiminin izlenmesidir. Teknoloji hizmetlerinden ve destek programlarından yararlanan firmaların ortak bir veri tabanı oluşturularak izlenmesi, değerlendirme çalışmalarının sağlıklı bir şekilde yapılabilmesine katkıda bulunacaktır. Türkiye 1990 larda ulusal yenilik sisteminin oluşturulması ve etkin bir şekilde faaliyet gösterebilmesi için çok önemli bir atılım başlatmıştır. Uzun dönemli ekonomik gelişmeyi güvence altına alacak bilim ve teknoloji altyapısının ve teknolojik yenilik kapasitesinin geliştirilmesi için bu atılımın, yeni politika ve araçlarla da desteklenerek başarılı bir şekilde sürdürülebilmesi gereklidir. 244