ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ VE TÜRK DIŞ POLİTİKASI Tarihte ilk kez bir imparatorluk(sscb) büyük bir savaş vermeden dağıldı. Bunun sonucunda SSCB den ayrılan devletler savaşmadan bağımsız oldular. Kendilerinin dahi beklemediği ölçüde hızla gelişen SSCB nin dağılma süreci sonunda bağımsız olan devletler, birden bire Sovyetlerin sağladığı güvenlik sistemi dışında kaldı, ortaya çıkan stratejik boşluk; Rusya, ABD ve kısmen Çin tarafından doldurulmaya başlandı. Sovyetlerin dağılması soğuk savaş döneminde baskı altında tutulan bölgesel anlaşmazlıkları su yüzüne çıkardı ve siyasal İslam bölgede güç kazanmaya başladı. Soğuk savaş sonrası için yapılan değerlendirmelerin büyük bir çoğunluğu, bu dönemde büyük güçler arasındaki çatışmaların ortadan kalktığını, güvenlik sorunlarının asimetrik tehditlerle başa çıkmaya dönüştüğü ileri sürülmektedir. Terörizm başta olmak üzere asimetrik tehditler güvenlik gündeminde ön sıralarda yer almakla birlikte, özellikle eski SSCB coğrafyasında büyük güçler arasında egemenlik mücadelesi açıkça sürmektedir. Stratejik önceliğini ekonomik kalkınma konusunda kullanan Çin henüz ekonomik gücünü askeri güce çevirme ve sınırları dışına önemli askeri güç projeksiyonu gerçekleştirme yeteneğinden uzaktır. Bu bakımdan Çin in Avrasya bölgesindeki egemenlik mücadelesi askeri olmaktan çok ekonomik ve enerji boyutlarında ağırlık kazanmaktadır. Ayrıca Çin in; sınırlarının güvenliğini sağlamak, enerji kaynaklarına erişim, Sincan-Uygur bölgesindeki ayrılıkçı hareketin önlenmesi ve ABD nin dünya hegemonyasına karşı bölgede müttefik arayışına girmesi kaçınılmazdır. ABD nin Avrasya egemenliği projesinin ürünü olan Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan daki renkli devrimler ve Afganistan ile Irak a yapılan askeri müdahaleler Rusya nın nüfuz alanını daraltmakla kalmamış, aynı zamanda İran ı tam anlamıyla kapana kıstırmıştır. Nitekim söz konusu ülkeler, gerçekleşen devrim lere kadar Rusya nın şemsiyesi altındaki devletlerdi. Bu ülkeler coğrafi konum bakımıyla İran a çok yakındır. Dünya politikasındaki bu gelişmeler, İran ı doğu bloğuna sürükledi ve Asya da ABD ye karşı bir potansiyel meydana gelmesine zemin hazırladı. Bunun yanı sıra SSCB nin dağılması ile
bağımsızlıklarını kazanan devletlerin kendi ayakları üzerinde durması için bir müttefikler bloğuna ihtiyaç duymaktadır. Dünya politikasındaki mevcut durum ABD karşıtı ülkeleri yan yana getirmiş ve bu ülkeler kendi güvenliklerini sağlamak için bir koalisyon kurma ihtiyacı hissetmişlerdir. İşte Şangay İşbirliği Örgütü bu ihtiyacın bir ürünüdür. Şangay İşbirliği Örgütü son yıllarda ortaya çıkan güç dengesizliğini tekrar oturtmak için Avrasya eksenli kurulan bir örgüttür. Bu örgüt, Nisan 1996 da Şangay Beşlisi adı altında ve Çin in öncülüğünde Rusya, Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan tarafından kuruldu. Örgüt, kuruluş amacı olarak bölgede güvenlik ve sınır problemlerinin çözümü ekseninde çalışmalar yürütse de 1999 dan sonra ekonomik işbirliğini de kapsayan bir yapılanmaya doğru yelken açtı. Bu yapılanma 2001 yılında Özbekistan ın katılımı ile son şeklini aldı ve bugünkü sınırları ile Asya coğrafyasının büyük bir kısmına hâkim oldu. 2007 yılında meydana gelen küresel ekonomik krizin ABD ve AB ekonomilerine maliyeti ağır oldu. Ancak Brezilya, Rusya, Çin ve Hindistan ın oluşturduğu BRIC Grubu bu süreci lehine çevirerek ekonomik büyümelerine devam etti. Bu durum dünya ekonomisinin Batı dan Doğu ya doğru kaymakta olduğu iddialarını da beraberinde getirdi. 2001 yılında küresel ekonominin %17 sini oluşturan BRIC ekonomilerinin payının 2011 de krizin olumsuz etkisine rağmen %25 e çıktı. Özellikle son 10 yıl içerisinde yaptığı atılımlarla Çin merkezli Uzakdoğu ekonomisi kazandığı bu iktisadi gücü siyasi arenaya da taşıyabilmek için bu yapılanmanın temellerini
kullanmak zorundadır. Bu bağlamda bakıldığında örgütün özellikle Hindistan, İran, Pakistan ve Türkiye gibi ülkelerle olan ilişkisi kalıcılığı açısından önemli bir göstergedir. Bölge ülkelerinden Pakistan, Hindistan ve İran ın gözlemci statüsünde kalması ve gün geçtikçe ABD ye karşı bir güç odağı haline gelmesi örgütün geleceği açısından çok önemlidir. İran ın ŞİÖ zirvesinde üye devlet konumuna yükseltilip yükseltilmeyeceği merakla beklenen bir konudur. İran gözlemci devlet statüsünden üye devlet statüsüne yükselme isteğini açıklamıştır. İran ın ŞİÖ ne katılma talebi uluslararası arenada kendine yönelik izolasyon çabalarını kırma amacı yanında bir Asya politikası geliştirerek ŞİÖ yoluyla uluslararası siyasette daha etkin bir aktör olma yöneliminin bir yansımasıdır. ŞİÖ den yanı sıra bölgede Rusya merkezli Orta Asya İşbirliği Örgütü (Rusya, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan, Özbekistan) ve Avrasya Ekonomik Kalkınma Örgütü (Rusya, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan, Beyaz Rusya) gibi yapılanmalar bulunmaktadır. Bu iki örgüt son süreçte Avrasya Ekonomik Kalkınma Örgütü adı altında birleştiler. Bu yapılanmanın yanı sıra bölgede dengeyi sağlamak amacıyla birçok örgüt kurulmuş olsa da bunlardan en başarılısı Şangay İşbirliği Örgütü dür.
ABD nin Büyük Ortadoğu Projesi Çerçevesinde bölgede üsler elde etmek amacıyla yaptığı çalışmalara ŞİÖ de benzer cevaplar verdi. Örneğin ABD Afganistan ı işgal ederken aldığı hava üslerinden geri çekilmesi için verdiği ültimatom gösterilebilir. Bunun yanında Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan daki devrimler ve bu devrimlere ABD nin etkisi bölge ülkelerini rahatsız etti. Özellikle Rusya bu hamleleri Bağımsız Devletler Topluluğu olarak isimlendirilen ve kendi şemsiyesi altındaki devletlerde olmasını kabullenememektedir. Bu çerçevede yaptığı çalışmaların sonucunda güç dengesini lehine çevirmeye çalışmaktadır. Buna örnek olarak Gürcistan da Şaakaşvili ye karşı yaratılan muhalefeti ve Ukrayna seçimlerine müdahale etmelerini gösterebiliriz. Putin in 2000 de seçilmesinin ardından bu yönelimi daha da hızlandırdığı ve uluslararası uygun bir ortam oluşturarak Rusya yı yeniden birinci sınıf güç merkezi yapmaya yöneldiği görülüyor. Bu bağlamda Rusya nın Şangay İşbirliği Örgütü ne diğer ülkelere kıyasla daha çok anlam verdiği açıktır. Ancak birçok uzmanın da işaret ettiği üzere, Rus diplomasisinin bu amaca ulaşırken Doğu ve Batı arasında manevra alanı oluşturarak denge politikası güttüğü, düşman üretmekten ve açıktan meydan okumadan kaçındığı, çok ses çıkarmaksızın düşük bir profil izleyerek amacına ulaşmaya çalıştığı da gözden kaçmamalıdır. Arap Baharı ve Büyük Ortadoğu Projesi nin başarısızlıkla sonuçlanması Batı dünyasının küresel hegemonyasını derinden sarstı. Bu kapsamda Uluslararası sistem çok kutuplu bir sürece doğru evrilmekte ve bölgesel işbirlikleri daha fazla önem kazanmaktadır. Türkiye gibi orta büyüklükte ve Avrasya nın kalbinde yer alan bir devletin bugün her zamankinden fazla dış politikasını çeşitlendirmeye, hem ekonomik hem de siyasal anlamda yeni alternatiflere ihtiyacı vardır. Türkiye ile Şangay İşbirliği Örgütü arasındaki ilişkiler ilk önce Şangay Beşlisi olarak kurulan örgüte gözlemci olmak için başvurdu, ancak başvurusu kabul edilmedi. Bunun üzerine Türkiye Rusya dan destek istedi ve Putin den olumlu yanıt aldı. Nisan 2011 de Ankara, örgütün Diyalog Ortağı statüsü ile ilgili resmi başvurusunu Örgütün genel sekreterliğine yaptı ve yapılan başvurunun kabul edilmesi sonucu Haziran 2012 itibari ile Türkiye Diyalog ortağı statüsü ile örgüte dâhil edildi. Bu kapsamda Türkiye bu yapının dışında yer almak istememekle birlikte AB yolunda bu seçeneği arka plana itmek zorunda kalmıştır. Bunun yanı sıra Şangay İşbirliği Örgütü nü oluşturan iki ana gücün ikisiyle de tarihi sorununun olması Türkiye nin bu yapılanmada aktif olmasında önemli bir engel teşkil etmektedir.
Özellikle Çin ile yaşanan Doğu Türkistan sorunu Türkiye-Çin ilişkilerini olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle ekonomik ve iktisadi birlikteliğin bir ileri aşamada AB benzeri bir yapılanma haline gelmesi durumunda Türkiye iki blok arasında sıkışıp kalması olasıdır. Ayrıca bölgenin ekonomik ve yer altı kaynakları ve bu birlikteliğin güneye kaymaması (İran ve Hindistan ın girmemesi) durumunda Rusya ve Çin üzerinden dünya pazarına açılacağı için ekonomik olarak da Türkiye nin zarar görmesi muhtemeldir. Bu nedenden dolayı geleceğini tahmin etmek zorunda olduğumuz bu örgüt hala iç anlaşmazlıklara sahiptir. Çin, örgütün büyümesine sıcak bakmamaktadır. Çin in amacı örgütü kurumsallaştırarak bölgede güç haline gelmesidir. Ama buna rağmen Haziran 2002 de St. Petersburg da düzenlenen liderler toplantısında Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev, işbirliği yapmak isteyen ülkelere kapılarının açık olduğunu belirtmesine rağmen 7 Ocak 2002 de Pekin de düzenlenen dışişleri bakanları toplantısı sırasında Çin, örgütün görevinin kurumsallaşma olduğunu ve üye kabulü konusunda olumsuz düşündüklerini beyan etmiştir. Bu açıklamada örgütün devamlılığı için uzunca bir süre geçmesi gerektiğini görüyoruz. Türkiye, burada milli çıkarları doğrultusunda bu yapılanmayı kontrol etmelidir. Rusya ile yaşamış olduğumuz uçak krizi ve Rusya nın Suriye de almış olduğu pozisyon Türkiye nin Şangay İşbirliği Örgütü ile olan ilişkilerini önemli ölçüde etkilemektedir. Örgütün en önemli güç merkezlerinden birisi olan Rusya ile Türkiye arasındaki mevcut yakınlaşmanın öngörülebilirliği oldukça zayıftır. Özellikle Ortadoğu coğrafyasındaki dengelerin hızla değiştiği göz önünde bulundurulduğunda Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceği oldukça belirsizdir. Ayrıca Kafkaslardaki istikrarsız yapının önümüzdeki dönemde patlak verebileceği gelişmeler ve bölgenin etnik yapısı iki ülke ilişkilerini etkileyecek bir başka faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra bölgede özellikle Avrasya coğrafyasının sahip olduğu enerji kaynakları üzerine de bazı bilgilerin verilmesi gerekmektedir. Bu kaynaklara sahip olan Türkî devletler de son dönemlerde önemli rezerv bölgelerinin bulunması ile öne çıkmaya başlamıştır. Özellikle Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan ın ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervleri bulunması ile ön plana çıkmaktadır. Bu ülkelerdeki ispatlanmış petrol ve doğalgaz rezervleri dikkate alındığında dünya stratejisinde söz sahibi olacakları görülebilmektedir. Geçen asrın son yarısında Rusya nın dağılması ve iki kutuplu dünya düzeninin yıkılması ile bağımsızlıklarını kazanan Türk devletleri sahip oldukları bu kaynakları iyi değerlendirilmelidir.
Ekonomik açıdan bakıldığında Türkiye, ŞİÖ üyesi ülkelere yönelik yeni pazar açılımları sağlanmalı, bu ülkelerin sunmakta oldukları altyapı yatırım fırsatlarını dikkatle izlemeli, bölgedeki geniş ekonomik potansiyelin harekete geçirilmesi için gereken durumlarda Batılı ülkeleri de içerecek şekilde düzenlemelerde bulunmalı, karşılıklı menfaatlere hizmet edecek ve karşılıklı bağımlılık ilişkileri yaratacak şekilde ekonomik, ticari, yatırım ve kültürel ilişkiler geliştirmelidir. Türkiye, ŞİÖ ülkeleri ile ekonomik ilişkileri geliştirirken aynı zamanda bu ülkelere olan yüksek orandaki enerji bağımlılığına da alternatif politikalar geliştirmelidir. Ayrıca Çin ürünlerinin Türkiye pazarını domine etmesine ve ŞİÖ ekonomisinin Türkiye yi tahakküm altına almasına izin verilmemelidir. Soğuk Savaş sonrası Avrasya, büyük güçlerin ilgi odağı ve bir numaralı mücadele alanı haline gelmiştir. 21. yüzyılın dünya siyaseti dengeleri bu mücadele sonucunda belirlenecektir. Türkiye ise, soğuk savaş paradigmalarından kurtulup önüne çıkan çok taraflı politika izleme olanağını değerlendirmesi gerekmektedir. Türkiye bölgeye ABD/NATO/AB bakış açısıyla değil, kendi ulusal çıkarları açısından yaklaşmalı ve bağımsız, çok taraflı ilişkiler geliştirerek bölgeyle ilişkilerini pozitif yönde ilerletmelidir. Türkiye, kurulduğu günden beri Batı ile önemli ilişkiler geliştirmiştir. Türkiye nin bu bağlamda AB nin normatif değerlerini özümseyip içselleştirmesi demokrasimiz açısından son derece önemlidir. Bu açıdan hiçbir uluslararası oluşum AB nin alternatifi değildir. Fakat bu tespit dış politikanın çeşitlendirilmemesi anlamına gelmemelidir. NATO üyesi olan ve AB ile tam üyelik müzakeresi yürüten Türkiye nin Batı ile olan ilişkilerini bozmadan Avrasya seçeneğini çok iyi değerlendirmesi gerekmektedir. Çünkü bu bölgede akraba topluluklar, Türk cumhuriyetleri ve İslam ülkeleri bulunmaktadır. 1992 yılından itibaren karşılıklı ticaret hacmimizin hızla arttığı bu ülkelerin doğal kaynaklar bakımından sahip oldukları zenginlikleri dikkate aldığımızda, ekonomik ve siyasal alanda işbirliği potansiyelimizin ne kadar geniş olduğu ortaya çıkmaktadır.