Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU * Prof. Dr. Ali ÖZEK Doç. Dr. Ali TOKSARI * Prof. Dr. İbrahim CANAN Doç. Dr. Mustaf BAKTIR * Prof. Dr. Mehmet Akif AYDIN Prof. Dr. Ahmet T ABAKOGLU * Prof. Dr. CevdetYAVUZ Doç. Dr. Nurettin KALDIRIMCI * Doç. Dr. Abdulaziz BA YINDIR Prof. Dr. Hamza AKTAN * Prof. Dr. Ali Osman KOÇKUZU Prof Dr. Hayreddin KARAMAN * Dr. İsmail KURT -- BUKİTAP ~ İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI T ARAPINDAN HAZıRLANMIŞTIR @ ~
{iij ~ ENSAR NEŞRİYAT Ticaret Anonim Şirketi Tebliğierin muhteva ve dil bakımından sorumluluklan tebliğ sahibine, telif hakları İSAV'a eserin her türlü basım hakkı anlaşmalı olarak Ensar Neşriyat'a aittir. ISBN : 975-6794-44-5 İslami İlimler Araşhrma Vakfı Tarhşmalı İ1mi Toplanhlar Dizisi : 22 KitabınAdı Sosyal Hayatta Kadın Yayına Hazırlayanlar Dr. İsmail Kurt Seyit Ali Tüz Dizgi- Mizanpaj Ensar Neşriyat Kapak Tasarım Kenan Ağırman Baskı Step Ajans 3. Basım Nisan2005 İsterne Adresi Ensar Neşriyat Tic. A.Ş. Süleymaniye Cc~ d. No: 13 Süleymaniye 1 İstanbul 1,... Tel : (0212) 513 43 41-513 03 09 Faks: (0212) 522 46 02 www.ensamesriyat.com
CAHILİYYE DÖNEMİNDE KADIN Prof Dr. Ali BARDAKOC LU M. Üııiv. İliilıiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İslam'ın diğer alanlarda olduğu gibi, kadının sosyal konumu ve kadın hakları konusunda da yaptığı ısiahat ve gerçekleştirdiği inkılabın özünün kavranabilmesi, bu konuda vaz' ettiği hüküm ve ilkelerin maddi unsurunun ve nihai hedefinin anlaşılabilmesi için, İslam vahyinin ilk muhatapları olan Vlll. yüzyıl Hicaz Bölgesi Araplar'ının, sosyal hayatının, manevi, sosyal ve ahlaki telakk'ilerinin, kültürel birikimlerinin bilinmesi önem taşır. Ancak, literatürde "cahiliyye rı:;:~::-:ni veya toplumu" adıyla da anılan bu İslam öncesi dönem Arap Toplumu'nun sosyal ve kültürel değerlerini, hayat tarzını, hukuki ve beşeri münasebetlerini tanımada ve bu maksatla yapılacak araştırmalarda ciddi engellerle karşı karşıya kalınmaktadır. O dönemde hakim olan kablle birliğine dayalı göçebe hayatı, yazının çok az kullanılmakta olması, yazılı olmayan örf ve adetin egemenliği gibi sebepler, sonraki kuşaklara güvenilir vesika kalmasını engellemiştir. Ancak, Kur:an'ın edebi i'cazı, öteden beri şiir ve edebiyata düşkün Arapların dikkatini çekmiş, biraz da bunun tesiriyle, cahiliyye dönemine ait olduğu sanılan birçok şiir ve edebiyat ürünü günümüze kadar gelebilmiştir. Bu nedenle şifahl olarak nesilden nesile aktarılmış bu şiir ve hitabelerin, efsane, menkıbe ve atasözlerinin, belli bir yanılma payı olmakla birlikte, o dönemi tanımada en başta gelen kaynaklar olduğu söylenebilir.
14 SOSYAL HAYATTA KADlN İslam] dönemde yazılan si yer, tarih, hadis, tefsir ve fıkıh kitapları da çeşitli vesilelerle İslam'a yakın dönem cahiliyye örf ve adetlerinden, sosyal ve hukuk'i ilişkilerden bahsetmektedir. Ancak bu meyanda çoğu zaman İslam dönemi hakkında hissi, abartılmış ve genellenmiş rivayet ve bilgiler devreye girebilmekte, öyle olmasa bile rivayete dayanan bilgilerin güvenilirliğinde ciddi kuşkular olabilmektedir. Bu söylenenler, Hicaz Bölgesi, uzun geçmişi olan bir medeniyete ve devlet geleneğine sahip bulunduğu, yazının kullanımı da daha yaygın olduğu için, bu bölgede yapılan araştırma ve kazılar bizlere, sınırlı da olsa, sağlam bilgiler verebilmektedir. DÖNEME GENEL BAKlŞ. Cahiliyye dönemi Hicaz Bölgesi'nde merkez! bir otorite mevcut olmayıp aile ve kabile birliğine dayalı bir hayat tarzı hakimdi. Halk, şehirde yaşayanlar ve göçebe Araplar şeklinde iki ana gruba ayrılmakta, yerleşik halk daha çok ticaret ve z1raatla, göçebeler hayvancılıkla uğraşmaktaydı. Bölgenin iklimi ve tabii kaynakları halkın çoğunluğunu göçebe hayatı yaşamaya sevkediyordu. Ancak, Mekke, Yesrib ve Taif, bölgenin üç büyük şehri olup bu şehirlerde yerleşik düzene geçilmiş ve bilhassa Mekke' de şehir devletine geçişin ilk işaretleri görülmeye ba~lanmıştı. Bununla birlikte, bu şehirlerde de, bölgede yerleşik örf ve adetler, kablle birliği, kablle büyüklerinin ve hakemlerin otoritesi önemini korumakta, kablle ileri gelenleri şehrin hükm1 şahsiyetini temsildeve yönetiminde aktif rol oynamaktaydılar. Mekke'nin, Kabe sebebiyle yarımadanın dini merkezi olması, Araplar'ın devamlı, bilhassa hac mevsiminde yoğun bir şekilde Mekke'ye gelmesi, Kabe'yi v~ 1 civarındaki kutsal yerleri ziyaret edip kendi ilikadlarınca ibadet etmeleri, Mekke'nin Araplar arasındaki önemini artırıyor, Mekkeliler'e ve Kureyş Kabilesi'ne ayrı bir itibar kazandırıyordu. Öte yandan hac mevsiminde kurulan panayır ve pazarlar, Mekke'ye ticarı merkez olma hüviyeti de kazandırmaktay dı. Güney Arabistan'da ise, Kur'an'ın da işaret ettiği gibi (Sebe', 34/15-19), eski bir medeniyet bulunmakta, kab'ile hayatı, kabile örf ve adetleri de önemli olmakla birlikte yerleşik halk çoğunlukta olup merkez'i otoriteye (melik) bağlılık ve devil t gt'leneğine sahip bulunmaktaydılar. Yemen ve Hicaz Böl-
CAHİLİYYE DÖNEMİNDE KADlN 15 geleri arasındaki bu farklılık, haliyle birçok sosyal değer ve hukuki çözümü yakından etkilemişti. Hicaz Bölgesi Arapları ticari seyahatler ve savaşlar sebebiyle güneyde Yemen, kuzeyde Mısır, Suriye-Bizans ve Fars kültür ve medeniyetleriyle temas halinde idiler. Yesrib Bölgesi'nde Yahudiler, Hire, Necran ve Gassan Bölgeleri'nde de Hristiyanlar yaşamakta, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in tebliğ ettiği tevhid dininin öğreti ve tesirleri de yer yer devam etmekte idi. Ancak bu dış tesiriere daha çok, yerleşik halk ve sahil halkı açık olup, örf ve adetlerine ve kablle birliğine daha sıkı bağlı olan bedev1 Araplar bundan pek etkilenmiş görünmüyordu. KADlN ve AİLE Cahiliyye devri Araplarında aile, ataerkil (pederşah1), yani baba otoritesine dayalı bir karakter arzeder. Bu, o dönemin ve komşu milletierin de genel özelliğidir. Aile, erkekler tarafından temsil edilir _ve erkeğin akrabalarından oluşur, kadının akrabası aileden sayılmazdı. Bilhassa göçebe hayatı yaşayan ve devamlı birbiriyle savaşan Araplar arasında erkek, ailenin savaşan, üreten, ganimet getiren bir üyesi sayıldığından itibar görür, kadına ise tüketici bir üye nazarıyla bakılırdı. Kız çocuklarına karşı takınılan olumsuz tavırda bu hayat tarzının ve anlayışının önemli payı vardı. Cahiliyye Arapları'nın kadın ve evlilikle ilgili telakkileri, mülkiyet anlayışlarıyla da ilgiliydi. Kadın hak sahibi olmaktan ziyade hakka ve temellüke konu teşkil edebilen bir eşya durumundaydı. Evlenme, bilhassa göçebe A raplar arasında kan-koca arası bir hayat ortaklığı kurma fikrinden çok, mehir karşıhğı erkeğin kadına sahip olması şeklinde anlaşilır, bunun için de evlenme, bir nevi satım akdi gibi düşünülürdü. Evlenen kadın babanın hakimiyetinden çıkıp, mehir karşılığı kocanın hakimiyetine girmiş olurdu. Mehir velinin hakkı idi, evlenme akdinde de, taraf olarak kız adına velisi bulunurdu. Bu anlayışın sonucu olarak koca, mehir vererek sahip olduğu karısını istediği zaman boşayabilir veya boşamadan vazgeçerek geri döndürebilirdi. Koca, mehrini vermeyi ve geçindirmeyi göze aldığı sürece, istediği sayıda kadınla evlenebilirdi. Bu uygulama, savaşan erkek nüfusunun giderek azalmasını telafi edici bir nüfus artışı politikasıyla da izah edilebilir.
16 SOSYAL HAYATTA KADlN Kocanın ölümü halinde kadın, onun terikesindeki diğer mallar gibi kocanın mirasçılarına geçer, kocanın mirasçısı yoksa kadın babasının evine geri dönerdi. Kadının mirasçı olması, haliyle söz konusu edilernezdi. Bütün bu anlayış ve uygulamalar, temelde sosyal ve bölgesel şartlardan fazla bağımsız olmayıp kendi içinde tutarlı görünmektedir. Nitekim o dönernde benzeri şartlara sahip komşu milletlerde de benzeri anlayış ve uygularnalara rahatlıkla rastlanabilrnektedir. Ancak, yukarıda özetlenıneye çalışılan ve hemen hemen bütün kaynaklarda yer alan bu telakki ve aile tarzının bütün Hicaz, hatta bütün Arap Yarımadası için geçerli olduğunu söylernek haksızlık olur. Kaynaklarda görülen genellerne, bircız da İslam'ın gerçekleştirdiği inkılabı daha belirgin ve gözle görülür hale getirme gayretinden kaynaklanmaktadır. Herşeyden evvel, şu birkaç nokta bu tür genellerneler yapmaya imkan vermez. Birinci olarak, Yemen Bölgesi ile Hicaz Bölgesi arasında kültür, hayat tarzı ve devlet telakkisi açılarından önemli bir farklılık vardı. İkincisi, şehirlerde yaşayan yerleşik Arapların tabiat anlayış ve hayat şartları, göçebe ve bedevi Araplara nisbetle oldukça farklıydı. Bir diğer husus, o dönem A raplarda kuvvetli bir kabile bağı, örf ve gelenek hakimiyeti olduğundan kadın ve aile hayatıyla ilgili telakkiler yer yer farklılık arzedebilmekteydi. Öte yandan Araplarda soy ve zenginliğe göre oluşan ve aralarında belli bir mesafe bulunan sosyal sınıflar arasında, yerli aileler ile civar bölgelerden gelip sığınan aileler arasında bariz bir farklılık gözükmekteydi. Daha da önemlisi, insanlar hür ve köle şeklinde, kadınlar da hür kadınlar ve cariyeler şeklinde iki anaj?ruba ayrılmakta olup her grubun tabi olduğu ayrı bir statü vardı. Cariye için çok tabi! görülen, hatta teşvik edilen bir hareket, hür kadın için utanç nedeni veya ölüm vesilesi olabilirdi. Bu sebeplerle şiir, atasözü ve rivayetlerde geçen münferit olayları ve anlayışları, hatta kaynakların ifadesini bütün Arap toplumu için genelierne çoğu kez yanlış olabilmektedir. Nitekim, kocanın talak hakkının ve sayısının sınırının bulunmadığı rivayetleri yanında, üç talak sonrası kesin ayrılış adetinin ve hülle çözümünün eskiden beri bilindiği rivayetleri de vardır. Üvey anne ile evlenmeyi veya iki kız kardeşi bir nikah altında cern'etrneyi yaygın bir adet gibi gösteren rivayetler yanında, toplumun bunları ayıp ve çirkin
CAHİLİYYE DÖNEMİNDE KADlN 17 karşıladığı rivayetleri de vardır. Arapların o döneminden söz ederken, bir-. çok erkekle birlikte yaşayan, yabancı erkeklerle serbestçe ilişki kuran veya çadırının kapısına bayrak asarak fahişelik yapan kadınlardan, bu yaygın bir adetmiş intibaını vererek bahseden kaynaklar yanısıra, bu kötü ve çirkin adetin o toplumda hür ve evli kadınlar tarafından değil, mal ve ticari kazanç vasıtası olarak görülen cariyeler tarafından yapıldığını belirten kaynaklar da vardır. Arap erkeklerinin kıskançlığına, ırz ve namusa, hür kadınların da iffetlerini korumaya düşkünlüklerine, hatta karısının başkasına temayülünü bile ölümle cezalandıran kocalara dair anlatılan menkibeler, atasözleri, Arapların hür ve evli kadınların yabancı erkekle ilişkisini zina sayıp tarafları ö lümle cezalandırmaları, ikinci grup rivayetleri destekler mahiyettedir. Nitekirp Hz. Peygamber Mekke'nin fethinde yeni müslüman olan Hind bnt. Utbe'den diğer hususlar yanısıra "zina da etmemek" üzere biat aldığında, Hind'in "hür kadın hiç zina eder mi" diyerek hayret ve itiraz etmesi bu anlayışın soriucudur. Böyle olunca, Arapların kadına karşı tavırlarını ve aile anlayışlarını tek bir çizgide toplamak çok zor olduğu gibi, bu konudaki olumsuz tutum ve davranışları kendi sosyal şartlarından soyutlamak, çok nadir saymak veya tamamen genellernek fazla isabetli de olmamaktadır. Nitekim, aile hukuku ve kadın haklarıyla ilgili olarak başlangıçta ifade edilen katı anlayış ve uygulamanın yerleşik hayat tarzına geçmiş şehirlerde, mesela Mekke şehrinde oldukça yumuşamış olduğu görülmektedir. Rivayetlerden, İslam'ın onayiayıp devam ettirdiği meşru evlenme tarzının ve aile hayatının İslam öncesinin Mekke ve Yesrib'inde oldukça yaygın ve rağbette olduğunu, hür kadının toplumda oldukça saygın bir yere sahip bulunduğunu, evlilik dışı ilişkinin çoğunluk nezdinde çirkin görüldüğünü öğrenmekteyiz. Şehirlerin soylu ve zengin Arap aileleri kızlarını mal, kablle ve neseb itibariyle denk veya daha üstün erkeklerle evlendirmeye özen gösterirler, evlendirirken çoğu zaman kızlarının rızalarını alırlardı. Evlenmede velinin söz sahibi olmasının da bu yönde olumlu katkısı olmaktaydı. Hz. Peygamber'in Hz. Hatice ile evliliği, Araplar arasında yaşatılan ortak değerleri göstermesi bakımından örnek olarak hatırlanabilir.
18 SOSYAL HAYATTA KADlN KADlN ve SOSYAL HAYAT Hayvancılık ve kısmen de z1raatla geçinen göçebe ve bedevi Arapların yaşadığı vaha ve kırlarda kadının erkeğe göre daha aktif bir çalışma ortamında olduğu söylenebilir. Hayvanların sağılması, bakımı, ev ve çevre temizliği, yün eğirme, kumaş örme, çocuklarla ilgilenme, yemeği hazırlama gibi evin mutad işleri tamamen kadınlara ait olup, erkekler bu işlerle uğraşınayı ar sayarlardı. Bunun için de, çok sıradan ve basit gibi görünen bu işler, kadınların günlük hayatının önemli bir kısmını işgal etmekteydi. Ticaret ve ziraatın yaygın olduğu şehir hayatında ise kadınların nisbeten daha hafif bir çalışma yükü altında olması gayet tabildir. Cahiliyye döneminde kadının, İslam döneminde olduğu gibi el ve yüzü hariç vücudunun geri kalan kısmını örtmesi adeti bulunmaz; kadınlar kendi bölgesel ve geleneksel anlayışiarına göre ve kocalannın, velilerinin isteği doğrultusunda örtünmekteydiler.. Erkeklerden kaçınmaz, onlarla görüşür, konuşur, münakaşa ederdi. Belli sınırlar aşılmadığı sürece veliler ve kocalar da kadınların bu serbestlsine fazla karışmazdı. Şehir hayatında kadınlar çarşı-pazarda dolaşır, alış-veriş edebilirlerdi. İslam döneminde bilhassa şehirlerde kadınların evlerine kapanıp sosyal hayattan uzaklaşma temayülü giderek arttı. Ancak bunda asıl amil, örtünme ve kaçınma ile ilgili emrin gelmiş olmasından çok, şehir nüfusunun giderek artması ve Arapların arasına bir hayli yabancının karışmış olması gösterilebilir. Nitekim, kadınların sosyal hayata iştiraklerinin Hz. Peygamber döneminden sonra, giderek azalan bir seyr izlemesiyle fetihler ve nüfus hareketinin artması bir parajellik kurulabilmektedir. arasında belli Araplar öteden beri kıskançlıklarıyla, kadın konusunda hassasiyet ve temayül fazlalığıyla bilinirler. İnsanların birbirine fazla aşina olmadığı ve güvenmediği, evlerin de yanyana, hatta neredeyse içice yapıldığı şehir hayatında erkekler, kızlarını ve kadınlarını daha sıkı bir korumaya alma ihtiyacı hissetmiş olabilirler. Halbuki, yabancıdan ve şüpheden uzak olarak birbirlerini tanıyan insanların yaşadığa köy ve göçebe hayatında kadının sosyal aktivitesini İslam sonrasında da devam ettirdiği gözlenmektedir. İslam sonrası dönemde de kırsal kesim ile şehir arasında, kadının sosyal hayata iştiraki açısından farklılıklar bulunmasının en makul izahlarından birisi de budur.
CAHİLİITE DÖNEMİNDE KADlN 19 İslam öncesi dönemde, Araplar arasında kadın kahin ve hakemiere rastlanmakta ise de kadınların kablle reisi veya melik olduğuna dair bir-iki rivayet dışında fazla bilgi yoktur. Mesela, M.S. III. yüzyılda Şam Bölgesi'nde Zebba isimli bfr kadın melikenin hüküm sürdüğü rivayeti vardır. Yine Şems ve Zeblbe adında melikelerden de bahsedilir. Araplar arasında şiirleri dilden dile dolaşan pek çok meşhur kadın şair vardır. Hatta şairler arası şiir yarışmalarında jüri görevi gören kadın hakemlerden de bahsedilir. İslam öncesi dönemde kablleler arasında savaşlar eksik olmazdı. Hatta bazı kablleler için savaş, hayatın tabii bir parçası haline gelmişti. Arap kadınları, erkeklere cesaret vermek, onları gayrete getirmek, dirençlerini artırmak için onlarla birlikte savaşlara iştirak ederlerdi. Daha çok geri hizmetlerde bulunur, hemşirelik yaparlardı. Arap dilinde kadınları değişik iyi ve kötü vasıflarıyla ifade eden, hatta en küçük ayrıntıya kadar kadınları tasnif ve tavsif eden birçok kelimenin bulunması, Arap şiirinin en vazgeçilm~z konuları arasında iyi ve kötü özellikleriyle kadınların yer alması, Arapların belli açılardan kadınlara önem verip onda olumsuz yön ve vasıfları görmek isterneyişleri olarak yorumlanabilir. Nitekim Arap dilinde ve şiirinde at, deve ve silah da bir hayli yer tutar. Araplar kadını, hile ve tuzak sahibi, dedikodu, uğursuz, intikarncı olarak adlandırır, kadınların hile ve desisesinden çok çekinirlerdi. Kadınların bu yönüne dair gelen rivayet ve anlatılan menkıbelerin de bu kanaatin oluşmasında önemli payı vardı. Hatta o dönemde diğer toplumların da kadına bakışı buydu. Araplar öteden beri kadının görüşüne pek itibar etmez, ona danışmazdı. Kınamak istedikleri zayıf ve yanlış bir söz ve görüşe de "kadınların görüşü" (reyyu'n-nisa) adını verirlerdi. Yine Arapların kadınlar hakkında "onlara danışın fakat aksini yapın (şavirfıhünne haliffihünne)" sözü meşhurdur. Hatta zaman zaman kadınların görüş ve aklının olmadığı yolunda sözler de söylenirdi.
20 SOSYAL HAYATTA KADlN Erkeklerin bu yöndeki arzularının da etkisiyle, Arap kadınları süslenmeye, elbise ve zinete çok düşkündü. Kadınlar, bilhassa dışarı çıkarken, imkanlarına göre en iyi şekilde süslenmeye ve giyinmeye çalışırdı. Arap dilinde, koku ve süs eşyası isimleri bir hayli fazladır. Saç, kadınlar için çok önemli bir zinet olup, ancak kocalarının ölümü veya savaş gibi önemli durumlarda saçlarını traş ettirirlerdi. Kadının saçını kestirmesi bir afet, musibet ve elem ifadesiydi. Bunun için de kadının saçını görülürdü. kestirmesi, uğursuzluk olarak İslam, Arapların kadınla ilgili, bölgeden bölgeye farklılık göstermekle birlikte, genelde olumsuz olan bu ve benzeri telakkilerini ve davranışlarını tenkit edip düzeltmeye çalışmış, kadının sosyal ilişkilerinde düştüğü yanlışlık ve aşırılıkları yasaklayarak onu koruma altına almış, kadını da insan olarak, kendi yapı ve fonksiyonuna uygun hak ve borçlara ehil kılmıştır. İslam hiç bir zaman kadını sosyal hayattan geri plana çekici bir telkinde bulunmamış, meselenin bu yönünü sosyal şart ve telakkilere bırakarak, sadece kadın-erkek ilişkilerinde belirlemekle yetinmiştir. KAYNAKLAR. hakim olması gereken ölçüleri, ilkeleri ve sınırları Alüsl; Mahmud Şükri, "Ukubatu'l-Arab fi Cahiliyyetiha ve Hudude'l-Me'asl Elieti Yertekibuha Ba'duhum", Mecelletu'l-mecmae'l-ılmi el-irak!, c. ll, cüz. 2, s. 2-85, (Bağdad 1984). Arsa!, Saciri Maksudl, Tiirk Tarihi ve Hukiik, İstanbul1947. Aydın, M. Akif, İslfim-Osmmılı Aile Hukuku, İstanbul1985. Cassas, AhkfimH'l-K11r'fin, I-V. Ceva4_Ali, ei-mı~fassal fi Tarihi'l-Arab Kable'l-İslfinı, 616-650, V, 527; 568, (Beyrut 1970). Ebu Silnne, Ahmed Fehmi, el-urfve'i-'ade fi Re'yi'l-Fukahfi, Kahire 1946. Hitti, Philip, Siyasi ve Kiiltiirel İslfim Tarihi, (Çev. S. Tuğ), C. I, (İstanbul1980) İbn Arabl, Alıkfinw'l-Kur'fin, I, 369, (Kahire 1974). İbn Abdilberr, el-istiab, IV, 411, (Mısır 1939). Karaman, Hayreddin, İslfim Hukuk Tarihi, İstanbul1989. Kurhıbl, el-cami' li Alıkfimi'l-Kur'fin, V, 103-105, (Beyrut 1965). Scchacht, J, "Nikah", Slıorter Encı;clopaedia oflslfim, pp. 447-449, (Leiden 1961). Tabeıi, Cfimi11'l-Beyfin, N, 305-309, 317-318, (Kahire 1954). Üçok, Coşkun-Mumcu Ahmet, Tiirk Hıılfılk Tarihi, Ankara 1987. Cin, Halil, İslfim vr Osmanlı Hukiikıında Evleııme, Ankara 1974.