MENOPOZ DÖNEMİNDE KADIN. Evren Bayraktar GÖRGEL Doç. Dr. Funda Pınar ÇAKIROĞLU



Benzer belgeler
Yrd. Doç. Dr. Şenay TOPUZ

Klimakterium ve Menopoz. Araş. Gör. Uzm. Betül Mammadov

MENOPOZ DÖNEMİNDE KADIN. Evren Bayraktar GÖRGEL Doç. Dr. Funda Pınar ÇAKIROĞLU

BESLENME İLKELERİ BESLEME, BESİN ÖĞESİ VE SAĞLIK

MENOPOZ DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ

gereksinimi kadar sağlamasıdır.

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ

KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ

BESİN GRUPLARININ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ

MENOPOZ. Dr. Serdar Balcı, Dr. Eser Çolak. Başkent Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum

SAĞLIKLI BESLENME BİRECİK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ ZEYNEP ŞAHAN KARADERE

OKUL ÇAĞINDA BESLENME

YETERLİ VE DENGELİ BESLENME NEDİR?

İç Hastalıkları Anabilim Dalı Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı

SUNUM PLANI MENOPOZ DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ MENOPOZDA GÖRÜLEN SORUNLAR MENOPOZ DÖNEMİNDE BESLENME İLKELERİ YAŞLILIKTA BESLENME

Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu

Şişmanlık (obezite); sağlığı bozacak düzeyde vücutta yağ miktarının artmasıdır.

Zeytinyağı ve Çocukluk İnsanın çocukluk döneminde incelenmesi gereken en önemli yönü, gösterdiği bedensel gelişmedir. Doğumdan sonraki altı ay ya da

Yaşlılarda düzenli fiziksel aktivite

SAĞLIKLI BESLENME. AVRASYA ÜNİVERSİTESİ Sağlıklı Yaşam Merkezi Dyt. Melda KANGALGİL

ENERJİ METABOLİZMASI

Vitaminlerin yararları nedendir?

Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu. Yaşlı Bakım-Ebelik. YB 205 Beslenme İkeleri

MERVE SAYIŞ TUĞBA ÇINAR SEVİM KORKUT MERVE ALTUN

Hipertansiyon. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015

GEBELİKTE YETERLİ ve DENGELİ BESLENME

MİNERALLER. Dr. Diyetisyen Hülya YARDIMCI


HİPERLİPİDEMİ TEDAVİ KILAVUZU VE YAŞAM TARZI ÖNERİLERİ

Sağlıklı besleniyoruz Sağlıkla büyüyoruz. Diyetisyen Serap Orak Tufan

Kansız kişilerde görülebilecek belirtileri

GEBELİK DÖNEMİNDE BESLENME. Dr. Hülya YARDIMCI A.Ü. Beslenme ve Diyetetik Bölümü

MENOPOZ. Menopoz nedir?

ÇOCUKLARIN BÜYÜME VE GELİŞMESİNDE YETERLİ VE DENGELİ BESLENME

ÇOCUKLARIN BÜYÜME VE GELİŞMESİNDE YETERLİ VE DENGELİ BESLENME

DİYABETTE BESLENME PRENSİPLERİ

Kilo verme niyetiyle diyet tedavisinin uygulanamayacağı durumlar nelerdir? -Hamilelik. -Emziklik. -Zeka geriliği. -Ağır psikolojik bozukluklar

Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar.

1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir?

Pazardan Sofraya:Pazarlama ve Tüketim Beslenmede Balığın Yeri ve Önemi

Prof.Dr. Muhittin Tayfur Başkent Üniversitesi SBF, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

Can boğazdan gelir.. Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur..

ANNE ve ÇOCUK BESLENMESİ

GEBELİK SIRASINDA MATERNAL VE FETAL SAĞLIĞIN YÜKSELTİLMESİ

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın

Eğer metabolizmanızda bir sorun varsa, başta kilo kontrolünüz olmak üzere vücudunuzdaki pek çok şey problemli hale gelir.

Menopozda Öz-bakım. Doç.Dr.Nevin Hotun Şahin İ.Ü Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi Öğretim Üyesi

Yağlar ve Proteinler

Sporcu Beslenmesi Ve Makarna. Prof. Dr. Funda ELMACIOĞLU Beslenme ve Diyetetik Bölümü Bölüm Başkanı

Yeterli ve Dengeli Beslen!

Araş.Gör.İnci Türkoğlu Araş.Gör.Neslihan Ülger Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü

ÖZEL KAŞGARLI MAHMUT İLKÖĞRETİM OKULU Sağlık Bülteni-1. YETERLİ ve DENGELİ BESLENME. PSİKOLOJİK DANIŞMA ve REHBERLİK BÖLÜMÜ

KALP DAMAR SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI RİSKLERİNDEN KORUNMA

İŞÇİLERDE, SPORCULARDA VE YAŞLILARDA BESLENME

KALP KRİZİ UZ.DR.MUHAMMET HULUSİ SATILMIŞOĞLU

OKUL ÖNCESİ ÇOCUK BESLENMESİ. Dr. Hülya YARDIMCI

EKMEKSİZ DİYET OLUR MU? ŞİŞMANLIĞIN TEK SUÇLUSU EKMEK Mİ? Dilara Koçak Beslenme ve Diyet Uzmanı 8 Mart

KALP DAMAR HASTALIKLARI VE BESLENME

YAŞLI DEĞERLENDİRME FORMU. Boy/kilo / BKİ):

ANNE ve ÇOCUK BESLENMESİ

LİPOPROTEİNLER. Lipoproteinler; Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı. stabilize edilmeleri gerekir. kanda lipidleri taşıyan özel

Dengeli Beslenme. Efe Kaan Fidancı

SAĞLIKLI BESLENME. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015

MEME KANSERİ. Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler

.. YILI SAĞLIKLI BESLENME KURS PLANI MODÜL SÜRESİ. sahibi olmak * Beslenme Bilimi * Beslenme Biliminin Kapsamı 16 SAAT.

BESLENME. Doç. Dr. Ferda Gürsel

Diyabette Beslenme. Diyabet

(İnt. Dr. Doğukan Danışman)

SÜTÜN BİLEŞİMİ ve BESİN DEĞERİ

Emzirme dönemindeki beslenmeniz en az hamilelikte beslenmenize dikkat etmeniz kadar önemlidir.

Kanser Hastalarında Beslenme

GÜNLÜK OLARAK NEDEN YETERLİ MİKTARDA KALSİYUM ALMALIYIZ?

ÇOCUKLARDA BESLENME. Dr.Belkıs Kütük Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Liv Hospital Ankara

Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU

ÇOCUKLARDA FİZİKSEL AKTİVİTE VE FİZİKSEL UYGUNLUK PROF. DR. ERDAL ZORBA

SAĞLIKLI BESLENME VE MENÜ PLANLAMA BİLKENT ÜNİVERSİTESİ KAFETERYALAR İŞLETMESİ MÜDÜRLÜĞÜ

VÜCUT KOMPOSİZYONU 1

1 gr yağ: 9 kilokalori, 1 gr protein ve karbonhidrat: 4 kilokalori, 1 gr alkol 7 kilokalori verir.

SÜT, OYUN, OKUL VE ERGENLİK DÖNEMİNDE BESLENME - 2

BÜYÜME. Vücudun ya da vücut bölümlerinin boyut olarak artması Yaşamın ilk 20 yılında görülen en önemli biyolojik süreçtir.

DENGELİ BESLENME NEDİR?

BESLENME İSTANBUL İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM ŞUBESİ

neden az yağlı az kolesterollü diyet?

GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM

BESİNLER. Süt, yumurta, peynir, et, tavuk, balık gibi hayvansal kaynaklı besinler

Nedenleri tablo halinde sıralayacak olursak: 1. Eksojen şişmanlık (mutad şişmanlık) (Bütün şişmanların %90'ı) - Kalıtsal faktörler:

Obezite Nedir? Harun AKTAŞ - Trabzon

DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler

Gebelikte Beslenme Vitaminler

OSTEOPOROZ. Uzm Dr Duygu KURTULUŞ HNH FTR Kliniği K

5. Sınıf Fen ve Teknoloji

MENAPOZ DÖNEMİ MENAPOZ DÖNEM VE HORMONLAR

Tiroid problemleri kemik yoğunluğunda azalmaya sebep olabilir, kalsiyum ve D vitamini içeren bir diyet emilimi kolaylaştırır.

Kilomdan ben mi memnun değilim çevremde ki kişiler mi?psikolojik olarak yaşam şeklimi değiştirmeye hazır mıyım?

Endometriozis. (Çikolata kisti)

Düzenleyen :Burcu GÜLBAHAR Okul Rehber Öğretmeni

KRONOLOJİK YAŞ NEDİR?

YETERLİ DENGELİ BESLENME

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy

PROF. DR. ERDAL ZORBA

Transkript:

MENOPOZ DÖNEMİNDE KADIN Evren Bayraktar GÖRGEL Doç. Dr. Funda Pınar ÇAKIROĞLU ANKARA - 2007

MENOPOZ DÖNEMİNDE KADIN Evren Bayraktar GÖRGEL Doç. Dr. Funda Pınar ÇAKIROĞLU Ankara - 2007

ISBN: 978-975-01761-1-1 ANKARA ÜNİVERSİTESİ BASIMEVİ İncitaşı Sokak No: 10 065 lobeşevler/ankara Tel: 0(312)213 66 55 Basım Tarihi: 05/07/2007

ÖNSÖZ İnsan yaşamı bir süreç olarak düşünülürse "menopoz dönemi" kadınlar için mutlak geçirilecek süreçlerden biridir. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik dönemlerinin kendine özgü fiziki ve duygusal özellikleri olduğu gibi menopoz dönemi de kendine özgü özellikleri içerir. Bu dönem kadınlarda yaşlılığa geçişin en önemli başlangıç noktasını gösterir. Menopoz hormon dengesinin değişmesi sonucu överlerden androjen hariç steroidlerin sağlanmasının azalması, östrojen yapımının yavaş yavaş azalarak amenoreye varması ile oluşur. Buna bağlı olarak da kadınların % 50'sinde psikolojik, fizyolojik ve davranışsal değişiklikler görülmektedir. Bunlarla birlikte beslenme alışkanlıklarındaki değişimler beden ve ruh sağlığını etkileyebilmektedir. Bu kitapta konu ile ilgili bilgiler verilmeye çalışılmış,ayrıca menopoz dönemindeki bir grup kadında beslenme ve sağlık durumlarının belirlenmesi amacı ile yapılan araştırma sonuçlan ortaya konmuş,önerilerde bulunulmuştur. Kitaptaki bilgilerin, verilerin ve önerilerin konu ile ilgilenenlere, araştırmacılara yararlı olacağı düşünülmektedir. Bundan dolayı araştırmaya katılmayı kabul eden ve araştırmanın gereklerini yerine getiren kadınlara teşekkürü bir borç biliriz. III

İÇİNDEKİLER SİMGELER DİZİNİ viii ÇİZELGELER DİZİNİ ix 1.GİRİŞ 1 2.KADIN HAYATININ DÖNEMLERİ 2 2.1.Çocukluk dönemi 2 2.2.Ergenlik dönemi (puberte ve adölesan dönemi) 2 2.3 Cinsel olgunluk dönemi 3 2.4.Klimakterium ve menopoz dönemi 3 2.5.Yaşlıhk (senium) dönemi 4 3. MENOPOZUN TANIMI SINIFLAMASI VE MENOPOZU ETKİLEYEN FAKTÖRLER 5 3.1. Genetik faktörler 6 3.2. Genital faktörler 6 3.3. Psişik faktörler 6 3.4. Fiziki ve çevresel faktörler 6 3.5. Sigara kullanımı 6 3.6.Genel sağlık durumu 7 3.7. Sosyal faktörler 7 4. MENOPOZDA GÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER 7 4.1. Menstrual değişiklikler (siklus bozuklukları) 7 4.2. Vazomotor değişiklikler 8 4.3. Psikolojik değişiklikler 9 4.4.Üregenital atrofık değişiklikler 9 4.5. Dermatolojik değişiklikler 9 4.6. Sindirim sistemi değişiklikleri 10 4.7. Kilo değişikliği 10 4.8. Kardiyovasküler sistem değişikleri 11 4.9. Kas ve iskelet sistemi değişikleri 12 V

5. KONU İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR 15 6. MATERYAL ve YÖNTEM 20 6.1. Araştırma Örnekleminin Belirlenmesi 20 6.2. Araştırma Verilerinin Toplanması 21 6.3. Verilerin Değerlendirilmesi 21 6.3.1. Boy uzunluğu ve vücut ağırlığı ölçümleri 21 6.3.2. Bel ve kalça çevresi ölçümleri 22 6.3.3. Bel/ kalça oranlarının değerlendirilmesi 22 6.3.4. Günlük enerji harcamasının değerlendirilmesi 22 6.3.5. Besin tüketim sıklığının değerlendirilmesi 23 6.3.6. Beslenme durumlarının değerlendirilmesi 23 6.3.7. Biyokimyasal analizler 23 6.3.8. Biyofizik ölçümler 24 7. BULGULAR ve TARTIŞMA 24 7.1. Kadınlara Ait Genel Bilgiler 24 7.1.1. Kadınların bazı sosyodemografık özellikleri 24 7.1.2. Kadınların menarj, menopoz, menstrual siklus ve doğurganlık özellikleri 26 7.2. Kadınların Beslenme Durumları 30 7.2.1. Kadınların günlük öğün sayıları 30 7.2.2. Kadınların öğün atlama durumları 31 7.2.3. Kadınların öğün aralarında yiyecek ve içecek tüketim durumları.32 7.2.4. Kadınların besin tüketim sıklıkları 33 7.3. Kadınların Bazı Alışkanlıklarına Ait Bulgular 41 7.4. Kadınların Günlük Enerji ve Besin Öğesi Alımları İle Enerji Harcamaları 44 7.4.1. Kadınların günlük enerji ve besin öğesi alımları 44 7.4.2. Kadınların günlük enerji harcamaları 52 7.5. Kadınların Antropometrik Ölçümleri ve Vücut Kompozisyonları.55 7.6. Kadınlara Ait Biyokimyasal Bulgular 58 VI

7.7. Kadınlara Ait Biyofizik Bulgular 62 8. SONUÇ ve ÖNERİLER 67 KAYNAKLAR 69 ÖZET 79 ABSTRACT 80 VII

SİMGELER DİZİNİ D.M.H Dinlenme Metabolik Hızı BKİ Beden Kitle İndeksi WBC White Bloode Celi (Beyaz Kan Hücresi) RBC Red Bloode Celi (Kırmızı Kan Hücresi) HGB Hemoglobin E 2 FSH LH Estrodiol Folikül Sitümülen Hormon Lüteinizan Hormon ÇİZELGELER DİZİNİ Çizelge 1. Kadınların bazı sosyo-demografık özellikleri 25 Çizelge 2. Kadınların menarj, menopoz, menstrual siklus ve doğurganlık özellikleri 26 Çizelge 3. Kadınların günlük öğün sayıları 30 Çizelge 4. Kadınların öğün atlama durumları 31 Çizelge 5. Kadınların öğün aralarında yiyecek ve içecek tüketme durumları 32 Çizelge 6. Kadınların günlük tükettikleri ortalama yiyecek miktarları 34 Çizelge 7. Kadınların bazı besinleri tüketim sıklıkları 37 Çizelge 8. Kadınların bazı alışkanlıklarının dağılımı 42 Çizelge 9. Kadınların, enerji ve besin öğeleri tüketimlerinin ortalama değerleri 45 Çizelge 10. Kadınların enerji ve besin öğesi alım düzeylerinin RDA'ya göre değerlendirilmesi 49 Çizelge 11. Kadınların menopoz durumlarına göre günlük enerji harcamaları ortalamaları 53 Çizelge 12. Kadınların yaş gruplarına göre günlük enerji harcamaları ortalamaları 54 Çizelge 13. Kadınların yaş gruplarına ve menopoz durumlarına göre bazı antropometrik ölçüm ortalamaları 55 VIII

Çizelge 14. Kadınların yaş gruplarına göre şişmanlık durumları 58 Çizelge 15. Kadınların bazı biyokimyasal değerlerinin ortalamaları 59 Çizelge 16. Kadınların yaş gruplarına göre biyofizik ölçümlerinin ortalamaları 63 Çizelge 17. Kadınların menopoz durumlarına göre biyofizik ölçümlerinin ortalamaları 64 Çizelge 18. Kadınların yaş gruplarına ve menopoz durumlarına göre osteoporoz riski 66 IX

1. GİRİŞ Doğum, ölüm ya da ergenliğe geçiş, insan yaşamının önemli dönüşüm noktalarıdır. Yaşamın bir toplumsal olgu olarak, oldukça önemli olan geçiş dönemlerinden biri de yaşlılığa geçiştir. Kadınlarda yaşlılığa geçişin en önemli başlangıç noktasını üretkenliğin sonlanmasını gösteren "menopoz" oluşturur (Ersoy 1998).Yaşamın böylesine önemli bir değişkenliğinin zamanlamasını düzenleyen mekanizmalar ve bu değişikliğin yansımaları, özellikle son on yılda bilim adamlarının ilgi odaklarından biri haline gelmiştir. Ortalama insan ömrünün son yüzyılda dramatik bir şekilde arttığı ve menopoz yaşının sabit kaldığı göz önüne alınacak olursa, kadın yaşamının büyük bir bölümünün postmenopozal dönemde geçeceği açıktır (Özbaşar, 2000).Menopoz bir yıllık amenore ile belirlenmiş, son kez menstruasyon görülmesidir. Yaşlanmaya bağlı olarak överlerden siklik hormon salgılanmasının azalması nedeniyle oluşan menopoz ülkeden ülkeye, toplumdan topluma farklı olmakla birlikte genellikle 45-55 yaşlarında ortaya çıkar (Tekin 2000). Menopozdan 2-6 yıl öncesi premenopozal dönem 6-8 yıl sonrası postmenopozal dönem olarak tanımlanmaktadır (Keçecioğlu 1997). Menopoz hormon dengesinin değişmesi sonucu överlerden androjen hariç steroidlerin sağlanmasının azalması, östrojen yapımının yavaş yavaş azalarak amenoreye varmasıyla oluşur. Buna bağlı olarak da kadınların %50'inde psikolojik, fizyolojik ve davranışsal değişiklikler görülmektedir. Bunlarla birlikte, beslenme alışkanlıklarındaki değişimler beden ve ruh sağlığını etkileyebilmektedir (Kilciler 1992). Bu kitapta kadın hayatının dönemlerinden, menapozu etkileyen faktörlerden, menapozda görülen değişikliklerden bahsedilmiş ve yapılan araştırmada, menopoz dönemindeki kadınların beslenme durumları (alışkanlıkları,enerji ve besin öğesi tüketim durumları,fiziksel aktiviteleri) ve sağlık durumları (biyokimyasal ve biyofizik bulguları,şişmanlık durumları) belirlenmiş, veriler işiğında önerilerde bulunulmuştur.

2. KADIN HAYATININ DÖNEMLERİ İnsan yaşamı bir süreç olarak düşünüldüğünde bu süreçte yaşam belli dönemlere ayrılarak incelenir. Çünkü her dönem farklı özellikler gösterir ve her dönemde insan fiziksel ve duygusal gelişimler içerisindedir. Kadın hayatı, kesin sınırları olmamakla birlikte beş dönemde incelenebilir. 1- Çocukluk Dönemi 0-8 yaş 2- Ergenlik Dönemi 9-18 yaş (Puberte ve Adölesan) 3- Cinsel Olgunluk Dönemi 19-49 yaş 4- Klimakteryum ve Menopoz Dönemi 50-64 yaş 5- Yaşlılık (senium) dönemi 64 yaşın üzeri (İlgaz 1980, Coşkun 1996). Bu yaş süreleri kesin bir biçimde sınırlanamaz. Bireysel farklılıkların yanı sıra toplumsal gelişme, beslenme koşulları, ve çevresel faktörler başlangıç ve bitiş sürelerini değiştirebilmektedir (İlgaz 1989, Coşkun 1995). 2.1. Çocukluk dönemi Toplumların geleceği o toplumu meydana getiren bireylerin nitelikleriyle doğrudan ilişkilidir. Çocuğun yaşamının ilk yıllarındaki sağlıklı ortam hayatının daha sonraki dönemlerini önemli ölçüde etkilemekte ve sağlıklı gelişmesine yön vermektedir. Bu dönemde çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri büyük önem taşır. Çünükü bu dönem de büyüme ve gelişmenin hızlıdır. Bu dönemde kazanılacak olumlu davranışlar ve beslenme alışkanlıkları yaşam boyu insan sağlığı üzerinde olumlu etkisini gösterecektir. Çocuğun gereksinimi olan besin öğelerini karşılayacak yiyecek miktarları normalin altında ve üstünde olmayıp, yeterli ve mümkün olduğu kadar çeşitli olmalıdır.çocukluk dönemi büyüme süreci olduğu için bu dönemde enerji ve protein gereksinimi yüksektir. En hızlı büyüme çağı en çok enerji harcanan zamandır, ve vücut dokularının büyümesi sürekli protein sentezini gerektirdiğinden, vücut dokusuna en hızlı çevrilebilen kaliteli proteinin sağlanması zorunludur. Yine bu dönemde metabolik faaliyetlerin hızlı olması nedeniyle vitaminlere olan gereksinim de yüksektir (Baysal 2002, Çoşkun 1996). 2.2. Ergenlik dönemi (puberte ve adölesan dönemi) Adölesan dönemi; fiziksel, biyokimyasal, ruhsal ve sosyal yönden, hızlı büyüme, gelişme, olgunlaşma süreçleriyle çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir (Baysal 2002).Bu çağda, özelliklerde kızlarda vücut biçimi büyük önem taşır. Dış genital organlarda ilk gelişme genellikle memelerde 2

görülür. Bunlardan hemen sonra böbrek üstü bezinden üretilen androjen hormonlarının etkisiyle vulva ve pubik kılları, peşinden de koltuk altı kılları oluşmaya başlar (İlgaz 1980, Baysal 2002).Bu dönemin en önemli olayı menarj adı verilen ilk menstruasyon kanamasının olmasıdır. Kızlarda vücut ağırlığı ve boy uzunluğundaki artış menarjdan 1 yıl öncedir. Vücut ağırlığındaki artış yaklaşık 20 yaşma kadar, boy uzunluğundaki artış ise 17 yaşına kadar devam eder. Bu dönem büyüme sürecini içerdiğinden enerji veya yeni dokuların yapımı için daha fazla miktarda protein, vitamin, mineralleri gerektirir. Adölesan dönemi hayat boyunca toplam enerji gereksiniminin en fazla olduğu dönemdir ve menstrual siklusun başlaması demir ihtiyacını artırmaktadır (Kınık 1996). 2.3. Cinsel olgunluk dönemi Doğurganlık dönemi olarak bilinen bu dönemin ortalama başlangıç yaşı 19 iken, ülkemizde sosyo kültürel etmenler göz önünde bulundurularak 15 olarak kabul edilmektedir. 15-45 yaş arasında yer alan bu dönem yaklaşık 30 yılı yani kadının en üretken ve aktif olduğu yılları kapsar (İlgaz 1980, Coşkun 1995).Bu dönemde 400-500 kadar ovülasyon meydana gelir. Follikül oluşması, ovülasyon, korpus luteum oluşumu ve menstruasyon düzenli olarak devam eder ve anne olmanın sevinci de yine bu dönemde yaşanır (Çanga 1979). Gebeliğin ve emzikliliğin yaşandığı bu dönemde besin gereksiniminin karşılanması, dölün ve bebeğin normal büyüyüp sağlıklı olması kadar, anne sağlığı için de önem taşır. Gebelikte anne yeni bir canlı taşıdığı için ek enerji ve besin öğelerine olan ihtiyaç artar. Bunun karşılanamadığı durumlarda da, anemi, diş çürükleri guatr, osteomalasia gibi hastalıkların ortaya çıkması kolaylaşır. Emziklilik dönemi de, annenin daha fazla enerji ve besin öğelerine ihtiyaç duyduğu bir dönemdir. Bu ihtiyacın giderilmediği durumlarda ise annenin sağlığı bozulduğu gibi süt verimi de düşer ve dolayısıyla çocuk anne sütünden mahrum kalarak başka beslenme yollarına ihtiyaç duyar (Baysal 2002). Her iki dönemde de özellikle kalsiyumun (Ca) karşılanamaması sadece bu dönemlerde değil ileri dönemlerde Ca depolarının erken boşalmasına neden olarak menopoz ve osteoporoz için risk faktörü oluşturur. 2.4. Klimakterium ve menopoz dönemi Cinsel olgunluk devresinin sona ermesinden sonra bu dönem başlar. Fakat burada kesin bir sınır belirlemeye imkan yoktur. Bu geçiş, belli belirsiz meydana gelir. Genel olarak klimakterium'un ortalama olarak 45 yaşında başladığı kabul edilmektedir (Çanga 1979). Klimakterium (climacterium) Yunanca bir kelime olup merdiven basamağı anlamına gelen "klimkterikoz" kelimesinden türetilmiştir (Taşkın 1994, Coşkun 1996). Bu dönem, kadın yaşamının üretkenlik (reprodüktif) dönemi ile yaşlılık dönemi arasında yer alan, överdeki morfolojik ve fonksiyonel 3

değişimlere bağlı olarak hormonal dengenin farklılaşması sonucu ortaya çıkan semptomlar ile karakterize bir geçiş dönemidir, ve kadın hayatında önemli bir aşamayı tanımlar. Çeşitli fizyolojik, psikolojik ve sosyal değişikliklerin ortaya çıktığı bu dönemde en önemli olay menstruasyonun daimi olarak kesilmesi yani, menopozdur. Klimakterium dönemi yaklaşık 45 yaş civarında başlar ve menopozdan sonraki belli bir süreyi de içine alarak yaşlılık dönemi kabul edilen 65 yaş sınırına kadar devam eder. (Kinişçi vd. 1987, Taşkın 1994, Coşkun 1996, Hotun 1998). Klimakterium ve menopoz kelimeleri birbirine karıştırılmaktadır. Klimakterium, cinsel olgunluk döneminden yaşlılık döneminin (senium) başlamasına kadar ki dönem içerisinde kadının son adetini gördükten sonra yaşlılık dönemine (senium'a) uzanan devredir (Çanga 1979). Klimakteryum'un başlama zamanına kadının evli, bekar, tekeşli (nullipar) veya çokeşli (multipar) oluşunun ve koitusların azlığı veya çokluğunun etkisi yoktur. Eğer klimakterium ile ilgili şikayetler, kadının çok erken bir hayat devresinde başlarsa erken klimakterium, daha geç (55-60) yaşlarında başlarsa geç klimakterium denir (Çanga 1979). Klimakteryum ile başlayan ovarial folliküllerdeki azalma ile beraber östrojen üretimi düşer. Ovarial folliküllerin tamamen tükenmesi ile östrojen salgılanması durur ve överlerde atrofı görülür. Sonuçta üreme siklusu ortadan kalkar ve menopoz ortaya çıkar (Taşkın 1994). Klimakterium dönemi WHO'nun sınıflamasına göre başlıca üç bölüm altında incelenir (WHO 1981). 1-Premenopoz: İlk semptomların görüldüğü klimakterium başlangıcından menopoza kadar geçen süredir (Kişnişçi vd. 1987). Bu dönemde, ovariumlar artık eski çalışma gücünü yavaş yavaş kaybeder. Menstrüel siklus düzeni kaybolur ve fertilite şansı düşer. Düzensiz sikluslar birkaç ay veya birkaç yıl sürebilir (Çanga 1979, Taşkın 1994, Hotun 1998). 2-Menopoz: En son adet kanamasının görülmesidir. (Kinişçi vd.1987). 3-Postmenopoz: Menopozdan yaşlılık dönemine kadar geçen süredir (Kinişçi et al 1987). Bu da ortalama olarak menopozdan sonraki 6-8 yıllık süreyi kapsar. Bir kadının postmenopozda olabilmesi için 12 aylık amenore periyodunu tamamlamış olması gerekir (Akkuzu ve Akın 1987, Barlow 1992, Hotun 1998).Bu dönemde artık vejetatif ve pisişik bozukluklar ortadan kalkar. Yaşlılığa bağlı olarak organik hastalıklar görülür (Çanga 1979). 2.5. Yaşlılık (senium) dönemi Yaşlılık organizmanın geriye dönüşü olmayan bir şekilde yıpranması ve işlevlerinin bozulmaya başlaması şeklinde tanımlamaktadır. Doku ve hücrelerdeki yaşlanma dikkate alınarak 64 yaş ve daha yukarı yaştaki 4

bireylerin yaşlılık döneminde oldukları kabul edilir. Bu dönemin daha sağlıklı ve daha mutlu geçmesi için bu yaş grubunda bulunan bireylerin beslenmelerine önem vermeleri gereklidir (Baysal 2002). Yaşlıların çoğunluğunda (%65'i) kronik hastalıklardan bir ya da bir kaçının bulunduğu bir gerçektir. Bu dönemde öncelikle hastalıklara uygun beslenme yoluna gidilmeli, doktor veya uzmanlarca verilmiş bir diyet varsa mutlaka uyulmalıdır. Yaşlılıkta bazal metabolizmanın yavaşlaması, fiziksel hareketliliğin azalması, gibi nedenlerle enerji harcaması düşer. Buna karşın protein ihtiyacı değişmez, ancak bu ihtiyacın kaliteli proteinlerden karşılanması önerilmektedir. Yaşlılık dönemin önemli rahatsızlıklarında olan koroner-arter hastalıkları (KAH) için risk oluşturabilecek diyetteki yağ miktarı ve çeşidine de dikkat etmek gerekir (Baysal 2002). 3. MENOPOZUN TANIMI, SINIFLAMASI VE MENOPOZA GİRİŞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Menopoz sözcüğü, Yunanca Mens (ay) ve pause (durmak) sözcüklerinden türetilmiştir. WHO menopozu, överlerin foliküler aktivitelerini yitirmeleri sonucu menstruasyonun kalıcı sonlammı olarak tanımlanmıştır. Dünya genelinde eski çağlardan bu yana görülme yaşının ırksal özelliklerle ve çevresel faktörlerle değişmediği kabul edilmekte ve 45-55 yaş olarak bildirilmektedir. Buna karşılık ülkemizde yapılan çalışmalar, Türk kadının da menopoz başlangıç yaşının 46-48 arasında bulunduğunu göstermektedir (WHO 1981, Kişnişçi vd. 1987, Barlow 1992, Luzuy and Campana 1993, Taşkın 1994). Menopoz, başlangıç yaşı ve biçimi bakımından 3 değişik bölümde incelenebilir. 1- Natürel (Doğal) Menopoz: Folliküllerin tükenmesi ile ortaya çıkan, fizyolojik durumdur. 2- Erken Menopoz: Doğal menopoza girme yaşı 40 yaşın altında ise bu durumua "erken menopoz" ya da "prematür över yetmezliği" denilir ki doğal menopozlu kadınlarında %l-4 kadarını oluştururlar. Bu durumun etiyolojisi hakkında henüz kesin bir sonuca varılmamakla birlikte genetik olarak X kromozomundaki değişimler sorumlu tutulmaktadır. Prematür menopoz ; idiyopatik (en sık görülen tiptir), familial, otoimmun hastalıklara bağlı, radyasyon ve kemoterapi sonrası, enfeksiyon kaynaklı, çevresel faktörlere bağlı, rezistan över sendromu, kürtaj ve düşükler, sık gebelik,uzun süre emzirme, ciddi şişmanlık, hipotroidizm,ooferektomi gibi çeşitli nedenlerle oluşabilir. 3- Cerrahi menopoz: Bazı operasyonlar normal zamandan önce menopoza girişe neden olur veya yaşı ne olursa olsun, adet görmekte olan bir kadının överleri herhangi bir nedenle çıkarılırsa bu durumda "cerrahi 5

menopoz" olgusu ortaya çıkar. Ayrıca radyasyon tedavileri sırasında över fonksiyonları kalıcı bir şekilde kaybolabilir. Kanser kemoterapisi uygulamalarında meydana gelen fonksiyon kayıpları ise geri dönüşümlüdür (Kişnişçi vd 1987, Alper and Garner 1985, William and Beck 1989, Ansan 1991, Khaw 1992, Hotun 1998). 3.1. Genetik faktörler Menopoza girme yaşı, menopozdan etkilenme gibi konularda genetik faktörler önemli ve kesin bir yer tutmaktadır. Bir aileye mensup kadınların hemen hemen aynı yaşlarda menopoza girdiği görülmektedir (Studd and Whitehead 1988). 3.2. Genital faktörler Menopozun ortaya çıkmasında över fonksiyonlarındaki dengenin önemli rolü vardır. Düzensiz adet gören kadınlar, düzenli adet görenlere kıyasla daha erken menopoza girmektedir. Bunun dışında, doğurganlık durumu, menarş yaşı, hormonal kontraseptif kullanımı, iki yıldan uzun emzirme gibi faktörlerin menopoz yaşını etkileyebileceği üzerinde durulmaktadır (Sayıner vd. 1987, Hotun 1998, Maral vd. 1998). 3.3. Psişik faktörler Psişik travmalar menopozun ortaya çıkışını hızlandıran etmenlerden sayılmaktadır. Savaş, göç, deprem gibi toplumsal olaylardan ya da uzun süren hapishane hayatından sonra adetten ani ve erken kesilmeler ortaya çıkabilmektedir (Sayıner vd. 1987, Hotun 1998). 3.4. Fiziki ve çevresel faktörler Soğuk iklimlerde yaşayanlar, sosyo kültürel nedenlerden dolayı ağır ve zor şartlar altında çalışan kadınlar daha erken yaşta menopoza girebilmektedir. Çevre kirliliği, radyasyon, yüksek rakımda yaşamanın erken menopoza neden olabileceği bildirilmektedir (Sayıner vd. 1987, Hotun 1998).Van Keep tarafından Perulu kadınlar üzerinde yapılan bir çalışma sonucunda, yüksekliğe bağlı oksijen yetersizliğinin erken menopoza neden olabileceği bulunmuştur (Ersoy 1998). 3.5. Sigara kullanımı Bugün pek çok hastalığın oluşumunda primer rol oynayan sigara, menopozda da etkin role sahiptir. Yoğun sigara içenler, içmeyenlere oranla ortalama, 1,5-2 yıl daha erken menopoza girebilmektedir (Çanga 1979, Studd and Whitehead 1988, Payer 1991). Sigaranın menopoz yaşını öne alma etkisi tam anlaşılamamakla birlikte iki mekanizma üzerinde durulmaktadır. Bunlardan ilki, sigaranın anti östrojenik bir etkiye sahip 6

olduğu, diğeri ise sigaranın içerdiği zararlı maddelerin oosit yaşlanmasını hızlandırdığıdır (Çanga 1979). 3.6. Genel sağlık durumu Ağır metabolik hastalıklar, genetik bozukluklar, enfeksiyon hastalıkları, kemoterapi ve radyoterapi kullanımında menopoz, yaşını etkilediği bildirilmektedir (Hotun 1998).Vücut yağ kitlesinin östrojen üretimindeki rolü nedeniyle, zayıf kadınlarda menopoz biraz daha erken olabilmektedir (Speroff et al 1996). Doymuş yağların tüketiminin yüksek olması östrojen düzeyini arttırırken, doymamış yağların etkisi azdır. Ancak en önemli nokta toplam yağ tüketimidir (Şanlıer 1995). Papua Yeni Gine'de yapılan bir çalışmada, malnütrisyonu olan kadınların, sağlıklı kadınlara kıyasla 4 yıl daha erken menopoza girdikleri bulunmuştur. Yine bu ve diğer bazı çalışmalarda boyu kısa ve kilosu az olan kadınların menopoza girme yaşının daha erken olduğu tespit edilmiştir (Barlow 1992). 3.7. Sosyal faktörler Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika'da yapılan bazı araştırmalarda; kırsal ve geleneksel toplumlarda menopoz yaşının 1-1,5 yıl daha erken olduğu bulunmuştur (Payer 1991). Irkı, eğitimi, evlilik yaşamı, sosyal sınıf, köy ya da kentte yaşama gibi sosyal faktörlerin menopoz yaşı üzerine etkilerinden söz ediliyorsa da tam olarak kanıtlanmış değildir (Hotun 1998). 4. MENOPOZDA GÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER Menopozda ortaya çıkan östrojen eksikliği, kadınların yaşam kalitesini düşürür. Bu dönemde çok çeşitli fizyolojik ve psikolojik değişiklikler ortaya çıkar. Erken dönemde ateş basması, terleme, çarpıntı, baş ağrısı, uykusuzluk gibi vazomotor semptomlar, kas-kemik ağrıları, depresyon, dikkat kaybı, unutkanlık, libido azalması gibi rahatsızlıklar, vajinal atrofı ve üriner problemlerdir. Uzun süre de ise osteoporoz, kardiyovasküler hastalıklar ve kanserlerin görülme oranlarında artış gözlenmektedir (Marsh and Whitehead 1992, Griffıng and Ailen 1994). 4.1. Menstrual değişiklikler (siklus bozuklukları) Adet düzensizlikleri ile çok sık karşılaşılabilinir. Premenopozal menstruasyon anovulatvar tiptedir. Över fonksiyonları azalır, fertilite düşer. Ancak bu överlerin tamamen durması anlamına gelmez. Överler daha uzun yıllar az miktarda östrojen salgılayabilir ve buna bağlı adet kanamaları devam edebilir. Ancak bu dönemde görülen vajinal kanamaların en sık sebebi östrojen eksikliğine bağlı endometrial veya vajinal atrofıdir. Bir diğer sebep ise, endojen östrojen fazlalığı ve bu fazlalığın progesteron ile karşılanmamasıdır (Ansan 1991, Taşkın 1994, Coşkun 1996, Yıldırım 1996, Ertüngealp ve Seyfıoğlu 1996, Atosu ve Şahmay 1996). Siklus 7

anomalileri yaklaşan menopozun ön habercisi olarak ortaya çıkar. Bununla birlikte genellikle menstrual siklusun uzaması ve kanamanın miktarca azalması, kanamanın fonksiyonel olduğunu gösterir (Sayıner vd. 1987, Taşkın 1994, Kazancıgil 1996). 4.2. Vazomotor değişiklikler Perimenopoz ve postmenopozdaki kadınların % 75-85'i ateş basmalarından yakınır. Bu oran natürel menopozda % 37-50, cerrahi menopozda % 75-90 arasında, yüz, boyun ve göğüste rahatsız edici ısı yayılma hissi ve ardından terleme olarak görülmektedir (Hammond 1994, Atosu ve Şahmay 1996, Speroff et al 1996, Huber 1997). Mekanizması tam olarak aydınlatılmamış olan vazomotor değişiklilerin belirtileri genellikle yüz kızarması, sıcak basması, gece terlemesi şeklinde görülmektedir ve bu üç belirti birden, "sıcak basması" olarak adlandırılır (Taşkın 1994, Hotun 1998). Sıcak basmasındaki başlatıcı mekanizma, iyi bilinmemekle beraber, oluşumunda ki fizyolojik basamaklar daha iyi anlaşılmıştır. Menopozda ateş basmasındaki fizyolojik değişiklikler; Cildin yalıtkanlığında azalma, cilt ısısı artışı Vücut santral ısısında azalma Nabız hızında artma Ellere doğru kan akımı artışı Servikal sempatik yol boyunca vazodilatasyon Luteinaz Hormon (LH), Adreno Kortikotiroid Hormon (ACTH), Growth Hormon (GH) Kortikosteroid DHE, Androstenodionda artış. Kalıcı (REM) uykunun bölünmesi şeklinde sıralanabiliir. (Speroff 1996, Yıldırım 1996, Ertüngeal ve Seyfıoğlu 1996, Atosu ve Şahmay 1996). Sıcak basmaları, aniden gelen ısı dalgalanmaları şeklindedir. Göğsün üstü ve boyunda başlayarak, çene, yüz ve başa doğru yayılan kızarma dışarıdan da fark edilir. Kızarma ile beraber ısınma hissi de olur. Deri rengi birden, pembeden kırmızıya kadar değişme gösterir. Sıcak basmalarını süresi birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar sürebilir ve günde 3-12 kez olabilir. Isı artışından sonra, özellikle etkilenen bölgelerde yoğun terleme ile ısı düşer. Özellikle gece meydana gelen ısı değişimleri ve terleme uykudan uyandıracak kadar şiddetli olabilir (William and Beck,1989, Hatcher et al 1990, Payer 1991, Hotun 1998, Donald et al 1996). 8

4.3. Psikolojik değişiklikler Menopozla birlikte başlayan yaşam sürecinde, ortaya çıkan değişimlerin kadın psikolojisine yansıması, bu süresin en önemli semptomlarının da ortaya çıkmasına neden olur. Hatta çok genel bir yaklaşımla, menopozla ilgili yakınmaların bir çoğunun psikolojik kökenli olduğu, hemen hemen tamamının psikolojik yansımasının bulunduğu söylenebilir (Ersoy 1998). Yapılan bir çok alan çalışmalarında, menopoz dönemde majör depresyon prevalansmda artış saptanmamış, ancak depresif belirtilerde artış gözlenmiştir. Bu belirtilerin de daha çok premenopozal yıllarda olduğu, postmenopozal yıllarda ise psikiyatrik azalma gözlenmiştir. Uyku dağınıklığı, uyuyamama da tespit edilen diğer bulgulardandır (Kaptanoğlu 1996). Menopozda görülen duygu durum değişiklikleri;gerginlik, sinirlilik, halsizlik, isteksizlik, sık ve kolay ağlama, irritabilite artışı, uykusuzluk, konsantrasyon güçlüğü, yaşam olaylarından kolay etkilenme,iştah artışı, karakter değişiklikleri, unutkanlık, erken uyanma, çabuk öfkelenme ve toplumdan uzaklaşma isteği şeklinde sıralanabilir. Menopozla çocuklardan ayrı kalmanın aynı zamana denk düşmesi ve bu durumun "analığın hiçlenmesi" olarak görülmesi ve bununla birlikte "cinsel varlığın idame ettirilmesi gereği" birleşince ortaya psikopatolojik bir tablo çıkabilir. Menopozla birlikte psikoseksüel yaşantıda oluşan değişikliklerin, cinsel organları etkileyen fiziksel ve fizyolojik değişikliklerle doğrudan bağlantılı olduğu, bunun kökeninde de hormonal dengelerin bozulmasının organizmaya ve psikolojik yapıya yaptığı etkilerin yer aldığı düşünülür (Kaptanoğlu 1996). 4.4. Üregenital atrofîk değişiklikler Genital atrofi; üreme organlarının küçülmesi anlamına gelir ve bu olgu yaşam kalitesini önemli ölçüde azaltabilir uzun süreli östrojen eksikliği sonrasında menopozda, üreme organlarında gerileme görülür, küçülme uterus, vajina, vulva ve üretranın distal kısmında ortaya çıkar. Genital atrofiye bağlı olarak;sık idrara çıkma, konstipasyon, vulvada puriritis, disparonaya, uterus prolapsusu, stres inkotinans ve sistosel,rektosel gibi değişiklikler ortaya çıkar (Barlow 1992, Luzuy and Campana 1993, Taşkın 1994, Coşkun 1996). 4.5. Dermatolojik değişiklikler Deri hücreleri, ter bezleri ve saç follikülerinde östrojen reseptörleri bulunmaktadır. Yaşın ve östrojenin azalmasının etkisi ile tüm bedeni örten deride değişiklikler olmaktadır. Epidermis, menopozdan sonra incelmeye başlar ve kalınlığı yılda %l-2 oranında azalırken, kollojen miktarı da azalır. Epidermal kıvrımlar ve dermal papillalar kaybolur. Buna paralel olarak da 9

saçlı deri ve vücutta kıl foliküllerinin yoğunluğu azalır. Yağ ve ter bezlerinin fonksiyonlarının yavaşlamasına bağlı olarak da cilt kurur, esnekliği kaybolur, deri kolay travmatize olur ve yaraların iyileşmesi gecikir (Şirin 1995, Uçanok ve Bayraktar 1996, Atosu ve Şahmay 1996, Ertüngealp ve Seyfioğlu 1996, Yıldırım 1996, Speroff et al 1996). Ayrıca estrodiol seviyesinde ki azalma ve adrenoskortikol aktivitenin artması ile çene, dudak, üstü göğüste ve karında kalın tüyler çıkma eğilimi artar. Koltuk altı ve pubik kıllarda seyrelme olur (Arısan 1991, Hotun 1998). 4.6. Sindirim sistemi değişiklikleri Ağız mukozası östrojen reseptörleri yönünden oldukça zengindir. Östrojen azalması ile birlikte menopozal dönemde, ağız kuruluğu, ağızda kötü tat, diş eti hastalıkları görülebilmektedir. Kolon spazmı ile birlikte distansiyon, konstipasyon veya diyare, hemoroitlerde artış bildirilmiştir. Postmenopozal dönemde barsak mukoza atrofısi, mide sekresyonlarında azalma, gastrik reflü ve safra taşı oluşumu da söz konusudur (Taşkınalp 1996, Şahin 1998). 4.7. Kilo değişikliği Östrojen düzeyindeki değişme doğrudan doğruya veya dolaylı olarak diğer hormonları ve metabolizmayı etkiler. Değişen metabolizma iştahı artırmakta, yeme alışkanlığındaki değişimler, yaşlanmayla birlikte azalan dinlenme metabolik hız (DMH) ve azalmış fiziksel aktivite şişmanlığı ortaya çıkarmaktadır (Kilciler 1992). Menopoz sonrasında kadınlarda özellikle android tıp şişmanlık görülmekte ve menopozda toplam yağ birikimi artmaktadır. Kilodaki değişiklikler menopozdan ziyade yaşlanmayla daha fazla ilişkili olsa da menopoza giren kadınlarda, yaş eşleştirmeli çalışma yapılan kadınlara göre daha yüksek düzeylerde vücut yağı ve daha merkezi bir yağ dağılımı bulunmuştur (Heaney 1989, Laurey et al 2001). Azalmış fiziksel aktivite sadece kilo artışıyla güçlü bir şekilde ilintili olmayıp, aynı zamanda postmenopozal kadınlarda gözlenen yağsız kitledeki kayıp ve vücut yağında artışla da ilgilidir.menopoz dönemindeki kilo artışları kaygı yaratmaktadır. Çünkü; postmenopozal kadınlar, kısmen östrojen üretimindeki azalma ve buna eşlik eden total ve düşük dansiteli lipoprotein kolesterol düzeylerinde artma yüzünden, artmış koroner kalp hastalığı riski altındadır (Blumenthal et al, 1991). Menopozal kadınlarda fiziksel aktivite ve varsa diğer hastalıklar göz önünde bulundurularak beslenme şekilleri belirlenmelidir. Bu dönemdeki kilo artışına dikkat edilmeli, diyet kilo artışını engellemeye yönelik oluşturmalıdır. Diyet günlük enerjinin %55-60'ı karbonhidrattan gelecek şekilde hazırlanmalıdır. Basit karbonhidratlar boş kalori içerdiği ve lezzeti arttırdığı 10

için yerine kompleks olanlar tercih edilmelidir. Örneğin mercimek çorbası, un çorbası veya şehriye çorbasına tercih edilmelidir. Enerji içeriği kısıtlı diyetlerde günlük enerjinin %10-15'i proteinden sağlanmalıdır ve diyette iyi kaliteli protein kaynağı kullanılmalıdır. Toplam enerjinin yağdan gelen oranı, yağda eriyen vitaminler ve esansiyel yağ asitleri içeriği düşünülerek %20-25 kadar olmalıdır. Posa çiğnemeyi uyararak, yemek yeme için gerekli zamanı uzatır ve gaita hacmini artırarak barsak hareketlerini hızlandırır. Bunun için örneğin meyve suyu yerine meyveyi tercih ederek posa alımı arttırılmış olacaktır. Bununla birlikte kepekli ekmek, bulgur pilavı ve kuru baklagillerde posa miktarı fazla olduğu için tercih edilmesi gereken besinlerdir. Diyetle birlikte en az 6-8 bardak sıvı alınmalıdır. Bütün bunlara ek olarak, tavuk ve balık eti kırmızı ete tercih edilmeli, kırmızı et tüketildiğinde ise mümkün olduğunca yağsız tüketilmelidir. Pişirmede kızartma yerine ızgara veya haşlama yöntemi tercih edilmelidir. Etli yemeklere yağ konmamalı, yemeklerde zeytinyağı kullanılmalıdır. Süt ve yoğurt kalsiyum ihtiyacı için önemli yiyecekler olduğundan günde 2-3 porsiyon tüketilmeli ancak bunların yarım yağlı veya yağsız olmalarına dikkat edilmelidir. Öğle ve akşam yemeklerinde mutlaka pişmiş sebze veya salata yenmeli, salataya az miktarda yağ ilave edilmelidir. Sebzelere ilave edilen yağ vitaminlerin vücuttaki yararlığını artırır. Öğün sayısı düzenlenmelidir. Öğün sayısı belirli aralıklarla ve düzende, 6-8 öğün olmalıdır. Böylece aşırı yemek yeme, acıkma hissi, atıştırmalar önlenebilir. (Tüzünvd. 1997,Baysal, 2002). 4.8. Kardiyovasküler sistem değişiklikleri Bugün tüm dünyada koroner kalp hastalığı kadın ve erkek populasyonda önde gelen ölüm nedeni kabul edilmektedir. Reprodüktif dönemde kadınlar, erkeklere oranla 2.5-4.5 kat daha az kardiyovasküler hastalık riskine sahipken, menopozla birlikte, 50 yaşından sonra hızla erkeklerde görülen seviyeler ulaşırlar. Özellikle prematür menopoza giren kadınlarda koroner arter hastalıkları riski normal yaşta, menopoza giren kadınlara göre daha yüksektir. Bununla birlikte orta yaş üzeri kadınlarda ki ölümlerin yaklaşık %46'sı kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle olmaktadır (Stamfer et al. 1991, Yıldırım 1996, Ertüngealp ve Seyfıoğlu 1996, Atosu ve Şahmay 1996, Huber 1997). Östrojen, koroner arter hastalıkları (KAH) riskini çeşitli mekanizmalar ile azaltmaktadır. Östrojen antioksidant özelliği, arterial endotelial hücreleri oksidize ederek düşük dansiteli lipoproteinlerden korumakta, trombosit agregasyonu, adhezyon ve oluşmasını engellemektedir. Östrojenin lipid metabolizması üzerine de etkileri vardır. Östrojen, kardiyovasküer sistem açısından koruyucu rolü olan yüksek dansiteli lipoproteinleri artırıp, KAH riskini artıran LDL ve kolesterolü düşürmektedir (Şirin 1995, Adam 1997). Premenopozal dönemde azalmaya başlayan östrojen, post menopozal 11

dönemde daha da azalır. Total kolesterol, trigliserid ve LDL artarken, HDL yavaş yavaş düşer. HDL/LDL oranındaki bu değişim sonucu hafif çarpıntı, ateroskleroz, angina pektoris ve koroner kalp hastalığı riski artar (Hotun 1998). Bu dönemde KAH riskini daha aza indirebilmek için diyetsel önlemler de alınmalıdır. Harcanan enerji kadar enerji alımına özen göstererek beden kitle indeksini 20-25 arasında tutmak, diyette doymuş yağı azaltarak tekli ve çoklu doymamış yağları arttırmak, çoklu doymamış yağlardan daha çok omega-6 grubunu içerenlerin yanında, omega-3 grubunu içerenlere yer vermek ve antioksidantlar ve folik asitten zengin besinlere diyette çokça yer vermek alınacak önlemler olarak sayılabilir. Doymuş yağ sadece tereyağı, iç yağı ve katı margarin demek değildir. Tam yağlı süt, yoğurt ve peynir ile kırmızı et ürünleri, derili tavuk eti ve sakatatlar da diyette sınırlanmalıdır. Tavuk ve hindinin derişiz beyaz eti ve balık eti tercih edilmelidir. Bir öğünde bu etlerden yenirse diğer öğünde kurubaklagilli yemeklerden yenilmesi uygun olur. Diyette antioksidantlar ve folik asitten zengin, başta çiğ yenen narenciye, domates ve yeşilliler olmak üzere taze sebze ve meyve yer almalıdır. Tahıllardan E vitamini ve folik asidi nispeten daha çok içeren tam buğday veya çavdar karşımı undan yapılan esmer ekmek ve bulgur tercih edilmelidir. Şişmanlık sorunu olmayanlar E vitamini ve magnezyumdan zengin ceviz, fındık, fıstık gibi yiyeceklerden alabilirler (Baysal 2002) 4.9. Kas ve iskelet sistemi değişiklikleri Kemik hücrelerinde östrojen reseptörleri bulunmaktadır ve östrojenin kemik metabolizmasında emilimi bastırma ve yapımı artırıcı etkisi vardır. 20-30'lu yaşlarda kadın ve erkekte kemik kütlesi pik yaparak en yüksek düzeye erişmektedir ki bu aşamada kemik yapım ve yıkımı dengededir. Erişilen bu maksimum kemik kütlesi büyük oranda genetik faktörler ile bir miktar da diyet ve fiziksel aktivite ile ilişkilidir (Kişnişçi et al,1987). Kırk yaşlarından sonra ise yılda % 0,5 arasında bir kayıp başlar. Yapılan çalışmalar belli bir yaştan sonra kemik kütlesindeki kaybın daha hızlı olduğunu göstermektedir. Kadınlarda, östrojen çekilmesi ile iskeletten kalsiyum geri emilimi başlar ve menopoz sonrası ortalama kemik kaybı (osteoporoz) ilk 6 yıl için % 3,9 bunu izleyen yıllarda ise % 1 dolaylarındadır (Hammond 1994, Hotun 1998). Osteoporoz, yeni kemik yapımının çok azaldığı, kemik kaybının çok olduğu veya her iki durumunda birlikte mevcudiyetinden oluşur. Osteoporozda yeterli kemik dokusu yoktur ve kemiğin normal şekli ve yapısında bozulma ve azalma vardır. Bu yüzden de kemikler zayıftır ve kırılmaya karşı eğilimlidir (www.düzen.com.tr /f iles / osteoporoz 2002). Osteoporozisin oluşumdaki en önemli faktörlerden biri beslenmedi. 12

Ca,vitamin D, Cu, Mg, Zn, Al, Br, Mn ve florun az alımı; protein, tuz, posanın fazla alımı ve kafein, sigara-alkolün aşırı kullanımı osteoporoz oluşumunda etkendir (Şanlıer,1995). Bunlar; kalsiyum, protein, D vitamini, fosfor, florid, düşük su kullanımı, bakır magnezyum, çinko, manganez, alüminyum, borun alımı, aşırı tuz kullanımı, A, K, C vitamini, posa, sigara alkol, kafein kullanımları ve zayıflıktır (Şanlıer 1995). Kemik yapımı için günlük diyette yeterli kalsiyum bulunması gerekmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, 35 yaşından sonra diyetle yeterli kalsiyum alımının osteoporoz gelişimine karşı koruyucu olmadığını göstermiştir. Bebeklik, çocukluk, adölesan, gebelik ve laktasyon dönemlerinde kalsiyum gereksinimi arttığı için bu dönemlerde kalsiyum alımı çok önemlidir. Vücuttaki kalsiyumun %99'u kemikte depo edilmektedir.bu nedenle yeterli kalsiyum alımı kemik mineralizasyonunu etkilemektedir. Menopozdan önce yüksek düzeyde kalsiyum alınması kemik yoğunluğunun yüksek olmasını sağlar ancak menopoz sonrası kaybı durduramaz (Saka, 1994). Menopozdan önce günde 1000 mg. kalsiyum alımı önerilirken, emilimin azalması dolayısıyla menopoz sırasında günde 1500 mg. Kalsiyum alınması önerilmektedir (Ezgü 1993, Taşkın 1994, Şirin 1995, Scott et al 1997, Şahin 1998, Kuşçu 2000).Menopoz sonrası osteoporozisin temel nedeni, idrarla kalsiyum kaybının fazla olmasıdır. Ek kalsiyum alımı bir yandan kalsiyum emiliminin az olması diğer yandan kalsiyum atımının artmasına neden olmaktadır. Kalsiyumun, yüksek miktarda tek doz olarak alınması emilim oranını azaltmakla birlikte düşük dozlarda değişik zamanlarda alınması emilimin daha iyi olmasını sağlayabilmektedir. Bu nedenle kalsiyumun ilaç olarak alınması yerine sütyoğurt olarak her öğünde tüketilmesinin daha iyi bir uygulama olabileceği saptanmıştır (Orhan vd 1991). D vitamini, kemik metabolizması, normal mineralizasyon ve kalsiyum biyo-yararlılığı için gerekli olduğundan yetersizliğinde osteoporoz riski artar (Saka 1994). Vitamin D'nin aktif formu barsak mukozasında kalsiyum bağlayıcı protein sentezini başlatarak hem kalsiyum emilimine hem de kemiklerden kalsiyumun kana geçmesini sağlamaktadır. Eksikliğinde ise serum kalsiyum düzeyi düşmektedir (Ezgü 1993).D vitamini normal kemik metabolizması için elzemdir. Normalin altında alınan D vitamini kemiklerin kalsiyum dengesini negatif duruma getirmektedir. Bu durum ise osteoporozis riskini artırmaktadır. Ancak aşırı D vitamini alımı toksik etki yaptığından gelişigüzel yüksek dozlarda alınmaması gerekmektedir. Düşük kalsiyum, yüksek fosfor alımı da osteoporozis için risk faktörüdür. Yüksek proteinli diyetin alınması durumunda fosforun da yüksek alınması kaçınılmazdır. Fosforun yüksek alınması ise idrarla kalsiyum kaybının artmasına neden olmaktadır. Eskimolar'da osteoporozisin daha sık görülmesinde diyetlerinin ete bağlı olmasının etkili 13

olduğu bildirilmiştir. Etin fosfor içeriği kalsiyum içeriğinden 5-20 kat yüksektir (Baysal 1991, Şanlıer 1995).Diyetten emilen kalsiyum miktarı diyetin fosfor ve vitamin D miktarına bağlıdır. Özellikle kalsiyum düşük alındığı zaman, fosfor alımı yüksek olursa osteoporosiz riski artmaktadır. D vitamini gereksinmesi karşılamak için güneş ışınlarından uygun ve düzenli şekilde yararlanılmalıdır. D vitamini tüketiminin menopozdan sonra 100 IU/gün'den, 200 IU/güne çıkartılması önerilmektedir (Çekal 2001). Floridi düşük suların kullanımı osteoporozis oluşumunda önemli faktör sayılmaktadır. İçme ve kullanma sularının florid içeriğinin iyi ayarlanması, 0,7-1,2 mg/1 düzeyinde tutulmasının kemik ve diş sağlığı açısından önemli olduğu vurgulanmaktadır. Osteoporozisin oluşumunu etkileyen çeşitli faktörlerden biri de tuz alımıdır. Aşırı tuz alınmı idrar ile kalsiyum atımını arttırmaktadır. Yetişkin bir insanın vücudunda 900 g. civarında kalsiyum bulunduğu düşünüldüğünde günlük ek olarak alınan 51 mmol tuzun 10 yıl içinde beden kalsiyumunda %7,5 oranında azalmaya neden olabileceği öne sürülmüştür (Şanlıer 1995, Çekal 2001). Aşırı protein alımı osteoporozis için risk faktörü sayılmaktadır. Protein içeriği yüksek diyetler, kemiklerden kalsiyumun çekilmesine ve hiperkalsüriye neden olmaktadır. Bu durum proteinli diyetle oluşan asit yükünün tamponlanması mekanizmasıyla ilgilidir. Yüksek proteini diyet idrarla kalsiyum atımını artırmaktadır (Şanlıer 1995). Aşırı posa alımı, kalsiyumun biyo-yararlılığını azaltırken orta düzeydeki posa alımının kalsiyum absorbsiyonuna etkisi bulunamamıştır (Baysal 1991). Yüksek posa alımı negatif kalsiyum dengesine neden olmakta ve üronik asit artıkları tarafından barsaktaki kalsiyumun emilimi engellenmektedir (Brickman 1990). Osteoporozis riski zayıf olan bireylerde şişmanlara göre daha fazladır. Şişmanlarda yağ dokusunda androjenlerin östrojenlere dönüşümünün artmasına bağlı olarak östrojen düzeyleri yükselmektedir. Beden kitle indeksinin 20-25 arasında olmasının yaş ilerledikçe özellikle kadınlarda üst sınıra doğru kaymasının zarardan çok yarar sağladığı bilinmektedir. Menopoz döneminde oluşan yağ kütlesi ile kemik kütlesi arasındaki ilişkiyi saptamak amacıyla yapılan bir çalışmada, vücut yapısı ile kemik mineral yoğunluğu arasında önemli ilişki görülmüş ve kemik mineral yoğunluğunun şişmanlıkla artış gösterdiği rapor edilmiştir (Şanlıer 1995). Bütün bunlar dikkate alındığına osteoporozisten korunmak için alınacak diyetsel önlemler de şöyle olmalıdır, kalsiyum için en iyi kaynak olacak süt ve türevleri öğünlerden eksik edilmemeli, kalsiyumdan zengin sebze, kurubaklagil, sert kabuklu ve taze meyvelere günlük beslenmede 14

yeterince yer verilmeli, yumuşak suların yerine mineral içeriği yüksek sert sular tercih edilmeli, aşırı ve yetersiz protein alımından kaçınılmalı, önerilen düzeylerde protein alımına özen gösterilmelidir. Yemeklere aşırı tuz eklemekten, tuzlanmış besinlerin aşırı tüketiminden sakınılmalı, aşırı zayıflıktan sakınılarak, BKI'nın 20-24 arasında tutulmasına çalışılmalıdır (Baysal 1991). 5. KONU İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR Bu bölümde konu ile ilgili çalışma özetleri alfabetik ve kronolojik sıra ile verilmiştir. Andon et al (1991), yaş ortalamaları 64.7 ±7.6 yıl olan postmenopozal dönemdeki 131 sağlıklı kadında spinal kemik dansitesi ve diyetle alınan kalsiyumun etkisini inceledikleri çalışmalarında Ca tüketimi az olan kadınların kemik mineral dansitesinin belirgin şekilde düşük olduğunu saptamışlardır. Ataoğlu (1999),menopoz dönemindeki kadınların hormon replasman tedavisine(hrt) başlamadan önceki ve tedavi sonrasındaki serum lipid,alkalen fosfataz ve kalsiyum değerlerini incelediği çalışmasında menopoza girmiş,hrt tedavisi alan 40 kadının serum lipid,alkalen fosfataz ve Ca değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı değişiklikler görüldüğü, ve 6 ay sonra bu değişikliklerin daha belirgin olarak izlendiğini saptamış,50 yaş altındaki HRT alan kadınlarda bu yaş üstü gruba göre serum lipid,alkalen fosfataz ve Ca değerlerinin istatistiksel olarak anlamlı bulunduğunu bildirmiştir.bununla birlikte sigara içmeyen kadınlarda serum lipid, alkalen fosfataz ve Ca değerlerinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu, ayrıca diyetinde daha çok süt ve türevlerini tüketenlerde anlamlı olarak daha yüksek bulunduğu da bildirilmiştir. Baron (1987), östrojen ve sigara tüketimi arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında ;sigara içen kadınların ağırlıklarının azalması veya östrojen metabolizması üzerine sigaranın direk etkisi nedeniyle kemik mineral içeriğinin azalabileceğini saptamıştır. Baron (1990), sigara tüketimi ile doğal menopoza giriş yaşı arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yaptığı çalışmada;sigara içen kadınların hiç içmeyen kadınlardan 2 yıl önce doğal menopoza girdiklerini,bunun sigaranın cinsiyet hormonları üzerine olan etkisinden kaynaklandığını belirtmiştir. Bayrak (1999),menopoz ve hormon replasman tedavisinin kan lipid düzeyleri,antioksidan sistem ve iz elementler üzerine olası etkileri ve bu parametrelerin birbirleriyle ilişkilerini araştırmak amacıyla yaptığı çalışma sonucunda; HRT'nin kan lipid düzeyleri ve antioksidan sistem üzerinde 15

olumlu etkileri ile kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyucu etki gösterdiğini saptamıştır. Burak vd (1998),doktora geç dönemde başvuran belirgin osteoporozu olan ve hiçbir hormon replasman tedavisi (HRT) veya kemik dokusu üzerine etkili antirezorptif ajan tedavisi almamış postmenopozal kadınlara verilecek östrojen replasmanının etkilerini araştırmak amacıyla yaptıkları çalışmalarında tedaviye kontrendikasyon yoksa HRT ile başlanılması gerektiği;bunun osteoporozu tedavi etmede veya en azından durdurmada etkili olduğu ve aynı zamanda kardiyoprotektif bir tedavi olduğu sonucuna varıldığını bildirmişlerdir. Göksel( 1993),menopoz süresinin lipid profiline etkisi konulu çalışmasında 25 perimenopozal,25 postmenopozal hastayı karşılaştırmıştır.perimenopoz ve postmenopoz grubundaki hastalar yaş,total kolesterol,vldl, HDL,LDL ve trigliserid değerleri yönünden karşılaştırıldığında anlamlı bir fark bulunamazken,postmenopozal hastalar süreleri açısından ikiye ayrılarak aynı faktörler karşılaştırıldığında altı yıl ve daha fazla süredir menopoz olan grubun,beş yıl ve daha az süredir menopozda olan gruba göre VLDL ve trigliseridlerinin anlamlı olarak yüksek bulunduğu rapor edilmiştir. Göl vd(2002),obez ve non-obez postmenopozal kadınlarda tibolon kullanımının serum lipid profili üzerine etkilerinin karşılaştırılması amacıyla postmenopozal dönemdeki 20 hastayı çalışmalarına dahil etmişler,ve bu hastaları beden kitle indeksi (BKİ) değerlerine göre Grupl:şişman obez olmayan (BKÎ<30kg/m )ve Grup-2:şişman olanlar (BKİ>30kg/m ) olarak 2 gruba ayırmışlar ve hastalara 6 ay boyunca 2,5mg tibolone tedavisi velmişlerdir.her 2 grupta tedavi öncesi.tedavinin üçüncü ayında ve tedavi sonrasında serum total kolesterol, trigliserid, HDL,LDL ve apoliprotein Al(Apo Al) değerleri ölçülerek karşılaştırılmış ve sonuç olarak tibolon tedavisinin postmenopozal obez hastalardaki serum lipid profilini non-obez hastalardan farklı olarak daha olumsuz etkileyebildiği saptamışlardır. Özellikle grup-2 hastalarında Apo Al düzeylerinin olumsuz etkilendiği ve bununda ateroskleroz ve koroner kalp hastalıkları açısından bir risk faktörü oluşturduğu bildirmişlerdir. Gürsoy vd (1991), arteriyosklerotik kalp hastalıkları açısından bir majör risk faktörü olan serum lipidleri üzerine menopozun etkisini incelemek amacıyla 27 postmenopozal hasta ile normal adetlerini gören 17 kontrol olgusunu çalışma kapsamına dahil etmiş ve bunlarda serum lipid değerlerini belirlemişlerdir. Postmenopozal grupta trigliseridler ve total lipid değerleri istatistiksel açıdan anlamlı olarak yüksek bulunurken,hdl fraksiyonundaki yükselmenin anlamlılık göstermediği bildirmişlerdir. 16

Good and Haliova (1985),yaşam boyu diyetle alınan kalsiyum miktarı ve yapılan fiziksel hareketin kemik mineral yoğunluğuna etkisini 20-50 yaşları arasındaki 181 kadın üzerinde incelemişlerdir.kalsiyum alım düzeyleri ayarlandığında,yaşam boyu fiziksel hareket yapanların kemik mineral yoğunluğu hareketsiz yaşayanlardan önemli şekilde yüksek bulunmuştur. Kabukçu (2000) tarafından bildirildiğine göre ;uluslararası sağlık vakfının (International Health Foundation) 5 Avrupa ülkesinde yaptığı çalışmada menopoze kadınlarda saptanan semptomlar şöyle bildirilmiştir;sıcak basması (% 55),sinirlilik (% 41), yorgunluk (% 40),terleme (% 39),baş ağrısı (% 38),uykusuzluk (% 32),içe kapanma (% 30). Kamacı vd (2001),menopoz-osteoporozla ilgili tedavi planlarını hazırlamak için menopoz ve premenopoz dönemindeki olguların demografik, biyokimyasal, ultrasonografık ve kemik mineral dansitometrik parametrelerini değerlendirmek amacıyla,94 spontane menopozlu,20 cerrahi menopozlu,66 premenopozlu,toplam 180 hastayı araştırma kapsamına almışlardır.gruplar arasında menopoza giriş açısından fark saptanmazken,bki' de spontane menopoz grubunun diğer gruplara göre anlamlı farklılık gösterdiğini bildirilmişlerdir.menopoz grubunda serum Folikül Sitümüle Edici Hormon (FSH) düzeyi istatistiksel olarak anlamlı yükseklik gösterirken,serum Lüteinas Hormon (LH) düzeyinin anlamlı bir artış göstermediği saptanmıştır. Buna karşın serum Estradiyol (E2) düzeyinin premenopozal olgularda menopozal olgulara göre anlamlı yükseklik gösterdiği bildirilmiştir.kemik mineral dansitometresi değerlendirildiğinde ise kemik yoğunluğunun premenopozal grupta, spontane ve cerrahi menopoz gruplardan anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır. Key and Pike (1991), sigara tüketiminin kadınlarda steroid hormonları üzerine etkisini değerlendirdikleri çalışmalarında premenopozal ve postmenopozal dönemde sigara içen ve içmeyen sağlıklı kadınlarda estrodiol, progesteron ve dehidroepiande sülfat (DHEA-S) serum konsantrasyonlarını incelemişler ve sonuçta, sigara içen ve içmeyenler arasında bu değerlerin konsantrasyonlarının %5'den büyük ve anlamlı farklılık göstermediğini saptamışlardır.bununla birlikte premenopoz veya postmenopoz döneminde sigara içen kadınlarda estrodiol düzeyinin değişmediğini ancak bazı adrenal steroidlerin postmenopozal dönemde sigara içenlerde arttığını rapor etmişlerdir. Kilciler (1992),menopozun kadınların fizyolojik ve psikolojik fonksiyonları ve beslenme alışkanlıkları üzerine etkisini incelemek amacıyla 64 menopoze kadını, 141 menstruasyon gören kadınla 17

karşılaştırmış,menopozda olan kadınlarda şişmanlık oranının menstruasyon görenlere göre fazla yüksek olduğunu saptamıştır, bununla birlikte menopoza ameliyatla giren kadınlarda kilo alma oranının daha fazla olduğunu bildirmiştir. Ayrıca çalışma sonucunda menopozdaki kadınların bağırsak fonksiyonlarında belirgin bir değişme saptanmış ve çoğunluğunda konstipasyon görüldüğü bildirilmiştir.iştah durumlarında ise;menopozlu kadınların öğünlerdeki yenen yemek miktarına yansıyan bir iştah artışları olduğu, bununla birlikte besin grubu tüketimlerinde karbonhidratlı ve yağlı gıdalara daha çok yer verildiği,bu yaş grubunda (30 ve üzeri)gereksinmenin artmasına karşın süt ve türevlerinin tüketiminin azaldığı saptamıştır. Lutz (1989), kemik mineral,serum kalsiyumu ve diyet örüntüsünün anne ve kızlarındaki ilişkisi konulu çalışmasında ;menopoz sonrası 26 anne ve kızı üzerinde çalışmış ve kemik kalsiyum içeriğinin anne ve kızları arasında benzerlik gösterdiğini saptamıştır.buna karşın,besin öğesi alımları ile serum kalsiyumu arasında önemli ilişki bulunmadığı bildirilmiştir ve osteoporozis de çocukluktan itibaren besin öğelerinin yeterli alınmasının yanı sıra,kalıtımsal faktörlerin de çok önemli etkisinin olabileceği sonucuna varmıştır. Maral vd (2001),Ankara'nın Gölbaşı bölgesinde yaşayan kadınlarda menopoz yaşını saptamak ve menopoz yaşına etki edebilecek faktörleri araştırmak amacıyla 40-65 yaşındaki 611 kadın üzerinde yaptıkları çalışmaları sonucunda; menarj yaşı ve menopozal yaş arasında negatif bir ilişki saptarken,diğer araştırılan faktörler ile menopoz yaşı arasında anlamlı bir ilişki saptanmadığı bildirmişlerdir. Mata and Garri (1992),premenopoz dönemindeki kadınlarda tekli doymamış yağ asitlerinin plazma lipoprotein ve apolipoproteinler de etkisini incelemişlerdir.bu çalışmada, 13'ü menopoz öncesi,8'i menopoz sonrası kadın,önce 4 hafta süreyle palmiye ve tereyağından zengin (%19'u doymuş,%14'ü doymamış,%3,5'ü çoklu doymamış yağ asitleri içeren) diyetle beslenmişlerdir.sonra 6 hafta süreyle zeytinyağından zengin ( %11 'i doymuş,%22'si tekli doymamış,%3,6'sı çoklu doymamış yağ asitleri içeren)ve son 6 haftada ise ayçiçeği yağından zengin ( % 10,7'si doymuş,%12'si tekli doymamış,%12,8'i çoklu doymamış yağ asitleri içeren)diyetle beslenmişlerdir. Menopoz öncesi ve sonrası kadınlarda doymuş yağ asidinden zengin diyete göre,tekli ve çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin her iki diyette toplam VLDL-kolesterolünde düşüş görülmüştür.ancak,hdl-kolesterol ve apolipoprotein A-l düzeyi tekli doymamış yağ asidi içeren diyette diğerlerine göre daha yüksek bulunmuştur.özellikle çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin dönemle kıyaslandığında tekli doymamış yağ asidinin HDL-kolesterol ve apolipoprotein A-l üzerindeki olumlu etkisi daha belirgin ve bu etki menopozdan bağımsız bulunmuştur.yüksek yağlı (enerjinin %36'sı) diyetle 18