TÜRKİYE IX. TARIM EKONOMİSİ KONGRESİ ŞANLIURFA, 2010 Kadınların ekonomik alanda yer almaları, aile içi ekonomik refahı sağlaması yanında ülke ekonomisine yaptığı olumlu katkı ile ulusal kalkınmaya da katkıda bulunmaktadır. Kadınların Türkiye'de işgücüne katılımı, dolayısıyla da istihdam mevcut potansiyele göre oldukça düşüktür. Ekim 2009 itibariyle 52 milyona yaklaşan çalışabilir yaştaki sivil nüfusun ancak yarısı işgücü piyasasında bulunmaktadır. İşgücüne katılım oranı yüzde 47, istihdam oranı yüzde 42'ye kadar düşmüştür. Bu oranlar, Avrupa Birliği üyeliğini hedefleyen bir ülke için olağanüstü düşüktür. Araştırmalar, cinsiyet ayırımının ve düşük katılım oranlarının altında yatan ana sebebin, olağanüstü düşüklükteki kadın katılım oranı olduğunu göstermektedir. Kentlerde her on kadından sadece ikisinin işgücü piyasasında bulunduğu, oysa bu oranın Güney Avrupa ülkelerinde ikiye bir olduğu görülmektedir. Kadınların işgücüne katılımı açısından Türkiye sadece gelişmiş Batı ülkelerin gerisinde değil, aynı zamanda hızla sanayileşen Asya Kaplanları ile Latin Amerika ülkelerinin de gerisinde bulunmakta, daha çok Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerine yakın durmaktadır. Türkiye'nin özellikle kadın işgücü faktörünü yeterince etkili kullanamadığı bir gerçektir. Oysa Batı'da ve Doğu'da yüksek refah düzeyine sahip hiçbir gelişmiş ülkede kadın katılım oranı yüzde 50'nin altında düşmemektedir. Tekrarlamak gerekirse, Türkiye'de kadın katılım oranı günümüzde yüzde 24 civarındadır (İnciroğlu, 2010; http://www.toprakisveren.org.tr/2010-85-lutfiinciroglu.pdf). Kadınların ekonomiye katılımının düşüklüğünde, uygulanan politikalar, ülkenin sosyoekonomik yapısı ve eğitim faktörünün etkili olduğu göz önünde tutulmalıdır. Buradaki katılım payı oranı aktif olarak devlet ya da özel sektörde çalışan, sosyal güvenceye sahip olan kadınların oranıdır. Aksi taktirde bu oran oldukça yüksek çıkardı. Ev de çalışanlar ile kayıt dışı işlerde çalışan kadınlar bu kapsamda gösterilmemektedir. 4. KADINLARIN EMEĞİNİN ÖRGÜTLENME İLE EKONOMİYE KATILMASI Kadınların emeğinin sömürülmesi, yüzyıllardır devem eden bir durum olması nedeniyle kadınların bu bağlamda korunması, kollanması gerekmektedir, işte bu noktada kadınların örgütlenmesi onların açısından oldukça önemli olmaktadır. Örgütlü olmak bir çok açıdan kadınların sömürülmesinin, ekonomik kazanımlarmm artmasının ve kendilerine olan özgüvenin yükselmesini sağlayacaktır. Bununla birlikte örgütlenme, kadınların hem kendi aile ekonomisine hem de ülke ekonomisine katkıda bulunarak GSYIH' daki payını artıracaktır. Günümüzde kadın örgütlenmelerinde çeşitlilik görülmektedir. Herkesin kendi amacına uygun örgütlerde yer almasında ve bilinçli bir toplumun oluşmasında iletişim araçlarının ve örgütlenme konusundaki yayım faaliyetlerinin de etkisinin olduğu unutulmamalıdır. Kadın örgütlenmeleri, kimi ev işleri, kimi el sanatları, kimi ev ekonomisi, kimi de çeşitli alanlarda hizmet amaçlı, çevre ve toplum baskısına, eş ve aile baskısına karşı oluşturulmuş çeşitli isimler altındaki sığınma evlerinde barınmalarını sağlayan örgütler v.s. şeklinde sınıflandırılabilirler. Kent kadını biraz daha bilinçli, görsel ve yazılı basın aracılığı ile bilinç düzeyinde artış söz konusu iken, kır kadınlarında görsel ya da yazılı basını çeşitli nedenlerle takip edememesi sonucu, bilinç düzeyinde fazla bir gelişme söz konusu olmamaktadır. İşte burada örgüt ve örgütlenme devreye girmektedir. Kişilerin amacına uygun, gönüllülük esasına dayanan, kar amacı gütmeyen, bir arara gelerek doğru işlere imza atarak, geri dönüşüm sağlayan ve kent ya da kırsaldaki kadınların emeklerinin değerlendirilmesine olanak sağlayacak projeler oluşturulması ile örgütlenme sağlanabilir. Burada liderlere, yasalara, uygun politikaların yapılması için sosyal bilinci yüksek hükümetlere, sivil toplum kuruluşlarına, vakıflara, derneklere ve en önemlisi bu olguların tetikleyicisi olacak kadın bilincine büyük ihtiyaç vardır. Ataerkil toplum yapısı, gerek iş hayatında gerekse sosyal yaşamda kadınlar üzerinde baskı oluşturmaktadır. Kadınlar geleneksel kadın mesleklerine yoğunlaşıp, açık
TÜRKİYE IX. TARIM EKONOMİSİ KONGRESİ ŞANLIURFA, 2010 iş olmasına rağmen, erkek işi olarak tanımlanan işlere başvuramamaktadırlar. Bu işleri yapsalar dahi aynı işi yapan erkeklere göre kadınların ücreti düşük kalmaktadır. Kadınlar, iş hayatına girip yükselmeyi hedeflediklerinde ilk bakışta görünmeyen engeller karşılarına çıkmakta ve yükselmeye kararlı kadınlar, ingilizce literatürdeki deyimi ile, kafalarını "cam tavanca (glass ceiling) çarpmaktadırlar. Türkiye'de kamu yönetiminde orta kademe yöneticilerin % 32'si kadın iken, bu oran genel müdür kademesinde % 12'ye, müsteşarlık düzeyinde ise % 2'ye kadar inmektedir 9. Kamuda çalışan 100 kadından 57'si, 24-35 yaş grubunda yoğunlaşmakta ve %44 ile ilk sırayı lise mezunları almaktadır. İkinci sırayı %15 ile iki yıllık yüksek öğrenim mezunları oluşturmakta, böylece orta kademede yoğunlaşan kadınların yükselme şansları da sınırlanmaktadır (Akat, 2004). Dünyada ve ülkemizde kadınların sadece emeği değil bilgisi de aynı oranda sömürülmektedir. Yapılan işler üretilen mallar ve elde dilen gelirler üzerinde sadece bedensel işgücü emeği değil, aynı zamanda zihinsel emek de söz konusudur. Çalışılan işyerlerinde erkek- kadın eşitliği sağlanmadığı için burada kadınlar daha çok sömürülmektedirler. Bu sömürülme çeşitli mağduriyetleri de beraberinde getirmektedir. Söz konusu mağduriyetler, cinsel tacizden işçilik ücretlerine varıncaya kadarki tüm aşamalarda mevcuttur. Bu tür durumlarda örgütlü davranış, sendikaların devreye girerek mağduriyetlerin giderilmesini sağlaması sonucunda söz konusu olabilir. Dünyada küreselleşme ya da sermayenin uluslararasılaşması sürecinde, kadın emeğine biçilen rol, artık "yedek işçi ordusu"nun ötesinde bir roldür. Kadınların sanayide istihdamı giderek artmaktadır. Sermayenin sınırları aşarak en az maliyetle en rasyonel üretimi yapma sürecinde işyeri maliyetini düşürmek temel önem taşımaktadır. "Esnek çalışma biçimleri"nin giderek yaygınlaşması bunun bir sonucudur. Düşük ücretli, güvencesiz yarım günlük çalışma, ev içinde çalışma yükünü taşımaya devam ettikleri için en çok kadınların muhatap oldukları bir istihdam biçimidir. Nitekim, AB ortalamasına göre yarım günlük çalışma yapılan işyerlerinin yüzde 80'inde kadınlar çalışmaktadır. Her ne kadar rakamlar güvenceli ve tam günlük işlerde genellikle erkeklerin istihdam edildiklerini, kadınların kazandıkları ücretin ise yaşamlarını bağımsız bir biçimde sürdürecek düzeyde olmadığını gösterse de, kadınlar gelecekte iş ve meslek dünyasında artan bir şekilde söz sahibi olacaklardır. Yeni teknolojiler, beden gücünü asgariye indirip bilgi ve yaratıcılığı ön plana çıkardığı için, kadınlar şaşırtıcı hamleler yapabileceklerdir. Bilgisayarlar, evde çalışıp üretime katılmayı mümkün kıldığından, kadınların üzerindeki "çifte emek baskısı" azalacaktır (Akat, 2004). Yapılan araştırmalara göre kadınların emeklerinin sömürülmesi, gelişmişlik düzeyinden bağımsız, hemen her ülkede mevcuttur. Ancak bunların yüzdelik dilimleri farklılık arz etmektedir. Gelişmiş ekonomilerde bu oran daha düşük, orta ve gelişmemiş ekonomilerde bu oran daha yüksektir. Dolayısıyla kadınların ekonomiye katkısı yadsmamayacak düzeyde olduğuna göre, bu emeğin uygun şartlarda değerlendirilerek hak ettiği değerin verilmesinde örgütlü davranış etkili olmaktadır. İnsanoğlunun varlığından, sanayi devriminin yapılmasından günümüze bütün evrelerde insanlar haklarını, örgütlü olarak hareket ettikçe elde etmişlerdir. Aksi taktirde elde ettikleri veya almayı düşündükleri hakları ellerinden alınmış veya verilmemiştir. Son yıllarda ülkemizde örgütlü hareketlere özellikle sendikalaşmaya karşı devletin olumsuz tutumları göz önüne alınacak olursa kişilerin hak ve özgürlüklerini elde etmek veya koruyabilmek için birlikte hareket etmeleri yani örgütlü davranmaları gerektiği gerçeği ortadır. Bunun en iyi örneğini Tekel işçileri 2009 Mart ayında Tekel işletmelerinin özelleştirilmesi durumundaki hak kayıplarını ortadan kaldırabilmek ve özlük haklarını almak için sergilediler ve örgütlü davranışın ödülünü tamamen olmasa da kısmi olarak aldılar. Son yıllarda yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının (STK), sanyi ve ticaret odalarının, gönüllü kuruluşların, kadın emeğini değerlendirme vakfının, kadın kooperatiflerinin, çeşitli uluslararası kuruluşların ve AB fonlarının yardımıyla kadınların 554