AYLIK BÜLTEN EKİM 2010. Yıl:5 Sayı:49



Benzer belgeler
ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

Kıvanç Duru 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Programı Değerlendirmesi

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

Ekonomi Bülteni. 21 Kasım 2016, Sayı: 45. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

BASIN DUYURUSU PARA POLİTİKASI KURULU TOPLANTI ÖZETİ. Sayı: Mart Toplantı Tarihi: 24 Şubat 2015

Ekonomi Bülteni. 14 Aralık 2015, Sayı: 39. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

5.21% -11.0% 25.2% 10.8% % Eylül 18 Ağustos 18 Eylül 18 Ekim 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

7.36% 2.9% 17.9% 9.7% % Temmuz 18 Nisan 18 Temmuz 18 Ağustos 18

CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. PARA PİYASASI LİKİT KAMU EMEKLİLİK YATIRIM FONU DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU

Ekonomi Bülteni. 5 Haziran 2017, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı


TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

Ekonomi Bülteni. 7 Ağustos 2017, Sayı: 32. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 22 Mayıs 2017, Sayı: 21. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

7. Orta Vadeli Öngörüler

RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU. Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu

Ekonomi Bülteni. 29 Ağustos 2016, Sayı: 34. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

NUROLBANK 2011 YILI ÜÇÜNCÜ ÇEYREK ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

Ekonomi Bülteni. 5 Aralık 2016, Sayı: 47. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 15 Mayıs 2017, Sayı: 20. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 25 Mayıs 2016 Ankara

Ekonomi Bülteni. 20 Şubat 2017, Sayı: 8. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 15 Ağustos 2016, Sayı: 32. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 23 Aralık 2015 Ankara

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1

1-Ekonominin Genel durumu

Ekonomi Bülteni. 10 Ekim 2016, Sayı: 39. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

7.36% 7.0% 15.8% 9.6% % Haziran 18 Mayıs 18 Haziran 18 Temmuz 18

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

Ekonomi Bülteni. 3 Temmuz 2017, Sayı: 27. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

BBH - Groupama Emeklilik Gruplara Yönelik Büyüme Amaçlı Hisse Senedi Emeklilik Yatırım Fonu

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi

Haftalık Piyasa Beklentileri. 10 Kasım 2014

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 24 Şubat 2016 Ankara

-2.98% -7.3% 19.7% 13.5% % Şubat 19 Ocak 19 Şubat 19 Mart 19

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

7,36% 5,1% 15,4% 10,1% 87,1 57,1 2,7 17,75% Mayıs 18 Nisan 18 Mayıs 18 Haziran 18

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. STANDART EMEKLİLİK YATIRIM FONU DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş PARA PİYASASI LİKİT EMEKLİLİK YATIRIM FONU(KAMU) YILLIK RAPOR

MAKROEKONOMİ BÜLTENİ OCAK 2018

FİNANS KILAVUZ COINKILAVUZ GÜNLÜK BÜLTEN FOREXKILAVUZ HİSSEKILAVUZ. /finanskilavuz. /forexkilavuz. /hissekilavuz.

BASIN DUYURUSU PARA POLİTİKASI KURULU TOPLANTI ÖZETİ. Sayı: Mayıs Toplantı Tarihi: 24 Mayıs 2016

Ekonomi Bülteni. 03 Ağustos 2015, Sayı: 21. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 14 Kasım 2016, Sayı: 44. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Tablo 7.1: Merkezi Yönetim Bütçe Büyüklükleri

Ekonomi Bülteni. 22 Ağustos 2016, Sayı: 33. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Haftalık Piyasa Beklentileri. 18 Ağustos 2014

Ekonomi Bülteni. 7 Kasım 2016, Sayı: 43. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 8 Mayıs 2017, Sayı: 19. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

TÜRKONFED KOBİ PERSPEKTİFİ MAYIS 2016

GÜNLÜK BÜLTEN 04 Nisan 2014

AB Krizi ve TCMB Para Politikası

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

Sayı: Haziran PARA POLĐTĐKASI KURULU TOPLANTI ÖZETĐ Toplantı Tarihi: 17 Haziran 2010

7.26% 9.9% 10.8% 10.8% % Mart 18 Şubat 18 Mart 18 Nisan 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

Sayı: Mayıs PARA POLİTİKASI KURULU TOPLANTI ÖZETİ Toplantı Tarihi: 18 Mayıs 2010

BASIN DUYURUSU 30 Nisan 2015

1-Ekonominin Genel durumu

Artış. Ocak-Haziran Oranı (Yüzde) Ocak-Haziran 2014

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

BASIN DUYURUSU PARA POLİTİKASI KURULU TOPLANTI ÖZETİ. Sayı: Ekim Toplantı Tarihi: 21 Ekim 2015

1- Ekonominin Genel durumu

HAFTALIK RAPOR 17 Eylül 2018

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

Ekonomi Bülteni. 06 Temmuz 2015, Sayı: 18. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013

II. Ulusal Ekonomik Görünüm 2

Ekonomi Bülteni. 18 Temmuz 2016, Sayı: 28. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 4 Nisan 2016, Sayı: 14. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

BANK MELLAT Merkezi Tahran Türkiye Şubeleri 2013 I. ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

5.21% 4.6% 21.6% 11.1% % Ekim 18 Eylül 18 Ekim 18 Kasım 18

NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş YILI BİRİNCİ ÇEYREK ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015)

Ekonomi Bülteni. 8 Ağustos 2016, Sayı: 31. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Aylık Dış Ticaret Analizi

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

Ekonomi Bülteni. 3 Ekim 2016, Sayı: 38. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 6 Şubat 2017, Sayı: 6. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

-2.98% -10.0% 19.7% 13.5% % Ocak 19 Ocak 19 Şubat 19 Şubat 19 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER.

NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş YILI İKİNCİ ÇEYREK ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

AÇIKLANAN SON EKONOMİK GÖSTERGELERDE AYLIK DEĞERLENDİRME RAPORU

Ö Z E L B Ü L T E N. Dünya Ekonomisindeki Gelişmeler. Sayı : 2017/229 9 Tarih : YARARLANILAN KAYNAKLAR

7. Orta Vadeli Öngörüler

2016 Ocak Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısı. Erdem BAŞÇI Başkan. 26 Ocak 2016 Ankara

Makro Veri. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre -5,6 puan olan dış ticaretin büyümeye katkısını daha yüksek olarak hesaplamamızdan kaynaklandı.

FİNANSAL RİSKLER & KORUNMA YÖNTEMLERİ

Transkript:

AYLIK BÜLTEN EKİM 2010 Yıl:5 Sayı:49

İÇİNDEKİLER BAKIŞ AÇISI.. 1 GİRİŞ 1 F/K İSKONTOSU MİNİMUMA İNDİ 3 KUR TARTIŞMALARI ÜZERİNE 5 ORTA VADELİ PROGRAM 14 GLOBAL PİYASALARDAKİ GERÇEKLEŞMELER 45 DÜNYA BORSALARININ 2010 YILI PERFORMANSI 45 ABD DOLARININ 2010 YILI PERFORMANSI 47 İMKB FİNANS SEKTÖRÜ GLOBAL KARŞILAŞTIRMA 48 GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER ve TÜRKİYE BANKACILIK SEKTÖRÜ 48 P/BV KARŞILAŞTIRMASI GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN ORTALAMA 49 F/K ORANI KARŞILAŞTIRMASI MSCI TÜRKİYE VE MSCI EM (GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER) ENDEKSLERİ 50 İMKB HİSSE SENETLERİ 2Ç10/1Y10 52 İHLAS EV ALETLERİ 52 TÜRK HAVA YOLLARI 64 KARDEMİR 67 PARK ELEKTRİK 70 EYLÜL AYI YABANCI İŞLEMLERİ 73 ABD'DE BİLANÇOLARINI AÇIKLAYACAK ÖNEMLİ ŞİRKETLER 74

GİRİŞ Asya bölgesinde ülkeler arasında farklılıklar olsa da talep artışı ve büyümenin devam etmesi, Japonya dan gelen parasal genişleme adımı, Euro bölgesinde borç ve bütçe endişelerinin ötelenmiş olması, FED in 3-4 Kasım daki FOMC faiz toplantısından sonra QE2 ye geçmesi (niceliksel genişleme) ile likiditenin yeniden bollaşması ki büyüme beklentilerinin düşük maliyetle alınmasına neden olmaktadır, küresel anlamda piyasaları tutan da belirttiğimiz bu beklentilerdir. Çifte dip korkusunun halen gündemde olmasını büyük, ürkütücü ve çürütülmesi zor bir korku olarak görmekteyiz. Fakat 1983 ten sonra 2010 un ikinci çeyreğinde gelir büyümesinin %30 seviyesini art arda aştığı üçüncü çeyrek olması, son gelen makro veriler ve büyüme beklentilerinde yapılan olumlu revizyonlar, satış ve gelir rakamlarındaki yükseliş, bu korkunun gündemin arka planında kalmasını sağlamakta olup, bu durum piyasaların risk iştahının artması ile boğa piyasasının ikinci ayağına hazır olmamız gerektiğini ön plana çıkarmaktadır. 12 Ekim itibariyle İMKB-100 ün F/K sı 13,15x seviyesine çıkmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin ortalama F/K oranı 15,3x seviyesindedir. Dolayısıyla bir ay öncesinde %24 olan iskonto oranımız %14 seviyesine gerilemiştir. 70.150 seviyesine denk gelen bu F/K oranı realizasyonun gerçekleşmesini beklediğimiz seviyeydi ve bunun gerçekleştiğini görmekteyiz. Dolayısıyla 9 aylık mali tablolar geldiğinde gerçekleşmiş kazançlara göre F/K mızın ulaşacağı seviyenin yeniden çıkış sürecinin devam etmesini sağlayacağı beklentisindeyiz. Global çapta mali tablo açıklanma dönemine girilmiş olması sebebiyle mevcut F/K ların güncellenmesi, İMKB nin yeniden ön plana çıkmasına imkan vereceği düşüncesindeyiz. Genel olarak Türkiye için yurtdışı kaynaklı olası bir satış ve realizasyon baskısı İMKB de realizasyon için en güçlü neden olabilir. Fakat bütçe gerçekleşmelerindeki olumlu görünüm, petrol fiyatının yatay seyri, düşük enflasyon ve gündemde olmayan politik belirsizlikler sayesinde bu gelişmenin etkisinin kısa süreli olmasını ve çıkış trendinin devam etmesini beklemekteyiz. Kurdaki değerlenme tüm dünyanın içinden çıkmaya çalıştığı bir sorun olmaya devam ediyor. ABD, Çin'in para biriminin değerini artırması konusunda baskısını artırırken, Japonya, Brezilya ve Güney Kore'nin de aralarında bulunduğu birçok ülke ise ihracatını artırmak için para birimini daha zayıf tutma adımları atıyor. Liderler döviz piyasasındaki dengesizliğe işaret etse de bunun çözümü hususunda ortak bir görüşe varamayıp konuyu IMF ye havale ederken, IMF ise döviz piyasası dengesizliklerini daha dikkatli bir şekilde inceleyeceğini belirtip çözüme yönelik ne tür bir adım atacağı konusunda cevap verememektedir. Dolayısıyla zayıf dolar çerçevesinde mevcut durum devam etmektedir. 1

GİRİŞ Büyüme hızımız, yükselen ihracatımız, güçlü bankacılık sektörümüz ve bütçemiz, borçluluk sorunumuzun olmaması, bankacılık sektörümüzün ve şirketlerimizin yurtdışından kolay kredi temin edebilmeleri ve sıcak para girişinin devam etmesi, bu sorunun ülkemizde de devam etmesine neden olmaktadır. Ama kısa vadede sorunun çözümü pek bulunmamaktadır. Merkez Bankası en son gecelik borçlanma faizini %6,25 ten %5,75 e indirdi. Merkez Bankası böylelikle gecelik faize yöneldiği gözlemlenen ilgiyi kesme yönünde adım atarken, hem krizde üstlendiği rolü devam ettirmekte hem de açıklanan OVP yi desteklemektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi nin İGDAŞ ve İDO özelleştirmesinde blok satış yönünde karar alınması ve buradan yaklaşık 10 milyar dolar gelir elde edilmesinin beklenmesi, Milli Piyango nun (MP) özelleştirme stratejisinin birkaç hafta içinde tamamlanacağının açıklanması, özelleştirmelerde kararlı adımlar atılmaya devam edileceğinin ve gelirleri artırma çabasının süreceğinin göstergesi olarak algılamaktayız. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's in Türkiye'nin kredi notu görünümünü pozitife çevirmesini ve Türkiye ekonomisinin beklenmedik derecede dayanıklı olduğunu ve kriz öncesi seviyelere geldiğini belirttip, Türkiye için GSYH büyüme tahminini bu yıl %6,5'e, önümüzdeki yıl için ise %5'e yükseltmesini geç atılmış bir adım görmekteyiz. Piyasanın beklentisi not artırımı ile yatırım yapılabilir seviyeye yükselmekti. Bu yüzden gelişmenin etkisi sınırlı olurken, sadece iyimserliğin devam etmesine ve önümüzdeki dönemde not artırımlarının gelebileceğine yönelik beklentilerin güçlü kalmasına yardımcı olmuştur. Orta vadeli program açıklandı. OVP nin temel amacı, ülkenin refah seviyesinin artırılması nihai hedefi doğrultusunda, büyümeye istikrar kazandırmak, istihdamı artırmak, kamu dengelerini iyileştirmek ve fiyat istikrarını sağlamak olarak tanımlanmıştır. 2011 2013 yıllarını kapsayan OVP nin; 2011 yılında GSYH büyümesini %4,5, TÜFE enflasyonunu %5,3, bütçe açığının GSYH ye oranını %2,8, işsizlik oranını %12,0, cari işlemler açığının GSYH ye oranını ise %5,4 olarak temel aldığını görmekteyiz. Ekonominin önümüzdeki 3 yıl içerisinde ortalama %5 büyümesi, yatırımların ortalama %8 artması beklenirken, kamu harcamalarının kademeli olarak azalması da özel sektörü büyümenin itici gücü olarak ön plana çıkarmakadır. Genel olarak bütçeye ilişkin açıklamaların gündemden düşmüş olan mali kurala yakın olduğunu ve 2011 den sonra daha da güçlenen bir mali disipline dikkat çekildiğini görmekteyiz. 2

F/K İSKONTOSU MİNİMUMA İNDİ Merkez bankalarının faiz artırımlarına 2011 in ikinci yarısından itibaren başlayacak olması, Japonya dan gelen parasal genişleme adımı ve FED in de Kasım ayındaki toplantısında bu yönde adım atılacağına yönelik beklentiler ile likiditenin yeniden bollaşması, büyüme beklentilerinin düşük maliyetle alınmasına neden olmaktadır. Küresel anlamda zayıf dolar çerçevesinde hareket eden global piyasaları bu ana etmenler tutmaktadır. Siyaset tarafında seçim dönemine kadar sorun görülmemesi, bütçenin bu dönemde ciddi saplamalar göstermeyeceğinin beklenmesi, bankacılık sektörümüzün güçlü konumu, güçlü bütçe rakamları, daha az borçluluk oranı, yurtiçi güçlü talep, ertelenmiş özel sektör yatırımlarının devreye girmiş olması, tüm bunlara düşük enflasyon ve faiz oranlarının da eklenmesi Türkiye nin diğer piyasalardan ayrışmasına ve de piyasaların yıl sonu rallisine erkenden hazırlanmalarına imkan vermiştir. Euro/Dolar paritesinin mevcut durumu, sıcak para girişinin devam etmesi sonucu gerileyen kur ve bonodaki alıcılı tutum sonucu gerileyen faizler, getiri peşindeki likitidenin adresinin borsa olmasını sağlamaktadır. Faizlerin düşük seyri ve borsadaki yükseliş, yatırımcı/yatırımcı adaylarının kredi kullanarak borsaya girmelerine neden olmaktadır. İşletilen mantık, kredi ile alınan İMKB veya VOB pozisyonunun getirisinin kredi faizinden yüksek olacağı ve aradaki farkın kar olarak yatırımcılarda kalacağı şeklindedir. Buna benzer davranışlar 2000-2001 döneminde de gerçekleşmiş ve başta halka arzlar olmak üzere bir çok yeni yatırımcı kredi kullanarak piyasaya katılmış ve mali gerçeklerle karşılaşınca ciddi zararlara katlanmak zorunda kalmışlardır. 2010 yılına ait büyüme beklentileri artarken, 2011 e yönelik büyüme beklentilerinin gerilemesi, içinde bulunduğumuz dönemde yatırımcıların hisse seçimlerinde spekülatif hareketlerden kaçınmalarını gerektirmektedir. Çünkü genel karşılaştırma kıstaslarından biri olan F/K oranına göre İMKB 25 Ağustos dönemindeki 10,72 lik F/K ile gelişmekte olan ülkeler ortalamasına göre yaklaşık %24 lük iskonto içerirken, daha gideceğimiz yol var demiş ve burada en önemli argüman olarak yurtdışında karlılık azalırken ülkemizde karlılığın artmaya devam ettiğini, bu durumun da F/K nın pahalılık seviyesine gelmesini engellediğini belirtmekteydik. 12 Ekim itibariyle İMKB-100 ün F/K sı 13,15x seviyesine çıkmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin ortalama F/K oranı 15,3x seviyesindedir. Dolayısıyla iskonto oranımız %14 seviyesine gerilemiştir. Bloomberg verilerine göre gelişmekte olan ülkelerin 2010 yıl sonu tahmini F/K sının 14x olması, buna karşın IMKB-100 ün 11,76 olması beklenmektedir. Bu durum yılın geri kalanında IMKB nin performansının gelişmekte olan ülkelere göre yaklaşık %2,28 lik daha düşük olmasının beklendiğini göstermektedir. 3

F/K İSKONTOSU MİNİMUMA İNDİ 4

KUR TARTIŞMALARI ÜZERİNE KURDAKİ DEĞİŞKENLER ve ETKİLERİ 2009 yılının ortasından itibaren ülkelerin krizden çıkış stratejisinde öncelik talep yaratmaktaydı dolayısıyla kurların seviyesi ikinci planda kalmıştı. 2010 un ilk çeyreğinde kıpırdandıktan sonra, ikinci yarısından itibaren toparlanmanın yavaşlaması döneminde, dış ticaret ve rekabetçilik çoğu ülkede temel sorunlar arasında sayılmaya başlanınca kur politikaları ve seviyeleri ilk sıraya yerleşti. Bugün sadece Türkiye de değil, küresel çapta firmaların büyük bir çoğunluğu, başta ithalat ve ihracat yapanlar olmak üzere mutlaka bir döviz riski taşımaktadır. İthalat yapıp ithal ettiği ürünleri yurt içinde satan bir şirket, ithalat bağlantısını yaptığı tarihte öngördüğü maliyetleri ve elde etmeyi beklediği kar marjını hesaplayarak yurt içi satış fiyatını TL olarak belirleyip bu satış bağlantılarını da gerçekleştirmektedir. Bunu yaparken, ürünü ithal ettiği ülkedeki firmaya belirli bir vadede ödeme yapmak üzere dövizle borçlanmakta ve bağlantıların gerçekleştiği anda ortaya ciddi döviz riski çıkmaktadır. İthalatı yapan yerel şirket, ürünü ithal ettiği firmaya borcunu ödeme vadesi gelene kadar satışlarını tespit ettiği o TL değer üzerinden yaparak nakit akımı sağlarken, borcun ödenme tarihindeki döviz kuru belirlenene dek bu nakit akımının bir kar üretip üretmeyeceğini bilememektedir. İthalat ve satış bağlantılarının yapıldığı tarihteki döviz kuru üzerinden hesaplanan kar marjı ve satış fiyatları, borcun ödenme tarihinde döviz kurunun firmanın öngörüsünden daha fazla yükselmesi durumunda erime ya da yok olma riski altındadır. TL nin yabancı paralara karşı son dönemde değer kazanması veya en azından gerçekleşen enflasyon kadar değer kaybetmemesi ithalat yapan şirketler için büyük bir avantaj yaratmıştır ama bu avantaj aynı zamanda alışkanlık ve temelsiz bir rahatlığa dönüşmektedir. İhracat yapan şirketler için de aynı riskler mevcuttur. Bu şirketler, ihracat dövizlerini yerel paraya dönüştürdüklerinde zarar etme riski taşımaktadırlar. İhracat bağlantısının yapıldığı andaki kurlar üzerinden hesaplanan satış fiyatları o tarihte belki mantıklı düzeyde bir kar marjı sağlamaktadır ama döviz yurtiçine geldiğinde bu kurların düşük kalma olasılığı, bu kar marjlarını yok edebilmektedir. Ülkemizin yüksek enflasyon oranlarıyla mücadele ettiği yıllarda birçok firma ancak ve ancak döviz kurunda o beklenen artışın gerçekleşmesi halinde fiyat tutturabilmekte ve kar edebilmekteydi. 5

KUR TARTIŞMALARI ÜZERİNE İhracatçılara göre, özellikle son dönemde TL aşırı değer kazanmış, ihraç ürünlerinin fiyatı yükselmiş yani ihracat daha pahalı hale gelmiş, buna karşılık ithalat daha ucuz hale geldiği için dış ticaret dengesi bozulmuştur. Diğer taraftan bir çok üretici, ucuz ithalatın rekabetine dayanamadığından ithalatçılığa yönelimiş ve de üretim ve ihracat faaliyetlerinden yeterli gelir elde edemeyen bazı sanayiciler de, nakit dengesini kurabilmek için bir ek faaliyet olarak mal ithal edip satmaya başlamışlardır. 1990'lardan önce ülkeler arasındaki döviz hareketlerini belirleyen temel unsur, ihracat ve ithalat olurken şimdi kompozisyon değişmiştir. BIS'in raporuna göre, döviz piyasasındaki işlemlerin günlük hacmi 2010 yılında 4 trilyon dolar iken, dünya ticaret hacminin 2009 yılındaki toplam değeri 12,5 trilyon dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla döviz kurları açısından asıl önemli etkeni bulmak için, uluslararası döviz piyasasındaki döviz alım ve satımlarının arkasındaki nedenlere yani yatırımcıların sermayenin gittiği ülkenin tahvillerinden elde etmeyi beklediği getiri ile sermayenin çıkış yaptığı ülke/ülkelerin tahvillerinden elde edilmesi beklenen getiri arasındaki farka bakmak gerekmektedir. Bu fark ne kadar büyükse, diğer koşullar aynı kalmak üzere yurtiçine o kadar fazla döviz girişi olmakta ve dövizin bollaşmasıyla yerel paranın değerinin düşmesine neden olmaktadır. Döviz kuru çok önemli bir değişken olup, ihracat ve ithalatın önemli belirleyicilerinden biridir. Kur, tüketim ve yatırım kararlarını etkilemekte ve enflasyonun temel belirleyicilerinden biri olmaktadır. İhracat açısından bakıldığında, şirketlerin karlılıklarında en önemli etmenlerden biri kurdur. Döviz kuru ne kadar düşükse şirketlerin karları da o kadar düşük olurken, diğer taraftan döviz kuru, ürettikleri mallarda ithal girdi kullananlar için aynı zamanda bir maliyet unsuru olmaktadır. Döviz kuru ne kadar yüksekse, onların maliyetleri de o kadar yüksek olmakta ve karlılıkları azalmaktadır. Diğer taraftan Türkiye nin net ihracatçı değil de, net ithalatçı olması ve en büyük ithalat kalemimiz de enerji olması kur seviyesini kritik kılmaktadır. Türkiye, enerji ithal eden ve ithal ettiği enerjiyle üretim ve de ihracat yapan bir ülke konumundadır. Kurun her yukarı hareketinde Türkiye nin ithal ettiği enerjinin maliyeti artmakta, dolayısıyla da Türkiye deki imalat rakamları da yukarıya çıkmaktadır. Aynı şekilde Türkiye net borç alan bir ülke, dolayısıyla kurun her yukarıya çıkması Türkiye nin borcunun ve de ödediği faiz miktarının artması dolayısıyla Türkiye deki maliyetlerin yukarıya çıkmasına neden olmaktadır. 6

KUR TARTIŞMALARI ÜZERİNE Eğer kurları Merkez Bankasının müdehalesi ile anormal bir şekilde yukarıya çıkarırsak belki kısa vadede ihracatçılar rahat eder ama orta ve uzun vadede maliyet artışları yüzünden bu sefer biz ciddi anlamda hem bir enflasyon baskısı ile hem de tüm maliyetlerin artması ile dolayısıyla ihracatçıların bile tekrar rekabet edememesi gerçeği ile karşı karşıya kalırız. İthalatta 2010 un ilk sekiz ayında geçen yılın aynı dönemine göre %30'lük artış söz konusu iken, ara malı ithalatında artış yaşanmaktadır. Ara malı ithal etmek, kur seviyesinde dolayı yurtiçi pazardan almaktan daha ucuz hala gelmektedir. Değerli TL, üretimi yurtdışı mallara göre çok pahalı hale getirdiğinden, şirketler yurt içi piyasadan pahalı malı almak yerine ara malı ithal etmeyi tercih etmektedirler. Bu durumdan, yan sanayimiz de olumsuz etkilenmektedir. Bunun yansıması, yeni işten çıkarmalar ve işsizlikte artış yaşanması anlamına gelmektedir. Diğer taraftan ithalatın cazibesinin artıp, ihracatın zayıflaması, yükselen dış ticaret açığını ve büyük cari açıkları da beraberinde getirmektedir. Değerlenmiş TL, kısa vadede enflasyon hedefinin yakalanmasına yardımcı olduğundan, başarı gibi gözüken bu durumun, orta ve uzun dönemde ekonominin, üretim ekonomisinden, tüketim ve ithalat ekonomisine dönüşmesine de zemin hazırlamaktadır. Dalgalı Kur Sisteminde Döviz Kurunu Etkileyen Ekonomik Faktörler Şirketler açısından kurlara ilgili en temel sorun, döviz kurlarının gelecekteki seviyesini tahmin etmektir. Fakat döviz kurlarını tahmin etmek özellikle dalgalı kur sistemini benimsemiş bizim gibi ülkelerde kolay değildir. Çünkü, döviz kurları yanlızca ekonomik faktörler tarafından belirlenmemekte, bunun dışında politik faktörler ve insan davranışları da döviz kurlarının belirlenmesinde önemli etkenlerdir. Politik Faktörler Hükümet tarafından takip edilen ekonomi politikası, politik sistemdeki belirsizliğin düzeyi, Merkez Bankası ve/veya düzenleyici kurumlar tarafından izlenen politikalar, Merkez Bankası nın döviz piyasasına müdahaleleri gibi başlıklar altında toplanabiliyor. Ekonomik Faktörler Ödemeler dengesi, ekonomik büyüme, para arzı, enflasyon oranı, işsizlik oranı, vergi tahsilatı gibi unsurları barındırmaktadır. Ödemeler Dengesi Ödemeler dengesindeki değişimler döviz kurlarının tahmininde önemli bir göstergedir. Eğer ödemeler dengesi olumlu yönde değişiyorsa yani cari denge fazla veriyorsa bunun etkisi uluslararası rezervlerin artışı ve/veya dış borçların azalması biçiminde olunca yerel paranın değeri üzerinde olumlu etki gerçekleşmiş olmaktadır. 7

KUR TARTIŞMALARI ÜZERİNE Eğer ödemeler dengesi kötü ise yani cari açık veriyorsa bu açık uluslararası rezervlerin azalışı ve/veya dış borçların artışı biçiminde sonuçlandığından, ülke parasının değer kaybetmesine neden olmaktadır. Ekonomik Büyüme Büyümenin kaynağı iç tüketim ve bütçe açıkları ise bu koşullarda ülkenin ithalatında bir artış olmakta ve dövize olan talep artacağı için yerel paranın değeri azalmaktadır. Eğer büyümenin kaynağı yatırımlar ve özellikle yabancı yatırımlar ve ihracat ise bu koşullarda yerel para birimi değer kazanmaktadır. Para Arzı ve Enflasyon Para arzının, gereksinimin üzerinde artması durumunda enflasyonist bir baskı ile karşı karşıya kalınmaktadır. Örneğin bir ülkede enflasyon %10, ekonomik büyüme ise %5 olarak hedeflenmiş olsa ancak para arzı %30 oranında artış gösterirse bu koşullarda enflasyonist bir eğilim ortaya çıkacak ve paranın satın alma gücünün dolayısıyla değerinin düşeceğine işaret edecektir. Enflasyon döviz kuru üzerinde de baskı yaratmaktadır. Eğer enflasyon yaşayan bir ülke, parasının değerini diğer ülke para birimleri karşısında düşürmemekte direnirse ihracatı azalabilecek ve ithalatı artabilecektir. Sonuçta dış açığın artması ülke parasının değerinin düşürülmesine kadar giden bir süreç yaşanmaktadır. Diğer Ekonomik Göstergeler İşsizlik oranı, vergi oranlarındaki değişiklikler gibi birçok ekonomik gösterge ülke ekonomisinin performansını göstermek açısından büyük önem taşımaktadır. Eğer bu türden göstergeler ekonomik performansın arttığını gösteriyor ise bunun sonucunda ülke parasına olan arz ve talep ile dövize olan arz ve talep üzerindeki etkilerin değerlendirilmesi gerekmektedir. VOB Hedging, finansal piyasalarda risklerden korunmak amacıyla yapılan işlemlerdir. Tüm dünyadaki yabancı yatırım işlemleri (ithalatçı ve ihracatçılar) ile ilgilenen şirketler uluslararası döviz para piyasasının aktif katılımcılarıdır. İhracatçılar yabancı döviz satışıyla ilgilenirken, ithalatçılar da bu döviz takasıyla ayrıca ilgilenmektedirler. *Derleme çalışmasıdır.. 8

KUR TARTIŞMALARI ÜZERİNE Döviz takası makro ekonomik kriz dönemlerinde kalıcı şekilde değişimlere uğramakta ve sonuç olarak emtia alım ve satışlarındaki gerçek fiyatlarda ciddi volatilite olmakta ve karlı gözüken bir kontrat işin sonunda zarara bile uğrayabilmektedir. İki çeşit hedge yöntemi bulunmaktadır. Alım ve satış için hedge. Alım için hedge, ürünün fiyatının yükselmesi ihtimaline karşı riski azaltmak için kullanılır. Satış için hedge ise tam tersine ürünün fiyatının düşmesi ihtimaline karşı riski sınırlar. Yabancı yatırım işlemlerindeki ortak hedge prensibi, sermaye değişimi için gelecek pozisyonu düşünerek paritede işlem açmaktır. İhracatçılar döviz satmak durumundadır ve bu yüzden bir yatırım hesabında önceden parite için satış pozisyonu açarlar. Paritenin alımı gerçekleşmeye başladığında pozisyonunu kapatırlar. (TL) Endeks 30 Endeks 100 Toplam endeks işlem hacmi Dolar/TL Euro/TL Oca.10 26.161.773.678 1.419.828 26.163.193.505 463.945.048 8.629.244 Şub.10 35.347.594.193 2.793.485 35.350.387.678 822.924.427 18.101.600 Mar.10 31.813.731.850 4.601.623 31.818.333.473 583.927.394 41.779.342 Nis.10 31.878.376.600 2.781.850 31.881.158.450 614.612.109 24.663.073 May.10 42.752.129.415 7.656.948 42.759.786.363 1.424.128.814 24.408.243 Haz.10 41.702.020.650 3.462.218 41.705.482.868 1.042.737.403 20.487.476 Tem.10 33.525.667.085 5.859.818 33.531.526.903 572.789.620 57.755.296 Ağu.10 34.342.427.653 2.691.595 34.345.119.248 814.217.020 29.828.602 Ülkemizde de ithalatçı ve ihracatçı şirketler döviz kuru riskini bugünün gelişmiş finans piyasalarında çeşitli enstrümanlarla hedge edebilme imkanına sahiptirler. Bu şirketler ihracat veya ithalat bağlantılarını gerçekleştirdikleri tarihte kendilerine bir döviz riski yarattıklarından aynı tarihte bankalarla bir forward veya VOB da bir vadeli işlem yaparak bu risklere karşı korunabilirler. Örneğin, döviz kurunun yükselmesinden dolayı zarar etme riski taşıyan bir ithalatçı firma, ithalat bağlantısını yaptığı tarihte, VOB da dolar borcunun miktar ve vadesine tekabül eden bir miktar ve vadede dolar sözleşmesi satın alarak bu riski bertaraf edebilir. Doların yükselmesi halinde spot piyasada gerçekleşecek zararı VOB da daha düşük kurdan satın alarak ettiği kardan karşılayacaktır. 9

KUR TARTIŞMALARI ÜZERİNE Aynı şekilde, döviz kurunun düşmesinden dolayı zarar etme riski taşıyan bir ihracatçı firma, ihracat bağlantısını yaptığı tarihte, VOB da dolar alacağının miktar ve vadesine tekabül eden bir miktar ve vadede dolar sözleşmesi satarak bu riski bertaraf edebilir, çünkü doların düşmesi halinde gerçekleşecek zararı, VOB da daha yüksek kurdan satarak elde ettiği karla karşılayacaktır. Aynı korunma bankalarla forward işlem yapılarak da sağlanabilir. Üstelik bu işlemlerin finansman ve işlem maliyetleri son derece düşüktür. Ne var ki, birçok şirket bu korunmanın sağladığı rahatlığa rağmen herhangi bir hedging işlemi yapmaya yanaşmamaktadır. Bunu TİM in yılın ikinci çeyreğinde hazırlattığı İhracatçı Eğilim Anketi ne göre; ihracatçı şirketlerin %38,1 inin vadeli döviz işlemi yaparken kalan büyük çoğunluğunun (%61,9) döviz kuru riskinden kaçınmak için bir finansal araç kullanmamasından görmekteyiz. Hedging yapıp yapmama kararının arkasında yatan en büyük sorun belirsizliğin yarattığı risk ile fırsat maliyeti arasındaki dengeyi sağlamaktır. Eğer hedging işlemi yapılmaz ve korkulan başa gelirse zarar edilecektir ve bu da belirsizlik riskidir. Diğer taraftan, hedging işlemi yapıldığından ve ters bir kur hareketi olmadığından dolayı elde edilecek kardan da faydalanamamak da fırsat maliyetidir. Örneğin, dolar kuru 1,50 iken bağlantısını yapan ve yurt içi satış fiyatı bu kurda makul bir kar marjı sağlayan ithalatçı şirket, kurun artma olasılığına (belirsizlik riski) karşı hedgin işlemi yaptığında (VOB da dolar sözleşmesi almak) kuru alış fiyatından kilitlemiş olur. Böylece borcun vadesi geldiğinde artmış olabilecek kurdan etkilenmez ama kurun düşmüş olma olasılığından da faydalanamamış olur (fırsat maliyeti). Bugün birçok yerel şirket, olası fırsat maliyetlerine maruz kalmamak için belirsizlik riskine karşı korunmamayı tercih etmektedir. ihracatçı VOB'da dövizin değerinin düşeceği yönünde geleceğe yönelik bir pozisyon alırsa döviz kuru düşse bile vadeli işlemle elde edeceği karla, kur riskini minimize etmiş olur. İhracatçı için tersi gerçekleşir ve döviz kuru artarsa zaten satışlardan elde edeceği gelir ek bir kazanç sağlayacak, VOB'da yapacağı zarar ise sanki bir sigorta gideri haline gelecektir. Döviz kurunun düşüklüğünden şikayet eden ihracatçılara vadeli işlem yapmaları tavsiyesinde bulunan Merkez Bankası nın da, ihracatçıların temsilcisi TİM in de telaffuz etmediği önemli bir sorun bulunmaktadır. Bu da, ihracatla uğraşan kimi firmaların yeterli sermayelerinin olmamasıdır. Bu soruna sahip ihracatçı şirketlerin rekabetçi olmaları, pazar paylarını artırıp orta vadede kazanç sağlamaları olanaksızdır. 10

KUR TARTIŞMALARI ÜZERİNE Çünkü; ihracat bedellerini görece daha yüksek bir kurdan TL ye çevirmeyi arzulayan ihracatçı şirketlerin, döviz kurunu hedge edecek mekanizmaları kullanma, vadeli döviz işlemi yapma yetenekleri sermayeleri ile sınırlıdır. Sonuçta, sermayesi yetersiz ihracat şirketinin sağlayabileceği kredi limiti de sınırlı kalmaktadır. Bu durumda, işletme sermayesi için gereken krediden, döviz kuru riskinden kaçınmak için sağlamak istediği işlem limitine kadar çok önemli alanlarda hareket yeteneği kısıtlı kalmaktadır. VOB işlemlerinde şirketlerin en büyük isteklerinden biri Kontrat teminatının tamamını yatırmak yerine bunun bir kısmını teminat mektubu olarak verememektir, eğer şirketler banka ile kendi aralarında anlaşırlarsa, yani şirketten banka teminat mektubu ya da ipotek alırsa, şirketin kontrat teminatının bir kısmını banka yatırabilir. İhracatçılar bu konuda bankaların bu işlemlere aracı olması konusunda biraz daha yardımcı olmalarını beklemektedir. Diğer istekleri ise; türev ürünlerle (forward, opsiyon ve vob) yapılan riskten korunma (hadge) işlemleri nedeniyle oluşan karlar veya doğan vergilerden muaf tutulmalarıdır. Ayrıca İzmir Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası'ndaki emtia ürünlerinin aktif hale getirilmesidir. İhracatın temel sorunu kur politikaları değil, verimliliğin ve rekabet gücünün artırılması, girdi maliyetlerinin düşürülmesi, yüksek teknoloji içeren, katma değeri yüksek ürünlere yönelinmesidir. Bu da kamu ve özel sektörün uzun vadeli, sürdürülebilir, kaynakları belli ve şeffaf bir işbirliğini gerektirmektedir. Merkez Bankası kur politikasını sürdürürken, piyasadaki faiz politikasının da balans ayarını yapmak zorundadır. Çünkü kur ve faiz tek yumurta ikizi gibidir. İkizlerdeki denge bozukluğu Merkez Bankası'nın asıl görevi olan piyasadaki "fiyat istikrarını" da etkilemektedir. Kur ve faizlerdeki balans ayarındaki bozulma "fiyat artışı"na neden olacağından enflasyon yeniden tırmanmaya başlar. Ekonomide bir faktörün diğerinin üzerindeki etkisini açıklamak için bir varsayıma gider; diğer her şeyin sabit (ceteris paribus) olduğunu düşünelim deriz. Buradan yola çıkarak döviz kuru artarsa, ihracat artacak ve ulusal gelir artacaktır. Ama gerçek hayatta diğer her şey hiçbir zaman sabit kalmaz! Döviz kuru artarsa fiyatlar artar, enflasyon artar ve faizler de artar. Dolayısıyla dalgalı kur rejiminde kurları, ihracatçılar lehine değiştirmek, oyunun kurallarında yoktur. 11

KUR TARTIŞMALARI ÜZERİNE Neden TL ile ticaret? Türkiye deki istikrarlı büyüme ile birlikte enflasyonun tek haneye indirilmesinin TL ye güveni artırması ile TL nin dış ticarette kullanılabilmesi için uygun şartlar ortaya çıkmıştır. Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda yapılan değişiklik uyarınca konvertibl olmayan dövizlerin alış ve satışında uygulanacak esasların Merkez Bankası nca belirlenmesi uygulamasına da son verilip, Merkez Bankası nın sadece kendi işlemlerinde kullanacağı konvertibl dövizi tespit edecek olması ve kendi listesinde yer almayan paralarla ilgili özel bankaların yaptığı işlemlere ise karışmaması sağlanmış, böylece isteyen bankaya İran Riyali ve Rus Rublesi başta olmak üzere diğer para birimleriyle işlem yapabilme imkanı sağlanmıştır. Bunun için bankalar Riyal ya da Ruble ile TL arasında bir kur belirleyecek. Böylece, çapraz kurlarla, dolar ya da Euro gibi para birimlerinin yaşadıkları volatiliteden uzaklaşılmış olacaktır. Türkiye, Rusya nın ardından İran, Çin ve Mısır ile ticarette de yerel para birimi kullanarak toplam dış ticaretin %20 sini Dolar ve Euro nun dışına çıkarmayı amaçlamaktadır. Çünkü dış ticaret açığının %56 sı Rusya ve Çin den kaynaklanmaktadır. Yerel parayla ticaret, ülkelerin kurdaki risklerden olduğunca kaçıp ucuzluğundan dolayı başka ülkelere (Çin) kaçan siparişlerin ülkemize gelmesine ve üretim ve istihdamın artmasına yardımcı olacaktır. İthalatçı açısından aldığı malın bedelini ödeme kolaylığı yaratacağı için de Türkiye nin ihracatını artırıcı bir etken olacaktır. Uzakdoğu ülkeleri ile Urumçi üzerinden planlanan kara ve demiryolu projelerinin hayata geçirilmesi ile birlikte Çin e ticaretimiz daha da artacaktır. Dolayısıyla Türk Lirası ile ticaret önem kazanacaktır. TL ile satış imkanı, riski yurtiçiyle eşitleyeceğinden, şirketlerin söz konusu ülkelerde (Rusya, Çin, İran ve Mısır) daha rahat hareket edebilmesini sağlayacaktır. Dışa daha az bağımlı olduğumuz enerji ürünlerinde o ülkenin para birimini kullanmak daha gerçekçi olabilir. Böylece dış ticaret girdilerinin çeşitlenmesini sağlanırken, küresel mali şoklara karşı da ülkenin bağımlılığını azalmakta, ithalatımızı da dolar bağımlılığından kurtarmamıza imkanına kavuşabilecektir. 12

KUR TARTIŞMALARI ÜZERİNE Zorluklar ve yapılması gerekenler; Lira ile Ruble arasında çok değişken olmayan bir parite saptamak kolay görünmemektedir. Paritenin bir konvertibl paraya endekslenmesi gerekmektedir. İki ülkenin ticareti dengeli olmadığı için, karşılıklı olarak bankalar ellerinde biriken diğer ülkeye ait parayı dolaşıma sokmakta zorlanabilirler. Rusya nın tüm kaderinin petrol fiyatlarına bağlı olması şirketlerin tahsilatta zorlanmasına neden olabilir. Petrol fiyatlarındaki gerileme Ruble yi devülasyona açık hale getirebilir. Bu açıklık aynı zamanda TL için de geçerlidir. Çünkü her iki para birimi de dünyada kabul gören Dolar ve Euro gibi rezerv paralar karşısında devalüasyona uğramaya açıktır. Özellikle İran'da bankacılığın uluslararası sisteme entegre olmaması ve İran Merkez Bankası'nın piyasadaki ağırlığı, sektörün uygulama için merkez bankalarının ortaklığına ihtiyaç duymasına neden olacaktır. Diğer bir sıkıntı ise yüksek banka komisyonları ve gümrük vergileri olarak sıralanabilir. İran bankaları, Türk bankalarından çok daha yüksek komisyonlar istemekte, komisyonlar %3-5 mertebesinde çıkabilmektedir. Bu nedenle Türkiye'deki ihracatçılar bu işten zarar görebilmektedir. Diğer taraftan ihracatımızın artabilmesi için gümrük vergilerinde de indirime gidilmesi gerekmektedir. Çin'le de ulusal parayla ticaret konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır. Çin pazarında iş yapan Türk firmalarının en büyük sıkıntılarından birini, ticari bankacılık işlemlerinin oluşturduğu bilinmektedir. Çünkü, bu ülkedeki bankalarla Türk bankaları arasındaki muhabirlik ilişkilerinin az olmasından dolayı akreditif alma konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır. Bankacılık sektörünün muhabirlik ilişkilerini artırması gerekmektedir. Türkiye'nin önemli miktarda enerji alımı yaptığı bu pazarda, bu ödemeleri Riyal le yaparak kurdan doğan zararı azaltmak için de merkez bankasının uygulamaya dahil olması gerekmektedir ama Merkez Bankası'nın bu taleplere sıcak bakmadığı ve bu riski üstlenmek istemediği de bilinmektedir. 13

ORTA VADELİ PROGRAM GİRİŞ 2010-2012 dönemini kapsayan bir önceki Orta Vadeli Program (OVP), dünya ekonomisinde İkinci Dünya Savaşı yıllarından sonra en derin daralmanın yaşandığı bir ortamda yürürlüğe konulmuş, maliye ve para politikaları Program çerçevesinde yüksek bir siyasi sahiplenmeyle başarıyla yürütülmüştür. OVP; ekonomik politikalara ilişkin belirsizliği kısa sürede ortadan kaldırarak üretim sektörlerinin, dış piyasaların, tüketicilerin ve yatırımcıların güvenini tesis etmiş ve ekonominin hızlı bir şekilde canlanmasına katkı sağlamıştır. Türkiye, OVP ile maliye politikası açısından krizden çıkış stratejisini ilan eden ve ekonomik birimlerin önüne orta vadeli bir çerçeve koyan az sayıda ülke arasında yer almıştır. Bu durum, gelişmiş ya da gelişmekte olan tüm ekonomileri borçlarının sürdürülebilirliği açısından değerlendiren sermaye piyasalarının gözünde Türkiye yi bir adım öne çıkarmıştır. Bugün gelinen noktada pek çok ülkede ortaya çıkan kamu açıkları ve borç sürdürülebilirlik endişeleriyle orta vadeli programlara duyulan şiddetli ihtiyaç, Türkiye de zamanında ve doğru adımlar atıldığının da bir teyidi olmuştur. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, her yıl, üç yıllık perspektifle OVP hazırlanmasını öngörmektedir. Bu hüküm çerçevesinde, 2011-2013 dönemi için hazırlanan bu Program, bir önceki OVP nin devamı niteliğinde olup, uygulanmakta olan ilke, politika ve önceliklerle uyum arz etmektedir. I. DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİNDE GELİŞMELER A. DÜNYA EKONOMİSİ 2008 yılının ikinci yarısından itibaren dünyayı etkisi altına alan krizin bir ekonomik ve finansal çöküş haline dönmesini engellemek için, hükümetler ve merkez bankaları; finansal sisteme işlerlik kazandırmaya, güveni tekrar tesis etmeye ve toplam talebi artırmaya yönelik yüksek boyutlu parasal ve mali tedbirler almıştır. Bu tedbirlerin katkısıyla, 2009 yılında dünya ekonomisinde yaşanan daralma öngörüldüğü kadar olmamış ve ekonomik toparlanma beklenenden erken başlamıştır. Dünya ekonomisinde 2009 yılı için yüzde 1,4 olarak tahmin edilen daralma yüzde 0,6 olarak gerçekleşmiştir. Diğer taraftan, ekonomik krizin ülke gruplarına yansımaları önemli ölçüde farklılık göstermiştir. 2009 yılında gelişmiş ülkelerde ekonomik daralma yüzde 3,2 ye ulaşırken, özellikle Çin ve Hindistan kaynaklı olmak üzere, yükselen ve gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde yüzde 2,5 oranında büyüme kaydedilmiştir. Küresel ekonomik kriz sonucunda, 2009 yılında, dünya ticaret hacmi yüzde 11, dünya mal ve hizmet ticareti fiyatları ise yüzde 10,3 oranında gerilemiştir. Kriz aynı zamanda dünya genelinde fiyat artışlarının belirgin bir biçimde yavaşlamasına yol açmıştır. Tüketici enflasyonu 2009 yılında gelişmekte olan ülkelerde 4 puan azalarak yüzde 5,2 olarak gerçekleşmiştir. Krizden en çok etkilenen grup olan gelişmiş ülkelerde ise tüketici enflasyonu 3,3 puan azalarak yüzde 0,1 seviyesine düşmüş; bu gelişme bazı ülkelerde deflasyon riskini gündeme getirmiştir. 14

ORTA VADELİ PROGRAM 2009 yılında yaşanan ekonomik daralmanın olumsuz etkileri işsizlik oranlarında da belirgin olarak görülmüştür. İşsizlik oranı Avro Bölgesinde yüzde 9,4 e, ABD de yüzde 9,3 e, OECD genelinde ise yüzde 8,3 e çıkmıştır. Temmuz 2010 itibarıyla söz konusu ülkelerin tamamında işsizlik oranlarının bir miktar daha yükseldiği görülmüştür. 2 Mevcut gelişmeler ve düşük büyüme beklentileri, işsizlik oranlarında gelinen bu seviyelerin uzun bir süre kalıcı olabileceğine işaret etmektedir. Nitekim Ekim ayında yayımlanan IMF nin Dünya Ekonomik Görünüm Raporunda 2011 yılı işsizlik oranları ABD ve Avro Bölgesi için sırasıyla yüzde 9,6 ve yüzde 10 olarak tahmin edilmektedir. Makroekonomik gelişmeler 2010 yılında, gelişmiş ekonomilerde yavaş olmakla birlikte istikrarlı bir toparlanma, gelişmekte olan ekonomilerde ise güçlü büyüme beklentisini teyit etmektedir. Bu kapsamda, büyümenin 2010 yılında ABD ekonomisinde yüzde 2,6, Avro Bölgesinde yüzde 1,7 ve gelişmiş ekonomilerin tamamında yüzde 2,7 olarak gerçekleşmesi beklenirken; Çin in yüzde 10,5, Hindistan ın yüzde 9,7, gelişmekte olan ekonomilerin toplamda yüzde 7,1 büyüme kaydetmesi beklenmektedir. Böylece, dünya ekonomik büyümesinin yüzde 4,8 olacağı tahmin edilmektedir. 2009 yılında, ABD ve Avro Bölgesi ekonomilerinde, küresel krize karşı uygulanan genişlemeci ekonomi politikalarının katkısıyla, genel devlet açığının GSYH ya oranı sırasıyla yüzde 12,9 ve yüzde 6,3 e ulaşmıştır. Söz konusu oranın, ABD de 2010 yılından itibaren, Avro Bölgesinde ise 2011 yılından itibaren düşmeye başlayacağı ve 2015 yılında ABD de yüzde 6,5 e, Avro Bölgesinde ise yüzde 2,8 e gerileyeceği tahmin edilmektedir. ABD ve Avro Bölgesi brüt borç stokunun GSYH ya oranı, 2007 yılındaki yüzde 62,1 ve yüzde 65,9 seviyelerinden, 2009 yılında sırasıyla yüzde 84,3 ve yüzde 79 a ulaşmıştır. Bu oranların önümüzdeki dönemde de artmaya devam ederek 2015 yılında ABD de yüzde 110,7 ye, Avro Bölgesinde ise yüzde 89,3 e yükselmesi beklenmektedir. Kamu açığı ve borç stokundaki bozulma bazı Avrupa ülkelerinde çok daha fazla olmuş ve bu ülkelerde kamu borcunun sürdürülebilirliğine yönelik ciddi kaygılar ortaya çıkmıştır. Avrupa Birliği (AB) içinde makroekonomik politika eşgüdümünün sağlanamaması ve bankacılık sektörünün kırılgan yapısı, uluslararası piyasalarda Avronun ciddi değer kaybına neden olmuştur. Bu gelişme, krizin başından itibaren beklendiği gibi, Avro Bölgesinin, dünya ile mukayese edildiğinde, krizden çıkışının tedrici olacağı yönündeki beklentileri güçlendirmiştir. Ancak, borç sorunu yaşayan ülkelerin kamu açıklarını azaltmak amacıyla ardı ardına mali tedbir paketleri açıklamaları; IMF nin de katkısıyla AB de zor durumda kalan ülkelere destek mekanizması oluşturulması; uygulanan stres testlerinde bankacılık sisteminde kayda değer bir sorun olmadığının görülmesi; Almanya ekonomisinin güçlü bir toparlanma seyri izlemesi; AB ekonomisinin görünümünü nispi olarak düzeltmiştir. Özetle, küresel ekonomik krizin etkilerinin azaltılması amacıyla uygulanan maliye politikaları, finansal kesimden kaynaklanan mali yükler ve devresel bütçe etkisi ülkelerin kamu açıklarını ve borç stoklarını önemli ölçüde artırmıştır. Böylece, ekonomik kriz, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, birçok ülke için bir nevi borç krizi haline dönüşmüştür. 15

ORTA VADELİ PROGRAM Uzun dönemde dahi, ülkelerin borç stoklarında meydana gelen artış eğiliminin durdurulabilmesi, ancak dönem boyunca kamu dengelerinde tedrici ve istikrarlı bir iyileştirme yapılmasıyla mümkün görünmektedir. Bu nedenle, kamu borcunun sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla mali sıkılaştırma ülkelerin ekonomik politika gündemine oturmuştur. Önümüzdeki dönemde, dünya ekonomileri genelinde canlanma ve büyüme öngörülmekle birlikte, özellikle gelişmiş ülkelerdeki yüksek bütçe açıkları ve zayıf büyüme performansı nedeniyle oluşan mali ve finansal kırılganlıklar kaynaklı belirsizlikler sürmektedir. AB de yaşanan borç krizine ek olarak, AB ve ABD ekonomilerinde krizle birlikte işsizliğin yüksek seviyelere ulaşmış olması ve yapışkan hale gelmesi, küresel ekonomik beklentilerde belirsizliğe yol açmaktadır. Son dönemde, ABD de büyümenin düşmüş olması olumsuz beklentileri güçlendirmiş, 2010 yılı ABD büyüme tahminleri aşağı yönlü revize edilmiştir. Kamu borçlarındaki hızlı yükseliş ve mali bilânçolardaki bozulmayla birlikte risk primlerindeki yükselmenin bankacılık sistemine yansıma ve tüketim ve yatırım kararlarını olumsuz yönde etkileme riski bulunmaktadır. Politika faizlerinin sıfır düzeyine yaklaşması nedeniyle para politikasının sınırlarına ulaşılması ve bütçe açıklarının gelmiş olduğu yüksek seviyeler, uygulanabilecek ilave para ve maliye politikası seçeneklerini daraltmakta ve bu husus küresel belirsizliği artırmaktadır. Dünya ekonomilerinin potansiyel üretim düzeylerinde kısa vadede küresel kriz nedeniyle gerileme kaydedilmiştir. Söz konusu gerileme, AB ve ABD gibi krizden fazla etkilenen ekonomilerde daha belirgin düzeydedir. Bu durum, mevcut işsizlik ve kamu borç yükü sorunlarının çözümünü daha da zorlaştırmaktadır. B. TÜRKİYE EKONOMİSİ Küresel kriz Türkiye ekonomisini dış ticaret, finansman ve beklentiler olmak üzere üç kanaldan etkilemiştir. 2008 yılının ikinci çeyreğinden itibaren daralmaya başlayan Türkiye ekonomisi, yurtiçi talep ve üretimi artırmaya yönelik alınan önlemler sonucunda, 2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren canlanma eğilimine girmiştir. Ekonomide başlayan canlanma eğilimi, OVP çerçevesinde, zamanında ve doğru politikalar uygulanarak desteklenmiştir. OVP ile kamu açıklarının üç yıl boyunca kademeli bir şekilde azaltılacağı ve kamu borç stokunun kontrol altında tutulacağı ilan edilmiştir. Maliye politikalarında 2009 ve 2010 yılındaki uygulamalar OVP ile uyumlu olmuştur. Belirsizliklerin azalması, tüketici güveninin artması, kredi koşullarının iyileşmesi tüketim ve yatırım kararlarını olumlu yönde etkileyerek yurtiçi talebi artırmıştır. Ekonomik canlanmada sağlanan bu ivme 2010 yılında da devam etmiş ve yılın ilk yarısında GSYH, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 11 oranında artış kaydetmiştir. Böylece, Türkiye dünyanın en hızlı büyüyen bir kaç ekonomisi arasında yer almıştır. 16

ORTA VADELİ PROGRAM 2009 yılında, ekonomideki daralmaya paralel olarak cari açığın milli gelire oranı bir önceki yıla göre 3,4 puan azalarak yüzde 2,3 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2010 yılında ise cari açık, ekonomideki toparlanmayla birlikte yeniden artma eğilimine girmiştir. Bu dönemde cari açığın finansmanında herhangi bir sorunla karşılaşılmamıştır. Sermaye girişi, ekonomideki canlanma ve güven ortamının tesisiyle 2009 yılının Mayıs ayından itibaren tekrar başlamış, mevduat ve portföy yatırımları ağırlıklı olmak üzere artarak sürmüştür. 2009 yılında küresel krizin getirdiği belirsizlik ortamında istihdam olanaklarındaki daralma nedeniyle işsizlik oranı yüzde 14 e yükselmiştir. Bununla birlikte toplam istihdamda bir kayıp yaşanmamıştır. Tarım dışı istihdam yüzde 1 azalırken, tarım istihdamının yüzde 4,5 oranında artması nedeniyle toplam istihdam yüzde 0,4 oranında artış göstermiştir. 2010 yılının ilk yarısında ise ekonomik aktivitenin öngörülerin üzerinde artış göstermesi, belirsizliklerin azalması ve istihdamın artırılmasına yönelik alınan tedbirler istihdam olanaklarını artırmış ve işsizlik oranı sürekli azalarak Haziran dönemi itibarıyla yüzde 10,5 seviyesine gerilemiştir. İşgücüne katılma oranındaki artışa rağmen işsizlik oranının azaldığı gözlenmiştir. 2010 yılı Haziran dönemi itibarıyla, bir önceki yılın aynı dönemine göre, tarım dışı işsizlik oranı 3 puan azalarak yüzde 13,4 e, genç nüfusta işsizlik oranı ise 4,6 puan azalarak yüzde 19,1 e gerilemiştir. Aynı dönemler itibarıyla, tarım dışı istihdam yüzde 6,8, ücretli ve yevmiyeli sayısı ise yüzde 8,4 oranında artış kaydetmiştir. İstihdam olanaklarındaki iyileşme ile birlikte 2010 yılının tümünde işsizlik oranının yüzde 12,2 ye gerilemesi beklenmektedir. 2009 yılında TÜFE yıllık artış hızı, 2008 yıl sonuna göre yaklaşık 3,5 puan azalış kaydederek yüzde 6,5 olarak gerçekleşmiştir. Bu gelişmede, küresel krizin etkileriyle iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın belirginleşmesi ve emtia fiyatlarındaki düşüş belirleyici olmuştur. Diğer taraftan, vergi düzenlemelerinin oluşturduğu fiyat artışının yanı sıra, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle 2009 yılının son çeyreğinde enflasyonda artış eğilimi başlamış, bu eğilim 2010 yılının Ocak-Nisan döneminde güçlenerek devam etmiştir. Ancak, hizmet grubu yıllık enflasyonundaki gerilemenin devam etmesi ve enerji fiyatlarının artış hızındaki yavaşlamaya rağmen işlenmemiş gıda fiyatlarında kaydedilen yükselme sonucunda Eylül ayı sonunda yıllık enflasyon yüzde 9,2 seviyesine yükselmiş bulunmaktadır. Mevcut görünüm altında yıl sonunda tüketici fiyatları yıllık artış oranının yüzde 7,5 olması beklenmektedir. 17

ORTA VADELİ PROGRAM Başta bankacılık kesimi olmak üzere birçok sektörde gerçekleştirilen yapısal reformlar ile uzun süredir uygulanan sıkı maliye politikası sonucunda bir taraftan Türkiye ekonomisinin küresel krize sağlam makroekonomik temellerle girmesi sağlanırken, diğer taraftan da küresel krizin ekonomimiz üzerindeki etkilerini azaltıcı politikaların uygulanmasına imkan sağlanmıştır. Küresel krizin ekonomimiz üzerindeki etkilerini azaltmak amacıyla uygulamaya konulan canlandırma paketlerinin de etkisiyle, 2007 yılında yüzde 0,2 olan genel devlet açığının GSYH ya oranı 2009 yılında önemli ölçüde yükselmiştir. 2008 yılına kadar sürekli düşüş gösteren kamu borç stokunun GSYH ya oranı, kamu açığındaki artışa ve büyümedeki daralmaya bağlı olarak, 2009 yılında artış göstermiştir. Bununla birlikte, özellikle 2009 yılı ortasında alınan tedbirler, OVP kapsamında atılan adımlar ve büyüme hızının son çeyrekte beklentilerin üzerinde gerçekleşmesi sonucunda, 2009 yıl sonu itibarıyla hem kamu açığı hem de borç stokunun GSYH ya oranı öngörülerin altında kalmıştır. Bu kapsamda, 2009 yıl sonu itibarıyla yüzde 6,6 olması beklenen genel devlet açığının GSYH ya oranı yüzde 5,4 seviyesinde; yüzde 47,3 olması beklenen genel devlet borç stokunun GSYH ya oranı ise yüzde 45,5 seviyesinde kalmıştır. OVP de yer alan tedbirlerin kararlılıkla uygulanması ve ekonominin öngörülenden daha erken ve güçlü bir biçimde toparlanmasının da katkısıyla, kamu maliyesi göstergelerindeki iyileşme 2010 yılında da sürmüştür. Başta gelişmiş ekonomiler olmak üzere, ülkelerin kamu borçlarının sürdürülebilirliği açısından değerlendirildiği bir dönemde, kamu maliyesi alanında elde edilen bu başarılı sonuçlar, Türkiye nin diğer ülkelerden farklı bir konumda değerlendirilmesine imkan sağlamıştır. Sağlanan bu olumlu gelişmeler, geleceğe yönelik güven ve risk primine ilişkin birçok göstergedeki ciddi iyileşmeyle de teyit edilmiştir. Türkiye, 2010 yılında Cumhuriyet tarihinde ilk defa iç piyasada 10 yıllık vadeyle borçlanmıştır. Yurt dışına ihraç edilen eurobondların vadesi 30 yılı aşmış, söz konusu senetlerin faizleri, kredi notu Türkiye den yüksek olan ülkelerin çıkardıkları senetlerin faizlerinden daha düşük gerçekleşmiştir. Benzer şekilde, Türkiye nin risk primi göstergeleri bazı gelişmiş ekonomilerin de altına inmiş ve Türkiye, yatırımcıların daha az riskli kabul ettiği bir ülke olmuştur. Türkiye nin krize karşı geliştirdiği politikalar ve gösterdiği dayanıklılığın bir neticesi olarak, ülke kredi notumuz bir kredi derecelendirme kuruluşu tarafından iki kademe olmak üzere, dört farklı kredi derecelendirme kuruluşu tarafından çok kısa aralıklarla bir kademe artırılmıştır. II. TEMEL AMAÇ 2011-2013 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programın temel amacı, ülkemizin refah seviyesinin artırılması nihai hedefi doğrultusunda, büyümeye istikrar kazandırmak, istihdamı artırmak, kamu dengelerini iyileştirmek ve fiyat istikrarını sağlamaktır. 18

ORTA VADELİ PROGRAM Ekonominin rekabet gücü, kamu harcamalarında etkinlik, iyi yönetişim, devlet yardımları, eğitim sistemi, yargı sistemi, kayıt dışılık, yerel yönetimler ve bölgesel gelişme alanlarında yapısal dönüşüm ihtiyacı devam etmektedir. İstihdamı artırmak için istikrarlı büyüme ortamını sağlayacak politikaların yanı sıra işgücünün niteliğini, işgücü piyasasının esnekliğini ve işgücüne katılımı artıracak politikalara ağırlık verilecektir. Kamu kesimi açıklarının azaltılması; bir taraftan ekonomide güven, istikrar ve öngörülebilirliğin güçlendirilmesine, diğer taraftan özel sektörün kullanabileceği kaynakların artırılmasına katkı sağlayacak ve böylece özel sektör öncülüğünde bir büyüme sürecinin gerçekleşmesine yardımcı olacaktır. III. MAKROEKONOMİK HEDEFLER VE POLİTİKALAR A. PROGRAM DÖNEMİ HEDEF VE GÖSTERGELERİ Programın makroekonomik çerçevesi oluşturulurken; gelişmiş ülkelerin yavaş ve istikrarlı, gelişmekte olan ülkelerin ise daha hızlı bir ekonomik büyüme göstereceği; dünya ticaret hacmindeki artışın, uzun dönem ortalamasının bir miktar üzerinde seyredeceği; yükselen piyasa ekonomilerine net özel sermaye girişinin artacağı ve cari açığın finansmanında bir sorunla karşılaşılmayacağı; uluslararası mal ve ham petrol fiyatlarında aşırı yükselme olmayacağı varsayılmıştır. 1. Büyüme ve İstihdam i) Küresel krizden çıkış sürecinde 2010 yılının özellikle ilk yarısında yurtiçi talep ve üretimde hızlı bir artış kaydedilmiş ve GSYH bu dönemde yüzde 11 oranında artmıştır. Baz etkisinin azalmasıyla da büyümenin 2010 yılının ikinci yarısında yavaşlaması ve yılın tamamında yüzde 6,8 oranında gerçekleşmesi beklenmektedir. 2011 yılında yüzde 4,5 olacağı tahmin edilen büyümenin, 2013 yılı sonunda yüzde 5,5 düzeyine ulaşması hedeflenmektedir. Bu hedefe ulaşılmasında, Program dönemi sonuna kadar dünya ekonomisinin küresel krizin etkilerinden kurtulacağı öngörüsünün yanı sıra potansiyel hasılaya yakınsamanın sürmesi ve OVP de yer alan politikaların kararlılıkla uygulanması belirleyici olacaktır. ii) Program döneminde yıllık ortalama reel artış hızının özel tüketim harcamalarında yüzde 4,4, özel sabit sermaye yatırım harcamalarında yüzde 10,8, kamu tüketim harcamalarında ise yüzde 3,9 olması öngörülmektedir. Kamu sabit sermaye yatırım harcamalarının ise dönem boyunca ortalama yüzde 2,5 oranında azalacağı tahmin edilmektedir. iii) Program dönemi boyunca kamu ve özel kesim tasarruflarında artış öngörülmektedir. Ancak negatif olan özel kesim tasarruf yatırım farkının program döneminde artması beklenmektedir. iv) Ekonomik büyümenin yanı sıra, işgücü piyasasını daha esnek hale getirecek politikaların da uygulanmasıyla Program döneminde, tarım dışında 1,5 milyon kişi ilave istihdam yaratılması beklenmektedir. Bu dönemde tarım istihdamında beklenen çözülmenin etkisiyle toplam istihdam artışının 1,1 milyon kişi olacağı tahmin edilmektedir. v) Dönem sonunda istihdam oranının yüzde 43, işsizlik oranının yüzde 11,4 olması beklenmektedir. 19

ORTA VADELİ PROGRAM 2. Kamu Maliyesi i) 2010 yılı sonunda yüzde 3,4 olacağı tahmin edilen kamu kesimi açığının GSYH ya oranının, Program dönemi sonunda yüzde 1,2 ye gerileyeceği öngörülmektedir. ii) Aynı şekilde, 2013 yılı genel devlet açığının GSYH ya oranının da, 2010 yılında gerçekleşmesi beklenen yüzde 3,7 seviyesinden yüzde 1,1 e düşmesi hedeflenmektedir. iii) 2010 yılında GSYH ya oran olarak yüzde 1,0 düzeyinde olan faiz giderleri ve özelleştirme gelirleri hariç kamu kesimi fazlasının Program dönemi sonunda yüzde 1,7 ye yükseleceği öngörülmektedir. iv) 2010 yılında yüzde 39,1 olarak gerçekleşeceği tahmin edilen genel devlet harcamalarının GSYH ya oranının, 2013 yılında yüzde 36,1 e düşmesi beklenmektedir. v) 2010 yılında yüzde 34,4 olacağı tahmin edilen genel devlet faiz dışı harcamalarının GSYH ya oranının, sürekli bir azalma trendi içerisinde Program dönemi sonunda yüzde 32,6 ya gerilemesi beklenmektedir. vi) 2010 yılında yüzde 35,0 olacağı tahmin edilen özelleştirme gelirleri hariç genel devlet gelirlerinin GSYH ya oranının, 2013 yılında yüzde 34,3 olması beklenmektedir. vii) 2010 yılında yüzde 26,2 olarak gerçekleşeceği tahmin edilen sosyal güvenlik primleri dahil vergi yükünün (vergi red ve iadeleri hariç) GSYH ya oranının, 2011 yılında yüzde 26,4 e yükseleceği ve Program dönemi sonunda tekrar yüzde 26,2 seviyesine gerileyeceği öngörülmektedir. viii) GSYH ya oran olarak, 2009 yılında yüzde 45,5 düzeyinde gerçekleşen AB tanımlı genel yönetim nominal borç stokunun 2010 yılında yüzde 42,3 düzeyine gerilemesi beklenmektedir. Söz konusu oranın düzenli bir azalma trendi göstererek, Program dönemi sonunda yüzde 36,8 düzeyinde gerçekleşmesi öngörülmektedir. ix) Program döneminde gerçekleştirilmesi öngörülen özelleştirmeler sonrasında küçülen KİT sisteminin, doğal gaz tüketiminin arzın altında kalmasının da tesiriyle 2010 yılında yüzde 0,3 olması tahmin edilen faiz dışı fazlasının GSYH ya oranının Program dönemi sonunda yüzde 0,1 faiz dışı açığa dönüşmesi beklenmektedir. 3. Ödemeler Dengesi i) Program döneminde, dünya ticaretinde ve ticaret ortaklarımızın ekonomilerinde başlayan toparlanmanın devam etmesi ve bu gelişmenin de dış talebe olumlu yansıması sonucunda ihracatın dönem boyunca yıllık ortalama olarak cari fiyatlarla yüzde 12,7 oranında artarak 160 milyar dolara ulaşması beklenmektedir. ii) Ekonomimizdeki büyümeye paralel olarak ithalatın da hızla yükseleceği ve yıllık ortalama yüzde 11,3 artışla 2013 yılında 245 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Dönem sonunda yakıt ithalatının (27. Fasıl) 53,1 milyar dolara ulaşması beklenmektedir. iii) Programda öngörülen politikaların uygulanmasıyla ihracatın ithalatı karşılama oranının tedrici bir şekilde artması ve böylece dış ticaret açığının GSYH ya oranının yüzde 9,3 seviyesinde kalması öngörülmektedir. 20