Birinci Bölüm YAŞADIĞI DÖNEM

Benzer belgeler
IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

1 KAFKASYA TARİHİNE GİRİŞ...

MANASTIR TIBBI (Monastic Medicine)

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 19 / 2009, s tanıtım-değerlendirme

İslâm Felsefesi El Kitabı

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 4. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı.

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

TARİH BOYUNCA ANADOLU

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ

İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya. ISBN sayfa, 45 TL.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı.

İslam ın Serüveni. İslam ın Klasik Çağı BİRİNCİ CİLT MARSHALL G. S. HODGSON

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

T.C. BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTESİ İSLAMİ İLİMLER BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 1. BÖLÜM İSLÂM FELSEFESİNE GİRİŞ

Türk İslam Tarihi Konu Anlatımı. Talas Savaşı (751)

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI.. LİSESİ TARİH I DERSİ BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PROGRAMI (BEP) FORMU

SİİRT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ CİLT: 4 SAYI 1 s MOLLA FENÂRÎ DE TASAVVUF METAFİZİĞİ

İMAMİYYE NİN İMAMET NAZARİYESİNİN TEŞEKKÜL SÜRECİ Metin BOZAN İSAM Yayınları, İstanbul 2009, 272 s. Harun TÜRKOĞLU

Ders Adı : DİN PSİKOLOJİSİ Ders No : Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4. Ders Bilgileri. Ön Koşul Dersleri

Fadıl Ayğan. Eylül 2015

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim-Öğretim Yılı 1.ve 2. Öğretim Eğitim Planları

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İSLÂMÎ İLİMLER FAKÜLTESİ LİSANS PROGRAMI 1. Yıl / I. Dönem Ders. Kur'an Okuma ve Tecvid I

Ankara da SELÇUKLU MİRASI. Arslanhane Camii. (Ahi Şerafeddin) 58 YEDİKITA

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİ DERSLERİ

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

Skolastik Dönem (8-14.yy)

K A N A Y A N Y A R A K A R A B A Ğ

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 2 SASANİLER-İSPANYA EMEVİLERİ-TULUNOĞULLARI

Hak ihlalinin sosyal boyutları Prof. Dr. Ejder Okumuş Eskişehir Osmangazi Üniv. İlahiyat Fak. Hak-fedakârlık dengesi

SELÇUKLULAR IN DİN POLİTİKASI

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Gazneliler ( ):

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

Editörler Prof.Dr. İsmail Erdoğan / Dr. Öğr. Üyesi Enver Demirpolat İSLAM FELSEFESİ

Taliban Sözcüsü: Her ülke ile meşru yoldan diplomasi geliştiriyoruz

Balım Sultan. Kendisinden önceki ve sonraki Postnişin'ler sırası ile ; YUSUF BALA BABA EFENDİ MAHMUT BABA EFENDİ İSKENDER BABA EFENDİ

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

2.SINIF (2013 Müfredatlar) 3. YARIYIL 4. YARIYIL

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim Öğretim Yılı 1.ve 2.Öğretim (2010 ve Sonrası) Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK)

TARİHTE İSLAM BİLİM GELENEĞİ

Tarihsel Süreçte Eş arîlik-mâtürîdîlik İlişkisi Mehmet Kalaycı Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2013, 384 sayfa.

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

İktisat Tarihi I. 8/9 Aralık 2016

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

BAYRAM DALKILIÇ, HÜSAMETTİN ERDEM,

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

AKADEMİK YILI

SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN)

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

Transkript:

Birinci Bölüm YAŞADIĞI DÖNEM Selçukluların Tarih Sahnesine Çıkışı Gazzâlî nin yaşadığı dönemin en önemli olayı Hazar Denizi ile Aral Gölü arasındaki bozkırlarda yaşayan ve Oğuz Türklerinin Kınık boyunun önde gelenlerinden olan Selçukluların 10. yüzyılda Müslüman olup İslam hâkimiyetinde bulunan Maveraünnehr e 1, oradan Horasan a 2 inmeleridir. Bu göçle birlikte olaylar oldukça hızlı gelişti. Nitekim Gaznelilere karşı kazandıkları Dandanakan zaferinin (431/1040) hemen ardından bölgenin en önemli ve büyük kenti olan Nişabur da Tuğrul Bey sultanlığını ilan etti. Bölgede büyük bir güç hâline gelen Sultan Tuğrul Bey in, Şiî-Büveyhî iktidarına karşı Abbâsî halifesi ile iş birliğine giderek halifeyi Şiîlerin boyunduruğundan kurtarması ve Sünnî siyaset gütmesi, kısa sürede Sünnî dünyanın sempatisini kazanmasına vesile oldu. Tuğrul Bey in ardından sultan olan Alparslan ın, dönemin en güçlü devleti Bizans ı Malazgirt te yenilgiye uğratması (463/1071) İslam dünyasında Selçuklulara karşı büyük bir sevgi ve saygının oluşmasını sağladı. Devlet yönetimi açısından Sultan Tuğrul zamanında göçebe anlayış terk edilerek Sasanî-İslam modeline uygun bir devlet düzenine geçildi. Bürokrasisi daha çok 11

Gazzâlî İranlılara dayanmakla birlikte, özellikle ordu ağırlıklı olarak Oğuzlar/Türkmenlerden oluşturuldu. Sultan Alparslan ve Melikşah dönemlerinde, kudretli ve bilge vezir Nizamülmülk ün de katkılarıyla Selçuklular her bakımdan büyük bir güce ulaştılar. Bundan dolayı özellikle bu iki sultan dönemine azamet devri yani gücün zirve yaptığı dönem denildi. Melikşah dönemi (465-485/1072-1092) devletin en geniş sınırlara sahip olduğu bir zaman dilimi şeklinde bilinmekle birlikte, özellikle Haşhaşî denilen İsmailî-Bâtınî tehlike ile en çok uğraşılan dönem olarak da tarihe geçti. Sultanın ve halifenin desteğiyle Nizamülmülk tarafından kurulan medreselerle bu Bâtınî akıma karşı fikrî mücadele yürütülürken, bâtınî faaliyetlerin merkezi konumunda olan Alamut Kalesi nin tesirsiz hâle getirilmesi yönünde siyasi ve askerî önlemler alındı. 3 Dinler ve Mezhepler Gazzâlî zamanında Maveraünnehir den Akdeniz e kadar olan kısım tamamıyla Selçukluların hâkimiyetine girmişti. Dönemin diğer güçlü Müslüman devleti Fatımîler ise Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika yı kontrol altında tutuyordu. Gazzâlî nin çevresi denildiğinde Selçuklu Devleti egemenlik alanını anlamak mümkündür. Selçukluların egemen olduğu bölgelerde genellikle üç ilahî dinin bağlıları bir arada yaşıyorlardı. İmparatorluk genelinde Müslümanlar çoğunlukta olmakla birlikte bir 12

Yaşadığı Dönem kısım bölgelerde gayrimüslimler azımsanamayacak bir nüfusa sahipti. Gayrimüslim tebaa içerisinde Hristiyanlar ilk sırada yer almaktaydı. Ermeniler, Gürcüler, Abhazalar ve Süryanilerin yanı sıra Anadolu ve Orta Doğu nun diğer bölgelerinde Hristiyanların önemli doğu kiliseleri olan Yakubiyye, Nasturiyye ve Melkaiyye mezhepleri de bulunmaktaydı. Selçukluların tarih sahnesinde yerini aldıkları yıllarda, Batı Hristiyanlığı Roma merkezli Katoliklik, İstanbul merkezli Ortadoksluk adlarıyla ikiye bölünmüştü (446/1054). Rus doğu bilimci Barthold bu dönemde Orta Asya da da Hristiyanlığın varlığından söz etmekte, hatta Hristiyan olmuş Türklerin bulunduğunu ileri sürmektedir. 4 Yahudi sermaye sahipleri, başta Bağdat olmak üzere ülkenin birçok bölgesinde hem ticari faaliyette hem de imar faaliyetlerinde etkinlik gösteriyorlardı. O dönemde Rey, İsfahan, Hemedan ve Semerkand gibi şehirlerde önemli bir Yahudi nüfusun bulunduğu, hatta İsfahan ın bir bölgesinin Yahudi İsfahan diye isimlendirildiği kaynaklarda belirtilmektedir. 5 Orta-Asya da kurulan Türk devletlerinin, hâkimiyetleri altında yaşayan Şaman, Budist, Maniheist, Yahudi, Hristiyan ve Müslümanları birlik ve uyum içerisinde idare etme, onlara karşı dinlerinden kaynaklanan bir ayrımcılığa gitmeme politikası 6 Selçuklular devrinde de devam etmiştir. Hatta İslam ın hoşgörüsüyle pekişen bu uygulama neticesinde, aynı devlet çatısı altında barınan farklı din ve mezhep mensupları eşit haklara sahip olabilmiştir. Söz gelimi, Melikşah döneminde Selçuklu ordusunda 13

Gazzâlî 7000 Ermeni askerinin bulunması, devletin gayrimüslimleri ötekileştirmediğini, onları bir tehlike saymadığını göstermesi bakımından önemlidir. Özellikle Bizans ın mezhep farkını bahane ederek kendi dindaşlarına yönelik baskıcı din politikası dikkate alındığında 7 dönemin en kudretli Müslüman devleti olan Selçukluların din politikalarının ne kadar hoşgörülü ve özgürlükçü olduğunu anlamak mümkündür. Söz gelimi, Doğu Anadolu da bulunan Ermeni, Süryani ve Rafizi Hristiyan Pavlikyanlar Bizans Devleti nin zorla Ortodokslaştırma politikalarından o derece acı çekmiş olmalılar ki Selçukluların hoşgörülü tavırlarını gördüklerinde onları kendileri ve dinleri için kurtarıcı kabul etmişlerdir. Nitekim o dönemin Ermeni tarihçisi Urfalı Mateos, Melikşah ın ölümü üzerine Herkesin babası ve bütün insanlara karşı merhametli ve güzel insan, büyük sultan Melikşah öldü. 8 diye yazmaktan kendini alamamıştır. Aynı yazarın Azerbaycan valisi ve Melikşah ın oğlu İsmail in, Ermenileri ve manastırlarını saldırılara karşı korumasından övgüyle bahsetmesi, bunun sadece bir sultanın özel politikası değil, devletin genel politikası olduğunu gösterir. 9 Mezheplere gelince, Selçukluların batı tarafı olan Irak ve Suriye kesiminde Sünnî mezheplerden Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri ortak etkinlik göstermekle birlikte, doğu kesiminde Hanefîlik daha ağırlıklı bir yer işgal etmekteydi. Siyasetname de verilen bilgiye göre Maveraünnehir ve Horasan bölgesinin ağırlıklı olarak Sünnî olmasına karşın Kum, Kaşan, Ave, Save ve Rey şehirleri 14

İKİNCİ BÖLÜM HAYATI VE ESERLERİ Hayatı Gazzâlî nin tam adı, Hüccetü l-islam Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-gazzâlî et-tûsî dir. Gazzâlî Büyük Selçuklu Devleti hâkimiyetinde yer alan Horasan ın Tus şehrinde yün işleriyle uğraşan fakir bir babanın çocuğu olarak hicri 450, miladi 1058 yılında dünyaya geldi. Tus bilginleri arasında kendisi ile aynı ismi taşıyan Ebû Hamid el-gazzâlî onun amcasıdır. Aile çevresinin ilim hayatıyla yakından ilgili olduğu düşünülürse, onun Ebû Hâmid el-gazzâlî ismini amcasından aldığı söylenebilir. Gazzâlî nin babası okumaya çok düşkündü, ilme ve âlimlere büyük bir saygısı vardı. İlim öğrenmeyi kendisi bizzat yapamamıştı ama çocukları gerçekleştirebilirdi. Bu yüzden olacak ki ölüm döşeğinde iken çok yakın bir dostuna oğullarını okutması vasiyetinde bulundu ve bunun yerine getirilebilmesi için bir miktar harçlık bıraktı. Küçük yaşta yetim kalan Muhammed ve Ahmed kardeşler, babalarının bıraktığı harçlıkla bir süre Ebû Alî Radkânî adlı bir âlimden Şâfiî mezhebi fıkhını okuduktan sonra, harçlığın bitmesi üzerine ortaya çıkan maddi zorluk karşısında baba dostu, onlara öğrencilerin yeme ve yatma 26

Hayatı ve Eserleri masraflarını ücretsiz karşılayan medreselere gitmelerinin yararlı olacağı önerisinde bulundu. Bu öneri doğrultusunda Gazzâlî Cürcan a gitti ve o dönemin Şâfiî fakihi Ebu l-kasım İsmailî nin fıkıh derslerine katıldı. Bu aile o dönem Cürcan şehrinde hem büyük bir mal varlığına hem de bilimsel bir şöhrete sahipti. Gazzâlî Cürcan da öğrendiklerini ilk eseri diyebileceğimiz ve Notlar anlamına gelen Ta likât adlı kitabında toplamıştı. Buradan yeteri kadar yararlandığını düşünen Gazzâlî memleketi olan Tus a dönmeye karar verdi. Dönüşte içinde bulunduğu kervan yol kesici soyguncuların saldırısına uğradı. Yolcuların bütün mal varlığına el koyan soyguncular, onun derslerde tuttuğu Notlar ına da el koydular. Soyguncuların elebaşıyla görüşen Gazzâlî, Notlar ın maddi değerinin olmadığını, ancak kendisi için gece-gündüz verdiği emeğin sonucu olması bakımından çok önemli olduğunu ifade ederek onların geri verilmesini talep etti. Eşkıya elebaşı bu talep karşısında onun öğrenim hayatını etkileyecek şu sözleri söyledi: Öğrendiğini nasıl iddia ediyorsun. Notların elinden alındığında, öğrendiklerin elinden gitmiş oluyor. Bu olayı kendisi için önemli bir ders olarak algılayan Gazzâlî memleketine döndüğünde soyguncu elebaşından geri aldığı bu notlar üzerinde üç sene çalıştı ve bütün öğrendiklerini zihnine yerleştirdi. Ancak okuma sevdası burada bitmedi; o ulaşabildiği yere kadar tırmanmak ve zirveye çıkmak azim ve gayretindeydi. Bunun için de dönemin gözde eğitim merkezi olan Nizamiye medreselerinden birine girmeyi çok arzuluyordu. 27

Gazzâlî Bu medreseler, Nizamülmülk ün siyasal ve toplumsal yeniden yapılandırma projesi çerçevesinde Sünnî doktrinin karşıt görüşlere karşı savunulması, yaygınlaştırılması ve kuvvetlenmesi için inşa edilmişti. Eş arî ve Şâfiî mezhebi eğitimi veren bu medreselerin en önemlilerinden birisi de ünlü Eş arî ve Şâfiî bilgini Cüveynî ile aynı mezhebe mensup ünlü sufi Kuşeyrî nin öğrencisi olan Ebû Ali Farmedî nin üstat (öğretim üyesi) olarak görev yaptığı Nişabur Nizamiyesi idi. Gazzâlî bu medreseye girdi ve kısa zamanda başarılı bir öğrenci olduğunu gösterdi. Adı geçen her iki âlimi beğenmek ve onlardan etkilenmekle birlikte Gazzâlî, kelamcı olan Cüveynî den daha çok etkilendi; düşüncesini ve hayatını o istikamette devam ettirdi. Ölümüne kadar da hocasının ders grubundan ayrılmadı. Tus ve Cürcan da elde ettiği birikim ve buradaki gayreti sonucu grubun en gözde öğrencisi konumuna yükseldi. Böylelikle daha öğrenciliği sırasında bilimsel anlamda iyi bir şöhrete ulaşmıştı. Nitekim hocasının vefatı üzerine medreseden ayrılan Gazzâlî, Nizamülmülk tarafından yönetim merkezine kabul edildi ve orada danışmanlık görevine getirildi. Bu yeni görevi ile Gazzâlî, Nizamülmülk ün politikasının yapıcı ve uygulayıcı figürleri arasında yerini almış oldu. Burada Nizamiye de öğrendiği teorik birikimi pratiğe dökme imkânı bulmakla kalmadı, dönemin ünlü devlet ve siyaset teorisyeni Nizamülmülk ten de önemli ölçüde istifade etme fırsatını yakalamış oldu. Daha önce ifade edildiği gibi, Büyük Selçuklu Devleti nin o dönem politikası, Sünnî inancı kuvvetlendirmeye ve bu inancı tehdit 28

Hayatı ve Eserleri ettiğine inanılan akımları geriletmeye ve yok etmeye yönelikti. Hem Hanefî mezhebini destekleyen Selçukluların ilk veziri Amîdülmülk el-kündürî hem de Şâfiî mezhebini destekleyen ikinci vezir Nizamülmülk ün, Sünnîliğin güçlendirilmesinin önemi hususunda sultanları ikna ettikleri ve bunu bir devlet politikası hâline getirdikleri görülmektedir. Nizamülmülk önceki vezirin aksine Sünnîliği güçlendirmenin yolunun eğitimden geçtiğini görmüş ve bunu politikasının âdeta ana ekseni kılmıştı. Bu yüzden ünlü vezir yönetim merkezini bile bir eğitim, tartışma ve araştırma merkezi hâline getirmişti. Öyle ki önemli devlet konularının görüşülüp konuşulduğu divan toplantılarına bilginlerin teklifsiz giriş çıkışları diğer devlet adamlarını rahatsız etmesine rağmen Nizamülmülk tarafından hoşgörüyle karşılanmıştır. 28 Gazzâlî böyle bir ortama katılmakla hem bilgi ve birikimini test etme ve geliştirme hem de kendisini ispat etme imkânı bulmuştu. Hicri 578 (miladi 1085) yılında hocası Cüveynî nin ölümü üzerine yönetim merkezine katılan Gazzâlî, henüz 28 yaşında genç bir âlimdi. Onu genç yaşta bu noktaya kadar taşıyan gayreti, birikimi ve en önemlisi de bir hedef ve kaygısının bulunmasıydı. Onun bu özellikleri kazanmasında hocası Cüveynî nin büyük payı bulunduğunu unutmamak gerekir. Eş arî mezhebi geleneği içerisinde değerlendirildiğinde Cüveynî nin seçkinliğinin, farklılığından kaynaklandığı kolaylıkla görülebilir. Çünkü Cüveynî bütün bir İslam düşünce geleneğini sahiplenen ve istinasız hepsinden 29

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM HAKIKAT ARAYIŞI Kur an Hz. Peygamber tarafından insanlığa bildirilen Kur an ın öncelikli ve en özel tarafı Allah ın kelamı olmasıdır. Gazzâlî nin ifadesiyle okuduğumuz, işittiğimiz ve yazdığımız; toplanıp iki kapak arasına alınarak mushaf hâline getirilmiş olan Kur an Allah ın kelam sıfatına işaret eder. 48 Kelam sıfatı, Allah ın kadim subutî sıfatlarından biridir. Gazzâlî Kur an ın hakikatiyle ilgili kendisinden önceki açıklamaları da dikkate alarak bu konunun açıklığa kavuşturulmasını, bu yapılmadan varılacak hükmün eksik veya yanlış anlamalara yol açacağı kanaatini ortaya koyar. Ona göre Kur an ın biri Allah ın kelam sıfatı, diğeri ise kulların okuduğu, duyduğu ve yazdığı Kur an olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Allah ın sıfatı olan Kur an yaratılmış değildir. Çünkü Allah ın zatı ve sıfatları öncesi ve sonrası olmayan kadim özelliğine sahiptir. Öte yandan insanın sesi ve yazı araçlarıyla ifade ettiği Kur an için aynı hüküm geçerli değildir. Çünkü ses ve yazı insanın kendisine ait fiilleridir. İnsanın yaratılmış olmasına bağlı olarak onlar da yaratılmış olma kategorisine dâhildir. Bu 48

Hakikat Arayışı durumda insanın okuduğu, işittiği ve yazdığı Kur an ın yaratılmış olduğu açıktır. Ancak burada Allah ın sıfatı olan Kur an ile insanın katında bulunan Kur an arasında nasıl bir ilgi ve irtibat vardır? sorusunun da cevabını bulmak gerekir. Bu soruya Gazzâlî nin verdiği cevap çok açık ve net olarak şöyledir: İnsanın kendisine ait bulunan, ses ve yazıdan ibaret olan Kur an, Allah ın katında bulunan ilahî kelama işaret eden bir olgu ve olaydan ibarettir. 49 Bu işaret etme özelliği dolayısıyla da saygı duyulmayı hak etmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) i Allah gönderdiğine ve onunla birlikte böyle bir kelamı indirdiğine göre Peygamber e gösterilen saygının aynısı veya bir benzeri getirdiği Kur an a da gösterilmelidir. Çünkü işiten kişi Allah ın kelamını işitmiştir. Yüce Allah kelamını insana indirmiş ve insana da onu işitme kabiliyeti vermiştir. Böylece biz Allah ın kelamını Peygamber aracılığı ile işitsek bile gerçekte Allah ın kelamını işitmişiz demektir. Zaten insani düzlemde de aynı durum geçerlidir. Söz gelimi ünlü Arap şairi Mütenebbî nin şiirini bir başkasının okumasıyla işiten kişi, Ben Mütenebbî nin şiirini işittim. der ve bunu kimse yadırgamaz. 50 Gazzâlî nin ortaya koyduğu bu açıklama, daha önce kısmen Ebû Hanife nin akait metinlerinde bulunmakla birlikte Mâturîdî kaynaklarda sıklıkla ve açıklıkla ifade edilen bir husustur. Mâturîdîlere göre, esas itibariyle Kur an nefsî yani Allah ın kendisine ait kelamıdır; Hz. Peygamber e indirilmiş, insanlara bildirilmiş olan ve onlar tarafından okunan, işitilen ve yazılan Kur an ise lafzi yani 49

Gazzâlî söze dökülmüş kelamdır. Birincisi yani Allah a ait olan yaratılmamış, diğeri yani insanlara ait olan ise yaratılmıştır. Gazzâlî nin mensubu olduğu Eş arî kelamcıları da benzer şeyler dile getirmektedir. Nitekim mezhebin imamı olan Ebu l Hasan el-eş arî (öl. 324/935) şöyle der: Meleklerin lisanı üzere peygamberlere gönderilen sözler, Allah ın ezelî kelamına işaret etmektedir. İlahî kelama işaret eden bu sözler yaratılmıştır, ilahî kelam ise yaratılmış olmayıp kadim ve ezelîdir. 51 Diğer Eş arî mezhebi âlimleri de benzer görüşleri dile getirmektedirler. Bu açıklamalardan Hz. Peygamber e gelen vahyin söz (lafız) ve mana olarak Cebrâil e verildiği ve onun aracılığıyla hazır vaziyette Hz. Peygamber e indirildiği anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle Kur an ın lafız ve manasının oluşumunda Hz. Peygamber in bir katkısının bulunmadığı açıktır. 52 Kur an ın İnsana İntikali Gerçekte Allah ın kendisine ait nefsî kelamını yaratılmış bir varlığın kavraması ve bilmesi, diğer bir ifadeyle ilahî kelamın yüceliği ve ağırlığını yaratılmış bir varlığın algılaması normal şartlarda mümkün değildir. Nitekim Hz. Mûsâ ile Tûr-i Sina daki görüşme sırasında dağa yansıyan vahiy karşısında dağ paramparça olmuştur. Öyleyse Allah kelamının yaratılmış bir varlık tarafından kavranması ancak O nun izni, rahmeti ve kudreti dairesinde mümkün olur. Öte yandan yine ilahî vahyin kavranması ve bilinir olabilmesi için lafız, işaret veya fiil gibi bir kalıba dökülmüş olması gerekir. Ancak Gazzâlî ye göre, 50

Hakikat Arayışı Yüce Allah harf, ses ve işaret gibi bir vasıta olmaksızın da bir insana zorunlu bir bilgi olarak kelamını iletebilir. Öte yandan bu kelamı işitecek olan insanın da yine harf, ses ve işaret olmaksızın Allah onda bir işitme gücü yaratarak kavramasını sağlayabilir. Nitekim Hz. Mûsâ nın Tûr-i Sinâ da Allah ın kelamını işitmesi böylesi bir mucizedir. Diğer peygamberlere de Yüce Allah aynı şekilde işittirmiştir. İlahî vahiy olarak gelen söz konusu kelamı peygamberden veya melekten duyan diğer kişiler de gerçekte Allah ın kelamını işitmişlerdir. 53 Benzer bir görüş Eş arîlerin önde gelenlerinden İbn Furek te (ö. 406/1015) de bulunmaktadır. Ona göre ilahî kelam, biri Allah ın kelamı diğeri ise okuyanın kıraati (okuması) şeklinde iki kısma ayrılır. Nitekim Hz. Mûsâ (a.s.) ses veya okuma cinsinden hiçbir vasıta olmaksızın Allah ın kelamını işitmiştir. 54 Öyle anlaşılıyor ki İbn Furek ve Gazzâlî işitilen kelam ile işitmeyi birbirinden ayırmaktadır. Ona göre Allah tan meleğe veya peygambere vahiy şeklinde gelen kelam Allah ın bölünme ve parçalanma kabul etmeyen tek kelamıdır ve yaratılmış olması söz konusu değildir. Bu vahyi işiten ister melek olsun isterse insan olsun, gerçekte Allah ın bu tek ilahî kelamına muhataptır. Ancak muhatap olan meleğin veya insanın bu tek olan ilahî kelamı kavraması temel mesele olarak görülmektedir. Çünkü insanın kavradığı kelam ses ve harf gibi parçalardan oluşmaktadır. Bunu da Gazzâlî Allah ın o şahısta kavrama fiili veya gücü yaratmasıyla aşılabileceği kanaatindedir. Diğer bir deyişle Allah ın tek olan ilahî kelamının parça veya kısım olarak 51

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM GAZZÂLÎ TECRÜBESİNİN YANSIMALARI İslam Dünyasına Yansıması Gazzâlî nin temel amacı dinî ilimlere yeni bir canlılık kazandırmak (ihyâ u ulûmi d-dîn) olduğundan, tasavvufu ahlaki arka plan mantığı ile felsefeye karşı koymak ve başarılı sonuç almak için gerekli bir yöntem olarak görmüştür. Ancak onun bu çabası sonucu sadece tasavvuf değil, felsefe de Sünnî düşünce dünyasının içine alınmış, bilimler arasındaki kalın duvarlar yıkılmış, iletişim ve etkileşim hızlanmıştır. Artık ne kelam eski kelamdır, ne de tasavvuf eski tasavvuftur. Nitekim ondan sonra gelen ve onun izinde giden Şehristânî ve Fahreddin er-râzî gibi kelamcıların çalışmalarıyla kelam, İbn Arabî nin çalışmaları ile de tasavvuf felsefi bir görüntü kazanmıştır. Gazzâlî den önce kelam ilminin konusu Allah ın zatı ve sıfatları iken, felsefenin Sünnî camiada meşruiyet kazanmasıyla birlikte, varlığın her türü, ilgi alanına girmiş ve böylelikle kelamın konusu varolan olmuştur. 98 Tasavvuf da aynı etkiyle varlık konusuna yönelmiştir. Böylelikle kelam, tasavvuf ve felsefe aynı konuları ele alan farklı disiplinler durumuna gelmişlerdir. Bu birlik görüntüsüne rağmen yaklaşım ve bilgi kaynağı farkı korunmuştur. Çünkü kelam ilahî kanun a uygunluk ölçüsüne göre konuların 91

Gazzâlî sınırlarını belirlerken felsefe akla uygunluğu gözetmiştir. Tasavvuf her ne kadar dışarıdan rahat yorum yapılabilen bir alan olarak görülüyorsa da önde gelen Sünni tasavvuf önderleri dikkate alındığında kitap ve sünnete bağlılık noktasında pek ödün verir olmadıkları görülür. Tasavvufu felsefe ve kelamdan ayıran temel farklılık, bu disiplinin kitap ve sünnetin yanı sıra özellikle keşfe ve ilhama, diğer bir deyişle sufi tecrübeye önem vermesi ve onu bilgi kaynağı olarak görmesidir. Felsefe eleştirisi neticesinde kelamî akıl bağlamında felsefeyi kendi içinde bir ayırıma tabi tutan Gazzâlî, metafizik dışındaki felsefe konularını İslami bakış açısından zararsız bulmakla onları meşrulaştırmıştır. Mantığı ise özellikle felsefeciler ve Bâtınîlere karşı mücadelede etkin bir araç olarak gördüğünden, kelamın sahası içerisine almıştır. Bu girişimiyle kelamın kapısı felsefeye aralanmıştır. Daha sonra gelen kelam âlimleri bu kapıyı biraz daha aralayarak kelam ile felsefenin bütünleşmesini (mezc) sağlamışlardır. Kendisinden kırk yıl sonra vefat eden Şehristânî bu bütünleştirmenin ilk denemesini yapandır. Bu işi tamamlayan ise hem felsefede hem de kelamda imam kabul edilen, müfessir, şair, fakih gibi nitelikleri de taşıyan Fahreddin er-râzî dir. Bu dönemden sonra artık İzmirli İsmail Hakkı nın belirttiği gibi kelam metoduyla felsefe yapmak anlamına gelen kelamî felsefe ya da felsefe metoduyla kelam yapmak anlamına gelen felsefi kelam dan söz edilebilir. Bundan dolayı Gazzâlî kelamda bir köşe taşı olarak görülmüş, kendinden önceki 92

Gazzâlî Tecrübesinin Yansımaları kelamcılar mutekaddimûn (öncekiler), sonra gelenler yani onun etkisiyle kelam yapanlar ise muteahhirûn (sonrakiler) olarak isimlendirilmiştir. Onunla başlayan sonrakilerin kelamı, yukarıda geçen Fahreddin er-râzî ile tamamlanmış, Âmidî ile genişletilmiş, Kâdî Beydâvî ile genişleme sınırı nihai noktasına ulaşmıştır. 99 Felsefeye getirdiği eleştiriler dolayısıyla her ne kadar Gazzâlî bir felsefe düşmanı ve İslam dünyasında felsefenin gerilemesi ve yok olmasının sebebi olarak gösteriliyorsa da bunun doğru olmadığı tarihî veriler dikkate alındığında açıkça görülebilir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Gazzâlî yi bütünüyle bir felsefe düşmanı olarak görmek yerine, dinin alanına giren konuları ele alan felsefenin metafizik bölümüne karşı çıkan kişi olarak görmek daha isabetli olur. Onun bu tavrı kelam içerisine felsefi konuların girmesini sağlamıştır ki bu, felsefe adına bir kazanımdır. Gazzâlî nin yaşadığı dönem ve sonrasında felsefenin nispeten gerilemesi ve toplum katında düşen bir değer hâline gelmesi, sadece onun kişisel çabasının sonucu olarak görülmemeli; siyaset, toplum ve ulema üçlüsünün ittifakı sonucu olan bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Söz gelimi devletin ve siyasetin şekillendiricisi ve dönemin icrasının başı olan Nizamülmülk tarafından kurulan Nizamiye medreselerinin programında felsefenin yer aldığına dair bir bilgi yoktur. Zaten bu medreseler Eş arîlik doktrini doğrultusunda bir eğitim verdiğinden ve ders veren hocaların Gazzâlî dışındakilerinin felsefe formasyonu bulunmadığından, programında felsefenin yer alması 93

Gazzâlî düşünülemezdi. Belki bir hakkı teslim için Gazzâlî nin bu medreselerde felsefi konulara vâkıf ve bu alanda eser kaleme almış ilk kişi olduğunu söylemek gerekir. Dolayısıyla felsefe onunla birlikte ve onun sayesinde medreseye girmiştir. Daha sonra medreselerde özellikle mantığın müfredatta yer almasında onun büyük payı olduğunu da yine teslim etmek gerekir. Denilebilir ki o, dönemindeki siyasi ve ilmî platformdaki felsefe karşıtlığını kısmen kırma başarısı göstermiş ve metafizik dışındaki felsefi konuların medreselerde öğretilmesine kapı aralamıştır. Felsefenin bazı dallarına bu şekilde kapı aralaması dolayısıyla dönemin sufilerinden Eş arî ekolüne mensup Kuşeyrî nin oğlu Ubeydullah Kuşeyrî den (öl. 521/1127), Mâlikîlerden et-tartûşî (öl. 520/1126) ile Ebû Abdullah el-mâzerî den (öl. 536/1141), hadisçi İbn Salâh tan (öl. 643/1245) ve Hanbelî olan İbn Teymiyye den (öl. 728/1328) yoğun eleştiriler almıştır. 100 Gazzâlî den sonra İslam dünyasında eskiden olduğu gibi felsefenin önemli bir yer işgal etmediği doğru ise de tamamen ortadan kalktığı da söylenemez. Onun etkisiyle medreselerde kelam ilminin içinde felsefi konuların okutulmasının yanı sıra doğu İslam dünyasında felsefe ile uğraşanlarca yeni bazı felsefi akımlar da meydana getirilmiştir. Bunların başında Şihâbüddîn Sühreverdî nin başlattığı ve Molla Sadrâ nın sürdürdüğü İşrakîlik, 16. asırda İsfahan ekolünün temsil ettiği nübüvvetçi felsefe ve Osmanlıların Lale Devri nde Esad Efendi ile canlandırılmaya çalışılan Aristoculuk ve İbn Sinâcılık gelir. Henry 94