1. 1929 DÜNYA EKONOMİK KRİZİ 1929 ve 2008 DÜNYA EKONOMİK KRİZLERİ Hacmi, kapsama alanı ve süreci itibariyle modern dünyanın en ağır ekonomik buhranı 1929 Krizidir. Mali piyasalarda baş gösteren panik, haftalar içinde reel sektöre yansımıştır. Zengin, fakir ayırt etmeden her kesimi etkisine alarak on yılı aşkın bir süreyle ekonomik olarak etkilemiştir. Amerikanın ve dünyanın çehresini değiştirmiştir. Oysa, dönemin ekonomisinin olumlu yönde ilerlemekteydi. ABD, Birinci Dünya Savaşının acılarını geride bırakmış, yeniden yapılanmaya girişmiştir. Başdöndürücü bir teknoloji ve üretim patlaması yaşanan bu dönemde otomotivden, enerjiye kadar akla gelebilecek her sektörden hergün yeni bir buluşun haberi gelmiştir. Sanayiciler kazançlarını yeni fabrikalara, yeni makinelere, yeni işçilere yatırmıştır. Ücretler artmış, tüketim de aynı orantıda artmıştır. Borsa devamlı yükselmiştir. Bütün bu olanlardan sonra iyimser olmamak, geleceğe güven duymamak için hiçbir olumsuzluk yoktur. Dow-Jones Sanayi Ortalaması, bir düzine sanayi kuruluşunun New York Borsasında el değiştiren hisse senetlerinin ağırlıklı ortalama değeridir. Borsa hareketleri, 1896 yılında Charles Dow un geliştirdiği bu yöntemle saptamıştır. 1928 yılının başlarında Dow-Jones Ortalaması 191 di, 1929 Eylül ünde ise tam iki katı; 382 olmuştur. 1928 Haziran ında kredi ile alınan hisse senetlerinin değeri 5 milyon dolarmış, 1929 Eylül ünde 850 milyon dolar olmuştur. Aynı aylarda, fiyat/kazanç oranı 10 dan 20 ye yükselmiş ve daha da yükselmesi beklenmiştir. 21 Ekim 1929 Pazartesi günü sabahı yabancı yatırımcıların, Hollandalıların ve Almanların, kağıtlarını ellerinden çıkarmalarıyla başlamıştır. İzleyen üç gün içinde Dow Jones Sanayi Ortalaması 382 den 299 a düştü. Kükreyen 20li Yılların sonu, Büyük Çöküşün Başlangıcı, Kara Perşembe. New York Borsası 24 Ekim 1929 Perşembe günü dibe vurmuştur. İnsanlar kağıtlarını satmaya çalıştıkça fiyatlar düşmüştür. Günün sonunda borsa 4 milyar dolar kaybetmiştir - yetmiş yıl öncesinin dört milyarı 2. 2008 DÜNYA EKONOMİK KRİZİ 2007 yılından itibaren dünya gündeminin ilk sıralarına oturan ekonomik çalkantı, adını ilk kez sub-prime mortgage kredilerinin geri ödenmesinde sıkıntılar yaşanması, düşüşe geçen emlak fiyatları ve sözkonusu piyasanın önemli aktörleri olan finansal kuruluşların tehlike sinyalleri vermeye başlamasıyla duyurmuştu. Sözkonusu yüksek riskli konut piyasasında işlem gören varlıkların yanı sıra, bu piyasada başlayan bozulmanın daha az riskli finansal varlıklara da yayılacağı korkusu ve dahi bu korkunun 2008 de gerçekleşmesi, bozulmayı daha da derinleştirmiştir. Netice itibariyle bu tür kredilerle ilgili finansal araçları portföyünde bulunduran kuruluşların mali yapıları da, düşen fiyatlarla birlikte bozulmaya başlamıştır. Nitekim ABD ve AB ülkeleri merkez bankaları ve hazineleri aracılığı ile birbiri ardına destek paketleri açmaya başlamış, Ekim ayının ikinci haftası itibariyle gerek finansal kuruluşlara sermaye enjeksiyonu, eldeki sorunlu mortgage varlıklarının satın alınması, ve diğer likidite önlemleri dahil olmak üzere alınan
önlemlerin boyutu 5.1 trilyon doları bulmuştur (Radikal Gazetesi, 14 Ekim) 2008 Nobel Ekonomi Ödülü nün sahibi Paul Krugman, krizin sektörde beklentilerin çok ötesinde, 6 ila 7 trilyon dolarlık sermayeyi eriteceğini ifade etmektedir. Küresel likidite sıkışıklığının ardında yatan etkenler irdelendiğinde öncelikle adı anılması gerekenler, firmaların daha güvenli gördükleri para piyasalarındaki davranışları ve hedge fonlardır. Özellikle ABD firmalarının finansman ihtiyacında Varlığa Dayalı Ticari Senetlere (ABCP) olan ilgilerini para piyasalarına yöneltmeleri, daralan likidite ortamında bankalararası piyasalarda faiz oranlarının sert yükselişler göstermesine neden olmuştur. ABD de faizlerin yükselmesi nedeniyle yüksek riskli mortgage kredilerinde batıkların artması hedge fonları da zora sokmuştur. Bazı fonların buna bağlı olarak büyük zararlar açıklamaları, hedge fonlardan para çekimlerine neden olmuş, likidite sıkışıklığı yaşamaya başlamışlardır. Hedge fonlar likidite yaratmak için piyasalardaki pozisyonlarını azaltınca tüm borsalarda hızlı geri çekilmeler yaşanmıştır (TCMB, Enflasyon Raporu, 2008). Alınan tüm önlemlere rağmen, olumsuz finansal piyasa koşullarının, konut piyasasındaki sorunların ve kredi sıkışıklığının dünya ekonomisindeki finansal istikrar ve büyüme üzerine yaratabileceği olumsuz etkileri hafifletmek amacıyla dünya merkez bankaları sürekli özel fonlarla, piyasa yapıcılarına özel kredilerle bu dönemin üstesinden en az zararla gelmeye çalışmaktadırlar. 3. 1929 ve 2008 Krizlerinin Ortak Yönleri 20.yüzyılda dünyada görülen ekonomik krizler nitelik olarak birbirinden önemli ölçüde farklılaşma göstermektedir. Ülkeler arasında mal ve hizmet ticaretinin sonraki yıllara kıyasla fazla olmadığı dönemlerde meydana gelen krizler, daha çok ulusal ölçekte kalmış; ya talep yetersizliği nedeniyle işsizliğe ve durgunluğa yol açmış, ya da talep fazlası yoluyla enflasyona ve ekonomik genişleme ile sonuçlanmıştır. 1929 Büyük Bunalım bu tür krizler için iyi bir örnektir. 1929 Krizi aslında aşırı üretim krizidir. 19. Yüzyıldaki benzerlerinden farkı, çok daha yoğun ve kapsamlı olmasıdır. 1929 Yılının Ekim ayının son haftasında, Newyork Borsasında başlayan çöküntü, ticaret ve sanayi dallarında etkili olmuştur. 24 Ekim 1929 da Chisse senetleri değerinde büyük bir düşüş yaşanmıştır. Bir günde, 16 milyon hisse senedi değerinden %50 ile %90 arasında kaybederek satılmıştır. Aynı yıl iflas eden sınai ve ticari kuruluşların sayısı 22.909 du. 1932 Yılında iflas eden ticari ve sınai kuruluşların sayısı ise 31.622 ye ulaşmıştır. Burada başlayan krizin fiyatlara yansıması ani olmuştur. Bunu sınai üretim ve ücretlerdeki dramatik düşüşler izlemiştir. Tarım ürünleri fiyatlarındaki düşüş 1932 yılında %51,8 e kadar inmiştir. Bu durumun gerisinde, 1925 ten sonra buğday fiyatlarındaki yükselişin neden olduğu bir üretim artışı vardı. 1928-1929 arası ürün artışı, kendisinden önceki dört yılın ürün ortalamasını %17 oranında aşmış bulunuyordu. Bu üretim artışları fiyatları düşürmüştür. Avusturalya gibi ülkelerin, bu düşüşe tepkileri daha çok buğday üretme biçimden oldu ve ekim sahalarını %22 arttırdılar. Sovyetler Birliği nin de damping yaparak piyasaya girmesi, dengeyi daha da bozdu. Bunun üzerine Sovyetler Birliği nin 1929 da 100 bin ton olan ihracatı; 1930 da 2 milyon 300 bin tona çıktı. Bu dönemde uygulanan politikalar, üretimin kısılmasına olanak vermiyordu. Her ülke kendi tarımsal üretimini belirli seviyelerin altına düşürmemeye çalışıyordu. Böylelikle stoklar birikiyor, fiyatlar düşüyordu.
Üretimdeki büyük düşüş, iç ve dış ticaretin daralması büyük bir işsizler kitlesinin oluşmasına neden oldu. Sadece ABD de 1929 da işsiz sayısı 1,5 milyondan, 1933 de 12,6 milyona çıkmıştır. Aynı ülkede işsizlik oranı 1929 da %3,1 den, 1933 de %25,2 ye yükselmiştir. Dünya ticareti de 1926-1929 arası 100 olarak ele alındığında, 1929 da 104,6 iken; 1933 de 36,9 a düşmüştür. Nitekim 1929 krizi kapitalizmin ortaya çıkmasında sonraki en büyük kriz olmuştur. O dönem Türkiye ekonomisinin krizden etkilenmesi birçok ülkeye kıyasla daha az olmuştur. Bunun nedeni ise, Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisine entegrasyon derecesinin düşüklüğüdür. Bugün ise küreselleşme, mal ve hizmetlerin ülkeler arasındaki dolaşımını artırdığı için, kriz nitelik değiştirmeye başlamış ve uluslararası dolaşıma çıkmıştır. Ülkeler arasında hammadde-yarı mamul madde başta olmak üzere, mal ve hizmet ticareti arttıkça krizler bu defa enerji krizi, petrol krizi şeklinde görülmeye başlamıştır. İçinde bulunduğumuz zamanda ABD de ortaya çıkan krizin yapısıyla, 1929 tarihinde ortaya çıkan büyük krizin yapısı arasında benzerlikler bulunması tehlikeli bir sürece gidildiğinin bir işaretidir. Örneğin; Nobel ödüllü ABD li ekonomist Joseph Stiglitz, finans piyasalarında yaşanan krizin, 1929 daki Büyük Buhrandan bu yana yaşanan en ciddi sarsıntı olduğunu söylemiştir. Stiglitz, en büyük problemin, mortgage kredilerinin geri ödemesini yapamayan tahmini 2 milyon Amerikalının evlerini kaybedecek olması olduğunu ifade etmiştir. Stiglitz, krizin Irak Savaşı yla da bağlantısı olduğunu belirterek, savaş harcamalarının ekonomiyi ciddi manada etkilediğini ancak bu etkinin boyutunun kamuoyundan gizlendiğini belirtmiştir. Piyasa yapıcılar, FED in müdahalelerinin sorunu çözmeye yetmeyeceğini, sistemik krizin eşiğinde olunduğunu ve bu krizin tıpkı 1929 büyük bunalımı kadar büyük bir kriz olacağını söylemeye başlamışlardır. Bu krizi ilk öngörenlerden birisi olduğu için bugünlerde şöhreti zirve yapmış olan Nouriel Roubini, krizin 1929 büyük bunalımından bu yana yaşanmış en büyük kriz olduğunu söylemiştir. 1929 Büyük Bunalımının ortaya çıkış nedenleri ile bugün yaşanılan krizin nedenleri ve seyri arasında benzerlikler bulunmaktadır. 1929 yılında artan emlak piyasası ve verilen kredilerle ev sahibi olan dönemin Amerikan halkı ve bu kredilerin ödenmemesi yüzünden evsiz, aç ve sefil duruma düşen Amerika 20. yy da bu hatayı tekrarlamıştır. Bu dönem içerisinde de ev sahibi olabilmek adına çekilen uzun vadeli mortgage kredileri ve kullanılan krediler ödenemez duruma gelince, şişirilen Amerika ekonomisi beklenen ve patlaması beklenen kriz balonu ile 1929 yılını tüm dünya ya bir kez daha hatırlatmıştır. Bugün, krizin boyut değiştirmemesi için çok uğraşılmaktadır. Ancak yine de gelişmesine engel olunamamaktadır. 1929 Büyük Buhranında karşılaşılan temel sorun olarak göze batan fazla üretim, her ürünün değer kazanması ve sanal bir servet olarak ele alınan mortgage kredileri tıpkı 2008 krizinin 3/2 oranında büyük yükü üzerinde tuttuğu bu dönemde de aynı hatalarla karşılaşılmıştır. 1929 ve 2008 ekonomisindeki benzer dalgalanma ABD ve dünya ekonomisinden erittiği likiditeyi buharlaştırarak ABD ve dünya ekonomisinin eksi hanesine yazılmıştır.
4. 1929 Dünya Ekonomik Krizini 2008 Dünya Ekonomik Krizinden Farklı Kılan Yönleri ABD de başlayan ve uluslararası piyasalara yansıyan ekonomik kriz dünyanın 1929 dan beri gördüğü en büyük kriz olarak bilinmektedir. Bugün suretiyle dünyanın yaşadığı 2008 ekonomik krizinin, 1929 ekonomik krizden farklı kılan yönleri de vardır. Bankalar kötü yapılanmışlardı. 1920 li yıllarda ABD de günde 4-5 banka açılıyordu. Bunların sermaye esaslarını, rezerv ve kredi oranlarını belirleyen yasalar yoktu. 1923-1929 yılları arasında günde iki bankanın batıyor olmasının endişeye neden olmamasının başlıca nedeni ekonominin iyi gitmesiydi. Ne zaman ki işler bozuldu, sonuçta banka iflaslarının sıradan olaylar olarak görülmemesi gereği ortaya çıktı. Ekonomi yönetiminde tecrübesizlik konusunda gelince, 1920 li yıllarda Amerikan politikacılarının ve ekonomistlerinin büyük çoğunluğu, liberal ekonominin, en iyi ekonomik sistem olduğuna inanıyor ve savunuyorlardı. Amerikan yönetimi, müdahale etmeyin, rahat bırakın politikasını benimsemişti. 1929 krizi, ekonominin kendi yolunu bulmasını beklemenin toplumsal maliyetinin kaldırılamayacak kadar büyük olabileceğini gösterdi. Beyaz Saray, müdahale etmesi gerektiğine karar verdiğinde hem çok geçti hem de nereye nasıl müdahale edeceği konusunda tecrübesizdi. Bugün tekrarlanmayan hata ise likidite dir. Ekonomistler ve iktisat tarihçileri, o zamanki ABD yönetiminin yapması gereken en iyi şeyin, altın esasından vazgeçip, para arzını artırmak ve bugün de yapıldığı gibi yeterli likidite ile piyasaları rahatlatmak olduğunu vurguluyorlardı. Bugün ABD Merkez Bankası ve Hazine Bakanlığı, diğer merkez bankalarıyla işbirliği halinde dünya piyasalarına, şimdiye kadar 300 milyar dolarlık bir likidite sağlarken, ABD deki finansman sistemin düzelmesi için de 700 milyar dolarlık bir likidite paketi hazırladılar. İktisat tarihçileri, ABD yönetimi ve diğer sanayileşmiş ülkeler, para arzını artırmış olsaydı, ekonomi canlanma yoluna girebilirdi diyorlar. 1929 Dünya ekonomik krizi sırasında, ABD de ve diğer sanayileşmiş ülkelerde, ne politikacıların ne de ekonomistlerin bu işlerde yeterli deneyimi vardı. Krizin ekonominin yapılanma biçiminden doğduğunu göremediler. 1929 Dünya ekonomik krizi esnasında, örneğin işsizliği yenmek için sanayinin korunması gerektiğini düşünüyorlardı. ABD başta olmak üzere sanayileşmiş ülkeler, bunun için gümrük duvarlarını yükselten bir yasa çıkardılar. Avrupalılar anında aynen karşılık verince, iç piyasada satamayan sanayiciler, ihracat da yapamaz oldular. 1929 dünya ekonomik krizinin ardından, uluslararası para sisteminde bazı değişikliklere gidilirken, daha sonraki dönemde Bretton Woods anlaşması ise dünya finans ve ekonomi sistemi düzenlemeye yönelik IMF ve Dünya Bankası kuruldu. 1929 Ekonomik Bunalımın bir başka sonucu ise II. Dünya Savaşının tetikleyicisi olmasıdır. 1929 Buhranının sonucunda ülkeler arasında içten yapılan ekonomik savaş,
kendisini II. Dünya savaşı olarak dünya sahnesine getirmiştir. 2008 Krizini de bu açıdan bakacak olursak, önümüzdeki yıllarda birçok şeye gebe olacağa benzemektedir. 2008 krizinin 1929 dan en temel farkı krizin patlama anlarının birkaç günle sınırlı olmayışıdır. 1929 Krizi Kara Perşembe adı verilen 24 Ekim 1929 günü resmen patladı. Ancak 2008 krizi ise Ekim ayından bu yana en az 5 defa Kara Perşembe yaşadı. ABD de gerçekleşen kurtarma planları da yüksek ateşli hastalığın ortadan kaldırılması değil fitil ile ateşin düşürülmesine benzer bir durum yarattı. Çünkü mevcut kurtarma planları (300 milyar dolar likidite nin piyasaya sürülmesi ve 700 milyar dolarlık kurtarma paketini temsilciler meclisine gitmesi) şu an için bilinen en iyi tedavi yöntemidir. Ancak hasta (Amerika ve Dünya ekonomisi, kapitalizm) bu tedavi yöntemine yanıt vermemektedir. Yanıt vermeyişin sebebi şu an yaşadığı krizin sürekli hastalık yaratan varlık koşullarından kaynaklanmasıdır. 2008 krizinin 1929 krizinden önemli diğer farkı ise batan kuruluşlardan çok, batan ülkeler yaratmasıdır. Bunlardan ilk ikisi İzlanda ve Macaristan dır. İzlanda aldığı verdiği krediler ile sahte cennet olmanın faturasını; Macaristan ise daha çok sömürge olmanın bedelini ödemektedirler. 2008 krizi bu anlamda kapitalizmin nimetlerinden yararlananları da içine çeken bir kara delik görünümdedir.