Trudi Canavan. Kara Büyücü Cilt5 Yüce Lord Kara Büyünün Sırrı



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

Herkese Bangkok tan merhabalar,

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.


Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

SINAV KAYGISI ÖLÇEĞİ

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

9. Sigarayı bırakma zamanı

LanguageCert AÜ TÖMER B2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

xxxxxxx ÖĞRENME RİSK FAKTÖRLERİ RAPORU

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Hiçbir şey olmamış gibi çekip giden, kalpleri hunharca katlederek bırakanların bu hayatta mutlu olacağına inanmıyordum. Zamanla bu inanç alev aldı;

Trudi Canavan. Kara Büyücü Serisi Cilt6 Yüce Lord Kara Büyücüler. Çeviri: Egemen Görçek

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

APOCRYPHA KRAL JAMES İNCİLİ 1611 SUSANNA. Susanna

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Zulu folktale Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 4

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Fatma Atasever.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Mavi Pupa Montessori Anaokulu nun Sevgili Anne ve Babaları,

SINAV KAYGISI ÖLÇEĞİ

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

ISBN :

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

ÇOCUK İSTİSMARININ ÖNLENMESİ. Hoş Geldiniz BİLECİK REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

manzaraadalar.com.tr

1. Bir süre için hayatınızdaki iyi şeylerin artık olmadığını varsayın.

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ

SATRANÇ. Satranç öğrenmek benim için her zaman zor olmuştur. Yirmi yaşıma gelmeme rağmen

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ANTİKA SANDALYE

İnanıyorum ki biraz daha gayret ederek planlı ve düzenli bir çalışmayla çok daha başarılı olacaksın

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ


DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Havacılıkta İnsan Faktörleri. Uçak Müh.Tevfik Uyar, MBA

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir.

SEVGİ IŞINI. (LOVE LİGHT) Ders Notları

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

1.Aşama (Cüzdanını doldurmaya başla) Para kazanmanın birçok yolu var. Bu yolların hepsi birer altın kaynağıdır ve işçiler bu kaynaktan

Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi.

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

Transkript:

Trudi Canavan Kara Büyücü Cilt5 Yüce Lord Kara Büyünün Sırrı Bölüm 1 Mesaj Antik Kyralia şiirinde Ay Göz olarak bilinirdi. Göz tamamen açıkken, tetikteki varlığı kötülüğü caydırırdı; ya da bakışların etkisi altında kötülük yapmaya cüret edenleri deliliğe sürüklerdi. Uyuyan varlığını belli edecek yalnızca beyaz ince bir dilim olduğu kapalı halinde ise Göz; hem iyilik hem de kötülük için yapılan gizli işlerin fark edilmemesini sağlardı. Ay'a bakan Cery çarpık bir şekilde gülümsedi. Ay'ın dar bir çizgi olan bu şekli, gizli aşıkların en sevdiği haliydi fakat Cery şehrin gölgelerinde aceleyle ilerlerken böyle bir randevuya gitmiyordu. Amacı çok daha farklı ve karanlıktı. Yine de yapmayı amaçladığının iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğundan çok emin değildi. Avladığı adamlar başlarına geleni hak ediyorlardı; ama Cery görevlendirildiği bu işte, son yıllarda şehri kasıp kavuran cinayetleri azaltmaktan daha derin bir sebep olduğunu düşünüyordu. Bu konuda her şeyi bilmiyordu ki bundan emindi ama yine de büyük ihtimalle şehirdeki herkesten daha fazla bilgiye sahipti. Yürürken neler bildiğini düşünüyordu. Bu cinayetleri tek bir kişinin değil bir dizi kişinin arka arkaya işlediğini öğrenmişti. Bu kişilerin aynı ırktan olduklarını da fark etmişti: Sachakalı. Fakat bundan daha da önemli- 7

si Cery hepsinin büyücü olduğunu biliyordu. Bildiği kadarıyla Lonca'da hiç Sachakalı yoktu. Hırsızlar bunlardan haberdarsa da, bilgiyi kendilerine saklıyorlardı. İki yıl önce katıldığı bir Hırsızlar toplantısını hatırladı. Yeraltmın gevşek bir ittifak kurmuş liderleri Cery'nin katili bulup durdurma teklifi karşısında oldukça eğlenmişlerdi. Kendisine sinsice bu kadar zamandır neden henüz başarılı olamadığını soranlar; ya sadece bir katil olduğunu zannediyordu ya da Cery'nin bütün bildiklerinin bu olduğunu düşünmesini istiyorlardı. Cery bir katilden her kurtulduğunda, başka birisi tüyler ürpertici cinayetlere kaldığı yerden devam ediyordu. Maalesef bu durum Hırsızlar'm gözünde Cery'nin işini yapmadığı izlenimini yaratıyordu. Tek yapabildiği, sorularını duymazdan gelip diğer yeraltı aktivitelerindeki başarısının bu sözde başarısızlığının etkilerini yok etmesini ummaktı. Bir kapının karanlık girişinden iri bir insan silueti çıktı. Uzaktaki lambaların ışıkları; sert, tanıdık yüzü aydınlattı Gol, hafifçe başını eğip Cery'nin yanında yürümeye başladı. Beş yolun kesiştiği noktaya geldiklerinde üçgen şekilli bir binaya yaklaştılar. Açık kapıdan içeri girdiklerinde Cery ağır ter, bol ve yemek kokusu karışımının tadını çıkardı. Henüz akşam üzeri olmasına rağmen bolevi tamamen doluydu. Tezgahın yakınlarındaki bir masaya oturdular ve Gol iki maşrapa bol ile tuzlu crottan yapılan bir yemek sipariş etti. Gol konuşmaya başlamadan önce yemeğinin yarısını büyük bir iştahla yemişti bile. "Arka tarafta. Parlak yüzük. Ne dersin evlat?" 8 Cery ve Gol gerçek kimliklerinin bilinmesini istemediklerinde genellikle baba oğul rolü yaparlardı; ki son günlerde zamanlarının çoğunu ortalıklarda ve birlikte geçirdikleri için sürekli rol yapıyorlardı. Cery, Gol'den sadece birkaç yaş daha gençti; fakat kısa boyu ve çocuksu yüzüyle sıklıkla olduğundan çok daha genç zannediliyordu. Birkaç dakika bekleyip bakışlarını yavaşça bolevinin arkadaki masalarına doğru kaydırdı. İçerisi kalabalık olmasına rağmen Gol'ün bahsettiği

adamı fark etmek oldukça kolaydı. Adamın kendine özgü geniş, kahverengi Sachakalı yüzü, solgun Kyralialı yüzlerin arasında hemen göze çarpıyordu ve adam kalabalığı dikkatle izliyordu. Cery adamın ellerine bakınca gümüş bir yüzüğün üzerindeki kırmızı pırıltıyı fark etti. Bakışlarını başka bir yöne çevirdi. "Ne düşünüyorsun?" diye mırıldandı Gol. Cery maşrapasını alıp koca bir yudum bol içiyormuş gibi yaptı. "Çok uğraştırır baba. Başkasına bırakalım." Bu cevaptan sonra homurdanan Gol, maşrapasını dikip, kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Cery, Gol'ün peşinden dışarıya çıktı. Bolevinden birkaç sokak ötede ceketinden üç bakır para çıkarıp paraları Gol'ün eline tutuşturdu. İri adam içini çekip uzaklaştı. Cery çarpık bir şekilde gülümsedi, sonra durdu ve bir ızgarayı kaldırıp yakındaki bir duvara dayadı. Gol, herhangi birine hiçbir durumdan rahatsız olmayacak biri gibi görünürdü. Yine de Cery o iç çekişin anlamını biliyordu. Gol korkuyordu... kaldı ki korkmak için çok da iyi bir sebebi vardı. Bu katiler ortalıktayken varoşlardaki her kadın, erkek ve çocuk tehlikedeydi. Cery ızgara boşluğundan aşağıdaki geçide indi. Gol'e verdiği üç madeni para; üç sokak çocuğunun mesajın kaybolması veya geç gitmesi olasılığına karşılık üç ço- 9 cuk kullanıyordu aynı mesajı iletmesi için kullanılacaktı. Mesajları alacak olanlar zanaatkarlardı. Onlar da mesajı şehir muhafızları veya ulaklar ya da eğitilmiş hayvanlar yardımıyla bir sonraki noktaya taşıyacaklardı. Mesajın yolundaki hiçbir kadın ya da erkek ilettikleri mesajların veya şifrelerin anlamlarını bilmiyorlardı. Sadece son noktadaki kişi mesajı anlayabilirdi. Anladığında ise, av yeniden başlayacaktı. Sınıftan çıkan Sonea, yavaşça Akademi'nin kalabalık, gürültülü ana koridorunda ilerlemeye başladı. Genelde diğer çırakların maskaralıklarını pek umursamazdı fakat bugün farklıydı. Meydan Okuma'dan beri bir yıl geçti, diye düşündü. Yani, Arena'da Regin'le savaşmamın üzerinden tam bir yıl geçti ve o kadar çok şey değişti ki. Çırakların çoğu ikişerli ya da daha kalabalık gruplar halinde arka taraftaki merdivenlere ve Yemek Salonu'na

doğru ilerliyorlardı. Birkaç kız sınıflardan birinin kapısında oyalanıyor, komplo kokan ses tonlarıyla mırıldanıyorlardı. Koridorun uzak ucundaki sınıftan, ellerinde büyük kutular taşıyan iki çırak ve bir öğretmen çıktı. Kendisini fark eden birkaç yeni çırağın yüzlerini izledi. Artık hiç biri ters ters veya burunlarının üzerinden bakmıyordu. Yeni çıraklardan bazılarının bakışları, cüppesindeki armaya Sonea'nm Yüce Lord'un gözde çırağı olduğunu gösteren sembole takılsa da hemen gözlerini kaçırıyorlardı. Koridorun sonuna ulaşınca Giriş Salonu'nun narin, büyüyle şekillendirilmiş merdivenlerinden inmeye baş- 10 ladı. Botları basamaklarda yumuşak, zil sesi benzeri bir ses çıkarıyordu. Salonda, merdivenlerden başka çıraklar çıkmaya başlayınca çınlayan ayak sesleri yankılandı. Sonea başını kaldırıp baktığında üç çırağın kendisine doğru çıktığını gördü ve omurgasında bir ürperti dolaştı. Üçlünün ortasındaki çırak Regin'di. Yanında en yakın iki arkadaşı Kano ve Alend vardı. Sonea yüz ifadesini sakin tutarak inmeye devam etti. Regin, Sonea'yı fark ettiğinde gülümsemesi kayboldu. Birbirilerini geçerlerken bakışları bir an için Sonea' mnkilerle buluştuysa da başka bir yöne baktı. Sonea geriye doğru şöyle bir bakıp içini çekti. Meydan Okuma'dan beri bütün karşılaşmaları böyle geçmişti. Regin saygıdeğer, ağırbaşlı bir mağlup tavrına bürünmüştü; ki Sonea'da buna izin veriyordu. Mağlubiyetiyle dalga geçmek çok keyif verici olabilecek olsa da; Sonea emindi ki, böyle bir şey yaparsa Regin, kimin yaptığı belli olmayacak ince tuzaklarla intikamını alırdı. Birbirilerini görmezden gelmeleri ikisi için de çok daha iyi oluyordu. Regin'i izleyicilerin önünde yenmiş olması çektiği işkencenin bitmesinden daha başka şeyler de getirmişti hayatına. Görünüşe göre diğer çırakların ve öğretmenlerin çoğunun saygısını da kazanmıştı. Artık sadece, bir Armma'da güçleri ilk kez uyanan varoş kızı değildi. O günü hatırlayınca hüzünlü bir şekilde gülümsedi. Ben de büyü kullandığım için en az onlar kadar şaşırmıştım. Artık Hırsızlarla anlaşma yaparak, yakalanmaktan

korkan "kaçak" da değildi. O zamanlar iyi bir fikir gibi görünmüştü, diye düşündü, Lonca'nın beni öldürmek istediğini sanıyordum. Sonuçta daha önce Evler'in dışından kimseyi eğitmemişlerdi. Ama Hırsızlar'ın da pek işine 11 yaramadım. Güçlerimi bir işe yarayacakları şekilde kontrol etmeyi asla başaramamıştım. Her ne kadar bazıları hâlâ buna kızsa da artık Lord Fergun'un çöküşüne sebep olan varoşlu kız olarak da görülmüyordu. Beni entrikalarına alet etmek için Cery'yi kaçırıp öldürmekle tehdit etmemeliydi. Lonca'yı, alt sınıftan insanların büyü öğretilmeyecek kadar güvenilmez olduğuna ikna etmek istiyordu; ama bunun yerine bazı büyücülerin güvenilmez olduğunu göstermiş oldu. Tekrar koridordaki çırakları düşünen Sonea gülümsedi. Temkinli bakışlarından, hatırladıkları ilk şeyin Meydan Okuma'yı ne kadar kolay kazandığı olduğunu tahmin edebiliyordu. İleride ne kadar güçlü olacağını merak ediyorlardı. Sonea bazı eğitmenlerin bile kendisinden biraz çekindiklerini tahmin edebiliyordu. Merdivenlerden indikten sonra Giriş Salonu'ndan geçip, Akademi açık kapılarına ulaştı. Eşikte durup bahçenin köşesindeki gri, iki katlı binaya baktı ve gülümsemesinin silindiğini fark etti. Meydan Okuma'dan beri bir yıl geçmiş ama bazı şeyler hiç değişmemişti. Çırakların saygısını kazanmış olmasına rağmen hâlâ hiç yakın arkadaşı yoktu. Bütün çıraklar, kendisinden veya gardiyanından çekiniyor değildi. Birçok çırak Meydan Okuma'dan beri sohbetlerine Sonea'yı da dahil etmek istemişlerdi. Sonea sınıf içinde ve gün ortasında onlara katılmaktan memnuniyet duysa da diğer zamanlarda yaptıkları davetleri reddediyordu. İçini çekip Akademi basamaklarından inmeye başladı. Arkadaşlık kuracağı herkes, Yüce Lord için ona karşı kullanabileceği yeni bir araç halini alabilirdi. Lonca'ya Akkarin'in suçlarını açıklama fırsatı bulsa bile, böyle bir durumda önemsediği herkes büyük bir tehlike 12 altında olacaktı. Akkarin'e daha fazla kurban adayı sun-

manın bir anlamı yoktu. Arkadaşı Cery ile gizlice Lonca'ya girdikleri geceyi düşündü; iki buçuk yıldan fazla olmuştu. Her ne kadar Lonca'nın kendisini öldürmek istediğine inansa da riske girmeye değeceğini düşünmüştü. Güçlerini kontrol edemiyordu ve bu yüzden Hırsızlar'm da hiçbir işine yaramıyordu. Cery de büyücüleri izleyerek belki bir şeyler öğrenebilir diye ummuştu. O gece, daha sonra, büyüleyici bulduğu birçok şey gördükten sonra, diğerlerinden ayrı duran gri bir binaya yaklaşmıştı. Bir havalandırma ızgarasından içeriye baktığında siyah cüppeli bir büyücünün garip bir büyü yapmasına şahit olmuştu... Büyücü parıldayan bir hançer çıkardı ve başını kaldırıp hizmetkarına baktı. "Dövüş beni zayıflattı. Gücüne ihtiyacım var." Hizmetkar bir dizinin üzerine çöküp kolunu uzattı. Büyücü bıçağı adamın tenine sürttü, ardından bir elini yaranın üzerine koydu...... sonra Sonea garip bir şey hissetti, sanki kulağının etrafında böcekler çırpınıyordu. Sonea hatırladıkça ürperdi. O gece ne gördüğünü anlamamış ve ardından o kadar çok şey olmuştu ki üstünde hiç durmamıştı. Güçleri öyle tehlikeli bir hal almıştı ki Hırsızlar onu Lonca'ya teslim etmek zorunda kalmışlar ve Sonea da Lonca'nın amacının onu öldürmek değil onlara katılmasını istemek olduğunu anlamıştı. Ardından Lord Fergun, Cery'yi kaçırıp, Sonea'ya kendisiyle işbirliği yapması için şantaj yapmıştı. Fakat Cery, Akademi'nin altında tutsak halde bulunduğunda; Sonea' ya, Fergun tarafından şantaj yapıldığı ispatlansın diye, Yönetici Lorlen tarafından 13 yapılan gerçek oku-ma, Savaşçı'nın planlarını suya düşütmüştü. Bu gerçek okuma sırasında yeraltında bir odada şahit olduğu siyah cüppeli büyücünün anısı da açığa çıkmıştı. Lorlen büyücüyü tanımıştı; dostu ve Lonca Yüce Lordu Akkarin... Ayrıca yasak olan kara büyü ayinini de tanımıştı. Sonea, Lorlen'in zihninden bir kara büyücünün neler yapabileceğini öğrenmişti. Akkarin yasak sanatı kul-

lanarak doğal sınırının çok üstünde bir güce sahip olabilirdi. Yüce Lord zaten alışılmadık derecede güçlüydü; fakat bir kara büyücü olarak bu gücün sınırları o kadar büyürdü ki Lorlen, Tüm Lonca'nm birleşmiş gücünün bile onu yenmeye yetemeyeceğini düşünüyordu. Bu sebeple Lorlen, Akkarin ile doğrudan yüzleşmenin mümkün olamayacağına karar vermişti. Yüce Lord'un suçu, bir şekilde kendisi ile başa çıkabilme olanağı bulunana kadar gizli kalmalıydı. Sadece Sonea'nm gardiyanı olan Rothen'e bu gerçeği açıklamıştı; zaten Sonea'yı eğitirken zihninde bu anıyı görüp gerçeği öğrenmesi neredeyse kaçınılmazdı. Sonea, Rothen aklına gelince önce ani bir üzüntü, ardından da donuk bir öfke hissetti. Rothen kendisi için bir öğretmen veya gardiyandan fazlası olmuştu; onu babası gibi görmeye başlamıştı. Rothen'in içten desteği ve çok yardımı olmuştu. Peki Rothen bu desteğinin sonunda ne elde etmişti? Regin tarafından başlatılan, Rothen'in gardiyanlığının, Sonea'nm yatak arkadaşlığının karşılığı olduğu dedikodusu... Ardından tam dedikodular ve şüpheler geçmiş görünürken her şey birden tepetaklak olmuştu. Akkarin, Rothen'in dairesine gelip sırrını bildiklerini öğrendiğini söylemişti. Lorlen'in zihnini okumuştu ve onlarmkini de 14 okumak istemişti. Akkarin'in savaşamayacakları kadar güçlü olduğunu bildiklerinden reddetmeye cüret edememişlerdi. Ardından Akkarin'in odada bir ileri bir geri yürümeye başladığını hatırlıyordu Sonea. "İkiniz de fırsatınız olsa beni afişe edersiniz" dedi Akkarin. "Sonea'nın gardiyanlığını alacağım. O senin sessizliğinin garantisi olacak. O benimleyken kimseye kara büyü ile uğraştığımı söyleyemezsin." Gözleri Sonea'ya kaydı. "Ve Rothen'in sağlığı da senin işbirliği yapacağının garantisi olacak." Sonea, Yüce Lord'un Konutu'na giden patikada ilerlemeye başladı. Bu yüzleşme o kadar uzun süre önce olmuştu ki sanki başka birinin ya da okuduğu bir hikayedeki bir karakterin başından geçmiş gibi geliyordu. Son bir buçuk yıldır Akkarin'in gözdesiydi ve korktuğu kadar kötü değildi. Kendisini bir güç kaynağı olarak kullanmamış ya da şeytani işlerine alet etmeye çalış-

mamıştı. Her İlkgün akşamı beraber yedikleri şatafatlı akşam yemeğinin dışında nadiren Akkarin'i görüyordu. Konuştuklarında ise bu sadece Sonea'nın Akademi'deki eğitimi üzerine oluyordu. O bir gece hariç, diye düşündü. Hatırladıkça yürüyüşü yavaşlamaya başladı. Aylar önce, derslerden sonra konuta döndüğünde alt kattan gelen gürültü ve bağrışmayı duymuştu. Alt kata indiğinde Akkarin'in bir adamı kara büyü ile öldürdüğünü görmüştü. Akkarin adamın Sachakalı olduğunu ve kendisini öldürmeye gelmiş bir suikastçı olduğunu iddia etmişti. "Neden onu öldürdün?" diye sordu. "Neden onu Lonca'ya teslim etmedin?" "Çünkü şüphesiz senin de tahmin edebileceğin gibi o ve onun gibiler benim hakkımda Lonca'nın bilmesini 15 istemeyeceğim şeyler biliyorlar. Bu insanların kim olduğunu ve neden beni öldürmek istediklerini merak ediyor olmalısın. Sana sadece şunu söyleyebilirim: Sachakalılar hâlâ Lonca' dan nefret ediyorlar ama aynı zamanda bizden korkuyorlar da. Zaman zaman beni sınamak için böyle birini yollarlar." Sonea, Kyralia'nın komşusu hakkında, herhangi bir üçüncü-yıl çırağı kadarını biliyordu. Bütün çıraklara Sachaka İmparatorluğu ile Kyralia arasındaki savaş öğretilirdi. Kyralia, savaşı Lonca'yı kurup, büyü bilgisini paylaşarak kazanmıştı. Yedi asır sonra Sachaka İmparatorluğu'ndan geriye pek bir şey kalmamıştı ve Sachaka'nm çoğu çorak topraklardan ibaretti. Düşündüğünde Sachakalıların hâlâ Lonca'dan nefret etmesine inanmak zor değildi. Büyük ihtimalle Sachaka'nm Müttefik Ülkelerin bir parçası olmamasının da sebebi buydu. Kyralia, Elyne, Vin, Lonmar ve Lan'm aksine bütün büyücülerin Lonca'da eğitilmesi anlaşmasına bağlı değildi. Sachaka'da hâlâ büyücülerin olması kuvvetle muhtemeldi; fakat Sonea onların iyi bir şekilde eğitilmiş olduklarından şüpheliydi. Eğer bir tehdit olsalardı Lonca'nm kesinlikle bundan haberi olurdu. Kaşlarını çattı. Belki de bazı büyücüler biliyordu. Belki de bu sadece Yüksek Büyücüler ile Kral'm bildiği bir sırdı. Kral sıradan kişilerin Sachakalı

büyücülerin varlığı yüzünden endişelenmesini istemiyordu... tabi bu büyücüler ciddi bir tehdit haline gelmediği sürece. Suikastçılar yeterli bir tehdit sayılırlar mıydı? Başını salladı. Ara sıra Yüce Lord'u öldürmeye gönderilen bir suikastçıyı Akkarin, bu kadar rahatlıkla savuşturabildiğine göre ciddi bir olay sayılamazdı. Adımlarını yavaşlattı. Belki de Akkarin'in onları sa- 16 vtişturabilmesinin sedebi kendisini kara büyü ile güçlendirmiş olmasıydı. Kalbi bir an göğsünde çırpındı. Bu, suikastçıların korkutucu derecede güçlü olduğu anlamına gelirdi. Akkarin suikastçıların kendisinin kara büyü kullandığım bildiklerini söylemişti. Böyle bir durumda onu öldürme şansları olmasa saldırma riskine girmezlerdi. Bu suikastçıların da kara büyü kullandığını göstermez miydi? Ürperdi... Ve ben her gece öldürmeye çalıştıkları adamla aynı çatı altında uyuyorum. Belki de Lorlen'in Akkarin'den kurtulmak için henüz bir yol bulmamış olmasının sebebi buydu. Belki de Akkarin'in kara büyü kullanmak için iyi bir sebebi olduğunu biliyordu. Belki de Akkarin'i afişe etmek gibi bir niyeti yoktu. Hayır, diye düşündü. Akkarin'in sebepleri onurlu olsaydı rehinesi olmazdım. Sebeplerinin iyi olduğunu kanıtlayabiliyor olsaydı bunu denemiş olurdu. İki büyücü ve bir çırak; gece-gündüz onu alaşağı etmenin bir yolunu arıyor olmazlardı. Ve eğer benim iyiliğimi bu kadar istiyorsa, neden beni suikastçıların kendisine saldıracağı ilk yer olan konutunda tutuyordu? Lorlen'in de kendisinin iyiliğinden endişe ettiğini biliyordu. Akkarin'in amacının iyi olduğunu düşünseydi bunu kendisine çoktan söylemiş olurdu. Olduğundan daha kötü bir durumda olduğunu düşünmesini kesinlikle istemezdi. Aniden Lorlen'in parmağmdaki yüzüğü hatırladı. Bir yıldan uzun süredir şehirde, kırmızı mücevherli gümüş bir yüzük taşıyan bir katille ilgili söylentiler dolaşıyordu. Tıpkı Lorlen'in taktığı gibi bir yüzük... Ama bu bir tesadüf olmalıydı. Lorlen'in zihnini biraz

17 fı-ıunı CANAVAN bilirdi ve Lorlen'in birini öldürmesini hayal bile edemiyordu. Sonea konutun kapısına geldiğinde durup derin bir nefes aldı. Ya Akkarin'in öldürdüğü adam bir suikastçı değilse? Ya sadece Akkarin'in suçunu öğrenmiş Sachakalı bir diplomatsa ve Akkarin onu öldürmek için kendi konutuna çektiyse... ve ardından adamın bir büyücü olduğunu öğrendiyse? Kes\ Yeteri Başını sanki bu faydasız spekülasyonları kafasından atabilecekmiş gibi iki yana salladı. Aylardır bu olasılıkları düşünüyordu, bütün gördüğü ve duyduğu şeylerin tekrar tekrar üzerinden geçiyordu. Her hafta yemek masasında karşısında oturan Akkarin'e neden kara büyü kullandığını soracak cesareti toplamaya çalışmış fakat bir türlü yapamamıştı. Eğer cevapların doğru olacağından emin olamıyorsa sormanın ne anlamı vardı? Uzanıp kapı koluna hafifçe dokundu. Her zamanki gibi kapı dokunur dokunmaz açıldı. Sonea içeri girdi. Akkarin'in uzun, karanlık gölgesi konuk odasındaki koltuklardan birinden ayağa kalktı. Sonea tanıdık bir korku hissetti; fakat bu hissi geldiği kadar çabuk bir kenara itti. Akkarin'in üzerinde süzülen bir ışık küresi gözlerini karanlıkta bırakıyordu. Dudakları sanki biraz eğleniyormuş gibi yukarı doğru kıvrıldı. "İyiakşamlar Sonea." Sonea eğildi. "Yüce Lord." Akkarin'in soluk eli merdiven girişini gösterdi. Sonea kitaplarının ve notlarının içinde durduğu kutusunu bir kenara koyarak merdivenlere yürüdü ve çıkmaya başladı. Akkarin'in ışık küresi, Yüce Lord, Sonea'yı takip ederken merdivenlerin ortasında süzülüyordu. So- 18 nea ikinci kata çıktı ve koridorda ilerleyip; geniş bir maa ve etrafında çok sayıda sandalye bulunan bir odaya airdi- İçerideki lezzetli kokuları alınca, Sonea'mn midesi hafifçe guruldadı. Akkarin'in hizmetkarı Takan, Sonea otururken hafifçe eğildi ve çıktı.

"Bugün ne çalıştınız Sonea?" diye sordu Akkarin. "Mimarlık," diye yanıtladı Sonea "İnşa yöntemleri." Akkarin'in bir kaşı hafifçe kalktı. "Taşı büyüyle şekillendirmek gibi mi?" "Evet.". Akkarin düşünceli bir şekilde bakmaya başladı. Takan odaya büyük bir tepsi taşıyarak geldi. Masaya tepsiden birçok küçük kase koyup tekrar çıktı. Sonea, Akkarin'in kaselerden seçim yapmasını bekledi. Ardından o da kendisine yemek aldı. "Peki bu işlemi zor mu buldun yoksa kolay mı?" Sonea bir an durakladı. "İlk başta zordu ama sonra kolaylaştı. Yapılışı... Şifa'dan çok farklı değil." Akkarin'in bakışları keskinleşti. "Doğru. Peki hangi anlamda farklı?" Sonea bir süre düşündü. "Taşlarda insan vücudunda olan doğal direnç kalkanı yok. Taşların teni yok." "Bu da doğru fakat kalkan benzeri bir şey yaratılabilir, eğer..." Akkarin'in sesi yavaşça söndü. Sonea başını kaldırdığında Akkarin'in kaşlarını çatmış bir şekilde arkasındaki duvara baktığını gördü. Akkarin'in bakışları Sonea'nmkilere kaydı, ardından Yüce Lord rahatlayarak masaya bakmaya başladı. "Bu -gece katılmam gereken bir görüşme var," dedi 19 aniden sandalyesini geriye iterken. "Yemeğin geri kalanının tadını çıkar Sonea." Sonea şaşkınlıkla Akkarin'in kapıya doğru ilerlemesini izledi, ardından yarı yenmiş yemeğine baktı. Bazen haftalık akşam yemeğine geldiğinde Takan'ın Yüce Lord'un yemeğe katılamayacağı müjdesini vermek için konuk odasında beklediğini görürdü. Ama şimdiye kadar Akkarin, sadece iki kez yemeği yarım bırakmıştı. Omzunu silkip yemeğe devam etti. Yemeğini bitirdiğinde Takan tekrar içeri girdi. Masadaki kaseleri ve tabakları toplayarak tepsiye koydu. Sonea, Takan'ı izlerken kaşlarının arasında çok hafif bir çatıklık olduğunu gördü. Endişeli gözüküyor, diye düşündü. Daha önceki şüphelerini hatırlayınca omurgasına bir ürperti yayıldı. Takan başka bir suikastçının Akkarin'i

aramak için konuta girmesinden mi korkuyordu? Bir anda Sonea'nın tek istediği Akademi'ye geri dönmek olmuştu. Ayağa kalkıp hizmetkara baktı. "Tatlıyı boş ver Takan." Adamın yüzü hafifçe değişti. Yüzdeki hayal kırıklığını fark eden Sonea, kendini biraz suçlu hissetmesine engel olamadı. Takan, Akkarin'in sadık hizmetkarı olabilirdi; fakat aynı zamanda yetenekli de bir aşçıydı. Acaba özellikle gurur duyduğu bir yemek yapmış; ama ikisinin de yemeden kalkmasına mı üzülmüştü? "Tatlı... birkaç saat bekleyebilecek türde mi?" diye sordu Sonea çekinerek. Takan bir an Sonea'nın bakışlarına karşılık verdi ve Sonea bu bakışlardaki hürmetkar tavrın arkasında pek de saklı olmayan keskin zekanın izlerini gördü. "Bekler leydim. Döndüğünüzde odanıza getirmemi 20 Yüce tord - Kara Büyünün Sırrı ister misiniz?" "Elbette," Sonea başıyla onayladı. "Teşekkür ederim." Takan eğildi. Sonea odadan çıkıp koridorda ilerledi ve merdivenlerden inmeye başladı. İlk kez olmayarak Takan'ın Akkarin'in sırlarının nasıl bir parçası olduğunu merak etti Akkarin'in Takan'dan güç aldığına tanık olmuştu fakat Takan belli ki bu yüzden zarar görmüş değildi. Suikastçının geldiği gece ise Akkarin, Sonea'ya Takan'ın Sachaka'dan geldiğini söylemişti. Bu da akla başka bir soruyu getiriyordu. Eğer Sachakalılar Lonca'dan bu kadar nefret ediyorsa neden içlerinden biri Yüce Lord'a hizmet ediyordu? Ayrıca Takan neden bazen Akkarin'e "Lordum" yerine "Efendi" diye hitap ediyordu? Lorlen bir ulak geldiğinde, inşa malzemeleri ile ilgili bir emir dikte ettiriyordu. Haberciden kağıdı alan Lorlen okuyup başıyla onayladı. "Ahır ustasına aracımı hazırlamasını söyle." "Hemen, lordum." Ulak eğilip odadan çıktı. "Yine Yüzbaşı Barran'ı mı ziyaret edeceksiniz?" diye1 sordu Osen.. Lorlen yardımcısına sert bir şekilde gülümsedi. "Korkarım öyle." Osen'in bir kağıdın üzerinde tuttuğu kaleme bakıp başını iki yana salladı. "Kafam karıştı," diye

ekledi. "Bunu yarın bitiririz." Osen kalemi kuruladı. "Umarın Barran bu sefer katili bulmuştur." Lorlen'i ofisin dışına takip etti. "İyi ge- 21 çeler Yönetici." "İyi geceler Osen." Yardımcısı, Akademi koridorunda Büyücüler Makamı'na doğru ilerlerken Lorlen genç büyücüyü süzdü. Osen; Lorlen'in, Muhafız Evi'ne yaptığı düzenli ziyaretlerini başladıktan kısa bir süre sonra fark etmişti. Genç adam gözlemciydi ve Lorlen karmaşık bahaneler yaratmaya çalışmaması gerektiğini biliyordu. Bazen gerçeğin belirli bir miktarını söylemek kandırmaktan daha iyiydi. Osen'e Akkarin'in kendisini, Muhafızlar'm cinayetler ve katil hakkındaki soruşturmalarını izlemekle görevlendirdiğini açıklamıştı. "Neden siz?" diye sormuştu Osen. Lorlen bunu bekliyordu. "Oh, boş zamanlarımda uğraşacak bir şeye ihtiyacım vardı," diye espri yapmıştı. "Barran bir aile dostu. Bu cinayetlerle ilgili şeyleri bana zaten anlatıyordu, böylece bu bilgi alışverişi resmi bir hal aldı. Başkasını da görevlendirebilirdim fakat gelişmeleri ikinci elden öğrenmek istemedim." "Lonca'nm ilgilenmesini gerektirecek belirli bir sebep olup olmadığını sorabilir miyim?" "Sorabilirsin," diye yanıtlamıştı Lorlen bir gülümseme ile. "Ben de cevap vermeyebilirim. Sence bir sebep var mı?" "Şehirdeki bazı kişilerin bu cinayetlere büyünün karıştığına inandıklarını duydum." "İşte bu sebeple Lonca bu durumu gözlüyor gözükmeli. İnsanlar sorunları görmezden gelmediğimizi görmeli. Fakat çok da fazla ilgi göstermemeye dikkat etmeliyiz, yoksa bu söylentilerin doğru olduğu zannedilir." Osen, Lorlen'in Muhafızlar'a yaptığı ziyaretlerin bilgisini kendine saklamaya ikna olmuştu. Eğer Lonca'nm 22 Yüce Lord - Kara Büyünün Sun kalanı Lorlen'in Yüzbaşı Barran'm araştırmasını izı diâini öğrenirse onlar da işe büyünün karışıp karışmadığını merak ederlerdi.

Lorlen hâlâ büyünün işe karışmış olduğundan çok emin değildi. Bir yıldan uzun bir süre önce saldırıya uğrayan birisi ölmeden önce, katilin büyü ile saldırdığını iddia etmişti. Kurbanın vücudundaki yanıklar ısıvuruşu izlerine benziyordu; fakat Barran o olaydan sonra katil ya da katillerin büyü kullandığına dair başka bir iz bulamamıştı. Barran katilin kaçak bir büyücü olma olasılığını kendine saklamayı şimdilik kabul etmişti. Lorlen, Barran'a eğer haberler yayılırsa Kral ve Evler'in, daha önce Sonea için başlatılan av gibi bir avın başlatılmasını bekleyeceklerini söylemişti. Ama o deneyimden öğrenmişlerdi ki şehri büyücülerin sarması, kaçağın bir yerlerde saklanmasından başka bir işe yaramazdı. Lorlen, Giriş Salonu'na doğru ilerledi. Arabasının ahırlardan çıkıp Akademi merdivenlerine doğru ilerlemesini izledi. Araç durduğunda merdivenlerden indi ve sürücüye gitmek istediği yeri söyleyip araca bindi. Peki ne biliyoruz? diye sordu kendine. Haftalar, bazen aylar boyunca, kurbanlar aynı ayinsel yöntemle öldürülüyorlardı... Hem de zaman zaman bir kara büyü ayinini andıran bir yöntemle. Ardından bir müddet cinayetler duruyordu. Ve sonra yine yeni bir cinayet serisi başlıyordu. Bunlar da ayinsel yöntemlerle işleniyorlardı; fakat bir önceki ile aralarında küçük de olsa farklılıklar oluyordu. Barran yöntemdeki değişimle ilgili olası sebepleri iki ana kategoride toplamıştı. Ya katil sürekli alışkanlıklarını değiştiren tek bir kişiydi ya da her cinayet dizisi farklı bir kişi tarafından işleniyordu. Tek bir kişi, yaka- 23 lanmasını önlemek veya ayini mükemmelleştirmek için alışkanlıklarını değiştirebilirdi; bir dizi katil olması ise bir çete ya da oluşumun bir tür sınav ya da sınama için cinayet işlettiği anlamına gelebilirdi. Lorlen parmağmdaki yüzüğe baktı. Katili görüp de hayatta kalabilecek kadar şanslı birkaç tanık katilin elinde kırmızı mücevherli bir yüzük gördüklerini söylemişlerdi. Bunun gibi bir yüzük mü? diye düşündü Lorlen. Akkarin; Lorlen, Sonea ve Rothen'in, kendisinin kara büyüye vakıf olduğunu ve kullandığını, bildiklerini öğrendiği gece, kendi kanı ve kırdığı bir bardağın dibini

kullanarak, parmağındaki kırmızı mücevheri yaratmıştı. Bu onun, Lorlen'in duyduğu ve gördüğü her şeyden haberdar olmasını ve diğer büyücüler duymadan zihinsel iletişim kurabilmelerini sağlıyordu. Ne zaman cinayetler bir kara büyü ayiniyle benzerlik gösterse Lorlen, Akkarin'in sorumlu olup olmadığım düşünmekten alamıyordu kendini. Akkarin insanların arasında bir yüzük takmıyordu ama Lonca'dan çıktıktan sonra parmağına bir yüzük geçirmesi gayet olasıydı. Fakat bunu neden yapsın ki? Kendisinin yaptıklarını sürekli izlemesine gerek yoktu ki. Ya yüzük başka birinin, katilin ne yaptığını görmesini sağlıyorsa? Lorlen kaşlarını çattı. Akkarin neden başka birinin kendisinin yaptıklarını gözlemesini isteyebilirdi ki? Tabi başka birinden emir almıyorsa... İşte bu dehşet verici bir olasılıktı... Lorlen içini çekti. Bazen, gerçeği asla öğrenemeyeceğini düşünüyordu. Eğer katil Akkarin ise bütün bu cinayetler yüzünden, kendini kısmen sorumlu hissedeceğini biliyordu. Uzun süre önce, Sonea'dan Akkarin'in kara büyü ile uğraştığını ilk öğrendiğinde, bu işi çözme- 24,. pakat Lonca'nın olası bir savaşta, Akkarin'i yenememe olasılığından korkmuştu. Bu yüzden Lorlen, Yüce Lord'un suçunu bir sır olarak aklarmşti- Sonea ve Rothen'i de aynını yapmaya ikna etmişti- Sonra Akkarin, suçunun bilindiğini öğrenmiş ve Sonea'yı, Lorlen ve Rothen'in sessizliğini garanti altına almak için rehin almıştı. Artık Lorlen, Sonea'nm hayatını riske atmadan Akkarin'e karşı herhangi bir hareket yapamıyordu. Ama katilin Akkarin olduğunu öğrensem ve Lonca'- nın ona karşı duracak güce sahip olduğunu düşünsem bir an bile duraksamazdım. Ne eski dostluğumuz, ne de Sonea'nın hayati tehlikesi, yaptıklarına devam etmesine göz yummamı sağlardı. Kaldı ki parmağındaki şu yüzük sayesinde, Akkarin zaten bunları gayet iyi biliyor olmalıydı. Tabi ki Akkarin katil olmayabilirdi. Lorlen'e cinayetleri araştırmasını söylemişti ama bu hiçbir şeyi ispatlamazdı. Basitçe Muhafizlar'm, olayları çözmelerine ne

kadar yaklaştıklarını öğrenmek istiyor olabilirdi... Araç durdu. Lorlen pencereden bakıp da Muhafız Evi'nin önünde olduklarını görünce şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. O kadar düşüncelere gömülmüş bir haldeydi ki yolculuğu hissetmemişti bile. Sürücü kapıyı açmak için inerken araç hafifçe sallandı. Lorlen araçtan indi ve Muhafız Evi'nin girişine doğru ilerledi. İçerideki dar salonda Yüzbaşı Barran kendisini karşıladı. "İyi akşamlar Yönetici. Bu kadar çabuk geldiğiniz için teşekkürler." Barran hâlâ genç olmasına karşın, kaş çatma çizgileri alnında belirmeye başlamıştı. Bu çizgiler bu gece daha da derin görünüyorlardı. 25 "İyi akşamlar Yüzbaşı." "İlginç haberlerim ve size göstermek istediğim bir şey var. Hemen ofisime geçelim mi?" Lorlen, yan koridora sapıp dipteki küçük bir odaya giren Barran'ı takip etti. Bina, akşamları her zaman bir grup muhafızın hazır bulunmasına rağmen sessizdi. Barran, Lorlen'e bir koltuğu işaret edip kapıyı kapattı. "Hırsızlar'm da katili aramakta olduğunu düşündüğümü söylediğimi hatırlıyor musunuz?" "Evet." Barran çarpık bir şekilde gülümsedi. "Bir anlamda bu doğrulandı diyebiliriz. Muhafızlar ve Hırsızlar bu cinayetleri araştırırken yollarının kesişmemesi mümkün değildi tabi. Görünüşe göre aylardır burada bir casusları varmış." "Casus mu? Muhafızlar arasında mı?" "Evet. Onurlu bir adam bile bu katilin yakalanmasına yarayabilecek olan bilgileri para karşılığında satmak konusunda baştan çıkabilir... hele Muhafızlar bir sonuç elde edemezken." Barran omzunu silkti. "Bu casuslar kim bilmiyorum; fakat şu an onları rahat bırakmaktan da memnunum." Lorlen kıkırdadı. "Eğer Hırsızlarla görüşme konusunda tavsiye isteseydin sana Lord Dannyl'i gönderebilirdim ama kendisi artık Elyne Lonca Büyükelçisi" Yüzbaşı'nın kaşları kalktı. "İlginç tavsiyelerde bulunabilirdi, hiç böyle bir fırsat yakalayamamış olsam da. Fakat Hırsızlarla işbirliği içeren görüşmeler yapmayı

düşünmüyorum. Evler bunu asla onaylamazlar. Casuslardan biriyle, gizli bir şekilde, öğrenebileceği her şeyi bana da anlatması konusunda bir anlaşma yaptım. Verdiği bilgilerden hiç biri henüz yararlı olmadı; fakat yine 26 işime yarayabilecek bir şeylere götürebilirler." K larının arasındaki çizgi tekrar derinleşti. "Şimdi size termem gereken bir şey var. Bir sonraki kurbanı? elemek istemiştiniz. Bu gece bir tane bulundu ve ceset buraya getirildi." Lorlen, sanki omurgasının içine buz gibi bir hava girmişçesine ürperdi. Barran kapıyı işaret etti. "Ceset bodrumda. Hemen görmek ister misiniz?" "Evet." Lorlen ayağa kalkıp Barran'ı dışarıya, koridora doğru takip etti. Yüzbaşı merdivenlerden bir alt kata inip başka bir koridorda ilerlerlerken sessiz kaldı. Hava burada daha soğuktu. Ağır ahşap bir kapının önünde duran Barran kilitli kapıyı açtı. Koridora güçlü bir ilaç kokusu yayıldı; fakat bu koku bile alttaki nahoş kokuyu bastıramıyordu. Önlerindeki oda çok az eşya ile döşenmişti. Üç çıplak duvarın ortalarında üç sade tezgah duruyordu. Tezgahlardan birinde çıplak bir erkek cesedi yatıyordu. Başka birindeyse düzgünce katlanmış bir grup giysi duruyordu. Yakma gelen Lorlen cesedi gönülsüzce inceledi. Son dönemdeki bütün cinayetler gibi bu adam da kalbinden bıçaklanmıştı ve adamın boynunun bir yanında sığ bir kesik vardı. Bunun dışında adamın ifadesi beklenmedik derecede huzurluydu. Barran kurbanın bulunduğu yeri anlatmaya başladığında Lorlen, Gece Odası'ndaki sıradan bir sosyal Lonca buluşmasında kulak misafiri olduğu bir sohbeti hatırladı. Genç bir şifacı olan Lord Darlen üç arkadaşına bir hastayı anlatıyordu. "Geldiğinde ölmüştü;" demişti Darlen başını iki yana sallayarak, "fakat karısı yine de bir operasyon yapmamı 27 istedi. Böylece elimizden geleni yaptığımıza emin olacaktı. Ben de kontrol ettim."

"Peki hiçbir şey bulamadın mı?" Darlen yüzünü buruşturmuştu. "Öldükten sonra bedende saptanabilecek bir sürü yaşam enerjisi kalır. Çürümenin başlamasından dolayı aktif olan bir sürü organizma vardır; fakat adamın kalbi hareketsiz, zihni ise sessizdi. Buna rağmen başka bir kalp atışı fark ettim. Küçük ve yavaş ama kesinlikle bir kalp atışı..." "Bu nasıl olabilir? İki kalbi mi varmış?" "Hayır." Darlen'in sesi ıstırap içindeydi. "Adamın... boğazına bir şevli kaçmış." Bir anda iki şifacı da kahkaha atmaya başlamışlardı. Üçüncü arkadaşları olan genç Simyacı kafası karışmış görünmüştü. "Boğazında bir şevlinin ne işi var? Onlar zehirlidir. Biri adamı öldürmüş mü?" "Hayır." Darlen içini çekmişti. "Isırıkları zehirlidir; fakat derileri, mutluluk verici ve hayal görmeye yol açan bir maddeyle kaplıdır. Bazıları bu etkiyi çok sever. Bu yüzden bu sürüngenlerin derisini emiyorlar." "Sürüngenlerin derisini mi emiyorlar?" Genç Simyacı'nın inanamadığı belliydi. "Peki sen ne yaptın?" Darlen'in yüzü kızarmıştı. "Şevli boğulmak üzereydi, ben de onu dışarı çıkardım. Kadın, kocasının alışkanlıklarını bilmiyordu. Bir anda isterik hale geldi. Evinin şevli istilasına uğradığı ve gece uyurken birinin ağzına tırmanıp içeri girmeye çalışacağı korkusundan evine gidemedi." Bu, iki Şifacı'yi tekrar kahkahalara boğmuştu. Lorlen bu anı sebebiyle neredeyse gülümsüyordu. Şifacılar'ın da bir espri anlayışı olmalıydı, her ne kadar bu genellikle garip bir espri anlayışı olsa da. Fakat hatırladığı bu 28 ma kendisine bir fikir vermişti. Ölü bir vücutta h len bol miktarda enerji olmalıydı ama kara büyü ile "Idürülen birinden bütün enerjisi çekilmiş olurdu. rıen'in katilin kara büyü kullanıp kullanmadığını lamak için tek yapması gereken kurbanı Şifa hisleriyle incelemekti. Barran olay yerini anlatmayı bitirince Lorlen bir adım öne çıkıp gözlerini kapattı ve his-, lerini cesede gönderdi. Ne kadar kolay olduğunu görünce şaşırdı. Sonra canhlardaki doğal kalkanın ölüm anında ortadan kalktığını hatırladı. Zihnini odaklayarak cesedi araştırdı ve sadece

çok hafif bir yaşam enerjisi izi buldu. Çürüme işlemi kesilmişti çünkü cesette bu işlemi başlatacak canlı hiçbir şey kalmamıştı. Gözlerini açarak elini cesedin kolundan çekti. Kurbanın boynundaki sığ kesiğe baktı, artık adamı öldüren yaranın bu olduğundan emindi. Kalbin oradaki bıçak yarası büyük ihtimalle daha sonra, daha makul bir ölüm sebebi yaratmak için yapılmıştı. Başını eğip parmağmdaki yüzüğü süzdü. Demek doğru, diye düşündü. Katil kara büyü kullanıyor. Ama bu adam Akkarin'in kurbanı mı yoksa şehirde başka bir kara büyücü mü var? 29 Bölüm 2 Yüce Lord'un Emirleri Rothen buharı tüten sumi bardağını alçak yemek masasından alıp konuk odasının pencerelerini çevreleyen kağıt perdelerin yanma gitti. Perdeyi hafifçe çekip bahçeleri izlemeye başladı. Bu sene bahar erken gelmişti. Çalılar ve ağaçlar küçük çiçeklerle kaplıydı ve yeni bahçıvan, yolların kenarına sıralar halinde parlak renkli çiçekler dikmişti. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen kimi çıraklar bahçede dolaşıyorlardı. Rothen fincanını kaldırıp bir yudum aldı. Sumi taze ve acıydı. Bir önceki geceyi düşününce yüzünü buruşturdu. Haftada bir kez yaşlı dostu Yaldin ve karısı Ezrille ile akşam yemeği yerdi. Yaldin, Rothen'in vefat etmiş olan akıl hocası Lord Margen'in bir dostuydu ve Rothen'e göz kulak olmayı hâlâ görevi olarak görüyordu; ki bu sebepten bir önceki geceki yemeklerinde Rothen'e, artık Sonea hakkında endişelenmeyi kesmesi gerektiğini söylemişti. "Hâlâ onu izlediğini biliyorum," demişti yaşlı büyücü. Rothen omzunu silkmişti. "Onun nasıl olduğu ile ilgileniyorum." Yaldin hafifçe burnunu çekmişti. "O Yüce Lord'un çırağı. Nasıl olduğunu sürekli gözlemene ihtiyacı yok." "Evet var," diye karşılık vermişti Rothen. "Sence Yüce 30 nun mutlu olup olmadığını umursuyor mu? Tek