T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL ANALİZ DERGİSİ

Benzer belgeler
Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri Nüfus; 1- Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı Genç (Çocuk) Nüfus ( 0-14 yaş )

T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL ANALİZ DERGİSİ

T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL ANALİZ DERGİSİ

1980'den Günümüze Türkiye ve İstanbul'da İstihdam

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2008 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2006 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

GENEL SOSYOEKONOMİK GÖRÜNÜM

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ 2006 NÜFUS VE KONUT SAYIM SONUÇLARINA GÖRE REVİZE EDİLMİŞ EKİM 2004 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI.

1844 te kimlik belgesi vermek amacıyla sayım yapılmıştır. Bu dönemde Anadolu da nüfus yaklaşık 10 milyondur.

TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Türkiye de işsizler artık daha yaşlı

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2007 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2010 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2016 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi. Doç.Dr.Tufan BAL

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2011 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2014 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2012 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2005 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2017 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2015 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2009 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2013 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU. Doç.Dr.Tufan BAL

İşgücü Piyasasında Gelişmeler: Döneminde Kadınlar ve Erkeklerin İstihdamı ve İşsizliği Ne Yönde Değişti? 1

ULUSAL ÖLÇEKTE GELIŞME STRATEJISINDE TRC 2 BÖLGESI NASIL TANIMLANIYOR?

Türkiye de Kentleşme

1. SOSYAL SERMAYE 1. (1) (2) 2. (3). (4) 3. (5) (6) 4.

Türkiye nin Nüfus Özellikleri ve Dağılışı

3. Emek Piyasası. Grafik-3.1: İşsizlik Oranları (yüzde)

ÇALIŞMA EKONOMİSİ II

Ekonomik Rapor Kaynak: TÜİK. Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

Nüfus ve Kalkınma İlişkisi: Türkiye (TÜİK'in Yeni Nüfus Projeksiyonları Işığında)

MAKROİKTİSAT (İKT209)

TR63 BÖLGESİ MEVCUT DURUM ANALİZİ DEMOGRAFİK GÖSTERGELER

TRB2 BÖLGESİ MEVCUT DURUM ANALİZİ. NÜFUS ve KENTLEŞME

Doğu ATEŞ ADRESE DAYALI NÜFUS KAYIT SİSTEMİ 2007 NÜFUS SAYIMI SONUÇLARI HAKKINDA İLK YORUMLAR

TRAKYA BÖLGESİ KADIN İŞGÜCÜ ANALİZİ

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME

Araştırma Notu 17/212

TARIMSAL İSTİHDAMA DAİR TEMEL VERİLER VE GÜNCEL EĞİLİMLER

tepav Nisan2011 N DEĞERLENDİRMENOTU 2008 Krizinin Kadın ve Erkek İşgücüne Etkileri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Günümüzdeki ilke ve kuralları belirlenmiş evlilik temeline dayanan aile kurumu yaklaşık 4000 yıllık bir geçmişe sahiptir. (Özgüven, 2009, s.25).

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

2002 HANEHALKI BÜTÇE ANKETİ: GELİR DAĞILIMI VE TÜKETİM HARCAMALARINA İLİŞKİN SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Araştırma Notu 14/163

Dünya Nüfus Günü, 2013

2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması

Mevsimlik Çalışma Arttı, İşsizlik Azaldı: Nisan, Mayıs, Haziran Dönemi

DOĞURGANLIĞI BELİRLEYEN DİĞER ARA DEĞİŞKENLER 7

Nüfus Projeksiyonlarında Yaşlı Nüfus ve Yaşlılara Yönelik Sosyal Politikalar

NÜFUS SAYIMLARI NÜFUS VE SAĞLIK Birleşmiş Milletlerin Tanımına Göre Demografi (Nüfusbilim)

ŞEHİR YÖNETİMİ Şubat 2018

Türkiye de Kadın İşgücünün Durumu: Kocaeli Örneği

EKONOMİK GELİŞMELER Kasım

İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM Demografik Fırsat Penceresi

EKONOMİK GELİŞMELER Ekim

Nitekim işsizlik, ülkemizin çözümlenemeyen sorunları arasında baş sırada yer alıyor.

ÇALIŞMA HAYATINDA KADINLAR: DAHA ÇOK ÇALIŞIYOR, DAHA AZ KAZANIYOR

EKONOMİK GELİŞMELER Eylül

EKONOMİK GELİŞMELER Ocak

EKONOMİK GELİŞMELER Temmuz

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

Bu sayıda: 2017 Yılına ait İşgücü ve İstihdam verileri değerlendirilmiştir.

Çalışma Hayatının İki Büyük Korkusu: İşsizlik ve İş Güvencesizliği Two Big Fear of Working Life: Unemployment and Job Insecurity

TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU İzmir Bölge Müdürlüğü 1/64

Grafik 9 - Lise ve Üzeri Eğitimlilerin Göç Edenler İçindeki Payları. Kaynak: TÜİK, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi

EKONOMİK GELİŞMELER Ağustos

Üretimde iş bölümünün ortaya çıkması, üretilen ürün miktarının artmasına neden olmuştur.

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma

Araştırma Notu 16/191

KALKINMANIN SÜREKLİLİĞİ KALİTELİ BEŞERİ SERMAYE İLE MÜMKÜN

EKONOMİK GELİŞMELER Haziran

Türkiye de Kadın İstihdam Sorununa Arz-Talep açısından bir Yaklaşım

Aksaray Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü

TÜRKİYE'DE NÜFUSUN TARİHSEL SÜREÇTEKİ GELİŞİMİ

BASIN TANITIMI TÜRKİYE DE BÜYÜMENİN KISITLARI: BİR ÖNCELİKLENDİRME ÇALIŞMASI

Siirt İli İşgücü Piyasasında Nitelikli İşgücü İhtiyacı ve Mesleki Eğitim by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ

TÜRKİYE DE MESLEKİ EĞİTİM

TÜRKİYE VE TRAKYA BÖLGESİ İÇİN BÖLGE PLANLAMANIN ÖNEMİ

NÜFUSUN YAŞ GRUPLARINA DAĞILIMI

AYLIK İSTİHDAM DEĞERLENDİRMELERİ

SOSYOLOJİ DERSİ 2.ÜNİTE TOPLUMSAL YAPI

İSTİHDAM VE İŞGÜCÜ PİYASASI RAPORU

2014 YILI ÜÇÜNCÜ ÇEYREK İŞSİZLİK RAPORU

İçindekiler. Değişim. Toplumsal Değişim. Değişim Eğitim ilişkisi. Çok kültürlülük. Çok kültürlü eğitim. Çok kültürlü eğitim ilkeleri

MİLAS TAKİ KENTLEŞME SÜRECİNİN TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLILAŞMASI VE NEDENLERİ

GRAFİK 1 : ÜRETİM ENDEKSİNDEKİ GELİŞMELER (Yıllık Ortalama) (1997=100) Endeks 160,0 140,0 120,0 100,0 80,0 60,0 40,0 20,0. İmalat Sanayii

Özet Değerlendirme 1

TARIM DIŞI İŞSİZLİK ARTIŞTA (Temmuz Ağustos - Eylül)

11. -9, KENTLEŞME HIZLANIRKEN EĞITIMLI, GENÇ NÜFUS GÖÇ EDIYOR ORTA KARADENIZ DE KIRSAL KALKINMANIN ROLÜ VE TARIM TOPRAKLARININ KORUNMASI

BÖLGE PLANI SÜRECİ. Bilecik Sosyal Yapı Özel İhtisas Komisyonu Çalışmaları Bilecik İl Genel Meclis Toplantı Salonu

Türkiye dönüşüm geçirerek kırsal bir tarım ekonomisinden küresel ölçekte yılında Türkiye nin kentsel nüfusu ülkenin toplam nüfusunun sadece

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

Eğitimin Ekonomik Temelleri

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

2050 ye Doğru Nüfusbilim ve Yönetim: Eğitim Sistemine Bakış

Transkript:

T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL ANALİZ DERGİSİ İMTİYAZ SAHİBİ : Prof. Dr. Şahin KARASAR GENEL YAYIN YÖNETMENİ : Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN EDİTÖR : Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK YAYIN KURULU : Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN : Prof. Dr. Mehmet TANYAŞ : Prof. Dr. Dinç ALADA : Prof. Dr. Süleyman Seyfi ÖĞÜN : Prof. Dr. Sadettin ÖZEN : Prof. Dr. Ergül HAN YAYIN KURULU SEKRETERİ : Canan AYAR DANIŞMA VE HAKEM KURULU: Prof. Dr. Ali Rıza ABAY Yalova Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa ACAR Aksaray Üniversitesi Prof. Dr. Melek AKGÜN Sakarya Üniversitesi Prof. Dr. Betül ÇOTUKSÖKEN Maltepe Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa DİLBER Fatih Üniversitesi Prof. Dr. Bülent DURMUŞOĞLU İstanbul Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Ercan EREN Yıldız Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Yavuz GÜNALAY Bahçeşehir Üniversitesi Prof. Dr. Emine KILAVUZ Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Prof. Dr. Hüseyin İNCE Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Prof. Dr. Niyazi KARASAR Maltepe Üniversitesi Prof. Dr. Halit KESKİN Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Prof. Dr. Mehmet MARANGOZ Muğla Üniversitesi Prof. Dr. Sedat MURAT İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil OKTAY Yeditepe Üniversitesi Prof. Dr. Ali Yaşar SARIBAY Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet TÜRKAY Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Cavide UYARGİL İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Özalp VAYVAY Marmara Üniversitesi Doç. Dr. Sinan ALÇIN İstanbul Kültür Üniversitesi Doç. Dr. Çiğdem BOZ Gaziantep Üniversitesi Doç. Dr. Nihat KAYA Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü 1

Doç. Dr. Ramazan KAYNAK Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Doç. Dr. Gonca ATICI Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Zeynep AKIN Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. İdris AKKUZU Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Levent AKSOY Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ebru Beyza BAYARÇELİK Gelişim Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Funda H. DEMİRBİLEK Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Tolga DURSUN Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fulya EREKER Gaziantep Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Funda KARADENİZ Gaziantep Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Kader OSKAYBAŞ Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Cangül ÖRNEK Gaziantep Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Deniz ÖZBAY Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Utku ÖZER Gaziantep Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mürşide ÖZGELDİ Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fulya TAŞEL Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Hamit VANLI Maltepe Üniversitesi YAZIŞMA ADRESİ : Maltepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Marmara Eğitim Köyü 34857 Maltepe / İSTANBUL WEB e-mail : analiz.maltepe.edu.tr : analiz@maltepe.edu.tr ISSN : 1303-0496 2

T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL ANALİZ DERGİSİ Maltepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi, Maltepe Üniversitesi nce yılda iki kez yayımlanan hakemli bir dergidir. Dergimizde tüm sosyal bilimler alanlarında Türkçe ve İngilizce dillerinde yazılmış makaleler yayımlanmaktadır. Dergide yayımlanmak üzere gönderilen yazılar, belirtilen kurallara uygun olarak hazırlanmalıdır. Dergide yayımlanan makalelerde görüşler yazarlara ait olup, dergimizi bağlamaz. Dergimizde yer alan makalelerden kaynak gösterilerek aktarma ve alıntı yapılabilir. Editör Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK 3

İÇİNDEKİLER Türkiye ve İstanbul'da Kentleşme-İşgücü İlişkisine Bir Bakış 05 Ahmet Mithat KİZİROĞLU Dünya da ve Türkiye de Kadın İstihdamının Sektörlere ve İş Statüsüne Göre Dağılımı..52 Sevtap KESKİN The Environmental Policy Decision Making Process In The EU.. 71 Neriman HOCAOĞLU BAHADIR Sinema da Sanatın İflası: Propaganda Sineması..87 Mehmet Utku ŞENTÜRK OSCE Achievements In Central Asia: The Case Of The Kyrgyz Republic In The Past Decade....96 Aydın İDİL 4

TÜRKİYE VE İSTANBUL'DA KENTLEŞME-İŞGÜCÜ İLİŞKİSİNE BİR BAKIŞ Ahmet Mithat KİZİROĞLU 1 1 Yrd. Doç. Dr. Maltepe Üniversitesi, MYO Finans, Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü, ahmetkiziroglu@maltepe.edu.tr ÖZET Türkiye de yaşanan kentleşme süreci, belirli bazı kentlerin hızlı bir şekilde büyümesi şeklinde gerçekleşmekte olup, bu kentlerden biri de İstanbul dur. Türkiye nin kentleşme süreci ve işgücünün içinde İstanbul un çok önemli ve özel bir yeri bulunmaktadır. Konunun sosyal ve ekonomik olmak üzere iki ayrı yönünün ve kentleşme ile işgücü arasında da neden sonuç ilişkisinin bulunması nedeniyle, bu çalışmada fonksiyonel analiz yöntemi kullanılmış, konunun kentleşme kısmı bağımsız değişken, işgücü kısmı ise bu değişkene bağlı tabi değişken olarak kabul edilmiştir. Çalışmanın amacı; belirli bir kentleşme tanımına göre, Türkiye geneli ve İstanbul da yaşanan kentleşme süreci ile işgücü arasındaki ilişkinin araştırılması ve ulaşılan sonuçlarının ortaya konularak bir durum tespiti yapılmasıdır. Kentleşme süreci ile işgücü arasındaki ilişki incelenirken; Türkiye geneli ile İstanbul arasında karşılaştırmalar yapılmış, Türkiye geneli ile İstanbul arasında bazı yönlerden benzerlikler bazı yönlerden ise farklılıklar olduğu görülmüştür. Yapılan çalışmada kentleşme-işgücü ilişkisinin kısmen gelişmiş, kısmen de gelişmekte olan ülkelerdekine benzemekle beraber Türkiye ve İstanbul'a özgü özelliklere sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Kent, Kentleşme, Türkiye, İstanbul, İşgücü. ABSTRACT AN OUTLOOK ON THE RELATIONSHIP BETWEEN URBANIZATION AND LABOR FORCE IN ISTANBUL AND TURKEY Urbanization in Turkey occurs as the rapid growth of some cities. One of these cities is Istanbul and it has an important and a special place in the process of urbanization of Turkey. 5

The subject has two different aspects; social and economic, and a cause and effect relationship exists between urbanization and labor force, therefore functional analysis method has been used in the study. Urbanization section of the subject has been accepted as an independent variable, and labor force section of the subject has been accepted as a dependent variable. The aim of the study, according to a specific definition of urbanization, is to examine the relationship between the urbanization process and the labor force in İstanbul and also in Turkey in general, and to determine the state of the current situation by presenting the results obtained. While the relationship between the urbanization process and the labor force has been examining, the results of İstanbul have been compared to the ones of Turkey in general; it has been observed that in some respects there are some differences as well as some similarities. It has been concluded that the relationship between the urbanization process and the labor force in İstanbul and in Turkey have the characteristics of both developed and developing countries as well as they have distinctive features. Key Words: City, Urbanization, Turkey, Istanbul, Labor Force. 1. GİRİŞ Ekonomik, sosyal ve siyasi hızlı bir değişimin yaşandığı dünyada, insanların yaşadıkları mekânlar ve yaptıkları işler ile birlikte işgücünün nitelikleri de hızla değişmektedir. Ekonomik ve teknolojik gelişmeler paralelinde kentler büyür ve değişirken, çalışma yaşamında koşullar değişmekte, insanların yaptıkları bazı meslekler yok olmakta, bazı meslekler şekil değiştirmekte ve yeni meslekler ortaya çıkmaktadır. İnsana ve insanca yaşamaya verilen değer hızla artarken, kentleri geliştirme, işgücünü etkin olarak kullanma ve çalışma yaşamının koşullarını iyileştirme yolunda önemli adımlar atılmaktadır. Kentleşme süreci kentlerin sayısı artması ve büyümesine neden olurken, gerek dünyanın gerekse Türkiye'nin geleceği sürekli gelişen ve büyüyen kentlerde şekillenmektedir. Toplumsal yaşamda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşmayı artıran, insan davranış ve ilişkilerinde değişikliklere yol açan kentleşme sürecinin hızlı bir şekilde yaşanması, toplumların ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel yapılarını derinden etkilemektedir. Kentleşme süreci Türkiye'de de hızlı ve sorunlu bir biçimde yaşanmakta olup, hem Türkiye hem de İstanbul'un sahip bulunduğu işgücünü önemli ölçüde etkilemektedir. Kentleşme süreci; genel olarak sanayileşmeyle birlikte ortaya çıkan ilave işgücü talebi nedeniyle yaşanmaktadır. İlave işgücü talebi (ihtiyacı) kırsal alanlardan kentlere doğru göç hareketlerini başlatmakta, göçler 6

sonucunda yaşanan kentleşme sürecinde ise kırsal alanların itici özellikleri ile kentlerin çekici özellikleri belirleyici olmaktadır. Özellikle gelişen ve gelişmekte olduğu için de olması gerekenden çok daha hızlı bir biçimde kentleşen ülkelerde, kırsal alanlardan kentlere doğru hızlı ve büyük miktarda nüfus akışı yaşanırken, kentlere akan bu büyük nüfusa yetecek kadar iş ve barınma imkânı sağlanamadığı için birçok sorun yaşanmaktadır. İşgücüne katılım nüfusun (özellikle de çalışma çağındaki nüfusun) miktarına, yaşına, cinsiyetine, medeni durumuna, niteliklerine, göç ve kentleşme oranlarına bağlı olarak değişmektedir. İşgücüne katılımda toplumların ekonomik, siyasi ve sosyal yapıları ile örf, adet, anane, gelenek ve görenekleri de belirleyici olmaktadır. Bu çalışmada; günümüzde süregelen ve toplumsal yaşamımızı derinden etkileyen kentleşme süreci ile Türkiye ve barınma, yaşama, çalışma yaşamında büyük sorunlar yaşanan İstanbul da kentleşme-işgücü ilişkisi incelenmekte ve bir durum tespiti yapılmaktadır. 2. KENT VE KENTLEŞME OLGUSU İnsanların tarımsal faaliyete başlamaları yerleşik hayata geçişin, yerleşik hayata geçiş ise uygarlığın başlangıcı olmuştur. Başlangıçta küçük birimler halinde yaşayan insanlar, zaman geçtikçe daha büyük topluluklar halinde yaşamaya başlayarak kentleri oluşturmuş, tarihi süreç içinde gelişen kentler site, polis, komün ve kent devletleri gibi değişik adlar almışlardır. Günümüzde dünya nüfusunun çoğunluğu yaşamını kentlerde sürdürmekte olup, kentleşme trendi son 20-30 yılda en yüksek değerine ulaşmış bulunmaktadır (OECD, w. date: p.8). Kentlerin tarihin her dönemindeki ortak özelliği nüfusun belirli bir alanda (mekanda) birikmesi ve yoğunlaşması olmuştur (Hatt ve Reiss, 2002: 28, Richardson, 1978: 5-8). Kentlerin ortaya çıkmasındaki ana neden ekonomik olup, birlikte yaşamak, uzmanlaşmak, işbölümü ve işbirliği yapmak zorunluluğudur. Bu ihtiyaçlar sonucunda ortaya çıkan kentlerde, insanların yaşam biçimleri de değişmiş, eski adetlerin yerini kentlere özgü farklı ve daha katı kurallar alırken, çalışma yaşamı da yeniden şekillenerek diğer faaliyetlerden ayrılmıştır (Ertürk ve Sam, 2009: 38-39, Mumford, 2007: 41-47). Kent kavramı farklı bilim dalları tarafından değişik ölçütler esas alınarak tanımlanmaktadır. Farklı bilim dalları tarafından esas alınan 7

ölçütlerden hareketle kent; sürekli gelişen, toplumun barınma, çalışma, dinlenme, eğlenme gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, çok az kimsenin tarımla uğraştığı, köylere göre nüfus açısından daha yoğun ve mekan olarak da daha büyük olan yerleşim birimi olarak tanımlanmaktadır (Keleş, 1998: 55). Çevrelerindeki diğer yerleşim birimleri ile sürekli etkileşimde bulunan, köylere göre çok daha karmaşık, farklılaşmış, örgütlenmiş, konularında uzmanlaşmış büyük nüfus kitlelerinin içinde yaşadığı yerleşim birimleri olan kentlerde, her türlü ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi değişimler gerçekleşmekte, ülkelerin ve bir yerde dünyanın geleceği de şekillenmektedir (Kıray, 2007: 28). Geçmişi insanlığın avcılık ve çobanlık döneminden yerleşik hayata geçişin başlangıcına dayanan kentleşme sürecini sanayi devrimi hızlandırmıştır. Sanayi devrimi ile birlikte başlayan ve yaklaşık 200 yıl süren toplumsal değişim/dönüşüm sürecinin sonucunda, günümüzde genellikle batı ülkelerinde yaşayan gelişmiş toplumlar kent toplumlarına dönüşmüşlerdir. Günümüz toplumlarının önemli özelliklerinden biri haline gelen kentleşme oranlarından toplumların gelişmişlik düzeylerinin göstergesi olarak da yararlanılmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 10-11). Ana özelliği nüfusun belirli bir alanda (mekanda) birikmesi ve yoğunlaşması olan kentleşme dar açıdan bakıldığında; demografik nitelikli bir olay olarak, kent sayısının ve kentlerde yaşayan nüfusun giderek artması, geniş açıdan bakıldığında ise; mevcut kentleri büyüten, toplumsal yaşamda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşmayı arttıran, insan davranış ve ilişkilerinde değişiklikler (dönüşüm) yaratan bir nüfus birikim süreci olarak tanımlanmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 11-13; Keleş, 2008: 25-26). Kentleşme bir ülke veya bölgenin belirli bir zaman diliminde, kentleşme oranında meydana gelen değişiklik olarak da tanımlanmakta, kentleşme oranı ise; bir ülke veya bölgede belirli bir anda kent olarak kabul edilen yerleşim birimlerinde yaşamakta olan nüfusun, toplam nüfusa oranı olarak ifade edilmektedir (Keleş, 2008: 26). Sosyal ve kültürel değişimi, insanların birbirine uyumunu ve fiziki bir yerleşim sürecini ifade eden ve kaynağını kırsal kesimden kentlere doğru göçlerden alan kentleşme süreci, insanların yaşam ve düşünme şeklini de değiştirdiği için sosyal açıdan da önemli olmaktadır (Tüfekçi, 2002: 19-20, Kartal, 1978: 4). İnsanların kentleri şekillendirmede kullandıkları sosyal değişim süreçlerinin günümüzde çok hızlı bir şekilde yaşandığı ve gerçekleştiği görülmektedir (Toffler, 2006: 37-38). Hem neden hem de sonuç olma özelliğini bünyesinde barındıran kentleşme süreci; toplumsal 8

yaşamda farklılaşma, çeşitlenme, karmaşıklaşma, yoğunlaşma, diğerine yabancılaşma, birbirine benzeşme, bireyselleşme, ticarileşme ve toplumsallaşma kavramlarıyla da ifade edilmektedir (Sarı, 2004: 14-15). Kentleşme konusunda yapılan çalışmalarda yakın gelecekte dünya nüfusun yarısından fazlasının kentlerde yaşamaya başlayacağı öngörülmektedir. Bu nedenle içinde bulunduğumuz binyıl Birleşmiş Milletler tarafından Kentsel Binyıl (Urban Millenium) olarak adlandırılmıştır. Birleşmiş Milletlere göre, dünya üzerinde 2020 yılından itibaren kırsal alanların nüfusu azalacak, 2050 yılından itibaren dünya nüfusunun % 70 i, OECD ülkelerinin nüfusunun ise % 85 inden fazlası kentlerde yaşamaya başlayacaktır ( OECD, w.date: p. 17). Günümüzde ekonomik yönden gelişmiş olan ülkelerin nüfuslarının neredeyse tamamına yakını kent ve kentsel mekan olarak kabul edilen kasabalarda yaşamakta olup kentler giderek büyümekte, dünyanın her yerinde çok büyük (mega) kentler ortaya çıkmaktadır. Ancak yaşanan bu hızlı kentleşme sürecinin düzenli bir şekilde gerçekleştiğini söylemek ise mümkün olamamaktadır. Özellikle ekonomik yönden az gelişmiş ülkelerde sayısı hızla artan ve büyüyen kentlerin en dikkat çeken özelliği çok yüksek katlı apartmanlar ile gecekondular gibi birbiri ile çelişen zıt görüntüler olmaktadır (Tümertekin, 2007: 10-13). Hızlı ve özellikle de belirli bir plana dayanmadan düzensiz bir şekilde yaşandığı zaman toplumların ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel yapılarını önemli ölçüde etkileyen kentleşme süreci; birçok yeni sorunun ortaya çıkmasına da neden olmakta, yaşamanın insani özelliğinin kaybedilmesi, toplumsal yaşamın yok olması ve insanlığın tarımsal yaşamın doğallığından giderek uzaklaştırılması anlamına da gelmektedir (Ersoy, 1996: 247-256; Tatlıdil, 1989: 4; Türkdoğan, 2006: 210). Kent ve kentleşme olguları 21. Yüzyıl ın ayırt edici en önemli özelliklerinden biri durumuna gelmiş bulunmaktadır. Dünya genelinde yaşanan bu süreç, ülkelerin özelliklerine bağlı olarak olumlu ya da olumsuz bir biçimde gerçekleşmektedir. Kentleşme sürecinde; kırsal alanların itici, kentlerin ise insanları kendine doğru çeken özellikleri etkili olmaktadır. Kent sayısının artması, kentlerin büyümesi ve kentlerde yaşayan (kentli) nüfusun giderek artması ise bir ülkenin giderek kentleştiği anlamına gelmektedir. Kentleşme sürecinin altında yatan en önemli neden, insanların daha iyi ve mutlu yaşamaya duydukları ihtiyaç ve umut olmaktadır. Kentlerde elde edebilecekleri gelirin, kırsal alanlarda elde 9

edebileceklerinden daha yüksek olma düşüncesi ve umudu, insanların kırsal alanlardan kentlere yönelik olan göç akımına kapılmalarına, hızlı göç ise kentleşme sürecinin plansız, düzensiz ve sorunlu bir şekilde yaşanmasına neden olmaktadır. Kentleşme süreci genel olarak itici, çekici ve bu nedenlerin etkilerini arttıran ya da azaltan iletici nedenlere bağlı olarak da gerçekleşmektedir. (Ertürk ve Sam, 2009: 19; Keleş, 2008: 33-37). Kentleşme olgusuna daha geniş bir açıdan bakıldığında sürecin birbirini tetikleyen ekonomik, teknolojik, siyasi, sosyal ve psikolojik nedenlere bağlı olarak gerçekleştiği, bu süreçte göçün de belirleyici olduğu görülmektedir. Kentleri insanlar için ekonomik açıdan çekici duruma getiren özellikler; işbölümü ve uzmanlaşma, kentlerin kişilere sunduğu imkanlar, üretim faktörlerinin kentlerde daha ucuz ve daha kolay bulunabilme olasılığı ile kentlerin sosyal imkânların kırsal alanlara göre çok daha fazla olmasıdır. Göreceli olan bu ekonomik üstünlükler kentlerin büyümeleri ile birlikte daha da artmakta ve çok daha fazla kişiyi kentlere doğru çekmektedir (Goodall, 1972: 29-40; Keleş: 2008: 31-33). Kişilerin gelecekteki yaşamlarının tamamını ya da bir kısmını geçirmek üzere; tamamen veya geçici bir süre için bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine yerleşmek suretiyle yaptıkları coğrafi yer değiştirme hareketi, gönüllü veya zorunlu nedenlere bağlı olarak coğrafi alanlar üzerinde yer değiştirmeleri olarak tanımlanan göç olgusu ile kentleşme arasında da yakın ilişki bulunmaktadır (Akkayan, 1979: 20, İşçi, 2000: 71). Kentleşme genel olarak iticilik ve çekicilik ilişkilerine bağlı olarak gerçekleşen göç hareketlerinin doğal bir sonucu olmaktadır (Yıldırım, 2004: 31). Toplumların yapılarını, toplumsal kurumları, kültürel değerlerini ve kimlik yapılarını değiştiren göç, toplumsal gerilimleri azaltmasının yanı sıra toplumsal değişime uyum sağlamayı da kolaylaştırmaktadır (Akşit, 1998: 31). Göçün beraberinde getirdiği en önemli sorunlardan birisi aktif olan nüfusun azalması ve göç veren yerlerin gelişme hızının düşmesi, bir diğeri ise göç eden nüfusun yeni yaşam yerlerine uyum sağlamakta zorlanması ve sorunlar yaşamasıdır (Tekeli, 1998: 16-17). Göçün, göç alan yerler bakımından en önemli etkisi; yerleşim yerlerinin coğrafi alanlarının ve nüfusunun büyümesi, nüfusun niteliklerinin değişmesi, göç veren yerler açısından en önemli etkisi ise; bu yerleşim yerlerindeki işgücü potansiyelinin azalması, ekonomik gelişme hızının düşmesi ve nüfusun bağımlılık oranlarının artmasıdır (Serter, 1994: 53). Göç; göç veren yerlerde 10

pazarı daraltmakta, yatırımları azaltmakta, çalışabilecek nitelikli işgücünün ve girişimcilerin kaybedilmesine de neden olmaktadır (Başel, 2007: 316). Göçler çoğunlukla az gelişmiş ve gelişmekte olan ve bu duruma bağlı olarak da hızlı, plansız ve düzensiz bir şekilde kentleşen ülkelerde görülmektedir. Bu ülkelerde imkânları daha fazla olduğu düşünülen kentlere doğru hızlı bir nüfus akışı gerçekleşmekte, hızlı kentleşme süreci ise birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. 3. KENTLEŞME-İŞGÜCÜ İLİŞKİSİ 20. yüzyılın en önemli özelliklerinden birisi kentlerde yaşayan nüfusun giderek artmasıdır. Yapılan çalışmalar 2008 yılından itibaren dünya nüfusunun yaklaşık olarak yarısının kentlerde yaşadığını ortaya koymaktadır (Hoşgör ve Tansel, 2010: 40-43). Dünyada yaşanan demografik değişim ve dönüşüm sürecinin dinamikleri; doğum oranlarının düşmesi, yaşam sürelerinin uzaması ve yaşlı nüfusun artmasıdır. Yaşanan bu süreçte kentleşmenin rolünün de önemli olduğu görülmektedir (DPT, 2007: 22-23). Dünya üzerinde kentlerde yaşayanların ve işgücüne katılanların sayıları sürekli artmakta olup, dünya işgücü 3,2 milyar kişiyi geçmiş bulunmaktadır. İşgücünün ortalama büyüme oranları giderek düşmekle beraber, küresel işgücüne her yıl yaklaşık 46 milyon yeni çalışan katılmaktadır. Dünya işgücünün %75 ine yakını gelişmekte olan ülkelerde, %15 i ise gelişmiş ülkelerde bulunmakta olup, Çin ve Hindistan dünya çalışanlarının yaklaşık %40 ını bünyelerinde barındırmaktadır. İşgücünü oluşturan çalışanların büyük çoğunluğu ise yaşamlarını kentsel alanlarda sürdürmektedir (Ghose, Majid ve Ernst, 2010: 9-11). İşgücünü belirleyen faktörler; nüfusun miktarı ve artış hızı ile doğum, ölüm ve göç olayları olup, nüfus çalışma yaşamı bakımından çalışma çağında olan ve olmayan nüfus olarak iki kısma ayrılmaktadır (Lordoğlu, 2006: 15-16, Murat, 2010: 17). Çalışma çağındaki nüfus ise Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 15-64 yaş arası olarak kabul edilmektedir (Murat, 2012: 17). Çalışma çağında olan, çalışma arzusunda bulunan ve çalışacak güce sahip olan, cari ve geçerli ücret düzeyinde emeğini arz etmeye hazır durumdaki fertlerin meydana getirdiği topluluğa işgücü adı verilmektedir (Yalçıntaş ve Tuna, 1999: 67). İşgücü, bir ülkedeki nüfusun üretici durumunda bulunan, ekonomik faaliyetlere katılan kısmını da ifade etmektedir (Zaim, 1997: 124). 11

Ekonomik gelişme ve sanayileşme ile yakından ilgili olan kentleşme süreci işgücünü çalışanlar ve işsizler açısından farklı şekilde etkilemektedir. Bir ülkede kentli nüfusun miktarının artması o ülkenin kentleştiği anlamına gelirken, kentlerde biriken işgücü için yeterli iş imkanı yaratılamadığında açık/gizli işsizlik giderek artmakta ve aşırı kentleşme olgusu ile karşılaşılmaktadır (Yazgan, 1968: 86-88). Çalışanlar ile işsizlerin toplamından oluşan işgücünün miktarı; nüfusa, nüfusun artış hızına, çalışma çağında bulunan nüfusun miktarı ve oranı ile kentleşme ve okullaşma oranlarına bağlı olarak da değişmektedir (Murat, 2007: 168). Piyasaya arz edilen emeğin ana kaynağını oluşturan işgücü, büyük ölçüde nüfusun miktarı ve artış hızına bağlı olduğu için (Ekin, 1971: 45-50) nüfusu fazla olan bir ülkenin emek arzı, üretim kapasitesi, geliri ve ekonomik gücü de daha fazla olmaktadır (Zaim, 1997: 108). Fiili çalışma çağı; çalışma mevzuatlarına bağlı olarak ülkeler arasında farklılıklar göstermekle birlikte Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 15-64 yaş arası olarak kabul edilmektedir. Çalışma çağında bulunan nüfusun miktarı ise, emek arzı üzerinde genel nüfusun miktarından daha etkili olabilmektedir (Zaim, 1997: 119-122). Çalışma çağındaki nüfus ise, istihdam edilenler ve işsizlerin toplamından meydana gelen işgücü ile işgücüne dâhil olmayanlardan oluşmaktadır (Murat, 2010: 17). İşgücüne dâhil olanlar; işverenler, ücretliler, kendi hesabına çalışanlar, ücretsiz çalışan aile işçileri, kayıt dışı ekonomide çalışanlar, işsizler ve sayım anında gelir karşılığında fiilen çalışan kişilerden oluşurken, işgücüne dahil olmayanlar ; ev kadınları, öğrenciler, emekliler, gelir sahipleri, sakatlar, çalışamaz durumda olanlar, iş aramayıp iş başı yapmaya hazır olan kişiler, ailevi veya kişisel nedenlerle iş aramayanlardan meydana gelmektedir (Murat, 2007: 132). Ev kadınları; ev işleriyle meşgul oldukları, öğrenciler; öğrenim hayatlarına devam ettikleri, emekliler; uzun yıllar çalışmalarının karşılığında bir sosyal güvenlik kuruluşundan emekli oldukları, irad sahipleri; bir menkul kıymet veya gayrimenkul gelirine sahip oldukları, sakatlar; bedensel özürleri, hastalık veya yaşlılık nedeniyle, iş aramayıp iş başı yapmaya hazır olmayan kişiler oldukları için işgücüne dâhil olmayan nüfus içinde değerlendirilmektedirler. İşgücüne dâhil olmayanların oranları genel olarak sosyo-ekonomik ve kültürel faktörler tarafından belirlenirken, kentleşme sürecinin de bu oranları önemli ölçüde etkilediği görülmektedir. 12

Kentleşme süreci ülkelerin ekonomik ve toplumsal yapılarında önemli değişikliklere de neden olmaktadır. Ekonomik yapıda yaşanan değişimler; göçler sonucunda tarım sektörünün küçülmesi, kentsel nüfusun artmasına bağlı olarak kentlerde alt yapı, eğitim, sağlık, barınma ve ulaşım sorunlarının ortaya çıkmasıdır. Toplumsal yapıda yaşanan değişimler ise; ailelerin küçülmesi, toplumsal destek ve yardım sistemlerinin zayıflaması, çekirdek ailelerin yaygınlaşması, çocuk ve yaşlıların bakımları için aile dışından alınan yardımların artması, toplumsal dışlanma, kentle bütünleşememe, enformel dayanışma gruplarının ortaya çıkması ile toplumsal ve siyasi gerginliklerin artmasıdır (Hoşgör ve Tansel, 2010: 40-43). Kentleşme süreci kentsel mekanlarda daha fazla kişinin işgücüne katılmasını sağlarken, işgücü piyasasında artan bu nüfus için yetecek kadar iş imkânı yaratılamaması durumunda ise işsizlik olgusu ile karşılaşılmaktadır. Gelişmiş ülkelerde, doğum ve ölüm oranları göreceli olarak düşük olduğu için, nüfus artış hızı yavaş olmakta, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise tam tersi bir durum yaşanmaktadır. Nüfus artış hızının yavaşlaması çalışma çağındaki nüfusun ve işgücünün artmasına neden olmaktadır (Lordoğlu, 2006: 16). İşgücünü etkileyen faktörler; genel olarak çalışma çağındaki nüfus (işgücüne dahil olan ve olmayan), nüfusun yaş ve cinsiyet bakımından bileşimi, nüfusun eğitim durumu ile medeni durumudur. Bu çalışmada Türkiye ve İstanbul'da kentleşme süreci ile işgücü arasındaki ilişki bu faktörler bakımından ele alınmaktadır. 3.1. Kentleşme ile İşgücünün Cinsiyet Durumu Arasındaki İlişki Demografik, sosyal ve ekonomik araştırmalarda nüfusun cinsiyete göre dağılımının büyük önemi bulunmaktadır. Hem ulusal hem de uluslararası karşılaştırmalarda sıkça kullanılan, ekonomik ve sosyal gelişmişliğin de göstergesi olan cinsiyet oranları genel olarak gelişmiş ülkelerde kadınların, gelişmekte olan ülkelerde ise erkeklerin lehine olmaktadır. Nüfusun cinsiyet yapısı ekonomik bakımdan da önemli olup, erkeklerin çoğunlukta olduğu bir ülkedeki emek arzı, kadınların çoğunlukta olduğu bir ülkeye göre daha fazla olabilmektedir (Murat, 2007: 62-63, Murat, 2006: :120). Erkek ve kadınların toplam nüfus içindeki paylarını veya 100/1000 kadına düşen erkek sayısını ifade eden cinsiyet oranı, işgücünü etkileyen önemli bir veri olarak kabul edilmektedir (Murat, 2006: 121). Cinsiyet 13

oranlarını; cinsler arasındaki ölümlülük farkları, nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı, göç hareketleri ve savaşlar gibi faktörler belirlemektedir (Gürtan, 1966: 111-115). Ekonomik açıdan işgücünün büyüklüğü ve bileşimini belirleyen (Lordoğlu, 2006: 17) nüfusun cinsiyete göre dağılımı incelendiğinde, gelişmekte olan ülkelerin daha genç bir işgücüne sahip oldukları görülmektedir (Ghose, Majid ve Ernst, 2010: 18). Genel olarak, doğumlarda kızlara göre erkeklerin sayısının daha fazla olmasına karşın, erkeklerin ölüm oranları kadınlarınkinden daha yüksek olduğu için, doğumlarda erkekler lehine görülen bu fazlalık, giderek azalarak 20-30'lu yaşlarda dengelenmektedir (Murat, 2006: 121). Erkek ve kadın sayısının dengeye geldiği ve cinsiyet oranının yaklaşık olarak 100 e eşit olduğu bu yaşa denge yaşı adı verilmektedir. Denge yaşından sonra, kadın nüfusu giderek artmakta ve cinsiyet oranı kadınların lehine değişmektedir. Genel cinsiyet oranı genç nüfusun miktarı arttıkça erkekler, yaşlı nüfusun miktarı arttıkça kadınlar lehine değiştiği için işgücünü de önemli ölçüde etkilemektedir. Ekonomik amaçlı göçlerde; göç edenler çoğunlukla erkekler olduğu için, göç veren yerlerde erkeklerin oranı azalıp kadınlarınki artarken, göç alan yerlerde ise erkeklerin oranı artıp kadınlarınki azalmakta ve bu duruma bağlı olarak cinsiyet oranları da değişmektedir (Murat, 2006: 121). Kadınların işgücüne dâhil olmalarını etkileyen faktörler çoğunlukla kültürel, sosyal, ekonomik ve etnik bir karakter göstermektedir. Özellikle sosyal ve kültürel faktörler az gelişmiş ülkelerde kadınların çalışma hayatına katılmaları konusunda çok daha etkili olmaktadır. Tarımın ağırlıklı olduğu az gelişmiş ülkelerde kadınların işgücü içindeki payı daha yüksek olmaktadır (Ekin, 1971: 93-107). Genel olarak kırsal kesimde yardımcı aile bireyi olarak yoğun bir şekilde işgücüne dâhil olan kadınlar, kentleşmenin ilk aşamalarında işgücünden çekilirken, eğitim ve modernleşme düzeyinin yükselmesiyle birlikte işgücüne daha fazla katılmaya başlamaktadırlar (Murat, 2007: 168-169). Dünya genelinde çalışanların %40 a yakını kadınlardan oluştururken, kadın işgücünün %71 i gelişmekte olan ülkelerde, %16 sı ise gelişmiş ülkelerde bulunmaktadır. Ekonomik olarak gelişmişlik düzeyi arttıkça kadınların işgücüne katılma oranının önce düştüğü, daha sonra yükseldiği görülmektedir. Az gelişmiş ülkelerde ise kadınların işgücüne katılımının genellikle yoksulluğun zorlamasıyla olduğu görülmektedir (Ghose, Majid ve Ernst, 2010: 11-16). 14

3.2. Kentleşme ile İşgücünün Yaş Durumu Arasındaki İlişki Genel olarak yaşlı nüfus yapısı ekonomik bakımdan gelişmiş ülkelerin, genç nüfus yapısı ise az gelişmiş ülkelerin ana özelliği olarak ortaya çıkmakta ve gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkelerdeki işgücü farklı yaş yapısına sahip bulunmaktadır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin işgücünün, gelişmiş ülkelerinkinden daha genç olmasının nedeni, az gelişmiş ülkelerde gençlerin çoğunun eğitime devam edememeleri ve yaşayabilmek için çalışmak zorunda kalmalarıdır. İşgücünün yaşlanması konusu ise genellikle yüksek gelirli gelişmiş ülkelerin sorunu olmaktadır (Ghose, Majid ve Ernst, 2010: 17-19). Nüfusun yaş yapısının değişmesi üretim ve tüketim açısından bireylerin kişisel davranışlarını etkilediği için, işgücü incelenirken nüfusun yaş gruplarına göre dağılımının analizi de önemli olmaktadır (Ekin, 1971: 111). İşgücünün yaş gruplarına göre dağılımı her ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel, demografik özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı, öncelikle ekonomik faaliyet açısından önem arz etmektedir. Nüfusun genç ya da yaşlı olması; talep yönünden ihtiyaçları ve tüketim miktarını, arz yönünden ise işgücünün niteliğini, niceliğini, tasarrufları, yatırım kapasitesini ve üretim miktarını etkilemektedir (Murat, 2006: 110). Nüfusun yaş yapısı ölçülürken nüfus piramitleri, nüfusun ekonomik açıdan üç yaş grubuna ayrılması ve medyan yaş hesaplamaları kullanılmakta olup (Murat, 2006: 110), bu çalışmada nüfusun üç yaş grubuna ayrılarak incelenmesi yöntemi kullanılmıştır. İşgücünün yaş gruplarına göre dağılımının bilinmesi, çalışabilecek durumda olan nüfusun potansiyelinin belirlenmesi ve insan gücü planlamalarının daha sağlıklı yapılabilmesi için gerekli olmaktadır. Medyan yaşın küçük olması, nüfusun ve dolayısıyla işgücünün genç olduğu anlamına gelirken (Murat, 2006: 113-117), nüfus bilimi literatüründe; 0-14 yaş arasındaki grup çocuk, 15-64 yaş arasındaki grup üretken nüfus ve 65 yaş üstündeki grup ise yaşlı nüfus, çocuk ve yaşlı nüfusun toplamı ise ekonomik anlamda bağımlı nüfus olarak tanımlanmaktadır (Hoşgör ve Tansel, 2010: 33). Nüfusun yaş gruplarına göre dağılımımı etkileyen faktörler; doğum, ölüm ve göç hareketlerdir. Nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı işgünün miktarı ve oranının yanı sıra niteliğini de etkilemektedir. İşgücünün yaşlanması, uyum yeteneği, çalışma hızı, coğrafi ve mesleki hareketliliği 15

azaltırken, tecrübeyi, iş bilgisini (becerisini) ve ustalığı ise arttırmaktadır (Murat, 2006: 111-115). Doğum oranları yüksek olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çocuk yaş grubundaki nüfus daha fazla olurken, ölüm ve doğum oranlarının düşük olduğu gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfus fazla olmakta işgücünün yaş yapısı da duruma bağlı olarak değişmektedir (Koç ve diğ. 2009: 7). Nüfusun 15 yaş altı ve 64 yaş üstü dağılımı, çalışabilecek durumda olan (aktif) nüfusun büyüklüğünü belirlerken, bireylerin işgücü piyasasına girme yaşı üzerinde de etkili olmaktadır. İşgücü piyasalarındaki talebin uygun olmaması durumunda, genç bir nüfus yapısı işgücü arzı açısından kentlerdeki işsizliği arttırmaktadır (Lordoğlu, 2006: 16-19). Çalışma hayatı bakımından işgücü içinde gençlerin payının fazla olması olumlu olmakla birlikte, çalıştıkları için eğitimden mahrum kalan gençler ise ilerde işsiz kalabilmektedir. Ekonomik büyümedeki artış istihdama aktarılamadığında işgücü piyasasına giren gençler arasında yoğun rekabet yaşanması, iş bulamayan gençlerin düşük ücretle çalışmaya razı olması veya enformel sektöre yönelmesi ekonomiyi tehdit edebilmektedir (Murat, 2007: 171-172). Çocukların (15 yaş altı) ve yaşlıların (65 yaş üstü) ise gelişmiş ülkelere göre az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaygın olarak çalıştırıldıkları görülmektedir (Ekin, 1971: 111-122). İstatistikî araştırmalarda işgücünün yaş gruplarına göre dağılımı genellikle; 15-19, 20-24, 25-34, 35-54 ve 55 yaş üstü olmak üzere beş ayrı grupta ele alınmakta, işgücünün en önemli kısmını 25-54 yaş grubunda bulunanların oluşturduğu ve işgücüne en sıkı şekilde bağlı ve istikrarlı olan grup olduğu görülmektedir (Murat, 2007: 171-172). Kentleşme süreci içinde işgücünün yaş gruplarına göre dağılımını belirleyen faktörler ise doğum, ölüm ve göç olayları olmaktadır. Kentlerde yaşayan nüfus ve işgücünü arttıran kentleşme süreci her ülkenin işgücünü farklı şekilde etkilemektedir. Kentleşme süreci gelişmiş ülkelerde doğum ve ölüm oranlarını düşürmekte, çocuk sayısını azaltmakta, yaşlı nüfus ile çalışma çağındaki (15-64 yaş) nüfusu arttırmaktadır. Kentleşme süreci ile göç olgusu arasındaki fonksiyonel ilişki, nüfusun ve işgücünün, yaş gruplarına göre dağılımı üzerinde etkili olmakta, bir yerden göç edenler ile bir yere yerleşenler aynı yaş gruplarında bulunmadığı için, göç işgücünün yaş gruplarına göre dağılımını da değiştirmektedir. 16

3.3. Kentleşme ile İşgücünün Eğitim Durumu Arasındaki İlişki İçinde bulunduğumuz bilgi çağında eğitimin önemi daha da artmış bulunmakta olup, ekonomik kalkınmanın ölçülebilmesi için işgücünün eğitim durumuna göre dağılımının incelenmesi gerekmektedir. Ekonomik kalkınmada en önemli rolü yetişmiş insan gücü oynamaktadır. İnsan gücünün çağın gerektirdiği niteliklere uygun olarak yetiştirilmesi çok önemli olmaktadır. Çağın gereklerine uygun nitelikte insan yetiştirilmesi ise kaliteli bir eğitim sisteminin kurularak, mevcut insan gücünün bu sistemle eğitilmesine bağlı bulunmaktadır (Murat, 2006: 177). Eğitim hem günümüz hem de gelecek için önemli olup, eğitimine devam eden nüfusa ilişkin bilgiler, toplumların beşeri sermaye (insan sermayesi ve işgücü) birikimini ifade ettiği için uluslar arasındaki karşılaştırmalarda da çok önemli olmaktadır (Hoşgör ve Tansel, 2010: 104-105). Mevcut olan insan gücü potansiyeli, ücretler, verimlilik ve işgücüne olan talep ile de yakından ilgili bulunmaktadır (Lordoğlu, 2006: 20). Eğitim görenlerin fazla olması işgücünü, bazen olumlu bazen de olumsuz yönde etkilemektedir. Eğitimin emek piyasaları üzerindeki işlevleri; işgücünü toplumun ihtiyacı olan işlerin gereklerine göre yetiştirmek, ekonomideki yapısal değişime adaptasyonu sağlamak, ekonomik performansı geliştirmek, kişilerin kendilerini geliştirmelerine imkân sağlamak ve istihdam konusunda fırsat eşitliği sağlamaktır (Biçerli, 2007: 274-275). Kentleşme süreci nedeniyle büyük kentlerde yaşayanların sayısının artması, eğitim yapan ve eğitim yaptığı için de işgücüne dâhil olamayanların (öğrencilerin) sayısını arttırmaktadır (Murat, 2007: 143-146). Kentleşme süreci genel olarak işgücünün eğitim düzeyini arttırmakla beraber, kentlere gelenlerin cinsiyet ve niteliklerine bağlı olarak işgücünün yapısını değiştirmektedir. Eğitim düzeyi incelenirken formel (biçimsel) eğitimin göz önünde bulundurulması daha yararlı olduğundan (Biçerli, 2007: 177), işgücünün eğitim durumuna göre dağılımı bu çalışmada formel eğitim durumu göz önüne alınarak, Okuma Yazma Bilmeyen, Lise Altı, Lise ve Dengi Meslek Okulu ve Yükseköğretim ana başlıkları altında incelenmiştir. 17

3.4. Kentleşme ile İşgücünün Medeni Durumu Arasındaki İlişki İşgücünün medeni durumuna göre dağılımı ekonomik gelişmişlik derecesinin ölçülmesi ve insan gücü planlanması yönünden önemli bir faktördür. Medeni durum nüfusun yasalara göre bekâr, evli, dul veya boşanmış olup olmadığının ortaya konulması olarak ifade edilmektedir. Hiç evlenmemiş olan kişiler bekâr, yasal olarak evli bulunan kişiler evli, eşlerden birisinin ölümü sonucunda yalnız kalan ve evlenmemiş olan eşler dul, evlilikleri mahkeme kararıyla sona erdirilmiş olan eşler ise boşanmış olarak tanımlanmaktadır. Evlenmeler genel olarak gelişmiş ülkelerde düşer, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sosyo-ekonomik şartlara bağlı olarak değişirken, ölüm oranları gelişmiş ülkelerde düşmekte, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de gelişme düzeylerine bağlı olarak düşme eğilimi göstermektedir. Boşanma oranları ise gelişmiş ülkelerde daha yüksek olmaktadır (Murat, 2006: 170-175). Kentleşme süreci; özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, çalışmak amacıyla genellikle bekâr olan gençlerin kentlere göç etmesi nedeniyle işgücü içinde bekârların sayısını arttırmaktadır. Kentleşme süreci gelişmiş ülkelerde ölüm oranlarının düşmesine bağlı olarak eşi ölenlerin sayısını azaltırken, kadınlara göre erkeklerin ölüm oranları daha yüksek olduğu için eşi ölmüş kadınların sayısını arttırmaktadır. Eşi ölmüş bulunan kadınların sayısının artması ise kadınların işgücü içindeki miktarlarını arttırmaktadır. Kentleşme süreci hem gelişmiş hem de az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde boşananların sayısını arttırmakta, boşananlar içinde erkeklere göre kadınların daha fazla olması ise işgücü içinde boşanan kadınların sayısının artmasına neden olmaktadır. 4. TÜRKİYE VE İSTANBUL UN KENTLEŞME SÜRECİ Kentlerin ilk olarak M.Ö. 7000 6000 yılları arasında görüldüğü Anadolu tarih boyunca insanların toplu olarak yaşadıkları ve uygarlığın beşiği bir yerleşim yeri olmuştur. M.Ö. 19. ve 18. yüzyılda Asurlar devrinde Anadolu da ticaretin giderek artması kentlerin gelişmesini sağlamıştır (Tunçdilek, 1986: 15-20). Toprak mülkiyeti kavramının Hitit ler (Eti ler) döneminde ortaya çıktığı Anadolu'daki kentler Urartular döneminde ise kale kentlere dönüşmüştür. Lidyalılar ve Bizans İmparatorluğu döneminde ticaretin gelişmesi ile birlikte Asya ve Avrupa'yı birbirine bağlayan ticaret yollarının Anadolu dan geçmesi nedeniyle özellikle İstanbul gibi ticaret kentleri giderek büyümüştür. 18

Türk boylarının Anadolu ya gelmeleri ile birlikte ortaya çıkan köyler ise Selçuklu döneminde değişerek yerlerini daha büyük kasaba ve kentlere bırakmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Bizans tan ele geçirilen kentlerin nüfusları arttırılarak Anadolu'daki kentleşme süreci daha da hızlandırılmıştır (Tunçdilek, 1986: 50-59). Osmanlı İmparatorluğu nun çöküş döneminde ise yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle kırsal alanlardan kentlere doğru göç yaşanmaya başlamıştır (Tüfekçi, 2002: 33-37). 4.1. Türkiye nin Kentleşmesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin ekonomik sisteminin belirlendiği İzmir İktisat Kongresinde (1923) kabul edilen bayındırlık yatırımlarının yapılması ile ulaşım imkânlarının arttırılması ilkeleri, Türkiye de kentleşmeyi hızlandıran ilk faktörler olarak kabul edilebilir (Kepenek ve Yentürk, 2000: 34). Türkiye nin kentleşme ile tanışması ise esas olarak 1950 yılından sonra kırsal alanlardan kentlere yönelik göçlerin başlaması ile olmuştur. Bu yıllarda yaşanan tarımda makineleşme ve artan nüfus ile birlikte, kırsal alanlarda atıl kalan işgücü kentlere yönelmiştir. Cumhuriyet döneminde, kentlerin düzenli gelişimine önem verilmesine ve birçok plan yapılmasına rağmen bu planlar uygulanamadığı için kentlere yönelik göç konusunda gerekli önlemler alınamamıştır (Yeter, 2008: 245). 1950 yılından itibaren kırsal alanlara yönelik bayındırlık amaçlı yatırımlar da kentleşmeyi tetiklemiş (Tüfekçi, 2002: 35-37) ve Türkiye'de 1950 yılından sonra hızlı bir kentleşme süreci yaşanmaya başlamıştır (Ekin, 1986: 75-79). Tüm dünyayı 19. yüzyıldan itibaren, Türkiye yi ise II. Dünya Savaşı nın ardından etkisi altına alan kentleşme süreci, gelişmiş ülkelerdekinden farklı olarak içinde birçok sorunu barındıran bir biçimde gerçekleşmiştir. Türkiye'de yaşanan hızlı göç düzensiz kentleşmeyle birlikte konut sorununa neden olarak kentsel yenilemenin de temelini oluşturmuş, kentlere gelenler için doğru ve uygun yerleşim politikalıların uygulanamaması ise sorunları içinden çıkılamaz duruma getirmiştir (Yeter, 2008: 245-246). Türkiye de kentleşmeyi etkileyen iç faktörler; demografik nedenler, tarımsal yapıdaki değişim, itici, çekici, siyasi ve sosyo-psikolojik nedenler, dış faktörler ise, uluslararası, ekonomik, toplumsal ve siyasi nedenlerdir (Özer, 2004: 2-4). Türkiye'de kentleşme itici, çekici ve iletici güçlerin etkisi altında oluşan, gelişen ve değişen bir nüfus hareketi şeklinde 19

olup, nüfusun kentlere akmasının ana nedeni kentlerin çekiciliğinden çok kırsal alanlardaki olumsuz yaşam koşullarıdır (Bal, 1992: 52). Türkiye de kentleşme, genel olarak iç göçlerden kaynaklanmakta ve belirli büyük kentlere doğru gerçekleşmektedir. Nüfusun belirli büyük kentlerde birikmesi ise aşırı ve dengesiz bir kentleşmeye neden olmaktadır (Vergin, 1986: 28-30). Türkiye'deki kentleşme, bireyselliğe dayanan batılı anlayıştan daha farklı bir durumu ifade etmekte olup, kentleşme sorunlarının çözümü için ayrılan kaynaklar sınırlı kaldığı için kentleşme politikaları ve planları da uygulanamamaktadır. Türkiye de kentleşme, şehirlerin sanayileşme hızının, tarımdaki modernleşme hızından çok daha düşük kalması nedeniyle sahte kentleşme olarak nitelendirilmektedir. Türkiye de sanayi ve tarımda tam bir gelişme sağlanamadığı için kentleşme süreci de sorunlu bir biçimde yaşanmaktadır. Konu ile ilgili olarak yapılan araştırmalarda; nüfusun büyük kentlerde toplandığı Türkiye de sağlıksız bir kentleşme yaşandığını, büyük kentlerde özellikle hizmet sektöründe marjinal işler ile kayıt dışı ekonominin yaygın olduğu görülmektedir (Kıray, 1999: 74-78, 131-134). Kentleşmenin özellikleri tespit edilirken genel olarak kentleşme düzeyi, nitelikleri ve hızı gibi bazı kriterler kullanılmaktadır (Özer, 2004: 61-67). Kentleşme sürecinin Türkiye genelinde oldukça hızlı biçimde yaşandığı görülmektedir. Nüfusu kentleşmeye iten ana neden ise, tarımsal yapıdaki değişiklikler olup, bu durum birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Türkiye'de en önemli sorunlardan biri kırsal alanlar ile kentler arasında nüfus ve gelir açısından eşitsizlik olup, nüfusun kentlerde toplanması özellikle büyük kentlerde yoksulluğun giderek artmasına neden olmaktadır (Doğan ve Aslan, 2004: 234-236). Türkiye de yaşanan kentleşme süreci genel olarak düzensiz, dengesiz, sağlıksız, ekonomik kalkınma ürünü olmayan, sorun yaratan bir biçimde gerçekleşmektedir. Kentleşme, işlevsel değişim yaratmayan, çevreyi kalkındırmayan, toplumsal ve kültürel değişim yaratmayan bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır (Keleş, 1974: 53). Türkiye'de kentleşme, daha iyi yaşam koşullarına ulaşabilmek için duyulan kaygıların sonucunda ortaya çıkmaktadır. Kırsal yaşamın iticiliğinden kaynaklanan kentleşme süreci nüfusun belirli bazı yerlerde yoğunlaşması (birikmesi) şeklinde gerçekleşmektedir. Türkiye'deki kentleşme mesleki dağılım, kent tipi örgütlenme, uzmanlaşma ve ileri düzeyde iş bölümü gibi değişim süreçleri içeren normal bir kentleşme sürecinin aksine sadece nüfus artışı şeklinde gerçekleşmektedir. 20

Kentleşme sürecinin demografik yönünün ağır bastığı Türkiye de, köydeki gizli işsizlik kentlere taşınarak açık işsizliğe dönüşmekte, kırsal alanlar ile kentler ekonomik olarak da bütünleşmemektedir. Türkiye deki kentleşme süreci bu görünümü ile genel olarak sanayileşmemiş ülkelerin özelliklerini göstermektedir. Düzensiz demografik gelişme ve kalkınmaya paralel olmayan kentleşme; kamu hizmetlerinde aksaklık, kentsel örgütlenme eksikliği, yatırımlarda yetersizlik ve yerleşim sorunlarını da beraberinde getirmektedir (Özek, 1974: 53-57). Türkiye nin büyük kentleri, sağlıksız yapılaşma, konut, ulaşım, içme suyu, kanalizasyon, trafik, sanayi, hava ve gürültü kirliliği, yeşil alanların azlığı, eğitim, sağlık ve kültürel imkânların yetersizliği gibi birçok sorun ile karşı karşıya kalmaktadır (Özer, 2004: 67-77). Türkiye de ile gelişmiş ülkelerde yaşanan kentleşme süreci arasındaki en önemli fark, kentleşmenin gelişmiş ülkelerde ekonomik kalkınma ile beraber yürümesi, Türkiye de ise kentleşme hızının ekonomik gelişme (kalkınma) hızından daha yüksek olmasıdır. Gelişmiş ülkelerde kentlere göç edenlerin iş bulabilmelerine karşın, Türkiye de kentlere gelenlerin iş bulamaması, açık ve gizli işsizler ile kayıt dışı sektörlerde çalışanların sayısının giderek artmasıdır (Sezal, 1992: 78). Kentleşme sürecini gelişmiş ülkelere göre çok daha hızlı bir biçimde ve kısa sürede yaşamaya çalışan Türkiye'de, sanayi sektörü ve kentsel alt yapı yatırımlarını yapmak için gereken sermaye birikimi yetersiz olduğu için kentleşme süreci de sorunlu bir biçimde gerçekleşmektedir (Tekeli, 2008: 49). Türkiye'de hâlihazırda da hızla devam etmekte olan kentleşme süreci, özellikle sanayi veya hizmet sektörünün geliştiği kentlerin daha hızlı büyümesi şeklinde gerçekleşmektedir. Türkiye de yaşanan hızlı kentleşme süreciyle birlikte, kentleşmenin getirdiği sorunlar da büyük önem kazanmış olup, bu sorunlara politika dokümanları ile yatırım planlarında yer verilmesi ve uygulamaların da bu politika ve planlar çerçevesinde gerçekleştirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır (Keleş, 2008: 61-67). 4.2. İstanbul'un Kentleşmesi Asya ile Avrupa kıtaları ve Akdeniz ile Karadeniz in buluştuğu noktada kurulmuş bulunan İstanbul un var olma nedeninin coğrafya olduğu kabul edilmektedir (Bozlağan, 2012: 21). Yunan, Roma, Hıristiyan Bizans, Latin, Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye si uygarlıklarının iç içe geçerek kaynaştığı bir dünya kenti olan İstanbul tarih boyunca, zenginliğin, ticaretin 21

ve siyasi gücün merkezi olmuş, doğu ile batı medeniyetlerini birbirine bağlayan bir köprü görevi yapmıştır. Cumhuriyetin ilan edildiği 1923 yılında 1950'li yıllara kadar çok büyük bir değişim göstermeyen İstanbul, 1950 li yıllardan itibaren önce yavaş, 1970 li yıllardan sonra ise hızlanan bir biçimde değişmiş, 2000 li yılların başından itibaren de plansız ve düzensiz çok büyük bir kente dönüşmüştür (İTO, 2008: 230-238). 1950-2014 yılları arasında 1,2 milyondan, 14,4 milyona çıkan nüfusu ile İstanbul, 1980-2004 yılları arasında gösterdiği % 3,2 lik büyümesi ile de kentleşme sıralamasında OECD ülkeleri içinde ilk sırayı almıştır (OECD, 2008: 35). İstanbul'da 1950 yılından itibaren sanayi ve hizmet sektörünün hızlı bir şekilde büyümesi, nüfusun ve işgücüne olan talebin artması planlanmış, ancak kentte hızla artan nüfusa yetecek kadar yeni iş sahası yaratılamamıştır. İstanbul'a gelen nüfusun barınabilmesine imkan sağlayabilecek miktarda konut yapılamadığı için gecekondular, yeterli iş imkanı yaratılamadığı için de marjinal işler ile kayıt dışı işyerleri artmaya başlamıştır (Bozlağan, 2012: 159, Sönmez, 1996: 58). Bu dönemde, kentselkırsallaşma ya da kırsal-kentleşme karışımı olarak adlandırılabilecek bir durum ortaya çıkmaya başlamış, kentte biriken işgücü fazlası işverenler tarafından ucuz emek olarak görülmeye ve kullanılmaya başlanmıştır (Kuban, 1996: 388-399, Sönmez, 1996: 23-24). 1970 lerde metropol olarak tanımlanabilecek bir ölçeğe ulaşan İstanbul, 1990'lı yılların başında Sovyetler Birliği nin dağılmasının ardından Orta Asya Cumhuriyetlerine en yakın olan ve büyük bir dünya kenti durumuna gelmiştir (Yücel, 1996: 203, İTO, 2008: 258). 1990 lı yıllarda İstanbul un yeni simgeleri gökdelenler, süpermarketler ve büyük alışveriş merkezleri olmuş, kentte finans sektörünün önemi giderek artmaya başlamış, sanayi ise kent dışına taşınmaya başlamıştır. İstanbul'da tüketim, iletişim ve küreselleşme kavramları ile hızlı kentleşme sürecinin beraberinde getirdiği büyük ve karmaşık sorunlar birlikte yaşanmaya başlanmıştır (Yücel, 1996; 205-206). Bu yıllarda gelişmiş ülkelerde 100-150 yıllık bir zaman dilimine yayılarak planlı ve düzenli bir şekilde gerçekleşen kentleşme süreci, İstanbul da birkaç on yıl gibi çok kısa bir zaman diliminde ve mevcut olan her türlü yapıyı değiştiren dev bir göç dalgasının sonucunda yaşanan karmaşık bir süreç olarak ortaya çıkmıştır. Akdeniz, Karadeniz, Balkanlar ve Ortadoğu arasında önemli bir merkez konumuna gelebilmek için çok büyük potansiyele sahip bulunan 22

İstanbul, farklı geçmiş, kültür ve inançlardan insanları bir arada tutan bir kent olduğu için 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olarak seçilmiştir (Belge, 2007: 10-12, Bağış, 2007: 53-54). 4.3. Türkiye ve İstanbul da Nüfus ile Kentleşme Oranları 2014 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) nüfus sayımı sonuçlarına göre Türkiye nin nüfusu 31 Aralık 2014 tarihi itibariyle 77 milyon 695 bin 904 kişi olup, dünya nüfusunun % 1,1 ini oluşturmakta ve 187 ülke arasında 18. sırada yer almaktadır. TÜİK nun tahminlerine göre Türkiye nin nüfusu 2025 yılında 88 milyona, 2050 yılında 94 milyona ulaşarak dünya sıralamasında 19. sırayı alacaktır (TUİK, 2015: 1, TUİK, 2012: 1). İstanbul'un nüfusu ise 31 Aralık 2014 tarihi itibariyle 14 milyon 377 bin 018 kişiye ulaşmış olup, Türkiye'nin en fazla nüfusa sahip olan ili durumundadır. 2014 yılı itibariyle Türkiye nüfusunun % 18,5'i İstanbul'da yaşamaktadır (TUİK, 2015: 1). Türkiye'de ilk nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında 3,3 milyon civarında olan kentli nüfus 2014 yılında 71,3 milyona yaklaşmıştır. 1927-2014 yılları arasında Türkiye'nin kentli nüfusu (il ve ilçe merkezlerinde yaşayan nüfusu) yaklaşık 68 milyon (21 kat) artarken, %24,22 olan kentleşme oranı da %91,75'e ulaşmıştır (Tablo 1). İstanbul un; 1927 yılında 704 bin olan kentli nüfusu ise 2014 yılında 14,3 milyonu geçmiş bulunmaktadır. 1927-2014 yılları arasında İstanbul un kentli nüfusu yaklaşık 13,7 milyon (20 kat) artmış, %87,4 olan kentleşme oranı da %100'e ulaşmıştır. 2014 yılı itibariyle İstanbul'da yaşayan nüfusun tamamı il ve ilçe merkezlerinde yaşayan kentli nüfustur (Tablo 1). Günümüzde Türkiye nüfusunun %91,75'i (71.286.182 kişi) kentlerde (il ve ilçe merkezlerinde) ikamet ederken, kentlerde yaşayan nüfus oranının en yüksek olduğu kent %100 ile İstanbul'dur.Türkiye nüfusunun %18,5 i İstanbul da ikamet etmektedir (TUİK, 2015:1). Bu durumun nedeni genel olarak kırsal alanlardan özellikle İstanbul'a yönelik göç ile Türkiye genelinde 1980 yılından sonra bazı bucak ve köylerin ilçe (kent) olarak kabul edilmesidir (DİE, 2003: 28). İstanbul un nüfusunun tamamının kentsel mekanlarda yaşamasının nedeni ise; sanayi ve özellikle de hizmet sektöründe diğer kentlere göre çok daha fazla iş imkânlarına sahip olduğu düşünülen İstanbul'un, çok yüksek 23

düzeyde ekonomik amaçlı göç alması ve İstanbul'da köy olarak kabul edilecek yerleşim yerlerinin bulunmamasıdır. Tablo 1: Kent/Köylerde Yaşayan Nüfus ve Kentleşme Oranları (1927-2014), (%) YIL Toplam Kent Kentleşme Köy Nüfusu Nüfus Nüfusu Oranı (%) 1927 Türkiye 13 648 270 3 305 879 10 342 391 24,22 İstanbul 806 863 704 825 102 038 87,35 1935 Türkiye 16 158 018 3 802 642 12 355 376 23,53 İstanbul 883 599 758 488 125 111 85,84 1940 Türkiye 17 820 950 4 346 249 13 474 701 24,39 İstanbul 991 237 815 638 175 599 82,28 1950 Türkiye 20 947 188 5 244 337 15 702 851 25,04 İstanbul 1 166 477 1 002 085 164 392 85,91 1960 Türkiye 27 754 820 8 859 731 18 895 089 31,92 İstanbul 1 882 092 1 506 040 376 052 80,02 1970 Türkiye 35 605 176 13 691 101 21 914 075 38,45 İstanbul 3 019 032 2 203 337 815 695 72,98 1980 Türkiye 44 736 957 19 645 007 25 091 950 43,91 İstanbul 4 741 890 2 909 455 1 832 435 61,36 1990 Türkiye 56 473 035 33 326 351 23 146 684 59,01 İstanbul 7 309 190 6 753 929 555 261 92,40 2000 Türkiye 67 803 927 44 006 274 23 797 653 64,90 İstanbul 10 018 735 9 085 599 933 136 90,69 2010 Türkiye 73 722 988 56 222 356 17 500 632 76,26 İstanbul 13 255 685 13 120 596 135 089 98,98 2013 Türkiye 76 667 864 70 034 413 6 633 451 91,34 İstanbul 14 160 467 14 160 467 0.00 100.00 2014 Türkiye 77.695.904 71.286.182 6.409.722 91,75 İstanbul 14.377.018 14.377.018 0.00 100.00 Kaynak: DİE; 2000 Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, Türkiye, DİE Yayın Numarası: 2759, Ankara: DİE Matbaası, Mart 2003, s. 46., DİE; 2000 Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, İl 34- İstanbul, DİE Yayın Numarası: 2732, Ankara: DİE Matbaası, Kasım 2002, s. 42., TUİK; İstatistikler, Nüfus, Demografi, Konut, Toplumsal Yapı, Nüfus İstatistikleri ve Projeksiyonlar, ADKNS Sonuçları,http://rapor.tuik.gov.tr/reports/rwservlet?adnksdb2&ENVID=adnksdb2Env&report= wa_turkiye_duzey1_koy_sehir.rdf&p_duzey1=tr1&p_kod=2&p_yil=2012&p_dil=1&desfo rmat=html, http://tuikapp.tuik.gov.tr/adnksdagitapp/adnks.zul, 28.Ocak.2015. Not: Nüfusu 20 000 den fazla olan yerleşim yerleri kent olarak kabul edilmiş, İl/İlçe merkezleri kent, belde ve köyler ise köy nüfusuna dâhil edilmiştir. 24