HAFTAYA BAKIŞ 09 EKİM 2013 ERDOĞAN TOPRAK CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ



Benzer belgeler
Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

TÜRKon/HED/13-39 DEĞERLENDİRME NOTU. Faks: +90 (212) TÜRKİYE EKONOMİSİ. Sanayi üretiminde kritik gerileme.

GÜNLÜK BÜLTEN 23 Mayıs 2014

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş YILI İKİNCİ ÇEYREK ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi


ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

Ekonomi Bülteni. 15 Haziran 2015, Sayı: 15. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

Ekonomi Bülteni. 14 Aralık 2015, Sayı: 39. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI

Dış Ticaret Verileri Bülteni

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

GÜNLÜK BÜLTEN 04 Nisan 2014

Japon piyasaları kapalı olacak. ABD piyasaları ise açık, bankalar kapalı olacak.

MALİYE BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK İN MAKROEKONOMİK GELİŞMELER İLE 2013 YILI İLK YARI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİNİ

RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU. Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Mayıs 2012, No: 33

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

Devrim Öncesinde Yemen

Ekonomi Bülteni. 03 Ağustos 2015, Sayı: 21. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

FİNANS KILAVUZ COINKILAVUZ GÜNLÜK BÜLTEN FOREXKILAVUZ HİSSEKILAVUZ. /finanskilavuz. /forexkilavuz. /hissekilavuz.

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ağustos 2012, No: 38

Sayı: 2009/18 Tarih: Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

2012 SINAVLARI İÇİN GÜNCEL EKONOMİ ÇALIŞMA SORULARI. (40 Test Sorusu)

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Haziran 2013, No: 62

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ekim 2011, No:11

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

SERMAYE PİYASASI KURULU BAŞKANI SN. DOÇ. DR. TURAN EROL UN

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ocak 2012, No: 20

Ekonomi Bülteni. 22 Haziran 2015, Sayı: 16. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

GENEL BAŞKANIN MESAJI

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ocak 2012, No:18

SEKTÖREL GELİŞMELER İÇİNDEKİLER Otomotiv. Beyaz Eşya. İnşaat. Turizm. Enerji. Diğer Göstergeler. Sektörel Gelişmeler /Ağustos

Dünya siyasi, ekonomik sorunların daha da arttığı, kutuplaşmanın ve karşıtlığın güçlendiği bir dönemi yaşıyor.

1930 DÜNYA BUHRANI DÂHİL, TÜRKİYE BU KADAR AĞIR KRİZ YAŞAMADI.

İç Savaş Suriye Ekonomisini Nasıl Etkiledi?

GARANTİ EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. BÜYÜME AMAÇLI HİSSE SENEDİ EMEKLİLİK YATIRIM FONU 2007 YILI 12 AYLIK FAALİYET RAPORU

Ekonomi Bülteni. 12 Ocak 2015, Sayı: 02. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

1929 BUHRANI SONRASINDA ABD BAŞKANLARI Hacı Dede Hakan KARAGÖZ

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2011, No:4

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM YORUMLARI VE SONRASINDA BİZİ BEKLEYENLER

2014 YILI EYLÜL AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

Ekonomi Bülteni. 11 Mayıs 2015, Sayı: 12. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Tanrı Zar Atmaz Ya FED?

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

Küresel Krizden Sonrası Reel ve Mali. Sumru Altuğ Koç Üniversitesi, CEPR ve EAF 14 Mayıs 2010

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

Ekonomi Bülteni. 21 Kasım 2016, Sayı: 45. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

GARANTİ EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. BÜYÜME AMAÇLI HİSSE SENEDİ EMEKLİLİK YATIRIM FONU 2010 YILI 9 AYLIK FAALİYET RAPORU

AB Krizi ve TCMB Para Politikası

internet adreslerinden

Ekonomi Bülteni. 29 Haziran 2015, Sayı: 17. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

Ekonomi Bülteni. 08 Haziran 2015, Sayı: 14. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 27 Temmuz 2015, Sayı: 20. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

GÜNLÜK BÜLTEN 24 Haziran 2014

Ekonomi Bülteni. 29 Ağustos 2016, Sayı: 34. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

AR& GE BÜLTEN. Dünya Ekonomisi Ne Durumda. Dolayısıyla ülkemiz ekonomisi, dünya ekonomisindeki büyüme-gelişme konjonktürüne daha duyarlı hale geldi.

TCMB O/N Faiz Oranları (% ) 70.0% 60.0% 50.0% 40.0% 30.0% 20.0% 10.0% 0.0%

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

Makro Veri. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre -5,6 puan olan dış ticaretin büyümeye katkısını daha yüksek olarak hesaplamamızdan kaynaklandı.

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ekim 2011, No:7

Kasım. Günlük Araştırma Bülteni Gün Sonu RAPORU

Ekonomi Bülteni. 9 Mayıs 2016, Sayı: 19. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

2014 YILI EKİM AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN 2015 BEKLENTİLERİ EKONOMİ VE STRATEJİ DANIŞMANLIK HİZMETLERİ 2015 OCAK

Finans Portföy A.B.D. Hazine Bonosu Dolar Yabancı Borsa Yatırım Fonu'NA AİT PERFORMANS SUNUM RAPORU. Fon'un Yatırım Amacı

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

2013 ABD Hükümeti Bütçe Krizi

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum. Piyasalarda Bugün Ne Oldu? EURUSD USDTRY BRENT PETROL ALTIN GBPUSD

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

İhracat azaldı, Merkez Bankası faiz indirdi

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Temmuz 2013, No: 65

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Ekonomi Bülteni. 8 Ağustos 2016, Sayı: 31. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

Ekonomi Bülteni. 18 Kasım 2013, Sayı: 42. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

Ekonomi Bülteni. 6 Şubat 2017, Sayı: 6. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU

Ekonomi Bülteni. 7 Kasım 2016, Sayı: 43. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Transkript:

HAFTAYA BAKIŞ TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ

HAFTAYA BAKIŞ TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ ANA BAŞLIKLAR ABD DE YAŞANAN BÜTÇE VE BORÇ TAVANI KRİZİ, KÜRESEL EKONOMİ İÇİN BÜYÜK BİR RİSK! BÖYLE BİR DURUM, ÜLKEMİZ AÇISINDAN RİSKLERİN DAHA DA KATLANMASI DEMEK. ANCAK ASIL ÖNEMLİSİ, ABD TARİHİNDE UZUN ZAMANDAN BU YANA İLK KEZ SİYASAL VE EKONOMİK ÇELİŞKİLERİN KESKİNLEŞMESİ! BÜYÜK SERMAYE VE İSRAİL İN, OBAMA NIN SOSYAL VE SAĞLIK REFORMLARINA KARŞI, BÖYLESİNE DİRENÇ GÖSTERMESİNİN ARDINDA, ABD BÜYÜK SERMAYESİ YANINDA, İSRAİL İN OBAMA YA KARŞI İRAN VE SURİYE KIZGINLIĞI DA VAR. 17 EKİM E KADAR BU İŞ ÇÖZÜLMEZSE, ABD DE HÜKÜMETİN ELİNDE SADECE 30 MİLYAR DOLAR KALACAK. BU DA 1 KASIM DAN İTİBAREN ABD HAZİNESİNİN SIFIRLANMASI, BİR DOLAR BİLE HARCAYAMAZ, ÖDEME YAPAMAZ, BORÇLARINI VE YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİREMEZ HALE GELMESİ DEMEK. ABD, BORÇLANMA TAVANI AŞILDIĞI İÇİN DIŞARIDAN BORÇ DA ALAMAYACAK, TEMERRÜDE DÜŞECEK, YANİ VADESİ GELEN BORÇLARINI ÖDEYEMEYECEĞİNİ, KISACA DEVLET OLARAK İFLASINI İLAN ETMEK ZORUNDA KALACAK. ASLINDA ABD ANAYASASI VE YASALARINA GÖRE, BAŞKAN OBAMA, ABD BAŞKANLARINA TANINAN ACİL DURUM YETKİSİ Nİ KULLANARAK BU DURUMU SONA ERDİREBİLİR, BÜTÇE KRİZİNİ ÇÖZEBİLİR. ANCAK BU YETKİNİN KULLANILMASINA KARŞI ABD KONGRESİ VE SENATO DA KENDİLERİNE TANINAN BAŞKANI GÖREVDEN ALMA YETKİSİNİ KULLANMA YOLUNA GİDEBİLİR. O YÜZDEN TARAFLAR KARŞILIKLI GÜÇ SINAMASINI SÜRDÜRMEYİ TERCİH EDİYOR. 1

BABA VE OĞUL BUSH LARIN TEMSİL ETTİĞİ, İSRAİL DESTEKLİ YENİ MUHAFAZAKÂRLAR- NEO CONSERVATİVE/NEO-CON KAVRAMINI ÇAĞRIŞTIRAN OBAMA NIN MALİ MUHAFAZAKÂRLAR TANIMLAMASI, PARALELLİK, BENZERLİK İÇERİYOR. OBAMA ASLINDA, MALİ MUHAFAZAKÂRLAR NİTELEMESİYLE, BU KESİMİN ARDINDA, ABD BÜYÜK SERMAYE GRUPLARI, İLAÇ, SİLAH, SAĞLIK, FİNANS GRUPLARI YANINDA, YAHUDİ SERMAYESİ VE YAHUDİ LOBİSİNİN VARLIĞINI DA ANLATMAK İSTİYOR. ABD EKONOMİSİNDEKİ DALGALANMALARIN ETKİLERİNDEN ÖNCE, TÜRKİYE EKONOMİSİNİN KENDİ İÇİNDE BULUNDUĞU TABLO KAYGILARI ARTTIRIYOR. IMF HEYETİNİN ANKARA DA YAPTIĞI TEMAS VE İNCELEMELER SONRASINDA HAZIRLADIĞI RAPOR, EKONOMİMİZİN YENİDEN IMF YE MUHTAÇ HALE GELMESİNİN SÜRPRİZ SAYILMAMASI GEREKTİĞİNİ GÖSTERİYOR. IMF NİN ÇİZDİĞİ BU TABLO, ORTA VADELİ PLAN (OVP) HEDEFLERİNİN TÜMÜNDE SAPMA DEMEK. ASIL KÖTÜ OLAN, CARİ AÇIK-BÜYÜME İLİŞKİSİ. TÜRKİYE EKONOMİSİ DAHA HIZLI BÜYÜMEK ZORUNDA. ANCAK YÜZDE 5-6 SEVİYESİNDEKİ BİR BÜYÜME BİLE CARİ AÇIĞI PATLATIYOR. CARİ AÇIĞI DÜŞÜRELİM DEDİĞİMİZDE DE BU KEZ BÜYÜME DİBE VURUYOR. EKONOMİ MEDYASININ TUTUMU, TIPKI KAFASINI KUMA GÖMEN DEVEKUŞU MİSALİ! ANCAK ARTIK KÜRESEL BİR KÖYE DÖNÜŞEN DÜNYADA, ÖZELLİKLE DE EKONOMİDE, PARA SAHİPLERİ EN KÜÇÜK GELİŞMEYİ ANINDA İZLİYOR, KARAR VERİCİLER BUNA GÖRE TAVIR ALIYOR. EKONOMİ SAYFALARINDA GEÇİŞTİRİLEN IMF TÜRKİYE RAPORU, DÜNYANIN SAYGIN İŞ VE EKONOMİ GAZETESİ WALL STREET JOURNAL DA AYRINTILI BİR ŞEKİLDE YER ALDI. ANALİZ EDİLDİ VE YATIRIMCILAR TÜRKİYE KONUSUNDA EN ÜST DÜZEYDE UYARILDI. 2

GEÇTİĞİMİZ YIL KASIM AYINDA, TÜRKİYE NİN KREDİ NOTUNU YATIRIM YAPILABİLİR ÜLKE SEVİYESİNE YÜKSELTEN VE BAŞBAKANDAN BÜYÜK ÖVGÜLER ALAN FITCH GEÇEN HAFTA YAPTIĞI AÇIKLAMADAKİ TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİNDE PEK ÇOK KAYGI VE ENDİŞEYİ BİR ARADA SIRALADI. SANAYİ ÜRETİMİNDE AYLIK YÜZDE 4 OLAN SERT DÜŞÜŞ, EKONOMİYLE İLGİLİ BÜTÜN TESPİTLERİMİZİ VE UYARILARIMIZI DOĞRULADI. BÜYÜME HIZININ İLK YARIDA YÜZDE 4 ÜN ÜZERİNDE OLMASINA KARŞIN ÜRETİM VERİLERİ, BU DÜŞÜŞÜN İŞARETLERİNİ VERİYORDU. MISIR'DA TEMMUZ AYINDA DÜZENLENEN ASKERİ DARBE SONRASI DEVRİLEN MUHAMMED MURSİ TARAFTARLARI 6 EKİM DEN İTİBAREN PROTESTOLARINA YENİDEN BAŞLADILAR. BU DEĞERLENDİRMELERİN YAPILDIĞI ANA KADAR ÇATIŞMALARDA ÖLENLERİN SAYISI 50 Yİ AŞTI! SİSİ YÖNETİMİ, MÜSLÜMAN KARDEŞLER İ YASA DIŞI İLAN ETTİ VE LİDERLERİNİ TUTUKLADI. SİLAHLI MÜSLÜMAN KARDEŞLER ÜYELERİ İSE ASKERLERE SALDIRIYOR. TÜRKİYE BURADA DA YİNE ÇATIŞMANIN TARAFLARINDAN (MÜSLÜMAN KARDEŞLER) BİRİNİN YANINDA. BU POLİTİKA İSE BÖLGEDE İRAN IN ÖNE ÇIKMASINA, GÜÇLENMESİNE, SAYGINLIĞINI ARTIRMASINA YARIYOR. LONDRA MERKEZLİ, ORTADOĞU BÖLGESİ ÜZERİNE ARAŞTIRMA, ANALİZ VE DEĞERLENDİRMELER YAPAN, STRATEJİK ÖNGÖRÜLERDE BULUNAN ASHARQ AL-AWSAT (THE MİDDLE EAST/ORTADOĞU) GAZETESİNİN SİTESİNDE TÜRKİYE-MISIR İLİŞKİLERİ VE BU İLİŞKİLERDE TÜRKİYE-İRAN REKABETİ ÜZERİNE PEŞ PEŞE İKİ FARKLI ANALİTİK MAKALE YAYINLANDI. CENEVRE II SÜRECİ YAKLAŞIRKEN TÜRKİYE NİN AĞIRLIĞI AZALIYOR. TÜRKİYE NİN BÖLGENİN SAHİBİ VE ÖNCÜSÜ OLACAĞINI SÖYLEYEN DIŞİŞLERİ BAKANINI, NE BÖLGEDE NE DÜNYADA ARTIK KİMSE DİNLEMİYOR. 3

BÖLGESEL VE KÜRESEL MÜTTEFİKLERİNİ YİTİREN TÜRKİYE, SURİYE DE BAŞARI ÇITASINI ESAD IN GİDİŞİ OLARAK BELİRLEMESİNİN FATURASINI ÖDÜYOR. SURİYE KONUSUNDA, ABD-RUSYA ANLAŞMASININ ARDINDAN, ABD İLE İRAN ARASINDA DA YUMUŞAYAN İLİŞKİLER, KARŞILIKLI ILIMLI YAKLAŞIMLAR BÖLGEYİ RAHATLATTI. RUSYA VE ÇİN İN DE DESTEĞİYLE İRAN, MASADA ETKİN VE SÖZ SAHİBİ KONUMDA OTURACAK. YA TÜRKİYE? ABD-İRAN İLİŞKİLERİNDE GELİNEN NOKTA, BÖLGEMİZDE TÜM DENGELERİN DERİNDEN SARSILMASINI, DEĞİŞMESİNİ, DEĞERLENDİRİLMESİNİ GEREKLİ KILACAKTIR. 1979 YILINDAN BU YANA GEÇEN 34 YILIN ARDINDAN BAŞLAYAN GÖRÜŞMELERE İKİ TARAFIN DA OLUMLU YAKLAŞIMI, 1979 VE ÖNCESİNDE OLDUĞU GİBİ, İRAN YENİDEN ABD NİN BÖLGEDEKİ ETKİN MÜTTEFİKİ OLABİLİR Mİ SORUSUNU DA GÜNDEME GETİRİYOR. BAŞBAKANIN AÇIKLADIĞI PAKETE VE ÖNGÖRDÜĞÜ DEMOKRATİKLEŞME ÖNERİLERİNE KENDİSİNDEN BAŞKA İNANAN YOK. İMRALI VE KANDİL DE PAKETİ REDDETTİ. PAKETİN GERÇEKTE KÜRT SORUNUNA ÇÖZÜM AMBALAJINA SARILMIŞ TÜRBAN VE SEÇİM PAKETİ OLDUĞUNU SÖYLEDİK. ŞİMDİ AKP DIŞINDA HERKES BAŞBAKANIN NİYETİNİ ANLADI. 4

HAFTAYA BAKIŞ TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ DETAYLAR ABD DE YAŞANAN BÜTÇE VE BORÇ TAVANI KRİZİ, KÜRESEL EKONOMİ İÇİN BÜYÜK BİR RİSK! BÖYLE BİR DURUM, ÜLKEMİZ AÇISINDAN RİSKLERİN DAHA DA KATLANMASI DEMEK. Ancak asıl önemlisi ABD tarihinde uzun zamandan bu yana ilk kez siyasal ve ekonomik çelişkilerin keskinleşmesi, Büyük Sermaye ve İsrail in Obama nın sosyal ve sağlık reformlarına karşı böylesine direnç göstermesi. 2008 Küresel Finansal Krizinin etkileri dalga dalga yayılırken Başkanlık koltuğuna oturan Barack Hüseyin Obama gerek ten rengi gerekse siyasalsosyal düşünsel altyapısı ile kanımca ABD Büyük Sermayesi nin, Finansal sektörünü kontrol eden Yahudi Lobisi nin, bölgesel savaşlarla ekonomik canlılığı sürdürme yanlısı silah endüstrisinin pek de istemediği bir Başkandı. NeoCon ların /Yeni Muhafazakârların tüm çabasına karşın Obama, sosyal içerikli programı, dar gelirli, yoksul, işsiz, yaşlı ve sosyal güvenceden yoksunlara yönelik kamu harcama desteği ile halkın sempatisini kazandı, oylarını aldı. Belki de siyasi hayatına mal olacak Obamacare yasası ise ikinci dört yıllık Başkanlık dönemine damga vuracak bir düzenlemeydi. Yoksulların, işsizlerin, sağlık ve sosyal güvencesi olmayanların sağlık giderlerinin kamu tarafından üstlenilmesini, sosyal ve sağlık yardımların artırılmasını öngören bu düzenleme ABD de Obama karşıtı pek çok kesimin yanı sıra, ABD küresel sermayesinin, küresel sağlık ve hastane zincirlerinin, ABD nin Uluslararası ilaç tekellerinin tepkisini çekti. Daha da önemlisi, Obamacare devreye girdiğinde, ABD sağlık sisteminin tümüyle üzerinde temellendiği, Dev Özel Sağlık Sigortası şirketleri ve bunların bağlantılı olduğu hastane sisteminin yüz milyar dolarlarla ifade edilecek kayıplarının gündeme gelmesi tepkileri büyüttü. 5

Obamacare Kamu Sağlık Yardımı-Desteği Sisteminin, uygulamaya girmesine az bir süre kala, yaşanan bütçe ve borçlanma tavanı krizinin ardında, çok büyük siyasal, ekonomik, küresel sermaye ve uluslararası bağlantıların savaşımı söz konusu. ABD anayasası ve uygulamadaki yasaları uyarınca, Kongreden geçirilmesi gereken borçlanma tavanı ve bütçe düzenlemeleri için Cumhuriyetçilerin ağırlıkta olduğu Senato da küresel sermayenin, sağlık, ilaç, sigorta, silah şirketlerinin lobisiyle, ret kararı çıkınca, sistem kilitlendi. 1 Ekim de ABD Federal Hükümeti, Kongre nin bütçe tasarısını onaylamaması nedeniyle kepenk indirdi, yani kapandı. Bildiğiniz dükkân kapanması gibi. 1 milyon kamu çalışanı maaşlarını alamadı ve zorunlu izinle evlerine gönderildi. Pentagonda görevli üniformalı askeri personel dışında, 1,4 milyon sivil ordu mensubu yine maaş alamadı. Maliye Bakanlığı nın İran ve Suriye ye yönelik yaptırımları, başta CIA, FBI olmak üzere NSU gibi ABD Ulusal istihbarat servislerinin gizli operasyonları sekteye uğradı. Vize, pasaport işlemleri durdu. Emeklilere, gazilere, dar gelirlilere bebek ve çocuk yardımları dondu. Yaşlılara, yoksullara yiyecek yardımı kesildi. ABD Başkanı Barack Obama ödeneksizlik gerekçesiyle Malezya ve diğer Uzakdoğu, Asya ülkelerine yönelik resmi gezi programlarını iptal etti. 17 EKİM E KADAR BU İŞ ÇÖZÜLMEZSE ABD DE HÜKÜMETİN ELİNDE SADECE 30 MİLYAR DOLAR KALACAK. BU DA 1 KASIM DAN İTİBAREN ABD HAZİNESİNİN SIFIRLANMASI, BİR DOLAR BİLE HARCAYAMAZ, ÖDEME YAPAMAZ, BORÇLARINI VE YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİREMEZ HALE GELMESİ DEMEK. 6

Borçlanma tavanı aşıldığı için dışarıdan borç da alamayacak, temerrüde düşecek, yani vadesi gelen borçlarını ödeyemeyeceğini, kısaca devlet olarak iflasını ilan etmek zorunda kalacak. Halen dünyanın bir numaralı ekonomisi konumundaki ABD Ekonomisi nin temerrüde düşmesi, borç ve yükümlülüklerini yerine getirememesi küresel ekonomik faciaya dönüşebileceği gibi, ABD ekonomisini 1929 ekonomik buhranından daha büyük bir çıkmaza sürükleyebilir. IMF Başkanı Christine Lagarde, ABD yönetimine, Senato Liderlerine ve Kongre üyelerine uyarıda ve çağrıda bulundu. Küresel ekonominin büyük tehdit ve tehlike altında olduğunu açıkladı. ABD Maliye Bakanlığı tarafından, Borçlanma Tavanının Yükseltilmesi konusunun siyasileştirilmesi ve siyasi mücadele aracı haline getirilmesi başlığıyla yayınlanan raporda yukarıda sıraladıklarımızdan daha ağır uyarılar yer aldı. ABD Maliye Bakanlığı, elindeki son likit ödeme varlıklarının 17 Ekim de tükeneceği uyarısında bulundu. Kongre, bu tarihe kadar, devletin borçlanma düzeyini, halen yürürlükteki 14,3 trilyon doların üzerine çıkartmazsa, büyük bir ekonomik ve sosyal felaket yaşanabilir. ABD maliye ve hazinesinin 17 Ekim de temerrüde düşmesi, 1 Kasım da ise kasaya kilit vurulmasının ortaya çıkartacağı küresel ekonomik kasırga, özellikle Türkiye gibi aşırı kırılgan, dış kaynağa muhtaç ekonomileri önüne katarak piyasalardan süpürebilir. Borç tavanı krizinin ABD hükümetine günlük bedeli 300 milyon dolar. ABD nin bütçe açığı halen, 1,5 trilyon dolar. ABD borçlarını ödeyemez hale gelirse, geçen hafta sizlerle paylaştığım Transatlantik Serbest Ticaret Bölgesi (TTIP) kurulması müzakereleri başta olmak üzere ABD ve AB ekonomilerine yeni can suyu olacak pek çok adım kesintiye uğrayabilir. Böyle bir durum, ABD dolarının küresel konvertibilitesine, küresel değer ve 7

değişim aracı olarak kabulüne, büyük darbe vuracağı gibi, tüm merkez bankaları dolar rezervlerinden kurtulmaya başlarsa, küresel dolar hegemonyası, para ve finans sistemi çökebilir. Bu aynı zamanda ABD doları için de felaket anlamına geliyor. ABD ANAYASASI VE YASALARINA GÖRE BAŞKAN OBAMA, ABD BAŞKANLARINA TANINAN ACİL DURUM YETKİSİ Nİ KULLANARAK BU DURUMU SONA ERDİREBİLİR, BÜTÇE KRİZİNİ ÇÖZEBİLİR. ANCAK BU YETKİNİN KULLANILMASINA KARŞI ABD KONGRESİ VE SENATO DA KENDİLERİNE TANINAN BAŞKANI GÖREVDEN ALMA YETKİSİNİ KULLANMA YOLUNA GİDEBİLİR. Bu durumda ise sorun sadece ekonomik boyutta kalmaz, siyasal planda da çözümsüz hale gelebilir. Dolayısıyla anlaşıldığı kadarıyla, Başkan Obama, acil durum yetkisini kullanma kozunu, son ana kadar elinde tutmak istiyor. Bunun yerine, muhalefetin kendi içinde ayrışmasını, bölünmesini ve bütçe krizini kilitleyenlerin kamuoyu önünde siyaseten mahkûm olmasını sağlamaya çalışıyor. Nitekim burada, Cumhuriyetçiler cephesinde ilk gediği açmayı başardı ve 20 Cumhuriyetçi senatörün, katı muhaliflerden kopmasını, yumuşama ve müzakere için çaba harcamaya başlamasını sağladı. Obama da, muhalefeti iyice birbirine kenetlemektense, muhalefetten taşlar kopartmayı sağlamak için çaba gösteriyor. Senato ve Kongrede destekçilerini artırmaya uğraşıyor. O nedenle de tüm Cumhuriyetçileri blok olarak, karşısına almak yerine, yaşanan sıkıntıların ve mali kilitlenmenin faturasını, mali muhafazakârlar olarak adlandırdığı gruba yüklüyor. BABA VE OĞUL BUSH LARIN TEMSİL ETTİĞİ, İSRAİL DESTEKLİ YENİ MUHAFAZAKÂRLAR- NEO CONSERVATİVE/NEO-CON KAVRAMINI ÇAĞRIŞTIRAN OBAMA NIN MALİ MUHAFAZAKÂRLAR TANIMLAMASI, PARALELLİK, BENZERLİK İÇERİYOR. 8

Obama aslında, Mali Muhafazakârlar nitelemesiyle, bu kesimin ardında, ABD büyük sermaye grupları, ilaç, silah, sağlık, finans grupları yanında, Yahudi Sermayesi ve Yahudi Lobisinin varlığını da anlatmak istiyor. Büyük ve küresel sermayenin Obamacare i bahane ederek, kendisiyle hesaplaşma, intikam alma çabasının da farkında olduğunu ima ediyor. Özellikle, Obama yönetiminin, Rusya ile uzlaşarak, İran ve Suriye konusunda, son anda gündeme gelen radikal politika ve strateji değişikliklerinin, savaştan, operasyondan, müzakere masasına geçiş tavrının, ülkede (ABD), dünyada ve bölgede (Ortadoğu) kimleri rahatsız ettiği malum. Bu kesimlerin istediği, krizden çıkış için Obama ya yeni savaşlar, saldırılar, askeri operasyonlar yaptırabilmek. Aksi durumda neler yapabileceklerini, neler olabileceğini Obama ya kanıtlamak için, Obamacare ve Bütçe Tavanı kriziyle, Başkana mesaj veriyorlar. Obama yönetimi, bunların farkında olduğunu, kendisine yönelik ekonomik ve sosyal içerikli siyasi operasyonun ardında, kimlerin olduğunu bildiğinin mesajını ise, eşzamanlı olarak Libya ve Somali de El Kaide ye ve liderlerine yönelik özel harekât operasyonuyla veriyor. Özellikle de Libya ve Somali operasyonları, Suriye de El Kaide ve bölgedeki kollarının Esad a karşı savaşlarında, Afrika daki ataklarında etkin konumda bulunduğu bilinen İsrail e ve ABD deki İsrail yanlısı siyasi ve ekonomik lobiye de bir yanıt niteliğinde. ABD de keskin bir siyasi ayrışma ve mücadelenin gündemde olduğunu gözlüyoruz. Bunun yansımalarını ekonomide ve dış politikada daha da sert biçimde göreceğimiz kanısındayım. ABD EKONOMİSİNDEKİ DALGALANMALARIN ETKİLERİNDEN ÖNCE, TÜRKİYE EKONOMİSİNİN KENDİ İÇİNDE BULUNDUĞU TABLO KAYGILARI ARTTIRIYOR. IMF HEYETİNİN ANKARA DA YAPTIĞI TEMAS VE İNCELEMELER SONRASINDA HAZIRLADIĞI RAPOR, EKONOMİMİZİN 9

YENİDEN IMF YE MUHTAÇ HALE GELMESİNİN SÜRPRİZ SAYILMAMASI GEREKTİĞİNİ GÖSTERİYOR. Başbakan geçtiğimiz Mayıs ayında, IMF ile imzalanan Stand By anlaşmasıyla sağlanan kredinin son borç taksitinin ödendiğini ve Türkiye ekonomisinin IMF denetiminden kurtulduğunu büyük bir övünmeyle açıkladı. Hatta AKP hükümetinin ekonomik programı ve yarattığı mucizelerle Türkiye nin IMF den borç alan değil artık borç veren bir konumda olduğunu, IMF ye 5 milyar dolar borç vereceğimizi açıkladı. Bu söylenenlerin hiç birisinin gerçeği yansıtmadığını daha önceki değerlendirmelerimde, somut gerekçeleri ve tespitlerle sizlerle paylaştım. Aslında IMF, yaklaşan olası küresel kriz nedeniyle üye ülkelerin ihtiyaç duyabileceği yüklü fonlamayı karşılayabilmek için IMF üyesi ülkelere adeta salma saldı. Her ülkeye, gücüne ve bütçesine göre bir tutar biçti ve ihtiyaç duyduğumda bunu vereceğinizi taahhüt edeceksiniz dedi. Öyle ki ekonomik krizde, iflasın eşiğinde olan Yunanistan, Güney Kıbrıs bile bu havuza taahhütte bulundu. Yani IMF ye borç veren ülke olduk propagandası ekonomik temelden yoksun bir mecburi söz. Fakat asıl gerçek olan, kaygı duymamız gereken, katlanılan onca ağır bedellere, sosyal, siyasal ve ekonomik faturalara rağmen AKP hükümetinin 11 yıldır olmayan, 3 Kasım da 12 inci yılına girecek olan iktidarında, ekonomik programı ve politikası ile ülkemizi yeniden IMF ye muhtaç konuma getirmesi ihtimali! Biliyorsunuz IMF anlaşmasının her üye ülkenin IMF tarafından yıllık ekonomik denetimden geçirilmesini öngören konsültasyon içerikli bir dördüncü maddesi var. IMF ile stand by yapsanız da yapmasanız da, borç almış olsanız da olmasanız da, bu madde çerçevesinde IMF düzenli olarak ekonominizi denetliyor. 10

Ekonominizin sorunlarını, eksiklerini, kendisine göre yapmanız gerekenleri tespit ediyor. Öneri ve uyarılarda bulunuyor. Yılda iki kez yapılan bu denetimlerin sonuncusu geçtiğimiz ay yapıldı ve IMF heyeti geçen hafta sonu raporunu bırakarak Ankara dan ayrıldı. Hazine Müsteşarlığı nın zorunlu olarak sitesine koymak zorunda olduğu IMF Türkiye Raporu nda yer alan tespit, öneri ve uyarılara bakıldığında, ekonomimizin kara tablosu netleşiyor. Bizim bilmediğimiz, yabancısı olduğumuz şeyler değil. Ancak muhalefet olarak biz söyleyince iktidar bunda art niyet, kötü niyet arıyor. Oysa ekonomi yönetimi, ekonomiyle ilgili bakanlar, kurumlar, iş dünyasının temsilcileriyle, bankalarla yapılan müzakereler sonrasında hazırlanan bu rapora itiraz edemediler. Sesleri sedaları kesildi. Hatta Maliye Bakanı IMF raporunda yazılanlar doğru demek zorunda kaldı. Peki IMF dört gün önce açıklanan raporunda ne diyor? IMF raporunda "Yüksek kredi büyümesi, enflasyonun yılsonu hedefi olan yüzde 5 in oldukça üzerinde seyretmesi, yüksek ve artan cari işlemler açığı; başta bir haftalık repo faiz oranları olmak üzere, pozitif reel politika faiz oranının yükseltilmesini gerektirmektedir" deniliyor. Yani faizleri yükseltin talimatını veriyor IMF! Dışarıdan kaynak girişi durduğu için, içeriden sermaye kaçışı başladığı, ekonomik kırılganlık üst düzeye çıktığı için acilen kaynak bulmak gerekiyor. Bu kaynağı bulmak için de IMF hükümete daha yüksek faiz vermesi gerektiğini söylüyor. IMF Hazine ve Merkez Bankası na Başbakan Faiz Lobisinden hazetmiyor diye, yapmanız gerekeni yapmaktan kaçınmayın. Siyasi tercih ve tembihleri, ekonomik gerçeklerin yerine koyarsanız, bir dolar dahi bulamazsınız. Para, hayır uğruna Türkiye ye gelmez, kazanç için gelir, faizi artırın demek istiyor. IMF raporunda, Merkez Bankası'nın sıkça döviz satarak, piyasalara ve kurlara müdahalesini de yanlış bulduğunu belirtiyor. IMF Merkez Bankası nın, ekonominin gerekleri doğrultusunda değil, siyasetin 11

güdümünde hareket ettiğini söyleyip, "Yetkililer (MB), döviz rezervlerinden yapılan satışlara, sadece aşırı dalgalanmaları gidermek amacıyla başvurmalıdır. Döviz piyasasına yapılan müdahaleler, doğru para politikalarının ikamesi olamazlar. Bu yaklaşım, sınırlı net döviz rezervlerinin korunmasını sağlayacaktır. Sermaye girişlerinin tekrar başlaması halinde, net döviz rezervleri sterilize edilmiş müdahaleler yoluyla artırılmalıdır" diye nasihat veriyor. Açıkçası IMF, Merkez Bankası na diyor ki; Kardeşim görevini doğru düzgün yap. Doların belini kıracağım, doları tuşa getireceğim diye kasandaki üç doları da satma. Sonra parasız kalırsın. Başbakana şirin görünmek, TL yi aslanlar gibi savunmak gibi ekonomiyle alakası olmayan siyasi söylemleri de döviz politikasıymış gibi anlatıp durma. Mecbur kalmadıkça da dövize müdahale etme. Eğer şansın döner de sıcak para gelmeye başlarsa, bunları muhafaza et, rezervlerini artırmaya çalış. IMF Raporunda, Merkez Bankası na bir uyarı daha var. Diyorlar ki Sen siyasetçilerin emrinde gezinmeyi bırak, asli görevin olan enflasyonla mücadeleye odaklan. Para politikalarını bu doğrultuda yönlendir. Maliye ye de Bütçe harcamalarını, seçim yaklaşıyor diye gevşetme, harcamaları kıs! tavsiyesinde bulunuluyor. Bir anlamda hükümete de seçim ekonomisi uygularsan, daha da kötü duruma düşersiniz deniliyor. IMF Heyetinin Türkiye raporunda ayrıca, son dönemde küresel para piyasalarındaki gelişmelerin Türkiye ve benzeri ekonomilerden sermaye kaçışına yol açtığı vurgulanarak, bu durumun önümüzdeki birkaç yıl daha sürebileceği uyarısına yer veriliyor. Dış finansman gereğinin önümüzdeki birkaç yıl boyunca yüksek düzeyde olacağı varsayımıyla, Sermaye akımlarının zayıflaması ya da tersine dönmesi ihtimali, Türkiye ekonomisi için temel bir zorluk olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, para, döviz ve maliye politikalarının bu risklerin azaltılmasına odaklanması gerekmektedir" deniliyor. Büyüme hızı konusunda da IMF heyetinin raporunda karamsar tahminlere yer veriliyor. Bu yıl için yüzde 3,8, gelecek yıl için de yüzde 3,5 büyüme öngörüsünde bulunuluyor. IMF raporunda, cari açığın GSMH nın yüzde 7 si 12

düzeyinde olacağı, enflasyonunda yıl sonu hedefi olan yüzde 5 in üzerinde gerçekleşeceği belirtiliyor. Kaldı ki enflasyon, şu anda yıllık yüzde 7,88 düzeyinde. Yüzde 8 e yaklaşmış durumda. IMF raporundaki tespit, öneri ve uyarılar, ekonomi sayfalarında, ekonomi medyasında pek yankı bulmadı. Adeta satır aralarında gizlendi. Oysa çizilen tablo, hiç de iç açıcı olmadığı gibi, aylardır sizlerle paylaştığım tüm değerlendirmelerimi, tespitlerimi teyit eder nitelikte. Hükümetin ekonomideki karnesinin kırık olduğunu, ekonomi yönetiminin başarısızlığını ortaya koyuyor. Yaklaşan olası büyük riskleri, tehdit ve tehlikeleri işaret ediyor. Bir adım daha gidersek, Türkiye nin yeniden IMF ye muhtaç konuma gelebileceğini söylüyor. Bunlar ve bunların bilinmesi de Başbakanın ve AKP iktidarının işine gelmiyor. Başbakanın IMF ye borç veren ülke (henüz IMF ye bir dolar bile vermedik) konumuna geldik büyüklenmesi de asılsız ve havada kalıyor. IMF NİN ÇİZDİĞİ BU TABLO, ORTA VADELİ PLAN (OVP) HEDEFLERİNİN TÜMÜNDE SAPMA DEMEK. KÖTÜ OLAN, CARİ AÇIK-BÜYÜME İLİŞKİSİ. TÜRKİYE EKONOMİSİ DAHA HIZLI BÜYÜMEK ZORUNDA! ANCAK YÜZDE 5-6 SEVİYESİNDEKİ BİR BÜYÜME BİLE CARİ AÇIĞI PATLATIYOR. CARİ AÇIĞI DÜŞÜRELİM DEDİĞİMİZDE DE BU KEZ BÜYÜME DİBE VURUYOR. Bunun nedeni büyüme için gerekli kaynağın olmaması, bu kaynağın ancak dışarıdan sıcak para ya da borç yoluyla sağlanması. Dolayısıyla tasarruf oranlarının yetersizliği! Şimdi küresel piyasalarda, Türkiye gibi ülkelere sıcak para akışı durduğu için kaynak maliyeti daha da yükselecek. Kaynak bulmak zorlaşacak. Ya da daha yüksek faiz ödemek zorunda kalacağız. Bu ise enflasyonun, cari açığın, dış ticaret açığını tırmanması anlamına geliyor. Buna bir de seçim ekonomisini eklediğimizde risk daha da büyüyor. Bir ekonomide eş zamanlı ve paralel olarak, iki açık yani hem cari açık hem 13

de dış ticaret açığı büyüyorsa, risk tehlikeli düzeyde demektir. Bunlara üçüncü açığı, yani bütçe açığını da ilave ettiğinizde, aynı anda hızlanan üç açık bir ekonominin krize battığının işaretidir. IMF'nin raporunda, Türkiye'nin enflasyon öngörüsüyle ilgili olarak, "Enflasyon eğilimleri ve TL deki değer kaybı, enflasyon oranının hem bu yıl için, hem de önümüzdeki sene, yüzde 5 lik enflasyon hedefinin üzerinde gerçekleşmesine neden olabilecektir" deniliyor. EKONOMİ MEDYASININ TUTUMU, TIPKI KAFASINI KUMA GÖMEN DEVEKUŞU MİSALİ. ANCAK ARTIK KÜRESEL BİR KÖYE DÖNÜŞEN DÜNYADA, ÖZELLİKLE DE EKONOMİDE, PARA SAHİPLERİ EN KÜÇÜK GELİŞMEYİ ANINDA İZLİYOR, KARAR VERİCİLER BUNA GÖRE TAVIR ALIYOR. Ekonomi sayfalarında geçiştirilen IMF Türkiye Raporu, dünyanın saygın iş ve ekonomi gazetesi Wall Street Journal da ayrıntılı bir şekilde yer aldı. Analiz edildi ve yatırımcılar Türkiye konusunda en üst düzeyde uyarıldı. Dünyanın ve ABD nin köklü ve saygın iş dünyası ve ekonomi gazetesi Wall Street Journal (WSJ), önceki gün Türkiye ekonomisi hakkında IMF tarafından hazırlanan rapora geniş yer ayırdı. Bölgedeki siyasi ve diplomatik sorunların da değerlendirildiği analizde, küresel yatırımcılar, IMF raporundan yola çıkılarak uyarıldı. Özellikle Merkez Bankası nın özerkliğine vurgu yapılan değerlendirmede, aksine Merkez Bankası nın ve Başkanı Erdem Başçı nın özerk Merkez Bankası nı, hükümetin ve Başbakanın uydusu konumuna getirerek, kurumsal saygınlığını zedelediği tespiti yapılıyor. Gazete; IMF Türkiye yi uyardı: Kendinizi toparlayın başlığıyla yer verdiği Türkiye analizinde, IMF nin, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'ya şahlanmış haldeki enflasyonu dizginlemek için öncelikle faizleri arttırması gerektiğini söylediğini belirtiyor. 14

IMF nin yukarıda sıraladığımız uyarı ve eleştirilerini geniş bir şekilde değerlendiren WSJ; IMF ye göre, Türkiye, diğer gelişmekte olan piyasalar gibi, yabancı yatırımcıların paralarını toplu halde çekmesi sonucu, para biriminin değer kaybetmesiyle, yüksek enflasyonu kontrol altına almaya çalışıyor. FED in gevşek para politikasını terk edeceğini söylemesinden bu yana yatırımcılar, dünya çapında portföylerini yeniden değerlendiriyorlar. Borsa İstanbul, geçen aylarda değerinin üçte birini kaybetti, Lira dikey düşüşe geçti ve tahvil getirileri iki katına çıktı. Para biriminin daha fazla değer kaybetmesi ve daha fazla sermaye çıkışı, Türk ekonomisi için büyük bir zorluk doğuracak. IMF, ülkenin gelecekte meydana gelecek dalgalanmalarla nasıl baş edeceği konusunda endişeli. diyerek, sıcak para sahiplerini, sermayedarları ve portföy yatırımcılarını uyardı. IMF nin, Merkez Bankası nı para politikalarının çok karışık olması ve bunun yatırımcılarla iletişim güçlüğü yaratması konusunda eleştirdiğini dile getiren WSJ, bu nedenle de Merkez Bankası nın asli görevleriyle hedeflerinden uzaklaştığını belirterek, siyasi etki altına girdiğini vurguluyor. Bu eleştiriler, IMF ve WSJ nin yanı sıra çeşitli uluslararası kuruluşlar tarafından da sıkça dillendirilmeye başlandı. GEÇTİĞİMİZ YIL KASIM AYINDA, TÜRKİYE NİN KREDİ NOTUNU YATIRIM YAPILABİLİR ÜLKE SEVİYESİNE YÜKSELTEN VE BAŞBAKANDAN BÜYÜK ÖVGÜLER ALAN FITCH, GEÇEN HAFTA YAPTIĞI AÇIKLAMADAKİ TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİNDE, PEK ÇOK KAYGI VE ENDİŞEYİ BİR ARADA SIRALADI. 15

Kredi Derecelendirme Kuruluşu FITCH in yaptığı açıklamada da Türkiye ekonomisi ile ilgili oldukça karamsar ve riskli tespitler yer alıyor. FITCH in tespitlerinde öne çıkan bir başka boyut ekonomideki kötüleşmenin yanında iç ve dış politik risklerin artmış olduğu değerlendirmesi. Bu değerlendirmeden yola çıkılarak da kredi notunun düşürülebileceği uyarısında bulunulması. FITCH ın Türkiye ile ilgili açıklamasında yer alan görüş, tespit, değerlendirme ve uyarıları şu şekilde sıralayabiliriz: Geçen yılın bu dönemine göre, politik riskte (iç ve özellikle dış politik riskler) artış var. Oynaklık ve belirsizlik artınca, büyüme performansı bundan zarar görüyor, büyüme hızı geriliyor. Enflasyon, çok ciddi bir sorun. Kredi genişlemesiyle ve borçlanarak büyümeye çalışılınca, enflasyon oranı yükseliyor. Cari açık, kronik ve yapısal bir sorun. Cari açık artarsa ekonomi bundan olumsuz etkilenir. Cari açık, yüksek enflasyon ve kuruyan likidite (sıcak para ve sermaye girişinin kesilmesi), Türkiye ekonomisinin zayıf noktaları. Fed in Mayıs ayında yaptığı açıklamadan, Türkiye, orantısız düzeyde ve şok derecesinde etkilendi. Bu, ekonomi için ciddi bir kırılganlık göstergesi. Net sermaye girişinin aniden durması resesyona (çöküşe) yol açabilir. Merkez Bankası politikalarının biraz daha öngörülebilir olması lazım. Yatırımcıların bu konudaki belirsizlik nedeniyle endişeleri var. Kurlarda aşırı oynaklık var. Ciddi bir türbülans, uzak bir ihtimal değil. Yıl sonu için cari açık/gsmh tahminimiz, yüzde 6 7, büyüme tahminimiz yüzde 3 3,2, enflasyon tahminimiz ise yüzde 7 ve üzeri. Merkez Bankası nın 2011 ve 2012 de uyguladığı politikalar, ekonomiyi kontrol altına almakta faydalı oldu. Bu nedenle, Türkiye ye not artırımı yaptık. 16

Yeni dönemde ise farklı bir konjonktür var. Şu an, Merkez Bankası politikaları öngörülebilir değil. O nedenle, Türkiye ekonomisinin yeni gelişmelere nasıl cevap vereceğini izleyeceğiz. Şu anda kriz tehlikesi yok, ama reyting canlı bir süreçtir.(bunun anlamı, her an bir not düşürmenin gündeme gelebileceği) Yukarıda yer verdiğim açıklamada sıralanan maddelerden görüldüğü gibi, IMF ile FITCH ın değerlendirmeleri benzerlik ve paralellik içeriyor. Ekonomimizin hastalıkları yıllardır bilindiği için, tespitler ve teşhisler de benzeşiyor. Tabii FITCH ın uyarılarında bir kritik nokta daha var, o da geçen yılın aynı dönemine göre bu yıl iç ve dış politik risklerin artmış olması. Bunun da, Türkiye ekonomisi ile aynı durumdaki diğer gelişmekte olan ekonomilere kıyasla, Türkiye nin aleyhine, negatif ayrışmaya yol açması. FITCH e göre politik risk, seçimlerle bağlantılı bir süreç değil. Ülkedeki iç huzursuzluk ve bölgedeki sorunlarda Türkiye nin konumu en önemli politik riskler. FITCH, iç ve dış politik risk analizini açarken; İç huzursuzluk artarsa, uzun süre devam ederse ve yaygınlaşırsa, bunun ekonomideki olumsuzluklar üzerinde etkili olacağından, çarpan etkisi yaratacağından kaygı duyduğunu dile getiriyor. Buna bağlı olarak da ülke kredi notunun düşürüleceğinden söz ediyor. Yani negatif ayrışmanın ana nedeni politik risk. İçeride demokratikleşme paketinin yarattığı tepkiler, etnik ayrışmanın hızlandırılması. Hükümetin baskıcı yönetim anlayışını arttırarak sürdürmesi! Gezi olayları ardından başlatılan cadı avı ile yaygın, kitlesel gözaltı ve tutuklamalar. Taraftarlara yönelik gözaltı ve tutuklama dalgaları. Polise verilmesi planlanan despotik yetkiler. Üniversite öğrencilerine, üniversitelere, öğrenci yurtlarına dönük olarak gündeme getirilen polisiye 17

tedbirler ve mahkemeye çıkartılmadan hapse atma uygulamaları vs. bunlar arasında sayılabilir. Dış politik riskler ise bildiğiniz gibi Suriye sınırımızda yaşananlar, AKP hükümetinin Suriye ve Irak politikası. Mısır ile ortaya çıkan gerginlik. İran ile yaşanan gerilim. Güney sınırlarımızda radikal İslamcı terörün yayılması ve hükümeti doğrudan terörü büyük kentlere taşımakla tehdit etmesi. Bütün bunların ekonomi üzerindeki yansımalarını görüyoruz. FITCH bunun sürmesi durumunda Türkiye nin kredi notunu gözden geçireceğini söylüyor. SANAYİ ÜRETİMİNDE YÜZDE 4 OLAN SERT DÜŞÜŞ EKONOMİYLE İLGİLİ BÜTÜN TESPİTLERİMİZİ VE UYARILARIMIZI DOĞRULADI. BÜYÜME HIZININ İLK YARIDA YÜZDE 4 ÜN ÜZERİNDE OLMASINA KARŞIN ÜRETİM VERİLERİ, BU DÜŞÜŞÜN İŞARETLERİNİ VERİYORDU. Sanayi üretiminin, ağustos ayında yüzde 4 düşmesi, hükümetin övünerek açıkladığı il yarıdaki yüzde 4,4 lük büyümeyi adeta yalanladı. Hatta sıfırladı diyebiliriz. Sanayi üretiminin Temmuz ayına göre, yüzde 4 gibi yüksek bir oranda ve keskin biçimde düşmesi, şu ana kadar sıraladığımız ekonomik risklerin etkilerinin belirgin biçimde ekonomiye darbe vurmaya başladığını gösteriyor. Üretimi gerileyen, üretemeyen bir ekonomi, ihracat yapamayacağı, istihdam yaratamayacağı açık. İhracat artış hızındaki gerileme, TL nin değer kaybıyla ithal girdi maliyetlerindeki artış zaten bu sonucu hazırlıyordu. Şimdi işsizliğin daha da artmasına, ihracatın daha da gerilemesine, dış ticaret açığı ve cari açığın daha da büyümesinde tanık olacağız. Tabii buna büyüme hızında da keskin bir düşüş yaşanmasını ilave etmemiz gerek. 18

Aslında yüzde 4 ü aşan büyümeye karşılık, enerji ithalatındaki düşüş, elektrik tüketimindeki gerileme sanayinin üretmeme sürecine girdiğini gösteriyordu. TÜİK sadece bu gerçeği ilan etmiş oldu. Sanayideki ortalama üretim düşüşü yüzde 4 olurken bazı sektörlerde bunun da çok üzerinde üretim düşüşü söz konusu. Örneğin bilgisayar, elektronik ve optik ürünler imalarında, üretim gerilemesi yüzde 14,2 oldu. Fabrikasyon metal ürünleri üretimindeki düşüş ise yüzde 11! İmalat sanayinde yüzde 4,3, madencilikte yüzde 4,6, sermaye malları üretiminde yüzde 5,8 üretim düşüşü gerçekleşti. Bir veriye özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Sermaye malları üretiminde (Makina, teçhizat,fabrika, bina gibi başka malların üretiminde kullanılan mallar) üretim düşüşünün yüzde 5,8 olması, önümüzdeki aylarda, yeni fabrika açılışı, imalat sanayi için gerekli makine teçhizat üretimi sektöründe, inşaat sektöründe de ciddi üretim daralmalarının, keskin ve sert düşüşlerin olacağının işaretidir. Bu da ekonomik büyümenin hızla gerileyeceğini, ekonomimizin daralacağını, tespit ve uyarılarımız arasında yer alan resesyon sürecinin yaklaştığını işaret ediyor. MISIR'DA TEMMUZ AYINDA DÜZENLENEN ASKERİ DARBE SONRASI DEVRİLEN MUHAMMED MURSİ TARAFTARLARI 6 EKİM DEN İTİBAREN PROTESTOLARINA YENİDEN BAŞLADILAR. ÇATIŞMALARDA ÖLENLERİN SAYISI 50 Yİ AŞTI. SİSİ YÖNETİMİ MÜSLÜMAN KARDEŞLER İ YASA DIŞI İLAN ETTİ VE LİDERLERİNİ TUTUKLADI. SİLAHLI MÜSLÜMAN KARDEŞLER ÜYELERİ İSE ASKERLERE SALDIRIYOR. 19

Türkiye burada da yine çatışmanın taraflarından (Müslüman Kardeşler) birinin yanında. Bu politika ise bölgede İran ın öne çıkmasına, güçlenmesine, saygınlığını artırmasına yarıyor. Mursi nin Temmuz ayında darbe ile devrilmesinden bu yana Mısır da yaşananlar, 6 Ekim devrimi gerekçesiyle Mursi yanlılarının yeniden meydanlara çıkmasıyla alevlendi. Bu defa Mursi yanlıları, Müslüman Kardeşler üyeleri bazı yerlerde silahlanarak sokağa çıktılar ve askerlere, polislere silahlı saldırılarda bulundular. Çatışmalar yayılarak devam ediyor. Şu ana kadar 50 den fazla kişi yaşamını yitirdi. Mısır da darbeyle yönetimi ele alan, General Abdülfettah El Sisi ve geçici devlet başkanlığına getirilen Adli Mansur yönetimi, Mursi yi vatana ihanetle, terör örgütü olarak nitelendirdikleri Hamas ile işbirliği yapmakla suçlayarak yargılanması için dava açtılar. Başsavcı Müslüman Kardeşler i yasa dışı örgüt ilan ederek yasakladı ve art arda tüm lider kadroları tutuklanmaya başladı. Müslüman Kardeşler de bir yandan çözülme yaşanırken bir yandan da 86 yıldan bu yana illegal olarak faaliyetlerini yeraltında sürdüren Müslüman Kardeşler-İhvan yeniden yeraltına inmeye başladı. Bildiğiniz gibi, Mısır daki darbeden sonra Türkiye den sert tepki açıklamaları geldi. Darbe kınandı. Ancak AKP hükümeti ve Başbakan, tepkileri daha da ileriye götürerek, Mursi ve Müslüman Kardeşler yanlısı bir diplomasiye yönelince Mısır ile ilişkiler koptu. AKP hükümeti tıpkı, Suriye, Irak, Lübnan, Libya, Tunus ta olduğu gibi, içeride çatışan taraflardan birisinin yanında yer aldı. Başka bir ülkenin iç sorununda dorudan angajeye girerek taraf oldu. Her zaman olduğu gibi yanında yer alınan bu taraf da Sünni eksenli muhalifler. Esad, geçen hafta Türk gazete ve televizyonlarına, Alman Der Spiegel Dergisi ne, Çin devlet Televizyonuna verdiği mülakatlarda Başbakan 20

Erdoğan ın Suriye de yasaklı olan, Suriye hükümeti tarafından Şeriatçı Örgüt olarak faaliyetleri men edilen, Müslüman Kardeşler in faaliyetlerine izin vermesi, tutuklu ve cezaevinde olan örgüt mensuplarını affetmesi, serbest bırakması için kendisinden pek çok kez ricada bulunduğunu söylüyor. Esad, Başbakan Erdoğan ın derdi, Suriye de insan hakları, demokrasi, reformlar değil. Sadece Müslüman Kardeşler in, yasaklı Sünni illegal örgütlerin faaliyetlerine, izin vermemizdi. Şimdi de, bu örgütleri destekliyor, silahlandırıyor. Dünyanın 70 ten fazla ülkesinden El Kaide üyeleri, savaşmak için Türkiye üzerinden Suriye ye geliyor. Savaşanlar arasında Suriyeli yok. Olsa da çok az diyor. Suriye deki bu tablonun benzeri şimdi Mısır da yaşanıyor. Mısır da iç çatışmalar tekrar alevlendi. Sisi yanlıları da sokağa çıkmaya, Sisi ye destek gösterileri yapmaya başladı. Olaylar kritik bir aşamaya doğru gidiyor. Ancak General Sisi nin gerçekleştirdiği darbeyi kınamayan ABD ve AB yeni yönetime bir anlamda örtülü ve dolaylı destek vererek Müslüman Kardeşler yanlılarına yönelik operasyonlara da desteğini belli etmiş oldu. Bu nedenle İhvan ın yasaklanması, liderlerinin tutuklanması, gösterilere asker ve ordunun silahlı müdahalesine de ABD ve AB den, BM den çok sert bir tepki gelmedi. Sisi-Mansur yönetiminin, Müslüman Kardeşler i Terör Örgütü olarak nitelemesi de bu müdahaleleri terörle mücadele kapsamına soktu. Bu kapsamda, ülkenin ve halkın ve güvenliği, istikrar ve huzurun temini amacının ön plana çıkartıldığı terörle mücadele ve kitlesel tutuklamalar sonrasında örgütün çökertilmesi kaçınılmaz görünüyor. LONDRA MERKEZLİ, ORTADOĞU BÖLGESİ ÜZERİNE ARAŞTIRMA, ANALİZ VE DEĞERLENDİRMELER YAPAN, STRATEJİK ÖNGÖRÜLERDE BULUNAN ASHARQ AL-AWSAT (THE MİDDLE EAST/ORTADOĞU) GAZETESİNİN SİTESİNDE TÜRKİYE-MISIR İLİŞKİLERİ VE BU İLİŞKİLERDE TÜRKİYE-İRAN REKABETİ ÜZERİNE PEŞ PEŞE İKİ FARKLI ANALİTİK MAKALE YAYINLANDI. 21

Bunlardan ilkine göre, Mısır'da Müslüman Kardeşler'in çöküşü ile birlikte Ankara ile Kahire arasında çekişme başladı. Türkiye ve İran Dışişleri Bakanları başlangıçta Mısır'da Mursi'nin devrilmesini kınamış olsa da, İran daha sonraki tavrıyla bu konumdan geri adım attı. Erdoğan'ın aşırı Mursi yanlısı tutumunun arkasındaki temel unsur, Müslüman Kardeşler'e destekten ziyade, kendi ülkesinde kendisine karşı olası bir askeri darbe düzenlenmesi korkusuydu. Öte yandan İran, Mısır-Türkiye geriliminin Suriye'de Esad karşıtı cepheyi ve belki de Türkiye-Körfez ülkeleri ilişkilerini zayıflatma potansiyeline sahip olduğunu gördü. Bu, bir yandan Tahran'a bölgedeki ekonomik faaliyet alanını genişletme olanağı sunacaktı. Diğer yandan da Ankara'nın Orta Doğu'daki pazar payının daralmasıyla, Türkiye nin İran ile ekonomik ilişkileri geliştirmeye daha fazla önem vermeye yönelmesi beklentisiydi. Ayrıca bu durum, Ankara artık Mısır üzerinden Hamas'la ilişkiye giremeyeceği için, İslamcı grubu daha fazla İran'ın etki alanı içinde hareket etmeye zorlayacaktı. Şii cephesi, Sünni nüfusu ağırlıklı iki ülke olan Türkiye ve Mısır arasında anlaşmazlığı körükleyerek, bir mezhep mücadelesi görüntüsü vermekten kaçınıyor. Bu nedenle, Türkiye-Mısır anlaşmazlığının sonuçlarından biri bölgede mezhepsel gerilimlerin azalması olacaktır. Mısır'da cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri sonrasında -hangi parti galip çıkarsa çıksın- Erdoğan tutumunu değiştirmek zorunda kalacak. İslamcılar ve Müslüman Kardeşler'den arınmış bir Ortadoğu, en azından Türkiye- Mısır ilişkileri açısından, eski işleyişine geri dönecektir. Diğer Makalede ise özetle şöyle bir analize yer veriliyor; İran için Suriye devletini savunmak önemli bir dış politika sorunu. Aslında, Mısır, Suriye'deki iç savaşta önemli bir faktör değildi. Sahneden çıkarılması da İran'ın Suriye politikası üzerinde önemli bir etki yapamaz. Mısır'ın Suriye muhalefeti ve Türk politikasına desteği sembolikti ama muhalefet 22

Arap dünyasının en güçlü ülkesinden geldiği için bir ağırlığı vardı. Muhammed Mursi'nin bir askeri darbeyle devrilmesi denklemi değiştirdi. Yeni durum, Mursi döneminde, Türkiye'nin Suriye politikasına verilen desteğin çekilmesi ve Mısır'ın bu iç savaşla arasına mesafe koyması anlamına geliyor. Mısır, öyle görünüyor ki, hızla Arap Baharı öncesi statükoya geri dönüyor. Peki bu yeni durum İran için bir zafer mi? İran'da Haziran ayında cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Ülkenin dış politikadaki gerginliklerini azaltarak, İran halkının ekonomik hayatını düzeltmeyi amaçlayan pragmatik bir yönetim iktidara geldi. Bu uluslararası gerginlikler, İran'ın nükleer programı ve Suriye'yi içeriyor. İran, Suriye rejiminin çöküşünü önlemeye çalışıyor. Mısır ın Suriye de Türkiye ye desteğini çekmesi en iyi ihtimalle, İran'ın bölgedeki çıkarları için ikincil etkileri olur. Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım her iki analizde de görüleceği gibi bölgemizdeki Arap Baharı sonrasında işbaşına gelen Ilımlı İslamcı Sünni Yönetimler ve bu yönetimlere Türkiye tarafından verilen destek İran da ciddi rahatsızlık yaratmış durumda. Bölgenin en güçlü ve en büyük Arap ülkesi Mısır da, Arap baharı sonrasında Müslüman Kardeşler ve Mursi nin yönetime gelmesi İran ve bölgedeki Şii devletler açısından kaygı verici bir gelişme olarak algılandı. Türkiye nin ve Başbakan Erdoğan ın Sünni eksenli politikaları ve Mursi ile kurulan diyalog da bu kaygıda etken oldu. Suriye nin ve Esad yönetiminin devamının İran için önemi yadsınamaz. Fakat Mısır daki gelişmeler ve Mursi nin devrilmesiyle, Arap Baharı sonrası iş başına gelen yönetimlerde ve Sünni zincirinin halkalarında çözülme başladı. Bundan en memnun olan İran, en rahatsız ve tepkili olan ise Başbakan Erdoğan ve AKP hükümetiydi. Suriye de müzakere sürecinin başlaması, Esad ın konumunu sürdürmesi ve Mısır daki yeni yönetimin Esad ile askeri ve diplomatik ilişkileri yeniden başlatma kararı alması Başbakan ve AKP iktidarı açısından ikinci darbe dalgasını oluşturdu. 23

Suriye konusunda ortak hareket eden Suudi Arabistan-Katar-Ürdün- Türkiye blokunda, Türkiye dışındaki diğer üç ülkenin Mursi sonrası yeni yönetime tam desteklerini ilan etmeleri ise Sünni zincirin kendi içinde de kopmasına yol açtı. Türkiye bölgede hem Sünni blok hem de Şii Blok arasında yalnız ve istenmeyen ülke konumunda kaldı. Şimdi bütün bu süreçten sonra İran-Mısır ilişkileri güçlenirken, Türkiye tüm bu gelişmelere seyirci konumda. ABD ile ilişkilerde ortaya çıkan yeni tablo ise İran ın elini bölgede çok daha fazla güçlendirdi. Ekonomik, askeri ve siyasi planda İran ın öne çıkmasının yolu açılırken, Türkiye geri planda ve gölgede kaldı. ABD ve Batı açısından da güvenilmez müttefik konumunda. Bu yeni durumun, önümüzdeki günlerde dış politika, ekonomi ve bölgesel etkinlik-saygınlık açısından yeni süreçleri başlatması kaçınılmaz. CENEVRE II SÜRECİ YAKLAŞIRKEN TÜRKİYE NİN AĞIRLIĞI AZALIYOR. TÜRKİYE NİN BÖLGENİN SAHİBİ VE ÖNCÜSÜ OLACAĞINI SÖYLEYEN DIŞİŞLERİ BAKANINI, NE BÖLGEDE NE DÜNYADA, ARTIK KİMSE DİNLEMİYOR. BÖLGESEL VE KÜRESEL MÜTTEFİKLERİNİ YİTİREN TÜRKİYE, SURİYE DE BAŞARI ÇITASINI ESAD IN GİDİŞİ OLARAK BELİRLEMESİNİN FATURASINI ÖDÜYOR. 24

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nin (BMGK) oybirliği ile aldığı karar doğrultusunda, Cenevre II müzakere sürecinin hazırlıkları hızla devam ediyor. John Kerry ve Sergey Lavrov un son açıklamalarına bakılırsa, Kasım ayının ikinci yarısında masaya oturulması olasılığı yüksek görünüyor. Ancak ABD-Rusya anlaşmasıyla oluşan yeni ortamda, masada yer alacak tarafların ağırlığı konusunda Türkiye oldukça zayıflamış durumda. ABD-Rusya anlaşmasına baştan beri sıcak bakmayan, askeri çözüm yanlısı tavır takınan Türkiye, Suriye sorunu başladığında, başarı çıtasını Esad ın 3 ayda yönetimden gidişi ve Başbakanın Şam da Emevi Camisinde Cuma namazı kılışı olarak ilan etmişti. Hatırlarsanız, 2011 Eylül ayında Suriye yönetimi ile siyasi ve diplomatik tüm ilişkileri kestiğini açıklayan hükümet bu konuda, tüm diyalog yollarını kendi elleriyle kapattı. Suriye Ulusal Konseyi ni (SUK) Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanıdığını ilan etti. Kitabında ve sıkça yaptığı açıklamalarda, Savaş ortamında bile diplomatlar konuşur diyen Dışişleri Bakanının kararıyla, Türkiye nin, bölge ülkeleriyle tüm diplomatik araçları ve yolları deneyip tüketmeden, diyalog kapılarını kapatması büyük çelişki değil midir? Başbakan ve Dışişleri Bakanının bu tutumu, diplomatik çözüm fırsatlarını, barışa arabuluculuk etme olanaklarını yok ettiği gibi, sorunların çözümü için gerekli bölgesel arabuluculuk mekanizmaların kurulmasını da engelledi. Böylece bölgemizde, komşu ülkelerle, sınır komşularımızla yaratılan diyalogtan kopuk ortam, Türkiye yi çözümün ortağı olmaktan uzaklaştırdığı gibi aksine, sorunların bir parçası konumuna soktu. O tarihlerde, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, TBMM de yaptığı bir konuşmada, "Türkiye nin yeni Ortadoğu nun sahibi ve öncüsü olacağını" söyleyerek, bir anlamda kendi başarı ölçüsünü de kendisi belirlemişti. 25

Bugün ise Ortadoğunun sahipsiz ve onurlu yalnızlık içindeki ülkesi, Türkiye oldu. Bölgesel liderliği, öncülüğü, sahipliği bir kenara bırakın, bölgesel ve küresel tüm müttefiklerini kaybetti. Bölgede İsrail, Irak, Suriye, Mısır, İran ile türlü çeşitli sorunlar, iç sorunlara müdahaleci tavır nedeniyle diyalogumuz kopuk vaziyette. SUK un neredeyse tüm üyeleri Türkiye de olduğu halde, AKP Hükümetinin diplomatik başarısızlığı neticesinde, Esad sonrası için alternatif bir yönetim dahi çıkartamadılar. Kendi aralarında anlaşamadılar. Hükümeti de, Davutoğlu nu da dinlemediler. Şimdi Suriye de muhalefet birbiriyle savaşıyor. AKP iktidarının, Suriye diplomasisinin başarısı işte budur! Dünya da bu durumu gördü ve Esad sonrası daha da büyük bir bölgesel kaosun yaşanması kaygısı galip geldi. ABD-Rusya anlaşmasına genel kabul gerçekleşti. Esad ile çözüm ve Esad ın tanınması konusunda, yaklaşımlar öne çıktı. Esad ın, Kimyasal silahların denetim ve imhası konusunda verdiği sözü, süratle yerine getirmesi, BM denetçilerine kolaylıklar göstermesi, ABD nin bile takdirine neden oldu. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Rusya ya ve Esad yönetimine teşekkür etti ve Süreç rekor denebilecek kadar kısa bir zaman içinde başladı. Rusya'ya işbirliği için, Suriye'ye de gösterdikleri uyum için minnettarız. Bence, BM kararının kabulünden sadece bir hafta sonra, bazı kimyasal silahların imhasına başlanması fazlasıyla önemli. Açık konuşacağım, Suriye rejimi bunun için her türlü övgüyü hak ediyor dedi. Buna sanırım, en çok Başbakan Tayyip Erdoğan bozuldu. ABD nin Esad ı övdüğü gün, yine Suriye de Esad a destek veren, Rusya ve Çin ile birlikte hareket eden Hindistan Başbakanı ile resmi görüşme sonrası düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada Başbakan Esad bir teröristtir diyerek, ABD nin açıklamalarına kızgınlığını dile getirdi. 26

Artık ne Başbakanı ne de Dışişleri Bakanını kimse ciddiye almıyor. Kendileri söyleyip, kendileri dinliyorlar. Suriye de askeri çözüm isteyen Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ABD-Rusya anlaşmasına Kozmetik çözüm nitelemesi yaptıktan üç gün sonra, BMGK nde oy birliği ile alınan Cenevre II Müzakerelerinin başlaması kararını Tünelin ucunda ışık göründü diye değerlendirdi. Kendi politikalarıyla kendileri çelişki içine düştüler. SURİYE KONUSUNDA ABD-RUSYA ANLAŞMASININ ARDINDAN, ABD İLE İRAN ARASINDA DA YUMUŞAYAN İLİŞKİLER, KARŞILIKLI ILIMLI YAKLAŞIMLAR BÖLGEYİ RAHATLATTI. RUSYA VE ÇİN İN DE DESTEĞİYLE İRAN, MASAYA ETKİN VE SÖZ SAHİBİ KONUMDA OTURACAK. YA TÜRKİYE? Suriye de çözüm konusunda yaşanan gelişmeler, Cenevre II müzakere sürecinin hızlanması İran ı daha da ön plana çıkarttı. Suriye konusunda baştan beri Rusya ve Çin ile birlikte hareket eden İran, şimdi bu iki ülkenin de desteğiyle, müzakere sürecinde, ABD ile aynı masada ve önemli bir rolde olacak. İran Cenevre II görüşmelerinde, masanın Suriye tarafında, güçlü bir şekilde yer alacak. Türkiye den daha etkin, daha ağırlıklı konumda masaya oturacak. Esad ın devletimizi yıkmaya çalışan silahlı teröristlerle aynı masada oturmam. Önce silah bıraksınlar şartını koştuğu, Özgür Suriye Ordusu, Suriye Ulusal Konseyi ve diğer radikal İslamcı terör örgütleriyle Türkiye ise masanın bu tarafında. AKP iktidarının, Başbakan ve akıl hocası Dışişleri Bakanının Cenevre II müzakereleri öncesinde, barış masasında, Türkiye yi içine düşürdükleri durum maalesef budur. ABD-İran ilişkilerinin normalleşme sürecine girmesi yönünde karşılıklı atılan adımlar sonrasında, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, gelişmelere 27

göre Füze Kalkanı konusunun da ileride ele alınabileceğini, kaldırılmasının gündeme gelebileceğini söylüyor. Kerry, bu açıklamaları yaparken, Füze Kalkanı uğruna adeta kendisini feda eden, Türkiye nin güvenliğini, halkın yaşamını riske atan Başbakan, Dışişleri Bakanı ve AKP hükümetine bu konuda bilgi verme, görüş sorma gereksinimi bile duymuyor. Bir kez daha, ilkesiz diplomasi, ülkenin saygınlığını önemsemeyen yaklaşımlarla, Türkiye nin içine düşürüldüğü acıklı durumu, ABD Dışişleri Bakanından öğreniyoruz. Hükümet, Suriye deki iç savaşın faturasını, Suriye halkından sonra, 70 ten fazla yurttaşını kurşunlar ve bombalarla yitirerek, en yüksek bedelle ödeyen Türkiye ye, sınır illerimizin halkına, kepenk kapatmak zorunda kalan esnafına, sanayicisine, işyerleri batan, kapanan, tahrip edilen işadamına, on binlerce TIR sahibi ve sürücüsüne, savaş ekonomisi nedeniyle işsiz kalan yüz binlerce insanımıza, bu yanlış politika yüzünden yaşattıklarının hesabını vermek zorundadır! ABD-İRAN İLİŞKİLERİNDE GELİNEN NOKTA, BÖLGEMİZDE TÜM DENGELERİN DERİNDEN SARSILMASINI, DEĞİŞMESİNİ, DEĞERLENDİRİLMESİNİ GEREKLİ KILACAKTIR. 1979 YILINDAN BU YANA GEÇEN 34 YILIN ARDINDAN BAŞLAYAN GÖRÜŞMELERE İKİ TARAFIN DA OLUMLU YAKLAŞIMI, 1979 VE ÖNCESİNDE OLDUĞU GİBİ, İRAN YENİDEN 28

ABD NİN BÖLGEDEKİ ETKİN MÜTTEFİKİ OLABİLİR Mİ? SORUSUNU DA GÜNDEME GETİRİYOR. Hasan Ruhani nin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte İran ın başta ABD olmak üzere, batıyla olan ilişkilerinde yeni bir sayfa açıldı. BM Genel Kurulunda İran ın Nükleer silah üretme niyeti olmadığını açıklayan Ruhani destek gördü, olumlu karşılandı. ABD Başkanının kutlama telefonuyla başlayan diyalog süreci hızla ilerleme gösteriyor. İngiltere Dışişleri Bakanı ile İran Dışişleri Bakanı nın twitter üzerinden yazışmaları, mesajlaşmaları da İran-İngiltere ve AB ilişkilerinde olumlu gelişmelerin habercisi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry nin, İran ile nükleer görüşmelerde birkaç ay içerisinde önemli mesafe kat edeceklerini düşündüğünü açıklaması, tarafların bu kez gerçekten çözüme inandıklarını ve ciddi-tutarlı bir çözüm için yola çıktıklarını gösteriyor. Daha da önemlisi, bugüne kadar ABD ve batılı ülkeler ile doğrudan veya dolaylı olarak karşıt tutum sergileyen ve son sözü söyleme konumunda olan Dini Liderliği n de Hasan Ruhani ye desteğini açıklaması. Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney, Obama-Ruhani görüşmesiyle başlayan diyalog ve ilişkilerin yumuşaması, normalleşmesi çabalarında Ruhani yi desteklediğini, tutumunu onayladığını açıkladı. Hameney politika gereği ABD ye h3alâ güvenmediklerini sözlerine ekledi. Ancak bu ifadeyi 34 yıldan bu yana kesik olan, karşılıklı düşmanlık içeren politikaların bir günde değişmesinin İran kamuoyu önündeki ikna zorluğu olarak da değerlendirebiliriz. 1979 daki İran İslam Devrimi, Ayetullah Humeyni nin sürgünden dönmesi, Şah ın devrilişi ve Tahran daki ABD büyükelçiliği baskınından bu yana 29

kesilen ilişkilerde bugün gelinen nokta ve atılan adımlar çok önemli kanımca. Şah döneminde 1979 a gelinceye kadar petrol zengini İran ABD nin bölgedeki en önemli siyasi, askeri, ekonomik müttefiki idi. Şimdi bu yeni başlayan diyalog süreci ve İran ın bölgedeki konumu, Ortadoğu daki güç dengeleri, yeni bir müttefikliği gündeme getirebilir mi? Tahran da iş başına gelen yönetimler, ağır ekonomik ambargo altında, uzun yıllardır sıkıntı yaşayan İran halkını, Amerikan Düşmanlığı, Amerika nın Şeytan olduğu, İsrail in müttefiki ve Siyonizmin kalesi olduğu gibi bir takım tezlerle ikna etme yoluna gittiler. Bunun yanında katı şeriat kuralları, ağır antidemokratik baskılar, idamlar, Devrim Muhafızları nın keyfi uygulamaları da toplumsal tepkileri besledi. Ahmedinejad ın ikinci kez Cumhurbaşkanı seçildiği seçimlerde yaşananlar, sokaklara taşan tepki, muhalefetin şiddetle bastırılmaya çalışılması, Ruhani yönetimini yeni arayışlara, adımlara yöneltti. O dönemde, Reformcu adaylar Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi yi seçimler esnasında Ev Hapsi cezasına çarptırarak, sokaklardaki muhalif tepkiyi durdurmaya çalışan yönetim, aradan geçen dört yılda, alttan alta reform taleplerinin, demokratikleşme beklentilerinin, dolayısıyla muhaliflerin güçlendiğini de görmek durumunda. Bunun üzerine bir de ağır ekonomik ambargo koşulları, yokluklar eklendiğinde, İran ı patlamaya hazır bir düdüklü tencereye benzetebiliriz. Ruhani attığı adımla, sıkışan buharı yavaş yavaş tahliye etme yolunu seçtiğini gösterdi. Bu tavrın dünyada karşılık bulması, ilkedeki dini liderliğin de desteğini alması, hızlı sonuç alma konusunda umutları arttırıyor. 30