Yazý atölyeme katýldýðý günlerde bir hikâyesinin günü geldiðinde en prestijli edebiyat dergilerinin birinde yayýmlanacaðýný tahmin edebilir miydi(k)? Soruyu yanýtlamakta zorlanýyorum. Güvenebileceðim ve savunabileceðim bir gerçek var yine de. O da Eddi'nin ilk günlerine oranla inanýlmaz bir geliþme gösterdiði. Zengin hayal gücü o ilk günlerde de vardý. Ama o günlerde, yazmak için duyduðu tutku da vardý. En önemlisi de bu oldu bence. Tutkunun, çok istemenin karþýsýnda hiçbir engel duramýyor çünkü. Ben en çok bu direniþe inanýyorum, yeteneðe deðil. Eddi'nin hikâyeleri buram buram insan sýcaklýðý kokuyor. Bir deniz kenarýnda çayla birlikte simit yemekten haz duyan yazarlarýn kaný ona iyice bulaþmýþ. Bir de ondaki mizah gücünü gözardý etmemeli. Kendisini baþka yerlerde görebilecek miyiz peki? Beyoðlu gazetesinde ve bir iki internet sitesinde yazýlarýný gördük bile. Gerisinin geleceðine inanýyorum. Bir de yazý atölyelerinin gerçekten kimi yeni yazarlarý inþa edebileceðine Burada her zamanki gibi öðrencinin baþarýsýný yüceltmekten yanayým. Dediðim gibi, tutkunun karþýsýnda en çetin duvarlar bile yýkýlabiliyor Yazmak da bir tutku olduðuna göre Ben kapýyý açtým ve Eddi'ye hoþgeldin diyorum. Odada yýllarca yaþayýp yaþamamaksa ona kalmýþ Mario Levi E d d i A n t e r Bir Kuþ Havalandý Büyükada'dan Cenazesine pek fazla gelen olmamýþtý. Tanýdýklarýnýn haberi mi olmadý acaba, yoksa pek sevilmez miydi? diye düþünebilirsiniz. Ýþin aslý pek tanýyaný yoktu. Ne o çok fazla insan tanýrdý, ne de insanlar onu. Hep kendi halinde, kendi küçük dünyasýnda tek baþýna yaþadý. Yaþadýðýný fark ettiler mi ki öldüðünü fark etsinler? Ýþte böyle yalnýz bir dünyasý, yalnýz ve küçük bir dünyasý vardý Hüseyin Abimin 62 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005
BÝR KUÞ HAVALANDI BÜYÜKADA DAN Düþünür dururdum; hepimizin hayatýnýn bir anlamý olmalýydý, bir þeyler için yaþamalýydýk, bir þeyler yapmalýydýk ve geride bir þeyler býrakmalýydýk diye. Ya o ne yapmýþtý? Hiç. Nasýl yaþamýþtý? Yaþadý mý belli deðil. Söyledim ya, kimseleri tanýmazdý. Fakat bana hayatý ve hayatýn anlamýný düþündürttü. Ve hayat bu kadar basit deðildi, olmamalýydý Kendimi bildim bileli, Büyükada'daki evimizde hep o vardý. Babamýn anlattýðýný hatýrlarým. Evi zengin bir Ermeni'den nasýl aldýðýný ve Hüseyin Abinin evde o sýralarda bekçilik yaptýðýný. O zamanlarda adet, evi alýrken bekçiyi deðiþtirmekmiþ, ama babam kýyamamýþ ve onu yerinde býrakmýþ. Gencecik ve ipincecikti o zamanlar, siyah beyaz fotoðraflarýndan hatýrlýyorum. Ayakkabýsýnýn arkasýna daha o zamanlardan basarmýþ. Bahçe merdivenlerinin altýndaki bir karýþ camlý, arkasý perdeli küçücük bir odada kalýrdý. Odasýna tek kiþilik bir yataðý zar zor sýðdýrabilmiþti. Ýstese de yanýna kimseleri alamazdý. Yataðýn yanýndaki küçük boþlukta tepsiden yapýlmýþ bir masa dururdu ve yemeðini yataðýn üstüne oturarak yerdi. Dolabý yoktu, az sayýdaki giysisi yataðýn altýnda dururdu. Duþ almasý için mazot deposunun yanýnda bir musluk vardý. Kimsecikler görmeden orada yýkanýverirdi. Temiz adamdý, her gün yýkanýrdý. Odasýnda tuvaleti yoktu. Her gün dört beþ defa iskeleye evin ihtiyaçlarýný almaya giderdi, kendi ihtiyaçlarýný da o zaman giderirdi; büyüðünü de küçüðünü de. Ýnanýn hiç görmedim bahçede yaptýðýný. Üþenmez, kendisini tutar, bakkal, kasap, manav ihtiyacý çýksýn diye beklerdi. Bazen gün içinde altý yedi kere gittiði olurdu, hem iþ için hem de tuvalet ihtiyacý için Çaký gibiydi, saðlýklý ve dinç görünürdü o zamanlar. Günde üç paket sigara içtiðini söylerdi; bana sorarsanýz sadece üçünü hatýrlardý, fazlasý olunca saymazdý. Hani filtresiz Bafra sigaralarý vardý ya, onlardan içerdi. Aslen Erzincanlýydý, dört erkek kardeþin üçüncüsüydü. Hepsi bir olup Ýstanbul'a gelmiþlerdi. Biri Bakýrköy'de diye hep bahsederdi. Semti deðil abi, hastanesi. diyerek O gün bugün hiç ortalýða çýkmadý ve bahsi de pek geçmedi o en küçük kardeþin. Onun bir büyüðü adam olmuþ, önce Ýtalya'ya sonra da Almanya'ya gitmiþ çalýþmaya. Herhalde bir baltaya sap olmuþ, çünkü ondan da pek bir haber çýkmamýþ. En büyüðü ise yakýnýndaydý, ama pek fazla görüþmezlerdi. Senede bir gün, bilemedin iki ya da üç. Görüp de ne olacak? derdi rahmetli. Erzincan'da âdetmiþ, analarý babalarý gelini seçermiþ. Dört kardeþin hem anasý hem de babasý büyük depremde ölmüþ. O yüzden hiç evlenmemiþler. Evlenseydi de nerede yatýracaktý karýsýný, çoluk çocuðunu Hüseyin Abim? Adada yaþadý, yazlarý da, kýþlarý da, ama hep yapayalnýz. Bir adayý bir de odayý bildi... Ýstanbul'a sadece iþ yerini temizlemeye senede iki kere gider dönerdi. Pek bir þey istemezdi bizden, pek bir þey de beklemezdi hayattan. Oradaydý ve yaþýyordu iþte. Mutluluðun ne olduðunu bile sorgulamadan mutluydu. Bu muydu yaþamak? Sadece var olmak, orada bulunmak? Keþke söyleseydim ona. Baksana denize, atlayýp binsene vapura, haydi geçsene karþýya. Git bakalým neler var orada? Bak gör dünyayý daha önceden görmediðin gibi Ama söylemedim, söyleyemedim. ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005 63
EDDÝ ANTER Senenin iki veya üç ayý yaz tatili için adaya gittiðimizde dünyasý canlanýrdý adamýn. Beni her gördüðünde, küçükken ince uzun bahçe merdivenlerinden nasýl yuvarlandýðýmý ve beni nasýl yakalayýp kucakladýðýný anlatýp dururdu. Daha geçenlerde ayný hikâyeyi, ayný kelimelerle tekrar anlatmýþtý, üstelik ilk anlatýþýnýn heyecanýndan hiçbir þey kaybetmeden. Sýksana pazunu gene, göstersene içindeki yumurta nasýl da çýkýyor? diye sorduðum günler geldi aklýma. O evin, o üç katlý köþkün üst iki katýnda biz oturuyorduk. En alttaki bahçe katý ise kiraya veriliyordu. Yirmi sene boyunca o katý ayný aile kiraladý, durdu. O yüzden kiracý veya gidici olarak hiç görmemiþtik onlarý. Kalýcýydýlar ve kaldýlar da. Bizler üç kardeþtik, komþularýmýzýn da iki çocuðu vardý. Hüseyin Abi bizlerle giderirdi çocuk sahibi olma özlemini. Pek fazla bir þey istemezdi bizden, biraz sevgi, bir sýcak sarýlma hepsi o kadar Dikkat eden olmuþ muydu acaba? Masmavi gözleri vardý, denizler kadar sýcak, ufuklar kadar derin. Bana sarýldýðýnda o sýcaklýðý hep hissetmiþtim. Uzun yýllar boyu kendisine hem evini hem de çocuklarýný teslim eden annem ile babam da onun sýcaklýðýný hissetmiþ ve kendisine çok güvenmiþti demek. Ailemin Avrupa'nýn dört beþ ülkesinden, Amerika'nýn da iki üç eyaletinden pek fazla arkadaþý, akrabasý gelir giderdi. Yaz aylarýnda ada pek de güzel olurdu. Gelenlerin her biri kendi dilinde söylerdi adanýn ismini; Böyükada, Prinkipo, Ile de Prince ya da en basitinden Büyükada. Ýstanbul'a ziyarete gelmek isteyenler mutlaka yaz aylarýný tercih ederdi. Eh, o zaman da Hüseyin Abiye denk gelirlerdi. Her gelen mutlaka onu hatýrlar, ufak bir hediye getirirdi; ya bir þiþe kolonya ya da bir anahtarlýk veya þort, þapka Ýçkisi yoktu, kullanmadý hiçbir zaman. Ýstese kýþ boyunca dolaplarda saklý duran dizi dizi Altýnbaþlarý içerdi. O yüzden kimse öyle son dakika hediyesi alamazdý havaalanýndan. Düþünüp getirilirdi hediyeleri. Yýllar geçti, bizler büyüdük evlendik, çoluða çocuða karýþtýk zamanla. O ise hiç evlenmedi, dediðim gibi. Bizim çocuklarý kendi torunlarý, caný cananlarý diye sevdi gene. Öptü, kokladý, sarýldý ayný bizlere sarýldýðý gibi Sonradan babam öldüðünde kiracýlar da gidiverdi. Geleni, gideni, kalaný her sene deðiþmeye baþladý. Eskiden böyle deðildi, pek fazla deðiþen olmazdý evimizde, adamýzda. Ama ada da artýk eskisi gibi deðildi, popülerliðini kaybetmiþti. Baþka gidecek yeri olmayanlar kaldý adada. Uzun zamandýr denize bile girilmiyordu. Ha, Hüseyin Abimin öyle yüzme, güneþlenme gibi zevkleri de yoktu. Yüzme bilmezdi dört tarafý denizle çevrili yerde. Gene de hiç þikâyet etmezdi. Tez canlýydý. Anlattýklarýndan hatýrlýyorum; bir seferinde vapur iskeleye tam yanaþmadan, iskele verilmeden atlamýþtý da denize düþmüþtü. Vapurla iskele arasýnda çýrpýnýrken zar zor kurtarýlabilmiþti. O günden sonra hiç acele etmemiþ, hep birileri önce insin diye beklemiþti. O gün acelen neydi acaba? Keþke anlatsaydýn bana. Diþleri, ciðerleri, dizleri hep aðrýrdý ve babam da onu sýk sýk doktora yollardý. Kuzu gibi kabullenirdi verilen ilaçlarý ve yarasa da yaramasa da sonuna kadar kullanýrdý. Ziyan etmeyi hiç sevmezdi. Son günlerde sigarayý býrakmýþtý, ya da öyle söylemiþti. Artýk ciðerlerine hava girecek yer kalmamýþtý aldýðý onca dumandan. 64 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005
BÝR KUÞ HAVALANDI BÜYÜKADA DAN Sabahtan akþama kocaman bahçeyi süpürür sular, eve yabancýlar girmesin diye bekçilik bile yapardý. Oturup dinlenebileceði, keyif yapabileceði bir yeri de yoktu zavallýnýn. Bahçe giriþindeki beyaz mermer merdivenlerde otururdu yapacak iþi olmadýðý zamanlar. Oturur seyrederdi bizleri ve uzaktan görünen denizi. Hiç mi hayal kurmadýn, hiç mi baþka bir þeyler yapmak istemedin be Hüseyin Abi? Olanla yetinmek, Allah'a þükretmek, tek bildiðin bu muydu, böyle mi olmalýydý; hiç mi sormadýn kendine? Bak görüyor musun, bir büyük abin bir de ben varým cenazende. Kalabalýk, öteki cenaze için burada. Bak bakalým var mý içlerinden tanýdýðýn, çünkü onlar arasýnda seni tanýyan yok galiba. Ah, hatýrlýyorum da nasýl da küçük ve tatlý gariplikleri vardý. Her kýþ sonu babam evi fareye, böceðe, karýncaya karþý ilaçlatýrdý. Gene bir kýþ sonrasý eve gidip baktýðýmýzda ilaçlarýn üzerinde böcek ve karýncalarýn cirit attýklarýný görmüþtük. Ýlacýn pahalý olduðunu, o yüzden daha ucuza bebe pudrasý alýp koyduðunu söylemiþti. Ýkisi de ayný gözüküyor böcek ve karýnca farký nereden bilecek? demiþti. Küçük kardeþimin sokakta bulup eve getirdiði yavru kedi ve köpekler, yine Hüseyin Abiye teslim edilirdi. Hayvanlarý tur yolunda bir gezintiye çýkarýrdý. Sonra da onlarý bir daha görmezdik. Baþka bir seferinde, küçük lüksleri olan babam Napolyon kirazý alsýn diye manava yollamýþtý. Verdiði parayla bir kilo kiraz alacaktý Elinde dört kilo kiraz ile geri geldiðinde hepimiz þaþýrmýþtýk, ama babamýn bahsettiði manavýn tam karþýsýnda satýlan küçük kirazlardan çeyrek fiyatýna alýp gelmiþti, iþ becerebildiðini göstermek istercesine tüccar babama. Ne diye uðraþýrdý bilmem, bu konularda babama yaranmanýn yolu yoktu ki. Kulübesinde yýllarca yaþadý Hüseyin Abi. Hiçbir iþ yapamamaya baþladýðýnda aldýk çýkarttýk onu yalnýz ve küçük dünyasýndan. Kendisine Kartal'da bir ev aldýk, camýndan görmeye alýþtýðý denize bakan bir ev. Hep yaþadýðý Ada da tam karþýsýnda. Apartmanýn birinci katýydý, fazla merdiven çýkmak zorunda kalmasýn diye. Günlerce düþündüm durdum, nasýl alýþacak yeni evine, yeni dünyasýna diye. Ýki odasý bir tuvaleti vardý yeni evinin. Onu çýkarýp sokaða atacaðýz zannetmiþti. Tapuyu üzerine görünceye kadar inanmamýþtý, ne bizlere, ne de büyük abisine. Nasýl bir histi küçük bir kulübeden büyük bir eve geçmek acaba? Þimdi ona çalýþan bir kapýcý bile vardý apartmanda. Sipariþlerini ona mý veriyordun? Ya tuvaleti, kapýcýnýn tuvaleti var mýydý Hüseyin Abi? Yaþlýlýðýnda sýkýntýya girmesin demiþtik. Ama yazlarý en azýndan bizler vardýk adada. Þimdi rahatý yerindeydi, ama kimsecikler yoktu yanýnda. Ne yazýn ne de kýþýn Televizyonu bile açmýyordu. Nasýldý böyle yaþamak? Yapayalnýz, sessiz ve hep bir baþýna. Beni aradýðýnda þikâyet etmiþti sol tarafý tutmuyor diye. Biraz da abartýrdý korkusundan. Evinde ölürse yalnýz baþýna kimselerin haberi olmaz diye. Abisini arayýp sorduðumda bana ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005 65
EDDÝ ANTER merak etmememi, gece pencere açýk yattýðý için vücudunun tutulduðunu söylemiþti. Emin olmak için doktora kontrole yollamýþtýk. Ziyaretten sonra beyine giden bir damar týkalý deyivermiþ doktor. Öðrendim ki ne bir röntgen çekilmiþti ne de bir MR. Doktor nasýl anladý beyin damarýnýn týkalý olduðunu? diye sorduðumda ise ona inanmadýðým için sitem etmiþ, kýzmýþtý. Ne diye kýzmýþtýn ki? Ýnan kötü bir niyetim yoktu, sadece sana ne olduðunu iyice anlamaya çalýþýyordum. Bence, yapayalnýz olmaktan, yalnýz ölmekten ve sonradan unutulmaktan korkuyordu. Bizim de, onun da içi rahat etsin diye iyi bir hastaneye yatýrmýþtýk. Ama kalbi pek fazla dayanamamýþ oralarda. Ýki gün sonra abisinden aldým haberi. Göçüp gitmiþti buralardan. Cenazesini apar topar adaya götürmüþlerdi. Vapur saatleri düzenli olmadýðýndan bir takaya atlayýp gitmiþtim Büyükada'ya. Kimsecikler yoktu cenazesinde. Bir ben, bir büyük abisi, bir de bize eþlik eden martýlar. Tepemizde kanat çýrpan martýlar Nasýlmýþ böyle yapayalnýz olmak, böyle yaþamak? Hiç sevmeden, sevilmeden yaþamak Ýçimi çeke çeke durdum oracýkta; tepemde güneþ, avluda sýra sýra çam aðaçlarý. Yoktu artýk abim adamýzda. Seçeneði olmadýðý zamanlarda bile adayý çok severdi. Hiçbir zaman seçenek aramadý ya? Özellikle ben istemiþtim yazýlsýn diye mezarýna: Bir kuþ havalandý adadan, gözü de, yolu da ufku da açýk olsun. Cenazesi daðýlýrken adaya her gidiþimde, her kanat çýrpan bir martý gördüðümde onu hatýrlayacaðýma dair söz vermiþtim. Gene yalnýz, yapayalnýz kalmýþtý. Arkasýndan bir damla gözyaþý bile dökülmeden, geride bir þeyler býrakamadan gidivermiþti Öylesine Söylesenize bu muydu yaþamak? Bari sen bir þeyler söyle Hüseyin Abi. Sustun, sessiz kaldýn onca zaman, þimdi konuþ anlat derdini. Ýste bir þeyler iste. Allah aþkýna söyle, bir tek þey bile olsa söyle, yeter ki susma. Yarýn yatak þilteni ikiye kývýracak, giysilerini içine atacak ve yoldan geçen ilk eskiciye satacaklar. Böylece de hayatýmýzdan çýkmýþ olacaksýn. Unutulacaksýn. Öyle mi düþünüyorsun gerçekten? Ya yaþadýklarýmýz, paylaþtýklarýmýz hiç unutulabilir mi? Sen kendini ne zannediyorsun? Sen hiç unutulacak adam mýsýn be Hüseyin Abi? Eddi Anter, 1961'de Ýstanbul'da doðdu. Üniversite eðitimini Ýngiltere'de, yüksek lisansý Amerika'da tamamladý. Toplam 11 yýl yurt dýþýnda yaþadý. 5 dil konuþuyor. 2003 yýlýnda yazar Mario Levi'nin verdiði Yaratýcý Yazý Yazma kursuna baþladý. 2004 yýlýndan beri makaleleri Beyoðlu gazetesi ve Þalom gazetesinde yayýmlanýyor. Ýlk öyküsü III. Gila Kohen yarýþmasýnýn Öykülerle Yeni Sesler kitabýnda 2005 yýlýnda çýktý. maksimum.com sitesinin kültür ve sanat köþesinde haftalýk olarak Don E adý ile yazýlar yazýyor. 66 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005