SİSTEMATİK KELAM. Hafta 1 SAKARYA ÜNİVERSİTESİ. Doç.Dr. Süleyman AKKUŞ



Benzer belgeler
KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

Değerli büyüğümüz Merhum Fatma ÖZTÜRK ün ruhunun şad olması duygu ve dileklerimizle Lisans Yayıncılık

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

İslam İtikadında Sünnet: Hamdi GÜNDOĞAR /

Eşhedü en lâ iâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Tefsir II ILH

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı ORTAÖĞRETİM TEMEL DİNÎ BİLGİLER DERSİ (İSLAM, I-II) ÖĞRETİM PROGRAMI

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FIKIH I İLH

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

İslam hukukuna giriş (İLH1008)

ZAFER TALHA ÇİMEN 8/E

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

ALLAH TEÂLÂ'YA ÎMÂN. Muhammed Şahin. ] تر [ Türkçe Turkish. Tetkik : Ümmü Nebil

Ck MTP61 AYRINTILAR. 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi. Konu Tarama No. 01 Allah İnancı - I. Allah inancı. 03 Allah İnancı - III

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı ORTAOKUL TEMEL DİNÎ BİLGİLER DERSİ (İSLAM; I-II) ÖĞRETİM PROGRAMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

Asr-ı Saadette İçtihat

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

BAYRAM DALKILIÇ, HÜSAMETTİN ERDEM,

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

EDİRNE İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 MERKEZ 4. DÖNEM VAAZ (EKİM, KASIM, ARALIK) VE İRŞAT PROGRAMI

CEVAP ANAHTARI. Meleklerin Özellikleri ve Görevleri - Meleklere İman, Davranışların Güzelleşmesine Katkıda Bulunur

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T+U Kredisi Akts Felsefeye Giriş IV

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

İMAMİYYE NİN İMAMET NAZARİYESİNİN TEŞEKKÜL SÜRECİ Metin BOZAN İSAM Yayınları, İstanbul 2009, 272 s. Harun TÜRKOĞLU

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

BİLGİ ve İNANÇ. Memduh ÇELMELİ. dinkulturuahlakbilgisi.com

Hindistan ın Pencap bölgesinde bulunan Kadiyan adlı yerden şöyle bir ses yükseldi:

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

İslam Hukukuna Giriş

Hafta Konu Ön Hazırlık Öğretme Metodu

Ders Adı : DİN PSİKOLOJİSİ Ders No : Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4. Ders Bilgileri. Ön Koşul Dersleri

T.C. BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTESİ İSLAMİ İLİMLER BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DİNLER TARİHİ I İLH Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS EVRENSEL İNSANİ DEĞERLER İLH

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

8. KÂFİRÛN SÛRESİ ÖĞRENELİM

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 19 / 2009, s tanıtım-değerlendirme

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

CİBRİL HADİS BAĞLAMINDA İSLAM IN RUHU Prof.Dr.Ali ÇELİK

İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK.

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.


HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi

Muhammed Salih el-muneccid

Transkript:

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ SİSTEMATİK KELAM Hafta 1 Doç.Dr. Süleyman AKKUŞ Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Sakarya Üniversitesi ne aittir. "Uzaktan Öğretim" tekniğine uygun olarak hazırlanan bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan izin almadan ders içeriğinin tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz. Her hakkı saklıdır 2011 Sakarya Üniversitesi

Hafta 1 HÜKÜMLER, KELÂM IN KONUSU VE ANA KONULARI Doç.Dr. Süleyman AKKUŞ 1

ÜNİTE1 HÜKÜMLER, KELÂM IN KONUSU VE ANA KONULARI İÇİNDEKİLER 1.1. Hükümler 1.1.1 Dinî hükümler 1.1.1.1. Dinî Hükümlerin Kısımları 1.1.1.1. İtikâdî Hükümler 1.1.1.1. İtikâdi Hükümlerde Aranan Şartlar 1.1.1.2. Amelî Hükümler 1.1.1.2.1. İbadetler (ibâdât) 1.1.1.2.2. Muâmelât 1.1.1.3. Ahlâkî Hükümler (Kalbî, vicdânî) 1.1.2. Dinî Hükümlerin İtikâdî Yönü 1.1.3. Dinî Hükümlerin Kaynağı 1.1.2. Aklî hükümler 1.2.1.Vâcib 1.2.1.1 Vâcib li Zâtihi nin Özellikleri 1.2.2. Mümkün/caiz 1.2.2. Mümkünün Özellikleri 1.2.3. Mümteni (Muhâl/müstahîl) 2

1.2. Kelam ilminin konusu ve ana konuları 1.3. Serbest Okuma Parçası 3

HEDEFLER Bu üniteyi çalıştıktan sonra; ü Günlük hayatta karşılaştığımız ve yaptığımız değerlendirmelere dair hükümleri tanımlayabilecek, ü ü Hükümlerin dayandıkları temel ayrımları ve kaynaklarını gösterebilecek, Aralarında mukayeseler yapabilecek, ü Temel inanç konularının değişmezliğini ve bunu ele alış tarzlarının zamana ve şartlara bağlı olarak değişebileceğini öğrenecek, ü Hangi inanç konularının hangi temel konularla bağlı olduğunu seçebilecek, ü İslam kelamının temel konularının uluhiyet, nübüvvet ve âhiret olduğu diğer konuların bu ana konular çerçevesinde ele alındığını, zamana ve şartlara göre önceliklerinin belirlendiğini kavrayabileceksiniz. ÖNERİLER Bu üniteyi daha iyi kavrayabilmek için okumaya başlamadan önce; Üzüm, İlyas-Beyânûnî, Muhammed Ebü l-feth, Hüküm, DİA, İstanbul 1998, XVIII, 464-468. Kılavuz, Ahmet Saim, Akaid, DİA, II, İstanbul 1989, 212-216. Yavuz, Yusuf Şevki Kelâm, DİA, XXV, Ankara 2002,196-203. Topaloğlu, Bekir, Kelam a İlmi Giriş, İstanbul, 1996/3. Gölcük, Şerafeddin, İslam Akaidi, Konya 1989. eş-şâfiî, Hasan Mahmûd, Kelâm a Giriş, (çev. Süleyman Akkuş), Değişim Yayınları, İstanbul 2009. Aydın, Ali Arslan, İslam da İman ve Esasları, İstanbul 1995. Ansiklopedi maddelerini ve kitaplarını ya da benzeri materyalleri okumanızı öneririz. 4

HÜKÜMLER, KELÂM IN KONUSU VE ANA KONULARI 1.1. HÜKÜMLER Hüküm, bir şeyi tasdik veya inkâr etmek, iki fikir, iki şey arasında Böyledir veya değildir tarzında olumlu veya olumsuz olarak bağlantı kurmak anlamına gelir. Ayrıca kurulan bağlantının sonucuna ve bunu kavrama ve algılamaya da hüküm denilir. Zihnin bir işlemi olan hükmün ifadesine önerme denilir. Zihnin bu işlemi artık sözle ifade edilmiştir ve önerme adını almıştır. Nitekim Aristo da önermeyi Bir şey hakkında bir şeyi tasdik ve inkâr eden sözdür diye tanımlamıştır. Bu tanımlar hükmün mantık ilmine ait tarifleridir. Dinde ise, akıllı ve bulûğa ermiş insanların/yükümlülerin fiilleri ile ilgili, farz, vâcib, sünnet, haram, mekruh gibi dinî ve ilâhî hitaba denir. Hükümler dayandığı kaynak açısından, dinî hükümler ve aklî hükümler olmak üzere ikiye ayrılır. 1.1. Dinî Hükümler Dinî hükümler Ahkâm-ı ilâhiye, ahkâm-ı şer iyye olarak da adlandırılmıştır. Dinî hükümler, Allah ın varlığı gibi doğrudan doğruya aklın kavrayabileceği bir hüküm olabileceği gibi namazın farz olması gibi anlaşılması dinin bildirmesine bağlı olabilir. Dinî hükümlerin kaynakları Kitap, Sünnet İcmâ ve Kıyastır. İcma ve kıyas ilk ikisine dayanmaktadır. Sünnet de Kitab ın tefsiri mahiyetinde olduğundan Kitab a aslü l-usûl denilmiştir. 1.1.1. Dinî hükümlerin Kısımları Dinî hükümler üç gruba ayrılır. Amel ile ilgili olmayan hükümlere aslî ve itikâdî hükümler, denir. Amel ile ilgili olanlara amelî ve fer î hükümler, kalp ve vicdanla alâkalı olanlara ise ahlâkî hükümler adı verilir. Bu hükümler hakkında şunları söyleyebiliriz. 5

1.1.1.1. İtikâdî hükümler İslam Dini nin teorik hükümlerini oluştururu. Altı ana esasta toplanmıştır. Bunlardan Allah a ve peygamberlere iman gibi konularda aklî açıklamalar ve ispatlar yapmak mümkün olduğu halde, meleklere ve ahirete iman gibi konularda aklî deliller aranmayarak sadece nakle başvurulur. Ancak bunlar da aklın imkânsız göreceği şeyler değildir. 1.1.1.1. İtikâdi Hükümlerde Aranan Şartlar a) İtikâdı hükümlerin kat î ve kesin bilgi vermesi gerekir. b) İtikâdi hükümler, zamana, mekâna, fert ve toplumlara göre değişmez. c) İtikadî hükümler bir bütündür, bölünme kabul etmezler. Genel hatlarıyla belirtmeye çalıştığımız bu itikâdî hükümlerle meşgul olan ilim dalı akaid ve kelâmdır. İnanç esasları muhtasar bir şekilde farklı disiplinlerde de ele alınmıştır. Örneğin ilmihal tarzında yazılan eserlerde dini hükümler itikâd, ibadet ve muamelat konuları olmak üzere toplu bir şekilde ele alınmıştır. 1.1.1.2. Amelî Hükümler Mükelleflerin yerine getirecekleri pratik işler ve görevlerdir. Bunlar da ikiye ayrılır: 1.1.1.2.1. İbadetler (ibâdât) Dinî bir terim olarak ibâdet, insanın, Allah a saygı, sevgi ve itaatini göstermek, O nun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu tutum ve davranışlardır. Daha genel olarak aynı mahiyetteki düşünüş, duyuş ve sözleri de ifade eder. Kelimenin dinî içerikli, belli ve düzenli davranış biçimleri için kullanımı daha yaygındır. Hayatını daima Allah a karşı saygı ve itaat bilinci içinde sürdürmesi şeklindeki kulluk duyarlılığı için de ubûdiyyet ve ubûdet terimlerine yer verilmiştir. Bir tanıma göre ubûdiyyet, kulun Allah ın yaptıklarından memnun olması, ibadet ise O nun rızası doğrultusunda iş yapmaktır. Buna göre ibadette belirli davranış şekilleri öne çıkarken ubûdiyyette ahlâkî ve manevî muhteva ağır basmaktadır. Bununla birlikte böyle bir muhtevadan yoksun olan davranışlar ibadet sayılmaz. Meselâ Fahreddin er-râzî ibadeti saygının en ileri derecesi diye tanımlarken, İbn Kayyim el-cevziyye, ibadet kavramının hem sevgi hem de itaat unsurlarını içerdiğini, bu özelliklerin ikisini birden taşımayan davranışların ibadet sayılamayacağını belirtir. Genellikle tasavvufî kaynaklarda yukarıdaki anlamıyla ubûdiyyete daha çok önem verilirken Râgıb el-isfahânî ibadeti alçak gönüllülüğün en ileri derecesi, ubûdiyyeti ise alçak gönüllülüğün dışa vurulması şeklinde açıklamakta, ibadeti ubûdiyyetten daha önemli görmektedir. Yine Râgıbel-İsfahânî ibadetin biri zorunlu, diğeri iradeye bağlı olmak üzere iki şeklinin bulunduğunu belirtir. İslâmî literatürde ibadetin biri genel, diğeri özel olmak üzere iki anlamı vardır. Genel anlamda ibadet, mükellefin Allah a karşı duyduğu saygı ve sevginin sonucu olarak 6

O nun rızâsına uygun davranma çabasını ve bu şekilde yapılan iradî davranışları ifade eder. Böylece tamamen dinî olan görevlerden başka kişilerin Allah ın hoşnutluğunu kazanmak için yaptığı her fiil de ibadet olarak nitelendirilir ve ödüllendirilir. Bu amaçla fert ve toplum yararına gerçekleştirilen her olumlu davranış dinî ve manevî bir anlam kazanır. Özel anlamda ibadet ise mükellefin yaratanına karşı saygı ve boyun eğmesini simgeleyen Allah ve Resulü tarafından yapılması istenen belirli davranış şekilleridir. Ruhu ise ihlâs ve samimiyettir. İbadetler taabbudîdir, Kitap ve Sünnette nasıl tanımlanmışssa o şekilde yapılır. Aklî yorumlara tabi tutularak neden öyle oldukları sorgulanmaz. 1.1.1.2.2. Muâmelât İnsanlar arasındaki, hukukî, beşerî ve sosyal ilişkileri düzenleyen hükümlerdir. Muâmelâtın ruhu adalettir. Esasları Kur an ve Sünnet le belirlenmiştir. Muâmelât ile ilgili konularda ictihad geçerlidir. Kur an ve sünnete aykırı olmamak kaydıyla, zaman, mekân, örfün değişmesiyle değişikliğe uğrayabilirler. Fıkıh ve İslâm hukukunun alanına dahildirler. Dünya ile ilgili amelî hükümlerde esas; adâlet, Allah ın emir ve nehiylerinde esas ise, fayda ve zarardır. İnsanlara faydalı olan veya faydası zararından çok olanların yapılması emredilmiş, zarar ve faydasından çok olanların yapılması da yasaklanmıştır. İbadetlerin ve muamelâta dair hükümlerin düzenli ve mükemmel bir şekilde yapılması, herkesin adâlete ve başkalarının hukukuna riayet etmesi için cezâi hükümler konmuş, iyi yolda yürüyenlere mükâfat, kötü yola sapanlara da şiddetli azap vaat edilmiştir. Mükellefin amelî olarak yapması ve yapmaması gereken dinî hükümler sekiz madde altında ele alınmış, fıkıh ilminde incelenmiştir. 1.1.1.3. Ahlâkî Hükümler (Kalbî, vicdânî) İnsanların aralarında ve diğer canlılarla ilişkilerini düzenleyen, terbiye kurallarını gösteren, nefsin eğitilmesine dayanan hükümlerdir. İslâm ahlâkına dair hükümler Kitap ve Sünnet te geniş olarak ele alınmıştır. Ahlâkta Allah ın emrine saygı ve yaratıklarına merhamet, yaratılanı yaratandan ötürü hoş görmek önemli bir esastır. İsâm dininin her emrinin nefsi ıslaha, toplumu güzel ahlâka sevk gayesine yönelik olması, Allah a, Peygambere, nefse, anne ve babaya, bütün topluma karşı insani ve ahlâkî görevleri en güzel şekilde öğretmesi, ahlâkî ve toplumsal esasları Kur an ve peygamberimiz vasıtasıyla bildirmesi, ahlâkî hükümlerin genel amacı dahilindedir. 1.1.2. Dinî Hükümlerin İtikâdî Yönü İslâm ın koyduğu hükümler her ne kadar üç bölümde inceleniyor ve bizim onları yerine getirişimiz bakımından itikâdî, amelî ve ahlâkî kısımlara ayrılıyorsa da, bir bakıma hepsi de itikâdir. Çünkü dinî bir hüküm Kitap veya mütevatir sünnetle sabit ve anlamında ittifak edilmişse, dinî ve İslâmî bir hüküm olduğuna inanmak vaciptir. Bu bakımdan Kur ân âyetleri ve mütevatir hadîslerle sabit olan bütün dinî hükümler, sübût 7

yönünden itikâdî sayılırlar. Meselâ, adam öldürmenin haram, namaz kılmanın farz olduğuna inanmak gereklidir ve bu yönüyle itikâdidir. Ancak adam öldürmek ve namaz kılmak amelî bir olaydır. Kişi Müslüman birini öldürmenin haram olduğuna inanmazsa kâfir olur. Fakat haram olduğuna inanır da adam öldürürse günahkâr bir mü mindir. Konuyla ilgili olarak İslâm ın Kur an ve Sünnetle kesin olarak yasak hükmünde kabul ettiği şarap da buna bir örnektir. Burada bir müslümanın kesin nakli delillerin bulunmasından dolayı şarabın haram kılındığına inanması gerekir. Bu yönüyle inanılması gereken bir konu durumundadır ve bunun farklı gerekçeler gösterilerek haram olmadığı ileri sürülemez. Ancak haramlığı inkâr edilmeksizin içki içme durumunda ise bu insanın bir zafiyeti ve acziyeti olarak değerlendirilir ve durum büyük günah olarak değerlendirilir ve bu fiili işleyen de kebîre sahibi olmuş olur. Bu yönüyle konu bir itkâdî konudur. Ancak konunun hangi şeyler şaraptır ya da şarap hükmündedir, ya da haram kılınma illetinin ne olduğuna dair yönü ise fıkhi yönünü oluşturur. Konunun inanç yönüyle ele alınması akaid ve kelamın bu inancın mahiyet yönüyle tartışılması ise fıkıh ilminin sahasına dahildir. 1.1.3. Dinî Hükümlerin Kaynağı Dini hükümlerin kaynağı dörttür. Kitap, sünnet, icma ve kıyas. Bu kaynaklardan kitap kaynakların aslıdır (aslu l-usûl). İcma ve kıyas, kitap ve sünnete racidir. Sünnet de kitaba irca edilebilir. Dini/şer î hükümler her ne kadar bize hitap edişleri ve onların tarafımızdan yerine getirilmeleri bakımından itikâdî, amelî ve kalbî/ahlâkî olarak üçe ayrılmışsa da, bu hükümlerin bir yönüyle, bizden talep edilmesi bakımından hepsi de itikâdîdir. Çünkü dini bir hüküm hangi gruptan olursa olsun kitap veya mütevatir sünnetle sâbit olmuşsa onun dinden olduğuna ve İslâmî bir hüküm olduğuna inanmak gerekir. Bu bakımdan sübûtu katî olan bütün din3i hükümler sâbit oluş bakımından itikâdî sayılır. Örneğin namazın ve zekâtın İslâm ın emri olduğu, içkinin kaçınılması gereken bir nehiy olduğuna inanmak gerekir. Bununla birlikte bu emir ve yasaklar muhteva bakımından amelî hükümler olarak kabul edilir ve fıkıh ilminde ayrıntılarıyla incelenir. 1.2. AKLÎ HÜKÜMLER Akıl, var oluş kavramı ile ilgili olarak üç türlü hüküm verir: Vücûb, imkân, imtinâ. Buna göre bir şeyin varlığı zorunlu olursa ona vâcib, varlığı ile yokluğu eşit olursa mümkün, yokluğu zorunlu olursa ona da mümteni denir. 1.2.1.Vâcib Varlığı zâtının gereği olan, zâtı ile varlığı arasında başkalık bulunmayan, var olmak için sebebe muhtaç olmayan, yokluğu düşünülemeyendir. Yokluğu kabul etmeyişi zâtından 8

dolayı ise buna vâcib li zâtihi, başka bir şeyden dolayı ise vâcib li gayrihî denir. Allah ın varlığı vâcib li zâtihi, sıfatları ise vâcib li gayrihi ye örnektir. 1.2.1.1 Vâcib li Zâtihi nin Özellikleri vâcibin varlığından önce yokluk söz konusu değildir. Ne kadar geriye gidersek gidelim vâcibin varlığının olmadığı bir an düşünülemez. Bir başka ifadeyle vâcibi adem/yokluk önceleyemez. Vâcib olan kadîmdir, ezelîdir, hâdis değildir. Böyle olmadığı takdirde vâcib olanın var olmak için bir başka varlığa ihtyaç duyması söz konusu olacaktır ki bu da varlığı zorunlu olanın, varlığı kendi zatının gereği olmaya aykırı; var olmada acziyet içinde olma bir başka var ediciye (mucide) muhtaç olmayı gerektirir. Bu ise düşünülemez. Ezelî olanın ebedî/bâkî olması da zorunludur. Vâcibin sonu da yoktur. Vâcib li zâtihi mürekkeb de değildir. Atomlardan, parçalardan, cisimlerden, şekillerden, arazlardan meydana gelmemiştir. Eğer parçalardan meydana gelmiş olsaydı, parçaları mendinden önce var olacak ve onların varlığına muhtaç olacaktı. Böyle bir düşünce ise v3acib kavramıyla bağdaşmayan bir düşüncedir. 1.2.2. Mümkün/caiz Varlığı ile yokluğu zâtının gereği olmayan, zâtına göre varlığı ile yokluğu eşit olan, yokluğu imkânsız olmayan, var olmak için bir sebebe muhtaç olandır. 1.2.2. Mümkünün Özellikleri İki özelliği vardır: a. Var olmak için bir sebebe muhtaçtır. Bu sebep onun varlığını yokluğuna tercih eder. Mümkünün yok olması da sebebinin yok olmasıyla gerçekleşir. b. Mümkünün sebebinden önce ve sebebiyle beraber var olması düşünülemez. Bu sebeple mümkün sonradan meydana gelmiş/hâdistir. 1.2.3. Mümteni (Muhâl/müstahîl) Bir şeyin aklen imkânsız olmasıdır. Bu nedenle yokluğu zâtının gereği olan, zihin dışında, dış dünyada, hâriçte varlığı tasavvur edilemeyen, muhâl olandır. müstah3il olmanın hükmü hiç var olmamaktır. Çünkü yokluğu mahiyetinin gereğidir. 1.2. Kelâm İlminin Konusu ve Ana konular Kelam ilmi, dinin özünü oluşturan usuliddin bahislerini içermektedir. Genel anlamda din, usul ve füru olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Usuliddin konuları, inanç konularını içermektedir. Bir mü min neye nasıl inanmalıdır? sorusuna verilecek cevap, kelam ilminin muhtevasını göstermektedir. Bu bağlamda Kur an-ı Kerim deki inanma ile ilgili ayetler, kelam ilminin konusunun dayanaklarını oluşturmaktadır. Burada öncelik, amentü olarak nitelenen ve Allah ın varlığı ve birliğiyle ilgili muhtevayı içeren hususlar yer almaktadır. Bunlar ise, Allah ın varlığı ve birliğinden sonra, meleklerin varlığına iman, Allah tarafından gönderilmiş kitaplar olduğuna iman, Allah ın insanları dünya ve ahiret 9

işlerinde eğitmek ve öğretmek amacıyla peygamberler gönderildiğine iman etmek, ahiret gününün geleceğine iman etmek, ayrıca hayır ve şerri de içeren boyutuyla kadere iman etmek, ahiret gününün geleceğinin ötesinde öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğine ve bunun da bedensel diriliş şeklinde vuku bulacağına iman etmek şeklinde özetlenmektedir. Bu iman umdelerine inanmak, genel yapısıyla ve anahatlarıyla iman etmek şeklindedir. Mesele peygamberlerin gönderildiğine iman etmek demek, Allah peygamberler göndermiştir, onlar insanların iyiliği için ilahi buyrukları sunmuştur şeklindedir. Bunların sayısı, nitelikleri, mahiyetleri gibi hususlar ise, tafsili iman mertebesine yöneliktir. Kelam ilminin ana konuları başlangıçtan günümüze geçirdiği evrelerle ele alınmalıdır. Diğer ilim dallarında olduğu gibi kelam ilminin ana konuları da bu ilmi oluşturan ana meseleler ve bu ana meselelere yüklenen bilgilerin toplamı hemen akla getirilmelidir. Dini hükümlerden inanç esaslarıyla ilgili asli ve itikâdi hükümler kelam ilminin ele aldığı temel konulardır. Kelam ilmi hem bu asli konuları ele alır ve hem de bu ana meseleleri temellendirmede bir takım yöntemlerle birlikte bu temel konuları ele alan, destekleyen, açıklayan bilgileri konu edinir. Doğrudan inanç esaslarını oluşturan temel konulara, kelamın ana meseleleri anlamında mesail ve makâsıd ; doğrudan dini akide konusu olmadığı halde bu ana konuları açıklama ve ispat etmeye yarayan bilgilere de prensipler ve vesileler anlamında mebâdi ve vesâil denilmiştir. Mesela Allah vardır, birdir, ezeli ve ebedidir; Hz. Muhammed O nun son peygamberidir; öldükten sonra dirilme haktır. gibi esaslar, doğrudan dini bir akidedir; dolayısıyla mesail ve makasıd olması yönüyle temel bir inanç konusudur. Alemin sonradan yaratılmışlığını (muhdesliğini) ve buradan hareketle sonradan meydana gelenin; yaratılmış olanın bir yaratıcısının olması gerektiğine dair bilgi de ezeli, ebedi ve Yaratan bir Allah fikri ve dolayısıyla inancını açıklayan ve temellendiren bir bilgidir. Yani temel uluhiyet düşüncesini açıklayan aracı bilgilerden ibarettir ki kelam ilminin temel metodik yaklaşımı yönünden akaid ilminden ayrılan temel özelliğini yansıtır. İnanılan bir inanç esası inanmanın ötesinde gerekçeli ya da akli bir ispatlamaya konu edinilmiş, temel inanç esası yardımcı bilgilerle güçlendirilmeye çalışılmıştır. İslam inanç esaslarının tarihi süreç içinde değişmeyen; temel akide-iman konuları olan mesail başlığı altında ele alınmış, tarihi şartlar ve kültürel değişimlerle bu temel esaslar anlatım yöntemleri ve ele alış tarzları bakımından farklılık arz etmiştir. Bu değişimin temel nedeninin değişen şartlarda temel inanç esaslarının insan idrakine yaklaştırılması ve daha rahat anlaşılmasını sağlamak, muhatabın dili ve anlayışı oranında dil ve anlatımın kullanılması olduğunu söyleyebiliriz. Genel kabul gören anlayışa göre tarihi süreçte kelam ilmi konusu yönünden üç aşama kaydetmiştir: 1- İlk dönemlerde kelam ın konusu uluhiyettir. Bunun nedeni İslâm ın doğuşundan itibaren yayıldığı ortamlarda tevhid akidesine aykırı farklı uluhiyet tasavvurlarına karşı 10

bu çerçevede mücadele edilmiş olmasıdır. Buna dayalı olarak ilk dönemlerde en çok üzerinde durulan Allah ın zat, sıfat ve fiilleri ne dair uluhiyet bahisleri olmuştur. 2- İkinci dönem kelam ın konusunun genişlediği dönemdir. Bu dönemde kelamın konusu mevcud/varlık olmuştur. Bunun temel nedeni de felsefenin İslam dünyasında yayılmasıdır. Bu dönemde, itikadi meselelerin yanı sıra bu itikadi esasları ispatlayan yol ve meseleler de kelamın konusuna dahil olmuş, buna dayalı olarak salt akli konular ve akli araştırma yöntemleri, mantıki deliller kelamın konularına dahil olmuştur. Bunun sonucunda kelamın konusu sırf mevcud/varlık olarak kabul edilmiştir. Gazali nin de benimsediği bu görüşe göre, artık kelamın konusu sadece uluhiyet olmaktan çıkmış ve mutlak var olması acısından mevcud/varlık olmuştur. Böylelikle kelam, sırf aklı esas alarak varlıktan bahseden felsefeye ilave olarak vahyi ve nakli esas almış bu yönüyle felsefeden ayrılmıştır. 3- Gazzali den itibaren muteahhirin kelamcıları döneminde kelam ile felsefe iç içe girmiş, kelamın konusu malum olmuştur. Mantık, kelama dahil edilerek delil ve delillerin durumları, kıyas çeşitleri, ma dum (yokluk), nazar (dusunme) gibi mantığın birçok konusu kelam eserlerinde yer almıştır. Bu duruma paralel olarak kapsam daha da genisletilerek kelam ilminin konusu malum-bilinen olmuştur. Kelam ilminin konusu yukarıdaki evrelerin barındırdığı genel muhteva göz önünde bulundurularak Celîlü l-kelâm ve Dakîku lkelâm olarak da tasnife tabi tutulmuştur. Buna göre Celilu l-kelam, usul-i selase olarak özetlenen uluhiyet, nübüvvet ve âhiret konularını yani Allah Teala nın varlık ve birliği, sıfat ve fiillerini, peygamberlikle ilgili konular ile öldükten sonra dirilmeden başlayarak tüm ahiretle alakalı konuları ihtiva etmektedir. Yani burada ele alınan konular, mesâil ve makâsıd olarak adlandırılan kelam ilminin ana konularıdır. Dakiku l-kelam ın konusu ise Allah Teala nın zat ve sıfatları dışındaki evren ve bu evrendeki tüm varlıklardır. Bu çerçevede evrenin oluşumu ve bu oluşuma nihai anlamda temel olan hususlar, kainat, kainatı oluşturan cevher-araz gibi unsurlar, alemdeki değişim ve dönüşümler, zaman, mekan, boşluk/hala ve nedensellik gibi konular ele alınır. Bu ele alışta temel yaklaşım pozitif bilimlerin özellikle evrenle ilgili fizik bilimler gibi bir yaklaşım değil, evrenin bütüncül olarak yaratılmışlığı ve onun imana konu teşkil eden yönü esas alınmıştır. Genel hatlarıyla dile getirilen yukarıdaki konuların yanı sıra imamet konuları özellikle kelam kaynaklarının en son konusu olarak ilave edilmiştir. Aslında kelamcılar bunu, kelam ilminin ana konularından değil, tamamlayıcı konularından kabul etmişlerdir. Şüphesiz bunda özellikle Şia nın Hz. Ali nin devlet başkanlığı ve imamete dayalı anlayışının birinci öncelikli konu olarak ele alması ve aslında doğrudan kendi alanı olmamakla birlikte bir siyaset felsefesi konusu olan imamet-hilafet meselesini de kelam ilminin konuları arasında dahil etmesi ve hatta konuyu imanın bir parçası kabul etmesi yatmaktadır. Şia ya göre imamet-hilafet konusu bir akide, inanç esası, dinin aslî hükümlerinden kabul edilmiş ve diğer hususlar onunla irtibatlandırılmıştır. 11

XIX. yüzyılda gelişen yeni akımlar, pozitif ilimlerdeki ilerlemelerle İslam dünyasının dışında dünyanın bir çok bölgesinde dine karşı oluşlar gelişmiş, seküler anlayışla birlikte dindışı yeni oluşumlar ortaya çıkmıştır. Materyalizm, evrimcilik, pozitivizm ve Freudizm gibi yalnızca Batı dünyasında değil İslam ülkelerini de etkisi altında bırakan akımlar, beraberinde savunma ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Bu ise klasik tarzda yazılmış eserlerin muhtevaya yönünden yenileşmesini gündeme getirmiştir. Böylelikle hem muhteva yönünden ve hem de yöntem bakımından farklılaşmayı doğurmuştur. Temel itibariyle inanç konularını ele almakla birlikte aslında İslam dinini bir bütün olarak ele almayı ve bu doğrultuda açıklamalarda bulunmayı, gerektiğinde savunmacı bir metodolojiyi sürdürmeyi ele almaktadır. Bu genel açıklamalara dayalı olarak klasik kelamım konularını Matürüdi alimi Ebî Yusr Muhammed Pezdevî nin (ö. 493/1099) Usulu d-dîn (Ehl-i Sünnet Akaidi) eserini esas alarak şöyle belirleyebiliriz: 1. Kelam ilmini öğrenme, 2. Eşyanın hakikatı, ilim sebebleri ve bağlı konular, 3. Âlem ve âlemin yaratılışı, 4. Allah ın varlığı, birliği, sıfatları, 5. Allah ın görülmesi (rüyetullah), 6. Nübüvvet ve bağlı konular; peygamber gönderme, Hz. Âdemin peygamberliği, peygamberliğin ispatı, 7. İnsan fiilleri ve bağlı konular; fiillerin kısımları, tevellüd, kudretin fiille birlikte oluşu, kudretin iki fiile uygulanışı, güç yetirilemeyen işi teklif (teklif-i ma lâ yütak), lütuf, salah-aslah meselesi, hikmetli iş, büyük günah işleyenin durumu, büyük günahlardan sakınma, 8. İman ve İslâm onuları; imanın tanımı, imanın kısımları, mukallidin imanı, iman ve İslam, imanın yaratılıp yaratılmadığı, 9. Âhiret ve ahretle ilgili konular; ba s, mizan, sırat, hesap, Kevser havzı, kabir azabı, münker ve nekir sorgusu, cennet ve cehennem, cennet ve cehennemin ebediliği, 10. Hilafet ve imamet konuları; hilafet, dört halifenin hilâfeti, imamete bağlı diğer konular, 11. Değişik konular; insanların ve meleklerin üstünlüğü, cinler, aklın durumu, dillerin aslı, arş, kürs, levh, ruh, şeytan, cinler, 12. Mezheplerin beyanı; Ebû l-hasan el-eş ar i nin Ehl-i Sünnetle ihtilaf ettiği noktalar, 13. İbn Küllâb İle Ehl-i Sünnetin anlaşmazlıkları, 14. Hadis ehlinin Ehl-i Sünnete muhalif olduğu konular. Yeni devirde kelâm meseleleriyle ilgili olarak yeni konular da öne çıkmıştır. Geçmişteki klasik kelamın temel konularına bağlı kalınmakla birlikte gelişen yeni inanç akımları ve dine karşı oluşa cevaplar verme ve dinin toplumdan dışlanması ve insan aklının yegane 12

ölçüt kabul eden düşüncelere karşı aklı ve vahyi birlikte ele alan eserler ortaya konulmuştur. Buna örnek olarak son devrin din alimlerimizden Ömer Nasuhi Bilmen in (ö. 1975) yazmış olduğu kelama dair eseri Muvazzah İlmi Kelâm ında ortaya koyduğu tavrını örnek gösterebiliriz. O bu eserinde kelamın üç ana konusu olan uluhiyet, nübüvvet ve ahiret konularına yer verirken ülkemizde 19. Ve 20. Asrın başlarından itibaren yaygın din dıiı zihniyetlerin ortaya koyduğu anlayışların çarpıklığını ortaya koyma adına farklı akımları kendi bağlamı içinde muhtasar da olsa ele almış, yanlışlıklarını ve dine aykırılıklarını ortaya koymaya çalışmıştır. Ömer Nasuhi Bilmen in eserindeki ele aldığı konuları klasik kelam konularının ele alındığı yer yer yeni konuların da dahil edildiği son dönemde yazılmış bir eser olarak verebilir ve ele aldığı konuları başlıklarla verebiliriz. Eser girişe dahil edilen üç başlıkla (Birinci, ikinci, üçüncü mebhas) başlamakta ve şu konulara yer vermektedir: 1. Kelam ilminin mahiyet, pozitif ilimler ve felsefeyle olan farklılıkları, konusu, gayesi ve mertebesi, bilgi edinme yolları, Abdullah İbni Küllâb dan Kadı beyzavî ye kelam ilminin tarihçesi, İslam fırkaları, başlıca felsefi akımlar, kısa başlıklarla İslami ilimlerin tedvini, fıkhi mezhepler ve içtihat, 2. İkinci mebhasda dinin mahiyetiyle başlamakta, dinlerin tarihi, dinin ahlakın kaynağı olduğu, dinin toplumsal fonksiyonelliği, dinin genel özellikleri, İslam dininin en son olma durumu, İslam dininin medeniyete katkısı, dini genel anlamda gerilemeye engel olmadığı ve benzeri konular yer almaktadır. 3. Üçüncü mebhasda ise iman ve İslam konuları ve akli hükümlere yer verilmektedir. Yukarıda dile getirilen giriş bölümde yer alan konuların ardından altı bab ve bir hatime bölümünde kelam ilminin konuları ele alınmaktadır. Buna göre; a) Birinci bab ilâhiyat konuları; Allahın varlığı ve birliği, ehl-i fetret ve hl-i fetretin aksamı, sıfatlar ve sıfatların kısımları, Allah ın varlığını ispat delilleri vd. b) İkinci bab nübüvvet ve nübüvvete bağlı konular ele alınmıştır. Bu çerçevede nübüvvete olan ihtiyaç, nübüvvet ve risaletin mucizeyle ispatı, mucizenin mahiyeti, tabiat kanunlarının zorunsuzluğu, mucize ve diğer harikulade olaylar arasındaki farklar, vahyin mahiyeti, vahiy hakkındaki yanlış düşünceler, Hz. Adem ve insanın yaratılışı, Darvin nazariyesinin iç yüzü ve bunun reddi. c) İkinci babda nübüvvete bağlı konular ikinci fasıl adı altında ele alınmaya devam edilmiştir. Bu babda ise hz. Peygamberin peygamberliği, O nun mucizeleri, hatemü nnebî olduğu, diğer peygamberlerden üstünlüğü ele alınmıştır. Devamında Hz. Peygamberden sonra diğer insanların efdaliyet, hulefâ-i raşidîn ve aşere-i mübeşşirîn in durumu, sahabenin konumu vd. d) Üçüncü babda kitaplara iman konusu ele alınmıştır. Burada Kur an ın nüzülü ve mahiyeti diğer kitaplardan üstün olma durumu, diğer kitapların tahrif edilmesi vb. konular ele alınmıştır. 13

e) Dördüncü babda melekler konusu incelenmiştir. Burada bir iman esası olarak meleklere iman, meleklerin kısımları, mahiyeti, meleklerle insan arasıdaki efdaliyetin konumu, cin ve şeytanın konumu, hz. Peygamberin cinlere tebliğ, şeytanların vesveseleri ele alınmıştır. f) Beşinci babda kaza ve kader konusu ve bağlı konular incelenmeye çalışılmıştır. Bu başlık altında kaza ve kadere iman, insan fiilleri ve insan fiilleri konusunda farklı mezheplerin görüşleri, hayır ve şer, rızık, ecel, Hz. Nuh un hayatı, ölüm, konuları incelenmiştir. g) Altıncı babda âhiret günü başlığı altında ahrete iman ve bağlı konular zikredilmiştir. Burada ahret ve ahvaliyle ilgili olarak, sûr, kitabın verilmesi, mizan, sual, havz-ı Kevser, kabir ahvali konuları, kıyamet, kıyamet alametleri, haşr, haşrın mahiyeti, haşr-i cismaniyi inkar edenlerin durumu, cennet ve cehennem ve bağlı konular ele alınmaya çalışılmıştır. Yine insanın mahiyeti, ruhun varlığı ve mahiyeti ve ruhla ilgili konular konularından söz edilmiştir. h) Hâtime başlığı altında sonuç kısmında ise gökyüzü ve semalarla ilgili Batlamyus ve Kopernik nazariyeleri, arş ve kürsü, levhü kalem, gökyüzü ve yıldız sistemleri, yeryüzünün oluşumu vb. konular hakkında Kur an âyetleriyle delil getirilmek suretiyle açıklamalar yapılmaya çalışılmıştır. Yeni dönemin genel konuları içersinde dini algılama ve dine yaklaşımlarla birlikte yeni boyut da karşılanmıştır. Klasik dönemde uluhiyet konuları Allah a inanan bununla birlikte bu inancın mahiyet yönünden incelenmesi problemin ana eksenini oluştururken, bu dönemde inanmanın; bir tanrıya inanmanın, bir dine inanmanın insan için ihtiyaç teşkil edip etmediği sorunu oluşturmuştur. Bir Allah a inanmayla birlikte, inanılan bu tanrının nasıllığı, sıfatları, isimleri ve insan-alem ve Allah la olan irtibatının nasıl olması gerektiği problemin temelini oluşturuyordu. 19. Ve 20. Asrın başlarından itibaren dünyanın genel anlayışı çerçevesinde bir Allah inanınca olan ihtiyacın bizzat kendisi tartışılır duruma gelmiştir. Yani Allah ın varlığı bir temel problem oluşturmuş dolayısıyla tartışmalar da bu çerçevede olmuştur. Bu ise özellikle tanrı fikrinin ispatlanabilirliği çerçevesinde açıklamaların ve kitapların yazılmasını beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda bilimsel verilerle yapılan açıklamalar yapılmış, evren ve evrende mevcut bütün varlıkların bir sistemle var olduğu, bir yaratıcının olması gerektiği fikri, gaye ve nizam deliline yapılan vurguyu yeniden gündeme getirilmiştir. Böylece dışlanan insan zihninin maddeye endekslenen, dinin toplumsal kimliğinin olumsuzlaştırılan imajı, insanı yeniden dine dönüiün gerekliliğine zaman hazırlamaya gayret göstermiştir. Örneğin özellikle sanayi devriminden sonra Batı insanının yalnızlığı gittikçe artması ve yoğunlaşması sonucu insanın dine dönmesi gerektiği, insanın her hal ü kârda dine ihtiyaç fikri yeniden gündeme getirilir olmuştur. Nitekim bir psikolog doktor olan Henry C. Link Çağımızda Dine Dönüş isimli eseriyle, dini, şahsiyeti bütünleyen ve insanın sığınağı olan bir unsur olarak değerlendirmiş, bunalan, insanların manevi medeniyetlerini olumsuz yönde etkileyen zihniyete çözüm olduğu fikrini dillendirmiştir. 14

Maddeci, determinist anlayışın temelsizliği, materyalist evrimin bilimsel yöntemlerle ispatlanamadığı fikri, yeniden madde ötesi düşüncelerin, insanın maddeyi kutsallaştırıcı zihniyeti, yeniden dinin vazgeçilmezliği, pozitivizm fikrinin temelsizliği ortaya konulmuştur. Anormal ve hasta tipler üzerinde yapılan araştırmalara dayalı olarak sistemleştirilmeye çalışılan Sigmund Freud un (ö. 1939) düşünceleri ve bu doğrultuda Freudizm temelli düşünce yığınının bir temel oluşturamayacağı dile getirilmiş, bu fikrin insan için bir inanç oluşturmasının sakıncaları ortaya konulmuştur. Klasik dönemlerde özellikle mezhepler tarihi ve kelam kitaplarında gördüğümüz ve İslam akaidine, tevhid akidesine aykırı, Sümeniyye, Mecusilik, Zerdüştlük, Berahime, vb. inançlar yerine yeni dönemde ortaya çıkan, Marksizm, sosyalizm, pozitivizm, ateizm, satanizm gibi temelsiz akımlar ya da oluşumların din telakkileri ya da İslam inancı bakımından insanı dinden uzaklaştırıcı, din dışı kılan tutumları makaleler ve kitaplarla eleştirilmiştir. Bu çerçevede yanlışlanmayla ve doğru olmadığının ortaya konulmasıyla birlikte alternatifinin olması gereken yönü de belirtilmeye çalışılmıştır. Yine yeni dönemde insan fiilleriyle ilgili konularda kaza ve kader konularında insan hürriyetinin engellenmediği fikri üzerinde duruldu. Bu çerçevede dinin ilerlemeye engel olmadığı, insanın kendi çalışmasının her şeyden önce geldiği, düşüncesine vurguda bulunuldu. Nübüvvet ve peygamberlik yeniden ele alındı ve özellikle bu doğrultuda mucize fikri yeni anlayışlarla açıklanmaya, zaman zaman pozitifist yaklaşımlarla ele alınmaya çalışıldı. İnancın bilimselleştirilmesi gerektiği tezinden hareket eden bazı düşünürler ise melek ve cin gibi gaybî varlıkları duyularla algılanan mikrop ve bedevî insan türünden maddî varlık olarak yorumladı. Klasik dönemde tartışma konusu olmayan din bilim ilişkisiyle kadının toplumsal ve bireysel statüsü gibi yeni konular kelâmın kapsamına alınarak İslâm ın bilimle çatışmadığı, kadını hukukî güvenceye kavuşturduğu, ona psikolojik ve fizyolojik yaratılışına uygun yaklaşımlarda bulunduğu açıklandı. Bu yaklaşım sadece farklı bölgelerde örneğin İstanbul, Kahire, Bakü, Kazan gibi İslam dünyasının farklı coğrafyalarında benzeri yaklaşımlarla ele alınmaya çalışılmıştır. Örneğin Azerbaycan da Hüseyinzade Ali Bey (1864 -? ) Bize hansı ilimler lazımlıdır/bize hangi ilimler lazımdır isimli makalesinde Bize çağdaş ilimler lazımdır demek suretiyle batı tarzında eğitim ve öğretimin gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Benzeri bir yaklaşım Kazan da Gaspralı İsmail in (ö. 1914) dile getirdiği cedidcilik fikriyle de dile getirilmeye çalışılmıştır. Yine son dönem alimlerinden Kazan lı Musa Cârullah Bigiyef de (ö. 1945) kelam ilmine iman talep edip ilm-i kelâmı okuyan adamın imanının kelam ihtilaflarıyla ziyan olacağı ve bunun yerine öğrencilere imanlarını öğretici ve inançlarını güçleştirici hayvanlar, bitkiler, madenler ve astronomi bilgilerinin öğretilmesinin gerekliliğini ileri sürerek eleştiriler yöneltmiştir. O bu çerçevede inanç konularının farklı boyutlarıyla 15

günün şartları doğrultusunda ele alınması gerektiğini klasik tartışmalardan arındırılmasının gerekliğini savunmuştur. Bu yönüyle farklı coğrafyalarda Batı nın teknolojik üstünlüğüyle birlikte İslam dünyasının geri kalmasıyla ortaya çıkan problemlere kelamcılarca kelamın ana konuları yanında İslâm ın inanç ve davranış ilkeleri etrafında oluşan klasik kültürü irdelemeyi başarmış ve geçmişle bağlantıyı koparmadan yeni bir dinî düşüncenin teşekkülüne kapı aralamıştır. Batı da ortaya çıkan ve modern dönemin problemleri karşısında savunmacı bir zihniyetin gelişimini de barındıran kelâm ilminin bu yönü eleştirilere konu olmuş, farklı teorilerin ve tezlerin bu olumsuzluklara alternatif oluşturmada Kur an ve Sünnet e dönme ve dinin daha sade anlaşılırlığının sağlanması yönünde istekleri beraberinde getirmiştir. Dinin temel ilkeleri alanında naklin yanında aklın rolüne daha fazla vurguda bulunulmuş, akli istidlâllerin yanı sıra sosyal ve pozitif bilimlerin sonuçlarından da yararlanma yoluna gidilmiştir. Kelâm konuları Kur an ve mütevatir sünnetle belirlenen inanç konularıdır. Bu mekâsıd ın değişmezliğini, vesâil in değişebilirliğini dile getiren ilk dönem anlayışının benimsediği temel ilkedir. Bunun endişesi, temelde vahye dayanan inanç esasları konusunda aklın sınırsız metafizik bilgiler üretemeyeceği ve insanın hem zihnine hem gönlüne hitap edilmesi gerçeğidir. Bu ise ancak Kur an da bol miktarda örnekleri sunulan iman şuuru ve dinî hayatın sıcaklığını canlı tutan bir yöntemle mümkündür. ÖZET Hüküm iki şey arasında olumlu ya da olumsuz bir bağ kurmaktır. Günlük hayatta insanın şeylere dair verdiği hükümlerin kaynakları ya salt akli ya da dinidir. Aklın o şeye dair böyledir ya da böyle değildir tarzında sonuca gitmesi ve kabullerimizi buna dayandırmamız genel ilkeler çerçevesinde olmaktadır. Aklın ortaya koyduğu bu ilkeler herkesçe kabul edilen değişmez ilkelerdir, salim akılca o şeye dair verilen hüküm herkesin öyle kabul ettiği hükümdür. Kaynağı bir dinin, ana kaynaklarıyla belirlenen ve aklın da imkansız görmediği hükümler kaynakları dine dayandığı için dini hükümlerdir. Bu dini hükümler ise bir inanan için günlük hayatta zihnen ayrışan hükümler olmamakla birlikte teorik ve pratik olmaları, ilim dallarına konu olmaları, eğitim ve öğretimde kolaylık sağlamaları bakımından kısımlara ayrılmıştır. Bu çerçevede kelamın ele aldığı konular inançla ilgili teorik konulardır. Şüphesiz dinin tüm emirleri inanca konu olması, toptan inanma yönünden itikâdidir. Örneğin namaz ve bağlı konular fıkhın konusu ve ibadetle ilgili hükümler olmasına karşın, namaz kılmanın bir Müslüman için farz olduğuna inanmak genel bir inanç konusudur. İtikadi hükümler delil olması bakımından kesin/kat î olmalıdır. Kur an ve mütevatir sünnete dayanmalıdır, âyet ve hadislerin anlamları açık olmalıdır. Zamana ve şartlara 16

göre değişiklik göstermemelidir. Bir bütün olarak kabul edilmeli; inanç bakımından bir kısmı inanılması, bir kısmı inanılmaması gerekli hükümler olarak değerlendirilmemelidir. Kelamın ana konuları uluhiyet, nübüvvet ve âhiretle ilgili konulardır. Başlangıçtan günümüze, inanç esasları bu ana konular çerçevesinde ele alınmış, yazılan eserler konularını buna göre belirlemiştir. Referansların dinin ana kaynaklarının esas alındığı, dine bağlı toplumlarda inanç esaslarının mahiyetiyle ilgili açıklamalar yapılırken, dinin, inancın dışlandığı toplumlarda, Allah, Peygamber ve metafizik konuların önemi toplumların bunlara duydukları ihtiyaç ve gereklilik üzerinde durulmuştur. 1.3. SERBEST OKUMA PARÇASI İBN TEYMİYYE NİN FITRAT VE İNSANIN HAKİKATI KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ (eş-şâfiî, Hasan Mahmûd, Kelâm a Giriş, çev. Süleyman Akkuş, İstanbul 2009; s. 303-313) 1. Fıtratın anlamı Kadı Ebu Ya la ve onun gibilerinin buradaki sözlerinden maksat öncelikle şudur: Bu konuda Peygamber (s.a.v.) in Her doğan fıtrat üzere doğar hadisini zikretmelerinden dolayı, bu konuda marifet ancak akılla elde edilebilir. Bu da vacibâtın ilkidir. Fıtrat konusunda -bu söz Kadı ya aittir- şöyle demişlerdir: Buradaki fıtrattan amaç nedir? Bu konuda Ahmed b. Hanbel den gelen iki rivayet vardır. a) Birinci tefsir Fıtrat, Allah ı tanımayı ikrardır. Bu da, Allah ın Âdem in sırtını mesh ettiğinde babalarının sulbünde insanlardan aldığı sözdür. Bunun sonucunda Allah kıyamete kadar gelecek olan bütün insanları Âdemin zürriyetinden zerre misali çıkarmış ve onları kendi nefislerine Ben sizin rabbiniz değil miyim? diye şahit tutmuş onlar da Evet rabbimizsin demişlerdir. Dolayısıyla isminin dışında başka bir isimle adlandırmış olsa da herkes bir yaratıcısının ve düzenleyicisinin olduğunu bilir. Allah şöyle buyurur: Eğer, onlara, kendilerini kimin yarattığını sorsan hiç tereddütsüz Allah! derler. (Zuhruf, 43/87) Dolayısıyla her doğan bu ilk ikrar üzere doğar. b) Diğer tefsir Kadı şöyle dedi: Buradaki fıtrattan maksat iki sebepten dolayı İslâm değildir: Birincisi, fıtratın anlamı, yaratılışın başlangıcıdır. Bunun delili Allah Tealanın Gökleri ve yeri yoktan var eden ( Fatır, 35/1) yani onları ilk kez yaratandır. Burada fıtrattan amaç ibtida olduğu zaman, fıtrattan maksadın insanın ilk yaratılışı ve bunun akla uygun bir yaratılışta gerçekleşmesi gerekir ki o da zürriyet olarak onların çıkartılmalarıdır. Çünkü o, onların ilk kez yaratılmalarıdır. Eğer burada fıtrattan maksat 17

İslâm olsaydı çocuk olduğu sürece; anne ve babası kâfir olan bir çocuğun onlara varis olmaması, onların da ona varis olmamaları gerekirdi. Çünkü o müslümandır. Din farklılığı mirasa engeldir. Köle muamelesinde bulunması doğru olmamış olur. Babasının müslüman olması çocuğun müslüman olmasını geçerli kılmaz. Çünkü o müslümandır. - Bu İbn Kuteybe nin te vilidir. Bunu Islahu l-galat ala Ebi Ubeyd de, Ebû Abdullah b. Batta da el-ibane de zikretmiştir. -Kafirlerden akıl baliğ olanlarda olduğu gibi, Marifetin sabit olduğu herkesin müslüman olduğuna hükmedilemez. Onlar için marifet hâsıl olmuştur, ancak onlar müslüman değillerdir. - Ahmed b. Hanbel el-meymûnî rivayetinde bu te vili ima etmiş ve şöyle demiştir: ilk fıtrat Allah ın insanları yarattığı fıtrattır. el-meymûnî de ona şöyle sormuştur: Fıtrat, din midir? O da buna evet. Cevabını vermiştir. Kadı şöyle dedi: Ahmed b. Hanbel din ile bizim zikrettiğimiz marifet i kastetmiştir. - İkinci rivayet: Buradaki fıtrat, anne karnındaki yaratılışın başlangıcıdır. Çünkü bu mananın onlardan almış olduğu söze (ahide); marifetullah a hamledilmesi, fıtratın İslâm üzere olmaya hamledilmesidir. Çünkü marifeti ikrar etme imanı ikrar etmedir. Mü min de müslümandır. Fıtrat İslâm olduğu takdirde, kafir anne ve babanın çocuğunun anne ve babasına miras olmaması, anne ve babasının da ona mirasçı olmamaları gerekir. Çünkü bu küfrün yaratılış itibariyle Allah a ait olduğuna engel teşkil eder. Bizim metodumuzla sabit olmuştur ki kulların fiilleri taat ve masiyet bakımından Allah ın yaratmasıyladır. - Ahmed b. Hanbel Ali b. Said rivayetinde bunu ima etmiştir. Her doğan fıtrat üzere doğar hadisi hakkında görüşünü sorduğunda, bunun şekavet ve saadet üzere doğar anlamında olduğunu söylemiştir. Aynı şekilde Muhammed b. Yahya el-kehhal da Her doğan fıtrat üzere doğar hadisi sorulduğunda, şöyle demiştir: Fıtrat insanların, şakî ve saîd olarak yaratılmalarıdır. Ahmet b. Hanbel de ondan naklen şöyle demiştir: Fıtrat, şekavet ve saadet yönünden Allah ın kulları yaratmasıdır. - İşte buradaki fıtrattan maksadın ne olduğuna dair sözünün tamamı annesinin karnındaki yaratmanın başlangıcı na delâlet eder. 2. İbn Teymiyye nin yorumu ve birinci tefsiri tercih etmesi, ikincinin de birinciye dönmesi Ben derim ki: Ahmed b. Hanbel birinci ahdi zikretmemiştir. Ancak şöyle demiştir: Birinci fıtrat insanların yaratılmış oldukları fıtrat dindir. Bir başka yerde de şöyle demiştir: Bir kâfirin anne ve babası veya ikisinden birisi öldüğünde onun müslüman olduğuna hükmedilir. Buna şu hadisi delil getirmiştir: Her doğan fıtrat üzere doğar, anne ve babası onu Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır, Mecusileştirir. Bu da onun hadisi çocuk İslâm fıtratı üzere doğar şeklinde yorumladığına delildir. Nitekim bu açıklayıcı 18

bir tarzda hadisde varid olmuştur. Eğer öyle olmasaydı bunun hadisle istidlal edilmesi doğru olmamış olurdu. Başka bir yerde şöyle demektedir: Şaki ve sait fıtratı üzere doğması buna münafi değildir. Çünkü Allah şekaveti ve saadeti takdir etmiş ve yazmıştır. Bunların kendisiyle elde edilen sebeblerle, örneğin anne ve babanın fiiliyle olduğunu takdir etmiştir. Anne ve babanın Yahudileştirmeleri, Hıristiyanlaştırmaları, Mecusileştirmeleri Allah ın tadtir ettiklerindendir. 3. İbn Teymiyye nin savunduğu görüşü tercih eden ifadeler Her doğan çocuk selim fıtrat üzere doğar. Ancak, bu selim fıtrat üzere doğmayı anne ve baba değiştirir. Nitekim Allah bunu takdir etmiş ve yazmıştır. Nebi (s.a.v.) de buna şu sözüyle bir örnek getirmiştir: Bunun örneği hayvanın tam sağlam bir yavru dünyaya getirmesi gibidir. Siz o hayvanda hiçbir uzvunun noksan olduğunu görür müsünüz? Bununla şunu açıklamıştır: Hayvan yavrusunu sağlıklı bir şekilde doğurur, daha sonra insanlar onun bir uzvunu gidermek suretiyle onu sakatlarlar. İşte bu da Allah ın kazası ve kaderiyledir. İmamlar şöyle dedi: Şakî ve said olması bakımından fıtrat üzere doğmuştur. Çünkü Kaderiyye bu hadisi küfür ve masiyetlerin Allah ın takdiriyle olmadığı, aksine bunların insanların fiilinden kaynaklandığına delil göstermişlerdir. Çünkü her doğan Allah ın yaratmış olduğu fıtrat üzere doğar, bundan sonra insanların bir kısmı bunu inkâr eder. Bu yüzden Malik b. Enes e şöyle dediler: Kaderiyye bize hadisin baş tarafını delil gösteriyor. O da: Siz de onlara hadisin son tarafını delil gösterin dedi. Hadisin son tarafı Hz. Peygamberin şu sözüdür: Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir. İmamlar, hadiste Kaderiyye lehine bir delil olmadığını açıklamışlar, anne ve babanın kendisi yaratıp onu Yahudileştirmiş ve Hıristiyanlaştırmıştır dememişlerdir. Bilakis o kendi seçimiyle Yahudi ve Hıristiyan olmuştur. Fakat anne ve baba çocuğa bunu öğretme ve telkin etmeye sebep olmuşlardır. Bu görüş anne ve babaya izafe edildiği zaman her şeyin yaratıcısı olan Allah a izafe edilmesi birinci yolla olmuş olur. Allah her ne kadar selim fıtrat üzere yaratmış olsa da, daha sonra olan değişikliği takdir etmiş ve bunu bilmiştir. 4. Mühür hadisinin tefsiri Nitekim sahih hadisde şöyle buyrulmuştur: Hızırın öldürdüğü çocuk kâfir olarak mühürlenmiştir. Eğer yaşamış olsaydı, anne ve babasına azgınlık ve zulümle küfrederdi. (Buharî, Tefsîru sureti l-kehf, 91-93; Müslim, Kader, 4) Hadisin metninde yer alan tubia nın anlamı tubia fi l kitab : Kitapta mühürlendi; yani, takdir edildi, hükmolundu, anlamındadır, yoksa doğmazdan önce inkarı mevcuttu, anlamında değildir. Dolayısıyla buradaki anlam, o selim bir fıtrat üzere doğmuştur, bundan sonra fıtratı değiştirilmiş, inkâr etmiştir anlamındadır. Nitekim mühürlendiği gün, kitabı da mühürlenmiştir. Kim bundan muradın kalbinin mühürlenmesi olduğunu anlarsa -ki bu kâfirlerin kalplerinin mühürlendiği bilinen mühürlenmedir- böyle bir anlayış yanlıştır. Kuşkusuz, 19

burada: Mühürlendiği gün mühürlenmiştir, denilmemiştir. Çünkü kalbinin mühürlenmesi ancak inkârından sonradır. 5. Bu tefsirin tercih edilen yönleri Müslim in Sahih i ve diğer hadis kitaplarında Iyaz b. Hımâr dan rivayet ettiği bir hadisi kutside Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Ben kullarımı şirkten uzak, tertemiz bir fıtrat üzere yarattım. Benim kendilerine helal kıldığım şeyleri yasaklamak ve benim hakkında bir hüküm indirmediğim şeyleri bana şirk koşmayı onlara emretmek suretiyle şeytanlar onları bu fıtratlarından uzaklaştırdı.. ( Müslim, Cenne, 63) Bu hadisi şerifte açıkça belirtilmiştir ki Allah insanları fıtrat üzere yaratmış ve daha sonra şeytan onları saptırmıştır. Ahmed b. Hanbel ve diğerlerinin rivayet ettiği Esved b. Seri hadisinde de durum bu şekildedir. O şöyle rivayet etmiştir: Nebi (s.a.v.) bir seriyyeyi göndermiş, bu seriyyedeki askerlerin bir kısmı savaş esnasında küçük çocukları da öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) onlara şöyle demiştir: Sizin onların çocuklarını öldürmeye götüren neden nedir? Onlar da şöyle dediler: Ey Allah ın resûlü, onlar müşriklerin çocukları değil mi? Allah resulü de şöyle buyurdu: Sizin hayırlılarınız müşriklerin çocukları değil mi? (Dârimî, Kitabu s-siyer, 25; Ahmed b. Hanbel, 3, 22) Daha sonra Nebi (s.a.v.) hitap etmek üzere kalktı ve şöyle dedi: Her doğan fıtrat üzere doğar. Dili bu halini anlatıncaya; konuşuncaya kadar durumu böyledir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/303, 353; 4/24) Maslahat Kavramı Allah ve Rasûlünün hiçbir hükmü maksatsız ve hikmetsiz olarak konulmamıştır. Ayet ve hadislerde yer alan emir ve yasaklarda, teşvik ve uyarmalarda, diğer düzenlemelerde mutlaka bir maksat vardır ve o da genel olarak.maslahat. kelimesiyle ya da.maslahat ın temini, mefsedetin önlenmesi. şeklinde ifade edilmiştir. İslam alimleri Allah ve Rasûlünün bu maksadını bulmaya çalışırlar ve gerektiğinde onu esas alarak nasları yorumlarlar veya onlarla çatışmayan yeni hükümler koyarlar. Din eksenli tartışmalarda ve müzakerelerde zaman zaman ayet ve hadislerin açık hükmünün maslahat gerekçesiyle ihmal edilebileceğini savunanlara da, bunlara şiddetle karşı çıkanlara da rastlanır. Bütün bu tartışmalar da müslümanlar arasında itibar sahibi çeşitli âlimler, bazan bir cümlesi alınarak referans gösterilir. Bildiğimiz kadarıyla makâsıd ve maslahat konusuna değinen ilk âlim İmâmülharemeyn Cüveynî ve konuyla ilgili müstakil bir kitap ilk âlim de İbn Abdüsselâm.dır. Genelde makâsıd konusunu detaylı olarak ilk dile getiren kişi olarak kabul edilen Cüveynî, makâsıd yanında aynı veya yakın manalı maksûd, kasd, ğaraz gibi kelimeleri de çokça kullanır1. Emir ve nehiylerin maksatları olduğunu, bir meselenin dînî hükmü tespit edilirken bu maksatların göz ardı edilemeyeceğini, bunları kavrayamayan, kimselerin, dînî konularda basiret sahibi olamayacaklarını söyler2. Onun ifadesiyle dînî meselelerdeki küllî maksatlar en güzel şekliyle şöyle dile getirilir: Dînî talimatların muhtevasında, ahlâkî güzelliklere davet; kötülükleri, üstün değerlere aykırı olan şeyleri yasaklama ve serbesti sağlama (ibâha) vardır. Güzelliklere çağrı, bazan teşvik ve tavsiye 20

(nedb) bazan da kesin ifade ve vücup tarzında olur. Kötülükleri yasaklama da kesin haram olduğunu bildirme veya daha hafif yasak ifadeleri (kerahet) ile olur. Serbesti sağlayan hükümlerin de çeşitli gayeleri bulunur. Bunlardan kiminin gayesi, insan onuruna yakışmayan çirkinliklere ihtiyaç bırakmamaktır. Mesela evlilik bu maksada hizmet eder, insan bu sayede zina gibi kötülüklere ihtiyaç duymaz. Kimisinin gayesi de insanın güç ve kuvvetini artırarak daha itaatkâr olmasını sağlamaktır Allah tarafından peygamberler vasıtasıyla insanlara ulaştırılan ilâhî mesaj, ona inananlarca benimsenir ve uygulanır. Müslümanlar bu mesajın, ihtiva ettiği olumlu unsurları uygunluk, elverişlilik, düzgünlük gibi manaları olan maslahat kelimesiyle ifade ederler. Maslahatın zıddı mefsedettir. İslamî hükümlerin genel gayesi kısaca maslahatı temin etmek ve mefsedeti uzaklaştırmak olarak tespit edilmiştir. Mefsedetin giderilmesi, maslahat ın devamını sağlamaya yönelik olduğu için bazan böyle ikili kullanım yerine sadece maslahat kelimesi ile de yetinilmiş, mefsedetin giderilmesi, onun muhtevasında var sayılmıştır. Cüveynî, İslâmî hükümleri içerdiği maslahatı veya insan hayatındaki yer ve önemini esas alarak kategorize etmiş ve bunları beş madde olarak sıralamıştır. Uygun bir insânî hayat için olmazsa olmaz derecede önemli gördüğü hususları birinci maddeye almış ve bunlara olan ihtiyacın şiddetini ifade etmek için zarûret kelimesini kullanmıştır. Bu derecede önemli olmasa da eksikliği hayatta ciddî manada sıkıntı sebebi olacak, hayatı çekilmez yapacak hususları ikinci maddeye koymuş ve bunlara olan ihtiyaç derecesini de hâcet kelimesiyle ifade etmiştir. Aslında her derecede ihtiyaç için kullanılabilen bu kelime, bundan sonra bu özel manasıyla bazan tek başına bazan da önem ve şiddet vurgusu yapan.mâsse. vb. bir sıfat ile birlikte bir nevi terim halini almıştır. Artık birinci derecede maslahatlar veya ihtiyaçlar zarûriyyât, ikinci derecedekiler hâciyyât olarak ifade edilecektir. O aynı zamanda fert için hâcet olan bir hususun yaygınlaşıp toplumsal bir mâhiyet alınca toplum için zarûret derecesine yükseleceği gibi hayâtî bir içtihatta bulunarak fertlere zarûret halinde tanınan ruhsatların, bu şartlar altındaki toplumlarda, -hâcet derecesindeki ihtiyaçların tatmini ile sınırlı olmak şartıyla- hâcet halinde de geçerli olacağını ifade etmiştir. Gazzâlî, Cüveyînin genel olarak zarûret adıyla birinci derecede önemli gördüğü maslahatları, muhtemelen İslam fıkhında kısas ve had (çoğulu hudûd) terimleriyle ifade edilen cezâî müeyyidelerden ve cihat anlayışından esinlenerek beş madde halinde belirginleştirmiştir: Dinin, canın, aklın, neslin ve malın korunması. Bunlar Gazzâlî.den önce bilinmeyen hususlar değilse de böyle sistemli olarak bir arada sayılmış olması önem arzetmektedir. Gazzâlî.nin dini birinci sıraya koyan bu düzenlemesinden sonra Fahreddin Râzî, canı birinci sırada, dini, mal ve nesepten sonra dördüncü sırada sayar. Fakat onun bu sıralamasının bilinçli mi yoksa rasgele mi olduğu belli değildir. Daha sonra İbn Kudâme, Âmidî, İbnü.t-Tilimsânî gibi âlimlerde din tekrar bu sıralamanın başında yer alacak, kimi zaman bu beşlideki nesil yerine nesep kelimesi kullanılacak ve İbnüt-Tilimsânî tarafından bu beşli, ırz ilave edilerek altıya çıkarılacaktır. Bazıları bu ilavenin ilk defa Tûfî tarafından yapıldığını söylese de İbnü.t- Tilimsânî bunu ondan hayli önce dile getirmiştir. İbn Abdüsselâm, maslahat konusunu müstakil bir kitapta işleyen ilk ilim adamıdır. Maslahatı makâsıd ve vesâil olarak ikiye ayırır ve bu konuda etraflı açıklamalar yapar. 21