Herkesin bir Deniz Gezmiþ öyküsü vardýr, Mayýs'ýn da Deniz'den bir kalbi. 11. sayfada



Benzer belgeler
Gökyüzündeki milyonlarca yýldýzdan biriymiþ Çiçekyýldýz. Gerçekten de yeni açmýþ bir çiçek gibi sarý, kýrmýzý, yeþil renkte ýþýklar saçýyormuþ

ünite1 3. Burcu yla çocuk hangi oyunu oynayacaklarmýþ? A. saklambaç B. körebe C. evcilik (1, 2 ve 3. sorularý parçaya göre yanýtlayýn.


Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÇEVRE VE TOPLUM. Sel Erozyon Kuraklýk Kütle Hareketleri Çýð Olaðanüstü Hava Olaylarý: Fýrtýna, Kasýrga, Hortum

ünite1 Kendimi Tanıyorum Sosyal Bilgiler 1. Resmî kimlik belgesi Verilen kavram ile aþaðýdakilerden hangisi iliþkilendirilemez?

2. Kazlarýn bulunduklarý gölü terk etmelerinin nedeni aþaðýdakilerden. A. kuraklýk B. þiddetli yaðýþlar C. soðuklarýn baþlamasý


Evvel zaman içinde, eski zamanlarýn birinde, zengin bir ülkenin gösteriþ meraklýsý bir kralý varmýþ. Kralýn yaþadýðý saray çok büyükmüþ.

Kanguru Matematik Türkiye 2017

* Okuyalım: * Akıl Oyunları: * Matematik: * El Becerisi: * Alıștırma-Bulmaca: * Bilim ve Teknoloji: * Gezelim-Görelim:

17 ÞUBAT kontrol

Kanguru Matematik Türkiye 2017

1. Böleni 13 olan bir bölme iþleminde kalanlarýn

Üzülme Tuna, annem yakýnda gelecek, biliyorum ben. Nereden biliyorsun? Mektup mu geldi? Hayýr, ama biliyorum iþte. Postacýya telefon edip not

3. Çarpýmlarý 24 olan iki sayýnýn toplamý 10 ise, oranlarý kaçtýr? AA BÖLÜM

17 ÞUBAT kontrol

Kanguru Matematik Türkiye 2017


Genel Yetenek Testi Örnek Soru Çözümleri

Benim adým Evþen, annem bana bu adý, evimiz hep þen olsun diye vermiþ. On yaþýndayým, bir ablam bir de aðabeyim var. Ablamla iyi geçindiðimizi pek

ünite1 Sosyal Bilgiler Verilenlerden kaçý sosyal bilimler arasýnda yer alýr? A. 6 B. 5 C. 4 D. 3

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Konular 5. Eðitimde Kullanýlacak Araçlar 23. Örnek Çalýþtay Gündemi 29. Genel Bakýþ 7 Proje Yöneticilerinin Eðitimi 10

Kanguru Matematik Türkiye 2015

Kanguru Matematik Türkiye 2015


ünite1 Sosyal Bilgiler

Uður Tok ÇOK SEVMÝÞSÝN. Sen onu çok sevmiþsin, Daha da seveceksin, Sen onunla aðlayýp, (sen onunla var olup,) Onunla güleceksin. (Onunla öleceksin.

2003 ten 2009 a saðlýkta dönüþüm þiddet le sürüyor


Ovacýk Altýn Madeni'ne dava öncesi yargýsýz infaz!


TOHAV Suruç Mülteci Danýþma Merkezi'nden Haberler *1 Þubat 2016 tarihinde faaliyetlerine baþlayan Suruç Mülteci Danýþma Merkezi; mülteci, sýðýnmacý ve

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

BÝLGÝLENDÝRME BROÞÜRÜ


ünite1 3. Aþaðýdaki altý çizili sözcüklerden hangisi yan anlamda kullanýlmamýþtýr? A. Terazinin dili yaklaþýk 300 kg gösteriyordu.

Kanguru Matematik Türkiye 2018

ünite 3. Ýlkokullarla ilgili aþaðýdakilerden hangisi yapýlýr? Vatan ve ulus sevgisinin yerdir. 1. Okulun açýlýþ töreninde aþaðýdakilerden


17a EK 17-A ÖYKÜ KONTROL LÝSTESÝ. ² Rahim Ýçi Araçlar - Ek 17-A²

Ne-Ka. Grouptechnic ... /... / Sayýn Makina Üreticisi,

Kanguru Matematik Türkiye 2017

.:: TÇÝD - Tüm Çeviri Ýþletmeleri Derneði ::.

Sunuþ. Türk Tabipleri Birliði Merkez Konseyi

TOPLUMSAL SAÐLIK DÜZEYÝNÝN DURUMU: Türkiye Bunu Hak Etmiyor

Arkamdan yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanýmda yürü, böylece ikimiz eþit oluruz. (Ute Kabilesi Atasözü) BÜRO

Kanguru Matematik Türkiye 2017


Barodan Haberler. Edinilmiþ Mallara Katýlma Semineri (Akþehir) Anayasa Mahkemesine Bireysel Baþvuru Semineri. Türk Borçlar Kanunu Semineri

Saman-i Viran-i Evvel Camii (Çukur Çeþme Camii)

BİZ VE DEĞERLERİMİZ. 3. Ayþe yeni okulunda okuyacaðý için hangi duyguyu yaþýyormuş? A) B)

DENEME Bu testte 40 soru bulunmaktadýr. 2. Bu testteki sorular matematiksel iliþkilerden yararlanma gücünü ölçmeye yöneliktir.

Romalýlar Mektubu Kursu Doðrulukla Donatýlmak

ÝÇÝNDEKÝLER 1. TEMA OKUL HEYECANIM Kazaným Testi Fiziksel Özelliklerim Duygularým Haftanýn Testi...

BASIN AÇIKLAMALARI TMMOB EMO ADANA ÞUBESÝ 12. DÖNEM ÇALIÞMA RAPORU BASIN AÇIKLAMALARI

ÝNSAN KAYNAKLARI VE EÐÝTÝM DAÝRE BAÞKANLIÐI

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

HER ÝNSAN BÝRBÝRÝ ÝLE AYNI MIDIR?

Azıcık şundan, azıcık bundan, Azıcık yumurta kabuğundan; Bir çanak yaptım a dostlar Ne bulgur kazanı ne hamsi tavası, Görenler sanır bülbül yuvası.

/2006 TR(TR) Kullanýcý için. Kullanma talimatý. ModuLink 250 RF - Modülasyonlu kalorifer Kablosuz Oda Kumandasý C 5. am pm 10:41.

Dövize Endeksli Kredilerde KKDF

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.


Yükseköðretimin Finansmaný ve Finansman Yöntemlerinin Algýlanan Adalet Düzeyi: Sakarya Üniversitesi Paydaþ Görüþleri..64 Doç.Dr.

STAJ BÝLGÝLERÝ. Önemli Açýklamalar

mmo bülteni ...basýnda odamýz...basýnda odamýz...basýnda odamýz... nisan 2005/sayý 83


KOBÝ'lere AB kapýsý. Export2Europe KOBÝ'lere yönelik eðitim, danýþmanlýk ve uluslararasý iþ geliþtirme projesi

Sessizliktir Her Þeyin Ötesi. Hani, sýradan hayatlar vardýr; hüzünle astarlanmýþ ruhlarýn. sessizliðini akseder suretleri.

Güvenliðe Açýlan Sosyal Pencere Projesi ODAK TOPLANTISI SONUÇ RAPORU

Kanguru Matematik Türkiye 2017

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Kanguru Matematik Türkiye 2017

ALPER YILMAZ KIZILCAÞAR MAHALLESÝ MUHTAR ADAYI

Kanguru Matematik Türkiye 2015

Gelir Vergisi Kanununda Yer Alan Hadler

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127


BÝMY 16 - TBD Kamu-BÝB XI Bütünleþik Etkinliði

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

1. FASÝKÜL 2. FASÝKÜL

Eisenhower'dan Reagan'a Jules Feiffer'ýn Amerikasý

5. 2x 2 4x + 16 ifadesinde kaç terim vardýr? 6. 4y 3 16y + 18 ifadesinin terimlerin katsayýlarý


BÝREY DERSHANELERÝ SINIF ÝÇÝ DERS ANLATIM FÖYÜ MATEMATÝK

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

DOÐA KOLEJÝ 2019 BURSLULUK SINAVI VELÝ BÝLGÝLENDÝRME KÝTAPÇIÐI

düþürücü kullanmamak c-duruma uygun ilaç kullanmamak Ateþ Durumunda Mutlaka Hekime Götürülmesi Gereken Haller:

Dar Mükellef Kurumlara Yapýlan Ödemelerdeki Kurumlar Vergisi Kesintisi

Mantýk Kümeler I. MANTIK. rnek rnek rnek rnek rnek... 5 A. TANIM B. ÖNERME. 9. Sýnýf / Sayý.. 01

Ebru Yiðit x. Hala üye olmamýþsýnýz..! Üye olun yolumuza devam edelim...! SEN BÝR GÜNAH ÝÞLEDÝN. Tek aþkýn bendim senin. Senin en çok sevenim

Spor Bilimleri Derneði Ýletiþim Aðý

TABLO-2'nin devamý. Sanayi ve Ticaret Bakanlýðý

Ücretlerin Bankalardan Ödenmesi Zorunlu Hale Getirilmiþtir

T.C YARGITAY 9. HUKUK DAÝRESÝ Esas No : 2005 / Karar No : 2006 / 3456 Tarihi : KARAR ÖZETÝ : ALT ÝÞVEREN - ÇALIÞTIRACAK ÝÞÇÝ SAYISI

Bakým sigortasý - Sizin için bilgiler. Türkischsprachige Informationen zur Pflegeversicherung. Freie Hansestadt Bremen.

Transkript:

PazaR Tarih: 5 Mayýs 2013 YIL:(8) SAYI: 418 AFRÝKA NIN ÜCRETSÝZ HAFTALIK EKÝ Herkesin bir Deniz Gezmiþ öyküsü vardýr, Mayýs'ýn da Deniz'den bir kalbi 11. sayfada Kapak resmi: Bedri Baykam Bu sayýda; Örsan K. Öymen, Emre Ýleri, Elvan Levent, Mahmut Hamsici, Fatmagül Bardakçý, Fatma Avcýsoyu Ruso, Murat Türker, Halil Aða ve Aziz Þah...

2 5 Mayýs 2013 Ateistler ve agnostikler baský altýnda! Örsan K. Öymen Ateistlerin ve agnostiklerin baský altýnda tutulduðu bir ülkede demokrasiden söz etmek olanaklý deðildir. Dindarlar, örneðin Müslümanlar, Hýristiyanlar ve Museviler kendilerini nasýl özgürce ifade edebiliyorlarsa, dinsizler, ateistler ve agnostikler de ayný biçimde kendilerini özgürce ifade edebilmelidirler. Pekiyi, Türkiye'de böyle bir durumdan söz edilebilir mi? Bugün Taksim meydanýna birisi çýksa, "Allah vardýr!" diye baðýrsa, kimse o vatandaþa dokunmaz. Belki bazýlarý, "Allah'ýn varlýðý zaten aþikar, ne diye baðýrýyorsun?" diyerek, bu kiþiye deli muamelesi yapabilir. Ancak karþýlaþacaðý en kötü senaryo budur; bunun ötesine geçmez. Bugün Taksim meydanýna birisi çýksa, "Allah yoktur!" diye baðýrsa, birkaç dakika içinde bu kiþinin etrafýnda oluþan kalabalýk onu tartaklamaya baþlar, onu dövmeye baþlar, hatta onu linç bile edebilir. Ýstanbul'un Ümraniye, Dudullu, Gaziosmanpaþa, Sultanbeyli gibi ilçelerinde deðil; Erzurum'da, Erzincan'da, Þanlýurfa'da, Yozgat'ta, Kayseri'de, Konya'da deðil; Ýstanbul'un ve Türkiye'nin en modern ve çoðulcu ilçelerinden birisi olan Beyoðlu'nda, Taksim Meydaný'nda, ateist çaðrý yapan vatandaþýn baþýna gelecek olan budur. Nitekim yýlýn her günü, günde beþ vakit ezan sesi eþliðinde, Allah'ýn yüce olduðu ve Muhammed'in de onun peygamberi olduðu tüm halka sesli bir biçimde duyurulmaktadýr. Herkes dindar olmadýðý ve bunu dinlemek zorunda da olmadýðý halde, kimse cami minarelerinin hoparlörlerini parçalamýyor, imamlarýn üzerine yürümüyor. Oysa bir kiþi günde beþ kez bir hoparlörden, "Allah yoktur! Muhammed de Allah'ýn peygamberi deðildir!" diye bir duyuru yapsa, o kiþinin sað kalma olasýlýðý çok düþüktür. Söz konusu kiþi en iyi ihtimalle tutuklanýr ve kendisini hapishanede bulur. Ýþte böyle bir ülkede demokrasinin varlýðýndan, temel insan haklarýndan, düþünce ve ifade özgürlüðünden söz etmek olanaklý deðildir. Böyle bir ülkede din, tek ve mutlak gerçek olmak iddiasýyla, toplumsal yaþamý tamamýyla baský altýna almýþtýr. Televizyonlarda ateizmin ve agnostisizmin yeterince tartýþýlamadýðý, sadece din propagandasýnýn yapýldýðý bir ülkede, demokrasiden, temel insan haklarýndan, düþünce ve ifade özgürlüðünden söz etmek olanaklý deðildir. Ateistlere ve agnostiklere yönelik mahalle baskýsýyla devlet baskýsýnýn ortak hareket ettiði bir ülkede, demokrasiden, temel insan haklarýndan, düþünce ve ifade özgürlüðünden söz etmek olanaklý deðildir. Oysa ateizm nedir? Tanrý'nýn var olmadýðýný savunan felsefi bir kuramdýr. Agnostisizm nedir? Tanrý'nýn var olup olmadýðýnýn bilinemeyeceðini savunan felsefi bir kuramdýr. Bu kuramlarý Sextus Empiricus, David Hume, Denis Diderot, Baron D'Holbach, Auguste Comte, Pierre Joseph Proudhon, Karl Marx, Arthur Schopenhauer, Friedrich Nietzsche, Rudolf Carnap, John Dewey, Moritz Schlick, Karl Popper, George Santayana, Antonio Gramsci, Jean-Paul Sartre, Bertrand Russell, Gilles Deleuze, Noam Chomsky, Michel Foucault gibi birçok filozof savunmuþtur. Bu kuramlarý Ludwig Feuerbach, Sigmund Freud, Jacques Lacan, Claude-Levi Strauss, B. F. Skinner, Thomas Edison, Erich Fromm, Pierre-Simon Laplace, Ernst Mach, Ivan Pavlov, Henri Poincare, Carl Sagan, Andrei Sakharov, Stephen Hawking, Richard Dawkins gibi birçok bilim adamý savunmuþtur. Bu kuramlarý Isaac Asimov, Charles Bukowski, Albert Camus, Anton Chekhov, Henrik Ibsen, Marcel Proust, George Bernard Shaw, Terry Eagleton, George Eliot, Virginia Woolf, Franz Kafka, Arthur Miller, Pablo Neruda, Nazým Hikmet, Harold Pinter gibi birçok edebiyatçý savunmuþtur. Bu kuramlarý Bela Bartok, Hector Berlioz, Georges Bizet, Nikolai Rimsky-Korsakov, Giuseppe Verdi, Sergei Prokofiev, Maurive Ravel gibi birçok klasik müzik bestecisi, Björk, Brian Eno, Bob Geldof, David Gilmour (Pink Floyd), Billy Joel, Robert Smith (The Cure), Charlie Parker, Björn Ulvaeus (Abba), Roger Waters (Pink Flyod), Frank Zappa ve Shirley Manson (Garbage) gibi pop, rock ve jazz alanýnda çalýþan birçok müzisyen savunmuþtur. Bu kuramlarý Woody Allen, Robert Altman, Michelangelo Antonioni, Robert Bresson, Luis Bunuel, Sergei Eisenstein, Francois Truffaut, John Huston, Roman Polanski, Roberto Rossellini, Stanley Kubrick, Werner Herzog, Derek Jarman gibi birçok sinema yönetmeni, Marlene Dietrich, Peter Fonda, Jodie Foster, Katharine Hepburn, Gene Kelly, Burt Lancaster, Bruce Lee, John Malkovich, Brad Pitt, Keanu Reeves, Emma Thompson gibi birçok oyuncu savunmuþtur. Bu kuramlarý Henri Matisse, Claude Monet, Pablo Picasso, Mark Rothko, Vincent van Gogh gibi birçok ressam savunmuþtur. Tanrý'ya ve dine kuþkuyla bakan bu insanlar, kendi alanlarýnda dünyanýn en yetenekli ve en önemli insanlarý arasýnda yer almaktadýrlar. Elbette ayný yetenekte ve önemde Tanrý'ya ve dine inanan birçok baþka kiþi de tarihte yerini almýþtýr. Ancak sonuçta, Tanrý'ya inanç, kategorik ve mutlak bir zorunluluk olarak karþýmýza çýkmamaktadýr. Bunun aksi bir durum ancak geri kalmýþ ülkelerde, örneðin Türkiye gibi ülkelerde geçerli olabilir. Türkiye'de ateist veya agnostik olduðunu söyleyen, yaþamýný riske atmaktadýr. Nitekim Türkiye'nin en önde gelen yazarlarýndan birisi olan Aziz Nesin ateist olduðunu söylediði için Sivas'ta saldýrýya uðradý, canýný zor kurtardý. Bir zamanlar imamlýk ve müftülük yapan, daha sonra dini eleþtirip ateizmi seçen yazar Turan Dursun suikaste kurban gitti ve öldürüldü. Türkiye'nin yetiþtirdiði en önemli müzisyenlerden birisi olan Fazýl Say ateist olduðunu açýkladý, baþýna gelmedik iþ kalmadý; Ömer Hayyam'ýn þiirlerini internette paylaþtýðý için bile, hakkýnda dava açýldý. Türkiye'de ateist veya agnostik olduðunu açýklayan birçok bilim adamý, düþünür, yazar, üniversite öðretim elemaný, öðretmen, öðrenci çeþitli baskýlara, hakaretlere, tehditlere, hedef göstermelere maruz kaldý. Siz hiç Kuzey Amerika'da veya Avrupa'da, dünyanýn en geliþmiþ ülkelerinde, birisinin ateist veya agnostik olmasýndan dolayý, böyle bir baskýya maruz kaldýðýný gördünüz mü? Orta Çað'da veya onu izleyen devrim süreçlerinde örnekleri vardýr, ancak günümüzde böyle bir örnek bulmak çok zordur! Daha doðrusu böyle bir baský varsa da, bu yine köktendinci Müslümanlar tarafýndan uygulanmaktadýr. Dinsiz olduðu bilinen ve Ýslam'da kadýnýn rolünü eleþtiren bir film yapan Hollandalý yönetmen Theo van Gogh, bu nedenle sokak ortasýnda, radikal bir Ýslamcý terörist tarafýndan öldürülmüþtür! Köktendinci Müslümanlar, Sahibi: AFRÝKA Yayýncýlýk Limited Editör: Faize ÖZDEMÝRCÝLER Dizilip Basýldýðý Yer: AFRÝKA Yayýncýlýk Limited Tesisleri Matbaa Teknikeri: Bünyamin NAZÝK Görsel Tasarým: Erdem YORGUNOÐLU E-Mail: avrupa@kktc.net Web: www.afrikagazetesi.net

5 Mayýs 2013 3 Orta Çað zihniyetini, Avrupa'ya yeniden ihraç etmeye kalkmaktadýrlar! Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da, Hýristiyanlar ve Museviler, ateistlerden ve agnostiklerden hoþlanmasalar da, ateistler ve agnostikler de Hýristiyanlardan ve Musevilerden hoþlanmasalar da, söz konusu kesimler birbirlerini baský altýnda tutmaya çalýþmýyorlar, insan ister dindar olsun, ister dinsiz olsun, din konusunu kiþisel bir özgürlük konusu olarak algýlýyorlar. Türkiye'de ise herkes Müslüman olmak zorunda; Müslüman deðilse de, Hýristiyan veya Musevi olmak zorunda! Ýnsanlarýn ateist veya agnostik olmaya hakký yok! Üstelik bir de, ateistlere ve agnostiklere ahlaksýz insanlar olarak bakmak gibi genel bir eðilim var! Türkiye'de bir ateist ve agnostik canýný kurtarsa bile, zavallý ve ahlaksýz bir insan muamelesi, hatta satanist kiþi muamelesi görür! Satanist veya ateist fark etmez, ikisi de "ist"le bitiyor nasýl olsa! Türkiye'de kimse, ahlakýn dinin tekelinde olmadýðýný bilmez. Çünkü çocukluktan itibaren, din ve ahlak konularý, okuldaki dersler de dahil olmak üzere, paralel öðretilir! Adý üstünde: "Din ve Ahlak Bilgisi" dersi. Sanki ahlak kavramý tektanrýcý dinlerle birlikte ortaya çýkmýþ gibi uydurma bir ahlak tarihi anlatýlýr çocuklara. Oysa ahlak, yazýlý kaynaklara göre, tektanrýcý dinlerin ortaya çýkmasýndan binlerce yýl önce, yazýlý kaynaklarýn ötesine de geçecek olursak, muhtemelen onbinlerce yýl önce zaten vardý. Sadece genel olarak ahlak deðil, tektanrýcý dinlerin bazý ahlaki deðerleri de bu dinler ortaya çýkmadan önce zaten vardý. Daha yakýn bir geçmiþe bakacak olsak bile, M.Ö. 5. ve 4. Yüzyýlda, yaklaþýk 2400 yýl önce yaþamýþ olan Platon, Aristoteles ve Epikuros gibi Antik Yunan filozoflarý, tektanrýcýlýktan tamamýyla baðýmsýz olarak, adalet üzerine, ahlak üzerine, iyilik üzerine, erdem üzerine, dostluk üzerine yüzlerce sayfalýk kitaplar yazmýþlardý. Bu dönemde Musevilik Orta Doðu'da ufak bir coðrafya ile sýnýrlý bir azýnlýk diniydi ve Antik Yunan'daki egemen din deðildi; çoðu filozofun bu dinden haberi bile yoktu. Hýristiyanlýk ve Müslümanlýk ise daha ortaya bile çýkmamýþtý; Hýristiyanlýk Platon'dan yaklaþýk 400 yýl sonra, Müslümanlýk da Platon'dan yaklaþýk 1000 yýl sonra ortaya çýktý. Platon, Aristoteles, Epikuros gibi filozoflar Musevi, Hýristiyan veya Müslüman deðildi; ancak ahlak, adalet, iyilik, erdem, dostluk üzerinden bir yaþam biçimi ortaya koymuþlardý. Tektanrýcý bir kültürde yetiþen birçok filozof ve düþünür için de ayný þey geçerlidir. Hume, Marx, Sartre, Russell gibi düþünürler, dindar olmadýklarý halde, dinsiz olduklarý halde, Tanrý'ya da inanmadýklarý halde, adalet üzerine, eþitlik üzerine, ahlak üzerine, iyilik üzerine yýllarca düþünmüþler, bu doðrultuda binlerce sayfalýk tezler ortaya koymuþlar, yaþamlarýný, aynen Platon, Aristoteles ve Epikuros gibi, daha ahlaklý, daha adil bir dünyanýn oluþmasýna adamýþlardýr. Elbette ayný iþi bazý dindar filozoflar da yapmýþlardýr; ancak sonuçta, ahlak ve adalet, hiçbir zaman dinin tekelinde olmamýþtýr. Buna raðmen Türkiye'de, hem eðitim sisteminde, hem aile içi eðitimde, hem de medyada, olgular çarpýtýlmakta, gerçekler örtbas edilmekte, dinden baðýmsýz bir ahlakýn olamayacaðý yalaný pompalanmaktadýr. Böylece, baðnaz dindar bakýþ açýsýna göre, yukarýda saydýðýmýz tüm deðerli isimler gibi birçok insan, sadece ateist veya agnostik olduklarý için, bir anda deðersiz insan statüsüne düþmektedir. Amerikan Bilimler Akademisi üyelerinin %93'ünün ateist olduðu dikkate alýnacak olursa, bu bilim adamlarý da deðersiz insan statüsüne düþmektedir! Hatta üyesi olmaya çalýþtýðýmýz Avrupa Birliði'ni bile deðersiz kýlabilir bu baðnaz ve dogmatik bakýþ açýsý! Nasýl mý? Çünkü Avrupa Birliði'nin en önemli kamuoyu araþtýrma kurumlarýndan birisi olan "Eurobarometer"in 2005 yýlýnda gerçekleþtirdiði bir araþtýrmaya göre, Ýsveç'in %77'si, Danimarka'nýn %69'u, Norveç'in %68'i, Fransa ve Hollanda'nýn %66'sý, Britanya'nýn %62'si, Finlandiya'nýn % 59'u, Belçika'nýn %57'si, Almanya'nýn %53'ü, Ýsviçre'nin %52'si, Avusturya'nýn %46'sý, Ýspanya'nýn %41'i, Ýtalya'nýn %26'sý Tanrý'nýn varlýðýna inanmýyor. Ayný araþtýrma kurumuna göre Tanrý'ya inanmayanlarýn oraný Türkiye'de % 5. Türkiye bu konuda Kýbrýs ve Malta ile birlikte en üst sýralarda. Geliþmiþlik düzeyiyle dinsizlik arasýnda zorunlu bir baðlantý var mýdýr yok mudur, yoksa bu bir tesadüf müdür, o ayrý bir tartýþma konusudur. Ancak sonuçta, din konusunda, Avrupa Birliði'nde daha çoðulcu bir anlayýþ egemen, Türkiye'de ise daha homojen ve daha tek boyutlu bir anlayýþ egemen. Neden? Çünkü ateizm, agnostisizm, dinsizlik sürekli baský altýnda tutuluyor da ondan! Dini bir çerçevenin dýþýna çýkmak olanaklý deðil. Fiilen bunu yapsanýz da, bunu hiçbir zaman beyan etmeyeceksiniz, hatta mümkünse, yaptýðýnýz her þeyi din adýna yaptýðýnýzý beyan edeceksiniz veya din konusunda hiç konuþmayacaksýnýz, susacaksýnýz, susarak yaþayacaksýnýz ve sessizce dini çerçevenin dýþýna çýkmanýn yollarýný arayacaksýnýz! Dindarlar sürekli gürültü patýrtý yaparak baðýrsa da, dinsizler hep sessiz kalýp susacaklar! Aksi halde dinsizlik kötü emsal olur, kötü örnek olur, vatandaþlar dinden çýkar, toplum da, devlet de çöker! Sanki þu anda toplum çok saðlam, devlet çok saðlam, insanlar çok ahlaklýymýþ gibi! Avrupa Birliði nüfusunun yaklaþýk yarýsý dinsiz, ona raðmen orada, Türkiye'deki kadar çok sahtekarlýk ve yolsuzluk yok! Avrupa Birliði nüfusunun yaklaþýk yarýsý dinsiz, ona raðmen orada, Türkiye'deki kadar çok insan haklarý ihlali yok! Avrupa Birliði nüfusunun yaklaþýk yarýsý dinsiz, ona raðmen orada, Türkiye'deki kadar çok sosyal adaletsizlik yok! Acaba neden? Türkiye'de ateizm, agnostisizm, dinsizlik baský altýnda. Oysa dünya nüfusunun yaklaþýk %16'sý kendisini herhangi bir dine ait görmüyor. Yani dünyada yaklaþýk 1 milyar dinsiz insan var. Bu kiþilerin içinde ateistler ve agnostiklerle birlikte, dinsiz teistlerin de olduðu tahmin ediliyor. Hýristiyanlar %29 ile en büyük grup, Müslümanlar %24 ile ikinci büyük grup, dinsizler ise %16 ile üçüncü büyük grup. Geriye kalan %30 ise büyük ölçüde Hinduistler, Budistler, Taocular ve Þintoistler arasýnda bölünmüþ durumda. Museviler ise yok denecek kadar az: %0.2. (Yüzdeler konusunda farklý araþtýrma kurumlarý farklý sayýlar ortaya koysalar da, sýralama genelde deðiþmiyor). Sonuçta sadece Avrupa Birliði deðil, dünya açýsýndan da baktýðýmýzda, ateistleri ve agnostikleri de içeren 1 milyardan fazla dinsiz insandan söz ediyoruz. Ancak Türkiye'de, dinsizliði tartýþma konusu yapmak bile "ayýp", "günah", "yanlýþ", "yasak" ve "kötü". Türkiye'de örgütlenmeye çalýþan ateistler ve agnostikler sürekli baský ve tehdit altýndalar. Türkiye'de dindarlarýn "dini hizmetler" kategorisinde kurduðu on binlerce dernek ve vakýf var, ancak ateistlerin ve agnostiklerin bir tek derneði, bir tek vakfý bile yok. Ýçiþleri Bakanlýðý Dernekler Dairesi Baþkanlýðý verilerine göre, Türkiye'de din temelinde hizmet veren yaklaþýk 16 bin dernek var. Bu kategori, spor alanýnda hizmet veren derneklerle birlikte, en üst sýradaki kategori. Onun arkasýndan yardýmlaþma, kalkýnma, (ki bu ikisinin de büyük çoðunluðu hemþehri dernekleridir), mesleki dayanýþma gibi kategoriler geliyor. Býrakýn ateizmi ve agnostisizmi, felsefe, sanat ve bilim gibi, uygarlýðýn temel taþlarý sayýlan üst baþlýklar ve alanlar, kategori dahilinde bile deðil; o kadar azlar ki, bir yüzdeyle bile ifade bulamýyorlar. Çünkü Türkiye'de dernekçilik demek, Türkiye'de sivil toplum demek, spor demek, din demek, hemþehricilik demektir! Bunun da ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaþý olan her öðrenci, ailesi ve/veya kendisi ateist veya agnostik bile olsa, okulda din dersini almak zorundadýr! Bu derste, felsefede de, bilimde de tamamýyla tartýþma konusu olan Allah'ýn varlýðý, Allah'ýn özellikleri, evrenin Allah tarafýndan yaratýlmýþlýðý, ruhun ölümsüzlüðü, peygamberlik, vahiy, mucizeler, kýyamet gibi birçok iddia, mutlak gerçeklermiþ gibi anlatýlmaktadýr! Hatta sýnav sorularýnda, tektanrýcý dinlerin bu tezlerine aykýrý bir yanýt verirseniz, sýnavdan ve dersten kalýrsýnýz! Felsefedeki ateizm ve agnostisizm kuramý, bu derste kategorik olarak sýfýrlanmaktadýr! Bu ders, sanki Hume'un, Marx'ýn, Feuerbach'ýn, Nietzsche'nin, Sartre'ýn, Russell'ýn, Freud'un argümanlarý tarihte hiç var olmamýþ, bu kiþiler hiç yaþamamýþ gibi yürütülmektedir! Örneðin Matematik dersi sýnavýnda, "2+2=?" sorusuna "4" yanýtýný vermek nasýl doðru yanýt vermek için zorunluysa, Fen Bilgisi dersi sýnavýnda, "Dünya mý güneþin etrafýnda dönmektedir, yoksa güneþ mi dünyanýn etrafýnda dönmektedir?" sorusuna "Dünya güneþin etrafýnda dönmektedir" yanýtýný vermek nasýl doðru yanýt vermek için zorunluysa, Din ve Ahlak Bilgisi dersinde de, "Evreni kim yaratmýþtýr?" sorusuna "Allah" yanýtýný vermek, "doðru" yanýt vermiþ olmak için zorunlu hale gelmektedir! Tabii tek bir farkla ki, buradaki zorunluluk "a priori" veya "a posteriori" bir zorunluluk deðil, siyasetçilerin, yöneticilerin, ailelerin, öðretmenlerin yapay bir biçimde yarattýklarý fiili bir zorunluluktur; daha doðrusu fiili bir zorlama ve dayatmadýr! Böylece öðrenci daha genç yaþta, olguyla kurguyu birbirine karýþtýrma becerisini geliþtirmektedir! Böylece Matematik, Bilim, Felsefe, Din, hepsi ayný çorbada bir bulamaç haline gelmektedir! Her þeye raðmen, Türkiye'deki ateistler, agnostikler, dinsizler ve dine eleþtirel bakanlar, yoðun bir baský ortamýnda yaþasalar da ve büyük haksýzlýklara uðrasalar da; bu kesimler örgütlenmekte büyük güçlüklerle karþýlaþsalar da, internet ortamýnda, www.ateizm.org,www.ateistforum.org, www.dusuncedunyasi.net, www.bilimvedin.net, www.agnostik.org, www.bilimfelsefedin.org, www.turandursun.com, www. mucizeyalanlari.com, www.ateizm.blogspot.com, www.pozitifateizm.wordpress.com gibi web siteleri ve bloglar üzerinden seslerini çýkartmaya çalýþmaktadýrlar. Tabii bu siteler de sýk sýk aleyhte yargý kararlarýyla veya lehte yargý kararlarýna raðmen kapatýlmaktadýrlar; dinci yobaz çevrelerin dava konusu haline gelmektedirler; site yöneticileri ve yazarlarý da sürekli tehdit, hedef gösterme, hakaret gibi baskýlarýn altýnda çalýþmaktadýrlar; zaman zaman kimliklerini bile gizlemek zorunda kalmaktadýrlar. Çünkü dinciler, dindar olan kiþinin dinsiz olan kiþinin inancýný "rencide edebileceðini ve aþaðýlayabileceðini" hiç düþünmeksizin, sürekli ve sadece dinsiz olan kiþinin dindar olan kiþiyi "rencide ettiðine ve aþaðýladýðýna" dogmatik bir biçiminde inanmýþ ve saplanmýþ durumdalardýr. Bu nasýl despotik ve dogmatik bir "rencide olmak ve aþaðýlanmak" sürecidir ki, "rencide olan ve aþaðýlanan" hep dinci kesim olarak karþýmýza çýkmaktadýr; tahammülsüz olan hep dinci kesim olarak karþýmýza çýkmaktadýr! Din hariç her þeye dokunulabilir, ancak din mutlak bir dokunulmazlýða sahiptir! Anlayýþ bu! Din sorgulanamaz olan mutlak bir "gerçektir", daha doðrusu mutlak bir tabudur! Böylesine ilkel bir bakýþ açýsý hakim Türkiye'de. En kötümser bakýþ açýsýyla, Orta Çað'da Avrupa'da ne yaþanýyorsa, Türkiye'de bugün de o yaþanýyor! En iyimser bakýþ açýsýyla, "Rönesans" ve "Aydýnlanma" hareketiyle baþlayan devrim sürecinde Avrupa'da ne yaþanýyorsa, bugün de Türkiye'de o yaþanýyor! Her koþulda, tarihsel süreç bizi, uzun vadede iyimser olmaya götürecektir! (T24)

4 5 Mayýs 2013 Rahmi'nin Öyküsü Emre Ýleri Bir sigara yaktý ve aðzýndaki dumaný bir süre tuttuktan sonra üfledi. Evde yapayalnýzdý. Yüreði terk edilmiþ bir evdi. Yazý yazdýðý masaya oturdu ve eski sevgilisi Angelika'ya bir mektup yazmaya koyuldu: "Sevgili Angelika, bu mektubu aldýðýnda çok uzaklarda olacaðým, imgelerin söndüðü yerde." Masanýn çekmecesini açtý ve içinden bir zarf çýkartýp mektubu içine koydu. Mektup aþkýn bittiði yerde duruyordu. Ýçinde, tükeniþlerinin seslerini duyuyordu. Yüzünde, hayatýnýn oluþturduðu belirgin çizgiler vardý. Gidip aynaya baktý. Sakallarýný düzeltti. Sonra kendi kendine "Bana kim bakar ki? O halde neden sakallarýmý düzeltiyorum ben?" Eski sevgilisi kendisini terk ettiðinden beridir kendini salmýþtý. Kendini þaraba vurmuþtu. Çok içiyordu. Sonra da kanepede sýzýp kalýyordu. Ýnsan içine çýkmýyor bütün gününü evde geçiriyordu. Zaman mevhumu kaybolmuþ gibiydi. Hangi günde olduðumuzu bilmiyordu. Bilseydi ne deðiþecekti ki? Bu kahrolasý dünyada olmaktan bezmiþti artýk. Beckett'in dediði gibi daha iyi yenilmeye çalýþýyordu sadece. Her seferinde daha iyi yenilmekti hedefi. Yaþamýnýn bu hariç baþka bir amacý yoktu. Aslýnda bu da bir amaç sayýlmazdý ya her neyseydi iþte. Postaya gidip mektubu yolladý ve hemen eve geri döndü. Ýnsan içinde durmak ona tarifi imkânsýz bir kaygý veriyordu. Psikiyatrý ona kaygý bozukluðu teþhisi koymuþtu. Kaygýsýný dindirecek ilaçlar kullanýyordu fakat o kahrolasý ilaçlar onu daha da yoruyordu. Bir sigara yaktý ve kanepeye uzandý. Günleri aylarý böyle evde yapayalnýz geçiyordu. Yalnýzlýðýna alýþmýþtý artýk. Tablaya uzanýp sigarasýný söndürdü. Aynanýn önüne geçip son bir kez traþ oldu. Kendine uzun uzun baktý aynada. Aynada kendine bakarken sanki geçirdiði onca yýla bakýyormuþ gibi hissetti. Aynaya bir yumruk attý ve ayna paramparça oldu. Eli kanýyordu. Derin bir kesikti. Hastaneye gidilip dikiþ atýlmasý gerekiyordu. Hastaneye doðru yola koyuldu. Yürüyerek gidecekti çünkü ne arabasý vardý ne de gecenin 2'sinde onu oraya götürecek biri. Nisan ayýna girilmesine raðmen hava gecenin o saatinde soðuk olurdu. Soðuða aldýrmadan yürüdü. Boþ sokaklarda kediler el feneri gibi geziyordu. Hastaneye vardýðýnda saat 2.30'u gösteriyordu. Acilin kapýsýndan adýmýný atar atmaz leþ gibi bir koku burnunun direklerini kýrdý. Elinin kanadýðýný gören hastane memurlarý bizim adamý hemen acile aldýlar. Hemþire gelip elindeki kesiði oksijenli su ile temizledikten sonra lokal anastezi yaptý ve Rahmi'nin elini dikmeye baþladý. Dikme iþlemi tamamlandýktan sonra Rahmi gecenin içinde ilerlemeye baþladý yine. Üþüyordu. Hava sanki biraz daha soðumuþtu. Aldýrmadý soðuða ve yürüdü. Yürürken ayaðý bir taþa takýldý ve düþtü. Ayaða kalkýp yürümeye koyulacaktý ki iki ayaðýnýn da tutmadýðýný hissetti. Hastanenin giriþ kapýsýnda yerde yatýyordu ve birinin gelip ona yardým etmesini bekliyordu. Gecenin o saatinde orada bir tek özel güvenlik görevlileri olurdu ama onlara sesini duyurmayý denese de baþaramadý. Allahtan yoldan geçen bir araç Rahmi'nin yerde yattýðýný görünce durdu ve arabanýn sürücüsü aþaðý inip Rahmi'nin yanýna gitti. Rahmi ona ayaklarýnýn tutmadýðýný söyledi ve adam Rahmi'yi sýrtýna alarak içeri acile taþýdý. Ýþlemleri yapýldýktan sonra Rahmi'yi bir odaya yatýrdýlar ve koluna vitamin serumu taktýlar. Doktor, Rahmi'yi bir sonraki günün sabahý görecekti. Çok geçmeden Rahmi uyuyakaldý. Sabah uyandýðýnda göðsünde bir hýrýltý olduðunu hissetti. Nefes almakta da zorlanýyordu. Öksürerek hemþireyi çaðýrdý ve doktoru görmek istediðini söyledi. Doktor az sonra gelecekti. Bekledi Rahmi. Þiddetli bir öksürük krizine girdi. Doktor da tam Rahmi krize girdiði anda geldi. Rahmi'yi muayene etti ve enfeksiyon kapmýþ olabileceðini, antibiyotik tedavisine baþlamasý gerektiðini söyledi. Rahmi bir ay boyunca antibiyotik tedavisi gördü fakat her geçen gün ciðerlerinin durumu daha kötüye gidiyordu. Sonunda doktorlar Rahmi'ye trakiyostomi denen bir demir parça takmaya karar verdiler. Ciðerlerinden nefes alamadýðý için boðazý delinecek ve trakiyostomi denilen aygýt boðazýndan nefes almasýný saðlayacaktý. Aradan 6 ay geçti ve doktorlar Rahmi'nin boðazýndaki deliðin kapanmasý gerektiðine karar verdiler. Fakat bu ameliyatýn riskli olduðu söyleniyordu. Ameliyattan sonra komplikasyon olabilirdi. Rahmi korkuyordu fakat ameliyat olmaktan baþka çaresi de yoktu. Aradan bir hafta geçti ve ameliyat günü geldi çattý. Rahmi'yi ameliyathaneye aldýlar ve narkozla bayýlttýlar. Ameliyat fazla uzun sürmedi. Doktorlar ameliyatýn baþarýlý olduðunu söylüyordu. Rahmi eski odasýna götürüldü ve yataðýna yatýrýldý. Rahminin yanýndaki yatakta yatan yaþlý bir kadýn menopoz döneminde olduðu için sürekli ter döküyordu ve gecenin geç saatinde kalkýp pencereyi açýyordu. Rahmi o gece açýk pencereden yediði soðukla hasta oldu. Ateþi çýkmýþtý. Ve çok geçmeden beklenmeyen bir krizle nefes alamamaya baþladý ve kýsa süre sonra da hayata gözlerini yumdu. Fotoðraflar: Joel Robinson

5 Mayýs 2013 5 Elvan LEVENT KAPI ARALIÐINDAN SIZINTILAR Uçaða ilk biniþimi hatýrlamýyorum. Sekiz aylýkmýþým. Anneannem beni Djamboul'dan Moskova'ya götürüyormuþ. Djamboul, özellikle bu þekilde yazýldýðýnda -ki kimliðimde bu þekilde yazýyorkulaða bir reçel markasý gibi geliyor ama aslýnda benim doðduðum kent. Yine de onu bir reçel kavanozu olarak hayal edebilirdim, çünkü orasýný hiç görmedim. Doðduðumda sol kolum hep katlý durduðu için Djamboullu bir kadýn her gün gelip koluma masaj yapmýþ. Bunun da hiç hatýrlamýyorum. Hatýrladýðým, altý yaþlarýndayken uçakta sýcak çayý üstüme döktüðüm. Sonra ayný günün akþamý bir trene bindiðimiz. Yeþil kýrlarýn ortasýndan, çam aðaçlarýnýn arasýndan, köprülerden ve uzun tünellerden geçtiðimiz. Sigara içenlerin koridora çýkýp, açýk camdan dumaný dýþarýya üfürdükleri... Ben o koridorda bir aþaðý bir yukarý yürür, bazen açýlýp kapanan sandalyelere oturur, bazen de yüzümü cama dayayýp, pencereye yapýþýr ve teker teker aðaçlarý sayardým. Aðaçlar bitince evleri, evler bitince tekrar aðaçlarý... Bazen gözün alabildiðine uzanan ovalarýn ortasýnda birkaç insan görünürdü. Onlar beni görmeseler de ben onlara el sallardým. Trende sabah olunca, beyaz gömlekli, lacivert etekli, lacivert yelekli, sarýþýn saçlarý topuz, baþýnda kýrmýzý izci þapkasý olan kadýn kapýyý çalar, çalar çalmaz da yanýt beklemeden kompartmana dalar ve getirdiði çaylarý pencerenin önündeki masaya býrakýrdý. Bu çaylarý unutmak imkansýzdý. Demir kupalarýn içinde büyük cam bardaktaydý bu çaylar. Yanlarýnda mutlaka birkaç tane beyaz küp þeker olurdu. Þekeri yavaþça sýcak çaya batýrýr ve eriyip toza dönüþmesini izlerdim. Sonra kapý tekrar çalýnýr, çalýnýr çalýnmaz da açýlýr ve sabah çaylarý getiren kadýn, bu kez, sýnýra yaklaþtýðýmýzý, pasaportlarýmýzý hazýr etmemizi söylerdi. Sonra tren gittikçe yavaþlar ve kalabalýk bir peronda dururdu. Trenin uzun koridoru hareketlenir, telaþlý bir koþuþturmaca baþlardý. Sonra gümrük polisleri kompartýmana girer, pasaportlara, valizlere bakar ve bir sürü soru sorarlardý. Gümrükçüler teker teker bütün kompartmanlara girip çýktýktan sonra tren yavaþ yavaþ yeniden hareket ederdi. Baþka bir ülkeden geçerdik bu kez. Sýra sýra dizilmiþ renkli kýr evleri çýkardý karþýmýza. O evlerdeki insanlarý ve onlarýn hayatlarýný merak ederdim. Ýnip o yemyeþil kýrlarda koþmak isterdim, sanki o kýrlar beni masal gibi bir yere çýkaracaktý. Büyüyünce bir gün mutlaka gidip o kýrlarda koþacaktým. Akþam olurdu sonra trende. Uzun koridorun ýþýklarý yanardý. Kompartmanýn birinden müzik sesleri gelirdi. Kafayý bulmuþ sarhoþ bir adam sallana sallana geçip giderdi koridordan. Aðýr bir içki kokusu sinerdi her yere. Þiþman bir kadýn söylene söylene koridorun pencerelerini açardý. Bir kompartmandan tavla kutusuna vurup duran zarlarýn sesi duyulurdu. Bir kompartmanda bakýmlý yaþlý bir kadýnla genç bir kýz otururdu karþýlýklý. Kadýnýn parmaðýndaki yeþil taþlý yüzüðü överdi kýz. Kadýn da kýzýn altýn madalyonunu beðenir ve ona kaðýt oynamayý teklif ederdi. Kendisi kazanýrsa, kýzýn altýn madalyonunu, kýz kazanýrsa onun yeþil taþlý yüzüðünü alýrdý. Kýz teklifi kebul eder ve týpký kadýnýn yüzüðünü çýkarýp masaya koyduðu gibi, o da çýkarýp madalyonunu masaya koyardý. Oyuna baþlarlardý. Oyunun ortasýnda kadýn bunalýr ve pencereyi açardý. Masadaki oyun kartlarý rüzgardan uçar ve her yere daðýlýrdý. Bu sýrada tren tünele girerdi. Zifiri bir karanlýða bürünürdü kompartman. Tren tünelden çýkýnca genç kýz bir de bakardý ki, yaþlý, bakýmlý kadýn ortadan kaybolmuþ, ne yüzük ne madalyon, ne de oyun kartlarý var görünürde. Akla gelebilecek en esrarengiz yerdi uzaklardan gelip, uzaklara giden bir yolcu treni. Orada herþey olabilirdi. Trene ilk kez ne zaman bindiðimi hatýrlamýyorum. Trenin kokusunu hatýrlýyorum sadece. Bir de kenarý mühürlü beyaz çarþaflarý, demir kupalarýn içindeki büyük çay bardaklarýný, uzun kýrmýzý halýlý koridoru ve beyaz gömlekli, lacivert etekli, lacivert yelekli, kýrmýzý izci þapkalý kadýný.

6 5 Mayýs 2013 Ken Loach'la röportaj "Her film politiktir. Sanat politiktir. Shakespeare'e bakýn birçok politik karakter ve mesele görürsünüz." Bu yýl perdelerini Ken Loach un 45 Ruhu adlý son filmiyle açan Uluslararasý Ýþçi Filmleri Festivali gönüllülerinden Mahmut Hamsici, Ken Loach la Londra daki yapým þirketinde buluþtu. sol gazetesinde yayýnlanan söyleþiyi aþaðýda aktarýyoruz: Söyleþi: Mahmut Hamsici Geciktiðim için çok özür dilerim! Yapýmcý þirketi Sixteen Films in Londra merkezinde yer alan Soho daki ofisinde, kendisiyle buluþmak için sözleþtiðimiz saatin üzerinden sadece beþ altý dakika geçmiþ. Ama Ken Loach yavaþ adýmlarla odaya girip ünlü samimi gülümsemesiyle selamýný verdiðinde aðzýndan çýkan ilk cümle bu oluyor. Göstermelik olmayan bu nezaketinin yanýnda alçak gönüllüðüyle, tevazusuyla ve tutturduðu gönül diliyle söyleþiyi bir hoþ sohbet havasýna sokuyor. Sohbetimiz, neden iþçilerin, ezilenlerin, sýradan insanlarýn hikâyelerini anlatmayý tercih ettiðiyle baþlýyor. Ýþçi sýnýfý kökenli bir aileden geldiðini, 1960 lardaki ilk iþlerinde de benzer köklerden gelen insanlarla birlikte çalýþtýðýný, yaþamýnýn baþtan beri kendisi için önemli olduðunu söylüyor. Bunun sadece politik bir þey olmadýðýný belirtip ayný zamanda sosyal anlamda belgeleme iþi olduðunu belirtiyor. Yaþamlarý kayýt altýna almak önemli diyor ve ekliyor: Bu kayýtlar bize insanlýk hakkýnda fikir veriyor. Sýradan insanlarýn yaþamlarýný, nasýl âþýk olduklarýný, nasýl ebeveyn olduklarýný, nasýl çocuklarý olduðunu vs anlatýyor. Bu, sanatsal, estetik olarak da çok önemli bir uðraþ. Loach, genel olarak Ýngiliz sanatýnda, özel olarak da edebiyatýnda sýradan insanlarýn ve modern dönemlerde de iþçi sýnýfý mensuplarýnýn yaþamlarýný anlatma konusunda önemli bir gelenek olduðunu belirtip kendisinin bu gelenekten de etkilendiðini aktarýyor: Sürrealizmde, varoluþçulukta ya da benzer akýmlarda çok iyi deðilizdir ama gerçeði ve hayatý tasvir etme konusunda fena sayýlmayýz. Bu, edebiyat dýþýnda plastik sanatlarda da böyledir, sinemada da böyle. Her filmin politik baðlamý vardýr Peki bu sanat geleneðinin politikayla iliþkisi nasýl olmalý? Bu, politikayý nasýl tanýmladýðýnýza göre deðiþir diye baþladýðý cümlesini þöyle sürdürüyor: Politikayý mevcut partiler arasýnda mücadele ve parlamentoyla da tanýmlayabilirsiniz ama daha geniþ anlamda, insanlarýn birlikte yaþama yolu olarak da. Ken Loach: Politikayý partiler arasýnda mücadele ve parlamentoyla da tanýmlayabilirsiniz ama daha geniþ anlamda, insanlarýn birlikte yaþama yolu olarak da. Eðer ikincisi gibi tanýmlarsanýz her yaptýðýnýz filmin bir politik baðlamý vardýr. Dolayýsýyla politika, isteseniz de istemeseniz de hikâyenizle ve karakterlerinizle filme yayýlýr. Bazý filmler, benim yaptýklarým gibi olanlar, politikayla çok daha belirgin bir iliþki kurar. Politik karakterler ve dertler sanatta hep önemli olmuþtur. Örneðin Shakespeare'e bakýn, orada da birçok politik karakter ve mesele görürsünüz... Eðer ikincisi gibi tanýmlarsanýz her yaptýðýnýz filmin bir politik baðlamý vardýr. Dolayýsýyla politika, isteseniz de istemeseniz de anlatmak istediðiniz hikâyenizle ve karakterlerinizle filme yayýlýr. Ama bazý filmler, benim yaptýklarým gibi olanlar, politikayla çok daha belirgin bir iliþki kurar. Ama politik karakterler ve dertler sanatta da hep önemli olmuþtur. Örneðin Shakespeare e bakýn, orada da birçok politik karakter ve politik mesele görürsünüz. Bu cümlenin ardýndan bir ek geliyor: Filmler için kamu faydasýný düþünmek son derece meþrudur! Diyoruz ki Türkiye de kendisinin vereceði öðütleri dinlemek isteyecek birçok genç sinemacý var. Bu duruma çok seviniyor ama cevabýna gülerek giriyor: Bence iþe fazla nasihat dinlemeyerek baþlamak lazým. Cevabýnýn devamýnda bu tavrýný açýyor: Ben 1950'lerin Ýtalyan filmlerinden, 1960'larýn Çek filmlerin ilham aldým. Bence herkes kendi ilham alacaðý þeyleri bulmalý çünkü iþe önce birilerinin filmlerinden kopya çekerek baþlarsýnýz sonra kendi çizginizi yaratýrsýnýz. Sonunda gerçekten önemli bulduðunuz hikâyeyi, kendi estetiðinizi de yaratarak anlatmalýsýnýz. 45 Ruhu nda kamuculuðun iþlediðini gördük Ken Loach, 45 Ruhu nda savaþtan yýkýmla çýkmýþ Ýngiltere nin, Ýþçi Partisi hükümeti tarafýndan yeniden kuruluþunu anlatýyor. O yeniden kuruluþtaki kamucu anlayýþa

5 Mayýs 2013 vurgu yapýyor. Neden þimdi böyle bir film yapma ve belgesele dönme ihtiyacý duymuþ? Cevap son derece politik : Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda burada gerçekten çok özel bir dönem yaþadýk. Bu kýsa dönemde iþçi sýnýfý birçok ilerleme kaydetti. Bir kamu saðlýðý sistemi kurduk, ulaþýmdan enerjiye birçok alanda kamulaþtýrma yaptýk. Özel mülkiyet deðil kamuya ait yapýlar kurduk. Hâlâ iþyerlerinde demokrasi yoktu ve bu yapýlar özel bir þirket gibi çalýþýyordu ama diðer yandan bunlarýn sahibi bizdik. Ýnsanlar bunun yeni bir dönemin baþlangýcý olduðunu düþündü. Kamu anlayýþýyla hedeflere ulaþýldý. Þimdiyse bize her þeyin sadece özel þirketlerle, sermayeyle yürütülebileceði söyleniyor. Bunun böyle olmadýðýný gösteren bir dönem yaþadýk ve birçok þey daha iyi iþliyordu. Ben de filmde bunu hatýrlatmak istedim. 7 Ken Loach'tan sosyalizme selam Sosyal demokrasi baþarýsýzlýða uðradý O zaman bizim de son sorumuz epey politik oluyor. Ýkinci dünya savaþýnýn sosyal devlet, refah anlayýþýna günümüz kapitalizminin sýnýrlarý içinde geri dönmek mümkün mü? Ýþte bu konu çok önemli diye baþlayan cümlede sosyalizme vurgu var: Bugünkü kapitalizmle bu imkânsýz. 60 yýl sonra günümüz kapitalizminde karma ekonomiye yer yok. Bunu savunan sosyal demokrasi de baþarýsýzlýða uðradý. Bu yüzden sosyalist bir alternatif oluþturmalýyýz. Kamu mülkiyeti üzerine kurulu sosyalist ekonomiye yönelmeliyiz. Bugün kapitalizm baþarýsýzlýða uðradý. Düþünebiliyor musunuz? Bankalarý yönetemeyen bir kapitalizmle karþý karþýyýz! Güvencesizlik meselesi önemli Bu kez Loach sorular soruyor ve onun sorularý doðrultusunda kendisine festivalle, DÝSK le ve Dev Saðlýk-Ýþ le ilgili bilgiler veriyoruz. Güvencesiz çalýþma sisteminin üzerine gitmenin ne kadar önemli olduðunu söylüyor. Ýtalya daki Torino Film Festivali nin sol gözüktüðü halde güvencesiz iþçi çalýþtýrdýðýný öðrenmesinin kendisini hayrete düþürdüðünü, bu yüzden geçen yýl oradan gelen ödülü reddettiðini belirtiyor. Ýngiltere de bugünlerde Left Unity (Sol Birlik) adlý bir kampanya var. Loach un en önemli çaðrýcýlarýndan olduðu kampanya kapsamýnda Ýþçi Partisi nden baðýmsýz bir sol parti kurulmasý hedefleniyor. Loach da bize çalýþmalarla ilgili ayaküstü propaganda yapmayý ihmal etmiyor! Odadan çýkarken fotoðraflarý çeken Yasemin Karslý ya Eþyalarýný taþýmaya yardým ister misin demeyi de Çay, kahve bir þeyler içer misiniz diye sormayý da ihmal etmiyor. Vedalaþmamýzdan sonra yine ayný gülümsemesiyle usul, usul odadan çýkýyor. Yaþ 76. Ama onun için daha çevrilecek filmler ve verilecek bir siyasi mücadele var. Fotoðraf: Yasemin Karslý "45'in Ruhu" (The Spirit of '45) adlý belgeselle sosyalizmden ümidimizi kesmememiz gerektiðini bir kez daha hatýrlatan Ken Loach'un militan tavrý çeþitli ülkelerin sinema eleþtirmenlerince ayakta alkýþlandý... n Murat TÜRKER 2. Dünya Savaþý'ndan bir enkaz þeklinde çýkan Ýngiltere'nin tarihinde Ýþçi Partisi'nin ilk defa yönetime geçmesiyle deðiþen ülkenin kaderi Thatcher'ýn iktidarý ele geçirmesiyle arsýz kapitalizme yenik düþmüþtü. 63. Berlin Film Festivali'nde usta sinemacýnýn son yapýmý dünyanýn dört bir yanýndan Almanya'nýn baþkentine akýn eden sinema yazarlarý için yapýlan basýn gösteriminde büyük ilgi gördü. Sömürgelerini kaybettikten sonra Ýkinci Dünya Savaþý'nýn aðýr faturasýný da ödemek zorunda kalan bir zamanlarýn güçlü imparatorluðu Büyük Britanya zenginliklerin çoðunu elinde bulunduran bir azýnlýkça yönetiliyordu. Ülkeye hâkim sosyal ve ekonomik adaletsizlik Almanlara karþý direnmeyi baþaran halký kendi haklarý için de mücadeleye yöneltmiþ ve 1945'te Ýþçi Partisi hiç beklenmeyen bir biçimde seçimden galip çýkmýþtý. En acil ihtiyaç olan barýnma hakkýný saðlamak üzere inþaat seferberliði baþlatýlmýþ, Ulusal Saðlýk Hizmetleri adý altýnda herkesin yararlanabileceði etkin bir saðlýk sistemi kurulup sosyal güvenlik ve milli sigorta sistemi yürürlüðe konmuþtu. Acýmasýz patronlarýn iþlettiði madenler millileþtirilerek iþçi haklarýnýn gözetilmesi saðlandýðý gibi ülkenin en köklü ulaþým aðý olan demiryollarý, çelik, gaz, elektrik sektörleri de milli deðerler haline getirilmiþti. Liman iþçilerine sözleþme hakký tanýnarak iþgücü sömürüsü azaltýlmýþ, Ýngiltere bankasý da mevzubahis millileþtirmeden nasibini almýþtý. Her ne kadar adý tam olarak konmasa da "Sosyalizm" Ýngilterelilere ortak bir toplum bilinci getirmiþ, fertlerin birbirlerine destek olmalarý gerektiði düsturu onyýllarca adaya adeta hakim olmuþtu. Friedman'cý serbest ekonomi anlayýþýný öne sürerek Ýngiltere toplumunun sosyalist tecrübelerini yerle bir eden Margaret Thatcher'ýn icraatlarý bireysel hýrslarý tetikleyerek acýmasýz kapitalizmin önünü açtýktan sonra ise her þeyin yokuþ aþaðý tepetaklak gitmesine engel olunamadýðý malum... 94 dakikalýk belgesel çeþitli arþiv çekimleriyle zenginleþtirilmiþ; yönetmen seyircilere savaþý ve sonrasýný, özellikle siyah beyaz görüntülerle birebir yaþatýyor. Dönem politikacýlarýnýn konuþmalarý, insanlarýn ideallerine sýkýca sarýlmalarý görülmeye deðer. Ken Loach konunun uzmanlarý dýþýnda olaylarý bizzat yaþamýþ olan fertlerle de görüþmeler yapmýþ. Yaþlarý itibarýyla yakýnda tanýklýklarýna baþvurulamayacak bu kiþilerin deðerli beyanatlarý ülkenin unutulmuþa benzeyen sefalet yýllarýný ironik biçimde hatýrlatmak için birebirdi. Zaten belgeselin gösterimi sýrasýnda sinema basýnýnýn temsilcileri tepkilerini sýk sýk kýkýrdayarak gösterdiler, hatta Amerika Birleþik Devletleri'nin baþarýsýzlýða uðrayan saðlýk sisteminden bahsedildiðinde salonda alkýþ koptu, gözlerin sýk sýk yaþardýðýna da inanýyorum. özellikle Türkiye'den gelen eleþtirmenlerin muhalif yönetmenin son eserine ilgisi gözden kaçmadý. Festival çalýþanlarýnýn katý disiplin kurallarý altýnda salona girerken, perdeyi daha rahat görebilecekleri koltuklara oturabilmek için birbirlerinin sýrasýný çalmaktan imtina etmeyen çeþitli ülkelerin sinema eleþtirmenleri belgeselin sonunda Ken Loach'un militan tavrýný alkýþlamayý da ihmal etmedi. (bianet.org)

8 5 Mayýs 2013 Büyükada da Arap Ýzzet Paþa Köþkü nde Troçki nin hayaletleri dolaþýyor Fatmagül BARDAKÇI Cengiz Özdemir in t24 sitesinde yayýnlanan Troçki nin Büyükada da ne iþi vardý? baþlýklý yazýsýný okuyunca hemen oturdum bilgisayarýn baþýna. Kýbrýs la zayýflayan baðlarýmý güçlendirmek adýna epeydir Afrika Eki ne yazmak istiyordum. Troçki yle merhaba demek varmýþ iþin ucunda Troçki nin Büyükada da geçirdiði günleri hep merak etmeme raðmen, o günleri anlatan doðru düzgün bir kaynaða ulaþamamýþtým. Bu merak yeterince tetikleyici olamamýþ mýydý? Hayýr, tam tersine bakmadýðým kitapçý kalmamýþ, nihayette pes etmiþtim. Üstelik bu konuda yardým istediðim kitapçýlar, ya Troçki nin Büyükada yýllarýndan tamamen habersizdi, ya da kaynak yok diyorlardý. Cengiz Özdemir sözkonusu yazýsýnda Ýz tv de yayýnlanan bir belgeselde yýllardýr Büyükada da yaþayan, ancak Troçki nin kaldýðý köþkü hiç görmediðini itiraf eden anlý þanlý sosyalist bir þair den söz ediyordu hayretle, biraz da alaylý haklý olarak. Öyle ya, sosyalist olduðunu iddia eden bir Þair in Troçki nin yaþadýðý evi merak etmesinden daha doðal ne olabilirdi. Þair in bu meraksýzlýðý genel bir tavýrdý elbette. Nitekim Özdemir de öyle devam ediyordu merakla okumaya baþladýðým yazýsýna: Türk aydýnýnýn bu meraksýzlýðý yüzünden Troçki nin 4 yýl yaþadýðý köþk, maalesef bakýmsýzlýktan viran olmuþtu. Bu meraksýzlýkla, viran olan bu mekana býrakýn sahip çýkmayý, belgelemek için bile en ufak bir giriþimde bulunulmadý. Ta ki 2010 yýlýnda açýlan bir fotoðraf sergisine kadar. Ýrlanda dan kalkýp gelen fotoðraf sanatçýsý James Hughes, merak edip köþke girmiþ ve köþkün içini fotoðraflayarak belgelemiþti. Bu fotoðraflardan oluþan sergi Troçki nin Hayaletleri baþlýðýyla Moda da küçük bir galeride sergilendi fakat çok da fazla ses getirmedi. Ancak fotoðraflarda büyük olasýlýkla Troçki ye ait kütüphane ve kitaplarýn varlýðý seçilebiliyordu. Serginin açýldýðý günlerde 4. Enternasyonalin memleketimizdeki temsilcileri referandumda Yetmez Ama Evet kampanyasýna kendilerini caný gönülden kaptýrdýklarý için bu konu unutuldu gitti. Utanmamak mümkün deðildi. Yýllardýr Kadýköy de yaþýyordum, Moda da böyle bir sergi açýlýyordu ve benim ruhum sezmiyordu. Üstelik dostlarým tarafýndan Troçkist olarak anýlýyordum; dahasý ben yazarýn sözünü ettiði referandumda

5 Mayýs 2013 9 ne evet çiydim, ne de yetmez ama evet çiydim. Açýkçasý yeter ciydim ama takdir edersiniz o günlerde bunu itiraf etmek o kadar da kolay deðildi buralarda. Sergiyi kaçýrdýðýma üzülmekte haklýydým, ama, burada Türkiye basýnýnýn vahim durumunu da göz ardý etmeyelim. Türkiye de yaþayan herkes az çok anayasa referandumunun basýnýn nasýl bir cinnet hali yaþadýðýný ve yaþattýðýný bilir. Kýbrýs ýn kuzeyinde de muhtemelen genel olarak AKP hayraný basýn tarafýndan hayranlýkla izlenen ve desteklenen bir süreçti Þimdilik serginin tekrarlanmasýný beklemekten baþka çare yok Özdemir Koskoca Ekim Devrimini yöneten 3 kiþiden biri olan Lev Davidoviç Troçki nin Büyükada da ne iþi vardý? diye soruyor ve þöyle devam ediyordu: Hikaye aslýnda tüm devrimlerin bir özeti gibi. 1917-1924 arasý Kýzýlordu komutanlýðý yapan ve Beyaz Ruslara karþý acýmasýzlýðý ile bilinen Troçki, Lenin in ölümünden sonra Stalin le girdiði iktidar mücadelesini kaybeder ve 1929 da Ýstanbul a sürgüne yollanýr. Ancak iç savaþ yýllarýnda önüne sürüp Rusya dan kovduðu Beyaz Ruslarýn da önemli bir kýsmý Ýstanbul dadýr. Talat Paþa gibi bir suikaste kurban gitmekten korkan Troçki en güvenilir yer olarak gözlerden ýrak Prinkipo yu (Büyükada) mesken tutar ve fasýlalarla tam 4,5 yýl Büyükada da kalýr. Büyükada da kiraladýðý Arap Ýzzet Paþa köþkü hem karadan hem denizden korunaklý bir yerdedir ve Türk hükümeti de bu davetsiz misafirin baþýna bir þey gelmemesi için azami dikkat gösterir. Troçki teorik olarak hayatýnýn en verimli yýllarýný Ýstanbul da geçirir. Ýhanete Uðrayan Devrim, Sürekli Devrim, Sanat ve Edebiyat gibi baþyapýtlarýný Ýstanbul da yazdý. Ayrýca Rusya daki taraftarlarýyla baðlantýsýný asla koparmadý. Stalin in ajanlarýna raðmen pes etmedi ve mücadelesini sürdürdü. Bu faaliyetlerinden rahatsýz olan Sovyet ve Türk hükümetleri onu yeniden sürgüne zorladýlar. 1933 yýlýnda ayrýldýðý Büyükada dan sonra kýsa sürelerle Ýsveç ve Fransa da ikamet etti. Ancak Stalin peþindeydi ve nihayet Meksika ya hicret etmek zorunda kaldý. Bu yýlmak bilmez mücadele adamý orada da boþ durmadý ve küresel bazda örgütlenme çalýþmalarýný sürdürdü. Ta ki 1940 yýlýnda bir ajan tarafýndan buz baltasýyla katledilinceye kadar. Bugün Meksika daki evi dünyanýn dört bir yanýndan ziyaretçi akýnýna uðrayan bir müzeye dönüþmüþtür. Türkiye hükümetinin Troçki yi bu denli yüksek bir koruma altýna almýþ olmasý ne kadar garip. Sonrasýnda yaþananlarsa ne büyük talihsizlik Bakalým SÝT alanýnda yer alan ve 2011 yýlýnda kabul edilen Adalar nazým imar planýnda kültürel tesis alaný olarak tescil edilen Büyükada daki Arap Ýzzet Paþa Köþkü nün akýbeti ne olacak? Özel mülkiyet olarak mý kalacak? Yoksa Troçki nin Meksika da yaþadýðý ev gibi müzeye mi dönüþtürülecek? Bu arada Kýbrýslý Troçkistlere müjde babýnda, Cengiz Özdemir in yazýsýnýn sonuna iliþtirdiði son notu da aktarmýþ olayým: Meraklýsý için Troçki nin Ýstanbul günlerini anlatan tek kaynak Ömer Sami Coþar tarafýndan Troçki Ýstanbul da baþlýðýyla yazýldý ve Ýþ Bankasý Yayýnlarý ndan çýktý Okuyalým ANNEM'e Kadýn olmak ne zormuþ anne 'sen' olmak daha da zor! Yürek atýþlarýnda küçük kalplere bölünmek ikiye, üçe, dörde bölmek hayatý... Yitmek benliðinden kadýnlýðýndan Salt 'anne' olmak 'sen' olmak ne zor anne... Aþkýn koynundan çýkýp þefkate boðmak can parçalarýný bin parça olmak ve korumak 'tek'liðini... Ben de bölüyorum kendimi sayýsýz bölünmelerim Her kalp vuruþunda çoðalýyor eksilen 'ben'im... Ama 'sen' olamýyorum yine de çünkü 'sen' 'ben'deyken ve ben baþka 'ben'lerde 'sen' olmak zormuþ anne... Fatoþ Avcýsoyu Ruso

10 5 Mayýs 2013 Kadýnlarýn minik aynalarý Çok þahane bir yaz geçirelim. El ele tutuþup ordan oraya koþuþturalým istiyorum. Þarkýlar, türküler söyleyelim, çiçekler koklayalým istiyorum. Bu sýcak havalarda bir de sinirimizi bozup birbirimize çemkirmeyelim istiyorum. Madem gölgede 45, güneþte 55 derece bari ruhumuzu geniþ tutalým diye düþünelim istiyorum. Hayat bayram olsun, yemyeþil dünya hepimizin olsun istiyorum. Dünyanýn en rahat adamýný izledim. Hem rahat, hem yüzsüz bir þahsiyet. 'Plazmada daha güzel görünüyordu' dedi ve izdivaç gelini þoka uðrattý. Tabii ki, karþý taraf ezim ezim ezilip, büzüm büzüm büzülmedi. Laf soka soka devam etti. "Neydi neydi ne? Neydi neydi ne?" diye baþlayan bir þarkýnýn saçma olmasý gerekirken Ajda Pekkan faktörüyle keyifli olmasý da var bu dünyada. "Yanabiliriz sönebiliriz / Olsun varsýn kanabiliriz / Kendimizden geçebiliriz / Ama unutma kalbimiz temiz. Ýþte kolpa, sezonluk iliþki tarifli bir þarký daha. Güzel bir günde radyoda karþýnýza çýkýyor ve size nasýl bir sevgililik müessesinden uzak durmanýz gerektiðini çok da güzel anlatýyor. Ya yanacaksýn, ya söneceksin, türlü terbiyesizliðini ayýplýðýný yap, sonra da kalbimiz temiz. Oldu caným. Kendinden geçip kimbilir neler yaptýn, hemen kalbine sýðýn. Zaten bu 'temiz kalp' ile 'özünde o da iyi bir insan'dan çektiklerimiz ne zaman bitecek merak ediyorum. 10 yýldýr beynimizi yiyorlar temizlikten, iyilikten. Hem sevip, hem de sorumluluktan kaçana mý rastgeldin; dayan. Hem sevip, hem de sorumluluktan o kadar bir kaçýyor ki, iliþkiye bile baþlamýyor'a mý rastgeldin; boþver. Gerçekten boþver ama. Son kullanma tarihi geçmiþ ürün benzetmesi bugüne kýsmetse bugüne kýsmetmiþ. Ondan bir þey olmaz. Olan senin güzel beynine, güzel ruhuna ve cildine olur. Cildini ve ruhunu besle caným benim. Yýl 2013, "iliþkiye henüz hazýr deðilim" hâlâ iþe yarýyormuþ, onu öðrendim. Biz daha mülakatlarda derdimizi kendi dilimizde anlatamýyorken, Ýngilizce öðretme sitem bana bunu Ýngilizce olarak nasýl anlatacaðýmý öðretmeye yelteniyor. Karþý taraf dünyanýn en gereksiz sorularý arasýnda haklý bir yere sahip olan 'Kendini 5 yýl sonra nerede görüyorsun?' sorusunu sormadý. Düzgün, tertipli sorular sordu, karþý taraf da öyle cevap verdi. Ve gelenek deðiþmedi yine iþe yaramadý benim Ýngilizce öðretme sitem."ýngilizce kavgam" adlý bir oluþum baþlatsam, ne kadar destekçi bulurum biliyor musun? Çoook fazla. Kurs maðdurlarý, öðretmen maðdurlarý, vakit-nakit maðdurlarý, beyin maðdurlarý, herþeyi deneyenler... Biz kocaman bir orduyuz. Buruk anlarýn en birincisi olsun, dönüþü belli olmayanýn ardýndan bay bay edip, 4-5 saat sonra akþam yemeði yemek zorunda olmak. Ýkisinin ayný gün içinde olmasý. Bari güneþ batsaydý dese de için, maalesef hayat izin vermiyor. Bütün dünyayý görmeden göçersem buralardan, bir eksiklik bir merak hep kalacak yanýmda. Öyle bir arsýzlýk, öyle bir yüzsüzlük. Göç etmek. Suyun içinde fazla beklemiþ çay poþetinin bardakta yarattýðý tahribat kadar çirkin bir görüntü az bulunur ev eþyalarý dünyasýnda. Bir de bu lekeyi çamaþýr suyuyla haklamaya çalýþan hamaratlýðýn tehlikesi de var. O bardaðý basacak çamaþýr suyuna, bardaðýn dibi evet bembeyaz, evet tertemiz ama kanser olabiliriz o önemli deðil. Yeri gelmiþken, hafta içi tatilinde sabah kuþaðýna baktým da bir deðiþiklik gördüm. 5 kadýn birbirinin evinin temizliðini kontrol edip, çemkirdikçe çemkiriyorlar. Kavga kýyamet ettiler, sorunu sonra anladýk. Biri tahta kaþýðý bulaþýk makinesine koymuþ, tahta kaþýk hiç bulaþýk makinesine konur muymuþ? Ne dert Ne dert. Hayýr çok temizim diyorsan, oturursun evinde kafa patlatýrsýn yepyeni bir inovasyon, ürün geliþtirirsin, çalarsýn firmalarýn kapýsýný satarsýn patentini. Ordan alacaðýn yüklü parayla kocaman ev yaptýrýp bütün gün temizlersin. Hatta su yerine çamaþýr suyu akýtan çeþme bile yaptýrabilirsin. Bence düþün bunlarý temiz çemkirgen. Yaz'ýn gelmesine çok seviniyorum fakat esas sevinme nedenlerimden biri biraz yüzeysel gibi. Yaðmur yaðar mý, yaðmaz mý endiþesiyle yýkadýðým çamaþýrlarý bir içeri bir dýþarý çýkarma derdi yok. Dýþarda mý unuttum endiþesi yok diye de seviniyorum. Biraz fazla yüzeysel ama dünya dediðin baþka nedir a dostlar. Ýnternetten uruba alana da hep bir özen duyarým galiba. Denemeden nasýl alýnýyor, o riske nasýl giriliyor anlayabilmiþ deðilim. Malum kadýnlarýn masalarýnda genelde minik bir ayna olur. Orda rimel, saç baþ, göz, gözaltý, kaz ayaðý, mimik kýrýþýklýklarý sýk sýk kontrol edilir. Diþ, diþ etlerini de unutmayalým. Ýþte bu minik ayna olayýný arada biraz büyültenler var malum. Fakat ben yakýn bir zamanda, müsait bir mekanda bir ofiste banyo aynasý gördüm. Evet, LCD monitörün hemen yanýnda en az onun kadar büyük bir ayna. Sürekli kontrol edilen saç baþ. Özenli bir duruþ. Sevdim, hem de çok. Elektronik müzik severler, can kardeþlerim. Akýllý telefonunuza DI Radio'yu yükleyin, özel moderatörler eþliðinde sadece iyi müzik çalan bir radyonuz olsun. Aylýk üye olun, sanatçýya destek verin diye ekleyeyim de yarýn müziksiz kalýrsak 'ben dediydim' demiþ bulunayým. Halil AÐA cypaibo@gmail.com Yýllardan 1980'lerse ve ortada 'zevk' kelimesi dönerse, bil ki konu bir þekilde namussuzluða gelecek. Namussuzluk, ahlaksýzlýk eþittir zevk. Zevk günah, zevk ayýp. Filmlerden öyle anlýyoruz, sarý bornozlu Nuri Alço'dan da öyle anlýyoruz. 'Herþeye muhalefet eden'in hayatý da bence çok zor. Ýlle bir þey bul, hep haklý yanýný bulmaya çalýþ, sesini yükselt, yüzünü kýzart, boðazýný oklavý gibi yap. Ben yazarken yoruldum, o gariban çýrpýnýrken ne yapsýn. Acýdým sana 'herþeye muhalefet eden'. "Bilgisayarýmýn klavyesinden çýkanlarla kahvaltý yaptým" dediydi bilgisayarýmý sattýðým adam. Anýra anýra güldüydüm o zamanki bilgisayarýmdan nefret ettiðim için, vista saðolsundu. Þimdiki bilgisayarýmý alalý 3 yýl oldu, öyle çok seviyorum ki üzerinde toz yok. Ürünler arasý kayýrmacýlýk yaptýðým için zaman zaman kendimi kötü hissedesim geliyor, 'O da günde 4 kez çökmeyeydi de onu da sevseydim' diyorum ve iyi hissediyorum. Bir nevi Gregor Samsa halet-i ruhiyesi. Sevgi dolu bir dünya dileðiyle...

5 Mayýs 2013 11 kitap... Herkesin bir Deniz Gezmiþ öyküsü vardýr, Mayýs'ýn da Deniz'den bir kalbi Atilla Keskin, Deniz Gezmiþ, Yusuf Aslan ve Hüseyin Ýnan ýn en yakýn arkadaþlarýndan. Beraber yargýlandýklarý davada üç arkadaþýnýn idam edilmesinin ardýndan Almanya ya göçtü. Herkesin bir Deniz Gezmiþ Öyküsü Var adlý kitabýnda Denizleri anlatýyor. Atilla Keskin in Deniz i bizim Deniz imize benzemiyor kuþkusuz. Bizdeki Denizler adeta bir efsane, Keskin deki ise gerçek. Þöyle yazýyor Atilla Keskin: Deniz Gezmiþ in arkadaþý olduðumu duyanlar bana hep, kendilerinin baþýndan geçen Deniz Gezmiþ öyküleri anlatýrlar. Þimdiye kadar rastgeldiðim benim yaþýmda veya benim yaþýma yakýn bir çok insandan Deniz Gezmiþ öyküleri dinlemiþimdir. Halkýmýzýn efsane yaratma olayýný çok duymuþtum. Deniz öykülerinde de bu efsane yaratma olayý çok canlý olarak tekrar tekrar karþýma çýktý. Bu öykülerin büyük çoðunluðunun gerçekle ilgisi yoktu. Ne ki; bu öyküleri anlatanlar yalan da söylemiyorlardý. Çünkü söylediklerine, kendi yarattýklarý öykülerine yürekten inanýyorlardý. Anlatanlar o kadar samimi ve içten anlatýyorlardý ki, bu öykülere yalan demek olanaksýzdý. Bu kitapta bu tür Deniz öyküleri bulacaksýnýz. Ýkinci bölümde ise aykýrý öyküleri bulacaksýnýz. Aykýrý öyküler diyorum, çünkü bu öykülerin tümü de yaþamýn içinden süzdüðüm aykýrýlýklardýr. (Herkesin Bir Deniz Gezmiþ Öyküsü Vardýr/ Atilla Keskin/ Tekin Yayýnevi) Deniz Gezmiþ, Yusuf Aslan ve Hüseyin Ýnan ile birlikte yargýlanmýþ ve idama mahkûm edilmiþ ODTÜ lü devrimci Atilla Keskin in kitaplarý arasýnda Acýlara yenilmeyen gülümseyiþler, Dostluk, acýlara yenilmeyen gülümseyiþler, Otuz yýllýk hasret, Çiçekler Susunca adlý kitaplarý var. THKO davasýndan Diyarbakýr cezaevinde 4 yýl yattý. 12 Eylül sonrasýnda ise zorunlu sürgün ile Almanya ya gitti. 25 yýl sonra ülkesine dönebildi. Fakat tekrar Almanya ya dönmek zorunda kaldý. Onlar bilenen bilinçleri ve coþkulu yürekleriyle sömürüsüz bir Türkiye için isyan ettiler. Ýdamla yargýlanan 18 genç arasýnda Atilla Keskin de vardý. Apoletli hakimler onlarý asmak ta kararlýydý. Deniz, Hüseyin ve Yusuf, 6 Mayýs 1972 de Yaþasýn Türk ve Kürt halklarýnýn kardeþliði. Yaþasýn, Türkiye halkýnýn baðýmsýzlýðý; yaþasýn Marksizm-Leninizm, kahrolsun emperyalizm, kahrolsun faþizm! diyerek yürüdüler daraðacýna. Bugün Türkiye nin meydanlarýnda hâlâ ayný sloganlar yankýlanýyorsa, Denizler in mücadelesi devam ediyor demektir. Atilla Keskin Barýþ sürecinde 6 Mayýs baþlýklý yazýsýnda þöyle yazýyor: Evet romantiktik... Romantik olmadan devrimci olunamayacaðýný bilecek kadar romantiktik. Duygularýn þahlanmýþýna sahip olmadan devrimci olunamayacaðýný çok iyi biliyorduk. Kimileri bugün; yazýk oldu gencecik masum çocuklardý, boþu boþuna can verdiler, diye bir söylem tutturmuþlar. Yoldaþlarýmýn eylem biçimi, tuttuðumuz yol eleþtirilebilir. Ama onlarýn isyancý ruhunu örtbas etmeye çalýþmak onlara yapýlabilecek en büyük hakarettir. Onlarýn bu yanýný vurgulamadan, onlarla ilgili yazýlacak her yazý, her estetik sanat eseri, her resim, her film, hakaret anlamý taþýyacaktýr.( ) Yöntemlerinde farklýlýklar da olsa 1971 dönemi devrimcileri, devlete karþý olan, mevcut sistemi yýkarak yerine hakça bir düzen kurmak için mücadele eden isyancýlardý. Üstelik Mahir, Cihan ve Kýzýldere deki diðer devrimciler Deniz, Yusuf ve Hüseyin in idamýný engelleyebilmek için canlarýný feda etmekten çekinmemiþlerdi. Ama düzenin þakþakçýsý medya organlarý devletin acýmasýzca katlettiði Kýzýldere de can veren devrimcileri hâlâ karalarken, idam edilen Deniz ve diðer yoldaþlara karþý farklý bir yöntem uygulamaktadýrlar. Bugün 1970 dönemi devrimcilerini Deniz leri, Kýzýldere de katledilenleri anlamak ve anmak onlarýn yapmak istediklerini, ütopyalarýný öne çýkarmakla olanaklýdýr. Mahir Çayan ve yoldaþlarý baþka bir örgütten olan Deniz lerin kurtarýlmasý için kendi hayatlarýný hiçe sayarak eylem yapmýþlardý. Ne yazýk ki; Türkiye devrimci hareketi bu mirasý doðru olarak sürdüremedi. Birlik yerine ayrýlýklar ön plana çýkarýldý. Bugün Denizleri ancak ve ancak bu birlik çaðrýsýný öne çýkararak doðru bir þekilde anabiliriz. Bu birlik çaðrýsýnýn bugün ete kemiðe bürünmüþ hali Deniz yoldaþýn son sözlerinde apaçýktýr. Bu birlik çaðrýsý Türkiye deki tüm devrimcilerin, baþta da Kürt, Türk ve Türkiye deki tüm halklarýn devrimci birliði ve mücadelesi olarak anlaþýlmalýdýr. Herkesin bir Deniz Gezmiþ Öyküsü Vardýr sadece anýlar toplamý deðil, efsane Deniz ile gerçek Deniz arasýnda denge kurmamýza yardýmcý olacak kýymetli bir çalýþmadýr ayný zamanda Evet, herkesin bir Deniz Gezmiþ öyküsü vardýr ama Mayýs ýn da Deniz den bir kalbi vardýr. Tam da bu Deniz den kalp yüzündendir ki, Deniz, Hüseyin ve Yusuf, direniþin itici gücü, baþkaldýrýnýn ve devrimci mücadelenin baþlangýç cümlesi olmaya devam ediyor kitap...

arada ses ver sessizliðine yavaþ yavaþ alýþtýr pencereyi açýk tutuyorum ki ayaklarým üþüsün ürpermeden yaþanmýyor ceketin önünü kapamama gerek yok akþamüstleri öyle sanýyorum nisan, rosa ve repertuar karýþýk birkaç günlük yemek de olsa ýsýtýp önüme koyan yok seni ateþin baþýnda çok görmüþ olsam da ocaðýn baþýnda hep baþka bir kadýn yemek ýsýtman baþka bir denge dizinde uyunacak saçýyla oynanacak kahveye fola faya bir de birbirimize dokunmaya dair yazýlý veya sözlü bir anlaþmanýn olmadýðý bir kadýn çok bilinenli bir denklem arada ses ver sessizliðine yavaþ yavaþ alýþtýr merhamet sokaðý tercüme odasýnda oturmanýn ve yazmanýn giyotin tarihi ve fransa-cezayir iliþkisine dair olduðu malum merhamet sokaðýnda düþüp kalkmadan anlayacaktýn her kent bir kenarýndan çekti büyütmek dediler adýna adam soðuktan büzüþtü çokça çocuktu kýyýya paralel yaþanmayan yerlerde ayaklar suya deðmedi mi arada ses vereydin iyiydi iki gün geçmiþse hiç ayrýlmamýþ gibi yapýyorsam senden biliyorum üçüncü gün inleyeceðimi rembetika dinlerken rosa diye referandumda kendimi boykot ediyorum valizim hep gýndýrýk arada ses ver yokluðuna alýþýlmýyormuþ pazar günleri seni hatýrladýðýmda aðlýyorum yarým kalan bütün þiirleri pazar günü bitiriyorum pazarlarý aðlarken sana yazdýðým çokça þiir yarým kalýyor beni her pazar sana inanmam için manastýra mý kapatýyorlar orasý meçhul aziz þah