ARKEOLOJİK VERİLERİN IŞIĞI ALTINDA BURDUR



Benzer belgeler
Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI

Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI

Urla / Klazomenai Kazıları

TARİH 1.

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ DERS KATALOĞU

TÜRKİYE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI KORUMA ENVANTERİ ENV. NO. SİT ADI

İLKCAG TARİHİNDE PİSİDV A

AYDIN SULTANHİSAR NYSA ANTİK KENTİ VE SU TÜNELİ 08 AĞUSTOS 2013 MEHMET BİLDİRİCİ

BURDUR İL SINIRLARI İÇERİSİNDE YAPILMIŞ OLAN KAZILAR VE ARAŞTIRMALAR

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ DERS KATALOĞU

Aphrodite nin Kenti Aphrodisias

ŞANLIURFA YI GEZELİM

HELLENİSTİK DÖNEM UYGARLIĞI 9.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. (Diadokhlar Dönemi ve İPSOS SAVAŞI)

İzmir İli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI

İnsanların var oluşundan yazının icadına kadar olan döneme denir. Tarih öncesi devirlerin birbirinden

HELEN VE ROMA UYGARLIKLARI

ANTİK YAZARLAR VE MODERN SEYYAHLARIN GÖZÜYLE BURDUR ANTİK KENTLERİ

HABERLER ÖZBEKİSTAN-TÜRKİYE ULUSLARARASI ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR PROJESİ: ÖZBEKİSTAN DA YERKURGAN MERKEZ TAPINAĞI 2013 YILI ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMASI

YAKIN DOĞU ARKEOLOJİSİ / GEÇ-HİTİT KRALLIĞI

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

AKSARAY ÜNİVERSİTESİ SABİRE YAZICI FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ LİSANS DERS KATALOĞU I.SINIF 1.YARIYIL ZORUNLU DERSLER (1.

YERYÜZÜNDE YAŞAM ANADOLU VE MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI

MED SANATI: Arkeolojik kaynaklar ise çok sınırlıdır. Iran arkeolojisinde Demir Devri I I I. safhasıdır (Orta Batı İran da: ).

M.Ö. 1200' LERDEN GÜNÜMÜZE ANADOLU UYGARLIKLARI

2011 YILINDA DOĞU ANADOLU BÖLGESİN DE URARTU BARAJ, GÖLET ve SULAMA KANALLARININ ARAŞTIRILMASI ALİKÖSE KANALI

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

AR&GE BÜLTEN. Kültür Turizmi ve İzmir

Pisidia Bölgesi nde Yunan ve Roma Dönemlerine Ait Kültür Varlıkları

KEYWORDS: Mehmet Akif Ersoy University Faculty of Arts Department of Archaeology, ancient excavations, tumulus.

Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Köprüsü dâhil) Projesi için Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi (ÇSED): Ekler

PANAZTEPE- MENEMEN KAZISI

Prof.Dr. ENGİN AKDENİZ

Aspendos Antik Kenti Sponsorluk Dosyası

Sikkeler: (Sağda) Tanrısal gücün simgesi Ammon/Zeus un koç boynuzuyla betimlenen İskender. (Solda) Elinde kartal ve asa tutan Tanrı Zeus

Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı Cilt 5 Sayı 63 Haziran 2018/ 5

RESULOĞLU YERLEŞİMİ VE MEZARLIK ALANI 2013 YILI KAZI RAPORU

T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

Turizmde Arz (Tarihsel Çekicilikler)

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KAZI DESTEĞİ: POLEMAİOS ONUR ANITININ KAZI, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU

TANER ÖZDEMİR TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ ZAMAN VE TAKVİM

DASKYLEİON 2011 KAZI SEZONU ÇALIŞMALARI

BİLDİRİCİ AİLESİ ANTALYA GEZİLERİ

KVK101 KORUMA-ONARIM KAVRAM ve İLKELERİ


COĞRAFYA BÖLÜMÜ NDEN EDREMİT KÖRFEZİ KUZEY KIYILARINA ARAZİ ÇALIŞMASI

Sorular 1. Aşağıdaki fotoğraflardan hangisi veya hangileri insanla ilgili özellikleri göstermektedir? I II III

Adıyaman'ın İsmi Nereden Geliyor?

Kültür ve Turizm Bakanlığından: ANTALYA KÜLTÜR VARLIKLARINI KORUMA BÖLGE KURULU KARAR Toplantı Tarihi ve No : Karar Tarihi ve No :

Toplum Yararına Program Katılımcı Duyurusu

Lidyalılar Batı Anadolu'da hala etkin olan Kimmerleri Kızılırmak'ın ötesine sürerek bu tehlikeye kalıcı olarak son vermişlerdir.

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı.

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ:

Bayraklı Höyüğü - Smyrna

TÜRKİYE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI KORUMA ENVANTERİ ENV. NO. SİT ADI

YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ- İZMİR İN PREHİSTORİK YERLEŞİM ALANI

Bu taslak rapor; Göller Bölgesi Etkileşim Planı

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

Pamukkale & Sagalassos Vadilerde İlkbaharın Renkleri.. 27 Nisan - 30 Nisan 2017 Katılımcı sayısı 24 kişi ile sınırlıdır.

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi

URARTU UYGARLIĞI. Gülsevilcansel YILDIRIM

A D I Y A M A N Ü N İ V E R S İ T E S İ

URARTULAR. topografik özelliklerinden dolayı federasyon üyelerinin birbirleriyle bağları gevşekti.

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

MENTEŞE YÖRESİ Kıyı Ege Bölgesinün Büyük Menderes Oluğu güneyinde kalan kesimine "Menteşe Yöresi" denilmektedir. 13. yüzyılda Manteşe yöresi


Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

ÖDENEK DURUMU (TL) YILI ÖDENEĞİ EK ÖDENEK GELEN TOPLAM ÖDENEK

Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi Journal of Book Notices, Reviews and Translations. Mehmet Emin TEKİN

ARKEOLOG NURSEL FIRAT 2015 ANKARA VE ÇEVRESİNE TARİHSEL BAKIŞ

2500 YILLIK YERLEŞİM YERİ: AVŞAR AVŞAR DA ÖREN YERLERİ

ŞANLIURFA İLİ MERKEZ İLÇESİ NEOLİTİK ÇAĞ VE ÖNCESİ 2015 YILI YÜZEY ARAŞTIRMASI RAPORU

PERUGİA 13. YÜZYIL SU KEMERİNİN TARİHSEL MİRASIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ BAĞLAMINDA ELE ALINMASI


BİLİM TARİHİ VE JEOLOJİ 6

Kahramanmaraş ın Tarihi Coğrafyasına Bir Bakış

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ DERS İÇERİKLERİ

Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat

SURUÇ İLÇEMİZ. Suruç Meydanı

Araştırmanın Yapıldığı Burdur İli Hakkında Genel Bilgiler BURDUR İLİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER ADININ KAYNAĞI VE TARİHÇESİ:

Türkiye nin Coğrafi Bölgelerinin Belirlenme Çalışmaları. Yard.Doç.Dr. Mehmet Fatih DÖKER

Tarihin Çeşitleri Hikayeci Tarih: Nakilci tarih yazımıdır. Eski Yunan Tarihçisi Heredot'la başlar.

Yrd.Doç.Dr. MURAT ÇEKİLMEZ

HALFETİ İLÇEMİZ. Halfeti

Prof.Dr. ASLI SARAÇOĞLU

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

Roma mimarisinin kendine

UYGARLIKLAR TARİHİ-I AYDAN DEMİRKUŞ. 1. Tüm öğrencilere Çalışma Kâğıdı dağıtılır.

AMİSOS ŞEHRİNİN TARİHİ

KURTALAN İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

ÖĞRETİM YILI GÜZ DÖNEMİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ KESİNLEŞMİŞ HAFTALIK DERS PROGRAMI GÜN SAAT

DASKYLEION. Daskyleion Daskylos un. .. Bir Satraplık Başkenti

İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR...11 ÖNSÖZ...13 GİRİŞ...15

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ARKEOLOJİ ANABİLİM DALI DERS KATALOĞU

GEVALE KALESĠ KAZI ÇALIġMALARI

Transkript:

696 I.BURDUR SEMPOZYUMU ARKEOLOJİK VERİLERİN IŞIĞI ALTINDA BURDUR Mehmet ÖZSAİT * Günümüzde Göller Bölgesi ya da mahalli olarak Göller Yöresi adıyla da tanınan bölge, Antik Çağda Pisidya olarak bilinmekteydi. Bir coğrafi terim olarak kullanılan Pisidya, bugün Isparta ve Burdur illerinin tümünü, Konya nın batısını, Antalya nın da kuzeyini kapsamaktaydı. Burada, Pisidya Bölgesi nin önemli bir kısmını kapsayan Burdur un, yapılan araştırma ve kazı sonuçlarının ışığı altında, tarihini vermeye çalışacağız. Burdur güneybatı Anadolu da Akdeniz Bölgesi nin iç kesiminde, 37 o,10 38 o,10 kuzey enlemleri ile 29 o,35 30 o,25 doğu boylamları arasında yer almaktadır. Bugün Pisidya Bölgesi nde adlarını bilmediğimiz ören yerleri bulunduğu gibi, varlığını yazıtlar, sikkeler ya da antik yazarların eserlerinden yalnızca adlarını öğrendiğimiz, fakat nerede olduklarını tespit edemediğimiz yerleşmeler de vardır. Aralıklarla 19. yüzyılın başından beri sürdürülen ve özellikle de, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de yoğunlaşan epigrafi çalışmaları ve arkeolojik yüzey araştırmaları, az da olsa, bunlara eklenen kazılarla bölgenin tarihi coğrafyası ve kültür tarihinin aydınlatılması, böylece, Eskiçağ Tarihi nde mevcut olan kültür boşluklarının önemli ölçüde doldurulması sağlanmıştır. K.G. Lanckoronski nin 1892 yılında yayınladığı ve bölgenin belirli bir devresinin tarihi ile beş şehrinin ayrıntılı yüzey araştırmasından elde edilen sonuçları bir tarafa bırakılacak olursa, bizim, İlkçağ Tarihinde Pisidya: Başlangıçtan Büyük İskender Devrinin Sonuna Kadar (İstanbul 1980) ve Hellenistik ve Roma Devrinde Pisidya Tarihi (İstanbul 1985) adındaki iki kitabımıza kadar, bölgeyi tam olarak ele alan ve eleştiren ve zaman kapsamı bakımından Prehistorik Çağlarla birlikte Antik Çağ tarihini ve kültürel gelişimini bütünüyle yansıtan bir eser yazılmamıştı. Burada, bölgenin tarih, tarihî coğrafya ve arkeolojisini doğrudan ve detaylı olarak ele alan seyyah araştırıcıların günümüze aktardıkları bilgi ve belgelere yukarıda verdiğimiz eserlerde değinildiğinden, biz, yer darlığı sebebiyle onları tekrar etmeden, ortaya çıkan sonuçlardan hareket edeceğiz, bu seyyah-araştırıcıların, bölgeye geliş tarihleriyle isimlerini verdikten sonra, Burdur un da içinde yer aldığı Göller Bölgesi nin ilk devirlerinden itibaren, kronolojik olarak, Eskiçağ Tarihi nin sonuna kadar olan kültür ve tarihini vermeye çalışacağız. Bölgede, ilk bilimsel gezi ve araştırmaların 19. yüzyılda başlamış olduğunu görüyoruz. Bu tarihten önce de İbn Batuta (1329) ve ondan üç yüzyıl sonra Kâtip Çelebi nin Cihannüma adlı eserinde bölge ile ilgili bilgiler verilmiştir. Bölgeye bilimsel sayılabilecek ilk seyahat 1706 ve 1714 yıllarında, Fransız P. Lucas tarafından yapılmıştır. 1800 yılında Anadolu üzerinden Kıbrıs a giden Albay W.M.Leake, bu tarihten sonra çalışmalarını antik topografya ve toponomi üzerinde yoğunlaştırır. 1809 yılında A.Coroncez, bölgenin güney kesimini, 1816 yılında gelen Otto von Richter de, bölgenin kuzey ve batısını araştırmıştır. 1826 ve 1833 yıllarında olmak üzere iki defa bölgeye gelen F.V.Arundell, Ağlasun da P.Lucas ın verdiği Sagalassos ören yerini gezdi ve burada şehrin adının yazılı olduğu bir yazıtı buldu. Böylece, Sagalassos kesin olarak tespit edilmiş oldu. Arundell ikinci seyahatinde, Burdur da, Girme ye (bugün Çamlık), daha önce Albay Leake in verdiği bilgiler doğrultusunda, Kremna nın lokalize edilmesini sağlamıştır. * Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi

I.BURDUR SEMPOZYUMU 697 1836 ve 1837 yıllarında Küçük Asya ya iki defa seyahat yapan William J.Hamilton, bölgede jeolojik ve bazı topografik araştırmalar yanı sıra, bazı yeni tespitler de yapmıştır. Sagalassos u inceledikten sonra Burdur a geçer. Çevrede değişik bir durum gösteren mağaraların varlığını haber alınca oraya gider. Buralarda Eski Pisidyalılar veya Solymlerin yaşamış olabileceğini düşünür. (Hamilton un gezdiği bu yer, bugün Isparta- Burdur sınır kesimine yakın, Gelincik Köyü ile Günalan Köyü arasında, günümüzde Teke Sarayı olarak bilinen yer olmalıdır ve önünden akan çay da, eski adı Lengüme olan Askeriye Çayı dır). Aslında burası Geç Roma ve Erken Hıristiyanlık devirlerini verir. 1838 yılında Küçük Asya ya gelen Charles Fellows Isparta dan sonra Ağlasun a gelerek Sagalassos ören yerini incelemiştir. Sonra da Bucak köyü (bugün Bucak İlçesi) üzerinden geldiği Kremna yı yanlışlıkla Selge olarak tanımlar. Burdur dan sonra güneyde Döşeme Boğazı ndan geçerek Antalya ya iner. Göller Bölgesi nde kapsamlı araştırma yapan seyyah-araştırıcılardan biri de A. Schönborn dur. O, 1841 ve 1842 yıllarında Köprüçay (Eurymedon) ve Aksu (Kestros) nehirlerinin vadilerini izleyerek en sapa yerlere kadar girmiştir. Isparta, Konya nın batısı ve Antalya nın kuzeyindeki araştırmalarından sonra Burdur da ayrıntılı olarak çalışmıştır. Burada Yarışlı (Naulo), Salda (Kayadibi) gölleri ve çevresinde incelemelerde bulunmuş ve Bozçay ı (Lysis=Gebren) izleyerek Kemer Dağı üzerinden Çomaklı dan (Pogla) doğuya dönerek Kestel Gölü ne gelmiştir. Göl çevresinde araştırmalar yapan A.Schönborn Pisidya ve Pamfilya arasında bulunan geçitlerle de ilgili bilgiler vermiştir. 1842 yılında ikinci kez bölgeye gelen A.Schönborn Kremna ve Sagalassos ören yerlerini incelemiş, Taşkapı ören yerini bulmuş, Sandalion olarak yanlış yorumlamıştır. Ayrıca, bölge için önemli olan ve o güne kadar yeri bilinmeyen Roma Kolonisi Olbasa yı Belenli de; daha güneyde Güllük Dağı üzerinde Termessos u, Köprüçay Vadisi nin üst kesiminde Selge (Zerk=bugün Altınkaya) şehirlerini tespit etmiştir. Gölhisar ın, Dengere Dağları nın batısındaki yükseltileri üzerinde yer alan Yazır (Gölcük) Gölü kesimine kadar olan alanda da araştırmalarını sürdürmüştür, onun bu arada Ambarcık Yaylası ndaki, aslanlı lahitleri, antik fragmanları ve kaya kabartmalarını da gördüğü anlaşılmaktadır. Yine 1842 yılında T.A.B.Spratt ve E.Forbes ile E.T.Daniell, araştırmalarını Likya nın Pamfilya, Pisidya ve Frigya sınır kesiminde yoğunlaştırmışlardır. 1848 yılında P.de Tchihatcheff in Tefenni, Kemer, Bucak, Girme = Çamlık, Sütçüler üzerinden Beyşehir Gölü ne kadar olan kesimde yaptığı coğrafik ve jeolojik araştırmalarının sonuçları, bugün de bir değer ifade etmektedir. Carl Ritter yazdığı kitabının ikinci cildinin XIX. bölümünü 1850 yılına kadar Küçük Asya yı inceleyen ve eski yerleşme yerlerine işaret eden seyyah araştırıcılara ayırmıştır. Bu arada kendisi de bizzat araştırmalara katılmış olan Ritter aynı zamanda, yazarların verdikleri bilgileri en iyi yorumlayanlardan biridir. E.J.Davis, 1872 yılında Efes, Denizli, Hierapolis, Honaz üzerinden Yeşilova- Karaatlı ve Yarışlı yolunu izleyerek Burdur a gelir. Davis, gezdiği bölgelerin coğrafi yapısı, tarihi geçmişi, iklimi, florası ile ilgili bilgiler verir. Sagalassos, Kremna gibi Antik Pisidya kentlerinin kalıntılarını gezip, buralarda gördüklerini, bir günlük şeklinde aktarır. O, Strabon, Zozimus, Ptolemaios gibi antik yazarların eserlerindeki tarihî ve coğrafî bilgileri, kendi yorumlarıyla birlikte vermiştir. Davis, bunların dışında gezdiği bölgelerin halkı ve yaşayışları, halkın gelenek ve göreneklerini aktarması yanı sıra, o tarihte Osmanlı İmparatorluğu nun durumuyla ilgili bilgiler de verir. 1872 yılından itibaren, mimar Eggert ile birlikte, aralıklarla bölgeye gelen G. Hirschfeld, kapsamlı araştırmalar, sağlıklı tespit ve lokalizasyonlar yapmıştır. Aksu Vadisini izleyerek geldiği (günümüzdeki Sahil Çamlık üzerinden olmalı) Kremna da çalışmalar yapmıştır. Sonra Sagalassos harabelerini inceleyen Hirschfeld şehrin topografyası, yol durumu ve kültleriyle ilgili, çoğunluğu, için de geçerli bilgiler vermiştir. Bölgede daha başka tespitler de yapan Hirschfeld bu yönde, hem arazi çalışmalarını ve hem de buluş ve görüşleriyle ilgili yayın etkinliklerini hep sürdürmüştür. Burdur kesiminde kapsamlı araştırma yapanlar arasında L. Duchesne ve M. Collignon u sayabiliriz. Onlar, bölgenin etnik yapısı yanında Burdur un içinde, sonra koloni Olbasa da, Eğneş de (Çallıca), Burdur Gölü nün batısında yer alan İlyas Köyü ve çevresinde arkeolojik buluntular ve ayrıca epigrafik malzeme ve mahalli kültlerle ilgili çalışmalar yapmışlardır. Özellikle M.Collignon Tefenni nin Yuvalak köyü araştırmalarında, Kocataş kayalığında, alçak kabartma tarzında yapılmış ve çoğunluğu atlı Herakles i betimleyen altmış yedi atlı tanrı figürü tespit etmiştir. Bu, yerel kültlerin araştırılmasının önemli bir başlangıcı olmuştur. Bölgede bu tarihe kadar en yoğun çalışan W.M.Ramsay olmuştur. Kapsamlı olarak 1886 yılında başladığı araştırmalarında Pisidya nın sınırlarından, topografyasına, antik yerleşmelerinin tespitinden yazıtlarına kadar her sorunu üzerinde çalışmış ve pek çok yayını ile bölgenin tarihî coğrafyası, yerel din ve kültür tarihinin

698 I.BURDUR SEMPOZYUMU aydınlatılmasına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. İşaret ettiğimiz bu çeşitli konularda hazırladığı kitap ve makalelerinin büyük bir bölümü bugün de kaynak olarak kullanılmaktadır. Bölgemiz yanı sıra birçok komşu bölgenin epigrafik sorunlarıyla ilgilenen araştırıcılardan biri de Amerikalı J.R.Sterrett tir. O, 1883 yılında başladığı çalışmalarını, esas olarak iki farklı başlıkta hazırladığı kitaplarıyla 1888 yılında yayınlanmıştır. Bu son derece yararlı bir çalışma olmuştur. Zira onun verdiği yazıtların bir kısmı çeşitli nedenlerle günümüze gelememiştir. Biz, onun bu çalışmaları sayesinde, bölgenin siyasi ve kültür tarihi ile ilgili eksik kalan bilgileri toplama olanağı buluyoruz. K.G.Lanckoronski başkanlığında, arkeolog-mimar G. Niemann ve arkeolog E.Petersen den oluşan Avusturya ekibi 1884-1885 yıllarında Pamfilya ve Pisidya şehirleri üzerinde kapsamlı araştırma yapmışlardır. Ekip, Pisidya nın en fazla arkeolojik kalıntı bırakan beş şehrini, topografik planlarıyla, kalıntıların plan, röleve, kesit ve birçok detay resimleriyle, yazıtlarıyla birlikte 1892 yılında yayınlamıştır. Bu şehirler, Termessos, Kretopolis (aslında Ariassos), Selge, Sagalassos ve Kremna dır. Son iki şehir Burdur sınırları içindedir. Lanckoronski ekibinin yaptığı kapsamlı ve bilimsel çalışmalardan bugün de yararlanılmaktadır. 1885 yılından itibaren bölge de araştırma yapan G.Radet, aynı zamanda Polybios ve Diodoros gibi antik yazarların verdikleri bilgiler ışığında, Kretopolis ve Pednelissos gibi şehirlerin lokalizasyonu için öneriler getirir. Bu arada Etenna ve İsinda gibi bazı şehirleri lokalize eder ve bölgenin tarihi olaylarıyla ilgili bilgileri verir V.Berard, G.Fougeres ile birlikte 1892 yılında bölgenin batı kesimini araştırmış ve Ürkütlü çevresinde bulduğu yazıtları, mimari fragmanları değerlendirmiştir. Kendisinden sonra bu kesimde Şeref Höyüğe, Pisidya da İmparator Augustus tarafından kurulan beş koloniden biri olan Komama lokalize edilecektir. H. Kiepert ve V. Berard ayrıca, K.G. Lanckoronski nin Kretopilis i lokalize ettiği yerin aslında Ariassos olduğunu bir yazıt yardımıyla kanıtlamıştır. 19. yüzyılın sonlarında F. Sarre ve 20. yüzyılın başlarından itibaren de H.S.Cronin, H.Rott, R.Heberdey, B.Pace, D.M.Robinson bölgenin farklı kentlerinde tarih ve arkeoloji araştırmalarını sürdürmüşlerdir. Böylece antik yazarların verdikleri bilgiler doğrultusunda önceleri şehir tespiti ve sikke toplamak için başlayan çalışmalar, daha sonra jeolojik yapının araştırılması, etnik grup ve dil, epigrafik materyalin değerlendirilmesi gibi değişik yönlerde sürdürülmüştür. 1909 / 1910 yıllarına kadar bölge araştırıcıları hep klasik yerleşmeler üzerinde durmuşlardır. 1909 / 1910 yıllarında A.M.Woodward ile birlikte inceleme gezisi yapan H.A. Ormerod, bölgede ilk kez prehistorik yerleşmeler üzerinde ayrıntılı olarak çalışmış, 1911 yılında da, Isparta da Senirce Höyük te kısa süreli bir kazıdan sonra yine orada Findos, Göndürle, Ağap gibi höyükleri tespit etmiştir. Kazı ve araştırmalar kısa sürmekle birlikte, Göller Bölgesi nde prehistorik kültürlerin varlığını ortaya koyması bakımından yankıları önemli olmuş, bu tarihten sonra, gerek bölgede ve gerekse bölge dışındaki benzer çalışmalarda gündeme gelmiştir. Bundan sonra Bölgede klasik çağ araştırmaları yanı sıra tarih öncesi yerleşmeler üzerinde de çalışılmaya başlanılmıştır. H.A.Ormerod dan sonra, I.Dünya Savaşı yıllarında ve özellikle mütareke sırasında (1914-1920 ) B.Pace başkanlığındaki İtalyan bilim adamları da sistematik bir araştırma yöntemi uygulamadan, yalnızca ana yollara yakın kesimleri araştırmışlardır. Bu arada, Yeşilova da Mancarlı, Dereköy ile Yarışlı Gölü kenarında ve Düver çevresinde isimlerini vermedikleri iki prehistorik yerleşmeye işaret etmektedirler. Bu son iki yerleşme bizim 1974 yılında buralarda incelediğimiz Çallıca Höyük ile Yağlıyurt Tepesi olmalı. Daha sonra Burdur yolu üzerinde, Yassıgüme köyündeki Kokar Pınar höyüğünü tespit ederler, (bugün Yassıgüme Höyük). B.Pace, höyüklerden topladığı keramikleri teknik, dekorasyon gibi ayırıcı özelliklerine göre üç tip altında toplar ve Girit kazılarında ele geçen keramiklerle karşılaştırma yaparak bölgede elde ettiği buluntuların Neolitik Çağa ait olduğunu düşünür. Bununla birlikte henüz Anadolu Prehistoryasının yeterince bilinmediği bir zamanda B.Pace nin bu yöndeki çalışmaları son derece önemlidir. Bölgede Klasik Çağ araştırmaları sürerken, prehistorya çalışmaları oldukça uzun bir aradan sonra, 1936 yılında Denizli-Burdur-Isparta demiryolu yapılırken Baradız (= Gümüşgün) güneyinde ortadan ikiye yarılan bir kum tepeciğinden, 1937 yılında bölgede coğrafya araştırmaları yapan H.Louis ile N.Çıtakoğlu tarafından toplanan mikrolitler, bu yöndeki çalışmalara biraz da olsa hız kazandırmıştır. Aşağıda işaret edeceğimiz gibi, Türk Tarih Kurumu nun desteği, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi nin katkılarıyla Ş.A.Kansu, M.Şenyürek ve İ.K.Kökten den oluşan ekip Kapalıin ve Baradız da kazı ve sondajlar yapmışlardır. Bu çalışmalar bölge kültür tarihinin aydınlatılmasında çok önemli bir aşama olmuştur.

I.BURDUR SEMPOZYUMU 699 Ayrıca, batıda Yortan ve sonra da Kusura kazılarında ele geçen buluntuların bölge höyüklerinden ve Senirce kazılarından çıkan keramiklerle karşılaştırılmaları, K.Bittel in bu yöndeki çalışmaları, Göller Bölgesi ndeki prehistorya çalışmalarına, tam olmasa da, bir zemin oluşturmuştur. Bu çalışmalardan sonra gerek K.Bittel ve gerekse T.Özgüç ün konuya eğilmesiyle, bölge, yerleşme ve höyükleriyle, kısmen de olsa, güncel hale gelmiştir. Güneybatı Anadolu ve özellikle Göller Bölgesi nde, 1951 1952 yılları arasında J.Mellaart sistematik olarak prehistorik yüzey araştırması yapmış ve yirmi beş kadar yeni yerleşme yeri tespit etmiştir. Burdur Lisesi Tarih öğretmeni İ.Şadi Balaban ın haber vermesiyle, 1956 yılında, Burdur un 25 km güney batısında yer alan Hacılar köyünün 1,5 km kadar batısında tespit edilen Hacılar höyüğü, J.Mellaart tarafından 1957 1960 yılları arasında dört sezon kazılmıştır. Hacılar, Anadolu prehistoryasının en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Şöyle ki, kazı ve araştırmalar sonucunda elde edilen sonuçlar, yalnızca Eski Anadolu tarihinin karanlık çağlarına ışık tutmakla kalmamış, Ön Asya ve çevre kültürlerle karşılaştırma yapılarak, o çağdaki Anadolu insanının adı geçen diğer kültürlere nazaran üstünlüğü ve yaratıcı özelliklerini ortaya çıkarmıştır. 1956 yılından itibaren bölgenin tarih ve arkeoloji araştırmalarında önemli bir açılım olmuştur. Bir taraftan, kültür tarihi yönünden önemli bir boyut kazandıran Hacılar kazıları sürerken, diğer taraftan da G.E.Bean, B. Levick gibi bilim insanlarının kapsamlı olarak klasik çağ ve epigrafi çalışmalarıyla birçok yerleşme yerinin lokalizasyonu yanı sıra, Hellenistik ve Roma tarihinin karanlıkta kalan bazı kısımları da aydınlatılmış oldu. J.Mellaart ın 1965 den itibaren Bölgeyi tümüyle terk etmesinden sonra bölge prehistoryasıyla ilgili arazi çalışmaları yok denecek kadar azalmış, kayda değer bir tespit yapılmamıştır. Ancak J.Birmingham ın bölgedeki çalışmaları bilinmekle birlikte, onun. bu konuda bir yayını olmamıştır. 1973 yılında yayınlanan Burdur İl Yıllığında S.S.Başar ın bölge haritasında Burdur da bilinen höyüklerin isimleriyle birlikte harita da yerleri işaret edilmiştir. Arkeolog Nesrin Özsait ile birlikte, Göller Bölgesinde, 1972 yılında çok kısa süre, 1974 yılında 30 gün süren kapsamlı bir araştırma yaptık. Eski bilinen yerleşmelerin yanı sıra, birçok yeni yerleşme yeri de saptadık. Bu arada, Hacılar ın çağdaşı olan Kuruçay Höyüğü, kültürleriyle birlikte, ayrıntılı olarak, 1976 yılında VIII. Türk Tarih Kongresi nde bilim dünyasına duyurduk. Böylece, Göller Bölgesinde otuz üç yıldır sürdürdüğümüz yüzey araştırmalarımız sırasında, Son Neolitık Çağdan Geç Roma Çağına kadar buluntular veren üç yüzden fazla yerleşme yeri tespit ettik. Bunlardan 30 tanesi Hacılar ın çağdaşıdır. Kuruçay ile Höyücek dışındaki bu höyüklerden Aziziye, Gölde, Düden, Çığırtkankaya, İlyas I, Başkuyu I, Çamur, Yenice, Seydiler, Karamusa, Karaaliler, Keçili, Kocapınar, Yazır, Salda, Yarım, Çavdır, Yassıgüme, Tefenni-Sazak, Çuvallı, Kanlıtepe, İncirdere gibi Son Neolitik - İlk Kalkolitik Çağ yerleşmelerinin çağdaşı olan bu yerleşmelerin hemen hepsini, ana özellikleriyle, yayınladık. Böylece Macaristan dan Yakındoğu ya kadar görülen boyalı çanak çömlek geleneğinin Anadolu daki merkezinin Göller Bölgesi olduğunu ortaya koyduk, (Yerleşmeler için Bkz. Harita: 1) 1978-1988 yılları arasında, R.Duru nun yaptığı Kuruçay Höyük kazılarında Hacılar da görülmeyen İlk Neolitik Safha da açığa çıkmıştır. R.Duru nun Höyücek (1989-1992) ve Bademağacı kazıları da bölgenin kültür tarihini aydınlatacak bilgiler vermiştir. Tarih öncesi yerleşmeler yanı sıra bölgenin M.Ö. II bin yılı, Demir Çağı, Helenistik ve Roma öncesi buluntular veren yerleşmeler tespit ettik. Bunlardan bazıları yapı kalıntıları, teras duvarları, sur ve mezarları ve çanak çömleği ile Hellenistik ve Roma Çağı yerleşmeleridir. Yazıtlarda adını bulamadığımız bu kentlerin lokalizasyonu ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir. Bunların yanı sıra bölgedeki yerel kültlerle ilgili çalışmalar da yaptık. Bölgede halen devam eden araştırmalarımızda elliden fazla yazıt, yirmi beş kaya mezarı, sekiz in, on kadar tümülüs, dört mil taşı, iki antik yol kalıntısı, yazıtlı yazıtsız otuz stel, kaya kabartmaları ve kutsal alan bulduk. Seyyah araştırıcıların, esas olarak 19. yüzyılın başlarından itibaren yaptıkları çalışmalarla bölgede azımsanmayacak bir kültürel hamle yaptıklarını, birçok yönüyle bölgenin arkeoloji ve tarihinin aydınlatılmasına olan önemli katkılarına yukarıda işaret ettik. Görüldüğü gibi, bu katkılar 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başlarından itibaren tümüyle bilimsel boyutlara ulaşmış ve yapılan çalışmalar oranında, bölge kültür tarihi çok önemli ölçüde aydınlatılmıştır. Bölgede son yıllarda D. French, A.S.Hall, S.Mitchell, M.Waelkens, daha sonra da B.İplikçioğlu, A.V.Çelgin, G.Çelgin, J.Coulton, Th.Corsten, İ.Delemen kendi alanlarında çalışmalarını sürdürmüşlerdir.

700 I.BURDUR SEMPOZYUMU S.Mitchell 1982 yılında başladığı Pisidya araştırmalarında kaynaklarda geçen bazı şehirleri, örneğin Taşkapı ya Typallion u?, Sandal Asar a Sandalion u. lokalize etmiştir. M.Waelkens, 1982 yılında, S.Mitchell ile başladığı Pisidya araştırmalarını, 1990 yılından itibaren Sagalassos ve territorium u üzerinde yoğunlaştırmıştır. Yukarıda işaret ettiklerimizin dışında bölgede geniş aralıklarla da olsa, kazılar yapılmıştır.1970 yılında J.İnan Bucak İlçesi Çamlık Köyü nde, Kremna da, Altınyayla da Bubon antik kentinde kazılar yapmışlardır. Burdur Müze Müdürlüğü adına Müze Müdürleri K. Dörtlük, Uylupınar nekropolü nde, S.S.Başar Gölhisar da, Hacı Ali Ekinci, Yakaköy de Kurna Höyük, Harmankaya da Manca Tümülüsü, Gölhisar Kazıları, Bubon ve Bademli Üç Tepeler Tümülüs kazılarını yapmışlardır. Burada ana çizgileriyle bölge tarihinin akışı içinde, esas olarak Burdur İli sınırları içinde yapılan kazı ve araştırmalarla gün ışığına çıkan kültürel verileri öne çıkararak, Burdur un eskiçağdaki tarih ve arkeolojisini vermeye çalışacağız. Bilindiği gibi, ne Pisidya bir krallık, ne de Burdur. Bu bakımdan kopukluklar olsa da genel tarihin içinde ve halkaları birleştirerek kronolojik olarak konuya bütünlük kazandırmaya çalışacağız. Üst Paleolitik Safha Burdur ve çevresinin büyük bir kısmının sistematik olarak araştırıldığını söyleyebiliriz. Bugüne kadarki araştırmalarda Paleolitik Çağın (=Yontma taş) Alt ve Orta safhalarına rastlanılmamıştır. Bununla birlikte, yukarıda işaret ettiğimiz gibi, Sagalassos kazı ekibinin Ağlasun çevresinde yaptığı yüzey araştırmalarında Üst Paleolitik safhaya M.Ö. 40.000 12.000) ait buluntular ele geçmiştir. Bu durumda Kapalin kazılarında gün ışığına çıkarılan Paleolitik yerleşmenin tek bir merkezde değil de daha yaygın olduğu da kanıtlanmıştır. Böylece Burdur da Üst Paleolitik, Epipaleolitik safhalardan günümüze kadar olan tarihi süreç içerisinde kültür boşlukları bulunmakla birlikte, yine de bir devamlılığın olduğu izlenebilmektedir. Bölgede yapılan kazı ve araştırmalar, uygun coğrafi şartları olan Göller Bölgesi nin Prehistorik Çağların erken dönemlerinden itibaren yerleşmeye sahne olduğunu ortaya çıkarmıştır. Elimizdeki verilere göre, bölgenin yerleşme tarihinin alt sınırı Paleolitik Çağın Üst safhasına kadar çıkmaktadır. Bu evreyi kanıtlayan buluntular 1944 yılında Ş.A.Kansu, M.Şenyürek ve İ.K.Kökten den oluşan ekibin, Isparta nın Burdur dan uzak olmayan Senirce-Bozanönü doğal kayalıklarından Kapalıin Mağarası nda yaptıkları kazı ve sondajlarla ele geçmiştir. Yine bu ekip, Denizli-Isparta demiryolu yapılırken 1936 yılında ortaya çıkan ve Burdur Gölü nün kuzeydoğu kıyısından uzak olmayan Baradız da (bugün Gümüşgün) bir kum tepeciğinde 1944 yılında yaptıkları kazıda, Mezolitik Çağa ait olduğunu söyledikleri mikrolitler bulmuşlardır. Akabinde 1944 yılında, Isparta, Burdur araştırmalarını destekleyen Türk Tarih Kurumu, Ş.A.Kansu başkanlığında, M.Şenyürek, İ.K.Kökten den oluşan ekibin Senirce-Bozanönü doğal mağaralarından Kapalıin de yaptıkları kazı ve sondajlarla Üst Paleolitiğin Aurignacien safhasına ait aletler tespit etmişlerdir. Elde edilen bu sonuç, Göller Bölgesi prehistoryası yanı sıra, Anadolu prehistoryası için de son derece önemliydi. Zira o yıllarda Anadolu da bu devri gösteren başka bir merkez tanınmamaktaydı. Yine ekip üyeleri, yukarıda işaret ettiğimiz Baradız da yaptıkları kazıda, tespit ettiklerini söyledikleri üç seviyeden sonuncusunu Mezolitik Çağ a tarihlemişlerdir. Ekip üyeleri ayrıca, Burdur-Isparta arasında, Burdur Gölü nün doğusunda yüzey araştırmaları yaparlar. Kazı ekibinden İ.Kılıç Kökten, Burdur Merkez de İstasyon höyüğü tespit eder. Antalya yöresinde Enver Bostancı nın yaptığı Beldibi ve Belbaşı kazılarında ele geçen Mezolitik çağ buluntularından sonra, Baradız ın daha geç bir safhaya, Epipaleolitik döneme ait olduğu düşünülmüştür. Ama bu yöndeki araştırmaların eksikliği nedeniyle, tatmin edici bir cevap da bulunamamıştı. Bu araştırmalardan yaklaşık elli yıl sonra bölgenin Üst Paleolitik safhada ve onu izleyen zaman dilimi içinde yerleşmeye sahne olduğu, Ağlasun İlçesi ve çevresinde yapılan yüzey araştırmalarıyla tespit edilen konaklama yerlerinden ele geçen buluntularla kanıtlanmıştır. Sagalassos da M.Waelkens başkanlığında 1993 de başlayan kazılar sürdürülürken, ekibin bir kısmı da Sagalassos Territorium u olarak geniş bir bölgede fiziki coğrafya, flora, fauna yönünden olduğu kadar, tarih ve arkeoloji yönünden de kapsamlı araştırmalar yaptılar. Bu araştırmalar sonucunda Burdur da Epipaleolitik buluntu veren iki merkez tespit edilmiştir. 1995 yılında, Ağlasun un 11 km doğusunda Dereköy de tespit edilen Karain Mağarası nda 1997 yılında Burdur Müze Müdürlüğü ve Sagalassos ekibi tarafından kazı yapıldı ve Epipaleolitik Safhaya ait taş aletler yanı sıra, Kalkolitik ve Geç Roma keramikleri bulundu. İkinci buluntu yeri, Sagalassos un 20 km kadar güneydoğusunda, Harmancık Köyü nün kuzeyinde Sandal Asar dır (=Sandalion). Burada tepe yamacında, açılan kaçak kazı çukurunda Epipaleolitik e tarihlenen taş aletler yanı sıra, Son Neolitik, Kalkolitik ve İlk Tunç Çağa tarihlenen keramikler de bulunmuştur.

I.BURDUR SEMPOZYUMU 701 Neolitik Çağ (M.Ö. 9000 / 8500 5400) Hacılar stratigrafisinde dokuz ana tabaka tespit edilmiştir. Hacılar da üstten alta doğru İlk Kalkolitik, Son Neolitik ve tam araştırılamamakla birlikte, höyüğün güneybatısında Akeramik (çanak-çömleksiz) Neolitik kültür evreleri tespit edilmiştir. Bunlardan ana toprak üzerinde ortaya çıkarılan Akeramik safha (1-7) yedi tabaka göstermektedir ve buluntularına göre de yaklaşık M.Ö.7000 e tarihlendirilmiştir. J.Mellaart ın ifadesine göre, Akeramik merkez terk edildikten sonra, Hacılar höyüğü yaklaşık olarak bin yıllık bir zaman içinde yeni bir yerleşmeye sahne olmamıştır, yani hiatus = kültür boşluğu vardır. Daha sonra Hacılar a Akeramik safhaya göre, uygarlıkta ileri bir düzeyde bulunan bir topluluk yerleşmiştir ki bu yeni gelenler Hacılar Son Neolitiğin ( IX-VI ) sahipleridir. Mellaart a göre, bunlar Kızılkaya-Bademağacı Höyük ten gelmiş olmalılar. Bu görüş, araştırmaların azlığı ve bulunan çağdaş yerleşmelerin fazla olmamasından dolayı, çok fazla uzak olmasına rağmen, o gün için ileri sürülebilirdi. Ama bugün artık onu şüpheyle karşılamak gerekir. Bugün Bademağacı kazılarında, İlk Neolitik Çağ tabakaları gün ışığına çıkarılmıştır. Ama Akeramik safha bulunmamıştır. Bu bakımdan, Hacılar ın hemen yakın çevresinde, yüzeyinde İlk Neolitik Çağ buluntusu veren Gölde, Keçili, İlyas I, Düden ve Çamur Höyük, gibi yerleşmelerin sakinleri pekâlâ Hacılar a gelip yerleşmiş olabilirler. Bu sorunu da Keçili ve özellikle de Gölde kazıları aydınlatabilir. Hacılar Son Neolitik evrenin sonu olan VI. kat bir yangınla tahrip edilmiştir (yaklaşık M.Ö. 5600 yılları). Höyükte, bu tahribatı gösteren kalın bir yangın tabakasından sonra, İlk Kalkolitik Çağa ( V-Id ) ait yerleşmeler tespit edilmiştir. Mellaart a göre, Hacılar yaklaşık olarak M.Ö. 5000 yıllarında terkedilmiş ve bir daha yerleşme olmamıştır. Kalkolitik Çağ (=Taş-Bakır): Geçiş Çağı (M.Ö.5400-3300 / 3000) Taş Çağı ndan Maden Çağı na geçiş dönemidir. Neolitik Çağda yerleşik hayata geçen toplumlar üretim ve çanak çömlek yapımında büyük hamle yapmışlardı. Şimdi insanlar daha büyük bir hamle yaparak madeni kullanmaya başlamıştır. Artık maden cevherden elde edilmiştir. Bunun yanı sıra taş aletlerin kullanımı da sürmüştür. Kalkolitik Çağ, uygarlık tarihi açısından bir ileri üretici çağ olarak nitelendirilir. Neolitik Çağ kültürüne oranla daha geniş bir alana yayıldığı izlenebilmektedir. Bunda da yaşama şartlarının düzelmesi sonucu insan ömrünün uzaması ve nüfusun artmasının rolü olmuştur. Avcılığa oranla tarımın öncelik kazandığı, yerleşmelerin etrafının surlarla çevrili olduğu Kalkolitik Çağ kendi içindeki kültürel gelişmelere göre İlk, Orta ve Son olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Genelde tespit edilen Kalkolitik Çağ yerleşmelerinin önemli bir kısmı Neolitik Çağ yerleşmeleri üzerindedir. Burdur da da bu durum izlenmektedir. Hacılar ın Id - V tabakaları, Kuruçay ın 3-10 yapı katları Kalkolitik Çağ buluntuları vermektedir. J.Mellaart, İlk Kalkolitik Çağ da, M.Ö. 5000 yıllarında terk edilmesinden sonra (Id tabakası), Hacılar Höyüğünde bir daha yerleşmenin olmadığına işaret etmiştir. Hacılar yerleşmesinin 1,5 km. kadar kuzeyinde bir höyük daha vardır. Hacılar II olarak verilen höyüğün yüzeyinde Son Kalkolitik Çağ buluntularının olması Hacılar ın terk edilmesinden bir süre sonra buranın iskân edilmiş olduğunu düşündürmektedir. Ancak, Hacılar Id tabakası buluntularıyla, II. Hacılar höyüğü buluntuları arasında, teknik ve form yönünden görülen farklılıklar sebebiyle, buraya, Hacılar Id nin hemen tahribinden sonra yerleşilmediği, ancak belirli zaman aralığından sonra Hacılar II nin iskân edildiği anlaşılmaktadır. Aslında bölge kültürünü de yakından ilgilendiren bu sorun, bölgede yapılan kazılara rağmen henüz açıklık kazanamamıştır. Aynı şekilde yine Hacılar I kültürünün Id tabakasında sona ermesinden sonraki devre ile, Beycesultan ın Son Kalkolitik Çağ a tarihlenen XL. tabakası arasında bir kültür boşluğu olduğu anlaşılmıştır. Aynı şekilde, Kuruçay Höyük İlk Kalkolitik Çağ son tabakası olan 7. tabaka buluntuları ile, hemen onun üzerindeki Son Kalkolitik 6 A tabakası buluntuları arasında, yine form ve teknik bakımından farklılıklar görülmüştür. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, Kuruçay Höyük kazı sonuçları da ( Son Kalkolitik: 3, 3A; 4-6, 6A) bu kültür boşluğunu ancak kısmen kapatabilmiştir. J.Mellaart, Hacılar kazıları sırasında bölgede yaptığı yüzey araştırmasında Hacılar ın çağdaşı olarak iki yerleşmeyi ( Yeşilova-Dereköy ve Bucak ) verir. Bunlardan birincisi B.Pace tarafından bulunan ve onun Girit kazılarından ele geçen buluntulara göre Neolitik çağa tarihlendirdiği Dereköy höyüktür. İkincisi J.Mellaart tarafından Bucak İlçesi nde bulunan Bucakkahve adıyla verilen olmalıdır. Bu kesimi 1974 yılından beri, aralıklarla, araştırdık. Sonunda, Bucakkahve ve Bucak Höyük olarak verilen yere, 1985 ve 1991 yılı yayınlarımızda da değinildiği gibi, Bucak lıların Höyücek dediğini öğrendik. Burdur da tespit ettiğimiz yirmi kadar yerleşmenin yüzeyinde, tarım ve kaçak kazılar nedeniyle, Neolitik ve Kalkolitik Çağ buluntuları iç içe bulunmaktadır. Ayrıca bölgede Karaçal, Körkuyu, Mürseller- Bademli, Tefenni, Yazır, Gebren, Hasanpaşa, Kağılcık gibi otuz iki yerleşme de Son Kalkolitik Çağ buluntusu vermektedir.

702 I.BURDUR SEMPOZYUMU Tunç Çağı ( M.Ö.3200 / 3000 1190) Anadolu tarihinin en önemli safhalarından biri olan Tunç Çağı, farklı kültür özelliklerinden dolayı İlk, Orta ve Son Tunç olmak üzere, üç ana grupta toplanmaktadır. Göller Bölgesinde 1954 yılına gelinceye kadar prehistorik bulgu ve bilgiler çok sınırlıydı. Sistematik bir kazı da yapılmadığı için, buluntu sayısı artmadığı gibi, karşılaştırma olanağı da ortadan kalkıyordu. Anadolu nun Batı ve Orta bölgelerinden elde edilen buluntuların tip ya da form bakımından, Göller Bölgesi buluntularıyla birçok noktada benzerlikleri vardı. Böylece, incelemede kolaylık sağlanması ve buluntuların Anadolu kültür tarihindeki gerçek yerini bulabilmesi için mevcut malzemenin geliş yerleriyle ilgili birkaç kültür havzasına ayrılarak incelemesi yapıldı. Burada Göller Bölgesi kesimindeki yerleşmeler Frigya- Pisidya grubu içine alınmıştır. Dereköy I, Dereköy II, Mancarlı, Yassıgüme, İstasyon Höyük dışındakiler bilinmediğinden, karşılaştırma, kazısı yapılan Senirce ve Isparta nın diğer kesimlerinde Göndürle, Findos, Ağap gibi az sayıdaki yerleşmelerden gelen yüzey buluntuları ile, bölge dışında kazısı yapılan Kusura, Yortan ve Troia gibi yerleşmelerden elde edilen buluntular arasında yapılıyordu. J.Mellaart ın 1951 1952 yıllarındaki araştırma sonuçlarının 1954 yılındaki yayınından sonra bakışlar önemli ölçüde Burdur üzerinde toplandı. Bu, J.Mellaart ın Hacılar Höyük kazıları sırasında ve sonrasında yaptığı araştırma ve yayınlarla boyut kazandı. Yapılan araştırmalara göre, İlk Tunç Çağın, genellikle ikinci safhasında ( İTÇ 2 = M.Ö.2600 2300 ), Anadolu nun tüm bölgelerinde olduğu gibi, Göller Bölgesi nin de yoğun bir yerleşmeye sahne olduğu izlenmiştir. Anadolu nun farklı bölgelerinde, bu çağı temsil eden yerleşme yerlerinden ele geçen altın, gümüş, elektron gibi kıymetli madenlerden yapılmış takı ve benzeri buluntulardan, bu safhada parlak bir dönemin yaşandığı anlaşılmaktadır. Anadolu nun kazısı yapılan, surla çevrili yerleşmelerden biri olan Troia II, ele geçen zengin buluntularıyla bu çağın ihtişamını gösteren örneklerden biridir. Göller Bölgesi yüzey araştırmalarında bu çağı temsil eden 125 yerleşme yeri tespit edilmiştir. Burdur da İTÇ 2 safhasını veren yerleşme yerlerinden hiçbiri sistematik olarak kazılmadığı için buradaki durumu tam olarak anlayamıyoruz. Bunlardan Yassıgüme, Dereköy I, Yazır, Güney, Mancarlı, Gebrem, Gençali, Kozluca, Yarıköy, Pınarbaşı, Çamur, Hasanpaşa, Mürseller, Çavdır, İstasyon, Kuzköy, Karamusa, Seydiler, Aziziye İlyas II gibi otuz beş höyük Burdur il sınırları içindedir. ( Bkz. Harita: 2). İlk Tunç 3 Safhası ( M.Ö.2300-1900/1800) Anadolu nun maden, orman ve değişik türde hayvanlar gibi doğal zenginlikleri yanında, şehir krallıklarının da ünleri Mezopotamya ya ulaşmıştı. Akad kralları I.Sargon (=Şarrukin M.Ö.2340 2284) ve torunu Naramsin e ( M.Ö.226O 2223) ait yazılı belgelerde Anadolu da kendilerine karşı 17 şehir kralının birleşmesiyle kurulan koalisyona karşı savaştıkları yazılmıştır. Böylece Akad yazılı belgeleriyle Ön Tarih Çağlarına (Protohistorya) giren Anadolu nun aynı zamanda şehir krallıklarına bölünmüş politik yapısı, yazılı kaynaklarca da doğrulanmış oluyordu. Bu safhada Troia V in çok geliştiği, Batı ve Orta Anadolu dan Tarsus a kadar olan bölgelerin Troia V ile kültürel ve ticari ilişki içinde olduğu izlenebilmiştir. Göller Bölgesi nde İTÇ 2 nin tümüyle aksine, İTÇ 3 de yerleşme sayısında çok büyük bir azalma olmuştur. Burdur kesiminde yüzey buluntularına dayanarak, ancak, Mancarlı, Gebrem, Gençali, Yarı, Ferizli, Tefenni, Pınarbaşı gibi birkaç höyükte İTÇ 3 safhasında yerleşildiğini görebiliyoruz. İTÇ2 ye göre bu büyük azalmanın ana sebebinin ne olduğunu bazı varsayımların ötesinde kesin olarak bilemiyoruz. Bir istilamı, salgın hastalık ya da bir doğal afet mi? Bilemiyoruz. İTÇ 3 sonu ve Orta Tunç Çağı başlarında, yaklaşık iki yüz yıllık bir dönemi kapsayan, Asur Ticaret Kolonileri yle Anadolu ya yazı gelmiştir. Böylece, Orta Tunç Çağı başlarında Anadolu tarih çağlarına girmiş oldu. Orta Tunç Çağı (M.Ö. 1900/1800 1500/1450) Yukarıda görüldüğü gibi, Akad yazılı belgelerinden İlk Tunç 3 safhasında, küçük şehir krallıklarının varlığını biliyoruz. İşte bu bölünmüşlüğün içinden Asur Koloni Çağı ve ondan bir süre sonra da, M.Ö. 1670/1650 lerde, esas olarak, Orta Anadolu da, Kızılırmak kavsinde, ilk büyük siyasi organizasyon olan Hitit Devleti nin kurulduğunu görüyoruz. (Eski Hitit Devleti). Merkeziyetçi olmayan bir siyasi yapıya sahip olan Hititler, komşuları olan şehir krallıklarını egemenlikleri altına alarak topraklarını genişletmişlerdi. Orta Tunç Çağı nda, bölgedeki yerleşme sayısında az da olsa bir artış izlenmiştir. Burdur yöresinde Güney, Mancarlı, Dereköy II, Gençali, Tefenni, Karaali, Şeref gibi höyüklerde bu çağa ait buluntular ele geçmiştir. Son Tunç Çağı ( 1500 / 1450 1190 ) Bu çağda da Anadolu nun çok büyük bir kısmının Hititler in egemenlikleri altında olduğunu biliyoruz. Eski Hitit Devletinin kuruluşundan Büyük İmparatorluğun yıkılışına kadar (M.Ö.1650-1190) geçen süre içinde Hititler in en büyük düşmanı, kuzeydeki Kaşkalar dışında, Arzawalılar olmuştur. Geniş anlamda Arzawa nın bir

I.BURDUR SEMPOZYUMU 703 konfederasyon olduğu ve kaynaklardan bu konfederasyon üyelerinin Arzawa, Hapalla, Mira Kuvaliya, Seha Nehri Memleketi ve Appavia, Viluşa, Zipaşla ve Harriati Dağlık memleketleri olduğunu öğreniyoruz. Özetle bu memleketlerin her birinin üzerinde birçok ayrı görüşler mevcuttur. Günümüze kadar da bunlara ait çok az buluntu ele geçmiştir. Biz, yıllardan beri bölgede yaptığımız araştırmada bazı II bin yerleşmeleri bulmakla birlikte, bu yönde fazla bir ilerleme kaydedemedik. En azından bu kadar organize edilmiş kuvvetlerle güçlü Hitit Devletlerine dayanan, karşı koyan Arzawalıların bugüne kadar arşivleri ya da onlara karşı koyabilecek büyük bir yerleşme merkezlerinin bulunması gerekirdi. Burada filolojik bilgileri arkeolojik buluntular istendiği ölçüde desteklememiştir. Bunda, ilgili dönemlerin kazılmamış olmasının da payının büyük olduğu düşüncesindeyiz. 1986 yılında Boğazköy de bulunan çivi yazılı bronz tablet, bir yönden Hitit siyasi bölgeleri hakkında bilgi verirken, diğer yönden de Hitit kralı IV. Tuthalya (M.Ö. 1250-1220) Çağında Tarhuntaşşa krallığı sınırlarının güneyde Kastariya Nehrine (Kestros=bugün Aksu) ve onun kıyısındaki Parkha (Perge= bugün Murtuna) kentine kadar uzandığı hakkında bilgi de vermektedir. Bu durumda Hititlerin egemenlik alanına Pamfilya nın büyük bir bölümünün girdiğini anlaşılmaktadır. Pamfilya nın kuzeyindeki Pisidya nın da aynı şekilde Hitit egemenlik alanı içinde bulunmuş olması gerekmektedir. Buna karşılık, Antalya da Perge ve Bademağacı kazılarından çıkan M.Ö. II. bin yılı buluntuları dışında arkeolojik kanıt çok sınırlıdır. Bu yönde elde edilen bulgular Hitit siyasi tarihiyle bir paralellik göstermemektedir. Kuzeyden Kaşkalar, güneybatı ve güneyden Arzawalılarla mücadele eden Hitit İmparatorluğu hayli yıpranır. Sonra da, Deniz kavimleri Ege göçleriyle iyice zayıflayan Hitit İmparatorluğu Frigler tarafından M.Ö.1190 yılında yıkılır. Burdur da M.Ö. II bin buluntusu veren höyüklerde sistematik bir kazı yapılmadığından, aynı zamanda Son Tunç Çağı olarak bilinen süreci sona erdiren bu tahrip katlarını belirlemek olanağı da olamamıştır. Yalnız yüzey araştırmalarımızda, Dereköy I ve II, Mancarlı, Yeşilova-Gençali, Gebrem, Yarıköy, Düver, Pınarbaşı, Çavdır, Şeref ve Tefenni höyük gibi bazı merkezlerden gelen buluntuların dışında, Burdur da bu çağa ait buluntu ele geçmemiştir. Demir Çağı( M.Ö.1190 330) Hitit İmparatorluğunun tarihe karışmasıyla Anadolu da başlayan Demir Çağı farklı kültür özelliklerinden dolayı İlk, Orta ve Son Demir Çağı olmak üzere üç safhada incelenmektedir. Hitit İmparatorluğu nun yıkılmasıyla sona eren Son Tunç Çağı ile başlayan İlk Demir Çağı nın ilk safhasında, Eski Anadolu nun birçok bölgesinde olduğu gibi, Göller Bölgesi tarihi de, Ege göçlerinden Anadolu da Pers egemenliğinin ortalarına kadar karanlıklarla doludur. Ancak, İlk Demir Çağı ortalarından itibaren bölgenin batı kesiminde, az da olsa, yine, Yarışlı-Adatepe, Fuğla, Eğneş, Uylupınar, Çebiş II, Şeref, Kozluca ve Çamur gibi eski yerleşmelerin üzerinde ya da eteklerinde yerleşildiğini izledik. Anadolu da ancak M.Ö.8.yüzyılda bir devlet olarak ortaya çıkan Frigler in, güneyde egemenlik alanlarının Yarışlı Gölünün doğusunda yer alan Büyükada Tepe de ele geçen pişmiş topraktan boyalı kaplama levhaları yardımıyla, Pisidya nın batı kesimine kadar ulaştığını anlamaktayız. Bu levhalardan başka, Yarışlı Gölü ile Düver arasında Frig keramiğinin de bulunması ve göl içindeki küçük adada Frig yerleşmesinin tespiti, yine burada Frig kültür etkisini yansıtan bir kaya mezarının bulunması, bu kesimde zayıf olmayan bir yerleşmenin varlığını kanıtlamaktadır. Bölgedeki yayılma sınırını kesin olarak tespit edemediğimiz Frigler in, Göller Bölgesi ndeki etnik toplumlarla ne gibi ilişkilerinin bulunduğunu da bilemiyoruz. M.Ö. 696 veya 676 tarihlerinde Frig devletini yıkan Lidyalılar, Batı Anadolu da Merkezi Sardeis (Sart) olan büyük bir devlet kurmuşlardır. Bu devletin Mermnadlar Sülalesi (M.Ö.687 547) krallarından Alyattes sonra da Kroisos (561/560 547/46) zamanında en geniş sınırlara ulaştığını biliyoruz. Herodotos (I, 28), Kroisos un (= Krezüs) Likya ve Kilikyalılar dışında, Halys in (Kızılırmak) batısında yer alan bütün kavimleri egemenliği altına aldığını yazmaktadır. Şimdilik elimizde bu kaynaktan başka, Pisidya da Lidya egemenliğine işaret edecek fazla arkeolojik bir kanıt bulunmamaktadır. Biz Burdur un Ürkütlü köyü sınırları içinde yer alan Şeref Höyüğü (daha sonra açıklayacağımız Roma kolonisi Comama) 1974 yılından beri aralıklarla ziyaret ettik. Kapsamlı olarak 1996 yılında yayınladığımız Şeref Höyük yüzeyinde, Son Kalkolitik, İTÇ 3, Orta Tunç ve İlk Demir Çağı sonlarından Son Demir Çağı bitimine kadar olan süre içinde, çok az kesinti ile, bir süreklilik gösteren kültür verileri elde ettik. Şeref Höyük de Lidya keramikleri de bulduk. Göller bölgesinin güneybatısında, Korkuteli ndeki Dikmen Gediği vasıtasıyla kuzeybatı Pisidya ya, Yenice Boğazı ile Pamfilya ya, Hangediği ya da Kargalık Boğazı ile Likya ya açılan geçitlere en kestirmeden bağlanan yolların üzerinde yer alan Şeref Höyük teki Lidya keramikleri (Lydion ve mermeroid) bizi burada Lidya egemenliği, Lidya kültürel etkisiyle yapıldığı ya da ticari yollardan geldiği gibi varsayımlara iter. Burası bir ticaret merkezimiydi? Bütün bunlara cevap bulmak çok zordur. Ancak bu soruna Şeref Höyük te yapılacak kazı ve sondajlar ışık tutacaktır.

704 I.BURDUR SEMPOZYUMU Pers İmparatorluğu Dönemi Kuvvetli bir devlet kuran Persler M.Ö.547/546 yıllarında Lidya kralı Kroisos u yenerek Ege sahiline kadar tüm Küçük Asya topraklarının sahibi olmuşlardır. Persler idari geleneklerine uygun olarak, Anadolu yu da vergi bölgelerine (nomos-satraplık) ayırmışlardır. Herodotos tan (III 90) Aiolya, İyonya, Kayra, Likya, Pamfilya ve Milyaslıların 400 gümüş talentlik birlikte ödediklerini ve birinci satraplığı oluşturduklarını öğreniyoruz. Bundan, Pisidya nın batı parçası olan Milyas ın I. Satraplığa dâhil olduğu görülüyor. Hytennia eğer Etenna ve çevresi ise, o da II. Satraplığa dâhildi ve Misya, Lidya, Kabalya ile birlikte 500 talent vergi ödüyorlardı. Burada, görüldüğü gibi, Herodotos ta Pisidya nın adı geçmiyor. Pisidya adı ilk kez Ksenophon un Anabasis (I, 11) ve daha sonra da Hellenika (III, 1, 13) isimli eserlerinde M.Ö. 5. yüzyılın sonundaki olaylarla ilgili olarak geçmektedir. Burada Batı Anadolu satrabı Genç Kyros un ağabeyi Pers kralı II. Artakserkses e (405-359) karşı yapacağı seferin hazırlıkları söz konusu edilmektedir. Ksenophon dan (Anabasis I,11) öğrendiğimize göre, Genç Kyros, bu büyük seferin gerçek sebebini gizlemek ve savaş hazırlıklarını yasal göstermek için, bu esnada Frigya ya yağma akınlarını yapan Pisidyalılar a karşı ceza seferi düzenleyeceğini bildirmişti. Kaynaklardan öğrendiğimize göre Pisidyalılar hemen her dönemde Pers yönetimine karşı koymaya hazırlanan güçlere destek vermişlerdir. Ancak satrap ayaklanması sırasında, Aspendos ve Side gibi Pamfilya şehirleriyle birlikte Selge ve Güney Pisidya şehirlerinin Pers kralı nın yanında mücadele ettiklerini biliyoruz. Görüldüğü gibi, antik kaynaklarda, sınırlı da olsa, bilgiler bulunmakla birlikte, Burdur kesiminde bugüne kadar yapılan araştırmalarda Perslere ait herhangi bir arkeolojik bulguya rastlamadık. Büyük İskender Devri M.Ö. 334 yılında Küçük Asya ya geçen Makedonya kralı Büyük İskender, Granikos Savaşı nda Pers satraplarını yendikten sonra, kısa süre içinde tüm Batı ve Güney Küçük Asya şehirlerini zapt eder ve M.Ö. 333 yılında Pamfilya ya gelir. Burada Perge, Aspendos ve Side yi kendisine bağladıktan sonra bu bölgeleri Likya- Pamfilya satraplığı altında bir araya getirir. İskender, buraya satrap olarak donanma komutanlarından Nearkhos u atamıştır. Zapt edilecek Pisidya da bu satraplığa dâhil olacaktı. Böylece O, Pisidya nın engebeli arazisini aşıp Frigya ya gitmek niyetindeydi. Fakat Milyas ve Frigya ya geçit veren Yenice Boğazı nın Termessos lular tarafından kapatıldığını gördü. Ona karşı koyan Termessos şehrini kuşattıysa da, çok zaman kaybedeceği düşüncesiyle bu işten vazgeçti. O nun Pisidya daki harekâtını desteklediklerini bildiren Selge şehrinin elçileri ona dostluklarını sundular. Kuzeye doğru yürüyüşüne devam eden İskender i Sagalassos önünde buluyoruz. Kaynaklarda onun hangi yolu izlediği ve hangi yerleşmelerle temas ettiği konusunda hiçbir bilgi yoktur. Yalnız Arrianos (Anabasis I, 28, 2-8) Sagalassos un kuşatılması ve alınmasıyla ilgili olarak ayrıntılı bilgi vermiştir. Arrianos, şehrin zaptından sonra İskender in Pisidyalılar ın geri kalanlarına karşı sefere çıktığını, onların kalelerinden bir kısmını zorla, bir kısmını uzlaşma ile ele geçirdiğini, sonra da Askania Gölü (Burdur Gölü) yanından Frigya ya doğru yürüdüğünü yazmaktadır. Arrianos ayrıca, yerlilerin Burdur Gölü nden tuz ihtiyaçlarını karşıladıklarını da kaydeder. İskender in ölümünden sonra (M.Ö. 323) onun halefleri arasında idari yönden olan paylaşmada, kaynak yetersizliğinden Pisidya hakkında bilgi edinemiyoruz. Likya ve Pamfilya, Büyük Frigya satrabı Antigonos a verildiğine göre, en azından bölgenin batısının bu satrabın idaresi altına girdiğini düşünüyoruz. M.Ö. 323 yılından sonra, İskender in ardılları arasında büyük bir iktidar mücadelesi başlamıştır. Pisidya da Kretopolis ve Termessos önlerinde geçen mücadele bir süre için Antigonos lehine gelişti. Fakat M.Ö.301 yılında İskender in generallerinden Antigonos a karşı birleşen Seleukos ve Lysimakhos arasında yapılan İpsos savaşı, Antigonos un ölümüyle sonuçlandı. Savaş sonrasında yapılan paylaşımda, Ege Denizi nden Toros Dağları na kadar olan Küçük Asya topraklarını Lysimakhos aldı. Kaynaklarda herhangi bir bilgi bulamıyoruz, fakat bu son duruma göre, Pisidya da Lysimakhos a ait olan topraklar içinde yer almıştır. Lysimakhos un hatalı tutumu devletini temellerinden sarsmış, sonunda M.Ö. 281 yılında Seleukos Nikator ile yaptığı Kurupedion savaşı, onun yenilgisi ve ölümüyle sonuçlanmıştır. Böylece Ege Denizinden Hindistan a kadar olan topraklarda Seleukos krallığının egemen olduğunu görüyoruz. Lysimakhos un egemen olduğu süre içinde, kaynaklarda Termessos ve Selge dışında diğer Pisidya şehirleriyle ilgili fazla bir bilgi yoktur. Bu konuda yazıt ve sikkeler de yardımcı olamamaktadır.

I.BURDUR SEMPOZYUMU 705 Pisidya, görünüşte, M.Ö. 281 yılından 188 yılına kadar Seleukos krallığının idaresi altındaydı. Kurupedion Savaşı ndan sonra gücünü koruyamayan Seleukoslar ın geniş toprakları üzerinde Pergamon, Bitinya, Pontos gibi ulusal krallıklar kurulmuştur. Bu dönem Küçük Asya tarihinin en karışık dönemlerinden biridir. Bir taraftan Galat boyları, diğer taraftan Bergama krallığı ve taht kavgaları içinde olmasına rağmen mevcudu korumak kaygısında olan Seleukos kralları arasında mücadele sürmüştür. Seleukos kralı III. Antiokhos, devletinin birliğini sağlamaya, geçmişte krallığına ait olan toprakları almaya çalışınca, karşısında Pergamon krallığı, Rodos ve onların güçlü müttefiki olan Roma yı buldu. Sonuçta, M.Ö. 190 yılında Magnesia da (Manisa) yapılan savaş Seleukos ların yenilgisiyle sonuçlandı. Böylece, Magnesia Savaşı ile Apameia Barışı arasındaki ateşkes dönemi, M.Ö. 189 yılı Roma konsülü Gn. Manlius Vulso nun, tarihe Galat Seferi olarak geçen, aslında ise bir nevi talan harekâtıdır. Romalılar, müttefiklerine bırakacakları topraklar üzerinde yer alan önemli şehirlerle, belirli miktarlarda para ve erzak alarak doğrudan yaptığı anlaşmalarla bir dengeleme siyaseti izlemiştir. Polybios ve Livius un eserlerinden Gn. Manlius Vulso nun, Pisidya da İsinda, Termessos, Kormasa, Darsa, Sagalassos ve bugün Burdur Gölü nün batısında Üveyik Burnu na lokalize edilen Lysinia üzerinden kuzeyde, Frigya ya doğru yürüyüşüne devam ettiğini öğreniyoruz. Seleukoslar, M.Ö. 188 yılında yapılan Apameia Barışı ile Toros Dağları nın kuzeyinde kadar olan tüm toprakları boşaltmak zorunda kaldılar. Roma Küçük Asya da toprak almadı, kazanılan toprakları müttefikleri olan Rodos ve Bergamalılar a bıraktı. Buna göre, Karya ve Likya yı Rodoslular a, kalan toprakları da Bergamalılar a verdi. Bergama kralları Beyşehir Gölü nün güneyine kadar olan Pisidya da egemen olmuşlardı. Bergamalıların bölgede merkeziyetçi bir idare sistemi kurmadıklarını, yalnız, şehirlerden gerekli vergileri almakla yetindiklerini, bazı örneklerden anlamaktayız. Bunun dışında çok fazla bir bilgimiz bulunmamaktadır. Anadolu da Roma Dönemi M.Ö. 133 yılında son Bergama kralı III. Attalos, ölümünden önce Pergamon şehrinin dışındaki krallık topraklarını vasiyet yoluyla Roma ya bırakmıştır. Roma buraya ancak üç yıllık bir savaştan sonra M.Ö. 129 yılında egemen oldu ve Provincia Asia yı (Asia Eyaleti) kurabildi. Eyaletin sınırları Pisidya nın batısına kadar uzanıyordu. Romalılar, Likaonya ve Pisidya ile Pamfilya yı, Asia Eyaleti nin kuruluşu sırasındaki savaşta kendilerine yardım eden Kappadokya kralı V. Ariarathes in çocuklarına bırakılmıştı. Fakat onların herhangi bir etkinliği olmadığı, dolayısıyla Pisidya şehirlerinin bu dönemde bağımsızlıklarını koruduğu sanılmaktadır. Bergama nın ve Rodos un denizlerde etkinliği kalmayınca, denizlerin korunmasına gereken önemi vermeyen Roma, yaklaşık yüz yıl korsanlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Yine bu amaçla, M.Ö. 102 yılında kurulan Kilikya Eyaleti ne (Provincia Cilicia), Pamfilya, Pisidya ve Frigya nın da bir kısmının dâhil edildiğini görüyoruz. Korsanlar, esas olarak Kilikya da kümelenmişlerdi, Pisidya da, Termessos ve çevresinde de yerleştikleri bilinmektedir. Bu sırada diğer Pisidya şehirleriyle ilgili herhangi bir bilgi sahibi değiliz. Romalıların, eyaletlerde genellikle yerli halka sömürge muamelesi yapmaları, halkın ağır vergi yükü altında ezilmesi, hemen her tarafta hoşnutsuzluk yaratmıştı. Sonuçta buna tepki, bu devirdeki Pontos Kralı VI. Mithridates den geldi. Romalılarla VI. Mithridates arasında, M.Ö. 88 85 yılları arasında yapılan I. Mithridates Savaşı nda, Pontos ordusunun bir kolunun, Burdur kesiminde Kibyra yı zapt ettikten sonra, Yenice Boğaz a egemen olan Termessosluların topraklarından geçerek Pamfilya ya indiğini biliyoruz. Bunun dışında, herhangi bir bilgi yok. Bu savaş sonrasında Romalı komutan Sulla, Pisidya nın dahil olduğu Kilikya Eyaleti ni biraz daha genişletmiştir. Roma, Mithridates le iki savaş daha yaptı ve bu arada M.Ö. 67 yılında Pompeius korsanları yendi ve III. Mithridates savaşını M.Ö. 64 yılında Romanın zaferiyle tamamladı. Pompeius un düzenleme yaptığı eyaletler içinde Kilikya da vardı. M.Ö. 49 yılında Milyas ve Batı Pisidya Kilikya dan ayrılarak Asia Eyaleti ne dahil edildi. Roma da iç savaşlar (M.Ö. 48-31) sırasında yine bölge ile ilgili fazla bir bilgiye sahip değiliz. M. Antonius, Parthların olası saldırılarını önlemek için, onlarla Roma toprakları arasında tampon bir bölge durumunda olacak vasal krallıklar kurdu. M.Ö. 39 da yapılan bu düzenlemeye göre, Galat soyundan gelen Amyntas a da Pisidya ve çevresi verilmişti. Böylece vasal kral Amyntas, Pisidya şehirlerini kendisine bağlamıştır. Kremna da basılan sikkelerden anlaşıldığına göre, M.Ö. 39 da bu tahkimli şehri zapt etmiş, belki de kendisine başşehir yapmıştır. Strabon dan ( XII VI, 4 ) öğrendiğimize göre Sagalassos ve Kremna yı alan Amyntas Sandalion kalesini alma girişiminde bulunmamıştır. Antiokheia, Termessos, Sagalassos, Kremna, Selge gibi şehirlerin dışında kalan yerleşme yerleri hakkında bilgi edinemiyoruz.

706 I.BURDUR SEMPOZYUMU M.Ö. 37/36 yıllarında M. Antonius un Küçük Asya da yaptığı yeni düzenlemeyle Amyntas a Galatya krallığı ve ek olarak da Likaonya, İsavriya ve Side nin de içinde bulunduğu Doğu Pamfilya verilmişti. Amyntas, M.Ö. 31 yılında, Octavianus ve Antonius arasında Actium da yapılan savaşta galip gelen Octavianus un yanında savaştığı için, savaş sonunda onun topraklarına dokunulmadığı gibi, biraz da genişletildi. Galatya kralı Amyntas, M.Ö. 25 yılında Pisidya nın doğusunda Homanadlarla yaptığı savaş sırasında öldürüldü. Roma nın tek hâkimi olan Octavianus a M.Ö. 27 yılında Augustus unvanı verilmişti. Augustus, Amyntas ın ölümüyle geride kalan topraklardan Pamfilya ve Kilikya dışındakileri, M.Ö. 25 yılında birleştirerek bizzat kendisine bağlı olan Provincia Galatia yı (Galatya Eyaleti) kurar. Galatya Eyaleti içinde yer alan Pisidya da Termessos ve Sagalassos olmak üzere iki tane otonom şehir (Civitates liberae) bulunmaktaydı. Eyaletin ilk yıllarında Pisidya da iki önemli olay cereyan etmişti. Bunlardan birincisi, Roma askeri kolonilerinin kurulması, diğeri de Homanadlara karşı yapılacak savaştı. İmparator Augustus, Gaius Iulius Caesar ın modeline uygun ve olasılıkla onun planladığı gibi, veteranları (emekli askerleri) yerleştirmek için birçok yeni koloni kurmuştur. Bu zamana kadar kurulan Roma kolonilerinin hemen hepsi için deniz kıyıları tercih edilmişti. Şimdi Pisidya da kurulacak beş koloninin iç kısımda olması, bu bakımdan bir istisna idi. Pisidya kolonizasyonunun ana amacı, Roma nın birer ileri karakolu olmaları, kuruldukları yerlerde huzurun sağlanması ve bunların yanı sıra Roma dil ve uygarlığının, yeni alınan yerlerde yayılması olmalıydı. Bu amaçla M.Ö. 25 yılında Galatya Eyaleti nin kuruluşu sırasında, ya da bundan biraz sonra Antiokheia (Yalvaç) Colonia Caesarea adıyla Roma kolonisi olmuştur. İkinci koloni Eğirdir Gölü nün batı kıyısında, Barla kasabasının kuzeybatısında yer alan Parlais (Colonia Iulia Augusta Parlais), üçüncü koloni Burdur un Belenli Köyü nde yer alan Olbasa (Colonia Iulia Augusta Olbasa), dördüncü koloni Burdur un Bucak İlçesi nin Ürkütlü Köyü nde, Şeref Höyük üzerinde yer alan Comama (Colonia Iulia Augusta Prima Fida Comama), Beşinci koloni Burdur un Bucak İlçesi nin Çamlık Köyü nde yer alan Kremna dır, (Colonia Iulia Augusta Felix Cremna). Görüldüğü gibi, beş koloniden üç tanesi Burdur İli sınırları içindedir. Pisidya nın tarihinde önemli rol oynayan koloniler Antiokheia merkez olmak üzere yapılan Via Sebaste ve ondan ayrılan tali yollarla birbirine bağlanmışlardır. Homanadlar savaşına hazırlık olmak üzere yapılan bu yol sisteminin iki uzantısı, batıdan Homanadlar memleketini çevirmekteydi. Ayrıca, uzantılardan birisi Mistia (Beyşehir) üzerinden Side ye ulaşmaktaydı. Homanadların yenilmesinden sonra, Roma, böyle bir sorunla tekrar karşılaşmamak için her türlü önlemi aldı. İmparator Augustus (M.Ö.27-M.S.14) uzun saltanatı sırasında Roma topraklarını çok genişletmiş, yeni alınan topraklarda Roma egemenliğini yerleştirmek için planlı şekilde ekonomik tedbirler almış ve yollar yaptırarak askeri koloniler kurmuş, imparatorluğun her tarafında barış ve huzur devri açmıştır. (Helenistik ve Roma Çağı yerleşmeleri için Bkz. Harita: 3). Augustus un ölümünden sonra yerine geçen Tiberius (M.S.14-37) onun siyasetini izlemiştir. Tiberius tan sonra gelen Caligula (M.S.37-41) ve ondan sonra Claudius (M.S.41-54), Augustus ve Tiberius un izinde yürümüşler ve zamanlarında eyaletler iyi yönetilmiştir. Claudius M.S.43 yılında Likyalıların bağımsızlığına son verir ve burayı Pamfilya ile birleştirerek bizzat kendisine bağlı bir eyalet haline getirir. Bu yeni kurulan eyalete Pisidya nın herhangi bir şehrinin dahil edilip edilmediğini bilemiyoruz. Nero (M.S. 54-68) zamanında Galatya Eyaleti valisinin Sagalassos şehrine ait sınır tespiti yaptığını biliyoruz. Galba nın (M.S. 68-69) kısa saltanatı döneminde Pamfilya yı Galatya Eyaleti ile birleştirilmiştir. Yapılan değişiklik M.Ö.72 yılında Vespasianus (M.S.69-79) tarafından geçersiz sayıldı. Pamfilya yeniden Likya ile birleştirildi. Bu değişiklik sırasında Güney ve Batı Pisidya nın büyük bir kısmı Likya-Pamfilya Eyaleti içinde kalmıştır. Yine Vespasianus zamanında, M.S.74 yılında Galatya Eyaleti Kapadokya ile birleştirilmiştir. Çok geniş bir alanı kapsayan birleşik Galatya - Kappadokya Eyaleti, yönetimindeki güçlüğünden dolayı İmparator Traianus (98-117) zamanında birbirinden ayrılmıştır. Yeni düzenlemeye göre, Galatya Eyaleti Augustus zamanında ilk kuruluş yıllarında olduğu gibi, asıl Galatya, İç Paflagonya, Likaonya ve Kuzey Pisidya yı içine alıyordu. Traianus M.S.114 yılında Suriye ye seferi sırasında, şerefine dikilen anıtlardan, onun Pisidya şehirlerinden Apollonia (Uluborlu), Sagalassos ve Termessos u da ziyaret ettiği sanılmaktadır. Traianus dan sonra Roma imparatoru olan Hadrianus un (117-138), M.S.129 yılında ülkesini tanımak amacıyla çıktığı gezilerden birinde, bazı Pisidya şehirlerinde şerefine dikilen anıtlardan, buralara da uğradığı sonucu çıkmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak yazıtlardan aşağıda verilen bilgileri ediniyoruz. Termessos da dikilen heykelleri ve bir bazilikanın kendisine ithafı, Kremna da bir forum ve bir eksedra, Pogla ve Sagalassos daki heykellerinden anlaşıldığına göre bu şehirler Hadrianus un gezi planı içinde yer alıyordu.

I.BURDUR SEMPOZYUMU 707 Hadrianus un M.S.135 yılında Likya-Pamfilya Eyaleti ni senato idaresine bırakmasıyla, bu eyalet içinde yer alan güney ve batı Pisidya şehirleri de senato idaresine geçmiştir. Kuzey ve doğu Pisidya toprakları M.Ö.25 yılından beri hiçbir idari değişikliğe uğramadan Galatya Eyaleti içinde kalmıştır. Antonius Pius (M.S.138-161) zamanında İsavriya ve Likonya nın güney kesimi Galatya dan alınarak Kilikya Eyaletine bağlanmıştır. Bu duruma göre, güneydoğuda Pisidya sınırı Trogitis ( Suğla) Gölü nün batısına kadar gerilemiştir. Bu değişiklikten sonra Galatya Eyaleti, Asıl Galatya, Doğu Frigya, Kuzey Pisidya, Paflagonya ve Likaonya nın kuzeyinden ibaret kalmıştır. İkinci yüzyılın sonunda geçici bir süre için Likya Pamfilya Eyaletine katılan Doğu Pisidya hariç tutulacak olursa, M.S.284 yılında Diocletianus zamanına kadar yukarıda işaret edilen statü korunmuştur. İmparatorluk M.S. 3. yüzyılın ortalarından itibaren büyük sarsıntılar geçirir. Diğer yerler gibi Küçük Asya daki eyaletler de büyük zarar gördüler. Goth ve Sasani istilaları yanı sıra, depremler ve veba salgınları birbirini izler. Bu sırada Pisidya nın doğusunda ve İsavriya da eşkıyalar büyük güç kazanmıştı. Zosimus tan (I 67 vd) öğrendiğimize göre, İsavriya lı bir eşkıya şefi olan Lydius, Pamfilya ve Pisidya yı talan ettikten sonra, korunaklı Kremna şehrini zapt ederek oraya yerleşmişti. Bu sırada imparator olan M. Aurelius Probus (M.S. 276-282) Kremna yı kuşatmış, Lydius kendi adamlarından biri tarafından öldürülünceye kadar Roma ordularına dayanmıştır. Bundan sonra Romalılar halkın bir kısmını şehirden sürerek ordu mühimmatını buraya yerleştirmişler ve bölgeyi tam olarak egemenlikleri altına almışlardır. Daha sonra, bölge halkını topluca sürme yerine, şehirlere veteranlar (emekli askerler) yerleştirip, yerli halkın yetişkin oğullarını Roma ordusuna almışlardır. Karşılaşılan bu son durumla, Augustus tarafından Pisidya ve çevresinde kurulan (Lystra gibi) kolonilerin, kuruluşlarından yaklaşık üç yıl geçmeden, istenilen amaca ulaşamadıklarını görmekteyiz. Böylece bu son hareketle, Burdur un da içinde bulunduğu Orta Pisidya kesiminde bir kez daha Romalılaştırma politikasının uygulandığını görüyoruz. İmparatorluk yönetiminin hemen her tarafta büyük çapta sıkıntıya girdiği, yabancı istila ve işgallerin sürdüğü bir dönemde Diocletianus (M.S. 284 305) imparator olur. Diocletianus imparatorluk yönetim şeklinde ve imparatorluk topraklarında yeni bir düzenleme yapar. Onun zamanında eyaletler büyük çapta yeniden tanzim edilir. Pisidya da tarihinde ilk kez bir eyalet haline getirilir. Buna göre O, Galatya nın güneyi, Likya - Pamfilya eyaletinin kuzey kısımları, Asia Eyaleti ndeki Apameia ile doğuda İsavriya ya kadar olan geniş alana yayıldı. Sonuç olarak Pisidya nın doğu sınırı, Konya Ovası üzerinden Karadağ eteklerine kadar uzatıldı ve Antiokheia metropolis oldu. Likaonya, M.S. 297 yılında, Galatya, Pisidya ve İsavriya arasında paylaşıldı. Bu şekilde Pisidya, kuzeydoğuda yeniden toprak kazandı. Constantin Magnus (M.S. 306 337) zamanında, 325 Nikaia Konsili (İznik) kayıtlarında Pamfilya nın doğusundaki şehirlerin Pisidya ve İsavriya arasında taksim edildiğini ve Selge nin yine Pisidya da kaldığını görmekteyiz. Bu sırada Pamfilya, Likya dan ayrıldığı zaman, yeni Pamfilya eyaleti kurulurken, hem Pisidya dan hem de İsavriya dan sınıra yakın kesimdeki şehirler bu yeni eyalete bağlanmıştır. İmparator Gratianus (M.S. 367 383), zamanında, M.S. 371-372 de Likaonya Eyaleti nin kurulması sırasında, Pisidya nın ve Pamfilya nın doğusundaki topraklar bu yeni eyalete verilmiştir. Bu son durumda Pisidya nın eyalet sınırı doğuda Karalis Gölü nün (Beyşehir) batı sahiline kadar genişlemiştir. I. Theodosius dan sonra, M.S. 395 de yapılan değişikliklerle Pamfilya, Likaonya ve Pisidya eyaletlerinin sınırları, Karalis Gölü nün güneybatı kesiminde birleşmiştir. M.S. 395 yılında imparatorluğun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma İmparatorluğu içinde yer alan Pisidya şehirleri, Geç Antik Çağ ve Bizans Çağı nda da varlıklarını uzun süre korumuşlardı Burada, Göller Bölgesi nin (Pisidya) ortasında ve batısında yer alan günümüzdeki Burdur İli sınırları içindeki topraklarda yapılan araştırma ve kazıları öne çıkararak, bölgenin genel tarihi içinde, Burdur un tarihini vermeye çalıştık. Tarih öncesi yerleşmelerden elde edilen sonuçların, yalnız Burdur un değil, aynı zamanda Anadolu nun kültür tarihine de katkılarının çok büyük olduğu görülmüştür. Buna karşılık tarih çağları içinde, kazılar yönünden bir eksiklik bulunmaktadır. Burdur da M.Ö. II. Bin ve M.Ö. I. Bin yılı yerleşmelerini veren bir höyükte kazı yapılmamıştır. Bu sebeple M.Ö. II. Bin yılı ve M.Ö. I. Bin yılının ortalarına kadar olan zaman dilimi içinde kronolojik sorunlarımız vardır. Ancak höyükler üzerinde yapılan tarım ve kaçak kazılar sonucu yüzeye çıkan malzemeye göre tarihlemekteyiz. Bu merkezler yapılan tarihlemeye göre, yukarıda bu yıllar ile ilgili bilgilerin altına buluntu merkezleriyle birlikte eklenmiştir.

708 I.BURDUR SEMPOZYUMU Helenistik Çağ içinde Pisidya da, Diodoros, Polybios, Artemidoros- Strabon, Arrianos, Livius gibi antik kaynaklarda adları verilen şehirlerin sayısı yirmi kadardır. Bunlardan Sagalassos, Kremna, Kibyra, Kormasa, Lysinia, Sandalion olmak üzere altı tanesi Burdur dadır ve hepsi kesin olarak lokalize edilmişlerdir. Antik kaynaklarda adları geçen Kretepolis ( Sivri Tepe?) ve Darsa (Kozluca-Kınalıtaş?) için, biz ve diğer araştırıcılar çeşitli öneriler getirmiş olmakla birlikte, bu yönde bir filolojik belge ele geçmediği için, onların kesin lokalizasyonları yapılamamıştır. Araştırmalar ilerledikçe epigrafik malzeme artmıştır. Böylece antik kaynaklarda adı olmayan birçok şehrin yazıtlar ve kimi yerde de sikkeler yardımıyla lokalizasyonu yapılmıştır. Ayrıca bu tespitlere en büyük yardımcı da, yerleşme yüzeylerinde bulunan keramiklerdir. Olbasa, Bubon, Balboura, Sia, Tymbrianassos, Hadriani, Takina, Malgasa, Keraitai gibi adları bulunarak lokalizasyonları yapılanlar yanında, aşağıda verdiklerimiz gibi, antik adı bilinmeyen ören yerleri de vardır. Bunlardan bazıları: Kepez Kalesi, Melli, Gedikyapı, Gölde-Yeşildağ, Akören, Akçaören, Çamur, Tefenni, Yarım, Hasanpaşa, Seydiler, Karamusa, Yusufça, Büğdüz, Aziziye, Kuzköy, Sia, Çebiş I, Çebiş II, Örtülü Pınar, Uğurlu, Yassıgüme, Yarıköy, Akçaköy, Yeşilova-Yazır, Tefenni-Sazak, Yarışlı-Sazak, Yarışlı, Kocapınar, Çuvallı, Gebrem, Eğneş, Pınarbaşı, Kozluca, Elmacık, Kağılcık, Seydiler, Yenice, Yakalar, İncirdere, İncirlipınar, Kanlıtepe, Kocaparanın Höyük gibi. Araştırma ve kazılar sonucu daha birçok Demir Çağı, Hellenistik ve Roma Çağı yerleşmesi bulunacağı inancındayız. Harita ve Levhalar Listesi Harita 1: Göller Bölgesi: Paleolitik, Neolitik - Kalkolitik Çağ Yerleşmeleri Harita 2: Burdur İli Tunç Çağı Yerleşmeleri Harita 3: Hellenistik ve Roma Döneminde Pisidya Resim 1: Yassıgüme Resim 2: Yassıgüme buluntularından örnekler Resim 3: Çamur Höyük buluntularından örnekler 2. Hacılar 4. Yassıgüme 5. Kuruçay 7. Burdur H. 9. İncirli II 15. İlyas I 16. İlyas II 17. Kanlıtepe 18. Yarıköy 19. Akçaköy I 20. Akçaköy II 21. Akçaköy III 22. Mezarlıktepe 23. Dereköy I 24. Dereköy II 25. Yazır 26. Salda 27. Güney 29. Mancarlı 30. Sarıca 32. Gençali 33. Sazak 34. Yarışlı 35. Çallıca 36. Yağlıyurt 37. Karaçal 47. Kozluca 48. Elmacık 49. Adatepe 50. Mürseller Harita 2: Burdur İli Tunç Çağı Yerleşmeleri 51. Gedikyapı 52. Kağılcık 53. Körkuyu 54. Yenice 55. Kocagöz 56. Yakalar 57. Kayalı I 58. Kayalı II 59. Manca H. 60. Çamur H. 61. Ferizli 62. Tefenni 63. Tefenni Sazak 64. Yuvalak65. Yarım Höyük 38. Kocapınar 39. Çeltek 41. Başkuyu II 42. Polat 43. Çuvallı 44. Gebrem 45. Pınarbaşı 46. Eğneş 66. Hasanpaşa I 67. Hasanpaşa II 68. Seydiler 69. Küçük Alan 70. Beyköy 71. Karamusa 72. Yusufça 73. Sorkun Resim 4: Karamusa Höyük Resim 5: Pınarbaşı II Höyük Resim 6: Kocapınar Höyük Resim 7: Kocapınar buluntularından örnekler Resim 8: Yellik Yaylası Nekropolü Resim 9: Karaevli Tümülüsü Resim 10: Koloni Olbasa dan surlar 74. Çavdır 75. Kurna 76. Büğdüz 77. Göbecik 79. Aziziye 80. Çine 81. Leylekbeleni 82. Kepez 83. Kuzköy 84. İncirlipınar 85. Kocapara 86. Kerme 87. Çebiş 88. Çebiş II 89. İncirdere 90. Kurupınar 91. Yellibelen 92. Çayırlık 93. Üzümlübel 95. Heybeli 96. Şeref Höyük 97. İn Önü 98. Uğurlu 99. Karaaliler 100. Höyücek 101. Tepecik 102. Karaevli 104. Yuva

I.BURDUR SEMPOZYUMU 709

710 I.BURDUR SEMPOZYUMU

I.BURDUR SEMPOZYUMU 711 Resim 1 Resim 2

712 I.BURDUR SEMPOZYUMU Resim 3 Resim 4

I.BURDUR SEMPOZYUMU 713 Resim 5 Resim 6

714 I.BURDUR SEMPOZYUMU Resim 7 Resim 8

I.BURDUR SEMPOZYUMU 715 Resim 9 Resim 10