Ülkü Ocakları. Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi EĞİTİM PROGRAMI TEMEL GÖRÜŞLERİMİZ. İmtiyaz Sahibi Harun ÖZTÜRK



Benzer belgeler
Atsız. TURANCILIK, MİLLÎ DEĞERLER ve GENÇLİK (Makaleler-1)

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ PDF

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

MİLLİ MÜCADELE TRENİ

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

1 İSMAİL GASPIRALI HER YIL BİR BÜYÜK TÜRK BİLGİ ŞÖLENLERİ. Mehmet Saray

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

KARMA TESTLER 03. A) Yalnız l B) Yalnız II. C) Yalnızlll D) I ve II E) I, II ve III. 2. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesine,

Kafiristan nasıl Nuristan oldu?

Tuba ÖZDİNÇ. Örgün Eğitim

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

MEDYA. Uluslararası Arapça Yarışmaları BASIN RAPORU

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9

T.C. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ. Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı İLGİLİ MAKAMA

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

SAINT BENOIT FRANSIZ LİSESİ

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ATATÜRK Ü ETKİLEYEN OLAYLAR VE FİKİRLER

TEMEİ, ESER II II II

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

MehMet Kaan Çalen, tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı yılında Trakya

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ PDR ANA BİLİM DALI 2018 BAHAR YARIYILI TÜRK EĞİTİM TARİHİ DERSİ İZLENCESİ

Sosyal bilgiler öğretmeninin verdiği bu bilgiye dayanarak Mustafa Kemal Paşa ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

4.DÖNEM DERS ÖĞRETİM PLANI

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

İKİNCİ BİNYILIN MUHASEBESİ İÇİNDEKİLER

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Atatürk Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürlüğü Öğretim Üyesi

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Takvim-i Vekayi Gazetesi (1831)

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI:

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM GENEL TARİH VE GENEL TÜRK TARİHİ I. TARİH BİLİMİNE GİRİŞ...3

Azrail in Bir Adama Bakması

/uzmankariyer /uzmankariyer /uzmankariyer

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF TÜRKİYE CUMHURİYETİ İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI NARLIDERE YATILI BÖLGE ORTAOKULU TC İNKILAP TARİHİ DERSİ AÇIK UÇLU DENEME SINAVI 1

K A N A Y A N Y A R A K A R A B A Ğ

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

Sunuş Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde yoğunlaşmıştır. Çalışmalardan elde edilen sonuç muazzam olmuştur. Mehmet Fuat Köprülü önderliğinde yeniden

Uluslararası İpek Yolu'nun Yükselişi ve Türk Dünyası Bilgi Şöleni Gerçekleştirildi

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI. M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İÇİNDEKİLER İLKSÖZ... 1

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları


ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Karaman Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki

Teori (saat/hafta) Atatürk ün prensiplerini ve Türk İnkılâbının gerekçelerinin ana temasını vermek

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - I

Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Doç. Dr. S. EKER

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

Sunum ve Sistematik 1. BÖLÜM: MUSTAFA KEMAL İN HAYATI

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV.

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

ABD NİN KURULMASI VE FRANSIZ İHTİLALİ

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

Transkript:

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi EĞİTİM PROGRAMI TEMEL GÖRÜŞLERİMİZ İmtiyaz Sahibi Harun ÖZTÜRK Genel Yayın Yönetmeni Osman Ertürk ÖZEL Yazı İşleri Müdürü Onur ŞAHİN Dizgi-Mizanpaj-Kapak Ahmet ALKAN İdare Yeri Oğuzlar Mah. 1387. Sok. No : 26 Balgat / Ankara Telefon 0312 285 44 44 w w w. u l k u o c a k l a r i. o r g. t r

İçindekiler Turancılık...4 Atatürk ve Türk Dünyasında Birlik Düşüncesi...7 Türkçülük Üzerine...11 Ülkücülük...23 Ülkücü Hareket...29 Türk-İslam Ülküsü...32 Millet ve Milliyetçilik...35 II. Dünya Savaşı ndan Sonra Türkçülük - Milliyetçilik ve XX. Yüzyıldan Sonra Onun Gelişimi...43 Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi...55 İslâmiyet ve Türkler...58 Türk Medeniyeti ve İslamiyeti...63 Büyük Türk Din Bilgini Maturidi nin Temel Görüşleri ve Ahlak Anlayışı...64 Türk Milliyetçiliğinin Manevi Dinamikleri...68 Hoca Ahmet Yesevi...73 Hoca Ahmet Yesevi de Kuran ve Sünnet...78 Ahmet Yesevi de Türkçe...84 Hoca Ahmet Yesevi ve Divan-ı Hikmet...89 Ahmet Yesevi nin Kıpçaktaki Halifeleri...93 Kızılelma...96 Başbuğ Alparslan Türkeş in Hayatı...100 Bilge Lider...144 Başbuğ Alparslan Türkeş in Özlü Sözleri...147 Dokuz Işık Doktrini...149 Lider - Doktrin - Teşkilat...167 Türk Gençliğinin 2023 Vizyonu ve Ülkücü Gençliğin Üstleneceği Roller...170

TURANCILIK Hüseyin Nihal ATSIZ Turancılık, Türkiye de 60 yıldan beri tartışılan bir konudur. Zaman zaman, Türklerle akraba milletleri de içine alan bir sistem hâlinde düşünülmekle beraber bugün Turancılık deyince Türkiye de anlaşılan şey, tarihî mirasları da dahil olduğu halde bütün Türkleri tek devlet hâlinde birleştirmek ülküsüdür ve her ülkü gibi nesillere bakan, kan ve can vergisi isteyen, gönüllere heyecan katan bir inançtır. Tarihi, savaşları ve fütuhatı dolayısıyla hemen bütün dünyaya antipatik gelen Türk milletinin yeniden birleşerek şahlanması birçok milleti korkuttuğu için, bu şahlanış sonunda bazı devletler ortadan kalkacağı veya küçüleceği için, hatta dünya çapındaki büyük ticaret ortaklıklarının çıkarları baltalanacağı için Turancılık ülküsü büyük direnişle karşılanmakta, bu direnişin propagandası ve fikriyatı yapılmakta, bu propaganda Türkiye için de tesirli olmaktadır. Turancılık ülküsüne karşı Türkiye deki muhalefet ya bunun Türkiye yi büyük tehlikelere atacak bir macera sayılmasından, yahut Türkiye dışındaki Türklerin de en az bizim kadar (bir bakıma bizden çok) Türk olduklarının bilinmeyişinden, yahut da bugünkü sınırlarımız içinde 4000 yıldan beri üstüste yığılan etnik zümreleri ve kültürleri karıştırıp bunlardan şimdiki dili Türkçe olan bir halk ın peydahlandığını kabul etmekten doğmaktadır. Moskof uşağı oldukları için Turancılığın Rusya yı devirmesinden korkanların muhalefetini kaale almıyorum. Önce, Turancılık bir macera mıdır, onu ele alalım: Turancılığın macera olduğu hakkındaki düşünce, Birinci Cihan Savaşında Enver Paşa nın Kafkas cephesindeki hareketlerinin başarısızlık ve büyük kayıplarla sona ermesinden çıkmıştır. Bir çiçekle bahar gelmediği gibi bir başarısızlıkla bir düşüncenin yanlışlığına hükmetmek de sağlam bir mantığın eseri sayılmaz. Enver Paşanın cesur bir asker, fakat ehliyetsiz bir kumandan olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Bundan başka Enver Paşayı saf bir Turancı saymak da yanlıştır. İttihatçılar hem Turancı, hem de İslâm birlikçisi idiler. Hem Kafkasya yı, hem de Mısır ı almak istiyorlardı. 4 Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi

Bundan başka zamansız Kafkas taarruzu Turancılık düşüncesiyle değil, müttefikimiz Almanlar üzerindeki yükü hafifletmek amacıyla yapılmıştı. Maceracılığa gelince, bu kelime üzerinde iyi ve ciddî düşünmek lâzımdır. Her maceracılık bir hatâ olmadığı gibi her ihtiyat da tedbirli bir davranış değildir. İnsanlığın tarihi siyaset, askerlik ve ilim alanındaki maceralarla doludur. Kristof Kolomb un batıya giderek Hindistan a varmak istemesi bir macera idi. Bir sal ile Atlantiği geçmek de öyledir. Kendi yakın tarihimize bakarsak Mustafa Kemal Paşanın Samsun a çıkması da bir maceradır. Birçoklarının buna katılmayışı yurtsever olmayışlarından değil, başarı ihtimali görmemelerindendi. Fakat o, iyi hesap yapmasını bildiği için, başkalarının Türkiye yi batıracak bir macera diye muhalefet ettikleri teşebbüsünü parlak bir şekilde bitirdi. Daha eski tarihimizde Babur un 10.000 kişiyle Hindistan a dalması, Yavuz un 30.000 kişiyle çölü geçerek Mısır a girmesi birer macera değil miydi? Evet, Napolyon ve Hitler in Moskova seferleri de macera idi ama onlar başarısızlıkla bitti diye berikilerin değeri azalır mı? Yahudilerin artık Arap vatanı olmuş topraklarda İsrail devletini kurması şaşırtıcı bir macera değil midir? Tehlikesiz yaşamak isteyenler intihar etsin. Hayat ve kâinat tehlikelerle doludur. Tehlike fertler için de, milletler için de, topraklar için de vardır. Korkunç bir deprem birkaç saatte Anadolu yu suların altına gömebilir. Dünyaya yakın geçen bir kuyruklu yıldızın boğucu gazları birkaç milleti birden yok edebilir. Dünyayı yörüngesinden çıkaracak büyüklükte bir göktaşı küremize çarparak dünyanın kıyametini koparabilir. Birkaç millet birleşerek bir gece Türkiye nin üzerine 500 hidrojen bombası fırlattıktan sonra özel giyimle askerlerini yurdumuza sokabilir. Bütün bu ihtimaller var diye uyuşuk uyuşuk oturup yalnız fabrika kurmak, futbol maçlarını seyrederek bağırmak, defile ve güzellik müsabakaları yapmak, üniversitelerde bir takım bayağıların eserlerini tahlili etmekle mi vakit geçireceğiz? Bunlarla millet yaşamaz. Millet bir hayvan sürüsü değildir. Millet, millî bir hedef ister. Ancak o hedefi gördüğü zaman sürü olmaktan çıkıp insanlaşır, bencil olmaktan kurtulup fedakârlaşır. Bizim için en kutlu hedef Turancılıktır. Eskiden nasıl bir idiysek yine birleşeceğiz diye kendisini bir ülküye adamaktan daha kutlu ne olabilir? Bütün Türleri birleştirmek hakkımız ve görevimizdir. Bizden zorla koparılanı geri almak adaleti yerine getirmektir. Turancılık bir büyüklük düşüncesidir. Büyüklük düşüncesi asil bir düşüncedir. Turancılığı, bütün Türleri yalnız kültür alanında birleştirmek diye anlamak boş ve yanlıştır. Sosyal bir kanundur ki kültür birliği ancak siyâsî birlik sonunda doğar. Türk e düşman milletlerin hakimiyetindeki Türkleri kültürde birleştirmeye imkân var mı? Yabancı millet buna izin verir mi? Sovyetler Birliği nde alfabesi ayrılmış, yerli lehçesi edebî dil hâline getirilmiş Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tatar ve Başkurt u hangi kuvvetle, hangi metodla tek kültür içinde bizimle birleştirebilirsin? O kadar gücün varsa zaten ordularını yürütüp o ülkeleri kurtarmak elinde demektir. Ondan sonra kültür birliği için kurultayını toplar, aksi hâlde kültür birliğini hiçbir zaman kuramazsın. Bugün Türkler arasındaki kültür birliği ancak gönül birliği, tek millet olmak şuuru, biraz da dil birliği halinde yaşamaktadır. Fakat bu gidişle 50 yıl sonra diller ayrılacaktır. O zaman ne olacak? Onlar artık başka millet oldu diyerek miskin bir tevekkülle bu oldu bittiyi kabul mü edeceğiz, yoksa eski yurtları ve soyumuzun koparılmış parçalarını kurtarmak için, savaş da dahil, her şeyi göze mi alacağız? Elbette göze alacağız. Şüphesiz zamanı kollamak, hesapları iyi yapmak şartı ile... www.ulkuocaklari.org.tr 5

Siyâsî sınırlar dışındaki Türklerle uğraşmak macera ise Türk uçakları Kıbrıs a neden saldırdı? Hatta Amerikan donanması engel olmasaydı Kıbrıs a neden çıkılacaktı? Batı Trakya Türkleriyle, Kerkük Türkleriyle, neden bu kadar ilgileniliyor? Dün Hatay dı. Bugün Kıbrıs, yarın Batı Trakya ve Kerkük, öbür gün Azerbaycan ve daha ötesi... Bu, budur. Kimse başını kuma sokmasın. Turancılığa muhalefetin bir türlüsü de Türkiye dışındaki Türklerden habersiz olmanın sonucudur. Daha pek yakında bir bilgin kişinin, bir toplantıda gençlerden birine Hunlar da mı Türk diye sorduğunu anlattılar. Hunlar ın Türk, hatta kısmen Oğuzların ataları olduğunu bilmeden yaşayan bilgine ne denir? Meğer o, millî tarihi Malazgird Zaferi yle başlıyor sanırmış. Hayırlı uykular deyip geçelim... Bir de Türk soyundan gelmemenin verdiği gayrı millî şuurla Anadolu yu bir bardak, içindeki milleti bir kokteyl, Türkleri de bu kokteyle en son katılan içki saymak gibi hezeyan var ki taraftarları birtakım ruh hastalarından ibarettir. Tarihimizi Malazgird le veya İznik şehrinin alınmasıyla başlatanlara sormalı: İznik i başkent yapanlar veya Malazgird savaşını kazananlar daha önce ne idiler? Nerede idiler? Onbirinci Yüzyıl tarihin ışıldakları altındaki bir asırdır. O adamların nerede ve ne olduklarını gözler önüne derhal serer.böylece de Türk Devletleri denen nesnenin birbirini kovalayan Türk hanedanları olduğu, aslında bir tek devlet olup fetret zamanlarında ikiye, üçe bölündüğü ve bunun Tanrıkut a kadar gerilere doğru uzandığı ortaya çıkar. Turancılık ülküsü gibi milleti hızlandırıcı, ahlâka ve erdeme dayalı kutlu bir ülküyü yermek için ya damarlarındaki kanı yabancı hissetmek, ya komünist yani vatan haini, yahut da millî tarihi Malazgird den başlatacak kadar cahil ve budala olmak lâzımdır. Ötüken, 30 Nisan 1973, Sayı: 6 6 Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi

ATATÜRK ve TÜRK DÜNYASINDA BİRLİK DÜŞÜNCESİ Ali Burak KUL 20. yy. ın son 10 yılına girilirken uluslararası sistemde meydana gelen ve fakat daha sonra bütün sosyal ve ekonomik alanları da etkileyen gelişmeler görülmüştür. Sovyetler Birliği nin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni devletler bu gelişmelerin en kısa cevap veren etkenleri olmuştur. Bu yeni devletler her şeyden önce dünya politik sistemini ve devletler arası ilişkilerin seyrini ve yöntemini değiştirmişlerdir. Orta Asya, Kafkasya ve Doğu Avrupa da görülen bu gelişmeler bu üç alan üzerindeki etki kurma yarışlarını da tetiklemiştir. Sovyetler Birliği nin bu üç alan içerisinde Orta Asya ve Kafkasya bölgesinde görülen gelişmeler Türkiye için de dış politika etkinliği açısından fırsatlar ve olanaklar sunmuştur. Buraların Türkistan dediğimiz coğrafya içerisinde yer almasını da gerektirecek şekilde Türk nüfusu ile yoğun olması bölgenin Türkiye olan ilişkilerinde ve Türkiye nin bölgeye yaklaşımında belirleyici unsur olmuştur. Tarihin bu döneminde Türk Dünyasında birlik düşünceleri daha da yüksek sesle telaffuz edilmeye başlanmıştır. Türkiye devlet yöneticilerinin de dönem içerisinde Türkiye merkezli bazı girişimleri olmuştur. Bu girişimler kültür alanında yoğunlaşması ise bir tesadüf değildir. Orta Asya ve Kafkasya bölgelerindeki Türkler ile kurulabilecek ilişkileri hızlandırıcı etki kültür alanındadır. Kültür alanında görülen bu çalışmalar on yıllar öncesinden Mustafa Kemal Atatürk ün başlattığı Türk Dünyasında özellikle bir kültür birliğine dayanacak olan birlikteliğin devamı şeklinde yorumlanabilir. Gerçekten Mustafa Kemal in bir kültür birliğini gerçekleştirmek istediğini bu husustaki fikirlerinden ve eylemlerinden görebiliyoruz. Atatürk ün Türklük ve Türk Dünyası Hakkındaki Görüş ve Düşünceleri Çağlar aşan fikirleriyle bugün dahi her sahada milletçe yolumuzu aydınlatmaya devam eden Mustafa Kemal Atatürk ün bugüne kadar pek az bilimsel çalışmada konu edilmiş yönlerinden birisi de O nun Türklük ve Türk Dünyası hakkındaki görüş ve düşünceleridir. Atatürk ün bu husustaki fikirleri az çok bilinmektedir. Ancak bir kez daha hatırlatmakta fayda vardır ki Türklüğü ile her fırsatta iftihar ettiğini açıklayan Atatürk çok sevdiği Türk milletinin varlığındaki asil cevheri, özgür yaşama tutkusunu, sezerek memleketin ve milletin en kötü şartlarında dahi gözünü kırpmadan onun önüne düşmüştür. Atatürk işte bu yüzdendir ki en büyük Türk milliyetçisidir. Atatürk ün Türklüğü ile iftihar ettiğini belirten bütün sözleri buraya almak imkânsızdır. Ancak şu iki sözü yeterli olacaktır: Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünyaya gelmemdir. Ne mutlu Türk üm diyene! Atatürk bu sözlerini Kurtuluş Savaşı yılları ile Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylemiştir. Muhakkak ki dönemin siyasi şartları gereği açık bir şekilde olmasa da O bu sözleri ile yalnız Anadolu da yaşayan Türkleri değil, diğer Türk topluluklarını da kastetmiştir. Kurtuluş Savaşı nın en çetin yılları, 1920 1921 yılları, Türk milletinin ve Mustafa Kemal in en zor geçen yılları olarak bilinir. Bir kere I. Dünya Savaşından yeni ve mağlup olarak çıkan, on www.ulkuocaklari.org.tr 7

yıllardır cepheden cepheye koşan Türk milletinin savaşacak takati tükenmektedir. Mustafa Kemal bu şartlar içerisinde vatan sınırlarını Misak-ı Milli olarak çizerken yalnız Anadolu Türklüğünün değil diğer Türkistan Türklerinin de geleceklerini düşünmektedir. Bunun en belirgin örneğini 1920 sonlarında ortak düşman İngilizlere karşı Sovyet Rusya ile bir ittifak kurmak amacıyla Moskova ya gönderilen Bekir Sami Bey başkanlığındaki heyetin Sovyetlerin ikiyüzlülüğü yüzünden Ankara ya dönmek üzereyken T.B.M.M. hükümeti ve Mustafa Kemal Paşa Ali Fuad Paşa yı fevkaladeden elçi olarak Moskova ya göndererek Sovyetler ile bu işbirliğini sağlamaya karar verirler. Gönderilecek olan heyetin üyelerinden birisi de İsmail Suphi Bey dir. İsmail Suphi Bey bu heyet ile birlikte Moskova ya gittikten bir süre sonra Orta Asya bölgesine gönderilir. 1921 Temmuzu sonlarında Buhara ya varan İsmail Suphi Bey in vazifesi, Mustafa Kemal Paşa nın direktifleri istikametinde Türkistan Milli Birliği nin kuruluşu için Türkistan Türkleri arasında arabuluculuk yapmaktı. Yine 1921 senesinde Azerbaycan, Afganistan ve Sovyet Rusya sefaretlerinden sonra dördüncü olarak Buhara Cumhuriyeti nin gönderdiği sefaret üzerine Mustafa Kemal 17 Ocak 1921 de Büyük Millet Meclisi ne şöyle seslenmektedir: Muhterem arkadaşlar! Türkistanlı kardeşlerimiz Sakarya Zaferi münasebetiyle bize üç kılıç ve bir de Kur an-ı Kerim göndermişlerdir. Türk milleti adına kendilerine teşekkür ederim. Bu mukaddes kitabı Türk milletine hediye ediyorum. Bu üç kılıçtan birini ben aldım. İkincisini Batı cephesi kumandanı olarak İsmet Paşa ya verdim. Üçüncüsünü de İzmir fatihine saklıyorum. Bu kılıç İzmir e giren kumandanın beline takılacaktır. Gerçekten Atatürk bu üçüncü kılıcı İzmir e giren ilk süvari subayı Şeref Bey e bizzat kendileri takmıştır. Bu olay birkaç açıdan büyük önem arz etmektedir. Birincisi Mustafa Kemal in geleceği görüş, hedeflerine ulaşmadaki kendinden eminliğini göstermektedir. Memleketin sosyo-ekonomik olarak bitap olduğu bir dönemde dönemin Güneş Batmayan İmparatorluğu İngiltere desteğindeki Yunanistan ın elinde bulunan İzmir i ele geçirmeyi bir hayal olmaktan çıkarıp Türk milletinin önüne bir hedef olarak koymuştur. İkincisi ve konumuz açısında esas önemli olanı biraz da simgesel bir olaydır. Mustafa Kemal Türk milletinin şanlı zafer kitabının en önemli sayfalarından birisi olan İzmir in yeniden ele geçirilmesinde başarılı olan subaya Türkistan diyarından gelen bir hediyeyi sunmuştur. Böylece savaş içerisindeki bir milletin büyük moral bulduğu bu zaferin kumandanını böyle bir hediye sunmak anlamlıdır. Bu kılıcın çok da maddi bir değeri olduğunu iddia etmek kaldı ki öyle bile olsa Mustafa Kemal Paşa tarafından o anlamıyla verildiğini düşünmek gerçekçi bir tutum değildir. Türk Dünyasına verilen önem İzmir in kurtuluşu ile bir kez daha simgelenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk Birliği için takip ettiği politikadan ve Birlik düşüncelerinden daha sonraki yıllarda da vazgeçmemiştir. Cumhuriyetin kurulmasından sonra Türk ün yaşayabileceği yeni bir toplumsal ve ekonomik sistem kurulması gerekmektedir. İlk aşamada tabii ki milletin eğitim düzeyini yükseltmektir. İşte bu doğrultuda Mustafa Kemal Paşa nın takip ettiği eğitim öğretim programı dikkatle incelendiğinde Bütün Türk toplulukları arasında bir kültür birliği oluşturma fikri açıkça görülecektir. Atatürk Türk tarihini Osmanlılardan başlatan programlara karşı Osmanlılardan önceki tarihimizin büyüklüğünü ve Türklerin kökenlerinin Orta Asya ya dayandığını gençlere öğretilmesi hususunda öğretmenlerin dikkatini çekmiştir. Atatürk Türk tarihi kültürünün kaynakları hususunda Meclis kürsüsünden şöyle seslenmiştir: Efendiler, bu Dünya yı beşeriyette en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan bir Türk milleti vardır ve bu milletin Dünya üzerinde kapladığı alan oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. En bariz ve en maddi tarih delillerine istinaden diyebiliriz ki, Türkler on beş asır önce Asya nın göbeğinde muazzam devletler teşkil etmiş ve insanlığın her türlü kabiliyetinin görüldüğü alanlar olmuştur. Sefirlerini Çin e gönderen ve Bizans ın sefirlerini kabul eden bir Türk devleti, ecdadımız olan Türk milletinin teşkil ettiği bir devlettir. 8 Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi

Atatürk ün Türk Dünyasında Kültür Birliği ni Gerçekleştirme Faaliyetleri Mustafa Kemal Atatürk Türk milletinin ve Türk Dünyasının milli varlığının ve bütünlüğünün devamı için milli kültürümüzün öğrenilmesi gerektiğine inanıyordu. Milli kültür ise en temelde ortak bir tarih şuuru ve kültürü yayan ve geliştiren ortak bir dil unsurlarının araştırılıp geliştirilmesini gerektiriyordu. Atatürk bu alanlarda yapılacak çalışmaların iki temel hedefe yönelik olması gerektiğini söylüyordu: Türkiye dâhilinde milli şuurun ve beraberliğin sağlanması, bütün Türk Dünyasında dil ve kültür birliğinin gerçekleştirilmesi. Gerçekten Atatürk Cumhuriyetin ilanından sonra yaptığı konuşmalarda Türk kültürüne vurgu yapıyordu: Türkiye Cumhuriyeti nin temeli kültürdür. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk milletidir. Bu milletin fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o millete dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. Türk Dünyasında birlik fikirlerini aslında Mustafa Kemal Paşa ile başlatmak doğru olmayacaktır. Aslında Balkan Savaşlarından beri devam eden bir Türk Birliği çalışması vardı. Bu çalışmayı yürüten gruplardan birisi siyasi birlik fikrine ağırlık verilmesini ve bilhassa Rus işgalinde yaşayan Türklerin de bu birliğe dâhil edilmesini savunurken, diğer bir grup ise Türk birliği fikrini dilde, kültürde ve ülküde bir olarak görüyordu. İkinci grup Türkiye dışındaki Türklerle bir kültür birliği içerisinde bulunulmasının dönemin siyasi ortamında daha uygun olacağını düşünüyorlardı. Mustafa Kemal Paşa nın tercihi de ikinci grup yönünde olmuştu. Geçmişten bugüne bir bakış açısıyla dönemi değerlendirdiğimizde Atatürk ün siyasi dehasını bu tercihte çok net olarak görebiliriz. Nitekim özelikle Kurtuluş Savaşı yıllarında Sovyet Rusya aracılığıyla Sovyet coğrafyasındaki Türk nüfustan gelecek yardımın önemini göz önüne getirdiğimizde Atatürk ün bu siyaseti daha anlaşılabilir olmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında Atatürk ün özellikle dil ve tarih alanındaki çalışmalara verdiği önemi yorumlayabiliriz. Atatürk, Cumhuriyet Türkiyesi nin en büyük görevlerinden birinin milli kültürümüzü teşkil eden güzel dilimiz ile zengin tarihimizi ortaya koymak olarak gösteriyor. Diğer bir ifadeyle Türk milletinin ve Türk Dünyasının milli varlığının muhafazası ve birliğin temini için milli kültürün temelini teşkil eden ortak tarih ve ortak dil şuurunun gelişmesine dikkat çekiyor. Türk Dili Tetkik Cemiyeti ile Türk Tarihi Tetkik Cemiyetlerinin (bugünkü Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu) kuruluşları da bu gerekçelerle gerçekleştirilmiştir. Atatürk ün Türk tarihinin araştırılıp en eski çağlardan beri ortaya çıkarılması isteği iki temel amaca yönelikti: Türk tarihi başlangıcından itibaren iyi bir şekilde araştırılacak ve Türklerin kültür ve medeniyet Dünyasına katkıları yetiştirdiği büyük şahsiyetlerin insanlığa hizmetleri ortaya konulacaktır. Böylece Dünya Türklerin şanlı tarihini öğrenecek ve Türk gençleri de bu tarih bilinci ile yetiştirilecekken diğer taraftan da Kurtuluş Savaşı sırasındaki milli birlik bilincini tüm Türk Dünyasına yayma fırsatı da doğuracaktır. Türk Dili Tetkik Cemiyetinin de Türk dilinin kendi benliğine ve zenginliği ile beraber güzelliğine kavuşturulması için çalışmalar yapması planlanmıştı. Atatürk e göre milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin zenginliğinin ortaya çıkarılması milli duygunun gelişmesinin de başlıca gerekliliğidir. Dil ile kültürün nesillere aktarılması ve geliştirilmesi noktasındaki bağları da Atatürk ün bu düşüncelerinin temelindedir. Sonuç Yerine: Atatürk e Bugün İçin Bakmak Mustafa Kemal Paşa nın gerek iç gerekse dış politika alanlarında takip ettiği siyasetler bugünkü politika yapıcıları için de önemli yollar göstermektedir. Türk Dünyası ile ilişkiler konusunda da Atatürk ün kültür alanında gerçekleştirilecek bir birlik düşüncesi bugün için halen uygulanabilirliğini www.ulkuocaklari.org.tr

korumaktadır. Bu haliyle de kamuoyunda dış politika alanında en çok tartışılan alanlardan birisi olarak Türk Dünyası ile ilişkiler alanında yaşanan gelişmelere yön verebilecek niteliktedir. 21. yy. ın uluslararası sisteminde devletlerin küresel siyaset oluşturma sürecinde etkinlikleri halen başka bir uluslararası aktör tarafından ulaşılamamış bir noktadır. Ancak bugün için görünen gerçek devletlerin uluslar arası işbirliği alanlarını geliştirerek ve çoğaltarak birbirlerine muhtaç oldukları noktalarda birbirlerini desteklemektedirler de. Bu sürecin nihai noktasında ise devletlerin artık siyasi birlik aşamasına ulaşmalarıdır. Bugün Avrupa daki bütünleşme çalışmaları için öngörülen nihai süreç tam da bu noktaya işaret etmektedir. Avrupa daki bütünleşme örneğinden yola çıkarsak çalışmaların en başında ülkeler arasındaki ilişkilerin en kolay ilerleyebileceği alanlar seçilmiştir. Örneğin, Avrupa Birliği nin temelinde kömür-çelik birliği yatar ki bu iki girdi II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa nın yeniden ekonomik olarak güçlenmesinde önemli bir konumdaydılar. Devletler birbirlerine duydukları ihtiyaçtan böyle bir girişime başladıkları doğrudur. Esas olan nokta devletlerin böyle bir işbirliği içerisine girmeleridir. Başlangıçta son nokta olarak siyasi birlik hususu dile getirilmez. Türk Dünyası ndaki bütünleşme çabaları da Avrupa bütünleşmesi örneğinde olduğu gibi ülkelerin birbirleri ile en hızlı ve en yakın ilişkiler kurabileceği alanlar üzerinden yürütülmelidir. Türk Dünyası ülkelerinin birbirleri ile olan ekonomik ilişkilerinin boyutu bu tür bir birliğin ekonomi alanından başlamasının güç olacağına işaret etmektedir. Öyle ki Türkiye nin bile özellikle Orta Asya ülkeleri ile ekonomik ortaklıkları ve ticaret hacmi çok düşük kalmaktadır. Doğrudan bir siyasi birlik çabalarına girişmek de hayalperest olacaktır ve bütün taraflara zarar verebilecektir. Bu noktada en akıllıca seçim Türk Dünyası içerisinde bir kültür birliği oluşturmaktır. Mustafa Kemal Atatürk ün on yıllar önce koyduğu hedefler gibi. Gelecek yıllarda Türk Dünyasında bir birlik hedeflerinden bahsediyorsak bugün kültür alanında çalışmalara hız verilmelidir. Bir kere öncelikle toplumlara ortak bir tarih şuuru kazandırılmalıdır ki ortak bir geçmiş ortak bir geleceğe uzanan köprüyü oluşturabilsin. Dil alanında yapılacak çalışmalar ile de toplumlar arası etkileşim nitelik ve nicelik olarak daha da değer kazanacaktır. Kısaca Mustafa Kemal Paşa nın Türk Tarihi Tetkik ve Türk Dili Tetkik Cemiyetleri bu ilk kuruluş amaçları doğrultusunda yeniden çalışmalarına başlamalıdır. Bu halde Türk Dünyasında kurulacak işbirliği alanları da artabilecek ve bu sürecin sonunda siyasi birlik çalışmaları da söz konusu olabilecektir. Atatürk ün 1920 li yıllardan beri gösterdiği yol bu duruma işaret etmektedir. Türk dış politikası yapıcılarının bu hedefi iyi değerlendirerek belirleyecekleri yeni çalışma sahaları bir olmuş bir Türk Dünyası hedefinin ilk aşaması olacaktır. Kaynakça Mehmet Saray, Atatürk ve Türk Dünyası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1995, s:1. 10 Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi

TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE Nebi KARAKUŞ Türkçülük, hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin kuruluş felsefesinin resmî ideolojisi, hem de Türk Milliyetçilerinin millî misyonudur. Türkçülük, Türk Milliyetçileri nin, Türklüğü benimseyen bütün insanların ilk ve öncelikli ideolojik misyonu olduğu için bu konuyu daha iyi anlamak ve daha teferruatlı bilmek gerekir. Türkçülük, yeryüzünde yaşayan bütün Türkler arasında kültür birliğinin sağlanması, sosyal, siyasî ve iktisadî münasebetlerin kurulması ideal ve ideolojisidir. Türklerin kültür bütünlüğünü, millet birliğini ve büyük vatan arzusunu esas alan mefkûreye Türkçülük/Turancılık adı verilir. Turancılık, Türk soylu halkların hür ve gelişmiş toplumlar hâlinde yaşama ülküsünün adıdır ve Türkçülüğün bir sonraki basamağıdır. Turan, büyük Türk vatanı, Türk yurdu, Türklerin yaşadıkları bütün ülkeler anlamına gelmektedir. İranlılar Türkistan a Turan adını vermişlerdir. Turan kelimesi bazen Ural-Altay anlamında da kullanılmıştır. Turan, yeryüzündeki bütün Türklerin soy ve kültür birliğini ifade eder. Turan sözü, İran sözüne mukabil olarak kullanılmıştır. Ziya Gökalp Turancılığı, Türkçülüğün uzak ideali olarak düşünür ve uzak mefkure, ruhlardaki vecdi namütenahi bir dereceye yükseltmek için, istihdaf edilen çok cazibeli bir hayal olarak kabul eder. Mefkûre, milletlerin varlıklarını koruma ve hayatlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan düşüncedir, idealdir, ülküdür. Türk Milletin millî mefkûresi, Türkçülüktür. Her şey önce hayal edilir, sonra gerçekleştirilir. Türkiye Türklerinin bir millî devlet kurmaları XX. yüzyılın başlarında hayal idi, gerçekleşti. Hayal ve ideal geleceğin yaratıcısıdır. Çok eski yıllarda bir gerçek olan Turan, 1990 lı yıllara kadar hep hayal sahasında idi; bu tarihten sonra adım adım gerçekleşmeye başladı. Farklı coğrafyalarda ve farklı şartlarda yaşamış da olsalar dil, edebiyat, tarih, din, örf, âdet ve gelenek gibi toplumun yaşayış tarzının göstergelerinde benzerlik varsa ve ortak paydalar aynı ise bu topluluklar, bir milletin parçaları demektir. Bugün Adriyatik ten Çin Seddi ne, Sibirya dan Arap yarımadasına kadar uzanan geniş coğrafî sahada meskun bulunan Türlerin dilleri, tarihleri, edebiyatları, sanatları, örf, âdet ve gelenekleri arasında çok büyük benzerlikler vardır. Asırlarca birbirinden uzakta yaşamış olan iki Türk kendi aralarında rahatça konuşup anlaşabilmektedir. Bugün birbirlerinden çok uzaklarda yaşamış da olsalar Türklerin vaktiyle bir mukadderat birliğine sahip oldukları kesindir. Ortak mukadderat, tarihin eski bir döneminde aynı yurtta yaşadıklarını gösterir. Bu Türk yurdunun o günkü adı Turan olabilir. Hüseyin Namık Orkun, Turan adı verilen Türk yurdunu, Türkçülüğün Tarihi adlı eserinde şöyle tarif ediyor: Türklerin en eski yurdu Hazar ın şimal-şark taraflarından doğuya uzanan arazidir. Şimdiki Türkistan bu anayurdun içindedir. O hâlde İran ın şimalinde Hazar denizi, Akmolinsk platosunun ve daha doğuya Altaylara, bu dağların batı yamaçlarına kadar uzanmakta idi. İşte bu mıntıkaya tarihte Turan adı verilir. Turan arazisi Macar alimlerinden Cholnoky Jenö nün söylediği gibi arz küresinin hiçbir yerinde benzeri bulunmayan bir yurttur. Umumiyet itibarı ile arazinin büyük bir kısmı düzlüktür. Hazar denizi ve Aral gölü arasındaki üst-yurt platosu, Mangışlak platosu www.ulkuocaklari.org.tr 11

bu yurdun belli başlı platoları olduğu gibi Tanrı dağlarının zincirleri buralara kadar uzamış, Karatau ve Nuratau dağlarını vücuda getirmiştir. (1) Turan, Türk Milleti ne mensup insanların ideal yurdudur. Türkiye ise, Batı Türkleri nin siyasî ve gerçek yurdudur. Turan, bir ideal, bir ülküdür. Ülkü, toplumların can damarıdır, ruhuna hayat veren gıdasıdır. Turan, Türk ün Kızılelma sıdır. Turan Ülküsü Türk kültür birliğinin sağlanmasıdır. Kültürü meydana getiren unsurlar dil, din, tarih, edebiyat, sanat, örf, âdet ve geleneklerdir. Bunlar birdenbire oluşmamışlar, uzun zaman içerisinde tekâmül etmişlerdir. Bunlar maddî ve manevî değerler manzumesidirler. Bu manzumeyi geliştirmek, yaşatmak, bütünlüğünü korumak demek Türk Milleti nin hayatını idame ettirmek demektir. Farklı coğrafyalarda yaşayan Türklerin hayatını huzur içinde, bağımsız bir şekilde devam ettirmek istek ve arzusuna Turan Ülküsü adı verilmektedir. Turan Ülküsü, emperyalizme karşı Türklüğü muhafaza etmek, Türklüğün yaşamasını istemektir. Türkiye dışında yaşayan Türklerle kültür bağlarımızı kuvvetlendirmek, Türkiye nin ve dünya Türklüğünün istikbâli için şarttır. Her Türk, kendi milletinin bir parçasını oluşturan topluluklar için iyi temennilerde bulunur; aç ise doymasını, açık ise giyinmesini, esir ise hür yaşamasını ister. Aklı başında bir insan, bütün insanların hür ve mesut yaşamasını arzu eder. Gayet tabiî bir Türk de bütün Türklerin bağımsız olmasını, huzur, güven ve barış içinde mesut yaşamasını ister ve bu hususta elinden gelen çabayı gösterir. Bu çaba, duygu, düşünce, hayal ve fikir de olabilir, ideolojik de olabilir, fiiliyata da dönüşebilir. Bu etnolojik ve psikolojik bir hâdisedir. Birleşmiş Milletler Anayasası ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi hükümlerinin Türk toplulukları için uygulanmasını, 250 milyon Türk ün özgürce yaşamasını istemek, kültür varlıklarının korunması ve geliştirilmesi için iyi niyet beslemek her Türk ün görevidir. Türkçülük/Turancılık bütün Türklerin bağımsız yaşamasını, kardeş Türk toplulukları arasında kültür bütünlüğünün korunmasını, icabında siyasî birliğin sağlanmasını istemek, bu uğurda mücadele etmek ideal ve ülküsüdür. Türkçülük, Turancılık ülküsünün doğuşu ile ilgili farklı görüşler vardır: Birinci görüş, Turancılık ın Batılılaşmaya tepki olarak doğduğu iddiasıdır. Bu iddia doğru olamaz; çünkü beşerî ve kültür programı bakımından Batılılaşmayı, modernleşmeyi benimsemektedir. Türkleşmek-İslâmlaşmak-Muasırlaşmak tezi, Türkçülüğün hem Batılılaşma ile hem de İslâmlaşma ile bir birliktelik oluşturduğunu göstermektedir. İkinci görüş, Panislavizm e tepki olarak doğduğu iddiasıdır ki, bunda doğruluk payı vardır. Çünkü, Çarlık Rusyası nın yayılmacı politikası, Türk topluluklarını yutması, onların haklarını gasp etmesi, sıcak denizlere inerek dünya hâkimiyetini eline geçirme ideali ve bu hareketin yol güzergâhında Türk âleminin bulunması Türkleri uyandırmıştır. Türkçülüğün uyanmasında, aksiyon hâle gelmesinde Rusların bu tutum ve davranışlarının, Panislavist ideolojinin önemli rolü olmuştur. Çünkü Panislavizm Türkleri tarih sahnesinden silmek istiyordu. Panislavizm akımı Müslüman olmayan unsurlar arasında etnik milliyetçilik hareketlerini körüklemiştir. Gayr-ı Türk unsurlar her yer ve şartta rahatlıkla Türk olmadıklarını, bağımsızlık istediklerini, kendi soylarından insanlarla birleşip grup kuracaklarını/kurduklarını ifade edebilmişlerdir. Bu durum karşısında Devlet-i Âlîye-i Osmaniye nin asıl unsuru olan Türkler şaşkınlık içerisindedirler. Türkçülük hareketinin temelinde, Türk olmayan unsurların bu düşünce ve davranışlarını organize eden Panislavist akımın büyük rolü olmuştur. Üçüncü ve diğer bir görüş, her insanın kendi kavmini sevmesidir ki bu sosyolojik ve psikolojik bir gerçekliktir. Türkçülük, kültür milliyetçiliğinin adıdır. Aynı soydan insanların bağımsızlığını, özgür bir şekilde yaşamalarını ve onların huzur ve mutluluğunu istemek gayet tabiîdir. Türkiye 12 Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi

dışındaki Türkler ile aynı milletin parçaları olduğumuz şuurunu taşımak, kültür birlikteliğimizi muhafaza etmek ve onlar hakkında iyi dilek ve temennilerde bulunmak her Türkiye Türk ünün aslî görevidir. Tarih de, din de, sosyal mantık da bunu emretmektedir. Türk aydınlar, Osmanlı Devleti sınırları içinde Türklerle birlikte yaşayan yabancıların hızla gelişmekte ve kültür yönünden yetişmekte olduğu, Türk nüfusun gittikçe azaldığı, Ermeni, Rum ve Yahudi gibi azınlıkların iyiden iyiye zenginleştikleri ve devamlı toprak satın aldıkları, buna Türklerde soy ve milliyet fikirlerinin henüz uyanmamış olduğu ve durumun Türkler aleyhine geliştiği gerçeğini fark etmişler ve durumu gün be gün kötüye giden Osmanlı Devleti ni kurtarmak için formüller aramaya başlamışlardır. Batı da milliyetçilik duyguları XVIII. yüzyılda belirmeye başlamıştır. Türk Milliyetçiliği nin temelinin M.Ö. 36 da ölen Asya Hun Kağanı Çi-çi tarafından atıldığı Batılı bilim adamları tarafından ifade edilmektedir. Tarihin bilinen ilk dönemlerinden kalan yazılı belgelerde, kaynaklarda Türklük ile ilgili ifadelere rastlanmaktadır. Orhun Nehri kenarındaki Göktürkler zamanında dikilmiş taş kitabelerdeki şu ifadeler çok önemlidir: Ey Türk, Oğuz Beyleri, kavmi, işidin: Yukarıda Tanrı (gök) basmasa, aşağıda yer delinmese Türk Milleti ülkeni, türeni kim bozar? Ey Türk kavmi kendine dön! Uygurlar döneminde ortaya çıkan Kut Dağı efsanesi Türk Milliyetçiliği ni perçinlemiştir. IX. yüzyılda Câhiz, XI. yüzyılda İbn Hâssûl Türkler den övgü ile bahsetmişlerdir. Divan-ü Lügat it Türk te Hz. Peygamber tarafından Türklerin övüldüğü yazılıdır: Türk dilini öğreniniz, çünkü onların hakimiyetleri uzun sürecektir, Yüce Tanrı, benim Türk adlı bir ordum vardır, onları doğuda oturttum. Kızdığım kavmin üzerine onları saldırtırım... Yine Divan-ü Lügat it Türk te Tanrı nın devlet güneşini Türk burçlarında doğdurmuş olduğunu ve onların mülkleri üzerinde göklerin bütün teğrelerini döndürmüş bulunduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne İlbay kıldı... (2) şeklinde yer alan Kaşgarlı Mahmut un sözleri çok önemlidir. XV. Yüzyılda II. Murat döneminde, devlet idaresinde Türk töresinin uygulanması, dünyadaki büyük simaların hep Türklerden çıktığına inanılması, İstanbul un fethi ve bu fethin Hz. Peygamber tarafından müjdelenmiş olması Türk Milliyetçiliği açısından önemlidir. Hucurât suresinin 13. ayetinde insanların kavim kavim yaratıldığı belirtilmektedir. Kavim/millet olduğuna göre milliyetçilik de var olacaktır. Ayette insanların Allah katında takvaca üstün oldukları bildirilmektedir; aynı şey milletler için de geçerli olmalıdır. İslam a hizmet eden millet diğerlerinden üstün olmalı Hûd suresinin 118. ayetinde eğer Allah isteseydi insanları tek millet yapardı denilirken Errum suresinin 22. ayetinde lisanların ve renklerin farklı olduğu belirtilmektedir. Irkçılık ile milliyetçilik kavramları kasıtlı olarak karıştırılmaktadır. Peygamber Efendimiz, Sizin en hayırlınız kendi kavim/milletini müdafaa edendir; bu yüzden günah işlemedikçe ve kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz diye buyurmaktadır. O hâlde İslâm da milliyetçilik vardır ve dolayısıyla Türk ün Türkçülük yapması günah değildir. XVII. yüzyılda Arapça bir Kur an tefsiri yazan Vânîzade Mehmet Efendinin (-1684) Arâis ü l Kur an adlı eserinde (bkz. İsmail Hami Dânişmend, Türklük Mecmuası, Nu, 2 deki makale) Kur an da İslamlığı koruyup kâfirleri kahredeceği müjdesinin verildiği ve Türklerin bu işleri gerçekleştireceği ifade edilmektedir. Büyük tefsirci Vânîzade Mehmet Efendi, Maide suresi 54. ayet, Tevbe suresi 39. ayet ve Muhammed suresi 38. ayette bahsedilen toplumların Türkler olduğunu söylüyor. Enâm suresi 89. ayeti iyi anlamak ve yorumlamak gerekir. Görülüyor ki, Türklerin Türkçülük yapmaları dinen sakıncalı değil. Hatta, Bakara suresinin 191. ayeti Turancılığı desteklemektedir. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Osmanlı Devleti nde Türklükten uzaklaşma temayülü görülmüştür. Bu www.ulkuocaklari.org.tr 13

döneme kadar devletin asıl sahibi mülk-ü millet sahibi olan Türklerin milliyetçilik yapmalarına lüzum da görülmemiştir. Osmanlı Devleti içerisinde Türkler, Türklük gayesi gütmemişler, Müslümanlığı esas almışlar, bundan dolayı Arap ve Acem i akraba gibi görmüşler, hatta din kardeşi olarak kabul etmişlerdir. Araplar ve Acemler Türklere karşı bazı imtiyazlar elde etmişlerdir, İstanbul da Nakib-ül Eşraf dairesi kurulmuş, iki şahit ile giden Arap ve Acem olan insanlara seyit parası ödenmiştir. Arap ve Acem e olan bu rağbet üzerine Türk olan Fuzûlî şu mısraları yazmak durumunda kalmıştır. Fuzûlî gökten insan sana yer yok / Yürü var gel ya Arap tan ya Acem den. Osmanlı Devleti içerisinde hâkim ve asıl unsur olan Türkler yabancı unsurları aşağılamaz ve farklı görmezken onlar aynı duyguları beslememişlerdir. 600 yıl dünyanın en güçlü devleti olarak yaşayan Osmanlı, içinde barındırdığı yabancı unsurların dil, din, âdet ve idare tarzlarına dokunmamış, eritip yok etme çarelerini düşünmemiş, emperyalist olmamış, geniş bir hürriyet hakkı tanımıştır. Osmanlının hâkim ve asıl unsuru Türk olmasına rağmen Türkler ile Arap, Acem, Arnavut, Sırp, Yunan, Rum, Bulgar vs. unsurlar arasında pek ayırım yapılmamıştır. Hatta Sırplar knez, Rumlar primat dedikleri ileri gelenlerini kendileri serbest iradeleri ile seçebilmişlerdir. Fransız İhtilali nden sonra dünyaya yayılan hürriyet fikirleri Osmanlı içinde de yayılmış ve gayr-ı Türk unsurlar arasında hızla yayılmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti nin son zamanlardaki kötü yönetimi de bunlar için fırsat yaratmıştır. Tanzimat tan sonra ilk ortaya atılan ve Tanzimat ın temel ideolojisini oluşturan, devletin mevcut sınırlarını korumayı amaçlayan Devlet Birliği fikrini esas alan Osmanlıcılık tır. Osmanlıcılık, devletin mevcut (o zamanki) sınırlarını ve Osmanlı teb ası çerçevesinde birlik ve bütünlüğü koruyarak devletin devamını sağlamak fikrini ihtiva etmektedir. Bu fikri önce ve samimiyetle Türkler benimsemişlerdir. Çünkü Türkler devletin asıl sahibi, ana unsuru idiler ve kendilerini öyle görüyorlardı. Osmanlı Devleti nin kurtuluşuna yardımcı olmak maksadıyla 1908 1i yıllardan sonra ortaya atılan önemli siyasî ve ideolojik düşüncelerden biri de İslâm Birliği fikrini esas alan İslamcılık tır. İslamcılık, Müslüman Osmanlılar ın birliğini organize ederek devletin bekâsını sağlamak fikrini ihtiva etmektedir. Müslüman olmayan unsurlar ayrılsa bile Müslüman Türk, Arap, Arnavut gibi unsurlar arasında birlik sağlanırsa devletin devamlılığı da sağlanır düşüncesi hâkimdir. Zaten Müslüman ve devletin aslî unsuru Türkler ile diğer Müslüman unsurlar arasındaki hiçbir fark yoktur ve hepsi eşit muamele görmektedirler. Dolayısıyla Osmanlı Devleti nin Türk olmayan fakat Müslüman olan unsurları, kendilerini Türkler kadar hak sahibi olarak görmüşlerdir. İslâm Birliği sağlanırsa devletin bekâsının da sağlanacağı ve Osmanlı nın yine büyük devlet olarak yaşayacağına inanılıyordu. Bu görüşü de önce ve samimiyetle Türkler savunmuşlardır. Fakat, etnik milliyetçilik ateşiyle yalnız Müslüman olmayan unsurlar değil Müslüman Arap ve Arnavutlar da tutuşmaktadırlar. İslâm Birliği fikri hissî bakınca uygun, fakat devletin kurtuluşu için faydalı ve gerçekçi bir fikir değildir. Nihâyet İslâm Birliği tesis edilemedi... Askerliğin bütün yükünü omuzlayıp sıkıntısını Türkler çekerken Arnavutlar, ordu içinde ayrı bir sınıf kuruyorlar, kendilerini imtiyazlı sayıyorlar, Arnavutça konuşuyorlar, yoklamalarda dahî Arnavutça karşılıklar veriyorlar... Çerkezler de aynı imkânlara sahiptirler ve kullanmaktadırlar. Bu durum aklı selim Türklerin ruhunu incitmekte, gururunu kırmaktadır. Osmanlı nın çöküşe doğru gittiği aydınlar tarafından hissediliyordu. Osmanlı çökerse Türk unsur çok perişan olurdu... Gidişe dur demek ve hazırlıklı olmak gerekmekteydi. Montesquie de zaten Letres Persanne adlı eserinde Türklerin beceriksiz olduğunu ifade ediyor, yarım yüzyıla varmadan Türkiye nin geniş ülkesi galip devletlerin zafer sahnesi olacak. diyordu. Türkler için durum vahimdi. Türk aydınlara çok iş düşmekteydi. Vaziyetten haberi olmayan Türlerin uyandırılması, Türk olduklarının hatırlatılması, Türklük duygu ve fikirlerinin aşılanması, özellikle halkın anladığı ve konuştuğu dilin yazı dili hâline getirilmesi gerekmekteydi. Devletin ileri gelenleri, aydınlar zıt fikirler içinde çaresiz kalmışlardı, fakat bir arayışın da içindeydiler. 14 Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi

Osmanlıcılık ve İslamcılık denemelerinin başarısızlığı Türk Birliği fikrini öne çıkarmış, aydınların edebî ve siyasî faaliyetlerinin Türkçülük akımını kurtuluş yolu olarak görmelerine vesile olmuştur. Türkçülük ve Turancılık ülküsünün yeni temeli Bütün Türklük kavramıyla ifade edilerek 1860 lı yıllarda ortaya atılmıştır. Bu tarihlerde bir fikir ve edebiyat hareketi olarak telâkki edilmiş olan Türkçülük, Avrupa da gelişen Türkoloji çalışmalarının tesiriyle bir ilim hareketine dönüşmüştür. Bu yıllarda Turancılık, dil, tarih, kültür, soy ve kanları bir olan Türklerin büyük bir devlet hâlinde yaşamalarını savunan ve Türk Birliği fikrini esas alan siyasî ve ideolojik bir hareket, Avrupa ortalarından Çin Seddi ne, Sibirya dan Arap yarımadasına, Hindistan a kadar uzanan geniş coğrafî alanda yaşayan, aynı dili konuşan, aynı kültürü hayat tarzı olarak benimsemiş olan Türk topluluklarının hür, mutlu, huzurlu ve dayanışma içerisinde yaşamalarını istemek, bu uğurda fikir üretmek, mücadele etmek ideal ve ideolojisi olarak tarif ve telâkki edilmiştir. Vaktiyle Osmanlılar, Karamanlılar, Akkoyunlular ayrı ayrı yaşamışlar, hatta birbirleriyle savaşmışlar, sonunda tek millet olarak Osmanlı Devleti adı altında nasıl birleşmişlerse şu an ayrı ayrı yaşayan Türk topluluklarıyla Türkiye Türkleri zamanı gelince birleşecekler veya kültür birlikteliğini sağlayacaklardır. Türk Milleti nin sadece Osmanlı Türkleri nden ibaret olmadığı, Osmanlı Devleti sınırları dışında da 180 milyon Türk nüfusunun var olduğu ve bu Türk topluluklarının Osmanlı Türkleri ile aynı soydan geldikleri, dil, tarih, edebiyat, sanat, örf, âdet ve gelenek bakımından aynı potada yoğruldukları, ortak paydalarının bulunduğu bir gerçektir Bu gerçeği, ilk defa 1864 yılında Ahmet Vefik Paşa (1822-1891) Şecere-ı Türkî Tercümesi adlı eserinde ifade etmiştir. Bu ifade, Bütün Türklük kavramının da Türkçülük, Turancılık ülküsünün de ilk ışığı, başlangıcı olarak kabul edilebilir. XVIII. ve XIX. yüzyılda Avrupa da müspet ilimler ile birlikte gelişen milliyetçilik ülküsü, Avrupalı bilim adamı ve tarihçilerini, tarih araştırmalarına ve dolayısıyla kendi millî tarihleri münasebetiyle Türk tarihini de araştırmaya sevk etmiştir. Türk topluluklarının dil, edebiyat, tarih, folklor ve etnografyası hakkında ciddi araştırmalar yapmışlardır. Özellikle Rus, Alman, Fransız ve Danimarkalı bilim adamları Türk tarihi ve medeniyeti ile ilgili araştırmalara ağırlık vermişlerdir. Türk aydın ve bilim adamları Avrupalıların bu araştırma ve inceleme çalışmalarına ancak XIX. yüzyılın ortalarında kalabilmişlerdir. Lise tahsilini Fransa da yapmış olan Ahmet Vefık Paşa, Avrupa daki Türkoloji çalışmalarını görmüş, ilgi duymuş ilk Türk bilim adamı ve edibidir. Ülkemizde Türkçülük hareketleri Ahmet Vefik Paşa nın çalışmaları ile ilk olarak ilmî manada başlamıştır. Ahmet Vefik Paşa yı lisanî Türkçülük yanında edebî ve bediî Türkçülüğün de ilklerinden saymak yerinde olur. Bütün Türklük ü filoloji ve tarih sahasında ilk işleyenlerden biri de Leh asıllı Mustafa Celâleddin Paşa dır (1826-1875). 1869 yılında yayınlayıp Sultan Abdülaziz Han (1830-1876) a ithaf ettiği Eski ve Yeni Türkler adlı eserinde Mustafa Celâleddin Paşa, ilk defa Türk ırkının kuvvet ve genişliğine, bu ırkın insanlık tarihinde oynadığı muazzam role, Türk dilinin zenginliğine, Türkçe nin başka dillere ettiği yardımlara, Asya ve Avrupa da geniş bir sahaya yayılmış olan Türklerin münasebetlerine, Osmanlı Devleti dahilinde Türklük fikrine kıymet verilmemekten doğan mahzurlara, Müslüman olmayan Osmanlı teb asını ırkî ve lisanî bağlarla Türk kitlesine bağlamak lüzumuna dair görüşlere (3) yer vermiştir. Müslüman olduktan sonra Osmanlı ordusunda görev almış, pek çok savaşa katılmış ve en son Karadağ Savaşı nda şehit düşmüş olan Mustafa Celâleddin Paşa nın Türkçülük ülküsüne hizmeti çok büyük olmuştur. Türkçülük ülküsünün Anadolu da yeniden kıvılcımlanmasında, 1884 te İzmir de çıkan Hizmet ve Ahenk gazetelerinin de önemli rolü olmuştur. Hizmet ve Ahenk, Türklerin İzmir de sesini ilk duyuran fikir gazeteleridir. Tanzimat tan sonra İbrahim Şinasi (1826-1871) ile başlayan dilde sadeleşme hareketi, devlet adamlarınca da desteklenince Türkçülük hareketinin hızla gelişmesine yardımcı olmuştur. Dil ve www.ulkuocaklari.org.tr 15

edebiyat alanında Türkçülük adına ilk şuurlu çıkışı yapanlardan biri İbrahim Şinasi dir. Şinasi, Batıda eğitim görmüş bir aydın olarak ilk defa dilin millet hayatındaki önemini kavramış muamma gibi bir dille ülke meselelerinin çözülemeyeceğini, edebiyatın bu şekilde katkı sağlayamayacağını anlamış ve bunu anlatmaya çalışmıştır. Şinası nin Türkçülük fikri, kendinden sonra gelen Ziya Paşa (1825-1880), Namık Kemal (1840-1888), Abdülhak Hamit Tarhan (1851-1937), Halit Ziya Uşaklıgil (1866-1945), Ahmet Mithat Efendi (1884-1913), Şemsettin Şamil (1850-1904), Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944), Necip Asım (1861-1935) gibi şahsiyetler tarafından geliştirilerek devam ettirilmiştir. Dil ve edebiyat sahasında Ziya Paşa nın Türkçülüğü Şinasi den daha açıktır. Ziya Paşa Şiir ve İnşâ adlı makalesinde düşüncelerini açıkça ortaya koymaktadır. Ziya Paşa, Osmanlı ile Türk tabirlerini eş anlamlı olarak şuurlu bir şekilde kullanmıştır. Namık Kemal in şiir ve romanlarıyla öncülük ettiği hamaset edebiyatı, vatanseverlik şuurunun gelişmesine, duygu, düşünce, hayal, heyecan ve mücadele azminin yayılmasına hizmet etmiştir. Ahmet Mithat Efendi, Şinasi nin görüşlerini, toplumun eğitim görmemiş kesimine ulaştırmaya ve öğretmeye çalışmıştır. Türk, Türklük, Türkçülük, Turancılık kavramlarının doğru ve ilmî anlam kazanması, Türk Milleti hakkında doğru bilgilerin verilmesi, konu ile ilgili araştırmaların derinleştirilmesi, şair-yazar ve bilim adamlarının konu üzerinde hassasiyetle durması, Türkçülük ülküsünün yayılmasında, aksiyon hâle gelmesinde etkili olmuştur. Dil, edebiyat, tarih ve etnoloji üzerine yapılan çalışmalar Türkoloji araştırmalarını derinleştirmiş, ilmîlik vasfı kazandırmıştır Ahmet Vefik Paşa nın Şecere-i Türkî Tercümesi (1864) nden sonra hazırladığı Lehçe-i Osmanî (1876) adlı sözlüğü, Mustafa Celâleddin Paşa nın Leş Turcs Anciens et Modernes (Eski ve Yeni Türkler, 1869) adlı eseri, Süleyman Paşa nın (1838-1892) Târih-i Âlem (1876) i, Ahmet Mithat Efendi nin Ahmet Metin ve Şirzad (1891) ı Türk Milleti ile ilgili doğru ve ilmî bilgilerin verilmesi hususunda öncü kabul edilebilecek eserlerdir. Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895) tarafından 1894 yılında çıkarılan İkdam (gazetesi) başlığı altındaki Türk gazetesidir ibaresinin Bütün Türklük fikrinin açık ve net ifadesi olduğu kabul edilmiştir. Ben bir Türk üm dinim cinsim uludur. diye haykıran Mehmet Emin, Anadolu dan Bir Ses yahut Cenge Giderken (1897) adlı şiirinin bu ilk mısraı ile Türklüğü Türkçülüğü açıkça ve heyecanla ifade etmiş ve bu mısra bütün Türkçülerin parolası olmuştur. Bu mısra, Türklerin kendi millî kimliklerini artık Osmanlı kamuflajından kurtararak yüksek sesle ifade etmesi anlamına gelir. İlk Türkçülük ve Türkçecilik hareketi 1900 yılında İzmir de başlamış, sonra Selanik e taşınmıştır (1911). Necip Asım Bey, Leon Kahun dan tercüme ettiği Asya Tarihine Giriş ve kendi telifi Türk Tarihi (1900); Şemsettin Sami Bey, Kamûs-ı Türkî (1901) ve Bursalı Tahir Bey (1861-1926) Türklerin Ulûm ve Fünûna Hizmetleri (1911) adlı eserleriyle Bütün Türklük ülküsünü devam ettirmeye çalışmışlardır. XIX yüzyılın sonlarında dil, edebiyat ve tarih araştırmalarıyla Veled Çelebi (1869-1950), Raif Paşazade M. Fuad, Ahmet Hikmet (1870-1927), Ahmet Cevdet, Tunalı Hilmi (1871-1928) ve Emrullah Efendi gibi şahsiyetler Türk Milliyetçiliği ülküsünün gelişip yayılmasına katkıda bulunmuşlardır. Türk dilinin araştırılması, sadeleştirilmesi ve konuşma dilinin yazı dili hâline getirilmesi Türk aydınları tarafından Türkçülük-Turancılık ülküsünün ana tezi olarak benimsenmiştir Türk dili ve tarihi üzerine mahdut sayıda olan eserlere yenilerini ekleme çalışmalarına heyecanla devam edilmiştir Ancak yapılan bu çalışmaları saray hoş karşılamamıştır; sade bir dil ile yazmak, sade Türkçe yi savunan eserler kaleme almak, hatta gazete ve dergilerde dil konusunda tartışmalar yapmak yasaklanmış, sansür edilmiştir. Saray da, bu çalışmaların Osmanlı yı çıkmaza sokacağı 16 Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi

düşüncesi hâkimdir. Zaten Osmanlı Devleti siyasî ve askerî yenilgilerle perişan durumdadır. Halbuki, dilde sadeleşmeyi savunan Türk aydınları bir taraftan Osmanlı Devleti ni yaşatmak, diğer taraftan da Osmanlı Devleti sınırlan dışında yaşayan Türk soylu halklarda millî benlik duygusunu uyandırmak, millî kimliklerini kazanmalarına yardımcı olmak ve istikbalde Bütün Türklük ün gerçekleşmesine hizmet etmek gayesindedirler. Osmanlı Devleti sınırları içinde bu gelişmeler olurken Türklerin yoğun olarak yaşadığı Rusya ve İran da da benzer gelişmeler yaşanmıştır. Hatta, Türkçülük-Turancılık ülküsünün, Osmanlı aydınlarına, Panislavizm in tahakkümü altında kalmış, mağdur olmuş Türk yurtlarında yetişmiş insanların aşıladığı görüşü ileri sürülmüştür. Azerbaycan da Mirza Feth Ali Ahundzade (1811-1878) ve ilk Türkçe gazete Ekinci yi çıkartan Melekzade Hasan Bey Zerdabî, Buhara da Buharalı Şeyh Süleyman Efendi, Tiflis te Ziya-yı Kafkasya yı çıkartan Unsîzade Sait Bey, Kırımda Tercüman ı çıkartan Gaspıralı İsmail Bey (1841-1914), Kazan da Şehabeddin Mercanî gibi aydınlar Türkçülük-Turancılık ülküsünün önderleri olmuşlardır. Petersburg Üniversitesi ni bitirdikten sonra İstanbul a gelmiş ve Askerî Tıbbiye yi bitirmiş ve 1897 Türk-Yunan Savaşı na askerî doktor olarak katılmış olan Azerbaycanlı Türk aydını Hüseyinzade Ali Bey (Turan) in Yunan Savaşı sırasında yazdığı Turan adlı manzume, Turancılık ülküsünün ilk şiiri, kendisi de ilk Turancı olarak kabul edilmiştir. İstanbul da Harbiye yi bitirerek kurmay subay olmuş, Sultan Abdülhamit idaresine muhalif olduğu için takibata uğrayıp Paris e kaçmış, orada siyasî ilimler okulunu bitirmiş, Kuzey Türkleri nden Kazanlı Akçuraoğlu Yusuf Bey (1879-1935) Turan ülküsünün en faal savunucularından birisidir. Kahire de bulunduğu sırada orada neşredilen Türk adlı gazetede yayımladığı Üç Tarz-ı Siyaset (1903) adlı makalesiyle Akçuraoğlu Yusuf Bey Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük akımlarından yalnız Türkçülük ülküsünün Türk Milleti ni kurtarabileceğini iddia etmiş ve Turancılığın siyasî bir akım hâline gelmesine vesile olmuştur. Yazdığı Turan şiiriyle Turancılık ülküsünün ilki kabul edilen Hüseyinzade Ali ye yardım ederek Turancılık ın bütün Kafkasya da yayılmasında önemli rol oynayan Türkçülerden biri Ağaoğlu Ahmet Bey, diğeri de Ali Merdan Topçubaşı dır. 1909 yılında Türkiye ye gelen Ağaoğlu Ahmet, Türkiye deki Türkçülük hareketlerinin içinde yer almış ve aktif roller oynamıştır. Ağaoğlu Ahmet Bey 1917 yılında Kafkasya ya girmiş olan Osmanlı Ordusu nun siyasî danışmanı olarak Azerbaycan a da gitmiş ve önemli vazifeler icra etmiştir. Gaspıralı İsmail Bey, Rusya daki 1905 ihtilâlinden sonra, çıkarmakta olduğu Tercüman gazetesinde, İstanbul Türkçesi ni kullanmış ve savunmuş; Mehmet Emin (Yurdakul) i, sade dille yazmış olmasından dolayı övmüş; Dilde, Fikirde, İşte Birlik prensibini yaymaya çalışmış ve Bütün Türkçülük hareketinin merkezî kişisi olmuştur. Bu arada Kazan Türklerinden Rızaettin Kadı ve Fatih Kenmilerin Şûra ve Vakıf gazetelerinde Bütün Türklük konusunu işlediklerini ifade etmeliyiz. İlmî, edebî ve fikrî anlamda Türkçülük hareketi şuurlu olarak Tanzimat döneminde başlamış olmakla beraber 1908 Meşrutiyet inkılâbından sonra çok büyük bir gelişme göstermiş, 1911 yılında ateşlenmiştir. 1908 de Meşrutiyet in ilânından sonra Türkçülük hareketi siyasî bir akım olarak teşkilâtlanma imkânı bulmuş ve hızla yayılmıştır. Türkiye de Türk Milliyetçiliği ni esas alarak kurulan ilk teşkilât, 25 Aralık 1908 de tüzüğü yayımlanan ve faaliyete geçen Türk Derneği dir. Derneğin amacı tüzüğün 2. maddesinde şöyle belirtilmiştir: Cemiyetin maksadı Türk diye anılan bütün Türk kavimlerin mazi ve haldeki asar, efâl, ahvâl ve muhiti öğrenmeye ve öğretmeye çalışmak, yâni Türklerin âsâr-ı atîkasını, tarihini, lisanlarını avam ve havas edebiyatını etnografya ve etnolojisini, ahvâl-i içtimâiye ve medeniyet-i hâtıralarım, Türk memleketlerinin eski ve yeni coğrafyasını, araştırıp ortaya çıkararak bütün dünyaya www.ulkuocaklari.org.tr 17

yayıp dağıtmak ve dilimizin açık, sade, güzel ilim lisânı olabilecek surette geniş ve medeniyete elverişli bir dereceye gelmesine çalışmak ve imlâsını ona göre tedkik etmektir. (4) Cemiyetin fikir ve düşüncelerini daha geniş kitlelere ulaştırmak maksadıyla 1911 yılında Türk Derneği adıyla bir de dergi çıkarılmıştır. Türk Derneği ve dergisini, 18 Ağustos 1911 yılında kurulan Türk Yurdu Derneği ve bu derneğin çıkardığı Türk Yurdu (Kasım, 1911) adlı dergi takıp etmiştir. Türk Yurdu Derneği nin amacı, Türk çocuklarına mahsus bir pansiyon açmak ve Türk çocuklarının zekâ ve irfanca yükselmelerine hizmet edebilecek bir gazete çıkarmaktır. Türk Yurdu derneği siyasetten ziyade eğitime hizmet edecek, dünya Türklüğünün ortak meselelerine çare arayacak mecmuada da Türk âleminin menfaatleri müdafaa edilecektir Türkiye de kurulan Türk Derneği ve Türk Yurdu Derneği aynı adla çıkardıkları dergilerle Turancılığı hem siyasî alanda gerçekleştirmek hem dil, edebiyat ve sanat alanında ortaya koyarak geniş kitlelere yayılmasın sağlamak istemişlerdir. İstanbul da bu gelişmeler yaşanırken Türkiye dışında, Selanik te de Türkçülük fikrinin şekillenmesine hizmet eden Genç Kalemler dergisi çıkarılmıştır. Genç Kalemler dergisi Türkçü anlayışla Millî Edebiyat akımına öncülük etmiş ve dilde Türkçülüğün gelişip yayılmasına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Bu dönemde Türkçülüğün fikir lideri Genç Kalemler deki yazılarıyla dikkat çeken Ziya Gökalp tir. Yayınladığı Turan manzumesiyle Turancılık ı benimsediğini açıkça ortaya koymuştur. İstanbul da, İslâm kavimlerinin başlıca mühimi olan Türklerin millî terbiye ve ilmî, içtimaî, iktisadî seviyelerinin ilerleme ve yükselmesiyle Türk ırkı ve dilinin kemaline çalışmak amacıyla Türk Ocağı (12 Mart 1912) adlı bir yeni dernek kurulmuştur. Türk Ocağı, Türkçü derneklerin en uzun ömürlüsüdür. İttihat ve Terakki Cemiyeti hem Türk Ocağı derneğine hem Türk Yurdu na sahip çıkmak için maddî ve manevî yardımlarda bulunmuştur, İttihat ve Terakki Cemiyeti nin bazı üyeleri daha önce de Türk Derneği ne gidip gelmişlerdir. İttihat ve Terakki Cemiyeti nin kontrol altına almak istemesine rağmen bu dernekler muhtariyetlerini korumuşlardır. İttihat ve Terakki Fırkası üyelerinin Türkçülük yapmalarında, Türkçü derneklerle temas hâlinde olmalarında en büyük pay Ziya Gökalp (1876-1924) e aittir. Hamdullah Suphi Bey (1886-1966) in Türk Ocağı ndaki faaliyetleri çok verimli olmuştur. Gençler arasında Türkçülük fikrinin hızla gelişip yayılmasında önemli rol oynamış, zekâ ve asaletiyle, fevkalâde hitabet kudretiyle gençleri etkilemiş, ocağa üye olmalarını sağlamıştır. II. Meşrutiyet ten sonra Türkçülük ülküsü Türk Ocağı nda beslenmiştir. Hamdullah Suphi Türk Ocakları nı teşkilatlandırmaya çalışırken, İttihad ve Terakki Fırkası Merkez Heyeti nin nüfuzlu bir üyesi olan Ziya Gökalp de Türkçülüğü sistemleştirmek için gayret sarfetmiştir. Türkçülük ülküsünün ilmî, siyasî, fikrî ve edebî anlamda gelişip yayılmasına en büyük hizmeti Ziya Gökalp yapmıştır. Ziya Gökalp e göre Turancılık, Türk Millî Kültürü nü esas alan, muasır medeniyet seviyesine ulaşmış, bağımsız bir Türk Devleti kurmak; dil, edebiyat, tarih, felsefe ve ülkü ile donanmış şuurlu, idealist, millî kimlik kazanmış bir Türk nesli yaratmaktır. Turancılık, henüz Türkiye Cumhuriyeti nin kurulmadığı 1911 li yıllarda hızla gelişmeye başlamıştır. O devirde Ziya Gökalp Türk Milleti ne mensup insanların Türkiye, İran, Irak, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Yugoslavya, Çin ve Rusya gibi ülkelerde yaşamakta olduklarını, geçmişte bu insanların bazen birlik sağlayıp birlikte yaşadıklarını bazen ayrı ayrı müstakil devletler kurduklarını, gelecekte yine büyük bir devlet hâlinde birlikte yaşayabileceklerini veya ayrı ayrı devletler hâlinde işbirliği içinde yaşayabileceklerini, bunun mümkün olabileceğini, dolayısıyla Türk kültür birliği için çalışmak, mücadele etmek lâzım geldiğin ifade etmiş ve bu düşüncelerini makale, şiir ve konuşmalarıyla geniş kitlelere ulaştırmaya çalışmıştır. Ziya Gökalp, 1911 de Genç Kalemler de yayınladığı Turan manzumesinde: Vatan ne Türkiye dir 18 Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi

Türklere, ne Türkistan/Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; Turan! diyor, hayalindeki ülkeyi tarif ediyor. Manzumede büyük ve müebbet bir ülke olarak tarif edilen hayal ülke, Türk aydın ve gençlerinin gönüllerini ısıtan bir güneş, ruhlarını besleyen bir pınar ve kalplere ümit ışığı olmuştur. Devir, dünya Türklüğünün uyanmaya, millî uyanışın kıpırdamaya başladığı bir devirdir. Gökalp in bu iki mısraı artık dünya Türklüğünün parolası hâline gelmiştir. Ziya Gökalp e göre Turan bir ülkünün (mefkûre) adıdır. Turan ülkesinin sınırlan siyasî bir sınır değil, bir mefkûre ile çizilmiş sınırdır. Bu sınır sadece Türkiye nin hududu değil, bütün Türkleri içine alan bir sınırdır. Ziya Gökalp Türkçülük ve Türkiyecilik başlıklı makalesinde Türk kültür birliğini şöyle izah eder: Türkçüler Türkiye ile beraber Türklüğü de düşünenlerdir. Bugün Türkçülüğün yegâne gayesi hars birliğidir. Binaenaleyh, bugün hiçbir Türkçü, Kafkas Azerbaycan ını, Kırım ı yahut da diğer bir Türk ülkesini memleketimize ilhak tasavvurunda değildir. Türkçülerin bu ülkeler hakkındaki temennisi, bunların müstakil devletler hâlini alarak tam istiklâle nail olmalarıdır. XX. yüzyılın başlarında, Osmanlı Devleti, 600 yıllık ihtişamlı hayatının en zor dönemlerini yaşamaktaydı. Fransız İhtilâli nden sonra bütün Avrupa ya yayılan milliyetçilik hareketleri Osmanlı Devleti nin bu zor dönemlerinde Türk olmayan unsurlar tarafından ateşli bir şekilde savunuluyor, taraf buluyordu. Bu durum devlet aleyhinde hızla gelişirken devletin aslî unsuru Türkler sessiz kalıyorlardı. Bu dönemde artık Osmanlıcılık akımının bir faydası olmadığı/olmayacağı anlaşılmıştır. Yine bu dönemde İslamcılık akımı da fonksiyonunu tamamlamış ve bir hayal konumuna düşmüştü. Devletin hâkim unsuru Türkler de, Türk aydınları da bir şeyler yapmak mecburiyetinde olduklarının idraki içerisindeydiler. Bu şartlar altında Türk aydının parolası ancak milliyetçilik, Türkçülük olabilirdi Türkçülük-Turancılık fikri bu dönemde kabul görürdü. İşte bu sırada Ziya Gökalp, Genç Kalemler Dergisi nde meşhur Turan manzumesini yayınladı. Turan manzumesi devrin şartları içinde Türk kültür ve fikir hayatında bir dönüm noktasının işareti oldu. Bu manzume, açıkça Türk kültür birliği tezini ihtiva ediyordu. Bu dönemlerde bazı insanlar tarafından büyük devletlerin himayesine girmenin kurtuluş yolu olacağı tavsiye edilmektedir. Halbuki Atatürk ve milliyetçi arkadaşları o zamanlar millî devletin temelini atmak için mücadele etmekteydiler. 1908-1913 yılları arasında bir edebiyat, sanat ve fikir hareketi olarak gelişen Türkçülük-Turancılık ülküsü 1913 lü yıllardan sonra siyasî sahada da gelişme göstermiş ve devletin resmî siyasetine dönüşmüştür. Türkçülük-Turancılık ülküsü özellikle 1908-1913 yılları arasında olmak üzere pek çok kıymetli eserin ortaya çıkmasına vesile olmuştur Bu yıllarda, Türk aydınında belirgin hâle gelen Türkçülük şuuru, Ahmet Hikmet Müftüoğlu (1870-1927) tarafından Gönül Hanım ve Altın Ordu, Halide Edip Adıvar (1884-1964) tarafından Yeni Turan adlı eserlerin yazılmasına, Adnan Saygun tarafından Özsoy operasının hazırlanmasına ve ressam Münif Fehim tarafından o müthiş tabloların yapılmasına vesile olmuş, zemin hazırlamıştır. XX. yüzyılın başları, çok geniş ve farklı coğrafyalarda yaşayan Türkler arasında millî şuurun uyanmaya başladığı bir dönemdir. Osmanlı Devleti hudutları dışında yaşayan Türklerdeki hürriyet heyecanı Turancılık ülküsünün hızla yayılmasına vesile olmuştur. Hürriyetini kaybetmiş bütün Türkler gözlerini Türkiye ye çevirmişlerdir. Bu yıllarda hürriyetini kaybetmiş büyük bir Türk nüfus Çarlık Rusyası nın sınırları içinde yaşamaktadır. 1917 yılı sonlarında Rusya da gerçekleşen Komünist İhtilâl, Çarlık idaresini devirmiştir. Rusya sınırları içinde yaşayan Rus olmayan topluluklar kendi idarelerini ancak ihtilâlden sonra kurabilmişlerdir. Rusya yıllarca, ayrı alfabeler icat ederek ayrı milletler yaratmaya, Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Başkurt, Tatar, Çuvaş, Karakalpak, Azeri, Hakas, Yakut, Balkar, Karaçay, Nogay, Kumuk gibi milletler oluşturmaya çalışmış fakat başarılı olamamıştır; Türkçülük-Turancılık ülküsünün bunda önemli rolü olmuştur. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Turancılığın en tanınmış şahsiyeti Harbiye Nazırı ve Başkumandan www.ulkuocaklari.org.tr 19

Vekili Enver Paşa (1882-1922) dır. Enver Paşa siyasî ve askerî lider konumundadır. Turancılık idealiyle Kafkasya ve İran (Türklerin esaret altında yaşadığı bölgeler) üzerine askerî harekâta girişmiş, fakat başarılı olamamış, Osmanlı Devleti çökmüş, kendisi de 4 Ağustos 1922 de Turan İhtilâl Ordusu nun Türkistan Cephesi Kumandanı ve Emir-i Leşker-i İslâm-ı Buhara sıfatıyla Pamir Dağları eteklerinde Ruslarla çarpışırken şehit olmuştur. Birinci Dünya Savaşı nda Türk Milleti ne, askerine ve aydınına millî şuur ve heyecan şırınga eden manevî güç Türkçülük ülküsü olmuştur. Osmanlı Devleti nin I. Dünya Savaşı ndan yenik çıkması, memleketin dört bir köşesinin bilfiil işgal edilmesi Turancılık ülküsünü üzeri küllenmiş kor hâline sokmuş, ancak söndürememiştir. Batı Türkleri içinde büyük ideallerin adamı, Turancılık ülküsünün siyasî ve askerî lideri Enver Paşa nın Rusya daki komünist rejime karşı Türkistan da başlattığı askerî harekâtın başarısız olması, Türk ordusunun Kafkasya dan çekilmesi ve 1918 Mondros Mütarekesi ile yenilginin resmen kabul edilmesi neticesinde Turancılık ülküsü büyük bir darbe yemiştir. Ara sıra kara günler yaşamış olmakla beraber tarihin her döneminde büyük devletler kurmuş, son altı yüz yılda dünyanın hâkim ve en güçlü milletinin bir ferdi olarak yaşamış olan Türk aydınları o ihtişamlı Osmanlı Devleti nin çöküşüne şahit olmuşlardır. I. Dünya Savaşı nın galipleri, Türk Milleti ni feci şekilde cezalandırıyor ve aydınlarını zindanlara kapatıyorlardı. Devletin ileri gelenleri ve aydınlar Hatay, Musul, Kerkük ve Batı Trakya gibi öz topraklarını bile millî sınırlar dışında bırakmaya razı olarak savaşın bir an önce bitmesi, işgal kuvvetlerinin ülkemizi terk etmesi ve zulmün sona ermesi için çabalıyorlardı. Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar birer ateşli Türkçü olan Türk aydınları, son bir gayret ve mücadele azmiyle harekete geçmişler, Millî Mücadele Hareketi ni başlatmışlar ve zafere ulaşarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ni kurmayı başarmışlardır. Türkçülük, Turancılık ülküsü Millî Mücadele Hareketi nin ateşleyicisi olmuş, bu millî şuur sayesinde millî istiklâli temin hareketi başarıya ulaşmıştır. Millî Mücadele Hareketi nin baş kahramanı Mustafa Kemal, (1881-1938) Yeni Türkiye Cumhuriyeti nin de başında idi. Dünyada ender yetişen zeki, idealist, çalışkan bir devlet ve siyaset adamı olan Mustafa Kemal, Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti nde Türk Milliyetçiliği ni, Türkçülüğü, hatta tarih ve kültür anlayışı bakımından Turancılığı devlet politikası hâline getirmiş ve bu doğrultuda çok büyük atılımlar gerçekleştirmiştir. Türkçülüğü devlet sahasında tatbik eden en büyük devlet adamı Mustafa Kemal dir. Mustafa Kemal döneminde sosyal ve kültürel etkinlikleri ihtiva eden, millî tarihin incelenmesi, Orta Asya ve Türkiye dışı Türk tarihinin araştırılması, Türk dilinin zenginleştirilmesi, kültür hazinelerinin taranması ve eski Türk kahramanlıklarının ortaya çıkarılması yönüyle millî kültür esas alınmış, Türkiye Cumhuriyeti nin temeli kültürdür. şeklinde özetlenen bir millî kültür politikası uygulanmıştır. Bu hususta Mustafa Kemal, Ziya Gökalp in fikir ve düşüncelerinden büyük ölçüde faydalanmıştır. Mustafa Kemal şuurlu bir Türkçüdür, Turancıdır. O, bir taraftan Bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden ilerde belki pek az bir şey kalacaktır, işte o zaman Türkiye, ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun (Sovyetler) yönetiminde dil bir, inanç bir, öz bir kardeşlerimiz vardır. Onları arkalamaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir, hazırlanmak lâzımdır. (İsmet Bozdağ, Atatürk ün Avrasya Devleti, Tekin Yay., İst., 1998) sözleriyle düşüncelerini açıklarken bir taraftan da Bulgaristan da kalan yoğun Türk nüfusunun millî benlik kaybını önlemek ve millî duygu, düşünce ve heyecanlarla donatılmalarını sağlamak için Bulgaristan konsolosluğuna atadığı Nüzhet Haşim Sinanoğlu na gizli bir görev vererek düşüncelerini uygulamaya çalışmıştır. (5) Hatay ın Türkiye ye ilhakı, Atatürk ün Turancılık ülküsünü devlet sahasına tatbikinin en güzel misalidir. Mustafa Kemal düşüncelerinde samimidir, ancak, Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin de milletin de durumunu çok iyi bilmektedir. Halk sefil, perişandır; devlet henüz tam rayına 20 Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi