PAUL KARL FEYERABEND 13 Ocak 1924 te Viyana da doğdu. Avusturya asıllı ABD li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri sürmüş, bu bağlamda anarşist olarak nitelediği bir metodoloji geliştirmiştir. Viyana Müzik Akademisi nde öğrenimini tamamlayarak 1951 de buradan doktor unvanını aldı. 1951-56 arasında Viyana Bilimler ve Güzel Sanatlar Enstitüsü nde ardından 1958 e değin Bristol Üniversitesi nde ders verdi. 1958 de ABD ye göç etti. 1959 dan sonra Berkeley deki California Üniversitesi nde ve Zürih te öğretim üyeliği yaptı. 1994 te öldü. Feyerabend çalışmalarını bilim felsefesi üzerinde yoğunlaştırdı. Göreci ve adcı bir tutumu benimsedi; bu alanda özellikle Karl Popper in de etkisiyle eleştirel görüşler öne sürdü. Bilimsel bir açıklamada kullanılan terimlerin anlamlarının yeni açıklamalarla zamanla değişebileceğini ileri sürerek, açıkladığı olguyu değişmez ve evrensel kabul eden hipotetik-tümdengelim yönteminin geçersizliğini göstermeye çalıştı. Her yeni kuramın, açıklanan olguyu belli bir ölçüde değiştirdiğini, eski kuramı yadsıdığını savunan Feyerabend, eski kuramdan yeni kurama geçiş döneminin uzun sürdüğünü, bunun da düşünce sistemlerinde dogmatik bir tutuma yol açtığını ileri sürdü. Eski kuramların bilim alanında kalıcı izler bıraktığı gibi, günlük dilin terimlerine de belirli anlamlar yüklediğini belirtti. Bu bağlamda anlama yetisini ele aldı ve bu yeti üzerindeki günlük söylemi, sara nöbetlerini cin tutma ya bağlayan ortaçağ açıklamalarına benzetti. Cin tutma günümüzde beynin belli bir durumuyla özdeşleştiriliyorsa, bu cin tutma gibi bir durumun olmadığı anlamına gelirdi; böylece ortaçağa özgü bakış açısı yadsınıyordu. Feyerabend bu yolla zihin ile beyni özdeşleştirerek alışılmış kuramların dışına çıktı, zihin kavramı üzerine kurulu anlayışı yıkmaya çalıştı. Paul Feyerabend 11 Şubat 1994 te İsviçre'de vefat etmiştir. Feyerabend in, bilim kuramına ilişkin ilk çalışmaları arasında Explanation, Reduction and Empirism (1962), Problems of Microphysics (1962), Problems of Empiricism (1965-70) adlı makaleleri sayılabilir. Kitap halinde yayımlanmış yapıtları ise şunlardır: Against Method (1975; Yönteme Karşı, Çev. Ertuğrul Başer, Ayrıntı Y., 1999), Science in a Free Society (1978; Özgür Bir Toplumda Bilim, Çev. Ahmet Kardam, Ayrıntı Y., 1991), Philosophical Papers (1981; Felsefe Yazıları), Three Dialogues on Knowledge (1991; Bilgi Üzerine Üç Diyalog) ve Killing Time. An Autobiography (1994; Vakit Öldürmek-Otobiyografi, Çev. Nedim Çatlı, Ayrıntı Y., 1997). Conquest of Abundance: A Tale of Abstraction versus the Richness of Being (1999); Knowledge, Science and Relativism: Philosophical Papers, Volume 3 (1999); For and Against Method: Including Lakatos's Lectures on Scientific Method and the Lakatos (1999); Naturphilosophie (2009); The Tyranny of Science (2011).
Ayrıntı: 241 İnceleme Dizisi: 131 Yönteme Karşı Paul Feyerabend Kitabın Özgün Adı Against Method İngilizce'den Çeviren Ertuğrul Başer Son Okuma Rüya Özkalkan Paul Feyerabend 1975, 1988, 1993 Verso-Third Edition/1996 basımından çevrilmiştir. Bu kitabın Türkçe yayım hakları Ayrıntı Yayınları'na aittir. Kapak İllüstrasyonu Sevinç Altan Kapak Tasarımı Arslan Kahraman Kapak Düzeni Gökçe Alper Dizgi Esin Tapan Yetiş Baskı ve Cilt Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2 Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 Sertifika No.: 12156 Birinci Basım 1999 İkinci Basım 2014 Baskı Adedi 1000 ISBN 978-975-539-140-3 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş. Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No.: 3 Cağaloğlu İstanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr
Paul Feyerabend Yönteme Karşı Yazar tarafından genişletilmiş üçüncü basımdan çevrilmiştir.
İNCELEME DİZİSİ İDEOLOJİ/T. Eagleton Ë AMERİKA/J. Baudrillard Ë POSTMODERNİZM VE TÜKETİM KÜLTÜRÜ/M. Featherstone Ë ERKEK AKIL/G. Lloyd Ë POPÜLER KÜLTÜRLER/D. Rowe Ë ÖLÜME KARŞI HAYAT/N. O. Brown Ë Sİ- VİL İTAATSİZLİK/Der.: Y. Coşar Ë AHLAK ÜZERİNE TARTIŞMALAR/J. Nuttall Ë TÜKETİM TOPLUMU/J. Baudrillard Ë EDEBİYAT VE KÖTÜLÜK/G. Bataille Ë ÖLÜMCÜL HASTALIK UMUTSUZLUK/S. Kierkegaard Ë ORTAK BİR ŞEYLERİ OLMAYANLARIN ORTAKLIĞI/A. Lingis Ë VAKİT ÖLDÜRMEK/P. Feyerabend Ë KİMLİK MEKÂNLARI/D. Morley-K. Robins Ë DOSTLUK ÜZERİNE/S. Lynch Ë KADINLAR NEDEN YAZDIKLARI HER MEKTUBU GÖNDERMEZLER?/D. Leader Ë İTİRAF EDİLEMEYEN CEMAAT/M. Blanchot Ë FLÖRT ÜZERİNE/A. Phillips Ë FELSEFEYİ YAŞAMAK/R. Billington Ë POSTMODERN TEORİ/S. Best-D. Kellner Ë MARKSİZM VE AHLÂK/S. Lukes Ë SOSYOLOJİK DÜŞÜNMEK/Z. Bauman Ë POSTMODERN ETİK/Z. Bauman Ë TOPLUM- SAL CİNSİYET VE İKTİDAR/R.W. Connell Ë ÇOKKÜLTÜRLÜ YURTTAŞLIK/W. Kymlicka Ë KARŞIDEVRİM VE İSYAN/H. Marcuse Ë KUSURSUZ CİNAYET/J. Baudrillard Ë TOPLUMUN McDONALDLAŞTIRILMASI/G. Ritzer Ë KUSURSUZ NİHİLİST/K.A. Pearson Ë HOŞGÖRÜ ÜZERİNE/M. Walzer Ë 21. YÜZYIL ANARŞİZMİ/Der.: J. Purkis & J. Bowen Ë MARX IN ÖZGÜRLÜK ETİĞİ/G. G. Brenkert Ë MEDYA VE GAZETECİLİKTE ETİK SORUN- LAR/Der.: A. Belsey & R. Chadwick Ë HAYATIN DEĞERİ/J. Harris Ë POSTMODERNİZMİN YANILSAMALARI/T. Eagleton Ë DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK ÜZERİNE/M. Löwy Ë ÖKÜZÜN A SI/B. Sanders Ë TAHAYYÜL GÜCÜ- NÜ YENİDEN DÜŞÜNMEK/Der.: G. Robinson & J. Rundell Ë TUTKULU SOSYOLOJİ/A. Game & A. Netcalfe Ë EDEPSİZLİK, ANARŞİ VE GERÇEKLİK/G. Sartwell Ë YÖNTEME KARŞI/P. Feyerabend Ë TOPLUMLAR NASIL ANIMSAR?/P. Connerton Ë ÖLME HAKKI/S. İnceoğlu Ë ANARŞİZMİN BUGÜNÜ/Der.: Hans-Jürgen Degen Ë KÜL- TÜREL EMPERYALİZM/J. Tomlinson Ë GÖZÜN VİCDANI/R. Sennett Ë KÜRESELLEŞME/Z. Bauman Ë ETİĞE GİRİŞ/A. Pieper Ë EDEBİYAT OLARAK HAYAT/A. Nehamas Ë İMAJ/K. Robins Ë MEKÂNLARI TÜKETMEK/J. Urry Ë YAŞAMA SANATI/G. Sartwell Ë KOLONYALİZM POSTKOLONYALİZM/A. Loomba Ë KREŞTEKİ YABANİ/A. Phillips Ë ZAMAN ÜZERİNE/N. Elias Ë TARİHİN YAPISÖKÜMÜ/A. Munslow Ë POSTYAPISALCI ANARŞİZMİN SİYASET FELSEFESİ/T. May Ë ATEİZM/R. Le Poidevin ËAŞK İLİŞKİLERİ/O.F. Kernberg Ë POSTMODERNLİK VE HOŞNUTSUZLUKLARI/Z. Bauman Ë ÖLÜMLÜLÜK, ÖLÜMSÜZLÜK VE DİĞER HAYAT STRATEJİLERİ/Z. Bauman Ë BÜYÜSÜ BOZULMUŞ DÜNYAYI BÜYÜLEMEK/G. Ritzer Ë KAHKAHANIN ZAFERİ/B. Sanders ËEDEBİYATIN YARATILIŞI/F. Dupont Ë PARÇALANMIŞ HAYAT/Z. Bauman Ë KÜLTÜREL BELLEK/J. Assmann Ë MARKSİZM VE DİL FELSEFESİ/V. N. Voloşinov Ë MARX IN HAYALETLERİ/J. Derrida Ë ERDEM PEŞİNDE/A.MacIntyre Ë ÇAĞDAŞ SOSYAL BİLİMLER FELSEFESİ/B. Fay Ë KARNAVALDAN ROMANA/M. Bakhtin Ë PİYASA/J. O Neill Ë ANNE: MELEK Mİ, YOSMA MI?/E.V. Welldon Ë KUTSAL İNSAN/G. Agamben Ë BİLİNÇALTINDA DEVLET/R. LourauË YAŞADIĞIMIZ SEFALET/A. Gorz Ë YAŞAMA SANATI FELSEFESİ/A. Nehamas Ë KORKU KÜLTÜRÜ/F. Furedi Ë EĞİTİMDE ETİK/F. Haynes Ë ELEŞTİREL TEORİ/R. Geuss Ë KARAKTER AŞINMASI/R. Sennett Ë MO- DERNLİK VE MÜPHEMLİK/Z. Bauman Ë NIETZSCHE: BİR AHLÂK KARŞITININ ETİĞİ/P. Berkowitz Ë MODA VE GÜNDEMLERİ/D. Crane Ë BİLİM ETİĞİ/D. Resnik Ë CEHENNEMİN TARİHİ/A.K. Turner Ë KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜR/J. Tomlinson Ë SİYASAL İKTİSADIN ABC si/r. Hahnel Ë ERKEN ÇÖKEN KARANLIK/K.R. Jamison Ë MARX VE MAHDUMLARI/J. Derrida Ë ADALET TUTKUSU/R.C. Solomon Ë HACKER ETİĞİ/P. Himanen Ë KÜLTÜR YORUMLARI/Terry Eagleton Ë HAYVAN ÖZGÜRLEŞMESİ/P. Singer Ë MODERNLİĞİN SOSYOLOJİSİ/P. Wagner Ë DOĞRUYU SÖYLEMEK/M. Foucault Ë SAYGI/R. Sennett Ë FOUCAULT NUN ÖZGÜRLÜK SERÜVENİ/J. W. Bernauer Ë DELEUZE & GUATTARI/P. Goodchild Ë İKTİDARIN PSİŞİK YAŞAMI/J. Butler Ë DEVRİMİN ZAMANI/A. Negri Ë GEZEGENGESEL ÜTOPYA TARİHİ/A. Mattelart Ë GÖÇ, KÜLTÜR, KİMLİK/I. Chambers Ë ATEŞ VE SÖZ/G.M. Ramírez Ë MİLLETLER VE MİLLİYETÇİLİK/E.J. Hobsbawm Ë HOMO LUDENS/J. Huizinga Ë MODERN DÜŞÜNCEDE KÖTÜLÜK/S. Neiman Ë ÖLÜM VE ZAMAN/E. Lévinas Ë GÖRÜNÜR DÜNYANIN EŞİĞİ/K. Silverman Ë BAKUNIN DEN LACAN A/S. Newman Ë ORTAÇAĞDA ENTELEKTÜELLER/J. Le Goff Ë HAYAL KIRIKLIĞI/Ian Craib Ë HAKİKAT VE HAKİKATLİLİK/B. Williams Ë RUHUN YENİ HASTALIKLARI/J. Kristeva Ë ŞİRKET/J. Bakan Ë ALTKÜLTÜR/C. Jenks Ë BİR AİLE CİNAYETİ/M. Foucault Ë YENİ KAPİTALİZMİN KÜLTÜRÜ/Richard Sennett Ë DİNİN GELECEĞİ/Santiago Zabala Ë ZANAATKÂR/Richard Sennett Ë MELEZLİĞE ÖVGÜ/Michel Bourse Ë SERMAYE VE DİL/Christian Marazzi Ë SAVAŞ OYUNLARI/Roger Stahl Ë BİR İDEA OLA- RAK KOMÜNİZM/Alain Badiou & Slavoj Žižek Ë NİHİLİZM/Bülent Diken Ë MADDESİZ/André Gorz Ë BİLGİNİN ARKEOLOJİSİ/M. Foucault Ë TÜKETİM TOPLUMU, NEVROTİK KÜLTÜR ve DÖVÜŞ KULÜBÜ/H. Övünç Ongur Ë ANTİKAPİTALİZM/Jeremy Gilbert Ë ÇALIŞMAK SAĞLIĞA ZARARLIDIR/Annie Thébaud-Mony Ë BERABER/ Richard Sennett Ë HAYATIN ANLAMI/Terry Eagleton Ë DUYURU/Michael Hardt-Antonio Negri Ë KÜRESELLEŞ- MENİN SONU MU?/Arif DirlikË İSYAN PAZARLANIYOR/ Joseph Heath&Andrew Potter Ë VAMPİRİN KÜLTÜR TARİHİ/ Gülay Er Pasin Ë TUHAF ALAN / Burcu Canar Ë ÜTOPYA / Nilnur Tandaçgüneş Ë AKIL HASTALIĞI VE PSİKOLOJİ / Michel Foucault Ë İŞLETME HASTALIĞINA TUTULMUŞ TOPLUM / Vincent de Gaulejac Ë ETİN CİNSEL POLİTİKASI / Carol J. Adams Ë TOPLUMLA YÜZLEŞME / Zülküf Kara Ë ikomünizm / Colin Cremin Ë KÜRESEL ÇARKIN DIŞINDA KALANLAR / Kathrin Hartmann Ë AZINLIĞIN ZENGİNLİĞİ HEPİMİZİN ÇIKARINA MIDIR? / Zygmunt Bauman Ë PSİKOLOJİDE SÖZ VE ANLAM ANALİZİ / Sibel A. Arkonaç Ë ÇALIŞMA SORUNU / Kathi Weeks Ë BENLİK YANILSAMASI / Bruce Hood Ë VAHŞİ HUKUK / Cormac CullinanË TÜRKİYE KENTLEŞ- MESİNİN TOPLUMSAL ARKEOLOJİSİ / Erbatur Çavuşoğlu
İçindekiler Türkçe Basıma Önsöz: Birinci Dünya Bilimi: Bilimler Arasında Bir Bilim...7 Önsöz...11 Üçüncü Basıma Önsöz...15 Çince Basıma Önsöz...23 Analitik İndeks...28 Giriş...35 1 22. Bölümler...41 Görecilik Üzerine Ek Bir Not...361 Dizin...369
Türkçe Basıma Önsöz Birinci Dünya Bilimi: Bilimler Arasında Bir Bilim* Birinci Dünya bilimi; Avrupa'daki bilimsel devrimden doğmuş olan ve halihazırda dünyanın dört bir yanında üniversitelerde ve teknoloji kurumlarında öğretilip uygulanmakta olan bilim, bize sayısız fikir ve teknolojik başarı armağan etti. Ona çoğunlukla "akılcılık" denen, bilimin sistematik ve açıkça belirlenebilir bir tarzda üretildiğini ve diğer tüm gelenekleri hükümsüz kıldığını öne süren bir ideoloji eşlik ediyor. Bir bilimsel yöntem vardır; dünyanın neye benzediğini ve onu * Daha önce Yönteme Hayır'da (Ara Yayıncılık, 1991) yayımlanan bu önsözü kullanmamıza izin veren Ara Yayıncılık yöneticisi Vedat Çorlu'ya teşekkür ederiz. (Ayrıntı Yayınları.) 7
Yönteme Karşı ihtiyaçlarımıza uygun şekilde nasıl değiştirebileceğimizi keşfetmemize yardımcı olur. Yönteme Karşı bu önermeyi reddediyor. Ve bilimsel keşiflerin akliliğin temel standartları ve bildik yöntembilimsel reçetelerle çatıştığını göstermeye çalışıyor. Bilim "akılcı" bir şekilde ilerlemedi, ilerleyemezdi de. Aklilik ve açık kurallar, tam da akılcıların kabul edilebilir yegâne bilgi kaynağı olarak gördükleri bu bilimi yok ederdi. Daha özel olarak, Birinci Dünya biliminin özel tarihsel şartlarda ortaya çıkmış, bu yüzden de evrensel geçerliliği olmayan birtakım fikirler içerdiğini savunuyorum. Örnek: Nesnellik fikri ve bilginin nicel mülahazalara dayandırılması gerektiği fikri. Güçlü uyaran vazifesi gören bu fikirlerin evrensel olarak geçerli olduğu ilan edildi. Bu ilanla birlikte, kendisine yol açmış ortam ve şartlar kadar özgül ve hususi bir bilim yaratıldı. Oysa farklı ortam ve şartlar farklı hususiyetlerin evrenselleştirilmesine ve araya girmesine, dolayısıyla da farklı bir bilime yol açardı (aslında açtı da): Bilim pratiği (akılcı bilim imgesinin aksine) pek çok değişik biçim alır. O nedenledir ki, yolunu halihazırda üniversitelerde ve teknik enstitülerde öğretilmekte olan bilimlerden ayırmış bir Üçüncü Dünya bilimi geliştirmek mümkündür. Böylesi düşünceler genellikle (A) bilimin, haddizatında, tüm dünyada aynı olduğu, (B) diğer fikir ve usullerin pek yakında iflas edeceği ve böylece görüldükleri her yerde bertaraf edilecekleri öne sürülerek eleştirilir. Batılı olmayan bilimler gerçekten de, (B)'de belirtildiği gibi, birçok yerde ortadan kaldırıldı, doğrudur. Ama bunun nedeni iflas etmiş ya da başarısız olmaları değil, Birinci Dünya bilimini uygulayan toplumların daha büyük askeri güce sahip olmalarıydı. "Yerli" toplumların kıtlık ve iklim sorunlarıyla, doğal afetlerle baş etme usulleri ve çeşitli bilgi biçimleri vardır; bunlar (Batı'nın bakış açısına vurulduğunda) nesnellikten yoksundur, niceliklerden çok niteliklere önem verir, ama yine de sömürgecilerin bilimlerinin ve sonraki kalkınma havarilerinin 8
Paul Feyerabend aynı konularda söyleyeceklerinden kat kat üstündür. Bu bilgi çürütülmek şöyle dursun, incelenmedi bile. Üstünkörü bir tarafa kaldırıp atıldı. 1 Ve Birinci Dünya bilimi kabul edildiyse, bu, daha iyi bir anlayış ya da herkes için daha iyi bir yaşam ürettiği için değil; daha iyi silahlar ürettiği için oldu. 2 Buraya kadar söylediklerim (A)'yı da çürütür. Özgül bir bilim biçiminin, Birinci Dünya biliminin, tüm dünyada aynı olduğu kuşkusuz doğrudur. Bunda şaşılacak bir yan yoktur. Çünkü bu bilim biçimi belli bir tanımlama girişimi içinde 1. "Güney Kaliforniya'nın bugün ancak pek ender birkaç beyaz ailenin yaşayabildiği çölümsü bölgelerinde, sayıları birkaç bini bulan yerli Coahuilla'lar doğal kaynakları bir türlü tüketemiyor, bolluk içinde yaşıyorlardı. Çünkü, görünüşte çok yoksul olan bu ülkede, bu insanlar en azından 60 besinsel bitkiyle 28 uyuşturucu, uyarıcı ya da şifalı nitelikte bitki tanıyorlardı." C. Lévi-Strauss, Yaban Düşünce (Çev. Tahsin Yücel, Hürriyet Vakfı Yay., 1984, s. 28). Yerliler, hayvan ve böcek dünyasıyla önemli ilişkileri nedeniyle kendilerine doğrudan bir yararı olmayan bitkilerle de ilgilenirler. Sömürgecilik ve kalkınmada gücün rolü John Boudley'in Victims Of Progress'inde (Menlo Park California 1982) inceleniyor. Sağlık ve açlık konuları Grazia Borrini tarafından "Health and Development, Marriage of Heaven and Hell", Studies in Third World Society, içinde, der. A. Ugaldo, College of wm. ve St Mary, Austin, Texas 1986'da çözümleniyor. M. Rahnema, From Aid to Aids -a Look at the other Side of Development, Elyazması, Stanford 1983'te dayatılan Batı teknolojisinin doğal ve toplumsal afetlere karşı etkili bir koruma sağlayan toplumsal bağışıklık sistemlerini nasıl altüst ettiğini anlatıyor. 2. 1854'te komutan Perry güç kullanarak Hakodate ve Shimodu limanlarını ikmal ve ticaret için Amerikan gemilerine açtı. Olay Japonya'nın askeri açıdan güçsüz olduğunu gösterdi. 1870'lerin başlarında, Japon Aydınlanmacılarından Fukuzawa şöyle bir muhakeme yürüttü: Japonya ancak daha güçlü olursa bağımsızlığını koruyabilir ve ancak bilimin yardımıyla daha güçlü olabilir. Bilimi ise ancak, uygulamakla yetinmeyip altında yatan ideolojiye de inanırsa etkili bir şekilde kullanabilir. Birçok Japona göre bu ideoloji barbarcaydı (katılıyorum). Fakat Fukuzawa'nın takipçileri tartışmayı öyle bir noktaya sürüklediler ki hayatta kalmak için bu barbarca usulleri benimsemek, onları gelişmiş şeyler olarak telakki etmek ve tüm Batı uygarlığını alıp öğrenmek bir zorunluluktu. Buradaki tuhaf, ama tutarlı akıl yürütmeye dikkat edelim: Bilim dünyanın doğru bir tasviri olarak kabul edilmiştir, ama bilimin bizzat doğru bir tasvir olmasından dolayı değil; böyle öğretilmesi halinde daha iyi silahlar üretebileceğinden dolayı. Bilimin ilerlemesi denen şey, bu tür olaylar olmasa hemen çökerdi. Ayrıntılar için bkz. Carmen Blacker, The Japanese Enlightenment, Cambridge 1969. Siyasi arka plan için krş. Richard Storry, A History of Modern Japan, Penguin Books 1982, 3. ve 4. bölümler. Müslüman radikallerin tavrı daha makul. Birinci Dünya biliminin ürünlerini kullanıyor, ideolojisini aşağılıyorlar. 9
ortaya konmuş belirli ölçütlerle (yani onun ister istemez sağladığı ölçütlerle) tanımlanıyor. Ama bu biçimin her zaman başarılı, diğerlerinin her zaman başarısız olduğu doğru değildir (bkz. yukarıda söylediklerim). O halde, dar olmayan bir tanımlamayla, bilimin birçok şeklinin olduğunu, her şeklin kuvvetli ve zayıf noktalarının bulunduğunu ve her kültürün önemli gördüğü alanlarda başarılı olan bir şekli kullanacağını söyleyebiliriz. Batı uygarlığı, Birinci Dünya'nın altında yatan uygarlık, maddeci ve oldukça saldırgandır. Bu uygarlık doğal olarak, maddeyi anlayan ve silah araştırmalarında mükemmel sonuç veren bir bilimi tercih etti. Yine doğal olarak bu bilimin ilkelerini diğer alanlara yaymaya çalışır, örneğin insanların ve diğer canlı varlıkların maddi sistemler olduğunu ilan eder. Bu ilan da başarılı oldu. İnsanlar ve canlı varlıklar her şeyden önce maddi veçheleri olan varlıklardır ve en aşırı durumlara bile kolayca uyum sağlarlar (eğer bir köpeğe bir refleks yığını muamelesi yaparsanız, bunu öğrenecek ve bir refleks yığını gibi hareket ederek sizi memnun edecektir.) Ama insanlar sadece uyum sağlamakla kalmaz direnirler de ve dirençlerini destekleyen nitelikler geliştirebilirler; örneğin ruhlar, zihinler üretip bu "bilimdışı" ve "abuk sabuk" varlıklarla uğraşabilecek bir bilim isteyebilirler. Aralarında Niels Bohr'un da bulunduğu bazı bilim adamları Birinci Dünya bilimini tam da bu şekilde zayıflatmaya başladılar. Yalnız değiller. Her kültür, her ulus kendi özel ihtiyaçlarına uyan bir bilim inşa edebilir. Ama bunu yapmak için önce, "Birinci Dünya"nın pek de kurnazca olmayan fikirlerini, savaşçı ve tahripkâr uygulamalarını habire dayatıp duran, ince ince kabul ettiren siyasi ve ekonomik güçleri bertaraf etmek ya da en azından evcilleştirmek zorundadır. Paul Feyerabend 10
Önsöz 1 970'te bir partide, hayattaki en iyi arkadaşlarımdan Imre Lakatos beni bir köşeye sıkıştırdı. "Paul, çok garip düşüncelerin var, bunları niye yazmıyorsun? Ben de bir cevap yazarım, tümünü yayımlarız, eminim bir hayli eğleniriz" dedi. Teklifi beğendim ve çalışmaya başladım. Kitabın bana ait olan kısmının elyazması 1972'de bitti ve onu Londra'ya yolladım. Orada gayet gizemli bir biçimde ortadan kayboldu. Şaşırtıcı davranmayı seven Imre Lakatos Interpol'e haber verdi; Interpol gerçekten de elyazmamı bulup bana iade etti. Tekrar okudum ve birkaç nihai değişiklik yaptım. 1974 Şubatı'nda 11
Yönteme Karşı düzeltmeleri bitirdikten sadece birkaç hafta sonra Imre'nin öldüğünü öğrendim. Ortak planımızdaki bana ait olan kısmı onun yanıtı olmadan yayımladım. Bir yıl sonra ilave notlar ve eleştirilere yanıtları kapsayan ikinci bir kitap yayımladım: Özgür Bir Toplumda Bilim. Bu hikâye, kitabın ne tür bir kitap olduğunu açıklıyor. Bu sistemli bir inceleme değildir; bir arkadaşa yazılmış bir mektuptur ve onun düşünce alışkanlıklarına hitap eder. Örneğin Imre Lakatos bir akılcıydı, bu yüzden akılcılık bu kitapta önemli bir rol oynar. Yine Imre Popper'e hayrandı ve bu yüzden kitapta Popper'e "nesnel önemi"nin gerektirdiğinden daha sık rastlanır. Imre şakayla karışık bana anarşist derdi, benim de anarşist maskesi takmaya bir itirazım olmadı. Son olarak Imre Lakatos ciddi rakiplerini şakalarla ve ironiyle sıkıntıya sokmayı severdi bu yüzden ben de ara sıra ironik bir üslupla yazdım. Bunun bir örneği Birinci Bölüm'ün sonunda ortaya çıkar: "Ne olsa uyar" benim savunduğum bir "ilke" değil -"ilkelerin" etkiledikleri varsayılan somut araştırma ortamının dışında kullanılabileceklerini ve verimli bir şekilde tartışılabileceklerini sanmıyorum-; tarihe daha yakından bakan bir akılcının dehşet içinde haykırışıdır. İngilizce ilk baskıdan sonra aldığım birçok titiz, ciddi, lafazanca ve tamamen saptırıcı eleştirileri okurken sık sık Imre'yle yaptığımız konuşmaları anımsadım; bu berbat iç dökmeleri birlikte okuyabilseydik nasıl da gülerdik. Bu yeni baskı, Yönteme Karşı'nın bazı bölümlerini Özgür Bir Toplumda Bilim'in seçme parçalarıyla birleştiriyor. Artık ilgi çekici olmayan bölümleri çıkardım; Galileo'nun yargılanmasıyla ilgili bir bölüm ve bilginin karmaşık bir tarihsel sürecin parçası kabul edilmesiyle ortaya çıkan gerçeklik kavramı üzerine bir bölüm ekledim, hataları ortadan kaldırdım, mümkün mertebe tartışmayı kısalttım ve önceki belirsizlikleri giderdim. Tekrar iki noktayı belirtmek istiyorum: Birincisi bi- 12
13 Paul Feyerabend lim kendi ayakları üzerinde durabilir ve akılcılardan, laik hümanistlerden, Marksistlerden ve benzeri dinsel hareketlerden herhangi bir yardım almaya ihtiyacı yoktur; ikincisi bilimsel olmayan kültürler, usuller ve varsayımlar da kendi ayakları üzerinde durabilirler ve temsilcilerinin isteği buysa durmalarına izin verilmelidir. Bilim ideolojilerden korunmalıdır; ve toplumlar, özellikle de demokratik toplumlar bilimden korunmalıdır. Bu, bilim adamlarının felsefe eğitiminden istifade edemeyecekleri ya da insanlığın bilimlerden fayda sağlamadığı ve asla sağlamayacağı anlamına gelmez. Bununla birlikte bu faydalar empoze edilmemeli; mübadeledeki taraflarca incelenmeli ve özgürce kabul edilmelidir. Bu yüzden, bir demokraside bilimsel kurumlar, araştırma programları ve teklifler kamu denetimine tabi olmalıdır. Nasıl devletle dinsel kurumlar birbirinden ayrılmışsa devletle bilimsel kurumlar da öyle birbirinden ayrılmalı ve bilim doğruluğa ve gerçekliğe giden yegâne yol olarak değil; birçok görüş arasında bir görüş olarak öğretilmelidir. Bilimin doğasında bu kurumsal düzenlemeleri dışlayan veya bunların bizi felakete sürükleyeceğini gösteren hiçbir şey yoktur. Argümanımın temelini teşkil eden fikirlerin hiçbiri yeni değil. Örneğin bilimsel bilgi yorumum Mach, Boltzmann, Einstein ve Bohr gibi fizikçilere çok sıradan gelirdi. Ama bu büyük düşünürlerin fikirleri yeni-pozivitizmin kemirgenleri ve onlarla yarışan "eleştirel" akılcılık kilisesinin kemirgenleri tarafından tanınmayacak hale getirildi. Lakatos, Kuhn'dan sonra bu uyuşmazlığı fark eden birkaç düşünürden biriydi ve bunu karmaşık ve çok ilginç bir akılcılık teorisiyle gidermeye çalıştı. Bence başarılı olamadı. Fakat uğraştığına da değdi; bilim tarihinde ilginç sonuçlara ve aklın sınırlarına işaret eden yeni vukuflara yol açtı. Bu yüzden ortak çalışmamızın bu ikinci ve onsuz versiyonunu da onun anısına adıyorum.
Yönteme Karşı Bu kitaptaki sorunlara dair evvelki notlar şimdi Felsefi Yazılar adlı kitabımda toplanmış durumda. 1 Akla Veda özellikle akılcılığın Batı'daki erken dönem tarihi ve güncel problemlere uygulanışına dair tarihsel malzeme içeriyor. 2 Berkeley, Eylül 1987 1. 2 cilt, Cambridge 1981. 2. Akla Veda, Çev. Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., İstanbul 1995. 14
Üçüncü Basıma Önsöz Y önteme Karşı'nın (kısaca YK) ilk kez yayımlanmasından bu yana birçok şey oldu. Çarpıcı siyasal, toplumsal ve ekolojik değişikliklere tanık olduk. Özgürlük çoğaldı; ama yanı sıra açlık, güvensizlik, milliyetçi gerilimler, savaşlar ve düpedüz cinayetler de. Dünya liderleri doğal kaynakların bozulması konusunu görüşmek üzere bir araya geldi; ve her zamanki gibi çeşitli konuşmalar yaptılar, anlaşmalar imzaladılar. Anlaşmaların yeterli olduğunu söylemeye bin şahit ister, bazıları sahtekârca. Yine de, en azından lafta, çevre, dünya ölçekli bir kaygı haline geldi. Yoksul ve güçsüzler için mesai harcayan doktorlar, kalkınma görevlileri, rahipler; bu insanların aslında kendi durumlarına dair, bilimin evrensel üstünlüğüne 15
Yönteme Karşı inananların ya da örgütlü dinin sandığından çok daha fazla şey bildiğini fark ettiler; eylem ve düşüncelerinde buna uygun değişikliklere gittiler (özgürleşme ilahiyatı; çevreye gösterilen birinci sınıf ihtimam vb.). Birçok entelektüel özel okul ve üniversitede öğrendiği şeyleri, daha verimli ve daha insani bir bilgi adına bu yeni ortama uyarladı. Daha akademik seviyede (bilim, kültür) tarihçiler(i) geçmişe kendi koşulları içinde bakmaya başladılar. Daha 1933'te Lucien Febvre, Collège de France'da verdiği açılış dersinde, "masasında kâğıt dağları arasına gömülmüş, pencerelerini kapamış, perdelerini çekmiş", toprak sahibi, köylü ve rençberlerin hayatları hakkında ahkâm kesen yazarlarla dalga geçiyordu. Daha dar bir alanda bilim tarihçileri uzak ve yakın geçmişi, doğruluk (hakikat) ve aklilik hakkındaki modern inançlarla çarpıtmaksızın yeniden inşa etmeyi denediler. Bu zeminde felsefecilerin vardığı sonuç şuydu: Geçmişte katkıda bulunmuş çeşitli akılcılık biçimleri hayali canavarlar yaratmıştır; dahası, eğer bunlar rehber bellenmiş olsalardı, bilimlere de büyük zararlar verirlerdi. Burada Kuhn'un başyapıtı hayati bir rol oynadı. 1 Yeni fikirleri ateşledi. Ama maalesef bir sürü boş lakırdıya da zemin sağladı. Kuhn'nun ana terimleri ("paradigma", "devrim", "normal bilim", "bilim-öncesi", "anomali", "problem-çözümü" vb.) çeşitli sözde-bilim biçimlerinde boy gösterirken, genel yaklaşımı da birçok yazarı kafa karışıklığına itti: Bilimin dogmatik bir mantık ve epistemolojinin zincirlerinden kurtarıldığını gören bu yazarlar onu yeniden ama bu kez sosyolojik bağlarla bağlamaya kalktılar. Bu eğilim ta 70'li yılların başlarına kadar sürdü. Bugün artık somut durum ve ayrıntılar üzerinde yoğunlaşan, sosyo-tarihsel bağlantılarla teyit edildiği ölçüde genelleştirmelere izin veren çeşitli tarihçi ve sosyologlar var. "Yapılmakta olan bilim"e işaretle, "Doğa", diyor Bruno Latour, "tartışmalar"ın "karara bağladığı bir sonuçtur." 2 Ya da YK'nin ilk baskısında yazdığım gibi: "Bir 1. Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Şikago (Çev. Nilüfer Kuyaş, Alan Yay., 1982). 2. Science in Action, Milton Keynes, 1987, s. 4, s. 98 ve devamı. 16