Semih Gümüfl ile Öykü Dergicili inden Edebiyat Elefltirisine, Geçmiflten Günümüze Öykü



Benzer belgeler
MATBAACILIK OYUNCAĞI

Eğitim-Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni Sayı:2 Haziran 2016

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

YAZ DEMEDEN ÖNCE. Gülsemin ERGÜN KUCBA Türkçe Öğretmeni. Terakki Vakfı Okulları 2. Yazma Becerileri Sempozyumu

Leyla Coşan (2009): Frauenliteratur der 70er Jahre in Deutschland und in der Türkei, Frankfurt a.m., Peter Lang Verlag, 185 sayfa

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Üniversite Öğrencilerine Altın Değerinde Tüyolar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

S. 115 ARTI YÖN. Kemal Koçak: Üniversite yaşamı beklediğimden daha güzel. Sıdıka Pınar Temiz: Burada kendimi güvende hissediyorum

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

KİMLİK, İDEOLOJİ VE ETİK Sevcan Yılmaz

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

2KiloMavi de. Misafir Yazarlık. Eylül kilomavi.wordpress.com

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

Metin Edebi Metin nedir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

D. Bölüm Hakkında Genel Bilgiler


İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü

Yüksek Topuk Gölgesinde Hayatlar

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz?

Elektrik, Plastik Cerrahi ve Prometheus: İlk BK Romanı Frankenstein 18 Ocak2014. Ütopyadan Distopyaya, Totalitarizm ve Anksiyete 25 Ocak 2014

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Literatür Değerlendirmesi ARAŞTIRMALARDA LİTERATÜR TARAMASI VE ETİK. Literatür kaynakları neler olabilir?

12. Araştırmacılar Zirvesi nin açılış konuşmasını yapmak için beni davet etmenizden, bana bu fırsatı vermenizden dolayı sizlere teşekkür ederim.

İngilizce nasıl öğrenilir?

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

TÜRKİYE OKUMA KÜLTÜRÜ HARİTASI

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Edebiyat eleştirisinin yeniden ulus-aşiri hale getirilmesi

Türk Kütüphaneciliği'nde Bilimsel Bölümlendirme

Blogger bunu uyguluyor!

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Yaşama Hakkı Nerede?

SİZİN WEB SİTENİZ BİR TANEDİR!

ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK YILI TÜRK DİLİ DERSİ İZLENCESİ TURK 101

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ BİYOSİSTEM MÜHENDİSLİĞİ PROGRAMI SON SINIF ÖĞRENCİ ANKET FORMU. Aralık,2013

Yaratıcı Metin Yazarlığı (SGT 332) Ders Detayları

ÖZEL EGE LİSESİ KÜTÜPHANESİ VE HİZMETLERİ

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri


MEB kitaplarının yanında kullanılacak bu kitap ve dijital kaynakların öğrencilerimize;

Nükhet YILMAZ HAYAT BİLGİSİ Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası nı kutladık. Halk ekmek fabrikası gezisine katıldık. TÜRKÇE * Dilbilgisi:

Bunların takibini kolaylaştırmak için tüm haberlerin tek bir noktada eksiksiz ve güncel şekilde bir araya getirilmesi gerekiyordu.

1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek

ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK YILI TÜRK DİLİ DERSİ İZLENCESİ TURK 101

T.C. AVRUPA MESLEK YÜKSEKOKULU

Bir dergi okur kaybediyorsa suç %99 kendisindedir

7.2 Uluslararası bilimsel toplantılarda sunulan ve bildiri kitabında (Proceedings) basılan bildiriler

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

Etkinlik Temelli Öğrenme

Sinirbilimsel Yaklaşımlar

Bekar Evli Boşanmış Eşi ölmüş Diğer. İlkokul Ortaokul Lise Yüksekokul Fakülte Yüksek Lisans

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz.

2016 EYLÜL MUSTAFAKEMALPAŞA / BURSA T.C. MUSTAFAKEMALPAŞA İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ DİL VE ANLATIM DERSLERİ UYGULAMA SINAVI YÖNERGESİ

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (20 Ekim Aralık 2014 )

ÇOCUĞUMUN OKUMA ALIġKANLIĞINI VE DÜġÜNME BECERĠSĠNĠ DESTEKLĠYORUZ

1. Lütfen Araştırın!

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

E-KİTAP SATIŞLARINIZLA, SÜREKLİ BİR GELİRE NE DERSİNİZ? By Alia RİOR. Alia RİOR

SEN SURAT OKUMAYI BİLİR MİSİN?

3. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. (16 Aralık Ocak 2014)

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

EKİM ÜNİTE II ÖĞRETİCİ METİNLER

KİTAP FUARI ZİYARETÇİ ANKETLERİ

Bayram Taşcı ya yazarlık kariyeri ve kitabı hakkında bir takım sorular sorduk.

Hece/Eleştiri İhtiyacı 3. Hasan Aycın/Çizgi 6 I. BÖLÜM: ELEŞTİRİNİN TARİHSEL SERÜVENİ. M. Kayahan Özgül/Tenkidi Eleştirmek 7

ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK YILI BAHAR DÖNEMİ TÜRK DİLİ II (TURK 102) DERSİ İZLENCESİ

Page 1 of 6. Öncelikle, Edirne de yaşanan sel felaketi için çok üzgünüz. Tüm Edirne halkına, şahsım ve üniversitem adına geçmiş olsun demek istiyorum.

RYD / Bilgi Üniversitesi Reklam Yaratıcılığı Eğitimleri

D218 Sosyal Siyaset: Sosyal Yardım, Güç ve Çeşitlilik CDA1: CDA5613

ANLATIM BOZUKLUKLARI

Türk Dili I (TURK 101) Ders Detayları

xxxxxxx ÖĞRENME RİSK FAKTÖRLERİ RAPORU

İBRAHİM ŞİNASİ

1) Okuma 1.1. Okumanın Öğeleri:

Diğer: Diğer:... Diğer:...

Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR..

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

Benim en büyük şansım Adnan Turani gibi hem iyi bir sanatçı hem de iyi bir eğitimci atölye hocamın olmasıydı.

Profesör Seni Kimse Okumuyor. Prof Dr Tamer ŞANLIDAĞ

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

TEOG YAZ TATİLİNDE KAZANILIR

Editör Salih Gülerer. Çocuk Edebiyatı. Yazarlar Fatma Şükran Elgeren Hülya Yolasığmazoğlu Mustafa Bilgen Orhan Özdemir Safiye Akdeniz

Çocukların karnesini elimize aldığımız zaman karnedeki notları görmekten öte bizler, bu çocuklar için neler yaptık? diye düşünmemiz gerekir.

Transkript:

Semih Gümüfl ile Öykü Dergicili inden Edebiyat Elefltirisine, Geçmiflten Günümüze Öykü mge Öyküler: Eleştirinin yaratıma dönük bir yazın ürünü olduğunu vurguluyorsunuz. Sizi bu düşünceye ve böyle yazmaya yönelten nedenleri öğrenebilir miyiz? Semih Gümüfl: Eleştiri yazmaya karar verdiğim zaman, bilinen örneklerden farklı bir biçimde yazmayı kafama koymuştum. Yazmaya da geç başladım. Sürekli ve yoğun okumaya dayalı, sıkı bir hazırlık dönemi geçirmeden eleştiri yazılamayacağını düşünüyordum. Bu ilk kanımın yıllar sonra hep doğrulandığını gördüm. Eleştiri, öteki bütün türlere göre niçin daha çok zaman ve emek gerektirir? Yalnızca kendi sularınızda yüzmekle yetinemeyeceğiniz, başkalarının sularındaki zenginliklerden de yararlanmak zorunda olduğunuz, bir yazı yazmak için bazen birkaç kitap okumak zorunda kaldığınız, bu arada incelediğiniz kitapların yaratıcılık düzeyiyle aşık atacak düzeyde dil ve biçim işçiliğini gözeteceğiniz için, en pahalı etkinliktir eleştiri. Sonradan unutmayı seçtiğim bazı ilk yazılarımdan sonra kendi istediğim gibi yazmaya başladığım zaman, o yolu nasıl daha sıkı öreceğimi düşünerek yazmayı sürdürdüm. Bu arada okuduğum öteki eleştirmenlerden etkilenir ve yararlanırken, onlar gibi yazmamaya da çalıştım. Yazdığım yazıların bir tekini bile yayımlanmadan önce başkalarına göstermeden yazdığım için, öğretmenlerim yalnızca kitaplardı ve pek çoktu. Bizim edebiyatımızda eleştirinin bizden önceki örneklerinin de artık aşılması gerektiğini görüyordum. İkisinden de eleştirinin ne denli tutkuyla bağlanılabilecek bir yazı türü olduğunu öğrendim, ama ne Berna Moran gibi yazmalıydım ne de Fethi Naci gibi. Kimileri, Bugün Türk edebiyatının bir Ataç ı niçin yok? gibi anlamsız sorular sorabiliyorlar hâlâ, ama Ataç gibi yazmak da en son yapacağım işlerden olurdu. Akşit Göktürk ün kuramsal derinliği yaratıcılıkla birleştirdiği yazıları da benim için çarpıcı örnekler oldu. Bugün artık, çözümlediği yapıtın nesnesi olan eleştiriden, yapıtı kendi nesnesine 56 MGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 1, fiubat-mart 2005

dönüştüren eleştiri anlayışına geçilmesi gerekiyordu. Bunu yapabilirseniz, eleştiri de yazınsal ve yaratıcı bir tür olarak belirmeye başlar. Yapıtı nesnesine dönüştüren yazının yaratıcı olmanın yanı sıra, tam anlamıyla bağımsız, özgür, yalnızca yazarını ilgilendiren bir etkinlik olması da gerekir. Yapıta göre, karşısındaki yapıt için eleştiri, en azından benim içinde bulunabileceğim bir durum değil. Bunu hâlâ yapanlar var, demek ki o gereksinimi onlar karşılayabilir. Her fırsatta eleştirmenin de öteki yazarlar gibi bir yazar, dolayısıyla kendisinden kimsenin hesap isteyemeyeceği bağımsız bir yazar, eleştirinin de tekil bir varoluş biçimi olduğuna inanarak yazıyorum. Bu yüzden ne yaşanan zamana, güncelliğe, ne öteki yazarlara ve kitaplara, ne de kimilerinin belirlediği yükümlülüklere göre yazıyorum. Sanırım bu yüzden kendimi eleştirmen olarak nitelemiyorum. Yazıyorum, o kadar, yazdıklarım önce beni ilgilendiriyor. Ö: Eleştirilerinizde yeni bir dil kurup farklı çözümleme örnekleriyle özgün bir yazın ürünü sunuyorsunuz okura. Bu tutumunuzla da Semih Gümüş e özgü bir biçem oluşturdu- MGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 1, fiubat-mart 2005 57

nuz. Bu noktaya gelişinizin arkasındaki dinamikleri açar mısınız? SG: Edebiyatımızdaki eleştiri anlayışını yenilemek, dolayısıyla köktenci bir değişim sürecine katkıda bulunabilmek için yaratıcı yazının sularına girmek gerekiyorsa, orada sürekli bulunabilmenin koşulu, eleştirinin dil ve biçim düzeylerinde yaratıcı olmasıdır. Benim için bu yolun başında, Latife Tekin in Berci Kristin Çöp Masalları üstüne yazdığım yazı var. Yaklaşık yirmi yıl önce yazdığım o yazı, kitaplarıma aldığım en eski yazı. Orada Berci Kristin i çözümlemekle yetinmeyip Latife Tekin in yazarlığının geleceğine dönük, sonradan doğrulandığını gördüğüm ipuçlarını çıkarmaya çalışan bir tutum vardı. Hem yazının hem düşüncenin yaratıcılığı: ikisini birden gözetmek gerekir. Çözümleyici eleştiri dediğim bir eleştiri biçimini adım adım kurmaya çalıştım. Bütün yazdıklarım o yolun taşlarını döşemek içindi. Aradığım anlayışa, kendime özgü bir eleştiri biçimine bugün hâlâ tam ulaşamadığımı, o arayış sürecinin tamamlanmadığını biliyorum. Her yeni yazıyla ya da kitapla öncekilere yeni bir halka eklemek Bir romancının yeni romanlarında daha iyisini yazma, yeni buluşlar arama tutumundan farklı değildir bu. Ö: Bu çabanızı biraz da örnekleyerek açar mısınız? SG: Eleştirinin zanaat yanı okuma, araştırma, notlar alma, yazının iskeletini ve çatısını kurarak tasarlama döneminde yoğunlaşır. Pek çok kitaba sık sık dönerek çözümlenecek yapıtı iyi kavramak için yapılan yeniden okumalar sırasında uzun zamana yayılan bir işçilik dönemi geçirilir. Neden sonra yazmaya başlayınca yaratıcılık girer devreye. Demek ki daha zorlu bir aşamaya geçilir. Sonunda çözümlenen yapıtın karşısına, onunla aynı derinlikte, aynı düzeyde okunabilecek bir metin çıkar. Özellikle Vüs at O. Bener: Kara Anlatı Yazarı, Başkaldırı ve Roman, Yazının ve Tarihin Bilinci ile Yazının Sarkacı Roman daki Tarih Kavramı ve Osmanlı nın Kemal Tahir Üstündeki Gölgesi, Benim Adım Kırmızı İçin Bir Okuma Denemesi, Hasan Ali Toptaş ın Bin Hüzünlü Haz ı için yazdığım Yazının Cehennemine Yolculuk, Latife Tekin in Ormanda Ölüm Yokmuş ı için yazdığım Romanı Yücelten Bir Roman, Ahmet Karcılılar ın Yağmur Hüznü için yazdığım Yağmur Hüznü nün İç Dünyası yazıları, kendime özgü çözümleyici eleştirinin asıl örnekleri olarak okunabilir. Ö: Yazının Sarkacı Roman adlı son kitabınızın önsözünde, roman ile eleştiri ilişkisini tartışırken, Eleştirinin olmadığı yerde romanın donakalacağı söylenebilir mi?.. diye soruyorsunuz. Eleştirinin bir edebiyat metnine katkısını, metni nasıl çoğalttığını, zenginleştirdiğini anlatabilir misiniz? SG: Eleştiriyi roman için yazılan, romana göre konumlanan, dolayısıyla roman için var olan bir metin olarak gördüğünüz zaman, tam da onu anlamadığınızı göstermiş olursunuz. Bir kez daha vurgulamak isterim: romandan bağımsız bir yazınsal etkinlik olmadıkça, eleştirinin anlamı, işlevi yoktur. Yok değilse, eleştiriye niçin gereksi- 58 MGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 1, fiubat-mart 2005

nim duyulsun ki? Eleştiri tamamıyla bağımsız bir metin olarak okunabiliyorsa, o kertede okunmayı hak edecek niteliğe sahipse, ilkin içinde bulunduğu edebiyatın düzeyinin yükselmesine katkıda bulunur, okuma düzeyini yükseltir, dolayısıyla edebiyat kültürünün bütüncül donanımını zenginleştirir. Bütün bunlar da adlarına eleştirmen denen kişilerin ve eleştiri denen kurumun zoruyla, gücüyle, ağırlığıyla değil, kendiliğinden olur. Yoksa eleştirinin bir edebiyat metnine doğrudan katkısından söz edilemez. Hangi romancı eleştirinin yardımıyla yazarlığını geliştirmiştir? Şunu da yadsımıyorum elbette: Çözümleyici eleştiri çoğul okumaya dayalı bir yaratım biçimi olduğu, sonunda yapıtın derin yapısında saklı anlamları açığa çıkardığı, yapıtın yeniden üretimi anlamına gelen bir yazınsal etkinliğe dönüştüğü, okurun göremediği anlamları bulup gösterdiği için, yararlı da olabilir. Giderek, bazen yazarın kendi yapıtında bile fark etmediği anlamları bulup çıkardığı da olur. Adalet Ağaoğlu, Hayır ile Romantik-Bir Viyana Yazı için yazdığım Başkaldırı ve Roman ile Yazının ve Tarihin Bilinci ni düpedüz birer anlatı gibi okuduğunu, kendisinin de yeterince fark etmediği anlamları o kitaplarda bulduğunu söylemişti ki, onun sözleri benim de amacıma ulaştığımı gösterir. Ö: Yine aynı önsözde kitabınızı sivil eleştiri örneği olarak konumlandırıyorsunuz. Sizce sivil olmayan eleştiri yi biraz açabilir misiniz? SG: Edebiyatımızın en çok düzey kaybına uğradığı dönemlerden birini yaşıyoruz. Sanılmasın ki yayımlanan kitapların çokluğu, çeşitliliği bizi zenginleştirmektedir, yazarların medyada hiçbir dönemde olmadığı kadar ilgiyle karşılanması edebiyata katkıdır ya da çok satan kitapların sayısı çoğaldığında edebiyat okuru da çoğalmaktadır Sonunda, öyle bir değerler karmaşası içine girildi ki, edebiyat ortamımız da doğruyla yanlışın birbirine karıştığı bir kargaşa içine düştü. İyiyle kötünün, gerçekle yalanın, yazınsal yazıyla düzyazının, edebiyat olanla olmayanın birbirine karıştırıldığı şu yıllar içinde edebiyatımızın daha ileriye gittiğini söyleyenlerle benim edebiyat içinde bir alışverişim olacağını sanmıyorum. Çoğunluğun sevdiği edebiyatı yücelten gazete köşe yazarlarının bizim bir kıyıda kozasını ördüğümüz edebiyatı akılları sıra küçümsemelerini önemsiyor da değilim. Yazık ki edebiyatın aslında ne olduğunu bilmeyen orta yaşlı erkeklerle kadınlar, yalnızca çok satan kitapları edebiyat kitabı sanıyor. Gelin görün ki, medyanın gücüne dayanarak kendilerine göre bir beğeni alanı da yaratıyorlar. Edebiyatın piyasanın bir parçasına dönüşmesinden yararlanmak isteyen yayıncılar ve yazarların gözleri de o alana dönük. Edebiyatın kendi değerlerini kolayca yüz geri ederken öne çıkmayı, çok satmayı önceden bildikleri değerlerin önüne geçirmeye başladılar. Edebiyat yığınsallaşabilir, ama yığın kültürüne dönüşemez. Yığın kültürüyle özdeşlenen de edebiyat olmaz. Popüler kültürün pekâlâ edebiyatı da içine çektiği o yerde, eleştirinin de işlevi kalmaz. Eleştiriden pek MGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 1, fiubat-mart 2005 59

çoklarının beklediği yararlılıktan da artık söz edilemez. Bakın bugün ne Orhan Pamuk adamakıllı eleştirilebilir ne Ahmet Altan ne de yıldızlaşmış öteki romancılar. Onların etkinlik alanı o denli genişlemiş durumda ve kitapları o denli yığınsal bir ilgiyle karşılanıyor ki, kitaplarına yapılacak eleştirinin hemen hiçbir karşılığı kalmamış durumda. Sözgelimi Orhan Pamuk için olumlu bir yazı yazdığınızda, onun hakkında olumlu düşünmeyenler, Bak gördün mü! derken; olumsuz yazdığınızda da olumlu düşünenler, Bak gördün mü! diyor. Ben de uzak durmayı seçiyorum artık. Çok satan kitapları yayımlandıkları zaman değil de, hiç değilse altı ay geçtikten sonra okuyorum. Daha da önemlisi, yazarların piyasaya eklendikleri şimdiki zaman içinde, bazı yayınevleri eleştiriyi kendi dümen sularında tutup kendi kitaplarını öne çıkarmak için yeni yöntemler bulmuşlar. Kendi istedikleri yazılara ücret ödeme biçimindeki bu tuhaf ilişki, yazma ve yaratma özgürlüğünü iğdiş eden, iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı birbirine karıştıran bir baskı düzeneğini, düpedüz uygunsuz teklif yaparak öne çıkma çabasını ortaya çıkarıyor. Bu yoldan düpedüz bir resmi eleştiri kurumu oluşturuluyor. Ben de artık edebiyatımızda resmi olanı yalnızca devletle özdeşleştirmenin yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Daha da önemlisi, edebiyat ve kültür dünyasına kendi damgasını basmaya çalışan bazı büyük yayınevlerinin resmi olanı temsil ediyor oluşları. Resmi eleştiri, sivil olmayan eleştiri de onların dümen suyunda akıp gitmekten yüksünmeyen, kendini daha çok kitaplar üstüne tanıtma yazıları biçiminde gösteren eleştiri dir. Ö: Burada eleştirmen ya da eleştiriyi tedirgin eden etkenlerden de söz edilebilir mi? SG: Bütün bu ilişkiler içinde kendi yazar kimliğini, kişiliğini önemsemeyenler olabilir elbette. Hiç değilse eleştirmenliğin tam bağımsızlıktan, sınırsız özgürlükten başka tutarı olmadığı bilinse. Kimilerinin hemen her ay pek çok dergide birden yazmasını da tuhaf buluyorum ben. Bir yazar, birbirinden bambaşka dergilerin tümüyle birden kendini özdeşleyebilir mi? Yoksa bunun hiçbir önemi yok mu? Öte yandan, hem her ay birçok dergiye yazı yetiştirmek var hem de kendini her yerde bulabilmek. Bu, size doğru geliyor mu? Kimilerine geçmişte kalmış gelebilir, ama ben bir yazarın, hele bir eleştirmenin yazmak için seçtiği yerlerin, dergilerin olması gerektiğini ve kendi tutumuna bağlı seçimler yapması gerektiğine inanıyorum. Her yerde birden görünmeye çalışmak, ilkin bağımsızlığını yitirmeye yol açar. İster istemez olur bu. Bir süre sonra bağımsızlığınızın denetiminizden kaçtığını, daha sonra da önceden hesaplamadığınız çevrelerle yan yana düştüğünüzü görürsünüz. Bütün bu yakındığım tutumlardan ayrı, kendi başına, kimselerin isteklerine, beklentilerine gönül indirmeden, eteklerine yüz sürmeden yazmaksa, sanırım açıkça belirtmiş oldum, sivil eleştiri nin ne olduğunu. Yayımlanan kitaplardan, romanlardan bile bağımsızlıktır sivil kalmak. Eleştiri, kendi başına bir özne olarak ayakta kalacaksa... 60 MGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 1, fiubat-mart 2005

Ö: Öykü eleştirmeye daha ağırlıklı eğildikten sonra öyküye bakışınız nasıl bir değişim gösterdi? SG: Öykünün aslında o güne dek bildiğimden çok daha önemli ve seçkin bir yeri olduğunu gördüm. Önceleri hep roman üstüne düşünüyor, yazıyordum. O sıralarda öykü okumaya zaman bile bulamıyordum. Roman, evet, eleştiriye daha geniş olanaklar sunar. Çok katmanlı, bazen ucu açık yapısı eleştirinin kendini de bütün boyutlarıyla ortaya koyması için en uygun ortamı sağlar. Eleştiriden başka bir türde tek satır yazmamamın nedeni de, düşünsel soyutlamaların çekiciliğini keşfetmiş olmamdı. Derin suları araştırma, kurmacanın düğümlerini çözme, daha büyük hayatları ve kişileri tanıma tutkumu en iyi sınayabileceğim türdü roman. Öykü ise, eleştiriyi ister istemez sınırlıyor. Yalnızca kısa öykünün sınırları içinde kalmak istemez eleştiri. Ne ki, öykünün verdiği okuma tadının da romandan bambaşka ve daha nitelikli olduğunu düşünüyorum. Kısa öykünün yapımbiçimlerinin romandan uzak, şiire çok yakın olduğundan kuşku duymuyorum. Öte yandan, bizim edebiyatımızda oluşmuş bir roman geleneği ve sürekliliği olmamasına karşın, öykünün adamakıllı bütüncül, sürekli bir geçmişi var. Birbirini zenginleştiren dönemlerin oluşturduğu zincirin halkalarını tek tek almanın getirdiği benzersiz tatlar var. Romanın sınırlılığı yanında, sözgelimi edebiyatımızda 1950-60 dönemini incelerken öykünün ne denli çoğul ve zengin olduğunu düşünebiliyor musunuz? Ö: Ülkemizde yaşanan toplumsal, siyasal değişimlerin 1980 sonrası öykülerdeki yansıması konusunda ne düşünüyorsunuz? Yıllar sonra toplumbilimciler günümüz öyküsünden hareketle bugünkü toplum yapısı, politik-toplumsal gelişmeler konusunda isabetli çıkarımlarda bulunabilirler mi? SG: Edebiyatın yaşananlara büsbütün kayıtsız kalması olanaksızdır. Burada tek tek yazarlardan değil, edebiyatın bütününden söz ediyorum. Her yazarın her konuda aynı tutumu alması, aynı biçimde anlatması, aynı kaygıları ve duyarlıkları taşıması düşünülemez. Ne bireyin özgür düşünme ve yaratma doğasına uygun olur bu, ne de edebiyat yapıtlarının oluşum süreçlerine. İlk bakışta, 1980 sonrasında yazılan öykülerde dönemin toplumsal, siyasal yansımaları görülmeyebilir. 1990 larda genç kuşak yazarların tartışılması sırasında da bu saptama suçlayıcı bir öğe olarak kullanıldı. Doğru olduğunu düşünmüyorum. Dört nedenle: İlki, dönemin sorunlarını, acılarını, yaşanan değişimi doğrudan yansıtan öykücüler oldu. Suzan Samancı gibi... İkincisi, dolaylı anlatımlar kullanarak yaşananları anlatan yazarlar epeyceydi. Erdal Öz, İnci Aral, Necati Güngör, Feride Çiçekoğlu, Özcan Karabulut, Müge İplikçi gibi. Üçüncüsü, bazı dönemlerin yazılması için belki daha uzun zaman beklemek gerekebilir. Dördüncüsü, 1980 lerden sonra beliren genç yazarlarının içedönüklüğü de aslında dönemin ruh durumunu yansıtmıyor muydu? Bunların dışında, belki geleceğin toplumbilimcileri bugün yazılan öyküye bakarak dönemin toplumsal ve siyasal durumunu çı- MGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 1, fiubat-mart 2005 61

karmaya çalıştıklarında bunda başarılı olamayacaklar, ama edebiyatın böyle bir işlevi olduğunu da düşünmüyorum. Belki bazı romanlar geçen dönemlerin anlaşılmasına katkıda bulunabilirler, ama öykü gibi anların içinden çıkan metinlere bakarak dönemleri anlamaya çalışmak doğru da değildir. Ö: 1950 sonrasında yayımlanan Seçilmiş Hikâyeler dergisinin ortaya çıkardığı önemli öykücüler var. Sizce son dönem yayımlanan en uzun ömürlü öykü dergisi olan Adam Öykü böyle bir işlev yüklendi mi? Adam Öykü den yetişen öykücüler oldu mu? Eğer olduysa, sizce bu öykücüler Seçilmiş Hikâyeler in öykücülerinden farklı bir öykü tutumu geliştirdiler mi? Bir değerlendirme yapmanız mümkün mü? SG: Adam Öykü nün yayımlanması sürecinde ona herhangi bir işlev yüklememeye çalıştım. Tersine, bir derginin taşıyamayacağı işlevleri olmadığını sık sık dile getirdim. Geçmişte, Seçilmiş Hikâyeler ya da başka dergiler, edebiyat ve kültür dünyasına önemli misyonlar taşıdılar. O dönemlerin koşulları, öyle amaçlar için uygundu. Bu arada belli edebiyat anlayışları, siyasal dürtüler çevresinde yayımlanan dergiler de oldu. Onların da somut amaçları vardı. Oysa bugün, edebiyat dünyamızın ve yazarların parçalandığı, dağıldığı, en çok kendilerine küçük obalar kurabildikleri koşullarda, bir derginin kendine olmadık amaçlar koyması yerinde olmaz diye düşünüyorum. Olsa da karşılığını bulacağını sanmıyorum. Adam Öykü yalnızca bir çatı, öykücülüğümüzün kendini bulabileceği bir zemin ve çerçeve, öncelikle yararlılığı amaçlayan bir dergi. Orada herkes kendine yer bulabilir. Her türden öykü anlayışı ve biçimi yayımlanabilir. Benim kendime göre beğenilerim olsa bile, bunu derginin sayfalarına yansıtmamaya özen göstermeye çalıştım. Bu arada bir işlevi olduysa, kendiliğinden olmuştur. Kendiliğinden olmasını daha doğru buluyorum. Geçen sekiz yıl içinde kendilerini Adam Öykü sayfalarında göstererek öne çıkan, sonra ilk kitaplarını yayımlayan, bir türlü çıkış yapma olanağı bulamayıp Adam Öykü nün sağladığı olanakla kendini geliştiren öykücüler olmadı mı? Elbette oldu. Sözgelimi Leyla Ruhan Okyay, Hürriyet Yaşar, İnan Çetin bu yoldan geçerek geldiler bugüne. Şimdi adlarını sıralamakta belki güçlük çekeceğim pek çok genç öykücü daha sayılabilir. Onların öykü anlayışlarıysa, elbette kendilerini ilgilendirir. Bugün yazılan öykülerin elli yıl öncekinden farklı olması da doğaldır elbette. Bugünkü edebiyat kültürümüz elli yıl öncekinden daha yukardadır, ama daha nitelikli olup olmadığını sürekli tartışıyoruz. Ö: Kimi gazetelerin haftada bir kitap tanıtım ekleri vermesini yetersiz bularak soralım. Basının yirmi yıl öncesine göre bugün uğradığı değişimin tüm olumsuzluklarına karşın, gazeteler haftada iki üç tane olsun eleştiri yazısı yayımlamaya zorlanamaz mı? Bu, tümüyle umutsuz bir zorlama mı olur? SG: Doğrusu, benim de hayallerimden biri bu. Memet Fuat da bunu bir özlem olarak sık sık dile getirirdi. Gazeteler bunu bir ölçüde kitap ekleriyle doldurmaya çalışı- 62 MGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 1, fiubat-mart 2005

yorlar. Şimdi üç gazetenin kitap eki var. Onların da kitap dünyasını nesnel biçimde kucakladıkları söylenemez. Büyük yayınevlerinin etki alanı içinde bulundukları gibi, düpedüz ilan baskısı altında sayfalarını kendi gönüllerince düzenleyemedikleri de anlaşılıyor. Gene de aralarında en nesnel olanın Radikal Kitap olduğunu söyleyebilirim. Asıl olan, gazetelerin kültür sayfalarında kitap eleştirmenleri olması. Bu iş de yazılara verilen emeği karşılamayan telif ücretleriyle dışardan sürekli kılınamaz. Kaldı ki, onca gereksiz sayfa arasında bir kültür sayfasını bile çok gören gazetelerin böyle bir sorumluluk alacaklarını, duyarlık göstereceklerini sanmıyorum. Basının en solunda yer alan Birgün ün kültür sayfaları durumun ne kadar ümitsiz olduğunu gösteriyor. 1980 lerden, özellikle 1990 lardan sonra medyanın uğradığı değer yitimi, edebiyatı ancak popüler kültürün ve piyasanın bir parçası olarak değişim değeriyle ölçen tutumu, bu konuda ümitli olmayı önlüyor. Sanırım eleştirmek gerekiyor. Eleştiriyi medyanın okumuş yazmış yöneticilerine yöneltmek, uyarmak. Ö: Günümüz edebiyat ortamında kitap eleştirisinden çok tanıtıma yönelik reklam kampanyalarıyla kitap seçen ve okuyan okuru nasıl değerlendiriyorsunuz? SG: En önemli sorunlarımızdan biri, okurun ne yazık ki kendini kaybetmiş olmasıdır. Elbette eskiden, sözgelimi bizim lise ya da üniversite yıllarımızda yayımlanan kitap çeşidi azdı ve yayımlanan kitapları günü gününe izleyebiliyor, kendimiz için önemli bulduklarımızı da okuyabiliyorduk. Şimdi yayıncılık bir sektör olarak epeyce büyüdü, yayınevlerinin sayısı çok arttı, dolayısıyla yayımlanan kitap çeşidi de çoğuna bile ulaşılamayacak çoklukta. Eskiden kendi kitaplarımızı kolayca yayımlatmayı aklımıza bile getirmezdik. Bir arkadaşımızın kitabı yayımlanmışsa, coşkuyla karşılardık. Şimdi her şey çok kolaylaştı. Demek ki okur olmak da kolaylaştı. Bu ikisinin kolaylaşması niteliği de düşürdü mü? Özellikle okur için, hiç kuşku yok ki büyük bir düzey kaybından söz edebiliriz. Kestirmeden söyleyelim: Çok kötü bir okur kitlesi oluştu. Bilinçli değil, seçici değil, edebiyatın ne olduğunu bilmiyor, kendi düşüncesi yok, bütün bu eksiklerini tamamlamaya niyeti hiç yok, bu yüzden kendine ne sunuluyorsa onu alıyor. Üniversitelerde bir sınıfa girip gençlerin okudukları Beş Türk romancısı nın adını sorun bakalım! Ben Ankara SBF de yedi buçuk yıl okudum, bir gün bile bir öğrencinin, değil kendi arabasıyla gelmek, okula taksiyle geldiğini görmedim. Şimdiki hayat bambaşka. Benim gibi geçmişte yaşamayı yeğleyen birine aslında bu sorular sorulmamalı. Şimdiki hayatın iyi okurlar yetiştirmesi olası mı? Ö: Eleştirmen sayısı son derecede az olan bir ülkenin eleştirmeni olarak, yeni eleştirmenler yetişmesini kolaylaştıracak etkenlerin ve koşulların neler olduğunu düşünüyorsunuz? Kişi ya da kurumlar bu konuda neler yapabilir? SG: Bunun ilk koşulu üniversitelerin adam gibi düşünüp davranmasıdır. Batı da eleştirinin gelişip yenilendiği kurumlar üniversitelerdir. Bizdeyse, üniversitelerin edebiyat bölümlerinde bile eleştiri üvey evlat MGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 1, fiubat-mart 2005 63

konumunda. Edebiyat, dil ve çeviri bölümlerinin sayısındaki artış da eleştiriyi besleyemiyor. Demek ki Edebiyat Kuramları ve Eleştiri bölümleri açılması için üniversiteleri özendirmek gerekiyor. Belki az sayıda, meraklı, seçimini bile isteye yapmış öğrencinin bulunduğu bu bölümler, eleştirmen eksiğini zamanla giderecektir. Bir koşul daha var: Bu bölümlerin hocaları arasında yazarların çoğunlukta olması. Edebiyatı içerden düşünüp uygulayanlar yalnızca yazarlar oluyor. Yoksa Berna Moran, Akşit Göktürk, Tahsin Yücel, Jale Parla gibi hocaların ve onların izinden giden öğrencilerinin dışında, üniversitelerin edebiyatı ve eleştiriyi şimdiki anlama biçimiyle öğrencilere eleştiri sevgisi aşılanamaz. Akademik olmanın olumsuz yanlarından bir türlü kurtulamayan, yazılarını zorunlu tutulmuş biçimlere sokan, hep belli kuramlara, akımlara, yöntemlere bağlanmayı seçen, kuru, kupkuru bir dil ve biçim içinde edebiyatı kavramak olanaksızdır. Dergilere gönderilen yazılardan görüyorum: üniversitelerin içinden gelen yazılar edebiyatın içine bir türlü giremeyen, yaratıcılıktan uzak, tatsız tuzsuz yazılar oluyor. Onun dışında, eleştiriyi besleyecek alan edebiyat dergileridir. Bunların üstesinden gelinebilir mi? Buna inancım da doğrusu çok zayıf. Popüler olanın yüceltilip gerçek edebiyatın hafife alındığı bir zamanda, gençleri karşılıksız bir uğraşa çekmek, neredeyse olanaksız görünüyor. Eleştirmen sayısı yıllar içinde artmıyor, dikkat edin, azalıyor. öykü dergilerinin de yönetiminde olsanız neler yapmak istersiniz? Başka bir anlatımla, çıkmakta ya da çıkacak olan öykü dergilerinden beklentileriniz nelerdir? SG: Adam Öykü nün kendi üstüne düşeni yaptığına inanıyorum. Daha iyisini yapabilirdi, ama ne yazık ki koşulları yeterli değildi. Onun düzeyindeki yeni bir dergiden, demek ki burada İmge Öyküler dergisinde de Adam Öykü nün eksiklerini tamamlamasını bekleyebiliriz. Öykücülüğümüzün yarattığı dünyayı bütün boyutlarıyla kapsaması, öykünün ülkenin her yerindeki nabzını tutması, daha çok sayıda genç yazarın öykülerini yayımlaması, yeni pırıltıları ortaya çıkarıp sürekli desteklemesi, yeni biçim arayışlarını ortaya çıkarması... Bütün bunlar da İmge Öyküler in görevleri olarak önünde duruyor. Ö: Öykü dergiciliğinde sizce Adam Öykü nün yetemediği işler hangileri? Yani başka 64 MGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 1, fiubat-mart 2005