Türk Romanında Yönetici Profili ve Köprü Romanında Yer Alan Vali Örneklemesi

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Türk Romanında Yönetici Profili ve Köprü Romanında Yer Alan Vali Örneklemesi"

Transkript

1 Türk Romanında Yönetici Profili ve Köprü Romanında Yer Alan Vali Örneklemesi Yrd. Doç. Dr. M. Fetih Yanardağ (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi) TÜRK ROMANINDA BÜROKRAT Türk romanlarında, özellikle 1950 li yıllardan sonra, halkın devletten gerekli ilgiyi göremediği, devletin güçlülerden yana olduğu, idarenin bozukluğu, verginin halk için ağır bir yük haline geldiği gibi hususlar; devlet- millet ilişkilerinde en çok ağırlık verilen konular arasında yer almaktadır. Bu konuların işlendiği romanlardan biri olan, Sabahattin Ali nin Kuyucaklı Yusuf adlı eseri Türk edebiyatının önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Romanda özellikle eşraf ile bürokrat arasındaki kirli ilişkiler anlatılıyor, onların halk üzerindeki baskıları dile getiriliyor ve böylece Anadolu daki kasabalarda kurulan toplumsal kirli düzen eleştiriliyor. Kuyucaklı Yusuf ta eleştirisi yapılanlar; sistemin kendisi, eşraf ve bürokratın kurduğu adaletsiz, yapay düzendir. Romanın sonunda Yusuf un kasabadaki eşraf ve bürokrat temsilcilerini öldürerek atını dağlara doğru sürmesi, Kuyucaklı Yusuf u, Türk edebiyatında daha sonra özellikle Yaşar Kemal le ortaya çıkacak olan eşkıya romanlarının öncüsü yapar. Kuyucaklı Yusuf romanında yer alan ve bürokrat sınıfın eserdeki en üst temsilcisi konumunda bulunan Kaymakam Selahattin Bey de tıpkı Yusuf gibi kasabanın kirli çemberine dahil olmaz, dışarda kalmayı tercih eder ve bunu bilinçli olarak yapar. Fakat bunu istediği zaman gerçekleştiremez, çünkü dostları vardır, onlarla içki masasında oturur, ara sıra kumar oynar. Zaten gençliğinde epey deneyim kazanmış, güngörmüş biridir. Hilmi Beyle kumar oynarken yüz hatları hakkında bilgi verilir (Ali, 1976: 51). Sabahattin Ali onun dış görünüşü üzerinde pek durmaz. Gençliğini deli gibi geçiren bu taşra bürokratı, yorulduğunu anlayınca evlenmeye karar verir ve kendisiyle hiçbir ortak yönü olmayan, on beş yaş daha küçük, eğitimsiz, ihtiraslı yer yer sinir saralarına tutulan kızla evlenir. Bu yanlış evlilik onu daha da içine kapatır, mutsuz eder. Eşinin davranışlarından ve konuşmalarından bunaldıkça kimi zaman içkiye sarılır (Ali, 1976: 14), kimi zaman da nefes alabilmek için doğaya kaçar (Ali, 1976: 112,113). Evde otoriter değil, yılgındır; karısına söz geçiremez, yorgundur (Ali, 1976: 19). Deneyimlidir; Anadolu kasabalarındaki düzeni, eşrafın gücünü iyi bilir (Ali, 1976: 47). Memleketi asıl idare edenlerin eşraf olduğunu, memurların ise onların işlerine engel olmaya başlayınca uzaklaştırıldığının farkındadır (Ali, 1976: 61). Hem namuslu kalmak, hem de karşı karşıya gelmemek için onlardan uzak durur (Ali, 1976: 47). Kaymakamlıkta çalışan Hasip Efendi, yeni atanan kaymakam İzzet ile Selahattin Beyi karşılaştırırken onun bu özelliğini, eşrafla pek ilişki kurmamasını şöyle belirtir: Merhumun bu heriflerle karşı karşıya oturup 248

2 eğlenmesine imkan mı vardı. Kimsenin aklına bir kötülük gelmeyeceğini bildiği halde, bir eşraf davetine bile gitmezdi (Ali, 1976: 188). Bu yönüyle o, kendi halinde, yorgun, iyi yürekli, deneyimli bir taşra bürokratıdır. Eşrafın gücünü, kasabadaki kirli, çarpık düzeni bilir bilmesine de bunu değiştirmek, düzeltmek için mücadeleye girmez, çatışmadan kaçar; evde karısının saldırgan davranışları, kasabada eşrafın kurnazlıkları ve haksızlıkları karşısında tavrı kaçmaktır. Onun bu kaçışında, deneyimlerinin yanında kendisini sarsan hastalığının da payı vardır. Kendisinde kalp hastalığı başlamıştır (Ali, 1976: 112). Ölümün yaklaştığını sezer Selahattin Bey (Ali, 1976: 115). Bu psikoloji onu kaderci bir anlayışa götürür ve romanda hakikate ulaşmış bir bilge kimliğine bürünür. Ona göre insanın her şeyi değiştirmeye gücü yoktur, mutlu olmak için hayatı olduğu gibi kabul etmelidir, akıllı bir insan olanları gülümseyerek seyretmeli sırasını beklemelidir (Ali, 1976: 123 ve 170). Kendi halinde bu taşra bürokratı, hayat felsefesine uygun biçimde sırasını bekler ve zamanı gelince de ölür; öldüğünde yaşı 46 dır. Kasabadaki adaletsiz düzenin bir başka ayağı diğer bürokratlardır. Bu bürokratlar eşrafla çıkar ilişkileri kurmuş ve onlarla dayanışma halindedirler. Bunların en tipik örneği yeni atanan Kaymakam İzzet Bey, Jandarma Bölük Komutanı Kadir, Karakol Çavuşu Cemaldir. Kaymakam İzzet Bey, Selahattin Beyin ölümünden sonra kasabaya atanır. Yeni kaymakam daha geldiğinin ikinci gecesi eşrafla kafa kafaya verip, Çınarlı Han da içki içer. Kasabanın deneyimli memurları bunu duyunca, Tamam, Edremit e malın gözünü göndermişler yükünü tutmadan gitmez! (Ali, 1976: 185) diye söylenirler. Selahattin Bey in tam tersidir o, kasabadaki kirli çarka uyar çabucak; eşrafla sıkı fıkı olur. Yusuf a karşı tavır alır Hilmi Bey in etkisiyle, değişik bir iş vererek onu kasabadan uzaklaştırır. Kızlara sarkıntılık eder içki sofralarında, toplumun sorunlarıyla hiç ilgisi yoktur; savaş ve kıtlık yılları olmasına rağmen eşrafla beraber davetlerde günlerini geçirir. Kısacası İzzet Bey, kasabadaki kirli düzende diğer ayağı oluşturan bürokrasiyi temsil eden olumsuz bir tiptir. Görüleceği gibi sözünü ettiğimiz eşraf ve bürokrat, kasabada adaletsizlik, baskı, rüşvet ve ahlaksızlık demektir. Hepsi de olumsuz kişidir. Kendilerine uygun bir toplumsal düzen oluşturmuşlardır (Karaca, 2001: ) Kahramanlarından birisinin kaymakam olduğu bir başka eser Fakir Baykurt un Yılanların Öcü romanıdır. Bu eserde devlet memurları arasında yer alan, mavi gözlü kaymakam dikkati çekmektedir. Kaymakam halkın yanında yer alarak ezilen ve zayıf olan insanlara güven vermektedir. Olumlu kaymakam tipi, Türk romanında başka eserlerde de karşımıza çıkar. Daha önce bahsettiğimiz Sabahattin Ali nin Kuyucaklı Yusuf romanında, olumlu olumsuz çizgiler taşıyan Selahattin Bey i örnek olarak verebiliriz. İkinci Dünya Savaşı ndan sonra da, olumlu kaymakam tipi Yaşar Kemal in Teneke romanında karşımıza çıkar. Olumlu kaymakamı, Fakir Baykurt un röportajlarında Efkar Tepesi nde, Yılanların Öcü ile Irazca nın Dirliği nde de 249

3 görmekteyiz. Kaymakam, mevkii itibarıyla devletin kasabadaki ün üst derecede temsilcisi konumundadır. Görevi topluma hizmet etmektir. Fakir Baykurt un Yılanların Öcü ile Irazca nın Dirliği romanındaki kaymakam tipik olmayan bir roman kişisi olarak tenkit edilmektedir. Kaymakamın köylüler hakkındaki görüş ve düşünceleri kısmen acıyan kısmen de onlara imrenen bir tarzdadır. El koyunu gibi. Çağırdığın yere giden, koş dediğin zaman koşan, öl dediğin zaman ölen, halinin tarifi dillerle mümkün olmayan Eski püskü giysiler içinde, perişan Paçavralara bürünmüş Yüz yıllık çileler içinde kaybolmuş, susuz kör kuyulara dönmüş ışıksız gözler ne demekte, ne söylemekte, ne anlatmakta olduğu belirsiz, anlamı yitik, hatta anlamsız, kaçak gözler yanmış, yunup yıkanmamış yüzler Kavlamış Adama kinli kinli bakan, Sen düşürdün beni bu hallere!... Senin ananı, dinini!.. Karını!.. Kitabını!.. Sinsileni!.. Sülaleni!.. Messebini!.. diyen, kara, çal kara adamlar Adamların gözleri. (Baykurt, 1962: 196) Yazar, kaymakam vasıtasıyla bir taraftan demokrat partili devlet memurlarını anlatmak istemiş, diğer taraftan da okuyucuya, köy ağaları ile partililerin ekonomik ve politik gücünü göstermiş, liberal devlet memurlarının acizliğini anlatmak istemiştir. Kaymakam gençtir, halkçıdır, gördüklerinden rahatsız olmuş, yüreği parçalanmıştır. Romanın bir diğer kahramanı olan Irazca Anaya ümit vermiştir. Romanın kaleme alındığı yıllar düşünülürse, (1950 li yıllar) böylesine bir kaymakama rastlamak pek de kolay değildir. Kaymakam, köyün muhtarı hakkında da içinden pek iyi şeyler geçirmez. Onu bir işgüzar olarak yorumlar ve sahte davranışlarından rahatsız olur. Köylünün halini bizzat kendi gözleriyle gördüğü için çok sarsılmış ve onların yaşadığından çok etkilenmiş hatta korkmuştur. Kaymakam Orhan, Fakir Baykurt un Irazca nın Dirliği adlı romanında yer alan yönetici karakterdir. Kara Bayram ve ailesi köydeki zalim muhtarın gücü karşısında devletin adamı olarak kabul edilen kaymakama sığınırlar. Kaymakam Orhan, haksızlığa uğrayanların yardımına koşan, güçsüzü güçlüye ezdirmemek için yetkisini kullanan bir devlet görevlisidir. Bu temsilciyi kullanma aynı zamanda yazarın yöneticilerle halkı kaynaştırma çabası olarak da kabul edilmektedir. Ancak yazarın bu konuda ölçüyü kaçırdığı da bir gerçektir. Kaymakamın ikide bir köye gitmesi, Irazca yla konuşması, bir haber getirmesi, kaymakamı sıradan bir devlet memuru durumuna getirir. Bu durum da oldukça sakıncalıdır, çünkü kaymakamı yetkisini doğru olarak kullanan değil, taraf tutan bir kişi konumuna getirir. Böyle olunca da kaymakamın kaymakam olarak inandırıcılığı zayıflar. Kaymakam köylülere sahip çıkar, onları birer akrabası olduğunu düşünür, kendini onlardan biri gibi görür. (Yanardağ, 2005: ) Bahsedeceğimiz diğer bir roman Ekilmemiş Topraklar dır. Bu romanda yetmiş yıldır ilk defa Kaymakam yüzü (Hançerlioğlu, 1981: 312) gören bir köyden söz edilir. Bunun kadar şaşırtıcı olan bir diğer husus ise Kaymakam ın bu eserde yaptığı konuşmadır. Kaymakam bu konuşmasında, öğüt vermekten 250

4 başka bir şey yapmayan, yalnızca köylüyü suçlu gören, kendisinin de birtakım sorumlulukları olduğunu hiç düşünmeyen idarecinin sıkça karşılaşılan bir örneğidir. (Kaplan, 1997: 248) Yaşar Kemal in İnce Memed adlı eserinde, İnce Memed, halkının yarattığı bir kahramandır. Bu yüzden halkın rahatını sağlamaya, bolluk ve bereket kazandırmaya, haksızlıkları önlemeye mecburdur. Hükümetin yapamadıklarını halk, kendi kahramanından beklemektedir. Köylü kendi haline bırakılmış, eşraf ve ağalar toprak kazanma ve köylüyü sömürme yarışına girmiş, bürokrasi eşraf ve ağalarla işbirliği yapmış, her biri bir yandan halkı ezmektedir. Halkı bu durumdan kurtaracak bir kahramana ihtiyaç vardır, o da İnce Memed dir. (Çiftlikçi,1997: 134) İnce Memed romanında Bürokratlar ve yerel yöneticiler, eşraf ve ağalarla kolkola, işbirliği halinde olduğundan hem onların işlerini kolaylaştırmak, çıkarlarını korumak hem de şaki ve kanunları çiğneyen bir asi olarak gördükleri İnce Memed i cezalandırmak için seferber olmuştur. Amaçları nedense halkı ve köylüleri yapılan haksızlıklardan korumak değil, sürekli onları ezmek ve dayaktan geçirmektir. Yaşar Kemal, böylece yöneticilerle halk arasındaki diyalog eksikliğini, yöneticilerin halktan uzaklığını ve onun problemlerine çözüm yolu bulmaktan çok ona karşı ilgisiz davrandığını gözler önüne sermeye çalışmıştır. (Çiftlikçi, 1997: 204) İnce Memed romanlarında yer alan Bürokrat ve yerel yöneticiler şunlardır: Kaymakam, Yüzbaşı Faruk, Asım Çavuş ve jandarmalar, Ali Saip Bey, Vali, Savcı, Ağır Ceza Başkanı, Yüzbaşı Şevket, Onbaşı Kertiş Ali, Yüzbaşı Gavur Ali, Karafırtına Azmi Bey, Binbaşı Nafiz Bey. Yaşar Kemal in, bir diğer eseri olan Teneke isimli romanında; Kaymakam Fikret Irmaklı nın ilk kez kaymakam olarak görev yaptığı kasabada (Kadirli) de başından geçenler anlatılır. Kaymakam, ilkin toyluğu ve çevreyi yeterince tanımamasından dolayı ağaların çıkarlarına hizmet etmiştir. Ardından bazı gerçekleri anlayıp köylülerin safına geçer, ama iş işten geçmiş, bir kez ok yaydan çıkmıştır. Karşılarında hiçbir gücü tanımayan çeltik ağaları, genç kaymakamı yenemeyeceklerini anlayınca bürokrasinin de yardımıyla onun tayinini çıkarıp ardından teneke çaldırarak yolcu ederler Kaymakam idealist ve dürüst bir tiptir. (Çiftlikçi, 1997: ) Bu romanların okunmasından elde edilen sonuç şudur; devletin, toplumun problemlerini çözmede ilgisiz ve yetersiz kaldığı halkı kendi yarattığı kahramanların eline bıraktığıdır. AYŞE KULİN İncelemesini yaptığımız romanın yazarı olan Ayşe Kulin, 7 Eylül 1941 tarihinde İstanbul da dünyaya gelir. Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalışır. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yapar. 251

5 Eserlerinde geniş bir şahıs kadrosuna yer veren Ayşe Kulin, bu şahısları kuru kuruya anlatmamış büyük çoğunluğunu iç dünyalarıyla birlikte, düzgün bir Türkçe ve sağlam bir üslupla aktarmıştır. Ayşe Kulin in eserlerinde yer alan şahıs kadrosunun özelliklerine baktığımızda bunların gerçek hayatta yaşayan insanlar olduğunu görürüz. Hayatlarını konu edindiği insanları elit tabakadan seçmiştir. Bunun sebebi yazarın da aynı çevreden gelmiş olmasına bağlanmaktadır. Hayatları konu edilen bu insanlar, Ayşe Kulin in yakın çevresinde yer alan kişilerdir. Ancak bu kişilerin tek özellikleri, zengin, aristokrat insanlar olmaları değil; sıra dışı bir yaşantıya sahip olmaları, başarılı ve sanatçı olmalarıdır. RECEP YAZICIOĞLU Yazar hakkında kısaca bilgi verdikten sonra Köprü romanına konu edilen Vali Recep Yazıcıoğlu nun hayat hikayesine de bakmak lazım. Yazıcıoğlu, 2 Haziran 1948 de Trabzon un Sürmene (Köprübaşı) ilçesinde dünyaya gelir. Mustafa ve Fatma (Güneş)in oğludur. Yüksek öğrenimini AÜ Hukuk Fakültesinde tamamladı yılında askerliğini Kara Kuvvetleri Komutanlığında asteğmen olarak yaptı yılında Aydın Maiyet Memuru olarak göreve başladı yılları arasında sırasıyla: Kalkandere, Bahçe, Hamur, ayvacılık, Kırıkhan, Alaca, Akçakoca kaymakamlıkları görevinde bulundu yılında Tokat Valiliğine atandı. 14 Ağustos 1989 yılında Aydın valisi olarak göreve başladı. 19 Ağustos 1991 tarihinde Erzincan Valiliğine atandı. Ekim 1999 da Merkez Valiliğine alındı de Denizli Valiliğine atandı. Aydın Valisi olduğu dönemde Kuşadası ve Didim gibi yazlık yerlerde saat ten itibaren bar ve diskolardaki müzik sesinin iyice kısılması uygulaması çok tepki çekti. Erzincan Valiliği zamanında su kayağı ve dağ sporları ile kamuoyunun dikkatini çekti. Yazıcıoğlu sık sık jet-ski ve su kayağı, rafting yapıyor, yamaç paraşütüyle atlayıp, dağlara tırmanıyordu. Kentte tebdili kıyafet denetleme yaptığı için 4. Murat lakabı takıldı. Denizli ye atandığı zaman yerel Denge Gazetesi, Yazıcıoğlu nun bu uygulamalarını övmek için Manyak Vali manşetini atmıştır. Evli olup; Necla, Rüveyda ve Mehmet dlarında üç çocuk babasıdır. 2 Eylül 2003 tarihinde görme rahatsızlığı nedeniyle Ankara ya muayene olmak için yola çıkar. Vali Bey i taşıyan araç Ankara ya 36 kilometre kala Temelli yakınlarında aşırı hızdan dolayı takla atarak duvara çarpar. Vali Bey İbn-i Sina Hastanesi nde beş gün kaldığı yoğun bakımdan çıkamaz ve 8 Eylül 2003 de Ankara İbn-i Sina Hastanesi nde hayata gözlerini yumar. Cenazesi bir gün sonra, Söke ilçesinde defnedilir. Bu Sistem Değişmeli ve Sil Baştan adlı kitapları bulunan Recep Yazıcıoğlu Türkiye nin gördüğü en renkli vali olmayı başarmış bir bürokrattır. Recep Yazıcıoğlu nu büyük insan yapan özellik, yaptıkları işlerden daha çok başlattıkları süreçler, açtıkları yollardır. Açılan yollar ve başlatılan süreçler sonsuz sayıdaki işlerin yapılmasına uygun ortamı hazırlar. Esas olan da budur. 252

6 O, hem kafasından çıkan modeli hayata geçirmek için hiçbir engel tanımıyor, hem de merkeziyetçi yönetim e en acımasız darbelerini indiriyordu. Türk insanının her dakika Ankara ya taşınma durumunda bırakılmasını şiddetle eleştiriyordu. Türkiye de yaşanan aydın oligarşisine, bürokrasi despotizmine sürekli veryansın ediyordu. Türkiye onu, sisteme, bürokrasiye, klasik devlet anlayışına karşı sert çıkışlar yapan, sözünü esirgemeyen biri olarak tanıdı. O ilk önce şen kahkahalarıyla dikkat çekti. Çünkü vali gülmez, fazla konuşmaz, bir imza atar, yazar geçerdi. Çoğu kişi yaşadığı şehrin valisinin ismini bilmezken, onu tanımayan yoktu neredeyse. Çünkü o hep halkın içinde, halkla birlikteydi. Takım elbiseyle gezdiği pek görülmezdi. Bir tişört ve şorttu en sevdiği kıyafeti. İlk iş, ilk deney, ilk görev ona bir şey öğretir: bürokrasi hastalığı. Halka karşı sert olmak, halka tepeden bakmak, işi yokuşa sürmek, vatandaşı engellemek, bugün git yarın gel anlayışı yani Bürokrasi hastalığına karşı belki o zamanlarda bir nefret uyanır içinde. Ancak her zaman Bu sistem değişmeli der Yazıcıoğlu. Ona göre bürokrat halka karşı değil, devlete karşı sorumludur. Vali Recep Yazıcıoğlu nun sistemin değişmesi ile ilgili tespitlerini kitabından hareketle kısaca ortaya koymaya çalışalım. Devlet yapısının hem bürokrat hem de bir grup iktidar sahibi sayesinde yozlaştığından ve halktan uzak, halka rağmen bir yönetim anlayışı sergilediğinden şikayetçidir. Kendi halkıyla, kendi değer yargılarıyla bir türlü barışık olmayan bir devlet yapısı ve halka rağmen halkı yönetmeye çalışan bir grup bürokrat sınıfı, her konuda uzman olduğunu iddia eden ve fakat her defasında açık veren bir aydın sınıfı ve ülkenin birlik ve bütünlüğü adına kendini kraldan daha kralcı gören bir grup iktidar sahibi insanların bu ülkeyi ne hale getirdiklerini hepimiz beraber müşahade ediyoruz. (Yazıcıoğlu, 2000:7) Yönetici pozisyonunda olanların mutlaka halka bakışlarının değiştirilmesi gerekmektedir. Bir grup elit tabakanın istediği her şey gerçekleşmemelidir. Gerçek vatanseverlik devletin imkanlarını kullanırken halkı ihmal etmemek ve halka hizmeti esas kabul etmektir. Halkı güdülmesi gereken yığınlar olarak görmekten kurtulmak zorundadır bu ülkeyi yönetenler. Bir grup mutlu azınlığın ve iktidar seçkinlerinin ülkeyi ve halkı karanlık mecralara çekmesine insaf sahibi herkesin artık meşru tepkiler göstermesi gerekir... Asıl vatanseverlik ve milliyetçilik kendi halkının imkanlarını gerçekçi kullanmak ve kendi halkına hizmeti kutsal bir görev saymaktır. Birbirimize aba altından sopa göstermekten vazgeçmeliyiz. (Yazıcıoğlu, 2000:8) Görevini hakkıyla yerine getirenler mağdur edilmemelidir. Birilerini bir makama getirirken esas ölçütün liyakat olduğu unutulmamalıdır. Bunun dışında hiçbir şey kabul edilmemelidir. Görevini yapanla dalga geçen arasında ayrım yapılmamaktadır Liyakat esası asla göz önüne alınmamaktadır. Partizanlık, himayecilik, yağcılık, üçkağıtçılık salgın ve sari hastalıktır. Siyasi mevkiler de, idari makamlar gibi, belirli aşamalardan geçerek yükselinen yerler 253

7 değildir. Bugünkü düzende toplumun kreması sandıktan çıkmamaktadır. (Yazıcıoğlu, 2000:15) Merkezi yönetim anlayışı bürokrasiyi artırmakta, işlerin vaktinde bitirilememesine sebep olmaktadır. Mutlaka buna yeni bir çeki düzen verilmelidir. Tükenmez kalem, daktilo şeridi, araç lastiği ve benzeri ıvır-zıvır binlerce malzeme, Başkent e yazılan yazılarla istenmektedir. Böyle garip bir durum dünyanın neresinde vardır. (Yazıcıoğlu, 2000:26) Bürokratlar asıl işlerine dönmek zorundadır. Mutlak manada iş takibini bırakmaları gerekmektedir. Vali, belediye başkanı ve milletvekillerinin mesailerinin büyük bir bölümü iş takibi ile geçmektedir. Sistem merkezde kilitlenmiştir. Yöneticilerle beraber vatandaş da dert küpüdür. Muhatap bekçi, kapıcı ve sekreterdir. (Yazıcıoğlu, 2000:26) Amerika yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Batılı ülkelerde bu işlerin nasıl yapıldığına bakılması yeterlidir. Batı yönetim felsefesinde temel ilke Uzaktan Hükümet Edilir, yerinden Yönetilir prensibi olmuştur Geri kalmış ülkelerdeki prensip ise uzaktan hükümet, uzaktan yönetimdir. (Yazıcıoğlu, 2000:27) Aslında bugün çok çarpıcı bir şekilde ortada duran problem söz hakkının millete değil bürokratlara verilmiş olmasıdır. Bugün ülke, atanmış insanlar tarafından yönetilmektedir. Adeta egemenlik, millet yerine aydınların ve bürokrasinindir kuralı geçerli olmaktadır. (Yazıcıoğlu, 2000:28) Atanmışlar ile seçilmişler arasındaki sıkıntının ortadan kaldırılması gerekir. Atanmışlar hala seçilmişlerden üstün konumdadır. (Yazıcıoğlu, 2000:32) Devlet ile vatandaş arasındaki ilişki fil ile karınca arasındaki ilişkiye benzemektedir. Devlet filleşmiş, vatandaş karınca haline gelmiştir. Fil karıncanın üzerine çökmüştür. İşi yoksa debelenip dursun, ne fark eder. (Yazıcıoğlu, 2000:33) Demokraside millet hak ettiği değeri almak zorundadır. İşin gerçek sahibinin olduğu unutulmamalıdır. Demokrasilerde millet tribünleri dolduran seyirci değil, işin sahibi ve sorumlusudur. (Yazıcıoğlu, 2000:33) Meslek taassubunun bir kenara bırakılması gerekir. Esas olan milletin ve ülkenin çıkarıdır. Demokrasilerde her şeyin çaresi vardır. Valilik müessesesini istisnai memuriyet olma şeklindeki hukuki durumunu fiili hale de getirerek bu makamı diğer meslek dallarına açmak gerekir. Bu suretle meslek taassubu ile kemikleşen, klikleşen ve sonuçta mülki iadarelerden kaçarak bölgeleşen hizmetleri yerel idare çatısı altına almak mümkün olur. Meslek taassubu ile ne mülkiye, ne adliye, ne mühendislik, ne tıbbiye, ne de diğer meslekler bir yere varamaz. Aslolan mesleğin kast haline gelmesi değil, halkın ve ülkenin menfaatidir. Demokrasi, bu konuyu da halleden bir rejimdir. (Yazıcıoğlu, 200:38) Devletler için esas olan yetişmiş insandır. Bu konuda Japon atasözünü iyi anlamak gerekir: Bir yıl sonrasını düşünürsen pirinç, on yıl sonrasını düşünürsen ağaç, yüz yıl sonrasını düşünürsen insan yetiştir. (Yazıcıoğlu, 2000:43) 254

8 Ülkenin kaderini mutlu azınlığın elinden kurtarmak gerekir. Eğer modern hanedanlık devam etsin düşüncesi varsa, bu düşünceyle mücadele etmek gerekir. Ülkeyi yöneten mutlu azınlık çocuğunu en iyi şekilde okutarak halefini yine kendisi hazırlamaktadır. Kırsal kesimde büyüyen çocukların hayalini ise devlet dairesinde kapıcılık, bekçilik ve çaycılık gibi parazit görevler süslemektedir. (Yazıcıoğlu, 2000:43) Devletin küçültülmesi lafta kalmamalıdır. Yoksa bu hantal yapı ilerde daha ciddi sıkıntılara sebebiyet verecektir. Devlet büyümüş, hantallaşmış (Mamudizm hastalığı) ve kaynak yutan bir yapıya dönüşmüştür. Bugüne kadar sürdürülen Devleti küçültme iddialarının tam aksi gerçekleşmiştir. (Yazıcıoğlu, 2000:97) Halkın temsilcisi konumunda olan politikacının önünün mutlaka açılması gerekmektedir. Değişik sebeplerle bunun önü tıkanmamalıdır. Demokrasi anvak bunun ile mümkündür. Ara rejimlerde bürokrasi her seferinde daha da güçlendirilmiş, politika ve politikacı yıpratılmıştır. Halk yönetime politikacı ile katılır, demokrasinin başka yolu yoktur. (Yazıcıoğlu, 2000:99) Bürokrasi hastalığından kurtulmamız gerekir. Bürokrasi hastalığı; olumsuz davranıştan, işi yokuşa sürmekten, engellemekten, soğuk, itici ve kaba davranıştan zevk almak, tatmin olmaktır. (Yazıcıoğlu, 2000:115) Sistemin eleştiriye açık olması hatta zaman zaman öz eleştiri yapması gerekir Bunun sayesinde problemler büyümeden çözüme kavuşturulur. Yoksa sıkıntı büyür ve çözümü imkansız durumlarla karşılaşabiliriz. kendi kendisini eleştiremeyen veya eleştiriye açmayan bir sistem, hastalıklarını azaltamaz, aksine her geçen gün artırarak kangren haline getirir. (Yazıcıoğlu, 2000:116) Bir fıkra : Cumhurbaşkanlığının kapısına dayanan Karadenizli vatandaşa kapıcı ne istediğini sorar. Vatandaş Cumhurbaşkanı olacağını söyleyince kapıcı deli misin der. Vatandaş da şart mıdur diye sorar. (Yazıcıoğlu, 2000:190) Sistemin içinde olmasına rağmen sistemle barışmayan, eleştiren; devletin değil halkın valisi olmayı başarmış bir isimdir. Verdiği mücadelede her zaman halkın yanında olmuştur. KÖPRÜ ROMANI Günümüz romancılarından olan Ayşe Kulin, Köprü isimli romanını Recep Yazıcıoğlu nun yaşantısından yola çıkarak kaleme almıştır. Trafik kazasıyla hayatını kaybeden Vali Recep Yazıcıoğlu, Köprü romanının diziye uyarlanmasıyla ekranlarda hayat bulur. Ayşe Kulin in valinin bizzat kendisinden dinleyerek kaleme aldığı romanı, Yazıcıoğlu nun en önemli projelerinden Köprü yü konu edinmektedir. Vali nin sık sık Kemaliye yi ziyaret etmesinin amacı hayatımın projesi dediği ve gün gelecek romana, diziye konu olacak Köprü yü inşa etmektir. Keban Barajı nın yapımı nedeniyle Fırat Nehri nin köprü yü yutması, ulaşımın 255

9 30 yıl boyunca feribot ve salla yapılmasına neden olmuştur. Köprünün olmaması 23 köyün bağlantısının kopmasına, buralarda terör olaylarının artmasına yol açmıştır. Göl kenarında doğum yaparak ölenler, hastaneye yetişemeyip hayatını kaybedenler bu nedenle köprü, hem Erzincan ın hem de valinin hayatının projesi anlamına geliyordu. Ancak devletin 30 yıldır yapamadığı bu inşaatı yapmak onun için de kolay olmayacaktır. Vali, gece gündüz göl kenarında yatar. Şantiye şefliğini burada da sürdürür. Devletin 30 yıldır sadece bakıp gittiği yerde bir devlet adamının üzerinde şortu, yalınayak çalışması herkesin umutlarını artırır. Fırat ın iki yakasını birbirine bağlayan Başpınar Köprüsü, 22 köyün çeyrek asırlık hasretini bitirir. Vali köprünün yerine yerleştirildiği üç gün boyunca oradan ayrılmaz. Hayatımın projesi dediği köprü ona yaşamının en anlamlı işi olarak ve dualarla geri döner. Köprünün yapılması, köylerle bağlantının kurulmasına, bu sayede terörün azalmasına vesile olur. Aynı zamanda Fırat, artık valinin rafting yaptığı bir spor alanı haline gelir. Başbağlar katliamıyla anılan Erzincan ın çehresini yaptığı sporla değiştirmeye çalışır. Romanın Olay Örgüsü Bayram, Güllü''nün doğumunun köydeki birkaç kadının yardımıyla yapamayacağını anlar ve karısını suyun kenarına getirir. Feribot bozuk olduğu için karısını kayıkla karşı tarafa geçirmek ister. Fakat karısı su kenarında doğum yapar, bu acıya dayanamaz ve kan kaybından ölür. Bebeğini kucağına alan Bayram, köprüsüzlüğün, geçitsizliğin, ilgisizliğin kurbanı karısının hesabını sormak için Valinin yanına gider. Bütün olan biteni Vali'ye anlatır. Bayram'ın bebeği Öksüz için bakıcı bulunur. Vali bu olayın ardından köprü meselesiyle daha yakından ilgilenmeye başlar. Bayram Başbağlar köyüne gider ve bebeğini Elmas'la Mevlüt'e emanet eder. Elmas'ın babası Mevlüt kendilerinden olmadığı için, Mevlüt'ün babası Salih Efendi de Kızılbaş gelin istemediği için evlenmelerine razı olmazlar. Elmas'ın kardeşi Erdal PKK baskısından sağ salim kurtularak askerden izine gönderilir. Yaşadıklarının etkisinden kurtulamayan Erdal kendisini kız kardeşiyle babasının kavgasının tam ortasında bulur. Elmas, Mevlüt'ün askerden dönmesinin ardından onunla evlenecektir. Erdal, Hacer'e evden kaçması için yardım eder. Mevlüt'ün yanına gider. Mevlüt onu bir arkadaşının evine yerleştirir. Vali, köprü meselesinin üzerine iyice yoğunlaşır. Köprü ile ilgili bütün dosyaları inceler yılından beri uğraşılan köprü yapımı Su İşleri nin izin vermemesi, Hükümet değişikliği gibi sebeplerle sürekli ertelenmiştir. Daha fazla can kaybının yaşanmamasını isteyen Vali, köprü yapımı için kolları sıvar. Kemaliye Kaymakamı, Erzincan Belediye Başkanı, şehrin bazı ileri gelenleri, Hüdai adında bir müteahhit ve Ankara''dan gelen birkaç konukla bu meseleyi görüşür. 256

10 Vali ilk görevini Kaymakam olarak Rize nin Kalkandere ilçesinde yapmıştır. Kalkandere de ana caddenin paraleline ikinci bir yol açılması gerekmektedir. İkinci yolun güzergâhında, yedi ayrı ailenin arsaları vardır. Yolun planları, projeleri yapılır, istimlâk emirleri çıkarılır, fakat hiç kimsenin gücü bu yedi aileyle başa çıkmaya yetmez. Çiçeği burnunda Kaymakam, Köy İşlerinin yanına verdiği Ali Faik ve Savcıyla birlikte, Kalkandere halkı camideyken yol yapımını başlatır. Tarla sahiplerinden Yamanoğlu nun diretmelerine rağmen yol yapımı tamamlanır. Kalkandere nin ikinci caddesini, hayatı pahasına da olsa yapan kaymakam AP İlçe Başkanı ile ters düşünce, hizmet süresi dolmadan Adana Bahçe Kaymakamlığı na gönderilir. Burada görev yaparken doğu bölgesine gitmek için dilekçe verir, başvurusu kabul edilince Ağrı nın Hamur kazasına gönderilir. Zor işlerin adamı olan ve imkânsızı başaran kaymakama Ağrı Valisi Buzlar Çözülmeden lakabını takar. İki kahvesi, bir berber, iki de barakadan bozma dükkândan ve helâsı bulunmayan evlerden ibaret olan Hamur, okuma yazması olmayan bir başkanı, bir de Cemşit adında belediye üyesi olan küçük bir kazadır. İlk önce evlerin tuvalet sorununu halleden kaymakam, yaşanılan deprem dolayısıyla birçok evin yıkılması üzerine Hamur a sosyal konut yapmak için uğraşır yılının Ağustos ortalarına doğru Erzincan a vali olarak atanır. Gencecik bir kaymakamken, Ağrı Valisinin Buzlar Çözülmeden adını taktığı, tuttuğunu koparan ve verdiği sözü tutan Vali, bu kez de köprüyü kotarmak için çalışmalara başlar. Köprü yapımına biran önce başlamak isteyen Vali, mahalli gazetelerle köprüyü yaptırmak için mühendis aradıkları haberi çıkınca, işe talip olanların tekliflerini inceler. Kaymakamla beraber Gürcü bir baba-oğulda karar kılarlar. İliç ve Kemaliye Kaymakamı, Vali ve Hüdai mühendisleri köprünün yerini saptamak için götürürler. Köprünün dolgu işlemlerini Hüdai üstlenir. Gürcistanlı mühendisler köprüyü yapabileceklerini söylerler. Köprünün maliyetini çıkarıp son hesapları bildirmek üzere Gürcistan a dönerler. Gürcüler iki hafta sonra sözleşmelerini Valiye fakslarlar. Vali hiç geciktirmeden hem Karayollarını hem de Köy Hizmetleri Genel Müdürlükleri ne yazı gönderir ve köprünün masrafının bir kısmını toplayabilmek için İstanbul daki Kemaliyeli lere ulaşmaya çalışır. Hüdai köprünün dolgu işlemine başlar. Bayram ve arkadaşı İlyas da Hüdai'nin yanında çalışmaya başlarlar. Fırat ın kenarındaki kayalar dinamitle patlatılıp nehir doldurulmaya başlanır. Dolgu çalışmaları başladığı günden itibaren Vali ve Kaymakam sık sık Başpınar a gider ve işleri takip eder. Gürcülerden bir daha haber alınamayınca Bayındırlık Bakanlığı ndan emekli olmuş mühendis Tevfik Bey in tavsiyesi üzerine Vali Ankara''da bulunan genç bir mühendis ile görüşmeye başlar. Elmas ile Mevlüt, sayısız köy ve kasaba değiştirirler. İstanbul'a gitmek için hazırlık yapmaya başlarlar. O günlerde köye baskın düzenlenir. Köyü basan eşkıyalar tüm halkı camiye götürür. Tüm erkekleri öldürürler. Evdeki çocukları düşünen Elmas, eve doğru koşar. Eşkıyalardan birisi Elmas'ın kardeşi Erdal dır. Erdal Öksüzü alıp bahçedeki ağaçların arasına saklamıştır. Diğer bir eşkıya Elmas'ın bebeğini öldürür, sonra iki eşkıya birbirini vurur. Elmas o günden 257

11 sonra konuşmaz ve hastaneye yatırılır. Durumu incelemeye gelen Vali, ölüleri görünce ne yapacağını şaşırır. Komutanların ve askerlerin yardımıyla parçalanmış ve yanmış olan ölüleri gece gömerler. Ankara'dan gelen mühendis, Fırat üzerinde çalışmalarını yapar ve köprüyü Ankara'da yapıp, tırlarla Erzincan a taşıyacaktır. Vali ve Kaymakamdan başka herkes buna karşı çıkar. Tüm olumsuzluklara rağmen Vali, mühendis ile anlaşır. Mühendis köprüyü tamamlar ve Vali'ye haber verir. Hüdai çıkardığı tüm sorunlara rağmen dolgusunu tamamlar. Tüm hazırlıklar tamamlanır fakat aksilikler üst üste gelir. İlk önce mühendis kalp krizi geçirir, daha sonra köprünün ayaklarını dikmeye gelen ekibin Fırat üzerinde çalıştığı feribot teröristler tarafından yakılır ve ekip Ankara'ya geri döner. Köprüyü Fırat ın üzerine koyabilmek için önce bir feribot bulunur, daha sonra içine bir iskele yapılır. Bütün halkın dilinde aynı dedikodu dolaşmaya başlar. Herkes köprünün kurulmadan suya batacağını, bulunan feribotun köprünün ağırlığını taşıyamadan suya batacağını düşünmektedir. Ağızdan ağza geçen bu konuşmalar Valiyi bir hayli tedirgin eder. Bu arada yalnız başına kalan Elmas'ı Bayram nikâhına alır. Bütün hazırlıklar tamamlanır. Köprü iskelenin üzerine oturtulur. Bütün köyü, çevre köylerden gelenler Fırat ın kenarında toplanır. Feribot hareket eder fakat ilk gün arıza çıkar. İskelenin yapımını üstlenen Osman Usta ile mühendis hidroliklerde çıkan sorunu çözebilmek için dört saatten fazla uğraşır ve ikinci güne kalır. İkinci güne de aksilikle başlamasına rağmen köprünün büyük bir kısmı yetiştirilir. Son gün köprü karşı yakadaki ayağın üzerine oturduğu anda alkış kopar. Köprü, dünyayı ısıtan, ışıtan sevgiyle gönenirken Vali, Bayram ve Öksüz, Başpınar istikametine dönüp yan yana köprü üzerinde yürürler. Yeni bir güne hazırlanan ufka doğru. (Kulin, 2007:240) Köprü Romanında Yer Alan Vali Örneklemesi Rize, Kalkandere onun ilk görev yeridir. Kaymakamlıkta ilk göreviydi. Dal gibi ince bir genç adam (Kulin, 2007: 66) Görev yaptığı yeri kalkındırmak, çağdaş ve modern bir görünüme sahip kılmak için eline geçen fırsatları hemen değerlendirmek isteyen bir yapısı vardı. Kaymakamın kafasında, derme çatmalıktan kurtarılmış pırıl pırıl Anadolu kasabalarıyla kentlerinin hayali vardı. İşte şimdi eline bir fırsat geçmişken, Kalkandere yi çağdaş bir kasaba haline getirmek istiyordu. (Kulin, 2007: 67) Kalkandere de ana caddenin paraleline ikinci bir cadde açılması gerekiyordu. Bu işi gerçekleştirmek için siyasileri karşısına almaktan ve bu işin sonucunda başka bir yere gönderilmekten hiç çekinmiyordu. Kalkandere nin ikinci caddesi, hayatı pahasına da olsa yapılmıştı ama AP ilçe Başkanı ile ters düşünce hizmet süresi dolmadan Adana Bahçe Kaymakamlığı nda bulmuştu kendini. (Kulin, 2007: 70) Vali zor işleri seven, imkansızları mümkün kılmaya çalışan bir karaktere sahipti. Kayaları delmek, dağlardan fışkırmak, imkansızı başarmaktı onun işi. Zor işlerin adamıydı, o. (Kulin, 2007: 61) Bahçe Kaymakamı iken, kimselerin tercih etmediği Doğu Bölgesi nde, sorunları çok ama aynı zamanda geleceği 258

12 olan bir ilçeye atanmak için dilekçe verir. Ağrı nın Hamur kazasına gönderilir. Hamur onun son şansı gibidir. İcraatları ile bazı kesimleri rahatsız eder, kimseye iltimas geçmediği için bir yerde uzun süre barınamazdı. Birilerinin tekerine çomak soktuğu için sürekli Ankara ya şikâyet edilir ve başka bir yere gönderilmesi için hatırlı dostlar araya konulur. Çevresindeki forslu siyasileri incittiği için hiçbir yerde uzun süre barınamayan ve son şansını denemekte olan genç adam hareketli ve asabidir. (Kulin, 2007: 61) Hamur geldiği zaman ilk iş olarak evlerin tuvalet işini çözer. Daha sonra yaşanılan deprem dolayısıyla Kurduğu Hamur Köylerine Hizmet Götürme Birliği nin Başkanı sıfatıyla, sosyal konutların ihalesini üstüne almıştı. (Kulin, 2007: 65) Erzincan Valisi olarak görevlendirildiği zaman valilik personeli ilk günlerde ona ayak uyduramamış ama kısa bir zaman sonra farklı bir valiyle çalışacaklarını anlamışlardır. Alışkanlıklarını bir kenara bırakıp, valinin hızına ayak uydurmaya çalışmışlardır. Vali''nin Erzincan da makamına gelişi, 1992 yılının Ağustos ortasına rastlamıştı. (Kulin, 2007: 59) İlk geldiği günlerde söylediklerini ciddiye almamış, yine eski tas eski hamam davranmışlardı cümle kapısındaki nöbetçiler. Ama çabuk öğrenmişlerdi. Artık tavırları, cin bakışlı gözleri, kızıla çalan kahverengi saçlarıyla, aceleci genç bir tilkiyi andıran adam, her sözünün arkasında duruyor, emirlerine kesin itaat istiyordu. (Kulin, 2007: 5) Erzincan depremi en çok etkilendiği ve zorlandığı bir doğal afet olmuştur. Şehrin en büyük mülki amiri olduğu için yaşanan tüm sıkıntılar ona fatura edilmiştir Mart ında Erzincan yerle bir olduktan sonra enkazı kaldırmak, ilin en büyük mülki amiri olduğu için, elbette validen beklenmiş, tüm aksaklıkların günahı da ona yazılmıştı. (Kulin, 2007: 52) Erzincan a gelişinin ilk haftasında bürokratik işlemleri tamamladıktan sonra tüm köylerini gezmeye başlamıştı yöresinin. (Kulin, 2007: 59) Kemaliye halkının iki özlemi vardır; biri köprü diğeri ise yollarıydı. Kemaliyelilerin hiç vazgeçmedikleri düşlerinde, bir köprüleri vardı kurulacak ve bir taş yolları vardı açılacak. (Kulin, 2007: 61) Vali bu özlemleri sona erdirecek bir kurtarıcı gibi göründü. Çünkü o verdiği sözü tutan ve tuttuğunu koparan bir yöneticiydi. Vali gencecik bir kaymakamken, Ağrı Valisi nin buzlar çözülmeden adını taktığı, tuttuğunu koparan ve verdiği sözü tutan adamdı. Köprüyü kotaracaktı, buzlar çözülmeden. (Kulin, 2007: 71) Çoluk, çocuk, genç, yaşlı birçok insanın canına mal olan köprü meselesi üzerine Vali çok fazla yoğunlaşır. Maliyetin bir kısmını da halktan toplayarak köprüyü yapmayı kafasına koyar. Bütün aksiliklere, çatışmalara, zorluklara rağmen her şeyin üstesinden gelir. Ankara''lı bir mühendise köprüyü yaptırır. Tören bitip kalabalık dağıldıktan saatler sonra, gün batımına doğru, Vali tek başına yürümeye başladı köprünün yüksek parmaklıkları arasında. (Kulin, 2007: 238) 259

13 Roman Kahramanı Olan Valinin Yönetim Anlayışı Konusundaki Tespitleri Devletin kapısı hiçbir zaman kapanmaz, her zaman halka açık olmak zorundadır. Az mı zılgıt yemişlerdi yukardakinden, vatandaşı sorgu sual ettikleri için. Neresinden çıkıyor bunca ses bu ufak tefek gövdenin diye düşünürdü Hoş Ali, yukardaki kükrediği zamanlar. Şu binanın kapısından içeri, bina Vilayet binası oldu olalı, denetim yapılmadan kimseler bırakılmazken, bu tutturmuştu odamın kapısı açık duracak, her gelen ille de engellenmeden merdivenleri çıkıp yanıma girecek, diye Her önüne gelen hışır hışır girmeye başlamıştı makama, kapı ardına kadar açık durduğundan, vuracak kapı bile bulamamaksızın. (Kulin, 2007: 10) Yönetici bir koltukta birden fazla karpuz taşıyabilmelidir. Tek bir iş yaptığı görülmemişti ki hiç On işi birden yürütürdü illa (Kulin, 2007: 11) Esas olan halka hizmettir. Ben sadece hükümete değil, halka da hizmet ederim. (Kulin, 2007: 12) Yönetici milleti için elinden gelen çabayı göstermek zorundadır. Ama ne kovulmuş ne de dövülmüştü. Bana ne senin bebenden, dememişti Vali derdini dinliyor, acısını hafifletmek için çırpınıyor, sağa sola telefonlar edip emirler yağdırıyordu. (Kulin, 2007: 17) Her şeyi devletten beklememek gerekir. Devlet-millet işbirliğiyle bir çok iş bitirilir. köprü yüzünden, daha doğrusu köprüsüzlük yüzünden, geçtiğimiz hafta bir ölüm daha Ne olacak bu işin sonu, Fırat ın öte yanındaki köylüler teker teker boğulana kadar bekleyecek miyiz? Ben daha ilk geldiğim günlerde bu işe mim koymuştum da, araya deprem girdi, depremden başka şey düşünemez hale geldik. Ama olmaz vatandaş mağdur oluyor, hastasını doktora zamanında ulaştıramıyor. Devlet yapmıyorsa yapmasın. Bu ülkede her şeyi devletten mi beklemeliyiz? Biz de bir şeyler yapamaz mıyız? (Kulin, 2007: 19) Kadersizliği nereden geliyor, biliyor musun? Dedi Vali. Demin söylediğim gibi, her şeyin devletten beklenmesinden. Yahu şu koca memlekette devletten başka kesenin ağzını açacak birkaç kurum, birkaç adam bulunmaz mı? (Kulin, 2007: 54) Devlet-millet işbirliğinin mümkün olabileceğini ispat edelim, ne dersin? (Kulin, 2007: 56) Mesai saatlerinin suistimal edilmemesi gerekir. Buna dikkat edilmezse vatandaş mağdur olabilir. mesai saatlerinde Vilayet te çay içilmesini yasaklayan ve tiryaki olduğu halde kendi koyduğu yasağa uyan Vali (Kulin, 2007: 24) Yöneticinin eften püften konularla meşgul edilmemesi gerekir. ama oğluma, torunuma, yeğenime iş bul diye de devlete gidilmez ki. Geçen gün Hilmi Dede diye, yaşlı bir adam geldi bana, ne istedi biliyor musunuz?.karısı ölünce çok yalnız kalmış, evlenmek istiyormuş. Ona karı bulalım istedi. Yani devlet olarak bir çöpçatanlığımız eksik kalmıştı. (Kulin, 2007: 51) 260

14 Yönetici her zaman çevresine örnek olmak zorundadır. Vali Yeşilaycıydı, onun bardağında soda vardı. Valla belki rahatlatırdı ama olmaz, prensiplerimden vazgeçmek bana yakışmaz, dedi Vali. Bir kere örnek olmaya karar verdik gençlere. İçemem (Kulin, 2007: 52) İdareci gerektiğinde toplum sağlığı için yasaklar koyabilme iradesini gösterebilmelidir. Vali nin adı, Tokat valiliği sırasında kapalı yerlerde sigara içmeyi ve meyhanelerde adam başına bir ufak rakıdan fazlasını yasakladığı için, bir zamanlar basında, Dördüncü Murat a çıkmıştı. Fazla kaçtığında kanlı bıçaklı kavgalara, yaralanmalara, ölümlere neden olduğu için içkiyi, sağlıklı yaşama olan tutkusundan dolayı da sigarayı yasaklamıştı Tokat ta. Erzincan da pek içki içilmezdi. Bu kentte de kola gibi boyalı meşrubatların yerine süt ve meyve suyu, beyaz ekmeğin yerine de kepekli ekmek ve bol spor kampanyası başlatmıştı, gençler için. (Kulin, 2007: 52) bu kampanya sadece gençler ve katılmak isteyenler içindir. Zorla güzellik olmayacağını bilirim. Rahmetli Özal da Aydın a tayinim çıktığında telaşlanmış, Orada turistler üstsüz giriyor, aman ha, Tokat taki uygulamalarını Aydın da yapma! Diye beni uyarmıştı. Bu devirde eli sopalı yönetim olur mu hiç, siz beni basında çıkan yazılardan dolayı sahiden Dördüncü Murat zannettiniz galiba, Cumhurbaşkanım, demiştim (Kulin, 2007: 53) Bürokrat halkın isyanını göğüsleyebilme yeteneğine sahip olmalıdır. İstifa etmek kolay, hemen içeri girer yazarım istifa dilekçemi. Bunu yapmam işleri yoluna koyacak mı? Ben istifa edince başınıza gökten çadır mı yağmaya başlayacak? Diye sormuştu. Benim de çadırım yok. Biz de ailece sokakta, arabada yatıyoruz, diye yanıtlamıştı Vali. Gir içeri, in depoya bak. Bütün binayı gez dolaş. İçerde bir tane çadır bulursan, odamın balkonuna çıkıp, bu Vali çadır hırsızı, diye bağıracaksın Ne duruyorsun, girsene içeri. Haydi buyur! Bu kez halk, Vali kalsın, Hükümet istifa! diye bağırmaya başlamıştı. Vali müdahale edince bu sefer de bağırtılar, Hükümet kalsın, milletvekilleri istifa! ya dönüşmüştü. (Kulin, 2007: 60) Devlet adamı memleketin en ücra noktasına kadar gitmek zorundadır. Köprüsüzlük can alıyor da ondan. Yarın öbür gün o taraflarda bir yaramazlık çıksa, bir yangın olsa mesela, yangın ekiplerini yetiştiremeyebiliriz. Ulaşamadığın yer sana ait değildir Hoş Ali. Oysa Başpınar ve köyleri harita üzerinde bana ait gözükmekteler. (Kulin, 2007: 63) Yönetici adam kayırmaya, tanıdık birilerine iş vermeye karşı dik durabilmelidir. Bu kişi kesinlikle siyasete bulaşmamış biri olsun. Buralardan birinin yakını, eşi, dostu, akrabası olmasın. Erzincanlı ya da Malatyalı olmasın. Hiçbir milletvekili ile ilişkisi bulunmasın. Helal süt emmiş, dürüst, temiz, çalışkan bir mühendis bulalım. (Kulin, 2007: 65) Ben prensip olarak kimsenin dostunu, akrabasını, komşusunu görmek istemiyorum bu işin içinde. Anladığını sanıyorum. (Kulin, 2007: 86) 261

15 Yönetici kararlı olmalı, başladığı bir işi sonuna kadar takip etmelidir. Benim heykelimi dikmeyecekler ama ben bu köprüyü yapacağım Paşa! dedi yüksek sesle. Fırat ın iki yakasını birbirine bağlamazsam bana da Vali demesinler. Bayram ın Öksüz ü, doktorsuzluktan, yolsuzluktan öksüz kalan son çocuk olacak Başpınar da, eğer ömrüm vefa ederse! (Kulin, 2007: 65) Yöneticinin ilk işi görev yapacağı yöreyi ve insanları tanımak olmalıdır. Vali nin Erzincan da makamına gelişi, 92 yılının Ağustos ortasına rastlamıştı. İki ay gibi zamanı vardı Oysa Vali bir an önce tüm ilçeleri, kazaları ve köyleri görmek, halkla tanışmak, dertlerini, eksiklerini öğrenmek istiyordu. (Kulin, 2007: 67) Vali zor işlerin adamıdır. Kolay işlerin adamı çoktur ve çabuk bulunur. Kafasına koyduğu bir işi bitirmeden peşini bırakmaz. Kayaları delmek, dağlardan fışkırmak, imkansızı başarmaktı onun işi. Zor işlerin adamıydı o. Kendi değil miydi, yıllar önce, Adana da Bahçe Kaymakamı yken, kimselerin tercih etmediği Doğu bölgesinde, sorunları ama aynı zamanda geleceği de olan bir ilçeye atanmak için dilekçe veren! Başvurusu kabul edilince, kendini Ağrı nın hamur kazasında bulan! Hamur a sorunlu bir genç kaymakam atadık. Hamur, son şansıdır yazısının gönderilmesinden birkaç gün sonra, üzerinde safari tipi ceketiyle, Vilayet makamında bittiğinde, Ağrı Valisi şöyle bir süzmüştü onu. Çevresindeki forslu siyasileri incittiği için hiçbir yerde uzun süre barınamayan ve son şansını denemekte olan genç adam o kadar hareketli ve asabiydi ki, Bunun bir de esrar sorunu olmalı, diye düşünmüştü Vali. Altı ay sonra, genç kaymakama, Buzlar Çözülmeden adını aynı Vali, kendi takmıştı. (Kulin, 2007: 69) Kalkandere nin ikinci caddesi, hayatı pahasına da olsa yapılmıştı ama, AP İlçe Başkanı ile ters düşünce, hizmet süresi dolmadan, Adana, Bahçe Kaymakamlığı nda bulmuştu kendini ve yerine vardığının hemn ilk haftasında girmişti başı yine belaya. (Kulin, 2007: 78) Kanun ne diyorsa, ben onu yaparım. Kanunu değiştirme yetkim yok, ancak kanunları uygulama yetkim var. (Kulin, 2007: 79) beni buraya, AP iktidardayken, AP İlçe Başkanı na silah ruhsatı vermediğim için, görev süremin orta yerinde Kalkandere den postaladılar. Şimdi iktidar değişti ama anlaşılan kafalar aynı tas, aynı hamam. Ben bu işi yapmam beyim, siz de beni şikayet eder, buradan Çemişgezek e sürdürürsünüz. Buyurun, yapın! Haydi size uğurlar ola (Kulin, 2007: 79) Velhasıl, zor günlerin, zor işlerin adamıydı o, ve sakalını değirmende ağartmamıştı. Bir oradan bir buradan kopup gelen anıların gözlerinin önünden akışını durdurmak için gayret sarf etti Vali. Geçmişte dolaşmanın anlamı yoktu. (Kulin, 2007: 79) Alışılmışın dışında bir yönetim anlayışı sergilersen yiyeceğin bir damga vardır: Deli Ağrı Valisi Kaymakama şöyle der: Seni Vasfi Rıza ya değil, canlandırdığı deliye benzettim, oğlum. (Kulin, 2007: 69) Teşekkür ederim efendim, demişti Kaymakam, bana taktığınız isme layık olmaya çalışacağım. (Kulin, 2007: 70) 262

16 Vali nin adetiydi Fırat ın üzerinde su kayağı yapmak (Kulin, 2007: 81) Ben de su kayağı yapıyorum diye mesela, vali olma hakkım yok mu? (Kulin, 2007: 112) Valla, niyet ettiyse kışın da kayak yapmaya, gerekirse kürk giyer, yine yapar, demişti Kaymakam. (Kulin, 2007: 112) Görev yaptığı yerlerde yaşam şartlarını düzeltmek için verdiği mücadele takdire şayandır. Beg, burası çok mohim bir yerdir! Çolik çocik içeri girup de, bunca emeğin içine sıçmasınlar diye, gilit altında tutuyem helayı, demişti ev sahibi. Bu nasıl iştir ey Allahım diye bağırıyordu. Bu nasıl iştir? İnsanlarını bu şartlarda yaşatmak için mi yaratmaktasın? Sonra inmişti dağdan, Vali nin yanına varmıştı. Hamur a sosyal konutlar yapmak durumundayız, sayın Valim. Köylüler, hayvan misali, inlerde yaşıyor. (Kulin, 2007: 72) Çaresiz kalınca, Iğdır dan işçi toplayıp getirtmişti. Temeli onlara kazdıracak, subasmanı attıktan sonra, işi bir taşerona devredecekti. Bu iş kenef deliği kazmaya benzemez kaymakam, sen bu işi beceremezsin, diyenler vardı etrafında. Hiç aldırmıyordu söylenenlere. Temeli kazdırmaya başlamıştı Iğdırlılara. İki yıl içinde konutları teslim edeceğini düşünüyordu. Ama üç gün sonra işçilerin hepsi kaçmıştı Ama onlar da, bu Kaymakam ın ne çetin ceviz olduğunu henüz bilmiyorlardı. Kaymakam kahveyi basar ve oradakilere şu konuşmayı yapar: Tembel herifler, parasızlıktan kırılıyorsunuz, gurbette kazandığınızdan iki misli fazla para teklif ediyorum, gelip çalışmıyorsunuz. Komşu ilçeden gelenleri de tehdit edip kaçırtıyorsunuz. Yaşadığınız yerlerde, hayvan bile barınmaya tenezzül etmez. En ufak sarsıntıda damlarınız kafanıza yıkılıyor, çoluk çocuk geberip gidiyorsunuz. İşiniz gücünüz, burada bütün gün serilip veresiye çay içmek. Şimdi burayı, bu pislik içindeki kahveyi sağlık şartlarına aykırı olduğu için kapatıyorum. Burası mikrop yuvasına dönmüş. Nah, sağlık ekibi de rapor tutuyor, şurada. Yaşayacağınız evlerin temelleri kazılıp subasmanları atılana kadar, çay ocağı da yok, veresiye çay da yok. (Kulin, 2007: 73-74) Yönetici, icraatlarından rahatsız olanlar tarafından tacize uğrayabilir. Üç kişi aniden üstüne saldırmışlardı kapıyı açmasıyla. Bir yandan yumrukluyor bir yandan ağız dolusu küfür ediyorlardı Kaymakam a. Küfürlerin arasında duyduğu sözlerden, bu gözdağının sabahki olayla ilintili olduğunu anlar gibiydi. İçlerinden biriyle alt alta üst üste boğuşurlarken, birbirlerine dolanmış olarak merdivenlerden yuvarlamışlardı kaymakam karısının sesini duyunca donup kalmıştı. Karısı saçları diken diken, elinde silahla, yatak odasının penceresindeydi O da Karadenizlidir, gitmezseniz vurur, diye fısıldamıştı Kaymakam hayatı boyunca bir daha evine bir av tüfeği dahi sokmamıştı. (Kulin, 2007: 78) Tuttuğunu koparan bir Vali olmak gerekir. Vali içinden, ahdım olsun ki, geçit vermeyen bu dağdan aşıracağım sizleri. 263

17 Vali, gencecik kaymakamken, Ağrı Valisi nin Buzlar Çözülmeden adını taktığı, tuttuğunu koparan ve verdiği sözü tutan adamdı. Köprüyü kotaracaktı, buzlar çözülmeden. (Kulin, 2007: 80) Görev her şeyin üstündedir ve her zaman kutsaldır. Hüdai, Allah beni de keçi olarak yaratmadı ama, iş başa düştüğünde, bak nasıl tırmanıyorum her yere. Görev her zaman kutsaldır, icabına göre tırmanırsın da, yüzersin de, koşarsın da. Allah tembelleri hiç sevmez. (Kulin, 2007: 83) Klasik devlet adamı olmamak tercihidir. beni masanın başından hiç kalkmayan, ceketinin düğmeleri ilikli, kabız bürokratlardan sanmasınlar (Kulin, 2007: 83) Hızına ayak uydurmak zordur. Efendim, maalesef herkes sizin gibi çalışamıyor. Biraz zaman tanıyalım, dedi Kaymakam. (Kulin, 2007: 85) Siz fazla tez canlısınız, efendim yerinde duramayan enerjik Vali ye sabır tavsiye ediyordu, zaman zaman. (Kulin, 2007: 110) İşin bitirilmesi için gerekiyorsa herkesin ayağına gidilecektir. Ben bu parayı hemşerilerden toplayacağım, demişti Vali. Erzincan nın zenginleri büyük şehirlere dağılmışlar. Hepsinin işi gücü var. Buradaki garibanların neyini alacağım, canını mı? (Kulin, 2007: 92) Her birine ulaşacağım tek tek. Kimine mektup yazacağım, kimine telefon edeceğim. Gerekirse kalkıp evlerine gideceğim. Kimler hangi şehirdeler, hangi adresteler, uzun bir liste hazırlanıyor. Ayrıca toplanacak bu parayla yapılacakları anlatan bir broşür hazırlıyor çocuklar. (Kulin, 2007: 92) Etrafınıza pozitif elektrik vermek zorundasınız. Vali nin hızı ve coşkusu, yanındakilere de bulaşıcı bir hastalık gibi sirayet ediyordu. (Kulin, 2007: 93) Kamu Yöneticisi de insan: Başpınar katliamının üzerinde bıraktığı etki. Vali işte o zaman gördü, binanın yan duvarının dibindeki vahşeti. Çöktü yere. Elleriyle yüzünü kapattı. İçinden bastırılması mümkün olmayan bir öğürtü yükseliyordu. Buz gibi bir terin tüm gövdesini sırılsıklam ettiğini hissetti. Şahit olduğu manzaranın karşısında ana avrat dümdüz sövmek, ağız dolusu küfretmek, en galiz kelimeleri haykırmak, avaz avaz bağırmak, saçını başını yolmak, çırpınmak, dövünmek istiyordu. Ama hiçbirini yapamazdı, o Vali ydi, gözlerinin yaşlandığını bile görmemeliydi kimse. Etrafına bakındı, ilerde onlarla gelen iki jandarma eri sağa sola koşuşuyorlardı. Jandarma komutanının gür sesini duyabiliyordu çöktüğü yerde. (Kulin, 2007: 130) Hemen bir kamyon getirtin, diye talimat verdi. Başpınar da mezarlık hazırlasınlar. Cesetleri oraya götürüp gömeceğiz. İmam da hazır olsun. Efendim, öldürülenlerin yakınları haber almışlar, İstanbul dan yola çıkmış geliyorlar. Aileler ölülerini görmek isterlerse, ne deriz? Adli araştırma yapabilmek için, kazaya götürdük cesetleri, deyin. Hava çok sıcak, sağlık nedenleriyle hemen defnedilmeleri gerekti deyin. Ne derseniz deyin. Oğlum, baksana hallerine. Bu durumdaki ölüleri gösterip ailelere hem dayanılmaz acı hem de hem de bu manzaranın akrabalarda yaratacağı infiali düşünebiliyor musun. (Kulin, 2007: 131) 264

18 Vali, Komutan ın yanına yaklaştı, saçma olduğunu bile bile, Önleyebilir miydik? Diye sordu. (Kulin, 2007:132) Yolumuz uzun olmasaydı! Yani köprümüz olsaydı, dedi Vali. (Kulin, 2007: 133) İşte ancak o zaman, buraları bizim olacak, dedi Vali, bir kere daha kanıtlandı, gördünüz işte, ulaşamadığımız yer bizim değildir. (Kulin, 2007: 133) Vali döne döne yerdeki taşlara, ağaçların kütüklerine tekmeler, gövdelerine yumruklar atıyor ve bağırıyordu, Bu ne iştir! Bu ne iştir! diye. Yaşlar yağmur gibi düşüyordu gözlerinden. Vali yardımcısı nefes almaya, çıt çıkarmaya korkarak, ağaçları kendine siper ede ede, geri geri gitti, çıktı bahçeden. (Kulin, 2007: 134) Hiç mi geç saatte çalışırken görmedin beni? Seet üç. Ne yapalım seet üçse? İş iştir. Haydi marş, in aşağı. (Kulin, 2007: 135) Vali hiç adeti olmadığı halde, kapısını kapattı odasının Gözlerinin önünden bir türlü gitmiyordu yarı yanmış başsız gövdeler Hiçbir açıklaması yoktu. Sivas olaylarına misilleme imiş! Sanki Sivas takileri, Başbağlar ın dünyadan habersiz gariban köylüleri yakmış! Birkaç gün önce, Sivas taki otel yangınında can verenleri ve onları kavrulurken, sırf kendilerinden farklı düşündükleri için çıra gibi yanan insanları kılları kıpırdamadan seyredenleri, sonra da bugün şahit olduğu vahşeti düşündü Yalnız kalmaya, yaşadıklarını sindirmeye ihtiyacı vardı cesetleri kendi ellerimizle gömdük ceset gömmek sana mı kaldı, diyecekti karısı. Başka çare yoktu, sadece yedi kişiydik, yapmak zorundaydık mı diyecekti, Başpınar da kimseler kalmamış, herkes çekip gitmişti, onca cesedi gömdürecek adam bulamadık, mezarı bile kendimiz kazdık mı diyecekti kimseler, hele yakınları o durumu görmemeliydi bu işin sonu gelmezdi yoksa intikam doludizgin yola koyulurdu hemen (Kulin, 2007: ) Birlikte çalışacağı bir insanı sınavdan geçirmeden hakkında bir kanaat belirtmez. Gerçekten doğru dürüst bir mühendis ise, çoktan kalkmıştır o saatte. Yok hala uyuyorsa, miskinin biridir, bana uymaz. Böylece öğrenmiş de olurum! (Kulin, 2007: 143) Köprü için verdiği mücadele, bir yöneticiden ziyade insani bir mücadeledir. Ankara da bilgisayarda üretilen köprü projesini ise Vali bizzat takip ediyor, sık sık Mühendis i arayıp bilgi alıyordu. Ayrıca, bir de varlıklı hemşerilerin parasal katılımını sağlamak için yapılan çalışmalar vardı. Proje ilerledikçe, Vali tanıtım toplantıları yapıyor, yöre zenginlerine yazılı ve görsel belgeler sunuyor, dolguyu ve fora kazık çalışmalarını safha safha açıklayan filmler gösteriyor, ne kadar para harcadıklarını ve daha ne kadar paraya ihtiyaç duyduklarını anlatıyordu, hiç üşenmeden. Bu toplantıların bazılarını Ankara ve İstanbul da gerçekleştiriyordu. Ayaklarına kadar gelen Vali nin veya Kaymakam ın ayrıntılı ve somut bilgiler sunması üzerine, kesenin ağzı açılıyor, aşka gelen gurbetteki Erzincanlılar, hiç gocunmadan atıyorlardı ellerini ceplerine. Vali 265

19 hemşerilerden topladığı ve Özel İdare den aldığı paralarla bu kez de devlet kurumlarına başvuruyor, Şimdi sıra sizde, diyordu, halk ve özel idare üstlerine düşeni yaptılar. Projenin tamamlanması için, maliyetin üçte birini de siz vereceksiniz. (Kulin, 2007: ) Vali yi, yüksekte uçan kartal olabilecekken, ağaçkakan kalmayı tercih ediyor! Ne tuhaf şey şu insan! (Kulin, 2007: 194) Yönetici dediğin dedikoduya ve söylentilere pabuç bırakmaz. Herkesin önünde kapıştığımız iyi oldu. O, Hüdai nin arkasında duran herifi gördün mü? Hüdai ile Vali iyi götürüyorlar malı, demiş, kulağıma geldi. Şimdi anladı işte herkes, malı mı götürüyoruz birlikte, yoksa her kuruşun hesabını mı soruyoruz Hüdai den. Böyle sokak ortasında dalaşmak istemezdim ama bir süre Hüdai de konuşmaz inşallah, dedikoducular da. (Kulin, 2007: 196) Bugün cinleri üstünde bu adamın, diye düşündü yardımcısı. Zaten Kemaliye nin orta yerindeki ağız dalaşından belliydi, sabah sol tarafından kalktığı. Vali yi sinirlendiren o olayı unutturmak, kafasını dağıtmak için açmıştı lafı, kaş yapmak isterken göz çıkartmıştı. Önüne döndü, somurtup oturdu. Vali de suskundu. Hüdai ile çatışmasını düşünüp, adamı kırdığına üzülüyordu. Ara sıra da bayram takılıyordu kafasına. Bayram ı ilk gördüğü günü hatırlıyor, amma da düşkün olmuş oğluna bizim Bayram, diyordu içinden, bir de bize bırakmaya kalkıyordu bebesini (Kulin, 2007: 198) Bütün olumsuzluklara rağmen kararlılık göstermek ve mücadeleden kaçmamak gerekir. Vali, PKK ya teslim mi olalım yani? Korktuğumuzu, zaafa düştüğümüzü hissederlerse, büsbütün üstümüze gelirler. Onlara rağmen başaracağız. Onlara rağmen buralar gelişecek, köprüler yollar yapılacak, dağlar, yaylalar turizme açılacak, insanlara iş imkanları doğacak. Senin de bu çorbada bir tuzun olmasın mı arkadaşım? demişti, Yarın öbür gün torunlarına övünçle anlatacağın bir hikayen olmasın mı? Ne korkuyorsun ölümden bu kadar be! Nasıl olsa sonunda ölmeyecek misin bir gün? Sen yine zamanı geldiğinde yatağında öl de, bir hayır işlediği bilerek öl. Bak, buraların halini gözlerinle gördün, köprü olmayınca insanlar kıyının bir tarafında mahsur kalıyor. Koskoca adamsın, yen bu korkunu, bitir işini öyle git. Bir kışı daha köprüsüz geçirmesin yöre halkı. (Kulin, 2007: ) Başlanılan bir işin yarım kalma korkusu yöneticinin uykularını kaçırmalıdır. Allah ömür verse bile, seneye aynı koltuklarda oturmuyor olabilirlerdi. Yerlerini alacak kişiler bu özveriyi, bu kararlılığı gösterebilir miydi? Sürüyle işinin arasında, yaşam gayesi haline gelebilir miydi bir köprü bir başkasının? Tutkuyla sevmek bir köprüyü, tutkuyla istemek ve yol üstündeki tüm engelleri teker teker sabırla ayıklamak, asla vazgeçmeyerek her şeye göğüs germek, gözü kara bir Vali ile ona ayak uydurabilmiş bir Kaymakam a yakışıyordu ancak. (Kulin, 2007: ) 266

20 Önemli olan işin bitmesidir. Gerekiyorsa merkezi idare ile çatışmak mümkündür. Dedim efendim. Yine de diyorum. Merkezi idare kağıt üzerinde hesap yapar, ekonomik bulmaz ise, noktayı koyar. Burada yaşanan çileyi, sıkıntıyı merkez bilemez. Köprünün önemini anlayamaz. İnsanlar doğumda ölür, doktor, hemşire, malzeme ulaşamaz, baskın olur asker ulaşamaz. Bütün bunlar Ankara da masa başında oturan Şube Müdürü nün umurunda değil ki. O doğal olarak sadece hesaba bakar, kestirip atar. Ama televizyonda söylediklerimin yarısını kesip sunarsanız, başıma dert açarsınız. Bakın, Bayındırlık Bakanı telefon etti bu sabah, program dolayısıyla haklı olarak alınmış neyse ki derdimi anlatabildim bölge insanıma yardımcı olmama engel olmayın, gözünüzü seveyim. (Kulin, 2007: 220) sakın bu Pazar paraşütle atlamaya, uçmaya filan kalkma. Şöyle akıllı uslu bir şeyler yapalım hep birlikte. (Kulin, 2007: 223) Vali olan bir kişi icraatlarında bütün sorumluluğu üstlenme cesaretini göstermelidir. Efendim, batarsa sorumluluğu bana ait. Ama bu vinç zamanında gelmez de su seviyesi düştüğü için vatandaş bir kış daha köprüsüz kalırsa, onun sorumluluğu da size ait olur, tamam mı? Ve yine bir baskında asker, yardım, itfaiye, doktor yetiştiremezsem karşı kıyıya, bir kadın doğumda kanamadan, yanan bir çocuk gecikmeden dolayı ölürse, iki elim yakanıza yapışır. Bu telefonu kapatınca rapor yazacağım zaten Ankara ya. (Kulin, 2007: 229) Görev yaptığı yerlerde zorlukların üstesinden gelmesini bilmiştir. Vali nin meslek hayatı boyunca, yaşamadığı vahşet ve dehşet kalmamış gibiydi. Hatay da, Kırıkhan da, Alaca da mezhep çatışmalarına, terörist baskınlarına, ateşli, kanlı kitle olaylarına ve 6.8 şiddetinde depreme bile soğukkanlılıkla yaklaştıktan sonra, bir köprünün karşı yakaya uzatılmasını bu kadar büyük bir mesele haline getirmesine, karısı da çocukları da şaşıyorlardı. Onlara anlatamıyordu ki bu bambaşka bir işti.. Köprü den tek kuruşluk çıkarı yoktu. En ucuz ve en pratik projeyi seçmişti. Bu yüzden miydi bunca düşman edinmesi? Yöre halkının iyiliği, selameti için giriştiği bu işi, devlet kurumlarından çarşı esnafına kadar her kurum ve her kişi, bir meydan okuma arenasına dönüştürmüştü. Hodri meydan! Yap da görelim! Amaaa, başaramayacak olursan, o zaman da biz gösteririz sana! Vali çok düşünmüştü bu köprü işinin neden bir yaparsın-yapamazsın iddiasına dönüştüğünü. Kıskançlıklar, alınganlıklar, dedikodu, Mühendis in tabiriyle hıyarlıklar! İnsan tabiatı, başarıyı hem seviyor hem de müthiş ürküyordu başarılı olandan. Acaba neden? (Kulin, 2007: ) Köprünün tamamlanmasından sonra duyulan mutluluk ve köprüye takılan isim: Umut Köprüsü dür. Vali, yüreğinde yöre insanının çeyrek asırlık hasretini taşıyordu, köprüyü beklerken. Sanki köprü çelikten yapılmış bir nesne değil de canlı bir varlıktı umut, sevgi, iyimserlik dolu bir varlık. Onu seviyordu Vali. Onun için çalışmış çabalamış, gecelerini gündüzlerini harcamıştı. Umut Köprüsü adını takmıştı ona. (Kulin, 2007: 251) biz burada iki buçuk gün ter döktük ve imanla başladığımız işi, mantıkla, teknikle çözdük üç yılın ağır yükünü omuzlarından attıktan sonra 267

Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanlarının Anıları-2012. Bir İnci

Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanlarının Anıları-2012. Bir İnci Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanlarının Anıları-2012 Bir İnci SAĞLIK-SEN- 2013 SAĞLIK-SEN YAYINLARI - 14 Sağlık-Sen Adına İmtiyaz Sahibi Metin MEMİŞ Genel Başkan Genel Yayın Yönetmeni Abdülaziz ASLAN Genel

Detaylı

Yaşar Kemal in Dağın Öte Yüzü (Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu) Üçlemesinde Yapı, Tema ve Anlatım Özellikleri

Yaşar Kemal in Dağın Öte Yüzü (Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu) Üçlemesinde Yapı, Tema ve Anlatım Özellikleri Yaşar Kemal in Dağın Öte Yüzü (Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu) Üçlemesinde Yapı, Tema ve Anlatım Özellikleri Burak Yardım Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü ne Türk Dili ve Edebiyatı

Detaylı

lüyorum. Ebeveynlerinizi seniz düşersiniz. i belki de hiçbir şeyi Bu hayat mağduri- kalmayacak vaziyet-

lüyorum. Ebeveynlerinizi seniz düşersiniz. i belki de hiçbir şeyi Bu hayat mağduri- kalmayacak vaziyet- 01-15 ARALIK 2014 \\ www.212haber.com // Yıl:4 Sayı: 66 Fiyatı: 1 HAYATI OGRETIYORLAR BUGÜNLERDE farklı bir İLKELERİNİZDEN TAVİZ VERMEYİN projeye imza atan Darülaceze, Hayat Okulu ile çınarlarından biri

Detaylı

vatan Bu toprakları Yurdun dört bir yanından Mehmetçik çocukları Kültür Gezisi nde buluştu. Mehmetçik Vakfı tanıtım reklamında şehit kızı

vatan Bu toprakları Yurdun dört bir yanından Mehmetçik çocukları Kültür Gezisi nde buluştu. Mehmetçik Vakfı tanıtım reklamında şehit kızı ISSN: 2146-037X YIL: 15 SAYI: 31 EYLÜL 2014 vatan Bu toprakları yapan kahraman atalarının izinde Yurdun dört bir yanından Mehmetçik çocukları Kültür Gezisi nde buluştu. Bu toprakları vatan yapan kahraman

Detaylı

YAȘLI OLMAK ÖNCE İNSAN ÇOCUKLAR. Yașlılık Bir Varlıktır Bilge Yașlıdan Korunmaya Muhtaç Yașlıya Alzhemier; Öncesiz-Sonrasız. yiz.

YAȘLI OLMAK ÖNCE İNSAN ÇOCUKLAR. Yașlılık Bir Varlıktır Bilge Yașlıdan Korunmaya Muhtaç Yașlıya Alzhemier; Öncesiz-Sonrasız. yiz. Görme engelliler için Sesli Dergi CD niz kapak içindedir biz bir yiz Yıl: 1 Sayı: 1 Temmuz-Ağustos-Eylül 2012 YAȘLI OLMAK Yașlılık Bir Varlıktır Bilge Yașlıdan Korunmaya Muhtaç Yașlıya Alzhemier; Öncesiz-Sonrasız

Detaylı

Açılış Konuşması, Davut Kavranoğlu

Açılış Konuşması, Davut Kavranoğlu SONUÇ BİLDİRGESİ Açılış Konuşması, Davut Kavranoğlu Sevgili genel başkan yardımcım, çok değerli misafirler Yeni Dijital Dünya toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Geçmişin tecrübesiyle bugünün dünyasını

Detaylı

Filantropi Seminerleri. "Başrolde Ödüllü Kadınlar Var"

Filantropi Seminerleri. Başrolde Ödüllü Kadınlar Var Filantropi Seminerleri "Başrolde Ödüllü Kadınlar Var" Seminer Deşifresi 11 Aralık 2014 Sabancı Center, Hacı Ömer Konferans Salonu İstanbul Konuşmacılar: Sheryl WuDunn, Pulitzer Ödüllü Gazeteci, Half The

Detaylı

Tezin Kabul Ediliş Tarihi: Izı 01: i.9..9.!:1. imzası \ 11 () 9:..~~ ~(L-' ~ASr. \: ra "' ~

Tezin Kabul Ediliş Tarihi: Izı 01: i.9..9.!:1. imzası \ 11 () 9:..~~ ~(L-' ~ASr. \: ra ' ~ T.C. GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FATMA BARBAROSOĞLU NUN HİKÂYE KİŞİLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME Hazırlayan Esen Yıldız Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim

Detaylı

EMRAH SERBES. Her Temas İz Bırakır. Bir Ankara Polisiyesi

EMRAH SERBES. Her Temas İz Bırakır. Bir Ankara Polisiyesi Gökçen e EMRAH SERBES Her Temas İz Bırakır Bir Ankara Polisiyesi Bu roman bir kurmaca ürünüdür. Adı geçen kişi ve kurumların gerçek yaşamdaki benzerleriyle uzaktan yakından ilgisi yoktur Yeni yıla kırk

Detaylı

Veda SUNUŞ. Sevgili Sarı-Siyahlılar; 7. sayımızda (Kış 2011) tekrar merhaba.

Veda SUNUŞ. Sevgili Sarı-Siyahlılar; 7. sayımızda (Kış 2011) tekrar merhaba. 07KIŞ 2011 SUNUŞ Veda Sevgili Sarı-Siyahlılar; 7. sayımızda (Kış 2011) tekrar merhaba. Geçen üç aylık dönemde bahçe yemeği, hazırlık sınıfları ile tanışma toplantısı, üniversitede okuyan genç mezunlarımızla

Detaylı

Gezi Parkı nda Ne Oldu? Katılımcıların Penceresinden Bir Gezi Parkı Değerlendirmesi. Mensur Akgün, Burak Cop, Yunus Emre, Çağla Gül Yesevi

Gezi Parkı nda Ne Oldu? Katılımcıların Penceresinden Bir Gezi Parkı Değerlendirmesi. Mensur Akgün, Burak Cop, Yunus Emre, Çağla Gül Yesevi Gezi Parkı nda Ne Oldu? Katılımcıların Penceresinden Bir Gezi Parkı Değerlendirmesi Mensur Akgün, Burak Cop, Yunus Emre, Çağla Gül Yesevi Gezi Parkı nda Ne Oldu? Katılımcıların Penceresinden Bir Gezi

Detaylı

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ REYHANLI DA SURİYELİ KADINLAR İLE SÖYLEŞİLER - III INTERVIEWS WITH SYRIAN WOMEN IN REYHANLI - III

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ REYHANLI DA SURİYELİ KADINLAR İLE SÖYLEŞİLER - III INTERVIEWS WITH SYRIAN WOMEN IN REYHANLI - III Rapor No: 159, Mayıs 2013 REYHANLI DA SURİYELİ KADINLAR İLE SÖYLEŞİLER - III INTERVIEWS WITH SYRIAN WOMEN IN REYHANLI - III ORTADOĞU Ortadoğu STRATEJİK Stratejik ARAŞTIRMALAR Araştırmalar MERKEZİ Merkezi

Detaylı

SEMPOZYUM 16-17-18 Nisan 2010. CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINA DOĞRU ÜNİVERSİTE VİZYONUMUZ (Tebliğler)

SEMPOZYUM 16-17-18 Nisan 2010. CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINA DOĞRU ÜNİVERSİTE VİZYONUMUZ (Tebliğler) SEMPOZYUM 16-17-18 Nisan 2010 CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINA DOĞRU ÜNİVERSİTE VİZYONUMUZ (Tebliğler) Türk Eğitim-Sen Genel Merkezi Ankara - 2010 SEMPOZYUM 16-17-18 Nisan 2010 CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINA

Detaylı

şahin: Pendik in yapısı kültür ve sanatla değişecek

şahin: Pendik in yapısı kültür ve sanatla değişecek MARMARA BELEDİYELER BİRLİĞİ YAYIN ORGANIDIR TEMMUZ 2015 - SAYI: 48 - ÜCRETSİZDİR www.marmara.gov.tr şahin: Pendik in yapısı kültür ve sanatla değişecek Pendik Belediye Başkanı Kenan Şahin bir doktor...

Detaylı

MILAS. Yıl: 12 Sayı: 3535 03 Nsan 2015 Cuma Fiyatı: 75 Krş. (KDV Dahil)

MILAS. Yıl: 12 Sayı: 3535 03 Nsan 2015 Cuma Fiyatı: 75 Krş. (KDV Dahil) Bağımsız Günlük Siyasi Gazete gazete MILAS Yıl: 12 Sayı: 3535 03 Nsan 2015 Cuma Fiyatı: 75 Krş. (KDV Dahil) www.gunaydinmilas.com Milas ın gündemini gunaydinmilas.com dan takip edin... farkı hissedin...

Detaylı

Bellekleri Taze Tutalım. Onlar Cumhuriyet ve demokrasi adına şehit oldular

Bellekleri Taze Tutalım. Onlar Cumhuriyet ve demokrasi adına şehit oldular Sayı: İlkbahar 09 / 5 Onlar Cumhuriyet ve demokrasi adına şehit oldular Bellekleri Taze Tutalım İsmail Ünal: Sonuna Kadar Erkan Can: Sanat Ustasından Yaşam Sohbetleri Leyla Alaton: Kendimi Ait Hissettiğim

Detaylı

Kitabı okumaya başlamadan önce: Sevgili yol arkadaşım,

Kitabı okumaya başlamadan önce: Sevgili yol arkadaşım, Kitabı okumaya başlamadan önce: Sevgili yol arkadaşım, Bu kitap, hepimize, bir hayat amacımız olduğunu göstermek için yazıldı Bu kitabı yazan da aslında bir zamanlar kaybolmuştu 40 yaşına geldiğinde, kaybolduğu

Detaylı

2. Bir berber:1 tane zayıf adamı tıraş etmektense,10 tane şişko adamı tıraş ederim 'demiş. Neden?

2. Bir berber:1 tane zayıf adamı tıraş etmektense,10 tane şişko adamı tıraş ederim 'demiş. Neden? ZEKA SORULARI 1.Pazar günü sabahı acı ile uyanan kadın ağlar polisler eve gelir evdeki görevlilere sorar aşçı kahvaltıyı hazırlıyordum der. Bahçıvan çiçekleri suluyordum der. Hizmetli posta kutusundan

Detaylı

PROF.DR. ÖMER ÇAHA İLE MÜLAKAT

PROF.DR. ÖMER ÇAHA İLE MÜLAKAT PROF.DR. ÖMER ÇAHA İLE MÜLAKAT DÜNYADA VAN GAZETESİ 7 Haziran da yapılacak olan genel seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi nden (Ak Parti) Van Milletvekili Aday Adayı olan Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim

Detaylı

RUSYA DA BAŞARISIZ OLMANIN YOLLARI

RUSYA DA BAŞARISIZ OLMANIN YOLLARI Suat Taşpınar RUSYA DA BAŞARISIZ OLMANIN YOLLARI Son 15 yılda dünya o kadar hızlı değişti ki, vakti zamanında ideolojik şartlandırmalarla hasım saydığımız Rusya ile artık hısım olduk. İlişkilerde klasik

Detaylı

21. Yüzyılın Yol Haritası: Demokrasi ve Kalkınma

21. Yüzyılın Yol Haritası: Demokrasi ve Kalkınma 21. Yüzyılın Yol Haritası: Demokrasi ve Kalkınma 21. Yüzyılın Yol Haritası: DEMOKRASİ VE KALKINMA Avrupa Birliği ile İlişkiler Daha önce de belirttiğim gibi, Avrupa artık hiçbir zaman tekrar bölünmemelidir.

Detaylı

İKİYE BÖLÜNEN ULUS. Prof. Dr. Rahmankul BERDİBAY Ahmet Yesevi Ü, Öğr. Üyesi. Kazak Türkçesinden Aktaran: Salih KIZILTAN.

İKİYE BÖLÜNEN ULUS. Prof. Dr. Rahmankul BERDİBAY Ahmet Yesevi Ü, Öğr. Üyesi. Kazak Türkçesinden Aktaran: Salih KIZILTAN. 9 İKİYE BÖLÜNEN ULUS Prof. Dr. Rahmankul BERDİBAY Ahmet Yesevi Ü, Öğr. Üyesi Kazak Türkçesinden Aktaran: Salih KIZILTAN Karaçay ve balkarların dillerinin, adetlerinin ve hatta kaderlerinin bize yakın olduğunu

Detaylı

İFADE ÇEŞİTLERİ 1. DESTEKLEYİCİ VE AÇIKLAYICI İFADELER. Dengeli beslenmek yani her çeşit yiyecekten yeterince yemek sağlığımız için önemlidir.

İFADE ÇEŞİTLERİ 1. DESTEKLEYİCİ VE AÇIKLAYICI İFADELER. Dengeli beslenmek yani her çeşit yiyecekten yeterince yemek sağlığımız için önemlidir. İFADE ÇEŞİTLERİ 1. DESTEKLEYİCİ VE AÇLAYICI İFADELER Dengeli beslenmek yani her çeşit yiyecekten yeterince yemek sağlığımız için önemlidir. Ben hiç yemek ayırt etmem. Açıkçası her yemeği severek yerim.

Detaylı

BU İŞTE BİR YALNIZLIK VAR

BU İŞTE BİR YALNIZLIK VAR _ 1 BU İŞTE BİR YALNIZLIK VAR Doğan Kitap _ 2 "Hani ıssız bir yoldan geçerken Hani bir korku duyar da insan Hani bir şarkı söyler içinden, İşte öyle bir şey." Çiğdem Talu, 1976 _ 3 Babamın anısına... _

Detaylı

DOĞRU ERKEĞİ BULMA KILAVUZU. İlhan Uçkan Epsilon Yayıncılık WWW.MAXIMUMBILGI.COM

DOĞRU ERKEĞİ BULMA KILAVUZU. İlhan Uçkan Epsilon Yayıncılık WWW.MAXIMUMBILGI.COM _ 1 DOĞRU ERKEĞİ BULMA KILAVUZU İlhan Uçkan Epsilon Yayıncılık _ İÇİNDEKİLER 1. Ders: 2 "Doğru erkeği" ararken - Neden siz hâlâ yalnızsınız - Erkek çok ama "doğru erkek" yok - İlişkiniz neden yürümedi

Detaylı

Bilge Çocuk. Kardan adama elveda dememek için; küresel ısınmaya dur de! Küçükçekmece Belediyesi nin çocuklara armağanıdır. Yıl: 2 Sayı: 6 / 2012

Bilge Çocuk. Kardan adama elveda dememek için; küresel ısınmaya dur de! Küçükçekmece Belediyesi nin çocuklara armağanıdır. Yıl: 2 Sayı: 6 / 2012 Bilge Çocuk Yıl: 2 Sayı: 6 / 2012 Kardan adama elveda dememek için; küresel ısınmaya dur de! Küçükçekmece Belediyesi nin çocuklara armağanıdır. Sevgili Çocuklar, Okumayı ve yeni bilgiler öğrenmeyi ne

Detaylı

Ülkelerimiz Hidro Elektrik Santralleri çöplüğüne dönüştürülüyor! Kar uğruna doğanın talanına dur diyelim!

Ülkelerimiz Hidro Elektrik Santralleri çöplüğüne dönüştürülüyor! Kar uğruna doğanın talanına dur diyelim! Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Özel Sayı Eylül 2012 Fiyatı: 1,00 TL Ülkelerimiz Hidro Elektrik Santralleri çöplüğüne dönüştürülüyor! Kar uğruna doğanın talanına dur diyelim! Hey Tekstil de Direniş Frito Lay büyüyor,

Detaylı