T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN EĞİTİMİ) ANABİLİM DALI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN EĞİTİMİ) ANABİLİM DALI"

Transkript

1 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN EĞİTİMİ) ANABİLİM DALI NİZÂMİYE MEDRESELERİ VE EĞİTİM FELSEFESİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ Doktora Tezi Jawad SIDDIQI Ankara-2012

2 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN EĞİTİMİ) ANABİLİM DALI NİZÂMİYE MEDRESELERİ VE EĞİTİM FELSEFESİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ Doktora Tezi Jawad SIDDIQI Tez Danışmanı Prof. Dr. Recai DOĞAN Ankara-2012

3

4

5 ÖNSÖZ Nizâmiye Medreseleri Büyük Selçuklu Devleti döneminde XI. asrın ikinci yarısında Selçuklu veziri Nizâmülmülk tarafından kurulan medreselerdir. Kurulan ilk Nizâmiye Medresesi 1063 yılında inşa edildiği tahmin edilen Nişâbûr Nizâmiye Medresesidir. Nişâbûr Nizâmiye Medresesinden sonra 1067 yılında Hilafetin başkenti olan Bağdat'ta öğrenime açılan Bağdat Nizâmiye Medresesi ise bu medreselerin en meşhurudur. Nizâmülmülk Selçuklu Devletinin çeşitli şehirlerinde medreseler kurarak bu uygulamasını yaygınlaştırmıştır. Eğitim tarihinde, eğitim gücünü sistematik bir şekilde kullanmaya yönelen ve hâkimiyetinde bulunan şehirleri eğitim kurumlarıyla donatan ilk devlet ünvanına Büyük Selçuklu Devleti, ilk devlet adamı ünvanına da onun veziri Nizâmülmülk sahip olmuştur. Nizâmülmülk kampüs sisteminde kurduğu bu kurumlarla eğitim almak isteyen öğrencilere konforlu bir ortam sağlamıştır. Ekonomik anlamda verdiği devlet desteğinin yanı sıra, desteğin devamlılığını sağlamak amacıyla vakıflar kurmuştur. İslâm eğitim tarihinde bir dönüm noktası sayılan ve eğitime yeni bir yaklaşım getiren Nizâmiye Medreseleri, daha sonra kurulan medreselere örnek teşkil ettiği gibi gelişmelerini de hızlandırmıştır. Nizâmiye Medreseleri gerek kuruluşu, gerekse yetiştirdiği ilim adamlarıyla İslâm eğitim tarihi ve felsefesi açısından büyük öneme sahiptir. Bununla birlikte Nizâmiye Medreseleriyle ilgili çalışmaların oldukça sınırlı olması nedeniyle bu medreseler bütün yönleriyle henüz ortaya konulmuş değildir. Bu çalışma eğitim felsefesi açısından Nizâmiye Medreselerinin farklı yönlerinin bilinmesine katkı sağlamak için yapılmıştır. I

6 Nizâmiye Medreselerinin Eğitim felsefesi açısından incelenmesini konu alan araştırmamız dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, araştırmanın problemi, amacı, önemi, kavramları ve yöntemi hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde, Nizâmiye Medreselerinin kuruluş döneminin konjonktürel yapısı ve eğitim hareketlerinin gelişim süreci incelenmiştir. Bu çerçevede Nizâmiye Medreselerinin kuruluş döneminin siyasi, sosyo-kültürel ve dinî yapısı ile bu medreselerin kuruluş dönemine kadar İslâm eğitim kurumlarının kurumsal ve düşünsel gelişim süreçleri incelenmiştir. Üçüncü bölümde Nizâmiye Medreselerinin kurucusu olan Nizâmülmülk ve Nizâmiye Medreseleri incelenmiştir. Bu çerçevede önce Nizâmiye Medreselerinin kurucusu olan Nizâmülmülk ün hayatı, şahsiyeti ve faaliyetleri hakkında bilgi verilmiş, daha sonra Bağdat Nizâmiye Medresesinin kuruluşu, planı, vakfı, idari yapısı, müderrisleri, öğrencileri, naibleri, muidleri, ders programı, öğretim metodu, kütüphanesi ve diğer Nizâmiye Medreseleri ele alınmıştır. Dördüncü bölümde ise Nizâmiye Medreselerinin eğitim felsefesi incelenmiştir. Bu çerçevede Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebepleri, kazandırılmak istenen dinî anlayışı, getirdiği yenilikler ve etkileri değerlendirilmiştir. Araştırmamız sonuç kısmıyla tamamlanmıştır. Tez çalışmam sürecinde öncelikle gerek fikirleriyle gerekse kütüphanesini kullanımıma açmasıyla desteğini esirgemeyen ve çalışmalarımı yakından ve titizlikle takip eden danışman hocam Prof. Dr. Recai DOĞAN a şükranlarımı bir borç bilirim. Bu çalışma sürecinde görüşlerine başvurduğum ve bana zaman ayırarak fikirlerini paylaşmayı esirgemeyen Prof. Dr. Cemal TOSUN hocama ve yüksek öğrenim II

7 hayatımda önemli yeri ve katkıları olan Prof. Dr. Ramazan BUYRUKÇU hocama teşekkürlerimi sunarım. Yüksek öğrenimimde maddi desteği sağlayan Türkiye Diyanet Vakfı na, TDV nin Ankara yabancı öğrenciler koordinatörü Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU ya ve akademik çalışmalarımda katkıları olan ve isimlerini yazmakla bitiremeyeceğim hocalarıma ve arkadaşlarıma teşekkür ederim. Bu günlere gelmemde en büyük pay kendilerine ait olan aileme minnet ve şükranlarımı sunarım. Jawad SIDDIQI Ankara-2012 III

8 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ.....I İÇİNDEKİLER... IV KISALTMALAR.. VII BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ 1. Araştırmanın Problemi Araştırmanın Amacı Araştırmanın Önemi Kavramlar Araştırmanın Yöntemi....9 İKİNCİ BÖLÜM NİZÂMİYE MEDRESELERİNİN KURULUŞ DÖNEMİNİN KONJONKTÜREL YAPISI VE EĞİTİM HAREKETLERİNİN GELİŞİM SÜRECİ 1. Nizâmiye Medreselerinin Kuruluş Döneminin Siyasi, Sosyo-Kültürel ve Dinî Yapısı..11 A. Siyasi Yapı B. Sosyo-Kültürel Yapı.. 25 C. Dinî Yapı Nizâmiye Medreselerinin Kuruluş Dönemine Kadar İslâm Dünyasında Eğitim Hareketlerinin Gelişim Süreci. 35 A. Kurumsal Gelişim. 36 a. Mektepler b. Camiler.. 38 IV

9 c. Hanlar d. Saray Okulları 41 e. Kütüphaneler f. Medreseler.. 44 g. Eğitim ve Kültür Merkezleri. 46 B. Düşünsel Gelişim.. 50 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM NİZÂMÜLMÜLK VE NİZÂMİYE MEDRESELERİ 1. Nizâmülmülk...57 A. Hayatı 57 B. İlmî Kişiliği...62 C. Faaliyetleri Nizâmiye Medreseleri.65 A. Kurulan İlk Nizâmiye Medresesi: Nişâbûr Nizâmiye Medresesi..67 B. Bağdat Nizâmiye Medresesi..73 a. Kuruluşu b. Planı c. Vakfı..79 d. İdari Yapısı e. Ders Programı 84 f. Öğretim Metodu.87 g. Kütüphanesi h. Medrese Hocalarının Atanmaları. 91 i. Hocaları Ebu İshak Şirâzî 94 V

10 2. İmâm Gazali Medresenin Diğer Hocaları. 104 j. Nâibleri. 112 k. Muidleri l. Öğrencileri C. Diğer Nizâmiye Medreseleri a. İsfahan Nizâmiye Medresesi b. Belh Nizâmiye Medresesi 117 c. Musul Nizâmiye Medresesi.118 d. Basra Nizâmiye Medresesi..118 e. Herat Nizâmiye Medresesi f. Merv Nizâmiye Medresesi g. Âmul Nizâmiye Medresesi DÖRDÜNCÜ BÖLÜM NİZÂMİYE MEDRESELERİNİN EĞİTİM FELSEFESİ 1. Nizâmiye Medreselerinin Kuruluş Sebepleri Nizâmiye Medreselerinde Kazandırılmak İstenen Dinî Anlayış Nizâmiye Medreselerinin Getirdiği Yenilikler Nizâmiye Medreselerinin Etkileri.143 SONUÇ ÖZET 154 ABSTRACT.155 KAYNAKÇA 156 Ekler..161 VI

11 KISALTMALAR: AÜİF AÜİFD Bkz. : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi : Bakınız C. : Cilt DİA Edit. Hz. İÜEF MEB MÜİFV Ö S : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi : Editör : Hazreti : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi : Milli Eğitim Bakanlığı : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı : Ölüm : Sayı s. : Sayfa SÜSAM TDV TTK Yay. : Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırma Merkezi : Türkiye Diyanet Vakfı : Türk Tarih Kurumu : Yayınları VII

12 BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ: 1. Araştırmanın Problemi Kelime olarak ders okutulan yer anlamına gelen medrese, İslâm dünyasında çok uzun yıllar eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yapıldığı mekâna ad olmuştur. Başka bir ifadeyle İslâm tarihinde eğitim-öğretim faaliyetlerinin düzenli olarak yapıldığı kurumlar medreselerdir. Medreseler, İslâm kültür ve medeniyeti içinde doğmuş ve gelişmiş kurumlardır. Medreselerin ilk defa ortaya çıkışı hakkında sebep, zaman ve yer olarak değişik görüşler mevcuttur. Medreseler geniş İslâm coğrafyasında farklı zamanlarda ortaya çıkmış ve zaman sürecinde de gelişim göstermiştir. İslâm eğitim tarihinde medrese denilince Nizâmülmülk tarafından açılan medreseler ön plana çıkmaktadır yılında kurulduğu tahmin edilen ilk Nizâmiye Medresesi, Nişâbûr Nizâmiye Medresesidir yılında açılan Bağdat Nizâmiye Medresesi ise Nizâmiye Medreseleri arasında en meşhurudur. Nizâmiye Medreseleri Nişâbûr ve Bağdat ın dışında Merv, Herat, Belh, Basra, İsfahan, Âmul ve Musul şehirlerinde de inşa edilmiştir. Nizâmiye Medreseleri İslâm eğitim tarihinde kendisinden önceki ve dönemindeki medreselere göre farklılık arz etmektedir. Nitekim Nizâmiye Medreselerinden önce kurulan medreseler ya belli bir ilim adamı ya da zengin ve otoriter biri tarafından kurulmuştur. Nizâmiye Medreseleri ise devlet desteğiyle kurulan ve yaygınlaştırılan medreselerdir. Bu yönüyle Nizâmiye Medreseleri eğitim tarihi alanında önemli yere sahip olmuştur. Ayrıca Nizâmiye Medreseleri dönemin dinî, siyasi ve sosyo-kültürel sorunlarının iyileşmesi için bir alternatif olarak 1

13 görülmüştür. Dolayısıyla Nizâmiye Medreselerinin eğitim alanında getirdiği yeniliklerin neler olduğu ve geliştirdiği perspektifin ne olduğu eğitim felsefesi açısından büyük önem taşımaktadır. İslâm ilim ve felsefe tarihi genellikle Gazali öncesi ve sonrası olarak tartışıla gelmiştir. Gazali öncesi için ilim ve felsefenin doruk noktalara ulaşıldığı tezleri ortaya konulurken, Gazali sonrası için ise, duruk bir seyir izlediği, hatta gerilediği tezleri öne sürülmektedir. İslâm ilim ve felsefe tarihindeki bu yön değişim noktası, aynı zamanda Nizâmiye Medreselerinin kuruluş ve gelişim dönemiyle de kesişmektedir. Dolayısıyla Nizâmiye Medreselerinin bu sürece ne ölçüde katkıda bulunduğu veya aksine bu sürece ne ölçüde engellediği sorularının cevabı bu medreselerinin eğitim felsefesinin incelenmesi ve araştırılmasında yatmaktadır. Bu düşünceden hareketle çalışmada eğitim felsefesi açısından Nizâmiye Medreselerinin ortaya çıkışı, özellikleri, amaçları ve etkileri ele alınmıştır. Nizâmiye Medreseleri ilmin, dinin/mezhebin gelişmesi ve yayılması için mi yoksa belli siyasi amaçlar veya bir ideoloji için mi kurulmuştur? Nizâmiye Medreselerinin eğitim felsefesinde mezhep ideolojisi siyasetin başarısı için mi, yoksa siyaset mezhebin yayılması için bir araç mıdır? soruları ışığında araştırmanın problem cümlesi; Nizâmiye Medreselerinin eğitim felsefesi nedir? şeklinde oluşturulmuştur. 2. Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın amacı Nizâmiye Medreselerinin eğitim felsefesini belirlemektir. Bu ana amaç çerçevesinde araştırılan konular: Nizâmiye Medreselerinin kuruluş döneminin konjonktürel yapısı, 2

14 Nizâmiye Medreselerinin kuruluş dönemine kadar gelen eğitim hareketleri, Bağdat Nizâmiye Medresesi örneğinde Nizâmiye Medreseleri, Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebepleri, Nizâmiye Medreselerinde kazandırılmak istenen dinî anlayışı, Nizâmiye Medreselerinin getirdiği yenilikler Nizâmiye Medreselerinin bıraktığı etkilerin incelenmesi şeklinde sıralanmıştır. 3. Araştırmanın Önemi Nizâmiye Medreseleri XI. yüzyılda İslâm dünyasında ciddi sorunların yaşandığı bir ortamda kurulmuştur. Dönemin konjonktürel yapısı incelendiğinde sorunların siyasi, sosyo-kültürel, dinî ve mezhebî farklılıklardan kaynaklandığı söylenebilir. Nizâmiye Medreselerinin eğitim felsefesinin fonksiyonel yapısı ise bu çalkantılı dönem için bir alternatif olarak görülmüştür. Ayrıca Nizâmiye Medreseleri İslâm eğitim tarihinde getirdiği yeniliklerle eğitim anlayışına yeni bir perspektif kazandırmıştır. İslâm eğitim tarihinde önemli bir yere sahip olan Nizâmiye Medreseleri ile ilgili sınırlı sayıda bilimsel çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan biri, M. Asad Talas ın Nizâmiye Medresesi ve İslâm da Eğitim Öğretim Tarihi başlığıyla yazdığı eseridir. Bu eserde Bağdat Nizâmiye Medresesinin Şiîlere ve Fatımîlere karşı olan mücadelesinin ortaya konması hedeflenmiştir. 3

15 Bir diğer çalışma ise, Nurullah Kesai nin Medârisi Nizâmiye ve Te sirat-ı İlmî ve İctimâi An, başlığıyla Farsça kaleme aldığı ve ilk baskısı Tahran Üniversitesince 1979 yılında yayınlanan eseridir. Bu eserde Nizâmiye Medreseleri tanıtılmış, ilmî ve ictimâi etkileri ele alınarak değerlendirilmiştir. Tez çalışmamız döneminde Güray Kırpık ın Nizâmiye Medreseleri: Ortaçağın Yükseköğretim Kurumu, başlığıyla eseri yayınlanmıştır. Bu eserde Nizâmiye Medreseleri belgesel nitelikte tanıtılmıştır. Nizâmiye Medreselerini konu alan diğer çalışmalar ise betimsel çalışma niteliğiyle ön plana çıkan makaleler ve İslâm eğitim tarihi kitaplarıdır. Nizâmiye Medreseleri ismini kalın harflerle yazdığı eğitim tarihinde gerek getirdiği yeniliklerle gerekse İslâm ilim ve felsefe tarihinde bıraktığı iz ve yetiştirdiği ilim adamlarıyla adından söz ettirmiştir. Ele alınan bu araştırma Nizâmiye Medreseleri ve Eğitim Felsefesi Açısından Değerlendirmesi, konusuyla Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebepleri, getirdiği yeniliklerin neler olduğu ve hedeflediği perspektif, başka bir deyişle dünyaya sunduğu bakış açısı ve etkilerinin incelenmesi dolayısıyla İslâm eğitim tarihi ve felsefesi literatürüne katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla bu araştırma hem Türk eğitim literatüründe hem de uluslararası literatürde özgün bir araştırma olacağı için ayrı bir önem arz etmektedir. 4. Kavramlar A. Medrese Kelime olarak ders okutulan yer, ders okunan yer 1 anlamına gelen medrese, 1 Muhamma Behişti, Farhang-i Sabâ, Sabâ Yay., Tahran 1999, s

16 İslâm tarihinde eğitim ve öğretim kurumlarının genel adı olmuştur. Sözlükte "okumak, anlamak, bir metni öğrenmek ve ezberlemek için tekrarlamak" anlamına gelen ders (dirâse) kökünden bir mekân ismidir. Bazı kayıtlarda Hz. Peygamber döneminde Medine'de bu tür bir mekânın bulunduğu anlaşılmaktadır. 2 Hadislerde ders ve tedârüs kelimeleri geçtiği halde ders yapılan mekânlara ilk devirlerde medrese denilmemiştir. Hz. Peygamber döneminde Medine'de Kur'an öğretiminin yapıldığı bir eve Dârülkurrâ adı verilmiştir. Bu evin medreselerin doğuşunda bir başlangıç olduğu ileri sürülmüştür. Ancak ilk bina edildiği günden itibaren bir eğitim ve öğretim kurumu olarak da görev yapan Mescid-i Nebevî ve onun çatısı altında bulunan Suffe medresenin ilk modeli olarak tanımlanabilir. 3 Mescitler/camiler müstakil medrese binalarının inşasından sonra da dershane işlevini sürdürmüştür. Yukarıdaki tanım ve açıklamalardan yola çıkarak medreseyi; İslâm kültür ve medeniyetinde öğretim faaliyetlerinin planlanıp uygulandığı bir kurum olarak tanımlamak mümkündür. B. Eğitim Eğitim kavramı, pek çok düşünür ve eğitimci tarafından değişik biçimlerde tanımlanmıştır. Tyler e göre eğitim, kişinin davranış örüntülerini değiştirme sürecidir. 4 Eğitim felsefi görüşlere(ekollere) göre de farklı tanımlanmıştır. Örneğin idealizme göre eğitim, insanın bilinçli bir şekilde ve özgürce Allah a ulaşmak için sürdürdüğü biteviye çabalardır. Realizme göre ise; eğitim, yeni kuşağa kültürel mirası aktararak, onları topluma uyuma hazırlama sürecidir. Pragmatizme göre 2 Nebi Bozkurt, Medrese, DİA, İstanbul 2003, C. 28, s Bozkurt, C. 28. s Veysel Sönmez, Eğitim Felsefesi, Anı Yay., Ankara 2005, s

17 eğitim; kişiyi yaşantılarını inşa yoluyla yeniden yetiştirme sürecidir. Marksizme göre eğitim; insanı çok yönlü eğitme, doğayı denetleyerek onu değiştirecek ve üretimde bulunacak biçimde yetiştirme sürecidir. Natüralizme göre ise; kişinin doğal olgunlaşmasını artırma ve onun bu özelliğini göstermesini sağlama işidir. 5 C. Felsefe Felsefe kelimesinin aslı filo-sofia dır. Bu deyim ilk çağ düşüncesinden alınmış oradan da çeşitli dünya dillerine ve Arapçaya ve oradan da Türkçeye geçmiştir. Filo, sevgi anlamına, sofia ise bilgelik (hikmet) anlamına gelmektedir. Şu halde filo-sofia nın lügat manası hikmet sevgisidir. 6 Felsefe genel anlamda Bir şeyin niçin ve nedenini düşünce alanında araştırma işlemidir. Klasik anlamda felsefe, insan ve kâinat konusunda ortaya konulan sistemli düşüncelerdir. Yeni tanım olarak felsefe, pozitif bilimlerin veya deneysel bilimlerin sonuçlarından düşünce alanında, bilimsel çalışmalara yeni amaçlar ve konular üreten teorik bir bilimdir. 7 D. Eğitim Felsefesi Felsefe ile eğitim ararsında sıkı bir ilişki mevcuttur. Felsefe eğitim için bir nitelik ve değerler sistemi geliştirirken; eğitim de bunların nasıl elde edileceğini insanlara kazandırılacağını amaç edinen bir süreç gibi işlemektedir. Eğitimin 5 Sönmez, s Nihat Keklik, Türk-İslâm Felsefesi Açısından Felsefenin İlkeleri, İÜEF Yay., İstanbul 1987, s Hilal Kazu, Eğitim ve Felsefe, Eğitim Bilimine Giriş, Nobel Yay., Ankara 2008, s

18 amaçları, içeriği, eğitim durumu ve değerlendirme, benimsenen felsefeye göre biçimlenmektedir. 8 Felsefeden farklı olarak eğitim felsefesi, eğitim uygulamalarına yön veren bir disiplindir. Eğitim uygulamaları kısaca hedefler (amaçlar), içerik, eğitim durumu ve sınama durumlarıdır. Hedef, kişide gözlenmesi kararlaştırılan istendik özelliklerdir. Bu özellikler bilgi, beceri, değer, ilgi, tutum, güdülenmişlik, kişilik vb. olabilir. Buradaki temel kavram istendik tir. Bu istendik davranışların ölçütü ya da ölçütlerinin belirlenmesi hem eğitim bilimleri hem de eğitim felsefesinin kapsamı içindedir. Konuyla ilgili örnek verilecek olursa mesela; idealizme göre bilgi aprioridir. Zihinde tüm mutlak doğrular vardır. Akılla mutlak doğruya ulaşılabilir. Bunun için tümdengelim, tümevarım, tartışma, vahiy, kendini gözleme ve sezgi işe koşulabilir. Realizme göre ise bilgi aposterioridir ve gerçeklerin algılanmasına dayalıdır. Bilgi elde etmek için bilimsel yöntem ve duyular kullanılır. Bilgi kavramsal olarak ortaya çıkar ve tümevarım baskındır. Değerler doğa yasalarına uygun olanlardır. Böyle bir düşüncede eğitimin hedefleri, yani istendik davranışların ölçütleri toplum ve doğaya uyum sağlama, doğaya yarışır hale gelmesi için insanı bilgi ve becerilerle donatmaktır. 9 İçerik, hedef ve davranışlarla ilintilidir. Hedef davranışların hangi içerikle verileceği aynı zamanda dersleri de belirler. İçerik, okutulacak dersleri ve bunların sınıflara dağılımını kapsar. Bu durumda içerik temel alınan felsefelerle de yakın 8 Kazu, s Sönmez, s. 38,39. 7

19 ilişki içindedir; çünkü kazandırılacak istendik davranışlara göre içerik ve okutulacak dersler belirlenir. 10 Eğitim durumu, istendik davranışları her bir öğrenciye kazandırmak için işe koşulan her türlü zihinsel ve işlemsel faaliyetlerdir. Eğitim durumu ile felsefe arasında sıkı bir ilişki vardır; çünkü eğitim durumunda her bir öğrenciye önceden belirlenen istendik davranışlar kazandırılmaya çalışılır. Bu davranışların niteliğini belirlemede felsefe önemli bir rol oynamaktadır; çünkü kişiye kazandırılacak davranışların niteliğine göre eğitim durumu düzenlenmektedir. 11 Sınama durumu, değerlendirme(ölçme, ölçme sonuçlarını bir ölçüte vurup yargıya varma süreci) ile ilgilidir. Eğitimde ölçülecek olanlar hedef davranışlardır. İstendik davranışların, eğitim durumundaki etkinliklerle her bir öğrenciye kazandırılıp kazandırılmadığını; kazandırıldıysa, ne derecede kazandırıldığını, kazandırılmadıysa, bunun nedenlerini belirleme ve düzeltme işi olarak ele alınabilir. Bunun için geçerliği, güvenirliği ve kullanışlılığı yüksek ölçme araçları kullanılmalıdır. Sınama durumuyla, felsefi görüşler arasında olumlu yönde bir ilişkinin olduğu söylenebilir. Örneğin; idealizm temel alınmışsa sınama durumu genellikle akla dayalı, yani öğrencinin aklını çalıştırılıp çalıştırmadığını ölçen sorulardan oluşmalıdır. Realizm ve Natüralizmde deney, gözlem ve araştırmaya dayalı sorulara ağırlık verilmelidir. 12 Bu çerçevede eğitim felsefesi görevleri; 10 Sönmez, s Sönmez, s Sönmez, s

20 1. Eğitimde söz konusu olan amaçların, bilimsel yollarla belirlenmesi, öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve gelişim durumlarının uygun ve toplumun değer yargıları ile tutarlı olup olmadığını araştırmak, 2. Eğitim alanında ortaya çıkan yeni buluşların okul eğitiminde eğitimin diğer öğeleriyle tutarlı olarak nasıl kullanılabileceği konusunda öneriler geliştirmek, 3. Genel felsefede ortaya çıkacak değişikliklerin eğitime nasıl yansıyabileceği konusunda yeni görüşler üretmek ve bu görüşlerin bilimsel ve felsefi dayanaklarını ortaya koymak, 4. Mevcut eğitim görüş ve uygulamalarının yanlışlıklarını, yetersizliklerini belirlemek, bunların yerine almasını istedikleri görüş ve uygulamaların şekil ve görünüşlerini açıklamak ya da bunlarla ilgili uygulamalar yapılması konusunda fırsatlar oluşturmak, 5. Eğitimin amaç, program, öğretim ilke ve yöntemleri gibi değişik alanlarda yapılan etkinliklerin birbiriyle uyumlu hale getirilmesi için çaba harcamak: böylece hangi felsefe ya da sistem olursa olsun eğitimin bir bütün şeklinde ortaya konması gerektiği bilinci oluşturmak, 6. Eğitim görüş ve uygulamalarında kişiyi görüş ve davranışlarıyla tutarlı hale getirmektir. 5. Araştırmanın Yöntemi Araştırmada tarihsel yöntem kullanılmıştır. Bu araştırmada genelde Büyük Selçuklu Devleti döneminde kurulan Nizâmiye Medreseleri, özelde de Bağdat Nizâmiye Medresesinin incelenmesi hedeflenmiştir. Bu çerçevede önce tez 9

21 konusuyla ilgili Türkçe, Farsça, Arapça ve İngilizce kaynaklar taranmıştır. Bunun için öncelikle tez konusuyla ilgili yazılmış ana kaynaklar, daha sonra yardımcı kaynaklar taranıp tespit edilmiştir. Tespit edilen kaynaklardan elde edilen bilgiler konularına göre bilgisayar ortamında tasnif edilmiş ve tezin bölümleri, başlıkları ve alt başlıkları oluşturulmuştur. Elde edilen verilerdeki bilgiler analiz edilerek incelenen konular hakkında yeterli olup olmadığı ve güvenirliği incelenmiştir. Eleştirel yaklaşımla, elde edilen bilgilerin işe yarayıp yaramadığı ve hangi bilgilerin kullanılacağı belirlenmiştir. Belirlenen bilgiler sentezlenerek yazıya geçirilmiştir. Daha sonra da değerlendirmeye tabi tutularak objektiflik esası göz önünde tutularak yeni hükümlere varılmıştır. Elde edilen bilgilerin yazıya geçirilmesi, bölüm ve başlıkların oluşturulması için tez konusuna özgün bir yöntem geliştirilmiştir. Bu çerçevede Nizâmiye Medreselerinin eğitim felsefesini belirlemek ve tez konusunu bütün yönleriyle ortaya koyabilmek için öncelikle dönemin konjonktürel yapısı ve eğitim sisteminin kurumsal ve düşünsel gelişim süreci incelenerek bu medreselerin nasıl bir yapı ve eğitim sistemi üzerinde kurulduğu ve geliştiği belirlenmeye çalışılmıştır. Daha sonra Nizâmiye Medreselerinin kuruluş amacında belirleyici rol oynayan kurucusu hakkında bilgi verilmiş, Nizâmiye Medreseleri ve örnek olarak Bağdat Nizâmiye Medresesi daha detaylı incelenmiştir. Elde edilen bilgiler ışığında Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebepleri, bu medreselerde kazandırılmak istenilen dinî anlayış, getirdiği yenilikler ve etkileri ele alınıp sonuca gidilmiştir. 10

22 İKİNCİ BÖLÜM NİZÂMİYE MEDRESELERİNİN KURULUŞ DÖNEMİNİN KONJONKTÜREL YAPISI VE EĞİTİM HAREKETLERİNİN GELİŞİM SÜRECİ 1. Nizâmiye Medreselerinin Kuruluş Döneminin Siyasi, Sosyo-Kültürel ve Dinî Yapısı Toplumsal yapıların veya kurumların ortaya çıkması, döneminin konjonktürel etkenleriyle ilintilidir. Bu etkenler, yeni oluşuma bir ihtiyaç, bir zorunluluk veya ekonomik, siyasi, dinî ve içtimaî çıkara sebep arz ettiği gibi yeni keşiflere de sebep olmaktadır. Başka bir ifadeyle konjonktürel faktörler; bir kurumun ortaya çıkma sebeplerine direkt ya da dolaylı olarak zemin oluşturmaktadır, denilebilir. Bu bölümde Nizâmiye Medreselerinin nasıl bir konjonktürel yapı üzerinde kurulduğuna ışık tutmak için dönemin siyasi, sosyo-kültürel ve dinî yapısıyla eğitim hareketlerinin gelişim süreci ele alınmıştır. A. Siyasi Yapı Büyük Selçuklu Devleti nin henüz kurulduğu (1040) dönemde İslâm âlemi hilafetler ve hanedanlıklarla (bölgesel güçler) yönetilmekteydi. Gazneliler Dandanakan Savaşı nı kaybettikten sonra Hindistan bölgesine çekilmiş ve Sünnî İslâm ülkesi olarak orada varlığını devam ettirmiştir. Bu dönemde Bağdat ta Abbasi 11

23 hilafeti görülmektedir. Abbasilerin hilafeti Emevi hilafetinin ortadan kaldırılmasıyla 750 yılında kurulmuştur. 13 Tarihçiler Abbasi hilafetinin siyasi otoritesini, Şiîliği benimseyen Büveyhî devleti 14 öncesi ve sonrası olarak iki döneme ayırmaktadır. Abbasilerin İkinci döneminde o eski ihtişamı kalmamış ve topraklarında birçok bağımsız devletler kurulmuştur. Eskiden siyasi ve dinî bir otoriteye sahip olan Abbasiler, Büveyhîlerin 946 yılında Bağdat ı ele geçirmeleriyle artık siyasi otoriteleri ellerinden alınmıştır. Dinî (manevi) otoritesi de Büveyhîlerin kontrolüne geçmiştir. Abbasi hilafeti bu tarihten sonra bir çöküş devresi içinde girmiş ve halifelik otoritesi zayıflamaya başlamıştır. 15 İbn Kesir El-Bidaye ve n-nihaye adlı kitabında; Büveyhî emiri Ahmet in halifeliği Abbasilerden alıp Ali taraftarına vermeyi niyet ettiğini ve arkadaşlarıyla da istişare edip onay aldığını, ancak aralarından birinin Abbasi halifesinin kontrol edilebileceğini, fakat Alevi bir halifenin manevi otoritesi dolayısıyla kontrol edilemeyeceğini, gerekçe göstererek bu fikri uygun bulmadığını yazmaktadır. 16 Abbasi hilafet otoritesi bu dönemde oldukça zayıflamış, halifenin emir verme ve yasaklama yetkisi kalmamıştır. Vezirlik kurumu lağvedilmiş ve sadece iktâ 13 Hakkı Dursun Yıldız, Abbasiler, DİA, İstanbul 1988, C. 1, s Şiîliği benimsemiş Büveyh in üç oğlu olan Ebu Hasan Ali, Ebu Ali Hasan ve Ahmet, Abbasi halifeliği dâhil Müslüman devletlerin ordularında yer almışlardır. Ayrıca kendi bölgelerinde küçük beylikler kurdukları gibi Güneye doğru İran ve Irak ta vuku bulan siyasi olaylarda da önemli rol oynamışlardır. Büveyhoğulları zamanla kontrollerinde bulunan bölgeleri genişleterek Fars, Cibal Kirman ve Huzistan a hâkim olmuşlardı. Daha sonra da Irakla yakından ilgilenmek için Ahmet 945 yılında Abbasi halifesi Müstekfi Billah ın daveti üzerine karışıklıklar içindeki Bağdat a girmiş ve halife kendisini Emirül-Ümera tayin ederek ona Muizzüdevle, kardeşi Ali ye İmâdüddevle ve diğer kardeşi Hasan a da Rüknüddevle lakaplarını vermiştir. Bkz. Erdoğan Merçil, Büveyhîler, DİA, İstanbul 1992, C. 6, s Merçil, Büveyhîler, s İbn Kesir, El-Bidâye ve n-nihâye, Çağrı Yay., İstanbul 1995, C. 11, s

24 arazilerinin işleriyle ilgilenen bir kâtibi bulunmuştur. Devlet ve memleket işleri, gelir ve giderler hep Büveyhî emiri kontrolünde olmuştur yılında Selçukluların Dandanakan Savaşı nı kazanmasıyla kurulan Büyük Selçuklu Devletinin, kuruluş ve dağılış dönemi iki Abbasi halifesi Kâim Biemrillah ( ) ve Muktedi Biemrillah ( ) dönemine rastlamaktadır. İslâm dünyasında bir diğer hilafet müessesesi ise Fatımî devletidir. Fatımî devleti de bu dönemde tarihinin en büyük coğrafyasına sahip olmuştur. Bu devlet 909 yılında ilk Fatımî halifesi tarafından Tunus ta kurulmuştur. 18 Daha sonra sınırlarını genişleten Fatımîler Mısır ı devletin merkezi yapmışlardır. Fatımî devletinin esası İsmâilîlik hareketine dayandırılmış ve siyasetinin temelinde bu mezhebin yayılması ve kabul ettirilmesi yer almıştır. 19 Büyük Selçuklu devletinin kuruluşu ve dağılış dönemi Fatımî halifesi Maad Müstansır ( ) dönemine rastlamaktadır. Halifelik İslâm dünyasında büyük bir manevi gücü temsil ettiği için İslâm dünyasındaki küçük büyük bütün devletler, halkı karşısında kendi varlığını tescil etmek için halifeye biat etmeleri büyük önem taşımaktaydı. Hilafetin meşruiyeti için de ümmetin biati bir gereklilikti. Dolayısıyla böyle bir yapı iki taraflı menfaatleri doğurmaktaydı. Selçuklu Devletinin kurucusu Tuğrul Bey, Dandanakan zaferinden sonra artık İslâm dünyasının siyasi arenasında devletinin adını duyurmuştur. Er-Ravendi, Tuğrul 17 İbn Kesir, C. 11, s Philip K. Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, Çev: Salih Tuğ, Boğaziçi Yay., İstanbul C. 4, s Edit. Kenan Seyithanoğlu, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yay., İstanbul 1987, C. 5, s

25 Bey halkını bir araya getirdikten sonra Halife Kâim Biemrillah a bir mektup gönderdiğini belirtmektedir. Mektupta; İslâm ın savunucuları olduklarını ve İslâm yolunda cihat ettiklerini, Sultan Mesut un ise yoldan çıktığı ve aileleri üzerinde defalarca yürüdüklerinden nihayet mağlup olup Hindistan a kaçtığı, artık devletin kendilerine kaldığı ve bu devletin Halife tarafından de onaylanmasını istediklerini ifade etmektedir. Mektubunun sonunda ise Selçuklu devletinin siyasetini belirten şu ifade yer almaktadır. Hükümdarlığını dinine hâdim kılana her Sultan inkıyat eder, dinini hükümdarlığına hâdim kılanın hükümdarlığına her insan göz diker. 20 Selçuklu devletinin kuruluş döneminde Bağdat Büveyhîlerin elindeydi. İslâm ülkeleri mezhepler arası ihtilaf ve çatışmalarla çalkalanmaktaydı. Abbasi Halifesinin ne siyasi ne de manevî yetkisi kalmıştı. Mektup Halife Kâim Biemrillah a ulaşınca Halife, mektubu getiren elçiyle Hibetullah b. Muhammed el-me muni yi, Tuğrul Bey in yanına Rey e göndermiş ve Tuğrul Bey i Bağdat a getirmesi ve onun huzuruyla Bağdat ı şereflendirmesini istemiştir. 21 Halife Kâim Biemrillah ın daveti üzerine, Tuğrul Bey 18 Aralık 1055 te Bağdat a gitmiştir. Böylece Büveyhîlerin bir asrı aşkın Abbasi Hilafeti üzerindeki hâkimiyetine son verilmiştir. 22 Tuğrul Bey Bağdat tan geri dönünce, Besasiri 1057 de halifeye karşı isyan etmiştir. Bunun üzerine halife Tuğrul Bey e elçi gönderip acele Bağdat a gelmesini istemiştir. Tuğrul Bey in Bağdat ın yoluna koyulduğu haberi komutan Besasiri ye ulaşınca ordusuyla birlikte Bağdat ı terk edip Şam a kaçmıştır. Bağdat yolunda Tuğrul Bey in üvey kardeşi İbrahim Yanal hükümdar olma maksadıyla kafileden ayrılınca Tuğrul Bey geri dönerek onu 20 M. b. Ali b. Süleyman Er-Ravendi, Râhat-üs-Sudur ve Âyet-üs Sürûr, Çev: Ahmet Ateş, TTK Yay., Ankara 1957, C. 1, s Er-Ravendi, C. 1, s Nesimi Yazıcı, İlk Türk-İslâm Devletleri Tarihi, TDV Yay., Ankara 2002, s

26 yakalayıp öldürmüştür. Tuğrul Bey in döndüğü haberi Besasiri ye ulaşınca, Besasiri Bağdat a tekrar dönerek halifeyi rehin almış ve Reis er-ruesa yı ise işkence ederek öldürmüştür. Bağdat ta bir yıl Fatımîler adına hutbe okutmuştur. 23 Bağdat Şıhnesi 24 Aytekin b. Süleyman kaçıp Hulvan a gelmiştir. Orada halifeden ona bir mektup gelmiş ve mektubu Tuğrul Bey e ulaştırılması emredilmiştir. 25 Mektup Tuğrul Bey e ulaşınca, ordusuyla Bağdat a gelerek şehri Besasiri nin elinden kurtarmış ve Besasiri yi de yakalayıp öldürmüş, kellesini halka teşhir etmiştir. Halifeyi de hilafet merkezine getirerek otoritesini tekrar iade etmiştir. Bunun üzerine halife ise Tuğrul Bey e Rüknüd-Devle ünvanı yanına Rüknüd-Din lakabını da vermiştir. 26 Kesai ye göre Halife Kâim Biemrillah, soyunun ve halifeliğin geleceğini sultanın himayesinde emin olabileceğini düşündüğünden sultanla akrabalık bağını kurmak için sultanın kardeşi Çağrı Bey in kızıyla evlenmiştir. 27 Bu dönemde Tuğrul Bey in vezirliğini Amidülmülk Kündüri yapmaktaydı. Tuğrul Bey de halife ile akrabalığını pekiştirmek için halifenin kızıyla nikâhlanma iletmek üzere vezirini halifeye göndermiş, 28 ancak halife Kâim Biemrillah bu konuda olumsuz cevap vermesi üzerine vezir Kündüri halifenin naiplerini bağlamıştır. Bunun üzerinde halife kabul etmek zorunda kaldığından dolayı, Bağdat ın kadî-ül kudatı ile kız kardeşini Tebriz de bulunan sultanın nikâhlamasına göndermiştir. Tebriz de nikâh kıyıldıktan 23 Er-Ravendi, C. 1, s Şıhne: Şehirde ve geniş bölgelerdeki geniş kabileler arasında hükümdarın temsilcisi olarak görev yapan yüksek memurdur. Bkz. Ali Sevim ve Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK Yay., Ankara 1995, s Er-Ravendi, C. 1, s Er-Ravendi, C. 1, s Nurullah Kesai, Medârisi Nizâmiye ve Te sirat-ı İlmî ve İctimâi An, Emir Kebir Yay., Tahran 1995, s Ali Öngül, Selçuklular Tarihi I, Emek Matbaa, Manisa 2007, s

27 sonra sultan Rey in yoluna koyulmuş ve yolda burun kanamasından 1063 te vefat etmiştir. 29 Sultan Tuğrul Bey çocuğu olmadığı için kardeşi Çağrı Bey in oğlu Süleyman ı veliaht olarak tayin etmiştir. Ancak bazı ordu önderlerinin muhalefeti nedeniyle Kazvin de Süleyman ın kardeşi Alparslan adına hutbe okutulmuştur. Horasan ın önderliğini elinde bulunduran Alparslan, veziri Nizâmülmülk ile Rey e yetişip muhaliflerini bertaraf etmiştir. Yaptığı önemli işlerden biri de vezir Amidülmülk Kündüri nin azli olmuştur. 30 Daha sonra da Nizâmülmülk ün girişimiyle öldürüldüğü kaynaklarca zikredilse de Nizâmülmülk Siyasetnâme kitabında vezir Kündüri nin ismini tarihte geçen iyi vezirler arasında zikretmiştir. 31 Selçuklu tarihi uzmanlarından birçoğunun kabul ettiği bir görüşe göre Halife ve Tuğrul Bey in bu ilişkileri, hiç şüphesiz tarihinin en güçsüz dönemlerinden birini geçirmekte olan Bağdat Abbasi Hilafeti açısından olduğu kadar, Büyük Selçuklu Devleti açısından da çok önemlidir. Zira yeni durumda halife ve onu takip edenler Büveyhî bekasından kurtuluyor, tam müstakil değillerse de, saygı duyulan bir makama yükseltiliyorlar daha doğru ifadesiyle hilafetin bütün Müslümanlarca gönülden bağlanılan saygıdeğer niteliği, büyük çapta iade ediliyordu. Bununla birlikte halifeler bu durumu çok da büyük bir memnuniyetle kabul etmiş değillerdi. Nitekim bundan sonra onlar, tamamen bağımsız olmanın, dünyevi alanlarda da yetki kullanmanın yollarını her fırsatta arayacaklardır. 32 Sultan Alparslan dönemiyle artık yeni bir sayfa açılmıştır. Öncelikle halife ile olan ilişkilerini pekiştirmek isteyen Sultan Alparslan zorla getirilen halifenin kızını 29 Er-Ravendi, s Kesai, s Ebu Ali Hasan bin Ali Nizâmülmülk Tusi, Siyasetnâme, Emir Kebir Yay., Tahran 2003, s Yazıcı, s

28 tekrar ailesine teslim etmiştir. Bu dönemin en önemli gelişmelerinden biri de Malazgirt savaşında Bizans ın mağlup edilmesi ve böylece bölgede dinî propaganda ve faaliyetlerinin durdurulmuş olmasıdır ki; daha sonra Anadolu Selçuklu devleti bu topraklarda kurulmuştur. Şam ın fethi de bu dönemde olmuş ve daha sonraki dönemlerde haçlı seferlerine kaşı büyük önem arz etmiştir. Yine bu dönemdeki fetihlerden bir diğeri Halep in fethidir ki; Fatımîlerin ilerlemesine engel olunmuştur. Mekke ve Medine de bu dönemde Selçuklulara tabi olmuş ve Abbasi halifesi ve Selçuklu Sultanı adına hutbe okunmuştur. Nizâmiye Medreselerinin kurulması ve gelişmesi de bu dönemde olmuştur. Alparslan Maveraünnehir seferinde Yunus Harezmî adında idama mahkûm olan bir âsi tarafından bıçaklanmış ve birkaç gün içinde 24 Kasım 1072 yılında vefat etmiştir. 33 Alparslan ın yerine veliaht gösterdiği oğlu Celalüd-Din Melikşah geçmiştir. Babasının ölüm hadisesinde yanında olan Melikşah derhal Horasan a gelerek bütün Selçuklu topraklarının biatini almış ve bu hususta Nizâmülmülk büyük rol oynamıştır. 34 Melikşah 1072 yılında sultan ilan edildikten sonra amcası Kavrut Bey ile yaptığı mücadeleyi kazanması üzerine Halife Kâim Biemrillah a saltanatını onaylatabilmiştir. Halife, Nizâmülmülk ün Alparslan döneminde tesis edilip Melikşah devrinde daha da genişletilen Selçuklu siyasi otoritesi karşısında kendi siyasi konumunu korumak için saltanat mücadelesini kazanacağını bildiği Melikşah ı desteklemiştir İbn Esir, el-kâmil fi-tarih, Çev: Abdülkerim Özaydın, Türkiyat Matbaacılık, İstanbul 1987, C. 10, s Ali Öngül, Selçuklular Tarihi I, s. 78; İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Osman Yalçın Matbaası, İstanbul, 1953, s Mustafa Demir, Büyük Selçuklular Tarihi, Sakarya Kitabevi Yay., Sakarya 2004, s

29 Melikşah döneminde iç isyanlar, haçlı saldırıları ve toprak genişletmesine kadar pek çok olaylar gerçekleşmiştir. Bunların arasında tezimizi ilgilendiren önemli olaylardan biri de Bâtınilerin terör olaylarıdır. Bâtınilerin hareketi başlangıçta imamlar ve dâîler 36 tarafından büyük gizlilikle yürütülmüştür. Ancak gizlilik içinde yürütülen bu hareket Hasan Sabbah ile yeni bir nitelik kazanmıştır. Kuvvetli bir zekâ ve teşkilatçı vasıflara sahip olan Hasan Sabbah, etkili ve düzenli teşkilatıyla gizlilikten vazgeçmiş, etrafa dehşet saçan fedaileriyle insanların düşünce ve inançlarına hâkim olmaya çalışmıştır. Irak ın baş dâîsi Abdülmelik b. Ataş 1071 yılında Rey e geldiğinde burada Hasan Sabbah ı keşfetmiştir. Hasan Sabbah a İsmâilî teşkilatını düzenlemek ve Fatımî Halifesini görmek için Mısır a gitmesini önermiştir. Sultan Melikşah ın da Rey deki Bâtınileri sıkı bir şekilde izlemesi Hasan Sabbah ın Mısır a gitmesine neden olmuştur. Hasan Sabbah 1079 da Kahire ye gitmiştir. Fatımî Halifesi Müstansır Hasan Sabbah ı destekleyerek ondan halkı kendi imametine davet etmesini istemiştir. 37 Hasan Sabbah İran a döndükten sonra Şiîlerin bulunduğu şehirlerde faaliyetlerde bulunarak taraftar toplamaya çalışmıştır. Damagan da üç yıl kalarak buradan ülkenin her tarafına dâîler göndermiştir. Hasan Sabbah ve taraftarlarının tehlike oluşturması Selçuklu Devletinin dikkatini çekmeye başlamıştır. Nizâmülmülk Rey reisi olan Ebu Müslim den Hasan Sabbah ın faaliyetlerinin durdurulmasını ve yakalamasını istemiştir. Ebu Müslim in işi sıkı tutması üzerine Hasan Sabbah kendini güvende tutmak için yer aramaya başlamıştır. Bunun için de Kazvin civarında Rudbâr vadisinde kayalık üzerinde bulunan Alamut kalesini ele geçirmeyi planlamıştır. Alamut kalesi Selçuklu devletine bağlı Mehdi adında Alevi birinin 36 Dâî: (Davet ten), Dua eden, duacı, çağıran, sebep olan, mezhep propagandacısı. Bkz. Özön, s Öngül, s

30 yönetimindeydi. 38 Hasan Sabbah Alamut kalesini ele geçirdikten sonra teşkilatını geliştirerek faaliyetlerini daha da yaygınlaştırmıştır. Yeterli orduya sahip olmadığı için terör ve suikast metodunu kullanmıştır. Hasan Sabbah ın fedaileri satıcı, dilenci, bekçi veya derviş kılığında hedefine yaklaşarak hançer darbeleriyle öldürüyorlardı. Bu tür terör ve suikastlarını genellikle toplum içinde gerçekleştirmekteydiler. Amaçları toplumda korku ve panik yaratarak siyasi çıkarlar sağlamaktı. 39 Kaynaklarda ağırlıklı olarak Nizâmülmülk ün de Hasan Sabbah ın fedaileri tarafından öldürüldüğü kaydedilmektedir. 40 Sultan Melikşah ın Ekim 1092 yılında Bağdat ziyaretine giderken beraberinde Terken Hatun, Nizâmülmülk ve Tâcülmülk bulunmuştur. Kafile Nihavend yakınlarında Sıhne denilen yerde konaklamıştır. Nizâmülmülk iftardan sonra konağına giderken Bâtınilerden sufi kıyafetinde Ebu Tahir Arrani adında bir fedai kendisine yaklaşarak arzuhali ona vermiştir. Nizâmülmülk arzuhali okurken Bâtıni fedai ansızın göğsüne bıçağını saplamış, bu darbeden sonra Nizâmülmülk ölmüştür. Bu olay büyük yankı uyandırmış, halk ve asker galeyana gelmiştir. Sultan bizzat ordugâhı dolaşarak askerleri sakinleştirmiştir. 41 Sultan Melikşah vezaret makamına Tâcülmülk ü getirmiştir. Nizâmülmülk ün ölümünden sonra sultan ve halifenin arası açılmıştır. Nizâmülmülk bu makam arasında bir denge unsuru olmuştu. Sultanın kızı Mehmelek Hatun dan halifenin erkek bir evladı dünyaya gelmiştir. Sultan Melikşah torununun Halifenin veliahdı olmasını ve Bağdat ta hutbede halifenin adından sonra adının okunmasını istemiştir. 38 Öngül, s Abdur-Rafe Hakikat Rafe, Tarih-i Cünbüşha-yi Mezhebî der İran, Kumeş Yay., Tahran 1997, C. 2, s Öngül, s Öngül, s

31 Halifenin bunu kabul etmemesi üzerine ise sultan Bağdat ı terk etmesini istemiştir. Ancak on gün mühlet alabilen halife bu sürecin içinde sultanın ansızın ölümü üzerine rahatlamıştır. Sultan, Nizâmülmülk ün ölümünden 35 gün sonra vefat etmiştir. Ölümünün sebebi üzerindeki rivayetler ise zehirlenme veya suikastla öldürüldüğü şeklindedir. 42 Sultan Melikşah döneminden sonra Büyük Selçuklu imparatorluğunun parçalanmasına genellikle hanedan arası çatışmalar neden olmuştur. Selçuklu Devletinde İsyanlar adlı bir çalışmada sonuç şöyle değerlendirilmektedir. Sınırları Doğuda Çin, Batıda Marmara Denizi, Kuzeyde Kafkaslar, Güneyde Mısır a kadar uzanan Büyük Selçuklu Devleti nin tarih sahnesinde uzun soluklu hüküm sürememesinin en önemli nedeni hanedan üyeleri arasında yaşanan taht mücadeleleridir. Türk hâkimiyet mefkûresine göre yönetilen Büyük Selçuklu Devleti, hanedan üyelerinin ortak malı kabul ediliyordu. Bu durum devletin ilk hükümdarı kabul edebileceğimiz Tuğrul Bey den itibaren birçok taht mücadelesinin yaşanmasına sebep olmuştur. Kendisinde tahtı ele geçirebilecek gücü gören hanedan üyelerinin hepsi fırsat bulduklarında isyan etmişlerdir. Muhakkak ki durum devleti temelinden sarsmış, siyasi ve ekonomik açıdan büyük zararlar vermiştir. Türk hâkimiyet mefkûresini dayanak kabul eden hanedan üyeleri fırsat bulduklarında tahtı ele geçirmek için harekete geçmişlerdir. Burada en önemli nokta, devletin hanedan ailesinin ortak malı kabul edilmesinden dolayı isyana kalkışanların kolaylıkla kendilerine destek bulabilmeleridir. Yönetilenler için, yönetenin ismi değil, hangi soydan geldiği önemlidir. Bu durum isyanların caydırıcı bir şekilde bastırılmasına da engel olmuştur. Hanedan üyeleri arasındaki taht mücadelelerinin devlet üzerinde 42 Öngül, s

32 siyasi ve ekonomik açıdan birçok zararı olduğu gibi, bir diğer olumsuz etkisi de sultanlara tâbi olması gereken emirlerin isyan hareketlerini fırsat bilerek etkinliklerini arttırmaları ve kendi çıkarları doğrultusunda sultanı belirlemeye kalkışmaları olmuştur. İktidara sahip olmayı isteyen kişinin ilk olarak yapması gereken güçlü bir ordu teşkil etmesiydi. Bu sebeple hanedan üyeleri emirleri ve askerlerini kendi taraflarına çekebilmek için bir çok taviz vermiş ve aşırı derecede para harcamışlardır. Ortaya çıkan bu durumdan istifade etmek isteyen emirlerde birçok kez taraf değiştirerek taht mücadelelerinin uzamasına sebep olmuş, bu durumda devletin hem siyasi açıdan hem de ekonomik açıdan zayıflamasını ortaya çıkarmıştır. Neticede Büyük Selçuklu Devleti, yaşanan taht kavgaları yüzünden hâkim olduğu bölgelerde tam anlamıyla muktedir olamamış ve bir imparatorluk için kısa sayılabilecek bir zamanda da yıkılmıştır. 43 Dönemin siyasi yapısı değerlendirildiğinde güç mücadelelerini bariz bir şekilde görmek mümkündür. Bu dönemde siyaseti yönlendiren önemli faktör ise din (mezhepler)dir. Selçukluların ortaya çıkış döneminde İslâm Dünyasındaki güç mücadeleleri; Selçuklu-Gazneli devleti, Abbasi-Büveyhî devleti ve Selçuklu-Fatımî devletleri arasında ve buna paralel olarak da hanedanlar içi ve beylikler arası yaşanmıştır. Büveyhîlerin Abbasi hilafetini ortadan kaldıramamalarının temelinde mezhepsel yaklaşım yatmaktadır. Nitekim Muizzüdevle nin halifeliği Abbasilerden alıp Ali taraftarlarına vermeye niyet ettiği ve arkadaşlarıyla da istişare edip onay aldığı, ancak aralarından birinin bu fikri uygun bulmadığını ve gerekçe olarak da Abbasi halifesinin kontrol edilebileceği, fakat Alevi bir halifenin manevi otoritesi 43 Nurullah Yazar, Selçuklu Döneminde İsyanlar, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2007, s

33 nedeniyle kontrol edilemeyeceği 44 mezhebe dayalı siyasetin ağır bastığına örnektir. Ayrıca Selçuklu sultanı olan Tuğrul Bey in Abbasi halifesine gönderdiği mektup ise dönemin devletlerinin politikalarının ne üzerine kurulduğuna bir örnektir. Hanedanlar arası kız alıp vermeler de güç mücadeleleri açısında önem arz etmektedir. Yukarıda zikredilen devletlerin, mezhep üzerine kurulu devletler olduğu söylenebilir. Nitekim Büveyhîler Şiîlik(oniki imamlı), Fatımîler İsmâiliyye, Selçuklu devleti ve Abbasi hilafeti Ehl-i Sünnet temelleri üzerine kurulu devletlerdir. Siyasetin temeli tamamen din/mezhep merkezli olması savı, akla milliyet faktörünün göz ardı edilmiş olabilir mi? sorusunu getirmektedir. Dönemin güç çatışmaları incelendiğinde din/mezhep unsurundan sonra siyasetin ikinci temel dayanağının hanedanlık olduğunu görmek mümkündür. Milliyet, ulus veya ırk unsurları hanedan ve özellikle mezhep ideolojileri karşısında sönük kalmıştır ya da henüz gelişmemiştir, denilebilir. a. İdari Teşkilat Saltanatla yönetilen Büyük Selçuklu Devletinin yönetim organları, Saltanat, Divân-ı âlâ/vezâret, Divân-ı İnşâ, Divân-ı İstifâ, Divân-ı İşrâf-ı Memâlik, Divân-ı Arz ve Eyaletlerin idaresi olan Valilik, Reis ve Şıhne den oluşmaktadır. Saltanat: Selçuklularda devletin tek temsilcisi Sultandır. Sultan hâkimiyet ve yönetim yetkileriyle, ülkenin ve üzerindeki insan topluluğunun tek sahibidir. 45 Selçukluların ünlü veziri Nizâmülmülk Siyasetnâme adlı eserinde saltanat makamını şöyle açıklamaktadır: Allah, her yüzyılda ve halk arasından sultanlık vasıfları ve 44 İbn Kesir, C. 11, s Sevim ve Merçil, s

34 övülmeğe değer hasletleriyle bezediği birini seçer, dünya işlerini ve halkının barış ve sükûn içinde yaşamalarını ona tevcih eder 46. Selçuklu sulatanları Allah ın yeryüzündeki gölgesi (Zillullahi fil-arz), Dünya hâkimi, kâinatın hâkimi, Doğu ve Batının sultanı, gibi ünvanları kullanmışlardır. 47 Divân-ı âla/vezarat: İmparatorluğun bütün yönetim organlarını kapsayan ve hükümet teşkilatı olan Divân-ı âlâ nın başında vezir bulunmaktadır. Vezir doğrudan doğruya sultana bağlı idi. Vezir kabul ve törenlerde, elçi ve vassal hükümdarlarla görüşmelerde, sevil işlerle ilgili mahkemelerde sultanın yerini alabilimekteydi. Sultan ve tebaası arasında bir arabulucu olan vezir devlet içindeki düzen ve güvenlikten de sorumluydu. Divân-ı âlâ nın bünyesinde Divân-ı İnşâ, Divân-ı İstifâ, Divân-ı İşrâf-ı Memâlik, Divân-ı Arz yer almıştır. 48 Divân-ı İnşâ/Divân-ı Tuğra: Selçuklu sultanlarının öteki devletler veya eyaletler ile olan yazışmalarını koordine eden, haberleşmelerle uğraşan kuruluştur. Divân başlangıçta iki daire olarak görev yapmıştır. İlki tuğra dairesidir. Tuğra dairesi hükümdarın çıkardığı emirnamelere onun işaretini koymakla görevlidir. Buradan çıkan her yazı çıkış tarihleriyle divân defterine kaydedilmekte ve muhafaza edilimekteydi. İkinci daire ise inşâ dairesidir. Bu daire devletin iç ve dış yazışmalarını yürütmekle görevliydi. Daha sonra Nizâmülmülk döneminde bu iki daire birleştirilmiştir. 49 Divân-ı İstifa: Divân-ı istifây-ı memâlik veya Divân-ı zimâm vel-istifâ isimleriyle de anılmıştır. Divânın görevi bu günkü Maliye Bakanlığına tekabül 46 Nizâmülmülk, s G.M. Kurpalidis, Büyük Selçuklu Devletinin İdari, Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul 2007, s Kurpalidis, s Sevim ve Merçil, s

35 etmektedir. Bu divân, devletin gelir ve giderlerini deftere kaydeder ve yıllık bütçeyi düzenlerdi. 50 Divân-ı Arz: Ordunun genel işlerini yürütmekle yetkili olan bir kurumdur. Çeşitli rütbede askeri şahısların iktâlarını, her türlü gelirlerini ve maaşlarını yönetme, asker toplama, birliklerin teçhizatını kayıt ve kontrol etmek görevleri arasındadır. Bugünkü karşılığı Milli Savunma Bakanlığı dır, denilebilir. 51 Divân-ı İşraf-ı Memalik: Divân-ı müşrif veya Divân-ı işraf isimleriyle de anılmaktadır. Divânın görevi devletin mali ve idari teşkilatını, gelir ve harcamalar da dahil en yüksek düzeyde kontrol ve teftiş etmektir. 52 Eyaletlerin İdaresi: Merkezdeki divânların dışında eyaletlerde de divânlar vardır. Eyaletleri yöneten en yüksek kuruluş ise Divân-ı Eyalettir. Eyaletin başkanı olan vali aynı zamanda divânın da başkanıdır. Divân-ı Eyalet yönetim açısından merkezi eyaletin küçük bir örneğidir. Eyaletin yöneticisi, Selçuklu hanedanına mensup bir Melik tir. Eyaletlerde valinin emrinde bulunan idare memurlarına reis deniyordu. Reislik sivil bir görevli olup, yerli halkın soylu ailelerinden ve genelde irsi olarak babadan oğula geçen bir görev olmuştur. Divânı bulunan reisin görevi eyaletin iç idaresi, mali, adli, asayiş, belediye işleriyle vakıfların kontrolü ve benzerleridir. Eyaletlerde emniyet müdürlüğü niteliğindeki bir diğer divân ise Divânı Şıhnedir. Şıhne şehirde ve geniş bölgelerdeki geniş kabileler arasında hükümdarın temsilcisi olarak görev yapan yüksek memurdur Sevim ve Merçil, s Sevim ve Merçil, s Sevim ve Merçil, s Sevim ve Merçil, s

36 Adalet Teşkilatı: Selçuklu adalet teşkilatı şer i ve örfi olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Şer i yargı sisteminde davalara kadılar tarafından bakmaktaydı. Kadı din ve şeriat ile ilgili bütün işlerde yetkiliydi. Kadî-ül kudat denilen başkan sultan tarafından tayin edilirdi. Sultanın doğrudan doğruya kontrolü olmadığı yerlerde kadıların tayini eyalet valileri tarafından olurdu. Örfi yargı sistemi ise asayişi bozan ve kanunlara itaat etmeyenlerin davalarının görüldüğü sistemdi. Divân-ı Mezalimi içeren bu sistem, zulme uğrayan kimselerin ve memurlardan şikâyeti olan halkın başvurdukları yerdir. Sultan, haftada iki gün bu divâna oturarak adalet dağıtmak için halkın şikâyetlerine dinlemektedir. Halk şikâyetlerini doğrudan Sultana aktardığı gibi dilekçeyle de arz edebiliyordu. Mezalim divânında adalet, gelenek, eşitlik ve hükümete ait kanunlar esas alınarak yürütülmüştür. 54 B. Sosyo-Kültürel Yapı İslâm coğrafyası genişledikçe farklı milletler ve farklı kültürlerle karşılaşmıştır. Bu karşılaşma doğal olarak beraberinde kaynaşmaları getirdiği gibi çatışmaları de getirmiştir. Emevi devletinin yıkılışı ve Abbasi devletinin kuruluşuna sebep de Emevilerin bu farklılıklara ayak uyduramamaları olmuştur. Abbasi Devletinin ilk dönemlerinde İslâm toplumu başta Araplar ve Farslar olmak üzere çeşitli etnik unsurlardan oluşmaktaydi. Anne tarafından Fars soyundan olan Halife Me mun zamanında İranlılar, toplumun önemli unsuru konumundaydılar. Türklerin 54 Sevim ve Merçil, s. 510,

37 Abbasi devletinde ön plana çıkmaları ise anne tarafından Türk soyundan olan Halife Mu tasım dönemiyle başlamıştır. 55 Abbasiler içinde farklı milletler ve farklı mezheplerin barınmasından ve ilişkilerinden anlaşılacağı üzere sosyo-kültürel yapısı beynelmilel özelliğe sahip bir devletti. Bu özellik Selçuklular dönemi sosyo-kültürel yapısını da oluşturmuştur. Selçuklu devletinin tebaasını millet olarak Türkler, Araplar, Farslar başta olmak üzere diğer küçük kavimler, dinî mensubiyet olarak da Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler teşkil etmiştir. 56 Abbasiler döneminde İslâm toplumu genel olarak havas ve avam denilen iki tabakadan oluşmuştur. Halifenin yakınları, vezirler, emîrler, kadılar, âlim ve ediplerle kâtipler birinci sınıf yani havası; esnaf ve sanatkârlar, çiftçiler, askerler, köleler ve diğer gruplar da ikinci sınıfı yani avamı temsil etmiştir. 57 Abbasi Hilafetinin gücünün yitirilmesiyle birlikte Abbasi Hilafetinden ayrılmış müstakil devletler kurulmuştur. Bu devletler, Doğuda Samanoğulları, Gazneliler, Büveyhîler ve Hamdaniler, Güneyde Mısır da, Tulunoğulları, İhdişiler, Fatımîler, Endülüs te Emevilerdir. Bu devletlerin kurulmasından sonra kültürel anlamda İslâm dünyasında fikri hareketler daha da canlanmıştır. Bahsedilen bu devletlerin sarayları âlimler, şairler, edipler ve diğer münevverlerle dolup taşmıştır. Hasan İbrahim Hasan bu devletlerin ilmî ve kültürel faaliyetlerini, siyasi ve dinî gayelerine ulaşma aracı olarak da kullandığının altını çizmektedir. 58 Hasan İbrahim 55 Hasan İbrahim Hasan, Siyasi Dinî Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, Kayhan Yay., İstanbul 1986, C. 6, s Hasan, C. 6, s Yıldız, C. 1, s Hasan, C. 6, s

38 Hasan Abbasilerin ikinci döneminde, zamanın ilim adamlarının yoğun olarak bulunduğu başlıca kültür merkezlerini şöyle sıralamaktadır: 1. İsfahan ve Büveyhî sultanı Müeyyidüddevle b. Rüknüddevle nin veziri Sahib İsmail b. Abbad ın çalışmaları sonucu ilmî hayatın canlandığı Rey şehri: Buradaki Büveyhî Sarayı, âlim ve ediplerin toplandığı önemli bir merkez durumuna gelmişti. 2. Buhara da Samani Sarayı: Sultan Nuh b. Nasr ın kütüphanesi, çok sayıda nadir ve kıymetli eser ihtiva ediyordu. 3. Hazar Denizi yakınlarında yer alan Taberistan da Şemsu l- Meali Kâbus b. Veşmgir in sarayı. 4. Hive de Harezmşah II. Me mun b. Me mun un sarayı. 5. Gazne de Sultan Mahmut un sarayı, 6. Horasan ın merkezi Merv şehrinde Büyük Selçuklu sarayı: özellikle sultan Sencer zamanında olmak üzere Selçuklu Sultanları bu şehirde ikamet ettiler, daha sonra Harezmşahlılar zamanında Merv ilmî hareketin merkezlerinden olma özelliğini devam ettirmiştir. 7. Musul da ve özellikle Seyfüddevle zamanında Halep te Hamdani Sarayı. 8. Mısır da sırasıyla Tulunoğulları, İhşidiler ve Fatımî sarayları 9. Kurtuba da Emevi Sarayı: Kurtuba şehri İslâm kültürünün merkezleri olan Bağdat, Kahire, Buhara, Gazne, İsfahan ve diğer şehirlerle rekabet halindeydi. 27

39 Devlet-toplum ilişkileri noktasında Selçuklu Devletinin eyalet yöneticileri olan valiler Sultanın kendilerine iktâ 59 olarak verdiği bölgenin öncelikle ekonomisiyle ilgileniyorlardı. Üst tabaka temsilcilerinden oluşan şehrin idari teşkilatı devletin çıkarlarını savunmakla sorumluydu. Şehrin başta gelen memurlukları yanında hizmetkaran, kardaran, mu temidan, mutevliyan, mutasarrıfan, gumaştagan, mûteberân-ı divân, sikât-ı divân gibi çeşitli divânlarda görev alan memurlar da bulunmaktadır. Şehrin orta sınıfını teşkil eden bu gruplar doğrudan şehir hayatının düzenlenmesinde görevli olanlardır. 60 Hâkim ve fakihler de sosyal hayatta önemli rollere sahip olmuşlardır. Hâkim ve kadı atamalarında irsîlik önem arz etmiştir. Atamalar yapılırken hükümetin önceden aynı soydan bu görevi yürüten insanları tercih etmiştir. Ulema, edip ve müderrisler şehir nüfusunun ayrı bir tabakasını oluşturmuştur. Şehir aydınları olan bu entelektüel tabaka bazen idari mekanizmanın kadrolarını tamamlayarak şehir üzerinde etkili olabilmekteydiler. Seyyidler ise şehir nüfusunun ayrı bir grubunu oluşturmuş ve pek çok imtiyazlara sahiptiler. Örneğin vergi muafiyeti ve adli dokunulmazlık hakları vardı. 61 Selçuklu devletinin kurucusu Tuğrul Bey dönemindeki Mihne olayının -ki bu konu dinî yapı bölümünde derinliğine ele alınmıştır- sosyo-kültürel yapıya etkileri önem taşımaktadır. Sultan Alparslan dönemi sosyo-kültürel faaliyetlerin en canlı olduğu dönemdir. Yönetim-halk ilişkilerinin çok yakın olduğu bu dönemde 59 İktâ: Sözlükte "kesmek, ayırmak" anlamındaki kat kökünden türetilen iktâ" kelimesi, terim olarak, devlet başkanı veya onun adına yetki kullanan merci tarafından özellikle arazi gibi taşınmaz mallarla maden ocağı ve benzeri tabii kaynakların mülkiyet (temlik), işletme (irfâk) yahut faydalanma (intifa, istiğlâl) hak veya imtiyazlarının ya da bir bölgenin vergi gelirlerinin uygun gördüğü kimselere tahsisini ifade eder. Geniş bilgi için Bkz. Mustafa Demirci, İktâ DİA, İstanbul 2000, C. 22, s Kurpalidis, s Kurpalidis, s

40 sosyo-kültürel faaliyetlerin başında eğitim alanı ve tezin konusu olan medreseler gelmektedir. Sultan Melikşah döneminde ise Selçuklu ülkesindeki şehirlerde İsmâilî hareketler ve dinî mücadelelerin şiddetlenmesinden dolayı toplumsal gerginlik artmıştır. Sultan Melikşah ın İsmâilî dâisi olan Hasan Sabbah a yazdığı bir mektupta; faaliyetlerinden vazgeçerek Abbasi halifelerine karşı mücadele etmemesini ve Müslümanları gerçek dine karşı kışkırtmamasını istemiştir, aksi takdirde gökteki yıldız bile olsa onun kalesi olan Alamut u yerle bir edeceğini yazmıştır. Hasan Sabbah ise cevaben, Abbasilerin Hz. Muhammed in neslinden gelenlere, Müslüman topluluklara ve İslâm dinine karşı suç işlediklerini söyleyerek, Sultan Melikşah ın İsmâilîlerin düşmanı olan vezir Nizâmülmülk ün tavsiyelerine kulak asmamasını ve yukarıda zikredilen suçları kendisinin incelemesini talep etmiştir. 62 Dönemin siyasi yapısında olduğu gibi sosyo-kültürel yapısında da dinin/mezhebin önemli rolünün olduğunu görmek mümkündür. C. Dinî Yapı İslâm coğrafyası XI. asırda mezhep ve düşünce ekollerinin en yaygın ve etkin olduğu dönemi yaşamıştır. İslâm Dünyasında mezhep ve dinî ekollerin ortaya çıkmasına Hz. Peygamber döneminden sonra ortaya çıkan otorite veya yönetim sorunu yanında İslâm coğrafyasının genişlemesiyle beraber dinî, sosyal ve kültürel nedenler önemli sebepleri oluşturmuştur. Hz. Peygamberin vefatından sonra hilafet meselesi Müslümanların farklı cephelerde toplanmalarına sebep olmuş, bu farklılıklar daha sonraki dönemlerde ise dinî boyut kazanmaya başlamıştır. Siyasi 62 Kurpalidis, s

41 nedenlerle ortaya çıkan ilk anlaşmazlıklar, sonraları temelleri güçlendirilmek amacıyla dinî kaynaklara başvurularak teolojik nedenler ve gerekçeler aranmaya başlanmıştır. Dolayısıyla siyasi farklılıklar zamanla kendine dinî bir imaj kazandırmıştır. Hz. Peygamber döneminden sonra ortaya çıkan ilk cepheler Şiîler, Hariciler ve ilk üç halifenin hilafetini kabul edenler ki; daha sonraları Ehl-i Sünnet vel-cemaat olarak isimlendirilmiştir, şeklinde oluşmuştur. Şia, kelime olarak taraftar, terim olarak da Hz. Ali ve evlatları taraftarı ve ya fıkıh ve kelam ekolü şeklinde tanımlanmaktadır. Şiîlik ilk olarak belli kesim Araplar tarafından savunulmuştur. Emeviler döneminde azınlık durumunda olan bu kesimin İran bölgesindeki asilerin katılmalarıyla nüfusu artmıştır. 63 İslâm coğrafyasının genişlemesiyle beraber İslâm dini yeni milletler ve yeni kültür ve anlayışlarla karşılaşmış ve etkileşimler sonucu İslâm düşünce tarihinde yeni dinî anlayış, mezhep ve ekoller ortaya çıkmıştır. Yukarıda zikredilen cepheler zamanla kendi içinde farklı mezhep ve ekollere ayrılmıştır. Temelini İslâm dininin kaynağı olan Kur an a dayandıran bu mezhep ve ekoller münazara ve münakaşalarla beraber pek çok zaman da siyasi baskılar ve çatışmaları da beraberinde getirmişlerdir. Sayfullah Kara Büyük Selçuklu döneminde öne çıkan Sünnî fıkıh mezheplerin Hanefilik, Şâfiîlik, Zahirilik, Hanbelîlik, Malikilik ve Evzailik olduğunu ve bilhassa Horasan ve Maveraünnehir de en yaygın mezhep olarak da Hanefiliğin olduğunu belirtmektedir. Bunun sebebini de devletin resmi mezhebi ve beş yüzyıldan fazla İslâm dünyasında kendisine uygulama alanı bulması olarak açıklamaktadır Cevat Maşkur, Tarih-i Şia ve Fırka ai- İslâm tâ Karn-ı Çârum, İşraki Yay., Tahran 1976, s Sayfullah Kara, Büyük Selçuklular ve Mezhep Kavgaları, İz Yay., İstanbul 2007, s. 56,59,70. 30

42 Yine akaidi grupları da Sünnî ve Gayrısünnî çatısı altında gruplandırmakta, daha sonra da Sünnî akait mezhepleri Selefiye, Eşârîye ve Maturidiye olarak üçe ayırmakta, Gayrısünnî mezhepleri de Pezdevi nin tasnifini esas alarak Şiîler, Haricîler, Mûtezile, Kaderiye, Cehmiye, Cebriye, Kerâmiye, Mürciye, ve Mücessime şeklinde ve tek başlık altında Ehli bid at olarak nitelemektedir. 65 Nizâmülmülk Siyasetname kitabında Ehli bid atı, Bâtıni olarak tanımlayarak ortaya çıkışını, propagandalarını, nasıl yayıldıklarını ve hangi yöntemlere başvurduklarını açıklamaya çalışmıştır. Nizâmülmülk e göre Bâtıniler her ortaya çıktıklarında belli isim ve lakaba sahip olmuşlar ve her şehirde ve vilayette başka bir isimle anılmışlardır. Fakat temelde hepsi birdir. Bunlar Halep ve Mısır da İsmâiliyye; Kum, Kaşan Tabaristan ve Sebzevar da Seb iyye; Bağdat, Maverahünnehir ve Gazne de Karamatiler; Kufe de Mübareki; Basra da Ravendi ve Berkai; Rey de Halfi; Gurgan da Muhammara; Şam da Mübeyizze; Magrib te Saidi; Lah sa ve Bahreyn de Cennabi; İsfahan da ise Bâtıni olarak anılmışlardır. Bunların tek amaçları ise Müslümanları yoldan çıkarmak olmuştur. 66 Zerinkob, Gazali ile ilgili çalışmasında bu konuya değinerek, bu dönemde İran ve İslâm ülkelerinde mezhebî ihtilafların olduğu, Hanefi mezhebi mensupları kendilerini sultanların mezhebinde gördükleri için kendilerini diğer mezheplerden üstün görüyorlardı. Şâfiîlerin de içlerinden pek çok ünlü âlimin çıkması ve halkın çoğunluğunun Şâfiî mezhebi mensubu olmasından dolayı kendilerini Hanefilerden eksik görmeyip hatta üstün görüyorlardı. Eşârîlik ekolü de Ehl-i Sünnet in çoğunluğunun itikadını oluşturmaktaydı ve Mûtezile ile ihtilaf içindeydi. Halife Me mun ve Mutessım döneminde Bağdat ta yükselen Mûtezile, Eşârîliğin yavaş 65 Kara, s. 75, Nizâmülmülk, s

43 yavaş yayılmasıyla nüfuzu kaybolmuştur. Şiîlik de bu dönemde kendi içinde Zeydiye, İsmâiliyye ve İsna-aşariye gibi çeşitli gruplara ayrılmış ve diğer Sünni mezhepler tarafından da menfur sayılmıştır, 67 şeklinde açıklamaktadır. Hilafetin mezheplerle ilişkisi konusunda, Abbasi halifesi Sünnî bir anlayışı temsil etmiştir. Sadece temsil etmekle değil, aynı zamanda Sünnî İslâm dünyasının başı, lideri ve savunucusu konumundaydı. Abbasi halifelerinin Mûtezileye yakın oldukları dönem ile ünlü Mihne olayı dışında Sünnî çizgi üzerinde olduklarından Şiîler başta olmak üzere Gayrısünnî mezhepler tarafından meşru halife olarak kabul edilmemişlerdir. Sayfullah Kara nın naklettiğine göre Gayrisünnî oluşumlara karşı Halife el-kadir Kadiri itikadı risalesinde Şiîlerin yanında Mûtezileyi de Gayrısünnî ekol olarak ilan etmiş, Halku l-kuran hakkındaki inançlarını şiddetle eleştirmiştir. 68 Sayfullah Kara konu ile ilgili kitabında İbn Kesir den naklederek şu ifadeleri kaydetmektedir; Halife el-kadir, Şia ve Mûtezile gibi Gayrısünnî akım mensuplarını, bu görüşlerinden vazgeçirmek için 1017 yılında bir genelge yayınlamıştır. Genelgede, söz konusu akım mensuplarını, sapkın itikatlarını dile getirmeleri yasaklanmakta; aksi yönde davrananların cezalandırılacağı belirtilmektedir. 69 Hilafetin sadece aşırı Gayrısünnilere tavırlarının sert olduğu söylenebilir. Nitekim kimi devlet atamalarında onlara da görev verilmiştir. Doğu İslâm dünyasında özellikle önemli şehirlerinde boy ve mezhebî farklılıkları kontrol etmek için Abbasi ve Selçuklu Devleti onlara devletin içinde resmi bir statü vererek başlarında kendilerinden birer naib ve reis atamıştır. Birer sivil örgütü 67 Abdul-Hüseyin Zerinkob, Firar az Medrese, İntişarat-ı Encümen-i Âsâr-ı Milli, Tahran 1974, s Kara, s Kara, s

44 görünümündeki bu gruplar bazen Talibiler, Haşimiler, Abbasiler gibi hanedan isimleri, bazen de verilirken bazen de Aleviler Şiîler Hanefiler Şâfiîler gibi mezhebî isimlerle adlandırmışlardır. Devlet tarafından da bu oluşumların başına da resmi olarak nakipler tayin edilmiştir. 70 Abbasi Hilafetinin Sünnî mezheplerle ilişkisi bakımından Hanefilik, Şâfiîlik, Hanbelîlik, Malikilik ve Servilik gibi mezhepleri meşru mezhepler olarak kabul edip kadılık mevkii dahil devlet kurumlarında önemli görevlere getirmişler, böylece de devlet içerisinde etkin kılmışlardır. Abbasi Halifeleri ile Selçukluların Hanefi mezhebine mensup olmaları bakımından Bağdat kadılık makamına istisnalar dışında genellikle Hanefi âlimler getirilmiştir. 71 Bilal Aybakan a göre Büveyhîler döneminde güç mücadelesi belli düzeyde Sünnî-Şiî ihtilafı ekseninde sürmüş, sosyal meşrutiyet sorunlarıyla karşılaşmak istemeyen Büveyhîler, Şiîliğe açıktan destek vermek yerine Mûtezile ye daha fazla imkân sağlama yolunu tercih etmiştir. Tuğrul Bey in 1055 yılında Bağdat a girip Büveyhî hâkimiyetine son vermesiyle birlikte Büveyhîlerin dolaylı himayesinden mahrum kalan Mûtezile, Bağdat ta güçlü bir tabana sahip olmadığı için siyasi bir araç olmaktan çıkmıştır. Güç mücadelesi ise Selçuklu Sultanları ile Abbasi halifeleri arasında devam etmiştir. Mücadele artık Sünnî mezhepler arası ihtilaf eksenine kaymıştır. 72 Selçuklu sultanları Hanefi mezhebine mensuptular. Büyük Selçukluların mezheplerle ilişkilerini Tuğrul Bey dönemi ve sonrası olmak üzere iki döneme ayırmak gerekir. İki döneme ayırmanın nedeni ise Büyük Selçuklu devletinin iki önemli veziri olan Amidülmük Ebu Mansur Kündüri (ö. 1064) ve Nizâmülmülk 70 Kara, s Kara, s Bilal Aybakan, Şirâzî, Ebu İshak, DİA, İstanbul 2010, C.39, s

45 lakabıyla meşhur olan Ebu Ali Hasan b. Ali nin farklı mezhep ve itikâdî düşüncelere mensup olmaları ve düşünceleri perspektifinden uyguladıkları siyasi yaptırımlarıdır. Tuğrul Bey in veziri olan Kündüri döneminde gerçekleşen Mihne olayı etkileri ve sonuçları bakımından tez konusuyla ilgili oldukça önem arz etmektedir. Mevlüt Özler Tuğrul Bey Dönemi Düşünce Hayatında Entelektüel Bir Kriz: Ehli Bid at e Lanet Kampanyası başlığı altında yazdığı makalesinde olayın müsebbibi olarak vezir Kündüri yi göstermekte ve Sultan Tuğrul Bey in mezhepler arasındaki felsefi esaslara yabancı olmasından faydalanarak Tuğrul Bey den camilerde Ehli Bid at e lanet okunması izni ve emri çıkartmasına bağlamaktadır. Aldığı izinle diğer Mûtezilîlerin de desteğiyle Eşârîleri ders, vaaz, hitabet kürsülerinden ve topluluklar içerisinde konuşmaktan men etmiş ve bu süreçte, başta Ebu l Hasan el-eşârî olmak üzere bilumum Ehl-i Sünnet e aleni olarak minberlerde dil uzatılıp lanet edilmeye başlanmıştır. 73 Ayrıca bir kısmının da hapsedilmesine karar vermiştir. Bu gelişmeler üzerine İmâmü l-harameyn el-cüveyni, Beyhaki ve Abdülkerim el-kuşeyri gibi meşhur kişilerin de bulunduğu bir grup âlim memleketlerini terk etmek zorunda kalmışlardır. 74 Mevlüt Özler de Nurullah Kesai gibi bu menfi olayları Nizâmiye Medreselerinin kuruluşuna önemli ve inkâr edilemez sebeplerden biri olarak görmektedir. Bunun yanı sıra konuya objektif bakabilme hususunda olaya ters taraftan da bakılması gerektiğine işaret etmektedir. 75 Şafiî mezhebi mensubu olan vezir Nizâmülmülk döneminde ise Şâfiîlik ve Eşârîlik desteklenmiştir. Kündüri döneminde sürgün edilen İmâmü l-harameyn el- 73 Mevlüt Özler, Tuğrul Bey Dönemi Düşünce Hayatında Entelektüel Bir Kriz: Ehli Bid at e Lanet Kampanyası, 1. Uluslar arası Selçuklu Kültür ve Medeniyet Kongresi, SÜSAM Yay., Konya 2001, C. 2, s Abdulazim ed-dib, Cüveyni, İmâmül Haremeyn, DİA, İstanbul 1993, C. 8, s Özler, C. 2, s

46 Cüveyni Nizâmülmülk tarafından geri çağırılarak ona medrese yaptırılmıştır. Böylece Nizamiye Medreseleri silsilesinin temeli atılmış oldu. Kesai ye göre Nizâmülmülk vezâret makamına geldiğinde Selçuklu ve Abbasi hilafetinde önemli bir yetki sahibi olmuş ve Şâfiî mezhebi âlimlerini desteklemesinin nedenlerinden biri Şâfiî mezhebi âlimlerinin Kündüri döneminde baskılara maruz kalmış olmalarıdır. Ayrıca Hanefiliğin Hanefi mezhebi mensubu olan sultan ve halifenin himayesinde günden güne geliştiğini, Hanefi mezhebi fakihlerin de ekâbirin dikkatini çektiğini Nizâmülmülk ün izlemiş olmasıdır. Dolayısıyla Nizâmülmülk Şâfiî mezhebi âlimleri için medreseler kurarak onların bu konudaki zaafını ortadan kaldırmış, maddî ve manevî bütün imkânlarını Şâfiî mezhebi mensuplarının hizmetine sunmuş ve böylece önceliği diğer mezheplerden almıştır Nizâmiye Medreselerinin Kuruluş Dönemine Kadar İslâm Dünyasında Eğitim Hareketlerinin Gelişim Süreci İslâm eğitim tarihi sürecinde eğitim kurumları mekteplerden başlayarak medreselerin kuruluşuna kadar varmaktadır. Bu gelişim ve değişim süreciyle beraber düşünsel anlamda eğitim hareketlerinin amaçlarında da farklılıklar görülmektedir. Dolayısıyla burada eğitim hareketlerini kurumsal ve düşünsel olmak üzere iki başlık altında incelenmiştir. 76 Kesai, s

47 A. Kurumsal Gelişim Nizâmiye Medreseleri öncesinde İslâm eğitim kurumlarının gelişim süreci; mektep, cami, saray okulları, han ve medrese şeklinde bir gelişim sergilemiştir. Burada sırasıyla zikredilen kurumlar ve gelişim süreçleri ele alınmıştır. a. Mektepler İslâm ın zuhur ettiği ilk dönemde Mekke de Küttâb de denilen Mektepler (okuma yazma öğreten yerler) bulunmaktaydı. Mektepler genellikle öğretmenlerin evleri oluyordu ve öğretim öğretmenlerin evlerinde icra edilmekteydi. Genellikle öğretmenler evlerinin bir odasını talebeleri için tahsis ederlerdi. 77 Mekkeliler ticaret gayesiyle gitmiş oldukları medeni şehirlerden yazıyı öğreniyorlardı. Arap yarımadasında, yazı öğretimini başlayan ve meslek edinen ilk şahıs, Vadi el- Kura dan bir adam idi. Bu şahıs Mekke de yerleşmiş ve ahaliye yazıyı öğretmiştir. Böylece okuma yazma Arap yarımadasında yaygınlaşmaya başlamıştır. Ancak bu okuma yazma çok yavaş seyir ettiği için İslâm ın geliş sırasında Mekke de okuma yazma bilenin sayısı ancak 15 kişi idi. 78 Küttâb ya da Mektepler, başlangıçta yazı okulları olarak ortaya çıkmış ancak İslâm ın zuhuruyla bu Küttâblarda Kur an ve din eğitimi yapılmıştır. İslâm ın ilk dönemlerinde iki tür Küttâbdan bahsedilmektedir. Bunlar okuma-yazma ve din eğitiminin öğretildiği Küttâblardır. 79 İlki Müslüman olmayanların okuma-yazma öğretmeleri, örneğin bedir savaşında esir düşen gayrimüslimlerin özgürlükleri 77 Ahmet Çelebi, İslâm da Eğitim Öğretim Tarihi, Damla Yay., İstanbul 1976, s Çelebi, s Bkz., Çelebi, s 36-38; Mehmet Dağ; Hıfzırrahman R. Öymen, İslâm Eğitim Tarihi, MEB Yay., Ankara s

48 karşısında okuma yazma öğretmeleridir. İkincisi de Müslümanların okuma-yazma öğretmeleridir ki; bunlar öğretim malzemesi olarak Kuran ın ayetlerini esas almışlardır. Mektep de bir ilköğretim kurumu olup, örneğin fıkıh alanında uzmanlaşmak gibi daha yüksek düzeydeki bir eğitim için hazırlık niteliği taşımaktaydı. Birer ilköğretim kurumu olan Mektep ve Küttâb, Nişâbûr da bu ikisi arasında farklılıklar bulunduğu düşüncesini uyandıran sebeplerin bulunduğunu, G. Makdisi, Abdulgaffar el-farisi nin hayatından örnek vermektedir: Abdulgaffar el-farisi (1134) beş yaşında mektebe başladı orda Kur an eğitimi aldı ve farsça akaid okudu. Daha sonra on yaşında Küttâba kaydoldu ve edebiyat eğitimi aldı. 80 Öğrencilerin yedi veya on yaşında mektebe başladıkları söylenmektedir. Hattın (yazı veya güzel yazı) yanı sıra Kur an, itikâd ve şiir eğitimi verilen bir okuldur. 81 İslâm ın ilk dönemlerinde okul için tahsis edilmiş bina olmadığı için öğretim gelişi güzel yerlerde yapılırdı. Bunun yanı sıra, öğretim için özel yetişmiş öğretmenler olmadığından okuma bilen herhangi bir kişi okuma yazma öğrenmek isteyenlere ya evinde ya da herhangi bir hurma ağcının gölgesinde veya bir çadırda ders verirdi. Mektepler zamanla İslâm topraklarının genişlemesiyle yaygınlaşmıştır. İbn Hazm dan nakledildiğine göre, halife Hz. Ömer dönemine kadar Mezopotamya, Suriye, Mısır ve İran fethedilmiş, buralarda mescitler ve mektepler inşa edilerek Mushaflar kopya edilmiş ve halka öğretilmiştir. 82 Emeviler döneminde ( ) iç ve dış savaşlar göçebelikten yerleşik hayata geçiş ve yeni düzene uyum çabası ve bu hareketliliğin çokluğuna rağmen, eğitim ve öğretim noktasında mektepler ferdi ve 80 George Makdisi, Ortaçağ da Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı, Çev: Ali Hakan Çavuşoğlu ve Hasan Tuncay Başoğlu, Gelenek Yay., İstanbul 2004, s Makdisi, s Dağ ve Öymen, s

49 kişisel çabalara dayanmıştır. Abbasiler döneminde ise mekteplerin yaygınlaşmasından söz edilebilir. 83 b. Camiler İslâm tarihinin ilk dönemlerinde iki farklı ibadethane teriminden söz edilmektedir: bunlar ise kitleleri bir araya getiren ibadethane niteliğindeki Camii ve günlük ibadetlerin yapıldığı Mescit tir. Camii terimi Cuma namazının kılındığı ibadethane için kullanılır hale gelmiş, buna karşın Mescit kitleleri toplayıcı bir niteliği olmayan ibadethane anlamında kullanılmıştır. 84 İslâm ın ilk döneminden itibaren mescitler/camiler aynı zamanda eğitimöğretim görevini üstlenen önemli yerler olmuştur. Hz. Peygamber Medine ye hicretinden sonra mescidin yapılmasına karar vermiş ve Mescid-i Nebevi inşa etmiştir. Mescid-i Nebevi de hem günlük namazlar eda edilmiş hem de eğitim yapılmıştır. 85 Mescid-i Nebevi Medine deki eğitim ve öğretim hizmetlerinin merkezi olma konumu Hz. Peygamber zamanından itibaren uzun bir süre devam etmiştir. Hz. Peygamber bizzat kendisinin gözetiminde gerçekleşen eğitim ve öğretim faaliyetleri yanı sıra sahabenin de kendi kendilerine yaptıkları eğitim ve öğretim faaliyetleri olmuştur. 86 Sonraki dönemlerde de camiler eğitim ve öğretim yerleri olarak kullanılmıştır. Camilerin bu tür kullanımı asırlarca ve aralıksızca İslâm toplumunda devam etmiştir. 87 Camiiler zamanla içerisinde farklı İslâmî İlimlerin okutulduğu, halakalar bulunan bir eğitim merkezi haline gelmiştir. Hemen hemen bütün camilerde ders 83 Dağ ve Öymen, s. 67, Makdisi, s Ziya Kazıcı, Anahatlarıyla İslâm Eğitim Tarihi, Bir Yay., İstanbul 1983, s Şakir Gözütok, İlk Dönem İslâm Eğitim Tarihi, Fecr Yay., Ankara 2002, s Çelebi, s

50 halakaları bulunmuştur. Şam ve Kahire camilerinde, Bağdat camilerinden farklı olarak dört Sünnî fıkıh mezhebinden birine göre fıkıh dersi verilen Zaviyeler yer almıştır. Bunlara medrese de denilmiştir. Bağdat ta bir cami halakası, İslâmî ilimler ya da yabancı ilimlerden birinin okutulması dışında, fetva, münazara, hem fetva hem de münazara, vaaz, hem vaaz hem de münazara gibi farklı fonksiyonları da yerine getirmiştir. 88 Camideki farklı görevlerle ilgili atamalar bizzat halife tarafından yapılmasının yanı sıra mescidin veya caminin banisi tarafından da seçilebiliyordu. Camilerde halife tarafından tayin edilmiş bir hocaya ait çok sayıda halaka bulunabiliyordu. Halakalar zaman zaman eğitimi verilen ilim dalı ile anılırdı. Dilciler halakası (Halkatûn-Nahviyyin), Hadisçiler halakası gibi, katılımcıların adıyla da anılan halakalar vardı, örneğin Bermekiler halakası. 89 Camilerin İslâm eğitim tarihinde yeri ilk kuruluşundan itibaren eğitim kurumunun yüksek öğretim statüsünü oluşturmuştur. Zamanla camilerdeki halakaların çoğalmasıyla ihtiyaçlara cevap vermeyip yeni arayışlarla medreselere temel oluşturmuştur. Camiler daha sonraki dönemlerde medreselerin ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur. G. Makdisi bu sürecin; mescit, mescit-han kompleksi ve medrese olmak üzere üç aşamada gerçekleştiğini ifade etmiştir. Bu gelişim seyri içerisinde yer alan mescit/camii, içerisinde esas itibarıyla fıkıh eğitimi verilen kurumlar olmuştur. Mescitte verilen ve genellikle dört yıl devam eden temel fıkıh eğitimi için şehir dışından gelen öğrencilerin kalacak yerlerini ise Hanlar 88 Makdisi, s. 51, Makdisi, s

51 oluşturmuştur ve Mescit-Han kompleksi böyle doğmuştur. Bunun bir adım ötesinde de medrese ortaya çıkmıştır. 90 c. Hanlar Han ortaçağ İslâm dünyasında farklı amaçlar için kullanılmıştır. Şehir merkezlerinde otel olarak, yol kenarlarında ve çölde ise kervansaray olarak hizmet veren hanlar, ayrıca depo olarak ve içerisinde çok sayıda dükkân bulunan bir ticaret merkezi olarak da fonksiyon icra etmiştir. Hanlar aynı zamanda gelir getiren birer vakıf mülkü olmuş ve gelirleriyle maaşlar ödenir ve vakfın masrafları karşılanırdı. Örneğin Bağdat ın Batı yakasındaki Kerh mahallesinde bulunan en-nersi Hanının gelirleri Dicle nehri üzerindeki bir köprünün onarım masrafları için kullanılmıştır. 91 Barınmaya yönelik temel ihtiyacı karşılayan bu tesislerin eğitimle ilgili tarafı ise barınma yerleri bulunmayan eğitim kurumlarına şehir dışından gelen öğrencileri için yurt olarak işlev görmesidir. XI. yüzyılda Bağdat ın her iki yakasında da bu amaçla kurulan hanlar bulunmaktaydı. Örneğin Bağdat ın Batı yakasındaki Rabi Timarında bulunan Hanefi fıkıh öğrencilerinin hanı 1051 yılında yanmış ve odaları yağmalanmıştır. Bağdat ın Doğu yakasındaki meşhur Babü l Meratib mahallesinde Ebu İshak eş-şirâzî inin müderrisliğini yaptığı fıkıh mescidinin karşısında Şâfiî fıkıh öğrencilerinin de böyle bir hanı olmuştur. 92 Camii ve medreselerin ilk dönemlerinde öğrencilerin barınması için Hanlar temel ihtiyaç işlevi görmüştür. Bu ihtiyaç daha sonraları medrese kompleksi için görülmüştür. 90 Makdisi, s Makdisi, s Makdisi, s

52 d. Saray Okulları İslâm coğrafyası giderek büyüyünce yeni milletler, kültürler ve dinlerle karşılaşmış, bu karşılaşma sürecinde de etkileşimler kaçınılmaz olmuştur. Büyüyen devlet kademelerinde vazife alacaklara ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla devlet kademelerinde vazife alacakların da eğitim görmeleri ihtiyaç haline gelmiştir. Bunun için halifelik, hükümdarlık saraylarında veya toplumun ileri gelenlerinin saraylarında bu nevi özel eğitim programı tatbik edilir olmuştur. Saray okullarında genellikle hükümdarların çocukları eğitildiği için bu özel eğitim müfredatın tespitini de geniş tecrübesine istinaden bilgisiyle baba ya da sarayın efendisi yapıyordu. 93 Saray okullarında eğitim veren şahsa da Müeddib denilmiştir. Bu kelime ise ahlakî ve zihni niteliklerin yerleşmesini sağlayan öğretmen anlamına gelmektedir. 94 İlk dönemlerde özel öğretim okulu statüsünde bulunan saray okullarının kuruluş amacı açısından daha sonraki dönemlerde özellikle Nizâmiye Medreselerinin devlet memuru ve yönetici yetiştirilmesi amacına ilham kaynağı olmuştur, denilebilir. Başka bir ifadeyle, devlet memuru ve yöneticilerini yetiştiren medreselerin bu görevini ilk dönemlerde saray okulları üstlenmiştir. Dolayısıyla saray okulları bu yönüyle eğitimin gelişim sürecinde katkıda bulunmuştur. e. Kütüphaneler Kütüphaneler okuma, istinsah etme gibi kitaplarla ilgili faaliyetlerin yürütüldüğü yerlerdir. Ortaçağ İslâm dünyasında kütüphaneler zikredilen özelliğinin yanı sıra müzakere ve münazara amaçlı toplantıların yapıldığı yerler olmuştur. G. 93 Geniş bilgi için Bkz. Kazıcı, s. 34; Çelebi, s Dağ ve Öymen, s

53 Makdisi, Y. Eche ın yedi terimle (Beytûl-Hikme, Hizanetûl-Hikme, Dârûl-Hikme, Dârûl-İlm, Dârûl-Kütüb, Hizanetûl-Kütüb ve Beytûl-Kütüb) tanımladığı kütüphaneleri iki terim (Beytûl-İlm ve el-hizanetûl-ilmiyye) 95 ilave ederek ortaçağ İslâm dünyasında temelde kütüphane özelliği taşıyan kurumları tanımlamıştır. Kütüphanelerin İslâm tarihinde ilk ortaya çıkışı Kur an ve hadislerin mescit ve camilerde istinsah ve teksir faaliyetlerinin gerçekleşmesiyle başlanmıştır. Ulema ve talebeye açık ilk kütüphanenin Muaviye döneminde ( ) Şam da bir nevi araştırma merkezi olarak kurulduğu ve kütüphanede hadis, tarih, biyografi kitaplarının bulunduğu ve bu kitapları muhafaza etmek için de bir görevlinin de bulunduğu rivayet edilmektedir. 96 Bir diğer meşhur kütüphane ve araştırma merkezi ise Abbasi Halifesi Harun Reşit tarafından Bağdat ta kurulan Beytûl-Hikme dir. Abbasilerin ikinci halifesi olan el-mansur (754) döneminde başlayan tercüme faaliyetleri halife Harun Reşit döneminde ( ) Beytûl-Hikme nin kapılarını açmıştır. Çeşitli dillerden tercüme faaliyetlerinin yürütüldüğü Beytûl-Hikme de zengin bir koleksiyondan oluşan bir de kütüphane bulunmaktaydı. Bu yüzden bu müesseseden Hazinetül-Hikme veya Hazinetül-Kütübil-Hikme şeklinde bahsedilmiştir. Bu kütüphanede mevcut kitaplar arasında Arapçaya çevrilmek üzere pek çok Grekçe, Süryanice ve Farsça kitaplar toplanmıştır. Beytûl-Hikme nin en verimli devri halife Memun ( ) dönemidir. Bu dönemde özellikle felsefe ve fen ilimleri sahalarında yazılmış eserlerin Arapçaya çevrilmesine çalışılmıştır. Huneyn b. İshak, Yakub b. İshak el-kindi, Muhammed b. Musa el-harezmi, ve el-allaf gibi isimler tercüme ve telif eserleri yanı sıra devrin 95 Makdisi, s İsmail Ertünsal, İslâm Medeniyetinde Kütüphaneler, Doğuştan Günümüze Kadar Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yay., İstanbul 1993, C. 14, s

54 felsefe ve ilmine temel atmışlardır. Ayrıca Halife Harun Reşit tarafından 794 yılında kurulan kağıt fabrikası telif faaliyetlerine, kitap ticaretine ve kütüphanelerin zenginleşmesine müspet tesirleri olmuştur. 97 Beytûl-Hikme nin koleksiyonunda tercüme için temin edilmiş eserler yanı sıra halife Me mun adına telif edilmiş eserler ve kütüphane müstensihleri tarafından kopya edilmiş kitaplar da önemli bir miktarı oluşturmuştur. Bu koleksiyonunun en önemli yönlerinden birisi Mûtezilî görüşlerini içeren çok sayıda eserin ihtiva etmesidir. Halife Me mun kelamî mezheplerden Mûtezile nin görüşlerini benimsemiş ve onların görüşlerini bazen de kuvvet kullanarak yaymaya çalışmıştır. Bu yüzden Beytûl-Hikme bir süre Mûtezilî fikirlerin propagandasının yapıldığı bir ilim merkezi olmuştur. Beytûl-Hikme Kütüphanesi tam manasıyla halka açık değildi. Ancak tarihi kaynaklarda, mütercimler ve Beytûl-Hikme araştırmacıları dışında bazı kimselerin de bu koleksiyonlardan yararlandığı zikredilmektedir. Mu tesım döneminde ( ) hilafet merkezinin Bağdat tan Samerra ya taşınması ve bilinmeyen başka sebepler yüzünden Beytûl-Hikme bir araştırma merkezi hüviyetini kaybetmiş ve bir süre sadece bir kütüphane olarak faaliyet göstermiştir. X. asrın sonlarına kadar bu kütüphanenin faaliyette bulunduğuna dair rivayetler bulunmaktadır. 98 Kütüphaneler eğitim kurumlarının temel unsuru olarak gelişim göstermiştir. Dolayısıyla eğitim kurumlarının gelişmesiyle birlikte eğitim kompleksleri içinde yerini almıştır. 97 Ertünsal, C. 14, s Ertünsal, C. 14, s

55 f. Medreseler Medreselerin ilk ne zaman inşa edildiği hususunda farklı görüşler ortaya konulmuştur: kaynaklarda medrese olarak anılan ilk eser, fakih ve muhaddis Ebû Bekir Ahmed b. İshak es-sıbgi tarafından Nişâbûr'da kurulan dârüssünnedir. Medresenin bir de vakfının bulunduğu, İmam Sıbgi'nin medrese ile vakfın işlerini kendisinden sonra talebesi Hakim Nîsâbûri'nin yürütmesini vasiyet ettiği kaydedilmektedir. Öğrencilerin barınması için müstakil mekânların bulunup bulunmadığına dair bilgi yoktur. 99 Bir görüşe göre de Horasan yörelerindeki ilkel medreseler in ortaya çıkışına Budizmin etkisi olduğu ihtimalidir. 100 İbn Kesîr, 993 yılı olayları içinde Büveyhî hükümdarlarından Bahâüddevle zamanında birkaç defa vezirlik görevine getirilen Ebû Nasr Sâbûr b. Erdeşîr'in Bağdat'ın Batısındaki Kerh'te kurduğu Dârül-İlim den bahsederek, fukaha için tahsis edilen ilk medrese olduğunu söyler. 101 İslâm ın yayılışının ilk dönemlerinde genellikle âlimler kendileri için ya da devlet yöneticileri ve zenginler tarafından âlimlerin ders vermesi için medreseler inşa edilmiştir. Örneğin İbn Fûrek için Nişâbûr'da bir medrese ve kalacağı bir ev yaptırılmıştır. Ayrıca âlimler arasında zengin olanlardan kendileri için medrese yaptıranlar olmuştur. Örneğin Hargûşî kazandığı parayla bir medrese, kütüphane ve bir hastane inşa ettirmiştir. 102 Nizâmiye Medreselerinin kuruluşundan önce adına medrese yaptırılan âlimlerden biri de Ebû İshak el-isferâyînî'dir. İsferâyînî için Nişâbûr'da bir medrese bina edilmiştir. Yine Nişâbûr'daki Beyhakıyye ve Sa'diyye 99 Bozkurt, C. 28, s Aydın Sayılı, Ortaçağ İslâm Dünyasında Yüksek Öğretim Medrese, Çev: Recep Duran, Yakın Doğu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, 2002, s İbn Kesir, C. 11, s Bozkurt, C. 28, s

56 medreselerini de bunlar arasında yer almaktadır. Bunlardan ilki Ahmed b. Hüseyin el-beyhaki, ikincisi Gazneli Mahmud'un kardeşi Emir Nasr b. Sebük Tegin tarafından inşa ettirilmiştir. Bağdat Nizâmiye Medresesinden önce Nişâbûr başta olmak üzere Doğu İslâm dünyasında otuzdan fazla medresenin kurulduğu belirtilmektedir. 103 Bu tespitlerden yola çıkarak Nizâmiye Medreseleri öncesi kurulan medreseleri henüz gelişmekte olan camiden medreseye geçiş süreci olarak değerlendirilebilir. Kurulan ilk medreselerin cami halakalarından tek farkı, camilerdeki çoklu halakaların tekli halinde ayrılmalarıdır. Nitekim eğitim-öğretimin camilerden medreselere geçişinin önemli unsurlarından biri; camilerde namaz kılanların rahatsız olmaları ve halakaların da ses nedeniyle rahatsız olmalarıdır. Dolayısıyla âlimler sakin ortamlara ihtiyaç duymaları sebebiyle yaptırdıkları özel kurumlar/dershaneler olarak da nitelenebilir. Medreseler İslâm tarihinde bir yükseköğretim merkezi niteliğinde olmuştur. Naci Ma ruf, ortaya çıkan ilk medreseleri ve hangi bölgelere yayılmasını kronolojik olarak Horasan ve Maveraünnehir den başlayarak Batıya doğru şöyle sıralamaktadır: ilk önce Horasan ve Maveraünnehir şehirlerinde 907 yılından önce 2. Irak ta 1064 yılından itibaren 3. Şam da 1097 yılından itibaren 4. Mısır da 1137 yılından itibaren 103 Taceddin ebi Nasr Abdülvahab ibn Takiyyeddin es-sübki, Tabakatü ş Şâfiîyyeti l-kübra, Matbaatu l Hüseyniye el-mısriye, Mısır 1907, C. 3, s Naci Ma ruf, Medaris Kable n-nizâmiye, Mabuatu Mecmuil İlmi l-iraki, Bağdat 1973, s

57 5. Hicaz da 1183 yılından itibaren 6. Tunus ta 1249 yılından itibaren 7. Fas ta 1286 yılından itibaren İslâm eğitim tarihi ve kültürü içinde ortaya çıkan ve gelişen medreseler Batı eğitim kurumlarının da temelini etkileyecek şekilde iz bırakmıştır. g. Eğitim ve Kültür Merkezleri Dönemin Sosyal ve Kültürel kısmında bahsedildiği gibi Abbasi Hilafetinin gücünün yetirilmesiyle Abbasi Hilafetinden ayrılmış müstakil devletler kurulmuştur. Bu devletlerin kurulması neticesinde kültürel anlamda İslâm dünyasında fikri hareketler daha da canlanmıştır. Bahsedilen bu devletlerin saraylarında âlimler, şairler, edipler ve diğer münevverlerle dolup taşımıştır. Örneğin; İsfahan ve Büveyhî sultanı Müeyyidüddevle b. Rüknüddevle nin veziri Sahib İsmail b. Abbad ın çalışmaları sonucu ilmî hayatın canlandığı Rey şehri; buradaki Büveyhî sarayı, âlim ve ediplerin toplandığı önemli bir merkez durumuna gelmişti. Buhara da Samani sarayı; Sultan Nuh b. Nasr ın kütüphanesi, çok sayıda nadir ve kıymetli eser ihtiva ediyordu. Hazar Denizi yakınlarında yer alan Taberistan da Şemsu l-meali Kâbus b. Veşmgir in sarayı. Hive de Harezimşah II. Me mun b. Me mun un sarayı. Gazne de Sultan Mahmut un sarayı, Horasan ın merkezi Merv şehrinde Büyük Selçuklu sarayı; özellikle sultan Sencer zamanında olmak üzere Selçuklu Sultanları bu şehirde ikamet etmişler, daha sonra Harezmşahlılar zamanında Merv ilmî hareketin merkezlerinden olma özelliğini devam ettirmiştir. Musul da ve özellikle Seyfüddevle zamanında Halep te Hamdani sarayı. Mısır da sırasıyla Tulunoğulları, İhşidiler ve Fatımî 46

58 sarayları, Kurtuba da Emevi sarayı; Kurtuba şehri İslâm kültürünün merkezleri olan Bağdat, Kahire, Buhara, Gazne, İsfahan ve diğer şehirlerle rekabet halindeydi. 105 Bunların arasından Büyük Selçuklu Devleti döneminde de etkileşim halinde olan Fatımîlerin dinî ve kültürel faaliyetlerinin yapıldığı el-ezher ve Dârûl-İlim, tez konusuna ilintili olmasından dolayı hakkında burada daha detaylı bilgi verilmesi önem arz etmektedir. El-Ezher Camii Fâtımîlerin Mısır ı ele geçirdikten sonra Fâtımî halifesi Müizz li-dinillah ın emriyle veziri Cevher es-sıkılli tarafından Kahire şehrinin kurulmasıyla beraber şehrin Cuma Camii olarak kurulmuştur. Temeli 970 yılında atılmış ve 972 yılında Ramazan ayında ise tamamlanmış ve aynı ayda ilk Cuma namazı kılınmıştır. 106 Camiinin ismi ilk devir kaynaklarına Musalla l-kahire ve Camiu l-kahire şeklinde geçerken daha sonraki yıllarda verilen el-ezher adının ise Hz. Peygamberin kızı Fâtıma tüz-zehra isminin Zehra lakabından esinlenerek Fatımîler tarafından konulmuş olabileceği ileri sürülmüştür. 107 Fâtımî halifesi el-aziz döneminde el-ezher Camiinde Fâtımî fıkhı eğitimine başlanmış ve Fâtımî topraklarında Fâtımîlik yayılmaya çalışılmıştır. Daha önce Maliki mezhebinin fakıhi olan fakat sonra Şiîliğe geçen Kadı Numan b. Muhammed Ebu Hanife, İftitah ud- Davet, Şehrul ahbar, el-iktisar adlı kitapları Hanefi, Maliki ve Şâfiî mezheplerine reddiye olarak İsmâiliyye fıkhında yazmıştır. Yazdığı İhtilafül-fukaha adlı kitabıyla ehlibeyt anlayışını İsmâiliyye itikadı temeline oturtmuştur. Hanife den sonra oğlu ebu l Hasan b. Numan, Fâtımîlerin Mısırdaki ilk kadî-ül kudatı olarak halife el- Aziz in fermanıyla bir grupla el-ezher e giderek babasının yazdığı el-iktisar 105 Hasan, C. 6, s Mustafa Uzun, Ezher, DİA, İstanbul 1995, C. 12, s. 53; Nurullah Kesai, El-Ezher, Dairetü l Maarif-i Büzürg-i İslâmî, Dairetü l Maarif-i Büzürg-i İslâmî Yay., Tahran 1998, C. 8, s Uzun, C. 12, s

59 kitabının öğretimini başlamıştır. Bu uygulama gelenek olarak bu hanedan tarafında bir müddet devam ettirilmiştir. 108 Halife Muiz Lidinillah ın veziri Killis lakaplı Ebu l Ferec Yakub b. Yusuf, 988 yılında halifenin onayıyla el-ezher camiinin yanında fakihler için evler yaptırmıştır. Halife ve vezirinin mali yardımları el-ezheri cazibeli kılmış ve öğretimine can vermiştir. 109 Fâtımîler döneminde el-ezherin en önemli mali kaynağını vakıfları ile nakdi ve mali sadakalar teşkil emekteydi. Bununla ilgili özel bir divan bulunur ve kadî-ül kudat nezaret ederdi. Hocaların ve öğrencilerin geçimi bu gelirlerden karşılanırdı. El-Ezherin ilmî faaliyetleri şeyhler ve mezhebî önderleri tarafında yapılırdı. Kutlama, yas ve tebliğ çalışmaları da dâîler organize ederdi. Yenileme ve mali işleri ise halife, vezir ve emirlerin sorumluluğundaydı. Fâtımîler döneminde el-ezherin en önemli faaliyetleri; Fâtımî halifeleri adına hutbe okunması, ezana hayya alâ hayri l علی خیرالعمل- amel حی ibaresinin eklenmesi, Hüseynî aşure, yas programlarının düzenlenmesi, halife, vezir ve âlimlerin toplandığı meclisler ve dersler ve kandil programlarının düzenlenmesi ki genellikle halifelerin aileleriyle katıldıkları olmuştur. 110 Fâtımîlerin ikinci eğitim merkezi sayılan Abbasilerin Dârül-Hikme modelinde olan Dârûl-İlim; Halife el-hakim tarafından Kahire de 1005 yılında kurulmuştur. Dârûl-İlmin kuruluşu el-ezheri gölgede bırakmıştır. Halife el-hâkim, kurduğu Dârûl-İlme Sünni müderrisler ile tıp edebiyat ve nücüm ilmi âlimleri davet etmiştir. Ancak zamanla eğitim Fâtımî mezhebi öğretilerinin inhisarından 108 Geniş bilgi için Bkz. Uzun, C. 12, s. 59; Kesai, C. 8, s Kesai, C. 8, s Kesai, C. 8, s

60 uzaklaşmıştır. Fakat geçmeden yakalattığı ve idam ettiği Sünni âlimlerle geriye dönülmüştür. 111 Dârûl-İlim kurulduğunda Sünni bir araştırma merkezi özelliğine sahipse de daha sonraları İsmâilî propagandalarının yönlendirildiği bir merkez haline gelmiştir. 112 Halife el-hakim büyük bir özenle inşa ettiği Dârûl-İlime zengin bir kütüphane kurmuştur. Her ilim dalından kitapların mevcut olduğu bu kütüphane her sınıftan insanlara açıktı. Dârûl-İlimde kütüphanenin okuma salonunun yanında toplantı ve dersler için de ayrı bölümler vardı. Burada gerçekleşen toplantılara zaman zaman halife el-hakim de katılırdı. İlk yıllarında yapılan toplantılara katılanların arasında başta devrin ünlü hadisçisi Abdülğani b. Said b. Ali b. Bişr Ebu Muhammed olmak üzere birçok Sünni âlimler de bulunmaktaydı. 113 Youssef Eche ye göre el- Hâkim in bu müesseseye Sünni bir görünüm vermesinin iki sebebi vardı; birincisi, şiddetli İsmâilî propaganda neticesinde isyan edecek hale gelen Sünni Kahire halkını yatıştırmak, ikincisi ise bu müessesede okutulacak felsefe dersleriyle İsmâilî propagandaya bir zemin hazırlamaktır. 114 Dârûl-İlmin masrafları halife el-hâkim in hayratları için kurduğu vakıftan karşılanırdı. Dârûl-İlm, Eyyübiler tarafından Fatımîlerin saltanatına(1171) son verilinceye kadar hem bir kütüphane hem de bir propaganda merkezi olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. 115 El-Ezher Camii fonksiyonel olarak tebliğ ve propaganda işlevi görürken Darul-İlim ilk kuruluş dönemlerinde bir akademi işlevi görmüştür. Ancak sonraları 111 Geniş bilgi için bkz: Kesai, C. 8, s Ertünsal, s Ertünsal, s Ertünsal, s Ertünsal, s

61 bu kurum da el-ezher gibi dâilerin eline düşerek bir propaganda merkezi haline gelmiştir. B. Düşünsel Gelişim İslâm eğitim tarihinin düşünsel gelişimi ilk vahiy olan Yaratan Rabbinin adıyla oku! 116 ile başlamıştır. İslam ın zuhuru, tarihçilerin karanlık çağ dedikleri, İslâm literatüründe ise cahiliye dönemi olarak bilinen bir dönemde gerçekleşmiştir. Bu dönemde Arap yarımadasında yaşayan insanların hayatını olayların yön verdiği, çöl yaşantısının gereklerine göre ilim sahibi oldukları bir zaman olmuştur. O günün şartlarına göre insanlar soy kütükleri ve asaletlerine göre tasnif edilip bilinir ve öğrenilirdi. Neseb İlmi denilen soy ağacında yer alan isimlerin öğrenimi çerçevesinde eğitim ve ilim anlayışından bahsedilebilir. 117 İslam ın zuhuruyla ilim, İslamî anlayış temeli üzerine bina edilmiş ve evrensel boyut kazanmıştır. Kur an ve tevhit inancı çerçevesinde insan ve yaşam yeniden değer kazanmıştır. Müslümanların ilk öğretmeni olan Hz. Muhammed bizzat kendisi Kur an ı ilk Müslümanlara öğretmiş ve açıklık getirmiştir. Hz. Muhammed döneminden sonra Müslümanların İslam dinini anlama ve yorumlama noktasında aralarında çıkan ihtilaflar, onların çeşitli yollara ayrılmalarına sebep olmuştur. Önceleri küçük farklılıklardan başlayan bu ayrılmalar zamanla İslâm coğrafyasının genişlemesiyle birlikte çeşitli mezhebî, kelâmî, tasavvufî ve felsefi ekolarla gelişmiştir. 116 Alak suresi, 96/ Gözütok, s

62 Aynı inancı benimseyen, aynı Allah a ibadet eden ve çoğu kere de aynı gayeler için mücadele eden insanların niçin aralarında ihtilafların çıktığı konusu araştırmacıların ilgisini çekmiş ve bu konular hakkında çeşitli sebepler belirlenip sıralanmıştır. Bu araştırmaların ortaya çıkardığı sebeplerden biri de şöyle sıralanmıştır: 1. İnsandan kaynaklanan nedenler: a. Psikolojik unsurlar. b. Sosyolojik unsurlar. 2. İslâm toplumundan kaynaklanan nedenler: a. Kur an nın anlaşılması: Zahire bağlı kalmak, müteşabih ayetlerin anlaşılması, Kur an a bütüncül yaklaşılmaması. b. Hz. Peygamber in mezhepçiliğe alet edilmesi. c. Asabiyet-fanatizm. d. Siyasi çekişmeler. 3. Dış nedenler: a. Yabancı kültürlerle temas b. Felsefi eserlerin tercüme edilmesi ve c. Nifak hareketleri. 118 Yukarıda zikredilen sebepler dinî ihtilafları alevlendirdiği gibi düşünce zenginliğine de sebep olmuştur. Bu sebepler sonucunda pek çok dinî mezhep ve ekoller ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan bu dinî mezhep ve ekoller, kendilerini 118 M. Saffet Sarıkaya, İslâm Düşünce Tarihinde Mezhepler, Tuğra Matbaası, Isparta 2001, s

63 ispatlamak için de haliyle dönemin eğitim merkezlerinden istifade etmiştir. Dolayısıyla gelişen eğitim kurumlarının eğitim amaçları, bu dinî mezhep ve ekoller perspektifinde şekillenmiştir. Artık Küttâb, camiler, kitapçı dükkânları, bilginlerin evi, ilim ve edep meclisleri ve saray okulları benimsenen mezhep ve ekollerin hocalarıyla şekillenmiş ve ün kazanmıştır. İslâm dünyasında çeşitli dinî, içtimaî ve siyasi nedenlerden dolayı temelini İslâm dininden alan nahiv, fıkıh ve kelam gibi bir kısım ilimler ortaya çıkmıştır. Bu ilimlerden nahiv başlangıçtan itibaren din (İslam) bilimlerinin mantığı gibi kullanılagelmiştir. 119 Fıkıh ilmi, dinin ameli yönünü, kelam ilmi ise dinin nazari yönünü konu edinmiş ve ortaya çıkan sorunlarla ilgilenmeye başlamıştır. Fıkıh ve kelam alanında düşüncenin kullanılmasıyla ilgili dört eğilim ortaya çıkmıştır. 120 Bunlar ise fıkıh alanında; 1. Fıkıh alanında Ehli Re y olarak bilinen Hanefilerin yönelimi ki istihsan yöntemiyle düşünceyi kullanmıştır, 2. Re y e karşı olup mesalihi mürsele yöntemini kullanan İmam Malik in temsil ettiği Ehli Hadis in yönelimi, 3. Ehli Re y ile Ehli Hadis in yönelimini birleştiren ve Ehli Kıyas olarak bilinen Şafi nin ilkelerini belirlediği yönelim, Kelam alanında ise; 1. Kelamda Ehli Re yi: Mûtezile Ali Durusoy, Gazali de Mantık Biliminin Yeri ve Önemi, İslâm Araştırmaları Dergisi, Ankara 2000, C. 13, S s Durusoy, s Mûtezile İslâm tarihinde kelam ilmini kuranlar olarak bilinir ve nassa geçen itikâdî esasları ilk defa akli metot ile izah etmeye çalışan bir ekoldür. Bkz. Sarıkaya, s

64 2. Ehli Hadisi: Hanbeliler temsil etmektedir 3. Başlangıçta Mûtezile iken sonradan ayrılıp Şafi nin fıkıhta yaptığını el- İbâne an usuli d-diyâne adlı kitabında aynen kelama uygulayan ve kelamda ehli Kıyas olarak bilinen Ebul Hasan el-eşârî nin temsil ettiği yönelimdir. 4. Dördüncü eğilim ise her iki konuda sorunların çözümünü ne nassa ne de akla yalnızca Masum İmamın uhdesine bırakan Bâtınilerin yönelimidir. 122 İslâm düşünce tarihinde düşünsel gelişim fıkıh ekolleri çerçevesinde şekillenmiştir. IX. yüzyılları başlarında beş yüz kadar şahsi hukuk ekolünün ortaya çıktığından söz edilir. Bu ekollerin sayısı sürekli azalmış ve nihayet Ehl-i Sünnet camiasında dört fıkıh mezhep kabul edilmiştir. Bu dört mezhebin belirginleşmesi XIII. Yüzyıl sonlarına doğru olmuştur. Nitekim bu tarihte, Kahire de dört mezhebe mensup dört kadı tayin edilmiş ve diğer tüm mezhepler yok sayılmıştır. Yaşanan bu dört hukuk ekolü, Ebu Hanife (ö. 767), Malik (ö. 795), eş-şâfiî (ö. 820) ve Ahmet b. Hanbel e (ö. 855) ait ekollerdir ve onların adlarına nispet edilerek Hanefi Mezhebi, Maliki mezhebi, Şâfiî Mezhebi ve Hanbelî Mezhebi diye adlandırılmıştır. 123 Fıkıh mezhepleri bazı tarih kaynaklarında kelâmî hareketlere göre tasnif edilmiştir. Bu sınıflandırma Ehli Hadis/Gelenekçi ve Ehli Re y/akılcı şeklinde yapılmıştır. Ancak kaynaklarda bu tasnifler noktasında bir görüş birliği bulunmamaktadır. İbn Kuteybe, Ahmet b. Hanbel dışındaki tüm mezhep imamlarını akılcı hareket ile ilişkilendirir ve ashabı hadisten(gelenekçiler) söz ederken yalnızca bazı hadis uzmanlarını zikreder. Onuncu yüzyıl coğrafyacısı Muhammed b. Ahmed Makdisi, Evza i, ibn Münzir ve İshak b. Raheveyh in takipçileri gibi Ahmet b. 122 Durusoy, s Makdisi, s

65 Hanbel in takipçilerini de, sanki bir fıkıh mezhebine müntesip değillermiş gibi, ashabı hadis olarak niteler. Nitekim Mekdisi, fıkıh mezhepleri tanımlanmasını yalnızca Hanefiler, Malikiler, Şâfiîler ve Zahiriler için kullanır ve kitabın bir yerinde Şâfiîleri Hanefilerin aksine ashabı hadis olarak zikrederken bir başka yerde de Ahmet b. Hanbel in aksine eş Şafi ve Ebu Hanife den Ehli Re y olarak söz eder. Şehristani ise, Malik, eş-şâfiî, Ahmet b. Hanbel ve Davud b. Halef i ashabı hadis olarak tasnif eder ve ashabı Re y olarak yalnızca Ebu Hanife mezhebine yer verir. 124 Fıkıh İslâm ın özgün hareketinin en üst düzeyinde ifade edildiği alan olmuş ve bu özgünlüğün ifade edildiği diğer alanlar meşrutiyetini fıkıhtan almıştır. Ehli hadis mensupları da kendilerini bu alanda ifade etmek zorunda olmuştur. Fıkıh İslâm da hem meşrulaştırma hem de itidali sağlama aracı olmuştur. Çünkü hem otoriteye (hadis) hem de aklı temel almıştır. Pek çok hareket, fıkıh mezheplerinden birisiyle bütünleşerek meşrutiyetini temin etmeye çalışmıştır. Hanefi mezhebine nüfuz eden Mûtezilîler ve Şâfiî mezhebine nüfuz eden Eşârîler örnek olarak zikredilebilir. 125 Dört mezhepten ikisi olan, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerin gelişim tarihleriyle ilgili çok önemli iki nokta vardır. İmam Şâfiî nin önemi, hukuk alanında akıl ve otoriteyi bir araya getirmesi, Ahmet b. Hanbel in önemi ise Mihne karşısında direnmesi ve ayakta kalabilmesidir. Asıl mücadele ise, Ehli Hadis ile Ehli Kelam, yani gelenekçiler ile akılcı Mûtezililer arasında yaşanmıştır. Bunlar İmam Şâfiî döneminin iki muhalif grubudur. Akılcılar İmam Şâfiî den sonra da önemini kaybetmemişlerdir. Aksine siyasi alanda güçleri gittikçe artmıştır. Nitekim İmam Şâfiî nin vefat ettiği 820 yılında Mûtezile, Memun un halifeliğinde siyasi gücünün 124 Makdisi, s. 40, Makdisi, s

66 zirvesine ulaşmıştır. Bu dönem önemli tercüme hareketlerine şahit olmuş, Yunanca felsefe ve bilim kaynakları bu dönemde tercüme edilmiştir. Mûtezile nin başrolü oynadığı Mihne de yine bu döneme rastlar. Mihne sebebiyle Memun, Mutasım, Vasık ve Mütevekkil in hilafet yılları bir terör dönemi haline gelmiştir. Mihne Mütevekkil in halifeliğinin ikinci yılına kadar sona ermemiştir. Bu tarihten itibaren ise Mûtezile siyasi güç olma özelliğini kaybetmiş ve ehli hadis artık akılcı güçler üzerinde hâkimiyetini kurmuştu. Gelenekçi hareketin kahramanı Ahmet b. Hanbel olmuştur. Bu şahsiyetin direnişi Mûtezile hareketinin siyasi gücünü tüketmiş ve bir daha bu hareket güç sahibi olamamıştır. 126 G. Makdisi ye göre fıkıh mezhepleri coğrafi ekollerden şahsi ekollere dönüştüğü zaman, iki muhalif grup arasındaki mücadele daha da belirginleşmiştir. Çünkü şahıslara nispet edilen mezheplere dönüşüm, Ehli Hadisin Peygamber ve ashabını taklit etme yönündeki toparlayıcı çağrısını özünde barındırmıştır. Nasıl ki Peygamber takipçileri olan bir lider ise, her mezhep de bir lider, yani imam ve takipçilerinden oluşmuştur. Her biri kendi imamına sahip olan şahsi ekollerin çoğalması böyle gerçekleşmiştir. Yaşanan dört mezhepten ilk üçü, ilk Mihne olayınden önce doğmuştur. Şayet diğer çok sayıdaki mezhepler kaybolmuşsa, bunun nedeni imamlarının fıkıh bilgisi açısından yetersiz olmaları değil, Ehli Hadis kanadında, ezeli düşman olan Mûtezile ye karşı sağlam bir set oluşturabilmek amacıyla, safları sıkıştırma yönünde tabii bir gelişmenin yaşanmasıydı. 127 Fıkıh ekollerinin her birinin kendine özgü usullerinin olması düşünsel gelişim açısından önemli ve büyük bir zenginlik olmuştur. Ancak hicri dördüncü asırdan 126 Makdisi, s Makdisi, s

67 itibaren bu hareketin gerileme nedenini Hayrettin Karaman maddeler halinde şöyle açıklamaktadır: a. Siyasi za f, baskı ve ihtilaf. b. İçtihat kültür ve terbiyesinin değişip ve zayıflaması, c. Hazır hükümlerin çoğalması, d. Mezhepler etrafında meydana gelen kümeleşme ve taassup, e. Taassuba bağlı olarak, yeni müçtehitlere karşı gösterilen şiddetli reaksiyon, f. Kazâ müessesesinin muayyen mezheplerin inhisarı altına girmesi ve g. Medrese vakıfları ve tedris şartlarının muayyen mezheplere bağlanmasıdır. Bu nedenler sonucu içtihadın menedilmesi ve taklidin vücubu yaygınlık kazanmıştır Hayrettin Karaman, İslâm Hukukunda İctihad, DİB Yay., Ankara 1975, s

68 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM NİZÂMÜLMÜLK VE NİZÂMİYE MEDRESELERİ Önceki iki bölümde Nizâmiye Medreselerinin kuruluş döneminin siyasi, sosyo-kültürel, dinî ve eğitim hareketleri hakkında bilgi verilerek döneminin konjonktürel yapısına ışık tutmaya çalışıldı. Bu bölümde ise önce Nizâmiye Medreselerinin kurucusu olan Nizâmülmülk hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra da örnek olarak Bağdat Nizâmiye Medresesi detaylı bir şekilde incelenmiştir. Son olarak da diğer Nizâmiye Medreseleri ele alınmıştır. 1. Nizâmülmülk Dönemin önemli siyasi aktörü, Sultan Alparslan ve Melikşah a yaklaşık otuz yıl vezirlik yapan ve Nizâmiye Medreselerinin kurucusu olan Nizâmülmülk ün hayatı, ilmî kişiliği ve faaliyetleri hakkında burada bilgi verilmiştir. A. Hayatı Tam adı, Ebu Ali Hasan b. Ali b. İshak tır Nisan 1018 de Horasanının Tus şehrine bağlı Radkan Köyünde doğmuştur. Nizâmülmülk Selçuklu Sultanı Alparslan vezir tayin edildiğinde Abbasi halifesi Kâim Biemrillah tarafından, Kıvamüddevle-ve d-din, Razi Emiri l-müminin ve Nizâmülmülk lakapları verilmiştir. Ayrıca Tacü l-hazreteyn, Vezir-i Kebir, Hoca-i Büzürg ve Atabekü l- Cüyüş gibi lakaplarla da anılmıştır Seyyid Cevat Tabatabai, Nizâmülmülk, Behzad Yay., Tahran 1996, s Abdulkerim Özaydın, Nizâmülmülk DİA, İstanbul 2007, C. 33, s. 194.

69 Nizâmülmülk ün babası Ali b. İshak, Gazneliler in Tus amili ve Nukan kasabasının çiftçisiydi. Annesini daha bebekken kaybetmiştir. Eğitimiyle bizzat babası ilgilenmiştir. Nizâmülmülk Kur an ı ezberledikten sonra babası onu Şâfiî fıkhını öğrenmesi için yönlendirmiştir. İsfahan da Muhammed b. Ali b. Mihyezd ve Ebu Mansur Şücah b. Ali b. Şücah tan, Nişâbûr da Ebul Kasım Kuşeyri den, Bağdat ta Ebül-Hattab b. Batr ve Ebu Hamid el-ezheri den hadis okumuştur. 131 Ayrıca dönemin meşhur âlim, edip ve şairlerinin sohbet meclislerine ve derslerine katılıp inşa ve hitabet sanatında ileri seviyeye ulaşmıştır. 132 Nizâmülmülk babasıyla beraber Gaznelilerin Horasan valisi Ebül-Fazl Suri nin yanında görev almıştır. Dandanakan Savaşı ndan sonra babasıyla birlikte Tus tan Hüsrevcird e oradan da Gazne ye gitmiştir. Horasan tamamen Selçukluların eline geçince babasıyla birlikte Selçukluların hizmetine girmişlerdir. Nizâmülmülk bir süre Melik Alparslan ın veziri Ebu Ali Ahmet b. Şadan tarafından idare hizmetlerinde bulunmuş, daha sonra onunla geçinemeyip Çağrı Bey in yanına Merv e gitmiş ve kendisinden büyük ilgi ve yakınlık görmüştür. Çağrı Bey Nizâmülmülk ü oğlu Alparslan a takdim ederken onu bir baba gibi kabul etmesini istemiştir. 133 Bu olayın 1052 senesinde gerçekleştiği nakledilir ve Nizâmülmülk bu tarihten Alparslan ın saltanata geçişine (1063) kadarki sürede onun hizmetinde bulunmuştur. Fakat bu süreç ile ilgili hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. 134 Nizâmülmülk, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey in vefatı ile Alparslan ve kardeşi Süleyman Bey arasındaki taht mücadelesi sırasında isabetli görüş ve tedbirleriyle dikkatleri çekmiştir. Alparslan ın saltanat mücadelesinde önemli rol oynamış ve 131 Tabatabai, s Özaydın, C. 33, s Özaydın, C. 33, s Tabatabai, s

70 Alparslan sultan olunca 1063 yılında Selçuklu Devletine vezir tayin edilmiştir. Zamanın Abbasi halifesi Kâim Bi-Emrillah tarafından Nizâmülmülk unvanı verilmiş ve bu ünvanıyla tanınmıştır. Nizâmülmülk, vezir olduğu 1063 ten, şehit edildiği 1092 yılına kadar aralıksız yirmi dokuz sene Büyük Selçuklu Devletine, tam bir dirayet ve adaletle hizmet etmiştir. Vazifeli olduğu için katılamadığı Malazgirt Meydan Muharebesi hariç, bütün Selçuklu fütuhatında bulunmuştur. Bu savaşların kazanılmasında ve Kutalmış isyanının bastırılmasında önemli rol oynamıştır. Sultan Alparslan ın vefatıyla veliaht Melikşah ın tahta geçmesini sağlayıp, nizam ve asayişin korunmasında önemli adımlar atmıştır. Sultan Melikşah a muhalefet eden veya başkaldıran Selçuklu prenslerinin itaat altına alınmasında büyük hizmeti geçmiştir. 135 Sultan Melikşah tahta geçtikten sonra Nizâmülmülk e devlet idaresinde çok büyük ve geniş yetkiler vermiştir. İbn Esir in naklettiğine göre, Sultan, büyük küçük bütün devlet işlerini sana havale ettim, sen babasın, dedi ve kendisini destekleyeceğini ant içti. Ayrıca Nizâmülmülk ün mevcut iktâlarına zam yaptı. Bunlar arasında Nizâmülmülk ün mensup olduğu Tus şehri de vardı. Ona hil at giydirdi ve Atabeg (el-emiru l vâlid) gibi bazı lakaplar verdi. Nizâmülmülk bu görevinde ehliyet ve cesaretini, iyi ahlak ve yönetimini ortaya koyan güzel davranışlarda bulundu ki bunlar meşhurdur. 136 Nizâmülmülk ün uzun vezirliği sırasında devlet yönetimine tam anlamıyla hâkim olmasından rahatsız olan bazı devlet adamları, idari tasarruflarını, evlat ve kölelerini önemli mevkilere geçirmelerini bahane ederek onu sultana şikâyet etmişler. Sultan Melikşah bu şikâyetler üzerine Nizâmülmülk ü huzuruna çağırıp 135 Özaydın, C. 33, s İbn Esir, C. 10, s

71 dinlemiştir. Her defasında onu haklı bularak yetkilerini arttırmış ve şikâyetçileri de ağır cezalara çarptırmıştır. Oğlu Mahmut u veliaht tayin ettirmek isteyen ve bu hususta Nizâmülmülk ü yegâne engel gören Terken Hatun da Nizâmülmülk ü gözden düşürmek için Sultanı etkilemeye çalışmıştır. 137 Selçuklu devletinde otuz sene vezirlik yapan Nizâmülmülk bu süre içinde Sultandan sonra tek söz sahibi kişi olmuştur. Bu konumu onun büyük güç sahibi olmasına sebep olduğu gibi düşmanlarının çoğalmasına da sebep olmuştur. Bu düşmanlarının arasında kudretini çekemeyen kendi damadı Seyyidü r-rü esâ Ebu l Mehasin da vardı. Sultan Melikşah ın nedimi olan Ebu Mehasin, Sultan Melikşah a Nizâmülmülk ün devletin malını yediğini şikâyet etmiş, bunu duyan vezir büyük bir şölen düzenleyerek Sultan ı davet etmiştir. Sultan bu davete katıldığında vezir Ben sana, babana ve dedene hizmet ettim. Bu bakımdan benim hizmet hakkım vardır. Bana ulaşan haberlere göre, malının onda birini aldığım söyleniyor. Malını aldığım doğrudur. Fakat aldığım bu malları senin için topladığım şu kölelere, aynı şekilde sadakalara, bağışlara ve vakıflara harcıyorum ki, senin için bunlardan daha önemli bir hatıra, daha büyük bir şükür ve sevap olamaz. İşte mallarım ve sahip olduğum her şey gözlerinin önündedir. İstersen bunların hepsini al, bana bir hırka ve zaviye yeter. demiştir. Bunlar üzerine duygulanan Sultan Melikşah, Ebu Mehasin in gözlerine mil çekerek Sav kalesine gönderilmesini emretmiştir. 138 Yine bir başka olay, Nizâmülmülk ün muhalifleri onun evlatlarının ve adamlarının devlet içinde devlet haline geldiklerini, halkın bunlardan rahatsız olduğunu bildirip Melikşah ile Nizâmülmülk ün arasını açmaya çalışmışlardır. 137 Mir Muhammed b. Said Burhaneddin Havendşah, Tarih-i Ravzatü s-safa, Peruz Yay., Tahran s Öngül, s

72 Bunun üzerine Sultan Melikşah, Nizâmülmülk e haber göndererek yetkilerini aştığını ve hükümdarlıkta ortağı haline geldiğini bildirip kendisini vezirlikten azletmekle tehdit etmiştir. O güne kadar bilgece sözlerle Sultan Melikşah ı sakinleştiren Nizâmülmülk bu defa sert bir üslupla, yaptığı iyilikleri ve idari hizmetleri Sultan a hatırlatıp kendisini vezirlikten azlettiği takdirde tacının ve devletinin yok olacağını söylemiştir. Sultan Melikşah bu gerginliğe rağmen Nizâmülmülk ü görevinden almamıştır. 139 Bunların yanında en büyük düşman ise Bâtıniler idi. Vezir Nizâmülmülk Bâtınileri toplum ve devlet için zararlı gördüğü için siyasi ve ilmî faaliyetleriyle onlara darbe vurmuş, bu nedenle Hasan Sabbah ın baş düşmanı haline gelmiştir. Bu olaylardan sonra Sultan Melikşah, Nizâmülmülk, Terken Hatun, Tacülmülk ve diğer devlet adamlarıyla birlikte İsfahan dan Bağdat a hareket etmiştir. Nihavend yakınlarında Sıhne adlı köyde konakladıkları sırada Nizâmülmülk Ebu Tahir-i Errani isimli bir Bâtıni fedaisi tarafından öldürülmüştür. Nizâmülmülk ün öldürülmesi halkı ve askerleri galeyana getirmiş, bunun üzerine Sultan Melikşah ordugâhları dolaşarak askerleri sakinleştirmeye çalışmıştır. Cenazesi İsfahan a götürülüp orada defnedilmiştir. Katili bu cinayete azmettirenler arasında Sultan Melikşah ın, Terken Hatun un ve Hasan Sabbah ın bulunduğu rivayet edilir. Ancak bazı kaynaklar Sultan Melikşah ın Nizâmülmülk ün ölümünden dolayı büyük üzüntü duyduğu ve yemin ederek olayla ilgili olmadığını belirttiği kaydedilmiştir. Nizâmülmülk ün ölümünden otuz beş gün sonra Sultan Melikşah vefat etmiş ve Nizâmülmülk ün, kendisinin vezirlikten uzaklaştırılmasıyla taç ve tahtının yok olacağına dair sözleri bir keramet olarak yorumlanmıştır. Nizâmülmülk ün çocuklarından Fahrülmülk, İmadülmülk, Müeyyidülmülk, İzzülmülk, ve Ziyaülmülk 139 Hinduşah Nahcivani, Tecaribü s-selef, teshih Abbas İkbal, Kitaphane-i Tahuri, Tahran 1978, s

73 ile torunlarından bir kısmı Büyük Selçuklulara ve Abbasilere vezir olmuş, diğerleri de önemli devlet makamlarına getirilmiştir. 140 B. İlmî Kişiliği Nizâmülmülk âdil âlim fâzıl dirayetli basiret sahibi kadirşinas ve güven kazanmış bir şahsiyet olarak tarihe geçmiştir. Devlet işlerinde kararlı yenilikçi ve farklı unsurlara karşı hoşgörülü tavrı ile bilinmiştir. İlim, âlim, şair ve ediplere önem verdiği, önemsediği, sevdiği ve hürmet gösterdiği için makamı ve meclisi ilim ve sanat adamlarının toplandığı yer olmuştur. Onun meclisinde Ebul Kasım el-kuşeyri, Ebu İshâk Şirâzî, İmâmü l-harameyn ve bunun gibi âlimler bulunuyordu. Kişilerde görülen kabiliyet ve fazilete göre hak ettikleri makamı vermesi onun çok önemli bir vasfı olmuştur. Pek çok kitap ona ithaf olarak yazılmıştır. 141 Ordugâhta, Nizâmülmülk ün meclisini her mezhepten âlimler oluşturmaktaydi. Münazaralarda, Nizâmülmülk ün her ne kadar Şâfiîlerin kazanmasını içten istese de oluşturduğu ortamla taassup ve şiddete mani oluyordu. Taassuba karşı hassasiyeti olan Nizâmülmülk, örneğin Ebu İshak Şirâzî nin Hanbelîlerle ilgili şikayet mektubu üzerine cevabı İnsanların mezhebini değiştirmek mümkün değildir. şeklinde olmuş ve onları dostluğa davet etmiştir. Yine Herat ta çıkan fitne olayları üzerine Şeyh Hoca Abdullah Ansari yi sürgüne göndermiş fakat daha sonra ordugâha davet ederek vaaz vermesini isteyerek gönlünü almıştır. 142 Nizâmülmülk ün kaleme aldığı en önemli eseri Siyasetnâme veya Siyeru l-müluk tur. Sultan Melikşah saltanatının son dönemlerinde Nizâmülmülk 140 Geniş bilgi için bkz. Tabatabai, s. 33; Özaydın, C. 33, s Sübki, C. 3, s Zerinkob, s

74 dâhil diğer önde gelen devlet adamlarından ve bazı ilim adamlarından ülkesinin durumu hakkındaki düşüncelerini daha önceki sultanlar tarafından takip edilen ve kendisinin de uygulayabileceği kaidelerin tespitini istemiştir. Bunun üzerine yazılan kitaplar arasından Sultan Melikşah, Nizâmülmülk ün eserini beğenmiş ve neşretmiştir. 143 Nizâmülmülk ün Farsça kaleme aldığı ve daha sonra birçok dile tercüme edilen eseri Siyasetnâme, dönemin sultanı Melikşah'a, devletin ileri gelenlerine ve bu vazifeleri üstlenecek kişilere kılavuz mahiyetinde tavsiyelerde bulunmakta ve yol göstermektedir. Bu kitapta devleti daha âdil ve güçlü bir şekilde nasıl yönetileceğine dâir cevaplar verilmektedir. C. Faaliyetleri Nizâmülmülk, devletin bir 'müessese' hâline gelmesinde büyük payı olan bir siyaset ve devlet adamı olmuştur. Vezâret döneminde adalet daha çok önem arz etmiştir ve Selçuklu imparatorluğunda adalet hüküm ferma olmuştur. Mazlumun hakkı koruma altına alınmıştır. 144 Nizâmülmülk ün meşhur Mülk küfürle ayakta kalır, ama zulümle ayakta kalmaz 145 sözü adalete verdiği önem ve mezhep üstü bir anlayışla adalete yaklaşımını göstermektedir. Adaleti, idari kabiliyeti, cömertliği, bilgeliği ve güzel ahlakıyla tanınan Nizâmülmülk halkın hukukuna özen gösterir, insanların zulüm ve haksızlığa uğramaması için çalışırdı. Devlet kapısının şikâyetçilere daima açık olmasını isterdi. 143 Nizâmülmülk, s Ahmet Mahvez Dadresi der Ahd-i Selçukiyan ve Harezmşahiyan, Berresi-ai Tarihi, Stad-i Büzürgi Artıştaran Neşriat, Tahran 1976, S. 2, s Nizâmülmülk, s

75 Âlimlere ve sufilere saygı gösterir, onları ayakta karşılar ve sohbet meclislerine katılmaktan zevk alırdı. Önceki vezir Kündüri nin aksine mezhep çatışmalarını ortadan kaldırmak amacıyla Eşârîleri ve Şâfiîleri takip siyasetine son vererek bu politika yüzünden ülkelerini terk eden Ebul-Kasım el-kuşeyri ve İmâmü l-harameyn el-cüveyni gibi âlimlerin ülkelerine dönmelerini sağlamıştır. Nizâmülmülk başta Hasan Sabbah olmak üzere Bâtınilerle askeri, siyasi ve ilmî yollarla mücadele etmiş ve bundan dolayı Bâtınilerce baş düşman ilan edilmiştir. 146 Bâtıniliğe karşı her alanda büyük mücadeleler vermiş, nihayetinde kendisi Bâtınilerin terörüne hedef olmuştur. Hamadani ye göre Nizâmülmülk Hasan Sabbah ın fedaileri tarafından öldürülen ilk şahıs olmuştur. 147 Birçok mescit, cami, hastane, medrese ve vakıflar yaptıran Büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk devletin idari, adlî, askerî, mali, sosyal ve kültürel sahada pek çok yenilikler ve değişiklikler getirmiş, sarayı, merkezî hükümet teşkilâtını, İslâm esaslarına dayalı mahkemeleri, toprak sistemini sağlam esaslar üzerine yeniden düzenlemiştir. Gerçekleştirdiği yenilikler sonraki devletlerce taklit edilerek ya da geliştirilerek devam ettirilmiştir. Nizâmülmülk iktâ sistemini geliştirmiş ve daha düzenli bir yapıya kavuşturmuştur. Askeri iktâ sistemi onun gayretiyle Büyük Selçuklularda ilk defa 1073 te uygulanmaya başlanmış ve 1087 den itibaren ülkenin her tarafında yaygınlaşmıştır. Tarım topraklarını iktâ bölgelerine ayırarak gelirlerine askerlere tahsis etmesi ülkenin refah düzeyinin yükselmesini sağlamıştır. Sultan Alparslan ve Melikşah zamanında birçok savaşta önemli rol oynayan Nizâmülmülk orduya çok 146 Özaydın, C. 33, s Reşid-üd-Din b. Fadlullah Hamadani, Camiü t Tevarih, Büngah Tercüme ve Naşr-ı Kitap, Tahran 1977, s

76 önem vermiş, Büyük Selçuklu ordusunu yalnız o devrin değil, Ortaçağ ın en güçlü ordusu haline getirmiştir. Samani ve Gazneli devlet teşkilatını esas alarak Büyük Selçukluların merkez (divân) ve saray teşkilatını tesis etmiş ve İslâm geleneklerine uygun biçimde mahkemeler kurmuştur. Büyük Selçuklularla Abbasiler arasındaki münasebetlerin olumlu bir seyir takip etmesinde önemli rol oynayan Nizâmülmülk, Melikşah döneminde devletin gücü zirvesinde ulaşmıştır. 148 Nizâmülmülk Vezâreti döneminde eğitim alanında yeni bir çığır açmıştır. Düzenli bir eğitim sistemini yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Bunun için Bağdat, Belh, Nişâbûr, Herat, İsfehan, Basra ve Musul gibi çeşitli şehirlerde, yükseköğretim statüsünde kendi unvanı ile anılan Nizâmiye Medreselerini kurmuştur. 2. Nizâmiye Medreseleri Nizâmülmülk, Büyük Selçuklu Devletinin sınırları içerisinde pek çok medrese kurmuştur. Kurulan medreselerinin en meşhuru Bağdat Nizâmiye Medresesidir. Fakat ilk kurulan Nizâmiye Medresesi değildir. İlk Nizâmiye Medresesinin kuruluşu hakkında kaynaklar Nişâbûr Nizâmiye Medresesini göstermektedir. 149 Nizâmiye Medreselerinin sayısıyla ilgili kaynaklarda kesin bir sayı bulunmamakla birlikte Tacüddin Sübki, Bağdat, Nişâbûr, Belh, İsfahan, Basra, Merv, Âmul, Musul ve Herat olmak üzere dokuz medresenin ismini zikretmekle birlikte Nizâmülmülk ün Selçuklu devletinin sınırları içinde bulunan Irak şehirlerinden 148 Özaydın, C. 33, s Zekeriya Kazvini, Âsarü l Bilad ve Ahbaru l İbad, Beyraut 1960, s. 412; M. Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu: Alparslan ve Zamanı, TTK Yay., Ankara 2001, C. 3, s

77 Horasan şehirlerine kadar bütün şehirlerde medreseler kurduğu nakleder. 150 Kesai nin Zebdetü t-tevarih ten naklettiğine göre Nizâmülmülk ün desturuyla İslâm şehirlerinde bir yıl içerisinde yetmiş medrese kurulmuştur. 151 Bu bilgilerden anlaşıldığı üzere medrese inşa faaliyeti sadece yüksek öğretim statüsündeki medreselerle sınırlı kalmamıştır. Yükseköğretim statüsünde olan Nizâmiye Medreselerinin dışında kurulan medreseler/okullar, ilköğretim okulları olduğu ihtimalden uzak değildir. Sübki nin zikrettiği dokuz medrese ise üçü Irak, üçü İran, ikisi Afganistan ve biri de Türkmenistan ın günümüz sınırları içerisinde yer almıştır. Kesai, Sübki nin zikrettiği dokuz medreseye ilave olarak, Rey, Zahar, Hargird(Havaf) ve Cezire til- İbn Ömer olmak üzere on üç medreseyi zikretmiştir. Burada Nizâmiye Medreseleri arasıdan en meşhuru olan Bağdat Nizâmiye Medresesi hakkında daha detaylı bilgi verilmiştir. Nizâmiye Medreselerinin Nizâmülmülk adıyla anılması ile ilgili eski kaynaklarda hemen hemen çoğunda Nizâmülmülk ün bu medreseleri inşa ettiği üzerine durulmuştur. 152 Ancak Selçuklu devleti veziri olan Nizâmülmülk, Köymen e göre devletin bir memurudur. Ne yaparsa hükümdarın adıyla yapmıştır. Medreselerin kurulmasında devlet bütçesinden harcamıştır. Dolayısıyla medreselerin Nizâmülmülk ün adıyla anılması bu kurumların devlet müesseseleri olmadığını göstermemektedir Sübki, C. 3, s Kesai, s Bkz. İbnü l Cevzi, C. 9, s. 66; Sübki, C. 3, s Köymen, C. 3, s

78 Kırpık, konuyla ilgili, medresenin ön yüzündeki kitabaya Nizâmülmülk ün adının yazılmasından bu medreseler Nizâmülmülk adına ün kazandığını belirtmektedir. 154 A. Kurulan İlk Nizâmiye Medresesi: Nişâbûr Nizâmiye Medresesi İlk Nizâmiye Medresesi sayılan Nişâbûr Nizâmiye Medresesi hakkında kaynaklarda sınırlı bilgiler bulunmaktadır. Bu medresenin kuruluş tarihi hakkında kesin bilgi bulunmamakla birlikte, Bağdat Nizâmiye Medresesinin kuruluşundan birkaç yıl önce Alparslan döneminde inşa edildiği kaynaklarda geçmektedir. 155 Nakledilen kaynaklara göre: Sultan Alparslan, Nişâbûr da iken bir gün caminin önünden geçerken caminin önünde görmeye alışık olmadığı eski elbiseler içinde bir takım insanlar görür. Bu insanlar Sultan a tazim etmedikleri gibi ondan bir şeyler de istemezler. Gördüğü bu manzaralar karşısında şaşıran Alparslan, yanında bulunan veziri Nizâmülmülk e bu insanların kim olduklarını sorar. Nizâmülmülk de Sultana cevaben: Bunlar dünyaya meyletmeyen dünyevi zevklerden hoşlanmayan, fakirlikleriyle iftihar eden ilim yolcuları fakihler olduğunu söyler. Fakihlerin bu hali Sultan ın hoşuna gider. Sultanın kalbinin yumuşadığını gören Nizâmülmülk sözüne devam eder; eğer izin verirseniz onlara kalacak bir yer inşa edip, rızıklarını temin edeyim, onlar da ilim tahsiliyle ve Sultan ın devletine dua ile uğraşsınlar, der. Sultan da buna izin verir. Alparslan dan gerekli izni alan Nizâmülmülk Sultan ın malından 154 Güray Kırpık, Nizâmiye Medreseleri, Ortaçağın Yükseköğretim Kurumu, Anıl Matbaa ve Ciltevi, Ankara 2009, s Bkz. Koreş Gavhariyan Müdüriyet-i Amuziş der Medaris-i İslâmî ba Tekiye ber Namuna-i Medaris-i Nizâmiye Fasıl Name-i Danişga-i İslâmî, Danişga-İslâmî Yay., Tahran 2006, s. 59; Özaydın, C. 33, s

79 bir kısmını harcayarak ülkenin her tarafını medreselerle donattı. Bu güzel sünneti ilk işleyen kişi Nizâmülmülk tür. 156 Bu alıntıdan anlaşıldığı üzere Nizâmülmülk ün ilk açtığı medrese Nişâbûr Nizâmiye Medresesidir. Ancak daha sonra İslâm başkenti olan Bağdat ta kurulan Bağdat Nizâmiye Medresesi ise en meşhuru ve en donanımlısıdır. Nizâmülmülk Nişâbûr Nizâmiye Medresesini İmâmü l-harameyn el-cüveyni için yaptırmış ve Cüveyni hayatının sonuna kadar burada ders vermiştir. Ders meclislerinde yaklaşık üçyüz öğrenci katılmaktaydı. Bu medresenin meşhur öğrencileri arasında İmâm Gazali ve Anveri Abyurdi gibi şahıslar görülmektedir. 157 Nizâmiye Medreseleri arasında Nişâbûr Nizâmiye Medresesi nitelik ve nicelik bakımından Bağdat Nizâmiye Medresesinden sonra ikinci sırada yer almaktadır. 158 Cüveyni için kurulan Nişâbûr Nizâmiye Medresesinin eğitim anlayışını ve felsefesini anlamak ve ışık tutmak için baş müderrisi olan Cüveyni hakkında bilgi vermek gerekir. Künyesi, Ebü'l-Meâlî Rüknüd-Dîn Abdülmelik b. Abdillah b. Yûsuf el- Cüveynî et-tâîen-nişâbûri (ö. 1085)dir. Eşârî kelâmcısı ve Şafiî fakihi olan Cüveyni Şubat 1028 tarihinde Nişâbûr civarındaki Ezâzvâr (veya Büştenikân) köyünde doğdu. 159 Lakabı ise Ziya ed-din dir, fakat daha çok İmâmü l-harameyn adıyla tanınır. 160 Cüveyni, ilk olarak Nişâbûr'un ünlü müderrislerinden olan babası Ebu 156 Kazvini, s. 412; M. A. Köymen, C.3, s Edit: Gulam Hüseyin Muhasib, Dairetü-l Maarif-i Farisi, C. 2, İntişarat-ı Franklin, Tahran 1977, s Gavhariyan, s ed-dib, s Mehmet Dağ, İmam el-harameyn el-cüveyni nin Âlem ve Allah Görüşü, (Yayınlanmamış doçentlik tezi), AÜİF, Ankara 1976, s

80 Muhammed Abdillah b. Yusuf ten ders aldı. "Şeyhü'l-Hicâz" diye tanınan amcası Ali b. Yûsuf un da bir süre öğrencisi olmuştur. Daha öğrenciliğinin ilk yıllarında hocalarıyla ilmî konularda tartışarak dikkatleri üzerine çekmiştir. Babası vefat edince henüz yirmi yaşını doldurmamış ve tahsilini tamamlamamış bir genç olmasına rağmen babasının yerine müderrislikle görevlendirilmiştir. Cüveyni bir taraftan öğrenimine devam ederek aynı zamanda bölgenin ünlü âlimlerinden dersler almıştır. Ebû Abdullah el-habbâz den kıraat, Ali b. Faddâl el-mücâşirden Arap edebiyatı, Ahmed b. Hüseyin el-beyhaki'den fıkıh, Ebü'l-Kasım el-iskâf tan usul-i fıkıh, Abdurrahman b. Hasan b. Aliyyek ile Ebu Nuaym el-isfahâni den hadis ilimlerini öğrenmiştir. Birçok âlimle münazaralarda bulunarak Ehl-i Sünnet inancını savunmuş ve bu mezhebin Nişâbûr çevresinde güçlenmesini sağlamıştır. Bu durum "Mihnetü'l- Eşâire" diye bilinen hadise ortaya çıkıncaya kadar sürmüştür. Mûtezili görüşleri savunan ve Eşârîliğin güçlenmesinden rahatsız olan devrin Büyük Selçuklu veziri Amidülmülk Kündüri, bid'atçılara minberlerden lanet okunması için Tuğrul Bey'den ferman çıkarttıktan sonra bunu Eşârî âlimlerinin aleyhinde kullanmış ve onların vaaz verme, ders okutma faaliyetlerini yasaklamıştır; bir kısmının da hapsedilmesine karar vermiştir. Bu gelişmeler üzerine Cüveyni, aralarında Beyhaki ve Abdülkerim el- Kuşeyri gibi meşhur kişilerin de bulunduğu bir grup âlimle birlikte Nişâbûr'dan ayrılarak Bağdat'a gitmiştir. Bölgenin ileri gelen âlimleriyle tanışıp ilmî sohbetlerde bulunmuştur. Daha sonra Hicaz'a geçip (1058) dört yıl kadar Mekke ve Medine'de kalmıştır. Bu arada ders okutmaktan geri kalmayan Cüveyni'nin şöhreti bu bölgede de yayılmıştır. 161 Tuğrul Bey'in vefatından sonra Selçuklu sultanı olan Alparslan'ın Kündüri yi 161 ed-dib, C. 8, s

81 azledip yerine Nizâmülmülk'ü getirmesinden sonra Nizâmülmülk Cüveyni yi Nişâbûr'a davet edip (1063) kendisi için yaptırılan Nizâmiye Medresesi müderrisliğine tayin etmiştir. 162 Ayrıca vakfın idaresi de ona verilmiştir. Burada vefatına kadar yirmi iki yıl hocalık kürsüsünde kalmıştır. İlmî otoritesini kabul ettirdiği ve İmâmü'l-Harameyn" unvanını taşıdığı yıllarda bile mütehassıs olarak gördüğü âlimlere öğrencilik yapmaktan çekinmemiştir. Hayatının son yıllarında tasavvufa karşı ilgi duymuş ve riyazetle meşgul olmuştur. Ağustos 1085 tarihinde Nişâbûr civarındaki Büş-tenikân köyünde vefat eden Cüveyni, kendi evine defnedilmiştir. Ölümünden birkaç yıl sonra cesedinin Hüseyin Kabristanına nakledilerek babasının yanına defnedildiği söylenir. 163 Sürdürdüğü öğretim faaliyetine gencinden yaşlısına, cahilinden âlimine kadar pek çok kişi katılarak ilminden faydalanmıştır. Her gün 300'ü aşkın kişinin derslerine devam ettiği nakledilir. Yetiştirdiği meşhur öğrenciler arasında Gazali, Kiyâ-hirâsi, Ali b. Muhammed et-taberi. Abdülgâfir el-fârisî gibi isimler yer alır. 164 Cüveyni nin ilmî şahsiyetinde kelâmcılık ağır basar. Bu alanda kendisini yetiştirerek geniş bir kültüre sahip olmuş, sadece Bâkıllâni ye ait varak hacminde olduğu rivayet edilen eserleri âdeta ezberlercesine okumuştur. İtikadî problemlerin çoğunda Eşârî çizgisini takip etmekle beraber bazı konularda ondan ayrılmış, özellikle ilâhî sıfatların yorumu, âlemin hâdis oluşunun ispatı ve Allahâlem İlişkisi gibi önemli konularda farklı görüşler ortaya koymuştur. Cüveyni, Bâkıllâni nin benimsediği "delilin yanlışlığı iddianın yanlışlığını gösterir" prensibini reddetmiş, sınırlı da olsa kelâm ilminin kapılarını felsefeye açmış, ahval nazariyesine 162 Hüseyin Alyari Nizâmiye der Ahd-i Nizâmülmülk, Fasıl Name-i Danişkade-i Edebiyat ve Ulumi İnsani, Danişkade-i Edebiyat ve Ulum-i İnsani Yay., Tebriz 1995, S , s ed-dib, C. 8, s Alyari, s

82 meyletmiş, tabiat kanunlarında determinizm bulunmadığını söylemiş ve kelâm İlminde Gazzâli ile birlikte müteahhirin devrinin başlamasına zemin hazırlamıştır. 165 Cüveynî'nin büyük bir kısmı kelâm, fıkıh, usûl-i fıkıh, bir kısmı da tefsir, ahlâk, hadis İlimlerine dair olan ve sayılan otuzu aşan eserlerinin belli başlıları şunlardır: 166 A) Kelâm. 1. eş-şâmil fî usûli'd-dîn: Kelâma dair en hacimli eseridir. 2. el-irşâd ilâ kavâtı'i'l-edille-ti fî usûli'l-i'tikâd. 3. el-akidetü'n-nizâmiyiye: En son eserlerinden olup Selçuklu Veziri Nizâmülmülk'e ithaf edilmiştir. 4. Lüma u'l-edille fî kavâ'idi Ehli's-sünne: Akaide dair muhtasar bir eserdir. İlk defa Fevkıyye Hüseyin Mahmûd tarafından neşredilmiş (Kahire 1385/ 1965), daha sonra da Michel Allard tarafından Fransızcaya tercüme edilerek yayımlanmıştır. 5. Şifâ'ü'l-ğalîl fî beyânı mâ vaka a fi't-tevrât ve'l-incîl mine't-tahrif ve'ttebdîl: Tevrat ve İncil'in yahudi ve hıristiyanlarca tahrif edildiğini ispat etmeye çalışan kitap Michel Allard tarafından Fransızcaya çevrilerek neşredilmiştir. 6. Mesâ ilü'l-imâm: Abdülhak es-sıkıllî nin Cüveyni ye sorduğu itikada dair soruları ve bunlara verilen cevapları ihtiva eden risâledir. 7. Risale fî zikri hâli'ş-şeyh Ebî Alî İbn Sînâ. B) Fıkıh ve Usûl-i Fıkıh. 1. Nihâyetü'l-Matlab fî Dirâyeti'l-Mezheb: Cüveyni nin "hayatımın meyvesi" 165 ed-dib, C. 8, s Geniş bilgi için bkz: Dağ, s. 8-16; ed-dib, C. 8, s

83 diye nitelendirdiği eser Şafiî fıkhına dair önemli kaynaklardan biridir. Eseri ilk olarak Cüveynî'nin kendisi, daha sonra da İzzeddin İbn Abdüsselâm ve İbn Ebû Asrûn ihtisar etmişlerdir. 2. el-gıyâşî (Gıyâşü'l-ümem fî iltiyâşi'z-zulem): İslâm Anayasa hukukuyla ilgili konuları inceleyen eseridir. 3. el-burhân fî usûli'l-fıkh. 4. el-varakât fî usûli'1-fıkh. muhtasarıdır. 5. et-telhîş (Telhîşu't-Takrîb): Bâkıllânînin fıkıh usulüne dair eserinin 6. el-kâfiye fi l-cedel: Cedel ve hilaf ilmine dair bir eserdir. Hanefîyye. 7. ed-dürretü'1-mudıyye fîmâ vaka'a fîhi'1-hilâf beyne'ş-şâfi'iyye ve'l- 8. Müğîşü'l-halk fî-ihtiyari'l-ehak: Müellifin Şâfıî mezhebini diğer mezheplere tercihini konu edinen bir eserdir. Cüveynî ye atfedilen diğer bazı eserler ise şunlardır: Medârikü'l-'ukûl, Fî İsbâti kerâmâti'l-evliya, Fi't-Tekfîr, el-esâlîb fil-hilaf, Ğunyetü'l-müsterşidîn, et- Tuhfe fî usûli'1-fıkh, et-tebsıra fi'1-vesvese, Şerhu Lübâbi'l-fıkh li'l-mehâmilî, el- Erba ûn, Tefsîrü'1-Kur'ân, Dîvânü hutab ve mevâ'iz, el-'umed, el-furûk ed-dib, C. 8, s

84 B. Bağdat Nizâmiye Medresesi Bağdat Nizâmiye Medresesi diğer Nizâmiye Medreseleri arasında en ünlü eğitim kurumu olarak İslâm eğitim tarihinde ismini yazdırmıştır. Bu çalışmada Bağdat Nizâmiye Medresesi, diğer Nizâmiye Medreseleri arasından en tanınmış olmasından ve diğerlerine nazaran az da olsa hakkında bilgi bulunabilen bir medrese olarak örnek seçilip daha detaylı bir şekilde burada ele alınmıştır. a. Kuruluşu Bağdat Nizâmiye Medresesi Selçuklu veziri olan Nizâmülmülk ün emri ile medresenin temeli 1065 yılında Bağdat ta atılmıştır. Ebu Said Ahmet Nişâbûri, Nizâmülmülk tarafından Nizâmiye Medresesinin arazisinin satın alınması ve inşası ile görevlendirilmiştir. Nizâmiye Medresesinin inşası iki sene içinde tamamlanmış, maliyeti ise kaynaklara göre dinar olmuştur. 168 Bağdat Nizâmiye Medresesi Bağdat ın Rusafe bölgesinde, Dicle nin Doğu yakınındaki Suku s-selase nin ortasında inşâ edilmiştir. Önünde şehrin genel meydanı uzanır. Çevresinde Nizâmülmülk ün Bağdat a uğradığı zaman kendisinin ve ailesinin oturmasında kullanılmak üzere bir saray inşa etmiştir. Yakınında ise Gazali nin meşhur Ebu Sa d tekkesi bulunuyordu. 169 Dicle nehri kenarında inşa edilen Nizâmiye Medresesinin etrafında da vakfına bağlı dükkânlar ve pazarlar inşa edilmiştir. Nizâmiye Medresesi fiziki yapısı bakımından döneminin en güzel ve benzersiz yapısına sahipti. Nitekim İbn Cübeyr 168 İbn Esir, C. 10, s M. Asad Talas, Nizamiye Medresesi ve İslâm da Eğitim-Öğretim, Çev: Sadık Cihan, Etüt Yay., Samsun 2000, s

85 ve İbn Batuta Nizâmiye Medresesini ziyaret ederek Bağdat Nizâmiye Medresesinin göz kamaştırıcı güzelliğinden bahsetmişlerdir. 170 Nizâmiye Medresesinin açılışı 22 Eylül 1067 tarihinde yapılmıştır. Açılış törenini Selçuklu imparatorluğunun Bağdat sivil valisi Ebu Said Kaşi idare etmiştir. 171 Ebu Said Kaşi çeşitli tabakalardan halkı davet etmiştir. Halife veziri hariç Bağdat ın bütün ileri gelenleri ve Bağdat halkı törene katılmıştı. Nizâmülmülk ise adına inşa ettirdiği bu medreseye Şâfiî âlimi Ebu İshak Şirâzî yi atamak istemiş, bu istek Ebu İshak Şirâzî tarafından da kabul edilmiştir. Ancak açılış töreninde ilk dersini vermek üzere Ebu ishak Şirâzî beklenirken ortadan kaybolmuş, tüm aramalara rağmen izine rastlanmamıştır. 172 İbn Esir bu olayı şöyle nakletmektedir: ve burada Şeyh Ebu İshak eş-şirâzî nin ders vermesi kararlaştırıldı. Bütün ahali dersi dinlemek üzere toplandı ve Şeyh in gelmesini beklediler; fakat Şeyh gecikti ve gelmeyince arandıysa da bulunamadı. Şeyh Ebu İshak ın gelmemesinin sebebi şu idi: bir çocuk Şeyh in yanına gelip ona sen zorla alınmış, gasp edilmiş bir yerde nasıl ders verirsin? demiş, bunun üzerine de Şeyh burada ders vermekten vazgeçmişti. Vakit ilerleyip halk onun gelmesinden ümit kesince, Şeyh Ebu Mansur b. Yusuf, Ebu Nasr b. Es-Sabbağ ı tavsiye ederek: bu topluluğun bir müderrisin dersini dinlemeden buradan dağılması doğru değildir, dedi. Bağdat ta vezirden başka medresenin açılışına gelmeyen kalmamıştı. Bunun üzerine Ebu Nasr ders vermeye başladı. 173 Ebu İshak Şirâzî ye yönelen sorunun hikâyesi ise şöyledir: Nizâmülmülk medresenin inşası için Bağdat taki vekillerine bu işlere memur ettiği Ebu Sait Sufi ye 170 İbn Cübeyr, Sefernâme-i İbn Cübeyr, Çev: Perviz Atabeki, Astan-ı Kuds yay., Meşhed 1991, s. 279; Ebu Abdullah Şemseddin Muhammed b. Abdullah İbn Batuta, Sefername-i İbn Batuta, Çev: Muhammed Ali Muvahhid, Bünga-i Terceme ve Neşri Kitap, Tahran 1959, s Köymen, s Muhasib, s İbn Esir, C. 10, s

86 gerekli parayı vermelerini emretmiştir. Kaynaklarda, medresenin inşası ile görevlendirilen Ebu Sait Sufi nin Dicle kenarında boş arsa bulamadığı için halka ait evleri istimlâk ederek medreseyi inşa ettiği nakledilmiştir. Yine müteahhit olan Ebu Said medrese inşası için dinar harcandığını ileri sürmüş, fakat inşaatta çalışan kâtiplerin ve muhasebecilerin Nizâmülmülk e sundukları rapora göre medresenin inşaatı dinara mal olmuştur. Geri kalan parayı kendine alan Ebu Sait bu ihbar üzerine cezalandırıldığından dolayı kaçmıştır. Fakat sonrada pişman olan Ebu Sait, Nizâmülmülk ün huzuruna çıkıp af edilmesini rica etmiştir. 174 Tecâribü-Selef ve Ravzatü s-safâ kitaplarında aralarında geçen konuşma şöyle nakledilir: Ebu Sait: Ey Hudavend, sen bu medreseyi Allah yoluna bina ettin. Bu işte hıyanet eden kimsenin aldığı aldığının hesabını vermesini Allah a bırak. Sen sevap bul, hain de günahını ve vebalini kıyamete götürsün. Nizâmülmülk: Benim üzüntüm senin aldığın para yüzünden veya başka bir sebepten değil, boşa giden zaman yüzündendir. Bu zamanı telafi etmek imkânsızdır. (diğer taraftan) ben istedim ki, bu medrese binası Cami-i Mansur veya Adudu d-devle hastanesi gibi sağlam olsun. Zira, işittim ki, bu binaların inşasında bir tuğla için bir zembil kireç dökülmüştür. Hâlbuki bana senin bu binada mekuş tuğla kullandığın söylenmiştir. Bu sebepten binanın çabuk yıkılmasından korkuyorum. 175 Nizâmülmülk Bağdat Nizâmiye Medresesini Ebu İshak Şirâzî için yapmıştır. Ancak onun ders vermekten kaçınması üzerinde açılış törenine katılanlar arasında yerine ders verecek yeni bir müderris aranmaya başlanmıştır. Açılışta eşrafın önde gelenlerinden hazır bulunan Şeyh Ebu Mansur b. Yusuf, Şâfiî fıkıh âlimi olan Ebu Nasr b. Sabbağ tan gelen cemaati ders vermesini rica etmiştir. Böylece açılış töreni 174 Köymen, C. 3, s Nahcivani, s ; Havendşah, s

87 Ebu Nasr b. Sabbağ ın dersi ile son bulmuştur. Açılış günü olaylarından haberdar olan Nizâmülmülk, üzülmüş ve ne olursa olsun Ebu İshak Şirâzî nin medresede ders vermesi hususunda Halifeyi aracı yaparak ikna edilmesini istemiştir. 176 Şirâzî nin ikna edilmesi sürecinde geçen yirmi günde Ebu Nasr b. Sabbağ medresede ders vermiştir. 177 Nizâmiye Medresesi ve vakfına ait kayıt defterleri, belgeler ve vesikalar günümüze ulaşmadığı için medrese ile ilgili bilgileri ancak medrese ve hocaları hakkında yazılan biyografilerden, seyyahların ve tarihçilerin yazdığı kitaplardan elde edilmiştir. İbnü l Cevzi nin vakfiye şartnamesiyle ilgili naklettiğine göre, medrese usul ve fürûta Şâfiî mezhebi mensuplarına aittir. Medreseye aynı mezhepten bir müderris, bir vaiz, medrese kütüphanesine vakfedilen kitaplar için bir kütüphaneci, Kur an okumayı öğretmek için bir öğretmen, Arap dilini öğretecek bir gramerci ve medrese personeline vakfın gelirlerinden belirli ölçüde maaş bağlanması ve son olarak da vakıf idaresinin Nizâmülmülk e ve evladına aittir. 178 Okunan vakfiye şartnamesine göre kitap, çeşitli emlak ve Bağdat Nizâmiye Medresesi kapısı yanında inşa edilen çarşılar da medresenin vakfına vakfedilmiştir. 179 Köymen Bağdat Nizâmiye Medresesinin vakfiye şartnamesiyle ilgili İbnü l Cevzi nin el-müntezem eserindeki iki yerde geçen bilgileri birleştirerek şablon haline aşağıda verilen şekilde sunmuştur. 180 Vakfiye şartnamesinde; 176 Muhasib, C. 2, s Kesai, s Ebü l Ferec Cemaleddin Abdurrahman b. Ali İbnü l Cevzi, el-müntezem fi Tarihi l-müluk ve l- Ümem, Dairtü l-maarif Osmaniyye., Beyrut 1940, C. 9, s İbnü l Cevzi, C. 8, s Köymen, s

88 1. Medresenin Şâfiî mezhebi mensuplarına ait olduğu, 2. Buraya vakfedilen emlak, arazi ve medresenin kapısının karşısında inşa edilen kapalı çarşının gelirlerinin de Şâfiî mezhebi mensuplarına tahsis edildiği, 3. Medreseye aynı mezhepten bir profesör, bir vaiz, medrese kütüphanesine vakfedilen kitaplar için bir kütüphaneci tayin edildiği, 4. Kur an okumayı öğretmek üzere bir öğretmen, 5. Arap dilini öğretecek bir gramerci tayin edildiği, verildiği, 6. Bu medrese personeline vakfın gelirlerinden belirli ölçüde tahsisat bildirilmiştir. 7. Nihayet vakfın idaresinin Nizâmülmülk e ve evladına ait olduğu Nizâmiye Medresesinin idari teşkilatı, başkan, vakıf sorumlusu, vakıf katibi, kapıcılar ve hizmetçilerden oluşmuştur. Akademik alanında görev alanlar ise; müderrisler, naibler(temsilciler), muidler(asistanlar), vaizler, rektörler, müftüler, kütüphaneciler ve öğrencilerden oluşmuştur. 181 Bağdat Nizâmiye Medresesi Nizâmülmülk ün çocuklarının ölümünden sonra süratli bir şekilde gerilemiştir. Asad Talas bu gerilemeyi iki sebebe bağlamaktadır: Birincisi, Halife Müstansır ın (ö. 1242) kurduğu Müstansırıyye Medresesinin Nizâmiye Medresesinin itibarına erişmesi; bizzat halifenin himayesi altında olan Müstansırıyye medresesine öğrencilerin rağbet göstermesidir. İkincisi de sel ve yangınlar sebebiyle maddi tahribata maruz kalmasıdır Kesai, s Talas, s

89 Bahsedilen Müstansırıyye Medresesi ve buna benzer medreseler XIII. yüzyılda Bağdat ta Nizâmiye Medresesi taklit edilerek kurulmuştur. Bunlardan en önemlisi Abbasi Halifesi Müstansır Billah tarafından kurulan ve desteklenen Müstansırıyye Medresesidir yılında hizmete giren bu medrese, Nizâmiye Medresesinden farklı olarak Ehl-i Sünnet in dört mezhebine tahsis edilmiştir. Müstansırıyye Medresesine benzer 1259 yılında Beşiriyye ve 1272 yılında da İsmetiyye Medresesi açılmıştır. Bu medreseler de Müstansırıyye Medresesi gibi dört mezhep için vakfedilmiştir. 183 Müstansırıyye Medresesinin kurulmasından sonra Bağdat Nizâmiye Medresesi yavaş yavaş şöhretini kaybetmiştir. 184 Nizâmiye Medresesi 1110 yılında yanmış, ancak tekrar inşa edilmiştir. 1243, 1249 ve 1254 yıllarında ise Dicle nehrinin taşması sebebiyle üç defa yıkılmış ve her defasında da tekrar yeniden yapılmıştır. Nizâmiye Medresesinde 1272 tarihinde de büyük bir yangın çıkmış ve çevresindeki çarşılar dahi hasar görmüştür. Fakat yine vezir Cüveyni nin emriyle tekrar inşa edilmiştir. Kaynaklarda 15. Asırdan sonra Nizâmiye Medresesiyle ilgili bilgiye rastlamak zordur. 185 b. Planı Bağdat Nizâmiye Medresesinin binası ve müştemilatıyla ilgili yok denecek kadar az bilgi bulunmaktadır. Asad Talas Bağdat Nizâmiye Medresesinin tavsifini Mahmut Şükrü Alusi nin Mesacidu Bağdat ve Asaruha adlı eserinin dışında hiçbir dokümana rastlamadığını belirmektedir. Talas, Alusi den alıntılıyarak, Emir Mercan b. Abdullah 1357 senesinde cami ve okulunu, Nizâmiyenin planına dayanaraktan ve 183 Celalüddin Humayi, Gazali-nâme, Huma Yay., Tahran 1990, s Humayi, s Talas, s

90 iki katlı olarak inşa etmiştir. Zeminde, girerken sağda, iki oda olup birincisi küttap olarak kullanılırdı. Daha sonra kuyunun solunda esas salon ve kurucusunun mezarı, birinci kata çıkan merdiven, uzun bir galeri, kütüphane olarak kullanılan bir oda ve diğerleri de pansiyonlara ayrılmıştı. Dersler pansiyonerlere salonda veriliyordu. Alusi nin kaynakça göstermediğini belirten Talas devam ederek kare şeklinde ve büyük bir bahçe ile çevrili olan Nizâmiye Medresesinin birçok geniş konfrans salonları ve dershaneleri, depo ve erzak kileri olarak kullanılan zemin katta bir hamamı ve bir de mutfağı vardı. 186 şeklinde Bağdat Nizâmiye Medresesini tasvir etmeye çalışmıştır. İbn Cübeyr 1184 yılında Bağdat ı ziyaret ettiğinde Bağdat ta otuz medrese gördüğü ve bunların arasından en ihtişamlısı olarak Bağdat Nizâmiye Medresesini söylemektedir. 187 c. Vakfı İslâm dininin dünyaya yayılmasında vakıf anlayışının önemli bir yeri bulunmaktadır. Vakıfların eğitim ve ilmin gelişmesindeki rolü konusunu ele alan Sayid Hüseyin Ümidyani, İslâm ın doğuşundan birkaç asır sonra ilim ve bilgiye susamış âlimlerin kısa sürede her alanda gerçekleşen başarılarının sırrını üç noktaya bağlamaktadır. Birincisi, bilgi ve sanatın yeniden doğuşu ve Kur an-ı Kerim in belli bir çerçeveye hapsetmeden ilim ve âlimlere verdiği önemdir. İkincisi, İslâm ın Müslümanlara verdiği bakış açısı ve üçüncüsü de ilim ve bilginin geliştirmesi ve 186 Talas, s İbn Cübeyr, s

91 yaygınlaştırmasına ön ayak olan vakıfların ilim öğrenmek isteyenlere sağladığı imkânlardır. 188 İslâm dünyasında vakıf siteminin temeli Hz. Peygamber in sünnetine dayanmaktadır. İslâm da ilk vakıflar Hz. Peygamber ve sahabeleri tarafından gerçekleşmiştir. Fakat bunun dışında mescit/camii ve diğer kamuya açık kurumların vakıflardan nasıl yararlandığı hususunda yeterince bilgi yoktur. Hicri ikinci yüzyılın sonuna kadar özellikle mescit ve camilerin ki aynı zamanda bir eğitim kurumuydular. Örneğin; Mescid-i Nabavi, Emevi Camii, Keyravan Camii, Mansur Camii, Kurtuba Büyük Camiiler hakkında, vakıflarla ilgili elde edilen tarihi kaynaklarında bilgi yoktur. Muhtemelen o dönemlerde halka açık kurumlarda vakıf sistemi yaygınlık kazanmamıştır. 189 Ümidiyani vakıfların ortaya çıkışını ve tarihi sürecine değinmiştir. Şöyle ki; hicri üçüncü yüzyıldan itibaren Abbasi devletinin siyasi, ekonomi ve idari sorunları özel mülkiyetlere karşı hürmetsizliğe neden olmuştur. Hükümetlerin özel mülkiyetleri gaspı ve hacizler, varlık sahibi tüccarlar arasında vakıf hareketinin gelişmesine önemli etkiler bırakmıştır. Hükümetlerin diktatörlüğü öyle bir noktaya gelmişti ki artık haciz divânı kurmuşlardı. Merkezden taşraya yayılan bu haciz anlayışı artık hükümetin gelir kaynağı olmuştu. Bu sıkıntılı dönemde hükümetin gaspı ve hacizlerine karşı zenginler, mal ve servetlerinin korunması için kamu yararına yönelik vakıflara bağışlamaya başladılar. Bunları yaparken üç açıdan yarar sağladılar. Birincisi; mallarını gözünü dikenlerden korumak, ikincisi; yaptıkları vakıflarla, vakfın nezareti ve mütevelliliğine kendileri ve evlatları için sehim olmak, 188 Sayid Hüseyin Ümidyani, Nakş-ı Mevkufat-ı İslâm der Peşreft-ı İlim ve Daniş ve Nigah-i ba Medaris-i Nizâmiye, Miras-ı Cavidan, Miras-ı Cavidan Vakfı Yay., Tahran 1996, C. 14, s Ümidyani, C. 14, s

92 üçüncüsü de; Allah ın sevabını ve halkın şükranlarını kazanmaktır. Ümidyani, bununla birlikte vakıfların temel amaçlarından biri hayır işlemek olduğunun altını da çizmektedir. 190 Vakıfların gelişim tarihiyle ilgili süreç, dönemin vakıf yönetimi anlayışına ışık tutmaktadır. Nitekim kurucu hanedanın hisse sahibi olma anlayışı, Nizâmiye Medresesinin vakıfnamesinde de görmek mümkündür. Nizâmülmülk medresenin masraflarını karşılama amacıyla zengin bir vakıf kurmuştur. Vakıflar, medreselerin gelir kaynaklarını teşkil eden ve bu müesseselerin ayakta kalmasına sağlayan başlıca faktördür. Daimi bir gelir kaynağına sahip olan medreseler, yalnız ilmî ve idari muhtariyete değil, aynı zamanda da mali muhtariyete de sahipti. Bağdat Nizâmiye Medresesinin gelir kaynağını sağlayacak vakfın tamamlanması, medresenin öğretime açılmasından üç yıl sonra olmuştur. Nizâmülmülk ün hazırladığı vakfiye ve şartları, Bağdat eşrafının da bulunduğu büyük bir törende okunmuştur. 191 İbnü l Cevzi nin el-müntezem eserinde naklettiğine göre Halife veziri Fahru d-devle, Şâfiî ve Hanefi mezhebinin reisleri, Bağdat ın önde gelen eşrafı, kadî-ül kudat ve halkın da hazır bulunduğu, 1070 tarihi pazartesi günü, huzurlarında emir Ebu Nasr tarafından vakfiye şartnamesi okunmuştur. Okunan vakfiye şartnamesinde kitap, çeşitli emlak ve Nizâmiye Medresesi kapısı yanında inşa edilen çarşı vakfiye şartları içinde medreseye vakfedilmiştir Ümidyani, C. 14, s Köymen, s İbnü l Cevzi, C. 8, s

93 Sıbt İbn ül Cevzi nin de naklettiğine göre, 1070 yılında Nizâmülmülk Bağdat Nizâmiye Medresesine vakıf tesis etmiştir. Beyt ül-nevbede; vezirin, kadıların ve itimada şayan şahsiyetlerin hazır bulunduğu bir heyet, vakıf defterini yazmış ve böylece medresenin vakıfları tescil edilmiştir. Vakfedilen şeyler arasında: Medresenin çarşısı, tarlalar ve gayrı menkuller olmuştur. Nizâmülmülk vakıf siciline bilinen şartları kaydetmiştir. 193 Bağdat Nizâmiye Medresesi vakfının geliri yıl bazında gittikçe artmıştır yılında dinara yükselmiştir. Bu paranın ancak %10 u sarf edilebilmiştir. Hocalar ve öğrenciler için sarf edilen para miktarı 8,000 ile 15,000 dinar arasında kalmıştır. 194 Nizâmülmülk, medresenin etrafında çarşılar inşa ettirip medresenin vakfına bağlamasının yanı sıra dükkânlar, hamamlar da satın alarak gelirlerini vakfa bağlamıştır. 195 Vakfın geliri, medrese hocalarının maaşları, öğrencilerin bursu, yiyecek, giyecek ve eğitim araç gereçleri için harcanmıştır. Gelirin medresenin bütün masraflarına yettiği kaynaklarca kaydedilmiştir. İbn Cübeyr, 1160 te Bağdat Nizâmiye Medresesini ziyaret etmiş ve medrese hocalarının maaşlarının yüksek olmasına rağmen vakıf geliri ile medrese hocalarından memurlarına kadar bütün masraflarının karşılandığını belirtmiştir. 196 Bağdat Nizâmiye Medresesi hocalarının aldıkları maaş ve öğrencilerinin aldıkları burslarla geçim kaygısından kurtularak kendilerini mesleklerine verebilmişlerdir. Dolayısıyla eğitimin temel sorununun giderilmesiyle bu kurum dönemin gözde eğitim kurumu haline getirilmiştir. 193 Sıbt İbnü l Cevzi, Mirâtü z-zaman fi Tarihi l-âyan, TTK Yay., Ankara 1968, s Köymen, s Kesai, s İbn Cübeyr, s

94 d. İdari Yapısı Vakıf şartnamesiyle ilgili aktarılan bilgilere göre, Bağdat Nizâmiye Medresesinin idaresi bizzat Nizâmülmülk ve ailesine aittir. Her ne kadar Nizâmülmülk, Nizâmiye Medresesinin kuruluşundan sonra yirmi beş yıl hayatında iki defa medreseyi ziyaret etmişse de devlet işlerinden zaman ayırarak hocaların ve yöneticilerin atanması ve azletmesi hükümlerini vermiştir. 197 Nizâmiye Medreseleriyle İslâm eğitim tarihinde gerçekleşen en önemli yeniliklerden biri de eğitim yönetimi alanında gerçekleşen yeniliktir. Nizâmülmülk eğitim politikasını gerçekleştirmek için düzenli bir şekilde eğitimde istediği amaçlar çerçevesinde eğitim kurumlarını yaygınlaştırmıştır. Medreselerin nezaretini dışarıdan kendisine ve devlet erkleri olarak Sultan ve Halifeye bağlamıştır. Bunun yanı sıra medreselere rektör statüsünde hocalar atayarak özerklik niteliğinde yetki verilmiştir. 198 İdari işlerin iyi yürütülmesi için vakıf ve kütüphane sorumlularından, hademelere kadar düşünülmüştür. Nizâmiye Medresesine hocalarından memuruna ve kapıcısına kadar kabul edebilmeleri için Şafiî mezhebi mensubu olma şartı aranmıştır. 199 Şafiî mezhebi mensubu olmayanların Nizâmiye Medresesine hocalık ya da memur vs. olarak çalışması mümkün görülmemiştir. Bağdat Nizâmiye Medresesinin yönetimini kuruluşundan XII. asra kadar Nizâmülmülk ün soyundan gelen çocukları ellerinde bulundurmuştur. Nizâmülmülk ten sonra soyundan gelen ve Nizâmiye Medresesi yöneticileri ise: Mueddin b. Nizâmülmülk; Fahrulmülk b. Nizâmülmülk, Ziyaülmülk 197 Kesai, s Talas, s Kırpık, s

95 Ahmet b. Nizâmülmülk, Ebu Nasr Muhammed b. Ali b. Ahmet b. Nizâmülmülk ve Emir Süleyman b. Nizâmülmülktür. 200 Nizâmülmülk ailesinin kayboluşundan sonra Bağdat halifeleri, medresenin yöneticileri ve hocalarının atanması ve azledilmesini üstlenmiştir. Medresenin idareci ve hocalarının atanmasında Nizâmülmülk ün koyduğu şartlar arasında Şâfiî mezhebi mensubu olma şartı geleneği Nizâmülmülk ten sonra da devam etmiştir. 201 e. Ders Programı Nizâmiye Medreselerinin eğitim seviyesi, dönemi esas alındığında günümüze göre yükseköğretime tekabül etmektedir. Bağdat Nizâmiye Medresesindeki öğretim, medresenin vakfiyesinde zikredilen direktifler çerçevesinde düzenlenmiştir. Şâfiî mezhebi mensupları için açılan Nizâmiye Medreselerinde, Şâfiî fıkhının eğitimi esas alınmıştır. Medresede belirli bir ders programından söz etmek zordur. Ancak temel kaynak olan vakfiye şartnamesinden yola çıkıldığında Şâfiî mezhebinin fıkhı ve akaidi, Kur an ilimleri ve Arap dili ilimlerinin çerçevesinde bir program hazırlandığı düşünülebilir. Ders programı saatleri, yılın mevsimleri, hocaların ilim seviyeleri, ders niteliği ve dönemin siyasi ve mezhebi durumlarına göre belirlenmekteydi. Ünlü ya da ilmî otoriteleri olan hocalar medreseye geldiklerinde öğrenciler hocalarından faydalanmak amacıyla derslere fazlasıyla alaka göstererek saatlerini daha da uzatırlardı. 202 Eğitim Nizâmiye Medresesinde belli bir süre ile sınırlı değildi. Eğitim 200 Kesai, s. 118, Talas, s Sübki, C. 6, s

96 süresi Müderrislerin, öğrencilerin bilgi idrak ve fıkhi konulara istidlal yeteneğine sahip olmalarına kanaat getirdiklerine bağlıydı. 203 Nizâmiye Medreselerinde eğitim süresinin kaç yıl olduğu hakkında temel kaynaklarda kesin bilgi bulunmamakla birlikte, ancak Nizâmiye Medreselerini model ve örnek alan İlhanlılar devrinde, medreselerde eğitim süresinin beş yıl olduğu, beş yılı dolduran talebenin medrese yurdundan çıkarıldığı örneğine bakılırsa, Nizâmiye Medreselerinde eğitimin yaklaşık beş yıl olduğu söylenebilir. 204 Nizâmiye Medreselerinde öğretim dili Arapça idi. Medresenin bazı hocaları Arapça dili dışında diğer dillere de hâkimdiler ve böylece bazı yabancı öğrencilere takıldıkları noktalarda kendi dilleri ile açıklık getirirlerdi. Medresenin nahiv hocası olan Ebubekir Zarir in Farsça, Türkçe, Habeşçe, Rumca, Ermenice bildiği ve acemi öğrencilerin takıldığı konuları kendi dillerinde açıklık getirdiği kaydedilmektedir. 205 Kesai de vakfiye şartnamesine değinerek ders konularının zamanla arttığını belirtmektedir. Şöyle ki; vakfiye şartnamesine göre Nizâmiye Medresesinde öğretilen konular (bölümler)şâfiî fıkhı, Kur an ve Arap dilinden ibaretti. Fakat zamanla, diğer konular da eklenmiştir. Bunlar ise; fıkıh, usul, hadis, tefsir, Kuran ilimleri kelam, ahlak ilimleri, Serf ve Nahiv, Lügat, Mani ve Beyan, Bedih (retorik)tir. Cebir ve Tıp derslerin de ihtimaller içinde olduğu bazı kaynaklarda bahsedilmiştir. 206 Nizâmiye Medresesinde eğitimin esasını fıkıh, özellikle Şâfiî fıkhı oluşturmuştur. Bununla birlikte gelişen fürû, usul ve cedel fıkhın alt dallarını teşkil etmiştir. Döneminin önde gelen Şâfiî fıkıh hocaları ise bu medresenin başına 203 Kesai, s. 182, Köymen, C. 3, s Kesai, s Kesai, s

97 geçmiştir. Örnek verilecek olursa, Ebu İshak Şirâzî ki dönemin önde gelen Şâfiî fakihiydi. Kitapları arasından El-Mahzeb en önemli fıkıh kitaplarından olup medresede ders kitabı olarak okutulmuş, yine Ebu Nasr Sabbağ eş-şamil Şâfiî fıkıh kitabı da ders kitabı olarak okutulan kitaplardandır. Bağdat Nizâmiye Medresesinin en ünlü hocalarından İmam Gazali nin İhya u Ulumi d-din, el- Vasit, el-mustesfa, ders kitapları arasında yer almıştır. 207 G. Makdisi ye göre bu medreselerde verilen dersler en geniş anlamıyla ele alındığında öğrenciye fıkıh dersi verebilmek, fetvâ verebilmek ve münâzara yapabilmek gibi üç temel beceriyi kazandırma amaç edinmiştir. Öğrenciye fetvâ verebilme yeterliliği kazanması için, kaynaklardan nasıl hüküm çıkarılacağı öğretilir, tartışmalı ve ihtilaflı meseleler hakkında yeterlilik kazanması için ise, kendi görüşlerine muhalif görüşler, cedel metodunu kullanarak bunları nasıl halledeceği ve münâzara kuralları öğretilirdi. 208 Nizâmiye Medreselerinde okutulan dersler hakkında kaynaklarda çeşitli görüşler bulunmaktadır. M. Altay Köymen in Lambton dan naklettiğine göre: Kur an Hadis, Fıkıh, Kelam, Arapça, Edebiyat, Rıyaziye ve Feraiz dersleri okutulmuştur. 209 H.R. Öymen, Gazali nin Bağdat Nizâmiye Medresesinde dört yıl boyunca ahlak, felsefe mantık ve kelam dersleri verdiğini, derslerinde ve münazaralarında eğitim meseleleri ve müsbet ilimlere yer verdiğini, özellikle Farabi ve İbn Sina ın eserleriyle ilgili yaşadıkları yani müsbet ilimlere ve tıbba da temas 207 Kesai, s Makdisi, s M Köymen, C. 3, s

98 eden eserler yazdığına göre Nizâmiye Medreselerinde müspet ilimlerinde okutulduğuna dikkat çekmektedir. 210 Nizâmiye Medreselerinde hangi derslerin okutulduğu hususunda medreselerin eğitim amacı ve müderrislerinin uzmanlık alanlarının altını çizmek gerekir. Bağdat Nizâmiye Medresesinin fıkıh okulu olduğunu belirten vakıf şartnamesi, Kur an, Hadis ve Arap dili ilimleri çerçevesinde okutulan dersleri değerlendirmek mümkündür. Nizâmiye Medreselerinde ilmî tartışmaların yapıldığına göre felsefe ilimlerinin bu tartışmalardan uzak olduğunu düşünmek mümkün değildir. Ancak tıp, cebir gibi dalların özellikle okutulduğu ile ilgili kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. f. Öğretim Metodu İslâm dinin geleneksel öğretim metodu olan halaka geleneği Peygamber efendimizin sahabelerini etrafında toplayarak dini ve vahyi öğretmesiyle başlamış, daha sonra camilerde âlimlerin meclislerinde de görülmüştür. Bu yöntem geliştirilerek Nizâmiye Medreselerinde de uygulana gelmiştir. Nizâmiye Medreselerinde hocalar öğrencilerin oturdukları yerden nispeten yüksekte kendilerine tahsis edilen kürsüden öğrencilere ders verirlerdi. Hocalar derslere girdiklerinde kendilerine özel cübbe ve feslerini giyerlerdi ve kürsülerine vakarla oturarak iki tarafında da iki yardımcısıyla öğretim yaparlardı. Öğrenciler de kürsünün karşısında halakalar şeklinde dersleri dinler ve not alırlardı. Yardımcıların görevleri ise özellikle hadis derslerinde hocanın derslerini not ettirmeleri 210 H.R. Öymen, İslâmiyette Eğitim ve Öğretim Hareketleri, AÜİFD, Ankara 1964, C. 12, s

99 durumlarında öğrencilerin bilmedikleri veya not almada geciktiklerinde devreye girerek dersleri tekrarlardı. 211 Öğretim metodu ile ilgili Sübki nin naklettiğine göre, kendisinin de bulunduğu bir dersten şöyle örnek vermiştir: Hoca vakar ve ağır başlılığıyla derse girdi ve Nizâmiye Medresesinin hocaları tarafından özel kıyafetler kendisine takdim edildi. Hoca diğer bütün hocalar fakihler ve öğrenciler huzurunda kıyafetleri giyerek kürsüye oturdu. Sessizlik içinde birkaç ayet okutuldu. Sonra hoca cemaate bakarak, dersimizi hangi tefsirlerden başlamamı istersiniz dedi ve bir kitabın ismi söylendi. Sonra yine hoca hangi ayet? diye sordu. Ayet de belirlendikten sonra derse başladı ve sorulan soruları cevapladı. Derslerin metodu cemaatin belirlemesiyle devam etti. Aynı metot fıkıh ve diğer konular için de uygulandı. 212 Ders halakaları oluşturulduğunda hocaların meşhur olmalarına göre etrafını çevreleyen öğrencilerin sayıları çoğalarak halakalar genişlerdi. Halakaların büyüklüğü de hocaların konusunda otorite olduğuna işarettir. Bu halakalardan bir örneği de kaynaklarda Ebubekir Razi nin ders halakasıdır. Ebubekir Razi, ders verdiğinde öğrencileri etrafında halaka oluştururdu. Öğrencilerin etrafında da diğer öğrenciler halakalar oluşturarak otururlardı. Sorusu olan birinci halakaya sorardı, eğer cevabını alamadıysa sonra hocaya yöneltirlerdi. Hocaların öğrencilerinin okumalarını takip etmeleriyle ilgili geliştirdikleri yöntem ise, eğer bir öğrenci hocasının yanında dersle ilgili bir kitap okuduğunda hocası tarafından kitabı bitirdiğine dair imzalanıp onaylanırdı Kesai, s Sübki, C. 6, s Mümtehin, S , s

100 Asad Talas, Mez den naklettiğine göre Genellikle öğretim namazdan sonra başlıyordu ve öğrenciler namazı hocalarıyla birlikte kılıyorlardı. Dersler Hz. Peygambere yapılan Salatu s-selam ve diğer dinî sözlerle birlikte bir Kâri (okuyucu) tarafından Kur an-ı Kerim in okunmasıyla başlıyordu. 214 İbn Cübeyr Bağdat ı ziyaret ettiğinde Nizâmiye Medresesinde Kazvini nin vâz meclisinde bulunmuş ve izlenimlerini şöyle açıklamaktadır: Gördüğümüz ilk vâz meclisi ve duymaktan feyiz aldığımız vâz ise Nizâmiye Medresesi fakihi, Şâfiîlerin reisi ve usul ilminde önemli bir şahsiyet olan Şeyh İmam Rezi üd-din Kazvini nin vaz meclisiydi. Biz beş defa Cuma gününün ikindi namazından sonra zikredilen medreseye onun meclisine katıldık. O minbere geçti ve kariler de yanındaki kürsülere geçerek, güzel sesleriyle Kur an okumaya başladılar. Sonra o sükûnet ve vakarla hutbeye kalktı ve çeşidinden, Kur an ın tefsirinden ve hadisten bilgi vererek açıklamada bulundu. Hadislerin izahlarını yaptıktan sonra, pek çok sorular ona yöneldi. O da bütün soruları ihmal etmeden eksiksiz bir şekilde cevapladı. Aynı zamanda pek çok soru kağıtları ona verildi. O da hepsini eline aldı ve tek tek cevap vererek kenara koydu. 215 Nizâmiye Medresesi bir yüksek öğretim kurumu olduğu için tek tip öğretim metodundan bahsetmek mümkün değildir. Çünkü her bir hoca verdiği derse ve kendi tecrübelerine göre çeşitli yöntemler uygulamıştır. Bazı derslerde imla metodu kullanıldığı gibi, bazı dersler de metin yüksek sesle okunur, hoca metnin izahlarını yapar ve metnin düzeltmelerini verirdi. Ayrıca öğrenciler kaynak teşkil eden metinlerden oluşan birçok nüshalarının kopyalarını azar azar istinsah ederlerdi. Öğretim metodunda hoca-talebe işbirliği ve karşılıklı olarak sorulan sorular daima 214 Talas, s İbn Cübeyr, s

101 önemli rol oynamıştır. 216 Ayrıca cedel ilminin geliştiği ve önem arz ettiği bu dönemde özellikle fıkıh ve akaid derslerinde ağır basan yöntem olarak değerlendirilebilir. g. Kütüphanesi Bir eğitim kurumu için kütüphane temel ve olmazsa olmaz unsurlarından biridir. Dolayısıyla Nizâmiye Medreselerinde de bu hususta dikkatle özen gösterilmiştir ve eğitim sisteminin bir parçası olarak medreselerle birlikte kütüphaneler de kurulmuştur. Bağdat Nizâmiye Medresesinin kurulmasıyla birlikte geniş ve dönemin şartlarına göre donanımlı bir kütüphane de kurulmuştur. Atanan ilk kütüphane sorumlusu ise Ebu Zekeriya Hatip Tebrizi dir ki daha sonra müderris olarak medresede görev yapmıştır. 217 Nizâmülmülk medreselere verdiği önemi kütüphaneleri için de göstermiştir. Vakfın önemli bir bütçesini kütüphaneye kitap satın almak ve zenginleşmesine ayırmıştır. İki sene içinde zengin kaynağa sahip olmuş olan Nizâmiye Medresesi Kütüphanesi, vakıf sorumlusu tarafından Bağdat ın önde gelen eşrafına tebliğ edilmiştir. 218 Kütüphaneye kitap temini ise özellikle Nizâmiye âlimlerinin ve kitapseverlerin kitap vakfetmeleri ya da istinsah yoluyla mümkün oluyordu. Kütüphaneye ilk kitap vakfeden şahıs ise, Nizâmülmülk tür. Yusuf el Kazvini nin kendisine hediye ettiği eşsiz dört eseri ve elinde bulunan pek çok değerli kitaplarını Nizâmülmülk medresenin kütüphanesine vakfetmiştir. 219 Nizâmiye Medresesi 216 Talas, s Nahcivani, s ; Havendşah, s Kesai, s Çelebi, s

102 kütüphanesine kitap vakfeden bir diğer ünlü şahsiyet ise Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah dır. Halife 1193 yılında yanan medresenin kütüphanesini tekrar imar edip benzeri olmayan binlerce kitap kütüphaneye vakfetmiştir. 220 Ebul Cafer Lazeri Taberi medresenin öğrencilerinden ve güzel el yazısıyla pek çok kitapları istinsah etmiş ve kütüphaneye vakfetmiştir. 221 h. Medrese Hocalarının Atanmaları Hocaların seçilmesi ve atanması eğitimin önemini, değerini ve felsefesini belirtmesi açısından önemli bir konudur. Nizâmiye Medreselerinde hocaların atanması ile ilgili özgün ilkeler ve kıstaslar belirlenmiştir. Dikkat edilen kıstaslar ve ilkeler ise hocaların ilmî, ahlakî ve mezhebî yönleriyle ilgili olmuş ve özellikle Nizâmülmülk tarafından titizlikle kontrol edilmiştir. Bu detay da Nizâmiye Medreselerini daha önceki ilmî kurumlardan farklı kılmış ve belli bir disipline sevk etmiştir. Nizâmülmülk döneminde hocaların ve yardımcılarının atanması emri bizzat kendisi tarafından verilir, tayin emrini alan hocalar ve yardımcıları ise Bağdat a gelerek kendilerini halifeye takdim ederlerdi. Halife de atanma mektubunu tasdik ederek deniz mavisi bir tarha ve siyah uhbayı ihtiva eden özel elbiseyi hocaya veya yardımcı hocaya verirdi. 222 Hocaların toplum içindeki konumu, ilmî statüsü ve mezhebi atanmalarında önem arz etmektedir. Özellikle Bağdat Nizâmiye Medresesinin vakıfnamesine istinaden Şâfiî mezhebi hocaların atanması esas idi. 220 Geniş bilgi için Bkz. Erdoğan Merçil, Büyük Selçuklular Devri Kütüphaneleriyle ilgili bir Deneme, TTK Yay., Ankara 1995, s. 395; Kesai, s Kesai, s Talas, s

103 Dolayısıyla diğer mezhep mensuplarının her ne kadar diğer vasıfları uyulsa da atanmıyordu. 223 Nizâmiye Medreselerinin eğitim kalitesi, statüsü ve maddi imkânları bu medreseleri cazip hale getirmiştir. Bu durum diğer mezheplere mensup âlimlerin dikkatini çekmiş ve Nizâmiye Medreselerinde görev yapabilmek için bazıları mezhep değiştirme yoluna gitmişlerdir. Bunlardan tespit edilenleri ise Ebul-Feth b. Burhan, Ahmet b. Ali ibn Hâmi( ) dir. Önceleri Hanbeli mezhebinde olan Ebul-Feth Nizâmiye Medresesinde müderrislik yapmak için Şâfiîliğe geçmiş, bir ay medresede müderrislik yapmış ve ondan sonra azledilmiştir. 224 Yine Ebu Bekir b. Mübarek b. Said b. Dehan, Zarir Nehevi (ö. 1215) Hanbeli mezhebine mensuptu. Şafiî fıkıh okumuş ve mezhebini değiştirerek Nizâmiye Medresesinde Nahiv hocalığı yapmıştır. 225 Nizâmiye Medreselerinde müderrisler bir menşurla tayin ediliyorlardı. Tayin menşurları genellikle Nizâmülmülk ün imzasıyla vezirlik divânından çıkıyordu. Daha sonraları sultanların fermanlarıyla da müderris tayin edildiği oluyordu. Medresedeki diğer personelin de doğrudan vezir tarafından tayin edildiği, örneğin Kur an okuyucusu olarak Yusuf Biskiri nin bizzat Nizâmülmülk tarafından tayinin yapıldığı görülmektedir. 226 Vezir ve Sultan ın haricinde müderris tayin etme yetkisinin halifelerde de olduğu görülmektedir. Abbasi halifeliğinin güçlenmesi ve Nizâmülmülk ün soyundan gelenlerinin sonuncusunun 1220 yılında ölmesinden 223 Kesai, s Naci Ma ruf, Naci Ma ruf, Ulemaü n-nizâmiyât ve Medarisü l-meşriki l-islâmî, Matbaatü l İrşad, Bağdat 1973, s Ahmet Ocak, Nizâmiye Medreseleri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Eğitimi Anabilim Dalı, Malatya 1993, s Köymen, C. 3, s

104 sonra halifelerin de medrese idaresine müdahale ettikleri ve medreseye müderris tayin ettikleri olmuştur. 227 Atanmış hocaların ders verme süreleri sınırlandırılmamıştır. Tayin edilen hocalar, genellikle ölünceye kadar görevinde bulunmuşlardır. Hocaların azledilmesi nadiren görülmüştür. Buna karşılık görevlerini kendi arzularıyla bırakanlar da olmuştur. 228 Nizâmiye hocalarının bir kısmı, öğretimle beraber başka görevler de yapmışlardır. Örneğin, Nişâbûr Medresesi hocası, İmam Harameyn, öğretim görevi yanında camide imamlık ve hatiplik de yapmıştır. Ayrıca münazara ve tezkir meclisleri de kurmuştur. İsfahan medresesi müderrisliğine getirilen Ebu Bekir Sadruddin Hucendi, aynı zamanda vakıf mütevelliliği görevini de yapmıştır. 229 Hocalar ders verirken özel elbiseler giyerlerdi. Abbasilerin ilk dönemlerinde ulema ve bürokratlar halifenin giydikleri kıyafeti taklit ederlerdi. İmam Ebu Yusuf (ö. 798) tan itibaren ulemanın kıyafet şekli; siyah sarık ve cübbe olarak görülmüştür. Bu kıyafet şekli ulemanın kıyafeti olarak devam etmiştir. 230 Nizâmiye Medreselerinde ders veren hocalar da aynı geleneği devam ettirerek ders verirken siyah bir cübbe giyer ve başlarına taylasan tarzında deniz mavisi bir sarık sararlardı. Görevden azledilen müderris ise bu cübbe ve sarığı geri iade etmek zorundaydı Ali Mazahari, Müslüman Ortaçağda Eğitim ve Öğretim, Çev: Bahriye Üçok, AÜİFD., Ankara C. 12, s Köymen, C. 3, s Köymen, C. 3, s Çelebi, s Mazahari, C. 12, s

105 i. Hocaları Bağdat Nizâmiye Medresesi hocalarıyla ilgili kaynaklarda seksenin üzerine isim zikredilmektedir. 232 Bağdat Nizâmiye Medresesinin ilk hocası Ebu İshak Şirâzî dir. Nişâbûr Nizâmiye Medresesinde yetişen ve Bağdat Nizâmiye Medresesinde hocalık yapan Gazali ise bu medresenin en ünlü âlimlerindendir. Bağdat Nizâmiye Medresesinin temeli Ebu İshak Şirâzî ile atılmış ve Gazali ile zirveye ulaşmıştır. Burada önce bu iki isim hakkında daha detaylı bilgi verilmiştir. Daha sonra Bağdat Nizâmiye Medresesinin diğer hocalarına kısaca yer verilmiştir. 1. Ebu İshak Şirâzî Künyesi Ebu İshak Cemalüddin İbrâhim b. Ali b. Yusuf eş-şirâzî (ö. 1083)'dir. 233 Meşhur Şâfiî âlimi olan Ebû İshâk Şirâzî, "Cemâlüd-dîn", "Şeyhül- İslâm" ve "Şeyhül-İmâm" lakapları ile tanınmaktadır. Şirâzî 1003 yılında Şiraz ın Güneyindeki Fîrûzâbâd beldesinde doğmuş ve orada büyümüştür. Eğitimini ilk önce Fîrûzâbâd'da başlamıştır. Orada kendisinden ilim aldığı hocalarının ilki Ebû Abdullah Muhammed bin Ömer olmuştur yılında Şîrâz'a gelen Şirâzî burada Ebu Abdullah el-cellab dan fıkıh öğrenmiştir. 234 Daha sonra ilim tahsili için Gandecân'a da gitmiştir. Her iki şehirde ve diğerlerinde kaldığı sürede, birçok âlimden fıkıh ilmini öğrenmiştir. Şîrâz'da ve Gandecân'da Ebû Ahmed Abdurrahman bin Hüseyin el-gandecânî ve birçok âlimin derslerine girmiştir Bağdat Nizâmiye Medresesi müderrisleri ilgili geniş bilgi için bkz. Ma ruf, Ulemaü n-nizâmiyât, s ; Kesai, s Bilal Aybakan, Şirâzî, Ebu İshak, DİA, İstanbul 2010, C. 39, s Şirazi, Tabakatü l-fukaha, Darü l-kalem, Beyrut (ty), s Sübki, C. 4, s. 248; Aybakan, C. 39, s

106 Şirâzî daha sonra ilim öğrenmek için önce Basra'ya giderek oradaki fakihlerden ders almıştır. Ebu Ahmet Abdülvehab b. Muhammed el-bağdadi ders aldığı âlimlerden biridir. Gittiği şehirlerde ve köylerde birçok ilmî çevre ile karşılaşmıştır. Şâfiî mezhebini öğretip yayan büyük fakihlerle buluşmuştur. Sonra 1024 yılında 22 yaşında iken Bağdat'a gelip ve hayatının sonuna kadar orada yaşamıştır. Bağdat ta Ebü t-tayyib et-taberi, Ebu Hatim Mahmut b. Hasan et-taberi el-kazvini, İbn-i Râmin, Ebû Abdullah el-beydâvî, Mensûr bin Ömer el-kerhî den fıkıh, usul, hilaf ve cedel; Ebu Bekir el-berkani, İbn Şazan el-bağdadi ve Ebül-Ferec el-hercuşi den Hadis dersleri almıştır. 236 Ebû İshâk Şirâzî kısa zamanda hocası Ebû Tayyîb et-taberî'nin takdirini kazanmıştır. Hocası kendisinin bulunmadığı zamanlarda onu talebelerine ders vermesine izin verip yardımcı seçmiştir. Ebû İshâk Şirâzî hocası Ebû Tayyîb et- Taberî'nin kendisinin mescitlerden birinde ders vermesini istedikten sonra on beş seneye yakın Bağdat ta kalmıştır. Bâb-ı Merâtıb'da bulunan bir mescitte ders vermeye başlamış ve bu müderrislik işi ve şöhreti Bağdat tan başka çeşitli memleketlere de yayılmıştır. İslam coğrafyasının çeşitli şehirlerinden gelen öğrenciler ondan ders alarak ilim sahibi olmuşlardır. 237 Büyük Şâfiî âlimi ve kadî-ül kudat olan Ebû Abdullah Hüseyin bin Câfer bin Mâkûlâ 1055 yılında vefat edince halife Kâim Bi-emrillâh Ebu İshâk Şirâzî'ye kadîül kudatlığı teklif etmiştir, fakat kabul etmemiştir. Ebu İshâk Şirâzî'ye ayrı bir sevgisi olan Nizâmülmülk onun ders vermesi için Bağdat ta Nizâmiye Medresesini inşâ ettirmiştir. Nizâmülmülk, medreseyi inşâ edip müderrisliğini ona teklif edince, Şirâzî çekinerek kabul etmiştir. 236 Aybakan, C. 39, s Aybakan, C. 39, s

107 Bağdat Nizâmiye Medresesinin eğitim felsefesini temelini şekillendiren Ebu İshâk Şirâzî bu medresede pek çok talebe yetiştirmiştir. Bunlardan bazısının isimleri "Tabakât" kitaplarında zikredilmiştir. Şirâzî Bağdat Nizâmiye Medresesinde binlerce talebe yetiştirdiği gibi daha önce Bâb-ı Merâtıb'daki mescidinde de yüzlerce talebe yetiştirmiştir. 238 Şafiî mezhebi inancı çerçevesinde yetiştirdiği binlerce öğrencinin yanı sıra ilmî çalışmalarıyla Bağdat Nizâmiye Medresesini yüksek bir akademik kurum haline getirmiştir. Ebu İshâk Şirâzî, müderrislik yaptığı dönemde öğretim ve telif çalışmalarının yanı sıra pek çok sosyal anlaşmazlığın çözümüne de katkıda bulunmuştur. Bazen kendisini mezhepler arası kavgaların ve tartışmaların içinde bulmuştur yılında Bağdat ta gelip Nizâmiye Medresesinde yer edinen Abdülkerim el-kuşeyri nin oğlu vaiz Ebu Nasr İbnü l-kuşeyri nin Hanbelîleri tecsim ile suçlayan açıklamalar yapması ortamı gerip Şâfiîler ile Hanbelîler arasında olaylar çıkınca Kuşeyri ye destek çıkan Şirâzî, Nizâmülmülk e Hanbelîleri şikâyet eden mektuplar yazarak ondan yardım istemiştir. Kuşeyri ile Hanbelîlerin reisi ve Abbasi halifesinin amcazadesi Şerif Ebu Cafer Abdülhalik b. İsa taraftarları arasında çatışma çıkmıştır. Sonra da Halifenin tarafları barıştırmasıyla son bulmuştur. 239 Ebû İshâk Şirâzî pek çok eser yazmıştır. Şirâzî nin eserlerini fıkıh usulü ve furû u, hilaf ve cedel konu başlıkları altında toplanabilir. Belli başlı eserleri ise; Fıkıh Usûlüyle İlgili Eserleri : a. Lumâ fî Usûli l-fıkh, b. Şerhu l-lumâ 238 Aybakan, C. 39, s Aybakan, C. 39, s Geniş bilgi için bkz. Tuba Erkoç, Ebû İshâk Şirâzî nin Emir ve Nehiy Hakkındaki görüşleri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2011, s

108 Mezheb 2. Furû ile ilgili Eserleri : a. et-tenbîh fî Furu i ş-şâfiî, b. el-mühezzeb fî l 3. Hilaf 241 İlmiyle ilgili Eserleri : a. et-tebsıra fî Usûli l-fıkh, b. en-nüket fî Mesâili l-muhtelife fîhâ beyneş-şâfiî ve Ebî Hanife, c. en-nüketü l-mesâil, d. Tezkiretü l Meseleyn fî Hilâfi beyne Mezhebeyn el-hanefî ve ş-şâfiî 4. Cedel ilmiyle ilgili: a. el-mulahhas fî l-cedel fî Usûli l-fıkh, b. el-maûne fî l-cedel, c. Munazarat Ebu İshâk Şirâzî hayatının sonuna kadar yaklaşık 16 yıl Bağdat Nizâmiye Medresesinde hocalık yapmış ve 1083 senesinde Bağdat ta vefat etmiştir. 2. İmâm Gazali İslâm tarihinin büyük âlimlerinden İmam Gazali nin ( ) ismi kitaplarında Hüccetü l-islâm Zeynüddin Ebu Hâmid Muhammed İbn Muhammed el-gazali et-tusi, eş-şafiî dir. 242 Şâfiî fakihi, Eşârî kelamcısı, mutasavvuf ve filozoflara yönelttiği eleştirilerle tanınan İslâm âlimidir. Batı dillerinde ismi Algazel'dir. Künyesi Ebu Hâmid, lakabı Huccetü l-islâm ve Zeynüddin dir. Doğum 241 Sözlükte "hilâf, karşı gelmek, aykırı davranmak, muhalefet etmek, zıtlaşmak" gibi anlamlara gelmektedir. Hilâf ilmi veya hilafiyat ise, bazı dinî ilimlere, özellikle fıkıh konularına uyarlanmış cedel tekniği, fıkıh mezhepleri arasındaki ihtilafları konu edinen ilim dalını ifade etmek için kullanılmaktadır. Hilâf ilmi, kendine has bir konusu, ilkeleri ve amacı bulunan bir ilmin veya tekniğin adı olarak kullanılmakla birlikte, fakihler arasında ortaya çıkan görüş farklılıklarını anlatmak için de kullanılmıştır. Buna göre, başlangıçtan itibaren fakihler arasında ortaya çıkan farklı görüşlerle ilgilenme ve onları bilme işinin hilafiyat ve mevcut farklı görüşleri derleyen eserlerin de hilafiyat literatürü olarak anılması mümkündür. Bkz Ebu Hamid Muhammed İbn Muhammed Gazali, İhyâu-Ulûmî d-din, Çev: Ahmet Serdaroğlu, C. 1, Bedir Yay., İstanbul 1974, s

109 tarihi kesin olmamakla birlikte, 1059 yılında Tus şehrinde doğduğu rivayet edilmektedir. 243 Kur an-ı Kerim i mektepte öğrenen Gazali ilk fıkıh öğrenimini Tus şehrinde Ahmed b. Muhammed er-radkâni den almış, daha sonra Cürcan şehrine giderek Şâfiî öncü ailelerinden Ebu l Kasım İsmâilî denilen bir zatın öğrencisi olmuştur. 244 Gazali tekrar memleketine dönmüş, ama bir müddet sonra öğrenimine devam etmek için o dönemin büyük bir ilim ve kültür merkezi olan Nişâbûr a gitmiştir. Orada zamanın ilim adamlarından olan İmâmü l-harameyn el-cüveyni nin öğrencisi olmuştur. Nişâbûr'a gitmeden önce geçirdiği en az on iki yıllık öğrenimi süresince başta fıkıh olmak üzere hadis, akaid, gramer gibi geleneksel bilgi dallarında kendini yetiştirmiştir. Nişâbûr'da da bu alandaki öğrenimine devam etmiştir. Gazali'nin Nişâbûr'a gittikten sonra gayet sıkı geçen bir öğrenim süresince Şâfiî fıkhı, hukuk ekolleri arasındaki tartışma teknikleri, cedel, akaitle fıkhın kaynakları ve mantık alanlarında kendini yetiştirmiştir. Ayrıca hikmet ve felsefe okumuş ve bütün bu disiplinlerde sağlam bir formasyon kazanmıştır. 245 Cüveyni nin vefatında Gazali otuz yaşlarındaydı ve diğer arkadaşlarından çok kendini hocasının kürsüsüne layık görüyordu. Cüveyni nin kürsüsü için öğrencileri arasında ihtilaflar çıkmıştır. Bir müddet Cüveyni nin oğlu Müzefer babasının yerine geçmişse de genelin desteğini alamamış ve meclisini medresenin dışına götürmüştür. Gazali nin rakibi olan Kiyâ-hirâsi müderrislik kürsüsüne geçince Gazali onu hocasının yerine uygun görmediği için Nişâbûr u terk etmiş ve şehrin dışında bir mahalle olan Asker e gitmiştir. Sultanın ordugâhı olan bu mahalleye gidenler sultan 243 Mustafa Çağrıcı, Gazali, DİA, İstanbul 1996, C. 13, s Geniş bilgi için Bkz. Zerinkob, s Geniş bilgi için bkz. Zerinkob, s ; Çağrıcı, C. 13, s

110 ve vezirin ordusuna girerlerdi ve ordu nereye giderse onlarla beraber katılırlardı. Gazali de Bağdat a atanana kadar Nizâmülmülk le beraber ordudaydı. Nişâbûr, İsfahan ve Bağdat arasında gidip geliyorlardı. Gittikleri yerlerde de âlimler ve fakihlerle münazara meclislerinde bulunurdu. 246 Gazali Nizâmülmülk le beraber kaldığı sürece onun dikkatini çekmiş ve Nizâmülmülk ona Zeynü-d Devle ve Şerefül Amme lakabı vererek Bağdat Nizâmiye Medresesinde ders vermesini teklif etmiştir. Gazali Haziran 1091 de Bağdat a gelerek derse başlamıştır. 247 Bir rivayete göre Nizâmülmülk ün topladığı ilim meclisinde bulunan zamanın ilim adamları, Gazali'nin ilminin derinliğine ve meseleleri izah etmedeki üstün kabiliyetine hayran kaldıklarını itiraf etmişlerdir. O zaman ortaya çıkan muhalif fırkaların yüksek düşünsel seviyelerine ulaşarak kendilerine iktidarın cevabını verecek, halk nezdinde iktidarın meşruiyetini tedarik edecek âlim olarak görüldüğünden Gazali saray tarafından desteklenmiştir. Bu sırada otuz dört yaşında bulunan Gazali'nin İslâmiyet e yaptığı büyük hizmetlerini gören Nizâmülmülk, onu Bağdat Nizâmiye Medresesinin müderrisliğine tayin etmiştir. 248 Nizâmülmülk tarafından Bağdat Nizâmiye Medresesi müderrisliğine tayin edilen Gazali, buradaki çalışmaları sırasında Halife Muktedi-Biemrillah'ın de dikkatini çekmiştir. Halife Müstezhir döneminde ise Gazali, Irak İmamı ve Şâfiîlerin İmamı unvanıyla halifenin meclislerinde bulunmuştur. Bu dönemde medresede tedristen başka ilmî araştırmaları da devam etmiştir. Kelam ve akait konularını ihtiva eden El-İktisad fi-itikad kitabını yazdığı bu dönemde rakiplerini imrendirmiş ve kıskandırmıştır. Gazali fetva mercii olarak İslâm topraklarında 246 Zerinkob, s Kesai, s Geniş bilgi için bkz., Mustafa Çağrıcı, C. 13, s

111 aranan âlim konumuna gelmiştir. Hatta Bâtıniler ona sorular yönelterek cevap istemişlerdir. 249 Gazali nin bu yükselişinin yanı sıra ders ve ilmî çalışmalarından soğutan meseleler de olmuştur. Bunların başında medrese fakihlerinin dünya malına tenezzül etmeleri olmuştur. Gazali nin meclisine gelen dört yüze yakın fakihin pek çoğunun mal ve mülkten başka şey düşünmemeleri onu rahatsız etmiştir. Bu dönemde kelam çalışmaları Gazali yi felsefeye itmiştir. Farabi ve İbn Sina yı araştırmaya başlamıştır. Ancak felsefe dünyasını çekici bulmayıp sapıklık olarak nitelemiştir. Felsefeyle tanışması aynı zamanda dikkatini fakihlerin anlamsız tartışmalarına da çekmiştir. 250 Gazali dört yıl Bağdat ta kalmıştır. Son altı ayında artık içe dönük huzurun peşine düşmüştür. Bu endişesi onun Bağdat ı, medreseyi terk etmesine sebep olmuştur. Gazali Bağdat ı terk etmesini el-münkız mined-dalâl kitabında şöyle anlatmaktadır: İlim branşları ve sülük ettiğim meslekler bana Allah a, nübüvvete (peygamberliğe) ve kıyamet gününe şüphe götürmez bir iman vermişti. İmanın bu üç esası, muayyen ve mücerret bir delille değil belki saymaya gelmeyen sebepler, karineler ve tecrübelerle kalbimde sağlam yerleşmişti. Bende şu kanaat hasıl olmuştu ki ahirette saadete kavuşmak için tek yol takva (günahlardan sakınmak) ile yaşamak, nefsi hava ve hevesinden menetmek yoludur. Bu hareketin başı da bu gurur diyarından (dünyadan) uzaklaşmak, ahirete bağlanmak, bütün varlığınla Allah a yönelmek suretiyle dünyadan kalbin ilgisini kesmektir. Bu da ancak makamdan, maldan yüz çevirmek, insanı yüksek gayelerden alıkoyan meselelerden, alâkalardan kaçmak ile tamam olabilirdi. Sonra kendi durumumu göz önüne getirdim. Baktım ki dünya alâkalarına dalmışım. Bu alâkalar her taraftan beni çevrelemişler. Yaptığım 249 Zerinkob, s Zerinkob, s

112 işleri düşündüm. En güzeli tedris ve talim idi. Bunda da ahirete pek menfaati olmayan ehemmiyetsiz bir takım ilimlerle meşgul olduğumu gördüm. Tedristeki niyetimi yokladım. Onun da Allah rızası için olmadığını; mevki sahibi olmak, şan ve şeref kazanmak arzusundan ileri geldiğini anladım. Uçurumun kenarında bulunduğuma, vaziyetimi düzeltmeğe uğraşmazsam ateşe yuvarlanacağıma kanaat getirdim. 251 Ancak Gazali için bu kararının uygulaması pek kolay olmamıştır. Altı ay bir müddet tefekkür bunalımına girmiştir. Durumu ihtiyarî olmaktan çıkmış, dili tutulmuş, tedris yapamayacak duruma gelmiştir. Hüzünden hazımsızlığı başlamış, yemek ve içmekten kesilmiştir. Bütün bedeni zayıf düşmüştür. Doktorları ise, ilâcın fayda vereceğinden ümitlerini kesmişler. 252 Gazali nin Bağdat ı terk etmesini Bâtınilerin terör ve şiddetine bağlamak isteyenler da olmuştur. Ancak Gazali nin Bağdat ı terk ettikten sonra gittiği Şam ve Beytûl-Mukaddas şehirleri Bağdat tan daha güvenilir olmadığı da bir gerçektir. 253 Gazali inziva döneminde de telif çatışmaları yapmıştır. Baş eseri olan İhyâ'ü Ulûmi'd-Din i bu dönemde yazmıştır. el-maksadü'l-esnû fî şerhi es-mâ'illâhi'l-hüsnâ, Bidâyetü'l-hidâye, el-vecîz, Cevâhirü'l-Kur'ân, el-erba-în fî Usûli'd-dîn, el-madnûn bih alâ gayri ehlih, el-madnûnü's-sağir, Fay-salü't-tefrika, el-kânûnü'1-küllî fi'tte'vîl, Kimyâ-yı Saâdet, Eyyühe'î-veled de bu dönemde kaleme aldığı eserlerdendir. 254 Gazali Temmuz 1106 yılında Nişâbûr Nizâmiye Medresesinde tekrar öğretim 251 Ebu Hamid Muhammed İbn Muhammed Gazali, el-munkız min-de-dalâl, Çev: Hilmi Güngör, Maarif Basımevi, Ankara 1960, s Geniş bilgi için Bkz. Gazali, el-munkız min-de-dalâl, s Zerinkob, s Çağrıcı, C. 13, s

113 görevine başlamıştır. 255 Nişâbûr Nizâmiye Medresesinde başladığı bu ikinci öğretim dönemi onun için birincisi kadar zevkli ve hareketli geçmemiştir. Nitekim yeni bir sükûnet hayatının özlemini duyarak muhtemelen sağlığının da hocalık faaliyetlerini zorlaştıracak ölçüde bozulmaya yüz tutması sebebiyle üç yılı aşkın bir sürede kaldığı resmî görevini bir defa daha bırakıp 1109 yılında Tûs'a dönmüştür. 256 Tûs'a döndükten sonra evinin yanına fakihler için bir medrese, sûfiler için de bir hankah yaptıran Gazali ömrünün son demlerini ders okutmak, gönül ehlinin sohbetlerine katılmak ve eser yazmakla geçirmiştir. 257 Gazali 18 Aralık 1111 tarihinde vefat etmiş ve Tûs'ta defnedilmiştir. 258 Gazali pek çok eser bırakmıştır. Gazali'nin dört yıl süren Nizâmiye Medresesindeki müderrislik dönemi aynı zamanda onun kitap telifi bakımından en verimli devresi olarak bilinir. 259 Yazıcıoğlu ya göre Gazali, eserleriyle insan aklını imanın hizmetine sunmak isteyen bir kelamcıdır. Zira ona göre, inanma problemi aklı aşan bir husustur. O ayrıca kalp yolunun insanla Allah arasında en vasıtasız yol olduğu görüşündedir. Gazali nin kendisi de bir filozof olarak hayat boyunca kendine bir görev tayin eder: bu görev de, aklın yetersizliğini göstermektir. Ona göre sırf akıl genellikle insanı yanlışlığa sevk eder. Gazali ye göre filozofların en büyük eksiklikleri buradadır. Şayet akli delil bizi vasıtasız olarak kalpte kendisini gösteren aydınlığa ulaştırmazsa 255 Gazali, s Çağrıcı, C. 13, s Geniş bilgi için bkz. Sübki, C. 4, s Gazali, İhyâ, C. 1, s Zerinkob, s

114 kısır ve verimsiz demektir. Böylece kalp yolu mantıktan, fizik veya metafizik tecrübeden daha yücedir ve ondaki aydınlık da Allah ın ışığıdır. 260 Gazali nin yüzlerce eser yazdığına dair çeşitli görüşler bulunmaktadır. Zerinkob bu konuda Gazali nin yazdığı eserleri çeşitli isim başlığıyla teksir edildiği, bunun yanı sıra başkalarının eserlerinin de ona nispet edildiğini söylerken, Gazali nin bir mektubunda dinî konularda yetmiş üzerinde kitap yazdığını ve dinî konular dışında da kitaplarının da olabileceğini belirtmektedir. 261 Gazali nin belli başlı eserleri ise şunlardır: 1. Cevâhiru l Kur an: İman, ibadet, muamelat ve ahlak yönünden İslâm dinini anlatan bir eserdir. 2. Kavaid el-akaid: İslâm ın inanç meselelerinden bahseden bir kitaptır. 3. Kitab İlcam el-avam an İlm el-kelam: İlmi Kelama dair bir eserdir. 4. Faysalü t-tefrika Beyn el-iman ve z-zandaka: Bu eserde sapık görülen inanış ve fikirler çürütülmektedir. 5. İhya u Ulumi d-din. 6. Kimya-yı Saadet: Farsça yazılmış ve İhya nın beşte biri küçültülmüş bir hülasası mahiyetindedir. 7. Tehafüt el Felasife: Bu eserinde, İslâm dinini Yunan felsefesine, Aristo ve Eflatun un fikirlerine göre izaha ve tevile çalışan Farabi ve İbn. Sina gibi filozofların fikir ve doktrinleri eleştirilmektedir. 8. Mi yar el-ilm: Mantık ve Felsefeye dair bir eserdir. 9. Kitab el-hülâsâ: Şâfiî fıkhına aittir. 10. Şifau l-alil fî Mesâlik et-ta lîl: Cedel e dair bir eserdir. 260 M. Said Yazıcıoğlu, İslâm Düşüncesinin Tarihsel Gelişimi, Akçağ Yay., Ankara 2001, s Zerinkob, s

115 Gazali nin en çok ses getiren eserlerinden biri Tehafüt el Felasife eseridir. Bağdat Nizâmiye Medresesinde hocalık yaptığı dönemde yazdığı bu eseri ile felsefe ve felsefecilere yirmi konuda eleştiri getirmiştir. Bunlardan üçü ise küfre vardıklarına, on yedisi ise bid at derecesinde olduklarına işaret etmiştir. Felsefeyi dinî ilimlerin arasından tecrit eden bu eserine Endülüslü İslam âlimi İbn Rüşt Tehafüt et-tehafüt eseriyle reddiye yazmıştır. Gazali nin bu eserinin etkisi sonucu İslam felsefesi Gazali öncesi ve sonrası olarak tartışıla gelmiştir. Ayrıca Gazali nin felsefeye olan bu yaklaşımının yaygınlaştırılmasında Nizâmiye Medreselerinin payı göz ardı edilemez. 3. Medresenin Diğer Hocaları Aşağıda Bağdat Nizâmiye Medresesinde hocalık yapmış olanlar ölüm tarihlerine göre verilmiştir. 1. Ebu Nasr Sabbağ: Abdulsaid b. Muhammed b. Abdulvahid(ö. 1084), dönemin büyük din âlimlerinden ve Şâfiî fıkhı konusunda Ebu İshak Şirâzî nin rakiplerindendi. Ebu Nasr medresenin ilk açılında Ebu İshak Şirâzî nin yerine geçici olarak yirmi günlük hocalık yapmış, fakat onun ölümünden sonra (1083) atanmışsa da hocalığı uzun sürememiştir de medreseden azledilerek yerine tekrar Ebu Said Mütevelli getirilmiştir. Ebu Nasr ın yakınları ise onu postunu geri almasını istedikleri için Ebu Nasr İsfahan a Nizâmülmülk ün yanına gitti. Nizâmülmülk, Ebu Nasr ın isteğini kabul etmeyip ancak onun için yeni 104

116 bir medrese inşa etmesinin fermanını vermiştir. Üzüntülü bir şekilde Bağdat a dönen Ebu Nasr üç ay sonra hayatını kaybetmiştir Ebu Said Mütevelli Nişapuri: Abdurrahman b. Mamun(ö.1085), Ebu İshak Şirâzî nin ölümünden sonra Nizâmülmülk ün oğlu Muidülmülk tarafından Bağdat Nizâmiye Medresesinin müderrisi olarak atandı. Ancak hocalığından yirmi gün geçmemişti ki fakihler Ebu İshak Şirâzî yerine onun atanmasını uygun görmedikleri gibi atanması Nizâmülmülk ün muhalefetiyle karşılaşmıştır. Müderrislikten azledilen Ebu Said tekrar Ebu Nasr ın azlinden sonra postuna geçmiş ve ömrünün sonuna kadar postunda kalmıştır Ebul Kasım Debusi: Said Ali b. Muzaffer Alavi Hüseyni(ö.482/1089), Nizâmülmülk ün davetiyle (Eylül 1086) Nizâmiye Medresesine ders vermek için Bağdat a gelmiştir. İbn Esir, Debusi inin Bağdat a gelişinin çok ihtişamlı ve şaşaalı şekilde geçtiğini onun gibi karşılananı kimsenin hatırlamadığını belirtmektedir. Debusi hayatının sonuna kadar hocalık makamında kalmıştır Tantarani: Ebu Nasr b. Ahmet lakabı Müinüddin (ö. 1092), hocalığı hakkında fazla bilgi bulunmamakla birlikte Nizâmülmülk döneminin âlim edip ve şairlerindendir. Ayrıca Nizâmiye Medresesinde hocalık yaptığı rivayet edilmektedir Ebu Abdullah Tabari: Hüseyin b. Ali (ö. 1101), Ebu İshak Şirâzî in ashabından ve Debusi den sonra ve Gazali den önce Nizâmiye 262 Kesai, s Kesai, s Kesai, s Kesai, s

117 Medresesinde müderrislik yapmıştır. Tabari, Muharrem 1090 da Nizâmülmülk ün menşuruyla Bağdat Nizâmiye Medresesinin müderris kürsüsüne atanmış ve Bağdat a gelerek kürsüyü tek başına sürdürmüştür. Aynı yılın Rebi-ül ahir ayında yine Nizâmülmülk ün menşuruyla Ebu Muhammed Fami Şirâzî müderris olarak Bağdat Nizâmiye Medresesine gelmiştir. Bu iki fıkıh hocası medresede bir gün arayla ders kursusuna geçmişlerdir. Bu müderrisler Gazali nin (Haziran 1091) Bağdat Nizâmiye Medresesine atanmasına kadar kürsüde kalabilmişlerdir. Tabari, Ocak 1096 da Gazali nin kürsüden çekilmesinden sonra Nizâmülmülk ün oğlu Fahrülmülk tarafında tekrar atanmış ve hayatının sonuna kadar hocalık yapmıştır Ebu Muhammed Abdulvehab b. Fami Şirâzî (ö. 1106): yukarıda da zikredildiği gibi Eylü 1080 den Haziran 1091 e kadar bir gün arayla ders kürsüsüne geçmiştir. Kesai nin İsnevi den naklettiğine göre Ebu Muhammed in Bağdat a gelişinde şehrin kadı ve âlimleri tarafından karşılanmış ve atanma fermanı herkesin huzuruna okunmuştur. Hadis dersine başlamış fakat pek çok hatası görüldüğünden bu derse uygun olmadığı kanaati hasıl olmuştur Ebu Zekeriya Hatip Tebrizi: Yahya b Ali (ö. 1108), lügat, edep ve nahiv âlimlerindendi. Pek çok Nizâmiye mezunu onun öğrencisiydi. Ebu Zekeriya önceleri Bağdat Nizâmiye Medresesinin kütüphanecisiyken sonraları da ahlak derslerine girmiştir Kesai, s Kesai, s Kesai, s

118 8. Ebul Hasan Kiyâ-hirâsi Ali b. Muhammed Tabari (ö. 1110): İmâm Gazali nin sınıf arkadaşı ve İmam Harameyn in en iyi öğrencilerinden olup aynı zamanda yardımcısıydı. Daha sonra Selçuklu sultanı Berkyaruk un hizmetinde bulunmuştur. Medreseye hoca olarak atanmıştır. Vezir Saadülmülk, Mart 1105 te hem kutlamak hem de öğrencileri teşvik etmek için ders meclisinde bulunmuştur. Kiyâ-hirâsi düşmanların propagandasıyla Bâtınilikle itham edilmiş ve Sultam Muhammed Selçuk tarafından hapse atılmıştır. Ulema ve cemaatlerin önde gelenlerinin Kiyâ-hirâsi hakkında olumlu beyanlarda bulunması neticesinde hapisten serbest bırakılmıştır. Hayatının sonuna kadar medrese kürsüsünde kalmıştır Ebu Bekir Şaşi: Muhammed b. Hüseyin b. Ömer lakabı Fahrul-İslâm ve Müstezhirî ismi ile ünlü (ö. 1113). Bağdat Nizâmiye Medresesinde mezun olan Müstezhirî, medresede hoca olmadan önce Ebu İshak Şirâzî nin yardımcılığını yapmıştır yılında Kiyâ-hirâsi nin vefatından sonra müderris olarak atanmıştır. Şaşi medresede bir buçuk yıl hocalık yapmış, 1112 yılında da müderrislikten azledildimiştir. Yerine İbn Tabari getirilmiştir Ebu Bekir Sem ani, Muhammed b. Temimi (1116): Ebu Said Sem ani nin babası ve Merv Şâfiîlerinin önderlerindendi. Ebu Bekir 1103 te hac ziyaretinden sonra Bağdat a gelerek bir müddet ders ve vaazlar vermiştir Kesai, s Kesai, s Kesai, s

119 11. İbn. Ebu Kudeyye Temimi Keyravani: Muhammed b. Atik (ö. 1118), Nizâmiye Medresesinde kelam derslerine girmiştir Fesihi Asterabadi: Ebul Hasan Ali b. Ebu Zeyd Nahavi(1122), hatip Tebrizi den sonra nahiv derslerine girmiştir. Bir müddet sonra Şiîlikle itham edilerek medreseden atılmıştır. Yerine Ebul Mensur Cüvaliki getirilmiştir. 13. Ebul-Feth b. Burhan, Ahmet b. Ali ibn. Hâmi ( ), önceleri Hanbeli mezhebinde olan Ebul-Feth Nizâmiye Medresesinde müderrislik yapmak için Şâfiîliğe geçmiş, ancak bir ay medresede müderrislik yaptıktan sonra azledilmiştir Ebul Feth Hudad, Ahmed b. Muhammed İsfahani (1106). 15. Ebu Saad Helvani: Yahya b. Ali b. Bezar (1126), Ebu İshak Şirâzî nin yanında fıkıh ilmi öğrenmiş ve medresede ders vermiştir. Bir müddet sonra halife tarafından Maverahünnehir e halife elçisi olarak atanmıştır Ebu l Futuh el-gazali: Ahmet b. Muhammed b. Muhammed et-tusi (ö.1126) 17. Ebu Ali İsfahani: Hasan b. Süleyman b. Fetah Nahravani (ö. 1131), İsfahan Nizâmiye Medresesinde fıkıh öğrenmiştir de Bağdat Nizâmiye Medresesinde müderris olarak atanmış ve hayatının sonuna kadar bu sorumluluğunu devam ettirmiştir. 18. Ebul Feth Meyhani: As ad b. Ebu Nasr (ö. 1133), iki dönem medrese müderrisliği görevi yapmıştır. İlk olarak 1113 yılından Şaban 1119 tarihine kadar, ikinci dönem de Eylül Ocak 1129 tarihleri arasında 272 Ma ruf, Ulemaü n-nizâmiyât, s Ma ruf, Ulemaü n-nizâmiyât, s Kesai, s

120 müderrislik görevini üstlenmiştir. Müderrisliğin yanında medresenin vakıf yönetimini de yürütmüştür. Müderrisliğinin ikinci döneminde Ahmet b. Nizâmülmülk le görüştüğünde pek çok öğrencinin ilişkisinin kesilmesi ve medrese fakihlerinin sayısının düşürülmesini istemiştir. Fakat öğrencilerin ve fakihlerin büyük bir karşı koymasıyla karşılaşmıştır. 19. Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmet b. Osmani Diabiçi (ö. 1133): Medresede müderrislik yapmıştır. Aynı zamanda medrese, camii ve halifenin meclislerinde vaazlar vermiştir Ebu Muhammed, Abdurrahman b. Hüseyin b. Muhammed Tabari (ö.1136): Ebu Abdullah ın oğlu ve Ebu İshak Şirâzî nin öğrencilerindendir. İbn Kesir e göre Kasım 1112 tarihinde Ebu Bekir in azlinden sonra müderrisliğe atanmıştır. Kasım 1119 ta Es ad Meyhani nin azlinden sonra Sultan Sencer in fermanı ile Bağdat a gelerek Nizâmiye Medresesinde ikinci kez müderrislik yapmıştır. Bir müddet sonra da azledilmiştir. Rivayete göre medreseye müderrislik postuna oturmak için bir medrese yapılacak miktarda rüşvet vermiştir Ebu Saad, Ahmet b. Sabet Hocandi (ö. 1137): İsfahan Nizâmiye Medresesinin mezunlarından olup İbn Esir onu İsfahan Nizâmiye Medresesi hocaları arasında zikretmiştir. İbn Cevzi, Kasım 1136 da müderris olarak Bağdat Nizâmiye Medresesinde ders verdiğini ve aynı yılın Şaban ayında hayata veda ettiğini kaydetmektedir. İbn Kesir ise 275 Ma ruf, Ulemaü n-nizâmiyât, s Kesai, s

121 Hocandi nin pek çok kez Bağdat Nizâmiye Medresesinde hocalık yaptığını ve azledildiğini kaydetmektedir Ebu Yakup, Zahid Hamadani, Yusuf b. Eyüp(ö. 1140): Ebu İshak Şirâzî Yanında fıkıh ilmi öğrenmiş ve 1121 yılında Bağdat Nizâmiye Medresesinde vaaz ve ders vermeye başlamıştır. 23. Ebubekir Muhammed b. Hüseyin Ermevi(ö. 1141) 24. Muhammed b. Muhammed Ebulvefa Kadi İsfahani (ö. 1142). 25. Saad b. Muhammed b. Ömer b. Manzur Ebumansur Muiddin Rezaz (ö.1144). 26. Muhub b. Ahmet Cüveyliki Ebumansur(ö. 1145). 27. Hubetullah b. Ali b. Şacari Bağdadi Ebulsadaat(ö. 1147) Muhiddin Muhammed b. Yahya Nişâbûri (ö. 1153) Ebubekir Sedruddin Hocandi (ö. 1157). 30. Ebulfeth b. Bakırhi (ö. 1158). 31. Ebulvakt Abdulevel b. İsa b. Şuayb Sanceri (ö. 1158). 32. Fahruddin b. Hasan b. Muhammed b. Hasan İsfahani (ö. 1163). 33. Ebunasr, Muhammed b. Ali b. Ahmet b. Nizâmülmülk Tusi (ö. 1165). 34. İbn Bendar Yusuf Dımışki (ö. 1167). 35. Ziya-ülddin Abdulkahar b. Abdullah Ebulnecib Suhreverdi(ö. 1167). 36. Mezheruddin Mahmut b. Muhammed b. Abbas Ebu Muhammed Harezmi (ö. 1172). 37. Ebu Nasr Şaşi (ö. 1180). 38. Ebulberekat Anbari Nahavi (ö. 1181). 277 Kesai, s Kesai, s Ma ruf, Ulemaü n-nizâmiyât, s

122 39. Mübarek b. Ebulberekat Ebu Talip Kerhi (ö. 1189). 40. Ebu Mansur Es ad b. İbreti Nahavi (ö. 1193) 41. Ebulhayır Razeüddin Ahmet b. İsmail Kazvini (ö. 1194). 42. Mücir Bağdadi, Ebulkasım Mahmut b. Mübarek (ö. 1195). 43. İbn Fadlan, Ebulkasım Yahya b. Ali (ö. 1198). 44. Ebulabbas b. Avn, Ahmet b. Muhammed b. Dırri (ö. 1201). 45. Ebu Hasan Faraki, Ali b. Ali (ö. 1205). 46. Ebu Ali, Mücedüddin Yahya b. Rabi (ö. 1209). 47. Veciye, Ebu Bekir b. Mübarek b. Said b. Dehan, Zarir Nehevi (ö. 1215). 48. Ebulmüzefer b. Ebumuşeref Musili (ö. 1218). 49. Ebu Zekeriya Tikriti, Yahya b. Kasım b. Muferec (ö. 1219). 50. Ebu Muhammed, Abulkadir b. Davut Vusta (ö. 1222). 51. Ebu Munakıp, Muhammed b. İsmail b. Yusuf el-kazvini (ö. 1225). 52. Ebu Abdullah, Muiddin Muhammed b. Yahya b. Fedlan (ö. 1233). 53. Ebu Abbas, Ahmet b. Sebat Humami Vusta (ö. 1233). 54. Ebu Davut, Razi-üd-Din Cili Suleyman b. Muzefer b. Ganim (ö. 1233). 55. Behauddin b. Şedad (ö. 1234). 56. Ebulmani, Abdurrahman b. Mukbil (ö. 1241). 57. İbn Cübeyr Selami, Ebu Bekir Muhammed b. Yahya b. Muzafer (ö. 1241) 58. İsmail b. Abdurrahman b. Bubeydi (ö. 1243). 59. Siracuddin Nahirkuli (ö. 1256) 60. Necmuddin Ebu Muhammed, Abdullah Badurai (ö. 1257). 61. Şahabuddin Ebulmunakıp (ö. 1258). 62. Ebu Nasr Necmuddin Fath b. Musa b. Humad Emevi Ceriri (ö. 1264). 111

123 63. Azzuddin Ebul az Muhammed b. Caferi Besri (ö. 1273). 64. Muceduddin Ali b. Cafer (ö. 1283). 65. Şemsuddin Sahib Divân Cüveyni (ö. 1284). 66. Nureddin Abdulgani Ebulbeyan/Ebulbeytan (ö. 1288). 67. Necmuddin Muhammed b. Ebul Aziz (ö. 1288). 68. Muhammed Şemsuddin Keyşi (ö. 1294). 69. Alauddin Ebulharis, Arsalan b. Davut b. Ali Atrari (ö. 1302). 70. Nasruddin Faruki ebu Bekir Abdullah b. Ömer (ö. 1306). 71. Muiddin b. Akuli (ö. 1366). 72. Giyasuddin Muhammed b. Abdullah Akuli Şâfiî (ö. 1394). 73. Şeyh Ebu Mansur Said b. Muhammed b. Vezan (ö.?) 74. Ebu Hasan Ali b. Hubetullah b. Abdusselam (ö.?) 75. Ebu Mansur Muhammed b. Abdulmelik b. Cirun (ö.?) 76. Ebulmekarum Mübarek b. Ali Samarkandi (ö.?) 77. Ebu Bekir Ahmet b. Ali b. Aşkar (ö.?) 78. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Muhammed Keşmeyhani (ö.?) 79. Ebu Hamid Muhammed b. Ebu Rebii Gurnati (ö.?) 280 j. Nâibleri Medrese nâibleri, müderrislerin yokluğu durumunda ya da yeni bir hoca atanana kadar geçici veya vekâleten ders kürsülerine geçerek öğretimi devam ettirmişlerdir. Medresenin pek çok müderrisi nâiblikten müderrisliğe atanmıştır. Medrese nâibleri: 280 Geniş bilgi için Bkz. Kesai, s

124 1. Ebu l Futuh el-gazali: Ahmet b. Muhammed b. Muhammed et-tusi (ö. 520/1126) 2. Ebu Cafer b. Sabağ (ö. 585/) 3. Ebul Hasan, Ali b. Saadet Faraki (ö. 606/) 4. Mücededü din Ebu Ali, Yahya b. Rabih b. Süleyman (ö. 606/) 281 k. Muidleri Muid 282 kavramı ıstılahta medreselerde tekrarlayan anlamına gelmektedir. Muidlik XI. yüzyılda ortaya çıkmış ve İslâm eğitim literatüründe yer bulmuştur. Muidlik Nizâmiye Medreseleriyle beraber ortaya çıktığı görüşleri yanı sıra Nizâmiye Medreselerinde önemli bir yere ve öneme sahip olmuştur. 283 Nizâmiye Medreselerinde müderrislerin derslerini öğrencilere tekrarlayanlara verilen isim olmuştur. Muidler özellikle katılımı çok olan derslerde gerekliydiler. Muidlerin iki önemli görev vardır. Birincisi hocanın anlattıklarını yüksek sesle ders halakasının uzağında bulunan öğrencilere duyurmak, ikincisi de dersin bitiminde hocanın dersi terk etmesinden sonra dersle ilgili yardıma ihtiyaç duyan öğrencilere yardımcı olmak ve yönlendirmektir. 284 Muidler medresenin zeki öğrencileri arasından seçilirdi. Buna Nişâbûr Nizâmiye Medresesinde İmam Gazali nin İmamül Harameyn e muidlik yaptığı örnek olarak verilebilir Geniş bilgi içi bkz; Ma ruf, Ulemaü n-nizâmiyât, s. 25; Kesai, s Muid: İşte tecrübeli, tekrar eden kimse, öğrencilere dersi tekrar eden kimse Bkz. Behişti, s Ocak, s Kesai, s Ocak, s

125 l. Öğrencileri Medreselerin yaygınlaştığı ve kurumsallaştığı döneme kadar ilim öğrenmek isteyen öğrenciler/talebeler değişik beldelere seyahat ederek, tanınmış hocalardan eğitim alırlardı. Rehle denilen bu yöntemle talebeler uzun mesafeler kat ederek ders almak istedikleri hocaların yanına gider ve öğrenim görürlerdi. 286 Çeşitli alanlarda eğitim almak isteyen öğrenciler ise aynı yöntemle ders almak istedikleri hocaları dolaşmak suretiyle eğitimlerini tamamlıyorlardı. Medreselerin kurumsallaşmasından sonra bir nebze de olsa ilim iştiyakında olan talebelerin bu tür sorunları çözülmüştür. Bu husus da Nizâmiye Medreselerine rağbet gösterilmesi noktasında önem arz etmektedir. Nizâmiye Medreseleri sundukları imkânlar açısından döneminin en iyi medreseleri olmaları ve vaat ettikleri gelecek bakımından müderrislerin ders vermek için gösterdikleri ilgi ve alakayı öğrenciler de eğitim almak için fazlasıyla göstermişlerdir. Öğrencilerin kabulünde; müderrislerin seçiminde olduğu gibi Şâfiî mezhebine mensup olmaları veyahut ilgi ve yakınlık duyma şartı vardı. 287 Aynı şartlar çalışan personel için de geçerliydi. Nizâmiye Medreselerine İslâm ülkelerinin değişik yerlerinden öğrenciler gelmekteydi. Medrese vakfının sağladığı burslar özellikle öğrencilerin dikkatini çekmiş ve İslâm ülkelerinin her köşesindeki öğrencilerin akınına uğramıştır. Bağdat Nizâmiye Medresesinin kuruluşundan üç yıl sonra vakfı inşa edilmiştir. Medrese vakfına gelir getiren dükkânlar, araziler, çarşılar, hamamlar gibi çeşitli taşımaz mallar vakfedilmiştir. Nizâmiye Medresesinin vakfından elde edilen gelirlerle, 286 Çelebi, s Kesai, s. 182,

126 müderrislerin maaşları veriliyor, öğrencilerin yeme, içme, barınma, elbise, ders kitapları, kağıt, kalem, mürekkep vb. bütün ihtiyaçları karşılanıyordu. 288 Ayrıca burslara mahiyetinde cep harçlığı da veriliyordu. Böylece Nizâmiye Medreseleri sadece eğitim hizmeti görmemekte, sosyal bir mahiyet de arz etmekteydi. Dolayısıyla Avrupa da kurulan ilk üniversiteler bu medreselerin bu yönünü aynen taklit etmekten çekinmemişlerdir. 289 Nizâmiye Medreselerinde öğrenci olmak için yaş sınırı aranmıyordu. Kişinin ilme olan isteği ve kabiliyeti onun öğrenci olmasına yeterliydi. Tabi bu durum öğrenci seviyesi sorununu da beraberinde getirmekteydi. Ancak medrese hocaları yukarıda belirtildiği gibi eğitim sürelerinin belirlemesiyle istenilen eğitimi veriyorlardı. Öğrenciler değişik yerlerde değişik seviyedeki kişilerden ders aldıktan sonra Nizâmiye Medresesine öğrenci olabildikleri gibi, bütün yüksek tahsilini Nizâmiye Medresesinde tamamlamış olabililirdi. Nizâmiye Medresesinde öğrencilerin eğitimi belli bir süre ile sınırlı olmayıp Müderrislerin, öğrencilerin bilgi idrak ve fıkhî konulara istidlal yeteneğine sahip olmalarına kanaat getirmelerine bağlıydı. Ayrıca Nizâmiye Medreselerinden önceki medreselerde de belli bir öğretim süresinin olmaması ve eğitimin yıl bitirme esasına göre değil, belli kitapları okuma esaslarına dayanıyordu Hüseyin Emin, Tarihul Irak fi Asr-ı Selçuki, Daruş-Şuun-s Sekafiye Yay., Bağdat 2006, s Hitti, C. 2. s Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Alfa yay., İstanbul 1999, s

127 C. Diğer Nizâmiye Medreseleri a. İsfahan Nizâmiye Medresesi İsfahan da Mescid-i Cuma nın yanında yaptırılmış olan bu medreseye masraflarını karşılamak için zengin vakıflar tahsis edilmiştir. Müderrisliğine Nizâmülmülk, Merv de vaazını dinleyip etkilendiği İsfahan Şâfiî reislerinden Ebu Bekir Sadreddin Muhammed b. Sabit el-hucendi yi tayin etmiştir. Hucendi müderrisliğin yanı sıra vakfın mütevellisi olarak da görev yapmıştır. Hucendi ailesinin çoğu Sadreddin lakabıyla tanındığı için bu medrese Sadriyye ismiyle de tanınmıştır. 291 Nizâmülmülk, İsfahan Nizâmiye Medresesini Hucandi ailesine bıraktığında İsfahan da bu ailenin karşısında ise Hanefi mezhebinin önderliğini yapan Rüknüddin lakabıyla tanınan Sâğdiye ailesi bulunmaktaydı. Hucandi ailesinden Şâfiî mezhebi önderliğine geçen her şahıs Sadruddin lakabıyla tanınırken, Sağdiye ailesinden Hanefi mezhebi önderliğine geçen her şahıs da Rüknüddin lakabıyla tanınmıştır. Dolayısıyla İsfahan Nizâmiye Medresesinin daha çok Sadriyye ismiyle tanınmasının sebebi ise şöhretli ve güçlü bir ailenin elinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Hucandi ailesinden Fahreddin Ebül-Meali ile Ebu Said b. Ebu Bekir de bu medresede müderrislik yapmıştır. Bu aileden Bağdat Nizâmiye Medresesinde müderrislik yapanlar da vardır Nurullah Kesai, İsfahan ve Medrese-i Nizâmiye, Ferhang-i İsfahan, İsfahan 1996, S. 4, s Humayi, s

128 İsfahan Nizâmiye Medresesi, İsfahan ın kadim ve en meşhur mahallelerinden olan Şâfiîlerin yoğun yaşadığı Derdeşt mahallesinde inşa edilmiştir. Selçuklulardan kalan İsfahan Camisi ki hala İsfahan da varlığını korumuştur, bu mahallededir. 293 İsfahan Nizâmiye Medresesi teşkilatına uygun şekilde öğrencilerinin hizmetinde muazzam bir kütüphanesi bulunumaktaydı. Medrese binası 1327 yılına kadar ayakta kalmıştır. Kesai medresenin hocaları ve öğrencileri hakkında bilgi ve vesikaların bulunmadığını belirtmekte, bunun sebebini ise; Nizâmülmülk ün ölümünden sonra Şâfiîlerin Bâtıniler tarafından terör ve baskınları ile Moğol istilasıyla İsfahan sakinlerinin evlerini terk etmeleri ve medrese vakfının gaspına bağlamaktadır. 294 İsfahan Nizâmiye Medresesinin muhtemelen Bağdat Nizâmiye Medresesiyle aynı tarihlerde inşa edildiği düşünülmektedir. 295 Nizâmülmülk kendi bütçesinden on bin dinar ve İsfahan daki emlakinden bu medreseye vakfetmiştir. 296 b. Belh Nizâmiye Medresesi XI. yüzyılda Horasan ın büyük şehirlerinden olan Belh; dönemin İslâm ilim ve kültür merkezlerinden biriydi. Nizâmülmülk vezir olmadan önce bu şehirde Selçuklu emiri Alparslan ın yanında bulunmuştur. Vezaret döneminde Belh e geldiğinde Belh in âlimlerinden biri, Ebu Ali Hasan b. Ali Vegşi Belhî yi tanıştırmıştır. Kesai, Tezkere tül- Hifaz kitabından naklettiğine göre Vagşi 293 Kesai, İsfahan ve Medrese-i Nizâmiye, S. 4, s Kesai, İsfahan ve Medrese-i Nizâmiye, S. 4, s Özaydın, C. 33, s Gavhariyan, s

129 Belhî nin kendisi; kimsenin ilmî şahsiyetini bilmediğini, ancak Nizâmülmülk le tanıştıktan sonra Belh te bir medrese yapıp onu başına getirdiğini söylemiştir. 297 Nizâmülmülk tarafından müderris olarak tayin edilenlerden biri de Ebul- Kasım Abdullah b. Tahir dir. Edip ve şair Reşidüddin Vatvat bu medresede eğitim alanlardan biridir. Belh Nizâmiye Medresesi Oğuz istilası sırasında (1153) tahrip edilmiştir. 298 c. Musul Nizâmiye Medresesi Musul şehrini ziyaret eden İbn Cübeyr, Dicle sahili kenarında fıkıh ilmi öğrenmek isteyenler için altı medresenin olduğundan bahsetmektedir. 299 Ancak isim vermemektedir. Musul Nizâmiye Medresesiyle Cezire-i İbn Ömer medresesi nin aynı olmasının muhtemel olduğu ve Cizre deki medresenin güzel bir medrese olduğu ve Nizâmülmülk ün Radıyyü Emiril-Müminin lakabından dolayı Radıyyüddin Medresesi adıyla anıldığı kaynaklarca zikredilmektedir. 300 d. Basra Nizâmiye Medresesi Basra Nizâmiye Medresesiyle ilgili bilgi; temel kaynak olan Tecaribü s- Selef kitabında rastlanmaktadır. Medresenin ne zaman yapıldığı hakkında tarih vermeyen bu kaynakta, Zübeyir Avvam in kabrinin yakınında bulunduğu, Bağdat Nizâmiye Medresesinden daha iyi ve geniş olduğu, Halife Müsta sım-billah ın 297 Kesai, İsfahan ve Medrese-i Nizâmiye, S. 4, s Özaydın, C. 33, s İbn Cübeyr, s Özaydın, C. 33, s

130 ( ) son günlerinde yıkıldığı ve enkazının ise Basra merkezine nakledilerek Nizâmiye adıyla anılan başka bir medrese yapıldığı zikredilmektedir. 301 Hille Arap emiri Sadaka b. Mansur 1105 yılında Basra yı ele geçirince Abbasiler bu medreseye sığınmıştır. Ebul- Fazl Muhammed b. Kennan b. Hamid b. Tib el-enbari kaynaklarda ismi geçen medresenin tek müderrisidir. 302 Kesai, Basra şehrinin ilim, kültür ve medeniyetinden bahsederek, Bağdat a yakınlığı ve mevcut Bağdat Nizâmiye Medresesine rağmen bu şehirde Nizâmülmülk ün Şâfiîler için medrese kurmayı gerekli gördüğünü zikretmektedir. 303 e. Herat Nizâmiye Medresesi Bu medresenin 1085 yılında faal olduğu bilinmektedir. Ebu Said Muhiddin en-nişâbûri nin müderrisliği sırasında Şâfiîlerle Hanbelîler arasında olaylar çıkmış, Nizâmülmülk duruma el koyup olayı bastırmıştır. Ardından da Ebu Bekir Muhammed b. Ali eş-şaşi yi Gazne den Herat a çağırarak Herat Nizâmiye Medresesinde görevlendirmiştir. Şaşi hayatının sonuna kadar bu görevini sürdürmüştür. Hüseyin Baykara döneminde ise medrese yeniden inşa edilmiştir. 304 f. Merv Nizâmiye Medresesi Selçuklular döneminde ilim kültür ve medeniyette gözde şehir haline gelen Merv şehrinde Nizâmülmülk yaptırdığı medreseye, Hanefi iken Şâfiî mezhebine 301 Nahcivani, s Özaydın, C. 33, s Kesai, s Özaydın, C. 33, s

131 geçen Ebul-Muzaffer es-sem ani yi müderris olarak tayin etmiştir. Medresenin zengin bir kütüphanesi olduğu bilinmektedir. 305 Bunun dışında bu medreseyle ilgili kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Kesai on âlimin hayat bilgilerinde Merv Nizâmiye Medresesi adı geçmesinden dolayı isimlerini zikretmiştir. Bunlar ise: Ebul-Muzaffer es-sem ani Merv Nizâmiye Medresesinde hocalık yapmıştır; Ebul Feth Meyhani, medresede Sem ani yardımcılığında müderrislik yaparak fıkıh öğretmiştir; Muhammed Harezmi, medresede ikamet etmiştir; Ebu İshak İbrahim b. Osman, bir müddet medresede ikamet etmiştir; Ebul kasım Sem ani abisi Ebul-Muzaffer es-sem ani yanında fıkıh öğrenmiş daha sonra onun yerine hocalık kürsüsüne geçmiştir; Ebu Said Büşenci, bir müddet medresede ikamet etmiştir ve hadis öğretmiştir; Abdullah b. Meymun b. Abdullah Malikani Kufi, medresede bir müddet Sem ani nin yardımcılığını yapmıştır; Ebu Saad Abdulkerim b. Ebubekir Muhammed b. Abdulcebbar Sem ani, medresede hocalık yapmıştır; Afzalü d-din Ömer b. Ali İbn Geylan, medresede ilim öğrenmiştir; Ebul-mecd Razi, medresede Ebu Saad Sem ani nin derslerine katılmıştır. 306 g. Âmul Nizâmiye Medresesi Selçuklular döneminde Taberistan eyaletinin merkezi olan Âmul şehri, Şâfiî fakihlerinin yaşadığı şehirlerdendir. Ebu İshak Şirâzî ye hocalık yapan Ebü t-tayyib et-taberi bu şehrin âlimlerinden biridir. Kesai, Tarih-i Tabaristan adlı kitaba dayanarak, Âmul Nizâmiye Medresesini Nizâmülmülk ün Fahrül-İslâm Ebu l 305 Özaydın, C. 33, s Geniş bilgi için Bkz. Kesai, s

132 Mahasin Abdulvahid b. İsmail er-rüyani için yaptığını belirtmektedir. Rüyani 1109 yılında İsmâilîler tarafından öldürülmüştür. Medrese 1217 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. 307 Âmul Nizâmiye Medresesinde Abdulvahid b. İsmail er-rüyani, Ebül-Fevaris Hibetullah b. Sad ve Abdulkerim eş-şalüsi müderislik yapmıştır Kesai, s Özaydın, C. 33, s

133 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM NİZÂMİYE MEDRESELERİNİN EĞİTİM FELSEFESİ Nizâmiye Medreselerinin kuruluş amacıyla ilgili bilgi veren tek ve temel kaynak İbnül Cevzi nin el-müntezem eseridir. Bu eserde Bağdat Nizâmiye Medresesinin vakıf şartnamesiyle ilgili az ve sınırlı bilgi yer almaktadır. Nizâmiye Medreselerini konu edinen bilimsel çalışmalarda da bu medreselerin amacına dair temel kaynak olarak el-müntezem gösterilmiştir. Bağdat Nizâmiye Medresesinin vakıf şartnamesine göre Şâfiî usul ve fürû unun 309 öğretimi bu medresenin temel amacını oluşturmaktadır. 310 Başka bir deyişle Bağdat Nizâmiye Medresesi Şâfiî mezhebi anlayışı çerçevesinde öğrenci yetiştirmektedir. Kurulan diğer Nizâmiye Medreseleri hakkında Bağdat Nizâmiye Medresesinin vakıf şartnamesi gibi yazılı bir kaynak bulunmamaktadır. Ancak bu medreselerin Şâfiî âlimleri için kurulduğu ve başına Şâfiî âlimlerinin atandığından yola çıkarak, aynı amaç doğrultusunda kurulduğu anlaşılmaktadır. Nitekim diğer Nizâmiye Medreseleriyle ilgili üçüncü bölümdeki tespitler bu varsayımı teyit etmektedir. Nizâmiye Medreselerinin kuruluş amacından anlaşıldığı gibi bu medreselerin eğitim felsefesi Şâfiî mezhebine göre şekillenmiştir. Bu bölümde Nizâmiye Medreseleri için bu anlayışın öğretimi niçin benimsendi? sorusu çerçevesinde önce konjonktürel bağlamda Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebepleri, daha sonra da Nizâmiye Medreselerinin kuruluş amacı doğrultusunda 309 VIII. yüzyılın ortalarından itibaren ayrı bir disiplin olarak gelişmeye başlayan fıkıh ilminin daha sonraki dönemde usul-fürû şeklinde ikiye ayrılmıştır. Usul-i fıkıh, müçtehidin ayrıntılı delillerden şer i-ameli hükümleri çıkarabilmesine yarayan metot ve kurallar bütünü, fürû ise, bu metotla elde edilen şer i-ameli hükümler bütünü olarak anlaşılması; bkz. Ahmet Akgündüz, Fürû, DİA, İstanbul 1996, C. 13, s İbn l Cevzi, C. 9, s

134 kazandırılmak istenen dinî anlayış incelenmiştir. Ayrıca bu bölümde Nizâmiye Medreselerinin getirdiği yenilikler ve etkileri de tartışılmıştır. 1. Nizâmiye Medreselerinin Kuruluş Sebepleri Eğitim kavramı pek çok açıdan tanımlanmıştır. Bunlardan bir tanesi de konu itibarıyla, eğitim kültürel bir alt sistemdir. Bu nedenden dolayı eğitimi kasıtlı kültürleme süreci, kültürü yeni kuşaklara aktarma süreci biçiminde tanımlayanlar vardır. 311 Eğitim ve öğretim faaliyetleri siyasal, toplumsal ve ekonomik etkiler ve etkileşimler içinde gelişmektedir. Dolayısıyla Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebeplerini de bu süreçten uzak tutmak mümkün değildir. Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebepleri üzerine çeşitli görüşler ve yorumlar yapılmıştır. Burada öncelikle Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebepleriyle ilgili değerlendirmeler ele alınmıştır. Ahmet Çelebi Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebeplerini şöyle açıklamaktadır: 1055 tarihinde Selçukluların Irak ı fethedip Bağdat a girişleri, Ehl-i Sünnet in Şiîlere galibiyetlerinin başlangıcı kabul edilir. Nitekim o tarihten itibaren, halk arasında Şiîliği yaymak veya onları buna zorlamak için Büveyhîlerin faaliyet gösterdikleri yollar tıkanmış oldu. Selçuklular, sapıklık ve din dışı kabul ettikleri inançlara karşı, halkın zihnine hür düşünceyi yerleştirebilmek için bir karşı faaliyetle harekete geçmekten başka çare olmadığını anladılar. Ve gördüler ki, ilmi yaymak bu hususta en hayırlı yoldur. Vatandaşa gerçek dini öğrenme imkânı hazırlanırsa, şüphesiz onlar, hidayeti dalaletten, hayrı şerden ayırt edebileceklerdir. İşte 311 Sönmez, s

135 medreseler bu gayenin tahakkuku için ortaya çıkmıştır. Bu da Alparslan ve Melikşah a vezirlik yapan büyük vezir Nizâmülmülk ün sayesinde olmuştur. 312 Nurullah Kesai, Nizâmülmülk ü, Nizâmiye Medreselerinin açılmasına iten sebepleri, iki esasa bağlamaktadır: Birincisi Nizâmülmülk ün mezhep taassubundan doğan ve dinî ilimlere özel ilgisi ve her şeyi mezhep penceresinden bakmasıdır. Diğeri de Şâfiî ve Eşârî ekolüne bağlılığı ve taassup derecesinde savunmasıdır. 313 Kesai ye göre Nizâmülmülk vezâret makamına geldiğinde Selçuklu ve Abbasi hilafetinde önemli bir yetki sahibi olmuştur. Şâfiî mezhebi mensupları, önceki vezir Kündüri nin döneminde baskılara maruz kalmışlardır. Nizâmülmülk ise Hanefiliğin, Hanefi mezhebi mensubu olan sultan ve halifenin himayesinde günden güne geliştiğini, Hanefi mezhebi fakihlerin de ekâbirin dikkatini çektiğini izliyordu. Dolayısıyla Nizâmülmülk Şâfiî mezhebi mensuplarının yardımıyla Şâfiî medreselerini kurarak Şâfiîlerin bu konudaki zaafını ortadan kaldırdı. Nizâmülmülk ün ilk ve en büyük girişimi ise maddî ve manevî bütün imkânlarını Şâfiî mezhebi mensuplarının hizmetine sunmuş ve böylece önceliği diğer mezheplerden almış oldu. Nizâmiye Medreseleri ve özellikle Bağdat Nizâmiye Medresesinin kuruluşunda seferber edilen bütün imkânlar sonucu görülmemiş bir şöhret ve azamete ulaşmıştır. Kısa sürede önceki dönemlerde kurulan bütün ilmî kurumların önüne geçmiş ve etkisi altına almıştır. Böylece Bağdat Nizâmiye Medresesinin İslâm ülkelerinde yayılmış şöhretiyle bu medresede eğitim veren hocalar ve eğitim gören öğrenciler için kıvanç kaynağı olmuştur Çelebi, s Kesai, s Kesai, s

136 Nizâmiye Medreselerinin kurulmasında bir diğer önemli amaç ise mücadeleci ve diyalektik (cedelci) kişiler yetiştiren güçlü ve büyük dinî eğitim kurumlarının kurulmasıdır. Bu medreselerin mezunları ve eğitim veren hocaları, devlet ve ilmî kurumların başına getirilerek Doğu İslâm topraklarında, Fatımî ve İsmâilîyye mensuplarının propaganda ve yayılmasını önlemek, Selçuklu devleti ve Abbasi hilafetini koruma altına almaktı. Medreselerin geliştirilmesi ve emsalsiz olmaları diğer mezhep mensuplarının Şâfiî mezhebine katılmalarına yol açmıştır. 315 Asad Talas, Nizâmiye Medreseleriyle ilgili yazdığı Nizâmiye Medresesi ve İslâm da Eğitim-Öğretim adlı eserinin temel savını şöyle açıklamıştır: Bu araştırmada varmak istediğimiz hedef, Nizâmiye Medresesinin Şiîlere ve Bâtınilere karşı olan mücadelesini göstermektir. Bu medresenin kurucusunun gerçekte iki gayesi vardır: Birincisi bu iki mezhebi yıkmak, ikincisi de vaktiyle Şiîlerin ve Bâtınilerin ellerinde olan devletin muhalif memuriyetlerini elde edebilecek vasıflı ve liyakatli Sünnileri yetiştirmekti. 316 Nizâmiye Medreselerinin kuruluş amacıyla ilgili Fatımîlerin yayılma politikasına karşı iddiasını savunan Asad Talas 317, kitabının sonuç kısmında ise, Nizâmiye, yetiştirdiği öğrencilerle Şiî propagandasının hemen hemen aşılmaz kabul edilen engellerini kaldırmayı ve Bâtıni faaliyetin ortaya koyduğu esasları yıkmayı başardı. Nizâmiye hocaları yalnız konferans vermekle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda Bâtıni prensipleri münakaşa etmek, onları yıkmak ve Eşârîliği zafere ulaştırmak için de halk toplantıları tertip ediyordu. Samimi bir inançla teşvik edilen bu faaliyet karşısında, Fatımî faaliyeti başarısızlığa uğramakta ve bu propagandacıların 315 Kesai, s Talas, s Talas, s

137 yardımlarıyla elde etmiş olduğu zemini kaybetmekte gecikmedi. Fakat Fatımîlerin hâkim olduğu Mısır a Nizâmiyenin pek tesiri olmadı. 318 tespitinde bulunmuştur. G. Makdisi Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebeplerini farklı bir açıdan ele almıştır. Makdisi ye göre kendisine nispet edilen kurumu kurduğunda Nizâmülmülk aslında bir mucit değildi. O zaten var olan başarılı bir eğitim kurumundan istifade etmiştir. Yönetimi, büyük bir iştiyakla taleplerini karşılamaya hazır oldukları ulemaya bıraktı, böylelikle de fakih sıfatını taşıyan ve kalabalık müntesipleri olan ulemanın sahip olduğu nüfuzu yanına aldı. Dolayısıyla Nizâmülmülk bir mucit değil, büyük devlet adamı ve mükemmel bir politikacıydı. Nizâmülmülk ün cömertliğine minnettar olan ulema, onun uzun ömürlü başarısının teminatıydı. Buna karşılık, ulema desteklendi ve her bir âlimin müntesibi olduğu mezhep, yeni müntesiplerin kazanılmasında collegeleri/medreseleri mükemmel bir araç olarak kullandı. İhtiyaç sahibi bir öğrenci, birisi kendisine maddi destek sağlayan diğeri sağlamayan iki kurum arasında kolaylıkla tercihini yapacak ve tercih ettiği kurumun temsil ettiği mezhebi kendi mezhebi olarak benimsemek durumunda kalacaktır. 319 G. Makdisi nin bu yaklaşımı olaya siyasi perspektiften bakıldığını göstermekle birlikte Nizâmülmülk ün neden diğer mezhep mensuplarına aynı yaklaşımı göstermediği sorusunu da beraberinde getirmektedir. G. Makdisi, Nizâmülmülk ün Bağdat ta kurduğu Nizâmiye Medresesinin anlamını şöyle ifade etmektedir: Bağdat İslâm dünyasının kültür merkeziydi ve bu özelliğini uzun süre korudu. Bunun anlamı şuydu: Nizâmülmülk ve Selçuklular, Bağdat ta böyle müesseseler kuracak kadar, dolayısıyla halifenin bu alandaki hamiliğini kendi hâkimiyet alanında bile elinden alacak kadar güçlüydüler. Zira 318 Talas, s Makdisi, s

138 Selçuklulardan önceki dönemde, güçlü hamiler tarafından kurulan medreselere ancak Irak dışındaki bölgelerde rastlanabiliyordu. 320 Koreş e göre Nizâmülmülk Şâfiî fıkhı ve Eşârî ekolüne mensup, mutaassıp bir Müslüman idi. Dolaysıyla bu taassubundan dolayı diğer mezheplere karşı iftiradan çekinmiyordu. Hanefi mezhebine mensup ve diğer mezheplere hoşgörülü olan Selçuklu sultanlarından kendilerine ve Abbasi hilafetine muhalif olan mezheplerin ortadan kaldırılması iznini bekliyordu. Mezhepler arasından sadece Hanefi mezhebine sultanlardan ötürü görünürde saygı gösteriyordu. Büyük amacı ise Şâfiî mezhebinin yaygınlaştırılması ve diğer mezheplerin ortadan kaldırılmasıydı. Şâfiî ve Eşârî temelli tek mezhepli bir sistemin oluşturulmasını istiyordu. 321 Hüseyin Ali Mutmeyin e göre sultanlar ve emirler güçlü nüfuzlara sahip olmak için ekâbir, din âlimleri ve muhtaç sahibi insanlara ihsanda bulunarak halkın dikkatini çekmek istiyorlardı. Dolayısıyla mescitler, hastaneler ve misafirhaneler bina ediyorlardı. Âlimlere ve fakihlere de belli statüler veriyorlardı. Bu amaç üzerine Deylemli Azzüd-devle Bağdat ta, Nureddin Mahmut Zengi Şam da, Selahaddin Eyübbi Mısır da mescitler, hastaneler ve medreseler inşa ettiler. Nizâmülmülk de bu nedenlerden dolayı medreseler kurmaya başlamıştı. 322 Mehmet Altay Köymen, Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebeplerini iki noktada toplamıştır. Birincisi ameli sebepler ki fakir öğrencilerin okumalarını 320 Makdisi, s Koreş Gavhariyan Müdüriyet-i Amuziş der Medaris-i İslâmî ba Tekiye ber Namuna-i Medaris-i Nizâmiye Fasıl Name-i Danişga-i İslâmî, s Hüseyin Ali Mümtehin, Nizâmiye-i Bağdat, Amuziş ve Parvariş, S , s

139 sağlamak; ikincisi devlet menfaatleri ve Sünnî olmayan ideolojilere karşı savunma tedbirleridir. 323 İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi adlı kitabında Nizâmiye Medreselerinin kuruluşuyla ilgili Selçuklu İmparatorluğunu, bu büyük kültür faaliyetine sevk eden sebeplerin başında, ana siyaset icabı, Şiîlik ve diğer Rafızî telakkilerle mücadele zarureti geliyordu. 324 tespitinde bulunmuştur. Yaya Akyüz Büyük Selçuklu dönemindeki medreseleri genel bir değerlendirmeye tabi tutarak önemi ve yayılmasının başlıca nedenlerini şöyle açıklamıştır: Medreselerin Selçuklularda önem kazanması ve yayılmasının başlıca nedenleri: 1. Sünni-Hanefi olan Selçukluların, çevrelerindeki Şiî ve Fatımîlerin aşırı mezhep propagandalarına karşı koyma ihtiyacı. Medreseler böylece, Hanefi ve Şâfiî, Maliki, Hanbelî adlarındaki dört Sünni mezhebin koruyuculuğu ve yayıcılığı görevini üstlenmiştir. 2. Genişleyen imparatorluğun yönetimi için memur yetiştirme ihtiyacı. 3. İslâmiyeti yeni benimsemiş Oğuz topluluklarının yeni inançlarının pekiştirilme, eskilerinin silinme gereğinin duyulması. 4. Din adamı yetiştirme ihtiyacı. 5. Yeni ele geçirilen ülkelerin manen de fethini sağlamak için gerekli insanları yetiştirme düşüncesi. 6. Yoksul ve yetenekli öğrencileri okutma, topluma kazandırma düşüncesi. 323 M. A. Köymen Alparslan Zamanı Selçuklu Kültür Müesseseleri, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, Selçuklu Tarihi ve Medeniyeti Enstitüsü Yay., Ankara 1957, S 4, s İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1972, s

140 7. Nizâmülmülk ün belirttiği gibi, bilginleri bir görev ve maaşla medreselere bağlayıp denetim altında tutmak ve böylece devlete karşı gizli hareketlere katılmaları ihtimalini ortadan kaldırmak. 8. Devlet adamlarının eğitim ve bilimseverliği. 325 Nizâmiye Medreselerinin kuruluş amacıyla ilgili yukarıda zikredilen görüşler tasnif edildiğinde şöyle bir tablo çıkmaktadır. 1. Nizâmiye Medreseleri Şiî-Fatımî akımla mücadele etmek, 2. Nizâmülmülk ün taassup derecesinde mensup olduğu Şâfiî mezhebini geliştirmek ve mensuplarını korumak, 3. Sünnî olmayan ideolojilere karşı savunmak, 4. Fakir öğrencilerin okumalarını sağlamak, 5. Güçlü nüfuzlara sahip olmak için ekâbir, din âlimleri ve muhtaç sahibi insanlara ihsanda bulunarak halkın dikkatini çekmek, 6. Politik ve mezhepsel çıkarlar, 7. Devletin ana siyaseti icabı, Şiîlik ve diğer Rafızî telakkilerle mücadele zarureti, 8. Mücadeleci ve diyalektik (cedelci) kişiler yetiştirmek. Ayrıca yukarıdaki görüşlerden anlaşıldığı üzere Nizâmiye Medreselerinin kuruluşunun temel sebebi olarak Fatımîlerin yayılma politikasını engelleme olduğu görüşü 326 kaynakların genel görüşü şeklinde görülmektedir. 325 Akyüz, s Alyari, s

141 Siyasi sistemlerin desteklediği eğitim faaliyetleri, politikanın felsefesine ve yaklaşımına dayanması ve paralel olması gerekir. Ancak devletler kendi resmi ideolojilerini her ne kadar kendi yurttaşlarına kazandırmak istese de, eğitimi etkileyen, toplumsal, ekonomik ve diğer değişkenler arasında yürütülen politik yapıyla çelişen öğeler bulunabilir ve tamamen yok edilemesi mümkün değildir. Dolayısıyla eğitimi etkileyen değişkenlerin çokluğu nedeniyle, sonunda politik yapı, çelişen değişkenleri yüzünden değişmek, yeni bir görünüm almak, hatta yıkılmaya da gidebilir. 327 Selçuklu Devletinin politikası ve devlet anlayışı, Tuğrul Bey in halife Kâim Biemrillah a gönderdiği mektubun sonunda geçen Hükümdarlığını dinine hâdim kılana her Sultan inkıyat eder, dinini hükümdarlığına hâdim kılanın hükümdarlığına her insan göz diker. 328 cümlesinden anlaşılmaktadır. Selçuklu devletinin dine hizmet politikası, İslâm toplumu içindeki mezhebî farklılıklardan kaynaklanan sorunlar, devletin bekasını tehdit edecek boyutlarda olmuştur. Bu mezhebî sorunlar Selçuklu devletinin yüksek makamlarında da görülmüştür. Dolayısıyla konuya iki açıdan bakmak gerekir. Birincisi dönemin hâkim olan mezhebî ekollerinden kaynaklanan sebepler, ikincisi de Büyük Selçuklu devletinin din politikasından kaynaklanan sebepler. Büyük Selçuklu devleti iki önemli vezire sahip olmuştur. Büyük Selçuklu devletinin din politikasını da farklı mezheplere mensup olan vezir Kündüri ve Nizâmülmülk dönemi olmak üzere ikiye ayırmak gerekir. Bu vezirler devlet idaresinde mezhebî kimlikleri çerçevesinde politikalarını uygulamışlardır. Nitekim Kündüri nin Mihne olayıyla anılması ve Nizâmülmülk ün Mihne olayı dolayısıyla sürgüne giden İmâmü l-harameyn el-cüveyni için Nişâbûr Nizâmiye 327 Sönmez, s Er-Ravendi, C. 1, s

142 Medresesini kurması ve daha sonra Şâfiî mezhebi âlimleri için medreseler açması mezhebî yaklaşımlarının yansıması olarak değerlendirilebilir. Özler e göre, vezir Kündüri, Sultan Tuğrul Bey in mezhepler arasındaki felsefi esaslara yabancı olmasından faydalanarak Tuğrul Bey den camilerde Ehli Bid at e lanet okunması izni ve emri çıkartmıştır. Alınan izinle ve Mûtezilîlerin de desteğiyle Eşârîler ders ve vaaz vermekten, hitabet kürsülerinden ve topluluklar içerisinde konuşmaktan menedilmiş ve bu süreçte, başta Ebu l Hasan el-eşârî olmak üzere bilumum Ehl-i Sünnet e aleni olarak minberlerde dil uzatılıp lanet edilmeye başlanmıştır. 329 Muhalif düşüncelere karşı kullanılan bu yöntem Nizâmiye Medreselerinin kuruluşuna önemli ve inkâr edilemez sebeplerden biri olarak gösterilmiş olmasına 330 temel oluşturmuştur. Nizâmülmülk, Kündüri nin aksine düşüncelerle mücadele yöntemi olarak, tasvip ettiği ve inandığı görüşün yaygınlaştırılmasını uygun görmüştür. Buna da mensubu olduğu mezhebi destekleyerek gerçekleştirmiştir. Baskı unsurunu kullanmayıp inandığı mezhebin mensuplarını desteklemekle, güçlendirme yoluna gitmiştir. Bu uygulamasını da kurduğu medreselerle yapmıştır. Din merkezli yönetim anlayışının hâkim olduğu bu dönemde Nizâmülmülk ün mezhebî farklılıkları gözetmeden tek bir mezhebe devletin bütün imkânlarını seferber etmesini, her ne kadar kişisel taassubu olarak yorumlansa da, dönemin şartları değerlendirildiğinde devletin bekası için kolektif düşüncenin gelişimini hedeflediği söylenebilir. 329 Özler, s Geniş bilgi için bkz. Özler, s. 176; Kesai, s

143 Ön plana çıkan bir diğer nokta ise, Nizâmiye Medreselerinin Şiî-Fatımîlere karşı kurulduğu düşüncesi ve bu medreselerin kuruluşunun temel sebebi olarak görülmesidir. Bu görüşün temel çıkış noktası ise dönemin Selçuklu devletine düşman görülen Fatımî devleti ve bu devletin mezhep propagandasıdır. Nizâmiye Medreseleri yukarıda zikredildiği gibi Şafiî mezhebi mensupları için kurulmuştur. Ancak o dönemde Şiî-Fatımîlerin dışında Ehl-i Sünnet ve l Cemaat olarak bilinen ve geniş kitleye sahip pek çok mezhep de bulunmaktadır. Mezhepler arasındaki temel farklılıkların genelde teolojik ve metodolojik olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla mezhepler arası bu farklılıklar varlık sebepleri olduğu gibi rekabeti de beraberinde getirmektedir. Nitekim pek çok Şafiî-Hanbeli, Şafiî-Hanefi tartışmaları bu dönemde yaşanmıştır. Şafiî mezhebinin itikâdî anlayışını Eşârîlik ekolü oluşturmaktadır. Yine bu dönemde güçlü itikâdî ekoller olan Mûtezile, Maturidilik ve Şiî-Fatımî ekolleri de görülmektedir. Bu ekoller kendilerine özgü teolojik ve metodolojik yaklaşımlara sahiplerdir. Böyle bir ortam içinde bir Şafiî/Eşârî okulu olan Nizâmiye Medreselerini Şiî-Fatımîlere karşı kurulduğunu savunmak, sadece siyasi açıdan konuya yaklaşıldığını göstermektedir. Fakat mezhepler arası farklılıklar ve çekişmeler göz önünde bulundurulup değerlendirildiğinde Nizâmiye Medreselerini sadece Şiî-Fatımî mezhebine karşı kurulduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü temel farklılıkları itibarıyla sadece Şiî-Fatımî mezhebine karşı değil hepsine karşı görülmektedir. Diğer taraftan mezhepler arası temel farklılıklar, kimi mezhepler arası az iken, kimi mezhepler arası da çoktur. Bu açıdan bakıldığında teolojik ve metodolojik yakınlığı olan mezheplerin birleşmeleri, kolaylıkla etkin olan mezhebin potasında erimesi mümkün görüldüğü gibi, ilk hedef olarak da görülebilir. Dolayısıyla Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebebini, siyasi açıdan kolektif 132

144 anlayışın yaygınlaştırılması ve hâkim kılınması ve eğitim anlayışı açısında da tek bir mezhebin geliştirilmesi ve öğretilerinin yaygınlaştırılması olarak değerlendirilebilir. 2. Nizâmiye Medreselerinde Kazandırılmak İstenen Dinî Anlayış Nizâmiye Medreseleri yukarıda da zikredildiği gibi Şafiî mezhebi öğretimi için kurulmuştur. Dolayısıyla Nizâmiye Medreseleri birer Şafiî fıkıh okuludur, denilenilir. Şafiîlik ameli mezhep olarak İslâm hukukunun bir yorumunu oluşturmaktadır. Nizâmiye Medreselerinde Şafiîliğe özgü perspektif ve öğretisi çerçevesinde İslâm dinini öğretme ve dindar insan yetiştirme hedeflenmiştir. İslâm hukuku ekolleri arasındaki temel fark ya da özgünlük içtihat anlayışlarındadır. Bu da bilgi kaynağı ve elde etme yöntemi ile alakalıdır. Şafiîlikte kitap (Kur an-ı Kerim), Sünnet, İcma ve Kıyas bilgi kaynağı kabul edilir. Esas alınan bu kaynaklar ve bu kaynaklardan çıkarılan hükümlerin değeri ise şöyle açıklanmaktadır: Kitap ve ihtilafsız mütevatir sünnetle hükmolunur; bu hüküm için: görünüşte ve gerçekte (zahir ve batında) hak ile hükmettik deriz. Üzerinde ittifak edilmeyen ve âhâd yoldan gelen sünnetle hükmolunur; bunun için: görünüşte hak ile hükmettik deriz, fakat gerçekte diyemeyiz, çünkü hadisi rivayet eden yanılmış olabilir. İcma ve daha sonra da kıyasla hükmederiz. Bu ondan da zayıftır. Fakat zaruret bulunduğu yerde kullanılır, çünkü haber var iken kıyası kullanmak helal değildir. Nitekim teyemmüm de, seferde su bulunmayınca temizliği temin eder, fakat su bulununca teyemmüm bozulur Karaman, s

145 İkinci bölümde İslâm dünyasında temelini İslâm dininden alan ilimlerin ortaya çıktığını, bunlardan fıkıh ve kelam alanında düşüncenin kullanılmasıyla ilgili dört eğilimden bahsedilmişti. Bunlar ise; Ehli Re y yönelimi, Ehli Hadis yönelimi, Ehli Re y ile Ehli Hadis in yönelimini birleştiren ve Ehli Kıyas olarak bilinen İmam Şafiî nin ilkelerini belirlediği yönelim ve son olarak da sorunların çözümünü ne nassa ne de akla yalnızca Masum İmamın uhdesine bırakan Bâtıni lerin yönelimi idi. 332 Burada Şafiî mezhebinin mezhepler arası yeri ve akla verdiği önem, İslâm hukuk literatüründe tartışıla gelen bir husustur. Bu konunun en bariz ortaya çıktığı alan ise itikâdî alandır. Bu alanda Şafiîliği tamamlayan ekol ise Eşârîliktir. Eşârîlik itikâdî konuları açıklamak için Kur an ve hadisi esas alır ve bu iki kaynağa ters düşmeyecek şekilde itikâdî konuları açıklar. Bununla beraber nassları te vil etmek veya onların zahirine hükmetmek için, aklı kendine hakem edinmez, tersine aklı nassların zahirini teyit eden bir alet gibi kabul eder. 333 Nizâmiye Medresesinde Şafiîlik/Eşârîlik ekolü içinde yetişen Gazali düşünceleri ve eserleriyle döneminin ve İslam tarihinin en meşhur âlimlerinden olmuştur. Gazali nin ilimleri tasnifi ve felsefeye karşı yaklaşımı İslam ilim ve felsefe alanında büyük yankı bulmuştur. Özellikle felsefi ilimlere karşı olumsuz yaklaşımı İslam felsefe tarihinde önemli etki bırakmıştır. Gazali nin Bağdat Nizâmiye Medresesini henüz terk etmeden felsefe ve ilim dallarıyla ilgili yazdığı Mekâsıdü l Felâsife, Tehafüt el Felasife eserleri, daha sonra inziva döneminde İslam ahlakı ve tasavvufu ile ilgili yazdığı İhya u Ulumi d-din eseriyle İslam ilim ve felsefe tarihinde Gazali sonrası diye adlandırılan dönemin temelini atmıştır. Gazali nin İslam tarihinde çığır açan din ve felsefe ile ilgili görüşleri öncelikle Nizâmiye 332 Durusoy, s Sarıkaya, s

146 Medreseleri vasıtasıyla yayılmıştır. Dolayısıyla Nizâmiye Medreseleri eğitim bilimleri alanında getirdiği yeniliklerinin yanı sıra benimsediği ve öğretilerini yaygınlaştırdığı anlayışa da büyük katkıları olmuştur. 3. Nizâmiye Medreselerinin Getirdiği Yenilikler İslâm eğitim tarihinde medrese denilince Nizâmiye Medreseleri ön plana çıkmaktadır. Bu medreselerin eğitim alanında getirdiği yenilikler ve kendine has özellikleri, kendisinden önceki medreselere göre farklılık gösterdiği gibi, eğitim sisteminde yeni yaklaşım getirmiştir. Burada konuyla ilgili daha önce yapılan analizler ve değerlendirmeler ortaya konularak Nizâmiye Medreselerinin konumu kritik edilmiştir. Tacüddin Sübki, Zehebi nin Nizâmiye Medreselerini ilk kurulan medreseler olarak gördüğünü belirtmiş, ancak kendisi bu fikre karşı çıkarak, Nizâmiye Medreselerinden önce Nişâbûr da kurulan Beyhaki Medresesi, Sadiyye Medresesi, Esterabadi Medresesi ve İsfarayani için kurulan medreseyi örnek vermiştir. Sübki ye göre Nizâmiye Medreseleri ilk medrese değildir, Nizâmülmülk ün Nizâmiye Medreseleriyle getirdiği yenilik, eğitimi sistematize etmesidir, denilebilir. 334 Sübki nin görüşüne benzer bir görüşü Koreş, Gülam Hüseyin Yusufi den nakletmektedir. O na göre Medreselerin kuruluşu Nizâmülmülk ten öncedir. Başka bir ifadeyle Nizâmülmülk medreselerin ilk kurucusu değildir. Nizâmülmülk kurduğu 334 Sübki, C. 3, s

147 medreselerle eğitime yeni bir nizam getirmiştir. Bu da eğitimi düzenli bir görev haline getirmesi, hocalar ve öğrenciler için barınma yerleri yapmasıdır. 335 Sait Murtaza Musevi, İslâm tarihinde kurulan ilk medrese ve medreselerin amacı ve eğitim-öğretim etkinlikleri hakkında kesin bilgiler olmadığını, Nizâmiye Medreselerinden önceki medreselerin özel medreseler olduğunu belirtmektedir. Kurucuları tarafından yönetilen kamuya ait bu medreselerin İslâm ın vakıf anlayışıyla ilmî ve kültürel hareketlere öncülük ettiğini kaydederek bu medreselerin tekâmülünün Nizâmülmülk tarafından kurulan Nizâmiye Medreseleriyle gerçekleştiğini belirtmiştir. 336 Yine bir başka kaynakta Nizâmiye Medreselerinin ilk medrese olmadığı ancak parasız eğitim veren medrese olup, öğrenciler için barınak tahsis eden eğitim kurumları olduğu belirtilmiştir. 337 G. Makdisi medreselerin ortaya çıkışını farklı bir yaklaşımla ortaya koymaktadır: Medrese, Müslümanların başlıca eğitim kurumuydu. Aslında daha önceki iki kurumun tabii gelişimi sonucunda ortaya çıkmıştı. Bunlar, bir hukuk college i rolü üstlenen Mescit ile onun hemen yanı başında yer alan ve derslere devam eden fıkıh öğrencileri için yurt hizmeti veren Han dır. Bu college türünün gelişimi, mescit, mescit-han kompleksi ve medrese olmak üzere üç aşamada gerçekleşmiştir. Bu gelişim seyri içerisinde yer alan mescit, içerisinde esas itibarıyla fıkıh eğitimi verilen mescittir. Mescitte verilen ve genellikle dört yıl devam eden temel fıkıh eğitimi, şehir dışından gelen fıkıh öğrencileri için kalacak bir yeri zorunlu kılmaktaydı. Mescit-han kompleksi böyle doğmuştur. Bunun bir adım ötesinde de 335 Gavhariyan, s Sayit Murtaza Musavi, Medaris-i Nizâmiye: Nuhistin Merakız Amuziş-i Âli der İslâm, Fasıl Name Mesbah, Danişga-i İmam Hüseyin, Pojohişkadah ve Danişkadah Ulum-i İnsani yay. Tahran S. 11, s Hüseyin Ali Mümtehin, Nizâmiye-i Bağdat, Amuziş ve Parvariş, Tahran 1966, S , s

148 medrese ortaya çıkacaktır. İkinci ve üçüncü aşamalar arasındaki temel fark, mescit ve medresenin hukuki nitelikleriyle ilgilidir. Her iki kurum da, vakıf hukukuna dayanmaktadır. Bir vakıf olarak kurulan mescit, kurucusunun denetiminden bağımsız hale geldi. Mescit vakfının bir vakf-ı tahrir, yani özgürleştirme/serbest bırakma vakfı olduğu ifade edilir. Bu yüzden mescit ile kurucusu arasındaki ilişki, azad edilmiş bir köle ile onu azad eden ve üzerindeki haklarından vazgeçen efendi arasındaki ilişkiye benzetilmiştir. Bunun aksine medrese, kendileri böyle olmasını istediği sürece, daima kurucusunun ve varislerinin denetimi altındadır. Mescit İslâm ın doğuşuyla birlikte gelişmiş, mescit-han kompleksi X. yüzyılda oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Bu yüzyılda ortaya çıkan medrese ise, XI. yüzyılda zirveye ulaşmıştır. 338 G. Makdisi, kurumsal gelişimin mescit-han aşamasında dikkati çeken en önemli özelliğinin, medresenin doğuşunu önceden haber verdiğinin altını çizerek mescit-han kompleksleri ağının Nizâmülmülk ün geniş medreseler ağına dönüştüğünün en açık örneği olarak Bağdat Nizâmiye Medresesini göstermektedir. 339 Ayrıca medresenin getirdiği yeniliğin ders müfredatı ile ilgili olmayıp, kurumun hukuki statüsüyle ilgili olduğunu ve ilmî çalışmaların eskisi gibi devam ettiğini söylemektedir. 340 Nurullah Kesai, Nizâmülmülk ün neden İslâm medreselerinin ilk kurucusu olarak şöhret kazandığı üzerinde durarak konuyu üç açıdan ele alıyor: Birincisi İslâm tarihi literatürü açısından; İslâm âlimleri veya Sultan, halife ve devlet erkleri tarafından kurulan medreseler belli bir kesime ait özel medreselerdir. İkincisi nicelik 338 Makdisi, s Makdisi, s Makdisi, s

149 açısından; Sınırlı sayıda olan bu medreseler bir âlim veya fakih için kurulan ve belirli sayıdaki öğrencilerin eğitim gördüğü medreselerdir. Üçüncüsü da öğretim programı açısından, Nizâmiye Medreselerinden önce müderris ve öğrenciler için düzenli ve sürekli bir eğitim veren medreseler var olmuş olsa da istisnadır ve kendi imkânları veya özel vakıflar ya da hayırseverler tarafından masrafları karşılanmıştır. 341 Kesai ye göre Nizâmülmülk ilk vezir olarak Sultan ın onayıyla yönetimi altında bulunan bütün şehir ve kasabalarda medrese açmıştır. Nizâmülmülk ün desturuyla bir yılda İslâm şehirlerinde yetmiş medrese kurulmuştur. Ülkenin öşür gelirini medrese kurmak için ayırmıştır. Bu işi öyle geliştirmiş ki, Irak ve Horasan da medresesi olmayan mahalle kalmamıştır. Dolayısıyla Nizâmülmülk İslâm topraklarında medreseler kuran ilk şahıstır tezini savunanların bu yaklaşımı kabul edilebilir, niteliktedir. Çünkü ülke genelinde devlet hazinesiyle medreselerin kurulması, geçmişi olmayan bir uygulamadır. 342 Aydın Sayılı Nizâmülmülk ün kurduğu medrese sisteminin kaynakları hakkındaki görüşleri maddeler halinde şöyle açıklamaktadır: devamıdır. A. Medrese sistemi ilk zamanlardan beri mevcut olan cami okullarının B. Fatımî öğretim kurumları, özellikle Kahire deki Ezher Camii, bazılarına göre, medrese sisteminin gelişmesine etkide bulunmuştur. C. Medrese sistemi, Horasan yöresindeki, yine medrese diye adlandırılan okulların sürekli gelişmesinin bir sonucudur. Bu bölge Maverahünnehir in eklenmesiyle genişletilmiştir. 341 Kesai, s Kesai, s

150 D. Horasan ve Maverahünnehir bölgelerinin bu ilkel medreseler i cami okulları ve özel okullardır, ve Kerrami tekkelerine bağlı okulların etkisini yok etmek için geliştirilmiştir. Böylece zaviye okullarının medrese sisteminin gelişmesinde rol oynadığı söylenebilir. William ve George Marçais Mağrip medreselerinin zaviyelere bağlı okulların resmen kabul edilmesiyle ortaya çıktığı fikrindedir, böylece zaviye okulları Mağrip medreselerinin menşeidir. E. Ribera, Yakın Doğudaki Hıristiyan okullarının, medreselerin uzak bir modeli olabileceği ihtimaline inandığını ifade etmektedir. Bizans ta üniversite vardı, fakat muhtemel bir Bizans etkisi sadece ilkokullar hakkında söz konusudur. F. Nihayet Barthold, Horasan yörelerindeki ilkel medreseler in ortaya çıkışına etki olarak Budizmin etkisini önermektedir. 343 Sayılı bu görüşleri verdikten sonra Nizâmülmülk ün medreseleri için her ne kadar birçok menşe, kaynak önerilse de Horasan ve Maveraünnehir bölgelerini medreselerin özgün vatanı gibi göründüğünün altını çizmiştir. 344 Öncelikle Nizâmiye Medreselerinden önce medreselerin mevcudiyeti bilinen bir gerçektir. Bu husus Medrese kavramından da anlaşıldığı üzere ders verilen yerler olarak eğitim kurumlarına verilen isimdir. Nizâmiye Medreseleri ile kendisinden önceki medreseler arasında nitelik bakımından kıyas yapıldığında farklılıkları görmek daha da kolay hale gelmiş olur. Nizâmiye Medreseleriyle önceki medreseler arasındaki benzerlikler ve farklılıkları karşılaştırmalı olarak aşağdaki tablo gibi gösterilebilir: 343 Sayılı, s Sayılı, s

151 Nizâmiye Medreselerinin Özellikleri Önceki Medreselerde bulunan Özellikleri 1. Bir eğitim Kurumu olarak inşa edilmiştir. Hayır 2. Dersliklere sahip Hayır 3. Müderrisleri için lojmanlar yapılmıştır Evet 4. Öğrenciler için yurt yapılmıştır. Evet 5. Müderrislere maaş bağlanmıştır. Evet 6. Öğrencilere burs bağlanmıştır Evet 7. Düzenli eğitim sistemine sahipti Hayır 8. Medreseye ait kütüphaneleri vardı Evet 9. Düzenli gelir kaynağı olarak vakıf kurulmuştur. Evet 10. Devlet destekli kurumlardır Evet 11. Belli bir mezhep için açılmıştır. Evet 12. Yüksek öğretim yapılıyordu. Evet 13. Örgün bir eğitim kurumudur. Hayır 14. Devlete memur yetiştirmek, Hayır 15. Adalet kurumu için kadı yetiştirmek, Hayır 16. İmam, vaiz veya öğretmen yetiştirmek Hayır 17. Düzenli yönetim Hayır Yukarıdaki tabloda önceki medreselerle ilgili belirtilen özelliklerin hepsinin bir medresede bulunduğunu söylemek oldukça zordur. 140

152 Nizâmiye Medreselerin özellikleri değerlendirildiğinde eğitim alanında getirdiği yenilikleri; Kurumsal, Düşünsel ve Yönetimsel olmak üzere üç kategoride değerlendirmek mümkündür. Kurumsal anlamda Nizâmiye Medreselerinin getirdiği yenilik kampüs anlayışıdır şöyle ki: derslikler, hocalar için lojman, öğrenciler için yurt, düzenli bir gelir kaynağı için vakıf, hocaların ve öğrencilerin ilmî çalışmaları için kütüphanelerin inşa edilmesi şeklinde sıralamak mümkündür. Dolayısıyla Nizâmiye Medreseleri donanımlı eğitim araç-gereçleriyle eğitimi kolaylaştıran, dönemin en konforlu eğitim kurumları olmuştur. Bu yönüyle Nizâmiye Medreseleri bir eğitim kurumu olarak bir ilki gerçekleştirmiştir, denilebilir. Düşünsel anlamda Nizâmiye Medreselerinin getirdiği yenilikler; önceki medreseler gibi amacı sınırlı olmayıp, bir devlet kurumu izlenimiyle amaçları daha da genişletilmiştir. Bu amaçlar arasında, Şâfiî-Eşârî anlayışı doğrultusunda ilim adamları yetiştirmenin yanı sıra hâkim, savcı, imam, vaiz, öğretmen ve diğer devlet kurumları için memurlar yetiştirmek de yer almıştır. Nizâmiye Medreseleri müderrislere ve eğitim gören öğrencilere devlet ve toplum nezdinde bir statü kazandırmıştır. Eğitim devletin yönetim ve denetiminde yapılmaya başlanmıştır. Daha önce eğitim belli bir zümrenin ulaşabildiği bir unsur iken artık devlet desteğiyle halka açık hale getirilmiştir. Kısacası Nizâmiye Medreselerinin ortaya çıkmasıyla eğitim, yeni bir anlayış ve yeni bir felsefi boyut kazanmıştır. Eğitim yönetimi açısından Nizâmiye Medreselerinin getirdiği yenilikler ise; öncelikle fark edilen eğitimin önemi ve gücünün devlet yönetimi tarafından kontrollü bir şekilde yaygınlaştırılmaya çalışılmasıdır. Eğitim yönetimi örgün eğitim anlayışıyla yapılandırılmıştır. Medrese yönetiminde önemli düzenlemeler 141

153 getirilmiştir. Medreselerin idaresini güçlendirmek için, dıştan devlet yönetimi tarafından nezaret edildiği, medreselere özerklik niteliğinde rektör statüsünde hoca atanarak iç denetim kurulmuştur. Ayrıca idari işlerin iyi yürütülmesi için vakıf ve kütüphane sorumlularından, hademelere kadar çeşitli hizmet alanları oluşturulmuş ve buralarda eleman görevlendirilmiştir. Nizâmiye Medreselerinin bir devlet kurumu olup/olmadığı hususunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bu medreselerin bir devlet kurumu olduğuna dair görüşlerin yanında olmadığı hususunda da görüşler vardır. Bu medreselerin özel ya da devlet kurumu olup olmadığıyla ilgili bir nüans farkı olduğu söylenebilir, şöyle ki; Nizâmiye Medreselerinin benimsediği eğitim anlayışı (Şafiîlik) açısından bakıldığında, bu medreselerin tek bir mezhebin âlimleri ve mensupları için kurulan medreseler olmasıdır. Bu yönüyle Nizâmiye Medreselerinden devletin tebaası olan diğer mezhep mensupları yararlanmamaktadır. Halife ve Sultanın da Şafiî mezhebi mensubu olmadıkları düşünüldüğünde Şâfiîliğin devletin resmi mezhebi olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Bir diğer nokta ise, vakfiye şartnamesine göre bu medreselerin hukuki varislerinin bir aile olmasıdır. Dolayısıyla hukuken devlete ait kurumlar olarak görülmemektedir. Ancak medreselerin kurulmasında bir devlet adamı ve vezir olan Nizâmülmülk ün rolü önemlidir. Ayrıca bu medreseler devlet tarafından maddi desteğinin yanı sıra hocaların atamasında da sultan ve halifenin rolü vardır. Netice itibarıyla Nizâmiye Medreseleri devlet desteğiyle kurulan vakıf kurumudur, denilebilir. Ayrıca bu medreselerin kurulmasıyla halkın eğitim ihtiyaçları devlet tarafından karşılanması, üstlenmesi ve eğitimin kurumlarının yaygınlaştırılması noktasında önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. 142

154 4. Nizâmiye Medreselerinin Etkileri Nizâmiye Medreseleri İslam eğitim sistemi ve anlayışında yeni yaklaşım getirdiği gibi kendisinden sonraki eğitim kurumlarına örnek olmuştur. Bu medreselerin kendi döneminde ve sonraki dönemlerde bıraktığı iz ve etkilerini çalışmalarında konu edinen araştırmacılar farklı açılardan yorumlarda bulunmuşlardır. Burada önce konuyla ilgili yorumlar ele alınarak değerlendirmeye gidilmiştir. Asad Talas a göre Nizâmiye Medreselerinin eğitim kurumları üzerindeki etkileri, Nizâmiye Medreseleri öncesi cami ve okulun benzerliği söz konusuyken, Nizâmiye Medreselerinden sonra ise, cami planından farklı belirli bir mimari plan kabul edilmiştir. Mimari farklılıkları, medreselerin çok salonlu olması, camilerin ise genellikle cami görevlileri için bulunan az sayıda odalarının olmasıdır. Medreselerin iki, üç veya dört katlı olması, buna mukabil camiler ise genel olarak tek katlı ve minareli olması şeklinde sıralamak mümkündür. 345 Nizâmiye Medreselerinden sonra bu medresenin planı diğer ülkelere ilham kaynağı olmuş ve Nizâmiye tipi medrese planları inşa edilmiştir. Nizâmiye Medreselerinin teşkilatı açısından Asad Talas, M. Pedersen den naklen Nizâmülmülk ün enerjik faaliyeti medresenin yeni bir gelişimin başlangıcıdır. İktidar sahipleri, o günden itibaren, medreseye ilgi duydular ve Nizâmülmülk tarafından kabul edilen tip, lojman ve talebelerin maişetlerini temin eden hususlarla birlikte olan okul, kendisinden sonra hâkim bir örnek oldu Talas, s Talas, s

155 Köymen, Turtusî ye dayanarak medreselerin yayıldığı alanı şu şekilde belirtmektedir: Bu müesseseler Kudüs ten başlayarak bütün Suriye, Diyarbakır, iki Irak (Irak- Arab ve Irak-ı Acem) Horasan ve Semerkand a kadar bütün ülkelere yayıldı. Ceyhun dan (Kudüs e kadar) aşağı yukarı yüz günlük yol idi. ilim taşıyıcı veya ilim talep eden mutaassıp ve zahid ancak onun zâviyesinde kalırdı. Böylece büyüklüğü şamil ve devamlı idi. 347 Kesai, Nizâmiye Medreselerinin ilmî ve içtimai etkilerini olumlu ve olumsuz olmak üzere beşer başlık şeklinde tasnif ederek anlatmıştır. Olumlu etkileri: 1. Dinî ilimlerin gelişmesi, özellikle Şâfiî mezhebi 2. Devlet medreselerinin ortaya çıkışı 3. Avrupa nın eski üniversitelerine etkileri 4. Âlimlere ve müderrislere değer verilmesi 5. Müderris ve öğrenciler için getirilen refah Olumsuz etkileri: 1. Diğer ilim dallarına ilgisizlik 2. Felsefe ve düşünce özgürlüğüne karşı mücadele 3. Diğer toplumlarla kültürel alış-veriş ilişkilerinin kesilmesi 4. Siyasi çıkarlar için eğitimin inhisarı 347 Köymen, C. 3, s

156 çıkarılması Mezhep çatışmalarının şiddetlenmesi ve İslâm toplumunda tefrikaların Philip e göre Nizâmiye Medreselerinin eğitim programları özellikle Kur an ve Arap dili dersleri, Avrupa da (zaman itibarıyla Nizâmiye Medreselerinden sonra) kurulan ilk üniversitelerde Yunan klasiklerinin okutulmasına tıpa tıp uyan bir durumdur. Yine Nizâmiye Medreselerinde öğrencilere sağlanan imkânlar Avrupa da kurulan ilk üniversiteler tarafından aynen taklit edildiğini belirtmektedir. 349 G. Makdis, mukayeseli olarak ele aldığı İslâm ve Batıdaki eğitim sistemlerinde bazı paralelliklerin olduğu üzerinde durmaktadır. Paralellik gösteren alanlar ise kurumlar, eğitim metotları, kadrolar ve bunun yanı sıra daha genel reformlardır. Bunlar da hukuk tetkiklerinin hâkimiyeti ve yaygınlığı, bunun neticesi olarak dil ve edebiyat ilimlerinin gerileyişi ve tabi konumuna geçişidir. O na göre orta çağın büyük başarısı hukuk ve teolojide kullanılan skolâstik metottur. 350 G. Makdisi Medrese nin karşılığı olarak Üniversite yi değil College kelimesini kullanmaktadır. College i bir vakıf kurumu olarak nitelerken, Üniversite yi ise, Hıristiyan Batıda XII. Yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan bir sosyal organizasyon olarak nitelendirmektedir. College, ilk defa Jocius de Londoniis adlı bi şahıs tarafından Kudüs e yaptığı hac ziyaretinden sonra Paris te 1180 yılında kurulmuştur. Bu vakıf, bir müddet College des Dix- Huit adıyla anılmıştır. College başlangıçta vakfedilmiş bir hospiciom(yabancılara/muhtaçlara barınma imkânı sunan mekan) statüsünde iken ancak yarım asırdan fazla bir süre sonra tüzel kişilik 348 Geniş bilgi için Bkz. Kasai, s Hitti, C. 2, s Makdisi, s

157 kazanmıştır. 351 Makdisi Üniversite yi Yunan-Roma dünyasının bir ürünü olmadığını, üniversiteden önce var olan katedral veya manastır okullarından da kaynaklanmadığını, aksine organizasyon ve içerdiği araştırma/eğitim faaliyeti bakımından onlardan farklı olduğunu belirtmektedir. Yine bir organizasyon olarak üniversiteyi İslâm dan da herhangi bir şey almadığını belirterek bunu da Hukuki kişilik anlamına dayanan hukuki yetki ve sorumluluklarla donatılmış bir soyutlama olan Tüzel kişilik 352 kavramına dayandırmaktadır. İslâm hukukundaki Hukuki kişilik kelimesinin karşılığını sadece maddi varlığı olan Gerçek kişi için kullanıldığını belirtmektedir. G. Makdisi, Medrese yi Üniversite ye benzeten İslâm eğitim sistemi konusunu yazan tarihçilerin yanlış bir anlayış üzerinde olduklarını belirterek söz konusu üniversite ortaya çıkmadan uzun süre önce Yunan- Roma dünyasında, Bizans ta, İslâm ve Hıristiyan dünyasında yüksek öğretimin mevcudiyetinden söz etmektedir. 353 Nizâmiye Medreselerinin etkilerini, getirdiği yenilikler ile benimsediği anlayış (Şafiîlik/Eşârîlik) olmak üzere iki açıdan ele almak mümkündür. 351 Makdisi, s G. Makdisi tüzel kişilikten tam olarak ne kast ettiği ile ilgili kitabında şöyle bir pasaj bulunmaktadır: Tüzel kişilik kazandırma işlemleriyle mütevelliler mülkün hukuki sahipleri olurlar. Vakıf, tüzel kişilik kazandığında ise durum böyle değildir. Tam olarak ifade etmek gerekirse, tüzel kişilik kazanmış vakıf durumunda dahi mütevelliler, kendi şahsi çıkarları için tasarrufta bulunabilecekleri şekilde mülke malik olamazlar. Hukukçular arasında, tüzel kişilik kazandırma işleminin, vakfa daha güvenli bir ebedilik şekli kazandırdığı konusunda genel bir konsensüs vardır. Bir vakıfta müessese, vakıf senedine göre yönetilir. Ülke hukukunu ihlal etmediği (Batıda) veya dinî kaidelere aykırı düşmediği(islâm da) sürece vakıfın şartlarına harfiyen uyulur ve bu şartlar, vakıf senedine işlenir. Öte yandan vakıf bir kez tüzel kişilik kazandığında, vakfın işleyişini düzenleyen tüzükler mütevelliler tarafından tadil edilebilir. Tabi ki, vakfın amaçlarının iflasına devam edildiği sürece buna izin verilir. Birinci durumda vakıfın şartlarına sıkı bir bağlılık varken diğerinde esneklik ve geniş bir hareket alanı söz konusudur. Ayrıca mütevelliler, emeklilik yaşına geldiklerinde kendi yerlerine birilerini atayarak kendilerini daimi kılabilirler veya mütevellilik vazifelerini sona erdirebilirler. İlkinde değişim eksikliği, büyüme ve gelişmenin önünde engel teşkil ederken, ikincisinde böyle bir engel bulunmaz. İslâm ve Batıdan sayısız college in ortaya çıkıp bir süre sonra kaybolmasının çoğunlukla vakıfların vakıf senedine koydukları şartların izafi esnekliğe bağlı olarak sebeplerinden biri budur. Tüzel kişilik kazandırma işlemine tabi tutulan Oxford ve Cambridge collegeleri ise yüzlerce yıl devam etmiş ve bu güne kadar yaşayan Amerikan kolonilerindeki collegeler için uzak model vazifesi görmüştür. Makdisi, s Makdisi, s

158 Nizâmiye Medreselerinin kurumsal, düşünsel ve yönetimsel alanlarda getirdiği yenilikleriyle kendisinden sonraki medreseleri etkilemiştir. Nizâmiye Medreselerinden sonra XII. yüzyılda Nureddin Mahmut Zengi ve Selahaddin Eyübi tarafından Halep, Şam, Mısır, Felestin ve devletlerinin sınırları içinde bulunan şehirlerde benzer medreseler kurulmuştur. 354 Aynı şekilde XIII. yüzyılda Bağdat ta Nizâmiye Medresesi taklit edilerek benzer medreseler kurulmuştur. Bunlardan en önemlisi Abbasi Halifesi Müstansır Billah tarafından kurulan ve desteklenen Müstansırıyye Medresesidir yılında hizmete giren bu medrese, Nizâmiye Medresesinden farklı olarak Ehl-i Sünnet in dört mezhebine tahsis edilmiştir. Yine benzer medreseler 1259 yılında Beşiriyye ve 1272 yılında da İsmetiyye Medresesi açılmıştır. Bu medreselerin de farkı Müstansırıyye Medresesi gibi dört mezhep için vakfedilmiş olmasıdır. 355 Nizâmiye Medreselerinin izlerini Anadolu da da görmek mümkündür. Bu medreselerle beraber gelen yenilikler, Anadolu da yaygınlaştırılıp geliştirilerek Fatih Medreselerine kadar varmıştır. 356 Nizâmiye Medreseleriyle beraber ortaya çıkan medrese anlayışı İslâm topraklarının dışında Batıda kurulan eğitim kurumlarını da etkilemiştir. Nitekim G. Makdisi nin de işaret ettiği gibi XII. yüzyılın son çeyreğinde Batıda kurulan College ler örnek verilebilir. 357 Nizâmiye Medreseleri benimsediği Şafiîlik/Eşârîlik anlayışının gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla da İslâm ve Batı dünyasını etkilemiştir. Bu medreselerde görev 354 Geniş bilgi için bkz. Bahaeddin Kök, Nureddin Mahmud Bin Zengi ve İslâm Kurumları Tarihindeki Yeri, İşaret Yay., İstanbul 1992, s ; Ramazan Şeşen, Selahaddin Devrinde Eyubîler Devleti, İÜEF Yay., İstanbul 1983, s Humayi, s Geniş bilgi için bkz. Mustafa Bilge, ilk Osmanlı Medreseleri, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1984, s ; Hüseyin Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, Dergah Yay., İstanbul 1983, s ; Ayrıca bkz. Cahit Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri,MÜİFV Yay., İstanbul Geniş bilgi için bkz. Makdisi, s

159 alan hocaların ilmî çalışmaları ve yetiştirdikleri binlerce öğrencisi vasıtasıyla Doğu ve Batı coğrafyasını etkilemiştir. Nizâmiye Medreselerinin yetiştirdiği en önemli öğrencilerinden biri İmâm Gazalidir. İslâm ilim ve felsefe tarihinde yeni bir dönemin başlamasına öncülük eden Gazali, Nizâmiye Medresesinde yetişmiş ve hocalık yapmış en ünlü İslâm âlimidir. Nizâmiye Medresesinde Şafiîlik/Eşârîlik ekolü içinde yetişen Gazali, felsefe ile ilgili eserleriyle İslam ilim ve düşünce tarihinde yeni bir anlayışın zeminini oluşturarak günümüze kadar gelen etkilerini sürdürmüştür. İslâm ahlakı ve tasavvufu ile ilgili yazdığı eseriyle İslâm ahlakı anlayışını yeniden yorumlamıştır. Gazali nin Batıyı etkileri hususunda Batı kaynaklarında, Ahlak felsefesi itibarıyla, şarkta Gazali yi kimse geçmedi. İbn Sina nasıl felsefede en yükseğe çıkmış ve nasıl kendisinden sonra da eşsiz ve halefsiz kalmışsa, Gazali ahlak bahsinde öyle oldu. Bu hususta çıkabilecek tepenin en sonuna çıkmıştı. Bütün İslâm ahlakiyatı bu güne kadar, onun yükseldiği bu yüksek noktada duruyor 358 Gazali nin Batıyı etkisi, Raymond Martin in Pugio Fidei adlı eseriyle Aquin li Saint Thomas ve daha sonra Pascal a ulaşmıştır. 359 Gazali yazdığı eserleriyle Doğu ve Batıda bilimsel araştırmalara en çok konu olan âlimler arasına girmiştir. Nizâmiye Medreselerinin benimsediği anlayışın etkileri kurucu âlimleri, Doğu ve Batıdan öğrenim için gelen öğrencileri vasıtası dışında Nureddin Mahmut Zengi ve Selahaddin Eyübi tarafından kurulan medreselerle de sürdürmüştür Carre de Vaux, Gazâli, Paris 1902: alıntılayan; Ahmet Gürkan, İslâm Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Gaye Matbaası, Ankara 1964, s Gürkan, s Geniş bilgi için bkz; Ahmet Ocak, Osmanlı Medreselerinde Eşârî Geleneğinin Oluşmasında Selçuklu Medreselerinin Tesirleri XIII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 2002, s

160 SONUÇ: Nizâmiye Medreseleri XI. asrın ikinci yarısında Büyük Selçuklu Devletinin veziri Nizâmülmülk tarafından kurulmuştur. Nizâmiye Medreselerinin sayısıyla ilgili kesin bilgi bulunmamakla birlikte yükseköğretim statüsünde sayılan dokuz Medreseden bahsedilebilir. Bunlar; Nişâbûr, Bağdat, Merv, Herat, Belh, Basra, İsfahan, Âmul ve Musul şehirlerinde inşa edilmiş medreselerdir. Şafiî fakihi İmâmü l-harameyn el-cüveyni için yaptırılan Nişâbûr Nizâmiye Medresesi, kurulan ilk Nizâmiye Medresesidir. Bu medresenin kuruluş tarihi 1063 yılı olarak tahmin edilmektedir. Kurulan ikinci Nizâmiye Medresesi ise, Nizâmiye Medreselerin en meşhuru olan Bağdat Nizâmiye Medresesidir yılında temeli atılan bu medrese 1067 yılında hizmete girmiştir. Nizâmiye Medreseleri din/mezhep merkezli siyasi yapıların ve mezhebî ihtilafların güçlü olduğu bir dönemde ortaya çıkmıştır. Şiîliliği destekleyen Büveyhî Devleti henüz yıkılmış ve Fatımî Devletinin İsmâilîyye propagandaları ve terörü Abbasi Hilafeti ve Selçuklu Devleti için sürekli bir tehdit olarak görülmüştür. Bunun yanı sıra Abbasi Hilafeti ve yeni kurulan Selçuklu Devleti içindeki güç ve mezhep çekişmeleri ve farklılıkları da göz ardı edilmemelidir. Nitekim bu farklılıkların siyasete yansımasını Selçuklu vezirleri Kündüri ve Nizâmülmülk ün uygulamalarında görmek mümkündür. Vezir Kündüri döneminde gerçekleşen Mihne olayı, etkileri ve sonuçları bakımından Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebebiyle ilgili oldukça önem arz etmektedir. Vezir Kündüri nin, Tuğrul Bey den camilerde Ehli Bid at e lanet okunması izni ve emri çıkartarak Mûtezilîlerin desteğiyle de Eşârîleri ders ve vaaz vermekten hitabet kürsülerinden ve topluluklar içerisinde konuşmaktan menetmiştir. 149

161 Ayrıca bir kısmı da hapse mahkum edilmiştir. Bu gelişmeler üzerine İmâmü l- Harameyn el-cüveyni, Beyhaki ve Abdülkerim el-kuşeyri gibi meşhur din âlimleri memleketlerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Şafiî mezhebi mensubu olan vezir Nizâmülmülk döneminde ise, Kündüri döneminde sürgün edilen âlimler geri çağırılarak desteklenmiştir. Nizâmülmülk Şâfiî âlimlerinin üzerindeki siyasi baskıları ortadan kaldırarak, eğitim alanında onları desteklemiştir. Bunlardan ilk olarak İmâmü l-harameyn el-cüveyni ye Nişâbûr da medrese yaptırmıştır. Böylece Nizamiye Medreseleri silsilesinin temeli atılmıştır. Nizâmiye Medreselerinin kuruluş amacıyla ilgili sadece Bağdat Nizâmiye Medresesinin vakıf şartnamesi hakkında İbnü l Cevzi nin el-müntezem eseriyle kısmî bilgiler günümüze ulaşmıştır. Bu bilgilere göre, Bağdat Nizâmiye Medresesinde Şâfiî mezhebinin öğretimi temel amaç olarak şart koşulmuştur. Kurulan diğer Nizâmiye Medreseleri hakkında ise somut bilgi bulunmamaktadır. Fakat diğer Nizâmiye Medreseleri de tıpkı Bağdat Nizâmiye Medresesinde olduğu gibi Şâfiî âlimleri için kurulmuş ve baş müderris olarak Şâfiî âlimleri atanmıştır. Dolayısıyla aynı amaca yönelik kuruldukları söylenebilir. Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebepleriyle ilgili çeşitli nedenler ileri sürülmüştür. Bunlardan biri Nizâmiye Medreselerinin Şiî-Fatımîlere karşı kurulduğu yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın çıkış noktası ise dönemin Selçuklu Devletine düşman görülen Fatımî Devleti ve bu devletin mezhep propagandasıdır. Şafiîliğin öğretimi yapılan Nizâmiye Medreselerini sadece Şiî-Fatımîlere karşı kurulmasına indirgemek, sadece siyasi açıdan konuya yaklaşıldığını göstermektedir. Ancak mezheplerin temel farklılıkları açısından bakıldığında bu savı savunmak mümkün değildir. Aksine Nizâmiye Medreselerinde öğretimi yapılan Şafiî 150

162 mezhebinin kendisine teolojik ve metodolojik yakınlığı olan mezheplere etkisi, başka bir deyişle ortadan kaldırması ya da kolaylıkla kendi potasında eritmesi mümkün görüldüğü gibi, ilk hedef olarak da görülebilir. Nizâmiye Medreselerinin kuruluş sebebini, Şafiî mezhebi mensubu olan Nizâmülmülk ün siyasi konumu ve Şafiî mensuplarının siyasi yapı ve toplum içindeki yeri açısından bakılırsa, dönemin siyasi ve mezhebî sorunlarına çözüm için ihtiyaç duyulan veya düşünülen kolektif bir anlayışın oluşturulması, yaygınlaştırılması ve hâkim kılınması, şeklinde değerlendirilebilir. Nizâmiye Medreseleri eğitimin kurumsal, düşünsel ve yönetimsel alanında yenilikler getirmiştir. Kurumsal anlamda getirilen yenilik, Nizâmiye Medreselerinin donanımı ve kampüs anlayışıdır. Önceki medreselerde bir arada bulunmayan özellikler ise, derslikler, hocalar için lojman, öğrenciler için yurt, düzenli bir gelir kaynağı için vakıf, hocaların ve öğrencilerin ilmî çalışmaları için kütüphanenin bir arada bulunmasıdır. Dolayısıyla Nizâmiye Medreseleri donanımlı eğitim araçgereçleriyle eğitimi kolaylaştıran, dönemin en konforlu medreseleri olmuş ve kampüs anlayışının temelini atmıştır. Bu yönüyle Nizâmiye Medreseleri bir eğitim kurumu olarak bir ilki gerçekleştirmiştir. Düşünsel anlamda ise, Nizâmiye Medreseleriyle eğitim amaçları açısından yeni bir yaklaşım ortaya konulmuştur. Önceki medreselerde verilen eğitimden beklenilen amaçlar sınırlı iken, Nizâmiye Medreselerinde verilen düzenli eğitimle artık eğitim kurumlarından beklentiler artmış ve eğitim amaçları genişlemiştir. Genişleyen eğitim amaçlarıyla Nizâmiye Medreselerinde belli bir perspektif çerçevesinde ilim adamı, hâkim, savcı, imam, vaiz, öğretmen ve diğer devlet kurumları için memurlar yetiştirmek hedeflenmiştir. Bu yönüyle Nizâmiye 151

163 Medreselerinde müderrislik yapan hocalara ve eğitim gören öğrencilere devlet ve toplum nezdinde ayrı bir statü kazandırılmıştır. Ayrıca halkın eğitimi için devlete sorumluluk yüklenmiştir. Daha önce eğitim belli bir zümrenin ulaşabildiği bir unsur iken artık devlet desteğiyle halkın ayağına getirilmiştir. Eğitim yönetimi açısından fark edilen eğitim gücüyle Nizâmiye Medreselerinin getirdiği yenilikler ise, eğitimin devlet erkleri tarafından kontrollü bir şekilde yaygınlaştırılmaya çalışılmasıdır. Böylelikle eğitim yaygın halden örgün statüsüne yükseltilmiştir. Eğitimin devlet görevi olduğu doğrultusunda atılan ilk adım olarak değerlendirilebilir. Devlet yönetimi ve medreseler arasındaki ilişki ile mederese içi yönetimde de önemli düzenlemeler getirilmiştir. Medreselerin idaresini güçlendirmek için, dıştan devlet erkleri tarafından nezaret edilmesinin yanı sıra medreselere özerklik niteliğinde rektör statüsünde hoca atanarak iç denetim kurulmuştur. Kısacası Nizâmiye Medreselerinin ortaya çıkmasıyla İslâm eğitim felsefesi yeni bir boyut kazanmıştır. Nizâmiye Medreselerinin etkileri iki alanda gerçekleşmiştir. Biricisi yukarıda zikredildiği gibi bu medreselerin eğitim alanında getirdiği yeniliklerle kendisinden sonraki medreselere örnek teşkil etmiştir. Bu yönüyle etkilerini Doğu ve Batı Avrupa kıtasındaki yükseköğretim kurumlarının oluşmasında da görmek mümkündür. İkincisi ise, bu medreselerin benimsediği anlayışın geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve hâkim kılınmasıyla gerçekleşmiştir. Nizâmiye Medreselerinin başına getirilen dönemin ünlü ilim âlimleriyle ve bu medreselerde yapılan ilmî çalışmalar ve yetiştirilen binlerce öğrencisiyle ilmî ve içtimaî alanda uzun soluklu etkiler bırakmıştır. İslâm ilim ve felsefe tarihinde yeni bir dönemin başlamasına öncülük eden Gazali, Nizâmiye Medresesinde yetişmiş ve hocalık yapmış en ünlü İslâm 152

164 âlimidir. Gazali nin din-felsefe ilişkisi ile ilgili görüşlerinin olgunlaşmasında ve yaygınlaştırılmasında Nizâmiye Medreselerinin önemli payı vardır. Nizâmiye Medresesinde, Şafiîlik/Eşârîlik ekolü içinde yetişen Gazali, felsefe ile ilgili yazdığı Mekâsıdü l Felâsife, Tehafüt el Felasife eserleriyle felsefeye eleştiriler getirirken, daha sonra inziva döneminde İslâm ahlakı ve tasavvufu ile ilgili yazdığı İhya u Ulumi d-din eseriyle İslâm ahlakı anlayışını yeniden yorumlamıştır. Yazdığı bu eserleriyle Doğuda ve Batıda en çok bilimsel araştırma konusu olan âlimler arasına girmiştir. 153

165 ÖZET Jawad SIDDIQI, Nizâmiye Medreseleri ve Eğitim Felsefesi Açısından Değerlendirmesi, Doktora Tezi, Danışman: Prof. Dr. Recai Doğan, sayfa sayısı 164. Araştırmada Nizâmiye Medreseleri incelenmiştir. Nizâmiye Medreseleri XI. Asrın ikinci yarısında Büyük Selçuklu Devleti veziri Nizâmülmülk tarafından kurulmuştur. Şafiî fakihleri için kurulan bu medreseler arasında meşhuru 1067 yılında öğrenime açılan Bağdat Nizâmiye Medresesidir. Nizâmiye Medreseleri din/mezhep merkezli siyasî yapıların ve mezhebî ihtilafların güçlü olduğu bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bağdat Nizâmiye Medresesinin vakıf şartnamesine göre, bu medrese Şâfiî mezhebinin öğretimi için kurulmuştur. Diğer Nizâmiye Medreseleri de tıpkı Bağdat Nizâmiye Medresesinde olduğu gibi Şâfiî âlimleri için kurulmuş ve baş müderris olarak Şâfiî âlimleri atanmıştır. Dolayısıyla aynı amaca yönelik kuruldukları söylenebilir. Nizâmiye Medreselerinin getirdiği yenilikleri kurumsal, düşünsel ve yönetimsel olmak üzere üç kategoride değerlendirmek mümkündür. Kurumsal anlamda getirdiği yenilik kampüs anlayışıdır. Nizâmiye Medreseleri donanımlı eğitim araç-gereçleriyle eğitimi kolaylaştıran, dönemin en konforlu medreseleri olmuş ve kampüs anlayışının temelini atmıştır. Düşünsel anlamda, Nizâmiye Medreselerinin eğitim amaçları genişletilmiştir. Şâfiî-Eşârî anlayışı doğrultusunda ilim adamları yetiştirmenin yanı sıra hâkim, savcı, imam, vaiz, öğretmen ve diğer devlet kurumları için memurlar yetiştirmek de yer almıştır. Eğitim yönetimi açısından getirdiği yenilik ise, eğitimin devlet yönetimi tarafından kontrollü bir şekilde yaygınlaştırılmaya çalışılmasıdır. Böylelikle eğitim yaygın halden örgün statüsüne yükseltilmiştir. Eğitimin devlet eliyle yaygınlaştırılması noktasında atılan ilk adım olarak değerlendirilebilir. Nizâmiye Medreselerinin etkilerini iki açıdan değerlendirmek mümkündür. Birincisi bu medreselerin eğitim alanında getirdiği yeniliklerle kendisinden sonraki medreselere örnek teşkil etmesi, ikincisi ise, bu medreselerin benimsediği Şâfiî-Eşârî anlayışının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasıyla gerçekleşmiştir. Anahtar kelimeler: Medrese, Nizâmiye Medreseleri, Eğitim, Eğitim Felsefesi. 154

166 ABSTRACT Siddiqi, Jawad, Nizâmiye Madrasas and the Assessment in terms of the Philosophy of Education, Ph. D. Dissertation, Advisor: Prof. Recai Dogan, 164 p. Nizâmiye Madrasas; the period of the Great Seljuk Empire, the second half of the eleventh century, was founded by the Seljuk vizier Nizâmülmülk. The most famous of these is set up for Shafi'i jurisprudents Nizâmiye Madrasa in Baghdad which was opened in Nizâmiye Madrasas, strong at a time when religious / sectarian-based political structures and sectarian conflicts appeared. According to Baghdad Nizâmiye Madrasa s foundation specification this Madrasa was established for the teaching of Shafi'i sect. Other Nizâmiye Madrasas, as well as Madrasa in Baghdad, for the Shafi'i scholars were established and as a chief teacher was appointed Shafi i scholars. Therefore it said that they are established for the same purpose. Nizâmiye Madrassas can be evaluated in three categories, including institutional, intellectual and managerial innovations.institutional sense brought innovation was Nizâmiye Madrassas implement and campus approach. Therefore, Nizâmiye Madrassas with well-equipped educational tools, facilitate training, period was the most comfortable madrasas and laid the foundation of the concept of the campus. Intellectual sense Nizâmiye Madrassas has been expanded educational purposes. They trained scientists who are in accordance with the understanding Shafiî - Eşârî as well as training judges, prosecutors, imams, preachers, teachers and to train officers for other government agencies. Innovations in terms of education management to generalize this training is to study in a controlled manner by the state powers. Thus, the status of formal education increased from common behavior. This is the task of education in accordance with state be considered as a first step. Nizâmiye Madrassas effects was in two areas. First, the innovations in the field of education itself these madrasas is that after the example of madrasas Secondly, the development and dissemination of these madrasas were adopted by the Shafiî - Eşârî understanding. Key words: Madrassa,Nizâmiye Madrassas, Education, Philosophy of Education 155

167 KAYNAKÇA: Akgündüz, Ahmet, Fürû, DİA, İstanbul 1996, C. 13, s Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Alfa Yayınları, İstanbul Alyari, Hüseyin, Nizamiye der Ahd-i Nizamülmülk, Fasıl Name-i Danişkade-i Edebiyat ve Ulum-i İnsani, Danişkade-i Edebiyat ve Ulum-i İnsani Yayınları, Tebriz 1995, S , s Atay, Hüseyin, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, Dergah Yayınları, İstanbul Aybakan, Bilal, Şirâzî, Ebu İshak, DİA, İstanbul 2010, C. 39, s Behişti, Muhammad, Farhag-i Sabâ, Sabâ Yayınları, Tahran Bilge, Mustafa, ilk Osmanlı Medreseleri, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul Binbaşıoğlu, Cavit, Eğitim Düşüncesi Tarihi, Binbaşıoğlu Yayınları, Ankara Bozkurt, Nebi, Medrese, DİA, Ankara 2003, C. 28, s Çağrıcı, Mustafa, Gazali, DİA, İstanbul 1996, C. 13, s Çelebi, Ahmet, İslâm da Eğitim Öğretim Tarihi, Damla Yayınları, İstanbul Dağ, Mehmet, İmam el-harameyn el-cüveyni nin Âlem ve Allah Görüşü, Yayınlanmamış Doçentlik Tezi, Ankara Üniversitesi İlahiyat fakültesi, Ankara Dağ, Mehmet; Öymen, Hıfzırrahman R., İslâm Eğitim Tarihi, MEB Yayınları, Ankara Demir, Mustafa, Büyük Selçuklular Tarihi, Sakarya Kitabevi Yayınları, Sakarya Demirci, Mustafa, İkta DİA, İstanbul 2000, C. 22, s

168 Durusoy, Ali, Gazali de Mantık Biliminin Yeri ve Önemi, İslâm Araştırmaları Dergisi, Ankara 2000, C. 13. S 3-4, s ed-dib, Abdulazim, Cüveyni, İmâmül Haremeyn, DİA, İstanbul 1993, C. 8, s Edit. Seyithanoğlu, Kenan, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul 1987, C. 5. Edit: Muhasib, Gulam Hüseyin, Dairetü-l Maarif-i Farisi, İntişarat-ı Franklin, Tahran Edit: Uyan, Abdüllatif, İslâm Meşhurları Ansiklopedisi, Berekat Yayınları, İstanbul Emin, Hüseyin, Tarihul Irak fi Asr-ı Selçuki, Daruş-Şuun-s Sekafiye Yayınları, Bağdat Erkoç, Tuba, Ebû İshâk Şirâzî nin Emir ve Nehiy Hakkındaki görüşleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslâm Bilimleri Ana Bilim Dalı. İstanbul Er-Ravendi, M. b. Ali b. Süleyman, Râhat-üs-Sudur ve Âyet-üs Sürûr, Çev: Ahmet Ateş, TTK Yayınları, Ankara Ertünsal, İsmail, İslâm Medeniyetinde Kütüphaneler, Doğuştan Günümüze Kadar Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul C. 14, s Gavhariyan, Koreş, Müdüriyet-i Amuziş der Medaris-i İslâmî ba Tekiye ber Namuna-i Medaris-i Nizamiye Fasıl Name-i Danişga-i İslâmî, Danişga-İslâmî Yayınları, Tahran 2006, S 29-30, s Gazali, Ebu Hamid Muhammed İbn Muhammed, el-munkız min-de-dalâl, Çev: Hilmi Güngör, Maarif Basımevi, Ankara

169 Gazali, Ebu Hamid Muhammed İbn Muhammed İhyâu-Ulûmî d-din, Çev: Ahmet Serdaroğlu, C. 1, Bedir Yayınları, İstanbul Gözütok, Şakir, İlk Dönem İslâm Eğitim Tarihi, Fecr Yayınları, Ankara Gürkan, Ahmet, İslâm Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Gaye Matbaası, Ankara Hamadani, Reşid-üd-Din b. Fadlullah, Camiü t Tevarih, Büngah Tercüme ve Naşr-ı Kitap, Tahran Hasan, Hasan İbrahim, Siyasi Dinî Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, Kayhan Yayınları, İstanbul Havendşah, Mir Muhammed b. Said Burhaneddin, Tarih-i Ravzatü s-safa, Peruz Yayınları, Tahran Hitti, Philip K., Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, Çev: Salih Tuğ, Boğaz İçi Yayınları, İstanbul Humayi, Celalüddin, Gazali-nâme, Huma Yayınları, Tahran İbn Batuta, Ebu Abdullah Şemseddin Muhammed b. Abdullah, Sefername-i İbn Batuta, Çev: Muhammed Ali Muvahhid, Bünga-i Terceme ve Neşri Kitap, Tahran İbn Cübeyr, Sefernâme-i İbn Cübeyr, Çev: Perviz Atabeki, Astan-ı Kuds Yayınları, Meşhed İbn Esir, El-Kâmil Fi Tarih, Çev: Abdülkerim Özaydın, Türkiyat Matbaacılık, İstanbul 1987, C. 10. İbn Kesir, El-Bidâye ve n-nihâye, Çağrı Yayınları, İstanbul C

170 İbnü l Cevzi, Ebü l Ferec Cemaleddin Abdurrahman b. Ali, el-müntezem fi Tarihi lmüluk ve l-ümem, Dairtü l-maarif Osmaiyye, Beyrut 1940, C İbnü l Cevzi, Sıbt, Mirâtü z-zaman fi Tarihi l-âyan, TTK Yayınları, Ankara Kafesoğlu, İbrahim, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul Kafesoğlu, İbrahim, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Osman Yalçın Matbaası, İstanbul Kara, Sayfullah, Büyük Selçuklular ve Mezhep Kavgaları, İz Yayınları, İstanbul Kazıcı, Ziya, Anahatlarıyla İslâm Eğitim Tarihi, Bir Yayınları, İstanbul Kazu, Hilal, Eğitim ve Felsefe, Eğitim Bilimine Giriş, Nobel Yayınları, Ankara 2008, s Keklik, Nihat, Türk-İslâm Felsefesi Açısından Felsefenin İlkeleri, İÜEF. Yayınları, İstanbul Kesai, Nurullah, El-Ezher, Dairetü l Maarif-i Büzürg-i İslâmî, Dairetü l Maarif-i Büzürg-i İslâmî Yayınları, Tahran 1998, C. 8, s Kesai, Nurullah, İsfahan ve Medrese-i Nizâmiye, Ferhang-i İsfahan, İsfahan 1996, S 4, s Kesai, Nurullah, Medârisi Nizâmiye ve Te sirat-ı İlmî ve İctimâi An, Emir Kebir Yayınları, Tahran Kırpık, Güray, Nizâmiye Medreseleri, Ortaçağın Yükseköğretim Kurumu, Anıl Matbaa ve Ciltevi, Ankara Kök, Bahaeddin, Nureddin Mahmud Bin Zengi ve İslâm Kurumları Tarihindeki Yeri, İşaret Yayınları, İstanbul

171 Köymen M. Altay, Alparslan Zamanı Selçuklu Kültür Müesseseleri, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, Selçuklu Tarihi ve Medeniyeti Enstitüsü Yayınları, Ankara 1977, S 4, s Köymen, M. Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu: Alparslan ve Zamanı, TTK Yayınları, Ankara 2001, C. 3. Kurpalidis, G.M., Büyük Selçuklu Devletinin İdari, Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Ötüken Yayınları, İstanbul Ma ruf, Naci, Ulemaü n-nizamiyat ve Medarisü l-meşriki l-islâmî, Matbaatü l İrşad, Bağdat Mahvez, Ahmet, Dadresi der Ahd-i Selçukiyan ve Harezmşahiyan, Berresi-ai Tarihi, stad-i Büzürgi Artıştaran Neşriat, Tahran 1976, S 2, s Makdisi, George, Ortaçağ da Yükseköğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı, Çev: Ali Hakan Çavuşoğlu ve Hasan Tuncay Başoğlu, Gelenek Yayınları, İstanbul Maşkur, Cevat, Tarih-i Şia ve Fırka ai- İslâm tâ Karn-ı Çârum, İşraki Yayınları, Tahran Mazahari, Ali, Müslüman Ortaçağda Eğitim ve Öğretim, Çev: Bahriye Üçok, AÜİFD., Ankara 1964, C 12, s Merçil, Erdoğan, Büveyhîler, DİA, İstanbul 1992, C. 6, s Merçil, Erdoğan, Büyük Selçuklular Devri Kütüphaneleriyle ilgili bir Deneme, TTK Yayınları, Ankara 1995, s Musavi, Sayit Murtaza, Medaris-i Nizamiye: Nuhistin Merakız Amuziş-i Âli der İslâm, Fasıl Name Mesbah, Danişga-i İmam Hüseyin, Pojohişkadah ve Danişkadah Ulum-i İnsani Yayınları, Tahran 1994, S 11, s

172 Mümtehin, Hüseyin Ali, Nizamiye-i Bağdat, Amuziş ve Parvariş, Tahran 1966, S , s Nahcivani, Hinduşah, Tecaribü s-selef, Teshih Abbas İkbal, Kitaphane-i Tahuri, Tahran Nizâmülmülk Tusi, Ebu Ali Hasan bin Ali, Siyasetnâme, Emir Kebir Yayınları Tahran Ocak, Ahmet, Nizâmiye Medreseleri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Eğitimi Anabilim Dalı, Malatya Ocak, Ahmet, Osmanlı Medreselerinde Eşârî Geleneğinin Oluşmasında Selçuklu Medreselerinin Tesirleri XIII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 2002, s Öngül, Ali, Selçuklular Tarihi I, Emek Matbaa, Manisa Öymen, H. R., İslâmiyette Öğretim ve Eğitim Hareketleri, AÜİFD, Ankara 1964, C. 12, s Özaydın, Abdulkerim, Nizamiye Medresesi DİA, İstanbul 2007, C. 33, s Özaydın, Abdulkerim, Nizamülmülk DİA, İstanbul 2007, C. 33, s Özler, Mevlüt, Tuğrul Bey Dönemi Düşünce Hayatında Entelektüel Bir Kriz: Ehli Bid at e Lanet Kampanyası 1. Uluslar arası Selçuklu Kültür ve Medeniyet Kongresi, SÜSAM Yayınları, Konya 2001, C. 2, s Özön, Mustafa Nihat, Osmanlıca-Türkçe Sözlük, İnkılap Kitapevi, İstanbul Rafe, Abdur-Rafe Hakikat, Tarih-i Cünbüşha-yi Mezhebî der İran, Kumeş Yayınları, Tahran Sarıkaya, M. Saffet, İslâm Düşünce Tarihinde Mezhepler, Tuğra Matbaası, Isparta

173 Sayılı, Aydın, Ortaçağ İslâm Dünyasında Yüksek Öğretim Medrese, Çev: Recep Duran, Yakın Doğu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Sevim, Ali; Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK Yayınları, Ankara Sönmez, Veysel, Eğitim Felsefesi, Anı Yayınları, Ankara Sübki, Taceddin ebi Nasr Abdülvahab ibn Takiyyeddin, Tabakatü ş Şâfiîyyeti l- Kübra, Matbaatu l Hüseyniye el-mısriye, Mısır 1907, C. 3, 4, 6. Şeşen, Ramazan, Selahaddin Devrinde Eyubîler Devleti, İÜEF Yayınları, İstanbul 1983, Tabatabai, Seyyid Cevat, Hoca Nizamülmülk, Behzad Yayınları, Tahran Talas, M. Asad, Nizamiye Medresesi ve İslâm da Eğitim-Öğretim, Çev: Sadık Cihan, Etüt Yayınları, Samsun Uzun, Mustafa, Ezher, DİA, İstanbul 1995, C. 12, s Ümidyani, Sayid Hüseyin, Nakş-ı Mevkufat-ı İslâm der Peşreft-ı İlim ve Daniş ve Nigah-i ba Medaris-i Nizamiye, Miras-ı Cavidan, Miras-ı Cavidan Vakfı Yayınları, Tahran 1996, C. 14, s Yazar, Nurullah, Selçuklu Döneminde İsyanlar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara Yazıcı, Nesimi, İlk Türk-İslâm Devletleri Tarihi, TDV Yay., Ankara Yazıcıoğlu, M. Said, İslâm Düşüncesinin Tarihsel Gelişimi, Akçağ Yayınları, Ankara Yıldız, Hakkı Dursun, Abbasiler, DİA, İstanbul 1988, C. 1, s Zerinkob, Abdul-Hüseyin, Firar az Medrese, İntişarat-ı Encümen-i Âsâr-ı Milli, Tahran

174 Ekler: Ek: 1 Bağdat Nizâmiye Medresesi ve çevresiyle ilgili harita Kesai, s. XX. 163

175 Ek: 2 Bağdat Nizâmiye Medresesi ve çevresiyle ilgili harita Kırpık, s

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TALAS SAVAŞI (751) Diğer adı Atlık Savaşıdır. Çin ile Abbasiler arasındaki bu savaşı Karlukların yardımıyla Abbasiler kazanmıştır. Bu savaş sonunda Abbasilerin hoşgörüsünden etkilenen

Detaylı

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ DERS NOTLARI VE ŞİFRE TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ EMEVİLER Muaviye tarafından Şam da kurulan ve yaklaşık

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum Konular *Emeviler Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum. Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum Kaynaklar *İrfan

Detaylı

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ Selçuklu Devleti nin Kuruluşu Sultan Alparslan Dönemi Fetret Dönemi Tuğrul ve Çağrı Bey Dönemi Malazgirt Zaferi Anadolu ya Yapılan Akınlar Sultan Melikşah Dönemi Sultan Sancar Dönemi

Detaylı

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Türk toplumlarında ilk kez medrese denen eğitim

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Konular *Abbasiler *Me mun döneminden Mu temid dönemine kadar Mu temid Döneminden İtibaren Kaynaklar: *Hakkı Dursun Yıldız, Şerare Yetkin, Abbasiler, DİA, I, 1-56. * Philip

Detaylı

DERGÂH YAYINLARI 786 Felsefe 53 İslâm Felsefesi Dizisi 3 Sertifika No ISBN Baskı Mayıs Dizi Editörü Cahid Şenel

DERGÂH YAYINLARI 786 Felsefe 53 İslâm Felsefesi Dizisi 3 Sertifika No ISBN Baskı Mayıs Dizi Editörü Cahid Şenel DERGÂH YAYINLARI 786 Felsefe 53 İslâm Felsefesi Dizisi 3 Sertifika No 14420 ISBN 978-975-995-900-5 1. Baskı Mayıs 2018 Dizi Editörü Cahid Şenel Dizi Kapak Tasarımı Işıl Döneray Kapak Uygulama Ercan Patlak

Detaylı

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ Tarihi Öğretim Yılı Dönemi Sırası 2014-2015 2 1 B GRUBU SORULARI 12.Sınıflar Öğrencinin Ad Soyad No Sınıf Soru 1: Aşağıdaki yer alan ifadelerde boşluklara

Detaylı

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray 1-MERKEZ TEŞKİLATI A- Hükümdar B- Saray MERKEZ TEŞKİLATI Önceki Türk ve Türk-İslam devletlerinden farklı olarak Osmanlı Devleti nde daha merkezi bir yönetim oluşturulmuştu.hükümet, ordu ve eyaletler doğrudan

Detaylı

HÜKÜMDAR TÜRK İSLAM DEVLETLERİNDE DEVLET TEŞKİLATI. KONU ANLATIMI tarihyolu.com TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE HATUN TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜNÜN ORTAYA ÇIKIŞI

HÜKÜMDAR TÜRK İSLAM DEVLETLERİNDE DEVLET TEŞKİLATI. KONU ANLATIMI tarihyolu.com TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE HATUN TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜNÜN ORTAYA ÇIKIŞI TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE HATUN TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜNÜN ORTAYA ÇIKIŞI Talaş Savaşı'ndan sonra İslamiyet, Türkler arasında hızla yayılmaya başladı. X. yüzyıldan itibaren Türklerin İslam medeniyetinin etkisi

Detaylı

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI Tıbb-ı Nebevi İslam coğrafyasında gelişen tıp tarihi üzerine çalışan bilim adamlarının bir kısmı İslam Tıbbı adını verdikleri., ayetler ve hadisler ışığında oluşan bir yapı olarak

Detaylı

Türk İslam Tarihi Konu Anlatımı. Talas Savaşı (751)

Türk İslam Tarihi Konu Anlatımı. Talas Savaşı (751) Türk İslam Tarihi, Türk İslam Tarihi konu anlatımı, Türk İslam tarihi, Türk İslam tarihi ders notları, ilk Türk İslam devletleri özet, ilk Türk İslam devletleri özet tablosu, İslamiyeti kabul eden ilk

Detaylı

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 4. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı.

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 4. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı. TÜRK EĞİTİM TARİHİ 4 Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı mismailbagdatli@yahoo.com SELÇUKLULAR VE ANADOLU BEYLİKLERİ Batı Göktürklerin 659 da egemenliklerini kaybetmelerinden sonra, Oğuzların bir kısmı Balkaş

Detaylı

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14 Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Ders Notu OSMANLI KÜLTÜR VE MEDENİYETİ (1300-1453) 1. OSMANLI'DA DEVLET ANLAYIŞI Türkiye Selçuklu Devleti

Detaylı

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken Kerbela Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken ve dış tehlike belirtileri de baş gösterince

Detaylı

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders Dr. İsmail BAYTAK HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları Hristiyanlarca kutsal sayılan Hz. İsa nın doğum yeri Kudüs ve dolayları, VII. yüzyıldan beri Müslümanlar ın elinde

Detaylı

İslam ın Serüveni. İslam ın Klasik Çağı BİRİNCİ CİLT MARSHALL G. S. HODGSON

İslam ın Serüveni. İslam ın Klasik Çağı BİRİNCİ CİLT MARSHALL G. S. HODGSON İslam ın Serüveni BİRİNCİ CİLT İslam ın Klasik Çağı MARSHALL G. S. HODGSON 4 İçindekiler Tabloların Listesi... 6 Haritaların Listesi... 7 Önsöz... 9 Marshall Hodgson ve İslam ın Serüveni... 13 Yayıncının

Detaylı

1 KAFKASYA TARİHİNE GİRİŞ...

1 KAFKASYA TARİHİNE GİRİŞ... İÇİNDEKİLER GİRİŞ... 1 I. ARAŞTIRMANIN METODU... 1 II. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI... 3 A. Tarihler... 4 B. Vakayi-Nâmeler/Kronikler... 10 C. Sikkeler/Paralar ve Kitabeler... 13 D. Çağdaş Araştırmalar... 14

Detaylı

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu. Türk İslam Bilginleri: İslam dini insanların sadece inanç dünyalarını etkilemekle kalmamış, siyaset, ekonomi, sanat, bilim ve düşünce gibi hayatın tüm alanlarını da etkilemiş ve geliştirmiştir Tabiatı

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İslam Siyasi Tarihinde Muhalefet Hareketleri II. Ders No : 8110020027 : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 0 Ders Bilgileri Ders

Detaylı

Tel: / e-posta:

Tel: / e-posta: 1-Sempozyuma Davet: ULUSLARARASI CÂMİ SEMPOZYUMU (SOSYO-KÜLTÜREL VE MİMARÎ AÇIDAN) 01-02/ Ekim/ 2018 Tarih boyunca câmiler Müslümanların itikat, ibadet, ilim, sosyal, kültürel ve mimari açıdan hayatın

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH 214 4 2+0 2 3

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH 214 4 2+0 2 3 DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH 214 4 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11 BİRİNCİ BÖLÜM İLK TÜRK DEVLETLERİNDE EĞİTİM 1.1. HUNLARDA EĞİTİM...19 1.2. GÖKTÜRKLERDE EĞİTİM...23 1.2.1. Eğitim Amaçlı Göktürk Belgeleri: Anıtlar...24 1.3. UYGURLARDA

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB 05 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin

Detaylı

KAY 361 Türk İdare Tarihi. Ders 3: 16 Ekim 2006 Konular: İslam Devleti Okuma: Ortaylı, 2000: 47-88

KAY 361 Türk İdare Tarihi. Ders 3: 16 Ekim 2006 Konular: İslam Devleti Okuma: Ortaylı, 2000: 47-88 KAY 361 Türk İdare Tarihi Ders 3: 16 Ekim 2006 Konular: İslam Devleti Okuma: Ortaylı, 2000: 47-88 İslam Devleti nin Tarihi Tarihsel gelişmeler 622 de Medine ye hicretle başlar Hz. Muhammed ve ilk halife

Detaylı

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER SOSYAL BİLGİLER KONU:ORTA ASYA TÜRK DEVLETLERİ (Büyük)Asya Hun Devleti (Köktürk) Göktürk Devleti 2.Göktürk (Kutluk) Devleti Uygur Devleti Hunlar önceleri

Detaylı

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

SOSYOLOJİSİ (İLH2008) DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. DİN SOSYOLOJİSİ (İLH2008) KISA ÖZET-2013

Detaylı

İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II TAR104U

İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II TAR104U İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II TAR104U KISA ÖZET DİKKAT Buarada ilk 4 sahife gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 1 1. Ünite: Abbasilerin Kuruluşu ve İlk Dönem Halifeleri

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI KASIM EKİM 07-08 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı TARİH VE TARİH YAZICILIĞI

Detaylı

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Sarı Irmak ın kuzeyi idi. Daha sonra Orhun ve Selenga ırmakları

Detaylı

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi. Orta Asya Türk tarihinde devlet, kağan adı verilen hükümdar tarafından yönetiliyordu. Hükümdarlar kağan unvanının yanı sıra han, hakan, şanyü, idikut gibi unvanları da kullanmışlardır. Kağan kut a göre

Detaylı

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi Eğitim Tarihi Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi Türk ve Batı Eğitiminin Tarihi Temelleri a-antik Doğu Medeniyetlerinde Eğitim (Mısır, Çin, Hint) b-antik Batıda Eğitim (Yunan, Roma)

Detaylı

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı.

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı. TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3 Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı mismailbagdatli@yahoo.com TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLMALARINDAN SONRA EĞİTİMDE GELİŞMELER Çeşitli dinî inanışlara sahip olan Türk topluluklarının İslamiyet

Detaylı

Türk Eğitim Tarihi. Program İçeriği Dr. Ali Gurbetoğlu İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Türk Eğitim Tarihi. Program İçeriği Dr. Ali Gurbetoğlu İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Eğitim Tarihi Program İçeriği Dr. Ali Gurbetoğlu İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sunu İçeriği: A. Program Akışı B. Derslerin İşlenişi C. Başlıca Kaynaklar D. Değerlendirme Esasları

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Konular * Emeviler * Ömer b. Abdülaziz ve Sonrası * Yıkılış Kaynaklar *İsmail Yiğit, A. Engin Beksaç, Emeviler, DİA, XI, 87-108. * İrfan Aycan-İbrahim Sarıçam, Emevîler,

Detaylı

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 3 FATIMİLER-GAZNELİLER

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 3 FATIMİLER-GAZNELİLER KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 3 FATIMİLER-GAZNELİLER Fatımiler Hz. Muhammed in kızı Fatma nın soyundan geldiklerine inanılan dini bir hanedanlıktır.tarihsel olarak Fatımiler İspanya Emevileri ile Bağdat taki

Detaylı

İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ. Karahanlılar -840 Tolunoğulları -868 Akşitler -935 Gazneliler -963 Büyük Selçuklu Devleti-1040

İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ. Karahanlılar -840 Tolunoğulları -868 Akşitler -935 Gazneliler -963 Büyük Selçuklu Devleti-1040 İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ Karahanlılar -840 Tolunoğulları -868 Akşitler -935 Gazneliler -963 Büyük Selçuklu Devleti-1040 TOLUNOĞULLARI Tolunoğlu Ahmet tarafından Mısır da kurulmuştur. Abbasiler bu devlete

Detaylı

İslam Tarihi Kaynakçası

İslam Tarihi Kaynakçası İslam Tarihi Kaynakçası Taberi (1967). Tarîhu't-Taberî. Beyrut:. Azimli, M. ( 2008). Muhtasar İslâm Tarihi. Ankara: Gündüz Kitabevi. İslamoğlu, M. (2012). Alemlerin Rabbi Allah. İstanbul: Düşün Yayıncılık.

Detaylı

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGIN SETA Abdullah YEGİN İstanbul

Detaylı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ Kur an-ı Kerim : Allah tarafından vahiy meleği Cebrail aracılığıyla, son Peygamber Hz. Muhammed e indirilen ilahi bir mesajdır. Kur an kelime olarak okumak, toplamak, bir araya

Detaylı

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI: DOĞUBAYAZIT M. M. FAHRETTİN PAŞA ANADOLU İMAM-HATİP LİSESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIFLAR SEÇMELİ TARİH DERSİ 1. DÖNEM 2. ORTAK SINAV SORULARI A GRUBU ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI: SORULAR

Detaylı

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 1 632-1258 HALİFELER DÖNEMİ (632-661) Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, her biri İslam ın yayılması için çalışmıştır. Hz. Muhammed in 632 deki vefatından sonra Arap

Detaylı

MANASTIR TIBBI (Monastic Medicine)

MANASTIR TIBBI (Monastic Medicine) MANASTIR TIBBI (Monastic Medicine) Hipokratik-Galenik Tıp ekolunun devamı Cerrahi teknikler bilinmesine rağmen, yüksek enfeksiyon riski nedeniyle zorunlu haller dışında pek uygulanmıyor Tam olarak hangi

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İSLAM EĞİTİM TARİHİ ILA323 5 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Seçmeli Dersin

Detaylı

KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI. M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014

KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI. M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014 KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014 İNCE GÜÇ VE KAMU DİPLOMASİSİ ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI TÜRKİYE NİN ULUSLARARASI ÖĞRENCİ PROGRAMLARI

Detaylı

İçindekiler. xi Şema, Harita, Tablo ve Resimler xiü Açıklamalar xv Teşekkür xvü Önsöz

İçindekiler. xi Şema, Harita, Tablo ve Resimler xiü Açıklamalar xv Teşekkür xvü Önsöz İçindekiler xi Şema, Harita, Tablo ve Resimler xiü Açıklamalar xv Teşekkür xvü Önsöz ı BİRİNCİ KISIM AĞALAR VE HOCALAR: CUMHURIYET DÖNEMININ ÛF ILÇESI 3 BİRİNCİ BÖLÜM Hafıza Kaybı: Klan Toplumu ve Ulus

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İSLAM FELSEFE TARİHİ I Ders No : 0070040158 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili

Detaylı

Gazneliler ( ):

Gazneliler ( ): Gazneliler (963-1187): Devlet, ismini Doğu Afganistan'da bulunan ve devlet merkezi olarak seçilen Gazne şehrinden almıştır. Samanoğulları Devleti`nin (819-1005) dağılmaya başladığı dönemde, bu devlette

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH 210 4 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin

Detaylı

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ VE YAYIN LİSTESİ 1. Adı Soyadı : Muharrem KESİK İletişim Bilgileri Adres : Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Telefon : (0212) 521 81 00 Mail : muharremkesik@gmail.com 2. Doğum -

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS SİYER II İLH 114 2 2+0 2 2 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

SELÇUKLU KÜLTÜR VE MEDENİYETİ. Devlet Teşkilatı:

SELÇUKLU KÜLTÜR VE MEDENİYETİ. Devlet Teşkilatı: SELÇUKLU KÜLTÜR VE MEDENİYETİ Devlet Teşkilatı: Türk devlet geleneğinin esasını oluşturan Selçuklu devlet teşkilatı; Karahanlı, Sâmânlı, Gazneli ve Abbasî devletlerinin teşkilatından geniş ölçüde faydalanmış

Detaylı

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1 İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1 A. GENEL BİLGİLER...1 1. Tarihin Faydası ve Önemi...3 2. Kur an ve Tarih...4 3. Hadis ve Tarih...5 4. Siyer ve Meğâzî...6 5. İslâm Tarihçiliğinin Doğuşu ve Gelişmesi...6 B. İSLÂM

Detaylı

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU e-makâlât Mezhep Araştırmaları, IV/2 (Güz 2011), ss. 179-183. ISSN 1309-5803 www.emakalat.com ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU Halil İbrahim Bulut, Araştırma Yayınları, Ankara, Nisan 2011,

Detaylı

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ İlahiyat Fakültesi, Manisa İl Müftülüğü ve İlim Yayma Cemiyeti Manisa Şubesi işbirliği ile düzenlenen; Manisa Valisi Erdoğan Bektaş, Rektörümüz Prof. Dr. A. Kemal Çelebi, Rektör

Detaylı

EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR

EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR Eğitim ve kültür alanında yapılan inkılapların amaçları; Laik ve çağdaş bir eğitim ile bilimsel eğitimi gerçekleştirebilmek Osmanlı Devleti nde yaşanan ikiliklere

Detaylı

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS ARAP DİLİ VE EDEBİYATI I İLH 103 1 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu

Detaylı

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı) TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV (Panel Tanıtımı) Mehmet DEMİRTAŞ * Bir şehri kendisi yapan, ona şehir bilinci katan unsurların başında o şehrin tarihî ve kültürel

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Konular *Abbasiler *Mu temid Döneminden sona doğru *Yıkılış Kaynaklar: *Hakkı Dursun Yıldız, Şerare Yetkin, Abbasiler, DİA, I, 1-56. * Philip H. Hitti, (çev. Salih Tuğ),

Detaylı

1. BÖLÜM DİN HİZMETLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

1. BÖLÜM DİN HİZMETLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 1. BÖLÜM DİN HİZMETLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ Zeki Salih Zengin Giriş...13 1. İlk Dönemlerde Din Hizmetleri...14 2. Osmanlılar Döneminde Din Hizmetleri...17 3. Tanzimat Sonrasında

Detaylı

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri) ARAŞTIRMA ALANLARI 1 Kur an İlimleri ve Tefsir Kur an ilimleri, Kur an tarihi, tefsir gibi Kur an araştırmalarının farklı alanlarına dair araştırmaları kapsar. 1. Kur an tarihi 2. Kıraat 3. Memlükler ve

Detaylı

1 İSMAİL GASPIRALI HER YIL BİR BÜYÜK TÜRK BİLGİ ŞÖLENLERİ. Mehmet Saray

1 İSMAİL GASPIRALI HER YIL BİR BÜYÜK TÜRK BİLGİ ŞÖLENLERİ. Mehmet Saray Mehmet Saray 1942'de Afyon'un Dinar kazasında doğdu. Orta öğrenimini Çivril ve Isparta'da yapan Saray, 1961-1966 arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi. 1968-1978 yılları

Detaylı

ÖĞRETMENLİK VE ÖĞRETİM YETİŞKİNLER İÇİN OKUMA YAZMA ÖĞRETİCİLİĞİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

ÖĞRETMENLİK VE ÖĞRETİM YETİŞKİNLER İÇİN OKUMA YAZMA ÖĞRETİCİLİĞİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI) T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ÖĞRETMENLİK VE ÖĞRETİM YETİŞKİNLER İÇİN OKUMA YAZMA ÖĞRETİCİLİĞİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI) 2013 ANKARA ÖNSÖZ Günümüzde mesleklerin

Detaylı

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de. 2014 İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de. 2014 İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te 9 da AK YIL: 2012 SAYI : 164 26 KASIM 01- ARALIK 2012 BÜLTEN İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI T E Ş K İ L A T İ Ç İ H A F T A L I K B Ü L T E N İ 4 te Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır

Detaylı

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL Önsöz Klasik ilimler geleneğimizin temel problemlerinden birine işaret eden tevil kavramını en geniş anlamıyla inanan insanın, kendisine hitap eden vahyin sesine kulak vermesi ve kendi idraki ile ilâhî

Detaylı

KURTALAN İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

KURTALAN İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları KURTALAN İLÇESİ Siirt deki Kültür Varlıkları 163 3.5. KURTALAN İLÇESİ 3.5.1. ERZEN ŞEHRİ VE KALESİ Son yapılan araştırmalara kadar tam olarak yeri tespit edilemeyen Erzen şehri, Siirt İli Kurtalan İlçesi

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 2. Doğum Tarihi : Unvanı :Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu :Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Lisans

ÖZGEÇMİŞ. 2. Doğum Tarihi : Unvanı :Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu :Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Lisans ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı :Hasan KARAKÖSE İletişim Bilgileri :Ahi Evran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Adres Tarih Bölümü Bağbaşı Yerleşkesi KIRŞEHİR Telefon Mail : O.386.2804573 :hkarakose@ahievran.edu.tr

Detaylı

TARİH BOYUNCA ANADOLU

TARİH BOYUNCA ANADOLU TARİH BOYUNCA ANADOLU Anadolu, Asya yı Avrupa ya bağlayan bir köprü konumundadır. Üç tarafı denizlerle çevrili verimli topraklara sahiptir. Dört mevsimi yaşayan iklimi, akarsuları, ormanları, madenleriyle

Detaylı

9. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

9. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI.Tarih biliminin konusunu, tarihçinin kullandığı kaynakları ve yöntemleri kavrar..tarihî olayların incelenmesinde yararlanılan zaman kavramlarını

Detaylı

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Edirne Camileri - Eski Cami Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Aralık 25, 2006 2 İçindekiler 0.1 Eski Cami (Cami-i Atik - Ulu Cami).............. 4 0.1.1 Eski Cami ve Hacı Bayram Veli Söylencesi.......

Detaylı

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ  Youtube Kanalı: tariheglencesi DURAKLAMA DEVRİ KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi 05.08.2017 OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU XVII.YÜZYILDA OSMANLI- AVUSTRYA VE OSMANLI- İRAN İLİŞKİLERİ a-avusturya ile İlişkiler

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir. Sevgili Meslektaşlarım, Kıymetli Katılımcılar, Bayanlar ve Baylar, Akdeniz bölgesi coğrafyası tarih boyunca insanlığın sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimine en çok katkı sağlayan coğrafyalardan biri

Detaylı

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH CEVAP 1: (TOPLAM 2 PUAN) Savaş 2450-50=2400 yılının başında sona ermiştir. (İşlem 1 puan) Çünkü miladi takvimde, MÖ tarihleri milat takviminin başlangıcına yaklaştıkça

Detaylı

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler OLAY ÇEVRESINDE GELIŞEN EDEBI METINLER Oğuz Türkçesinin Anadolu daki ilk ürünleri Anadolu Selçuklu Devleti

Detaylı

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

ETKİNLİKLER/KONFERSANS ETKİNLİKLER/KONFERSANS Anadolu'nun Vatanlaşmasında Selçukluların Rolü Züriye Oruç 1 Prof. Dr. Salim Koca'nın konuk olduğu Anadolu'nun Vatanlaşmasında Selçukluların Rolü konulu Şehir Konferansı gerçekleştirildi.

Detaylı

ORTA ASYADAN TÜRK GÖÇLERİ

ORTA ASYADAN TÜRK GÖÇLERİ ORTA ASYADAN TÜRK GÖÇLERİ TÜRKLERİN ANADOLU YU VATAN EDİNMESİ Anadolu nun Keşfi: *Büyük Selçuklu Devleti döneminde Tuğrul ve Çağrı Bey dönemlerinde Anadolu ya keşif akınları yapılmış ve buranın yerleşmek

Detaylı

ORTA ÇAĞ TARİHİ. Editör Doç. Dr. Selim Hilmi ÖZKAN

ORTA ÇAĞ TARİHİ. Editör Doç. Dr. Selim Hilmi ÖZKAN ORTA ÇAĞ TARİHİ Editör Doç. Dr. Selim Hilmi ÖZKAN Bölüm Yazarları Doç. Dr. Abdullah KAYA Doç. Dr. Bekir BİÇER Doç. Dr. Murat KEÇİŞ Yrd. Doç. Dr. Ahmet SAĞLAM Yrd. Doç. Dr. Emrullah KALELİ Yrd. Doç. Dr.

Detaylı

İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S )

İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S ) İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S. 226-652) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- Yazar: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Altungök Yayınevi Editörü:

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İSLAM TARİHİ I Ders No : 0020100005 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Konular *Abbasiler *Abbasiler Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum. Abbasiler-Sona Doğru Kaynaklar: *Hakkı Dursun Yıldız, Şerare Yetkin, Abbasiler, DİA, I, 1-56.

Detaylı

Eğitimde Program Geliştirme Süreci

Eğitimde Program Geliştirme Süreci Eğitimde Program Geliştirme Süreci ve Eğitim Durumlarının Düzenlenmesi Konu Başlıkları Eğitimde program geliştirme süreci Program geliştirme nedir? Eğitim programı nedir? Eğitim programının ögeleri arasındaki

Detaylı

Selçuklular Cilt I "Büyük Selçuklu Devleti Tarihi ( )"

Selçuklular Cilt I Büyük Selçuklu Devleti Tarihi ( ) Selçuklular Cilt I "Büyük Selçuklu Devleti Tarihi (1040-1157)" Osman G. Özgüdenli ISBN 978-605-558-699-7, 1.c.; 367 sayfa, 25 TL 1035 yılında küçük bir göçebe topluluk hâlinde Ceyhun nehrini geçerek Horasan'a

Detaylı

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI 1- Soru: Allah ın insanlar arasından seçip vahiy indirdiği kişiye ne ad verilir? Cevap: Peygamber/Resul/Nebi denir. 2- Soru: Kuran da peygamber hangi kelimelerle ifade edilmektedir? Cevap: Resul ve nebi

Detaylı

------------- İSLAM DÜNYASI ------------- İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ

------------- İSLAM DÜNYASI ------------- İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ ------------- İSLAM DÜNYASI ------------- İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ İslam Ülkeleri Düşünce Kuruluşları Platformu (İSTTP); TASAM öncülüğünde İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi devletlerin temsilcileri ile dünyanın

Detaylı

Editör. Din Eğitimi. Yazarlar Doç.Dr. Hacer Aşık Ev. Doç.Dr. Hasan Dam

Editör. Din Eğitimi. Yazarlar Doç.Dr. Hacer Aşık Ev. Doç.Dr. Hasan Dam Editör Doç.Dr. Hasan Dam Din Eğitimi Yazarlar Doç.Dr. Hacer Aşık Ev Doç.Dr. Hasan Dam Yrd.Doç.Dr. Adem Güneş Yrd.Doç.Dr. Ayşe İnan Kılıç Yrd.Doç.Dr. Banu Gürer Yrd.Doç.Dr. Fatih Çakmak Yrd.Doç.Dr. Gülsüm

Detaylı

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları Kentsel Siyaset - 2 Doç. Dr. Ahmet MUTLU SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları 1. Siyaset ve politika ne demektir? 2. Siyaset ne zaman ortaya çıkmıştır? 3. Siyaset-devlet ilişkisi nasıldır? 4. Geçmişten bugüne

Detaylı

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS Tezli yüksek lisans programında eğitim dili Türkçedir. Programın öngörülen süresi 4

Detaylı

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI ALANLAR ve ÖNCELİKLER AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI 1- Kur an İlimleri ve Tefsir Kur an ilimleri, Kur an tarihi, tefsir gibi Kur an araştırmalarının farklı na dair araştırmaları 1. Kur an tarihi 2. Kıraat

Detaylı

İktisat Tarihi I

İktisat Tarihi I İktisat Tarihi I 11.10.2017 12. asrın ikinci yarısından itibaren Anadolu Selçuklu Devleti siyasi ve idari bakımdan pekişmişti. XII. yüzyıl sonlarından itibaren şehirlerin gelişmesi ile Selçuklu ekonomik

Detaylı

5. ÜNİTE: EKONOMİ VE SOSYAL HAYAT

5. ÜNİTE: EKONOMİ VE SOSYAL HAYAT 5. ÜNİTE: EKONOMİ VE SOSYAL HAYAT 1- Osmanlı Devleti nde ekonominin temeli olan tarımdan elde edilen gelirlerle asker beslenir, devlet adamlarının maaşları ödenirdi. Bundan dolayı tarım gelirlerinde bir

Detaylı

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma Question İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma (s.a)'nın mushafı hakkındaki sözleri idi. Allah-u Teâlâ tarafından Hz. Fatıma Zehra (s.a)'ya ilham edilen

Detaylı

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ 1 SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ Gürbüz MIZRAK Süleyman Şah Türbesi ve bulunduğu alan Suriye'nin Halep ilinin Karakozak Köyü sınırları içerisindeydi. Burası Türkiye'nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Konular: *Hz. Osman Dönemi İç Karışıklıklar *Hz. Ali Dönemi İç Karışıklıklar Dört Halifenin Hayatı ve Şahsiyetleri Kaynaklar: *Mustafa Fayda, Hulefayı Raşidin, DİA, XVIII,

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURÂN A ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR ILH333 5 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Seçmeli

Detaylı

EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI EĞİTİM PROGRAMLARI VE ÖĞRETİM BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2011 2012 EĞİTİM ÖĞRETİM PLANI

EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI EĞİTİM PROGRAMLARI VE ÖĞRETİM BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2011 2012 EĞİTİM ÖĞRETİM PLANI EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI EĞİTİM PROGRAMLARI VE ÖĞRETİM BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2011 2012 EĞİTİM ÖĞRETİM PLANI BİLİMSEL HAZIRLIK GÜZ YARIYILI DERSLERİ EGB501 Program Geliştirmeye Giriş

Detaylı

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI.. LİSESİ TARİH I DERSİ BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PROGRAMI (BEP) FORMU

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI.. LİSESİ TARİH I DERSİ BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PROGRAMI (BEP) FORMU EYLÜL - EKİM I.ÜNİTE :TARİH BİLİMİ Kaynaştırma *İşlenen ve anlatılan konular aracılığı ile öğrenci tarihin tanımı eğitimine tabi olan * Tarihin zamanla alakalı bir bilim olduğunu kavrar. hakkında bilgi

Detaylı

Dini Yayınlar Fuarında Çıkacak Yeni Kitaplar 2

Dini Yayınlar Fuarında Çıkacak Yeni Kitaplar 2 On5yirmi5.com Dini Yayınlar Fuarında Çıkacak Yeni Kitaplar 2 İşte Kubbealtı, Küre, Klasik, Erkam, Beyan, Fecr Yayınlarının fuarda yeni çıkacak kitapları. Yayın Tarihi : 19 Temmuz 2012 Perşembe (oluşturma

Detaylı

Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Tarih geçmiş hakkında eleştirel olarak fikir üreten bir alandır. Tarih; geçmişteki insanların yaşamlarını, duygularını, savaşlarını, yönetim

Detaylı

2017 SONBAHAR DÖNEMİ PROGRAMI

2017 SONBAHAR DÖNEMİ PROGRAMI 2017 SONBAHAR DÖNEMİ PROGRAMI Herkes Kur ân a çağırdığını söylüyor. Fakat yollar başka başka yerlere çıkıyor. Sünnet ile zaten bazılarının arası hiç hoş değil. Sünnete çağırma konusunda ise niyet kadar

Detaylı