SAHİBİ/Owner Oğuzhan SAYGILI. EDİTÖR/Editor Doç. Dr. Hasip SAYGILI. EDİTÖR YARDIMCISI/Vice Editor Ali ARSLAN, Fatih ORTA, Fatih AKMAN

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "SAHİBİ/Owner Oğuzhan SAYGILI. EDİTÖR/Editor Doç. Dr. Hasip SAYGILI. EDİTÖR YARDIMCISI/Vice Editor Ali ARSLAN, Fatih ORTA, Fatih AKMAN"

Transkript

1

2 TARİH KRİTİK DERGİSİ Journal of History Critique Hakemli Kitap Tanıtımı ve İncelemeleri Dergisi /Peer Reviewed Journal for Book Review and Review Essays Yıl/Year 2 Sayı/Issue 4 Temmuz/July 2016 e-issn SAHİBİ/Owner Oğuzhan SAYGILI EDİTÖR/Editor Doç. Dr. Hasip SAYGILI EDİTÖR YARDIMCISI/Vice Editor Ali ARSLAN, Fatih ORTA, Fatih AKMAN YAYIN KURULU/Editorial Board Prof.Dr. İskender ÖKSÜZ Büyükelçi (E)/Ambassador (R) H. Kemal GÜR Prof.Dr. Mahir AYDIN Prof.Dr. Alfina SIBGATULLINA Prof.Dr. Fatma ÜREKLİ Dr. Abdrasul İSAKOV MUSAHHİH/Proofread Yunus ALICI, Serhat DEMİR, Mustafa Hakan YILDIRIM, Serkan GÖKBULUT AĞ TASARIM/Web Designer Hasan AKYOL info@tarihkritik.com tarihkritik@gmail.com 23 Nisan Mah. 11 No.lı Sok. 3/2 Turkuaz Apt. B Blok No 2 Şahinbey Gaziantep Tarih Kritik Dergisi, tarih sahasında yılda dört kez Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında yayımlanan kitap tanıtımı ve incelemeleri dergisidir. Yazılar, derginin değil yazı sahiplerinin görüşünü yansıtır. Yazı sahipleri akademik ve hukuki olarak yazılarından sorumludur. Journal of History Critique is quarterly published in January, April, July and October for book review and review essays on history. The writings reflect opinions of the authors, not that of the journal. Reviewers are responsible for their reviews in regard of academic and legal matters.

3 İÇİNDEKİLER/Contents The Ottoman Empire, CDRSEE Sibel YALI 6 Prut Seferi ni Beyanımdır, Yeniçeri Kâtibi Hasan, Haz. Hakan Yıldız Burak GEDİK 11 Tolstoy un Gizli Raporlarında Osmanlı İmparatorluğu, İlyas Kamalov, Sena ARIOĞLU 15 Modern Dünya Sistemi-4, , Immanuel Wallerstein Abdullah KÖKTÜRK 19 Osmanlı İmparatorluğu nda Gündelik Hayat, Mehrard Kia Duygu TANIDI 26 Osmanlılar ve Ermeniler, Edward Erickson Melih DİNÇER 31 Vatan Uğrunda Yahud Yıldız Mahkemesi, İsmail Hakkı Paşa, Haz. Orhan Sakin Fatih ERBAŞ 36 Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık, İsmail Küçükkılınç Tuğrul Oğuzhan YILMAZ 40 Hatıralarım, Yusuf Akçura Mehmet Murad AKTAŞ Rus Devrimi ve Sultan Abdülhamid, Hasip Saygılı Demet AKAR 48 Komitacı, BJK nin Kurucusu Fuat Balkan ın Anıları, Haz. Turgut Gürer İ. Kâmil ÖZTÜRK 52 Suriye ve Filistin Mektupları, Yusuf Akçura, Haz. İsmail Türkoğlu İsmail ÖZ 57 Military Effectiveness; Volume 1, The First World One, Edited by Allan R. Millett, Williamson Murray Cemal CANDAN 61 Kıyamet Koptuğunda - Hasan Cevdet Bey'in Çanakkale ve Doğu Cephesi Günlüğü Haz. Mutlu Karakaya Ömer Nusret KURT 67

4 Anatolia 1920, Historical Section of The Foreign Office Zafer EFE 72 Musul Meselesi: Askeri Yönden Çözüm Arayışları ( ), Zekeriya Türkmen Mehmet Mert ÇAM 76 Dalkavuklar Gecesi - Z Vitamini, Atsız Furkan KÜÇÜKTEPE 83 Troçki İstanbul'da, Ömer Sami Coşar Özge GÜRBÜZ 89 Kitap İnceleme ve Kitap Tanıtım Esasları/Guideline for Reviews 94

5 KİTAP TANITIMLARI/BOOK REVIEWS 5 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

6 Workbook 1 The Ottoman Empire CDRSEE (Güneydoğu Avrupa Demokrasi ve Uzlaşma Merkezi) Selanik, 2005, 136 s. Sibel YALI Bu yazıda sizlere Güneydoğu Avrupa (Balkanlar)'da Demokrasi ve Uzlaşma Merkezi (CDRSEE) tarafından ortak tarih projesi (The Joint History Project, JHP) çerçevesinde hazırlanan bir çalışmadan ve bu çalışmanın çıktılarından bahsetmek istiyorum. JHP programı, tarihçi, diplomat, dilbilimci birçok uzmandan oluşan bir ekip tarafından öğretmenlerin tarih öğretiminde çok yönlü bakış açısı ile yazılmış bir materyal ihtiyacını karşılamak ve balkanlardaki okullarda tarihin öğretimini değiştirmek amacıyla geliştirilmiştir. Projenin ana çıktısı olarak dört ana başlıktan oluşan bir tarih seti yayınlanmıştır. İlgili çalışmanın Balkanlarda konuşulan diller başta olmak üzere İngilizce, Almanca ve Japonca dillerini kapsayacak şekilde 11 farklı dile çevirisi yapılmıştır. Tarih seti, 2009 yılında Avrupa Parlamentosu tarafından önerilmiştir. Bu kitaplar 2010 yılında USAID Proje ödülüne, 2013 yılında Friedrich-Ebert-Stiftung İnsan Hakları Ödülü ne layık görülmüştür. 6 İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Avrupa Birliği Anabilim Dalı, e-posta: ataman_si@yahoo.com Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

7 (CDRSEE) yılında bir grup işadamı ve diplomatın girişimi ile Selanik te kurulmuştur. Güneydoğu Avrupa da demokratik ve huzurlu bir ortam geliştirilmesine katkı sağlamak amacı ile hareket eden kuruluş bölgedeki halklar arasında uzlaşma ilkelerini savunan sosyal sorumluluk projeleri üretmektedir. Bu projelere Avrupa Birliği tarafından ciddi destek sağlanmaktadır. Bu projelerden biri de editörlüğünü Prof. Christina Koulouri nin yürüttüğü Ortak Tarih projesidir. Ortak Tarih Projesi (JHP) Güneydoğu Avrupa'nın tüm ülkelerinde tarihsel araştırma ve öğretimde önemli bir değişimi hedefleyen sosyo-politik ve eğitim odaklı bir girişimdir yılında (CDRSEE) himayesinde başlayan ve devam etmekte olan girişimin ana amacı öğretmen ve öğrencilerin sürdürülebilir, barışçıl ve demokratik bir geleceğin gerektirdiği becerileri kazanmalarına yardımcı olmaktır. Bu amaçla hazırlanan projede hedef tartışmayı teşvik etmek, çeşitliliği kutlamak ve paylaşılan acı ve başarıların katılımcı tarih öğretimi yaklaşımı ile fark edilmesini sağlamaktır. Bu amaçla bölgede kullanılan modern tarih müfredatlarının tamamında yer verilen ve Osmanlı Devleti ; Güneydoğu Avrupa da Ulus Devletler ; Balkan Savaşları ve İkinci Dünya Savaşı başlıklarını taşıyan dört ana konu belirlenmiştir. Bu proje için oluşturulan akademisyen kadro 2 tarafından yılları arasında bu başlıklar altında dört ana kitap hazırlanmıştır. 3 Güneydoğu Avrupa halklarının ortak tarihsel deneyiminin önemli bir bölümünü oluşturması itibarıyla ilk çalışma kitabı Osmanlı İmparatorluğu olarak ele alınmıştır. Çalışma kitabı Osmanlı nın bölgede sahneye çıktığı 14. yüzyıldan başlamakta ve 19. yüzyıl başlarında sona ermektedir. Bu dönem Osmanlı İmaratorluğu nun sonu olmamakla birlikte Balkan devletlerinin oluşumu ile sonuçlanacak ulusal hareketlerin başladığı döneme karşılık gelmektedir. İlgili dönem tüm ülkelerde öğretilmektedir ve doğal olarak anlatıcılarının kültürel ve ulusalcı bakış açılarını içermektedir. Bu nedenle anlatımda etnosentrik bir yaklaşımın ön plana çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Dolayısıyla yüzyıllar boyunca Güneydoğu Avrupa ve Doğu Akdeniz de egemen olan imparatorluğun tarihi, hatalı ve yanlı şekilde aktarılmaktadır. Bundan dolayı Osmanlı İmparatorluğu na yönelik görüşler ve anlatılanlar ilericilik ile gerileme, çok-kültürlü hoşgörü ile zulüm, kurtuluş ile felaket ekseninde gidip gelmektedir. Bu dönemle ilgili çelişen görüşlere batı tarih yazımında da rastlanmaktadır. Zira tarihsel deneyim hem bir arada olmayı hem de çatışmaları 1 Çalışmanın İngilizcesine The Center for Democracy and Reconciliation in Southeast Europe. Derneğin web sayfasına adresinden erişilmektedir. 7 2 Akademik kadro bilgilerine adresinden erişilmektedir. 3 İng:The Ottoman Empire, Nations and States in Southeast Europe, The Balkan Wars and The Second World War. Kitapların ingilizce versiyonu adresinden ücretsiz olarak indirilebilmektedir. Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

8 içermektedir. Dolayısıyla bu kitap biraz iddialı olarak tüm bu çelişkilere cevap vermeye çalışır nitelikte görünmektedir. Mezkûr kitap beş ana bölümden oluşmaktadır. Kitabın birinci bölümünde Balkanlarda Osmanlı Genişlemesi konusu ele alınmıştır. Bu başlık altında ilgili sürecin ne denli muğlak ve karışık olduğu dile getirilmiş, dönemin insanlarının sürece yönelik düşüncelerine yer verilmiştir. Bir diğer deyişle tarih kitaplarına yansıyan Balkan uluslarının bir arada uyum içerisinde yaşadığı altın çağ olarak görülen dönemin bir eleştirisi yapılmıştır. Örneğin; İstanbul un fethi geç dönem Bizans tarihçisi Georgios Sphrantzes in perspektifinden aktarılmıştır. Vakanüvis Konstantinopolis in düşmesinin en önemli sebebini 1439 yılında Floransa dini birliğinin sağlanması sonrası Katoliklerin Bizans a yardımı ihmal ettiği sonucuna bağlamaktadır (s.45-46). Kitabın ikinci bölümü Osmanlı Devleti nin Kurumları başlığı altında kaleme alınmıştır. Bu bölümde Osmanlı siyasi kurumlarının kompleks doğası hakkında fikir verilmesi amaçlanmaktadır. Bölüm alt başlıklarında saray ve sultan kavramları ile devşirme sistemi, toprak, mülkiyet ve idari hukuk kavramları ele alınmıştır. Her konu başlığı altında bir vakaya yer verilmiş ve vaka ekseninde okuyucuya siz olsaydınız nasıl davranırdınız temelinde çeşitli sorular yöneltilmiştir. Seçilen vakalar ve okuyucuya yöneltilen sorular çerçevesinde Osmanlı topraklarında hukuk ve adalet kavramının halkın mensup olduğu dine göre şekillendiği sonucuna varılabilir. Bu örnekler özellikle on yedinci yüzyılın başından itibaren ele alınan vakalarda daha belirgin gözlenmektedir. Bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu nun durağan ve tekdüze bir oluşum olarak kabul edilmesi de bu bağlamda eleştirilmektedir. Dahası çağdaşları gibi Osmanlı Devleti de iç çekişmeler ve farklılıklar yaşamış, ilerleme ve kriz dönemleriyle karşılaşmıştır. Bu çerçevede Balkan coğrafyası için Osmanlı İmparatorluğu nun ortak tarihsel geçmiş olarak değerlendirilmesi Balkan uluslarının bir arada uyum içerisinde yaşadığı altın çağ olarak görüldüğü anlamını taşımamaktadır. Bu yorum kitaptaki anlatım ve örneklemelerde göze çarpmaktadır. 8 Kitabın üçüncü bölümünde Dini Kurumlar, Cemaatler ve Ritüeller ana başlığı altında, Müslüman, Hristiyan ve Yahudi cemaatleri alt başlıklar altında mercek altına alınmıştır. Her başlık altında bu cemaatlerin ticari, idari, örfi, hukuki, dini ve ilmi yaşamlarına ilişkin örnekler sunulmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede Osmanlı Devleti nde hoşgörü kavramı farklı görüşler perspektifinden tartışmaya açılmıştır. Balkan halklarının aralarındaki menfaat, fikir, dil, din vb. farklılıklarına rağmen Osmanlı toprakları içinde barış içinde yaşadığı düşüncesinin aksine bir görüş göze çarpmaktadır. Bu görüş çalışmanın devamında daha History Critique- Issue 4, July 2016

9 detaylı bir şekilde dile getirilmiştir. Okuyucuya yöneltilen sorular ile okuyucunun kendi yorumuna ulaşmasına imkân tanınmıştır(!). Kitabın dördüncü bölümünde Toplumsal Yapı başlığı altında gündelik yaşam konusu ele alınmıştır. Bu bölümde sosyal tabakanın betimlenmesinden ziyade insanlar arasındaki etkileşimin ortaya konması amaçlanmıştır. Bu bölümün kadın ve çocuk kavramlarının tarih yazımına alınması açısından kayda değer olduğunu düşünüyorum zira bu bölümde döneme dair vakalar bu kapsamda değerlendirmeye alınmıştır. Kitabın beşinci bölümü Kriz başlığını taşımaktadır. Bu bölüm, Doğal Krizler, Politik Krizler ve Savaş ve Ayaklanmalar alt başlıkları altında incelenmiştir. Doğal Krizler başlığı altında 1758 tarihli İstanbul daki Kıtlık Olayları, 1766 tarihli İstanbul Depremi ve 1813 tarihli Bükreş teki Veba Salgını konularına değinilmiştir. Politik Krizler başlığı altında Koçi Bey in risalesinden bir alıntı ile Osmanlı Devleti ndeki yolsuzluklara referans verilmekte ve ilgili bölümün devamında devlet idaresindeki yozlaşmalara dikkat çekilmektedir. Savaşlar ve Ayaklanmalar başlığı altında da Balkan halklarının ayaklanma nedenleri sosyo-politik ve sosyo-ekonomik açılardan izah edilmektedir. Kısaca özetlemek gerekirse bu çalışma ile Osmanlı Devleti nin dinamik bir devlet olduğu görüşü merkeze alınmış ve devletin çağdaşları gibi ele alınması gerektiği düşüncesi kitapta öne sürülmüştür. Bu çerçevede etnosentrik önyargıdan arındırılmaya gayret edilmiş bir çalışmanın hazırlanmış olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu kitap ile Osmanlı tarihi perspektifinden Güneydoğu Avrupa tarihinin anlatılmasının amaçlandığı söylenemez. Ancak gerek referansları ve gerek metodolojisi bakımından çalışmanın değerli olduğunun vurgulanması gerektiğine inanıyorum. Bu bağlamda kitabın Türkçe çevirisine erişimin olmayışını da bir eksiklik olarak görüyorum. Nitekim projenin ilk çıktısı olan, The Ottoman Empire isimli kitap, Sabancı Üniversitesi nden Profesör Halil Berktay ve Bükreş Üniversitesi nden Profesör Bogdan Murgescu önderliğinde hazırlanmış. Kitap 11 farklı dile çevrilmiş ve Türkçe dili hariç online olarak yayında. Bu kitabın Türkçe hazırlanması ve CDRSEE web sayfalarından online olarak okuyucuya sunulmasının ivedi olduğu kanaatindeyim. Bununla birlikte çalışmanın rasyonel yönlendiriciliği -özellikle lise müfredatına yönelik okuyucu kitlesine sesleniş biçimi- dikkatimi çeken noktalardan biri ve belki de en önemlisi. Zira okuyucuya yöneltilen sorular zaten kitabın bir misyonu var ve bu misyona yönelik uygun ve tek bir cevap var diye düşündürüyor insanı. Örneğin; Balkanlarda Osmanlı idaresi olmasaydı halkların durumu nasıl olurdu ; devşirme sistemi için elinden yavrusu 9 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

10 alınan bir annenin dramı nasıldı ; bir Hristiyan kadının bir Müslüman kadına kıyasla daha fazla tacize uğradığını düşünüyor musunuz tarzı ve buna benzer sanal sorular. Bir tarih kitabında bu şekilde sanal sorular sorulmasının manasını nasıl yorumlamalı? Bu bağlamda bu çalışmanın sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Zira geçmişteki vakaların günümüz etik normları üzerinden değerlendirilmesini doğru bulmuyorum. Kitapta bu tarz sorular sorulması yerine okuyucuya konuyla ilgili olarak farklı görüşleri içeren bir okuma listesi sunulması daha rasyonel olurdu sanırım. Yüz otuz altı sayfalık bir çalışmadan bu içeriği beklemek doğru olur muydu? Elbette. Böylece Osmanlı Devleti hakkında daha fazla ve derinlemesine bilgi sahibi olunmasına imkân tanınacağı kanaatindeyim. Hele ki proje Avrupa Birliği tarafından öneriliyor ve destekleniyor ise! 10 History Critique- Issue 4, July 2016

11 Prut Seferi ni Beyanımdır Yeniçeri Kâtibi Hasan, Haz. Hakan Yıldız İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008, 128 sayfa, ISBN: Burak GEDİK Tarihi bir belge olarak kabul edilmeyen fakat belgelerde bulunmayan ayrıntılarına vakıf olması açısından olayların seyrini değiştirebilen hatırat türü eserler, aynı dönem kaynaklarıyla karşılıklı kullanıldığı takdirde alınan bilgi sahih ise tarih araştırmacısı için gayet taze ve bulunmaz veriler sunmaktadır. Osmanlı-Rus münasebetleri açısından kuşkusuz en dikkat çekici ve sıra dışı olarak tanımlanabilecek 1711 Prut seferi sırasında yazılan bu eser bu şartlara haiz olarak seferin başlangıcını, gelişimini ve nihayete erişini birinci ağızdan anlatması açısından mühimdir. Osmanlı tarihinin 19. Yüzyılına gelinen sürece kadar yazılmış hatırat türü eserler bilindiği üzere çok az bulunmaktadır. Bu tür kaynakların bulunması döneminde yaşanmış birçok olayın daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. 11 Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Tarih Öğrencisi Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

12 Prut seferi üzerine daha önce bir kitap kaleme alan akademisyen Hakan Yıldız, Yeniçeri Kâtibi Hasan ın sefer anılarını günümüz Türkçesine sadeleştirerek tarih okuyucularına sunmaktadır. Yeniçeri Kâtibi Hasan ın bu eserini üç bölümde incelemek mümkündür. İlk olarak Rus Çarı I. Petro nun tutumuyla başlayıp Osmanlı tarafından seferin açılması, ikinci bölüm olarak ise savaş ve anlaşma kısımlarının anlatıldığı bölüm, üçüncü olarak ise anlaşmanın ardından İstanbul a dönüş ve sonrasında yaşanan gelişmeleri sayabiliriz. Eserin son bölümünde yazarın kendi hakkında yazığı malumat ile Hakan Yıldız tarafından Yeniçeri Kâtibi Hasan a ait olmadığı ve birileri tarafından eklenildiği düşünülen kısım da yer almaktadır. İlk bölümde[s.3-29] yazar, Osmanlı kroniklerinin klasik bir durumu olan şükür ve dua ile başlıyor. Rus İmparatorluğu nun kurucusu olarak adlandırılan I. Petro nun 1709 tarihinde Osmanlılarla yaptığı sulh anlaşmasına işaret eden yazar Petro nun Osmanlı tabiiyetinde bulunan Rumlarla iş birliği yaparak bunları Osmanlı ya karşı kışkırtmasını, ahde vefa etmeyen fesat fikirli Moskof Kralı olarak betimler ve Rusya üzerine sefer açılmasını bu fesat fikirlere bağlar. Padişah ın bu fikirlerin farkında olduğunu belirterek, Kırım Hanı Devlet Giray ı İstanbul a davet etmesi ve birinci ağızdan durumu öğrenmek istemesi önemlidir. Han ın anlattıkları ile duruma ikna olan Padişah, Şeyhülislam dan fetva alarak sefere başlar. Osmanlı ordusunun Rumeli seferlerine, bugün Yıldız Teknik Üniversitesi nin Davut Paşa kampüsünün olduğu yer de toplanarak başladığı belirtiliyor. Osmanlılar sefere çıktığında, Rus Kralı nın küçümseyici düşüncelerde bulunduğunun belirtilmesi yazara bir özgünlük katmanın yanı sıra günlükleri boyunca sürdürdüğü her olaya vakıf olma hali de ayrıca dikkat çekiyor. Osmanlı ordusunun sefer haberini duyan I. Petro nun yer götürmez yedi ordu ve avradı ile büyük bir iştahla yola çıktığı belirtiliyor ve kumandanlarına verdiği emirlerde görülen İstanbul da buluşuruz beyanı ile niyeti yazar tarafından açıkça ortaya koyuluyor. Savaşın hazırlık safhasının anlatıldığı bu bölüm de geçen hadiseler, Osmanlı ordusunun Prut dolaylarına gelerek kâfir Rus ordularını arama-bulma üzerine kuruludur. 12 Rus ordularının bulunacağı ve savaşın yapılacağı bu ikinci bölüm (s.30-74) de başlangıç olarak Mağrur çarın hayreti başlığı verilerek Çar ın Şeremetoğlu isimli kumandanına söylenişini, yazar, kendisine has üslubuyla izah ediyor; Bana böyle dememişlerdi Osmanlı nın elli bin askeri kudreti yoktur! demişlerdi. Bu askerler ne? Ova ve dağlar, çadırlardan gözükmüyor. Daha da arkası gelmekte! Ah ne hata ettim de buraya geldim. Benim şimdi şimdi Turla ile Aksu nehirleri arasındaki arazide olmam gerekti. Şimdi bu kadar askere karşı koymak zor iş!.. Neyse, olan oldu. Artık Rumeli yi, Karadeniz i ve adalarıyla birlikte bütün Akdeniz i ele geçirmedikçe ve düşmanım, iktidar doğanımın pençeleri arasında bir güvercin gibi olmadıkça rahat edemem. Şimdi sen bir çare bul ve Türkleri karşıya geçirme! Türklere bir gece baskını yap veya bir şekilde onları perişan etmeye çalış! (s.36). Şeremetoğlu nun başında bulunduğu öncü kuvvetler ile yapılan çarpışmalar esnasında dikkati çeken detay ise Osmanlı birliklerinin de düşmandan çekindiği ve güçlerinin farkında History Critique- Issue 4, July 2016

13 olduğudur. Gülbank adındaki manevi güç veren duayı hep bir ağızdan söyleyerek kendilerine güç vermek istemeleri ve bu yüksek seslerin düşman üzerinde negatif tesiri olduğu beyanı da ayrıca önemlidir. Osmanlıların, Tatar ve İsveçlerle beraber olduğu bu savaş anlatısında yazarın üzerinde durduğu husus, gelmiş geçmiş en büyük Osmanlı ordusunun hazırlanarak sefere çıktığı ve II. Viyana kuşatması sonrası uğranılan başarısızlığı giderme arzusudur. Öncü Rus birliklerini dağıtan Osmanlı ordusu, çadırları ele geçirerek kumandan Şeremetoğlu nun kaçmasına sebep olmuş ve düşmanın kaçıp Çar ın ordusuna sığınması sonucu Çar ın ordusuyla çarpışma niyetine ulaşılmıştır. Savaş öncesi askerlerin zihinsel durumlarına da dikkat çeken yazar, ayrıca namaz kılan, dua eden, secde eden ve eğlenen askerler olduğunu belirterek heterojen bir yapıya ışık tutmuş oluyor. Yapılan muhasara sonucu Çar ın ordusuyla beraber ateş çemberine alınması ve Osmanlı toplarının kızışan savaş ortamında düşman üzerine top yağdırmasıyla gelen sulh isteği sonrasında Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa nın tutumu yazarın birinci ağızdan anlattığı olaylardır. Baltacı Mehmet Paşa nın Çar I. Petro ile görüşmesinde tarih de verilerek bilginin doğruluğu bir nevi tasdiklenmiştir. Popüler kültürde oldukça yer bulan Çar ın sevgilisi Katerina ile Baltacı Mehmet Paşa görüşmesi ise burada anlatılan gerçeklerle efsane olarak yerini alıyor. Prut seferi ile ilgili kaynaklarda görülen, Sadrazamın kethüdası Osman Ağa ile Çavuşlar Kâtibi Abdülbaki Efendi nin olumsuz tutumları da ayrıca anlatılmaktadır ve Rusların Osmanlıların ellerinden kayıp gidişi yazarın fazlasıyla üzülerek bahsettiği olay olarak öne çıkıyor. Son bölüm[s ] olarak adlandırdığımız bu bölümde sulh sonucu dönüş yolunda İstanbul a zafer kazanılmış gururuyla fetihnameler yollanması anlatılır. Daha sonra ise menzilden menzile yürüyüş yaparak gelinen Edirne de yapılan konaklama esnasında Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa nın azledilerek yeniçeri ağası olarak seferde de bulunan Yusuf Paşa nın Sadrazam olarak tayin edildiği haberi gelir. Yazar, Rusların sulh anlaşmasına riayet etmemeleri üzerine bu anlaşmada ihmali görünen kimselerin padişah huzura çağrıldığını ve yapılan tahkikat sonucu suçluların idam ve hapis cezası aldığı belirterek kâğıt üzerinde başarısız olunan savaşın bedelinin ödetildiğini beyan etmiş olur. Bunun ardından gelişen olaylarda padişahın tekrar sefer açma isteği ve yapılan görüşmelerden sonra vazgeçildiği belirtilir. Yeniçeri Kâtibi Hasan sözün sonu demeden önce seferde şehit olan ve yaralanan kapıkulu yiğitlerinden bahsetmektedir. Yeniçeri Kâtibi Hasan ın günlük olarak yayınların kısımların sonunda kendisini takdimi yer alır. Burada yeniçeri bir babanın yeniçeri oğlu olduğunu beyan eder ve hayatının önemli kısımlarından bahseder. Daha sonra günlüğü hazırlayan Hakan Yıldız ın görüşü doğrultusunda başkası tarafından yazıldığı düşünülen bir kısım yer almaktadır. Bu günlükteki sözün sonu yazan yerin devamında olup günlük boyunca yazılmış konuların tarzına uyulmadığı için Hakan Yıldız tarafından günlük kısmına dâhil edilmemiştir (s ). Prut Seferi anılarını yazan Yeniçeri Kâtibi Hasan ın Bu günlüğü okuyan ilim irfan sahibi kardeşlerimizden; beni hayır dua ile yâd etmelerini, sözlerimdeki eksiklikleri tamamlayıp hatalarımı düzeltmelerini ve kusurlarımı örtmelerimi niyaz ederim cümlesiyle aslında tarih metoduna yaptığı katkı su götürmez bir gerçektir. Yazarın bu beyanı ile küçük düzeltmeler 13 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

14 yapmak zorunda kalan Hakan Yıldız vicdanen rahatlamış olduğunu belirtir. Yeniçeri Kâtibi Hasan ın akıcı bir üslup ile kaleme aldığı bu kaynak eser günümüzde tartışılan birçok olaya şüphesiz ışık tutacak ve aydınlığa kavuşturacaktır. 14 History Critique- Issue 4, July 2016

15 Tolstoy un Gizli Raporlarında Osmanlı İmparatorluğu İlyas Kamalov, Çev. İbrahim Allahverdi İstanbul, Yeditepe Yayınevi, 2.bs, 2013, 169 sayfa, ISBN: Sena ARIOĞLU Tarih, günümüzün daha iyi anlaşılmasını ve yorumlanmasını sağlayan yegane unsurdur. Onu anlayabilmek için hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. İlyas Kamalov tarafından yayına hazırlanan bu eser, içerdiği bilgiler hasebiyle hem bugünün daha iyi anlaşılması hem de dünün yorumlanabilmesi için oldukça mühim bilgiler ihtiva etmektedir. 15 Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

16 Geçmişin karanlığında kalan, fakat daha sonra günümüzün ışığıyla aydınlanan raporların bulunduğu eser, M. R. Arunova ve F. S. Oreşkova tarafından yazılan önsüzle birlikte iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci bölümde Osmanlı İmparatorluğu nda yaşayan halkın ve İmparatorluğun genel ahvali hakkında Rus Devleti tarafından merak edilen soruların bulunduğu maddeler ve bu maddelere İstanbul daki Rus Büyükelçisi Pyotr Andreyeviç Tolstoy tarafından malumatlarının aktarıldığı cevaplar bulunmaktadır. İkinci bölüm ise, yine Tolstoy un, 1703 tarihinde Osmanlı sultanına karşı yapılan ayaklanmalar ve darbeler hakkında devletini bilgilendirmek açısından Dışişleri görevlisi F.A. Golovin e yazdığı mektuplardan oluşmaktadır yılları arasında yaşamış olan, Osmanlıya gönderilen ilk daimi Rus elçi Graf Pyotr Andreyeviç Tolstoy un 18. yüzyıl başlarına dair hatıralarını barındıran eser yalnızca Osmanlı tarihini ya da yalnızca Rus tarihini ilgilendirmez. Anılan dönemde sınır komşularıyla gerçekleşen münasebetleri, ticari ilişkileri, diğer Avrupa devletlerinin genel durumlarını, Osmanlı nın yaşanan savaş yahut barış vaziyetlerindeki tutumlarını ve sosyo-ekonomik şemayı da genel hatlarıyla çizmektedir. Önsözün ardından girilen birinci bölümde ilk maddeden on dördüncü maddeye kadar olan kısmın bizzat I. Petro tarafından kaleme alındığı ve bu maddelerin Osmanlı sarayına gitmeden önce Tolstoy a verildiği belirtilir. İlk maddeye cevaben yazılan karşılıkta oldukça dikkat çekici detaylar bulunmaktadır. Osmanlı nın tebaasına karşı tutumları, vergi alımındaki oran, devletin içkiye dair yaptırımı, idarecilerin davranışları, sadrazamdan süvarilere, süvarilerden şeyhülislama, reisülküttaptan valide sultanın yetkisine, yeniçeri ağasından sadrazam kethüdasına kadar tüm saray teşkilatı hakkında bilgi verilmektedir. Bunun yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu nun savaş hazırlıkları ve kimi dost, kimi düşman belledikleri de açıkça ifade edilen detaylar arasındadır. İkinci maddede ise Sultan ın saray hayatı ve av uğraşından bahsediliyorken, savaşlara ise yalnızca ganimet elde etme kaygısıyla girildiği anlatılır. 16 Üçüncü maddede sınır komşusu olarak Osmanlı nın en çok Roma Çarlığı nı önemsediği, Rusya Çarlığı nı ise çok güçlü gördüğü ve onları karşılarına almaktan çekindikleri, ticaret ilişkisi kurmaya bile yaklaşamadıkları ifade ediliyorken, Fransa, Hollanda, Venedik ve Araplarla olan ilişkiler hakkında da bilgi verilmiş ve Osmanlının savaşa hazırlıklı olup olmadığı belirtilmiştir. İmparatorluğa ait ayrıntılı bilgilerin yazıldığı maddelerin History Critique- Issue 4, July 2016

17 dördüncüsünde ise İmparatorluğun gelir kaynakları ve gelir dağıtımı izah edilmiştir. Tolstoy a göre varidat miktarları görevlilerce kayıt altına alınmıyordu. Özellikle Hıristiyan tebaadan haksız vergi alınıyordu. Gelirlerin üçte biri hazineye girerken kalanı devlet adamlarına ve rüşvete harcanıyordu. Vergilerin dışında ticaret de önemli bir gelir kaynağıydı. Fakat tüm bunların yanı sıra mezkur dönemde devlet gelirlerinin azalmasına dikkat çeken Tolstoy, halkın gittikçe fakirleştiğini de belirtmiştir. Askerlere ödenen maaşlar ve saray eğlenceleri için harcanan giderlerden de bahsederken devletin başına istikrarlı ve disiplinli bir sadrazamın gelmesiyle gereksiz giderlerin kontrol altına alınmasının mümkün olduğu ama şimdiki sadrazamın bunu beceremediği maddeye verdiği cevapların arasındadır. Zikrolunan ilk maddelerde görüldüğü üzere daha fazla devleti tanımaya yönelik sorular yöneltilmiş, Tolstoy da ona uygun yanıtları ayrıntılarıyla yazmıştır. İlerleyen maddelerde devletin çok daha özel konularına değinilmiş, rütbe sahiplerinin maaşları, ordunun durumu, deniz filosunun durumu, savaş hazırlıklarının savunma amacıyla mı taarruz amacıyla mı yapıldığı, sultanın hâkimiyetine karşı gelişen isyanların devletin yıkılmasına etkisinin olup olmayacağı ve bu isyanlarla nasıl baş ettikleri, hangi ülkelerle kurulan ticari bağların daha etkili olduğu, hangi elçiye karşı daha hoş davranıldığı, Karadeniz de herhangi bir su kanalı inşasının başlanması ve bu inşayı hangi ustaların yapacağı, süvari ve piyadelerin eğitim usullerinin özellikleri, Akkirman ve Kili şehirlerinin savunması ve kale inşaları, Humbaracılar ve topçuların eğitim özellikleri (halkları ve okutuldukları okullar), savaş esnasında kullanılan toplar, bombalar gibi her biri ayrı bir madde konusu olan hususi malumatların detaylarına temas edilmiştir. Yukarıda bahsi geçen başlıkların her biri ele alınan kitap içerisindeki maddelerde ayrı bir başlık konusu olup en ince ayrıntısına kadar eksiksiz rapor edilmiştir. Eserde incelenen son maddeler ise genellikle devleti tarafından Tolstoy a uyarı mahiyetinde gönderilen yazılardır. Kiminle işbirliği içerisinde bulunulması gerektiğinin öğrenilmesi, yabancı ülkelerin elçileri ile politik davranılması ve Tatarların Çarın halkına yaptığı baskınlar konusunda bilgi toplanılması gibi konulara yer verilmiştir. Böylelikle eserin ilk bölümü sona ermiş ve ikinci bölüm olan F. A. Golovin e yazılan yedi adet mektuba giriş yapılmıştır. Bu bölüme genel olarak bakıldığında, Sadrazam Daltaban Mustafa Paşa nın Çar ile savaşmak istediği için Tatarları kullandığı ve bunu da Tolstoy un 17 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

18 aracılarla sultana duyurmasının ardından sadaret mührü elinden alınan Mustafa Paşa nın yerine Reisülküttab Rami Mehmet Paşa nın gelmesi ve onunla kurulan dostane ilişkiler rapor edilmiştir. 10 Temmuz 1703 tarihli yeniçeri isyanı, isyana sebep olan Şeyhülislamın azli, Padişahın yeniçerilere karşı Edirne de ordu hazırlaması ve Tolstoy u halkın ithamından uzak tutmak için Edirne den gönderilmesi hususu, daha sonra isyanın bastırılması hadisesi ve II. Mustafa nın hapsedilmesi, yerine III. Ahmed in sultan ilan edilmesi anlatılır. Tolstoy un yeni Padişaha karşı nasıl davranması gerektiği konusunda akıl danışması, devletin gitgide kötüye gitmesi ve Sultan III. Ahmed in henüz akıllıca bir hamle yapamadığı, Türklerin savaşacak ne manevi ne de maddi gücü olmadığı ve netice olarak yeniçeri asilerinin öldürüldüğü konularına raporlarda dikkat çekilmiştir. Tolstoy; gerek Rus, gerek Türk tarihi açısından oldukça önemli bir şahsiyettir. Onun yazdığı raporlardan oluşturulan bu çalışma okuyucularına anılan dönemle alakalı oldukça mühim bilgiler sunmaktadır. Yalnızca Türk-Rus ilişkileri kapsamında değil, olayların geçtiği coğrafyada bulunan halklar ve irtibat kurulan diğer cihan güçleri hakkında da tanıtıcı bilgilere yer verilmiştir. Eseri yayına hazırlayan İlyas Kamalov, detaya girilmemiş bazı maddelerde dipnot düşüp okuyucuya konuyu ayrıntılarıyla vererek daha iyi bir okuma yapılmasını sağlamıştır. Aynı zamanda sadece raporları kaydedip yayınlamak yerine kendisi de uzun bir araştırma sürecine girmiş ve anlatılan süreçte meydana gelen hadiselerin derinini yine dipnotlar vasıtasıyla belirtmiştir. Bunları yaparken kullandığı kaynaklar çalışmanın titizliği hakkında bilgi verir niteliktedir. Eserin bölümlerden oluşuyor olması, akıcı ve aynı zamanda bilgilendirici olması, dilinin sade ve anlatımının yalın olması keyifli bir okuma yapılmasına imkân vermektedir. Tüm bu müspet özelliklerin yanı sıra eser bittikten sonra bir değerlendirme kısmının olmaması, çalışmanın tamamlanmadığı hissini doğurmaktadır. Bununla birlikte eserin arka kapağında, içindeki raporlardan seçilen alıntıların sadece Türkler aleyhinde cümleler olması tarafsız bir yaklaşımın sağlanmadığı üzerinde şüphe oluşturmaktadır. 18 Genel olarak bakıldığında, bu çalışma 18. yüzyıl başlarında Osmanlı nın ayrıntılı bir resmini çizer. Bu sebeple döneme ilgisi olanların ve meraklılarının okuması gereken kaynak bir kitaptır. History Critique- Issue 4, July 2016

19 Modern Dünya Sistemi, 4. Cilt, Merkezci Liberalizmin Zaferi, Immanuel Wallerstein, çev. Latif Boyacı İstanbul, Yarın Yayınları, 2014, 403 sayfa, ISBN: Abdullah KÖKTÜRK Immanuel Wallerstein in modern dünya sistemi serisinin incelediğimiz bu dördüncü cildinin ana teması liberalizmin Batı Avrupa daki zaferi üzerinedir Fransız Devriminin merkez ülkelerdeki etkileri, yurttaş kavramı, üç modern ideoloji olan muhafazakârlık, liberalizm ve sosyalizmin ortaya çıkması, Büyük Britanya ile Fransa da liberal devletin ve sosyal bilimlerin oluşumu bu cildin diğer konuları arasındadır. Batıda 19. yüzyılda genel oy ve 19 Piri Reis Üniversitesi Öğretim Görevlisi, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Doktora Öğrencisi, Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

20 kadınların hakları için verilen mücadele de kitapta ayrıca incelenmiştir. Bu kitabın hikâyesi 1789 ile 1873/1914 yılları arasını kapsamaktadır. Daha önce incelenen üç ciltte yüzyıldan başlayarak modern dünya sisteminin temel ekonomik ve siyasal kurumlarının oluşması, kapitalizme geçiş ve kapitalizmin yaşadığı sıkıntılar bütünleşen dünya kapitalizminin bu sorunlara verdiği cevaplar araştırılmaktaydı. Yine bu kitaplarda sanayi devrimi, İngiltere nin sanayi gücü ve donanması ile kurduğu hegemonya ile Fransız Devrimi analiz edilmişti. Ayrıca Rusya, Hindistan ve Osmanlı imparatorluğu gibi ülkelerin modern dünya ekonomisine katılmaları konu edilmişti. Bu cilt, Fransız devrimi ertesinde oluşan ideolojileri incelendiği bir bölümle başlamaktadır. İncelenen ilk ideoloji Fransız devrimine, dolayısı ile moderniteye bir tepki olarak doğan muhafazakârlıktır. Muhafazakârlığa göre, Fransız Devrimi doğal sosyal güçlerin yavaş ilerleyen evrimini aksatan bilinçli siyasi değişim türünün bir örneğini oluşturmaktadır. Muhafazakârlar, devrim taraftarlarının kargaşa yarattığına ve yıların bilgeliğini yok ettiğine inandılar (s. 23). Liberalizm ise ideolojik hayatına solda veya en azından merkez solda başladı ve 1815 den sonra kendini muhafazakârlığın karşısında tanımladı. Böylece muhafazakarlar tarafından jakoben olarak değerlendirildi. Liberalizm gelişirken sol kimliği zayıfladı, bazı açılardan sağ bir kimlik bile kazandı. Sonunda merkeze yerleşti (s. 26). Sosyalizm bu üç ideolojinin sonuncusuydu, kendini liberalizme karşı konumladı ve ancak 1848 den sonra ayrı bir ideoloji olarak görülmeye başlandı. Sosyalizmi liberalizmden ayıran ise, ilerleme için reformların yeterli olmadığı ve tarihin seyrini ona güçlü şekilde direnen güçlerle şiddetle mücadele ederek hızlandırma gereğine olan inançtı (s ). İdeolojiler moderniteyle ilgilenen siyasi programlar olduğu için, her birinin bir özneye ya da temel bir siyasi aktöre ihtiyacı vardı. Modern dünyanın terminolojisinde bu egemenlik sorununa tekabül ediyordu. Fransız Devrimi bu konuda mutlak monarkın egemenliğine karşı, halkın egemenliğini ilan etmişti (s.32). Ancak halkın kim olduğuna dair bir görüş birliği yoktu. Liberaller için bu, özgür birey, muhafazakârlar için, geleneksel gruplar ve sosyalistler için toplumun tüm üyeleriydi. Özne olarak halkın öncelikli nesnesi ise devletti (s.34). Her bir ideolojinin devletçiliklerini açıklamak için gerekçeleri farklıydı. Sosyalistler için devlet, genel iradeyi uyguluyordu. Muhafazakârlar için devlet, genel iradeye karşı geleneksel hakları koruyordu. Liberaller için devlet, bireyin gelişmesine izin veren 20 1 Abdullah Köktürk, Kitap İncelemesi, Immanuel Wallerstein, Modern Dünya Sistemi, 1. Cilt, Kapitalist Tarım ve 16. Yüzyıl da Avrupa Dünya Ekonomisinin Kökenleri, (çevrimiçi) I. Wallerstein, Modern Dünya Sistemi, 2. Cilt, Avrupa-Dünya Sisteminin Pekiştirilmesi ve Merkantilizm, , (çevrimiçi) I. Wallerstein, Modern Dünya Sistemi, 3. Cilt, Kapitalist Dünya Ekonomisinin Büyük Yayılımının İkinci Evresi, , (çevrimiçi) History Critique- Issue 4, July 2016

21 koşulları oluşturuyordu. Her durumda sonuç, devletin toplum karşısında güçlendiriliyor olmasıydı (s.37). Bu üç ideoloji sonuçta iki ideolojiye indi Devrimi öncesi bölünme Fransız Devrimi karşıtları ve taraftarları arasındaydı. Bu anlamda siyasi mücadele liberaller ve muhafazakârlar arasındaydı. Sosyalistler ise liberallerin daha militan bir çeşidi olarak kabul edildi. Ancak 1830 dan sonra liberaller ile sosyalistler arasında ortaya çıkan ayrım, 1848 den sonra oldukça derinleşti aynı zamanda liberaller ile muhafazakârların arasındaki barışmanın başlangıcını da oluşturur. Süreç içinde muhafazakârlar mülkü korumanın önemi konusunda liberaller ile olan yakınlıklarını fark ettiler. Belirtilmesi gereken başka bir şey de 1848 den sonra sosyalistlerin Saint-Simon a göndermede bulunmaktan vazgeçtiğidir. Sosyalist hareket kendini Marksist fikirler etrafında örgütlemeye başladı. Saint-Simoncu sosyalistler de anti bireyci tepkiler etrafında muhafazakârlara yaklaşmaya başladılar. Liberalsosyalist ittifaklar yanında sosyalist muhafazakâr ittifaklar da ortaya çıkmaya başladı. Ancak sonuçta renklerini her üç ideolojide de gösteren liberalizm 1848 den sonra dünya sisteminin kültürel hegemonyasını ele geçirerek on dokuzuncu yüzyıldaki zaferini ilan etmiştir (ss.38-41). Büyük Britanya ve Fransa 1651 den 1815 e kadar kapitalist dünya ekonomisi içerisinde uzun bir hegemonya savaşı yaptılar. Büyük Britanya kesin zaferi 1815 de kazandı. Ancak bu tarihten sonra iki ülke yeni bir siyasi modeli kurumsallaştırmak için muazzam bir ittifak içine girdi. Bu her iki ülkede liberal devletin kurulması içindi (s. 45). Ancak Büyük Britanya ve Fransa 1815 de kendilerini aynı ekonomik durumda bulmadılar. Napolyon savaşlarının sonunda Britanya istiladan korunmuş, üretkenliği, teknik becerisi ve mali gücü gelişmiş, dünyadaki tek borç veren ülke olmuştu. Fransa nın ise deniz aşırı dünya ile ilişkileri kesilmiş ve güçsüzleşmişti. Bir örnek vermek gerekirse, 1789 dan önce iki bin Fransız gemisi olmasına rağmen, 1799 itibari ile açık denizlerde hiçbir ticaret gemisinde Fransız bayrağı dalgalanmıyordu. Öte yandan Büyük Britanya nın filosu, aktif savaş hali boyunca bile on beş binden, on sekiz bine yükseldi. (s. 51). Hegemonyasını oluşturan Büyük Britanya bağımsızlık hareketlerinin sınırlı destekçisi rolünü Yunanistan örneğinde, Balkanlar/Osmanlı İmparatorluğu na kadar genişletti. Yunan İsyanı Batıda liberaller başta olmak üzere birçok sol gruptan da destek aldı. Yunanistan uluslararası liberalizmin ilham kaynağı haline geldi ve Yunanlılar için örgütlü desteği ve çok sayıda gönüllü savaşçının hareket noktasını içeren Yunan Hayranlığı 1820 lerde Avrupa sol kanadını harekete geçirmede daha sonra 1930 larda İspanyol Cumhuriyetine desteğin oynadığına benzer bir rol oynadı (s. 79). Rönesans düşünürleri Mısır ı orijinal ve yaratıcı kaynak olarak görmelerine karşın Fransız Devrimi sonrası romantik düşünürlerin liderliğinde Avrupa nın özü olarak Yunanistan görülmeye başlandı. Yunanistan, Avrupa ve dış dünya - yani barbarların ülkesi Doğu- arasındaki çizgiyi temsil etti (s. 82) den sonraki dönem Büyük Britanya da olduğu gibi, Fransa da da çalışan sınıflara ne refah ne de servet getirdi. Daha çok büyük şehir merkezlerine yönelik iç göçün kötüleştirdiği işsizliği getirdi. Sosyal olarak işçiler ve şehir burjuvazisi arasındaki uçurum muazzamdı. 21 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

22 İşçilerin örgütlenme hakları katı bir biçimde polis gözetimi altındaki yardım dernekleri ile sınırlandı (s. 83). Ve 1830 Temmuz devrimi geldi. Bu devrim liberaller ve halk tarafından kurulan bir ittifakın sonucuydu. Sonuçta bu devrim ile 1789 devrimine yapılan saldırılar püskürtüldü. Ancak işçiler, özgürlüğün yeterli olmadığını, liberal orta sınıfın onların çıkarlarını temsil etmediğini, 1830 devriminin onların hayatlarında ekonomi ve sosyal yapı açısından herhangi bir değişiklik meydana getirmediğini fark ettiler (s. 85). Ancak temmuz devrimi liberaller açısından başarılı olmuş, liberal devlet kurulmuştu. Devrim Polonya, İtalya ve bilhassa Belçika ya yayıldı ve Belçika da da liberal devletin kurulmasıyla sonuçlandı (s. 87). Belçika 1795 de Fransa tarafından işgal edilmişti. Bu işgal 30 milyonluk bir pazarla bütünleşen Belçika ya yaradı. Belçika koruma altında dikkat çekici bir büyüme gösterdi. Belçika Waterloo dan sonra Hollanda Krallığı na katılmıştır. Protestan bir monarkın altındaki bu birleşme, Wallonia da güçlü olan Katolikler tarafından tepki ile karşılandı devriminden sonra Belçika tekrar bağımsızlığını kazanacak ve Kral I. Leopold idaresinde parlamenter sistemini oluşturarak Büyük Britanya ve Fransa ile beraber liberal devletler arasına katılacaktır (s. 94). Üçüncü bölüm Liberal Devlet ve Sınıf Çatışması ( ) başlığını taşımaktadır. Wallerstein e göre, sınıf ve sınıf çatışması kavramı Marx dan önce Saint-Simon tarafından kullanılmıştır. Hepsi bu kadar da değildir. Gotha Programının Eleştirisi 2 kitabında sosyalizmle ilgili klasik bir Marksist tanım olan herkesten yeteneğine göre ve herkese çalışmasına göre cümlesi doğrudan Doctrine de Saint-Simon (1830) kitabından alıntıdır. Hiç şüphesiz Marx bunun bir ara formül olduğunu belirtir. Komünizm döneminde bu herkes ihtiyaçlarına göre olacaktır (s. 104) yılları arasındaki işçi isyanları, arası süren büyük sanayi buhranının habercisi gibiydi. Fransa nın Lyon şehri ekonomik krizlere duyarlı bir işçi kenti olduğundan isyanların çoğu bu bölgede çıktı Nisan Lyon ayaklanmasında 300 işçi öldürüldü (s.108). Bu koşullarda şimdiye kadar bilinen en şiddetli krizlerden biri olan ekonomik krizi Fransa yı çok kötü vurdu. Kârlar ciddi bicimde düştü. Krizin tepe noktasında, Paris deki sanayi işçilerinin yüzde yetmiş beşi işten çıkarılmıştı (s. 113). Şubat 1848 ayaklanması veya devrimi bütün bu karmaşa içinde, işsizlere iş sağlayacak ve haksızlığa uğrayan herkese özgürlük verecek muğlak bir sosyalist ütopyası olan sosyal cumhuriyet ümitlerini aydınlattı. Herkes kendi menfaati için devrime katıldı; imtiyazlarını ve eski üretim biçimlerini yeniden kazanmak isteyen zanaatkârlar, geleneksel ortak kullanım haklarını yeniden tesis etmek isteyen köylüler, evrensel oy kullanımın kendilerini de içermesine çalışan kadınlar, köleliğin kaldırılmasın isteyen köleler. Ancak sonuçta, Haziran 1948 de General Cavaignac ın komutasındaki ordu düzeni sağlayarak, bu başa çıkılmaz tehlikeli sınıfları dizginledi. Liberaller ise 1848 de 1830 da davrandıkları gibi davrandılar. Çok sertleşen ve liberallikten çıkan bir rejim tarafından korkutulmuş olarak ayaklandılar ve kazandılar. Sonra, alt sınıfların avantajı ele geçireceğinden ve olayları çok ileri 2 Karl Marx ve Friedrich Engels, Gotha Programının Eleştirisi, çev. İsmail Yarkın, İstanbul, İnter Yayınları, History Critique- Issue 4, July 2016

23 götüreceğinden korkarak iktidardan henüz uzaklaştırdıkları siyasi gruplarla yeniden ilişki kurdular. Çünkü düşman şu an soldadır (s ). Wallerstein serinin bu cildinde dünya ekonomik krizlerini açıklamada Kondratieff çevrimlerine 3 sık sık başvuru yapmaktadır arası krizler ve arası büyüme dönemi bu döngüler üzerinden izah edilmektedir krizinden sonra tekrar gündeme gelen Kondratieff çevrimleri için merak edenlere dip notlarda belirtilen kitapları okuyabilirler. Wallerstein e göre liberal dünya sisteminin üç temel direği vardı. Bunlar güçlü devlet, güçlü pazar ve güçlü devletlerarası sistemdi. Liberal dünya düzeni önce güçlü pazarı kurmuş, daha sonra güçlü devlet ve güçlü devletlerarası sistemi kurmaya yönelmişti. Mutlak monarşiler güçlü devletler olmamışlardı. Gerçekten güçlü devletlerin kurulabilmesi 1789 sonrası dünya sisteminin halk egemenliği atmosferinde olacaktı. Dünya sisteminin merkez bölgelerinde bu tür devletleri oluşturabilenler sadece ve sadece liberallerdi. Bürokratik gelişme ekonomik gelişmenin temel ekiydi. Kapitalistlerin güçlü devleti faydalı bulmalarının bir nedeni de devletin onlara sermaye birikiminde yardımcı olmasıdır (ss ). Güçlü bir dünya sistemi için önce Pasifik Büyük Britanya ve Fransa arasında paylaşıldı ve orada statüko sağlandı. Bu bağdaşma Kırım savaşı ile açık hale geldi. İngilizler Osmanlı İmparatorluğu nu kendine bağımlı hale getirme sürecinde epey ilerlediğinden, iki devlet Rusların önceliği İngilizlere bırakması gerektiğini netleştirmeye karar verdiler. Kırım Savaşı, İngilizlerin Osmanlı İmparatorluğundaki pozisyonunu güçlendirdiği gibi, itaatsiz İngiliz üreticilerini de liberal devletin aktif bir emperyal bir devlet olmasının önemi konusunda ikna etmişti (s ). Wallerstein üçüncü bölümün sonunda döneminde liberalizmin geldiği noktayı şu cümlelerle ifade etmektedir; liberalizmin büyük siyasi başarısı tehlikeli sınıfların [işçilerin] uysallaştırılmasıysa, büyük ideolojik başarı da muhafazakârlığın evcilleştirilmesidir (s. 166). Dördüncü bölüm liberal devlette yurttaş başlığını taşımakta ve Fransız Devriminden sonra yurttaş kavramına odaklanmaktadır. Yurttaşlık kavramı, bu bölümde liberal devletin tehlikeli sınıfları uysallaştırma çabasıyla birlikte incelenmiştir. Fransız ihtilalinin büyük sembolik hareketi unvanların, hatta Mösyö ve Madam ın bile artık kullanılamayacağı konusundaki ısrardı. Herkes yurttaş olarak adlandırılacaktı. Yurttaşlık kavramının kapsamlı olması amaçlandı. Bundan herkesin devletin dağıtabileceği sosyal imkânlardan yararlanma hakkının olması gerektiği sonucu çıkıyordu. Fakat burada bir problem ortaya çıktı. Çok fazla kişi yurttaştı. Bu gerçekten tehlikeli olabilirdi. Bunu çözmenin yolu prensibi korurken uygulamada dar biçimde tanımlama ile iki yurttaşlık kategorisi oluşturmaktır. Abbé Siéyès 3 Nikolay Dmitriyeviç Kondratieff ( ) Kapitalist Batı ekonomilerinin uzun dönemli (50 ila 60 yıl) ekonomik büyümeyi depresyon dönemlerinin takip ettiği ekonomik döngülere sahip olduğuna dair bir teoriyi ileri sürmüştür. Bu döngüler günümüzde "Kondratiev dalgaları" olarak adlandırılır. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. N. D. Kondratieff, İktisadi Yaşamın Uzun Dalgaları, İstanbul, Kalkedon, Ayrıca bkz. Ernest Mandel, Kapitalist Gelişmenin Uzun Dalgaları, çev. Doğan Işık, İstanbul, Yazın Yayınları, Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

24 20-21 Temmuz 1789 da Ulusal Meclis de okuduğu bir raporda pasif ve aktif haklar ve pasif ve aktif yurttaşlık arasında bir ayrım önerdi. Tabii ve sivil hakların toplumun devamı ve gelişimi için oluşturulmuş haklar olduğunu ve bunların pasif haklar olduğunu söyledi. Siyasi hakların ise aktif haklar olduğunu söyledi. Buradan şu sonuç çıkıyordu; Bir ülkenin tüm sakinleri pasif yurttaşların haklarına sahip olmalıdır. Herkes kişiliklerinin, mülkiyetlerinin, özgürlüklerinin vb. korunması hakkına sahiptir. Fakat herkes devlet otoritelerinin oluşumunda aktif ir rol oynama hakkına sahip değildir. 29 Kasım 1789 da Ulusal meclis bu teorik kavramı, aktif yurttaşların doğrudan vergi olarak en az üç günlük ödeyen kişiler olarak tanımlayan yasal bir karara dönüştürdü. Mülkiyet aktif yurttaşlığın ön koşulu oldu (ss ). Sonuçta evrensel haklar bir tezata dönüştü. Erdemli eşitlerden oluşan bir cumhuriyet oluşturmanın, bu nedenle erdemsiz olmaya mahkûm başkalarının reddini gerektirdiği ortaya çıktı. Modern dünyanın egemen ideolojisi olacak olan liberalizm, erdemin öğretilebileceğini vaaz ediyordu ve dolayısıyla hakların gözetim altında geliştirilmesini, pasif yurttaşların gözetim altında aktif yurttaşlara terfisini barbarların uygar insanlara dönüşümünün yolunuöneriyordu. Siéyès, aynı muhtırada şöyle söylüyordu: Devlet otoriteleri, ayrımsız, halkın iradesinden doğar, tamamı halktan yani ulustan- gelir. Bu görüşün uygulaması basit ve hızlıydı. Krala ait olarak nitelendirilen her şey ulusal olarak yeniden isimlendirildi. Artık egemenlik ulusundu ve bu egemenlik ulusun aktif yurttaşları tarafından kullanılabilirdi (ss ). Kısa süre sonra kadınlar pasif yurttaş konumuna düşürüldüler. Önce 22 Aralık 1789 da Ulusal Meclis resmi olarak kadınların oy kullanma haklarını ellerinden aldı. Temmuz 1793 de ise kadınların tüm siyasi hakları ellerinden alındı. Oysaki devrim öncesi en azından aristokrat kadınların bu hakları vardı. (s ). İşçiler zaten mülkiyet temelli yurttaşlık tanımı yüzünden pasif yurttaş statüsündeydiler. 14 Temmuz 1791 de işçilerin birleşmesi yasa dışı ilan edildi. 20 Temmuzda bu yasak uzun süredir var olan ortak fayda derneklerini de kapsayacak şekilde genişletildi. Dördüncü bölümün son kısmı kadınların oy hakkı için verdikleri mücadele ve feminist hareketlere ayrılmıştır. Yine Wallerstein den ABD de zencilere oy hakkı 1870 de verilirken, kadınlara bu hakkın yaklaşık 50 yıl sonra verildiğini görüyoruz (s. 239). ABD de oy hakkını alabilmek için kaba ırkçılığa bile başvurdular. Örneğin; kaba görünüşlü bir zenci hamalı alımlı bir beyaz kadının yanında otururken gösteren bir poster yayınladılar. Kadın, o oy verebiliyor, ben neden veremiyorum? diye soruyordu (s. 241). 24 Beşinci bölüm Fransız Devriminden sonra sosyal bilimlerin oluşumuna ayrılmıştır. Liberal devletler [başta işçiler olmak üzere] tehlikeli sınıfların antiliberal baskılarını önceden görmek için o anın devam eden gerçekliğini anlama ihtiyacını duyuyorlardı. Bu, ekonomi, siyaset bilimi ve sosyolojinin işlevi olmaya başladı. Bu üç alan piyasa, devlet ve sivil toplumu analiz etmede kullanıldı. Piyasanın incelenmesi için ekonomi, devlet için siyaset bilimi, sivil toplum için sosyoloji kullanıldı (s.278). Batı dünyası bu dönemde kolonilerini anlamak için antropoloji bilimini, yarı kolonileri anlamak için ise oryantalizmi kullanmıştır (s. 301). History Critique- Issue 4, July 2016

25 Wallerstein ın yayınlanmış Modern Dünya Sistemi kitaplarının tamamı bu dördüncü cildin incelenmesi ile tamamlanıyor. Tüm kitapların kısa bir özeti ve analizin kuramsal çerçevesini görmek hatta üzerinde çalıştığı beşinci cildin içeriğini de görmek için Dünya Sistemleri Analizi: Bir Giriş 4 adlı kitabını da okumanızı tavsiye ederim. Wallerstein şu anda seksenli yaşlarını sürerken 1873 den 1968/89 a kadar olan süreci anlatacağı beşinci cildi hazırlamakla meşgul. Hatta bu kitabın önsözünde dediği gibi; gücü yeterse kapitalist dünya ekonomisinin yapısal krizini yazacağı 1945/68 den başlayarak 2050 lere uzanacak bir altıncı cildi de yazmak istediğini belirtiyor. Ne diyelim bize tarih yazımının bilimsel yöntemini gösterdiği, çok fazla yorum yapmadan konu hakkında nerdeyse tüm yazılanları görüşümüze sunduğu ve bu konuda nerdeyse tüm kaynaklara ulaşabilmemizi sağladığı için şükranlarımızı sunuyor ve ona uzun ömürler diliyorum Immmanuel Wallerstein, DünyaSistemleri Analizi: Bir Giriş, çev. Enver Abadoğlu ve Nuri Ersoy, İstanbul, bgst Yayınları, 3. Basım, Şubat Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

26 Osmanlı İmparatorluğu nda Gündelik Hayat Mehrard Kia, çev. Özgür Özol Pozitif yay, İstanbul 2013, 312 sayfa, ISBN: Duygu TANIDI Ülkemizde, modern dünya algısı sonucu tarih bilimi büyük bir değişim geçirmiştir. Bu değişim, söz konusu bilimin felsefesinden araştırma yöntemine, araştırılan konudan kendi zamanını temsil eden tarihçiye kadar çeşitlenir. Bunun bir sonucu olarak tarihçi, artık sadece büyük adamların hayatlarını anlatmaktan vazgeçmiştir. Yeni dönemde etnik gruplar ve aidiyetler, köyler ve sakinleri, biyografi ve anılar gibi sıradan insan sınıfından tarihin öznesine evirilen kitle veya şahıslar da tarihçinin mutfağına girmiştir. Bu, olumlu bir gelişme olup güneşin altındaki her şeyin tarih ve tarihçilik konusu olduğu sonucunu doğurmuştur. Fakat daha da önemli olan araştırıcının neyi söylediğinin yanında yeni bir şey söyleyip söylemediğidir. Her tarihçinin metninden bir icat beklemek doğru olmaz; ama o metinden üretim aramak yerinde bir davranış olacaktır. Mehrdad Kia nın 1 Osmanlı İmparatorluğu nda Gündelik Hayat adlı kitabı bahsedilen minval üzere kaleme alınmıştır. Çalışma, Özgür Özol tarafından Türkçeye çevrilmişir. 2 On 26 Araştırma Görevlisi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi,Tarih Bölümü, dtanidi@ogu.edu.tr. Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

27 üç başlık halinde kurgulanmış eser ilk bakışta renklilik, çeşitlilik ve bir bütünlük arz etmektedir. Kitapta Osmanlı Tarihine Genel Bakış adlı birinci bölümden Hastalık ve Ölüm isimli on üçüncü ve son bölüme kadar Osmanlı toplumunun farklı unsurları incelenmeye çalışılmıştır. Yer yer görsel malzemelere de yer verilen eserde dönemin kutlama ve eğlencelerine de yer verilmiştir ki; bu da eser hakkında daha çok ilgi uyandırmaktadır. Eserin söz edilen kısımları Nişan ve Evlilik, Yemek, İçmek, Tütün ve Kutlamalar, Oyunlar ve Sporlar bölümlerinde geçmektedir. Ayrıca Cinsel Yaşam ve Aile başlığı ile Türkiye de dinî hassasiyetler nedeniyle pek üzerinde durulmayan konular hakkında da bilgi verilmiştir. Altıncı bölüme adını veren Müslümanlar başlığı ise eserin Türk tarihçilerinin Osmanlı imajından hayli farklı bir algı üzere yazıldığı ipucunu vermektedir. Kitap eleştirisi iddiası ile kaleme alınan bu yazının ana hedefi öncelikli olarak incelenen eserin durumunun tespiti ve daha sonra da olması gerekenlere değinilerek tarih bilimine katkı sağlamaktır. Önemli olan daha iyisini kimin yaptığı değil daha iyisinin yapılıp yapılamadığıdır. Popüler tarih kitabı olmasının ötesinde akademik bir dille ve bu sebeple eksik ve hatalı da olsa- kaynak göstererek yazılmış kitapta göze çarpan ilk büyük noksan sadece çağımızın kitaplarından yararlanılarak kaleme alınmış olmasıdır. Metodolojik açıdan bu büyük bir hata ve eksikliktir. Türkiye dışındaki ve hatta Türkiye deki akademisyen tarihçilerin çoğunun yaptığı arşiv belgesi veya kitaba konu olan dönem ile çağdaş diğer kaynakları kullanmama durumu hatalıdır. Örneğin; Osmanlı toplumunda 18. yüzyıldaki dinî hayatı inceleyeceğiz. 21. yüzyıldan 18. yüzyıla uzanan düşünsel yolculuk için de zaman makinemiz yok. Osmanlı insanlarının dinî algısı yazmalara başvurmadan, dinî yaşayışı sicillere müracaat etmeden ve nihayet dinî duyguları şiir ve diğer edebî türlere bakmadan anlaşılabilir mi? Bu durum Yunus Emre okumadan Yunus Emre yi sevmeye benzer ki; o sevdiğimiz Yunus Emre değil, kendi zihnimizin hoş bir hayali olur. Tarih bir hayal değil bir köprüdür. O köprünün bir ucunda şimdi diğer ucunda geçmiş vardır. Tarihçi, köprünün iki ucu arasında volta atan kişidir. Geçmişteki uca gitmeyen tarihçinin yazdığı nedir? Tarihî bir mevzu bahis konusu olduğunda birincil el kaynak dediğimiz tarihî vesikalar kullanılmadan bir tarih kurgusundan bahsedilemez. Tarih metni, tarihçinin yorumu ile bir 1 Mehrdad Kia, Montana Üniversitesi nde tarih profesörü olup çalışma alanları İslam Medeniyeti, Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika dır. Kia aynı zamanda İç ve Güneybatı Asya Araştırmaları Merkezi müdürüdür. 2 İngilizceden Türkçeye aktarımda Arapça-Farsça unsurların çevirisinde Latin çeviri-yazım kurallarına uyulmuş ve bilgi sahibi olmayan okur için eserin başına sesli okuma cetveli eklenmiştir. Daha da sevindirici olan durum ise okurlara yardımcı olmak amacı ile dipnotlarda belirtilen kaynakçaların, Türkçe basım var ise, çevirenin ya da editörün notu kaydı düşülerek eserlerin isimleri, yayınevleri ile basım tarihleri verilmiştir. 27 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

28 anlam kazanır. Kitapta böyle bir durumun olmaması mükerrer çalışmalara bir örnek teşkil eder. Kia nın kitabı yukarıda da değindiğimiz gibi dürüst metodu izleyenlerin eserlerinden alınmış ve modern vakanüvislik (nakilcilik) örneği şeklinde zuhur etmiştir. Diğer bir ifadeyle ikincil el kaynaklardaki bilgiler aktarılmakla yetinilmiştir. Kitapta göze çarpan en önemli eksikliklerden bir diğeri ise birçok yerde dipnot verilmeden bilgi aktarımına gidilmiş olmasıdır. Tarih yazısı zihinsel bir tasarım ve aynı zamanda bir kurgudur. Her kurgu, kaçınılmaz olarak bir şahsiyet ürünüdür. Tarihçi belge ve verileri tarih metodolojisine uygun olarak kullandığı ölçüde gerçeğe yaklaşma yolunda ilerler. Tarihte gerçeklik 3 olgusuna bakışımız; bilimsel verileri doğru kullanarak gerçeğe yaklaşma şeklindedir. Mutlak anlamda tam gerçeklikten söz edemeyiz. Çünkü tarih yok, tarihçi vardır. Tarihçi de bir gerçeklik içinde yaşar. Gerçeklikten tam bir kopuş mümkün olmadığından tarihçi gerçekliğe yaklaşabilir. Gerçeğe yaklaştığı ölçüde aynı bölgeye o kadar girebilir. Dünyada hakikatler ortaktır, çağlar üstüdür ama çağlardan geçer. Elbette ki sözü edilen durum her bilim insanı için nihai hedef olduğu gibi bizim de hatırımızdadır. Üçüncü ve diğerleri kadar önemli olan diğer hata ise kitabın zamansız bir tarih kitabı olmasıdır. Birkaç örnek dışında tarihî olay ve durumlar sanki altı yüzyıl boyunca hep aynı şekilde yaşanmış, renkli ve muhtelif yaşantıları olan Osmanlı tebaası zamansal olarak tek tipleştirilerek yaratılmıştır ki; bu sosyolojik olarak imkânsızdır. Bununla beraber bir Osmanlı tarihçisi adayı olarak edindiğimiz bilgiler ışığında diyebiliriz ki, bilgilerin çoğu klasik dönemde geçmektedir. Bunun, ön bilgisi olmayan okuru yanlış yönlendirmesi kuvvetle muhtemeldir. Kaldı ki Klasik Dönem içinde bile yerel ve zamansal farklılıklar mevcuttur. Hem bu dönem hem de bunun karşılık geldiği zaman kısa bir süreci ifade etmez. Söz konusu kitapta ise genelleştirme yapılmış ve Osmanlı İmparatorluğu nda altı yüzyıl boyunca aynı olguların, aynı şekilde var olduğu izlenimi oluşturulmaya çalışılmıştır. İmparatorluk tarihçileri için dönem ve bölge sınırlaması kaçınılmazdır. Asırlardır içinde biriken bilgi yığını hasebiyle oluşan uzmanlaşma dalları bu amaca hizmet etmektedir. Eğer kapsamlı bir eser, büyük hedeflerle yazılmak isteniyorsa ciltlerce kitaptan söz etmek gerekecektir. 28 Dördüncü olarak ele almak istediğimiz nokta kitaptaki bazı kavramların yanlış kullanılması ve açıklanmamış olmasıdır. Bu, okurda boşluk yaratmakta ve okur için yanlış bir Osmanlı 3 Aslında burada temas edilmesi gereken diğer bir durum da gerçeklik kavramından bir tarihçinin ne anladığı, belki de ne anlaması gerektiğidir. Bu konuyu tartışmak yazının yazılış amacından uzaklaşmaya sebep olacağı düşünüldüğünden yazar tarafından bilinçli olarak değinilerek geçilmiştir. History Critique- Issue 4, July 2016

29 algısı oluşturmaktadır. İlk olarak Sultan ve Saray bölümündeki Sultan Halk İçinde alt başlığı hatalıdır (s. 54). Halk kavramı modern öncesi dönem için kullanılmamalıdır. Çünkü cemaatlerden oluşan Osmanlı toplumu bir halk bağlamı içinde var olmamıştı. Reaya denilen Osmanlı insanı sultanın kuluydu ve kimliğini var ettiği cemaat örgütlenmesinde yaşamıştı. Bu durumda modernizmin literatüre kazandırdığı halk terimini Osmanlı reayası için kullanmak anakronik bir hatadır. 4 Bir başka örnek ise lonca örgütlenmesindeki bir çırağın usta olma töreninin kuşak geçirme töreni olarak kavramsallaştırılmasıdır (s. 96). Ahilik kültüründen gelen ki Ahiler ve Ahilikten hiç bahsedilmemiştir- şed bağlama merasiminin yanlış yapılan çevirisi de aynı minval üzere düşünülebilir. Ayrıca Sultan Halk İçinde bölümünde geçen, yankesiciler, muhabbet tellalları ve fahişeler gibi loncalar kurmuşlardı ama onlara özel koruma atanmıştı. (s. 57) ibaresindeki söz konusu gruplar - ki Osmanlı coğrafyasında toplumun geçerli olan ahlak sistemine uymadan yaşayan kesimler şeklinde düşünülmeli-- kimlerdir? Toplumdaki rolleri nedir, ne yaparlar ve işlevleri nasıl okunmalıdır? gibi birçok soru cevaplanmamaktadır. Bu durum kitaptaki birçok bölümde vardır. Diğer bir nokta ise kitabın sağlam bir kurgudan yoksun oluşudur. Osmanlı siyasi tarihine genel bir bakış ile başlayıp teşkilat tarihi ile devam edip birden bağlamına oturtmadan gündelik hayat verilerine geçmek yüzeysel ve sağlam olmayan bir zemin sonucudur. Diğer bölümlerle bağlantısız altı yüzyıllık siyasi tarihin ardından son derece muğlak bir geçişle ve birden Osmanlı toplumunun en tepesi olan saraydaki gündelik hayata giriş yapılarak okurun kafasında önceki bilgilerle bağlantı kuramama dolayısıyla karmaşa yaşatılmıştır. Görsel malzemeler ise yetersizdir. Divan üyelerinin adları geçmekte iken resimlerinin kimi temsil ettiğini bilinmemektedir (s.68). Bu da yetersiz ya da eksik bilgi demek olup kitabın amacını yerine getirmemesinin bir başka bir yansımasıdır. Elbette ki bu durum yayınevinin bir eksiği de olabilir. Osmanlı gayrimüslimlerinin anlatıldığı son bölüm ise zengin içeriği ve gerekli bilgileri anlatması açısından son derece aydınlatıcıdır. Bu durumun, yazarın konuya hâkimiyetiyle alakalı olduğu düşünülebilir. Böylelikle bir Batılının kendi kültürünü yazmadaki ustalığı ve söz konusu medeniyet ile sahip olduğu biyolojik, kültürel ve toplumsal bağların etkisi görülmektedir denilebilir. 5 Yazar, kendi kültürünü tanıdığı gibi Doğuyu tanımamakta fakat tanımadığı bu kültür dairesi üzerine yazmaktan da geri durmamaktadır. Bununla beraber, 29 4 Durumun diğer bir yönü ise Batılı akademisyenlerin Osmanlı algısı hakkında ipucu veriyor olmasıdır. 5 Aynı durum Türk olan bir tarihçinin Osmanlı tarihini yazmak konusundaki avantajı için de geçerlidir. Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

30 tarihçilerin bir kısmının en çok mücadele ettiği ötekileştirme kelimesi ile kavramsallaştırdıkları olgu, insanlığın düşmanıdır. Bu kendi kültürünü inceleyen pek çok tarihçinin bile içine düştüğü bir yanılgıdır. Kendi kültür dairesinden bir konuyu inceleyen tarihçi, kendini bu yanlıştan başka kültürleri ve toplumları inceleyerek kurtarabilir. Kendi kültürünün içinden bir konuyu inceleyen tarihçi, duygusal reflekslerle hareket edebilir ki bu onu dikkat etmezse - doğru tarih yazmaktan uzaklaştırabilir. Bu anlamda bir Batılının Osmanlı hakkında yazması avantaj olabilirdi; Kia bu avantajı kullanamamıştır. Sonuç olarak iddialı başlık ve zor konu ile dışarıdan bir medeniyete hayat veren tarihçinin sahip olduğu avantajlarını bulamadığımız metin eksik ve yanlış bir Osmanlı gündelik hayatı sergilemektedir. Kia nın bu kitabı birçok benzerinin var olmasıyla dünya tarihçiliğinin bir bölümünün yansımasıdır ve Osmanlı tarihçiliğinin doğru yapılması, dünya tarihçiliğine katkısının artması için üzerimize düşen yük ve sorumluluğumuzu arttırmaktadır. Bütün bunları bizlere düşündürttüğü için yazara teşekkürü borç biliriz. 30 History Critique- Issue 4, July 2016

31 Osmanlılar ve Ermeniler Bir İsyanın ve Karşı Harekâtın Tarihi Edward J. Erickson, çev: İbrahim Türkmen istanbul: Timaş Yayınları, 2015, 398 sayfa, ISBN: Melih DİNÇER Bu eser Amerika Birleşik Devletleri Ordusu ndan sahra topçu yarbayı olarak emekliye ayrılan Edward J. Erickson tarafından yazılmıştır. Yazar 1991 yılında Körfez Savaşı nda 3. Zırhlı Tümen de topçu harekât subayı olarak görev yapmıştır yılında Irak işgalinde 4. Piyade Tümen Komutanı General Odierno nun siyasi danışmanı olarak görev almıştır yılında Bağdat a dönerek Savunma Bakanlığı Eğitim ve Geliştirme Enstitüsü nde Siyasal Bilimler Profesörü olarak görev yapmıştır. İngiltere de Leeds Üniversitesi nde doktora yapmış olan Erickson iki yüksek lisans derecesine sahiptir. Özellikle Birinci Dünya Savaşı nda Osmanlı Ordusu konusunda çok saygın bir uzman olan yazarın pek çok kitabı ve makalesi bulunmaktadır. Yazar Amerika daki Marine Corps University de Askerî Tarih Komuta ve Karargâh Akademisi profesörlerindendir. Diğer kitapları arasında I. Dünya 31 Harp Akademileri Stratejik Enstitüsü Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

32 Savaşı nda Osmanlı, Osmanlı Askeri Tarihi, Büyük Hezimet Balkan Harplerinde Osmanlı Ordusu, Size Ölmeyi Emrediyorum!, Gelibolu-Osmanlı Harekâtı ve Mustafa Kemal Atatürk- Büyük Komutanlar gibi eserler sayılabilir. Yazar, kitabında tehcir konusunu geniş bir perspektiften anlatmıştır. Eserde Osmanlı Devleti nin son zamanlarında belli başlı isyanlara karşı koyma faaliyetleri anlatılmaktadır. Eser aynı zamanda isyanlara karşı koyma stratejilerinin tarihinin anlatıldığı bir kitaptır da. Özellikle, Osmanlı Devleti nde 1878 den 1915 e kadar görülen isyanlara nasıl karşı koyulduğuna değinilmektedir. Yazar tehcir konusunu bir isyana karşı koyma faaliyeti olarak değerlendirmektedir. Bu anlamda tehcir hususunun soykırım olarak nitelendirilemeyeceği açığa çıkmaktadır. Yazar tehcirin gerillaların bölge halkından destek almaması için oluşturulan bir durum olduğunu dile getirmektedir. Bu yöntemi 20. yüzyılın ilk yıllarında Batılı güçlerin de uyguladığını açıklamaktadır. Bu mücadelelerin en bilineni olarak Küba da İspanyolların, Filipinler de Amerika nın ve Boer cumhuriyetlerinde İngiltere nin yaptıklarını örnek vermektedir. Yazar kitabının önsöz kısmında Ermeni ve Makedon devrimci komitalarının özerklik ve bağımsızlık gayeleri ile defalarca isyan hareketlerine teşebbüs ettiklerini söylemektedir. Kitabın genel olarak değerlendirmesi yapıldığında eser Osmanlı Devleti nin Birinci Dünya Harbi dönemindeki durumunu özetlemektedir. Buna ek olarak Ermeni Komitalarının şiddet eylemlerine yer vermektedir. Tehcir hususunu da soykırım niyetiyle yapılmış bir hareket olarak görmemektedir; bu yöntemi 20. yüzyılın silahlı çetelerinin çıkardığı isyanlara karşı koyma faaliyetleri arasında göstermektedir. 32 Yazar, eserinde Batılı tarihçilerin fikrine ve Türk görüşüne yer vermektedir. Batılı Tarihçilere göre Osmanlı Devleti ve özellikle Jön Türkler biçare Ermenilere yönelik etnik temizlik politikası gütmüşlerdi. Buna karşın, modern Türk görüşü askerî ihtiyaçların ve büyük bir sorun haline gelen Ermeni kalkışmasının devletin güvenliğini yok ettiğini ve tehcirle birlikte bazı katliamları tahrik ettiğini savunur. Yazar bu görüşlere eşit mesafede durmakta; fakat tehciri bir soykırım aracı olarak görmemektedir. Bu iki görüşün de haklı taraflarının olduğunu, buna karşın ikisinin de hadiseyi tam anlamıyla izah etmediğini dile getirmektedir. Yazar, tehcirin askerî olarak bir isyana karşı koyma faaliyeti olduğunu ve bunun asla soykırım aracı olarak görülmemesi gerektiğini kitabında izah etmiştir. Erickson bu anlamda değerlendirildiğinde Osmanlılar ve Ermeniler arasındaki bu soruna objektif yaklaşmaya çalışmaktadır. Bu bakımdan takdir edilmesi gereken bir yazardır. Çünkü genellikle Batılı Tarihçiler konuyu derinlemesine araştırmadan tehcir hususunu soykırım olarak görmektedirler. Fakat bu eserde yabancı arşivlerin kullanılmasının yanı sıra Osmanlı History Critique- Issue 4, July 2016

33 Arşivleri ve ATASE kaynakları da kullanılmıştır. Bu anlamda objektif olarak konuya yaklaşan, adil bir şekilde dönemin aydınlatılmasını sağlamaya çalışan bir eserdir. Özellikle tehciri yabancı örneklerle de pekiştirerek bir isyana karşı koyma faaliyeti olarak değerlendirmesi konuya farklı bir bakış açısı getirmektedir. Yazar, kitabını on bölüme ayırmıştır. Kitabının sonuna bir ekleme yaparak soykırım konusu üzerine bir analiz yapmıştır. Eserin birinci bölümünde komitacılığın genel olarak yükselişine yer verilmiştir. Özellikle 1815 yılında gerçekleşen Viyana Kongresi nde Avusturyalı Prens August von Metternich in Avrupa Uyumu diye bilinen antlaşmayı yürürlüğe sokması Avrupa da bir dönüm noktası oldu. Bu antlaşma gereği Avrupa da bulunan herhangi bir imparatorluğun halk isyanıyla karşılaşması halinde askeri işbirliği ile bu isyan bastırılacaktır. Burada amaç imparatorlukların halk isyanlarına karşı korunmasıdır. Fakat Osmanlı İmparatorluğu bu birliğin dışında bırakılmıştır. Buna ilaveten Ermeni hususu Avrupalı Devletler tarafından sürekli manipüle edilen bir konu haline gelmiştir. Bu sebeple Komita yükselişi Avrupa dan ziyade Osmanlı Devleti gibi bu konuda bir aşama kaydetmeyen ülkelerde ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle, Rusya da ortaya çıkan nihilist hareket ile İtalya da ortaya çıkan anarşist hareketin Osmanlı İmparatorluğu ndaki etnik Hristiyan azınlıklarca bağımsızlık veya özerklik kazanma yolunda kullanılabileceği düşünüldü. Osmanlı Devleti, Avrupa Uyumu nun dışında kaldıktan sonra bu birliğin askerî yardımından mahrum bırakılmıştır. Buna ek olarak Osmanlı Devleti nde yaşayan Hristiyan tebaa Avrupalı devletlerce hanedanın alaşağı edilmesi için desteklenmiştir. Yazar bu bölümde ek olarak Ermeni Komitaların yükselişine değinmektedir. Örnek olarak Taşnak ve Hınçak partilerine değinmektedir. Özellikle bu bölümden, adı geçen partilerin rastgele kurulmadığı, ciddi amaçlar uğruna kurulduğu anlaşılmaktadır. Özellikle Taşnak partisi tarafından açıklanan parti uygulamalarında halkın silahlandırılması, mali bölgelerin ihdas edilmesi ve muharip çetelerin oluşturulması gibi uygulamaların bulunması bu örgütlerin ne kadar tehlikeli olduklarını göstermektedir. Ayrıca, yazar bu bölümde Christopher Mikaelian, Stepan Zorian ve Simon Zavarian gibi isimlere de değinerek Taşnakların kurulmasında aktif rol alan kişileri de anlatmaktadır. Meşruti dönemde Ermeni Komitaları İttihad ve Terakki Cemiyeti ile uyumlu bir ilişki içinde olsa da bu durum çok uzun sürmemiş ve isyan hareketleri artmaya başlamıştır. Yazar, eserinin ikinci ve üçüncü bölümlerinde sırasıyla isyanlara Osmanlı İmparatorluğu nun merkezinde ve taşrasında nasıl karşı konmaya çalışıldığını göstermektedir. Özellikle devletin merkez bölgelerine askerî kuvvetlerin yığıldığına ve bu sebepten taşrada isyana tam 33 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

34 anlamıyla karşı koyacak gücün bulunmadığına değinmektedir. Taşra isyanlarına bakıldığında imparatorluk merkezindeki çetelerin çıkardığı isyanlardan farklı olduğu göze çarpmaktadır. Taşrada aşiret liderlerinin isyanları desteklediği görülürken merkez bölgelerde çetelerin daha aktif olduğu analiz edilebilmektedir. Buna örnek olarak Osmanlı Devleti nin elinden çıkan Yemen gösterilebilir. Önce İmam el-menşur sonra da oğlu İmam Yahya önemli aşiretleri harekete geçirmişler ve Osmanlı İmparatorluğu na ciddi zararlar vermişlerdir. Sonuç olarak, Taşra bölgelerinde Osmanlı İmparatorluğu nun isyanları bastırma hususunda bir hezimet yaşadığı söylenebilir. Merkez bölgelerde de takdire şayan bir üstünlük sağlayamayan Osmanlılar isyana karşı koymak için kullandıkları örfi uygulamaların umulan neticelere ulaşmak için yetersiz olduğunu tespit ettiler. Yazar, kitabının bir imha şablonu diye başlık attığı dördüncü bölümünde Küba da İspanyolların, Filipinler de Amerika nın ve Boer cumhuriyetlerinde İngiltere nin yapmış oldukları tehcir uygulamalarını anlatmaktadır. Bunları kitabına eklemesinin sebebi Osmanlı nın 1915 yılında isyana karşı koyma stratejilerini anlamaktır. Özellikle yazar, tehcirin gerillaların halktan desteğini alma hususunda önemli olduğunu dile getirmektedir. Yazara göre çeteler sivil halktan destek alarak bulundukları bölgede kök salabilmektedirler. İşte bu noktada tehcir uygulaması etkili olmaktadır. Çetelerin kök saldığı belirli bölgelerde yaşayan insanlar tehcir politikası gereği yerlerinden çıkarıldıklarında çeteler bu bölgelerde destek bulamamaktadırlar. Bunun sonucu olarak isyanlarına devam edememektedirler. 34 Yazar, kitabının onuncu bölümüne kadar olan kısımlarında daha çok Osmanlı İmparatorluğu nun Birinci Dünya Savaşı na girişini ve o dönemdeki durumunu özetlemektedir. Bu bölümlerde önemle üzerinde durulması gereken husus Teşkilat-ı Mahsusa kurumudur. Süleyman Askeri yi Teşkilat-ı Mahsusa nın kurulması ile ilgili en irtibatlı kişi olarak nitelemektedir. Buna ek olarak Teşkilat-ı Mahsusa nın komitalar konusunda devlet adına önemli görevler üstlendiğini dile getirmektedir. Fakat bu konuda da yine herhangi bir soykırımın bulunmadığını açıklamaktadır. Teşkilat-ı Mahsusa nın 1913 yılında kurulduğunu ve kötü bir şöhrete de sahip olduğunu dile getirmektedir. Teşkilatın iki sebeple kurulduğu ileri sürülmektedir. İddia edilen birinci sebep, İttihad ve Terakki Cemiyeti nin gizli örgütü olup sivil halkı sistematik bir şekilde yok etmesi yönündedir. Yazara göre bu doğru değildir. Yazar ikinci sebebi ön plana çıkarmaktadır. Teşkilat-ı Mahsusa nın istihbarat servisi olmasının daha mantıklı olduğunu ifade etmektedir. Yazar ayrıca kitabında Taşnakların ve bazı Ermeni Komitaların gizli gizli Anadolu ya silahlar soktuğunu ve halkı silahlandırıp bir isyan başlatmaya hazırlandıklarını dile getirmektedir. History Critique- Issue 4, July 2016

35 Kitabın son bölümünde tehcirin 1918 yılına dek Osmanlı İmparatorluğu nun savaşmasına olanak verdiği ve komitaların imha edildiği dile getirilmektedir. Ayrıca yazar, kitabını daha objektif bir hale getirmek için son bölümde soykırımı dile getiren karşıt tezleri açıklamış ve kendi fikrini söyleyerek eserini tamamlamıştır. Sırasıyla karşıt tezler incelendiğinde Anadolu nun etnik bakımdan tek tipleştirilmesi, imha niyeti, kümülatif radikalleşme, misilleme ve mazeret ve devlet emniyeti görüşleri açığa çıkmaktadır. Birinci ve ikinci görüş Osmanlıların Ermenilere etnik temizlik yapma niyetinde olduğunu dile getirmektedir. Üçüncü görüş ise harp zamanı mecburiyetlerinin getirdiği bölgesel uygulamaların, Osmanlı Devleti nin Ermenilere yönelik politikalarında birikerek artan bir köktenleşmeye sebep olduğu ve buna bağlı olarak can kayıplarının meydana geldiği fikrini ileri sürer. Dördüncü ve beşinci görüşler ise Ermenilerin çeteler kurup Müslüman köylerini yağmaladığını ve bu sebeple Osmanlı Devleti nin hem devlet güvenliğini sağlamak hem de misilleme yapmak gayesiyle soykırım yaptığını ileri sürmektedir. Yazara göre bu görüşlerde kısmen haklılık payı olsa da hiçbiri kabul edilemez. Yazar Osmanlı politikalarında özellikle isyana karşı koyma stratejilerinde her ne kadar radikalleşme olsa da soykırım olmadığını, Cemal Paşa nın yerlerinden edilmiş Ermenilerin hayatlarını ve mülklerini korumak için her yolu denediğini, böylece tehcir olayları esnasında ve akabinde önceden tasarlanmış, devlet destekli bir imhanın olmadığını dile getirmektedir. Özellikle yazar, Osmanlı İmparatorluğu nun batı bölgelerinde yaşayan kadar çok sayıda Ermeni vatandaşın evlerinde kaldığını ve tehcire uğramadığını söylemektedir. Eğer amaç toptan imha olsaydı bu kişiler de evlerinden alınırdı tezini ileri sürmektedir. Ayrıca Osmanlı Devleti nin çok bürokratik bir devlet olduğunu ve her şeyi kayıt altına aldığını dile getirmektedir. Soykırıma işaret eden hiçbir belgenin olmamasının mantıksız olduğunu, eğer bu iddia gerçek olsaydı bununla alakalı bir belgenin çıkması gerektiğini ifade etmektedir. Özetle, Erickson diğer Batılı yazarlardan daha farklı ve özgün görüşe sahiptir. Ona göre sistematik bir imha yoktur ve soykırım söz konusu değildir. Çeşitli sebeplerle iki taraf çok kayıp vermiştir; fakat devlet destekli bir imha politikası güdülmemiştir. Erickson ın kitabı tehcir konusu üzerine çalışan tüm araştırmacıların kesinlikle okuması gereken bir eserdir. Özellikle tehciri askerî anlamda gerilla ile mücadele yöntemi şeklinde sunması konuya farklı bir bakış açısı getirmektedir. 35 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

36 Vatan Uğrunda Yahut Yıldız Mahkemesi, Amasya Mebusu İsmail Hakkı Paşa nın Hatıraları Orhan Sakin İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları, Şubat 2014, 208 s., ISBN Fatih ERBAŞ 36 Eseri yayına hazırlayan arşiv uzmanı Orhan Sakin in arşiv uzmanlığının getirdiği rahatlık, eserin günümüz diline en açık bir şekilde kazandırılmasında görülmektedir. Aslında biraz da Sakin in katkısı ile Amasya Mebusu İsmail Hakkı Paşa nın hatıraları, yine kendi ifadesi ile bir roman tadında okuyucu ile buluşturulmuştur. Dr., Kubbealtı Akademisi Genel Sekreteri, History Critique- Issue 4, July 2016

37 Kitap iki yüz sekiz sayfadan oluşmaktadır. İki yüz sayfası yazılardan oluşan kitabın son sekiz sayfası çeşitli fotoğraflara ayrılmıştır. Fotoğraflar Paşa, çocukları, torunu, aile kabir fotoğrafı ve Paşa nın hatıralarının Osmanlı Türkçesi ile yazılmış nüshasının ilk sayfasından oluşmaktadır. Kitap; Derin Komplo ve Tuzak, Yıldız Sarayı ve Korkunç Gerçek, Jurnalcilerle Yüzleşme, Taşkışla da Özel Mahkeme, Hapishane-i Umûmî, Hayatımı Değiştiren İki Olay, Sürgüne Gönderilmem, Rodos Kalesi, Rodos tan Firar Hazırlığı ve Firar başlıklarından ibaret toplam on bölümden oluşmaktadır. Amasya Mebusu İsmail Hakkı Paşa, İttihad ve Terakki nin kurucularındandır. Namık Kemal ve Jön Türk Hareketi nden etkilenmiş, neredeyse yüzyıl sonra Tanzimat Fermanı nı ilan eden Reşit Paşa nın izinden gitmeyi bir marifet olarak bilmiş İngiliz dostu bir münevverdir. Sultan II. Abdülhamid i her derdin sebebi ve ondan kurtulmanın birinci gaye olduğunu kabul eden ve hayatını ve faaliyetlerini buna göre tasarlamış bir insandır. Hatıralarında da Abdülhamid düşmanlığı ve İngiliz muhibliği en derin ve en açık şekilde görülmektedir. Kitaptaki Abdülhamid düşmanlığının pek kınanacak tarafı yoktur. Çünkü o dönemde her sınıf ve anlayıştan insanın ve özellikle aydınların ortak meziyeti Sultan Abdülhamid e karşı olmak olarak tezahür ediyordu. Milli, dinî ve ilmî açıdan İsmail Hakkı Paşa dan çok ötede olan münevverlerin dahi Padişaha karşı oldukları bir dönemde, çevresi itibarı ile sadece Batı dan etkilenmeye açık olan İsmail Hakkı Paşa nın da Abdülhamid düşmanlığı normal karşılanabilir. Ancak bu noktadan sonra Paşa nın İngiltere ye gözü kapalı bağlılığı; onun seviyesi, anlayışı ve şuuru konusunda bize yeteri kadar veri sunmaktadır. Bu nedenle bu kitap okunurken Paşa nın algı ve anlayışına ihtiyati kayıt koyarak yaklaşılması ve kitabın bu ölçülerde değerlendirilmesi makul olacaktır. Bu kitabı önemli kılan hususlardan biri, son devir Osmanlı idarecilerinden birinin hatıralarından oluşmasıdır. Dönemlerin anlayışını ve yaşananları anlamak açısından, subjektif de olsalar, hatıralar önemli yer işgal etmektedirler. Çünkü çoğu zaman hatıra sahibi; kendisi, dönemi ve içinde bulunduğu sosyal zümre açısından normal gibi görünen birçok farklı, sıkıntılı ve sorunlu alanları ortaya koyabilmektedir. Mesela İsmail Hakkı Paşa nın hatıraları fazla düşünmeden ve kendi içindeki bütünlük temelinde okunursa pek de rahatsız edecek bir şey yoktur. Okuyucu, dönemin temel sorununun Sultan Hamid yönetimi tarafından Osmanlı Devleti nin İngilizlerle işbirliğinin sonlandırılması olarak algılayacaktır. 37 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

38 İsmail Hakkı Bey, İngilizlerle sürdürülen işbirliğinin sonlandırılarak Almanlarla işbirliğine başlanmasını Osmanlı Devleti nin sonunu hazırlayan sebeplerin başında görmektedir. Kitapta olaylar İsmail Hakkı Bey hiçbir şey yapmamış ama İstibdat idaresi onu hapse atmak için her şeyi yapmış gibi anlatılmaktadır. Paşa, hatıralarının ileriki sayfalarında İngiliz Kraliçesine Boer Zaferi(!) 1 sebebiyle çektikleri tebrik telgrafını dahi destekler mahiyette kitabına koyarken, İngiltere nin Güney Afrika daki katliamını görmezlikten gelmediğine dikkat etmeyip veya ettirmeyip, meseleyi Sultan Abdülhamid in baskıcı yönetimine bağlamaktadır. Bizatihi kitap için seçilmiş bulunan Vatan Uğrunda Yahut Yıldız Mahkemesi ismi dahi meseleye yazarın bakışını anlatmaktadır. Kitap ismiyle müsemma bir kitap olmayıp, hatıra sahibinin oluşturmaya çalıştığı algıyı ifade etmektedir. İsmail Hakkı Paşa hatıralarında, jurnallendiğini, bu jurnalin altında kendisine iş için yardımda bulunması için tavassut isteği ile gelen Yüzbaşı Osman ın olduğunu düşünmektedir. Paşa ayrıca bütün bu iş talebi, Avrupa ya Yüzbaşı Osman ın Paşa nın yardımı ile gönderilme talebi gibi hususların bir kurgu olduğuna inanmakta ve aslında kendisinin Trablusgarp taki memuriyetinde bir Tümen muhasebecisinin açığını tespit olmasından dolayı her şeyin başına geldiğine inanmaktadır. Kitaptaki anlatıma bakılarak Yüzbaşı Osman ın iş bulması için Paşa ya talepte bulunmak için geldiği, hatta Paşa nın Avrupa daki muhalif harekete katılması için Yüzbaşı Osman ı desteklediğine dair sorulara muhatap olduğu görülmektedir; ancak bütün soruşturmaların temelinde Osmanlı Devleti içinden birtakım insanın devletin rejimini değiştirmek için yapmaya gayret ettikleri faaliyetler hakkında bilgi sahibi olunmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu gayretlerin veçhelerinden biri Osmanlı Devleti içinden bir grup insanın devletin rejiminin veya en azından iktidarının değişmesi için Almanya ya karşı İngiltere ile işbirliğine gidilmesi gayretinin yattığı görülmektedir. İsmail Hakkı Paşa da bu grup içinde olduğuna inanılan biridir. Ayrıca Paşa nın İngiliz Kraliçesi ne Boer zaferi nedeniyle gönderilen telgraf altında da imzası olması onun durumunu daha da içinden çıkılmaz hale sokmaktadır Yüzyılın sonunda İngiltere nin Güney Afrika daki isyanı bastırmak için yaptığı savaş ve yüzbinlerce insanı açlığa mahkum edecek tedbirler alması hadisesi. Bu hadise sonrasında içlerinde İsmail Hakkı Paşa nın da bulunduğu bir grup aydın İngiltere Kraliçesi ne şu telgrafı çekmişlerdir: yine bir insaniyetperverlik maksadıyla müteşebbis olduğu şu son Transvaal Savaşından (Boer) da şan, şeref ve tam bir başarıyla çıkması temennisi ile Türkiye gençliği adına, halis duygularımızla tebriklerimizin ulaştırılmasını asıl ve yüce şahsınızdan rica ederiz. 19 Kasım 1899 History Critique- Issue 4, July 2016

39 İsmail Hakkı Paşa, Yıldız Sarayı na karşı Yıldız Sarayı denilen zulüm ve istibdat kaynağı gibi açık hakaret içeren tanımlamalar kullanmaktadır. Paşa kendisi için ise vatan sevgisi ve bu uğurdaki fedakârlıklarını sıkça vurgulamaktadır. Ancak kitabın bütünü okunduğunda ortada vatan sevgisi ile doğru orantılı büyük fedakârlıklardan ziyade abartılı irtibatlandırmalar görülmektedir. Kitapta zımnen anlatılan ama aşikârane paylaşılmayan ve Paşa nın gerçek suçlanma ve yargılanma gerekçelerini oluşturan husus, Paşa ve içinde bulunduğu topluluğun İngiltere himayesini, kendilerince vatanın kurtulması için gerçek reçete sanmalarıdır. Paşa İngiltere ve onun medeniyetine karşı o kadar büyük bir muhabbet beslemektedir ki, Bu güçlü ve iktidar sahibi devletin devletimiz hakkında asırlardan beri gösterdiği etkili sevgi, dostluk, şan ve şevketimizin yükselmesi yolunda fiilen ve maddeten ortaya koyduğu fedakârlık ve yardımları insaf süzgecinden geçirme daveti yapmaktadır. Ona göre uluslararası arenada Osmanlı yı devlet yerine koyduran, Rusların üstümüzdeki tahakkümünü kıran, Mısır ın saltanat merkezi ile irtibatını muhafaza eyleyen, Fransa yı ikna edip Kırım seferini sağlayan, 93 Harbinde Moskof u geri püskürttüren hep İngiltere dir. Hasılı kitap, tutuklanmalar ve Yıldız mahkemelerinde yargılamalar sonunda Paşa nın Rodos a sürülmesi, oradan Mısır a, Mısır da yirmi gün ikametten sonra Marsilya ya kaçışı ile noktalanmaktadır. İsmail Hakkı Paşa daha sonra İkinci Meşrutiyet in ilanı ile yurda dönmüş ve Osmanlı Mebusan Meclisi nde Amasya Mebusu olarak görev yapmıştır. 39 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

40 Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık İsmail Küçükkılınç, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2016, 352 sayfa, ISBN: Tuğrul Oğuzhan YILMAZ 40 Hukukçu - yazar İsmail Küçükkılınç ın yazmış olduğu Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık isimli eser, yakın tarihimizde en çok tartışılan meselelerde bir tanesi olan İttihadçılar konusuna ciddi bir katkı sağlamıştır. Eserinde kaleme aldığı döneme dair geniş bir literatür taraması yapmış olan yazar, dönem ile ilgili gerek yerli gerekse yabancı yazarlar tarafından yazılmış makale, hatırât ve muhtelif eserlerden yararlanmıştır. Söz Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (SAREN) Strateji ve Stratejik Araştırmalar Anabilim Dalı Harp Tarihi ve Strateji Bölümü Yüksek Lisans Programı Öğrencisi, tugrul.oguzhan.yilmaz@gmail.com History Critique- Issue 4, July 2016

41 konusu eser bibliyografya açısından zengin bir kaynakçaya sahiptir. Yazar, eserin yazımı esnasında bilinmeyen, ortaya yeni çıkarılmış hiçbir belge ve bilgiye (s. 14) başvurmadığını 1 belirtmesine rağmen kanaatimizce bu denli titiz hareket edilmesi gereken ihtilaflı bir konuda arşiv belgelerine de yer verseydi eserin zenginliği açısından fayda sağlayabilirdi. Uzun ölçütte bir çalışma sayılabilecek 352 sayfalık eser içerisinde yazar, bugüne kadar süregelmiş kavram kargaşasını sonlandırmak ve tarih bilimine yanlış olarak geçen veya geçirilen meselelerin doğrularını yerleştirmek adına doğru bir yol izlemiştir. Başlıkları yerinde kullanmış ve faydalandığı eser içerisinde okuyucunun kafasında soru işareti bırakabilecek kısımları daha doğru bir yolla açıklamak adına yerinde şerhler düşmüştür. Yazar, çalışmasında İttihadçılar üzerine muhafazakâr, Kemalist ve liberal çevreler tarafından isnat edilen suçları kendi tezleri doğrultusunda başarı ile bertaraf etmiş ve savunduğu tezler doğrultusunda konuya adeta yeni bir soluk getirmiştir. Birbirine karıştırılan Jön Türklük 2 - Kemalizm 3 - İttihadçılık konularına Jön Türklük, İttihadçılığı da kapsar bir kavramsallaştırmayla izaha çalışılmaktadır (s. 19) şeklinde bir bakış açısıyla söz konusu başlıkların tahlilini gerçekleştirmiştir. İttihadçılığın esas itibariyle bir inanç ve düşünce akımı ile muhalif bir hareket olmadığını, Batılı devletlerin Osmanlı Devleti ni sömürgeci amaçlar doğrultusunda taksim etmesine karşın 4 ortaya çıkmış bir aksiyon, hareket ve tavır alış şekli olduğunu belirtmiştir (s. 28). Yazar, Rus Devrimi nin ve İran Devrimi nin, 1908 Meşrutiyeti ile organik bir bağı olmadığı saptamasını yapmış ve hemen ardından söz konusu devrimlerin 1908 Meşrutiyetine toplu iğne ucu kadar dahi herhangi bir katkıda sağlamamıştır tezini savunmuştur (s ). Yazarın, Meşrutiyet Hareketi nin diğer devrim hareketleri ile 1 Hasip Saygılı, Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık, Tarih Kritik, Sayı: 3, Nisan 2016, ss , s Jön Türkler ve İttihat ve Terakki hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmed Bedevî Kuran, Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, Cilt: 3 İttihat ve Terakki, Bir Çağın Bir Kuşağın, Bir Partinin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2016, genişletilmiş 6. Baskı. 3 Mustafa Kemal (Atatürk) ve İttihatçılık hakkında bkz. Bekir Tünay, "Mustafa Kemal ve 'İttihat ve Terakki'", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Kasım Fethî Tevetoğlu, "Atatürk - İttihat ve Terakki-", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 15, Temmuz Batılı devletlerin sömürgeci politikalar doğrultusunda Osmanlı Devleti ni taksim etmesi söz konusu dönem içerisinde İttihadçı subaylar üzerinde duygusal yönden ciddi tesirler bırakmıştır. İttihat ve Terakki nin liderlerinden Enver Paşa nın henüz genç bir subayken tuttuğu günlükler açıkça bu durumu yansıtmaktadır. Söz konusu eser için bkz. Enver Paşa nın Anıları, Hazırlayan: Halil Erdoğan Cengiz, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

42 organik bir bağının olmaması yönündeki tespiti kanaatimizce yanlış bir yaklaşımdır. 5 İttihadçı subaylardan bazıları, İran Devrimi ne destek olmak amacıyla meşrutiyet yıllarında İran da bulunmuş ve İran Meşrutiyet hareketlerine destek vermişlerdir. 6 Aynı zamanda, Fransız İhtilâli nden sonra Dünya üzerinde başlayan devrim süreçlerinin birbirleriyle etkileşimi de söz konusudur. 7 Yazar, Meşrutiyet in ilanının devleti felakete sürüklemesi tezlerine karşın, İttihadçıların hakkını gayet açık bir şekilde teslim etmiş ve bugün için hata olduğunu kabul etsek de o gün için tek çare olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur (s. 56). Kamuoyunda çok tartışılan bir meseleye değinen yazar, "İttihadçılar Siyonizm e hizmet ediyorlardı" söylemlerini çürütmüş ve "İttihadçı Masonların, bazı Yahudilerin bile muhalif ya da mesafeli olduğu Siyonizme destek verdiklerini iddia etmek ancak bariz ve çirkin bir kötü niyetin tezahürü olabilir. Şayet İttihadçılar, az veya çok "milliyetçilik"le mutassıf insanlarsa onların milliyetçilikten de öte kaba ve fanatik bir ırkçılık olarak tesmiyesi elzem başka bir milliyetçiliğin ya da ırkçılığın hizmetkârları olduğunu söylemek, onların bir Osmanlı toprağı olan Filistin'i Yahudilere ve Siyonistlere peşkeş çektiğini iddia etmek aynı zamanda açık bir çelişki olacaktır. Siyonizmle alakaları ileri seviyede olmayan ve bir kısmı da Türk milliyetçiliği pazarlamacılığı yapan bazı Mason Yahudilerden hareketle bu kabil beyan ve iddialarda bulunmak ilmî bir temele de dayanmamaktadır." şeklinde yerinde bir değerlendirmede bulunmuştur (s. 107). Yazar, İttihadçıların maruz kaldığı darbeci ve komitacı gibi ithamların "inanç haline geldiğini" ve bu ithamların gerçekçi olmadığını, hatta 1912'de İttihadçıların ilk siyasî darbeye maruz kaldığını belirtmiştir (s. 146). İttihadçıların Alman hayranlığı bizi 1. Dünya Savaşı'na soktu, savaşa girmemeliydik, koca imparatorluğu batırdılar, şeklindeki farklı siyasi çevrelerce konuşulan iddiaları eserinde çürüterek gerekli cevapları veren yazar, durumun aslında tam tersi olduğunu vurgulamış ve 1. Dünya Savaşı'na girişimizin bir zorunluluk hali ve devleti kurtarma hamlesi olduğunu 42 5 Osmanlı Devleti ile İran daki Meşrutiyet Hareketlerinin karşılaştırılması hakkında bkz. Abdolvahid Soofizadeh, Osmanlı ve İran Meşrutiyeti Karşılaştırması, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 35, ss Fethi Tevetoğlu, Ömer Nâci, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Kültür Yayınları, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1973, s ; Taylan Sorgun, Halil Paşa/ İttihat ve Terakki'den Cumhruiyet'e Bitmeyen Savaş, Kamer Yayınları, İstanbul, 1997, 2. baskı, s Söz konusu devrim süreçlerinin birbirleriyle etkileşimi hakkında bkz Yılında Jön Türk Devrimi, (ed. Sina Akşin- Sarp Balcı- Barış Ünlü), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2010, s. 633, , ; Doğu Perinçek, Asya Çağının Öncüleri, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015, 3. basım, s. 14, 28-29, 31-32, 39, 44, 56-57, 68, 72, 75, 199. History Critique- Issue 4, July 2016

43 vurgulamıştır. (s ) Yine çok tartışılan ve Türkiye'nin uluslararası ortamda sürekli olarak soykırım ve katliam gerçekleştirdiği iddiası ile itham edildiği "Ermeni Tehciri" meselesinde 8 hassasça bir yaklaşım sergileyen yazar, tehcirin asla bir soykırım ve katliam olmadığını ve hukuka uygunluğunu vurgulamıştır. 1. Dünya Savaşı içerisinde tehcirin gerçekleştirilmesinin, bir Türk ve Müslüman katliamını engellediğini ve Balkan Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin neredeyse tamamını kaybettiği Avrupa toprakları örneğinde olduğu gibi Doğu Anadolu'nun da tamamıyla kaybedilmesinin engellediğini savunmuştur. (s ) Şahsi kanaatimizce, yazarın tehcir konusunda belirttiği yerinde yorum ve değerlendirmeleri, uluslararası ortamda da Türkiye'nin tezlerini mutlaka güçlendirecektir. Millî Mücadele esnasında, İttihadçıların topyekûn Millî Mücadele'ye katılmasını ve İttihadçıların, Millî Mücadele'nin temellerinin atılmasındaki faaliyetlerini ortaya koyan ve vurgulayan yazar, Millî Mücadele esnasındaki İttihadçıların hakkını bir nevi teslim etmiştir. Eser, istisnai bölümler hariç, genel itibariyle tarihi dizilime önem vermiş ve kendi içinde kronolojik bir bütünlük yakalamıştır. Eser içerisindeki bazı bölümlerin tarih dizilimine uygun olarak yeniden gözden geçirilmesi ve kronolojik bütünlüğün tam olarak sağlanması daha faydalı olacaktır. Yazar, eserinde farkı çizgilerdeki yazarların eserlerini kaynak olarak kullanarak, İttihadçılık üzerine özgün tespitlerde bulunmuş ve çok tartışılan bir konuyu objektif bir şekilde değerlendirmiştir. İttihadçılık, sürekli olarak karıştırıldığı Jön Türklük ve Kemalizm kavramlarından eser içerisinde ince çizgilerle ayrılmış ve konunun tahlili gerçekleştirilmiştir. Böylelikle, Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık isimli eser, yakın tarih konusundaki literatürümüze giriş yapmış ve birçok okuyucu için faydalı olacak bir eser halini almıştır Ermeni Tehciri'nin uluslararası ortamda katliam ve soykırım olarak adlandırılmasına karşın, Türkiye'de "Yapay Sorun" olarak adlandırılması ile ilgili olarak bkz. Yapay Sorun "Ermeni Meselesi", yayına hazırlayan: Mahir Aydın, İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Yayınları, İstanbul, Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

44 Hatıralarım Yusuf Akçura Hece Yayınları, İstanbul Nisan 2012,125 sayfa, ISBN: X Mehmet Murad AKTAŞ Hatıralar bilindiği gibi insanlar için yüzyıllar boyu hem insanların iç dünyalarını anlatan hem de devirlerin tasvirini yapan eserlerdir. Hatıratta, yazar olayları kendini merkeze alarak, etrafta olup bitenleri kendi bakış açısını koyarak anlatır. Bu olup bitenler yakın çevresindeki gelişmeler olduğu gibi, dünyayı ve memleketleri ilgilendiren gelişmeler olabilir. Bu bakımdan hatıralar bir devrin siyasi analizini yapmak için öznel bilgiler ihtiva eden kaynaklardır. Hatıralarda ayrıca başka insanlar da incelendiği, yazar kendini merkeze alarak anlattığı içindir ki psikoloji bilimi açısından önemli ipuçları açığa çıkarır. 44 Yusuf Akçura nın Hatıralarım ı üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm olan Ta Kendim Yahut Defter-i A malim de yazarın çocukluğu ve öğrenim hayatına ilişkin hatıralar bulunmaktadır. Bu bölümde yazar, çocukluk günlerinden itibaren Rüştiye günlerinin Stratejik Araştırmalar Enstitüsü History Critique- Issue 4, July 2016

45 panoramasını çizmektedir. Elbette bu panoramada 1880 li yılların Kazan İstanbul, Bursa, İzmit ini ve Başkurt Türklerinin yaşadıkları yerleri görmek mümkündür. İkinci bölüm olan Mevkûfiyet Hatıraları nda tutukluluk dönemlerini edebî bir dille anlatan Yusuf Akçura,1906 döneminin Kazan ına ve Kazan Türklerine ait önemli bilgiler aktarmaktadır. İkinci baskısı 1914 te yapılan Mevkûfiyet Hatıraları nın bugüne dek yeni bir baskısı yapılmaması ilginçtir. Son bölüm olan Akçura Oğlu Yusuf ta o dönemdeki Osmanlı yı kurtaracağı düşünülen akımlarla beraber Türkçülük düşüncesinin ne olduğu, nasıl doğduğu ve geliştiği, nasıl kurumsal bir yapıya dönüştüğü ve temsilcilerinin kimler olduğu aktarılmaktadır. İlk bölüme, yazar soy ağacından bahsederek başlar. Yazar soylu ve zengin bir aileden gelmektedir. Ailesi aslen Kırımlıdır. Babası erken yaşta vefat etmiştir. Babasının yokluğunda annesi fabrikalarının yönetimini üstlenmiş, fakat sağlığını kaybetmiştir. Annesinin tedavisi bahanesiyle gittikleri Volga sahilindeki Stravropol kasabasındaki anılarını anlatır. Yazar bu seyahati bahane olarak görmekle beraber seyahatin gerçek nedenini yazmamıştır. Bu şekilde İstanbul, Bursa ve İzmit e geçerler ve sonunda oradan bir ev alırlar. Yazar, haciz bahanesiyle peşlerine takılan bir Rus avukatın seyahatleri boyunca kendilerini epey tedirgin ettiğini anlatır. Yazar çocukluğunda, şımarık, yaramaz, bencil ve vakur fakat bir o kadar da duygulu ve vicdanlı bir çocuk portresi çizer. Ayrıca, eczacılık, doktorluk, askerlik, oyunculuk ve ressamlık gibi çeşitli ilgi alanlarına sahip yetenekli birisidir. Rusça ve Fransızca öğrenmeye başlar. Daha o yaşlarda Rusların Türk düşmanlığının bilincinde olması ilginçtir. Odessa ya yaptıkları vapur yolculuğu ve Ramazan ayına dair izlenimleri vardır. Annesinin mürit olduğu bir şeyhten bahseder. Yazar, Kazan daki tiyatro oyunlarından ve Tolstoy un Hacı Murat operasından bahsetmiştir. Kafkas Türklerine ait olan oyun, Kazan da izlenmiştir. Yazarın, pek çok yerde kullandığı sanırım, hatırlayamıyorum ifadelerinden okuru yönlendirmek istemediği anlaşılmaktadır. Yazar, Rusların Türkler üzerindeki asimilasyon politikalarından bahseder. Volga nehri, Hazar denizi arasında yoğun bir Başkurt nüfusu yaşamaktadır ve burada yaşayan Başkurt nüfusu millet ve dinlerinden zorla vazgeçirilmeye çalışılmışlar ve Hıristiyan kültürünü kabul ve tatbik etmeye zorlanmışlardır. Yine de en şiddetli cezalara rağmen gizlice namaz kılmaktan, oruç tutmaktan geri durmamışlardır. Bunları öğrenmek yazarda zaten var olan Rus düşmanlığını daha da alevlendirmiştir. Yazar, annesiyle gittiği Başkurt köyünde balıkçılık ve manzara resimleri yapar. Burada yaşayan Başkurtların yeme içme, giyim kültüründen ve günlük alışkanlıklarından ve geleneklerinden 45 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

46 bahseder fakat ahaliyi cahil bulur. Dini vecibeleri pek sık yerine getirmemektedirler. Mektebi olmayan köyde iki tane çok işlek meyhane vardır, camiye giden ise pek yoktur. Bütün bunların nedenini de Rusların Türklerle beraber yaşamasına bağlar. Başkurtların halk edebiyatı ve mûsikîsi çok yüksektir, güzel sanatlara karşı büyük yetenekleri vardır. Şairlerine büyük önem atfederler. Edebiyat ürünlerinin çoğunluğunu savaşçı bir kavim olan Başkurtların savaşları oluşturur. Akçura ya göre Başkurt lehçesi Kazan şivesinden ziyade Kazak ve Kırgız lehçesine yakındır. Yazarın bir diğer bahsettiği Türk kavmi Kasım Türkleridir. Vapur ile Kasımof şehrine gider, Kasım Hanlığı ile alakalı tarihi bilgiler verir ve onlardan kalan bir cami ile iki türbeyi gezer. Kasım Hanlarının Rus hayranlığı ve Türklüğe olan ihanetlerinden bahseder. Bir hayli Türk ün de yaşadığı şehrin civarındaki köylerin de çoğu Türklerindir. Kasım Türkleri Ruslarla olan dostluk ve müttefiklik münasebetleri nedeniyle Batı medeniyeti ile içli dışlı olmuşlardır. Aralarında ticaret ve sanayi ile uğraşanlar çoktur. Bütün Rusya da otelcilik ve lokantacılık onların tekelindedir. Buralarda çalışan garsonlar da Türk tür. Hayatları Batı tarzı olsa da milli Türk karakterlerini korumuşlardır. Ortaokul anılarından da bahseder. Arkadaşları ile şiddetli bir rekabete tutuşur. Yazar, hayatın anlamı üzerine felsefi fikirlerinden de bahseder. Hayatın ne kadar can sıkıcı anları olsa da, yaşamanın hazzını anlatır. Yıllar bedbaht geçse bile geride bırakmak üzücüdür, der. Tutukluluk anılarında mahkûmları, mahpushane atmosferini, kendi ruh halini, gardiyanı gözlemler, çeşitli tahliller yapar. Mahpushanede hayat muhasebesi yapar ve özgürlük kavramını sorgular. Mahkûmlar arasında kader dostluğu ve bağlılık filizlenir. Hatıratının bu bölümünde Kuran-ı Kerim den bir ayete yer vermiştir. Hapisteyken iki Müslüman ın Duma ya seçildiği haberi yazarı biraz olsun sevindirir. Türklerin Rusya daki komünistler ve Çarcılar arasında var olma mücadelesini aktarır. Bu satırları yazarken komünistlerin Rusya da çok benimsenmediğini ve buna sevindiğini söyler. Yazarın doğum yılı ihtilaflı olmakla beraber hapis yattığı yıl olan 1906 da 30 yaş civarındadır. 46 Yazar, son bölümde kendi muhasebesini yapar, görüşlerinin evrimini ortaya koyar. Kendini son bölümde üçüncü tekil şahıs gözüyle anlatır. Türkçülük ideolojisini benimsediği yıllar Harbiye yıllarına dayanır. Burada eniştesi İsmail Gaspıralı gibi etkilendiği Türkçü yazar ve şairleri anlatır. Ailesi de kendisi gibi Türkçü ve entelektüel bir zihin yapısına sahiptir. Ailesinde Uygurca yazıp okuyabilen Türkologlar vardır. Yazar, Abdülhamid in sürgün ettiği Trablusgarp tan Paris e kaçar. Paris te ünlü yabancı filozoflardan dersler alır. Milliyet fikrini bu yıllarda felsefi bağlamda inceleme olanağı bulur. Ona göre Osmanlıcılık fikrinin History Critique- Issue 4, July 2016

47 uygulanması imkânsızdır. Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük fikirlerini karşılaştırır. Ortak çıkarları olup olmadığını sorgular. O yıllarda yeni filizlenen Türkçülerin henüz bir yazar topluluğu olmaktan öteye gidemediği kanaatindedir, siyasal nüfuzları yoktur. Yazar, bütün fikirsel çalışmaların sonunda bütün Kuzey Türklerinin, milli bir siyasi örgüt altında toplamak gayesiyle Rusya Müslümanları İttifakı isimli büyük bir fırkanın oluşumuna katkı sağlar ve kâtipliğine seçilir. Bu örgüt üç tane kongre yapar. Örgütün yaptığı kongrelerde Türk lehçelerini birleştirme projesi kabul edilir. Rus-Japon Harbi örgütün ideallerine can verir. Yazara göre bu yıllardan itibaren Kuzey Türklerinde ciddi bir birleşme ve milli şuur gözlemlenir. Üçüncü kongrede Türkler arasında mezhep ihtilaflarının kaldırılmasının coşkuyla kabul edildiğini anlatır. Yazarın Milliyet esaslı düşünceleri Çarlığın tepkisini çeker ve çareyi İstanbul a kaçmakta bulur. Son olarak, kitap çok açık, sade ve anlaşılır bir dille yazılmıştır. İçinde Osmanlıca kelimeler olmakla beraber bu kitabın genel akışına etki etmemektedir. Yazarın anılarında yıllar çok ihtilaflıdır. Olayların geçtiği yıllar kabaca belli olsa da, kaç yaşında olduğu muallaktadır. Kitabındaki bölüm başlıklarında en azından yılları belirtmesi okuyucu için daha bilgilendirici olabilirdi. Son sayfalarda yazarın fotoğraflarından oluşan bir albüm hoş ve görsel bir hava katmıştır. Kitap, Türk milliyetçiliğinin köklerini, nasıl geliştiğini ve onu fikirsel ve örgütsel bağlamda vücuda getiren, Türkçülüğün fikir babalarından Yusuf Akçura yı kendi ağzından merak eden herkes tarafından okunmalıdır. Bana kalırsa bu yayın Türk milliyetçiliğinin, Türkçülüğün önemli kaynaklarından birisi sayılabilir. Yusuf Akçura bu kitapta Rusya Türklerinin varlık mücadelesinin nüvelerini bizlere apaçık göstermektedir. 47 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

48 1905 Rus Devrimi ve Sultan Abdülhamid Hasip Saygılı İstanbul, Ötüken, 2016, 311 sayfa, ISBN : Demet AKAR Kitap, 1917 Bolşevik devriminin kostümlü provası olarak görülen 1905 Rus devrimi ve Osmanlı topraklarında cereyan eden olaylar arasında bağlantı kurmakta, Sultan Abdülhamid ve muhalif Jöntürklerin olaya bakışı ve 1905 Devrimi nin Osmanlı nın son dönemleri üzerindeki etkisini konu edinmektedir. 48 Yazar eserinde Osmanlı ricalinin Rusya da meydana gelen olaylara bakışını, Sultan Abdülhamid in olaylara tepkisini ve bunlara karşı aldığı tedbirleri, ülkedeki yoğun sansür sebebiyle 1905 Rus devriminin Osmanlı matbuatında yer bulamaması ve Jöntürklerin olaylara bakışlarını birçok kaynak göstererek incelemiştir. Kitap beş bölümden oluşmaktadır. Her bölüm kendi alt başlıkları dâhilinde anlaşılır ve açık bir dille sunulmaktadır. Öğretmen, SAREN HTS Yüksek Lisans Öğrencisi History Critique- Issue 4, July 2016

49 1905 Rus Devrimi ve Sultan Abdülhamid kitabının birinci bölümünde Rusya yı devrime sürükleyen sebeplerden bahsedilmiştir. Bunlar; dönemsel açlıklar, sağlık ve uzun çalışma koşulları, toprak yönetimi, Japonya ile yapılan savaş ve Rusya nın bu savaşı kaybetmesidir Rus devrimi sebepleri ayrıca, Abdullah Cevdet, Ahmet Rıza Bey, Kazanlı Hacı Ahmed gibi Jöntürk muhalefetinin tanınmış şahsiyetlerine ait gazete yazıları kaynak gösterilerek, onların kalemiyle değerlendirilmiştir. Kitaba göre Jöntürkler ve devrim lideri Lenin tarafından Çar ve Padişah arasında kurulan paralellik kendi muhataplarını motive etmeye yöneliktir. Sultan Abdülhamid, Rusya daki çalkantı ve karışıklığı yakından takip etmekte ve kendi ülkesinde aynı olaylara mahal vermemek için yoğun çaba göstermektedir. Bu nedenle ülkeyi sıkı bir kontrol altında tutmaktadır. İstibdat yönetimi sansür ile özdeşleşmiştir. Hatta vatan, hürriyet, meşrutiyet, grev, anarşi gibi kelimelerin kullanılması yasaklanmıştır. Kitapta anlatıldığı kadarıyla Sultan Abdülhamid Rusya yı uyuyan dev olarak görmektedir. Onu uyandırmamak adına onunla iyi geçinmeyi ilke edinmiş, hediyeleşmeye, özel günlerde duygu ve düşüncelerini iletmeye gayret etmiştir. İkinci bölümde Rus Devriminin tetikleyicisi olarak değerlendirilen Rus ve Japon savaşının Jöntürkleri heyecanlandırdığı, Sultan Abdülhamid tarafından ise endişeyle takip edildiği ifade edilmiştir. Sultanın endişe etmesinin sebebi Rusya daki otoriter yönetimin devrilip, sıranın kendisine gelmesi korkusu değildir. Sultan Abdülhamid in, Ruslar Uzak Doğu da tutunurlarsa Türkiye yi yalnız bırakırlar. Fakat orada mağlup edilirlerse, Yakın Doğuya dönüp bana saldıracaklar sözüyle Rusların Osmanlı Devleti ne musallat olacağı düşüncesinde olduğunu anlamaktayız (s.68). Kitapta, Sultan tarafından takip edilen yerli ve yabancı gazete -dergi gibi birçok yayının ismi verilmiş, Rusya nın aczi ile Japonya nın kudret ve üstünlüğü düşüncesini yayan gazete ve kartpostalların ülkeye girişi ve asılmasıyla ilgili yasaklar anlatılmıştır. Tüm bu yasaklara rağmen halk bu yayınları takip etmiş ve Rusların felakete gitmesinden haz duymuştur. Halka göre Japonların savaşı kazanma sebepleri; onların ahlak ve erdemli oluşları, etkin teşkilatlanmaları, stratejik dehaları ve askerlerinin karşı konulmaz cesaretleridir. Üçüncü bölüm kitabın en kapsamlı bölümüdür. Kanlı Pazar olarak hafızalarımıza kazınan Rus devrimi, Jöntürk muhalefeti ve Sultan Abdülhamid in tepkileri, devrim sürecinde Kafkasların durumu, Zemstovo Meclislerinin Milli Meclis talebi, köylü isyanları, Sovyetler Birliği nin ortaya çıkışı, 19 Ağustos 1905 Blygin Duması ve 2. Duma darbesi, Çar ın 17 Ekim fermanı, Rus devriminde asker ve ordu konuları ele alınarak kapsamlı bir şekilde ve zengin kaynaklara dayanılarak anlatılmıştır. Yazar, Rus devrimiyle heyecanlanan 49 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

50 Jöntürklerin romantik düşüncelerde olduklarını ancak Azerbaycanlı Türkçülerin ise daha gerçekçi bir bakış açısıyla olayları değerlendirdikleri iddiasını dönemin gazete ve dergilerinden istifade ederek ele almış ve ispatlamıştır.bu da kitabın akademik yönden değerini arttırmaktadır. Dördüncü bölümde Potemkin Zırhlısı isyanının oluşturduğu gerilim ve Osmanlı ülkesindeki yankıları anlatılmıştır. Yazar sıradan bir zırhlının mürettebatından beklenmeyen bir eylem harekâtının devrime katkısını ve bu süreci diğer bölümlerde olduğu pek çok kaynağa dayanarak anlatmıştır. Bu kaynaklardan biri olan Çayd gazetesindeki, aynı olay karşısında Japon askerlerinin Rus askerlerinden daha cesur davranacağı ihtimalinin yüksek olduğu konusundaki haberi, kitapta karşımıza çıkan hoş detaylardan biridir. Son bölümde ise Rus devriminin Anadolu da yarattığı sorunlar ve Sultan ın olaylar karşısındaki tutumu ele alınmıştır. Daha çok Ermeni Müslüman çatışmalarına dikkat çeken yazar, Kafkas Türklerini, Yahudileri ve Rus uyruklu Müslümanları da unutmayıp yaşadıkları zorluklara ve bunlara karşı getirilen çözümlere değinmiştir. Sonuç kısmında 1905 Rus devriminin Osmanlı halkının dikkatini pek çekmeyip Rus-Japon savaşı ve Potemkin Zırhlısı isyanının daha ilgi çekici geldiğine vurgu yapılmaktadır. Kitapta yer alan ilginç bulduğum bilgilerden biri Osmanlının Potemkin Zırhlısı isyanını fırsat bilip, İstanbul Boğaz tabyalarını güçlendirmesiydi. Rusya nın bu güçlendirme çalışmalarını yıllarca engellemesine Osmanlı nın sessiz kalması ise beni Osmanlı gibi korkusuz bir kaplanın Rusya dan bu kadar korkar hale nasıl geldiği konusunda düşündürdü. Kitabı okudukça ve arka kapağı inceledikçe korkusuz kaplan benzetmemin Rus Devrimi için daha uygun olacağını anladım. Tüm bunların yanı sıra yazar, Rusların Uzakdoğu yenilgisinden sonra gözlerini Osmanlı ya dikmelerinin Sultan ın korkusunu haklı çıkardığını belirtmektedir. Yazara göre, Sultan Abdülhamid rejimine karşı savaş açmış olan, çok farklı mizaç ve görüşlerdeki Jöntürklerde, devrimci fikirlerden ziyade,vatanı ve devleti kurtarma şeklinde adlandırılabilecek bir bakış açısının müşterek olduğu görülmüştür (s.248). 50 Kitabın son 60 sayfasında kaynakça, ekler ve resimler yer almaktadır. Sayfa sonlarındaki dipnotların bolluğu kaynakçanın zengin olduğu konusunda ipucu vermektedir. Yazarın anlattığı konular hakkında daha fazla yorum yapmasını ve kişisel görüşlerini yazmış olmasını arzu ederdim. Öte yandan, bu denli kaynak kullanımı konunun uzmanları ve sıradan okuyucu için bulunmaz bir nimettir. History Critique- Issue 4, July 2016

51 Kitabın kapağını incelediğimde ön kapaktaki renk seçimini yani kırmızı rengi Rusya yı çağrıştırdığından başarılı buldum. Arka kapaktaki dünyayı parçalayan kaplan figürü ise başından beri dikkatimi çekmekteydi. Sonuç olarak Hasip Saygılı nın 1905 Rus Devrimi ve Sultan Abdülhamid kitabı titizlikle hazırlanmış, detaylı bilgiler veren bir eserdir. Dönemin Rus ve Osmanlı ülkeleri ve birbirleriyle ilişkileri özenle anlatılmış ve her türden okuyucu için bilgilendirici bir kitap olmuştur. 51 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

52 Komitacı, BJK nin Kurucusu Fuat Balkan ın Anıları Yayına Hazırlayan: Turgut Gürer İstanbul, Gürer Yayınları, Ocak 2008, 272 sayfa, ISBN: İ. Kamil ÖZTÜRK 52 Balkan savaşları neticesinde yaşanan hezimetten sonra Osmanlı Devleti nin anavatanı olarak gördüğü Balkan bölgesi ile alakalı politikalarını göstermesi açısından ele alınan bu kitap önemli bir eserdir. Anadolu bölgesi, Birinci Dünya Savaşında elde kalan alternatifsiz yegane toprak parçası olması nedeniyle anavatan olarak öne çıkmaya başlayacaktır. Osmanlının anılan zamana kadar ki süreçte Balkanlar bölgesine gerek eğitim gerek ulaşım gibi Harp Akademileri, Stratejik Araştırma Enstitüsü, Harp Tarihi ve Strateji Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi, History Critique- Issue 4, July 2016

53 hususlarda ve diğer konularda dahil olmak üzere özel bir yakınlık göstermesi bunun en büyük delilidir. Böyle hususi bir bölgenin kaybedilmesinden sonra bölgeyle alakalı kayda değer inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Günümüzde dahi okullarda okutulan tarih derslerinde Balkanlarda ne olup bittiği ile alakalı teferruatlı bir anlatım yoktur. Fakat bu eser yediden yetmişe her bir bireye Türk ün Rumeli vatanındaki tarihini çok güzel bir şekilde anlatmaktadır. Her ne kadar hatırat olsa da Fuat Balkan ın güvenilirliğinin malum olması ve kendisinin yapmış olduğu icraatların izlerinin de söylediklerini doğrulaması sebebiyle bu eser hatırattan öteye geçip bir tarih kitabı kategorisine girmektedir. Fuat Balkan ın anılarını yayınlayan Gürer Yayınları nın bunu yapmasının duygusal bir nedeni de bulunmaktadır. Kendi büyüklerinden olan ve Mustafa Kemal Atatürk ün de yaverliğini yapmış Cevat Abbas Gürer in Balkanlarda Fuat Balkan ile aynı gaye için hizmet etmeleri dolayısıyla bir dava arkadaşlıkları bulunmaktaydı. Bunu kitabın içinde verilen Fevzi Çakmak ın gönderdiği emirde görebilmekteyiz. Trakya hareketlerinden bahseden Fevzi Çakmak bölgede üç şahsın görevli olduğundan bahseder. Bunlardan ikisi de Cevat ve Fuat Beylerdir. Kitap tarihsel akış içerisinde iki bölüme ayrılmaktadır. Haricen üç bölüm daha bulunmaktadır. Birinci bölümde Birinci Dünya Savaşı sırasında vermiş olduğu mücadeleyi, ikinci bölümde ise milli mücadele zamanında bölgedeki faaliyetlerini anlatmaktadır. Hatırat kısmı burada son bulmaktadır. Üçüncü bölüm de Fuat Bey in torunu kendisini anlatmaktadır. Aile içindeki yaşantısının da aktarılması ile cephe dışında bir subayın daha doğrusu bir komitacının nasıl bir hayat sürdürdüğünü göstermesi bakımından bu bölüm ilgi çekicidir. Fuat Bey in sırtını pencereye dönerek oturmaması, gece perdeler açıkken ışığı açmaması gibi detaylar bununla alakalı güzel örneklerdir. Dördüncü bölümde ise Beşiktaş Jimnastik Kulübü ve Fuat Balkan ilişkisine yer verilmiştir. Son olarak da beşinci bölümde Fuat Balkan ın aile arşivinden yayınlanan fotoğraf ve belgeler sergilenmiştir. Bu kitapta geçen Fuat Balkan ın anıları kendisinin anı defterinden seçip torununa yazdırdıklarından oluşmaktadır. Anılarının tümü kendi defterinde eski Türkçe ile yazılı haldedir. Bahsedilen defter ise torununun söylediğine göre şu an kayıptır. Fuat Balkan öncelikle kendisi bir giriş bölümü oluşturmuş ve burada genel bir izahat vermiştir. Burada öne çıkan husus komitacılığın neden önemli olduğu ve Türklerde nasıl başladığını ele almasıdır. Balkanlarda Bulgar, Sırp ve Yunanlılar, oluşturdukları komitalarla Türklere karşı giriştikleri mücadeleler neticesinde bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Gayri nizami harp taktikleri ile düzenli Türk teşkilatlanması karşısında muvaffak olmuşlardır. Dolayısıyla Fuat 53 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

54 Bey konuyla alakalı komita faaliyetlerine karşılık Türklerin de karşı bir komita faaliyetine geçmesi gerektiğini söylemektedir. Bu söylemlerinin neticesinde de Süleyman Askeri Bey in başkanlığına getirildiği Teşkilat-ı Mahsusa nın kuruluşunu anlatmaktadır. Bununla beraber Balkanlarda asıl mücadele unsurunun komitacılık şeklinde olacağını ve böylelikle Balkanlarda tekrardan etkili ve yetkili olunabileceğini de söylemektedir. Tüm bu değerlendirmeler ve hadiseler neticesinde bir toparlanma sürecine girildiği vakitte ise Birinci Dünya Savaşı patlak vermiş ve Osmanlı Devleti de bu savaşın içerisine girmiştir. Birinci bölümde Fuat Bey, Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk devletinin Balkanlarda izlemiş olduğu politikaları ele almaktadır. Bu bölümde Türk - Bulgar ittifakının nasıl oluştuğunu adım adım izah etmektedir. Daha bir sene öncesine kadar mücadele içinde olunan Bulgarlarla Türkler, Milli menfaatler gereğince ittifak etmek durumunda kalmıştır. Kitapta devletin bu husus ile ilgili nasıl soğukkanlılıkla rasyonel bir karar verdiğini özellikle vurgulamaktadır. Ayrıca İttihat ve Terakki yönetiminin esasında devleti alınabilecek en doğru kararlar ile yönetmeye çalıştığını da belirtmektedir. Anılarında Fuat Bey her daim merkeze bağlı olduğunu ve emir almadan hareket etmediğini her fırsatta dile getirmektedir. Yapmış olduğu her işin merkezle koordineli olduğunu söyleyerek anılan dönemdeki devlet yönetiminin planlı ve akılcı bir düzlemde olduğunu da anlatmaktadır. Eserde, Bulgarlarla yapılan ittifakta daha çok Türk tarafının istekli olduğu ve Bulgarların da çıkarlarına uygun bir söylemle bu ittifaka dahil olduğu söylenmektedir. Yani Birinci Dünya Savaşı nda Almanya ile lojistik bütünlüğümüzü sağlayan Bulgaristan ın Türklerle aynı safta yer alması Türk komitacılığının bir meyvesidir. Bunları anlatması bakımından bu bölüm önemli gerçekleri bizlere ulaştırmaktadır. Daha sonrasında ise Fuat Bey, savaşın sonuna kadarki durumu anlatıp savaşın bitmesiyle Karamürsel deki çiftliğine dönüşünü anlatmaktadır. 54 İkinci bölümde ise Fuat Bey, Milli Mücadele yıllarında dağılan komitacılarla tekrardan Batı Trakya ya giderek Yunanlılara karşı gerçekleştirdiği faaliyetlerini anlatmaktadır. Kendisinin yapmış olduğu tüm bu faaliyetler başta Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü Paşalar tarafından da bilinmekteydi. Ayrıca merkez tarafından kendisi madden ve manen de desteklemekteydiler. Bu bölümde kendisinin vatana daha iyi hizmet edebilmek adına askerlik mesleğinden istifa ettiğini de söylemektedir. Bu husus dahi büyükleri ile yapmış olduğu istişareler vasıtasıyla bilinmekteydi. Daha evvelden bahsedildiği gibi Fuat Bey, habersiz ve üstlerini atlamadan hiçbir faaliyetin içine girmediğini özellikle belirtmektedir. Balkanlarda Fuat Bey in görevinin Yunanlıların dikkatini Balkanlara çekerek Anadolu ya daha çok sevkiyat History Critique- Issue 4, July 2016

55 yapmalarını önlemekti. Bunda muvaffak da olmuşlardır. Bulgaristan çeteleri ile anlaşarak Batı Trakya bölgesinde bağımsız denebilecek ölçüde bir Türk idaresi kurmuştur. Bunu daha evvelden Balkan Savaşları sonrasında Bulgaristan tarafında da kurmakla tecrübe etmişlerdir. Yapılan komita faaliyetleri neticesinde Anadolu daki Milli Mücadeleye önemli bir katkı sağlamıştır. Bunun neticesinde de kendisine Millet Meclisi tarafından İstiklal Madalyası verilmiştir. Bu bölüm özellikle savaşan askerlerin idman ve hususi yaşamlarını ele alması bakımından ayrı bir önem taşır. Çoğu eserde askerlerin defi haceti ile alakalı bir malumat bulunmamaktadır. İnsani bir ihtiyaç olan bu durumun çatışma ortamlarında nasıl çözüme kavuşturulduğu pek eğinilmeyen bir konudur. Halbuki bu durum askerler içindeki temizliği ve dolayısıyla sağlık durumlarını ilgilendirmesi açısından çok önemlidir. Cephe savaşlarında yaşanan kitlesel ölümlerin en önemli sebebi sağlıksız ortamlar ve bu durumun disiplinize edilmeyişidir. Fuat Bey askerlere öncelikli olarak bu hususla alakalı eğitim verdiğini söylemektedir. Ayrıca yaşamları içerisinde de nasıl hareket etmeleri gerektiğine dair malumatları da bulunmaktadır. Özellikle gece operasyonlarında sessiz öksürme ve sigara içmeme, içilecekse de bir çukur içinde yatarak içilmesi gerektiğini askerlerine talim ettirmektedir. Milli mücadele sürecinin sonunda da geri çekilme talimatıyla beraber usulünce dava arkadaşlarının terhisini gerçekleştirerek kurtarılmış vatan topraklarına dönüşü aktarılmaktadır. Bu husustan sonra Fuat Bey in hatıraları bitmektedir. Bundan sonra gelen üçüncü bölümde torunu Sema Aral dedesi ile alakalı röportaj vermiştir. Burada da yine bir komitacı subayın sosyal hayatı ile ilgili detaylara yer verilmiştir. Fuat Balkan ın normal hayatında gayet nazik ve kibar, ancak görev anında ise keskin bir bıçak olduğu okuma sonunda oluşan genel kanaattir. Dördüncü bölümde Fuat Balkan ın Beşiktaş Spor Kulübü ile olan ağı ve kurucu üyelerinden olup 1 numara olarak kaydı vardır. Esasen bu kaydın sonraki düzenlemeler neticesinde olduğu da belirtilmektedir. İlgi çekici olan kısım ise Fuat Bey in Beşiktaş Kulübü nde eskrim sporunu ifa etmesidir. Kendisi esasen bu branşın sporcusudur. Bunu da aynı zamanda öğretmektedir. Beşiktaş Kulübü nde Şeref Bey ile gelen futbol aşkına içerlenmesi de konu edilmiştir. Çünkü futbola olan merak neticesinde diğer sporların popülaritesi kulüp içinde düşmüştür. Fakat kendisi kendi branşından hiç vazgeçmemiştir. Ayrıca kendisi askeri teşkilatlanmanın içerisinde Harbiye Spor Kulübü nün de kurulmasına vesile olmuştur. Bir 55 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

56 askerin sosyal hayatta da tutkulu olabileceğini tüm meslektaşlarına fazlasıyla göstermiştir. Son bölüm olan beşinci bölümde ise Fuat Bey e ait fotoğraf ve belgeler sergilenmiştir. Sonuç olarak Fuat Balkan ın anılarının neşredildiği bu eser yılları arasında Türkiye nin Balkanlardaki politikasını anlamak açısından çok büyük önem arz etmektedir. Anıların sade bir üslupla okuyucuyu yormayacak şekilde hazırlanması ve yazıya akıcılık kazandırılması ile de eser her kesimden okuyucuya hitap etmektedir. Olay örgüsünün de iyi kurgulanarak anıların sıralanmasıyla da hoş bir sürükleyicilik kendini göstermektedir. Bu vatanperver subayın anılarının okunması, Cumhuriyetin kurulması yolunda yaşananların hakiki manada idraki ve ayrıca dönem ile alakalı kafalardaki boşlukların önemli ölçüde doldurulması açısından da katkı sağlayacak bir eserdir. 56 History Critique- Issue 4, July 2016

57 Suriye ve Filistin Mektupları Yusuf Akçura, Haz. İsmail Türkoğlu İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2016, 208 sayfa, ISBN: İsmail ÖZ İsmail Türkoğlu tarafından Türkçeye çevrilerek yayına hazırlanan bu çalışma I. Dünya Savaşı nın hemen öncesinde yani 1913 yılında, Osmanlı nın yıkılış döneminin önemli ilim ve fikir adamı Yusuf Akçura nın Suriye ve Filistin e Vakit gazetesi muhabiri olarak gerçekleştirdiği yolculuk esnasındaki gözlemlerini içeriyor. Akçura yaptığı seyahati bir muhabir olarak gerçekleştirse de gözlemlerini ortaya koyarken ya da gördüklerini tasvir ederken beslendiği zihinsel kaynak onun çok daha ötesinde metinler ortaya koymasını sağlamıştır. Kendisi de aslında Suriye de Amerikan okulundan sonra 57 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

58 ziyaret ettiği Türk okulunda gördüğü düzensizlik ve geri kalmışlığa hayıflanırken, muhabirliğini bir tarafa bırakıp okul müdürüne yönelttiği sitemlerden bahsederken, orada sadece bir muhabir gibi olamadığını bir anlamda itiraf ediyor. Ferdi olduğu bir toplumun aynı zamanda öznesi olduğu bir zaman dilimin bu haline ilgisiz kalamayışında bir göstergesidir bu aslında. Akçura ya yaptığı seyahatte çok derin bakış açıları veren hatta romancıları dahi kıskandıracak derecede güçlü tasvirler ve ironik göndermelerine ya da analojik değerlendirmelerine fırsat veren çok önemli bir hayat hikâyesi eşlik eder. Doğumu, 2 Aralık 1876 ya, daha sonra Erkan-ı Harbiye öğrencisi bir muhalifi olduğu için sürgün yiyeceği II. Abdülhamit in tahta çıkış yıllarına denk gelmektedir. Moskova nın güneyinde Ulyanovsk ta bir fabrikatörün çocuğu olarak dünyaya gelmişti ama 2 yaşında babasını kaybetti. İstanbul la tanışması 7 yaşındayken oldu. Daha sonra kurulacak olan Cumhuriyette, hem milletvekili hem de ilim adamı olarak ideolojik ve fikirsel şekillenmesinde önemli katkıları olduğu gibi Osmanlı nın yıkılma sürecindeki kafa karışıklıklarına dair de bugün hâlâ önemini kaybetmemiş olan Üç tarz-ı Siyaset i yazdı. Siyasi mücadelesi sadece Türkiye de değildi elbette. Doğduğu ülke olan Rusya da da Türkler azınlık konumundaydılar ve onlarında savunulmaya ihtiyacı vardı. Bu vesileyle Duma ya girebilmek için aday oldu. Fakat aksiyonerliği Rusları da ürkütmüş olacak ki seçimler yapılana kadar esir edildi ve meclise girmesi engellendi. Kendisinden bahsetmeyi pek sevmediğini, bu anlamda sadece ve henüz olgunlaşmadığı yılarda kaleme aldığı Defter-i Amâlim i dışarda bıraktığımızda rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendisi hakkında çok fazla şey bilmememizin sebebi, sadece Akçura nın kendisini anlatmayı sevmemesiyle ilgili değildir. Bizim ilim dünyamızın da belirgin ilgisizliği derin analiz gerektirmeyecek kadar açıktır. Onu bize en çok tanıtan ve Türkiye de henüz eserinin üzerine çıkmış bir eser bulunmayan bir Fransız akademisyen François Georgion dur. Akçura nın bu aksiyoner ve yılgınlık bilmeyen hayatı, Kars Milletvekili olduğu 11 Mart 1935 yılında sona erdiğinde, hem uğrunda önemli mücadeleler verdiği Cumhuriyet 12 yaşına gelmişti hem de 23 yıla damgasını vuran Cumhuriyet Halk Partisi nin oy birlikli demokrasi si zirvedeki yıllarını yaşıyordu. 58 Akçura mektuplarında İttihat ve Terakki nin Arap coğrafyasında uyguladığı Örfi İdareyi eleştirirken mutlak egemenlik ancak medeniyet ve kültürle sağlanır, istibdatla değil diyordu. Aslında engin bir ilmi birikime sahip ve içerisinden özgürleşmek üzere geldiği istibdadın neleri yıktığına bakarak bunları söyleyen Akçura, hiç kuşku yok ki Tek-Parti History Critique- Issue 4, July 2016

59 iktidarında filizlenen ve o yıllarda hissedilemese de sonraki zamanlara sirayet eden demokrasi tohumlarının ekicilerindendi demek abartılı olmayacaktır kanaatimce. Akçura nın mektupları aradan geçen 113 yıla rağmen hala bölge üzerinde bitmeyen yabancı emellerini bütün yalınlığıyla ortaya koyuyor; pek çok yerinde başlığı ya da yayınlandığı dönemi çıkarsanız sanki bugünü anlatıyor diyeceğimiz kadar güncel emellerdir bahsedilenler. Mektuplar ayrıca Osmanlı nın o toprakları kaybedişinin ilmi, siyasi ve teknolojik yetersizlikler yanında hiç para gerektirmeyen tebessümden dahi mahrum bırakılmışlığa bağlı olduğunu acı gözlemlerle yansıtıyor. Batı yla kıyasladığında insafsızlık la suçlanacağını bilerek yapıyor eleştirilerini. Çünkü Durkheim in anlamlandırma için mukayeseler önemlidir sözünün hakkını verebilecek bir tecrübeye sahiptir Akçura. O tarihlerde Burası ayrı bir padişahlık! dediği Suriye ve Filistin e gidebilecek bir Türk gemisi bulunmadığı için yabancılara ait gemiyle yolculuk yapmak zorundadır çünkü tıpkı devletin en gizli/özel belgelerini taşıyan zarflar gibi. Yolculuk esnasında birlikte kaldığı Müslüman oda arkadaşlarının pisliği ve vurdumduymazlığı karşısında Batılıların düzenini, iç çekerek dile getirmek zorunda kalan yazarın bu iç çekişleri, yolculuğunun ilerleyen günlerinde daha da anlamlı karşılaştırmalarla derinleşecek ve zaman zaman bu iç çekişler yerini hayıflanmaya bırakacaktır. Duvarında ennezafetü minel iman yazan Hacı Davut Lokantası nın, ayete muhalif pisliği karşındaki tabloyu bir ironi ile sunarken diğer tarafta Amerikan okulları ile Türk okullarının, hakeza Filistin de olduğu gibi Fransız otelleriyle Müslüman otellerinin arasındaki kıyas götürmeyen düzen ve hijyeni satırlarına içi acıyarak taşımaktadır. Arapların hürriyet, ıslahat derken kendilerine yetemeyişlerini ve aslında Osmanlı ya karşı elde edilecek, haklı da olmadığına inandığı bir hürriyet arayışının, bu defa da Batı ya kaptırılacağını çok açık örneklerle anlatıyor mektuplar. Yazarın Hristiyan bir gençle geçen bir diyalogu neyiniz engelleniyor sözüne aslında söyleyecek hiçbir gerçek mazeretlerinin olmadığını gösteriyor. Sadece Osmanlı dan bekleyen halkın şahsi teşebbüsten yoksun olduğu ve özgürlüklerini verme pahasına Batılıların sunduğu imkânları tercih ettiği de yine yazarın başka bir gözlemi üzerinden gözler önüne seriliyor; Fransızların var ya bizim yapmamıza ne gerek var. diyen bir toplumun gerçek bir hürriyetinin olamayacağını anlatıyor bize. Filistin deki kaybedişin fotoğrafını o günlerde çok net çeken yazar, ta o günlerde bölgenin en etkili mensuplarının önce Yahudiler sonra Hristiyanlar ve ancak ondan sonra Müslümanlar olduğunu söylüyor. Osmanlı nın Balkanları da anlayamadığını orada ortaya çıkan muhalif 59 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

60 sesleri önceden sezemediğini ya da dikkate almadığı için oraları kaybettiğini belirten Akçura, aynı tablonun seyahat ettiği bölgelerde de var olduğunu ve eğer böyle giderse oraların da kaybedileceği gerçeğini yine o günden görebilmiş ve ibret vesikası uyarısını yapmıştır. Bu uyarıyı yaparken Türklerin büyük bir medeniyet olduğu gerçeğine vurgulu umudunu da koruduğu görülüyor. Fakat sonraki nesiller tüm bu umutlu tahlillere rağmen gerçekleşenin de yazar gibi şahididirler. Osmanlıya ait ama Osmanlı nın parasını dahi kullanmayı tercih etmeyen, okuttukları tarih kitaplarında bile tabi oldukları devletin tarihini öğretmeyen, Türkçeye ilgi duymayan bir coğrafyanın, parçalanmaya doğru giden sosyolojik yönü güçlü bir kalemin sosyolojik ve siyasi analizleriyle tahlil ettiği bu mektuplar sadece bir muhabirin analiz içermeyen aktarımlarından çok daha fazlasını aktarıyor. Yazarın mütevazılığı sebebiyle de kendisini sunduğu bu çalışma dönemin Suriye ve Filistin i Beyrut u ve pek çok şehrini mesela Yafa yı, Kudüs ü adeta panoramik bir fotoğraf mesabesinde ortaya koyuyor. Tarih ve millet şuurunu ne olduğunu ve olmadığında da nelerin olabileceğini açık bir projeksiyonla sunan Akçura nın bu mektupları çok kalmış bir çalışmanın sonunda yeni nesillerle buluşturulmuş oldu. Fakat yine çok manidar bir şekilde bugün terörle boğuşan bölgelerin yeni durumunu analiz etmede de çok önemli bir hafıza oluşturacaktır kanaatindeyim. Her ne kadar gecikmiş olsa da süreklilik arz eden bölgesel sorunların belirli bir aşamasından sonra devreye giren bir hafıza olarak yine önemli bir vazife ifa edecektir. Kısacası Akçura bu mektuplarda parasıyla, teknolojisiyle, siyasi istikrarıyla ve bölge insanının gönlüne girmeyi hedefleyen din adamlarıyla Batı nın Arap coğrafyasını nasıl kolektif bir sarmal içerisine alarak ele geçirdiğini çok etkili ve akıcı bir dil ile kaleme almış. Batı nın birçok alandaki dönemsel üstünlüğünü maalesef diyerek kabullenmiş fakat asla karşısında ezilmemiş öz güvenini yitirmemiştir. Tam aksine onu aşılamak üzere ciddi yazılar yazmış ve sözleriyle etkilemeye çalışmıştır. 60 Yayına hazırlayanın önsözünden anlaşıldığına göre devamı da gelecek olan ve hiçbir gencimizin bu hafızadan uzak kalmaması gerektiği kanaatini uyandıran bu çalışma, benliğini kaybetmek istemeyen toplumlar için de önemli bir nasihat gibidir. Bölgenin bugün ki halini görünce, Akçura nın sessizliğe bürünen dilinin şunu terennüm ettiğini hâlâ duymak mümkündür, kanaatimce; Ben dememiş miydim? History Critique- Issue 4, July 2016

61 Military Effectiveness; Volume 1, The First World One, New Edition Edited by Allan R. Millett, Williamson Murray Cambridge University Press, New York, 2010, 361 sayfa, ISBN: Cemal CANDAN Sosyal bilimler alanında yapılan araştırmalarda somut, objektif sonuçlara ulaşmanın zorluğu malumdur. Hele konu harp tarihi olduğunda, araştırmacının milli duyguları da olayın içine 61 İstanbul Üniversitesi T.C. Tarihi Bölümü doktora öğrencisi, Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

62 karışabilmekte, aynı muharebeyi her iki tarafın da kendi zaferleri olarak nitelediği durumlara bile rastlanmaktadır. Üstelik bir ordunun hasmını mağlup etmesi de her zaman başarı olarak görülmemektedir. Örneğin, Gazi Osman Paşa Plevne de yenilse de elindeki imkânlarla kendisinden beklenilenden çok daha fazlasını yapması nedeni ile dost düşman bütün tarafların gözünde başarılı kabul edilmiştir. O halde bir ordunun başarısının gerçek ölçüsü, galip veya mağlup olması değil, elindeki imkânları azami oranda kullanarak savaşması olarak tanımlanabilir. Ama bu nasıl ölçülecektir? Bir ordunun elindeki imkânları azami ölçüde kullanıp kullanmadığı nasıl anlaşılacaktır? İncelediğimiz kitabın editörleri Allan R. Millet ve William Murray, 1980 lerin başında, bu soruya kafa yormuşlar ve orduların etkin olarak muharebe edip edemediklerini ölçecek kriterleri bulmayı amaçlayan Askeri Etkinlik konulu bir proje geliştirerek, ABD Savunma Bakanlığı na sunmuşlardır. ABD Savunma Bakanlığının, editörlerimizin de ummadığı bir şekilde projeyi sahiplenmesi üzerine, seçkin askeri tarihçilerin katılımı ile proje süratle tamamlanmış ve sonuçları 1982 yılında yayınlanmıştır. Askeri etkinlik konusunun bilim camiasında ilgi görmesi ve devamında daha başka araştırma ve yayınlarla konunun geliştirilmesi üzerine, 2010 yılında, editörlerimiz bütün bu yenilikleri kapsayacak şekilde araştırmayı yine bir araştırmacı grubunun yardımı ile güncellemiş ve yeni baskı olarak yayınlamışlardır. Bu yeni baskı, ilk baskı gibi, Birinci Dünya Savaşı, iki dünya savaşı arasındaki dönem ve İkinci Dünya Savaşı olmak üzere üç ayrı dönemde yedi ayrı ülke ordusunun (İngiliz, Alman, Amerikan, İtalyan, Fransız, Japon ve Rus Orduları) askeri etkinliklerini incelemektedir. Her dönemin ayrı bir cilt olarak yayımlandığı bu üç ciltlik çalışmada toplam 21 adet inceleme yazısı yer almaktadır. Ayrıca ilk cildin başında Askeri etkinlik açısından yapılacak olan incelemelerin hangi esaslar dâhilinde yapılacağını belirten bir makale ile de çalışmalar arasında bir standartlık sağlanması hedeflenmiştir. Yine her bir dönemin (cildin) sonunda o dönemin askeri etkinliğinin genel olarak özetlendiği bir makale ile çalışmanın en sonunda da bütün üç dönemi kapsayacak şekilde bir askeri etkinlik değerlendirme makalesi yer almaktadır. 62 Kitabın editörleri tarafından kaleme alınan Introduction: Military Effectiveness Twenty Years After başlıklı ilk makalede, askeri etkinlik tanımlandıktan sonra, yukarıda da belirttiğimiz gibi, ülke bazında inceleme yapacak olan araştırmacıların hangi kriterlere göre yazılarını kaleme almaları gerektiğinin sınırları çizilmektedir. History Critique- Issue 4, July 2016

63 Yazarlarımıza göre askeri etkinlik; mümkün olan fiziki ve politik kaynakların maksimum muharebe gücüne dönüştürülmesi olarak tanımlanıyor. Tanımda geçen fiziki ve politik kaynaklar, insan kaynağı, doğal kaynaklar, para, teknik kapasite, endüstriyel alt yapı, hükümet yapısı, sosyolojik yapı, politik başkent, askeri liderlerin entelektüel kaliteleri ve moral olarak sıralıyorlar. Ayrıca kaynakların yanı sıra kısıtlamaların da göz önünde tutulmasını istiyorlar ki, bunlar da özetle; coğrafya, doğal kaynaklar, ekonomi, nüfus, zaman, hava, milli politika, sivil-asker ilişkileri gibi konuları kapsıyor. Editörlerimizin araştırmacılardan son isteği de incelemelerin dört seviyede (politik, stratejik, operatif, taktik) ve bu seviyeler için belirlenmiş olan ve aşağıda özetlenen kriterlere göre yapılması. Politik etkinlik kriterleri: Orduya bütçeden düzenli ve yeterli pay ayrılması, silah ve teçhizatın üretimi için endüstriyel ve teknolojik kaynaklara ulaşma imkânı, istenilen nitelikte ve nicelikte insan kaynağına ulaşma imkanı. Stratejik etkinlik kriterleri: Hedeflerin politik amaçlarla uygunluğu, göze alınan risklerin makul olması, ordunun politikacılarla iletişim kurma seviyesi, hedeflerin; kuvvetin büyüklüğü ve yapısı, lojistik alt yapı, endüstriyel ve teknik alt yapı ile uyumu, müttefikler ile entegresi ve onların bu hedefler için savaşmaya ikna edilmesi, planların sıklet merkezini hasmın hassas noktalarına tevcih etmesi. Operatif etkinlik kriterleri: Ordunun profesyonel değerlerinin ve birlik beraberliğinin seviyesi, azami etkinliği sağlayacak şekilde görev kuvveti/muharebe grubu şeklinde teşkilatlanma, hareket kabiliyeti ve esneklik, öngörülen harekâtın; mümkün olan teknoloji ile uygunluğu, destek faaliyetleri ile entegrasyonu, stratejik seviye hedeflerle uyumu, sıklet merkezini hasmın hassas noktalarına tevcih etmesi. Taktik etkinlik kriterleri: Taktik seviye harekatın operatif imkân ve kabiliyetle uyumu, bütün sınıflar arası entegrasyon, baskın ve başarıdan faydalanmaya imkanı, moral, birlik ruhu, subay, astsubay ve erat arasındaki ilişkiler, eğitim sisteminin gerçekçiliği, öngörülen harekatın destek faaliyetleri ile entegrasyonu, sıklet merkezini hasmın hassas noktalarına tevcih etmesi. Bu kriterler çerçevesinde, her biri hem Birinci Dünya Savaşı harp tarihine hem de incelenen ülke tarihine hâkim araştırmacılar tarafından ele alınan son derece doyurucu makaleler, savaşı çok değişik açılardan görmemizi sağlıyorlar. Ancak, savaş içindeki ağırlıkları göz 63 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

64 önüne alındığında, insan keşke bu dönem için Japonya yerine Avusturya-Macaristan veya Osmanlı orduları incelense idi demekten de kendini alamıyor. Araştırma makalelerine gelince, takdir edileceği üzere, yedi ordu hakkında dört ayrı seviye askeri etkinlik adına yapılmış olan bütün tespitleri aktarabilmemiz yazımızın hacmi açısından mümkün değildir. Ancak, gerçekten çarpıcı olduğunu değerlendirdiğimiz tespitleri şu şekilde özetlememiz mümkündür: Daha önceki savaş dönemlerinde ipleri askerlerin eline vermekte sakınca görmeyen Fransız ve İngiliz politikacıları savaşın uzun süreceğinin anlaşılması sonucu, iki yıllık bir süreç sonrası politik karar verme sürecine tekrar hâkim olabilmişlerdir. Demokratik bir yönetim tarzı içerisinde siyasiler ve askerler arasında kurulan denge, bütün görüş ayrılıklarına rağmen, politik hedeflerin sıhhatli belirlenmesi ve stratejik seviyenin harekâta yansıtılmasını sağlamıştır. Almanya da ise doğrudan II. Wilhelm e bağlı olan ve siyasilere hesap verme zorunda olmayan askerlerin elinde olan politik seviye karar verme mekanizması, Hindenburg-Ludendorff ikilisinin diktatörlüğü döneminde daha da belirginleşmiş ve siyasi hedeflerin bir yana atılarak sadece askeri başarı için savaşılması ve uygun şartlarda barış yapılması fırsatının kaçırılmasına yol açmıştır. ABD de ise politikacıların askerlere karşı olan güvensizliği savaş öncesi ordunun bütçeden gerekli payı almasını önlemiştir. Ekonomik açıdan askeri etkinliği en düşük ülke İngiltere olmuştur. Dönemin en zengin ülkesi olmasına rağmen İngiltere, ordunun ihtiyaçları konusunda savaş öncesi yeterli savunma sanayi tesislerini oluşturmadığı için, ABD ye ekonomik açıdan bağımlı hale gelmiştir. Almanya ise, kaynaklarının sınırlılığı ve dış kaynaklara ulaşma zorluğuna rağmen mükemmel planlaması ile bu konuda askeri etkinliği en yüksek olan ülke olmuştur. Yine savaşın uzun süreceğinin anlaşılması ile harp ekonomisi sistemini ilk geliştiren de Almanlar olmuştur. 64 Diğer ülkelerle kıyaslandığında Alman askeri eğitim sisteminin ve asker alma sisteminin üstünlüğü, bütün savaş boyunca Almanlara avantaj sağlamıştır. Özellikle İngilizler, politik hedef olarak Almanların Avrupa daki üstünlüğüne son vermeyi belirlemekle birlikte kara ordusunu güçlendirmemelerinin cezasını bütün savaş boyunca çekmişlerdir. Başlangıçta kişi olan asker mevcudu savaşın sonunda 5 milyona ulaşmış ise de yeterli eğitim ve savaş tecrübesine sahip olmayan bu ordu istenen etkinlikte olamamıştır. Yine sıfırdan oluşturulan ABD ordusu da eğitimini İngiliz ve Fransızlardan almak zorunda kalmıştır. History Critique- Issue 4, July 2016

65 Stratejik seviyede müttefik ordularının askeri etkinlik açısından en büyük zafiyetlerinden birisi, her ordunun kendi harekâtını planlaması olmuştur. Almanya diğer ittifak karargâhlarındaki subayları vasıtası ile bütün harekâtı koordineli şekilde yürütürken, itilaf ordu karargâhlarının savaşın son dönemine kadar birlikte hareket etmeyi başaramamaları Alman ordusuna avantaj sağlamıştır. Top, makineli tüfek, uçak, dikenli tel gibi yeni harp silah araç ve gereçlerinin muharebe sahasında boy göstermesi ile harekâtın şekli değişmesine rağmen özellikle stratejik seviyedeki komutanlar eski muharebe yöntemlerinde ısrar etmişlerdir. Yeni muharebe şartlarına en çabuk adapte olan ve yeni muharebe yöntemleri geliştiren taraf, eğitimli karargâh subayları sayesinde Almanlar olmuştur. Fransızların hazırlıklı savunma mevzilerine taarruzun faydasız olduğunu anlayıp, ABD tümenlerinin gelmesini beklemeye karar vermelerine rağmen, İngilizlerin inatla taarruzlarına devam etmesi yüz binlerce askerin gereksiz yere ölmesine neden olmuştur. Operatif seviyede en önemli sorunlardan biri müşterek harekâtın henüz hiçbir ordu tarafından kavranılamamış olması, deniz ve kara kuvvetlerinin birlikte kullanılamamasıydı. Çanakkale dâhil hiçbir cephede müşterek harekât yapılamamıştır. Henüz ayrı bir kuvvet haline gelmemiş olan uçakları da, sadece Allenby gibi, bu silahların değerini anlamış olan nadir komutanlar etkin olarak kullanabilmiştir. Operatif seviyede askeri etkinliğin en çok sekteye uğradığı alanlardan birisi de operatif planların stratejik hedeflerle uygun olmaması idi. Daha savaşın başında, Moltke nin basiretsizliği ve Schlieffen Planı nda yaptığı değişiklikler nedeni ile sıklet merkezi prensibi ihlal edilmiş, yeterli olmayan kuvvetlerle taarruz eden Almanlar hedeflerine ulaşamamıştır. Operatif seviyede müşterek harekâtın yapılamadığı gibi taktik seviyede de sınıflar arası işbirliği özellikle piyade-topçu ve uçaklar arasında etkin olarak kullanılamamıştır. Savaşın son dönemine kadar topçu ve piyade birlikleri, sınıf çekişmesi yüzünden birlikte harekât icrasına ayak diretmiştir. Ancak savaşın son yıllarında tümen komutanlarının gayretiyle, piyade-top-tank-uçak işbirliği ve bu unsurların muharebe irtibatları sağlanabilmiştir. Yeniliklere kapalı olan üst seviye komutanlar ise bunun farkında bile olmamışlardır. Taktik seviyede bütün ordular için ortak hassasiyet, savaş öncesi eğitim sistemlerinin savaş taktiklerine uygun olmaması idi. Komutanlar ve karargâh subayları hızla gelişen teknolojiyi 65 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

66 kendi savaş doktrinlerine adapte etmekte zorlanmışlardır. Büyük miktarlarda silah ve mühimmata ihtiyaç duyulan malzeme savaşı lojistik sistemleri yetersiz bırakmıştır. Teknolojik gelişmelerin bir sonucu da muharebe istihbaratının doğması ve savaşta son derece önemli bir rol üstlenmesi olmuştur. Siper savaşlarında kullanılacak taarruz ve savunma yöntemleri Almanlar ve Fransızlar tarafından geliştirilirken, İngilizler bu konuda başarısız olmuşlardır. Paul Kennedy tarafından kaleme alınan kitabın son makalesinde de Birinci Dünya Savaşı dönemi askeri etkinliği konusunda son derece değerli bilgiler yer almaktadır. Ancak, Paul Kennedy in makalesini önceki yedi makaleden bağımsız olarak yazması, editörlerimizin kitabın sonunda bir özet yapma hedefini suya düşürmüştür. Kanaatimce, ilk makalede araştırma kriterlerini belirleyen editörlerimizin, son makalede de, yine kendilerinin, ortaya çıkan tespitleri bir bütün halinde ve birbirleri ile karşılaştırmalı olarak okuyucuya sunmaları daha faydalı olurdu. Üstelik bu sayede makalelerde bahsedilen kuvvetli ve zayıf taraflar arasında da nisbi bir bağlantı kurulabilirdi. Örneğin, Herwig Almanya yı değerlendirirken Krupp un tekeli yüzünden Alman topçusunun tam gelişmediğini, nakliye kamyonlarının yeterli olmadığını, vurguladığında, sanki Almanlar bu alanlarda müttefiklerden geri imiş gibi bir imaj oluşmaktadır. Ancak, yazarın vurgulamak istediği Almanların bu alanlardaki kapasitesini tam olarak kullanmadığıdır. Yoksa Almanlar bu alanlarda müttefiklere eşit veya daha üstündür. Sonuç olarak; askeri etkinlik kavramının harp tarihi araştırmalarında objektiflik sağlamak açısından faydalı olduğu değerlendirilmektedir. Nitekim bilim camiasında ilgi görmesi de bunun bir kanıtıdır. Bu kapsamda kitapta yer alan makaleler, Birinci Dünya Savaşı hazırlıkları ve icrası esnasında söz konusu orduların kuvvetli ve zayıf taraflarını objektif olarak görmemizi, savaşı daha sistematik ve verilere dayalı olarak değerlendirmemizi sağlamaktadır. Ancak daha da önemlisi, gelecekteki muhtemel savaşlar için orduların, eldeki imkânlar dâhilinde, en etkin nasıl hazırlanabileceği konusunda da yol göstermektedir. ABD Savunma Bakanlığı nın bu projeyi desteklemesindeki asıl amaçta bu olsa gerek. 66 History Critique- Issue 4, July 2016

67 Kıyamet Koptuğunda - Hasan Cevdet Bey'in Çanakkale ve Doğu Cephesi Günlüğü Haz.: Mutlu Karakaya Yeditepe, 2015, İstanbul, 168 sayfa Ömer Nusret KURT Çanakkale Savaşı'na otuz yaşında üsteğmen rütbesiyle katılan ve 1937 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden albay olarak emekliye ayrılan Hasan Cevdet Temizkanlı'nın Çanakkale ve Doğu Cephesi'nde yazdığı günlükler kitabın konusunu oluşturmaktadır. Hasan Cevdet Bey'in torunu Mutlu Karakaya tarafından yayına hazırlanan kitap, ana hatlarıyla beş bölümden oluşmaktadır. Öncelikle Hasan Cevdet Bey'in kısa biyografisine yer verilmiştir. Daha sonra sunuş bölümünde Mutlu Karakaya'nın dedesi ve günlük üzerine takdim yazısı yer almaktadır. Daha sonra Hasan Cevdet Bey'in tuttuğu şekilde günlükler, kitabın ana bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölümden sonra günlüğün orijinal halinden örneklere yer verilmiştir. Son olarak 67 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

68 "Ekler" bölümünde Hasan Cevdet Bey'in albümünden örnek fotoğraflara yer verilmiştir. Hasan Cevdet Bey'i kitapta anlatıldığı şekilde kısaca tanımak gerekirse, 1884 yılında İstanbul'da doğmuştur yılında Kuleli İdadisi'ne girmiştir. Harbiye'den 1904 yılında mezun olmuştur. Muhtelif birliklerde görev aldıktan sonra Hareket Ordusu'na katılarak İstanbul'a gelmiştir. 1910'da Arnavutluk Harekâtı na katılır. Aynı yıl üsteğmen olan Hasan Cevdet Bey, 1911'de Trablusgarp Savaşı'nda Rodos'u işgal eden İtalyanlarla adada savaşırken esir düşer. Esaret dönüşünde 2. Ordu emrindeki 2. Küçük Zabit Numune Talim Taburu'nda görevlendirilir. Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla seferberlik ilan edilir. Hasan Cevdet Bey, 11 Mayıs 1915'te Çanakkale'ye hareket emri alır. 15 Mayıs 1915'te Arıburnu Cephesi'nde 14.Alay 1.Tabur 4.Bölük komutanı olur. Bu cephedeki yararlılıkları nedeniyle 15 Haziran 1915'te Harp Madalyası ile ödüllendirilir. 14 Eylül 1915'te ise yüzbaşı olur. Çanakkale Savaşı'ndan sonra gittiği Doğu Cephesi'nde de Harp Madalyası ve Gümüş Liyakat Muharebe Madalyası ile ödüllendirilir. Cephe cephe dolaşmaya devam eden Hasan Cevdet Bey, Irak Cephesi ne geçer. Ancak burada bu sefer İngilizlere 30 Ekim 1918 de esir düşer. 22 Haziran 1919'da esir tutulduğu kamptan firar ederek Mardin'de bulunan tümenine katılır. İstiklal Harbi'nde, önce Urfa sonra Antep cephesinde görev alır. Ardından katıldığı Batı Cephesi'nde Sakarya Muharebesi'nde yaralanır. Gösterdiği başarıdan dolayı taltif edilerek 12 Eylül 1921'de binbaşı rütbesine terfi ettirilir yılında İstiklal Madalyası ile taltif edilir. 30 Ağustos 1934'te albaylığa terfi eden Hasan Cevdet Bey 1937 yılında emekliye ayrılır. 14 Nisan 1939'da kalp rahatsızlığı nedeniyle vefat eder. Kabri Zincirlikuyu Kabristanı ndadır. 68 Sunuş bölümünde kitabı yayına hazırlayan Mutlu Karakaya, yayın süreciyle ilgili bilgiler verir. Kırk yaşından sonra tarihe merak sararak doktoraya başladığını ifade eden Mutlu Bey, evdeki belgeleri karıştırırken dedesinin günlükleriyle karşılaşır. Annesi tarafından saklanan bu belgeleri kısmen kendi Osmanlıca bilgisiyle, bunun yeterli olmadığı zamanlarda ise Osmanlıca hocasıyla birlikte çevirmeye başlar. Daha sonra bu günlükleri yayımlamaya karar verirler. Bu aşamada editör Muzaffer Bey'in History Critique- Issue 4, July 2016

69 çabasıyla günlük tam olarak açıklığa kavuşmuş olur. Mutlu Bey, günlüklerin anılardan farklı bir edebi tür ve tarihsel bir kaynak olduğunu vurgular. Ona göre günlükte bir kişi o an ne hissettiyse ve ne gördüyse onu anlatır. Oysa ki anılarda olayların üzerinden zaman geçmiş ve kişi kendi algısını kontrol ederek yazıya dökmüştür. Bu nedenle günlük daha naif ve ilk elden bilgi vermektedir. Günlüklerin daha öznel bir bakış açısını yansıtmasından dolayı o günün şartlarıyla ele alınıp irdelenmesi gerekmektedir. Mutlu bey günlüklerin fiziksel özellikleriyle ilgili bilgiler verir. Günlük okunabilen 125 sayfadan oluşmakta ve bunun ilk 83 sayfası Çanakkale Savaşı'yla ilgili olup geri kalan sayfalarda ise Doğu Cephesi anlatılmaktadır. Mutlu Bey günlüklerin diliyle ilgili olarak özellikle Çanakkale Savaşıyla ilgili bölümün duygulu, içten ve samimi bir dille yazıldığını belirtirken, Doğu Cephesi'yle ilgili bölümün daha sade ve düz bir dille yazıldığını ifade etmektedir. Mutlu bey dedesinin kullandığı dilin aslında günümüz Türkçesine yakın olduğunu ancak okuyucu açısından daha anlaşılır olması bakımından bazı sadeleştirmeler yaptığını ifade etmektedir. Günlüğün ilk bölümü 1915'te Çanakkale Savaşı'nda geçmektedir. Günlüğün ilk kaleme alındığı tarih 11 Mayıs 1915'tir ve Hasan Cevdet Bey, Maydos'a (Eceabat- Çanakkale) hareket emri aldıklarından bahseder. 15 Mayıs tarihinde ise Çanakkale'ye gelen Hasan Cevdet Bey cephedeki ilk hatta bulunan alaya katılır. Böylece olaylar ve Hasan Cevdet Bey'in duygu ve düşünceleri günlükte yer bulmaya başlar. 24 Mayıs tarihinde ateşkes yapıldığında savaş alanında yaralıları ve kayıpları toparlamak için geldiklerinde düşman askerinin manevi kuvvetinin olmadığını, çoğunun Avustralyalı olduğunu ve paralı olduklarını, maaş aldıklarını, kıyafetlerinin kendilerinden pek bir farkı olmadığını; piyade, gönüllü ve bahriyeli olmak üzere üç çeşit asker gördüklerini, pek çoğunun Türkçe bildiğini anlatır. 29 Mayıs'ta ise Hasan Bey ölümle yüz yüze gelir. Bir el bombasının yakınına kadar düştüğünü ancak patlamadığını böylece şehit olmaktan son anda kurtulduğunu fakat kısa süre sonra bu sefer de makinelerden atılan bir bombanın başının üzerinde patlamasından dolayı parçaların dokuz yerden elbisesini delerek yaralandığını anlatır. Hasan Bey cephede askerlerin düşman askerlerine taktıkları lakapları da kullanmaktadır. İngilizlere 69 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

70 "Kikirik", Fransızlara "Tango" ve İtalyanlara "Makarnacı" demektedir. Hasan Bey 12 Haziran'da İngilizlerin Kirte'de süvari hücumu yaptığını ancak bunun siperde kalan askerin üzerine yapıldığı için çoğunun telef olduğunu belirterek bu hareketi budalaca olarak kabul eder. 15 Haziran'da Harp Madalyası ile ödüllendirilmesini aslında görevini yaptığını ifade ederek gereksiz bulur. 18 Haziran'da sahra tiyatrosunda oynanan piyeslerden ve halat çekme yarışmasından bahsederek savaşın sadece kurşun atmakla geçmediğini de belirtir. 25 Haziran için ilginç bir bilgi verir. Uçakların bombadan başka bir şey kullanmaya başladıklarını bunun ok biçiminde çelik ve sivri uçlu üç yüz, dört yüz demir parçadan oluşan ve isabet ettiği her şeyi delip geçen bir silah olduğunu, ayrıca yine uçaklardan yaldızlı zarflar atıldığını ve askerin bunları açmasıyla alev aldığını ve çıkardığı gazın zehirlediğini anlatmaktadır. Bu gözlemler daha önce Çanakkale Savaşı'yla ilgili zikredilmeyen bilgilerdir. Zaman zaman cephede askerler arasında, barışın olması, birliğin İstanbul'a dönmesi, Rus çarının azli, Rus Cephesinde muharebelerin durması ve benzeri haberlerin yayıldığı aktarılmaktadır. 21 Ağustos'ta Mestan Tepe'ye takviye gelen düşman askerlerinin intizamını ise över. Bunların diğerlerinden farklı tertip alıp düzenlerini bozmadıklarını ve ateş mevzilerine gayet muntazam girdiklerini söyleyen Hasan Cevdet Bey daha sonra bu askerlerin bir buçuk senedir Mısır'da talim alan askerler olduğunu duyduklarını ifade etmektedir. Hasan bey İtalyanların savaşa girmesiyle İngilizlerin iyi bir müttefik bulamadıklarını çünkü makarnacıların ne bahriyesinin ne de piyadesinin iyi nişancı olmayıp korkak olduklarını müstehzi bir şekilde vurgular. 24 Ağustos'taki notunda ise Harbiye Nazırının cepheye geleceği haberini aldıklarını ve Enver Paşa'nın nereye ayak basarsa orada kötü bir durum olsa da iyiye yüz tuttuğunu belirterek Paşa'ya olan hayranlığını ifade eder. 70 Sonraki aylar ise genelde tekdüze geçer başlarında ise Doğu Cephesi'ne giden Hasan Cevdet Bey, 4 Mayıs 1916 yılına ait notunda Kut'ül Amâre Zaferini haber aldığını belirtir. Doğu Cephesi'nde geçen günlük notları ise ya çok kısadır ve vaziyette değişiklik olmadığını belirtir ya da bazı harekatlarla ilgili ufak notlara yer verir. Ayrıca kış şartlarının ağır olmasından ve sürekli yağan kardan bahseder. Bu History Critique- Issue 4, July 2016

71 bölüm bu nedenle Çanakkale Cephesi'ne nazaran daha sade ve sönüktür. Günlüğün son tarihi 11 Eylül 1916'dır. Hasan Cevdet Bey'in 1915 ve 1916 yıllarına ait günlükleri, torunu Mutlu Karakaya tarafından yayına hazırlanmıştır. Kısmen günümüz Türkçesiyle sadeleştirilen eser tarihimizin önemli bir sayfasına ilk elden tanıklık etmektedir. Bir Osmanlı subayının cephenin ileri hattında yaşadıkları, duyguları, düşünceleri, umutları ve hayalleri günlüğün satır aralarında yansımaktadır. Her ne kadar kitapta orijinal sayfalardan örnekler verilse de daha sonraki basımlarda günlüğün orijinal hali ile birlikte yayımlanması düşünülebilir. Tarihsel bir kaynak olarak anı ve günlük tutma noktasında toplum olarak kısıtlı sayıda eser verdiğimiz düşünüldüğünde bu günlüklerin savaşın insani yönden anlaşılması noktasında önemli bir kaynak eser olduğu düşünülmektedir. 71 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

72 Anatolia 1920 Historical Section of The Foreign Office, Editör: G.W. Prothero London, H.M. Stationery Office, 1920, 138 Sayfa Zafer EFE* 1 72 Tarihsel süreç içerisinde Anadolu; birçok medeniyete yurt olmuş, bulunduğu konum itibariyle kimi yerlerde doğanın çok çetin şartlarını kimi yerlerde de doğanın tüm cömertliği 1 *Yüksek Lisans Öğrencisi, Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Strateji ve Stratejik Araştırmalar ABD, İstanbul, zaferefe91@gmail.com History Critique- Issue 4, July 2016

73 ile birlikte, flora, fauna, yer altı ve üstü maden kaynakları açısından oldukça zengin ve birçok endemik türü barındıran ve stratejik konumu nedeniyle dünya üzerindeki birçok kültürün kaynaşma noktası olması açısından önemli bir konumdadır. Bu özelliklerine paralel olarak, geçmişte ve günümüzde olduğu gibi kozmopolit yapısını her zaman korumuş ve bu yapısı ile birlikte Anadolu da medeniyet kurmuş tüm uygarlıkların iç ve dış siyasetinin şekillenmesi Anadolu nun bu durumunun detaylı bir şekilde değerlendirilmesi ile birlikte siyasetlerin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Antik Yunan eserlerinde de tüm canlıların hayat kaynağı olan Güneş in doğduğu topraklar anlamına gelen Anatolia (Anadolu), sadece üzerinde medeniyetler kuran insan topluluklarını değil, yakın çevresi başta olmak üzere okyanus ötesindeki birçok medeniyete kadar de ilgisini cezbetmiştir. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Anadolu da takvimler; Osmanlı Devleti nin 1. Cihan Harbi nden, nitelikli insan gücünün önemli bir kısmını kaybederek, ekonomik olarak ağır bir çöküntü içerisinde, devletin işlerliğini yitirdiği ağır yenilgiler ile çıktığı süreci göstermekteydi. Bu süreç artık sıcak savaşın bittiği, yıllarca başka ulusların kaynaklarına göz dikerek emperyalist faaliyetler içerisinde bulunan itilaf devletlerinin, yıllarca kaynaklarına sahip olmak için hasretle beklediği Osmanlı Devleti zenginliklerinin paylaşılması ve kapalı kapılar ardında barış görüşmelerinin başlayacağı siyasi savaşların başlayacağı bir süreç olacaktı. Tanıtımı yapılan Anatolia (Anadolu) isimli kitap, 1. Cihan Harbi sonrasında Osmanlı Devleti topraklarının paylaşılması konularının görüşüleceği Paris Barış konferansına kadar geçecek süreç içerisinde, harbin galip devletlerinden biri olan İngiltere nin, Osmanlı Devleti nin; coğrafi, tarihi, sosyal, politik ve iktisadi koşulları hakkında daha önceden elde edilmiş istihbarat raporları ile hakkında yazılmış tarihsel dokümanları temel kaynak olarak alınarak, İngiliz Dışişleri Bakanlığının tarihsel araştırmalar ile ilgili bölümünce detaylı bir şekilde hazırlatmış olduğu istihbarat verileri niteliği taşımaktadır. Kitabın ilk bölümünden itibaren coğrafyanın önemine vurgular yapılmakta, hem fiziksel ve politik analizlerde dağlar, ovalar, stepler, platolar, bozkırlar, denizler, akarsular, göller gibi Anadolu nun teknik açıdan coğrafi şeması betimlenmekte. Özellikle Doğu Anadolu dan bahsedilirken Suriye ve Ermenistan sınırları konusunda bölgede yaşayan ağırlıklı yabancı unsurların varlığına dikkat çekilmekte (s.9). Kitabın ilk bölümünde Türk ve Osmanlı kimlikleri hakkında detaylı bilgiler vermekte ve oluşturulmuş Osmanlı kimliğinin Türk olmayan unsurlar üzerindeki etkilerine dikkat çekilmektedir. Türk veya Osmanlı kimlikleri tanımlanırken, bu tanımlamaların kozmopolit bir toplum yapısına sahip olan Osmanlı Devleti 73 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

74 ahalisi üzerinde ne derece kapsayıcı olabildiğine ve bu ahalinin Osmanlı kimliğini ne derece benimsemiş olduklarına dikkat çekilmiştir. Yine Türkler arasında da Yörükler ve Türkmenler den detaylı şekilde bahsetmektedir. Özellikler Osmanlı devletinin konargöçerler üzerindeki sindirme ve baskıcı politika yürüttüğüne dikkat çekilmektedir (s.24). Bahsi geçen bölümde ele alınan konular arasında Bağdat demiryolu ve Süveyş kanalının dünyaya açılma konusunda stratejik önemi ayrıca vurgulanmaktadır. Kitapta her bölümde rahatlıkla tespit edilebilecek noktalardan bir diğeri de Anadolu nun bulunduğu jeostratejik konumudur. Özellikle doğu-batı arasındaki ticarette önemli yere sahip Anadolu coğrafyasının, Osmanlı Devletinin sahip olduğu kara, demir ve deniz yolları ile birlikte daha da önemli hale geldiği belirtilmektedir. Arap yarımadasından Anadolu nun içlerine kadar olan tren yolu ulaşımı ve Akdeniz ile Ege denizine kıyısı olan şehirlerin deniz yolu ulaşımlarında başta İzmir, Adana, Mersin, Trabzon ve İstanbul olmak üzere alım, satım ve nakliyesinin ürün bazında istatistiksel veriler halinde sunulduğu görülmektedir. Özellikle İzmir in ticari açıdan İstanbul ile kıyas ediliyor olması ve ticari taşımacılık açısından İstanbul a nazaran daha çok önem arz ediyor olması, bölgenin stratejik önemine dikkat çeken diğer bir husustur. Vilayet ve sancaklarla alakalı, gerek sosyolojik gerek ekonomik açıdan detaylı analiz ve değerlendirmelerde bulunulmuş, burada yaşayan insanların etnik durumu ve ticari uğraşıları ile birlikte, birbirleri ile olan ilişkilerine de yer verilmiştir. Kitabın son bölümlerinde Osmanlı Devleti nin iç de dış borçları, borcun olduğu ülkeye ve borcun niteliğine göre kalemler halinde istatistiksel veri olarak sunulmuştur. 74 Kitabın içerisinde birçok disipline araştırma konusu olabilecek çalışma alanları bulunmakla birlikte, kitabın oluşturulması sürecinin özellikle İngiliz Dışişleri Bakanlığı nın tarihsel araştırmalar ile ilgili kısım tarafından yapılmış olması; tarih disiplininin dış politikaya yön verme stratejilerinin geliştirilmesinde, olay ve olguları tarihsel bağlamına oturtarak incelenip değerlendirilmesinin önemi hususunda oldukça başarılı bir analiz çalışması yapıldığı tespit edilmektedir. Bu durum, değerlendirmeye alınan farklı disiplinlerdeki çalışma alanlarından elde edilen verilerin tarih disiplininin çalışma sahasına laboratuvardan elde edilmiş veriler gibi katkıda bulunmuş olması bölgenin analiz edilmesi sürecine pozitif katkı sağlayarak konunun işlenmesi çalışmalarında sürecin interdisipliner açıdan da önemini vurgulamaktadır. Veriler ile alakalı başka bir husus ise hem sosyal hem de teknik detayların iyi bir şekilde şematize edilebilmiş olmasıdır. Sosyal bilimler araştırmalarında insan unsuru, maddenin analizine kıyasla daha fazla değişken içerebilmektedir. Ancak bu çalışmada, özellikle toplum History Critique- Issue 4, July 2016

75 yapısının ve yaşantılarının anlaşılmasında yapılan betimlemeler ve verilen istatistiklerle anlaşılır ve açık bir şekilde Osmanlı Devletinin ve Anadolu nun durumlarının başarılı bir şekilde şematize edilmiş olduğu görülmektedir. Kitabın en ilgi çeken yönlerinden birisi de Osmanlı Toplum yapısının farklı ve kozmopolit bir yapı teşkil ettiğine ısrarla vurgu yapılıyor olmasıdır. Bu durum yapılırken Osmanlı ahalisi olarak yaşayan bireylerin etnik yapıları ile devletin bu bireyler üzerinde uyguladığı yönetim politikalarının anlatımına toplumun kültürel ve etnik farklılığından kaynaklı hassasiyetini toplumun ayrıştırılabilir yönlerine dikkat çekerek önem verildiğini göstermektedir. İhtiyaç hâsılı İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlatılmış bu kitabın değerlendirilmesi hususunda yapılan çalışmada ulaşılan sonuçlar göstermektedir ki; kitabın yöntem konusunda birçok farklı alanın taranarak elde edildiği verilerdeki sonuçlarda, devletlerin ileriye dönük politikalarında izleyeceği stratejilerin, hedef ülkeler ve bölgeler açısından tarihsel geçmişinin her açıdan iyi analiz edilmesi gerekliliği öne çıkmaktadır. Zira dış politikada izlenecek metotlarda, ilişki kurulacak devletin beşeri ve fenni alanlarının iyi analiz edilmiş olmasının ehemmiyeti, bu kitabın hangi kaygılarla yazılmış olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. 75 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

76 Musul Meselesi: Askeri Yönden Çözüm Arayışları ( ) Zekeriya Türkmen Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2011, 182 sayfa, ISBN: Mehmet Mert ÇAM * 76 Harbiye Askeri Müzesi Müzecilik Grup Başkanı, tarihçi Zekeriya Türkmen in kaleme aldığı Musul Meselesi: Askeri Yönden Çözüm Arayışları ( ) adlı çalışma Lozan Barış * Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, İstanbul, mmertcam@hotmail.com History Critique- Issue 4, July 2016

77 Antlaşması nın taraflı tarafsız en çok tartışılan kısmı olan Musul, Kerkük, Süleymaniye ve çevresinin kaybedilmesi hususunda Ankara hükümetinin siyasi, askeri ve espiyonaj faaliyetlerini ele almakla birlikte üzerinden bir asır geçmesine rağmen benzer problemlerin yaşandığı Güney Mezopotamya coğrafyası hakkında geçerliliği hala kabul gören sosyolojik tespitleri içinde barındırmaktadır. Zira yazarın geniş bir arşiv taraması sonucunda ulaştığı bilgiler, Atatürk Araştırma Merkezi Eski Başkanı Sadık Tural ın eserin Sunuş kısmında dile getirdiği gibi, sadece akademisyen ve araştırmacılara değil, karar verme mekanizmasında bulunan tüm siyasi ve askeri erkâna ışık tutmaktadır. Türkmen eserin Giriş kısmında Güney Mezopotamya nın tarihine değinmekle birlikte, Türklerin bölgeye geldikleri IX. Yüzyıldan itibaren bölgedeki nüfuzunu didaktik biçimde işlemiştir. Osmanlı yönetimiyle birlikte Musul Vilayeti nin coğrafi, jeopolitik durumunu, idari ve demografik yapısını analiz eden yazar, XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgede bulunan ve önem kazanan petrol rezervleri nedeniyle Düveli Muazzama nın Birinci Dünya Savaşı na kadar olan süreçte Kürt, Arap aşiretleri ve gayrimüslim tebaa üzerindeki mugayir espiyonaj ve psikolojik harp faaliyetlerini örneklerle izah etmiştir. Birinci bölümde Büyük Harp in hemen öncesinde İngiltere açısından Musul un siyasi ve iktisadi ehemmiyetine değinen Türkmen e göre, John Bull 1 un Çarlık Rusya ile Doğu Sorunu 2 na yönelik mutabakata varması bölgenin ilerleyen yıllardaki kaderini tayin etmiştir. Zira İngiltere, Almanya nın müstemlekelerine karşı giriştiği irredantist politikaya karşı Rusya yı yanına alarak batıda Almanya ya karşı yeni bir cephe açacak, doğuda ise Hindistan yolunu güvence altına alarak Güney Mezopotamya nın yer altı zenginliğini ele geçirecektir. Yazarın dikkat çektiği diğer bir ayrıntı ise, hakim kanının aksine İngiltere nin Osmanlı Devleti savaşa dahil olmadan önce Sir Percy Cox komutasındaki Hindistan İstila Gücü nün 23 Ekim de Bahreyn e konuşlanması ve Şii Arap aşiretler arasında espiyonaj faaliyetlerine başlamasıdır. 3 1 Politik ve İstihbarat literatüründe Büyük Britanya yı temsil eden hayali karakter. 2 Siyasi bir terim olarak ilk defa 1815 Viyana Kongresi nde kullanılan Doğu Sorunu, Osmanlı İmparatorluğu topraklarının parçalanarak nüfuz bölgelerine ayrılmasını kapsamaktadır. 3 İngilizlerin Arap yarımadasına yerleşmeleri ise daha önce gerçekleşmiştir. 23 Temmuz 1913 tarihinde İngiltere ve Osmanlı Devleti arasındaki mutabakata göre Katar İngilizlere devredilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsusa Müdüriyeti (DH.KMS.) 2-2/2-167,168 ve H.V.F Winstone, The Illicit Adventure, The Story of Political and Military Intelligence in the Middle East from 1896 to 1926, Jonathan Cape Ltd., London, 1982, s Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

78 29 Nisan 1916 tarihinde Osmanlı Ordusu nun İngilizlere karşı kazandığı Kut-ül Amare Zaferi, İngilizlerin Irak taki ileri harekatına ket vurmuş olmasına rağmen, Haziran 1916 da başlayan Arap İsyanı, 1917 Mart ayında Bağdat ın düşmesi ile birlikte Musul yolunu İngilizlere açmıştır. Lakin Türkmen in de ifade ettiği üzere 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması sırasında İngilizler Musul un 60 km güneyinde bulunmakta, Türk Ordusu ise, Musul-Erbil-Süleymaniye üçgenini kontrol altında tutmaktadır. 1 Kasım 1918 tarihinde ise Mondros Mütarekesi ne aykırı olmasına rağmen İngilizler, 7. Maddeyi bahane ederek Musul a girmiş, 10 Kasım 1918 tarihinde ise Ali İhsan Paşa komutasındaki VI. Ordu Zaho hattına silah ve teçhizatıyla birlikte çekilmiştir. İngilizlerin Musul a girmeleri sonrasında bölgedeki Türk hakimiyeti algısını kırmak ve işgali meşrulaştırmak için Kürt aşiretlerine yönelik propaganda faaliyetleri hız kazanmıştır. Bu doğrultuda Birinci Cihan Harbi nde Güneybatı İran da Alman istihbaratçı Wilhelm Wassmuss a karşı üstünlük kuran Binbaşı Edward Noel görevlendirilmiştir. Yazarın birincil kaynaklardan takip ettiği süreçte Binbaşı Noel Musul ve Kerkük hattında, Binbaşı Soon Süleymaniye bölgesinde, Binbaşı Hay ise Erbil çevresinde örtülü faaliyetlere girişmişlerdir. 7 Nisan 1919 da ise Noel, cepheyi genişleterek Anadolu ya geçmiş ve Mardin e gelerek Türklere karşı topyekûn bir Kürt Ayaklanması için aşiretlerle temasta bulunmuştur. Lakin yazarın da vurguladığı gibi bölgedeki Kürt aşiretleri Osmanlı Mebusan Meclisi ne gönderdikleri telgraflarla bölücü İngiliz propagandasını protesto etmişlerdir; 4 Kürtlük ve Türklük bir bütündür. Birbirlerinin öz kardeşi ve din kardeşidir. Her iki toplum için vatan birdir...kürtler vatanlarının kurtuluşu uğrunda şimdiye kadar Türklerle ilk savaş safında kanlarını akıtmışlardır. Bundan böyle de hükümetimizin devamı ve mutluluğu için aynı şekilde davranacaklardır 78 Kürt aşiretlerinin İngilizlere karşı tepkileri Musul-Kerkük hattındaki yerel unsurlarda da görülmektedir. Zira kesintisiz 4 asır süren Türk hakimiyetinden sonra gayrimüslim bir unsurun idaresini kabul edemeyen bölge halkı, İngilizlerin Nasturi ve Asurilere karşı imtiyazlı tavırları ve Müslüman halka uygulanan vergiler, İngilizler ve yerel halk arasında sokak çatışmalara sebebiyet vermiştir. Bu doğrultuda bölge halkı üzerinde Türk karşı propagandası da etkili olmuştur. Cizre Kaymakamı Sultan Maslat Bey, Van Valisi Ali Haydar Bey in propaganda faaliyetleri ve Musul da Ankara Hükümeti tarafından 4 Zekeriya Türkmen, Musul Meselesi: Askeri Yönden Çözüm Arayışları ( ), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, s History Critique- Issue 4, July 2016

79 desteklenen Cemiyet-i Hilaliye adındaki dini teşkilat görünümündeki oluşum halkı İngiliz işgaline karşı manevi olarak örgütlemektedir. Misâk-ı Milli ye göre Musul Vilayeti başlıklı ikinci bölümde, yazar 28 Ocak 1920 tarihinde son kez İstanbul da toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi nde Ankara Hükümeti nin teşvikleri ile kabul edilen Misâk-ı Milli kararını ele almıştır. Kararın siyasi ihtiyaçlardan doğan oportünist bir girişimden ziyade hem somut verilere hem de metafiziksel gerekçelere istinat edilen bir halk kararı olduğunu zikreden Türkmen, İngiliz istihbarat servisi elemanı Arnold Toynbee 5 nin Milli Ant ile alakalı görüşlerine yer vermiştir; 6 Bu ant, sadece bir savaş amaçları bildirisi, ya da bir parti programı değildi. Bu üç dört kuşaktan beri Batı tarzı eğitim gören Türklerin içlerinde besledikleri duygunun açık bir ifadesi idi. Eserin bu bölümünde Misak-ı Milli ile alakalı meclis zabıtlarına da atıf yapılmış ve Mustafa Kemal Paşa nın Ankara Ziraat Mektebi nde Ankara halkına hitaben yapmış olduğu konuşmada zikrettiği Misak-ı Milli nin sınırları zikredilmiştir; 7 Bu hudut İskenderun Körfezi cenubundan Antakya dan Halep ve Katma istasyonu arasından Cerablus Körfezi cenubundan Fırat nehrine mülaki olur(kavuşur). Oradan Deyr-i Zor a iner; daha sonra Şarka temdit edilerek, Musul, Kerkük, Süleymaniye yi ihtiva eder Sakarya Zaferi nden ardından Ekim 1921 de Türk-Fransız diplomatik görüşmelerinin başlaması, Musul Meselesi nde İngilizleri telaşa düşürmüştür. Zira İstanbul daki İngiliz yüksek komiseri Sir Rumbold un 12 Ekim 1921 de Lord Curzon a gönderdiği telgrafta, Türklerin Yunanlılara son darbeyi vurduktan sonra Musul a askerî bir harekat düzenleyeceklerini bildirerek Musul için hem diplomatik hem de askeri tedbirler alınmasını salık vermiştir. Şefik Özdemir Bey Müfrezesi nin Musul Harekâtı başlıklı üçüncü bölümde Türkmen, Ankara Hükümeti nin Musul tasavvurunda bir sonraki evre olan askerî ve örtülü operasyonları işlemiştir. Bölgedeki Türkmenlerin ve Revandiz-Erbil hattında bulunan Sürücü, Zibar gibi Kürt aşiretlerinin İngilizlere karşı çete harbi uygulamaları ve Ankara dan 5 Tarihçi Arnold Toynbee nin İngiliz istihbaratına çalıştığına dair itirafları için bkz. Mehmet Mert Çam, Bir Asırlık Kan Davası ( ) Tehcir ve Propaganda, İlgi Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2015, s Zekeriya Türkmen, a.g.e., s A.g.e., s. 31. Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

80 destek istemeleri üzere, 1 Şubat 1922 tarihinde Mustafa Kemal Paşa tarafında Kuzey Irak a gönderilmek üzere bir milis birliğinin oluşturulması emredilmiştir. Müfrezenin başına ise Birinci Dünya Harbi nde Filistin Cephesi nde bulunmuş, gayrinizami harp tecrübesi olan Teşkilat-ı Mahsûsa mensubu Şefik Özdemir Bey getirilmiştir. Müfrezedeki rütbeli subaylar Türk olmakla birlikte er kademesinde Fransız Ordusu ndan kaçan Tunus ve Cezayir asıllı Müslüman bedeviler ve bölgedeki Türkmen ve Kürt aşiretler kullanılacaktır. Zira İngilizlerle diplomatik görüşmelerden dolayı Musul Harekâtına resmi bir mahiyet verilmeyecek, görünüşte Türkiye ile hiçbir ilgisi olmadığı, şahsi ve mahalli teşebbüslerle meydana gelmiş olduğu kanaati uyandırılacaktır Haziran 1922 tarihinde, Elcezire cephe komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa tarafından iaşe, silah ve cephane bakımından donatılan 100 mevcutlu müfreze Hakkari den Kuzey Irak a girmiş, güzergâhı üstündeki halk tarafından büyük bir coşku ve heyecanla karşılanmıştır. Diyarbakır ile Şemdinan arasında iletişimi sağlamak için telgraf hattı çektiren Özdemir Bey, bölgenin ileri gelen aşiretleri ile de temasa geçerek hem müfrezeye milis hem de asayişi sağlamak için jandarma birlikleri oluşturmuştur. Ankara Hükümeti ise eş zamanlı olarak müfrezenin geçtiği yerlere mülkî amirler atayarak siyasi boşluğu doldurmaya çalışmıştır. 22 Haziran 1922 de Revandiz e ulaşan Şefik Özdemir Bey Müfrezesi karşısında İngilizler 10 Temmuz da ağır bir hava bombardımanı başlatmış, İngilizler ile ilk sıcak temas ise 31 Ağustos günü Derbent te gerçekleşmiştir. Derbent Muharebesini kazanan müfreze 5 Eylül günü Köysancak ı da geri alarak İngilizleri güneye püskürtmüştür. Müfrezenin ileri harekâtı karşısında tutunamayan İngilizler taktik değiştirerek kendi kontrollerinde Süleymaniye ve çevresinde yarı otonom bir Kürt bölgesel yönetimi oluşturmaya, Şeyh Mahmut u ise Birinci Melik unvanı ile tahta geçirmeye çalışmışlardır. Lakin Binbaşı Noel in etki alanında olan Şeyh Mahmut, Şefik Özdemir Bey in kendisine gönderdiği heyet ile görüşerek İngilizlere karşı Süleymaniye ye ortak bir harekât yapmayı teklif etmiştir. Türkmen nin işaret ettiği üzere Şeyh Mahmut un ikircikli siyasetinin arkasında İngilizlerin desteklediği Kral Faysal a karşı Türk Devleti nin desteğini alarak hakimiyet alanında otonom bir bölge oluşturmak yatmaktadır. 80 Eylül 1922 de Anadolu daki mili mücadelenin başarıya ulaşması, İngilizlerin Şefik Özdemir Bey Müfrezesi ne karşı tazyiklerini arttırmasına neden olmuştur. İngilizler tarafından 8 Zekeriya Türkmen, a.g.e., s. 45. History Critique- Issue 4, July 2016

81 Köysancak a ağır bombardıman başlatılmış ve aşiretlere yönelik propaganda beyannameleri uçaklar vasıtasıyla atılmıştır. Bununla birlikte İran-Irak-Türkiye arasındaki sıfır noktasında konuşlanmış olan Simko İsmail Ağa nın aşireti, İngiliz güdümlü Nasturi çeteleri ve Kral Faysal ın emrindeki şehhabe adlı paralı askerlerin taarruzları, müfrezenin en güçlü olduğu nokta olan Revandiz-Hoşnav hattında savunmaya çekilmesine neden olmuştur. 7 Eylül günü ise Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ın Bornova dan Elcezire Cephe Komutanlığı na gönderdiği tarihi telgrafta, Musul un silahla alınması için gerekli hazırlıkların yapılması emredilmiştir. Harekât planına göre; 9 Elcezire Cephesi bütün gücüyle Dicle nin iki tarafından, nehir boyunca Musul yönünde taarruz edecek Van, Hakkari ve Iğdır sınır birliklerinden oluşsan dağ bataryalarıyla takviye edilen bir piyade tümeni, bir süvari tugayı ve aşiretlerden oluşan süvarilerle İmadiye, Süleymaniye hattı üzerinden Musul, Kerkük taarruzla görevlendirilecektir. Lozan Barış Görüşmeleri ile Musul a yönelik askerî harekât planının mukayeseli olarak anlatıldığı dördüncü bölümde Türkmen, Musul Meselesi yüzünden yaşanan diplomatik çıkmazı, Ankara Hükümeti nin Musul a yönelik strateji değişimini ve buna karşın TBMM deki muhalif vekillerin söylemlerini birincil kaynaklardan takip etmiştir. Türkmen e göre Musul hususundaki diplomatik çaresizliğin altında askerî nedenler yatmaktadır. Zira 1923 Şubat ayında Mareşal John Salmon ın komutasındaki 8. Hava filosuna yapılan takviyelerle birlikte bölgeye Hindistan dan sevk edilen kara gücü, iaşe ve mühimmat sıkıntısı çeken Özdemir Bey Müfrezesi ni zor durumda bırakmıştır. İngilizlerin hava bombardımanı ve zırhlı birlikleri vasıtasıyla halk üzerinde yapmış olduğu algı operasyonu, aşiretlere para dağıtılması ve Türklere karşı yürütülen menfi propaganda en başından beri Türk tarafında olan Barzani ve Balik aşiretlerinin İngiliz safına geçmelerine neden olmuştur. Lozan görüşmelerinin ikinci devresinin açılmasından bir gün önce 22 Nisan 1923 tarihinde Revandiz in düşmesi ise Şefik Özdemir Bey Müfrezesi nin hareket kabiliyetini ortadan kaldırmıştır. 29 Nisan Günü silah ve mühimmatıyla İran a çekilen müfreze 10 Mayıs ta Van a gelmiş, 23 Eylül 1923 te ise resmen lağvedilmiştir. Eserin Sonuç kısmında ise Musul Meselesi nin Lozan sonrasındaki gelişmelerine değinilmiştir. Türkiye ve İngiltere arasındaki ikili görüşmeler, Milletler Cemiyeti ndeki 81 9 A.g.e., s. 62. Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

82 süreç ele alınmış ve Musul Meselesi nin Türkiye açısından hukuki olarak son bulduğu gelişmelerin yansımaları tahlil edilmiştir. Çalışma biçim olarak sade bir dil ve akıcı bir üslupla yazılmıştır. Ekler kısmındaki, Misakı Milli ye yönelik haritalar, harp harekât planları ve resmî belgeler eserin itibarını arttırmaktadır. Özellikle 5 Haziran 1926 tarihinde Türkiye ve İngiltere arasında imzalanan Ankara Antlaşması nın tam metni, Musul Meselesi nin ihtilafa neden olan karanlık noktalarını aydınlatmaktadır. Bir asır sonra bölgede sınırların yeniden çizilmek istendiği bir dönemde bu eser, yukarıda zikrettiğimiz üzere karar verme mekanizmasında bulunan sivil ve askerî erkân için yol gösterici olacak, geçmişteki tecrübelerden yararlanmayı, hatalardan ise ders çıkarmayı sağlayacaktır. 82 History Critique- Issue 4, July 2016

83 Dalkavuklar Gecesi - Z Vitamini Atsız İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2015, 12. bs., 136 sayfa, ISBN Furkan KÜÇÜKTEPE Dalkavuklar Gecesi ve Z Vitamini adlı eser Hüseyin Nihal Atsız tarafından kaleme alınmıştır. Bahsedilen kitap içerisinde iki adet roman bulunmaktadır. Biri Dalkavuklar Gecesi ve diğeri ise Z Vitamini ismini taşımaktadır. Eser, 1941 yılında kaleme alınmıştır. Eserin birçok baskısı bulunmaktayken; incelemiş olduğumuz baskı toplamda yüz otuz altı sayfadan meydana gelerek 2015 yılında Ötüken Neşriyattan çıkmıştır. Kitap içerisindeki bölümlere bakacak olursak; önsöz bölümünde Nihal Atsız'ın oğulları Yağmur Atsız ve Buğra Atsız'ın yazılarını görmekteyiz. Bu bölümlerde Nihal Atsız'ın kişiliği, düşünceleri ve bugün yaşasaydı neler yapabilir, 83 Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İstanbul, fkucuktepe@fsm.edu.tr Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

84 neler söyleyebilirdi konuları üzerine oğulları olarak fikir beyan ettikleri görülmektedir. Burada söylenen sözlerin önemli olduğunu söylememiz mümkündür. Nihal Atsız gibi çok yönlü bir kişiliği anlamak, yaptıklarını idrak ederek söylemlerini kavramak hayli güç olduğundan önsözde belirtilen böylesi sözler Atsız hakkında bir imaj yaratmaktadır. Bu hususta örnek olarak; " Hayatını Türkçülüğe vakfetmiş bir kişi olarak bugün hayatta olsaydı belki değil, muhakkak Sovyet Rusya' nın yıkılmasına, komünizmin ölüşüne sevinecek ve Türkçülüğün yavaş yavaş hürriyetine kavuşmasından olağanüstü bir memnuniyet duyacaktı." sözleri Nihal Atsız'ın beslemiş olduğu ideolojisi hakkında bizlere bilgiler sunar. Yazılan romanların neler anlattığını, nelere vurgu yaptığını anlamak için yazarın fikir dünyasını anlamak gereklidir. Çünkü yazarın kaleme aldığı eser kendi dünyasından izler taşır. Okuyucu bu izler doğrultusunda ilerlerse asıl amaca ulaşması mümkün olacaktır. Nihal Atsız, 12 Ocak 1905 te İstanbul da dünyaya gelmiş, Turancı bir anlayışın öncüsü olmuştur. Edebiyat, tarih alanlarında araştırmaları olan, düşünür, öğretmen, şair olarak bilinir. Onun Turancılık anlayışında Türklerin tek bir bayrak altında toplanması, uzak diyardaki Türklerin de bir gün özgür olacağı gibi arzular vardır. Türkiye sınırları dışında Çin e kadar yabancı devletlerin boyunduruğunda yaşayan 84 Türklerin kaderi ve Türk dünyasının birliği meselesi birinci planda yer alıyordu. Atsız ın milliyetçiliğinde yüksek ahlâk temel prensiplerden biridir. Milletin temelinin ahlâk olduğunu vurgular ve Türklüğün etrafını sarmış düşman milletler ve kuvvetler karşısında ancak yüksek ahlâklı, disiplinli, uyanık bir tarih şuuruna sahip, askerî terbiyesi olan, kültüründen kopmamış bir millet olmakla ayakta kalabileceğimizi vurgular. Atsız Türklük dünyasını ayrı ayrı ülkelere ve parçalara göre düşünmek yerine ileride siyasî birliğini kurabilecek bir bütün olarak görür. Öte yandan Sovyet Rusya ve komünizme karşı öfke beslerken, yaşadığı dönemin şartlarına karşı da eleştirilerini esirgememiştir. Eleştirel yazıları devrin başbakanına, cumhurbaşkanına varacak kadar cüretkar olmuştur. Elbette ki yazdıklarının kendince bir sebebi varken, ithaf olunan şahıslar ise bu duruma tepki olarak siyasi güçlerini kullanmaktan çekinmemişlerdir. Örnek olarak artan komünist faaliyetlerine karşı ve Milli Eğitim History Critique- Issue 4, July 2016

85 Bakanlığı bünyesinde himaye gören komünistler hakkında devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu na hitaben mektuplar yazmıştır. Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı İsmet İnönü nün de Sovyet rejimine uygun şekilde hareket ettiğini düşünerek İnönü yü ağır eleştirilere maruz bırakmıştır. Atsız, böylesi eleştirilerini yazmış olduğu romanlarında farklı senaryolar ile sunmayı başarmıştır. Bahsedeceğimiz Dalkavuklar Gecesi ve Z Vitamini romanı, zekice uyarlanmış, hiciv unsurunun bolca olduğu bir roman olarak bizlere örnektir. Nihal Atsız ın tutumu ve ideolojisi hakkında kısa ve genel bir bilgi verdikten sonra kitap içeriği hakkında konuşmak ve dönemin şartlarına ara ara vurgu yapmak daha sağlıklı olacaktır. Dalkavuklar Gecesi ve Z Vitamini, tek kitap olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak iki ayrı anlatımdan bahsetmek gerekir. Yani Dalkavuklar Gecesi bir roman, Z Vitamini ise bir roman şeklinde değerlendirilmelidir. Bahsedilen farklar olay örgüsü ve sanatlar bakımından da değerlendirilebilir. Dalkavuklar Gecesi romanında, II. Dünya Savaşı sonrasındaki ülke yönetimi mizahi bir dille anlatılmaktadır. Yazar, hayali bir devlet kurup içerisine hayali karakterler yükleyerek döneme bir ithaf şeklinde eleştiriler yapmıştır. Roman kurgu olarak bir Hatti Uygarlığı nda geçmektedir. Kral, yaver, başkumandan gibi sıfatlara sahip karakterler mevcuttur. Romanın karakterlerinden bazıları, Kral Subbiluliyuma, Başkumandan Tutaşil, Pampa, Hantilyas, Başhekim Ziza, Rahip İduskam, Kâhin Şilka, Yaver Sabba, Vezir Nibida dır. Karakterlerin kimlere ithaf ettiği veya hangi karakterlerde olduklarına bakacak olursak; Kral Subbiluliyuma, romanın asıl ismidir. Onun etrafında oluşan bir olaylar silsilesi mevcuttur. Genel olarak önde olmak isteyen bir kişidir ve etrafındaki dalkavuk olarak adlandırılacak kişilere inanmaktadır. Başkumandan Tutaşil ise romanda kendisinden su katılmamış bir Hatti olarak bahsedilmektedir. Romanda Hatti Devleti nin kurucusu olarak Pampa karakteri görülür. Ancak bu karakter yaşayan bir karakter değildir. Öte yandan filozof olarak karşımıza Filozof İlanasam çıkmaktadır. İlanasam, şiir yazan, felsefe okumaları yapan bir karakterdir. Bir de tıp 85 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

86 okumuş başhekim olan Ziza vardır. Bir detay verecek olursak Ziza aynı zamanda da gözlüklü olarak tasvir edilir. Yaver Sabba, Kahin Şilka, Vezir Nibida gibi isimlerde mevcuttur. Romanda isimleri geçen bu hayali isimler, kurgusal bir devletin mensupları imajını vermektedir. Ancak Nihal Atsız böylesi bir sanatla aslında Türkiye Cumhuriyeti nin II. Dünya Savaşı sonrası, İsmet İnönü dönemine bir eleştiri yapmaktadır. Dönemin şartlarına bakıldığında, baskıcı, devrimi öngören, II. Dünya Savaşı na girmemek için direnen ve etrafındaki büyük güçler ile arasını iyi tutmaya çalışan bir Türkiye de halkın ağzını açmaya çekindiği dönemde böylesi bir eser kaleme almak ustalığın ispatıdır. Yukarıda bahsedilen karakterlerin Türkiye Cumhuriyeti yönetimine uyarlanması ile aslında kurgunun asıl amacının ortaya çıkacağı söylenebilir. Hatti Devleti, Türkiye Cumhuriyeti olarak varsayarak çıkarımlar yapacak olursak; Hatti Devleti nin kurucusu Pampa, Mustafa Kemal Atatürk e karşılık gelmektedir. Etrafındaki destekçilere inanarak önde olmayı isteyen kişi de İsmet İnönü sayılabilir. Çünkü Mustafa Kemal ile birlikte ortaya çıkan İsmet İnönü, 1936 dan sonra Atatürk ile zıtlaşmaya başlayarak bozulmalar hasıl olmuştur. Atatürk ün vefatıyla beraber de artık Milli Şef olarak daim olmuştur. Bu sebeple romandaki karakterle uyuştuğu söylenebilir. Başkumandan Tutaşil e bakacak olursak, krala yakın bir asker konumundadır. Gerçek hayatta M. Kemal e en yakın askerlerden birinin Fevzi Çakmak olduğu varsayılırsa, bu ismin ithafının kendisi olduğunu söyleyebiliriz. 86 Diğer karakterlerin isimlerine bakıldığından dikkat çeken bir husus romandaki bazı isimler gerçek isimlerden esinlenerek, tersten veya aynı harfleri içererek kompozise edildiği fark edilmektedir. Buna örnek verecek olursak, Başhekim Ziza doktordur ve gözlüklü tasvir edilmiştir. O dönemde doktor olan ve Atatürk ün isteği üzerine Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ne Antropoloji profesörü olarak getirilen ve gözlük kullanan şahsın gerçekte Şevket Aziz Kansu olduğu söylenebilir. Öte yandan Yaver Sabba için ise yaverlik vazifesinden çıkarım yaparak, Atatürk ün yaverliğini yapmış olan, Cevat Abbas Gürer e tekabül ettiği görülmektedir. Nihal History Critique- Issue 4, July 2016

87 Atsız ın bu düzene ve gidişata karşı eleştirel bir gözle keskin şekilde karşı çıktığını bilmekteyiz. Eserin isminden de anlaşılacağı üzere bu teşkilatı dalkavuklar olarak görmesi romanda da dalkavukları sevmeyen bir karakter olarak karşımıza çıkan Kahin Şilka nın yazarın kendisi olması ihtimalini akıllara getirmektedir. Diğer bir romanımız olan Z Vitamini ise konu itibariyle Dalkavuklar Gecesi nde anlatılmak istenen veya eleştirilen hedefe yakındır. Gerek dil itibariyle gerekse konu itibariyle aynı esaslara sahip olduğu söylenebilir. Aralarındaki en büyük fark Dalkavuklar Gecesi nde kurgu üzerine itham unsurları var iken Z Vitamini nde gerçek isimler mizahî, kimi zaman da alaycı bir dille anlatılmıştır. Romandaki olaylar yazarın yaşadığı dönemden elli yıl sonrasında yaşanıyormuş gibi anlatılmıştır. Eserde, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Hasan Âli Yücel, Başbakan Yardımcısı, Ahmet Emin Yalman, Milli Eğitim Bakanı Falih Rıfkı Atay, Ticaret Bakanı Rıza İnönü, Millî Savunma Bakanı Kâzım Özalp, Maliye Bakanı Kasım Gülek, İşletmeler Bakanı, Ömer İnönü, Dışişleri Bakanı, Aliye Itır, İçişleri Bakanı Karabet Öztürk, İktisat Bakanı Salamon Türker olarak anılmaktadır. Bu kişiler İsmet İnönü ye karşı övgü dolu şeyler söylemeleri, ona karşı büyük sevgi beslemeleri yazar tarafından öğretici bir o kadar da iğneleyici bir tarzda aksettirilmiştir. Z Vitamindeki olay örgüsü, yılları arasında İsmet İnönü nün millî değerlerden uzaklaşarak yeni bir dünya devleti kurmaya çalışması ve bunu yaparken gülünç durumlara düşmesi ile şekillenmektedir. Z Vitamini meselesinin özünde ise İsmet İnönü ve bakanların her toplantı öncesi Z Vitamini alarak kendilerinin sağlıklı, akıllı ve uzun ömürlü olmalarını sağladığını düşünmeleri vardır. Bir bakanlar kurulu toplantısında İsmet İnönü Z Vitamini ni ağzına atar ve toplantıya başlar. Birçok bakan söz alır, içlerinden Başbakan söz alınca Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ye; Nihayet vatan haini, mürteci demokratların yurdu ve dünyayı batırmak üzere olduğunu görerek yaptığımız millî hareketle onları devirmeniz adınızı ebedîleştirmiş ve sizi yalnız vatanımızın değil, bütün insanlığın şefi haline getirmiştir. Bunun içindir ki, artık size Millî Şef değil, Beşerî Şef denmesi lâzımdır. Çünkü millî olmak geri ileri olmanın imkânı da, ihtimali de yoktur. Evet, siz bütün beşeriyetin şefisiniz! Beşeriyet sizden idare, akıl, fazilet, dehâ, siyaset, ilim, fen, sanat, viyolonsel, herşey, her şey öğrenecektir. Ricam şu ki, Beşerî Şef unvanını lütfen ve tenezzülen kabul buyurunuz. sözlerini söylemiştir. 87 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

88 Buradaki diyologtan anlaşılacağı üzere cumhurbaşkanına karşı fazlaca övgü yapıldığı görülmektedir. Atsız böylesi bir tasvir yaparak dönemin hükümetinin yaptığı toplantıların çocuksu, komik olduğunu vurgulayabilmiştir. Bunun yanı sıra romanda bazı doğaüstü tasvirlere de yer verilerek, şehitlerin ruhunun İnönü ye karşı haykırması gibi olaylar anlatılmıştır. Olağanüstü anlatılarla büyük ithamlarda bulunan Atsız, İsmet İnönü hakkında Fevzi Çakmak ın ağzından söyledikleri, İnönü nün birçok olayının sahte olduğu, onun adeta bir dolandırıcı olduğu gibi bir imâda bulunduğu anlamı ortaya çıkmaktadır. Şu gördüğünüz adam, askerî talebeliğinde, zabitleri görsün diye seccadesini koridora atıp namaz kılan seciye!... İstemeye istemeye katıldığı İstiklâl Savaşı nın istimarcısı, İnönü zaferinin hırsızı, Lozan da Türk mukaddesatının peşkeş çekicisi, Müslümanlık, Türklük ve Türkçülüğün düşmanı; başvekilliğinde en feci zulüm suiistimallerin, Devlet reisliğinde de en korkunç istibdat ve yaran saltanatının merkezi ve nihayet muhalefetinde ebediyyen kendisi için kurulan muhalefet makamının meccani ve sahtekâr lüpçüsü!... Sonunda meccanîlik ve lüpçülüğün son basamağı olan Z vitamini sayesinde ölüme çare bulunacağını sanırken şimdi şerefli ölüler arasında kendisine yer arıyor! Yeri Yoktur! Sonuç olarak Nihal Atsız tarafından kaleme alınan bu eser, dönemin şartlarına bağlı olarak eleştiri yüklü bir karaktere sahiptir. Böyle olmasında devlet yönetiminin tutumu, yazarın bakış açısı gibi farklı etkenler vardır. Kurgu şeklinde olması veya olağandışı unsurların yer almasının yanında eser öğretici bir üsluba sahiptir. Yazarın yeteneği ile ortaya çıkan edebi sanatlar sayesinde dönem eleştirisi mizahi dahi olsa son derece etkileyici olmuştur. 88 History Critique- Issue 4, July 2016

89 Troçki İstanbul'da Ömer Sami Coşar İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010, 200 sayfa, ISBN: Özge GÜRBÜZ Gazeteci mesleğinin yanı sıra yazarlık statüsünü de nitelikleri arasına ekleyen Ömer Sami Coşar birçok eseri ile kendisinden söz ettirmeyi başarmıştır. Birçok esere imza atan müellifin ele alacağımız bu eseri hem Türk tarihi açısından hem de Rus tarihi açısından geçmişe ışık tutma görevini üstlenmektedir. Bu noktada ele alınan eserin tanıtımını yaparken anılan dönemin şartlarının göz önünde bulundurulması zaruriyeti ortaya çıkacaktır. Eser bölümler şeklinde ayrılmamak ile birlikte bünyesinde genel başlıkları barındırmaktadır. Troçki nin biyografisi ile başlanan eserde yer alan başlıklardan bazıları şunlardır; Troçki kimdir ve ne yapmak istiyordu, Stalin'e karşı 89 Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

90 ihtilal Türkiye den yöneltilmişti, Troçki nin Gazi ye yolladığı mektuba verilen cevap, 1 Nisan şakası: Troçki Müslümanlığı kabul etti, Stalin'in gizli ajanı Büyükada da, Moskova duruşmaları, Troçki den sonra... vs. başlıklar bulunmaktadır. Burada dikkat çeken nokta ise eserin ilginç başlıklarının kitabı oluşturuyor oluşudur. Şeklen durum böyle iken eserin muhteviyatında da müellif ilginç ve dikkat çekici birçok bilgi aktarmıştır. Böylece geçmişin saklı hazinesinden çıkan gerçekleri ortaya koymuştur. Troçki nin asıl adının Leon Davidoviç olduğu aktarılan ilk bilgilerdendir yılında Ukrayna'nın Karadeniz tarafında doğmuştur. Kendisinin 1924 yılında Rusya'da Lenin'in ölümünden sonra öne çıktığı anlatılmıştır. Fakat bu süreçte Komünist partinin 3 kanadı bulunduğu ve bulunan bu üç kanadından sol muhalefetin liderliğini Troçki nin üstlendiği işaret edilmektedir. Söz konusu diğer kanatlar ise ortadakiler ve sağcılardır. Bu gibi parçalanmışlıklar çatışma alanlarını da beraberinde getirmiş ve karşılıklı ilişkiler de hep sıcak tutulmuştur. Stalin ile Troçki nin sağlam bir temel üzerinde karşı karşıya kalmalarının nedeni olarak ise; Stalin'in Komünizm in sadece Rusya içinde ihdas edilmesini savunması ve Troçki nin de bu düşünceye karşı çıkışı olarak görülmektedir. Troçki Almanya nın bu süreç için uygun hale geldiğini ve Marksist ideolojiden taviz verilmemesini karşıt tez olarak savunmuştur. Troçki nin hayatının kalan kısmında Sol Muhalefeti teşkilatlandırmaya çalıştığı vurgulanmıştır. Fakat Stalin ile girdiği iktidar mücadelesini kaybederek 1929 yılında hiçbir Avrupa Devleti'nin onu kabul etmemesi ile İstanbul'a gönderilmiştir. Kendisi öldürüleceğini düşündüğünden bu karara şiddetle karşı durmuştur. Kitabın ana hatları ile anlatılışı ve detaylandırılması ise bu süreçten sonra başlamıştır. 90 İstanbul Bomonti de serüvenine başlayan Troçki nin artık faaliyetlerini İstanbul'dan sürdürmeye başladığı görülür. Stalinizm ile mücadeleye girişen grupları buradan yönetmiştir. Söz konusu gruplara bilgiyi ulaştıran bir de aracı tayin etmiştir. Troçki nin bu doğrultuda çalışan bütün gazete ve grupların tek bir çatı altında toplanmasından yana bir tavır sergilediği açıktır. Stalin'i devirmeye matuf direktifler vermiştir. Ayrıca Troçki, Rusya'daki gizli hareketleri İstanbul'dan idare edeceğini, History Critique- Issue 4, July 2016

91 Stalin'e karşı savaş açtığını Tokatlıyan Oteli'ndeki 68 numaralı odadan tüm dünyaya duyurmuştur. Yaşanan bu durumdan -tabiri caizse bu soğuk savaştan- sonra Stalin'in taarruza geçiş yaptığı göze çarpmaktadır. Eserde dikkat çeken bir özellikte 1 Nisan şakası adı altında Troçki nin Müslümanlığı kabul ettiğinin yayınlanmasıdır. Fakat bu ibarenin şaka olmasının belirlenmesi çok da uzun sürmemiştir. Troçki İstanbul dan dil bilmediği gerekçesi ile ayrılmak istemektedir. Almanya'ya vize başvurusu yapmış, fakat kendisinin Alman topraklarında bir suikaste maruz kalması ihtimalinde, bu duruma karşı konulmasının imkansız olmasından dolayı bu isteği kesin bir suretle reddedilmiştir. Troçki açısından ortaya çıkan başka bir sorun da; Stalin'e karşı başlattığı karşı koyma kampanyasından dolayı Türkiye nin de kendisini sınır dışı etme ihtimalinin olmasıdır. İlerleyen süreçte Troçki 29 gün kaldığı Bomonti'deki köşkten ayrılarak Bolşevik faaliyetlerini planlayıp idare edeceği Büyükada ya taşınmıştır. Burada Françesko adlı bir şahsı marangoz olarak işe alması da oldukça ilginç bir olay olarak göze çarpar. Zira yüzde doksan sağır olduğunu öğrendiği bu adamı çok güvenilir olacağını düşünerek işe almıştır. Bunun ana nedeni olarak ise bu kişiyi daha emniyetli bulduğu görüşüdür. Troçki makalelerini satarak hayatını idame ettirmeye devam etmiştir. Onun bu süreçte canını sıkan şey ise Troçkist grupların birleşmeye sıcak bakmamasıdır. Bu noktaya kadar Troçki nin icraatları detaylı bir biçimde aktarılmış ve anlatı devam etmiştir. Troçki İstanbul'da bu zorlu zamanları yaşarken onun kabulü aleyhinde kampanya açanların başında Churchill in geldiği açıklanmıştır. Stalin'in de boş durmayarak Troçkistlerin hepsini temizlemeye koyulduğu vurgulanmıştır. Ayrıca iki tarafın mücadelesinde Stalin onun köylüyü yok etme tasarısının olduğunu, köylü sınıfı yok edici bir sanayi politikası tasarladığını belirtmiştir. Bunun sonucunda Marksist ideolojinin yerleşmesi konusunda çaba harcayan Troçki bu yolda güvendiği arkadaşlarını da yavaş yavaş yitirmiştir. Kendisi de İstanbul'dan ayrılarak eşi ile birlikte Danimarka'ya doğru yola çıkmıştır. Bir zaman sonra da Fransa'dan aldığı müjde ile birlikte Paris'e geçme şansı doğmuştur. Fakat bunun şartlı bir kabul olduğu 91 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

92 belirtilmektedir yılının yazına girildiğinde Troçki henüz iki yılı daha dolmadan Fransa'dan atılmıştır. Son sürgün yeri olan Meksika'ya 1937 yılında varacaktır yılında da Troçki nin köşküne ilk silahlı baskın yapılmıştır. Tekrar yapılan baskınla da Troçki katledilmiştir. Troçki nin katlinden 13 yıl sonra, Stalin'in de öldüğü eserde belirtilmiş hususlardandır. Eser belirtildiği üzere 2010 yılında kaleme alınmış ve özgün anlatımı ile öne çıkmıştır. Dipnotların çok sık bir biçimde kullanıldığı kitapta, kişi biyografileri, kaynaklar ve açıklamalar okuyucuyu diğer eserlere yöneltme amacı taşımaktadır. Kitabın olumlu olan bir diğer özelliği de geniş bir fotoğraf yelpazesinin kullanılmasıdır. Burada anlatılan kişilerin portresi aktarılarak resmi belgelerden alıntılar yapılmıştır. Eserin sonunda bunun dışında yer alan bir biyografiler kısmı oluşturulmuş, kitaba konu olan aktörler çok yönlü hayat hikayeleri ile açıklanmıştır. İndeks kısmının da oluşu bilgilere kolay ulaşmada yardımcı bir nitelik teşkil etmektedir. Piyasada muadilinin çok bulunmadığı bu eserde objektifliğin yapılan alıntılar ve yayınlanan belgeler ile birlikte desteklendiği çok açıktır. Dil ve anlatım konusunda da oldukça başarılı bir eserdir. Konular arası geçişler ile birlikte birbirleri ile bağlantılı bölümler oluşturulmuş ve eser bütüncül bir bakış açısı ile yazılmıştır. Olumlu pek çok niteliğinin yanı sıra eserde olumsuz sayılabilecek belirgin bir özellik ilk bakışta göze çarpmamaktadır. Fakat kuşku payı hiç bırakmayan cümlelerin kurulumunun direkt olarak kabul edildiği görülmektedir. Aynı konu ile beraber benzer noktalar ve hususlar diğer eserler ve belgeler ile karşılaştırılıp gözden geçirilmelidir. İhtiyatlı bir bakış açısı benimsenmelidir. 92 Eser, Türk ve Rus ilişkilerinin bir anlamda temeline dayandırılabilecek bir özellikte olması açısından hem Türk hem de Rus tarihi açısından okunması gereken bir kitaptır. Marksist ideolojinin yerleşmesinde Türkiye de bulunuş, İstanbul ve buradaki yöneticilerin tavrı, Türkiye açısından bir desteğin verilip verilmediğini anlamada okunması gereken bir eserdir. Müellif bu konuda oldukça hassas davranarak iddialarını belli dayanaklara dayandırmıştır. Bu şekilde iddialarını meşrulaştırmaya History Critique- Issue 4, July 2016

93 ve objektifliği elden bırakmamaya çabalamıştır. Kitaplıklarda yer alması gerektiğini düşündüğüm sade ve akıcı bir dile sahip değerli bir kitaptır. 93 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

94 94 KİTAP İNCELEME VE KİTAP TANITIMI ESASLARI 1. Tarih Kritik Dergisi (TKD) tarih sahasında genel kaide olarak son iki yılda yayınlanmış eserlerin Türkçe ve İngilizce tanıtım ve incelemelerini yayınlar. Başka bir yayın organında yayınlanmış yazıların çevirileri yayınlanabilir. Çevirilerin özgün metni de gönderilmelidir. 2. TKD ye gönderilen yazılar editör tarafından derginin yayın kriterleri açısından incelenir. Editör kuşkuya düştüğü hususlarda yayın kurulundan görüş talep alır. Uygun bulunan yazı ilgili hakeme gönderilir. Hakemin uygun bulduğu yazı yayınlanır. Editör yazılarda yazım şekli ile ilgili değişiklik yapabilir. 3. Yazarlara herhangi bir telif ücreti ödenmez. 4. Kitap tanıtımı bir eserin sırf özeti değil, eleştirel olarak değerlendirmesi olmalıdır. Kitap tanıtımı yapan yazar kitapla aynı fikirde olabilir veya kitabın fikirlerine karşı çıkabilir veya kitabın sunduğu bilgilerde, yargılarda veya yapıda örnek teşkil eden veya eksik kalan yönleri belirtebilir. Kitap tanıtımı yapan yazar ayrıca kitapla ilgili düşüncelerini de açık bir şekilde ifade etmelidir. 5. Kitap incelemesi, bir kitaptan ortaya konulan en önemli noktalara ışık tutularak bunların eleştirel olarak tartışılmasıdır. Kitap incelemesi giriş, kitabın özeti, eleştirel tartışma ve sonuç gibi genel bir yapıyı takip etmelidir. Kitap incelemesi yazarı, a. Giriş kısmında ana tez ve yaklaşımını ifade etmeli, b. Özet kısmında kitabın esas argüman ve iddiaları üzerine odaklanmalı ve çalıştığı disipline getirdiği katkı ve itirazları sıralamalı, c. Eleştirel tartışma kısmında kitap yazarının alanında yaptığı katkıların önemini değerlendirmeli, argümanlarının dayandığı veriler ve bunların bağlama uygun kullanılıp kullanılmadığını incelemeli ve ç. Sonuç kısmında kitaba ilişkin ulaştığı sonuçları ifade etmelidir. 6. Başlık bilgilerinde tanıtım veya incelemesi yapılan eserin adı, yazarı, yayımlandığı şehir ve yayınevi, yayım yılı, kaç sayfa olduğu ve ISBN numarası yazılmalıdır. Başlık bilgilerinin bir satır altına tanıtım veya incelemeyi sonuna yazanın adı SOYADI sağa dayalı olarak açıklama işareti konularak yazılır: Doğu Avrupa Türk Mirasının Son Kalesi Kırım Yücel Öztürk (ed.) İstanbul, Çamlıca Basım Yayın, 2015, 432 sayfa, ISBN: Fatih ORTA 7. Sayfa altında özel işarete karşılık olarak yazarın akademik unvanı, mensup olduğu kurum ve e-posta adresi yazılır ( Dr., Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Konya, forta@selcuk.edu.tr). 8. Kitap tanıtımı metinleri kelime arasında, kitap inceleme metinleri ise kelime arasında olması tercih edilir. 9. Tanıtım veya incelemenin yapıldığı eserin kapak sayfası resmi metnin başlık bilgilerinin hemen üstüne ortalanarak konulur. History Critique- Issue 4, July 2016

95 10. Yazı karakteri Times New Roman, 11 punto, satırlar bir buçuk aralıklı, dipnotlar 9 punto ve tek aralıklı yazılmalıdır. Paragraflar arası önceki 3 nk, sonra 3 nk, iki yana dayalı olmalıdır. 11. Metin içinde vurgulanması istenen kısımlar italik olarak yazılmalıdır. Alıntılar ise italik harflerle ve tırnak içinde verilmelidir. Üç satırdan az olan alıntılar satır arasında, üç satırdan fazla olan alıntılar ise satırbaşı yapılarak satırın iki yanından 1 cm içeride blok halinde, 9 punto ve 1 satır aralığıyla yazılmalıdır. 12. Dipnotlar klasik yöntemde sayfa altında numaralandırılarak verilir. 95 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

96 GUIDELINES FOR BOOK REVIEWS AND REVIEW ESSAYS 1. The Journal of History Critique (JHC) publishes book reviews and review essays in Turkish and English of works in the fields of history, published in the past two years, as a general rule. Translations of previews and essays published in other chronicles and/or journals may also be published. In that case, the original texts of the translations should also be forwarded to JHC. 2. All reviews sent to JHC is subject to examination of the Editor who will conduct an appraisal of the work to establish its conformity with the Journal s publishing criteria. The Editor may ask for the opinion of the Editorial Board in case it is so required. Convenient review is sent to the referee. Upon aproval of the referee, review is publish. The Editor may make changes regarding the layout format No honorarium will be paid to the authors/researchers. 4. Book reviews should not merely be a summary of the work but should include a critical assesment of the work as well. Book Reviewer shall offer agreement or disagreement with the author and identify where he/she finds the work exemplary or deficient in its contents of knowledge, judgments, or structure. Reviewer shall also clearly state his/her opinion of the work which is discussed. 5. Review essay shall offer an insight into the most important points of the book and discuss these points within a critical approach. Review essays shall follow a general pattern of introduction, summary of the book, critical discussion and conclusion. Author of the review essay shall a. Express the fundamentals of his/her thesis and basic approach in the introduction, b. Focus on main arguments and assertions of the book and list its contributions and objections in its field in the summary, c. Evaluate the contributions of the author of the book to his/her field and examine the data on which his/her arguments have been based and the way in which he/she has used these data within the context of the critical assessment. d. Express in the conclusion part he/she has inferred about the book 6. Title information vis-a vis the review shall include name of the book or essay, author of the book, publication place and printing house, publication year, number of pages, and ISBN number. One line below the title, name and family name of reviewer should be written with asterisk right aligned. See an example below; Cross and Crescent in the Balkans: The Ottoman Conquest of South Eastern Europe David Nicolle Barnsley, Pen & Sword Books, Pp. xvi, 256, ISBN: Mesut UYAR 7. In footnote section, academic title, institution and address of reviewer are required to be written with asterisk ( Associate Professor., University of New South Wales, Canberra, m.uyar@adfa.edu.au ). History Critique- Issue 4, July 2016

97 8. It is preferred that book reviews should be between words and review essays 2500 to 4000 words. 9. Cover page picture of the reviewed work is set in the center aligned above the title of review or essay. 10. The typeface must be written in Times New Roman, font size 11, line spacing 1,5, footnotes font size 9 and with single line spacing. Spacing of paragraphs must be 3 pts with the previous one, and 3 pts. with the following one and justified. 11. The important points which need to be emphasized in the text should be written in italics. Citations/quotations should be in italics and inverted commas. Citations/quotations less than three lines should be written between lines. If it is more than three lines it must be placed as block 1 cm inside equally from the beginning and the end of the line with font size 9 and 1 linespacing. 12. Footnotes will be given in classical manner i.e bottom of the page with numbers. 97 Tarih Kritik - Sayı 4, Temmuz 2016

98 TARİH KRİTİK DERGİSİ Journal of History Critique Hakemli Kitap Tanıtımı ve İncelemeleri Dergisi /Peer Reviewed Journal for Book Review and Review Essays Yıl/Year 2 Sayı/Issue 4 Temmuz/July 2016 e-issn SAHĠBĠ/Owner Oğuzhan SAYGILI EDĠTÖR/Editor Doç. Dr. Hasip SAYGILI EDĠTÖR YARDIMCISI/Vice Editor Ali ARSLAN, Fatih ORTA, Fatih AKMAN YAYIN KURULU/Editorial Board Prof.Dr. Ġskender ÖKSÜZ Büyükelçi (E)/Ambassador (R) H. Kemal GÜR Prof.Dr. Mahir AYDIN Prof.Dr. Alfina SIBGATULLINA Prof.Dr. Fatma ÜREKLĠ Dr. Abdrasul ĠSAKOV MUSAHHĠH/Proofread Yunus ALICI, Serhat DEMĠR, Mustafa HakanYILDIRIM, Serkan GÖKBULUT AĞ TASARIM/Web Designer Hasan AKYOL info@tarihkritik.com tarihkritik@gmail.com

Workbook 1 The Ottoman Empire CDRSEE (Güneydoğu Avrupa Demokrasi ve Uzlaşma Merkezi) Selanik, 2005, 136 s.

Workbook 1 The Ottoman Empire CDRSEE (Güneydoğu Avrupa Demokrasi ve Uzlaşma Merkezi) Selanik, 2005, 136 s. Workbook 1 The Ottoman Empire CDRSEE (Güneydoğu Avrupa Demokrasi ve Uzlaşma Merkezi) Selanik, 2005, 136 s. Sibel YALI Bu yazıda sizlere Güneydoğu Avrupa (Balkanlar)'da Demokrasi ve Uzlaşma Merkezi (CDRSEE)

Detaylı

Modern Dünya Sistemi, 4. Cilt, Merkezci Liberalizmin Zaferi,

Modern Dünya Sistemi, 4. Cilt, Merkezci Liberalizmin Zaferi, Modern Dünya Sistemi, 4. Cilt, Merkezci Liberalizmin Zaferi, 1789-1914 Immanuel Wallerstein, çev. Latif Boyacı İstanbul, Yarın Yayınları, 2014, 403 sayfa, ISBN: 978-975-8738-24-3. Abdullah KÖKTÜRK Immanuel

Detaylı

ÜNİTE:1. Sosyal Politikaya İlişkin Genel Bilgiler ve Sosyal Politikanın. Araçları ÜNİTE:2. Sosyal Politikanın Tarihsel Gelişimi ÜNİTE:3

ÜNİTE:1. Sosyal Politikaya İlişkin Genel Bilgiler ve Sosyal Politikanın. Araçları ÜNİTE:2. Sosyal Politikanın Tarihsel Gelişimi ÜNİTE:3 ÜNİTE:1 Sosyal Politikaya İlişkin Genel Bilgiler ve Sosyal Politikanın Araçları ÜNİTE:2 Sosyal Politikanın Tarihsel Gelişimi ÜNİTE:3 İstihdam, İşsizlik, Ücretler ve Çalışma Koşulları ÜNİTE:4 Gelir Dağılımı

Detaylı

ANKARA İLİ BASIM SEKTÖRÜ ELEMAN İHTİYACI

ANKARA İLİ BASIM SEKTÖRÜ ELEMAN İHTİYACI ANKARA İLİ BASIM SEKTÖRÜ ELEMAN İHTİYACI Gülnaz Gültekin*, Orhan Sevindik**, Elvan Tokmak*** * Gazi Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesi, Matbaa Öğretmenliği Bölümü, Ankara ** Ankara Ü., Eğitim Bil. Ens.,

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Türkiye, Rusya ve Kafkasya İlişkileri SPRI 408 2 3 + 0 3 4

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Türkiye, Rusya ve Kafkasya İlişkileri SPRI 408 2 3 + 0 3 4 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Türkiye, Rusya ve Kafkasya İlişkileri SPRI 08 2 3 + 0 3 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Fransızca Lisans Seçmeli Dersin

Detaylı

MİLLİ GÜVENLİK BİLGİSİ SORULARI

MİLLİ GÜVENLİK BİLGİSİ SORULARI 1. Devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 1.1.216 Diploma Program Adı : SOSYOLOJİ, LİSANS PROGRAMI, (AÇIKÖĞRETİM) Akademik Yıl : 21-216 Yarıyıl

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS TASAVUF METİNLERİ İLH 319 5 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Seçmeli Dersin

Detaylı

Cinsiyet Eşitliği MALTA, PORTEKİZ VE TÜRKİYE DE İSTİHDAM ALANINDA CİNSİYET EŞİTLİĞİ İLE İLGİLİ GÖSTERGELER. Avrupa Birliği

Cinsiyet Eşitliği MALTA, PORTEKİZ VE TÜRKİYE DE İSTİHDAM ALANINDA CİNSİYET EŞİTLİĞİ İLE İLGİLİ GÖSTERGELER. Avrupa Birliği Cinsiyet Eşitliği MALTA, PORTEKİZ VE TÜRKİYE DE İSTİHDAM ALANINDA CİNSİYET EŞİTLİĞİ İLE İLGİLİ GÖSTERGELER Projenin Malta, Portekiz ve Türkiye de cinsiyet ayrımcılığı problemlerini çözme amacıyla ilgili

Detaylı

MİSYONUMUZ Okulumuzun varlık nedeni, bilimsel bilgi ışığında, değişime ve gelişime açık, toplumsal duyarlılık ve sorumluluğu olan, sorun çözme yeteneğ

MİSYONUMUZ Okulumuzun varlık nedeni, bilimsel bilgi ışığında, değişime ve gelişime açık, toplumsal duyarlılık ve sorumluluğu olan, sorun çözme yeteneğ KOCAELİ SAĞLIK YÜKSEKOKULU Temmuz 2012 MİSYONUMUZ Okulumuzun varlık nedeni, bilimsel bilgi ışığında, değişime ve gelişime açık, toplumsal duyarlılık ve sorumluluğu olan, sorun çözme yeteneği gelişmiş,

Detaylı

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi 2 Temmuz 2012 İÇİNDEKİLER Dönem Revizyonu......... 3 Derecelendirme Metodolojisi........ 5 Notların Anlamı.........

Detaylı

ÖZEL GÜVEN TIP MERKEZİ

ÖZEL GÜVEN TIP MERKEZİ ÖZEL GÜVEN TIP MERKEZİ Hanife Meltem YILDIZ, Zeynep ERDOĞAN, Elif Simay ENGİN, Fatma ÖZDEMİR, Mervenur AYDEMİR Strateji Raporu BBY 352 İçerik Yönetimi 26 MART 2016 Amaç BBY 352 İçerik Yönetimi dersi kapsamında

Detaylı

GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS

GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS Dersin Adı GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS Eğitim Sosyolojisi Dersin Kodu EGT 209 Dersin Türü Zorunlu Dersin Seviyesi Lisans Dersin AKTS Kredisi 3 Haftalık Ders

Detaylı

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2012, No: 39

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2012, No: 39 EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2012, No: 39 i Bu sayıda; Ağustos Ayı TİM İhracat Verileri,, Suriye ye Yılın İlk Sekiz Ayında Yapılan İhracat, Temmuz Ayı TÜİK Dış Ticaret Verileri;

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SENATO KARAR ÖRNEĞİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SENATO KARAR ÖRNEĞİ Karar Tarihi : 18/06/2013 Toplantı Sayısı : 364 Karar Sayısı : 3093 ANKARA ÜNİVERSİTESİ SENATO KARAR ÖRNEĞİ 3093- Yönetmelik Komisyonu tarafından incelenen, Ankara Üniversitesi Çocuk Bilim Merkezi Yönergesi

Detaylı

Siyasi Düşünceler Tarihi I (KAM 203) Ders Detayları

Siyasi Düşünceler Tarihi I (KAM 203) Ders Detayları Siyasi Düşünceler Tarihi I (KAM 203) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Siyasi Düşünceler Tarihi I KAM 203 Güz 3 0 0 3 6 Ön Koşul Ders(ler)i

Detaylı

EKREM DEMİRTAŞ İZMİR TİCARET ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI

EKREM DEMİRTAŞ İZMİR TİCARET ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI EKREM DEMİRTAŞ İZMİR TİCARET ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI 1885 yılında kurulmuş ve şu anda 75 bin üyesi olan, İzmir in en köklü ve en güçlü meslek kuruluşunun Başkanı olarak Güzel İzmir e hoş geldiniz

Detaylı

GAZİ ÜNİVERSİTESİ KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ 2007 2010 STRATEJİK PLANI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ 2007 2010 STRATEJİK PLANI GAZİ ÜNİVERSİTESİ KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ 2007 2010 STRATEJİK PLANI 1. GİRİŞ 1982 yılında kurulan Kamu Yönetimi Bölümümüzün 2007 2010 yılları stratejik plan ve hedeflerini ortaya koymayı amaçlayan bu çalışmada;

Detaylı

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş.

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. 14 Ağustos 2015 İÇİNDEKİLER Dönem Revizyon Notları........ 3 Derecelendirme Metodolojisi........ 5 Notların Anlamı......... 6 Çekinceler..........

Detaylı

ANAYASA YARGISINDA MAHKEME KAVRAMI

ANAYASA YARGISINDA MAHKEME KAVRAMI Dr. Kemal BAŞLAR Uluslararası Hukuk Öğretim Üyesi ANAYASA YARGISINDA MAHKEME KAVRAMI Ankara - 2005 Anayasa Yargısında Mahkeme Kavramı ISBN:975-6349-17-4 YAZAR Dr. Kemal BAŞLAR kbaslar@yahoo.com 1. Baskı

Detaylı

Çocuklarımızın etraflarındaki dünyayı keşfedebilmeleri için eğitim ortamımızı, canlı, renkli ve bütün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarladık.

Çocuklarımızın etraflarındaki dünyayı keşfedebilmeleri için eğitim ortamımızı, canlı, renkli ve bütün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarladık. ANAOKULU Tohum için güneş, su ve toprak ne kadar önemliyse, çocuk için de eğitim o kadar önemlidir. Çapa Koleji Anaokulu geleceği parlak, ışık saçan çocuklar yetiştirmek için, modern eğitim anlayışı ile

Detaylı

SOSYOLOJİSİ KISA ÖZET KOLAYAOF

SOSYOLOJİSİ KISA ÖZET KOLAYAOF DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. SİYASET SOSYOLOJİSİ KISA ÖZET KOLAYAOF

Detaylı

... OKULU 7/... SINIFI SOSYAL BİLGİLER DERSİ YILLIK BEP ÇALIŞMA PROGRAMI. İletişimi olumsuz etkileyen davranışlara örnekler verir

... OKULU 7/... SINIFI SOSYAL BİLGİLER DERSİ YILLIK BEP ÇALIŞMA PROGRAMI. İletişimi olumsuz etkileyen davranışlara örnekler verir 1.... OKULU 7/... SINIFI SOSYAL BİLGİLER DERSİ YILLIK BEP ÇALIŞMA PROGRAMI İletişimi, olumlu olumsuz etkileyen tutum ve davranışları fark ederek kendi tutum ve davranışlarıyla karşılaştırır. KISA DÖNEMLİ

Detaylı

CEB. Bankası. Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası

CEB. Bankası. Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası Ankara, 29-30 Mart 2005 CEB Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası Krzysztof Ners, Başkan Yardımc mcısı, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası Neler müzakere m edilecek a) Ticari olmayan müzakereler. Ortak bir hedef

Detaylı

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi 22 Şubat 2016 İÇİNDEKİLER Dönem Revizyon Notları........ 3 Derecelendirme Metodolojisi........ 5 Notların Anlamı.........

Detaylı

İş kazalarında yaşamını yitiren binlerce işçinin anısına...

İş kazalarında yaşamını yitiren binlerce işçinin anısına... GÜVENLİK KÜLTÜRÜ İş kazalarında yaşamını yitiren binlerce işçinin anısına... KÜLTÜR Geçmiş davranışlar Kültür Gelecekteki davranışlar (Bozkurt, V. (2005), Değişen Dünyada Sosyoloji, 3, Aktüel Yayınları,

Detaylı

Çocuk, Ergen ve Genç Yetişkinler İçin Kariyer Rehberliği Programları Dizisi

Çocuk, Ergen ve Genç Yetişkinler İçin Kariyer Rehberliği Programları Dizisi Editörden Önsöz Çocuk, Ergen ve Genç Yetişkinler için Kariyer Rehberliği Programları Dizisi, kariyer rehberliği uygulamaları yapması gereken psikolojik danışmanlar için hazırlanmış sınıf / grup rehberliği

Detaylı

SEKÜLER TREND 0341110029 BARıŞ ÖLMEZ. İNSANDA SEKÜLER DEĞİŞİM Türkiye de Seküler Değişim

SEKÜLER TREND 0341110029 BARıŞ ÖLMEZ. İNSANDA SEKÜLER DEĞİŞİM Türkiye de Seküler Değişim SEKÜLER TREND 0341110029 BARıŞ ÖLMEZ İNSANDA SEKÜLER DEĞİŞİM Türkiye de Seküler Değişim İnsanın fiziksel boyutlarında (antropometrik ölçülerinde) kuşaklar arasında ya da uzun bir zaman diliminde değişmelerin

Detaylı

Drama ve Performans (ELIT 336) Ders Detayları

Drama ve Performans (ELIT 336) Ders Detayları Drama ve Performans (ELIT 336) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Drama ve Performans ELIT 336 Bahar 3 0 0 3 5 Ön Koşul Ders(ler)i Yok Dersin

Detaylı

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 19, Sayı 2, 2010, Sayfa 468 481. Doç. Dr. Songül TÜMKAYA İlknur ÇAVUŞOĞLU

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 19, Sayı 2, 2010, Sayfa 468 481. Doç. Dr. Songül TÜMKAYA İlknur ÇAVUŞOĞLU Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 19, Sayı 2, 2010, Sayfa 468 481 Doç. Dr. Songül TÜMKAYA İlknur ÇAVUŞOĞLU ÖZET ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ ARAŞTIRMANIN AMACI ARAŞTIRMANIN ALT AMAÇLARI ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

Detaylı

Avrupa ve Türkiye de Aktif Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi

Avrupa ve Türkiye de Aktif Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Benim için İnsan Hakları Avrupa ve Türkiye de Aktif Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi ~ Z o r l u k l a r / G e r e k s i n i m l e r ~ Hasan Ferhat GÜNGÖR 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu Madde

Detaylı

Alternatif Finansman Yöntemleri Semineri Deşifresi

Alternatif Finansman Yöntemleri Semineri Deşifresi Alternatif Finansman Yöntemleri Semineri Deşifresi Merkez Bankası'nın 8.000 şirketimizin bilançolarından ve diğer mali tablolarından derlediği verilerinden görüldüğü üzere son 5 yılda şirketlerin faiz,

Detaylı

Sağlık Politikaları ve Planlaması (HAS 502) Ders Detayları

Sağlık Politikaları ve Planlaması (HAS 502) Ders Detayları Sağlık Politikaları ve Planlaması (HAS 502) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Sağlık Politikaları ve Planlaması HAS 502 Bahar 3 0 0 3 7.5 Ön

Detaylı

Çeviri II (ELIT 206) Ders Detayları

Çeviri II (ELIT 206) Ders Detayları Çeviri II (ELIT 206) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Çeviri II ELIT 206 Bahar 3 0 0 3 6 Ön Koşul Ders(ler)i Çeviri I Dersin Dili Dersin Türü

Detaylı

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI EKONOMİ HUKUKU TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI Program Koordinatörü Doç. Dr. Murat BATI 0232 246 49 49 / 236 murat.bati@izmir.edu.tr Enstitü Sekreterliği Elif BADAKAL ESENOĞLU 0232 246 49 49 / 143 elif.badakal@izmir.edu.tr

Detaylı

Tuba ÖZDİNÇ. Örgün Eğitim

Tuba ÖZDİNÇ. Örgün Eğitim ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ-II Dersin Adı Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi-II Dersin Kodu 630920 Dersin Türü Dersin Seviyesi Dersin AKTS Kredisi Haftalık Ders Saati Zorunlu Önlisans 2 AKTS 2 (Kuramsal)

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DİNLER TARİHİ II ILA316 6 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ORTADOĞU SİYASETİ SPRI 402 2 3 + 0 3 4

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ORTADOĞU SİYASETİ SPRI 402 2 3 + 0 3 4 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ORTADOĞU SİYASETİ SPRI 02 2 3 + 0 3 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Fransızca Lisans Seçmeli Dersin Koordinatörü Dersi Verenler

Detaylı

MATEMATİK DERSİNİN İLKÖĞRETİM PROGRAMLARI VE LİSELERE GİRİŞ SINAVLARI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

MATEMATİK DERSİNİN İLKÖĞRETİM PROGRAMLARI VE LİSELERE GİRİŞ SINAVLARI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ MATEMATİK DERSİNİN İLKÖĞRETİM PROGRAMLARI VE LİSELERE GİRİŞ SINAVLARI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Ahmet ÇOBAN Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, SİVAS ÖZET: Bu araştırma, Matematik

Detaylı

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi 19 Mart 2014 İÇİNDEKİLER Dönem Revizyon Notları........ 3 Derecelendirme Metodolojisi........ 5 Notların Anlamı.........

Detaylı

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ Ders Tanıtım Formu Dersin Adı Öğretim Dili Turizm Coğrafyası Türkçe Dersin Verildiği Düzey Ön Lisans (X ) Lisans ( ) Yüksek Lisans( ) Doktora( ) Eğitim Öğretim Sistemi Örgün Öğretim (X) Uzaktan Öğretim(

Detaylı

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi 26 Haziran 2015 İÇİNDEKİLER Dönem Revizyon Notları........ 3 Derecelendirme Metodolojisi........ 5 Notların Anlamı.........

Detaylı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2014 HAZİRAN İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2014 HAZİRAN İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2014 HAZİRAN AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU İİTKİİB GENEL SEKRETERLİİĞİİ AR & GE VE MEVZUAT ŞUBESİİ Temmuz 2014 HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2014 HAZİRAN İHRACAT PERFORMANSI

Detaylı

HABER BÜLTENİ xx.04.2015 Sayı 18

HABER BÜLTENİ xx.04.2015 Sayı 18 HABER BÜLTENİ xx.04.2015 Sayı 18 Konya İnşaat Sektörü Güven Endeksi, geçen aya ve geçen yıla göre düştü: 2015 yılına düşerek giren Konya İnşaat Sektörü Güven Endeksi, Mart 2015 te bir önceki aya göre 5,7

Detaylı

Avrupa da UEA Üyesi Ülkelerin Mesken Elektrik Fiyatlarının Vergisel Açıdan İncelenmesi

Avrupa da UEA Üyesi Ülkelerin Mesken Elektrik Fiyatlarının Vergisel Açıdan İncelenmesi Avrupa da UEA Üyesi Ülkelerin Mesken Elektrik Fiyatlarının Vergisel Açıdan İncelenmesi Esra AKGÜL* *Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, ETK Uzman Yardımcısı, Ankara/TÜRKİYE (Aralık 214) ÖZET Çalışmada,

Detaylı

İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku (KAM 427) Ders Detayları

İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku (KAM 427) Ders Detayları İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku (KAM 427) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku KAM 427 Her İkisi 3 0 0 3 6 Ön Koşul Ders(ler)i

Detaylı

İNSAN KIYMETLERİ YÖNETİMİ 4

İNSAN KIYMETLERİ YÖNETİMİ 4 İNSAN KIYMETLERİ YÖNETİMİ 4 İKY PLANLANMASI 1)Giriş 2)İK planlanması 3)İK değerlendirilmesi 4)İK ihtiyacının belirlenmesi 2 İnsanların ihtiyaçları artmakta ve ihtiyaçlar giderek çeşitlenmektedir. İhtiyaçlardaki

Detaylı

Avrupalı Hukukçular Viyana'da Toplandı

Avrupalı Hukukçular Viyana'da Toplandı Avrupalı Hukukçular Viyana'da Toplandı Kaynak : http://www.alternatifhaber.at/ 2013-12-02 3. Avrupalı Hukukçular Eğitim Programı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından 30 Kasım-1

Detaylı

Öteki dersi ilk kez alıyorum ve genellikle hoşlanılmayan bir ders : mantık.

Öteki dersi ilk kez alıyorum ve genellikle hoşlanılmayan bir ders : mantık. Bu hafta üniversite açıldı. Felsefe Bölümü'nden iki ders alıyorum ve ikisi haftada 12 saat tutuyor. Benim durumumdaki bir insan için biraz fazla aslında ama bir derse (Felsefeye Giriş) dönemde de girmiştim,

Detaylı

En büyük boşanma sebebi ilgisizlik

En büyük boşanma sebebi ilgisizlik On5yirmi5.com En büyük boşanma sebebi ilgisizlik Türkiye'de Aile Yapısı Araştırması nda Türkiye genelinde toplam 12 bin 56 hane ile anket çalışması yapıldı. Yayın Tarihi : 25 Nisan 2012 Çarşamba (oluşturma

Detaylı

MÜKEMMEL OLMADAN DA YAŞAYABĐLĐRĐZ

MÜKEMMEL OLMADAN DA YAŞAYABĐLĐRĐZ Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi MÜKEMMEL OLMADAN DA YAŞAYABĐLĐRĐZ Mükemmeliyetçilik, kişinin kendisi ve başkaları için standartlarının yüksekliğini ifade etmektedir. Mükemmeliyetçi

Detaylı

2016 Ocak SEKTÖREL GÜVEN ENDEKSLERİ 25 Ocak 2016

2016 Ocak SEKTÖREL GÜVEN ENDEKSLERİ 25 Ocak 2016 2016 Ocak SEKTÖREL GÜVEN ENDEKSLERİ 25 Ocak 2016 Ocak ayı inşaat ve hizmet sektörü güven endeksleri TÜİK tarafından 25 Ocak 2016 tarihinde yayımlandı. İnşaat sektörü güven endeksi 2015 yılı Aralık ayında

Detaylı

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ FEN FAKÜLTESİ MATEMATİK BÖLÜMÜ ÖĞRETİM DEĞERLENDİRME ANKETİ

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ FEN FAKÜLTESİ MATEMATİK BÖLÜMÜ ÖĞRETİM DEĞERLENDİRME ANKETİ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ FEN FAKÜLTESİ MATEMATİK BÖLÜMÜ ÖĞRETİM DEĞERLENDİRME ANKETİ Bu anket, bölümümüzdeki öğrencilerin 2015-2016 öğretim bahar yarıyılına ait öğretim sonuçlarının değerlendirilmesi ve sürecin

Detaylı

Gazi Üniversitesi Patent Destek Birimi Deneyimleri

Gazi Üniversitesi Patent Destek Birimi Deneyimleri Teknoloji Transfer Destekleri ve Fikri Mülkiyet Hakları Ankara, 17 Ekim, 2011 Gazi Üniversitesi Patent Destek Birimi Deneyimleri A. Özge Eken Uzman Gazi Üniversitesi, Ankara İçerik Patent Destek Birimi

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili Kaleli sığınma evlerinde kalan kadınlarla ilgili hazırladığı iki ayrı kanun teklifi sundu. Tarih : 08.03.2013 Bursa Milletvekili Sena Kaleli nin kanun teklifleri

Detaylı

Şair Yazar Mustafa Uçurum Çocuklara okumayı sevdirmenin en güzel yolu onlarla kitapları buluşturmak olmalı

Şair Yazar Mustafa Uçurum Çocuklara okumayı sevdirmenin en güzel yolu onlarla kitapları buluşturmak olmalı Şair Yazar Mustafa Uçurum Çocuklara okumayı sevdirmenin en güzel yolu onlarla kitapları buluşturmak olmalı SORU- En son çıkardığınız kitap ile kitaplarınız kaç tane oldu, konuları nedir? MUSTAFA UÇURUM-

Detaylı

8. SINIF T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

8. SINIF T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM AY HAFTA DERS SAATİ KAZANIMLAR TEST NO TEST/KONU ADI. Atatürk ün çocukluk dönemini ve bu dönemde içinde bulunduğu toplumun sosyal ve kültürel yapısını analiz eder.. Atatürk ün öğrenim hayatı

Detaylı

HASAN KALYONCU ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI DERSİN TANIMI VE UYGULAMASI

HASAN KALYONCU ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI DERSİN TANIMI VE UYGULAMASI HASAN KALYONCU ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI DERSİN TANIMI VE UYGULAMASI Ders ismi Ders kodu Dönem Teori+Pratik Kredi AKTS Beden Eğitimi ve Oyun Öğretimi

Detaylı

Türk-Alman Üniversitesi. Hukuk Fakültesi. Ders Bilgi Formu

Türk-Alman Üniversitesi. Hukuk Fakültesi. Ders Bilgi Formu Türk-Alman Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ders Bilgi Formu Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Yarıyılı Ceza Hukuku Genel Hükümler II HUK 104 2 ECTS Kredisi Ders (saat/hafta) Uygulama (saat/hafta) Laboratuar (saat/hafta)

Detaylı

3. Aynı kanun teklifinde,

3. Aynı kanun teklifinde, 5.1.1961 tarih ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Hakkında ODTÜ Eğitim Fakültesinin Görüşü Bu kanun teklifi zorunlu eğitimi 12 yıla

Detaylı

Güncel Konular (ETI106) Ders Detayları

Güncel Konular (ETI106) Ders Detayları Güncel Konular (ETI106) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Güncel Konular ETI106 Bahar 3 0 0 3 4 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin Türü

Detaylı

Siyaset Bilimine Giriş (INT 110) Ders Detayları

Siyaset Bilimine Giriş (INT 110) Ders Detayları Siyaset Bilimine Giriş (INT 110) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Siyaset Bilimine Giriş INT 110 Bahar 3 0 0 3 5 Ön Koşul Ders(ler)i yok Dersin

Detaylı

ULUSLARARASI TİCARET İŞLEMLERİ ve MUHASEBESİ

ULUSLARARASI TİCARET İŞLEMLERİ ve MUHASEBESİ ULUSLARARASI TİCARET İŞLEMLERİ ve MUHASEBESİ dr. ferudun kaya Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Kapak Tasarım: Evren Günay Dizgi : Ferudun Kaya Baskı ve Cilt Tor Ofset Sanayi ve Ticaret Limited

Detaylı

SERMAYE PİYASALARININ GELİŞMESİ EKONOMİLERDEKİ KRİZLERİN BAŞ ETKENİ OLABİLİR Mİ?

SERMAYE PİYASALARININ GELİŞMESİ EKONOMİLERDEKİ KRİZLERİN BAŞ ETKENİ OLABİLİR Mİ? SERMAYE PİYASALARININ GELİŞMESİ EKONOMİLERDEKİ KRİZLERİN BAŞ ETKENİ OLABİLİR Mİ? SERMAYE PİYASALARININ GELİŞMESİ EKONOMİLERDEKİ KRİZLERİN BAŞ ETKENİ OLABİLİR Mİ? Sermaye piyasası, ekonomide finansal sistemi

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. İktisata Giriş I İKT 101 1 3 3 4

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. İktisata Giriş I İKT 101 1 3 3 4 DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İktisata Giriş I İKT 101 1 3 3 4 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe/ İngilizce Lisans Yüz Yüze / Zorunlu

Detaylı

T.C. İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI TİCARET BÖLÜMÜ MEZUNLARI İKÜ ULUSLARARASI TİCARET EĞİTİMİNİ DEĞERLENDİRME ANKETİ RAPORU

T.C. İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI TİCARET BÖLÜMÜ MEZUNLARI İKÜ ULUSLARARASI TİCARET EĞİTİMİNİ DEĞERLENDİRME ANKETİ RAPORU T.C. İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI TİCARET BÖLÜMÜ MEZUNLARI İKÜ ULUSLARARASI TİCARET EĞİTİMİNİ DEĞERLENDİRME ANKETİ RAPORU 2015-2016 Akademik yılında Uluslararası Ticaret Bölümünden mezun olacak

Detaylı

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA UZAKTAN ÖĞRETİME İLİŞKİN USUL VE ESASLAR 28.04.2016 1

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA UZAKTAN ÖĞRETİME İLİŞKİN USUL VE ESASLAR 28.04.2016 1 YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA UZAKTAN ÖĞRETİME İLİŞKİN USUL VE ESASLAR 28.04.2016 1 28.04.2016 2 28.04.2016 3 Amaç Yükseköğretim kurumlarında, bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı ön lisans, lisans ve

Detaylı

Çağdaş İşletmecilik (MGMT 501) Ders Detayları

Çağdaş İşletmecilik (MGMT 501) Ders Detayları Çağdaş İşletmecilik (MGMT 501) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Uygulama Laboratuar Kredi AKTS Saati Saati Saati Çağdaş İşletmecilik MGMT 501 Her İkisi 3 0 0 3 7.5 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin

Detaylı

İLK ÖĞRETİM MÜFREDATINDA DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ

İLK ÖĞRETİM MÜFREDATINDA DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ İLK ÖĞRETİM MÜFREDATINDA DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ Dr. Ahmet ÇELİK acelik@dicle.edu.tr ÖZET: Bu çalışmanın amacı; Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin tarihsel gelişimi hakkında bilgi vermek

Detaylı

Temel Bilgisayar Kullanımı Derslerinde Öğretici Tutumunun Öğrenmeye Etkisi

Temel Bilgisayar Kullanımı Derslerinde Öğretici Tutumunun Öğrenmeye Etkisi Temel Bilgisayar Kullanımı Derslerinde Öğretici Tutumunun Öğrenmeye Etkisi Mustafa Böyükata, Yusuf Pandır ve Sait Yılmaz Erciyes Üniversitesi, Yozgat Fen Edebiyat Fakültesi, 66100 Yozgat Özet Bu bildiride

Detaylı

KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ YÖNETİM KOMİTESİ (CDEG) Avrupa Konseyi Kadın Erkek Eşitliğinden Sorumlu. 7. Bakanlar Konferansı TASLAK EYLEM PLANI

KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ YÖNETİM KOMİTESİ (CDEG) Avrupa Konseyi Kadın Erkek Eşitliğinden Sorumlu. 7. Bakanlar Konferansı TASLAK EYLEM PLANI KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ YÖNETİM KOMİTESİ (CDEG) Avrupa Konseyi Kadın Erkek Eşitliğinden Sorumlu 7. Bakanlar Konferansı TASLAK EYLEM PLANI Hukuki ve fiili toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesine

Detaylı

LİDERLİK TEKSTİL VE OTOMOTİVDE... Dr. Can Fuat GÜRLESEL

LİDERLİK TEKSTİL VE OTOMOTİVDE... Dr. Can Fuat GÜRLESEL LİDERLİK TEKSTİL VE OTOMOTİVDE... 1 Dr. Can Fuat GÜRLESEL Bursa ili genelinde faaliyet gösteren ilk 250 büyük firmanın tespitine yönelik 2004 araştırması sonuçlanmıştır. Sonuçlar; araştırmanın künyesi,

Detaylı

Sağlık Kurumları Yönetimi (HAS 501) Ders Detayları

Sağlık Kurumları Yönetimi (HAS 501) Ders Detayları Sağlık Kurumları (HAS 501) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Sağlık Kurumları HAS 501 Güz 3 0 0 3 7.5 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin

Detaylı

Erasmus Programı. Erasmus Öğrenci Öğrenim Hareketliliği Faaliyeti NİHAİ RAPOR FORMU

Erasmus Programı. Erasmus Öğrenci Öğrenim Hareketliliği Faaliyeti NİHAİ RAPOR FORMU Erasmus Programı Erasmus Öğrenci Öğrenim Hareketliliği Faaliyeti NİHAİ RAPOR FORMU Yurtdışındaki öğrenim dönemini tamamlayarak kendi yükseköğretim kurumuna dönen öğrenciden alınan sözel rapor Deneyimleriniz

Detaylı

T. C. NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ ENGELSİZ ÜNİVERSİTE BİRİMİ YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç

T. C. NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ ENGELSİZ ÜNİVERSİTE BİRİMİ YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç T. C. NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ ENGELSİZ ÜNİVERSİTE BİRİMİ YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç Madde 1: Bu yönergenin amacı, Necmettin Erbakan Üniversitesinde öğrenim görmekte

Detaylı

4.5G için 450 bin km alt yapı gerekiyor

4.5G için 450 bin km alt yapı gerekiyor 4.5G için 450 bin km alt yapı gerekiyor Türkiye'nin, dünyanın en önemli ilk 15 ekonomisi arasında yer alabilmesi ve 2023 hedeflerini gerçekleştirilmesi adına, güçlü bir bilişim ve mobil teknoloji alt yapısına

Detaylı

HABER BÜLTENİ xx.02.2015 Sayı 16

HABER BÜLTENİ xx.02.2015 Sayı 16 HABER BÜLTENİ xx.02.2015 Sayı 16 Konya İnşaat Sektörü Güven Endeksi, 2015 e düşerek girdi: Konya İnşaat Sektörü Güven Endeksi, Ocak 2015 te bir önceki aya göre 3 puan, geçen yılın aynı dönemine göre 8

Detaylı

Karlofça Antlaşması II.Viyana Kuşatması. Karlofça Antlaşması Ders Notu. d. Osmanlı-Rusya İlişkileri

Karlofça Antlaşması II.Viyana Kuşatması. Karlofça Antlaşması Ders Notu. d. Osmanlı-Rusya İlişkileri Karlofça Antlaşması II.Viyana Kuşatması Karlofça Antlaşması Ders Notu d. Osmanlı-Rusya İlişkileri Rusya Osmanlı Devleti himayesindeki Özi Kazaklarına saldırınca Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sefere

Detaylı

TÜTÜN ÜRÜNLERİ İMALATI SEKTÖRÜ

TÜTÜN ÜRÜNLERİ İMALATI SEKTÖRÜ TÜTÜN ÜRÜNLERİ İMALATI SEKTÖRÜ T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI RİSK YÖNETİMİ VE KONTROL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ EKONOMİK ANALİZ VE DEĞERLENDİRME DAİRESİ 31.12.2013 ANKARA 1 İÇİNDEKİLER GİRİŞ... 3 TÜTÜN ÜRÜNLERİ

Detaylı

Polonya 2014 Ekonomi Raporu 2015-08-11 14:36:00

Polonya 2014 Ekonomi Raporu 2015-08-11 14:36:00 Polonya 2014 Ekonomi Raporu 2015-08-11 14:36:00 2 Polonya Ekonomisinin Rekabet Gücü, Büyüme Oranları ve Yatırım Politikaları 2008 2009 Küresel Ekonomik Krizi Polonya GSYİH nın büyüme hızında kayda değer

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Kamu Maliyesi ve Vergi Hukuku Law 472 8 3 3 2

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Kamu Maliyesi ve Vergi Hukuku Law 472 8 3 3 2 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Kamu Maliyesi ve Vergi Hukuku Law 472 8 3 3 2 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Türkçe Dersin Seviyesi Dersin Türü Dersin Koordinatörü Dersi Verenler Lisans

Detaylı

ÇALIŞAN BAĞLILIĞINA İTEN UNSURLAR NEDİR VE NEDEN ÖNEMLİDİR?

ÇALIŞAN BAĞLILIĞINA İTEN UNSURLAR NEDİR VE NEDEN ÖNEMLİDİR? ÇALIŞAN BAĞLILIĞINA İTEN UNSURLAR NEDİR VE NEDEN ÖNEMLİDİR? Dale Carnegie Akademi Beyaz Kağıt Copyright 2012 Dale Carnegie & Associates, Inc. All rights reserved. driveengagement_101512_wp İNSANIN ÖNEMİ

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 CHP Avrupa Birlikleri İkinci Çalıştayı Kahramanmaraş Milletvekili, PM Üyesi ve Yurt dışı Örgütlenmeler Yürütme Kurulu Üyesi Durdu Özbolat Başkanlığında 22-24 Kasım tarihleri arasında Almanya nın Siegen

Detaylı

Tablo 11 Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Temel Alanı

Tablo 11 Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler Temel Alanı Kod Bilim Alanı Koşul No 1179 Açık ve Uzaktan Öğrenme 111 1180 Arkeoloji 111 1181 Atatürk İlkeleri ve Cumhuriyet Tarihi 111 1176 Avrupa Birliği 111 1182 Bankacılık ve Sigortacılık 111 1102 Batı Sanatı

Detaylı

EĞİTİM FAKÜLTESİ İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ 2015-2016 EĞİTİM - ÖĞRETİM PLANI SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ LİSANS PROGRAMI. I. Yarıyıl II.

EĞİTİM FAKÜLTESİ İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ 2015-2016 EĞİTİM - ÖĞRETİM PLANI SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ LİSANS PROGRAMI. I. Yarıyıl II. EĞİTİM FAKÜLTESİ İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ 2015-2016 EĞİTİM - ÖĞRETİM PLANI SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ LİSANS PROGRAMI BİRİNCİ YIL I. Yarıyıl II. Yarıyıl SBÖ101 Sosyal Bilgilerin Temelleri SBÖ102 Genel Fiziki

Detaylı

GEÇEN ZAMAN İÇİNDE KIBRIS TÜRK PULLARINDAKİ DÖNEMLER

GEÇEN ZAMAN İÇİNDE KIBRIS TÜRK PULLARINDAKİ DÖNEMLER GEÇEN ZAMAN İÇİNDE KIBRIS TÜRK PULLARINDAKİ DÖNEMLER Pul bir ülkenin posta idaresinin mektup, koli, kart gibi gönderilerin alıcısına ulaştırılmak için göndericisinden alınan ücretin ödendiğini gösteren

Detaylı

YEREL YÖNETİME GİRİŞ DERSİ Yerel Yönetimler Programı (2013 2014 Planı)

YEREL YÖNETİME GİRİŞ DERSİ Yerel Yönetimler Programı (2013 2014 Planı) YEREL YÖNETİME GİRİŞ DERSİ Yerel Yönetimler Programı (2013 2014 Planı) Dersin Amacı Dersin amacı, yerel yönetimlerle ilgili temel bilgilerin verilmesi, Türkiye de yerel yönetimlerin yasal/kurumsal boyutunun

Detaylı

KDV-1 BEYANNAMESİNDEKİ BELGE BİLGİLERİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMA. (14 Temmuz 2016 İtibariyle Yapılan Düzenlemeler)

KDV-1 BEYANNAMESİNDEKİ BELGE BİLGİLERİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMA. (14 Temmuz 2016 İtibariyle Yapılan Düzenlemeler) KDV-1 BEYANNAMESİNDEKİ BELGE BİLGİLERİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMA (14 Temmuz 2016 İtibariyle Yapılan Düzenlemeler) Bu dokümanın bir önceki versiyonu GMS.NET 5.0.6 Güncelleme Notları nda yayınlanmıştı. Geçen süre

Detaylı

8. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı

8. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı 8. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından düzenlenen Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansının sekizincisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip

Detaylı

SİGORTACILIK VE BİREYSEL EMEKLİLİK SEKTÖRLERİ 2010 YILI FAALİYET RAPORU YAYIMLANDI

SİGORTACILIK VE BİREYSEL EMEKLİLİK SEKTÖRLERİ 2010 YILI FAALİYET RAPORU YAYIMLANDI Türk sigorta ve bireysel emeklilik sektörlerine ilişkin çok derin bir kaynak olma özelliğine sahip Sigorta Denetleme Kurulu Sigortacılık ve Bireysel Emeklilik Sektörleri 2010 Yılı Faaliyet Raporu yayımlandı.

Detaylı

ÖRGÜT KURAMI (İŞL302U)

ÖRGÜT KURAMI (İŞL302U) DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. ÖRGÜT KURAMI (İŞL302U) KISA ÖZET-2013-

Detaylı

KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ

KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ T.C. KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ Yılı Ocak-Haziran Dönemi Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu STRATEJİ GELİŞTİRME DAİRE BAŞKANLIĞI TEMMUZ - 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu nun 30. maddesi

Detaylı

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları PA 101 Kamu Yönetimine Giriş (3,0,0,3,5) Kamu yönetimine ilişkin kavramsal altyapı, yönetim alanında geliştirilmiş teori ve uygulamaların analiz edilmesi, yönetim biliminin

Detaylı

Yaratıcılık. Yağ nereye gidiyor?

Yaratıcılık. Yağ nereye gidiyor? Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme Bölümü Teknoloji ve Yenilik Yönetimi Dersi Yağ nereye gidiyor? Yrd. Doç. Dr. M. Volkan Türker 1 Sahibi veya yöneticisi olduğunuz firma ayçiçek yağı satın

Detaylı

SOSYAL ANTROPOLOJİ HAFTA 1 ANTROPOLOJİ

SOSYAL ANTROPOLOJİ HAFTA 1 ANTROPOLOJİ SOSYAL ANTROPOLOJİ HEDEFLER Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Antropolojinin tanımını yapabilecek, Antropolojinin kapsamını kavrayacak, Antropoloji biliminin gelişimini bilecek, Antropolojinin alt dallarını

Detaylı

Türkiye de Seçmen Davranışı: Şimdi Neler Olacak? ÇALIŞMA TOPLANTISI

Türkiye de Seçmen Davranışı: Şimdi Neler Olacak? ÇALIŞMA TOPLANTISI Türkiye de Seçmen Davranışı: Şimdi Neler Olacak? Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi TOPLUMCU DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ 30 Mart Yerel Seçimleri: Açısından Genel Değerlendirme ve Öneriler ÇALIŞMA TOPLANTISI

Detaylı

2016-2017. Yayın. Kataloğu

2016-2017. Yayın. Kataloğu 2016-2017 Yayın Kataloğu 1 Değişen ve sürekli gelişen; teknolojiye, bilgi çağına ayak uyduran gerçek bir markayı öğrencilerimize sunmanın gururunu yaşıyoruz Alanında uzman ve deneyimli öğretmenlerimizin

Detaylı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ LİSANS BİTİRME TEZİ YAZIM KURALLARI 2015 İÇİNDEKİLER 1. GENEL YAZIM KURALLARI... 3 1.1. Kullanılacak Kağıt... 3 1.2. Sayfa Yapısı, Safya Düzeni

Detaylı

Duyduğunu Anlama ve Sözlü Anlatım I (ETI211) Ders Detayları

Duyduğunu Anlama ve Sözlü Anlatım I (ETI211) Ders Detayları Duyduğunu Anlama ve Sözlü Anlatım I (ETI211) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Uygulama Saati Saati Laboratuar Kredi AKTS Saati Duyduğunu Anlama ve Sözlü Anlatım I ETI211 Güz 2 2 0 3 5 Ön Koşul

Detaylı

REKABET KURULU KARARI

REKABET KURULU KARARI Rekabet Kurumu Başkanlığından, REKABET KURULU KARARI Dosya Sayısı : 2014-4-26 (Devralma) Karar Sayısı : 14-24/488-218 Karar Tarihi : 16.07.2014 A. TOPLANTIYA KATILAN ÜYELER Başkan Üyeler : Prof. Dr. Nurettin

Detaylı