T.C. İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İSLAM HUKUKU BİLİM DALI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "T.C. İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İSLAM HUKUKU BİLİM DALI"

Transkript

1 T.C. İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İSLAM HUKUKU BİLİM DALI NİŞANCIZÂDE NİN NÛRU L-ʻAYN ADLI ESERİNİN TAHKİK VE TAHLİLİ (7-11. FASILLAR) (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Meryem YILMAZ Danışman: Doç. Dr. Asım Cüneyd KÖKSAL İSTANBUL 2019

2

3 T. C. İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İSLAM HUKUKU BİLİM DALI NİŞANCIZÂDE NİN NÛRU L-ʻAYN ADLI ESERİNİN TAHKİK VE TAHLİLİ (7-11. FASILLAR) (YÜKSEK LİSANS TEZİ) Meryem YILMAZ Danışman: Doç. Dr. Asım Cüneyd KÖKSAL İSTANBUL 2019

4 TEZ ONAY SAYFASI T. C. İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, İslam Hukuku Bilim Dalı nda YL09 numaralı Meryem YILMAZ ın hazırladığı Nişancızâde nin Nûru l-ʻayn Adlı Eserinin Tahkik ve Tahlili (7-11.Fasıllar) konulu yüksek lisans tezi ile ilgili tez savunma sınavı, 05/08/2019 günü (15:00 16:30) saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı olduğuna oy birliği ile karar verilmiştir. Doç. Dr. Asım Cüneyd KÖKSAL İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi (Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı) Prof. Dr. İbrahim Kâfi DÖNMEZ İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Doç. Dr. Süleyman KAYA Sakarya Üniversitesi

5 BEYAN Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim. Meryem YILMAZ

6 ÖZ On yedinci yüzyılda yaşamış bir Osmanlı fakihi olan Nişancızâde, Şeyh Bedreddin in muamelat ve yargılama hukukuna dair olan ve gayr-i resmi bir kanun olarak uzun yıllar mahkemelerde kullanılan eseri Câmi u l Fusûleyn i ıslah etme amacıyla Nûru l- Ayn fi Islâhi Câmi u l Fusûleyn i kaleme almıştır. Bu tez, Nûru l- Ayn ile Câmi u l Fusûleyn in fasıllarının mukayesesi ile ilk eserin zikredilen fasıllarının tahlilini içermektedir. Yapılan mukayese ve tahlil, esas itibarıyla Nişancızâde nin tasarruflarının tespitine yöneliktir. Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde fasılların muhtevası hakkında bilgi verilmiş, iki eser arasındaki üslup ve telif tarzından kaynaklanan farklılıklar ele alınmıştır. Ayrıca Nişancızâde nin tercih ve tenkitleri ile Nûru l- Ayn a eklediği ya da dahil etmediği mesele ve görüşlere yer verilmiştir. İkinci bölümde müellif hatlı iki yazma nüsha esas alınarak bu fasıllar tahkik edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Nişancızâde, Nûru l- Ayn, Şeyh Bedreddin, Câmi u l Fusûleyn, Yargılama Hukuku, Dava Hukuku, Mahkeme, Kadı iv

7 ABSTRACT Nişancızâde, an Ottoman faqih who lived in the seventeenth century wrote a book named Nûru l- Ayn fi Islâhi Câmi u l Fusûleyn in order to improve the book of Şeyh Bedreddin which is related to legal transactions and administrative jurisdiction and had been used as an informal law for many years in courts. This thesis includes the comparison and analysis of chapters seven to eleventh of Nûru l-ʻayn and Câmiʻu l-fusûleyn. The comparison and analysis are mainly aimed at determining the executions of Nişancızâde. Our study consists of two chapters. In the first chapter, information is given about the content of the chapters and the differences between the two books stemming from writing style are explained. In addition, the preferences and criticisms of Nişancızâde and the issues and opinions that he added or raised in his book were included. In the second chapter, has been edited critique of these chapters of Nûru l-ʻayn based on two copies of the author. Key Words: Nişancızâde, Nûru l-ʻayn, Şeyh Bedreddin, Câmiʻu l-fusûleyn, Administrative jurisdiction, Case Law, Court, Muslim Judge v

8 ÖNSÖZ Nûrul-ʻAyn fi Islâhi Câmiʻu l-fusûleyn, oldukça önemli bir eserin üzerine yazılmış olmasının yanı sıra geç dönemde yaşamış, kadılık vazifesi îfâ etmiş bir Osmanlı fakihinin gözlem ve tecrübelerini de yansıttığı için son derece dikkate değerdir. Bu eseri tahkik ederek yayın dünyasına kazandırmanın değerli bir çaba ve hizmet olacağı düşüncesinden hareketle proje grubu oluşturarak bu hedefe yöneldik. Aynı zamanda başlangıçtan beri var olan eserin tahlilini yapma fikri olgunlaştı ve ortak olması gereken hususlara karar verildi. Buna göre yapacağımız tahkik, eserin müellif hatlı iki versiyonuna dayanırken, tahlili ise Câmiʻu l-fusûleyn ile mukayese edilerek gerçekleştirilecekti. Bu mukayesenin ise üslup, muhteva ve kaynak farklılıklarını içermesi gerektiği hususunda fikir birliği sağlandı. Nûru l-ʻayn ın tahkik ve tahlilini yaptığımız bu çalışmada gerek müellifin üslubuna alışmada gerekse rumuz listesinde açıklaması yapılmayan kaynakların tespitinde nispeten zorluk yaşamış olsak da proje grubu olarak birbirimize yardımcı olmak adına üstümüze düşeni yaptık. Ayrıca grubumuzdan tezini ilk bitiren arkadaşımız Hümeyra YORULMAZ ın tahkikte uyguladığı biçimsel yol ve tahlilde üzerinde durduğu esaslar bizim için yol gösterici oldu. Bu vesileyle kıymetli arkadaşımıza teşekkürü bir borç bilirim. Bizlere tez konusu olarak bu projeyi teklif eden, tezimi özenle okuyup fikirlerini sunan değerli danışmanım Doç. Dr. Asım Cüneyd KÖKSAL a, projenin gelişmesinde ve kararlar alınmasında önemli katkı sağlayan muhterem hocalarım Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU ve Prof. Dr. İbrahim Kâfi DÖNMEZ e, jürimde bulunarak değerlendirmelerini benimle paylaşan saygıdeğer hocam Doç. Dr. Süleyman KAYA ya, aydınlatıcı bir fikir alışverişi içinde olduğumuz proje grubumuzdaki kıymetli arkadaşlarıma, maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen sevgili aileme en içten duygularla teşekkür ediyorum.

9 İÇİNDEKİLER TEZ ONAY SAYFASI... ii BEYAN... iii ÖZ... iv ABSTRACT... v ÖNSÖZ... vi İÇİNDEKİLER... vii KISALTMALAR... ix GİRİŞ: TEZİN KONUSU, SINIRLANDIRILMASI, KAYNAKLARI VE METODU... 1 BİRİNCİ BÖLÜM: NÛRU L-ʻAYN IN VE CÂMİU L-FÛSULEYN İN FASILLARININ MUKAYESESİ Fasılların Genel Muhtevası Yedinci Fasıl: Akar Tespiti Davası ve İlgili Hususlar Sekizinci Fasıl: Hâric ve Zilyed Davası ve Bunların Dava ve Şahitlikte Tarih Zikretmeleri Dokuzuncu Fasıl: Dava ve Şahitlikte İşaret, Nisbet ve Tarif Onuncu Fasıl: Davada Çelişki On Birinci Fasıl: Dava ile Şahitlik Arasında ve Şahitler Arasında İhtilaf Üslup-Telif Tarzından Kaynaklanan Farklılıklar Konuyu Tertip Etme/Sunma Yöntemleri Arasındaki Fark Nişancızâde nin Takdim-Tehir Yaptığı Meseleler Nişancızâde nin İhtisar Ettiği Meseleler Nişancızâde nin Genişlettiği Meseleler... 28

10 2.2. Nişancızâde nin Naklettiği Hükme Destekleyici Delil Getirmesi Nişancızâde nin Naklettiği Meseleye Açıklık Kazandırması Nişancızâde nin Tercihleri Lafız Tercihleri Nakil Tercihleri Nişancızâde nin Tenkitleri Şeyh Bedreddin i Eleştirmesi Görüşünü Naklettiği Müellifi Eleştirmesi Nişancızâde nin Şeyh Bedreddin in Görüşünü Desteklemesi Nişancızâde nin Eklediği Mesele ve Görüşler Nişancızâde nin Yer Vermediği Mesele ve Görüşler SONUÇ KAYNAKLAR EKLER ÖZGEÇMİŞ İKİNCİ BÖLÜM: NÛRU L-ʻAYN FÎ ISLÂHİ CÂMİU L-FUSÛLEYN İN FASILLARININ TAHKİKİ... 1 viii

11 KISALTMALAR b. : Bin/ibn Bkz./bkz. CF : Bakınız : Câmiu l-fusûleyn ed. : Editör h. : Hicrî haz. : Hazırlayan Ktp. : Kütüphanesi NA : Nûru l-ʻayn nr. : Numara ö. : Ölüm tarihi s. : Sayfa Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü Thk. Trc. t.y. ve diğer. vr. : Hacı Yunus Apaydın, Yargılama Usûlüne Dair Câmiʻu l-fusûleyn in bir bölümüdür (s ). : Tahkik eden : Tercüme : Basım tarihi yok : Ve diğerleri : Varak

12 GİRİŞ: TEZİN KONUSU, SINIRLANDIRILMASI, KAYNAKLARI VE METODU Bu tez, Nişancızâde Muhyiddin Mehmed in (ö. 1031/1621) Nûrul-ʻAyn fi Islâhi Câmiʻu l-fusûleyn adlı eserinin fasıllarının tahkik ve tahlilini, bu eserin tamamına yönelik bir projenin parçası olarak hedeflemektedir. Eserin tahkiki, müellif hatlı iki yazma nüsha esas alınarak yapılmış olup, tahlili ise Nûru l- Ayn ın kendisi üzerine yazıldığı eser Câmiʻu l-fusûleyn ile karşılaştırmalı olarak gerçekleştirilmiştir. Kaynaklarda doğum tarihi 962 (1555) olarak verilen Nişancızâde, Osmanlı Devleti nin Kanuni Sultan Süleyman ( ) devrinden II. Osman a ( ) dek hükümranlığı süren yedi padişah zamanında yaşamış bir fakihtir. Hocası Sâdeddin Efendi nin (ö.1008/1599) meclisine devam etmiş ve İstanbul da tahsil hayatını tamamladıktan sonra çeşitli müderrislik ve kadılık görevlerinde bulunmuştur. Kadılık görevlerini Bağdat, Yenişehir, Üsküdar, Halep ve Mekke de gerçekleştirmiş, Edirne kadılığına tayin edilmiş fakat oraya ulaşamadan yolda vefat etmiştir. Ona nispeti kesinleşmiş olan en meşhur iki eseri Mir âtü l-kâinât ile Nûru l- Ayn dır. 1 Nûru l- Ayn a kaynaklık eden Câmiʻu l-fusûleyn, Mecdüddin el-üsrûşenî nin (ö. 632/1235) el-fusûl ü ile İmâdüddin 2 el-merğinânî nin Fusûlü l-ihkâm fî usûli l-ahkâm adlı eserinin bir araya getirilmesi suretiyle telif edilmiştir. Bu iki eserin dörtte biri hacminde olup kırk fasıldan oluşmaktadır. Bu eser hem muamelat hem de yargılama hukukunun önemli bahislerini içerir. Özellikle kazâ ve fetva ile ilgili meseleleri ele alması nedeniyle uzun yıllar kadı ve müftülerin başvuru kaynağı olmuştur. 3 Bu durumda eserin Hanefi mezhebinin güvenilir kaynaklarına dayanılarak yazılmasının da etkili olduğunu söyleyebiliriz. 4 Adeta gayri resmi bir kanun mesabesinde olan eser, Mecelle nin de kaynakları arasındadır. Şeyh Bedreddin in klasik meseleleri özgürce tartışması ve yer yer Hanefî imamlarının görüşlerine katılmaması birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Bu nedenle Câmiʻu l-fusûleyn in üzerine çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bu eserlerden 1 Tahsin Özcan, Nişancızâde Muhyiddin Mehmed, DİA, XXXIII, s Müellifin adı bazı kaynaklarda İmâdüddin zikredilmeden Zeynüddîn el-merğînânî olarak geçmektedir. (Murteza Bedir, Üsrûşenî, DİA, XLII, s. 393.) 3 Ali Bardakoğlu, Câmiu l-fusûleyn, DİA, s Ayhan Hira, Şeyh Bedreddin in Câmiu l-fusûleyn Adlı Eserinin Hanefi Fıkıh Literatürüne Katkısı: İbn Abidin Örneği Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XVI/1 (2012), s.229.

13 en meşhurları şunlardır: Süleyman b. Ali el-karamânî nin (ö. 924/1518) el-es ile ve lecvibetü l-müte allika bi Câmi i l-fusûleyn, Zeynüddin b. Nüceym in (ö. 970/ 1563) Câmi u l-fusûleyn e yaptığı haşiye, Necmeddin er-remlî nin (ö. 1081/1670) Câmiʻu l- Fusûleyn deki haşiyeleri temize çekerek oluşturduğu el-le âli d-dürriyye fi l-fevâidi l- Hayriyye ve Nişancızâde Muhyiddin Mehmed in (ö.1031/1622) Nûru l- Ayn fi ıslahi Câmi u l-fusûleyn eseri. Bununla birlikte Câmiʻu l-fusûleyn in kendisinden sonraki literatüre katkısı tartışılmazdır. Örneğin el-bahru r-râik (İbn Nüceym), el-eşbah ve nnezâir (İbn Nüceym), Gamzü uyûni l-basâir fi şerhi l-eşbah ve n-nezâir (Ahmed b. Muhammed el-hamevî), el-fetâva l-hindiyye, Mecmaʻu l-enhur (Damad Efendi), Şerhu l-mecelle (Ali Haydar) gibi eserler incelendiğinde Câmiʻu l-fusûleyn den fazlaca alıntı yapıldığı görülmektedir. 5 Tezimiz iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümü fasıllar arası Nûru l- Ayn ve Câmiʻu l-fusûleyn in mukayesesine ayırdık. Öncelikle her faslı ayrı ayrı tanıtmak suretiyle genel bir muhteva bilgisi verdik. Daha sonra iki eserin üslup-telif tarzından kaynaklanan farklılıklarını ele aldık. Burada Nişancızâde nin tasarruflarına yönelik tespit ettiğimiz bulguları ortaya koyduk ve mevcut olduğu takdirde her fasıldan örnek getirmeye çalıştık. Akabinde Nişancızâde nin lafız ve nakil tercihlerini ve Şeyh Bedreddin ile görüşünü naklettiği müellife yönelttiği tenkitlerini aktardık. Son olarak Nişancızâde nin fasla eklediği ve yer vermediği mesele ve görüşlere ayrı başlıklarda yer verdik. Bütün bunları yaparken Nişancızâde nin tasarruflarının sebebine ve sonucuna yönelik izahlarda bulunmaya çalıştık. Zaman zaman Nişancızâde nin yönlendirmesiyle veya Câmiʻu l-fusûleyn de ilgili konunun farklı bir fasılda işlendiğini tespit edince, mukayesemizi gerçekleştirebilmek adına diğer fasıllardan yardım aldık. Tezimizin ikinci bölümünü bu fasılların tahkikine ayırdık. Otuz bir varaktan ibaret olan fasılların dizimini, Topkapı nüshasını esas alarak yaptık ve diğer bir müellif hatlı nüsha olan Âşir Efendi nüshasındaki farkları dipnotlarda belirttik. 6 İhtiyaç hasıl olduğunda ise Nûru l- Ayn ın diğer nüshalarından yararlandık. Bu nüshalar şunlardır: Veliyyüddin Efendi Ktp. nr. 1580, Müftülük Ktp. nr. 159, H. Hüsnü Paşa Ktp. nr. 323, 5 Hira, Şeyh Bedreddin in Câmiu l-fusûleyn Adlı Eserinin Hanefi Fıkıh Literatürüne Katkısı: İbn Abidin Örneği s İkinci bölümün dipnotlarında ع rumuzu ile gösterdiğimiz nüsha Âşir Efendi nüshasını temsil etmektedir. 2

14 Nuruosmaniye Ktp. nr. 2078, Raşid Efendi Ktp. nr. 281 ve 2729 ve 5696 numaralı Princeton Üniversitesi nüshaları. Tezimizin konusunu ve yöntemini belirledikten sonra İmam Muhammed b. Suud İslam Üniversitesi, Dava ve İhtisab Yüksek Enstitüsü, Karşılaştırmalı Fıkıh Bölümü nde bu kitabın tamamının tahkik ve dirasesini konu edinen ve müşterek bir proje olarak planlanmış bulunan üç doktora tezi tespit ettik. Nûru l- Ayn fî Islâhi Câmi u l Fusûleyn (Dirâsetün ve Tahkîkun) isimli bu tezler Prof. Dr. Abdurrahman b. Selâme el-mezînî nin danışmanlığında hazırlanmıştır. Fakat bu tezlerden yalnızca Muhammed b. Sa d b. Muhammed el-fâyiz e ait, 21. fasıldan 32. faslın sonuna kadar olan kısmı içeren çalışmaya ulaşabildiğimiz için tezimizde ele aldığımız fasıllarda doğrudan faydalanmadık. Fakat müellifin mukaddimesinde ele aldığı Nûru l- Ayn ın muhtevası, yazılış dönemi, Nişancızâde nin hayatı ve eserleri gibi genel bilgileri ve eserin üslubuna yönelik tespit ettiği noktaları tetkik ettik. Müellifin hayatı ve yaşadığı döneme dair bilgilere değinsek de konuyu büyük ölçüde proje grubumuzdan Rukıyye Güleçyüz arkadaşımıza tevdi ettik. Tezimize kaynaklık eden Nûru l- Ayn incelenirken Topkapı nüshasının tercih edilmesinde projemizin koordinatörü Doç. Dr. Asım Cüneyd Köksal ın araştırması etkili olmuştur. Hocamız, Türkiye Kütüphaneleri veri tabanında Şeyh Bedreddin adına kaydedilen Nûru l- Ayn nüshasına ulaşmış ve o zamana değin esas nüsha olarak kabul ettiğimiz Süleymaniye Kütüphanesi, Aşir Efendi koleksiyonu, numara 127 de kayıtlı olan nüshanın müellif tarafından daha önce yazıldığını, dolayısıyla eserin ilk versiyonu olduğunu, Topkapı nüshasının ise eserin son şeklini yansıttığını tespit etmiştir. Böylelikle Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan Köşkü, numara 602 de kayıtlı olan nüshayı asıl nüsha kabul edip Âşir Efendi nüshasındaki farklılıkları belirtmek suretiyle metni tesis ettik. Karşılaştırmamızı gerçekleştirirken Câmiʻu l-fusûleyn in ise Süleymaniye Kütüphanesinde yer alan Halet Efendi koleksiyonu, 119 numaralı yazma nüshayı kullandık. Topkapı nüshası 330 varaktır ve içinde telif veya tensih tarihi yoktur. 2a numaralı varakta nüshanın müellifin hattıyla yazıldığına dair bir ibare bulunmaktadır. Çalışmamızda bu nüsha esas alınmış, varakların sol üst köşesinde yer alan numaralandırma kullanılmıştır. 3

15 Âşir Efendi nüshası, 437 varaktır. Eserin kapak sayfasının karşısındaki sayfada eserin isminden sonra müellif hattıyla yazıldığına dair bir ifade bulunmaktadır. Tezimizde, PDF sayfasına göre 23. sayfadan itibaren başlatılan sayfa numaralandırılması kullanılmıştır. Nüshanın telif veya tensihine dair bir kayıt bulunmamaktadır. Hâlet Efendi nüshası, 482 varaktan ibarettir. Müellif mukaddimesinde eserini hicrî 814 yılı Safer ayının 28'i cumartesi günü bitirdiğini ifade etmiştir. Bu nüshada iki farklı müstensihin hattı bulunmaktadır. Müstensih, metnin sonunda müellifin telif tarihini belirtmiş fakat istinsah tarihine yer vermemiştir. Çalışmamızda varakların sol üst köşesinde yer alan numaralandırma kullanılmıştır. Proje grubumuzdan tezini daha önce bitiren arkadaşımız Hümeyra Yorulmaz ın kullandığı başlıkların mümkün olduğu kadar daha sonraki yapılan tezlerdeki başlıklarla benzerlik taşıması hedeflenmekteydi. Fakat arkadaşımızın sorumluluk alanı tek bir faslı (33.fasıl) ihtiva ettiği için beş faslın tahlilinin ayrı ayrı mı yoksa bir arada mı yapılması gerektiği konusunda bir tereddüt hasıl oldu. Sonuç olarak tek başlık altında her fasıldan örnekler getirmeye karar verdik. Nişancızâde nin eserin tüm fasıllarında uyguladığı yöntemlerin benzer olması sebebiyle birtakım değişikliklerle birlikte çoğunlukla Hümeyra Yorulmaz ın tezinde tercih ettiği başlıkları kullandık. Fakat arkadaşımızın tezinin bir bölümü, bizden farklı olarak Câmiʻu l-fusûleyn de bulunmayan başlıkların incelenmesine dairdir. Tezimizde Hacı Yunus Apaydın ın editörlüğünde hazırlanan Yargılama Usulüne Dair Câmiʻu l-fusûleyn adlı tercümesinden metni anlamakta zorlandığımız yerlerde yararlandık. Ayrıca tercümenin sonundaki Câmiʻu l-fusûleyn in kaynak ve müelliflerini içeren Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü ne müracaat ettik. Câmi u l Fusûleyn e ve Şeyh Bedreddin e yönelik bilgilerde çoğunlukla Prof. Dr. Ali Bardakoğlu nun Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi ndeki Câmiu l-fusûleyn maddesine, zikri geçen tercümenin Sunuş kısmına, Ayhan Hira nın Şeyh Bedreddin: Bir Sufî Alimin Fıkıhçı Olarak Portresi ve Mustafa Bülent Dadaş ın Şeyh Bedreddin: Bir Osmanlı Fakihi kitaplarına; Nûru l- Ayn la ilgili bilgilerde ise müstakil bir kaynak olmadığı için öncelikle eserin kendisine, daha sonra Tahsin Özcan ın Nişancızâde Muhyiddin Mehmed maddesine ve Muhammed b. S ad b. Muhammed el-fâyiz in doktora tezine dayandık. 4

16 BİRİNCİ BÖLÜM: NÛRU L-ʻAYN IN VE CÂMİU L-FÛSULEYN İN FASILLARININ MUKAYESESİ 1. Fasılların Genel Muhtevası 1.1. Yedinci Fasıl: Akar Tespiti Davası ve İlgili Hususlar Klasik fıkıh kitaplarında bu faslın içeriği daha çok Kitabu d-dava olmak üzere Kitabu ş- Şehâde ve Kitâbu l-ikrar bölümlerinde yer almaktadır. Bu kitaplarda öncelikle davanın tanımı, içeriği, cevaz şartları ve hükmü ortaya konulur, daha sonra ise davacı ve davalının kim oldukları aktarılır. Bu temel bilgilerin ardından davanın hangi şartta kabul edileceği ele alınır. Bu kısımda deyn borcu, menkul ayn borcu ve son olarak da bu faslın konusu olan akar davasıyla ilgili meseleler anlatılır. Nûru l- Ayn da Câmi u l-fusûleyn ile paralel olarak bir önceki fasılda dava türleri ve davanın sıhhat şartları ele alınmış, bu fasılda ise akar tespiti davasına geniş bir yer verilmiştir. Faslın konusu akarın tahdit edilmesidir. Akar, bir tanıma göre hurma ağacı veya ev gibi bir aslı/temeli olan bütün sabit mülklere denir. 7 Başka bir tanıma göre ise akar arazi/toprak manasına gelir. Bununla birlikte her aslı olan mal için kullanılmıştır. 8 Tahdit ise sınırlama, kayıt koyma manasına gelmektedir. Terim olarak bir akarın sınırlarının özel işaretlerle belirtilmesi demektir. Bu görevi yapacak olan kişi akar sahibidir. 9 Bu fasıl, Nişancızâde tarafından dört konu başlığına ayrılmıştır. Bu başlıklar şunlardır: Akar Sınırlarını Belirlemede Yanılma, Binanın İstisna Edilmesi ve Benzeri Meseleler, Tâbi Olma ve Zevâid/İlaveler, Sınır Anlaşmazlığı ve Benzeri Meseleler 10. Nişancızâde, bu faslı Câmi u l-fusûleyn den farklı olarak konu başlıklarına ayırıp incelemiş olsa da birçok yerde yaptığı gibi faslın amacını açıklayan bir girişe yer vermemiş ve bir alıntıyla başlamıştır. Muhtemel ki böyle bir açıklamaya ihtiyaç olmadığına kanaat getirmiştir. 7 Ahmed b. Muhammed Feyyûmî, el-misbâhu l-münîr fî garîbi ş-şerḥi l-kebîr li r-râfiʿî, cilt 2, Beyrut: el- Mektebetü l-ilmiyye, ty., s Mutarrizi el-harizmi, el-muğrib fi tertîbi l-muʻrib, cilt 1, Beyrut: Dâru l-kitabi l-arabî, 2010, s Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Tahdid, İstanbul: Ensar, 2015, s Bu başlık altında Nişancızâde nin ele aldığı meseleler Şeyh Bedreddin in sıralamasıyla tamamen aynıdır. 5

17 Faslın girişinde akar sınırlarının ve sınır sahiplerinin nasıl tarif edileceği aktarılmıştır. İlk başlık olan Akar Sınırlarını Belirlemede Yanılma başlığında ise sınırları zikrederken birinde hata yapılması, bu hataların düzeltilmesi, akarın zikredilen miktardan daha az ya da çok çıkması, hata yapan şahitlerin hâkim tarafından nasıl bilindiği konuları ele alınmıştır. Binanın İstisna Edilmesi ve Benzeri Meseleler başlığında genel olarak bahçeli ev davasında binanın istisna edilerek ilk yapılan şahitlikten dönmekle ilgili meseleler zikredilmiştir. Bu meselelerde bahçeli ev davasında şahitlik esnasında binanın kelime olarak zikredilip zikredilmemesi önem kazanmıştır. Aynı zamanda birbirlerine bağlı olup olmamaları bakımından cariyenin çocuğu ile ilişkisi meselesi, bina ve arsa ilişkisine benzetilerek bu konuda farklılaşan hükümler ve bu hükümlerin veçhi ortaya konulmuştur. Tâbi Olma ve Zevâid/İlaveler başlığı altında ise birbirine tabi olup olmama bakımından anne-çocuk, ağaç-meyve ya da arazi- ağaç gibi ilişkilere dair meseleler ele alınmıştır. Zevâid olarak ifade edilen de asla tâbi olarak davaya konu olan şeylerdir. Son başlık olan Sınır Anlaşmazlığı ve Benzeri Meseleler başlığında ise şu meseleler ele alınmıştır: Şahitlerin arazilerin sınırlarını bilmemesi yahut aralarında ihtilaf etmesi, zilyedin evin sahibi olduğunu iddia eden ve sınırlarını belirten davacıyı inkar etmesi, bir belgede sınırlarını da içerecek şekilde bir evin mülkiyetinin yazılı olması, şahitlerin evi gördükleri takdirde sınırları bileceklerini söylemesi üzerine hakimin iki adil kişiyi beraberlerinde göndermesi ve davacının sınırları yahut komşu isimlerini bilmediğini ifade ettikten sonra geri dönüp bunları zikretmesi Sekizinci Fasıl: Hâric ve Zilyed Davası ve Bunların Dava ve Şahitlikte Tarih Zikretmeleri Bu faslın konusu genellikle klasik fıkıh kitaplarında Kitabu d-dava nın içinde Dava r- Raculeyn 11 babının içinde yer alır. Hâric ve zilyedle ilgili bazı meseleler, aynı zamanda davada çelişki konusuna birer örnek teşkil ettiği için Kitabu d-dava nın tenakuz babında da bulunmaktadır. Bununla birlikte bu faslın içerdiği meselelere ayrı ayrı nikah, satın alma, rehin ve benzeri konuların müstakil olarak işlendiği ilgili kitap ve babların içinde de rastlamak mümkündür. 11 İki adamın davası anlamına gelmektedir. 6

18 Hâric ve zilyedin tanımları zıt anlamlar içermeleri sebebiyle kaynaklarda birlikte verilmiştir. Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü nde şöyle bir tanım verir: Hâric bir aynı (nesne) elinde bulundurmayan, onda mülk sahiplerine has tasarruflarda bulunamayan kimsedir. Meselâ bir malı zilyedinde bulunduran bir kimseye karşı o mal benimdir diye iddiada bulunan kimseye hâric denmektedir. Karşıtı zilyed dir. Tasarrufa taraf olmayan kimse, üçüncü şahıs. 12 Ömer Nasuhi Bilmen ise Hukûk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu nda benzer bir hâric tanımı verdikten sonra bir malda eşit derecede tasarrufta bulunan her iki kimsenin zilyed sayıldığını ifade eder. Ayrıca tasarruflarının eşit olmayıp birinin tasarrufunun daha kuvvetli, daha zâhir olması durumunda o kişinin zilyed sayılıp diğerinin hâric olarak itibar edileceğini sözlerine ekler. 13 Nişancızâde, bu faslın başında Câmiʻu l-fusûleyn de hâric ve zilyed konusunda çok sık tekrar yapıldığı ve tertip bakımından yetersiz olduğu gerekçesiyle faslın üslubunu değiştirdiğini ifade etmiştir. Nişancızâde ye göre Şeyh Bedreddin in üslubu doğruyu yanlıştan ayırt etmeyi mümkün kılmamaktadır. Müellif aynı zamanda delilleri belirtilmeyen birçok önemli meseleyi muteber kitaplardan aktararak Câmiʻu l-fusûleyn e ilave yaptığını belirtmiştir. Câmi u l-fusûleyn de ise konuya bir giriş yapılmadan kaynaklardan aktarıma başlanmıştır. Bu fasılda bir önceki fasıldan farklı olarak Câmi u l-fusûleyn in üslubunda bütünsel bir değişikliğe gidilmiş ve aynı dava türü altında birleşen meseleler bir başlık altında ele alınmıştır. Nişancızâde nin bu fasılda tercih ettiği başlıklar şunlardır: Mülk ve 12 Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Hâric, s Ömer Nasuhi Bilmen, Hukûk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, İstanbul: Bilmen Yayınevi, 1985, cilt 8, s

19 Miras Davası 14, Satın Alma Davası, Nikah Davası 15, Üretim 16 Davası, Rehin Davası, Farklı Dava türlerinin Birleştiği Meseleler, Farklı Meseleler, Hâricin Zilyedden Ayrılarak Bilinmesi. 17 Faslın ilk başlığı olan Mülk ve Miras Davası başlığında altında iki kişinin mutlak mülkiyet ve miras iddiasında bulunmasına dair konular ele alınmıştır. Satın Alma Davası başlığında iki hâricin yahut hâric ve zilyedin malı bir veya daha fazla kişiden satın almaları durumu aktarılmıştır. Nikah Davası başlığında hâric ve zilyedin bir kadının nikahı üzerine nikah tarihini belirterek ya da belirtmeyerek iddiada bulunmaları, kadının nikahı ikrar edip etmemesi, kadının iki adamın ismini zikretmek suretiyle ikrarı, hâricin delil olmaksızın nikah iddiası karşısında karı kocanın yemin etme yükümlülüğü aktarılmıştır. Ürün Davası başlığında hâric ve zilyedin malı ürettiklerine yahut malın kendi yanlarında ürediğine dair delil getirmesi durumları zikredilmiştir. Rehin Davası başlığında aktarılan tek mesele, iki kişinin bir malı rehin olarak kabzettiklerini iddia etmeleri ve rehinin de rehin verenin elinde olması durumuyla ilgilidir. Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler başlığında rehin, mutlak mülkiyet, satın alma, icare, gasp gibi farklı dava türlerinin bir arada olduğu meselelere yer verilmiştir. Farklı Meseleler başlığında mutlak mülkiyet davasında zilyedin tek taraflı tarih belirtmesi, iki şahsın iki ayrı kişiden mal satın aldıklarını iddia etmesi, onlardan birinin belirli bir tarih zikredip diğerinin ise yalnızca ondan önce satın aldığını söylemesi, nikah ve alım satımda tam 14 Şeyh Bedreddin, mutlak mülkiyet, miras ve satın alma davalarıyla ilgili meseleleri bir arada işlerken, Nişancızâde ise bu başlık altında iki kişinin mutlak mülkiyet ve miras iddiasında bulunması konularını ele almış, satın almayla ilgili konuyu ise bir sonraki başlık altında incelemiş, muhtemel ki konuları bu şekilde ayırmayı daha düzenli bulmuştur. Nişancızâde nin üslubu, okur için daha açıkken Şeyh Bedreddin in üslubu aktarılan meselelerin birbiriyle olan sıkı irtibatı dolayısıyla müellif nazarında daha kolay görünmektedir. 15 Bu başlığın içerdiği meselelerin çoğunu CF de yirminci fasılda nikah, mehir, nafaka ve çeyiz davası ve bununla ilgili meseleler başlığı altında bulduk. Bu nedenle karşılaştırmamızı o fasıldaki ilgili yerleri inceleyerek gerçekleştirdik. Nişancızâde ise yirminci faslın girişinde bu faslın meselelerinin bir kısmını CF deki gibi ele alırken, bir kısmını da konuyla alakalı olmaları sebebiyle hâric ve zilyed, tenakuz, dava ve şehâdette ihtilaf meseleleriyle birlikte zikrettiğini belirtmiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 99a.) Nişancızâde nin bu fasılda nikah davası için ayrı bir başlık açtığı görülmektedir. Kanaatimize göre Şeyh Bedreddin in mutlak mülkiyet davasıyla bağlantılı olarak ele aldığı kadarıyla nikah davası yeterli görünmektedir. Fakat bu durumun üslup açısından büyük bir özene işaret ettiği de aşikardır. 16 olarak geçen bu kelime, bir şeyin semeresi, meyvesi, tarlanın ürünü, hayvanın yavrusu anlamlarına نتاج gelmektedir. (Erdoğan, Sözlük, nitâc, s. 458.) 17 Bu başlık CF de de yer alma vasfıyla faslın diğer başlıklarından ayrılmaktadır. Muhtemeldir ki Şeyh Bedreddin konuyu anlamak adına önem taşıdığını düşündüğü, fakat diğer meselelerden farklı olan bu kısmı ayrı bir konu başlığı altında anlatmayı daha uygun görmüştür. 8

20 tarih belirtme zorunluluğu ve öncelik lafzının itibarı konusu aktarılmıştır. Son başlık olan Hâricin Zilyedden Ayrılarak Bilinmesi ve Bununla İlgili Meseleler başlığında ise bir meseledeki hâricle zilyedin kolay tespit edilemediği durumlar, iki kişinin de zilyed olduğunu iddia etmesi, yeni bir zilyedlik ihdâs etme meselesi, zilyedliğe daha çok delalet eden hallere dair örnekler aktarılmıştır Dokuzuncu Fasıl: Dava ve Şahitlikte İşaret, Nisbet ve Tarif Bu faslın konusu klasik fıkıh kitaplarında genellikle Kitâbu ş-şehâde nin çeşitli bab ve fasıllarında yer almaktadır. Bu faslın başında her iki eser de dava ve şahitlikte yerinde gerçekleştirilen işaretin, farklı ihtimalleri bertaraf etmek için çok büyük ihtiyaç olduğuna vurgu yapmıştır. Faslın üç konu başlığı şunlardır: Dedeyi Zikretmekle İlgili Meseleler, Kadın İçin Şahitlik Etmek 18 ve Başka Bir Tür. Faslın girişinde mahzar 19 ve sicilde 20 davacı ve davalıya işaret etmenin önemi, davacının iddiaya uygun şahitlik yapıldığını söylemesi, sicilin mahzar ve hâkim mektubu ile farkı, şahitlik esnasında dava konusunun mülkiyet nispetinin yapılması, mülkiyet nispetinde kullanılan lafızlar, Farsça mülkiyet nispeti, iddia ve ona yapılan reddiyenin hangi lafızlarla geçerli olacağı konuları anlatılmıştır. İlk konu başlığı olan Dedeyi Zikretmekle İlgili Meseleler başlığında her iki eserde davada kime işaret edileceği konusu ele alınmıştır. Bu konuya, yedinci faslın ilk başlığına geçilmeden akar tahdidi esnasında akar sahiplerini tarifin keyfiyeti aktarılırken de değinilmiştir. Kadın İçin Şahitlik Etmek başlığında ana hatlarıyla şu konular ele alınmıştır: İki adil şahidin kadına isim ve nesebiyle şahitlik etmesinin yeterliliği, şahitlerin kadını tanıyıp tanımadıkları sorusuna olumsuz yanıt vermeleri durumunda nasıl bir hüküm verileceği, kadının kendi isim ve nesebini bildirmesi, şahitlik ve haber verme 18 NA da bu başlık yer alırken, CF de Tarif ile İlgili Başka Bir Mesele başlığının altında kadın için şahitlik mevzusu ele alınmıştır. 19 Mahdar/mahzar: Kendisinde iki hasmın arasındaki ikrara, inkara, beyyineye veya yeminden nükûle binâen verilen hükme dair carî olan şeylerin iştibâhı kaldıracak veçhile yazılmış olduğu mahkeme defteridir. (Bilmen, Kamus, cilt 8, s. 205.) 20 Sicil: Kendisine nikaha, talaka, vakfa, ikrara, beyi ve şiraya ve sair hukukî muamelelere dair mahkemede cereyan eden ifadelerin ve hükümlerin zabt ve tahrir edilmiş olduğu defterdir. Cemi sicillâttır. Mahkemede böyle bir muameleyi tesbit ve tahrire de tescil denilir. (Bilmen, Kamus, cilt 8, s. 205.) 9

21 arasındaki fark, haber vermenin cevazının koşulları, tek şahidin yeterliliği, peçeli kadını tarif. Başka bir Tür başlığında ise şu iki hükme yer verilmiştir: Bir kişinin bir başkasını, ismini ve nesebini zikrederken duymuş olmasının onu şahit yapmaması, akit yapan tarafların birbirinin isim ve neseplerini bildirmelerine itibar edilmeyeceği hükmü Onuncu Fasıl: Davada Çelişki 21 Nişancızâde bu fasla Şeyh Bedreddin in yöntemini eleştirmekle başlamıştır. Ona göre müellif bu fasılda meseleleri zikrederken asıl tertibe uymamış, bu nedenle müracaat eden akıl sahiplerinin önemli meselelerden olan defi 22 meselelerini bulmasını zorlaştırmıştır. Öyle ki karışıklığın ve dağınıklığın çok fazla olmasından dolayı tam bir tetkike, eleştiriye ve araştırmaya ihtiyaç hasıl olmuştur. Nişancızâde, bu sebepleri göz önünde bulundurarak talebelerin işini kolaylaştırmak için bu faslı tertip ettiğini belirtmiştir. 23 Bu gayeye hizmet etmek için diğer fasıllarda olduğu gibi farklı başlıklar kullanmıştır. Nişancızâde Câmi u l-fusûleyn deki meseleleri en çok bu fasılda takdim ve tehir etmiştir. Bu faslın beş ana başlığı şunlardır: Nesepte ve Verasette Çelişki, Defi Olan ve Olmayan Meseleler, Defi Yolları 24, Defi nin Def i, Defi Durumları, Kabul Edilme ve Edilmeme Noktasında Ahkâmı ve Benzeri Meseleler. Defi Olan ve Olmayan Meseleler başlığının altında on bir farklı alt başlık bulunmaktadır. Bu alt başlıklar ise şunlardır: İkrar ile Defi, Ödünç Alma, Emanet Bırakma, Hibe Etme, Satın Alma Talebi Davalarında Defi, İnkâr ile Defi, Alım Satım Davasında Defi, İfa, İkâle ve İbra Davalarında Defi, İkrah ve Gönüllülük Davasında Defi, Havale Davasında Defi, Sulh Davasında Defi, Nikah ve Muhâlea Davasında Defi, Kadınların Davalarında Defi, Çeşitli Türlerdeki Farklı Defi ler. Faslın girişinde çelişkinin davanın her iki tarafı için de engel olması, kişinin malı önce kendine daha sonra başkasına izafe etmesi durumu, meçhul bir kişi lehine yapılan 21 CF de bu faslın adı Davada çelişki, davanın def i ve buna dair meseleler ve nesepte tenakuz iken NA da biraz daha ayrıntılı olan şu başlık tercih edilmiştir: Davada çelişki ve çelişki zannedilip çelişki olmayan davalar, nesep davasında ve miras davasında çelişki, davacıdan ve davalıdan defi olan ve olmayan şeyler Biz kısaca bu faslı Davada çelişki olarak nitelendirdik. 22 Def /def i: Hasım tarafın iddiasına yeni maddî veya hukukî sebepler ileri sürülerek yapılan itiraz; zamanaşımı, tediye, butlan defileri gibi. (Erdoğan, Sözlük, Def /def i, s. 95.) 23 Nişancızâde, NA, 48b, 49a. 24 gördük. olan bu başlığı içeriği düşünerek defi yolları olarak çevirmeyi uygun حيل الدفوع 10

22 ikrarın geçersizliği, davacının önce beyyinesi olmadığını söylediği için davalıya yemin teklif edildikten sonra beyyine ileri sürmesi durumu, kişinin önce mutlak mülkiyet veya sebebe bağlı mülkiyet iddiasında bulunmasının farkı, zilyedin önce malı gâibe daha sonra hâzıra izafe etmesi, satıcının veya müşterinin, satımdan önce satıcının köleyi hürriyetine kavuşturduğuna dair beyyine getirmesi meseleleri ele alınmıştır. Faslın ilk başlığı olan Nesepte ve Verasette Çelişki başlığında davacının dedesine kadar isimleri zikretmek suretiyle birinin amca olduğunu ispat etmesi ve davacının, önce ölen kişi için kendinden başka mirasçısı olmadığını ifade edip daha sonra başka birinin daha kendisiyle birlikte mirasçı olduğunu iddia etmesi meselesi ele alınmıştır. Defi Olan ve Olmayan Meseleler başlığında alt başlıklara geçmeden zilyed tarafından ortaya konulan definin hangi şartlarda kabul edileceğine dair genel bilgiler, kişinin bir aynın önce gâibe ait olduğunu söyleyip daha sonra hazıra ait olduğunu söylemesi, hükümden önce sahih olan defi nin hükümden sonraki sıhhati ve benzeri meseleler aktarılmıştır. Defi Yolları başlığında hangi durumlarda defi davasının açılabileceği aktarılmıştır. Defi nin Def i başlığında hangi durumlarda def in def inin gerçekleşmiş olacağına dair çeşitli örnekler sunulmuştur. Defi nin Def i Durumları, Kabul Edilme ve Edilmeme Noktasında Ahkâmı ve Benzeri Meseleler başlığında defi nin üstüne yapılan tüm def ilerin sahih olacağı, defi nin delil getirilmeden ya da hüküm verilmeden önce veya bunlardan sonra getirilebileceği gibi meseleler ele alınmıştır On Birinci Fasıl: Dava ile Şahitlik Arasında ve Şahitler Arasında İhtilaf Bu faslın konuları klasik fıkıh kitaplarında Kitabu d-dava ve Kitabu ş-şehâde kısımlarında yer almaktadır. Bu faslın Nişancızâde nin Câmi u l-fusûleyn deki tertibe en az müdahale ettiği fasıl olduğunu söyleyebiliriz. Faslın üç ana başlığı şunlardır: İsnat Meseleleri, Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler ve Şahitlikte ve Şahitlikle Dava Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler. Bu başlıklardan zikrettiğimiz ikinci başlığın Şahitlerin Zaman ve Mekânda İhtilafı diye bir alt başlığı vardır. Faslın ilk başlığına geçmeden mutlak mülkiyet iddiası için sebebe dayanan mülkiyet şahitliği veya tam tersinin olduğu durum, şahitlerin davadan önce hâkimin 11

23 sorusuna verdiği cevabı dava esnasında değiştirmesi, şahitlerin malın davacıda davacının iddia ettiğinden daha fazla veya daha az süredir olduğuna şahitliği, davacının tarih vermeksizin nikah iddiasında bulunup şahitlerin nikah için tarih vermeleri durumları ele alınmıştır. Faslın ilk başlığı olan İsnat Meseleleri başlığında -idi (كان) ekinin -geçmiş zaman- davada veya şahitlikte zikredilmesi meseleleri aktarılmıştır. Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler başlığında iki şahidin muhtelif lafızlarla şahitlik yaptıktan sonra muvafık lafızla geri dönüp şahitlik yapmaları, şahitlerden birinin davalının mal borcu için şahitlik edip diğerinin onun malı ikrar ettiğine dair şahitlik etmesi meseleleri ele alınmıştır. Şahitlerin Zaman ve Mekânda İhtilafı alt başlığında ise şahitlerin bir borcun ne şekilde ödendiğine dair ihtilaf etmeleri, şahitlerin zaman ve mekân ihtilafının hangi akitlere zarar vermeyip hangilerini iptal edeceği ve benzeri meseleler aktarılmıştır. Şahitlikte ve Şahitlikle Dava Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler başlığında şahitlerin aynı manayı ifade eden iki ayrı hâl için şahitlik yapmaları, 25 çalınan hayvanın rengi konusunda şahitlerin ihtilafının davaya etkisi meseleleri aktarılmıştır. 2. Üslup-Telif Tarzından Kaynaklanan Farklılıklar Nişancızâde nin eserinin girişinde ifade ettiği gibi, Nûru l- Ayn, Câmi u l-fusûleyn i ıslah etme amacıyla yazılmış bir eserdir. Müellif bunun nedenini, Câmi u l-fusûleyn de çok fazla tekrar oluşu, sözün uzatılıp önemsiz konuların zikredilmesi, çok sayıda karışıklığın ve düzensizliğin olması, meselelerin olmaları gereken yerde ele alınmaması, bu yüzden meseledeki doğru hükmün ne olduğunun anlaşılmasında zorluk ortaya çıkması, önemli meselelerin zikredilmemesi olarak açıklamıştır. Fakat kadılar için olan fetva kitaplarından en faydalısının bu kitap olduğunu, dava ve anlaşmazlıklarla ilgili meseleleri en iyi şekilde içerdiğini söyleyerek eserin değerini ortaya koymuştur. Nişancızâde, mukaddimesinin sonunda eserinde gerçekleştirdiği tasarrufları hâkimlerin işini kolaylaştırmak için yaptığını ifade etmiştir Şahitlerden birinin satıcının vefa şartı (geri alım) ile sattığına, diğerinin de müşterinin vefa yoluyla satın aldığını ikrar ettiğine dair şahitlik etmesi gibi. (Nişancızâde, NA, vr. 65b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 102a.) 26 Nişancızâde, NA, vr.2b, 3a. 12

24 Nişancızâde nasıl Câmi u l-fusûleyn i ıslah etme amacıyla eserini kaleme aldığını ifade ediyorsa, benzeri bir açıklamayı da Şeyh Bedreddin eserinin mukaddimesinde yapmıştır. Şeyh Bedreddin biri Muhammed b. Mahmud el-üsrûşenî ye diğeri İmadüddin e ait olan iki Fusûl ü mütalaa ettiğinde fetvalar ile anlaşmazlıkların çözümü (faslü l-husûmât) ve davalar konularında kaleme alınan en değerli ve faydalı kitaplardan olarak gördüğünü fakat her iki eserde de açıklanmasına ihtiyaç olmayan, gereksiz tekrar ve uzatmaların bulunduğunu söylemiştir. Kasıtlı olarak hiçbir meseleyi es geçmeden, iki kitabı bir araya getirdiğini, tekrarları ise çok fazla ihtiyaç olmadıkça bunun dışında bıraktığını vurgulamıştır. Kaynakları ve telif usulüyle ilgili birtakım bilgiler veren Şeyh Bedreddin, eserin içerdiği konulara geçmeden önce Câmi u l-fusûleyn i ihtiyacı olduğunda işinin kolaylaşması adına kendisi için yazdığını ifade etmiştir. 27 İki eserin yazılış yöntemleri birbirine benzemektedir. Her iki müellif de kendisinden nakil yaptığı müellifleri eleştirmiş, birtakım görüş ya da lafız tercihlerinde bulunmuş, verilen hükmü teyit etmek için çeşitli nakillere başvurmuş ve konu bütünlüğünü sağlamak adına başka fasıllara atıflarda bulunmuştur. 28 Bununla birlikte Nûru l- Ayn da tezimiz özelinde incelediğimiz fasıllarda Câmiʻu l-fusûleyn den farklı olarak Nişancızâde nin gerçekleştirmiş olduğu çeşitli tasarrufları tespit ettik Konuyu Tertip Etme/Sunma Yöntemleri Arasındaki Fark Nişancızâde, nakillerin yerleriyle ilgili, sekiz ve onuncu fasıllarda bütünsel bir değişikliğe gitmiş ve uyguladığı yöntemi faslın girişinde açıklamış 29 ; yedinci, dokuzuncu ve on birinci fasıllarda ise nakillerin yerini tamamen değiştirmemiş, daha çok siyak sibak bütünlüğünü korumak adına küçük değişiklikler gerçekleştirerek bir meseleyi ya da görüşü ya hemen zikretmiş ya da tehir etmiştir. Bu takdim ve tehirleri, incelediğimiz son 27 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 1b. 28 Örneğin: Nişancızâde onuncu fasılda Def Yolları başlığında Kâdî Zahîreddin in alım satım davası için farklı bir defʹ sureti zikrettiğini ifade eder ve bu konuyu hâric ve zilyed davası faslında anlattığını söyleyerek, okuyucuyu o fasla yönlendirir. (Nişancızâde, NA, vr. 45b, 46a.) Şeyh Bedreddin, yedinci fasılda Akarın Sınırlarını Belirlemede Yanılma başlığında davalının akarın sınırlarının bir kısmı şahit ve davacının dediği gibi değil, şu şekildedir demesinin olumlu bir ifade olduğunu, beyyinesinin kabul edilmesi gerektiğini söyler. Tenâkuz faslındaki başka bir meseleyi de hatırlatan Şeyh Bedreddin, sonuç olarak davalının yanılma hususunda söylediklerinin delil göstermesi halinde dikkate alınması gerektiğini söylemiştir. (Şeyh Bedreddin, CF, vr. 59a.) 29 Bkz. Nişancızâde, NA, vr. 41a, 48b, 49a. 13

25 fasılda birkaç yer haricinde hiç yapmamıştır. Nişancızâde nin bu tasarrufunun, kitabın irtibatlı oluşuna ve okuyanın dilediği konuya kolaylıkla ulaşmasına gösterdiği ihtimamdan kaynaklandığını düşünüyoruz. Nişancızâde nin bazen fasılda uyguladığı yöntemi açıklayan bir girişe yer verdiği ve bu üslubunu tezimiz sınırları içindeki sekiz ve onuncu fasıllarda gerçekleştirdiğini ifade ettik. Böyle bir girişe yer vermediği fasıllarda Câmi u l-fusûleyn le paralel nakiller tercih ettiği gibi konuyu derli toplu bir biçimde sunmayı sağlayan farklı nakillere de yer vermiştir. Yedinci faslın başında el-hidâye den, 30 on birinci faslın başında ise ed-dürer ve l-gurer den 31 böyle bir alıntıya yer vermiştir. Nişancızâde nin yaptığı bir başka önemli değişiklik, her fasılda bazı meseleleri ihtisar etmesidir. Bununla birlikte Câmiʻu l-fusûleyn e nazaran daha geniş yer verdiği ya da birleştirdiği mesele ya da görüşler de olmuştur. Nişancızâde nin bu tasarrufları, düşüncelerin düzenli ve birbiriyle bağıntılı oluşuna itina göstermesiyle açıklanabilir. 32 Nişancızâde nin Câmi u l-fusûleyn den farklı olarak nakil yaptığı çeşitli kaynaklar vardır. Bu kaynaklardan bir kısmı henüz Şeyh Bedreddin zamanında yazılmamış eserlerdir. Tezimizde karşılaştığımız bu eserler şunlardır: Ed-Dürer ve l Gurer, el-eşbâh ve n-nezâir, 33 Muînü l-hükkâm. 34 Bu eserlerin yanında Nişancızâde nin 30 Bu alıntıda akar tespiti davasında davacının bir akar iddiasında bulunduğunda neler yapması gerektiği anlatılmıştır. Buna göre akarı sınırlandırması, onun davalının elinde olduğunu ve onu talep ettiğini ifade etmesi, akarın dört sınırını zikretmesi ve sınır sahiplerini nesepleriyle birlikte belirtmesi gerekmektedir. (Nişancızâde, NA, 36b.) El-Hidâye, Burhâneddin el-buhârî nin (ö. 593/1197) Hanefî fıkhına dair eseridir. Hanefî fıkhınn en tanınmış ve muteber metinlerinden biri olup müellifin, Kudûrî ye ait el-muhtasar ile Muhammed b. Hasan eş-şeybânî nin el-câmiu s-sağîr inde mevcut meseleleri bir araya getirmek suretiyle kaleme aldığı Bidâyet ül-mübtedî adlı eserinin şerhidir. (Cengiz Kallek, el-hidâye, DİA, XVII, S.471.) 31 Bu eserden aktarılana göre mutlak mülkiyet iddiası için sebebe dayanan mülkiyet şahitliği yapılması kabul edilecektir. Çünkü iddia edilen şeyin azıyla şahitlik yapılmıştır. İddia edilen şeyin daha fazlasıyla yapılan şahitlik ise davacı şahitleri yalanlamış olacağı için kabul edilmemektedir. Ayrıca Hanefi imamlarının şahitlik ifadelerinde lafız ve mana uyumunun gerekliliği konusundaki düşünceleri aktarılmıştır. (Nişancızâde, NA, 62b.) 32 Muhammed b. S ad b. Muhammed el-fâyiz, Nûru l-ʻ fî Islâhi Câmi u l-fusûleyn (Dirâsetun ve Tahkîkun, min bidâyeti l-fasl 21 ilâ nihâyeti l-fasl 32) ( Doktora Tezi, İmam Muhammed b. Suûd İslam Üniversitesi, h.), s İbn Nüceym in (ö.970/1563) İslam hukukundaki küllî kaideleri ve benzer mesellerin tabi olduğu hükümleri konu alan eseridir. İslam hukukunda ve özellikle Hanefî mezhebinde bu adla anılan eserlerin en meşhurlarındandır. (Mustafa Baktır, el-eşbâh ve n-nezâir, DİA, XXI, s. 458.) 34 Bu eserin tam adı Muʿînü l-ḥükkâm fîmâ yetereddedü beyne l-hasmeyni mine l-ahkâm dır. Müellifi ise Ebü l-hasen Alâüddîn Alî b. Halîl et-trablusî dir (ö.849/1445 ten sonra). (Abdullah Kahraman, Muînü l- Hükkâm, DİA, XLI, s. 291.) 14

26 Câmi u l-fusûleyn den farklı olarak kimi zaman rumuzla fakat genellikle eserin ünü sebebiyle ismiyle kullandığı çeşitli kaynaklar da mevcuttur. Bu eserler Münyetü l- Fukahâ, 35 Vecîz, 36 el-fetâva l-bezzâziyye, 37 el-müştemil, 38 ve Kenzü d-dekâik. 39 Şeyh Bedreddin, Câmi u l-fusûleyn e kaynaklık eden iki Fusul den yararlanırken çok defa kaynak göstermemektedir. Bu durum eserdeki alıntıların ve müellife ait görüşlerin kolay ayırt edilebilmesine engel olmuştur. Nûru l- Ayn da ise kaynakların zikri hususunda daha titiz bir yöntem izlenmiş ve iki Fusul den olan alıntılar mutlaka belirtilmiştir. - Hanefî mezhebi imamlarının görüşlerini zikretmeye önem vermiştir Genellikle Hakir der ki diyerek başladığı itiraz, destek veya açıklama cümlelerini Allah bilir diyerek bitirmektedir. İncelediğimiz fasıllarda yalnızca bir yerde Hak ortaya çıktı diyerek farklı bir üslup tercih etmiştir Nişancızâde incelediğimiz fasıllarda bir yerde kadılara açık bir öğüt vermektedir Bu eser Fahreddin Bediʹ b. Ebi Mansur el-hanefî el-irakî ye aittir. Bu eserin üzerine CF nin kaynakları arasında da yer alan el-kunye yazılmıştır. El-Kunye müellifi Münyetü l-fukahâ için çok geniş bir eser olduğunu ve başka yerlerde olmayan şeyleri kendisinde topladığını ve bablarını dikkatle tetkik ettiğini ifade etmiştir. (Hacı Halîfe Kâtip Çelebi, Keşfu z-zunûn an Esâmi l-kütübi ve l-fünûn, cilt 2, haz. Şerâfettin Yaltkaya, Rıfat Bilge, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2014, cilt 2, s.1886.) 36 Bu kitabın Hanefî fakihi Ebu Abdillah Radıyyüddîn Burhânü l-islam Muhammed es-serahsî et- Tûsânî ye (ö.571/1176) ait olabileceğini düşünüyoruz. Zira tezimiz sınırları içinde yalnızca Vecîz kısaltmasıyla bulunsa da Nûru l- Ayn da جز rumuzlu bir esere atıf yapıldığını gördük. Bu eserin rumuz fihristinde açıklaması Vecîzu l-muhtasar olarak verilmiştir. Bu eser ise Radıyyüddin Serahsî nin Muhit adlı eserine kendisinin yazdığı muhtasardır. (Şükrü Özen, Serahsî, Radıyyüddin, DİA, XXXVI, s ) 37 Hanefî fıkıh alimi Hâfızüddin Muhammed b. Muhammed b. Şihâb el-kerderî el-harizmî el-bezzâzî ye (ö. 827/1424) aittir. Asıl adı Câmi u l-vecîz olan ve el-fetâvâ l-kerderî diye de bilinen meşhur bir eserdir. Eserde ilk Hanefî imamlarının görüşleriyle daha sonraki devirlerde Hanefî alimler tarafından verilen fetvalar, muteber kitaplardan özetlenerek derlenmiştir. (Ahmet Özel, Bezzâzî, DİA, VI, s ) 38 Tam adı Müştemilu l-ahkâm olan eser, Fahreddin Yahya b. Abdullah el-mudurnî ye (ö.879/1474) aittir. Kitapta CF müellifinin fukahaya yönelttiği soru ve itirazlarına cevap verdiğini ifade etmiştir. Ferâidu l-lâlî olarak da isimlendirilir. (Kâtip Çelebi, Keşfu z-zunûn, cilt 1, s. 566.) 39 Ebü l-berekât en-nesefî nin (ö.710/1310) Hanefî fıkhına dair eseridir. Müellifin kendi eseri el-vâfî nin özetidir. Hanefîler arasında çok muteberdir ve Osmanlı medreselerinde yıllarca ders kitabı olarak okutulmuştur. (Ahmet Yaman, Kenzü d-dekâik, DİA, XXVI, ) 40 Örneğin, bahçeli ev davasında davalının binanın kendine ait olduğuna dair beyyine getirmesi halinde kimin lehine hüküm verileceği hakkında el-akzıye ve el-asl eserlerinde oluşan rivayet farklılığını aktarırken el-akzıye dekinin Ebu Yusuf a, el-asl dakinin ise İmam Muhammed e ait olduğunu belirtmiştir. (Nişancızâde, NA, vr.39a.) 41 (.48a (Nişancızâde, NA, vr. فحصل الفرق واتضح الحق 42 On birinci fasılda Şeyh Bedreddin in bir yorumunu eleştiren Nişancızâde, davanın tarih içerdiği, şahitliğin mutlak olduğu veya tam tersi durumlarla ilgili gerek el-muhit ten, gerek Hulâsatü l-fetâvâ dan farklı görüşlerin olduğuna dair aktarımların yapıldığını bu nedenle kaza ve fetva esnasında iyi düşünülmesi gerektiğini ve daha güzel ve kuvvetli yolla amel edilmesi gerektiğini söylemiştir. (Nişancızâde, NA, vr.63b.) 15

27 - Meselelerin taliline ve hüküm veçhinin açıklanmasına özen göstermiştir Câmi u l-fusûleyn de yer alan bir meseleyi aktarırken eğer mesele başka bir konunun içerisinde yer alıyorsa nerede zikredildiğini belirtmiş, eğer bir çelişki söz konusu ise bunu altarmıştır Nişancızâde nin incelediğimiz fasılların içinde aktardığı kaynaktaki bir hatanın müstensihten kaynaklanmış olabileceğine dair yorumu bulunmaktadır. 45 Buradan Nişancızâde nin nüshanın yazımı esnasında olabilecek problemleri de ihtimal dahilinde değerlendirdiğini söyleyebiliriz. - Görüş sahibinin sözünden dönmesi halinde bunu ifade etmeye özen göstermiştir Câmi u l-fusûleyn deki bir nakil ya da müellife ait bir görüşün, aynı fasıl içinde yahut başka bir fasılda muhtevasını tamamlayıcı nitelikte olan ya da çeliştiğini gördüğü pasajları zikretmeye gayret göstermiştir Nişancızâde, birçok meselede var olan ihtilafı tüm boyutlarıyla ortaya koymuş fakat herhangi bir görüşe meyletmemiştir. 48 Bunu yapmasının en önemli nedeninin Nûru l- 43 Onuncu faslın sonunda Defi Durumları, Kabul Edilme ve Edilmeme Noktasında Ahkâmı ve Benzeri Meseleler başlığında el-fetâva z-zahîriyye den aktarılana göre kişinin defi olmadığını söyleyip daha sonra defi ile gelmesiyle delili olmadığını söyleyip yemin ettikten sonra delil getirmesi farklıdır. İkinci durum, Ebu Hanîfe ye göre kabul edilirken, İmam Muhammed e göre ise kabul edilmemektedir. Nişancızâde bu konunun açıklamasının faslın başında el-fetava s-suğra ve el-mültekât eserlerinden açıklandığını ve oraya bakılması gerektiğini ifade etmiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 49b, 50a; CF, vr. 78b.) 44 Örneğin on birinci fasılda Şahitlerin Zaman ve Mekânda İhtilafı başlığında, Câmi u l-fusûleyn de Fetava s-suğrâ dan yapılan alıntıda sırf sözlü tasarruflar içinde satım, boşama, köle azadı, ikrar ve ibrâ sayılırken, Hulâsa dan yapılan alıntıda ise vekalet, kefalet, havale, vesayet, rehin ve deyn akitlerinin eklendiğini belirtmiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 65a.) 45 Nişancızâde on birinci fasılda İsnat Meseleleri başlığında el-muhit te geçen bu şahitliğin kabulüne delalet eden diye meseleye başlanan kısımdaki kabul ifadesinin yanlış olduğunu ve kabulüne delalet etmeyen şeklinde olması gerektiğini muhtemelen müstensihin عدم kelimesini sehven düşürmüş olabileceğini ifade etmiştir. (Nişancızâde, NA, 64a.) 46 Örneğin, sekizinci fasılda Mülk ve Miras Davası başlığında iki hâricin bir malın kendilerine miras kaldığını iddia etmeleri meselesinde ikisinden birinin tarih getirmesi halinde Ebu Hanife den aktarılan iki rivayet vardır ve ikincisi Nişancızâde ye göre onun son görüşüdür. Şeyh Bedreddin ise yalnızca Ebu Yusuf la aynı doğrultudaki malın tarihi önce olan kişiye verilmesi gerektiğini söyleyen ilk rivayete yer vermiş, ikinci rivayet olan ikiye bölünmesinden bahsetmemiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 41b.) 47 Örneğin dokuzuncu fasılda Dedeyi Zikretmekle İlgili Meseleler başlığında tarif için yalnızca lakap zikretmenin yeterli olduğu durumda fazlasına hacet olmadığına dair Şeyh Bedreddin in yorumunun yedinci fasılda böyle bir tarifin İbn Ebî Leylâ ya da Ebu Hanîfe gibi bir şöhretle bilinmemeleri durumunda yeterli olmayacağına dair verilen hükümle çeliştiğini söylemiştir. (Nişancızâde, NA, vr.46b.) 48 Örneğin onuncu fasılda Fetâvâ Reşîdi d-dîn ve ez-zahîretü l-burhâniyye eserleri arasında vuku bulan iki şahitlik arasındaki tevfik imkanını yeterli görme yahut onun açık varlığını şart koşma konusundaki ihtilafta Şeyh Bedreddin yer yer fikrini beyan etse de Nişancızâde nin kendi düşüncesini ortaya koymadan yalnızca iki eser arasındaki ihtilafı ve dayandıkları fıkhî mantaliteyi aktarma gayreti içinde olduğunu görüyoruz. (Nişancızâde, NA, vr. 62a.) 16

28 Ayn ın kadı el kitabı olması hasebiyle ihtilafın bariz olduğu bazı meselelerin kadıların içtihadına bırakılması gerektiği düşüncesi olduğunu düşünüyoruz. - Nişancızâde nin bazen faslın bir başlığının altında bütün görüşleri toparlayan bir nakle yer verdiği ve bu nakli genellikle geç dönemde yazılmış bir eserden yaptığı görülmektedir Nişancızâde nin Takdim-Tehir Yaptığı Meseleler Nişancızâde nin takdim-tehir yaptığı meseleler incelendiğinde konu bütünlüğünü korumak adına yapıldığı ve araştırılacak mevzunun kolay ulaşılabilir, dolayısıyla eserin rahat okunabilir olmasını hedeflediği görülmektedir. Bu takdim ve tehirler en fazla onuncu fasılda yapılırken en az on birinci fasılda yapılmıştır. Yedinci Fasıl 1- Akarın sınırlarının belirlenmesi konusu ele alındıktan sonra akarla ilgili çeşitli hakların belirtilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle her iki eserde Zahîreddin Merğinânî nin (ö.619/1222) el-akzıye 50 adlı eserinden nakil yapılmıştır. Kâdî Zahîreddin e göre akarla ilgili hakların belirtilmesi gerekmektedir. Zira bu haklar zikredilmediği takdirde, geçit/yol ve mesil gibi haklar akde dâhil olmaz ve onlardan yararlanmak mümkün olmaz. Akar davasında geçen akarın hakları ve irtifakları ibaresindeki haklar bunlardır, irtifaklar ise Ebu Yusuf a göre evin menfaatleri anlamına gelirken zâhirü r-rivâyeye göre ise irtifaklar ile haklar aynı şeydir. 51 İrtifaklar konusundaki bu görüş farklılığına 49 Örneğin sekizinci fasılda nikah davası başlığının sonunda ed-dürer ve l-gurer den özet niteliğindeki şu nakle yer verilir: İki kişi bir kadın hakkında çekişmeye düşerse ve delil getirirlerse, tarih getirmeleri durumunda kimin tarihi önceyse o öncelikli, tarih getirmezlerse veya aynı tarihi getirirlerse kadınla zifafa girmek, onu kendi evine taşımak gibi şeyleri kim gerçekleştirdiyse o öncelikli olur. Bunlar mümkün olmazsa kadının tasdikine bakılır. (Nişancızâde, NA, 43b.) 50 Hanefî fakîhi Ebu Bekr Zâhîreddîn Muhammed b. Ahmed el-buharî nin (ö.619/1222) eserlerinden biridir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Zahîreddin Merğinânî, s ) 51 Nişancızâde, NA, vr. 36b. 17

29 Nişancızâde aynı pasajın içinde, Şeyh Bedreddin ise Fusûlu l-üsrûşenî den 52 yaptığı bir nakilden sonra değinmiştir. 53 Nişancızâde nin burada irtifaklar konusu geçer geçmez ilgili ihtilafa yer vermesi, meseleyi bir bütün olarak aktarmaya verdiği önemi göstermektedir. Sekizinci Fasıl 1- Nikah Davası başlığında şu mesele aktarılmıştır: Kadın biriyle dün evlendiğini başka biriyle ise bir senedir evli olduğunu söylese, iki şahidin kadının her iki adam için ikrar ettiğine dair şahitlik etmeleri durumunda, kadın inkâr etse dahi, dünden beri evli olduğunu söylediği kişiye verilir. Ebu Yusuf a göre şahitlere kadının söze kiminle başladığı sorulur ve onun lehine hüküm verilir. Kadın Her ikisiyle evlendim biriyle dün, diğeriyle bir seneden beri derse dün evlendiğini söylediği kişinin lehine dava sonuçlanır. Nuru l- Ayn da bu iki mesele Fetâvâ Kâdîhân dan 54 alıntılanmış, Câmi u l-fusûleyn de ise ilk meselenin ardından kocanın gâip olması ve kadının iddia sahibi adamın kendisiyle değil de kız kardeşiyle evli olduğunu söylemesi gibi durumlar ele alınmış daha sonra ikinci meseleye geçilmiştir. 55 Nişancızâde nin aktardığı iki mesele birbiriyle doğrudan irtibatlı olduğu için art arda verilmesinin daha iyi bir yöntem olduğunu ve okuyucunun bütüncül bir bakışla konuyu anlamasına yardım ettiğini düşünmekteyiz. 52 Ebü l-feth Mecdüddîn Muhammed b. Mahmûd b. el-hüseyn b. Ahmed el-üsrûşenî nin (ö. 637/1240 tan sonra) eseridir. Asıl adı el-fusûl fi l-mu amelât tır. Bedreddin Simâvî Fusûlü l-üsrûşenî ile Fusûlü l- İmâdî yi Câmiʿu l-fusûleyn ismiyle kısaltarak yeni bir eser meydana getirmiş, bu eser Osmanlı muhitinde kâdı ve müftülerce çok tutulan bir el kitabı haline gelmiştir. (Murteza Bedir, Üsrûşenî, DİA, XLII, ) 53 Şeyh Bedreddin in yer verdiği bu alıntıda Üsrûşenî, İmam Züfer in aksine bir evin satışı yapılırken umumi yolun da satışa dahil edilmesinin akdi ifsat etmeyeceğini ifade etmiştir. Üsrûşenî den yapılan bu alıntının sonunda Fusûlu l-üsrûşenî de de bu şekildedir. şeklinde bir cümle yer almaktadır. Bunun bir hata olduğunu düşünmekteyiz. (Şeyh Bedreddin, CF, vr. 55b.) Fusûlu l-üsrûşenî ye döndüğümüzde böyle bir ibareye rastlamadık. (Üsrûşenî, Fusûlu l-üsrûşenî, s. 76b.). 54 Ebü l-mehâsin Fahrüddîn Hasen b. Mansûr B. Mahmûd el-özkendî el-fergânî ye (ö. 592/1196) aittir. Kaynaklarda el-fetâvâ l-hâniyye veya kısaca el-hâniyye olarak da anılan eser, Hanefi mezhebinde yazılan en muteber ve yaygın fetva kitaplarından biridir. Fetva verme usuüyle ilgili kısa bir girişle başlayan ve klasik fıkıh kitaplarının sistematiğine göre düzenlenen eserde sıkça vuku bulan meseleler toplanmış, Hanefî imamlarıyla mütekaddimîn ve müteahhirîn ulemanın fikirlerine yer verilmiştir. (Ahmet Özel, Kâdîhan, DİA, XXIV, s.121.) 55 Nişancızâde, NA, vr. 43a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 161a. 18

30 2- Üretim Davası başlığında önce el-asl ve el-akzıye eserleri arasındaki bir rivayet farklılığını açıklayan Nişancızâde, daha sonra el-hasâil 56 adlı eserden şu meseleyi aktarmıştır: Zeyd, Bekr in elindeki koyunun kendine ait olduğunu ve kendi mülkünde iken doğduğunu iddia edip delillendirse koyun Zeyd e verilir. Daha sonra Amr diye üçüncü bir şahıs koyunun kendine ait olduğuna dair delil getirdiği takdirde Zeyd in lehine hüküm verilmeden getirdiği delil, Bekr e karşı olduğu için Amr a karşı da delil getirmesi beklenir. Delil getirebilirse zilyed olduğu için ona verilir, delil getiremezse koyun Amr a verilir. Amr a verildikten sonra Zeyd koyunun kendi yanında doğduğuna dair delil getirirse onun lehine hükmedilir. Çünkü o, bu delili daha önce getirmiş olsaydı lehine karar verilmesini hak ediyordu, bu delili sonradan getirmiş olması da bu hakkı kazanmasını gerektirir. 57 Nişancızâde bu meseledeki hükmün anlaşılacağı üzere el- Akzıye değil, el-asl rivayetine dayandığını ifade eder. 58 Şeyh Bedreddin, önce bu meseleyi aktarmış, bir açıklama getirmiş, daha sonra el-asl ve el-akzıye den rivayet edilen görüş farklılıklarını kaynaklardan aktarmıştır. Akabinde Fetâvâ Mebîdi ddîn den 59 konuyu destekleyen bir hükme yer vermiştir. 60 Nişancızâde ise bu hükmü Şeyh Bedreddin in yorumundan hemen sonra aktarmıştır. 61 Nişancızâde nin hem rivayetler arasındaki görüş farklılığından sonra meseleyi zikretmesi, hem de Şeyh Bedreddin in açıklamasından sonra destekleyici hükme yer vermesi, konuya daha iyi vâkıf olma açısından okura kolaylık sağlamaktadır. 56 Tam adı el-hasâil fi l-mesâil olan eser, Ebû Hafs Necmeddin Ömer b. Muhammed b. Ahmed en-nesefî es-semerkandî ye (ö.537/1142) aittir. (Ayşe Hümeyra Aslantürk, Nesefî, Necmeddin, XXXII, s ) Keşfu z-zunûn da hacimli bir kitap olduğu zikredilir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Ömer en-nesefî, s ) Rumuzu خل olarak verilen bu eserin, CF de açıklaması El-Hasâil li Necmü l-mille ve d-dîn en-nesefî dir. 57 Nişancızâde, NA, vr. 44a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 68b. 58 Nişancızâde, NA, vr. 44a. 59 Muhammed b. Ömer b. Abdullah Reşîdeddin en-nîsâbûrî nin (ö.598/1201) eseridir. Hanefi mezhebinde önemli yer tutar. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Reşîdeddîn, s ) 60 Nişancızâde, NA, vr. 44a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 68b. 61 Nişancızâde, NA, vr. 44a. 19

31 Dokuzuncu Fasıl 1- Dava ve şahitlikte yerinde gerçekleştirilen işaretin önemi aktarıldıktan sonra Nişancızâde Şurûtu l-halvâni den 62 şunları aktarmıştır: Alım-satım, kira türündeki meselelerde bu bilgi asıl/temel niteliğindedir ve alım satım babında karşılıklı sahih kabz yapılmakla birlikte diye zikredilirse bu kayıt, tasrih ve beyan şartı olmadan yeterli olmayacaktır. 63 Câmi u l-fusûleyn de ise bu alıntıya daha sonra yer verilmiş ve el- Kâfî den konu aktarılmaya devam edilmiştir. Şöyle ki mahzara Davacı şahitlerini getirdi ve benden onları dinlemem istendi. Onlar da davanın doğruluğuna şahitlik ettiler veya sicile Davanın doğruluğuna şahitlik ettiler diye bir şey yazılması durumunda mahzarın ve sicilin sıhhatine fetva verilmez. Aynı şekilde kadı başka bir kadıya bunu yazılı belge olarak verse bu belge kabul edilmez. Örneğin mahzara Bir kimse hüküm meclisine geldi ve beraberinde filanı getirdi. Getirilen bu kişiyi dava etti. yazılırsa bu geçerli olmaz ve Onunla beraber getirilen kişi olarak yazılması gerekir. Çünkü bu şekilde söylenilmeden beraberinde getirdiği kişiyi değil de başka birini dava ettiği vehmini oluşturabilir. İki hasmı zikrederken mahzar sırasında bu davacı ve bu davalı denilerek yazılması gerekmektedir. Yine iki hasmın mahzar sırasında ve sicilde isimleriyle zikredilip onlara işaret edilmesi gereği örnek verilerek aktarılmıştır. 64 Şeyh Bedreddin el-kâfî den yaptığı alıntıya şu meseleyle devam etmiştir: Kira akdi sözleşmesi yapan iki kişinin kiraya verilecek yerin üzerindeki ağaçları yahut asmaları diğer kişiye satıp daha sonra bu yeri kiraya vermesi durumunda, ağaç ve asmalar hakkındaki alım satımdan sonra, Filan kişi yerini filan kişiye kiraya verdi diye yazılırsa bu akit sahih olmaz. Çünkü kiraya veren kişinin yerin üstündeki ağaç ve asmaları sattığını açıklaması, daha sonra bu yerin kirasıyla ilgili bilgilerin yazılması gerekmektedir. Şeyh Bedreddin, bu meselenin, Nişancızâde nin Şürûtu l-halvânî den kendisinin ise Kadı Celaleddin in eş-şürût eserinden naklettiği (alım-satım, kira türündeki meselelerde işaretin önemi bilgisinin asıl nitelikte olması vs.) meseleyi açıkladığını düşünmüş olacak 62 Hanefî fakîhi Ebu Muhammed Şemsüleimme Abdülaziz b. Ahmed el-halvânî ye (ö.452/1060) aittir. (Kamil Şahin, Halvânî, DİA, XV, s Nişancızâde, NA, vr. 46b. 64 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 73a,73b. 20

32 ki daha önce aktarmayı tercih etmiştir. 65 Şeyh Bedreddin in bu konuda daha açık bir üslubu tercih ettiğini düşünüyoruz. Onuncu Fasıl 1- Şeyh Bedreddin, Muhtasaru Usuli z-ziyâdât ve Uddetu l-müftîn den 66 davalıdan veya bir başkasından bir şeyi ariyet, vedia ve hibe olarak isteme, satın alma, müsâveme ve kira gibi benzeri işlemlerin sahibinin kendisi için ve başkası için mülkiyet iddiasında bulunmasına engel olduğuna dair hükmü aktarır ve değerlendirme yapar. 67 Nişancızâde bu meseleyi Ödünç Alma, Emanet Bırakma, Hibe Etme, Satın Alma Talebi Davalarında Defi başlığında zikretmiş, dolayısıyla daha uygun bir yerde bahsetmek için meseleyi tehir etmiştir Ödünç Alma, Emanet Bırakma, Hibe Etme, Satın Alma Talebi Davalarında Defi başlığında Fetâvâ Reşîdü d-dîn den iki mesele Nûru l- Ayn da art arda aktarılırken, Câmiʻu l-fusûleyn de ise bir sonraki mesele yine aynı konuyu ele almasına rağmen iki farklı eserden nakil dahil edildikten sonra ikinci meseleye yer verilmiştir. Bu meselede bir kişinin malın kendine ait olduğunu iddia edip daha sonra zilyedin şahitlerin huzurunda yaptığı vedia olarak alma teklifini kabul etmesi durumunda mülkiyet iddiasının düşeceği, zira vediayı kabul etmesinin malda mülkiyeti olmadığını ikrar etmesi demek olduğu belirtilir. Fakat başka bir görüşe göre malın kendisine ait olduğunu söylerken açık bir ifade kullandığı ve vediayı kabul ederken mala mülkiyeti olmadığını ikrar edişinin ise delaleten olması gerekçesiyle daha açık olanın tercih edileceği ve mülkiyet davasının düşürülmeyeceği de aktarılmıştır Defi nin Defi başlığındaki birçok mesele Câmiʻu l-fusûleyn de bu konudaki örnekler içinde sayılmadığı için aynı bağlamda ele alınmamıştır. Şeyh Bedreddin def in 65 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 73b. 66 Bu eser Nûru l- Ayn ın eser rumuzları listesinde Uddetu l-fetâvâ adıyla, Câmi u l-fusûleyn de ise Uddetu l-müftin adıyla yer almaktadır. Kitap, Nesefi ye atfedilmekle birlikte, Câmi u l-fusûleyn in Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü kısmında bu esere ulaşılamadığı bilgisi yer almaktadır. 67 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 77a. 68 Nişancızâde, NA, vr. 56b. 69 Nişancızâde, NA, vr. 57a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 86a. 21

33 def i konusundaki örnekleri faslın sonlarında art arda zikredilmiştir. Burada Nişancızâde konuyu takdim etmiş görünmektedir. On Birinci Fasıl 1- Şahitlikte ve Şahitlikle Dava Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler başlığında el-muhîtu l-burhânî den çeşitli meseleler aktarılmıştır. Câmi u l-fusûleyn de de aktarılan bu meselelerin arasında yer alan el-fetâva s-suğrâ dan yapılan alıntıyı Nişancızâde daha sonra zikretmiştir. 70 Muhtemelen aynı eserdeki aynı konu etrafındaki meseleleri art arda zikretmek istemiş, başka bir eserden alıntıyla kesintiye uğratmayı tercih etmemiştir Nişancızâde nin İhtisar Ettiği Meseleler Nişancızâde nin ihtisar etmesinin birkaç sebebi vardır: Meselenin satırlar sonra daha uygun bir yerde genişçe zikredilecek olması, bir önceki hüküm düşünüldüğünde öngörülebilir olması, nakledilen kısımda maksadın yeterince hâsıl olması. Bununla birlikte kimi zaman meselenin ihtilaf üzere kalmasını dilediği için meseledeki doğru hükmün ne olduğuna dair kanaat belirten Şeyh Bedreddin in yorumuna da yer vermemiştir. Fakat Nişancızâde nin bu tercihi daha önemli bir maksat ihtiva ettiği için salt ihtisardan ibaret değildir. Yedinci Fasıl 1- Semerkandî nin eş-şürût undan 71, İmam Muhammed in görüşüne istinaden akar davasında önce şehrin, sonra mahallenin daha sonra sokağın zikredilmesi gerektiği görüşü aktarılmıştır. Semerkandî, özelden genele doğru yani sokak, mahalle ve şehir sıralamasını benimseyenlerin de olduğunu ve bunu akarı nesebe kıyas ederek yaptıklarını ifade eder. Zira nesep davasında soy bakımından yakın olanlardan uzak olanlara doğru 70 Nişancızâde, NA, vr. 66a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 102b,103a. 71 Hâkim Ebu Nasr Ahmed b. Muhammed es-semerkandî ye (550/1155) aittir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Ebu Nasr es-semerkandî nin eş-şurût u, s ) 22

34 bir gidiş takip edilir, dolayısıyla önce kişinin ismi, daha sonra baba ismi en son ise dede ismi zikredilir. Fakat akar davasında İmam Muhammed in görüşünün daha uygun olduğunu, çünkü genelin özel ile bilinebileceğini, bunun aksinin mümkün olmadığını ifade eder. 72 Nişancızâde, bu alıntıda Semerkandî nin görüşünü özet olarak vermeyi tercih etmiş, akar davasında yer belirtirken özelden genele yahut genelden özele doğru bir sıralama yapılacağı mevzusunu nesep davasıyla ilişkilendirmemiştir (دار) Binanın İstisna Edilmesi başlığında Şeyh Bedreddin, bahçeli ev 2- meselesinde şahitlik esnasında binanın ve bahçenin ismen zikredilmesi konusuna geçiş yapar. Örnek olarak Fetâvâ Reşîdi d-dîn den bir nakil getirir. Burada ilk şahitlikten istisna yapılarak bir kısmından geri dönülmesi durumunda şahitliklerinin geçersiz olacağı hükmünü aktarır. 75 Fakat Nişancızâde Şeyh Bedreddin in yorumuna ve getirdiği örnek meseleye yer vermez. Çünkü bu meselenin konusu, daha sonra el-asl ve el-akzıye eserlerinden kaynaklanan rivayet farklılığı merkeze alınarak uzunca aktarılmıştır Akar sınırlarını ifade etme konusundan sonra akar tespiti yapılırken kaç sınırın söyleneceği meselesi ele alınmıştır. El-Muhitu l-burhânî 77 den yapılan nakle göre üç sınırın belirtilmesi yeterlidir. Dördüncü sınır noktası ise üçüncü sınırın bitiminden ilk sınır noktasının başlangıcına uzanan kısımdır. Câmiʿu l-fusûleyn de Nesefî nin el- 72 İmam Muhammed in düşüncesini açıklayan bu sözden şunu anlıyoruz: Tarif إذ العام يعرف بالخاص ال بالعكس yaparken önce daha genel olandan başlanması, genel olanın tarifi daha az gerçekleştirmesi ve özele doğru gittikçe tarifin nihayete erip daha anlaşılır olmasından kaynaklanmaktadır. Kanaatimize göre aslında nesepte de önce kişinin kendi ismiyle başlanması tarifin en genel ve az anlaşılır hali olduğu içindir. Şeyh Bedreddin, CF, vr. 55a, 55b. 73 Nişancızâde, NA, vr. 36b. 74 Bu kelime bina, arsa, mahalle için kullanılan câmiʹ bir lafızdır. Ülke/diyar manasına geldiği de söylenmştir. (Mutarrizî el-harizmî, el-muğrib fî tertîbi l-murib, Suriye-Halep: Mektebetü Üsâme b. Zeyd, 1979, s.298.) CF de دار kelimesi arsa ve binayı kapsayan alan için kullanılmıştır. Biz de CF nin tercümesindeki bahçeli ev ifadesini bu kelime için uygun gördük. 75 Şeyh Bedreddin, CF, 60b, 61a. 76 Nişancızâde, NA, vr. 38b. 77 El-Muhîtü l-burhânî fi l-fıkhi n-nuʿmânî. Burhânüddîn (Burhânü'ş-Şerîa) Mahmûd b. Ahmed b. Abdilazîz el-buhârî el-mergīnânî nin (ö. 616/1219) eseridir. Burhaneddin Buharî bu eserde, İmam Muhammed in Hanefî mezhebinde zâhirü r-rivâye diye bilinen altı kitabındaki meseleleri bir araya toplamış, bunlara nâdirü r-rivâye ve vâkıât kitaplarında geçen meselelerle babasından öğrendiği tamamlayıcı bilgileri de eklemiştir. (Mustafa Uzunpostalcı, Burhaneddîn el-buharî, DİA, VI, ) Müellif İbn Mâze olarak da bilinmektedir. (Bkz. Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, İbn Mâze, s ) 23

35 Fetâvâ sı 78, el-fetâva z-zahîriyye 79 ve Fetâvâ Kâdîhân dan alıntılarla konuya devam edilmiştir. 80 Nişancızâde ise muhtemelen konuya bu genişlikte yer vermeye gerek görmediği için sınır noktasının hükme dahil olup olmayacağı ve bu sınır noktasının ne olabileceği konusuna geçiş yapmıştır. 81 Sekizinci Fasıl 1- Nikah Davası başlığında el-muhîtu l-burhânî den şu mesele aktarılmıştır: İki adam, onlarla nikahı olduğunu reddeden bir kadın üzerinde nikah iddia ederse ve içlerinden biri nikaha, diğeri hem nikaha hem de kadının ikrarına dair delil getirirse kadın hakkında diğerinin delili daha kuvvetli olduğu takdirde ikrar iddiasında bulunanın lehine hükmedilmez. Çünkü nikah delili içinde ikrar delilini de barındırdığı için ikrarı tespit etme noktasında deliller eşitlenmiş olur. Bu durumda ikrarın tercih edileceği de söylenmiştir. Câmi u l-fusûleyn de bu mesele aktarılırken Nûru l- Ayn dan farklı olarak her iki görüşün (ikrarın tercih sebebi olduğu veya olmadığı) dayandığı fıkhi temel açıklanmıştır. Bu mesele için Şeyh Bedreddin görüş beyan eder. Ona göre beyyine tehâtür 82 nedeniyle bâtıl olmuştur, bu nedenle ikrarın da bâtıl olması gerekmektedir. Bu görüşünü, iki adamın nikah için delil getirip daha sonra içlerinden birinin ikrar için de delil getirmesi meselesinden farklı olacağını, böyle bir durumda ikrarın bu delil ile sabit olup bâtıl olmayacağını ifade ederek açıklar. Nişancızâde Şeyh Bedreddin in görüşünü zikretmiş, devamında yaptığı açıklamaya ise yer vermemiştir Bu eser CF nin rumuz listesinde Ebu Hafs Necmeddin Ömer b. Muhammed (ö. 537/1142) Nesefî nin Fetâvâ sı olarak verilmiştir. Fakat NA ın rumuz listesinde bu adla bir eser yoktur. CF de bu eser için verilen rumuzu, NA da Fevâidu n-nesefî isimli eser için kullanılmıştır. Ebü l-fazl Burhânüddîn Muhammed "فن" b. Muhammed b. Muhammed en-nesefî nin (ö. 687/1289) ise Fevâʾidü Burhâni d-dîn adında bir eseri vardır. Zaman zaman bu rumuzun her iki eserde kullanılması ve ifadelerin aynı olması kaynağın tek olduğunu düşündürse de Nişancızâde nin bu kaynağının CF dekiyle aynı olup olmadığını tespit edemedik. 79 Zahîrüddîn Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed b. Ömer e (ö.619/1222) aittir. Zaman içinde ortaya çıkan nevâzil ve vâkıat) fıkhî konularına dair fetvaların toplandığı bir eserdir. (M. Esat Kılıçer, Buhârî, Zahîrüddin, DİA, VI, s. 376.) 80 Şeyh Bedreddin, CF, 56a, 56b. 81 Nişancızâde, NA, vr. 37a. 82 Tehâtüru l-beyyinât: Delillerin düşmesi. (Erdoğan, Sözlük, ed Tehâtüru l-beyyinât, s. 559.) 83 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 159a; Nişancızâde, NA, vr. 43a. 24

36 2- Mülk ve Miras Davası başlığında İki kişinin iddiada bulunduğu ayni mal üçüncü bir şahsın ya da her ikisinin birden elindeyse tarih zikredip zikretmemelerine göre çeşitli hükümler verilmiştir. Nişancızâde, Câmi u l-fusûleyn de olduğu gibi bu konuda Ebu Hanîfe, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed e ait olan bütün görüşleri el-kâfi 84 eserinden aktarmış fakat bunu yaparken ihtisar yoluna gitmiştir. 85 Dokuzuncu Fasıl 1- El-Muhitu l-burhânî de mahzar ve sicil arasındaki farkın geçerli oluşuna dair delil, ez- Ziyâdat ta 86 yer alan bir hükümle açıklanır. Bu hükme göre bir kişi hâkime ölen birinin varis olduğunu iddia edip bunu delillendirirse, bu verasetin nedenini açıklamadığı sürece hâkim onun verasetine hükmetmez. O kişinin getirdiği şahitler bir beldenin hakiminin o kişinin ölünün tek varisi olduğuna dair hüküm verdiğini ve bu hükme onları şahit kıldığını, fakat veraset sebebini bilmediklerini söyledikleri takdirde, ikinci hâkim veraset nedeni bilinmese de bu kişiyi varis kılacaktır. Çünkü hâkimin hükmü doğruya ve kanuna uygun olmaya hamledilir. Bu eserde aynı şekilde sicil ve hâkimin mektubu arasında da fark olduğu söylenmiştir. Bir görüşe göre şöyle bir ifade açıklanmaya muhtaç olduğu için sicilin sıhhatini iptal etmektedir: Hükmî nevazil (güncel meseleler) ve şer î hadiselerle sabit olduğu vecihle bu hüküm, benim nazarımda sabit olmuştur. Bu ifadenin sicilin sıhhatine zarar vermeyeceğini düşünenler de vardır. 87 Nişancızâde bu kısımda ihtisar yapmış ve yalnızca sicil ve hâkim mektubunun da bir önceki hükümdeki gibi farklı 84 Bu eser, Hâkim eş-şehîd e ya da Ebü l-berakat en-nesefî ye ait olabilir. Hâkim eş-şehîd e ait olan eser, el-muhtasarü l-kâfî diye de anılmaktadır. Müellif, İmam Muhammed in zâhirü r-rivâye kitaplarını birleştirip tekrarları çıkararak konuları fıkıh bablarına göre düzenlemiştir. Hanefî mezhebinde İmam Muhammed in eserlerinden sonra temel kaynaklardan biri sayılmaktadır. (Beşir Gözübenli, Hâkim eş- Şehîd, DİA, XV, s Ebü l-berekât en-nesefî ye ait olan eserin tam adı el-kâfî fi Şerhi l-vâfî dir. Hanefî füru doktrininin orta ölçekte bir özeti olup Şafî ve Mâlikîlerin görüşlerine de yer verilmiş olan el-vâfî nin şerhi olan eser, dibâce ve ferağ kaydında belirtildiğine göre el-hidâye nin eksik ve muğlak bıraktığı yerleri tamamlamak amacıyla el-câmi il-kebîr, ez-ziyâdât, Nazmü l-hilâfiyat ve el-asl yanında bazı vâkıât ve fetvâ kitaplarından yararlanılarak yazılmıştır. (Murteza Bedir, Nesefî Ebü l-berekât, DİA, XXXII, s ) 85 Nişancızâde, NA, vr. 41a. 86 Muhammed b. Hasan eş-şeybânî nin(ö.189/805) zâhirü r-rivâye diye bilinen eserlerinden biridir. Ez- Ziyâdât, sistematik ve kapsamlı bir fıkıh eseri değil, İmam Muhammed in önceki eserlerine yaptığı ilâvelerden meydana gelen bir çalışmadır. (Murteza Bedir, ez-ziyâdât, DİA, XXXXIV, s ) 87 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 74a. 25

37 olacağını belirtmekle yetinmiştir. 88 Bu ihtisarın sebebinin bu açıklamanın elzem olmayıp bir önceki hüküm düşünüldüğünde öngörülebilir nitelikte oluşundan kaynaklandığını düşünüyoruz. Zira mahzar ile sicil arasındaki fark, sicilin hâkim hükmüne daha çok delalet etmesi; hâkim mektubu ile sicil arasındaki fark da aynı şekilde hâkim mektubunun hâkimin hükmüne delâletinin sicile nispetle daha fazla olmasıdır. 2- Faslın ilk başlığına geçmeden önce Fetâvâ Reşîdi d-dîn den Farsça yapılan bir şahitlikteki mülkiyet nispetinin hâkim tarafından kabul edileceği, hâkimin bu sözün mülkiyete delalet ettiğini duyması halinde hüküm vermeye hakkı olduğu aktarılmıştır. Câmi u l-fusûleyn de bu kısım biraz daha uzun ele alınarak bu şahitlerin, hâkimin kendilerinden açıklama istemesi halinde yalnızca mülkiyeti davacıya nispet edip, davalının dava konusu şeyi elinde haksız yere bulundurduğuna dair bir ifade kullanmamasının nasıl bir hükme yol açacağının alimler arasında ihtilaflı olduğu belirtilmiştir. Reşîdi d-dîn e göre böyle bir durumda davacı eğer mülkiyet talep ediyorsa lehine hükmedilir, eğer malın kendisine teslimini istiyorsa bunun için şahitlerin davalının malı haksız yere elinde bulundurduğunu ifade etmesi gerekmektedir. Aynı şekilde davalının elini çekmesi gerektiğini söylemelerinin şart koşulup koşulmayacağının da ihtilaflı olduğunu ifade eden müellif, bunun şart olmadığını düşündüğünü belirtmiştir. 89 Nişancızâde nin bu alıntıyı devam ettirmemesinin sebebinin Reşîdi d-dîn in, bu meselede mülkiyet iddiasıyla dava konusu olan şeyi teslim talebini ayırdığı hükme katılmaması olabileceğini düşünmekteyiz. Onuncu Fasıl 1- İfa, İkale ve İbra Davalarında Defi başlığında ez-zahîretü l-burhâniyye de 90 davacının semen iddiasında bulunması, davalının önce alım satımı reddedip davacı buna dair delil getirdikten sonra semeni ödediğini/borcunu îfâ ettiğini söylemesi durumu ele alınmış ve çelişki sebebiyle bu îfâ iddiasının kabul edilmeyeceği aktarılmıştır. Uddetu l- 88 Nişancızâde, NA, vr. 47a. 89 Nişancızâde, NA, vr. 47a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 74a, 74b. 90 İbn Mâze nin eserlerinden biridir. El-Muhît in özeti niteliğindedir. (Mustafa Uzunpostalcı, Burhaneddîn el-buharî, DİA, VI, ) 26

38 Müftin eserinde ise satıcının önce alım satımı reddedip daha sonra müşteri delil getirince ikâle yapıldığını iddia etmesi durumunda bu defi nin kabul edileceği ifade edilmiş, ikâle değil de semenin îfâsını veya ibrâ edildiğini iddia etmesi durumunda defi nin kabulünün müteahhirin nezdinde ihtilaflı olduğu aktarılmıştır. 91 Görüldüğü üzere ez-zahîre müellifi îfâ iddiasını çelişki nedeniyle kabul edilemez görürken, Uddetu l-müftîn in müellifi ise konunun tartışmalı olduğunu belirtmiştir. Nişancızâde bu iki eserdeki görüşleri aktarmakla yetinirken, Şeyh Bedreddin ise her iki meselede hasmın delilinin dinlenmesi gerektiğini -İmam Züfer in görüşünün aksine- ve davalının satışı inkâr etmesinin davacıyı yalanlamak manasına geldiğini dolayısıyla yok hükmünde olduğunu belirterek kanaatini dile getirmiştir Nesepte ve Verasette Çelişki başlığında el-câmi fi l-fetâvâ 93 eserine göre hasmın, ölenin dedesinin, davacının beyyine getirdiği kişiden farklı biri olduğunu ispatlaması durumunda birinci için bir hüküm verilmemişse çelişki sebebiyle hiçbir hüküm verilmeyeceği aktarılmıştır. Eğer birinci için hüküm verilmişse ikinci için de hüküm verilmez. Şeyh Bedreddin bu meseleye bir yorumda bulunmuştur. Ona göre hasmın nesep konusunda ileri sürdüğü şeyden önce başka bir hâkimin hükmüne dair davacı belge getirirse birinci hükmün önceliği dolayısıyla ikinci hüküm iptal edilir. 94 Nişancızâde, muhtemel ki Şeyh Bedreddin in bu yorumuna hâkim tutanağının önceliğinin daha önceki fasıllarda da işlendiği üzere bariz oluşundan dolayı yer vermemiştir. 3- Onuncu fasılda Îfâ, İkâle ve İbrâ Davalarında Defi başlığında ez-zahîre ve Uddetu l-müftîn eserleri arasındaki satıcının önce alım satımı reddedip daha sonra ikâle iddiasında bulunduğunu söylemesinin çelişki olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği konusundaki ihtilafta Şeyh Bedreddin in değerlendirmesine yer vermemiştir Nişancızâde, NA, vr. 58b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 87b, 88a. 92 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 88a. 93 Es-Seyyid el-imâm Nâsıreddîn eş-şehîd Muhammed b. Muhammed e (ö.556/1161) aittir. Câmiu l- Fetâvâ olarak da bilinir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, es-seyyid el-imâm Nasıreddîn, s ) 94 Nişancızâde, NA, vr. 52a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 94a. 95 Nişancızâde, NA, vr. 58b. 27

39 Nişancızâde nin Genişlettiği Meseleler Nişancızâde nin bir meseleyi genişletmesi çeşitli şekillerde olabilmektedir: Şeyh Bedreddin in değindiği fakat metnine yer vermediği bir görüşü aktararak, bir naklin devamına yer vererek ve Şeyh Bedreddin in yorumuna ziyade yaparak. Nişancızâde nin bütün bu tasarrufları konunun daha iyi anlaşılmasına ve yapılan açıklamanın kapsayıcı olmasına hizmet etmektedir. Hatta yer yer meselenin yanlış anlaşılmasını önlediği de olmaktadır. Yedinci Fasıl 1- Binanın İstisna Edilmesi ve Benzeri Meseleler başlığında Kâdîhan a ait şahitlik esnasında binanın bizzat kelime olarak zikredilmeyip, bahçeli evin bir parçası olarak zikredildiği durumda davacının binanın zilyed veya davalıya ait olduğuna dair ikrarının şahitleri yalanlama sayılmayacağı, bizzat kelime olarak binanın zikredilmesi durumunda ise bunun yalanlama olacağı yönünde hüküm aktarılmıştır. Şeyh Bedreddin Kâdîhan ın görüşüne açıkça yer vermemiş ve yalnızca onun bir görüşünün kendi görüşüne muhalif olduğunu söylemekle yetinmiştir. Sekizinci Fasıl 1- Hâricin Zilyedden Ayrılarak Bilinmesi ve Bununla İlgili Meseleler başlığında Uddetu l-müftin eserinden şu mesele aktarılmıştır: Bir kişinin elinde akar varsa başka biri gelip bu akar üzerinde yeni bir zilyedlik ihdâs edemez. Eğer bu kişi bu yerin kendisinin olduğunu, diğerinin ise yeni bir zilyedlik ihdas ettiğini söyleyerek iddiada bulunur, yeni zilyed de bunu reddederse yemin ettirilir. Câmi u l-fusûleyn de mesele burada son bulur. 96 Fakat Nûru l- Ayn da şu bilgilere de yer verilmiştir: Eğer bu kişi akarın on senedir elinde olduğuna, diğerinin ise zilyedlik ihdâs ettiğine dair delil getirirse kadı akarı geri vermesini emreder. Fakat davalı, davacının kendi mülkü olduğuna delil getirmedikçe 96 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 72b. 28

40 aleyhine hüküm verilmiş kişi olmaz. 97 Nişancızâde nin pasajın devamındaki ayrıntıları aktarmasının oldukça yerinde olduğunu ve meselenin daha iyi anlaşılmasına katkı sağladığını düşünmekteyiz. 2- El-Hidâye den mutlak mülkiyet davasında iki kişiden biri tarih belirtirse Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed e göre hâricin lehine hükmedileceği aktarılmıştır. Ebu Yusuf a göre ise ki bu görüş Ebu Hanîfe den de rivayet edilmiştir, hâric veya zilyed olması önemli olmaksızın tarih belirten kişinin lehine dava sonuçlanır. Şeyh Bedreddin de buna binaen hâric ve zilyedin mutlak mülkiyet davasında her halükârda hâricin lehine karar kılınması gerektiğini belirtir. Bunun istisnasının zilyedin malı ürettiğine dair delil getirmesi ya da zilyedin tarihinin daha önce olması durumları olduğunu söyler. 98 Nişancızâde bu yoruma bir ekleme getirir ve hâricin getirdiği tarihin, vakıaya uygun olmaması -hayvanın yaşı gibi- ve hâkimin de bunu fark etmesi durumunda da hâricin davasının kabul edilmeyeceğini ifade eder. 99 Dokuzuncu Fasıl 1- Câmi u l-fusûleyn de Kâdîhan dan şu hüküm aktarılmıştır: Eğer iki kişi bir ayn için şahitlik ettiğini veya dava konusunun o olduğunu söyler fakat mülkiyet nispet etmezse bu şahitlik geçerli olmayacaktır. Çünkü kira akdi de o kişiye nispet ediliyor olabilir. Bu ihtimali ortadan kaldırmak için mülkiyeti açıklamak gerekmektedir. Şeyh Bedreddin eserinde bu alıntının yalnızca mülkiyetin açıklanma gerekliliğiyle ilgili kısmına yer vermiştir. 100 Nişancızâde, Câmi u l-fusûleyn den farklı olarak Fetâvâ Kâdîhân dan aktarmaya devam etmiştir. Bu alıntıda şahitlerin, dava konusu olan şeyin mülkiyetini davacıya nispet etmede, mülkiyet lafzını kullanmayıp başka ifadelere başvurması durumu ele alınmıştır. Örneğin, şahitlerin aynın davacıya ait olduğunu, malikinin davacı olduğunu söylemeleri, zilyedin aynın davacıya ait olduğunu ikrar ettiğine veya şu zamandan beri onun mülkü olduğuna şahitlik etmeleri, Kâdîhân a göre caizdir ve davacının lehine hükmedilir. Müellif bununla birlikte bu hükmün mülkiyetin açıkça ifade edilmesiyle ilgili 97 Nişancızâde, NA, vr. 46b. 98 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 67a. 99 Nişancızâde, NA, vr. 41b. 100 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 74a; Nişancızâde, NA, vr. 47a. 29

41 hükümden farklı olduğunu ifade etmiş ve bu görüşün İmam Pezdevî nin de dahil olduğu bazı alimlerin tercihi olduğunu, alimlerin genelinin görüşünün ise bir aynın birine ait olduğunu ifade etmenin şahitlikte kabul edileceğini düşündüğünü eklemiştir. 101 Şeyh Bedreddin, Fetava Kâdîhan dan yapılan bir naklin devamına yer vermediği için Kâdîhan ın İmam Pezdevî ve bazı alimlerin tercih ettiğini söylediği görüşü desteklediği izlenimi oluşmaktadır. Nişancızâde bu naklin devamında Kâdîhan ın görüşünün farklı olduğunu ortaya koyarak yanlış yorumlamaya fırsat vermemiştir. On Birinci Fasıl 1- Câmiʻu l-fusûleyn de şahitlerden birinin borcun eda edildiğine, diğerinin ise borcun ödendiğine dair alacaklının ikrar ettiğine şahitlik etmesi durumunda gasp meselesinde olduğu gibi kabul edilmeyeceği el-mebsût tan 102 aktarılmış ve Fetâvâ Kâdîhân da da böyle olduğu ifade edilmiştir. Nûru l- Ayn da ise burada ihtisar yoluna gidilmemiş ve Fetâvâ Kâdîhân daki ilgili kısım metin olarak yer almıştır Nişancızâde nin Naklettiği Hükme Destekleyici Delil Getirmesi Nişancızâde Câmiʻu l-fusûleyn den yahut metne kendi ilavesi olan bir meseleyi ele aldıktan sonra Hakir der ki diyerek bir açıklama yapmış yahut Şeyh Bedreddin in de yer verdiği bir hükmün akabinde aynı hükmü taşıyan bir başka meseleyi naklederek, bu meseledeki hükmü desteklemiştir. Sekizinci Fasıl 1- Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler başlığında hâricin mutlak mülkiyet, zilyedin de üretim iddiasında bulunduğu durumda kimin öncelikli olacağı konusunda ilgili görüşleri açıklamış ve iki farklı rivayet olduğunu ifade etmiş ve bu rivayetlerden ez- 101 Nişancızâde, NA, vr. 47a. 102 Muhammed b. Hasan eş-şeybânî nin (ö. 189/805) zâhirü r-rivâye veya usûl diye bilinen ve Hanefî mezhebinin ana kaynaklarını oluşturan eserlerden biridir. İmam Muhammed in en hacimli eseri olup el- Mebsût diye de bilinmektedir. (Halit Ünal, el-asl, DİA, III, s.494.) 103 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 103b; Nişancızâde, NA, vr. 66b. 30

42 Zahîretü l-burhâniyye de yer alan düşüncenin en doğrusu olduğunu söylemiştir. Bu eserde zilyedin üretim konusundaki beyyinesinin, hâricin mutlak mülkiyete dair beyyinesine karşı -gasp, rehin, icare, ariyet ve benzeri bir şeyi iddia etmediği müddetçetercih edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Çünkü Nişancızâde ye göre elinde bulundurma mülkiyetin delilidir ve üretim de onun özelliklerindendir. Fakat hâricin fiilen zilyede karşı gasp, rehin ve benzeri gibi zikredilen hususlarda iddiada bulunması zâhirin hilâfınadır ve ispat edilmesi gerekir. İspat edildiği takdirde hâricin delili bu meselede zilyedinkinden üstün olacaktır. Nişancızâde bu görüşünü Hulâsa 104 müellifinin zikrettiği İmam Hâherzâde nin (ö. 483/1090) 105 ifadeleriyle desteklemiştir Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler başlığında Ez-Zahîretü l- Burhâniyye den satın alma iddiasında bulunan kişinin satıcısının yerine hasım olduğu bir meselede tarih önceliğine itibar edilmeyeceği hükmü aktarılmış ve Şeyh Bedreddin bu hükmü eleştirmiştir. Nişancızâde ise Şeyh Bedreddin in bu yorumunda şaşılacak bir hata yaptığını, ez-zahîre den aktarılan hükmün el-asl da yer alan İmam Muhammed rivayeti üzerine bina edildiğini ifade etmiş ve Hakir der ki diyerek el-câmiu l-fetâvâ adlı eserden buradaki hükmü destekleyen bir alıntı paylaşmıştır. 107 Onuncu Fasıl 1- Câmi u l-fusûleyn de el-mebsût tan, Nûru l- Ayn da ise Fetâvâ Reşîdi d-dîn den vekilin dava sırasında malı kendine izafe etmesinin caiz olduğunu fakat malı önce vekiline izafe edip daha sonra kendisinin olduğunu iddia etmesinde ise çelişkinin ortaya çıkacağını çünkü insanın kendisinin olan bir şeyi başkasına izafe etmeyeceği 104 Tam adı Hulâsatü l-fetâvâ dır. İftihârüddin Tâhir b. Ahmed b. Abdirreşîd el-buhârî nin (ö.542/1147) Hızânetü l-fetâvâ ve kaynaklarda zikri geçen bir başka eseri en-nisâb ı ihtisar ederek kaleme aldığı eseridir. (M. Esat Kılıçer, Buhârî, Tâhir b. Ahmed, DİA, VI, 376.) 105 Ebû Bekir b. Muhammed b. Hüseyn b. Muhammed el-buhâri dir.(ö. 483/1090) Kadı Ebû Sâbit Muhammed b. Ahmed el-buhârî nin kız kardeşinin oğlu olduğu için Hâherzâde (kız kardeş oğlu) lakabıyla meşhur olmuştur. En önemli eserleri Şerhu Muhtasari l-kudûrî ve Şerhu l-câmi il-kebîr dir. (Ferhat Koca, Hâherzâde, XV, s.135.) İmam Haherzâde yi Keşf uz-zunûn da aradığımızda Mebsut u (el- Asl) şerh eden müteahhir alimlerden biri olduğunu ve eserinin Mebsut ul-bekrî olarak isimlendirildiğini öğrendik. (Kâtib Çelebi, Keşfu z-zunûn, cilt 2, s ) 106 Nişancızâde, NA, vr.44b. 107 Nişancızâde, NA, vr. 45a. 31

43 aktarılmıştır. 108 Şeyh Bedreddin, Nişancızâde nin belirttiği üzere otuz dokuzuncu fasılda bu meseleyi zikretmiş ve başkasının malını kendine izafe edip çelişkinin olmadığı durumların olabileceğini bu nedenle kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. 109 Nişancızâde meseledeki hükmü desteklemek adına başka bir fasıldaki meseleyi zikrederek yerinde bir katkı sağlamıştır. 2- Nişancızâde Eşbâh tan naklettiği hürriyet, nesep ve talak konularında çelişkinin davaya zarar vermeyeceği hükmünün verildiği meseleyi aktardıktan sonra Şerhu l- Câmii s-sağîr den 110 çelişkinin aslen hürriyet veya ârız köle azadı konularındaki dava ve şahitliğin sıhhatini engelleyemeyeceği bilgisine yer vererek konuyu pekiştirmiştir Faslın ilk başlığına geçmeden önce, Kitabu d-deavî ve l-beyyinât eserinden bir kişinin malı başka birinden gasp etmesi ve zilyede vedia olarak bırakması durumu ele alınmış, hâkimin ilmi dahilinde olursa malın zilyedden alınıp kendisinden gasp edilen kişiye verileceği hükmü aktarılmıştır. İmam Muhammed zâhir ur-rivâyede yer alan rivayete göre bu görüşteyken İbn Semâʻa nın İmam Muhammed den rivayet ettiğine göre hâkimin kendi bilgisiyle hüküm vermesi caiz değildir. 112 Şeyh Bedreddin bu konunun ilk fasılda geçtiğini belirtir. Nişancızâde bu meselede Hakir der ki diyerek el-muhtâr 113 eserine atıf yapar ve bu eserde kişinin Zeyd den gasp ettim, hayır bilakis Amr dan demesi durumunda malın Zeyd e verileceği fakat gâsıbın Amr a kıymetini ödemesi gerektiğini aktarır. 114 Nişancızâde nin getirdiği bu örneğin meseledeki hükmü aydınlatıcı bir yönü olduğunu tespit ettik. Şöyle ki zilyedin malı önce gâibe sonra hâzır olan kişiye izafe etmesini bu örneğe kıyas etmiş ve malın gâibe verilmesi gerektiğine dair hükmü benimsemiştir. 108 Nişancızâde, NA, vr. 49a; Şeyh Bedreddin, CF, 77b. 109 Nişancızâde, NA, vr. 49a. 110 İmam Muhammed e ait olan el-câmiu s-sağîr üzerine Tahâvî, Ebu l-leys, Attâbî, Ebu Bekr el-belhî gibi fakihlerin yazdığı şerhlerden biridir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Şerhu l-câmii s-sağîr, s ) 111 Nişancızâde, NA, vr. 52a. 112 İbn Semâa dan gelen rivayet bilgisi CF de yer alır. NA da ise rivayetin kimden geldiği belirtilmemiş, yalnızca Ebû Hanîfe nin hâkim bilgisine itibar eden görüşten döndüğüne dair bir rivayetin varlığından bahsedilmiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 51a.) 113 Ebü l-fazl Mecdüddîn Abdullâh b. Mahmûd el-mevsılî ye (ö.683/1284) ait olan el-muhtâr li l-fetvâ olduğunu düşünüyoruz. Bu eser Hanefî mezhebinin mütûn-i erbaa olarak bilinen dört temel metninden biridir. Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Şâfiî nin muhalefet ettiği yerler rumuzla gösterildiği kitap, Ebu Hanîfe nin görüşleri esas alınarak yazılmıştır. (Davut Yaylalı, Mevsılî, Abdullah b. Mahmûd, DİA, XXIX, s ) 114 Nişancızâde, NA, vr. 51a. 32

44 On Birinci Fasıl 1- Faslın ilk başlığına geçmeden el-muhîtu l-burhânî den şu hüküm aktarılmıştır: Davacı bir malın kendisinde bir senedir var olduğuna dair iddiada bulunsa, şahitler ise on senedir olduğuna şahitlik etse bu şahitlik kabul edilmezken, tam tersinin gerçekleşmesi durumunda ise davacının iddiasından azını içerdiği için kabul edilir. Nişancızâde zâhire göre eğer tevfik 115 sağlanabilirse ilk durumun da kabul edilmesi gerektiğini ifade eder ve Fetâvâ Kâdîhân da geçen şu meseleyi delil gösterir: Bir kimse bir aydır bir malı satın almış bulunduğunu iddia eder, şahitler ise bir senedir satın alma sebebiyle mala malik olduğuna şahitlik ederse davacı onların şahitlik ettiği gibi bir senedir mala satın alma sebebiyle sahip olduğunu, daha sonra malı sattığını ve bir aydır -tekrar- satın aldığını söylemedikçe çelişki sebebiyle kabul edilmez. Eğer bu şekilde tevfik sağlanabilirse, satın almaya ve satmaya şahitlik ederlerse daha sonra tevfik sahih olur ve lehine hükmedilir Hâkimin davadan önce dava konusu olan hayvanın rengi hakkında soru sorup cevabını aldıktan sonra şahitlerin dava esnasında farklı bir renk söylemeleri meselesi Câmi u l-fusûleyn de Fetâvâ Reşîdi d-dîn den, Nûru l- Ayn da ise Hulâsatu l- Fetâvâ dan aktarılmış ve her iki eserde de bu şahitliğin kabul edileceği ifade edilmiştir. Nişancızâde bu meseleye destek olması için bir benzerini el-câmiu s-sağir den 117 getirerek Ebu Hanîfe nin de bu şahitliğin kabul edileceği görüşünde olduğunu, fakat hayvanın erkek ya da dişi oluşunda ihtilaf etmeleri durumunda reddedileceğini aktarmıştır Tevfik: Aynı konuda birbirnden farklı olarak rivayet edilen iki haberin veya iki hükmün, aralarındaki zıtlıkları veya farklılıkları çeşitli tevcihlerde bulunarak giderip ikisinin arasını bulup uyuşturmaktır. (Apaydın, Yargılama Usulüne Dair, s ) 116 Nişancızâde, NA, vr. 63b. 117 İmam Muhammed e ait olan eser, Hanefî mezhebinin temel ve ilk yazılı kaynaklarındandır. Furu-u fıkha aittir ve 1532 meseleyi ele almıştır. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Muhammed eş-şeybânî s ) 118 Nişancızâde, NA, vr. 63a. 33

45 2.3. Nişancızâde nin Naklettiği Meseleye Açıklık Kazandırması Nişancızâde, naklettiği mesele ve hükmün akabinde meselenin ihtilaflı olduğunu ve bu ihtilafın ileride zikredileceğini belirterek yahut ihtilafın açık olmadığı durumlarda onu bütün yönleriyle ortaya koyarak, hüküm veçhinin ne olabileceğine dair beyan getirerek ya da hangi görüşün esah ve evlâ olduğunu ifade edip bunun sebebine yönelik açıklama yaparak meselelere açıklık kazandırmıştır. Yedinci Fasıl 1- Binanın İstisna Edilmesi ve Benzeri Meseleler başlığında Kâdîhan ın yaptığı nakle göre fakih Ebu Cafer 119 şu bilgiyi aktarmıştır: Ebu Yusuf, şahitlerin binayı zikretmediği durumda davalının beyyinesinin kabul edilmeyeceğini, İmam Muhammed ise kabul edileceğini ve davacının ikrarının da yalanlama sayılmayacağını düşündüğünü belirtmiştir. Nişancızâde burada daha önce Fetâvâ Reşîdi d-dîn den naklettiği cariye ve çocuk davasına atıf yapar. Bu konuda Ebu Yusuf, hâkim cariye ve çocuğu davacının lehine hükmettikten sonra çocuk tâbi olarak anneye verildiyse davalının iddiasının dikkate alınacağını söylemiştir. İmam Muhammed ise bu iddianın dikkate alınmayacağını düşünmektedir. Nişancızâde, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed e göre farkları şöyle açıklamıştır: Ebu Yusuf a göre ev/bina ile arazi bitişik olmaları hasebiyle aralarındaki bağ, mekân birliğidir, çocuğun anneye bağlılığı ise ondan ayrılabildiği için azdır. Muhammed e göre ise çocuk anneye mülkiyet ve esirlikte tabidir fakat bina, araziye eğer arazi sahibininse tâbidir, başka birine aitse tâbi değildir. Bu nedenle İmam Muhammed e göre bina davası dinlenirken, velet davası dinlenmez. 120 Sonuç olarak Ebu Yusuf araziyle bina arasındaki bağı daha kuvvetli gördüğü için bina davasının dinlenmeyeceğini, İmam Muhammed ise anne ile çocuk arasındaki bağı 119 Hanefi fakihi ve müctehid, Ebu Cafer Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed el-hinduvânî el- Belhî dir.(ö.362/973) Klasik Hanefî fıkıh kitaplarında sık sık görüşleri geçmektedir. Bu eserlerde Ebu Cafer künyesi mutlak olarak kullanıldığında Hinduvânî kastedilir. (Mehmet Erdoğan, Hinduvânî, DİA, XVIII, s. 118.) 120 Nişancızâde, NA, vr. 39b. 34

46 daha kuvvetli gördüğü için cariye ve velet davasının dinlenmeyeceğini düşünmüştür. Nişancızâde, iki mesele arasındaki farkın Sâhibeyn in nazarında ne olabileceğine dair yerinde bir yorum getirmiştir. Sekizinci Fasıl 1- Üretim Davası başlığında ez-zahîretü l-burhâniyye den hâricin getirdiği beyyineye dayanılarak verilen hâric lehine hükmün, zilyedin daha sonra getireceği beyyine ile zilyed lehine değişeceği ve bu hükmün mutlak mülkiyet konusunda geçen hükme muhalif olduğu nakledilir. 121 Nişancızâde, meselenin ileride el-asl ve el-akzıye eserlerinden yapılan aktarımlarla daha iyi anlaşılacağı üzere ihtilaflı olduğunu belirtmiştir Hâricin Zilyedden Ayrılarak Bilinmesi ve Bununla İlgili Meseleler başlığında Fetâvâ Reşîdi d-dîn den iki kişinin de zilyed olduğunu iddia etmesi durumu aktarılmıştır. Esere göre iki kişiden yalnızca birinin delil getirmesi durumunda onun delili kabul edilir, diğeri ise hâric konumunda olur. Her iki kişinin de delilinin olmadığı durumda ise ikisinden birinin diğerine hasım olduğu tespit edilmediği müddetçe yemin etmeleri beklenmez. Çünkü ancak zilyed olunca hasım olunabilir ve bu durumda her iki kişinin de zilyedliği ispat edilememiştir. İçlerinden birinin zilyedliğe delil getirmesi ve malın onun lehine hükmedilmesinden sonra malın mülkiyetine dair getirdiği delil, zilyed olması nedeniyle kabul edilmez. 123 Nişancızâde ilk meselenin ihtilaflı olduğunu ve tahlif faslının sonlarına doğru geleceğini ifade eder. Eğer içlerinden biri diğerinin yemin etmesini talep ederse, bir görüşe göre yemin ettirilirken diğer bir görüşe göre yemin ettirilmez. وإال ( ettirilir Nişancızâde bu ihtilafın varlığının delilinin Bu gerçekleşmezse yemin cümlesi ile ondan bir satır sonra gelen Yemin ettirilmesi gerekir çünkü böylelikle (فاليمين ortaya çıkar. أن يحلف ألنه يظهر إلى آخره) (ينبغي cümlelerinin ihtiva ettiği manadan çıktığını belirtmiştir Şeyh Bedreddin, CF, vr. 68a. 122 Nişancızâde, NA, vr. 44a. 123 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 72b. 124 Nişancızâde, NA, vr. 46a. 35

47 Nişancızâde nin bahsettiği ilk cümle Kâdîhan dan aktarılmıştır. Kâdîhan, bu görüşün el-asl da geçtiği üzere İmam Muhammed e ait olduğunu belirmiştir. Ona göre zilyedlik iddia edenlerin beyyine getirememesi durumunda yemin ettirilmeleri gerekir. Çünkü onlar, kendilerinin zilyed olduğunu iddia etmekle husumetin kendilerine karşı yöneltileceğini kabul etmiş olurlar. İçlerinden birinin delil getirip zilyed olması durumunda, o kişi aynı zamanda davalı olur, diğer kişi ise davacı olur. 125 İhtilafın varlığını ortaya koyan diğer cümle, Nûru l- Ayn da Kâdîhan dan yapılan alıntının ardından aktarılırken, Câmi u l-fusûleyn de ise yemin ettirmeyle alakalı ihtilafa vurgu yapılmadığı için faslın sonunda yer almıştır. Bu cümlenin içinde yer aldığı belli bir eserden alıntı yapılmamış ve bazı kitaplar denilerek genel bir ifadeyle görüşün çeşitli kaynaklarda yer aldığı ifade edilmiştir. Buna göre zilyedlik iddiasında bulunan iki kişiden biri diğerinin yemin etmesini istese yemin edilmesi gerekmektedir. Çünkü bu şekilde diğerinin zilyedliği ortaya çıkar. Sonuç olarak yeminden kaçınan kişinin delil getirinceye dek çekişmeyi bırakması gerekmektedir Üretim Davası başlığında ez-zahîretü l-burhâniyye den el-asl ve el-akzıye eserleri arasındaki hüküm farklılığından kaynaklanan ihtilaflı bir mesele aktarılmıştır: Üçüncü bir kişi, lehine hükmedilen kişiye karşı malın yanında üretildiğine dair delil getirirse lehine hükmedilen kişi tekrar delil getirdiği durumda, bu delil kabul edilip tekrar onun lehine hükmedilir. Eğer delilini tekrar getiremezse davacının lehine hükmedilir. Daha sonra lehine hükmedilen kişi delil getirecek olursa el-asl a göre bu delil kabul edilir ve önceki hüküm bozulur. El-Akzıye ye göre ise önceki hüküm bozulmaz. Bu aktarımın ardından Kâdîhan da yer alan üretim veya mutlak mülkiyet konusunda aleyhine hükmedilen bir kişinin malın yanında üretildiğine ya da onu davacıdan aldığına dair delil getirmesi durumunda bu delilin kabul edileceğine dair hüküm zikredilmiştir. Nişancızâde bu hükmün el-asl da geçen hükme bina edildiğini söyler. 127 Şeyh Bedreddin ise bu iki görüşe değinmiş, fakat hangi eserlerden nakledildiğini ifade etmemiştir Nişancızâde, NA, vr. 46a. 126 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 73a; Nişancızâde, NA, vr. 46a, 46b. 127 Nişancızâde, NA, vr. 44a. 128 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 68a. 36

48 Onuncu Fasıl 1- Çeşitli Türlerdeki Farklı Defi ler başlığında ez-zahîre den şu mesele ele alınmıştır: Bir adam lehine vasiyet olduğu iddiasında bulunsa vasi ise önce bunu reddetse, adam ise bunu delillendirince bu vasiyetten rücû ettiğini öne sürse bir görüşe göre bu defi dinlenmez, diğer bir görüşe göre ise dinlenir. Ez-Zahîre müellifine göre esah/ en doğru görüş budur, çünkü varisin önce miras bırakmış daha sonra vazgeçmiş ve ne bıraktığını ne de vazgeçtiğini o kişiye bildirmemiş olma ihtimalinden çekinilir. Kendisine haber verilince rücû ettiğini iddia edecektir. Bu tarz meselelerde çelişki davaya zarar vermez. Davacı eğer vasinin vasiyeti inkâr ettiğine delil getirirse bu inkârın rücû olduğunu kabul eden rivayete göre değerlendirilir, inkarın rücû olmadığını kabul eden rivayete göre değil. 129 Nişancızâde zâhire göre ilk rivayetin esah ve evlâ olduğunu Kâdîhan dan daha önce gelen nikah dışındaki bütün inkarların fesih kabilinde olduğunu ifade eden hükmün, bunu desteklediğini iddia etmiştir. Nişancızâde burada ez-zahîre müellifinin görüşünü bir hükümle desteklemiş ve inkarın rücû olduğu görüşüne katıldığını ifade etmiştir Defi nin Defi başlığında Edebu l-kâdî den aktarılan mesele özetle şöyledir: Davacı bir aynın kendi mülkü olduğu ve zilyedin ondan gasp ettiği iddiasında bulunsa, zilyed ise malın küçük oğluna ait olduğunu ifade etse ne husumet kendisinden def edilmiş olur ne de yemin sorumluluğu kalkar. Nişancızâde, Şeyh Bedreddin den farklı olarak Fusulü l-imadi den bu konuda benzer hükümleri aktararak konunun anlaşılmasına katkı sağlamıştır Alım Satım Davasında Defi başlığında Fetâvâ Reşîdi d-dîn den şu mesele aktarılmıştır: Davacı kardeşinden miras kaldığını iddia etse, hasmı ise malı davacının kardeşinin oğlundan satın aldığını, kardeşinin iki oğlu olduğunu dolayısıyla mirasta hakkı olmadığını söylese kıyasa göre ölenin başka bir mirasçısı olduğuna dair delil getirilirse bu konunun ihtilaflı olması gerektiği için bu defi nin de dinlenilip dinlenilmeyeceği tartışmalıdır. Eğer bu defi nin dinlenileceği sonucuna varılırsa Reşîdi d-dîn e göre 129 Nişancızâde, NA, vr. 61a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 93a. 130 Nişancızâde, NA, vr. 61a. 131 Nişancızâde, NA, vr. 61b. 37

49 meselenin üzerinde düşünülmesi gereken bir yönü vardır. 132 Nişancızâde bu yönü, gâip aleyhine iddia edilen şeyin hâzır aleyhine iddia edilene sebep olması diye açıklamıştır. Bu durumda davanın dinleneceğinin açık olduğunu ifade eder Defi Olan ve Olmayan Meseleler başlığında şu mesele aktarılmıştır: Bir kişi zilyedin elindeki elbisenin kendi elbisesi olduğuna ve Zeyd in ondan bunu gasp ettiğine delil getirir ve zilyed de bunu ona Zeyd in emanet olarak bıraktığını belirtirse ez- Zahîretü l-burhâniyye ye göre delil olmaksızın husumet def edilir. Zira her ikisi de zilyedliğin Zeyd e ait olduğuna ittifak etmişlerdir. Esere göre bu durum, davacının Bu benim Zeyd in benden çaldığı elbisemdir deyip zilyedin Bunu bana Zeyd emanet etti demesinden farklıdır. İkinci durumda istihsânen husumet def edilmez. 134 Nişancızâde bu konuya açıklık getirerek istihsan yönünü şöyle anlatır: Gasp, fıkıh kitaplarında zikredildiği gibi hak sahibi eli izale edip, bâtıl olan eli ispat etmektir. Yed hırsızlık meselesinin aksine, gasp meselesinde gâsıba aittir. Hırsızlıkta ise yed, zilyede aittir. Zira hırsızın şeriata uygun olarak cezalandırılması gerekmektedir. 135 Nişancızâde nin bu açıklamasının yerinde bir katkı olduğunu düşünüyoruz. 5- İkrar ile Defi başlığında şu mesele aktarılmıştır: Bir ayıp nedeniyle kişi bir malı geri vermek istese, satıcı müşterinin malı Zeyd e sattığını ikrar ettiğine dair beyyine getirdiği takdirde Zeyd hâzır ya da gâip olsun malı geri verme davası düşer. Fakat satıcı, malı Zeyd e o gâipken sattığına dair beyyine ileri sürerse davası dinlenmez ve müşterinin kusur nedeniyle malı geri verme hakkı olur. Bununla birlikte ikinci durumda da bir meseleye kıyasla satıcının iddiasının dinlenmesi gerektiği de söylenilmiştir. Bu mesele şöyledir: Bir kişi malın kendine ait olduğunu iddia etse, zilyed ise onu Zeyd e sattığına dair delil getirse zilyedin bu beyyinesi kabul edilir. Aynı şekilde satıcının müşterinin bu malı Zeyd e sattığına dair delili de kabul edilir. Fakat satıcı bu iddiayı yaparken Zeyd hazırsa ve satıcı da Zeyd de bu alım satımı inkâr ediyorsa bu ikâle hükmünde olur ve birinci müşteri malı iade edemez. 136 Nişancızâde, Fetâvâ Kâdîhân dan aktarılan bu 132 Nişancızâde, NA, vr. 58a, 58b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 96a. 133 Nişancızâde, NA, vr. 58b. 134 Nişancızâde, NA, vr. 54b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 84a. 135 Nişancızâde, NA, vr. 54b. 136 Nişancızâde, NA, vr. 55a, 55b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 86b. 38

50 meselelerden ikincisine bir açıklama yaparak kıyas edilen meselenin ilk mesele olduğunu burada topluca gâibin aleyhine sunulan delilin kabul hükmü aldığını ifade etmiştir İnkâr ile Defi başlığında ez-zahîretü l-burhâniyye den iki mesele aktarılmıştır. İlk meselede borç isteyen kişinin malı ikrar ettiğini fakat onu almadığını söylemesi ele alınmıştır. Bu meselede borç veren kişiye, isteyenin ikrarının şaka olmadığına dair yemin ettirilir. Çünkü şakayla yapılan ikrar sorumluluk gerektirmemektedir. İkinci mesele ise şöyledir: Bir sebeple mal iddia eden davacı, davalı bunu inkâr eder, o da ikrarın yazılı olduğu bir belge çıkarırsa, bunun üzerine davalı ikrar ettiğini fakat altın (dinar) olarak teslim almadığını söylediği takdirde ikrardan sonra inkâr etmiş olacağı için davası dinlenmez. Şeyh Bedreddin, bu meseleye herhangi bir yorum getirmezken 138, Nişancızâde ise bu hükmü şöyle eleştirir: Eğer birinci meseleye kıyasen lehine ikrar edilenin yemin hakkı olduğundan dinlenilmesi gerekiyorsa, iki meselenin arasında hiçbir fark olmadığından iki satır sonra gelecek olan meseleye kıyasla mutlak olarak dinlenilmesi gerekmektedir. Bu meseleye göre bir kişi bir belgedeki yazının kendi yazısı olduğunu fakat o malın kendi borcu olmadığını söylerse bu sözü kabul edilir. Nişancızâde el-kâfi eserinde borcu ikrar meselesinde de zikredilen, insanlar arasında önce ikrar tutanağının yazılıp daha sonra malın alınması delilinin açık bir şekilde bu meselede de olduğunu bu nedenle bu hükme ulaşıldığını düşündüğünü belirtir. 139 Nişancızâde, iki meseledeki delilin aynı olduğunu ifade ederek yerinde bir katkı sağlamıştır. On Birinci Fasıl 1- Bir köle efendisinin kendisini azat ettiğini iddia eder, şahitler de onun hür olduğuna dair şahitlikte bulunurlarsa bu şahitlik reddedilir. Zira davacı ârız bir hürriyet iddiasında bulurken, şahitler ise mutlak bir hürriyet için şahitlik etmişlerdir. Bu durumda şahitler davacının iddiasından fazlasını öne sürmüşlerdir. Fakat şahitlerin hürriyetin kendisine şahitlik ettikleri düşüncesiyle bu şahitliğin kabul edileceğini söyleyenler de vardır. Şeyh Bedreddin bu görüşün gerekçesinin reddedilme gerekçesini yok edemediğini söyleyerek itirazda bulunmuştur. Reşîdi d-dîn e ait aynı meselenin cariye söz konusu olduğunda Nişancızâde, NA, vr. 55a, 55b. 138 Nişancızâde, NA, vr. 57a, 57b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 96b. 139 Nişancızâde, NA, vr. 57a. 39

51 cariyenin azadı meselesinde kendisinin davacı olması şart olmadığı için- şahitliğin kabul edileceğine dair görüş aktarılmıştır. Şeyh Bedreddin burada Hanefi imamlarının görüşüne de yer vermiştir. Ebu Hanîfe ye göre köle hakkındaki görüş farklılığının cariye için de geçerli olması gerekirken, Sâhibeyn e göre ise bu şahitlik nasıl cariyenin azadı meselesinde geçerli ise köle azadı meselesinde de geçerli olmalıdır. Bir rivayete göre Hanefi imamlarının tamamı bu şekilde düşünmektedir. 140 Nişancızâde zâhire göre ilk rivayetin daha doğru ve üstün olduğunu aslen hürriyet ve azadın arasındaki farkın çok olduğunu ve şahitlik ve davada ihtilaf oluşturduğunu ifade etmiştir Nişancızâde nin Tercihleri 3.1. Lafız Tercihleri Nişancızâde Câmiʻu l-fusûleyn deki bir nakli aktarırken bazen farklı lafızlar tercih etmektedir. Bu farklılıklar kimi zaman anlama etki edecek düzeyde olmaktadır. Bu nedenle farklılıkların nereden kaynaklandığını tespit etmek, eserlerin mukayesesinde önem taşımaktadır. Biz de çalışmamızda bunu gerçekleştirebilmek adına naklin yapıldığı kaynağa ulaşıp lafzın doğrusunu ortaya çıkarmaya gayret ettik. Eğer kaynağa ulaşamadıysak o naklin diğer eserlerde nasıl yer aldığını araştırıp, bulgularımıza dahil ettik. Bunları gerçekleştiremediğimiz durumda ise anlamı daha iyi ifade ettiğini düşündüğümüz lafzı belirttik. Yedinci Fasıl 1- Akar Sınırlarını Belirlemede Yanılma başlığında Şemsü l-eimme es-serahsî den bir görüş aktarılmıştır. Ona göre şahit, dava sınırlarını tarifte bazı hatalar yapsa, daha sonra bu hatalarını düzeltip, yeniden doğru bir şahitlikte bulunsa iki şahitlik arasında uzlaştırma imkânı bulunduğu takdirde şahitliği kabul edilir. Serahsî, sınır sahibinin şu iki ifadesiyle uzlaştırmanın sağlanabileceğini düşünür: Sınır sahibi filandı fakat evini başka birine 140 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 104b. 141 Nişancızâde, NA, vr. 66b, 67a. 40

52 satmış, bunu bilmiyorduk yahut Sınır sahibinin ismi daha önce farklıydı, sonradan başka bir isimle isimlendirilmiş, bunu bilmiyorduk. 142 Câmi u l-fusûleyn de ikinci ifade sınır sahibinin ismi olarak değil sınırlardan birinin ismi şeklinde geçmektedir. 143 Serahsî nin bu sözünü, kendi eserinden doğrulayamadık fakat klasik fürû kitaplarında aradığımızda Nûru l- Ayn daki şekliyle yer aldığını gördük. 144 Sekizinci Fasıl 1- El-Fetâva z-zahîriyye den aktarılan meselede Nişancızâde İmam Muhammed e göre ise Amr ın eşidir ifadesine yer vermez. Amr la evlendikten sonra Zeyd le evlendim derse her iki adamın da kadınla nikahlı olduklarını iddia etmesi durumunda, Ebu Yusuf a göre kadın, Zeyd in eşidir; İmam Muhammed e göre ise Amr ın eşidir. Ebu Yusuf un görüşü kendisiyle fetva verilen görüştür. 145 Dokuzuncu Fasıl 1- Faslın ilk başlığına geçmeden önce, bir davada iddianın ve ona yapılan reddiyenin bağlanacağı hükmün hangi lafızlarla geçerli olacağı mevzusunda şu mesele nakledilmiştir: Kişinin diğerini zinakâr olarak nitelendirip ona söylemesinin karşılığında diğer şahıs da bu söylediğin aynen sensin diye karşılık verirse her ikisi de had cezasıyla cezalandırılırlar. Bu, bir şahidin daha önceki şahidin ardından Ben de onun şahitlik ettiği her şeye aynen şahitlik ediyorum demesine benzer ve bu ifadenin kabul edileceğinde şüphe olmadığı belirtilmiştir. Bu alıntı, Nişancızâde tarafından Fusûlu l-üsrûşenî den alıntılanmışken Şeyh Bedreddin tarafından el-mebsût tan aktarılmıştır. İki eser arasında "هو كما قلت" şöyle bir lafız farklılığı vardır. Câmi u l-fusûleyn de iddiaya cevap veren kişi yani O aynen senin dediğin gibidir dediği belirtilirken Nûru l- Ayn ın nüshalarında bu a " Nişancızâde, NA, vr.... أو يقول كان صاحب الحد بهذا االسم إال أنه سمي بعد ذلك بهذا االسم اآلخر وما علمنا به " a " Şeyh Bedreddin, CF, vr.... أو يقول كان الحد بهذا االسم إال أنه سمي بعد ذلك بهذا االسم اآلخر وما علمنا به " 144 Bkz. el-muhîtu l-burhânî, cilt 8, Beyrut: Dar ul-kütüb ül-ilmiyye, 2004, s. 431; Şeyh Nizam, el- Fetava l-hindiyye, cilt 3, Beyrut: Dar ul-kütüb il-ilmiyye, 2000, s Nişancızâde, NA, vr. 42b, 43a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 160b. 41

53 ifade كما قلت" "أنت yani Sen, söylediğin gibisin. olarak yer almaktadır. 146 Fusûlu l- Üsrûşenî ye döndüğümüzde bu ifadenin Câmi u l-fusûleyn deki gibi yer aldığını gördük. Ayrıca Fusûlu l-üsrûşenî de bu alıntının el-mebsût un hadlerle ilgili kısmının Sadru l-islam şerhinden aktarıldığı bildirilmiştir. 147 El-Mebsût ta bu kısmı bulamadık. Onuncu Fasıl 1- El-Mebsût tan şu hüküm alıntılanmıştır: ادعاه لنفسه ثم لغيره ال يسمع ألن ما هو في ملكه ال يضيفه إلى غيره عند الخصومة فتمكن المنافاة Görüldüğü üzere burada bir kişinin bir malı önce kendine daha sonra başkasına izafe etmesi durumunda, davasının dinlenmeyeceği zira husumet esnasında kişinin kendi malını başkasına izafe etmesinin mümkün olmadığını ve bu durumda iki iddianın birbirini nefyedeceği belirtilir. El-Mebsût ta geçen bu ifadelere Nişancızâde bir açıklama getirir. Bu ifadelerin ez-zahîretü l-burhâniyye den daha sonra gelecek olan ifadelere muvafakat ederken Fetâvâ Kâdîhân ve Fetâvâ Reşîdi d-dîn de geçenlere muhalefet ettiğini, bu nedenle meselede iki farklı rivayetin olabileceğini söyler. Fakat zâhir olanın bu davanın dinlenmesi gerektiği görüşü olduğunu, çünkü insanın kendi malını başkasına izafe etmese de vekalette olduğu gibi başkasının malını kendine izafe edebildiğini ekler. mevcuttur: Câmi u l-fusûleyn in el-mebsût tan alıntıladığı ilgili kısımda ise şu ifadeler ادعاه لنفسه ثم لغيره بوكالة وبرهن تسمع إذ ال منافاة بين الدعويين Nişancızâde el-mebsût taki ifadenin ez-zahîretü l-burhâniyye dekiyle muvâfık olduğunu söylese de bu eserden yapılan alıntılarda önce başkasının malı olduğunu ikrar edip daha sonra kendine izafe etmesi durumunda (Nişancızâde nin söylediği durumun tam tersi) davanın dinlenmeyeceği ifade edilmektedir. Nûru l- Ayn ın tüm nüshalarına baktığımızda el-mebsût taki ifadenin aynı şekilde geçtiğini gördüğümüz için el-mebsût a dönme gereği duyduk. Bu eserde İmam Serahsî nin ifadesi Câmi u l-fusûleyn dekini 146 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 74b; Nişancızâde, NA, vr. 47a, 47b. 147 Üsrûşenî, Fusûlu l-üsrûşenî, vr. 95b. 148 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 77b. 42

54 doğrulayacak niteliktedir. Dolayısıyla Nişancızâde nin burada hata yaptığı görülmektedir. İmam Serahsî ifadesinde şunu söylemektedir: Aynı şekilde eğer malın kendine ait olduğunu iddia etse daha sonra falanın olduğunu iddia etse, bu konuda onu husumete vekil kılmış olur. Buna delil getirirse delili kabul edilir. İki dava/iddia arasında birbirini nefy etme durumu yoktur. Çünkü husumete vekil olan kişi, bazen mutâlebe hakkının olduğu anlamında aynı kendisine izafe edebilir. Bu durumda kadı da ilk davasından sonra hüküm vermeye muktedir olur. İlk önce falanın lehine iddiada bulunmuş olsa bu konuda onu husumete vekil kılmış olur. Daha sonra kendinin olduğuna dair beyyine getirirse delilini kabul etmem Defi Olan ve Olmayan Meseleler başlığında Kitâbu d-deavî ve l-beyyinât tan aktarılan aşağıdaki hükümde ödünç verildiğine ifadesi Câmiʻu l-fusûleyn de yer almaz. 150 Bir kimse başkasının elindeki bir malın kendine ait olduğuna dair beyyine ortaya koyarsa zilyed bu malın kendisine emanet bırakıldığına, ödünç verildiğine, birinden gasp ettiğine veya müzâraa ya da muamele yoluyla aldığına dair bir delil ortaya koyamadığı müddetçe kendisinden husumet def edilmeyecektir. 3- Havale Davasında Defi başlığında Fetâvâ Reşîdü d-dîn den şu hükümde altı çizili kelimeler farklı olarak nakledilmiştir: "فش ادعي دينا فبرهن مديونه أن ي أحلتك على فالن يقبل ألنه أراد به تأخير المطالبة واسقاطها عن Nûru l- Ayn: نفسه..." "فش ادعي دينا فبرهن مديونه أن ي أحلتك على فالن يقبل ألنه إدعى به تأخير المطالبة Câmiʻu l-fusûleyn: واسقاطها عن نفسه..." Davacı birine karşı borç iddiasında bulunsa, borçlu kişi ise borcunu birine havale ettiğini söylese bu defi kabul edilir. Çünkü bu şekilde hak talebini tehir edip, kendinden düşürmeyi istemiştir/iddia etmiştir. 151 Görüldüğü üzere Nûru l- Ayn da "أراد" (istemek) 149 "كذلك لو ادعى أنه له ثم ادعى أنه لفالن وكله بالخصومة فيه وأقام البينة على ذلك تقبل بينته ألنه ال منافاة بين الدعوتين فالوكيل بالخصومة قد نصف العين إلى نفسه على معنى أن له حق المطالبة به فيتمكن القاضي من القضاء بما شهد به الشهود بعد دعواه األول ولو ادعى أول مرة أنه لفالن وكله بالخصومة فيه ثم أقام البينة أنه له لم أقبل بينته" (Serahsî, el-mebsût, c.17, Beyrut: Dâru l- Ma rife,1993, s. 98.) 150 Nişancızâde yalnızca bu ifadeyi Kenzü d-dekâik ten nakletmiştir. Bu eser dönem farkı olması nedeniyle CF de kullanılmamıştır. (Nişancızâde, NA, vr. 53b.) 151 Nişancızâde, NA, vr. 59a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 90a. 43

55 fiiliyle, Câmiʻu l-fusûleyn de ise "إدعى" (iddia etmek) fiiliyle kullanılmıştır. Bu durumda mana Hak talebinin tehir edildiğini ve kendinden düşürüldüğünü iddia etmektedir şeklinde olur. Kaynak esere ulaşamadığımız için doğrusunu tespit edemesek de Nûru l- Ayn da geçen ifadenin doğru olduğunu düşünüyoruz. Zira meselenin başında davacının iddiası açıkça verilmiş ve defi nin kabul edeceği ifade edilmiştir. Bu durumda davacının isteğine/amacına yönelik bir açıklama daha uygun düşecektir. On Birinci Fasıl 1- Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler başlığında el- Muhîtu l-burhânî den şu mesele aktarılmıştır: Davacı, lehine bir borç iddiasında bulunsa, şahitlerden biri mal için şahitlik edip diğeri davalının malı ikrar ettiğine dair şahitlik etse bu şahitlik kabul edilmez. Fetava Kâdîhan da ise Ebu Yusuf un kabul ettiğine dair bir rivayetin olduğu belirtilmiştir. Fetâvâ Reşîdi d-dîn de ise bu tür şahitliğin yalnızca ayni mal için yapılması durumunda geçerli olacağı belirtilmiştir. Şeyh Bedreddin de ayn ile deyn arasındaki farkı açıklar. Ona göre deynin kendisinde artışın meydana gelmesi ihtimal dışıdır. Bu nedenle şahitlik edilen şey üzerinde ihtilaf gerektirmezken ayn için tam tersi geçerlidir. Nişancızâde de Şeyh Bedreddin in bu yorumunu destekler ve bu farkın doğru olduğunu, el-muhîtu l-burhânî den biraz önce aktarılan meseledeki şahitliğin kabul edilmesi gerektiğini, Ebu Yusuf un delilinin de bu fark olması gerektiğini ifade eder. 152 El-Muhîtu l-burhânî den aktarılan bu kısım Nûru l- Ayn da şöyledir: اد عى دينا وشهد واحد بالمال وآخر بإقراره بالمال ال يقبل Câmi u l-fusûleyn de bu nakil altı çizili olumsuzluk edatı ال olmadan yapılmıştır. Dolayısıyla bu ifade kabul edilir olarak yer almaktadır. 153 Fakat Nişancızâde Şeyh Bedreddin in açıklamasına yorum getirdiği halde bu farklılığa değinmemiştir. El-Muhîtu l-burhânî ye döndüğümüzde karz akdi için yapılan şahitlikte birinin ikrara diğerinin fiile şahitlik yapması durumunda bu şahitliğin kabul edileceği ifade edilmektedir. 154 Fakat mal borcu için herhangi bir ifadeye rastlamadığımız için bu ifadenin doğruluğunu tespit edemedik. 152 Nişancızâde, NA, vr. 64b. 153 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 101a. 154 Bkz. el-muhîtu l-burhânî, cilt 8, Beyrut: Dar ul-kütüb il-ilmiyye, 2004, s

56 3.2. Nakil Tercihleri Nişancızâde, muhtevası aynı olan bazı nakilleri farklı kaynaklardan tercih etmiştir. Bu kaynak farklılıklarının geneli için bir neden sunamadık. Bununla birlikte birçok defa Nişancızâde nin müellifi daha önce yaşamış bir kaynağı tercih ettiğini söyleyebiliriz. 155 Fakat yer yer Şeyh Bedreddin daha erken döneme ait bir kaynağı kullanmış olmasına rağmen tercih etmediği de görülmektedir. Her iki müellifin de ortak kullandığı kaynaklardan biri olan Fetâvâ Kâdîhân, Nişancızâde tarafından daha fazla tercih edilmiştir. Yedinci Fasıl 1- Bir kimse hâkimin huzuruna çıktığında bir ev üzerinde hak iddia edip o evin yerini ve sınırlarını açıklasa ve zilyed de bunu inkâr etse, mahkemeden çıktıklarında davalı davacının iddiasına yönelik ikrarda bulunsa, davacı da bu ikrarı üzerine iki şahitle birlikte hâkime dönüş yaparsa şahitler evi ve sınırlarını bilmiyor olsalar dahi davalının ikrarına şahitlik ettikleri takdirde hâkim davacının lehine hükmeder, dolayısıyla bu şahitlik caizdir. Bu hüküm Câmi u l-fusûleyn de Mecmuu n-nevazil den 156 aktarılmıştır fakat Fetâvâ Kâdîhân da da aynı hükmün geçtiği belirtilmiştir. 157 Nişancızâde ise yalnızca Fetâvâ Kâdîhân dan alıntı yaptığını belirtmekle yetinmiştir Akarın Sınırlarını Belirlemede Yanılma başlığında el-muhîtu l-burhânî müellifinin 159 arazi hakkında satıcının bir miktar olduğunu söyleyip daha sonra bu miktarın daha az olduğunun anlaşılması durumu için yorumunun, herhangi bir 155 Örneğin Nişancızâde, bir meselede Kudûri nin değerlendirmesine yer vermemiş ve aynı hükmü taşıyan Muhtasaru l-imam Kerhî den 155 benzer bir alıntı gerçekleştirmiştir. Müellifin böyle yapmasında Kerhî nin Kudûrî den önce yaşamış bir âlim olması ve dolayısıyla bu sözü önce söylemesinin rol oynadığını düşünüyoruz. (Nişancızâde, NA, vr. 39a.) 156 Ahmed b. Musâ b. İsâ b. İsâ b. Me mun (ö.550/1155) el-keşşî ye aittir. Kitabın tam ismi Mecmû u n- Nevâzil ve l-havâdis ve l-vâkıât tır. Bu eser Ebu l-leys es-semerkandî, Ebubekr el-fadl,ebu Hafs el- Kebîr gibi alimlerin Fetâvâ larından derlemedir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Mecmû u n-nevâzil, s ) 157 Nişancızâde, NA, vr. 40b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 63b. 158 Nişancızâde, NA, vr. 40b. 159 Bkz. H. Yunus Apaydın, Yargılama Usulüne Dair, Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012, s

57 muhayyerlik gerçekleşmeksizin alım satımın geçerli olacağı yönünde olduğu nakledilir. Fakat Nûru l- Ayn da "صط" rumuzuyla, Câmiʻu l-fusûleyn de ise "صد" rumuzuyla bu alıntı gerçekleşmiştir. Câmiʻu l-fusûleyn in rumuz listesini kontrol ettiğimizde bu rumuzun ez-zahîre müellifi için, "صط" rumuzunun ise Nûru l- Ayn da olduğu gibi el- Muhit müellifi için verildiğini gördük. Metnin içeriğinde önemsiz sayılabilecek lafız farklılıkları tespit ettik. Ayrıca Câmiʻu l-fusûleyn in tercümesinde bu kısmın el-muhit müellifi olarak geçtiği göz önünde bulundurulduğu takdirde, Halet Efendi nüshasındaki bu rumuzun bir yazım hatası olduğu ortaya çıkmaktadır. 3- Ez-Zahîretü l-burhâniyye de Ebu Hanîfe ve Sâhibeyn arasında geçen şu ihtilaf aktarılmıştır: Akar tespiti davasında Filan kişinin evine bitişiktir ifadesi dava konusu akarın bulunduğu köyde o şahsın farklı farklı yerlerde arazileri olsa da geçerli kabul edilir. Bununla birlikte o kişi meşhur değilse dede isminin belirtilmesi gerekir. Ebu Hanîfe ye göre ev bilinen bir ev olsa dahi sınırlarının belirtilmesi gerekir. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed e göre ise ev bilinen bir ev ise sınırlarının belirtilmesine gerek yoktur. Onlara göre ev herkes tarafından biliniyorsa isim ve nesebin zikredilmesi şart değildir. Bu meselenin el-fetava s-suğrâ da da bu şekilde geçtiği ifade edilmiştir. Câmiʿu l-fusûleyn müellifi Ben derim ki diye söze başlayarak Ebu Hanîfe nin görüşünün tartışılır olduğunu ifade etmiş ve tanınan bir kişinin dede ve babasının ismini zikretmenin gereksizliğini ez-zahîretü l-burhâniyye den bir alıntıyla destekleyerek ifade etmiştir. Nişancızâde, Şeyh Bedreddin in kendi görüşü olarak ifade ettiğini sandığımız bu kısmı, Fusul ul-imâdî den 160 bir alıntı olarak göstermiştir. Fusul ul-imadî ye döndüğümüzde bu pasajda müellifin Ebu Hanîfe nin görüşünün tartışılır olduğuna dair bir cümlesine rastlamadık Binanın İstisna Edilmesi ve Benzeri Meseleler başlığında Fetâvâ Reşîdi ddîn den şu mesele aktarılmıştır: Davacı, cariye ve çocuğu üzerinde iddiada bulunur, şahitler bunu doğrular ve hâkim de davacının lehinde karar verirse daha sonra davalının çocuk üzerindeki iddiası dikkate alınmaz. Çocuğun anneye tabi olarak davacıya verilmesi 160 Mecdüddîn el-üsrûşenî den sonra el-fusûl fi l-muʿâmelât adlı eserinin Semerkantlı Ebü l-feth Zeynüddin Abdürrahîm b. Ebû Bekir İmâdüddin el-merginânî tarafından yeniden düzenlenmesiyle oluşturulan bir eserdir. İmâdüddin el-merginânî eseri kırk fasla çıkarmıştır. Fusûlü l-ʿimâdî adıyla bilinen ikinci eser büyük ölçüde Fusûlü l-üsrûşenî nin malzemesinden oluşmaktadır. (Bedir, Üsrûşenî, ) 161 Bkz. İmâdî, Fusûl ul-imâdî, vr

58 durumunda Ebu Yusuf a göre davalının itirazı kabul edilirken İmam Muhammed e göre ise kabul edilmez. Eserde bu bilgilere binaen davacının şahitlerinin istisna etmedikleri şeylerin, şahitliklerini geçersiz kıldığı sonucuna varılmıştır. Şeyh Bedreddin, benzer bir mesele daha aktardıktan sonra Reşîdü d-dîn in bu düşünceye, tâbi olanı şahitlik sırasında açıkça ifade edilmiş gibi değerlendirdiği için ulaştığını söylemiştir. 162 Ayrıca Kudûrî nin 163 bu meseledeki bir değerlendirmesini aktarmıştır. Ona göre bahçeli ev davasında şahitlerin ilk şahitlikten sonra tekrar şahitlikte bulunup binanın zilyede ait olduğunu ve yalnızca bahçe için şahitlikte bulunduklarını ifade etmeleri durumunda, bahçe için şahitliklerinin bina için de olması nedeniyle şahitlerin davalıya binanın kıymetini tazmin etmeleri gerekmektedir. 164 Nişancızâde, Kudûri nin değerlendirmesine yer vermemiş ve aynı hükmü taşıyan Muhtasaru l-imam Kerhî den 165 benzer bir alıntı gerçekleştirmiştir. 166 Müellifin böyle yapmasında Kerhî nin Kudûrî den önce yaşamış bir âlim olması ve dolayısıyla bu sözü önce söylemesinin rol oynadığını düşünüyoruz. Sekizinci Fasıl 1- Mülk ve Miras Davası başlığında iki hâricin bir malın kendilerine miras kaldığını iddia edip tarih belirtmeleri durumunda tarih önceliğine itibar edileceği hükmü aktarılır. İkisinden yalnız biri tarih getirirse Ebu Hanîfe ve Ebu Yusuf a göre tarih verene ait olur denilmiştir. Yalnızca Ebu Yusuf a göre tarih verene ait olacağı, Ebu Hanîfe ye göre ikiye bölünmesi gerektiği de rivayet edilmiştir. İmam Muhammed in görüşü ise malın tarih belirtmeyen kişiye ait olacağı ya da bir rivayete göre ikisi arasında taksim edileceği yönündedir. Ebu Hanîfe daha önce tarih getirenin lehine hükmedileceği görüşünde iken daha sonra miras davasında tarihe itibar edilmeyeceği, birinin tarihi daha önce olsa da 162 Nişancızâde, NA, vr. 39b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 61a. 163 Tam adı Ebu l-hüseyin Ahmed b. Muhammed b. Ahmed el-kudûrî dir. (ö.428/1037) Müctehid bir Hanefî alimidir. Mezhebin temel metinlerinden olan el-muhtasar ı telif etmiştir. Mezhebin temel kaynaklarında görüşlerine sıklıkla yer verilir. Ayrıca Şafii fıkhına da hâkimdir. (Cengiz Kallek, Kudûrî, DİA, XXVI, s ) 164 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 61a. 165 Ebü l-hasen Ubeydullah b. el-hüseyn b. Dellâl el-kerhî ye (ö. 340/952) aittir. Hanefî mezhebinin sistemleştirilmesinde önemli katkıları bulunan, Irak Hanefîliği çizgisinin önde gelen temsilcisi, usulcü ve fakîh olan Kerhî nin Muhtasar ı gerek mezhep imamlarının görüşlerinin yorumu gerekse Kerhî nin şahsî görüşleri için kaynak olarak kullanılmıştır. (H. Yunus Apaydın, Kerhî, DİA, XXV, s ) 166 Nişancızâde, NA, vr. 39a. 47

59 malın yarı yarıya bölüştürüleceğine hükmetmiştir. Çünkü her iki kişi de malın başlangıçta mûrislerine ait olduğunu kabul etmektedir ve mûrislerin mülkiyet tarihi de bulunmamaktadır. Bu durum, iki murisin bir araya gelip mutlak mülkiyet üzerine beyyine getirmelerine benzemektedir. Tabii olarak bu durumda belirttiği tarih önce olana mal verilecektir. Nûru l- Ayn da bu mesele Şerhu t-tahâvî 167, ez-zahîre ve Fetâvâ Reşîdi ddîn den aktarılırken, Câmi u l-fusûleyn de ise el-kâfî den aktarılmıştır. 2- Satın Alma Davası başlığında bir kişiden değil de iki kişiden satın alma durumunda nasıl bir hüküm verileceği meselesine Câmiʻu l-fusûleyn de Fetâvâ Reşîdi d-dîn den, Nişancızâde ise Kâdîhan dan yaptığı alıntıyla yer vermiştir. Eserde, hâric ve zilyedin satın alma davasında zilyedin önceliği hükmünün satıcının aynı olması halinde geçerli olduğu ifade edilir. Hâric ve zilyed iki farklı yoldan malı elde ettiğini iddia ediyorsa zilyedin tarihi daha önce olmadığı müddetçe hâricin lehine hükmedilmektedir. 168 Dokuzuncu Fasıl 1- Dava ve şahitlikte yerinde gerçekleştirilen işaret, ihtimali kesmek için ihtiyaç duyulan şeylerin en önemlilerinden biridir. Bu bilgi Câmi u l-fusûleyn de el-kâfî den alıntıyken, Nûru l- Ayn da ise Fevaid un-nesefi den alıntıdır Kadın İçin Şahitlik Etmek başlığında iki adil şahidin bir kadının ismini ve nesebini vererek bir malın ona ait olduğunu haber verirse bu şahitlik yeterli olur. Çünkü eğer bu şahitliği hâkimin huzurunda yapmış olsalardı, hâkimin hükmü şahitliğin üstüne bina edildiği için geçerli sayılacaktı. Bu durumda onların şahitlik haberinin caiz oluşu gayet açıktır. Şeyh Bedreddin bu bilgileri el-fetâva z-zahîriyye den, Nişancızâde ise el- Muhîtu l-burhâni den aktarmıştır Şerhu t-tahâvî ile büyük ihtimal Ebû Ca fer Ahmed b. Muhammed b. Selâme el-ezdî el-hacrî el-mısrî et-tahâvî nin (ö. 321/933) el-muhtasar adlı eserinin şerhi kastedilmektedir. Bu esere şerh yazanlar arasında Şemsu l-eimme es-serahsî, İsbicâbî ve Cessâs yer almaktadır. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Şerhu t-tahâvî, s ) 168 Nişancızâde, NA, vr. 42a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 69a. 169 Nişancızâde, NA, vr. 46b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 73a. 170 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 75a, 75b; Nişancızâde, NA, vr. 48a. 48

60 3- Yalnızca bir kişinin şahitliğinin yeterli olduğu bilgisi Nur u l-ayn da el-muhîtu l- Burhânî den, Şeyh Bedreddin tarafından ise kendi görüşünün içinde esere işaret eden bir ifade kullanılmadan aktarılmıştır. 4- Dedeyi Zikretmekle İlgili Meseleler başlığında Şeyh Bedreddin, bazı şürût kitaplarında kişinin dede ismi zikredilmeden lakabı, ismi ve babasının ismi zikredildiği takdirde bunun kabul edileceği yani tarif için bu üç şeyin yeteceği hükümünün geçtiğini söyler. Fakat sahih olan görüşe göre yeterli değildir. Nişancızâde bu bilgiyi Şeyh Bedreddin gibi bazı şürût kitapları diyerek değil el-muhîtu l-burhânî nin yazarına atfederek aktarmıştır. 171 Nişancızâde nin atıf yönteminin daha titiz olduğu bu örnekle de anlaşılmaktadır. 5- Şeyh Bedreddin, Fusûlu l-üsrûşenî den, Nişancızâde ise Şerhu t-tahâvî den davalının mahkemede hazır bulunması halinde isim ve nesebinin zikredilmesinin gerekmediği; fakat mahkemede değilse dedesinin ismini zikretmek gerektiğini ve Ebu Hanîfe nin görüşünün bu yönde olduğu hükmünü aktarır. 172 Onuncu Fasıl 1- Nişancızâde faslın girişindeki açıklamadan sonra Câmi u l-fusûleyn le paralel olarak ez-ziyâdât tan çelişkinin yalnızca kişinin kendisi için değil başkası için de mâni olacağı bilgisini aktarır. Bu bilgiden sonra bir aynın başkasına ait olduğunu ikrar eden kişinin o aynın kendine ait olduğunu yahut vekalet veya vesayet yoluyla başkasına ait olduğunu iddia etme hakkının bulunmadığına dair hüküm, Şeyh Bedreddin tarafından Kâdî Celâleddin er-riğdemûnî den, 173 Nişancızâde tarafından ise Ebu Cafer in el- Fevaid inden aktarılmıştır Defi nin Def i başlığında Nişancızâde nin ilk aktarımı Fusûlu l-üsrûşenî den olmuştur. Câmi u l-fusûleyn de ise bu kısım, İmâdüddin in görüşü olarak ele alınmıştır. 171 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 75a; Nişancızâde, NA, vr. 47b. 172 Nişancızâde, NA, vr. 47b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 74b, 75a. 173 Hamid b. Muhammed b. Ahmed el-kâdî Celâleddin er-riğdemûnî. Riğedmûnî şeklinde de okunmaktadır. Muhît müellifi İbn Mâze nin dayısıdır. Diğer bir rivayete göre dedesidir. Eş-Şürût isimli eseri CF nin kaynakları arasında yer almaktadır. Bunun dışında El-Mehâdır adında bir eseri daha bulunmaktadır. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Kadı Celâleddin er-riğdemûnî, s ) 174 Nişancızâde, NA, vr. 49a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 77a. 49

61 Bu pasajda özetle şu mesele aktarılmıştır: Davacının fiilen zilyede karşı bir iddiada bulunduğu, örneğin malı emanet veya rehin olarak zilyede verdiğini yahut zilyedin ondan gasp ettiğini iddia etmesi durumunda, zilyed filanın kendisine emanet olarak bıraktığına dair delil ortaya koyabilirse husumet def edilmiş olur. Fakat davacı kendinin değil de bir başkasının bu malı ona emanet bıraktığını iddia eder ya da zilyed bir başkasının ona bunu emanet bıraktığını iddia ederse husumet def edilmemiş olur. Bu durumda hâkim, davacı lehine hüküm verir ve daha sonra gâip olan kişi malın kendisine ait olduğuna dair delille birlikte gelirse onun lehine hükmedilir Alım Satım Davasında Defi başlığında Nişancızâde bir meseleyi ez-zahîretü l- Burhâniyye den aktarırken Şeyh Bedreddin ise Sadrulislam Tahir b. Mahmud un el- Fevaid inden aktarmış, fakat ez-zahîre de geçtiğini de belirtmiştir. Bu mesele özetle şöyledir: Bir kişi bir evin kendisine ait olduğunu, babasının ona baliğ iken sattığını iddia ediyor, zilyed ise davacı küçükken babasının ona sattığını söylüyorsa bu durumda davacının sözü dikkate alınır. Müellif her ikisinin de delil sunması durumunda ise zilyedin delilinin ispat edici olması bakımından kabul edileceğini söylemiştir Nesepte ve Verasette Çelişki başlığının ilk nakli Câmi u l-fusûleyn de Mecmu un-nevâzil den aktarılırken, Nûru l- Ayn da ise Fetâvâ Reşîdi d-dîn den aktarılmıştır. Bu meselede bir davacının dedesine kadar isimleri zikretmek suretiyle birinin amca oğlu olduğunu ispat etmesi durumu ele alınmıştır. Eğer hasmı olan kişi davacının bir yerde başka birinin oğlu olduğunu ikrar ettiğine dair beyyine getirirse davacının iddiası reddedilir. Yine aynı şekilde eğer davacının başka biri içinde nesebini sayarak amca oğlu olduğu iddiasında bulunduğu hasım tarafından delillendirilebilirse davacının iddiası reddedilir. Fakat eğer ölenin babasının davacının iddia ettiği kişi değil bir başkası olduğuna dair delil getirilse davacının beyyinesi reddedilmez. Çünkü şahitlik yani beyyineler, bir hususu nefyetmek için değil, onun varlığını ispat etmek için vardır. Bu durumda da dedenin isminin ispatı hususunda hasım değildir ve beyyinesi ispat ya da nefy için kullanılmaz Şeyh Bedreddin, CF, vr. 81a, 81b; Nişancızâde, NA, vr. 61b. 176 Nişancızâde, NA, vr. 57b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 87b. 177 Nişancızâde, NA, vr. 52a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 94a. 50

62 On Birinci Fasıl 1- Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler başlığında şahitlerin yalnızca davalının konusunu ikrar ettiğini söylediği bir şahitliğin kabul edileceğine dair mesele Nûru l- Ayn da Fetâvâ Reşîdi -dîn den aktarılırken, Câmi u l- Fusûleyn de kaynak gösterilmemiştir. Aynı konunun ele alındığı ve davalının ikrarına dair beyyinenin borcun sebebini ispat etmek için getirilen beyyine mesabesinde olduğu hükmünün verildiği mesele ise Nûru l- Ayn da Ebû Câfer in el-fevâid inden, Câmi u l- Fusûleyn de ise Kadı Celâleddin er-riğdemunî den aktarılmıştır Davacı bir akarın kendine ait olduğunu iddia ederken, şahitlerden biri akarın onun mülkü olduğuna şahitlik eder, diğeri ise bu day a onun mülkü diyerek şahitlik ederse, bu şahitlik kabul edilmez. Zira akar, üzerinde bina olan arsaya denilirken, day a 179 ise yalnızca arsanın bir ismidir. Bu durumda akar iddiasında bulunulmuş ama bostan için şahitlik yapılmış gibi olur ki akar bostan olmadığı için iddia kabul edilmez. Fakat ilk meselede akarı day a diye isimlendirmek caiz olduğu için bu şahitliğin kabul edileceğini söyleyenler de vardır. Bu mesele, Câmi u l-fusûleyn de Fetâvâ Reşîdi d-dîn den aktarılırken, Nûru l- Ayn da ise Fetâva z-zâhiriyye den aktarılmıştır Bir sebebe dayalı mülkiyet davasında şahitler eğer yalnızca mutlak mülkiyete şahitlik yaparlarsa bu şahitlik geçersiz olur. Fakat davacının, yalnızca kişinin ismini verip nesebini zikretmeyerek iddiada bulunduğu takdirde şahitlerin yalnızca mutlak mülkiyet iddiasında bulunması geçerli olacaktır. Bu mesele Nişancızâde tarafından Kâdî Zahîreddin den aktarılırken, Şeyh Bedreddin tarafından el-muhîtu l-burhânî den aktarılmıştır Nişancızâde nin Tenkitleri 4.1. Şeyh Bedreddin i Eleştirmesi 178 Nişancızâde, NA, vr. 64a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 101a. 179 Day a: Gelir getiren arazi. Küçük köy, mezra a. (Erdoğan, Sözlük, Day a, s. 94.) 180 Nişancızâde, NA, vr. 67a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 104b. 181 Nişancızâde, NA, vr. 63a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 98b. 51

63 Nişancızâde, incelediğimiz fasıllarda birçok yerde Şeyh Bedreddin i eleştirmiştir. Bu eleştirilerinde zaman zaman ağır olarak nitelendirilebilecek bir dil kullandığı görülse de -müellifin hatasının şaşılacak bir iş olduğunu söylemek gibi- çoğunlukla yapıcı bir tavır sergilemiş, meselenin tartışılır olduğunu ve doğrusunu Allah ın bileceğini ifade etmiştir. Yedinci Fasıl 1- Akar Sınırlarını Belirlemede Yanılma başlığında Nişancızâde, akar tespitinde sınır tarifi konusuyla ilgili Câmi u l-fusûleyn de yer alan bazı nakillere yer vermeyerek sınırlandırmada hata konusuna geçmiş ve Fetâvâ Kâdîhân dan Şeyh Bedreddin in yer vermediği bir alıntıyla konuya giriş yapmıştır. Kâdîhan a göre iki adam akarın üç sınırıyla ilgili şahitlikte bulunup dördüncüyü bilmediğini ifade etse bu şahitlik geçerli olur, dördüncüde yanılmaları halinde ise olmaz. Nişancızâde, bu alıntıdan sonra Şeyh Bedreddin in de yer verdiği ez-zahîretü l-burhâniyye den Kâdîhan ın görüşünü destekleyen bir nakil paylaşır. Bu nakilde görüşün gerekçesi de verilmiştir. Şöyle ki bir sınır zikredilmediğinde sınırlar değişmezken, yanılma olması halinde ise akarın sınırı değişmektedir. Sınırların birinde yanılma ise ya davalının sınırlardan birinin şahidin söylediği gibi olmadığını ya da sınır sahibinin şahidin belirttiği isimli kişi olmadığını söylemesi ile gerçekleşebilir. Bu ifadeler ise olumsuz ifadelerdir ve olumsuz ifadeler üzerine yapılan şahitlik kabul edilmemektedir. 182 Şeyh Bedreddin bu hükme yorum getirir ve davalının akarın sınırlarının bir kısmı şahit ve davacının dediği gibi değil, şu şekildedir demesinin olumlu bir ifade olduğunu, beyyinesinin kabul edilmesi gerektiğini söyler. Tenâkuz faslındaki başka bir meseleyi de hatırlatan Şeyh Bedreddin, sonuç olarak davalının yanılma hususunda söylediklerinin delil göstermesi halinde dikkate alınması gerektiğini söylemiştir. 183 Nişancızâde burada Şeyh Bedreddin in zikrettiği her şeyin tartışmaya müsait olduğunu ve bu gerçeğin düşünen herkes için açık olduğunu ifade etmiştir وكل ذلك نفي والشهادة على النفي ال تقبل 183 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 59a; Nişancızâde, NA, vr. 37b, 38a. 184 Nişancızâde, NA, vr. 38a. 52

64 2- Binanın İstisna Edilmesi ve Benzeri Meseleler başlığında El-Muhîtu l- Burhânî den şu mesele alıntılanmıştır: Bahçeli bir ev hakkında davacı olan kişinin şahitleri önce binayı daha sonra bahçeyi zikrederek şahitlik yaptıktan ve davacı lehine hüküm verildikten sonra yahut şahitlik ile karar arasında Bina benim değil davalınındır derse şahitlerini yalanlamış olur ve şahitlikleri geçersiz olur. Fakat yalnızca Bina davalıya aittir diye belirtse bu yalanlama olmaz. Burada olumsuz bir ifadeyle yapılan ikrarın yalanlama olarak nitelendirilip olumlu ifadeyle yapılanın ise böyle görülmediğini anlıyoruz. Bu mesele el-akzıye eserinde de aynı şekildedir. Şeyh Bedreddin bu hükmü eleştirir ve olumsuz bir ifadeyle yapılan bir ikrar olsa dahi şahitlik ile karar arasında yapıldıysa bunun kabul edilebileceğini ve Kâdîhan da geçen şu hükme binaen yalanlama olmayacağını belirtir: Şahitler eğer şahitlikten sonra, hükümden önce Bina davacının değil davalınındır derlerse bu şahitliklerini yalanladıkları anlamına gelmez ya da her iki söz de yalanlama kabul edilir, çünkü birini söylemek diğerini de gerektirmektedir ve hükümleri aynı olmalıdır. Yani Bina benim değil davalınındır demek ile Bina davalıya aittir demek birbirini gerektiren şeylerdir. 185 Nişancızâde, Fetâvâ Kâdîhân da geçen meseleye Şeyh Bedreddin in getirdiği yoruma itiraz eder ve burada yalnızca bahçe için bir şahitlik olduğunu ifade eder. Zira bina zikredilmemiştir ve bu düşünce de tâbi olanı şahitlik esnasında açıkça ifade edilmiş gibi saymama prensibi üzerine bina edilmiştir. Nişancızâde bu farkın Kâdîhan dan alıntıyla daha sonra açıklanacağını belirtir. 186 El- Akzıye müellifi ise tâbi olanı şahitlik esnasında açıkça ifade edilmiş gibi sayma prensibi üzerine düşüncesini oluşturmuştur Binanın İstisna Edilmesi ve Benzeri Meseleler başlığında Fetâvâ Reşîdi ddîn de geçen şu görüş aktarılmıştır: Davalı beyyine getirse dahi binanın davacının lehine hükmedilmesi gerekir. Çünkü hâric olan kişinin beyyinesi zilyedin beyyinesinden önceliklidir. Fakat Şeyh Bedreddin, bu fetvanın problemli olduğunu belirtmiştir. Ona göre bu durumda hâkimin davalının beyyinesini dinlemesi, anlamını kaybedecektir Nişancızâde, NA, vr. 39a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 61a, 61b. 186 Bu farkın Kâdihan a göre ne olduğu bir sonraki paragrafta anlatılmaktadır. Bu pasajdan Kâdîhan ın her iki sözü eşit görmesinin binanın nass olarak zikredilmediği duruma ihtisar etmiş olmasından kaynaklandığını görmekteyiz. Hâkim karar vermeden önce zikredilmemiş bir şey eklenebilir ve bina davacının değil davalınındır ya da yalnızca bina davalınındır denilmesi arasında fark yoktur. 187 Nişancızâde, NA, vr. 39a. 188 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 62a. 53

65 Nişancızâde ise Şeyh Bedreddin in açıkça eleştirdiği bu kısmı alıntılamamış ve hâricin lehine hükmedilmesi gerektiği görüşünü ona nispet ederek 189 şöyle cevap vermiştir: Davacının lehine hükmedilmesi gerekir ifadesi gerekmez çünkü şahitlikte binanın zikredilmediği kelam, hâric ve zilyedin bina hariç ev davası olur, hâric ve zilyedin bahçeli ev (bina) davası değil. Hâricin beyyinesinin öncelikli olabilmesi için -her ikisinin de iddia ettiği şey aynı olduğu için- iddialarının birbirine aykırı olması gerekmektedir. 190 Nişancızâde bu konuda açık bir hata yapmış gibi görünmektedir. Nûru l- Ayn ın incelediğimiz diğer nüshalarında da aynı ifadeler geçmiştir Tâbi Olma ve Zevâid/İlaveler başlığında el-muhîtu l-burhânî den yapılan nakle göre iki şahit, bir cariyenin davacıya ait olduğuna tanıklık ettikten sonra kaybolsa yahut ölse, cariye davacıya verilir. Cariyenin hâlâ davalının elinde bir çocuğu olduğu ortaya çıkarsa çocuk da davacının lehine hükmedilir. Çocuğun mahkeme anında göz önünde olması ve şahitlerin yalnızca cariye için şahitlik yapıp çocuk için bir iddiada bulunmaması durumunda ise hâkim çocuğu da cariyeyle birlikte davacıya verir. Zilyedin çocuğun kendisine ait olduğuna dair beyyine reddedilir. Şeyh Bedreddin, bu hükme itiraz eder ve bu meselenin bina ihtilafında olduğu gibi olması gerektiğini söyler. Ona göre çocuğun cariyenin bir parçası olmasına kıyasla 192 على البعض) (قياس davalının beyyinesi kabul edilmelidir. 193 Nişancızâde, müellifin bu itirazına cevap verir ve Şeyh Bedreddin in cariye-çocuk meselesindeki ihtilafta gaflete düştüğünü ve Fetâvâ Reşîdi d-dîn den aktardığı Ebu Yusuf ve İmam Muhammed arasındaki görüş farklılığını unutmuş olduğunu belirtir. 194 Sekizinci Fasıl 1- Satın Alma Davası başlığında Şeyh Bedreddin çelişkili bir meseleyi ele alır. Bu mesele şu şekilde özetlenebilir: Hâric ve zilyed, malı Zeyd den aldıklarını iddia edip 189 aktarmıştır. diyerek bu görüşü قال صاحب جامع الفصولين Nişancızâde, NA, vr. 39a. 191 Bkz. Nişancızâde, NA, Aşir Efendi Nüshası, vr. 32b, ve diğer. 192 Şeyh Bedreddin, CF = Yargılama Usulüne Dair, s Nişancızâde, NA, vr. 40a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 62b. 194 Nişancızâde, NA, vr. 40a. 54

66 yalnızca hâric buna delil getirirse davacı olan hâricin lehine dava sonuçlanır. Fakat davalı yani zilyedin daha sonra delil getirmesi durumunda bu delil kabul edilir mi? Şeyh Bedreddin bunun ihtilaflı bir mesele olduğunu ve sonradan beyyine getirenin Uddetu l- Müftin eserindeki gibi kabul edilmemesi veya Kâdîhân da geçtiği üzere kabul edilmesi gerektiğini ifade eder. Fakat Nişancızâde Şeyh Bedreddin in ifadesinden yalnızca Uddetu l Müftin e göre kabul edilmemesi gerekir dediği kısmı alıntılamış ve bilakis incelikli bir şekilde düşünen herkesin kabul edilmesi gerektiği görüşüne varacağını ifade etmiştir. 195 Bu, Nişancızâde tarafından yapılmış bir hata gibi görünmektedir. Nûru l- Ayn ın diğer nüshalarında da Şeyh Bedreddin in sözünün devamına yer verilmemiştir Satın Alma Davası başlığında Kifâye den 197 alıntı yapılarak hâric ve zilyedin malı iki farklı yerden satın aldığını iddia edip birinin tarihinin daha önce olduğu durumda kaynakların ihtilaf ettiği, el-hidâye ye göre bu davada tarihe itibar edilemeyeceği, el- Mebsût a göre ise tarihi daha önce olanın öncelikli olacağı aktarılmıştır. Şeyh Bedreddin, en doğrusunun tarihe itibar etmemek olduğunu ifade etmiştir. Çünkü satıcıların mala sahip oldukları ilk tarih belli değildir. Satıcıların çoğalmasıyla müşterinin mülkiyetinin tarihi kabul edilemez. Bu durumda sanki o iki kişi hazır bulunmuş ve tarih olmadan mutlak mülkiyet iddiasında bulunup delil getirmiş gibi olurlar. Şeyh Bedreddin bu düşüncesine destek olarak Ebu Yusuf un tarih beyan edenin lehine hükmetmek gerekmediğini ifade eden görüşünü aktarmıştır. Nişancızâde Şeyh Bedreddin e itiraz eder ve el-mebsût ta ve Kâdîhan da geçtiği üzere tarih önceliğine itibar edilmesinin daha doğru olacağını ifade eder. Bunun delilini, tarihi önce olanın, başkasıyla çekişme yaşanmayan bir zaman dilimi içerisinde kendisine mülkiyet izafe etmesi olarak açıklar. Nişancızâde bu delilin, Şeyh Bedreddin in savunduğu, tarih önceliğine itibar edilmemesi gerektiği görüşünün delilinden daha kuvvetli olduğunu ifade etmiştir. Ona göre düşünen herkes için bu delilin daha kuvvetli olduğu oldukça açıktır Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler başlığında şu mesele aktarılmıştır: İki kişiden biri, bir sebebe dayanarak diğeri ise mutlak olarak mülkiyet iddiasında bulunursa örneğin hâric, bir yıl tarihini belirterek mutlak mülkiyet, zilyed ise iki yıldır 195 Nişancızâde, NA, vr. 42a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 68b. 196 Bkz. NA, Aşir Efendi Nüshası, vr. 36a; Atıf Efendi Nüshası, vr. 53b, ve diğer. 197 Rumuz fihristinde müellifi belirtilmeyen bu eser ile muhtemelen Celâleddin b. Şemseddin el-kurlânî ye (767/1367) ait el-hidaye şerhi kastedilmektedir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, el-kifâye, s Nişancızâde, NA, vr. 42a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 70b. 55

67 Bekr den satın alarak mala sahip olduğu iddiasında bulunduğu takdirde, mal hâricin lehine hükmedilir. Aynı şekilde hâric, bir sebeple iki senedir mala sahip olduğunu, zilyed ise mala mutlak mülkiyetle üç senedir sahip olduğunu delillendirse yine hâricin lehine hükmedilir. Çünkü birinci durumda zilyed, ikinci durumda ise hâric, malı kazanmak için satıcısının yerine hasım olmuştur. Bu iki durumda da hâricin lehine hükmedilmesi gerekmektedir. Ez-Zahîretü l-burhâniyye den aktarılan bu meseleye Şeyh Bedreddin bir yorum getirmiştir. Ona göre malı iki şahıstan alma meselesinde olduğu gibi bu meselede de tarihi daha önce olan öncelikli olmalıdır. Bu nedenle müellif bu konuda iki rivayetin olduğunu düşündüğünü ifade eder. 199 Nişancızâde buna itiraz eder ve Şeyh Bedreddin in bu yorumunu kıyâs maʹaʹl-fârık 200 olarak değerlendirir. Ona göre ilk meselede zilyedin tarihi, ikinci meselede ise hâricin tarihi iptal olmuştur. Çünkü o ikisi, satıcılarının yerine hasım olmuştur ve sanki satıcılar orada hazır bulunmuş ve mutlak mülkiyet iddiasında bulunmuşlardır. İkisinin elindeki tarih satıcılarının mülkiyet tarihi değil, onların satıcılarından temellük ettikleri tarihtir. Satıcılarının orada bulunduğu farz edildiği takdirde o tarih iptal olur ve geriye yalnızca hasmın tarihi kalır. Sonuç olarak bu durumda tarih önceliğine itibar edilmez. Bu faslın başında İmam Muhammed e göre davacı ve davalı mutlak mülkiyet iddia edip yalnızca birinin tarih getirdiği durumlarda hâricin lehine hükmedileceği açıklanmıştı. Ez-Zahîretü l-burhâniyye de zikredilenler de İmam Muhammed den gelen bu hükme binâ edilmiştir. Nişancızâde, bu ziyadesinin sonunda Şeyh Bedreddin in şaşılacak bir hataya düştüğünü söylemiştir Farklı Meseleler başlığında El-Hidâye ve ez-zahîretü l-burhâniyye eserlerinde geçen şu mesele Nişancızâde tarafından bu konu başlığının ilk örneği olarak ele alınmıştır: Bir adam bir aydır kayıp olan eşeği için davacı olur, davalı da eşeğin kendi mülkiyetinde olduğuna ve bir senedir yanında olduğuna delil getirirse davalının beyyinesi reddedilir. Çünkü davacının belirttiği tarih onun mülkiyetinin başlangıç tarihi değildir, yalnızca malını kaybettiği tarihtir. Nitekim Ebu Hanîfe ye göre de mutlak mülkiyette zilyedin tek taraflı olarak tarih belirtmesine itibar edilmez. Nişancızâde, bu meseledeki 199 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 70a. 200 Asıl ile fer arasında illet benzerliği bulunmaksızın yapılan kıyasa denir. (Erdoğan, Sözlük, kıyâs maʹaʹlfârık, s. 310.) 201 Nişancızâde, NA, vr. 45a. 56

68 hükmün Şeyh Bedreddin in istihkak faslında Kitabu d-deavî ve l-beyyinât tan 202 nakille ifade ettiği görüşe aykırı olduğunu söyler. Zira Şeyh Bedreddin burada Ebu Yusuf un infirat halinde tarih belirtenin tarafını tercih etmek gerektiğini söyleyen görüşüyle fetva verilmesi gerektiğini belirtmiş ve sebebini daha uygun ve açık olmasıyla açıklamıştır. 203 İstihkak faslındaki ilgili meseleyi incelediğimizde iki mesele arasında Nişancızâde nin kaçırmış olduğu bir fark tespit edemedik. 204 Dolayısıyla müellifin bu eleştirisinde haklı olduğunu gördük. Şeyh Bedreddin, bu meselede daha önce açıkça görüş beyan etmese de Ebu Hanîfe nin görüşünü desteklerken, istihkak konusunu ele aldığı fasılda ise Ebu Yusuf un görüşünün daha isabetli olduğuna dair bir kanaat ortaya koymuştur. 5- Farklı Meseleler başlığında iki şahsın iki ayrı kişiden mal satın aldıklarını iddia etmeleri, onlardan birinin belirli bir tarih zikredip diğerinin ise yalnızca ondan önce satın aldığını söylemesi durumunda bu önceliğin kabul edilip edilmeyeceği konusunda Fetâvâ Reşîdi d-dîn de olumlu kanaat belirtilmiştir. Şeyh Bedreddin de tarih önceliğinin kabul edilmesi görüşünde olduğunu ve daha önce el-mebsût tan alıntıladığı iki kişiden alma durumunda tarih önceliğine itibar edilmesi gerektiğini söyleyen rivayete de uygun olduğunu ifade etmiştir. 205 Nişancızâde ise bu satırları açık bir yanılgı olduğu gerekçesiyle eleştirmiştir. Ona göre Şeyh Bedreddin, dört varak önce ez-zahîretü l- Burhâniyye eserinden tarih önceliğinin belirsizliği durumunda diğer kişinin lehine hüküm verileceği hükmünü aktarmışken, bu meseleyi yorumlarken hem bu esere hem de el- Mebsût a atıf yaparak tarih önceliğinin tespit edilmesi gerektiğini söylemiştir. 206 Dokuzuncu Fasıl 1- Faslın ilk başlığına geçmeden Fetâvâ Reşîdi d-dîn den güvenilir iki kişinin şahitliğinin bir dilekçede yazılı olması meselesi ele alınmıştır. Bu dilekçede davacıya işaret edilerek mülkiyet açıkça nispet ediliyorsa ve şahit olmayan başka bir kişi tarafından da bu ifade 202 Burhaneddin Mahmud b. Ahmed b. Mâze ye ait bir eserdir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, İbn Mâze, s ) Müellifin İslam Ansiklopedisi nde yer verilen biyografisinde bu eser ona atfedilmemiştir. (Bkz. Mustafa Uzunpostalcı, Burhaneddîn el-buharî, s ) 203 Nişancızâde, NA, vr. 67a. 204 Bkz. Şeyh Bedreddin, CF, vr. 133a. 205 Nişancızâde, NA, vr. 45b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 70b. 206 Nişancızâde, NA, vr. 45b. 57

69 okunursa hâkim bu şahitliği kabul edecektir. Fakat davacı ve davalıya işaret edilmeksizin iki şahidin şahitlik ettikleri şeyin dilekçede olduğunu ifade etmeleri yeterli değildir. Şeyh Bedreddin bu hükme itiraz etmiştir. Ona göre sıhhat şartlarıyla beraber iki şahit eğer dilekçede zikredilmişse nüshada bunun yeterli olması gerekmektedir. 207 Nişancızâde Şeyh Bedreddin in bu yorumuna karşı çıkar ve şahitliğin oldukça önemli bir konu olduğunu ve bu nedenle açıkça işaret edilmesi gerektiğini, zımnî olarak yapılan işaretin yeterli olmadığını ifade eder. Ayrıca zımniyyâtın tasdîkata muhalefet ettiğini ve bu konudan bahsedileceğini ekler Dedeyi Zikretmekle İlgili Meseleler başlığında Nişancızâde, Câmiʻu l- Fusûleyn de yer alan, bazı şürût kitaplarında kişinin dede ismi zikredilmeden lakabı, ismi ve babasının ismi zikredildiği takdirde bunun kabul edileceği yani tarif için bu üç şeyin yeteceği hükmünün yer aldığına dair aktarıma ve Şeyh Bedreddin inin eleştirisine yer verir. Şeyh Bedreddin tarif için üç şeyin yeteceğine dair yaptığı aktarımı doğru bulmamış ve tarifin amacının harfleri çoğaltmak olmadığını, bu nedenle tarif neyle gerçekleşiyorsa onunla yetinilmesi gerektiğini söylemiştir. Ona göre eğer kişi lakabıyla biliniyorsa yalnızca lakabını zikrederek tarif etmek de yeterli olmalıdır. 209 Nişancızâde bu yoruma itiraz eder ve yedinci fasılda akar tahdidi meselesinde ez-zahîretü l-burhâniyye den had sahibinin künyesi zikredilirken filanın oğlu ya da filanın babasının oğlu gibi ifadelerin, İbn Ebi Leylâ, Ebu Hanîfe nin şöhreti gibi bir şöhretle bilinmiyorlarsa yeterli olamayacağı hükmünün aktarıldığını söyler. 210 Dolayısıyla Nişancızâde Şeyh Bedreddin in bu yorumunun iki fasıl önce aktardığı alıntıyla çeliştiğini belirtmiştir. Câmi u l-fusûleyn in yedinci fasıldaki aktarımını incelediğimizde Nişancızâde nin haklı olduğunu görmekteyiz Kadın İçin Şahitlik Etmek başlığında şu mesele aktarılmıştır: İki kişi bir kadın için isim ve nesebiyle birlikte şahitlik eder, hâkim de onlara kadını tanıyıp tanımadıklarını sorarsa hayır diye cevap verdikleri takdirde şahitlikleri geçersiz olur. Fakat ismi şu olan kadına şahitlik etmeyi üstlendik, o kadın bu mu değil mi bilmiyoruz diye bir cevap 207 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 74b; Nişancızâde, NA, vr. 47b. 208 Nişancızâde, NA, vr. 47b. 209 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 75a. 210 Nişancızâde, NA, vr. 46b. 211 Bkz. Şeyh Bedreddin, CF, vr. 57b. 58

70 verirlerse, bu isim için yaptıkları şahitlik geçerli olacaktır. Bu durumda davacının o isimdeki kadının mahkemedeki kadın olduğuna dair delil getirmesi gerekmektedir. Nişancızâde bu meseleyi Edebü l-kâdî den 212 naklederken Şeyh Bedreddin ise el-kâfî ve el-mültekât 213 eserlerine atıf yaparak aktarmayı tercih etmiştir. Şeyh Bedreddin bu meseleye itiraz etmiş ve şahitlerin ikinci sözlerinde de bilgisizliklerini ikrar ettiklerini bu nedenle iki söz arasında bu bakımdan fark olmadığını ifade etmiştir. Ayrıca yalnızca ilk şahitliği asaleten yapılan şahitlik, ikinci şahitliği ise şahitlik üzerine yapılmış bir şahitlik olarak değerlendirmiş ve bu fark dolayısıyla bilgisizliğin birinci söze değil de ikinci söze hamledileceğini söylemiştir. 214 Nişancızâde bu yorumu eleştirmiş ve fark olarak zikredilen şeye ihtiyaç olmadığını ve ikinci sözdeki bilgisizliğin oldukça küçük olduğunu ifade etmiştir. Ona göre ifadelerinden aslında kadını bildikleri ve ona şahitlik etmeyi üstlendikleri fakat şu an gördükleri kişinin kim olduğunda tereddüt ettikleri anlaşılmaktadır. Birinci söz ise Nişancızâde ye göre davalıyı tanımadıkları için tam tersi bir durumdur ve aşırı cehaletin küçük olanın aksine üstlenilmeyeceği aşikardır. Nişancızâde son olarak bu meseledeki açıklamasıyla farkın ortaya çıkıp hakkın açığa kavuştuğunu ifade etmiştir. 215 Onuncu Fasıl 1- Nişancızâde, el-câmiu s-sağîr i, Şeyh Bedreddin ise Fetâvâ Reşîdi d-dîn i kaynak göstererek 216, bir mesele aktarmıştır. Bu mesele özetle şöyledir: Bir kimse başkasının zilyedliğinde olan bir ev üzerinde iddiada bulunsa, zilyed de bunu inkâr edip Bu benim mülkümdür diye cevap verse ve davacının evin bazı sınırlarında hata ettiğini söylese, verdiği cevap evin bu sınırlara sahip olduğunu ikrar anlamına geldiği için davası 212 Rumuz fihristinde بق rumuzu Ebu Bekr Hassâf ın Edebu l-kâdî si ve şerhleri olarak gösterilmektedir. Hassaf ın bu eserine Hinduvânî, Kudûrî, Serahsî, Halvanî, Hâherzâde, Kâdîhan gibi önde gelen fakihler şerh yazmıştır. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Edebu l-kâdî, s ) Nûru l- Ayn ın rumuz listesinde yalnızca Edebu l-kâdî olarak geçmektedir. 213 Müellifi daha önce el-câmiu l-fetâvâ nın müellifi olarak zikrettiğimiz es-seyyid el-imam Nâsıriddin dir. Eserin tam ismi el-mültekât fi l-fetâva l-hanefiyye dir. Celâleddin Mahmud b. Hüseyin el-üsrûşenî herhangi bir ilave ya da çıkarma yapmadan bu eseri tertip etmiştir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, es-seyyid el-imâm Nâsıreddîn, s ) 214 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 75b; Nişancızâde, NA, vr. 48a. 215 Nişancızâde, NA, vr. 48a. 216 Şeyh Bedreddin bu meselenin aynı zamanda el-câmiu s-sağir de geçtiğini belirtmiştir. 59

71 dinlenmez. Bu meselede Kâdî Celâleddin er-riğdemûnî nin görüşü de Furûk ul- Câmi den 217 aktarılmıştır. Ona göre bu hüküm yalnızca bu benim mülkümdür şeklinde cevap vermesi durumunda geçerlidir. Bu senin mülkün değildir diye cevap verip başka bir şey söylemese, daha sonra davacının evin sınırlarındaki hatası nedeniyle defi mümkündür. Nişancızâde zikredilen farkın doğruluğunun tartışılır nitelikte olduğunu belirtmiş ve iki meseledeki hükmün aynı olması gerektiğini belirtmiştir. Bu düşüncesine delil olarak Uddetu l-müftin de geçen akar davasında, davalının bir ya da iki defa inkâr ettikten sonra elimde olan arazinin sınırları bu değildir demesi durumunda bu defi nin sahih olmayacağı hükmünü göstermiştir Hulâsatü l-fetâvâ dan satıcının veya müşterinin, satımdan önce satıcının köleyi hürriyetine kavuşturduğuna dair beyyine getirmesi durumunda köle azadı konusunda çelişki muhtemel olduğu için kabul edileceği hükmü aktarılmıştır. Şeyh Bedreddin ise köle azadı konusunda çelişkinin bir kapalılık olması durumunda gerçekleşeceğini, bunun da satıcı tarafından değil, müşteri tarafından olabileceğini çünkü satıcının azat konusunda istediği gibi davranabileceğini ifade eder. Bu görüşün, İmam Muhammed ve Ebu Yusuf a ait olan, köle azadı konusunun davaya ihtiyaç olmadığı görüşüne hamledilmesi gerekmektedir. Buna göre çelişki nedeniyle dava sıhhatini kaybetse dahi dava olmadan da satıcının beyyinesi kabul edilecektir. Mesele temel hatlarıyla yukarıdaki gibi aktarıldıktan sonra el-kunye 219 eserinden, bir kişinin cariyeyi sattıktan sonra onun satılmadan önce hürriyetine kavuştuğunu iddia etmesi durumunda, davasının dinlenilmeyeceği, beyyinesi varsa kabul edileceği aktarılır. Müşterinin ise bu konudaki iddiası ve beyyinesi kabul edilir. Şeyh Bedreddin bu meselenin daha önce söylemiş olduğu şeyi desteklediğini ifade etmiştir. 220 Nişancızâde Şeyh Bedreddin in bu söylediğinin doğru olduğunu yani bu meselenin daha önceki yorumunu desteklediğini fakat daha sonra İmam Kâdîhan dan naklen gelecek olan satırlara muhalif olduğunu ifade 217 Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü nde bu kitapla ilgili hiçbir bilgiye ulaşılamadığı belirtilmiştir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Furûku l-câmi, s.1187.) 218 Nişancızâde, NA, vr. 50b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 80b. 219 Ebu r-recâ Necmeddin Muhtar b. Mahmud ez-zâhidî ye (ö.658/1260) aittir. Bu kitap hocası Ebu Mansur el-irakî nin Münyetü l-fukahâ adlı eserinden derlenmiştir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, el-kunye, s ) 220 Zira müellif, satıcının azat konusunda istediği gibi hareket edebilmesini göz önünde bulundurarak satıcının davasının şart olmadığı ve dava görülmeksizin beyyinesinin dinleneceği hükmünü benimsemiştir. Müşterinin davası ve beyyinesi ise durumun kapalılığı dolayısıyla dinlenir. 60

72 etmiştir. 221 Ayrıca ona göre zâhir olan, çelişki ihtimalini burada kapalılığa bina etmek değil bilakis etmemektir. Çünkü çelişki, iki varak önce Fusulü l-imadi den aktarıldığı gibi 222 eğer başkasının hakkını iptal etmeyi içerirse önlenir/yasaklanır. Çelişki burada satıcının hakkını iptal etmeyi içermektedir bu nedenle kabul edilmesinde açıktır ki sakınca bulunmamaktadır Letâifu l-işârât ta 224 akit yapan taraflardan birinin diğerine karşı köleyi hürriyetine kavuşturduğunu iddia etmesi durumunda kendilerine bir hak iddia etmedikleri için hasım olmadıkları ve davalarının dinlenmeyeceği ifade edilmiştir. Nişancızâde bu meselenin daha önceki üç kitapta (Hulâsatü l-fetâvâ, el-kunye ve Fetava Kâdîhan 225 ) geçen hükümlere muhalif olduğunu söyler. 226 Nişancızâde nin bu yorumunda haklı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü Şeyh Bedreddin, satıcının davasının dinlenmeyeceği görüşünden yana olsa da müşterinin davasının ve beyyinesinin dinleneceği dolayısıyla husumetin var olabileceğini düşünmektedir. 4- Nesepte ve Verasette Çelişki başlığında Şeyh Bedreddin, Fusulu l-imâdî den, Nişancızâde ise ez-zahîre müellifinden İmâdüddin in şöyle dediğini aktarmıştır: Defi davasında bulunanın beyyinesi, iki nedenden kabul edilir. Birincisi davacının dedesinin ismini ispat etmesidir fakat o bu davada hasım konumunda değildir. İkincisi ise davacının veraset iddiasının nefyi nedeniyle kabul edilmesidir. Fakat nefy durumunda veraset iddiası kabul edilmez. Üsrûşenî ise bu durumun davacının, davalının kendisinden şu gün, şu yerde bin dirhem borç aldığını iddia etmesi, hasmının ise o gün o zamanda başka bir 221 Kâdîhan, satıcının, kölesinin hür olduğuna dair davasının dinleneceğini ifade etmiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 51a.) 222 Çelişki, başkasının hakkının iptalini içerirse önlenir. (Nişancızâde, NA, vr. 49b.) 223 Nişancızâde, NA, vr. 51a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 84b, 85a. Burada Nişancızâde nin satıcının hakkının iptal edildiğine dair yaptığı açıklamaya katılmıyoruz. Zira aslında satıcının davasının şart olmayışı ve dinlenmeyişi satıcının hakkını iptal etmemektedir. Şeyh Bedreddin in de ifade ettiği gibi satıcı köle azadı konusunda özgür olduğu için dava olmaksızın beyyinesi kabul edilir ve hakkı iptal olmaz. 224 Şeyh Bedreddin in fıkıh alanında yazdığı ilk eser olan Letâifü l-işârât mukayeseli bir hukuk kitabıdır. Eserde bir yandan Hanefi mezhebi imamlarının görüşleri gerekçeleriyle birlikte aktarılırken diğer yandan dört mezhebin farklı görüşleri ve dayandıkları gerekçeler ele alınmıştır. Bu eser, Hanefî mezhebinde yazılan diğer fıkıh metinleri ile karşılaştırıldığında üslup bakımından kendisine benzeyen tek kitabın İbnu s- Sââtî ye (ö. 694/1295) ait Mecmau l-bahreyn olduğu söylenilebilir. İki eserin arasındaki en büyük fark Letâifü l-işârât ın hükümlerin gerekçelerine de yer vermesi ve Mecmau l-bahreyn e göre daha fazla mesele içermesidir. (Mustafa Bülent Dadaş, Şeyh Bedreddin, Bir Osmanlı Fakihi, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 2018, s. 46.) Nişancızâde, burada Şeyh Bedreddin in diğer bir fıkıh eserindeki hükmünü değerlendirmiştir. 225 Fetâvâ Kâdîhân da geçen ifadeye CF de rastlamadık. 226 Nişancızâde, NA, vr. 51a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 85a. 61

73 yerde olduğunu delillendirmesi gibi olduğunu ve bu durumda davacının iddiasının kabul edilmediği gibi İmâdüddin in zikrettiği durumda da kabul edilmeyeceğini dile getirir. Şeyh Bedreddin bu meselenin Fetâvâ Reşîdü d-dîn de geçtiğini söyler. Defi davasında bulunan kişi, davacının iddiasının bu şekilde olduğunu ileri sürmüş, onun dedesinin isminin şu veya bu olduğunu iddia etmemiştir. Bu iki durum arasında fark vardır. Şeyh Bedreddin, dedesinin ismini belirtmiş olduğu kabul edilirse bunun caiz olduğunu ve buna dair açıklamanın daha önce el-câmi fi l-fetâvâ da geçtiğini ifade etmiştir. 227 Şeyh Bedreddin, bu meselenin ardından والحاصل diye başlayarak bir açıklamada bulunur. Ona göre iki durum da hüküm olarak bir olmalıdır. Fakat bu meselede bir ihtilaf zuhur ettiğini de ekler. Bu ihtilafı Fetâvâ Reşîdü d-dîn den açıklar. Bu esere göre zikredilen durum, gâip üzerinde isim ve nesep iddiasında bulunması halinde geçerlidir. Hâzıra karşı isim ve nesep iddiasında bulunulması durumunda ise dava reddedilmeyecektir. Şeyh Bedreddin, bu ifadenin gâibe karşı isim ve nesep iddiasının reddedileceğine işaret ettiğini dolayısıyla gâibin hükmü, hâzırın hükmünden farklı olacaktır. Bu da bu meseledeki ihtilafın varlığını kanıtlamaktadır. 228 Nişancızâde bu yorumu şöyle eleştirir: Şeyh Bedreddin in işaret ettiğini söylediği şey tartışmalı bir konudur. Zira zâhir olan bunu (hâzır kişinin davasının reddedilmeyeceğini) söyleyen kişinin kastettiği şey ikinci durumdaki hükmün önceliğidir, Şeyh Bedreddin in tevehhüm ettiği gibi iki durum da hükmün değiştiğini ispatlayıcı değildir Nesepte ve Verasette Çelişki başlığında şu mesele ele alınmıştır: Davacının, önce ölen kişinin, kendinden başka mirasçısı olmadığını ifade edip daha sonra başka birinin daha kendisiyle birlikte mirasçı olduğunu iddia etmesi durumunda, davacının kendisi hakkında olan çelişkisi, davanın sıhhatine engel teşkil etmez ve davası dinlenir. Çünkü ilk iddiasından daha az miktarda hak iddia etmiştir. Bu mesele Vâkıât tan aktarılmış, benzer bir meseleye Fetâvâ Reşîdü d-dîn de değinilmiştir. Şöyle ki davacı tek mirasçının kendisi olduğunu iddia etse, hasmı ise davacının kardeşi olduğunu, dolayısıyla tek mirasçı olmadığını söylese, davacının bunu ikrar etmesi halinde davasının dinlenmeyeceği Mecmau n-nevâzil de ifade edilmiştir. Şeyh Bedreddin ise buna itiraz 227 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 94a; Nişancızâde, NA, vr. 52a, 52b. 228 Nişancızâde, NA, vr. 52b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 95b. 229 Nişancızâde, NA, vr. 52b. 62

74 eder ve Vâkıât ta 230 geçtiği üzere davacının kendisi hakkındaki çelişkisinin, davanın sıhhatine engel teşkil etmediğini, dolayısıyla bu meselede de davacının reddedilmemesi gerektiğini ifade etmiştir. 231 Nişancızâde buna itiraz eder ve bu yorumun tartışılır olduğunu, çünkü burada kendisi hakkındaki çelişkinin aleyhine değil -daha önceki meselede olduğu gibi- lehine olduğunu, iki meselenin birbiriyle kıyaslanmasının mümkün olmadığını ifade eder. Nişancızâde ye göre çelişki, nesep konusunda davanın sıhhatini engellememektedir. Bu düşüncesinin Kâdî Zahîreddin in el-fetâvâ sından aktarılacak olan ifadelerle desteklendiğini belirtir. 232 Nitekim bir sonraki varakta geçen meselede bu ifadelere rastlamaktayız. Nişancızâde nin bu eleştirisinde haklı olduğunu düşünmekteyiz. 6- Defi Olan ve Olmayan Meseleler başlığında zilyedin malın davacıya ait olduğunu kabul etmesi, fakat filanın malı kendisine emanet bıraktığını söylemesi durumunda zilyedin bunu yalnızca delillendirdiği takdirde husumetin biteceği ifade edilmiştir. Bu hüküm Nişancızâde tarafından Şerhu l-hiyel den aktarılırken Şeyh Bedreddin tarafından Şerhu İsbicâbî den aktarılmıştır. Bu hükme itiraz Fetâvâ Reşîdü ddîn den gelmiştir. Bu esere göre zilyedin davacıyı tasdik etmesi durumunda husumet def edilmiş olmaz. Şeyh Bedreddin de bu görüşe destek vererek ifade mutlak olduğu için elindeki malın vedia olarak bırakıldığına dair delil sunmuş olsa da husumetin def edilmemiş olması gerektiğini, bununla beraber bunun tartışılır bir konu olduğunu söyler. 233 Nişancızâde tartışmanın varit olduğunu fakat zâhir olanın her iki durumda da husumeti def etmek gerektiğini zira her iki durumda da zilyedliğin davalıya değil emanet olarak bırakan kişiye ait olduğunu ve bu şekilde hasım olamayacağını ifade eder İkrar ile Defi başlığında el-fetâva z-zahîriyye eserinden bir mal üzerinde davacı ve davalının sulh yapması ve daha sonra davalının sulhtan önce veya sonra davacının malın kendine ait olmadığını kabul ettiğini iddia edip beyyine getirmesi durumu ele alınmıştır. Bu eserde davacının sulhtan öncesine dair getirdiği delilin kabul 230 Bu eserin kime ait olduğu rumuz fihristinde açıklanmamıştır. Yalnızca bir yerde Ebû Leys in Vâkıât ına atıfta bulunulmuştur. Hanefî mezhebinde bu isimde çok sayıda eser vardır. Nâtıfî, Kâdıhân, İbn Mâze, Sadruşşehîd Hüsâmeddîn e ait olanlar bu eserlerdendir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Vâkıât, s ) 231 Nişancızâde, NA, vr. 53a; Şeyh Bedreddin, CF, s 97a. 232 Nişancızâde, NA, vr. 53a. 233 Nişancızâde, NA, vr. 53b, 54a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 82b. 234 Nişancızâde, NA, vr. 54a. 63

75 edilmeyeceği ve sulhun geçerliliğini devam ettireceği ifade edilirken, sulhtan sonrasına dair getirilen delilin ise sulhu bâtıl kılacağı ifade edilmiştir. Şeyh Bedreddin bu hükmü eleştirerek ikinci meselede de ez-zahîretü l-burhâniyye nin deyn bahsinde geçtiği üzere sulhun ve hükmün bâtıl olmaması gerektiğini, ilk meselede de sulhtan önce davacının ikrarına dair beyyinenin de kabul edilmesi gerektiğini söyler. 235 Nişancızâde bu eleştiriye eleştiriyle yanıt verir. Ona göre iki kitap arasındaki farklılık, çelişkinin kabulü konusunda iki görüşten birini seçmekten kaynaklanmıştır. Sonuç olarak ez-zahîretü l- Burhâniyye nin müellifi tevfik davasının şart koşulması gerektiği görüşünü seçerken, Kâdî Zahîreddin ise tevfikin imkanının yeterli olduğu görüşünü seçer Ödünç Alma, Emanet Bırakma, Hibe Etme, Satın Alma Talebi Davalarında Defi başlığında Dînârî nin Fetâvâ 237 eserinden şu mesele aktarılmıştır: Davacı vekâleten malın kendisine ait olduğunu iddia eder, zilyed ise davacının malı ondan satın almak istediğini söyler ve buna şahit gösterirse bu dava düşer, müvekkilin davası ise düşmez. Benzer bir mesele daha örnek gösterilerek, mütevellinin vakıf hakkındaki ikrarının sahih olmadığı belirtilmiştir. Şeyh Bedreddin e göre nasıl mütevellinin vakıf hakkındaki ikrarı sahih değilse başkası hakkında yapılan ikrar da sahih olmamalıdır ve hüküm olarak aynı olmaları gerekir. Doğru olanın her ikisinin davasının da ikisinin dışındakiler için sahih değilken, o ikisi hakkında sahihtir. İddialarıyla davalarını iptal ettikleri için davaları da dinlenmez. Şeyh Bedreddin, müvekkilin mülkiyet konusundaki davasının sahih olduğunu çünkü vekilinin hâkimin meclisi dışında bir yerde ikrarda bulunduğunu ifade eder. 238 Nişancızâde, bu konunun araştırılması gerektiğini fıkıh zevkiselimine göre iki mesele arasında fark olması gerektiğini söyler. Zira vekil davasının iptali, o kendi dava hakkı var olduğu için müvekkilin zararını içermemektedir. Mütevellinin davasının bâtıl olması ise vakıf zararını içermektedir. Bu nedenle zâhir olana göre vekilin aksine mütevellinin davasını iptal etmemek gerekmektedir. Nişancızâde mütevellinin vakıf konusundaki ikrarıyla uzaklaştırılması durumunu istisna olarak göstermiş, bu durumda başka bir mütevellinin iddia edebileceğini ifade etmiştir. Nişancızâde saklı ve açık ne varsa Allah- 235 Nişancızâde, NA, vr. 56a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 91a. 236 Nişancızâde, NA, vr. 56a. 237 Ebu Nasr Alaeddîn b. Yusuf ed-dinârî ye (593/1197) aittir. Farsça kaleme alınmıştır. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Dînârî nin el-fetâvâ sı, s.1184.) 238 Nişancızâde, NA, vr. 56b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 77a, 77b. 64

76 u Teâlâ nın en iyi bilen olduğunu vurgulayarak birçok eleştirisinin aksine yumuşak bir üslupla sözlerini sona erdirmiştir Alım Satım Davasında Defi başlığında Nişancızâde ez-zahîretü l- Burhâniyye den, Şeyh Bedreddin ise Fetâvâ Reşîdü d-dîn den şu meseleyi ele almıştır: Hâric ve zilyed aynı kişiden bir malı satın aldıklarını iddia etse ve hâricin öne sürdüğü tarih daha önce olsa zilyed bunun üzerine hâricin belirttiği tarihte malın filanın elinde rehin olduğunu ve malı ona satmaya razı gelmediğini, kendi satın alımının ise rehinin fekkinden/çözülmesinden sonra olduğu için caiz olduğunu söylese zilyedin bu rehinde herhangi bir hakkı bulunmadığı için bu defi sahih olmayacaktır. Müellif, mürtehinin rehin iddiasında bulunmadığı durumda rehin davasının sahih olmasının mümkün olmadığını ifade eder. Şeyh Bedreddin bu hükme itiraz eder ve bir açıklamada bulunur: Gâip aleyhine iddia edilen şey, hâzır aleyhine iddia edilen şeyin sebebidir. 240 Bu asla binaen rehin davasının sahih sayılması gerekmektedir. Şeyh Bedreddin, Câmi u l-fusûleyn de bu düşüncesini Gâip hakkında hüküm verme faslına, bilhassa orada geçen şahidin azat davası meselesine atıf yaparak aktarmıştır. 241 Nişancızâde bu kısmı atlamış ve Reşîdü ddîn in meseleyi gerekçelendirdiği kısma geçiş yapmıştır. Reşîdü d-dîn, rehinin fekkini ikrar eden zilyedin, taraflar arasındaki sahih bir akit olduğu için alışverişin nâfiz olduğunu da ikrar etmiş olacağını belirtir. Alışverişin nâfiz olmayışı mürtehinin hakkı dolayısıyladır ve rehin iptal olunca daha önceki alışveriş herkes hakkında nâfiz olur. Şeyh Bedreddin e göre bu hüküm, mürtehinin bey akdini feshetme hakkı olduğunu düşünenler için geçerli değildir. Burada mürtehinin satıma razı gelmemesi ifadesi onu feshettiğine ya da fesih yapmak durumunda kaldığına işaret etmektedir ve fesihten sonra akit nâfiz olmayacaktır. 242 Nişancızâde bu itirazın eleştirilir nitelikte olduğunu söyler. El-Hidâye ve benzeri eserlerde zikredilene göre rehin altındaki eşyanın satımı, mürtehinin icazetine 239 Nişancızâde, NA, vr. 56b. 240 Şeyh Bedreddin in bu hatırlatmasını atlayan Nişancızâde, gâip aleyhine iddiada bulunmanın hâzır aleyhine iddiada bulunmanın sebebi olduğunu ileride kardeşinden miras kaldığını iddia eden davacı meselesini yorumlarken dile getirecektir. (Nişancızâde, NA, vr.58b.) 241 Bu mesele, bir kişi aleyhinde şahitlik yapan kişilerin kölelikle suçlanması ve davacının bu şahitlerin azat edildiğine dair delil getirmesi halinde bu delilin mecliste bulunan ve bulunmayan kişiler hakkında geçerli olacağını anlatmaktadır. Çünkü şehâdet velayeti ıtk tan ayrı düşünülemez, bu yüzden ikisinin tek olarak ele alınması gerekmektedir. Şeyh Bedreddin iki şey arasındaki sebebiyet ilişkisine bağlı olarak bir tek şey olarak ele alınması meselesi için bu örneği vermiştir. (Nişancızâde, NA, vr. 35a.) 242 Nişancızâde, NA, vr. 58a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 87a. 65

77 bağlıdır, eğer izin verirse caiz olur, fakat feshetmesi durumunda feshedilmez. Bu iki görüşten esah/en sahih olan budur, itiraz olarak zikredilen diğer görüş ise açık olduğu üzere mercuh kavildir. Nişancızâde bu açıklamayı yaptıktan sonra Şeyh Bedreddin i noksansız bir şekilde vâkıf olmasına ve etraflı bir şekilde bilmesine rağmen bu yanılgıya ve gaflete düşmesinin şaşılacak bir iş olduğunu söyleyerek ağır bir eleştiride bulunmuştur. Burada Nişancızâde, Şeyh Bedreddin i bir yandan överken onun böyle bir hataya düşmesini inanılmayacak derecede garip bulduğunu ifade etmiştir Alım Satım Davasında Defi başlığında şu mesele aktarılmıştır: Hâric ve zilyed bir malı aynı kişiden satın aldığını iddia etseler ve zilyedin tarihi daha önceye ait olsa, hâric ise zilyedin malı o tarihte telcie (göstermelik satış) yoluyla aldığını iddia ederse, zilyedin ikrar etmesi durumunda mal hâricin olacağı için inkâr etmesi durumunda hâricin yemin talep etmeye hakkı vardır. Şeyh Bedreddin Fetâvâ Reşîdi d-dîn den aktardığı bu hükmün Ebu Hanîfe nin görüşüne göre değil, Sâhibeyn in görüşüne göre olması gerektiğini düşünür. Çünkü Ebu Hanîfe ye göre yeminden kaçınmak bezl/çekişmeyi bırakmak 244 anlamına gelir ve her ne kadar bezlin olmadığı durumda ikrar sahih olsa da yemin ettirilmez. 245 Nişancızâde ye göre eserde yer alan hüküm, zâhire göre Sâhibeyn in görüşüne dayansa da Ebu Hanîfe nin görüşüne dayandırılmış olma ihtimali vardır. Şöyle ki bezl, göstermelik satışın kendisinde olmasa da ona müteallık olan şeyde yani satılan malda bulunmaktadır Sulh Davasında Defi başlığında Şeyh Bedreddin, el-fetâva z-zahîriyye den 247, Nişancızâde ise el-müntekâ dan şu hükmü aktarmıştır: Herhangi bir sulhtan sonra ikinci bir sulh yapılırsa, ikinci sulh bâtıl olurken, bir satımdan sonra ikinci bir satım akdi yapılırsa ilk satım bâtıl olur ve ikincisi geçerli olur. Sulh yapıldıktan sonra satın alma işlemi olursa bu durumda ise bu işlem caiz olurken, sulh bâtıl olmaktadır. Bu hükmü Şeyh Bedreddin eleştirmiş ve satın alma işleminde olduğu gibi satın alma manasına gelen sulhun ikincisini değil ilkini iptal etmek gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca burada ikinci 243 Nişancızâde, NA, vr. 58a. 244 Bezl: Yemine bedel ve ıvaz olarak mal feda etmektir. (Erdoğan, Sözlük, Bezl, s. 58.) 245 Nişancızâde, NA, vr. 58a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 87a, 87b. 246 Nişancızâde, NA, vr. 58a. 247 Şeyh Bedreddin meselenin aynı zamanda el-müntekâ da geçtiğini de ifade etmiştir. 66

78 alımın birinci alımı iktizaen feshettiğini belirtmiştir. 248 Nişancızâde Şeyh Bedreddin in bu düşüncesini Hulâsatu l-fetâvâ daki ifadelerin desteklediğini ifade etmiş ve bu ifadeleri şöyle aktarmıştır: el-müntekâ da geçen her sulhtan sonraki sulhun bâtıl olduğuna dair ifadeden kasıt, ıskat olan sulhtur, karşılıklı bedelle yapılan sulha gelince daha sonra başka bir bedel üzerinde anlaşırlarsa satım akdinde olduğu gibi ilki fesh olurken ikincisi caiz olur. Nişancızâde burada yine Şeyh Bedreddin i bütün özelliklerine rağmen bu faydalı takyidi fark edememiş olmakla suçlamıştır. 249 Nişancızâde bu eleştirisinde haklıdır. Çünkü göründüğü üzere Şeyh Bedreddin el-müntekâ da karşılıklı bedele dayanan sulh değil de ıskat manasındaki sulhun kastedildiğini fark edememiştir. 12- Nikah ve Muhâlea Davasında Defi başlığında şu mesele aktarılmıştır: Bir kadın zilyede karşı, gâip filanın kölesi olduğunu ve onun kendisini hürriyete kavuşturduğu ve zilyedin kendisini haksız yere elinde tuttuğunu iddia etse bu defi kabul edilir. Zilyed hasım olur ve kadının azat edildiğine zilyedin onun üzerinde herhangi bir hakkı olmadığına hüküm verilir. Şeyh Bedreddin bu hükme binaen bir kadının gâip filanın eşi olduğunu söylemesi durumunda davacının o kadınla evli olduğuna dair davasının düşmesi gerektiğini, fakat bu hükmün tam tersinin satırlar önce geçtiğini ifade etmiştir. 250 Nişancızâde, Fetâvâ Reşîdi d-dîn den alıntılanan bu satırlar için yaptığı yorumda Şeyh Bedreddin in kıyâs maʹaʹl-fârıka düştüğünü ve Gâip hakkında hüküm verme faslında yine aynı eserden aktardıklarını unutmuş gibi göründüğünü söylemiştir. Şöyle ki burada doğru olan özetle şöyle ifade edilmiştir: Gâip hakkında sabit olacak olan şey, eğer gâibe zarar vermeyecekse, hâzır onun yerine hasım olur, zarar vermesi durumunda ise onun yerine hasım olamaz. Nişancızâde bu nikahın sübutunun kadının üzerinde velayet hakkı sabit olmadığı için gâibe zarar vereceğinin aşikâr olduğunu sözlerine eklemiştir. 251 Dolayısıyla Şeyh Bedreddin in kadının azat edildiğini iddia ettiği meseleye kıyasen diğer meselenin de aynı hükmü taşıması gerektiği düşüncesi yanlıştır. Çünkü bu meselede, nikah meselesinin aksine gâibin zararını içeren bir durum olmadığı için kadının def i 248 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 91a; Nişancızâde, NA, vr. 59a, 59b. Nişancızâde buradaki eleştirinin bir benzerini Şeyh Bedreddin in müşterinin bey akdini feshetmesi meselesindeki yorumu için yapmıştır. 249 Nişancızâde, NA, vr. 59b. Nişancızâde nin bu eleştirideki üslubunun benzer örnekleri için bkz. Nûru l- Ayn, s. 45a, 58a, 64a. 250 Şeyh Bedreddin in, tam tersi olduğunu ifade ettiği hüküm: Bir adam kadınla evli olduğunu iddia eder, kadın ise gâip falancanın nikahlısı olduğunu söylerse adamın davası defʹ edilmiş olmaz. (Şeyh Bedreddin, CF, vr. 89a.) 251 Nişancızâde, NA, vr. 59b. 67

79 kabul edilmektedir. Nişancızâde daha önceki bir fasıldaki hükmü zikrederek yerinde bir eleştiri getirmiştir. 13- Defʹ Durumları, Kabul Edilme ve Edilmeme Noktasında Ahkâmı ve Benzeri Meseleler başlığında Ez-Zahîre müellifinin defi nin, delil getirilmeden veya hüküm verilmeden önce ya da sonra getirilebileceğine dair ifadesine yer verilmiştir. Müellif bu düşüncesini şu örnekle desteklemiştir: Davacının lehine verilen mülkiyet kararından sonra hasmı eğer davacının hükümden önce malda hakkı olmadığını ikrar ettiğine dair bir delil ortaya koyarsa hüküm iptal olacaktır. Şeyh Bedreddin müellifin bu görüşüne itiraz ederek eğer davacının malın mülkiyetini bu ikrarından sonra elde ettiğine dair bir tevfik imkânı hasıl olursa hükmün iptal edilmeyeceğini ve Fetâvâ Reşîdi d-dîn deki caiz olan hükmün şek ile iptal olmayacağına dair hükmün bu fikrini desteklediğini ifade etmiştir. 252 Nişancızâde ise Şeyh Bedreddin in hükmün iptal olmaması gerekir ifadesinin tartışılır olduğunu nitekim ez-zahîre den defalarca, tevfikin yalnızca imkân dahilinde oluşunun yetmeyip, varlığının şart koşulduğu görüşünün aktarıldığını ifade eder. 253 On Birinci Fasıl 1- Faslın ilk başlığına geçmeden önce Fetâvâ Reşîdi d-dîn den şu mesele aktarılmıştır: Bir adam tarih vermeksizin biriyle nikah iddiasında bulunsa şahitler ise tarih vererek şahitlik yapsa, şahitlerini yalanlamış sayılacağı için kabul edilmez, aksi bir durum olursa kabul edilir. Şeyh Bedreddin daha önce geçen kabz ile şahitlik arasında uyuşmazlık olduğunda kabzın şu anki kabza hamledileceğiyle ilgili meseleye 254 kıyasla nikah meselesinde de aksi durumda dahi kabul edilmemesi gerektiğini ifade eder. Nişancızâde gerekir diye ifade ettiği şeyin tartışılır olduğunu ve bu meseledeki hükmün müttefekün aleyh olmadığını söylemiştir. Ayrıca davanın tarih içerdiği, şahitliğin mutlak olduğu veya tam tersi durumlarla ilgili gerek el-muhit ten, gerek Hulâsatü l-fetâvâ dan farklı 252 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 96a, 96b. 253 Nişancızâde, NA, vr. 62a. 254 Bu meselede davacının tarih belirtip şahitlerin belirtmediği durumda da şahitliğin geçersiz olacağı ifade edilmiştir. (Şeyh Bedreddin, CF, vr. 99a.) 68

80 görüşlerin olduğuna dair aktarımların yapıldığını bu nedenle kaza ve fetva esnasında iyi düşünülmesi gerektiği ve daha güzel ve kuvvetli yolla amel edilmesi gerektiğini ifade eder. 255 Nişancızâde incelediğimiz fasıllar arasında yalnızca burada bu kadar açık şekilde kadılara öğüt veren bir cümle kullanmıştır. Bu nedenle meseledeki ihtilafa vurgu yapmış ve daha önce birçok defa yaptığı gibi kendi düşüncesine yer vermemiştir. (كان) -idi İsnat Meseleleri başlığının hemen altında Nişancızâde bu başlığın 2- ekinin -geçmiş zaman- davada veya şahitlikte zikredilmesi meselelerini içerdiğini açıklamıştır. Bu açıklamadan sonra Fusûl ul-imâdî den bir mesele aktarmıştır. Bu meselede, Şeyh Bedreddin iki Fusul den yaptığı alıntılarda sıklıkla yaptığı gibi kaynak göstermemiştir. Mesele özetle şöyledir: Bir kişi halihazırda bir mala sahip olduğuyla ilgili davada bulunurken, şahitlerin, davacının o mala daha önceden sahip olduğuna şahitlik etmeleri halinde bu şahitlik kabul edilir. Şeyh Bedreddin bunun istishabla amel etmek olduğunu, istishabla amel etmenin, zâhire göre amel etmek olduğunu söyler. Zâhire göre amel etmenin de bir defi söz konusu olduğunda kabul edilebilir olduğunu, bir hakkı elde etmek (istihkak) söz konusu olduğunda ise kabul edilmeyeceğini dolayısıyla aslında burada da şahitliğin geçersiz olması gerektiğini ifade eder. Bununla birlikte burada bir zorluk olduğunu ve def an li l-harac bu şahitliğin kabul edildiğini ekler. 256 Nişancızâde def an li l-harac gerekçelendirmesinin iyi bir kavrayış sahibi herkes için saklı kalmayacağı gibi sakat (عليل) olduğunu söyleyerek Şeyh Bedreddin i eleştirmiştir İsnat Meseleleri başlığında el-kunye den tartışmalı bir mesele aktarılmıştır: Davacı, bir adamın murisinin kendine borcu olduğu iddiasında bulunsa, şahitler de geçmişte davalının murisinin borçlu olduğuna dair şahitlik etseler, murisinin öldüğünde borçlu olduğuna dair şahitlik etmedikleri müddetçe bu şahitlik geçerli değildir. Nişancızâde bu meseleye Muînu l-hükkâm müellifinin şu sözleriyle açıklama getirmiştir: El-Muhit te bu hükmün tam tersi vardır. Burhaneddin 258 de meseleye bir zaman bu cevabı vermiş, daha sonra bu fikrinden dönmüştür. El-Muhit in şehâdât kitabının başına bakılsın. Nişancızâde bu sözü alıntıladıktan sonra Şeyh Bedreddin in zorluğu ortadan 255 Nişancızâde, NA, vr. 63b. 256 Nişancızâde, NA, vr. 63b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 100a. 257 Nişancızâde, NA, vr. 63b. 258 El-Muhit ul Burhani müellifi Burhaneddin Mahmud b. Ahmed b. Maze dir. 69

81 kaldıran bu kelama değinmeyişinin, onun rivayetlere son derece kolay ulaşır olmasına rağmen garipliğinden bahsetmiştir. Yine bir önceki meselede zorluğu kaldırmak için ıstıshab ul-halle amel etmeye cevaz vermiş, fakat el-kunye den aktarılan meseledeki zorluğun çok daha fazla ve şiddetli olduğunu görememiştir. 259 Nişancızâde ikinci örnekte ele aldığımız bir önceki meselede iyi bir kavrayış sahibinin def an lil harac gerekçelendirmesindeki yanlışlığı bulabileceğini ifade etmiş fakat sebebini söylememişti. Görüldüğü üzere bir sonraki meselede müellif neden böyle düşündüğünü açıklamıştır. İlk meselede zorluğu ortadan kaldırma gerekçesinin ikinci meseledekinden çok daha az oluşundan dolayı bu gerekçelendirmenin yanlış olduğunu ifade etmiştir. 4- Şahitlikte ve Şahitlikle Dava Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler başlığında el-mebsût ta geçen meseleye göre satıcı eğer malında kusur olduğunu inkâr ederse, bir şahit satıcının malı bu kusurla birlikte sattığına, diğeri ise satıcının haklı olduğuna şahitlik ederse bu şahitlik iki ayrı duruma şahitlik yaptıkları için geçersiz olur. Şeyh Bedreddin daha önce geçtiği üzere şahitlerden birinin satım benzeri bir işleme diğerinin ise bunun ikrarına yönelik yaptığı şahitlik geçerli olduğu gibi bu meseledeki şahitliğin de geçerli olması gerektiğini söylemiştir. 260 Nişancızâde Şeyh Bedreddin in gerekir diye ifade ettiği sözün sırf yanlıştan ibaret olduğunu, zira burada üzerinde şahitlik edilen şeyin kusur olduğunu, bunun da satım akdinin aksine fiil olup söz olmadığını söyler. Şeyh Bedreddin in iyi bir araştırmacı için kapalı kalmayacak şekilde Kıyâs maʹaʹl-fârık yaptığını ifade eder. 261 Kanaatimize göre Nişancızâde bu eleştirisinde haklıdır. Zira Şeyh Bedreddin in kıyas ettiği iki mesele birbirinden oldukça farklıdır. İlk meselede her iki şahitlik arasında mana itibariyle bir uyumsuzluk yokken, ikinci meselede iki ayrı mana kastedilmektedir. İlk şahit malın kusurlu olarak satıldığına şahitlik ederken, ikinci şahit ise satıcının doğru söylediğine şahitlik etmektedir. 5- Şahitlikte ve Şahitlikle Dava Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler başlığında Fetâvâ Reşîdi d-dîn den şu mesele aktarılmıştır: Bir kişi davalının malını gasp ettiği iddiasıyla davada bulunsa, iki şahit de malın davacının mülkü olduğuna ve davalının elinde haksız yere bulunduğuna şahitlik etseler, bu şahitlik ne mülkiyet için ne de gasp 259 Nişancızâde, NA, vr. 64a. 260 Nişancızâde, NA, vr. 65b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 102a. 261 Nişancızâde, NA, vr. 65b. 70

82 için geçerlidir. Şeyh Bedreddin bu meselenin delilini 262 Nişancızâde nin ifadesine göre zayıf bulmuş ve evla olan gerekçelendirmenin şu olabileceğini ifade etmiştir: Davacı gasp fiilini iddia etmiş ve buna delil getirememiştir. Getirmiş olduğu delil de davacıyı desteklememiştir. Bu nedenle ihtilaf dolayısıyla kabul edilmez. Fakat bu gerekçelendirmenin de tartışılır olduğunu ve bu ihtilafın şahitliğin kabulünü engelleyecek düzeyde olmadığını bu meseleye benzer meselelerde şahitliği kabul etmemenin sıkıntıya ve birçok hakkın zayi olmasına yol açacağını, zorluğun ortadan kaldırılmasının şeriatta istendiğini ifade eder. 263 Nişancızâde Câmi u l-fusûleyn de çok daha uzun olan Şeyh Bedreddin in açıklamasını özet olarak ifade etmiştir. Ayrıca bu açıklamaya bir itiraz getirmiştir. Ona göre Şeyh Bedreddin in evlâ olarak nitelendirdiği gerekçe doğrudur. Fakat davacının iddiasının yalnızca malın ondan gasp edildiği şeklinde olduğunu, gasp edilen şeyin onun mülkiyetinde olmak zorunda olmadığını, şahitlerin de malın onun mülkiyetinde olduğunu zikredip ondan gasp edildiğini zikretmemeleri dolayısıyla dava ve şahitliğin bir şey üzerine birleşemediğini ifade etmiştir. Nişancızâde bu meselenin yalnızca def an li l-harac gerekçesiyle kabul edilmesinin şaşılacak bir iş olduğunu belirtmiş, en doğrusunu Allah bilir diyerek sözlerini bitirmiştir. 264 Nişancızâde nin yorumunda haklı olduğu görülmektedir. Zira onun da ifade ettiği gibi davacı ve şahitlerin sözleri, zorluğu kaldırmak gerekçesiyle kabul edilemeyecek kadar farklı düşmüştür Görüşünü Naklettiği Müellifi Eleştirmesi 7.Fasıl 1- Nişancızâde bu fasılda yalnızca bir meselede görüşünü naklettiği müellifi eleştirmiştir. Fusul ul-imâdî den bir nakilde sınırı şuraya kadar uzanır, şuna bitişiktir gibi ifadelerin şahitlikte geçerli olduğu, fakat şunun evi, yolu, camisi gibi ifadelerin ise 262 NA da bu mesele özet geçilmiş. CF de bu gerekçelendirme şöyle ifade edilmiştir: Mülkiyet hakkında geçerli bir şahitlik olmayışının sebebi, şahitlerin malı davacıdan gasp ederek aldığını söylemiş olmalarıdır. Gasp hakkında geçerli bir şahitlik olmayışının sebebi ise malın davalının elinde sadece haksız yolla bulunduğunu belirtmeleridir. Zira gasp dışında farklı haksız yollarla da mal, davalının elinde bulunabilir. Şeyh Bedreddin, CF, vr. 103b. 263 Nişancızâde, NA, vr. 64a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 103b. 264 Nişancızâde, NA, vr. 64a. 71

83 sahih olmayacağı aktarılmıştır. Nişancızâde bu nakli eleştirir ve sahih olmaz ifadesinin daha önce zikredilen Ebu Hanîfe nin caiz olacağına dair görüşüne muhalif olduğunu belirtir. 265 Bu alıntı Câmi u l-fusûleyn de geçmemektedir. Nişancızâde nin getirdiği bu nakil ve ona dair eleştirisinin yerinde bir ilave olduğunu düşünüyoruz. Sekizinci Fasıl 1- Üretim Davası başlığında Nişancızâde Uddetu l- Müftin de geçen bir hükmü aktarmış ve hükmün muhtemel bir anlaşılmazlık içerdiğini ifade etmiştir. Bu eserde aleyhine hak sahibi olunmuş bir kişinin bir mala sahip olması için o mala hak sahibi olduğunu iddia etmesi veya o malın kendi yanında üretildiğini ifade etmesiyle gerçekleşeceği söylenir. Fakat bu satırların devamında müellif zilyedin malın kendi yanında üretildiğini iddia edip delil getirememesi durumunda davanın davacının lehine sonuçlanacağını, zilyed daha sonra delil getirse dahi ilk hükümle çelişmeyeceğini yani ilk hükmün bozulmayacağını ifade eder. Nişancızâde bu iki ifadenin birbiriyle çeliştiğini çünkü veya malın kendi yanında üretildiğini ifadesinden hükmün bozulması ve delilin kabul edilmesi gerektiği anlamının çıkacağını söyler. Bu durumun sebebinin ne olabileceği hakkında iki ihtimal öne sürer. İlk ihtimale göre müellif, davalının üretim iddiasında bulunup ilk davacının bu iddiada bulunmadığı bir durumu kastetmiştir. İkinci ihtimale göre ise veya malın kendi yanında üretildiği ifadesi el-asl rivayetine dayanırken, zilyedin daha sonradan getireceği delil ile ilk hükmün bozulmaması gerektiğini söylediği kısım da el-akzıye rivayetine dayanır. Nişancızâde bu vecihle aynı zamanda ez-zahîretü l-burhâniyye ve Kâdîhan da geçen ifadelerle de çelişmemiş olacağını söyler. 266 Şeyh Bedreddin Uddetu l-müftin den bu alıntıyı aktarmış olmakla beraber herhangi bir açıklama yapmamıştır Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler başlığında Nişancızâde nin el- Hidâye den aktardığı meselede iki kişiden birinin rehinle teslim almayı diğerinin ise hibeyle teslim almayı iddia etmesi durumunda rehinin üstün olacağı hükmü aktarılmıştır. 265 Nişancızâde, NA, vr. 36b. 266 Nişancızâde, NA, vr. 44a. 267 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 68a. 72

84 Nişancızâde ye göre bu mesele, el-fetâva d-dînârî den nakledilen rehinin önceliğinin delillerinin eşit olması durumunda geçerli olduğunu söyleyen görüşe muhaliftir. Zira içlerinden biri tarih belirtme 268, tarih önceliği veya zilyedlik gibi tercih sebeplerine sahip ise mal ona verilir. Nişancızâde, el-hidâye müellifinin kelamının mutlağın mukayyede hamline binaen takyid edileceğini veya bu meselede iki rivayet olduğuna yorulması gerektiğini söylemiştir. 269 El-Hidâye eserini incelediğimizde önceki meselelerde tarih belirtme, tarih önceliği, zilyedlik gibi tercih sebeplerinin dikkate alındığını, bu nedenle müellifin mutlağı mukayyede hamlettiğini düşünmekteyiz. 270 Onuncu Fasıl 1- Defi Olan ve Olmayan Meseleler başlığında şu meseleye yer verilmiştir: Zilyed, elindeki malın vedia olduğunu iddia edip ispat edemediği takdirde hâkim davacı lehine hüküm verirse hâkimin hükmü geçerli olur. Zilyedin sonradan delil ile gelmesi de bu hükmü değiştirmeyecektir. Emanet bırakan kişinin gelmesi durumunda delilinin bulunup bulunmamasına göre mesele yeniden incelenir ve hükme bağlanır. 271 Görüldüğü üzere Fetâvâ Reşîdü d-dîn den aktarılan bu mesele bir önceki paragrafta aktardığımız meselenin aynısıdır. Nişancızâde ye göre müellifin ortaya koyduğu bu hükümde problem vardır ve bu faslın sonlarına doğru ez-zahîretü l-burhâniyye den yapılacak olan hükümden önce defi nin sahih olduğu gibi hükümden sonra da sahih olacağına dair alıntı 272 bu problemi ortaya koymaktadır Ödünç Alma, Emanet Bırakma, Hibe Etme, Satın Alma Talebi Davalarında Defi başlığında Uddetu l-müftin eserinden alıntılanan hükme göre bu işlemleri 268 Şeyh Bedreddin el-kâfî den alıntı yaparak bu esere göre tarih belirtmenin tercih sebebi olmadığını dolayısıyla el-fetâva d-dînârî deki hükümle çeliştiğini aktarmış ve buna bir açıklama getirmişti. El- Hidâye yi incelerken bu fark şöyle karşımıza çıktı: Tarih belirtmek satıcının farklı kişiler değil aynı kişi olması durumunda geçerlidir ve mal, tarih belirten kişiye verilir. Çünkü her iki kişi de malın aynı yerden geldiği konusunda ittifak etmiştir. Farklı satıcılar olması durumunda ise ikisinden birinin tarih belirtmesine itibar edilmez ve mal aralarında yarıya bölünür. (Burhânüddîn el-merginânî, El-Hidâye, Dar u-ihyâit- Turâsi l-arabî, Beyrut, 1986, s. 169.) 269 Nişancızâde, NA, vr. 45b. 270 Merğînânî, El-Hidâye, cilt 3, s Nişancızâde, NA, vr. 54a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 83a. 272 (.62a (Nişancızâde, NA, vr. ويصح الدفع قبل إقامة البينة وب عدها وقبل الحكم وبعده 273 Nişancızâde, NA, vr. 54a. 73

85 gerçekleştirenler kendileri için veya bir başkası için mülkiyet iddiasında bulunamazlar. Şeyh Bedreddin bu hükmü şöyle değerlendirmiştir: Bu tür işlemler, bunu yapanlar için mülkiyetin olmadığını ikrar anlamına gelmektedir. Fakat zilyed için mülkiyet ikrarı anlamına gelip gelmediği konusunda bu faslın ortasında 274 bahsedileceği üzere iki rivayet vardır. Bana göre bu durum tek başına zilyed için mülkiyet ikrarı anlamına gelmez. Çünkü bazen bu tür işlemleri kişi mal sahibinin vekili ile yapabilir. Bu yüzden karinelere göre hareket edilmeli ve tüm davalarda değil bazı davalarda zilyedliğin ikrarı manasına gelmelidir. 275 Şeyh Bedreddin yaptığı değerlendirmenin devamında Hâkim eş-şehîd den bir ekleme yapar. Ona göre davalının husumete vekil olana karşı daha önce vekil tarafından müsâveme yoluyla satış, istiare ve icare gibi işlemlerin yapıldığına dair şahit göstermesi durumunda vekaletten azledilecektir. Çünkü bunu hâkimin huzurunda yaparsa hâkim onu vekaletten azleder. Fakat eğer davalı, vekilin aleyhine yaptığı ikrarın caiz olmadığını şart koşmuş ise müvekkilin hakkının sabit kalacağını ifade eder. 276 Nişancızâde farklı bir bağlamda ele aldığı bu meselede Hâkim eş-şehîd in görüşüne itiraz eder. Ona göre vekilin aleyhine yaptığı ikrarın caiz olmadığını şart koşmuş ise ifadesi müstedrektir 277 çünkü zaten hâkim huzurunda değil de başka bir yerde vekilden sadır olduysa itibar edilmez, dolayısıyla zikredilen şarta ihtiyaç yoktur. Fakat müellif bu durumun müvekkilin hakkının sabit olacağına dair ifadenin, vekaletten azledileceği ifadesine atfedilmesi durumunda geçerli olacağını; hâkimin huzurunda yaparsa hâkimin onu vekaletten azledeceği ifadesine atfedilmiş olması durumunda ise istidrakın söz konusu olmadığını söylemiştir. Fakat bu durumda da ilk meselede hâkimin huzurunun dışında vekilin müsâvemeti durumunda müvekkilin hakkının sabit olduğu ifade edilmemiş olduğu için eksik olduğunu ve bunun bir kusur olduğunu açıklama babında bir kapalılığa sebebiyet verdiğini ve bu gerçeğin bilen kişiler için saklı kalmayacağını ifade etmiştir NA da yeri belirtilmemiş yalnızca yakında (قريبا) ifadesi kullanılmıştır. 275 Nişancızâde, NA, vr. 56b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 77a. 276 Nişancızâde, NA, vr. 56b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 77a. 277 Müstedrek esasen bir hadis ıstılahı olup burada eksiğini tamamlamak, hatalarını düzeltmek manasındaki istidrak masdarından türeyen sözlük anlamıyla kullanılmıştır. (Bkz. İbrahim Hatiboğlu, Müstedrek, XXXII, s.133.) 278 Nişancızâde, NA, vr. 56b. 74

86 3- Kadınların Davalarında Defi başlığında Üsrûşenî nin Fusul ünde muhâleaya dair delilin, kadın nikahlı olduğunu iddia etse de nikaha dair olandan daha öncelikli olduğu hükmü aktarılmıştır. Bu hükmün gerekçesi muhâleanın daima nikahtan sonra gerçekleşmesi olarak gösterilmiştir. Zira nikah akdinin delili istıshâbu l-hâl prensibi dolayısıyla daha önceki bir akde dayanmaktadır. Burada muhâlea ise bâtıl kılan bir nitelik taşımaktadır. İbra delilinin de bir borcu olduğuna dair delilden daha öncelikli olduğunu söyleyen Üsrûşenî bu düşüncesini Fetâvâ Reşîdi d-dîn deki şu meselenin desteklediğini söylüyor: Ben bu malı babandan satın aldım diye iddiada bulunan adamın delili, ölene kadar bu malın babasının mülkü olduğunu iddia eden zilyedin delilinden daha üstündür. 279 Nişancızâde bu hükme itiraz eder ve talak delilinin (muhâlea) nikah delilinden üstün olmasının tartışılır olduğunu ve İmam Kâdîhan ın evlilik ve boşanma meselesini aktardıktan sonra evliliğin delilinin daha üstün oluşunun bir yönü olduğunu söyler. Zira ona göre bu delil sanki boşanıp daha sonra evlenmişler gibi kılındığı için diğerinden üstündür İkrar ile Defi başlığında Fetâvâ Reşîdü d-dîn den şu mesele aktarılmıştır: Davalı, ibrâ edildiğini gösteren bir beraat belgesi getirir, davacı ise bu beraat gerçekleştiğinde kendisinin çocuk olduğunu ifade ederse davacının bu sözü kabul edilir. Çünkü bu ifadesini, tazmin sorumluluğunu kaldıran belli bir duruma isnat etmiştir. 281 Nişancızâde ilk meseleyi açıklamak için Câmiu l-fetâvâ dan ikinci bir mesele alıntılar. Burada davacının bir arazi üzerinde hak iddia edip delil getirmesi, davalının ise bu araziyi davacıdan satın aldığını ifade etmesi meselesi ele alınmıştır. Bu durumda davacı, bu araziyi satarken çocuk olduğunu iddia edip delillendirirse, davalının da onun akıl baliğ olduğunu delillendirmesi durumunda, çocuk olduğu iddiası önceliklidir. Benzer şekilde bir baba çocuğunun malını satar, müşteri de bu malı çocuğun küçüklüğünde sattığına dair delil getirir, çocuk ise buluğa erdikten sonra malı sattığını delillendirirse müşterinin delili öncelikli olur. Fakat çocuğun delilinin öncelikli olacağını söyleyenler de bulunmaktadır. Baliğ olan çocuk eğer küçüklüğünde sattığını delillendirir, müşteri ise çocuğun baliğ iken sattığını delillendirirse müşterinin delilinin, ârız olanı ispat etmesi bakımından öncelikli olması gerekir. Nişancızâde bu delilin gereği olarak ilk meselede de davalının delilinin 279 Nişancızâde, NA, vr. 60a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 89b. 280 Nişancızâde, NA, vr. 60a. 281 Nişancızâde, NA, vr. 56a; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 93a. 75

87 öncelikli olması gerektiğini, zâhir olana göre ikinci meseledeki delilin ilk meselede de var olmasından dolayı doğrunun bu olduğunu ifade eder. Nişancızâde davalının buluğ konusundaki delilinin Vecîz müellifinin nikah davasında kadının defi meselesinde de aktardığı gibi daha çok ispat içerdiğini ifade eder. Ayrıca satım akdi hâdis bir iştir ve hâdis olan şeyde asıl olan en yakın vakte izafe etmektir. Bu nedenle buluğ vakti de kişiye çocukluk döneminden daha yakın olduğu için buluğ vaktine izafe etmek gerekir. Nişancızâde zikrettikleri doğrultusunda ikinci meselede çocuğun delilinin kabul edildiği görüşün, müşterinin delilinin kabul edildiği görüşe göre daha doğru ve öncelikli olması gerektiğini ve bunun düşünen insanlar için açık olduğunu söylemiştir. 282 Nişancızâde Câmi u l-fusûleyn de açıklama getirilmeyen bir meselenin üzerinde durmuş ve buradaki hükmü eleştiriye tâbi tutmuştur. 4- Defi Yolları başlığında Kâdî Zahîreddin in şu durumlarda defi davası açılabileceğini söylediği aktarılmıştır: Nikah iddiasında bulunana karşı, talak davasıyla, onun talakı ikrar etmesiyle, hürmet-i musâhareyle, süt akrabalığıyla; hibesinden rücû ettiğini iddia edene karşı ise bedel verildiği iddiasıyla, hibe edilen mala muttasıl bir ziyadenin meydana geldiği iddiasıyla, hibe edilen kişinin hibe edene mahrem derecede yakınlığının bulunduğu iddiasıyla. 283 Nişancızâde Kâdî Zahîreddin in eksik saydığını, kitapların genelinde hibeden rücû için yedi mâni sayıldığını söyler. Bunlar akrabalık sebebiyle mahremiyet, hibe sırasında evli olmak, muttasıl bir ziyadenin meydana gelmesi, akdin iki tarafından birinin ölmesi, hibeye ilave edilen bedel, hibe edilen şeyin helakı ve hibe edilen kişinin mülkiyetinden çıkmasıdır. Nişancızâde burada yalnızca iki taraftan birinin ölmesinin söz konusu olmadığını söyler. 284 On Birinci Fasıl 1- El-Muhîtu l-burhânî den şu hüküm aktarılmıştır: Davacı bir malın kendisinde bir senedir var olduğuna dair iddiada bulunsa, şahitler ise on senedir olduğuna şahitlik etse bu şahitlik kabul edilmezken, tam tersinin gerçekleşmesi durumunda ise davacının 282 Nişancızâde, NA, vr. 56a. 283 Nişancızâde, NA, vr. 60a, 60b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 97a. 284 Nişancızâde, NA, vr. 60a, 60b. 76

88 iddiasından azını içerdiği için kabul edilir. Nişancızâde zâhire göre eğer tevfik sağlanabilirse ilk durumun da kabul edilmesi gerektiğini ifade eder ve Fetâvâ Kâdîhan dan bir meseleyi delil gösterir. 285 Şeyh Bedreddin ise bu meseleye herhangi bir yorum getirmemiştir. 2- Şahitlikte ve Şahitlikle Dava Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler başlığında şu mesele ele alınmıştır: Davacı, bey bi l-vefa iddiasında bulunduğunda zilyed bu iddiayı reddederse, şahitlerden biri satıcının vefa şartı (geri alım) sattığına diğeri de müşterinin vefa yoluyla satın aldığını ikrar ettiğine dair şahitlik ederse bu şahitlik Fetâvâ Reşîdi d-dîn deki hükme göre kabul edilir. Bunun sebebi satım akdindeki inşa ve ikrar lafızlarının hükmünün bir olmasıdır. Yine bu eserden iki şahitten birinin malın emanet olduğuna diğerinin ise zilyedin emaneti ikrar ettiğine dair şahitlik yapması durumunda iki farklı duruma kıyasa edilerek hüküm verilebileceği aktarılır. Karz akdine kıyas edilmesi durumunda bu şahitlik kabul edilirken, gaspa kıyas edilmesi durumunda ise kabul edilmemesi gerekmektedir. 286 Nişancızâde bu hükmün araştırılması gerektiğini söyler. Ona göre zâhir, emanetin söze ilhak edilen fiilî bir tasarruf olmasıdır, bu yüzden karza kıyas edilmesi gerekmektedir. Sırf fiilden ibaret bir tasarruf olmadığı için gaspa kıyas edilemez. Nişancızâde bununla birlikte bazı durumlarda emanetin yalnızca bir fiilden ibaret olabileceğini söyler. Bir adamın başka birinin yanında ona emanet olduğunu söylemeden bir elbiseyi bırakıp gitmesi, daha sonra emanet bırakılanın da gidip elbisenin kaybolması durumunda tazminle sorumlu olması örneğini verir. Bu durumu örfle açıklayan Nişancızâde, Fetava Kâdîhan da da bu şekilde olduğunu ifade eder Nişancızâde nin Şeyh Bedreddin in Görüşünü Desteklemesi Nişancızâde nin eleştirileri Nur ul-ayn ın tahlilinde önemli köşe taşlarını oluştursa da Şeyh Bedreddin in Ben derim ki diyerek serdettiği görüşlerini desteklemek adına yaptığı açıklamalar ve getirdiği delillerin de var olduğu görünmektedir. Nişâncızâde nin bu uygulamasını incelediğimiz fasıllar içinde onuncu fasılda iki yerde tespit ettik. 285 Nişancızâde, NA, vr. 63b. 286 Nişancızâde, NA, vr. 65b; Şeyh Bedreddin, CF, vr. 102a, 102b. 287 Nişancızâde, NA, vr. 65b. 77

89 Onuncu Fasıl 1- Kadınların Davalarında Defi başlığında kadınlarla ilgili çeşitli meselelerden sonra Fetâvâ Reşîdi d-dîn den farklı bir mesele aktarılmıştır: 288 Bir kimse babasından kendisine bir miras kaldığı iddiasında bulunsa hasmı ise şu tarihte babandan satın aldım diyerek defi de bulunsa, davacı ise babasının o tarihten bir sene önce vefat ettiğini iddia etse davacının sözü dinlenmez. Zira ölüm zamanı hükmün altına girmemektedir. Şeyh Bedreddin bu hükmün ez- Zahîre de geçtiği gibi bu ve benzeri meselelerde ihtilaf olması gerektiğini ifade eder. Nişancızâde bu yorumu destekleyici bir açıklama yapar ve bu ihtilafın varlığına ez-zahîre deki bir meseleden örnek getirir. 289 Nişancızâde nin burada Şeyh Bedreddin i eleştirmek için değil onun bir açıklamasını teyit etmek için katkıda bulunduğunu görüyoruz. 2- Alım Satım Davasında Defi başlığında şu mesele aktarılmıştır: Bir adam mutlak mülkiyet iddiasında bulunsa zilyed de Ben bu malı Zeyd den satın aldım, sen de bu satıma icazet verdin dese bu defi kabul edilmez. Çünkü bir kişi kendi maliki olmadığı bir malın satımına da icazet verebilir, dolayısıyla bu, malın davacının mülkiyetinde olduğunu ikrar anlamına gelmez. Şeyh Bedreddin Fetâvâ Reşîdü d-dîn den aktarılan bu meseleye itiraz eder. Ona göre bunun bir defi sayılması gerekmektedir. Zira eğer bu bir defi değilse davacının davasının sahih olmaması gerekmektedir. Eğer mal ona aitse, icazet verebilir. Bu durumda her iki takdirde davası sahih olmayacaktır. Şeyh Bedreddin aynı zamanda Reşîdü d-dîn in gerekçelendirmesinin iddiaya uygun olmayışı nedeniyle tartışılır nitelikte olduğunu ve üzerinde düşünülmesi gerektiğini ifade eder. Nişancızâde, Şeyh Bedreddin in bu yorumunu destekleyerek tahlif faslında Vâkıât us-siyer den 290 gelecek olan bir hükmün buna delalet ettiğini söyler ve meseleyi şöyle aktarır: Bir adam bir köle üzerinde mülkiyet iddia edip delil getirse, zilyed ise köleyi bir başkasından satın aldığını davacının ona teslim ettiğini iddia ederse, davacıya bu zilyedin değil diye hâsıl 288 Nişancızâde Kadınların Davalarında Def başlığı altında konudan ayrılmış görünmektedir. 289 Nişancızâde, NA, vr. 60b, 61a. 290 NA da bu eserin rumuzu قسر" olarak verilmiş, açıklaması Vâkıât-u Siyer olarak yapılmış; CF de ise rumuzuyla verilmiştir ve açıklaması Vâkıât-u Ebi s-siyer olarak yapılmıştır. Şahıs ve Kitaplar "قستر" Sözlüğü nde yalnızca Vakıât eseri verilmiş, bu esere yer verilmemiştir. (Bkz. Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Vâkıât, s.1196.) 78

90 üzere yemin 291 ettirilir. Çünkü onun üzerine öyle bir mana iddia edilmiştir ki ikrar etmesi durumunda lüzumunu yerine getirmesi gerekir. 292 Nişancızâde nin desteklemek için verdiği örnekle birlikte, Şeyh Bedreddin in yorumu doğru görünmektedir. Nişancızâde, meseleyi hâsıl üzere yemin etme konusuyla ilişkilendirerek, bir önceki meseledeki Satıma icazet verdi demek gibi Mebii (köleyi) bana teslim etti demenin bir defi sayıldığını, ikrar durumunda sorumluluk yüklediğini bu nedenle yemin ettirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. 6. Nişancızâde nin Eklediği Mesele ve Görüşler Nişancızâde nin, Câmiʻu l-fusûleyn de yer alan mesele ve görüşlere, üslubu gereği çeşitli müdahalelerde bulunduğunu, bazen destek ya da tenkit yönünde açıklamalar yaptığını lafız ya da nakil tercihleri olduğunu ifade ettik. Fakat müellif, Şeyh Bedreddin in yer vermediği yeni mesele ve görüşleri de eserine dahil etmiştir. Bu meselelerin faslın ilgili başlığına eklenmesi birçok defa konuyu anlamakta faydalı olmuştur. Yedinci Fasıl 1- Bu fasılda iki mesele Câmi u l-fusûleyn den farklı olarak eklenmiştir. Kâdîhan dan aktarılan ilk meselede şahitlerin bahçeli ev davasında bir binanın varlığından haberdar olup, oradaki binanın o bina veya başka bir bina olduğunu bilmemeleri durumundan söz edilmiş ve el-müntekâ ya göre cevabın da şu yönde olduğu belirtilmiştir: Bahçe ve bina davacının lehine hükmedilecek, fakat davalı daha sonra beyyine getirirse bina daha önce bahçeye tâbi olarak davacının lehine hükmedildiği için beyyinesi dinlenecektir Hasıl üzere yemin bir hususun halen bâki olup olmadığına mesela akdin hâlen bâki olup olmadığına yapılan yemin. (Erdoğan, Sözlük, Yemin, s.183.) 292 Nişancızâde, NA, vr. 57b, 58a. Nişancızâde tahlif faslında meseleyi aktardıktan sonra, bu meselenin çelişki faslında mutlak mülkiyet davasıyla ilgili olarak Fetâvâ Reşîdü d-dîn den ele alındığını ve bu eserde bu iddianın dinlenilmeyeceğinin ifade edildiğini not olarak düşmüştür. Nişancızâde, NA, vr. 79b. 293 Nişancızâde, NA, vr. 39b. 79

91 2- Ez-Zahîretü l-burhâniyye den davacının akarın sınırını zikredip onun bağ, arazi ya da ev olduğunu belirtmemesi meselesi ele alınmıştır. Bir görüşe göre bu durumda ne dava ne de şahitlik dinlenir. Diğer bir görüş eğer şehir, mahalle ve yer beyan edilmişse dinleneceği yönündedir. Üçüncü bir görüşe göre ise şehrin, mahallenin ve köyün zikredilmesi gerekli değildir. Şeyh Bedreddin Fusul ul-imadi den şürût müelliflerinin beyan edilecek şeyler konusunda ihtilaf etmesinin beyanın şart olduğu hususunda icma etmiş olduklarını gösterdiğini belirten bir aktarımda bulunur ve İmâdüddin in bu görüşüne itiraz eder. Ona göre var olan bu ihtilaf yalnızca beyanın şart olduğunu düşünenler nezdinde olabilir, dolayısıyla bu durum icmânın varlığına delalet etmez. 294 Nişancızâde bu nakle ve Şeyh Bedreddin in eleştirisine yer vermez ve Hulâsatü l- Fetâvâ dan bir nakil yapar. Bu eserde Fevâid-u Şemsu l-islam daki 295 hüküm şöyle aktarılmıştır: Şehri, mahalleyi, yeri ve sınırları belirtmesi halinde sahih olur. Mahallenin, çarşı ve sokağın zikredilmesi gerekli değildir fakat şehrin ve köyün belirtilmesi gerekmektedir. 296 Sekizinci Fasıl 1- Mülk ve Miras Davası başlığında ölünün velayeti meselesi ed-dürer ve l Gurer eserinden aktarılmıştır. Ölmüş bir insan üzerinde velayet iddia edip bunun üzerine delil getiren iki kişinin, tıpkı mülkiyet davasında olduğu gibi velayet ve miras hususunda iştirak etmeleri caizdir Satın Alma Davası başlığında Nişancızâde ez-zahîretü l-burhâniyye adlı eserden hâric ve zilyed arasındaki şu meseleyi ele alır: Hâric ve zilyedden biri, bir malı diğer kişi ve satıcı arasındaki satım akdi feshedildikten sonra satın aldığını iddia ederse diğer kişinin davası reddedilmektedir Şeyh Bedreddin, CF, vr. 58b. 295 Ebu l-kasım Mahmud b. Abdülaziz el-özcendî ye aittir. Müellif, Şemsuleimme ve Şeyhulislam olarak tanınmakta olup, meşhur fakih Kâdîhan ın dedesidir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, Şemsulislâm Mahmûd el-özcendî, s ) 296 Nişancızâde, NA, vr. 37b. 297 Nişancızâde, NA, vr. 41b. 298 Nişancızâde, NA, vr. 42a. 80

92 3- Nikah Davası başlığında Veciz den şu meseleye yer verir: Bir Müslüman ve bir kafirin Hıristiyan bir kadın için Hıristiyan delili ortaya koymaları durumunda Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed e göre Müslümanın lehine, Ebu Yusuf a göre ise Hıristiyan olanın lehine hükmedilmesi gerekmektedir Üretim Davası başlığında ed-dürer ve l-gurer den şu meseleye yer verilmiştir: İki kişi hayvanın kendi yanındayken veya satıcısının yanındayken ürediğine dair delil getirseler -hayvanın her ikisinin elinde, içlerinden birinin elinde yahut üçüncü bir kişinin elinde olması durumları arasında fark yoktur- kimin getirdiği tarih hayvanın yaşına uygunluk gösteriyorsa hayvan onun olur. Hayvanın yaşı konusunda anlaşmazlığa düşülmesi durumunda, içlerinden yalnızca birinin zilyedinde değilse her ikisi arasında bölüştürülür; yalnızca birinin elindeyse zilyede bırakılır Rehin Davası başlığında şu mesele 301 aktarılmıştır: Ebu Cafer in el- Fevâid inden aktarılan mesele şöyledir: İki kişinin bir malı rehin olarak kabzettiklerini iddia etmeleri ve rehinin de rehin verenin elinde olması durumunda, kıyasen ikisinden birinin lehine hükmedilmez. İçlerinden biri daha önce olduğuna dair delil getirirse veya her ikisi de tarih belirtirse tarihi daha önce olanın lehine hükmedilir. İçlerinden birinin elindeyse, diğeri daha önce rehin aldığına delil getirmedikçe önceliklidir Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler başlığında Nişancızâde, Sadru ş- Şeria Şerhi nden 303 şu alıntıya yer vermiştir: İki hâricden biri, zilyede karşı malı kendinden gasp ettiğini iddia eder, diğeri de malı ona emanet olarak bıraktığını iddia eder ve her ikisi de delillendirirse mal ikisi arasında bölüştürülür. Çünkü emanet olarak bıraktığını söyleyen de mal ona geri verilmediği için gasp hükmünde olur ve iki hâricin iddiaları eşitlenmiş sayılır. 299 Nişancızâde, NA, vr. 43b. 300 Nişancızâde, NA, vr. 43b. 301 Nişancızâde bu başlıkta yalnızca bu meseleye yer vermiştir. Rehinle ilgili davaların çoğu bir sonraki başlık olan Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler de yer almaktadır. 302 Nişancızâde, NA, vr. 44b. 303 Bu eserin, Sadru ş-şerîa es-sânî Ubeydullah b. Mesud b. Tâcişşerîa Ömer b. Sadrişşerîa el-evvel Ubeydullah b. Mahmud el-mahbûbî el-buhârî ye (ö ) ait olduğunu tahmin ediyoruz. Adı Şerhu Vikaye olan eser, müellifin lakabıyla özdeşleşip Sadrü ş-şerî a olarak da anılmıştır. Dedesi Burhânüşşerîa Mahmud un telif ettiği Hanefi mezhebinin dört muteber fıkıh metninden biri kabul edilen Vikâyetü rrivâye nin en meşhur şerhidir. 81

93 7- Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler başlığında Veciz den şu mesele aktarılmıştır: Zilyede karşı iki hariçten birinin emanet, diğerinin mutlak mülk yahut birinin gasp, diğerinin mutlak mülk iddia etmesi durumlarında, emanet ve gasp iddiasında bulunan öncelikli olacaktır Farklı Dava Türlerinin Birleştiği Meseleler başlığında El-Hidâye den şu mesele aktarılmıştır: Bir adam bir şeyi satın aldığını iddia etse, davalının karısı da onun kendisine mehir olarak verildiğini iddia etse Ebu Yusuf a göre bu iki durum birbirine eşitken İmam Muhammed e göre satın alma önceliklidir. Dolayısıyla adamın kadına malın kıymetini ödemesi gerekir. Dokuzuncu Fasıl 1- Fetâvâ Kâdîhân dan yapılan bir alıntı Nûru l- Ayn da özetle şöyle aktarılmıştır: Bir ayn, meclise getirildiği takdirde davacının o aynı eliyle işaret etmesi ve Bu ayn benimdir diye söylemesi, şahitlerin de mülke şahitlik edip elleriyle davacıya ve dava konusu olan ayna işaret etmeleri gerekmektedir. Başla işaret etmek, dava konusu ayna işaret ettiği bilinmiyorsa yeterli değildir. Eğer iki kişi bir ayn için şahitlik ettiğini veya dava konusunun o olduğunu söyler fakat mülkiyet nispet etmezse bu şahitlik geçerli olmayacaktır. Çünkü kira akdi de o kişiye nispet ediliyor olabilir. Bu ihtimali ortadan kaldırmak için mülkiyeti açıklamak gerekmektedir. Şeyh Bedreddin, eserinde bu alıntının yalnızca mülkiyetin açıklanma gerekliliğiyle ilgili kısmına yer vermiştir. 305 Davacıya elle işaret edilmesi gerektiğiyle ilgili mesele ise incelediğimize göre Câmi u l-fusûleyn de yer almamıştır. Onuncu Fasıl 1- Faslın ilk başlığına geçmeden önce Fetâvâ Reşîdi d-dîn den davalının borcu olmadığını çünkü vekiline ödediğini iddia edip bunu ispatlayamaması durumu ele alınmıştır. Bu durumda eğer sana ödedim derse bu sözü uzlaştırma olmadan kabul 304 Nişancızâde, NA, vr. 45a. 305 Şeyh Bedreddin, CF, vr. 74a; Nişancızâde, NA, vr. 47a. 82

94 edilmez. Eğer Vekile ödedim fakat sen vekaleti inkâr ettin, ben de sana ödedim derse bu sözü kabul edilir. Aynı şekilde Sana ödedim deyip daha sonra Vekiline ödedim derse bu da kabul edilir ve uzlaştırma olmasa da çelişki bulunmaz. Ona göre iki mesele arasındaki fark, ilk meselede çelişkiyle birlikte yalan ihtimalinin daha fazla olmasıdır. Zira uzlaştırma bu meselede ikinci meselenin aksine gizlidir. İkinci meselede ise ifadenin manası şudur: Ben senin vekiline ödedim. Fakat onun sana ulaştırdığını zannettim. Bu nedenle sana ödedim diye söyledim. Nişancızâde bu alıntıya bir açıklama getirir ve iki mesele arasındaki farkı şöyle açıklar: Birincide, ikincinin aksine bir kapalılık olduğu için yalan ihtimali çelişkiyle birlikte artmıştır. İkincide ise cümleyi söyleyen kişi ödemeyi vekile yaptığını ve ona ulaştırdığını zannettiğini, bu nedenle sana ödedim diye belirttiğini söylemiş sayılmaktadır Faslın ilk başlığına geçmeden önce Bezzâziyye den, kişinin birine şahitlik yapmayı reddetmesi durumu aktarılmıştır. Şöyle ki benim falan kişi için şu işte şahitliğim yoktur veya herhangi bir bilgim yoktur ya da filanın lehine, filancanın aleyhine yaptığımız şahitlik yalandır diye açıklama yaptıktan sonra şahitlik yapar ve hatırladığını söylerse bu şahitlik kabul edilir. Davacı benim lehine kendisinin onun belirttiği konuda filanın şahitliği yoktur derse şahitlik kabul edilmez. Şahidin olay hakkında bilgisi olmadığını söyleyip daha sonra şahitlikte bulunması kabul edilmez, fakat Ebu Yusuf tan gelen rivayete göre kabul edilir. 307 Kişilerin, şahitliği külli bir şekilde reddetmesi veya olay hakkında bilgisiz olduğunu söylemesi, davacının şahitlerin belli bir konudaki şahitliğini reddetmesi hakkında verilen bu hükümlerin konuyu tamamlar nitelikte olduğunu düşünüyoruz. Bu ayrıntılara Câmi u l-fusûleyn de yer verilmemiştir. 3- Fetâvâ Kâdîhân dan şu mesele aktarılmıştır: Kişi bir ev veya akar satıp daha sonra onu vakfettikten sonra sattığını iddia etse ne hüküm verileceği hususunda alimler ihtilaf etmiştir. Nişancızâde ise bunun daha önce zikredilen üç kitaba muhalefet ettiğini belirtmiştir Nişancızâde, NA, vr. 49a, 49b. 307 Nişancızâde bu hükümden hemen sonra el-muhîtu l-burhânî den bir alıntı aktarır. Bu eserde şahidin bu olay hakkında bir şahitliğim yoktur dedikten sonra şahitlikte bulunduğu takdirde Ebu Hanîfe den kabul edilip edilmeyeceğine dair iki farklı rivayet olduğu, İmam Muhammed e göre ise bu şahitliğin kabul edileceği aktarılmıştır. (Nişancızâde, NA, vr. 50a.) 308 Nişancızâde, NA, vr. 51a, 51b. 83

95 4- Faslın ilk başlığına geçmeden El-Eşbâh ve n-nezâir den bir mesele ele alınmıştır. Bu meselede cehalet dolayısıyla düşülen çelişki mazaretinin kabul edileceği anlatılır. Varis, vasi ve mütevellinin durumu bu şekildedir. Muhâleayı kabul eden daha sonra kocasının kendini daha önce üç defa boşadığını iddia eden kadın eğer bunu delillendirirse cehalet nedeniyle hakkını geri isteyebilir. Bir köle kitabet sözleşmesini ve bedeli iddia ettikten sonra, daha önce azat edildiğini iddia etse davası dinlenir ve delillendirirse eğer kitabet bedelini geri alır. Baba ve vasi eğer bir şey satıp daha sonra aşırı aldanma olduğunu iddia etse ve bilmiyordum diye ifade etse kabul edilir. Hürriyet, nesep ve talak konularında çelişki zarar vermez. 5- İkrar ile Defi başlığında ed-dürer ve l-gurer eserinden şu mesele ele alınmıştır: Bir kişi birine borcu olduğunu ikrar ettikten sonra, ikrarında yalancı olduğunu belirtse, lehine borç ikrar edilen şahsa bu kişinin yalan söylemediğine dair yemin ettirilir. Ebu Yusuf a göre bu durum dava ettiği şeyi iptal edici değildir. Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed e göre ikrar edilen şeyin, lehine ikrar edilen şahsa teslimi emredilir. Müellif Molla Hüsrev, halk arasında var olan ikrar senedinin yazılıp daha sonra malın alınması adetinin sürmesi için lehine ikrar edilen şahsa yemin ettirildiğini ve bu hükmün el-kâfî eserinde de böyle olduğunu belirtmiştir İnkar ile Defi başlığına Fetâvâ Kâdîhan dan bir alıntıyla başlanmıştır. Bir kişinin ikrar ettiği şey hususunda yalancı olduğunu iddia ettiği her durumda Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed e göre yemin ettirilir, Ebu Yusuf ve İmam Şafii ye göre ise yemin ettirilmez. Eğer mesele tartışmalıysa Ebu Yusuf a göre hâkimin ve müftünün görüşüne başvurulması gerekmektedir. Nişancızâde tezimizde incelediğimiz fasıllar arasında yalnızca burada, İmam Şafii yi zikretmiştir. Şeyh Bedreddin ise Fetâvâ Kâdîhân dan yapılan bu alıntıya, Hanefi imamlarının ve İmam Şafii nin bu konudaki görüşlerine yer vermemiştir Çeşitli Türlerdeki Farklı Defi ler başlığında El-Kunye eserinden şu mesele aktarılmıştır: Bir adam başka birinin ölene kadar eşeğini dövdüğüne dair delil getirir ve davacı olur, davalı ise o eşeğin diri olduğuna delil getirirse bu defi kabul edilmez. Çünkü kasıtlı olarak nefy üzere getirilmiş bir delildir. Hulâsatü l-fetâvâ dan da benzer bir 309 Nişancızâde, NA, vr. 57a. 310 Nişancızâde, NA, vr. 57a. 84

96 mesele aktarılmıştır: Bir adamın karısını veya cariyesinin karnına vurup onu bu darbeyle öldürdüğü iddia edilse, davalının kadının bu darbeden sonra çarşıya çıktığını söylemesi durumunda bu defi yine sahih olmayacaktır. Eğer darptan sonra iyileştiğine delil getirebilirse bu defi sahih olacaktır. Biri kadının öldüğüne diğeri sağlıklı olduğuna delil getirirse sağlıklı olduğuna dair delil daha üstündür. Nişancızâde sağlıklı olduğuna dair olan delilin üstünlüğünde problem olduğunu, çünkü biraz önce Kunye den nakledildiği gibi delilin kasıtlı olarak nefy üzere kâim edildiğini ifade etmiştir. Ayrıca ed-dürer ve l- Gurer eserinden yaraya bağlı olarak ölüm delilinin iyileştikten sonra ölüm delilinden üstün olduğunu bir mesele örnekleyerek aktarmış ve doğru olanın ne olduğu konusunda teemmül edilmesi gerektiğini söylemiştir Defi Yolları başlığında Nişancızâde Kâdî Zahîreddin den şu meseleyi aktarmıştır: Davacı eğer bir evi filandan satın aldığı iddiasında bulunursa zilyedin defi o satıcıdan satın aldığını iddia etmektir. 9- Defi nin Def i başlığında Fetâvâ Tatarhâniyye den emanet veren kişinin onu Mekke de verdiğini iddia edip, emanetçinin ise o vakitte onun Kufe de olduğuna dair delil getirmesi meselesi ele alınmıştır. Müellif Alim b. Ala (ö.786/1384), emanet verenin ikrarını delillendirmediği takdirde kabul edileceğine, diğer şekilde bu şahitliğin bâtıl olduğuna hükmetmiştir. 10- Defi nin Def i başlığında el-vecîz den ise şu mesele aktarılmıştır: Bir adamın evin kendisinde filanın emaneti olarak bulunduğunu, o evin şufʹadarının ise o kişinin evi başka birinden satın aldığını delillendirmesi meselesi ele alınmış ve bu durumda o kişiye şufa hakkı verilir, zilyed, davacıya karşı fiilen hasım konumundadır ve başka birine havale edene değin ondan husumet def edilmiş olmaz. 312 On Birinci Fasıl 1- Faslın başında ed-dürer ve l-gurer den Ebu Hanîfe ye göre şahitlerin ifadelerinin lafız ve mana olarak birbiriyle uyumlu olması gerekirken, Sâhibeyn e göre ise yalnızca manadaki uyumluluk yeterli olacağı aktarılmıştır. Bu konu çeşitli örneklerle 311 Nişancızâde, NA, vr. 61a. 312 Nişancızâde, NA, vr. 61b, 62a. 85

97 açıklanmıştır. Bu örneklerden biri, iki şahitten birinin bin, diğerinin bin yüz lira için şahitlik yaptığı durumdur. Burada eğer davacı bin yüz lira iddiasında bulunuyorsa bin lirada ittifak edildiği için bu şahitlik kabul edilir fakat davacının yalnızca bin lira iddia etmesi durumunda kabul edilmez. Çünkü en başta ifade edildiği gibi davacı şahidinin bu ziyadesini yalanlamış olacaktır. Nikah davasında ise Ebu Hanîfe ye göre mutlak olarak daha azıyla şahitlik sahihken, Sâhibeyn e göre şahitliği bâtıl hale getirir Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler başlığında el-kunye den şu meseleye yer verilmiştir: İki şahit, muhtelif lafızlarla şahitlik yaptıktan sonra muvafık lafızla geri dönüp şahitlik yaparlarsa bu şahitlik kabul edilecektir. 3- Şahitlerin Zaman ve Mekânda İhtilafı başlığında el-muhit ul-burhânî den şahitlerin bir borcun ne şekilde ödendiğine dair ihtilaf etmeleri durumunda kabul edilme noktasında iki ayrı görüş bulunduğu ve müellife göre kabul eden görüşün doğruya en yakın görüş olduğu aktarılmıştır. 4- Şahitlikte, Dava ve Şahitlik Arasındaki İhtilafa Dair Çeşitli Meseleler başlığında şu mesele aktarılmıştır: Davacı bir katl iddiasında bulunduğunda, şahitlerden birinin fiilin kendisine, diğerinin ise davalının bu fiili ikrar ettiğine dair şahitlik yapması halinde el-mebsût a göre bu şahitlik geçersizdir. Bu aktarım her iki eserde de mevcuttur. Fakat Nişancızâde Câmi u l-fusûleyn den farklı olarak ed-dürer ve l-gurer den bu meselede şahitliğin geçerli olacağı hükmünü aktarmıştır. 7. Nişancızâde nin Yer Vermediği Mesele ve Görüşler Nişancızâde nin ihtisar yaptığı meseleler olduğu gibi eserine hiç dahil etmediği mesele ve görüşler de mevcuttur. Bu tasarrufunun sebebi genellikle benzer bir meselenin daha önce zikrinin geçmesi olmaktadır. 313 Nişancızâde, NA, vr. 62b. 86

98 Yedinci Fasıl 1- Bu faslın Akarın Sınırlarını Belirlemede Yanılma başlığında Nişancızâde, Câmi u l- Fusûleyn de bazı fetva kitaplarından 314 alıntı olarak aktarılan, bir dönüm olduğu söylenen arazi veya bağın daha az çıkması durumunu ele almamıştır. Muhtemel ki sonuç, arazi meselesinde olduğu gibi miktarın azlığının hükme etki etmemesi ve akdin geçerliliğinin devam etmesi şeklinde olduğu için Nişancızâde tarafından bu meseleye yer verilmemiştir. Dokuzuncu Fasıl 1- Bu faslın Başka bir tür başlığında Zahîreddin el-merğinânî den Ebu Hanîfe nin, tevatür şartının gerçekleşmemesi durumunda iki adil şahidin kendilerine başka adil kişileri şahit tutması gerektiği, bu şekilde iki şahidin nesep veya bir mektupta yazılanlar gibi hususlarda şahitliklerine başka kişileri şahit tutabileceklerini söylediği aktarılmıştır. Şeyh Bedreddin bu hükme eleştiri getirmiş ve iki adil şahidin bulunması durumunda başka adil kişilerin çokluğuna itibar edilmeyeceğini söylemiştir. 315 Muhtemelen bu meseleye, bir önceki meseledeki hükmün tekrarı niteliğinde olduğu için Nişancızâde tarafından yer verilmemiştir. 314 CF de "ضف" rumuzuyla verilen bu alıntı, CF nin tercümesinde Zahîreddin Merğînânî nin Şürût undan alıntıymış gibi devam etmektedir. Bkz. Apaydın, Yargılama Usulüne Dair, s Şeyh Bedreddin, CF, vr. 76b. 87

99 SONUÇ Câmiʻu l-fusûleyn, Osmanlının ilk dönem fakihlerinden Şeyh Bedreddin in ait olduğu fıkıh geleneğini yansıtan önemli bir eserdir ve kendisinden sonraki literatürü büyük ölçüde etkilemiştir. Câmiʻu l-fusûleyn in bu özelliği gerek fetva literatüründe ondan sıklıkla iktibas yapılması, gerek üzerine çok sayıda eser yazılmasıyla kendini göstermiştir. Bu eserlerden biri olan Nûru l- Ayn, müellifi Nişancızâde nin eserin mukaddimesinde belirttiği üzere Câmiʻu l-fusûleyn i ıslah etmek suretiyle, daha sade ve anlaşılır bir metin olma hedefiyle telif edilmiş ve incelediğimiz kadarıyla bu hedefini gerçekleştirmiştir. Nişancızâde mukaddimesinde Nûru l- Ayn ı hâkimlerin işini kolaylaştırmak için yazdığını, Şeyh Bedreddin ise ihtiyacı olduğunda işinin kolaylaşması için yazdığını ifade etmiştir. Fakat tahlil esnasında Şeyh Bedreddin in ifadelerinden gerek hâkimlere gerek öğrencilere faydalı olmak amacıyla hareket ettiğinin anlaşıldığını söyleyebiliriz. Tezimizde araştırma alanımız yedinci fasıldan on birinci faslın sonuna kadardır. Nûru l- Ayn da bu kısımlar Câmiʻu l-fusûleyn de olduğu gibi muhakeme usulüne ayrılmıştır. Nişancızâde nin bu fasıllarda Câmiʻu l-fusûleyn i ıslah etmek amacıyla gerçekleştirdiği çok çeşitli tasarruflar vardır. Bu tasarruflardan en sık karşımıza çıkan ve tezimizde vurguladıklarımız şunlar olmuştur: - Gereksiz tekrarları çıkarmak suretiyle daha sade bir metin ortaya koymuştur. - Düşüncelerin birbiriyle irtibatını önemsemiş, bu nedenle bazen ayrıntıları birleştirirken, kimi zaman özetlemeyi tercih etmiştir. - Kendi ilave ettiği bir kaynağa ait örneğin diğer örneklerden ayrılması maksadıyla rumuz kullanmamış ve eserin tam ismini vermeyi tercih etmiştir. - Câmiʻu l-fusûleyn de yer alan bazı meselelerin takdim ve tehirini gerçekleştirmiştir. Böylelikle konuları belli bir düzen içinde sunmuştur. - Zikredilen görüşün gerektirdiği ve onun üzerine bina edilen hususları belirtmiştir. - Hanefi imamlarının görüşlerini atlamamaya ve muhtâr olan görüşü zikretmeye önem vermiştir. Nişancızâde bu katkılarının yanı sıra Şeyh Bedreddin in yorumlarını sık sık tenkit ederek eserin muhtevasını derinleştirmiş ve eserin tıpkı Câmiʻu l-fusûleyn gibi kendisinden sonra çok sık yararlanılan bir kaynak olmasını sağlamıştır. Şeyh 88

100 Bedreddin in fıkıhçı yönünü inceleyen Ayhan Hira, Nûru l-ayn da Şeyh Bedreddin in görüşlerinin tenkide tâbi tutulmadığını, yalnızca konuların tertibi bakımından bazılarının yerinin değiştirilmesi, tekrar olarak gördüğü bazı meselelerin çıkarılması, eksik gördüğü birtakım hususların tamamlanması gibi tasarruflarda bulunduğunu ifade etmiştir. 316 Müellifin bu satırları Şeyh Bedreddin in İçtihad ve Taklit Anlayışına Yöneltilen Tenkitler başlığı altında ele aldığı için haklı olduğunu söyleyebiliriz. Zira Nişancızâde, Şeyh Bedreddin in içtihat ve taklit anlayışına yönelik eleştirilerde bulunmamıştır. Fakat tezimizde incelediğimizde gördük ki Nişancızâde nin tasarrufları, müellifin belirttiğinden daha fazladır. Birçok konuda Şeyh Bedreddin in görüşünü eleştirmiş ve onu gaflete düşmüş olmakla suçlamış veya hatasının şaşılacak bir iş olduğunu ifade etmiştir. Nişancızâde nin bu eleştirileri azımsanmayacak kadar çoktur ve bu zenginlik, eserin özgünlüğüne dair fikrimizi sağlamlaştırmıştır. Aynı zamanda Nûru l- Ayn ın bu yönünün, üzerine çok sayıda çalışma yapılmasının en önemli nedeni olduğunu düşünüyoruz. Çalışmamızda Nişancızâde nin yorumlarını özenle incelediğimizde nadiren de olsa müellife katılmadığımız ya da Şeyh Bedreddin in görüşünün daha doğru olduğuna kanaat getirdiğimiz meseleler oldu. Bu görüşlerimizi gerekçeli olarak meselelerin sonunda beyan ettik. Nişancızâde nin eleştirisinin kapalı olduğunu düşündüğümüz kısımlarda mümkün olduğunca açıklama yaptık. Nişancızâde incelediğimiz fasıllarda çok sayıda kaynaktan istifade etmiştir. Bunların çoğu Şeyh Bedreddin le ortak kaynaklar olsa da bazıları Nişancızâde tarafından daha fazla kullanılmıştır. Fetâvâ Kâdîhân ve el-hidâye bu eserlerdendir. Nişancızâde nin ilave ettiği kaynaklardan tespit ettiklerimiz ise şunlardır: Ed-Dürer ve l-gurer, el-eşbâh ve n-nezâir, Muînü l-hükkâm, Münyetü l-fukahâ, Vecîz, el-fetâva l-bezzâziyye, el- Müştemil, ve Kenzü d-dekâik. Bu projeye başlarken başlıca gayemiz, mütekaddim ve müteahhir fıkhını kendinde toplayan Nûru l- Ayn ı ilim dünyasına kazandırmaktı. Bu nedenle tezimizin ikinci bölümünde müellife ait iki farklı yazma nüshayı esas alarak eseri tahkik ettik. Bu tahkik neticesinde iki nüsha arasında genelde önemsiz sayılabilecek harf ve kelime farklılıkları olduğunu gördük. Fakat müellif hatlı ilk yazma nüsha olan Âşir Efendi nüshasında çeşitli 316 Ayhan Hira, Şeyh Bedreddin, İstanbul: İz Yayıncılık, 2012, s

101 alıntıların ve bazı başlıkların yer almadığını tespit ettik. Bu durumun büyük ölçüde Nişancızâde nin son telif sürecinde artan dikkat ve gözleminden kaynaklanmış olabileceğini düşünüyoruz. 90

102 KAYNAKLAR Akgündüz, Ahmet. Dürer ül-hükkâm, DİA. X, Apaydın, H. Yunus. Kerhî, DİA. XXV, s Aslantürk, Ayşe Hümeyra. Nesefî, Necmeddin, DİA. XXXII, s Baktır, Mustafa. el-eşbâh ve n-nezâir, DİA. XXI, s Bardakoğlu, Ali. Câmiu l-fusûleyn, DİA. VII, s Bedir, Murteza. ez-ziyâdât, DİA. XXXXIV, s Nesefî Ebü l-berekât, DİA. XXXII, s Üsrûşenî, DİA. XLII, s Bilmen, Ömer Nasuhi. Hukûk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu. İstanbul: Bilmen Yayınevi, Çelebi, Hacı Halîfe Kâtip. Keşfu z-zunûn an Esâmi l-kütübi ve l-fünûn. Haz. Şerâfettin Yaltkaya, Rıfat Bilge. Ankara: Türk Tarih Kurumu, Dadaş, Mustafa Bülent. Şeyh Bedreddin, Bir Osmanlı Fakihi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, Dindar, Bilal. Bedreddin Simâvî, DİA. V, s El-Harizmî Mutarrizî. el-muğrib fî tertîbi l-mu rib. Beyrut: Dâru l-kitâbi l-arabî, El-Merginâni, Burhâneddin Buhârî (ö. 616/1219). el-muhitü l-burhâni fî l-fıkhi n- Nu mani. Thk. Ahmed İzzû İnâye ed-dımaşkî. Beyrut: Dâru İhyai t-türasi l-arabi, 2003/1424. El-Üsrûşenî. Fusûlü l-üsrûşenî. Nuruosmaniye Kütüphanesi: 1381/1772. Erdoğan, Mehmet. Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü. Ed. Hüseyin Kader, İstanbul: Ensar Neşriyat, Ağustos Hinduvânî, DİA. XVIII, s Fâyiz, Muhammed b. S ad b.muhammed. Nûru l- Ayn fî Islâhi Câmi u l-fusûleyn (Dirâsetun ve Tahkîkun, min bidâyeti l-fasl 21 ilâ nihâyeti l-fasl 32) Doktora Tezi, İmam Muhammed b. Suûd İslam Üniversitesi, h. 91

103 Feyyumi, Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Ali el-hamevi (ö. 770/1368). el- Misbahü'l-münir fî garibi'ş-şerhi'l-kebir li'r-rafii. Beyrut: el-mektebetü'l-ilmiyye, t.y. Gözübenli, Beşir. Hâkim eş-şehîd, DİA. XV, s Hatiboğlu, İbrahim. Müstedrek, DİA. XXXII, s.133. Hira, Ayhan. Şeyh Bedreddin in Câmiu l-fusûleyn Adlı Eserinin Hanefi Fıkıh Literatürüne Katkısı: İbn Abidin Örneği Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, c. XVI, sayı:1, s Şeyh Bedreddin (Bir sufi alimin fıkıhçı olarak portresi). İstanbul: İz Yayıncılık, İmâdî, Fusûl. Müftülük Kütüphanesi: 370. Kahraman, Abdullah. Muînü l-hükkâm, DİA. XLI, s Kallek, Cengiz. Kudûrî, DİA. XXVI, s Kılıçer, M. Esat. Buhârî, Zahîrüddin, DİA. VI, s Buhârî, Tâhir b. Ahmed, DİA. VI, 376. Koca, Ferhat. Hâherzâde, DİA. XV, s.135. Merginânî, Ebü'l-Hasan Burhaneddin Ali b. Ebî Bekr (ö. 593/1197). el-hidâye şerhu Bidâyeti l mübtedi. Thk. Muhammed Muhammed Tamir, Hafız Aşur Hafız. Kahire: Dârü s-selam, 2000/1420. Nişancızâde (ö. 1013/1621). Nûru l- Ayn fî Islâhi Câmi u l-fusûleyn. Topkapı Sarayı Müzesi, Revan Köşkü, 602. Özcan, Tahsin. Nişancızâde Muhyiddin Mehmed, DİA. XXXIII, s Özel, Ahmet. Bezzâzî, DİA. VI, s Kâdîhan, DİA. XXIV, s.121 Özen, Şükrü. Serahsî, Radıyyüddin, DİA. XXXVI, s Serahsi, Ebû Bekr Şemsüleimme Muhammed b. Ahmed b. Sehl (ö. 483/1090). el-mebsût. Beyrut: Dâru l-ma rife, Şeyh Bedreddin (ö. 823/1420). Yargılama Usulüne Dair = Câmiu l-fusûleyn. Ed. Hacı Yunus Apaydın. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı,

104 Şeyh Nizameddin. el-fetava l-hindiyye. Beyrut: Dar ul-kütüb il-ilmiyye, 1421/2000. Uzunpostalcı, Mustafa. Burhaneddîn el-buharî, DİA. VI, Yaman, Ahmet. Kenzü d-dekâik, DİA. XXVI, Yaylalı, Davut. Mevsılî, Abdullah b. Mahmûd, DİA. XXIX, s Yorulmaz, Hümeyra. Nişancızâde nin Nûru l- Ayn Adlı Eserinin Tahkik ve Tahlili (33.Fasıl), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi,

105 EKLER Nûru l- Ayn fî Islâhi Câmi u l-fusûleyn, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan Köşkü, nr. 602 de kayıtlı nüsha: 94

106 95

107 Nûru l- Ayn fî Islâhi Câmi u l-fusûleyn, Süleymaniye Kütüphanesi, Âşir Efendi Koleksiyonu, nr. 127 de kayıtlı nüsha: 96

108 97

109 Fusûlü l-üsrûşenî, Nuruosmaniye Kütüphanesi, nr. 1381/1772 de kayıtlı nüsha: 98

110 99

111 Fusûlü l-imâdî, İstanbul Müftülük Kütüphanesi, nr. 370 de kayıtlı nüsha: 100

112 101

113 Câmi u l-fusûleyn, Süleymaniye Kütüphanesi, Hâlet Efendi Koleksiyonu, nr. 119 da kayıtlı nüsha: 102

114 103

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 756 İSAM Yayınları 202 İlmî Araştırmalar Dizisi 90 Her hakkı mahfuzdur.

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 756 İSAM Yayınları 202 İlmî Araştırmalar Dizisi 90 Her hakkı mahfuzdur. Mustafa Bülent Dadaş, Dr. 1979 da Adana da doğdu. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ni bitirdi (2002). Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü nde Mecelle de Bulunan Hukuk-Dil İlişkisine Yönelik

Detaylı

TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI

TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI Kitâbü Takrîbi l-garîb Kāsım b. Kutluboğa (ö. 879 h. / 1474 m.) Tahkik Dr. Öğr. Üyesi Osman Keskiner TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 743 İSAM Yayınları 200 Klasik

Detaylı

14. BÖLÜMÜN DİPNOTLARI

14. BÖLÜMÜN DİPNOTLARI (1) En Nisa Sûresi: 11. (2) El Meydani-El Lübab fi Şerhi'l Kitab-Beyrut: 1400 C: 4, Sh: 186. Ayrıca El Mavsili-El İhtiyar fi Ta'lili'l Muhtar-İst: 1980 Çağrı Yay. C: 5, Sh: 84. (3) El Mavsili-A.g.e. C:

Detaylı

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19 Önsöz Kur an tefsirleri üzerine yapılan araştırmalar bir hayli zenginleşmesine karşın, yüzlerce örneğiyle sekiz-dokuz asırlık bir gelenek olan tefsir hâşiyeciliği, çok az incelenmiştir. Tefsir hâşiye literatürü;

Detaylı

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu Cilt/Volume: II Sayı/Number: 1 Yıl/Year 2016 Meridyen Derneği hadisvesiyer.info Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları 2012, 472 sayfa.

Detaylı

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR Celâleyn Tefsiri Ünite 1 İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I Doç. Dr. Recep DEMİR 1 Ünite 1 CELÂLEYN TEFSİRİ Doç. Dr. Recep DEMİR İçindekiler 1.1. CELÂLEYN TEFSİRİ... 3 1.2. CELALÜDDİN

Detaylı

BELİRSİZ ALACAK DAVASI

BELİRSİZ ALACAK DAVASI Dr. Cemil SİMİL İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Usûl ve İcra İflâs Hukuku ABD BELİRSİZ ALACAK DAVASI İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII TEŞEKKÜR... IX İÇİNDEKİLER...XIII KISALTMALAR CETVELİ...XXIII

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : TÜRK DİLİ I Ders No : 00700400 : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 2 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim Tipi Ön Koşul

Detaylı

AZİZZÂDE HÜSEYİN RÂMİZ EFENDİ NİN ZÜBDETÜ L-VÂKI ÂT ADLI ESERİ NİN TAHLİL ve TENKİTLİ METNİ

AZİZZÂDE HÜSEYİN RÂMİZ EFENDİ NİN ZÜBDETÜ L-VÂKI ÂT ADLI ESERİ NİN TAHLİL ve TENKİTLİ METNİ T.C. FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ AZİZZÂDE HÜSEYİN RÂMİZ EFENDİ NİN ZÜBDETÜ L-VÂKI ÂT ADLI ESERİ NİN TAHLİL ve TENKİTLİ METNİ

Detaylı

Savunmanın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Kapsamında Zamanaşımı Def inin İncelenmesi. Stj. Av. Müge BOSTAN ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA

Savunmanın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Kapsamında Zamanaşımı Def inin İncelenmesi. Stj. Av. Müge BOSTAN ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA Savunmanın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Kapsamında Zamanaşımı Def inin İncelenmesi Stj. Av. Müge BOSTAN ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA 02.05.2017 muge@eryigithukuk.com Savunmanın Genişletilmesi

Detaylı

MEDENÎ USÛL HUKUKUNDA BELGELERİN İBRAZI MECBURİYETİ

MEDENÎ USÛL HUKUKUNDA BELGELERİN İBRAZI MECBURİYETİ Yrd. Doç. Dr. Güray ERDÖNMEZ Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi MEDENÎ USÛL HUKUKUNDA BELGELERİN İBRAZI MECBURİYETİ İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER... vii KISALTMALAR CETVELİ...xix GİRİŞ...1

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ HARRAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HARRAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÖZGEÇMİŞ HARRAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HARRAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÖZGEÇMİŞ ADI SOYADI: ÖMER FARUK HABERGETİREN DOĞUM YERİ VE TARİHİ: ŞANLIURFA/03.04.1968 ÖĞRENİM DURUMU: DOKTORA DERECE ANABİLİM DALI/BİLİM DALI 1 LİSANS SELÇUK İLAHİYAT FAKÜLTESİ 2 YÜKSEK LİSANS 3 DOKTORA

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU İLH322 6 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Türkçe Lisans Dersin Türü Yüz Yüze

Detaylı

GİRİŞ I. BELİRSİZ ALACAK DAVASI

GİRİŞ I. BELİRSİZ ALACAK DAVASI GİRİŞ 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun getirdiği en önemli yeniliklerden biriside, Hukuk Muhakemeleri Kanunun Belirsiz Alacak ve Tespit Davası başlıklı 107.

Detaylı

ġevkġ EFENDĠ ve HASAN RIZA EFENDĠ SÜLÜS-NESĠH MURAKKAʻLARININ MUKAYESESĠ

ġevkġ EFENDĠ ve HASAN RIZA EFENDĠ SÜLÜS-NESĠH MURAKKAʻLARININ MUKAYESESĠ T.C. FATĠH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNĠVERSĠTESĠ GÜZEL SANATLAR ENSTĠTÜSÜ GELENEKSEL TÜRK SANATLARI ANASANAT DALI YÜKSEK LĠSANS TEZĠ ġevkġ EFENDĠ ve HASAN RIZA EFENDĠ SÜLÜS-NESĠH MURAKKAʻLARININ MUKAYESESĠ

Detaylı

Kanun No: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu. Kabul Tarihi: R.G. Tarihi: R.G. No:

Kanun No: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu. Kabul Tarihi: R.G. Tarihi: R.G. No: Kanun No: 1086 Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Kabul Tarihi: 18.06.1927 R.G. Tarihi: 02.07.1927 R.G. No: 622-623 DÖRDÜNCÜ FASIL: İki taraf vekilleri Madde 63 - Sarahaten mezuniyet verilmemişse vekil sulh

Detaylı

DAVA ARKADAŞLIĞI DAVAYA MÜDAHALE

DAVA ARKADAŞLIĞI DAVAYA MÜDAHALE DAVA ARKADAŞLIĞI DAVAYA MÜDAHALE Prof. Dr. Süha TANRIVER Doç. Dr. Emel HANAĞASI Bu doküman eğitim amacıyla hazırlanmış ve öğrenciye verilmiştir. İzinsiz çoğaltılması ve satılması halinde gerekli cezaî

Detaylı

: TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi. KONU Davalı idarenin yanıt dilekçesine yanıtlarımızın sunulmasıdır.

: TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi. KONU Davalı idarenin yanıt dilekçesine yanıtlarımızın sunulmasıdır. İSTANBUL 9.İDARE MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞINA 14.06.2010 İPTAL İSTEMİNDE BULUNAN DAVACI DOSYA NO: 2010/448 E. : TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi VEKİLİ : Av. Ş. Can ATALAY DAVALI İDARE :

Detaylı

T.C. VELÎ SEMPOZYUMU. Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN KASTAMONU

T.C. VELÎ SEMPOZYUMU. Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN KASTAMONU T.C. ST MO U VE S TES III. ULUSL SI EY -I VELÎ SEMPOZYUMU E T Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN E T Y IMCIL I Doç. Dr. Burhan BALTACI Ar. r. Be a A i e D C r. Do. Dr. A o an A DO DU Ar. r. Nuran SARICI 06-0 Ma

Detaylı

Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL. : Bilirkişi 2. Ek Rapor ve Ayrık 2. Ek Rapora Karşı Beyanlarımızdan İbarettir.

Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL. : Bilirkişi 2. Ek Rapor ve Ayrık 2. Ek Rapora Karşı Beyanlarımızdan İbarettir. 24 MAYIS 2011. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞI NA 200/. ESAS DAVALILAR VEKİLİ : 1-2-.. : Av. AHMET AYDIN Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL DAVACI :. SİGORTA A.Ş. VEKİLİ :

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 2821 S. SK/45

İlgili Kanun / Madde 2821 S. SK/45 T.C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2014/841 Karar No. 2014/834 Tarihi: 24.01.2014 İlgili Kanun / Madde 2821 S. SK/45 PROFOSYONEL SENDİKA YÖNETİCİSİNİN HİZMET ÖDENEĞİ HUKUKA AYKIRI BULUNARAK İPTAL

Detaylı

SINAİ MÜLKİYET KANUNU NDA İHTİYATİ TEDBİRLER

SINAİ MÜLKİYET KANUNU NDA İHTİYATİ TEDBİRLER Mikail Bora KAPLAN Türk-Alman Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Usûl ve İcra-İflâs Hukuku Anabilim Dalı SINAİ MÜLKİYET KANUNU NDA İHTİYATİ TEDBİRLER İçindekiler Önsöz...VII İçindekiler... IX Kısaltmalar...

Detaylı

Kelâm ve Mezhepler Tarihi II

Kelâm ve Mezhepler Tarihi II Türkiye de İslami İlimler: Kelâm ve Mezhepler Tarihi II ISSN 1303-9369 Cilt: 14 Sayı: 28 2016 Yılda iki defa yayınlanır Sahibi Bilim ve Sanat Vakfı Yazı İşleri Müdürü Salih Pulcu Editör Yunus Uğur ISSN

Detaylı

TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI

TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI İİK. nun 277. vd maddelerinde düzenlenmiştir. Her ne kadar İİK. nun 277/1 maddesinde İptal davasından maksat 278, 279 ve 280. maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmetmektir.

Detaylı

Ahmet Cemal RUHİ Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Ahmet Cemal RUHİ Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Önalım Davaları Ahmet Cemal RUHİ Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ÖNALIM DAVALARI Ankara 2010 Önalım Davaları Ahmet Cemal RUHİ Hukuk Kitapları Dizisi: 1025 ISBN 978-975-02-1281-9 Birinci

Detaylı

Kâşif Hamdi OKUR, Ismanlılarda Fıkıh Usûlü Çalaışmaları: Hâdimî Örneği, İstanbul: Mizah Yayınevi, 2010, 125-127.

Kâşif Hamdi OKUR, Ismanlılarda Fıkıh Usûlü Çalaışmaları: Hâdimî Örneği, İstanbul: Mizah Yayınevi, 2010, 125-127. Kâşif Hamdi OKUR, Ismanlılarda Fıkıh Usûlü Çalaışmaları: Hâdimî Örneği, İstanbul: Mizah Yayınevi, 2010, 125-127. Elif Büşra DİLBAZ E-mail: ikkizzler_89@hotmail.com Nasslar ile hükümler arasındaki ilişkinin

Detaylı

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı) TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV (Panel Tanıtımı) Mehmet DEMİRTAŞ * Bir şehri kendisi yapan, ona şehir bilinci katan unsurların başında o şehrin tarihî ve kültürel

Detaylı

TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI

TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI Risâle fî edebi l-müftî Mehmed Fıkhî el-aynî (ö. 1147 h. / 1735 m.) Tahkik Prof.Dr. Osman Şahin TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 729 İSAM Yayınları 199 Klasik Eserler

Detaylı

Prof. Dr. ALİ CEM BUDAK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalı İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA TAKİP

Prof. Dr. ALİ CEM BUDAK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalı İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA TAKİP Prof. Dr. ALİ CEM BUDAK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalı İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA TAKİP ÜÇÜNCÜ BASKI (TIPKI BASIM) İÇİN ÖNSÖZ Şubat 2008 de

Detaylı

İÇİNDEKİLER GİRİŞ KONUYLA İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR.1) KONUNUN TAKDİMİ, ÖNEMİ

İÇİNDEKİLER GİRİŞ KONUYLA İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR.1) KONUNUN TAKDİMİ, ÖNEMİ I İÇİNDEKİLER GİRİŞ KONUYLA İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR.1) KONUNUN TAKDİMİ, ÖNEMİ ve SINIRLANDIRILMASI...1 I- Konunun Takdimi ve Önemi...1 Konunun Sınırlandırılması...2.2) ZİLYETLİĞİN İDARİ YOLDAN KORUNMASININ

Detaylı

Dr. Hediye BAHAR SAYIN. Pay Sahibi Haklarının Korunması Kapsamında Anonim Şirket Yönetim Kurulu Kararlarının Butlanı

Dr. Hediye BAHAR SAYIN. Pay Sahibi Haklarının Korunması Kapsamında Anonim Şirket Yönetim Kurulu Kararlarının Butlanı Dr. Hediye BAHAR SAYIN Pay Sahibi Haklarının Korunması Kapsamında Anonim Şirket Yönetim Kurulu Kararlarının Butlanı İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... IX KISALTMALAR LİSTESİ... XIX Giriş...1 Birinci

Detaylı

BORÇLAR HUKUKU KISA ÖZET HUK110U

BORÇLAR HUKUKU KISA ÖZET HUK110U BORÇLAR HUKUKU KISA ÖZET HUK110U 2 DİKKAT Burada ilk 4 sayfa gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 3 İÇİNDEKİLER; 1. Ünite - Borç İlişkisinin Temel Kavramları- Borçların

Detaylı

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI) Livata Haddi 71 LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI) Livatanın cezası zina cezasından farklıdır. Her ikisinin vakıası birbirinden ayrıdır, birbirinden daha farklı durumları vardır. Livata,

Detaylı

Türkçe Şair ezkirelerinin Kaynakları

Türkçe Şair ezkirelerinin Kaynakları Türkçe Şair ezkirelerinin Kaynakları Mehmet Nuri Çınarcı Ankara 2016 Türkçe Şair Tezkirelerinin Kaynakları Yazar Mehmet Nuri Çınarcı ISBN: 978-605-9247-46-7 1. Baskı Aralık, 2016 / Ankara 100 Adet Yayınları

Detaylı

Dr. Ayşe KÖME AKPULAT İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı İŞ MAHKEMELERİNDE YARGILAMANIN ÖZELLİKLERİ

Dr. Ayşe KÖME AKPULAT İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı İŞ MAHKEMELERİNDE YARGILAMANIN ÖZELLİKLERİ Dr. Ayşe KÖME AKPULAT İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı İŞ MAHKEMELERİNDE YARGILAMANIN ÖZELLİKLERİ İçindekiler Sunuş...VII Önsöz... IX İçindekiler...XIII

Detaylı

ALACAKLILARA ZARAR VERME KASTIYLA YAPILAN TASARRUFLARIN İPTALİ

ALACAKLILARA ZARAR VERME KASTIYLA YAPILAN TASARRUFLARIN İPTALİ Doç. Dr. Güray ERDÖNMEZ Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ALACAKLILARA ZARAR VERME KASTIYLA YAPILAN TASARRUFLARIN İPTALİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... IX KISALTMALAR CETVELİ...

Detaylı

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır. İslam çok yüce bir dindir. Onun yüceliği ve büyüklüğü Kur an-ı Kerim in tam ve mükemmel talimatları ile Hazret-i Resûlüllah (S.A.V.) in bu talimatları kendi yaşamında bizzat uygulamasından kaynaklanmaktadır.

Detaylı

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL Önsöz Klasik ilimler geleneğimizin temel problemlerinden birine işaret eden tevil kavramını en geniş anlamıyla inanan insanın, kendisine hitap eden vahyin sesine kulak vermesi ve kendi idraki ile ilâhî

Detaylı

Sirküler No: 049 İstanbul, 17 Haziran 2016

Sirküler No: 049 İstanbul, 17 Haziran 2016 Sirküler No: 049 İstanbul, 17 Haziran 2016 Konu: Anayasa Mahkemesi nin adil ve mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediğine ilişkin değerlendirmelerini içeren bireysel başvuru kararı. Özet: İdarece verilen

Detaylı

Dr. Öğr. Üyesi Gülşah VARDAR HAMAMCIOĞLU Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Hukuk Anabilim Dalı

Dr. Öğr. Üyesi Gülşah VARDAR HAMAMCIOĞLU Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Hukuk Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Gülşah VARDAR HAMAMCIOĞLU Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Hukuk Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Gülşah Sinem AYDIN Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Hukuk Anabilim Dalı

Detaylı

Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı. Yayın Kataloğu

Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı. Yayın Kataloğu Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayın Kataloğu 2013 2 TAHRÎRU USÛLİ L-HENDESE VE L-HİSÂB EUKLEIDES İN ELEMANLAR KİTABININ TAHRİRİ Nasîruddin Tûsî (ö. 1274) Meşhur Matematikçi Eukleides in (m.ö.

Detaylı

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ Genel Kurul tarafından kabulü; Karar Tarihi : 24.02.1992 Karar No. : 15-5 Kuruluş Madde 1 Bursa

Detaylı

İslâm Düşüncesinin Dönüşüm Çağında. Editörler: Ömer Türker Osman Demir

İslâm Düşüncesinin Dönüşüm Çağında. Editörler: Ömer Türker Osman Demir Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 739 İSAM Yayınları 153 İlmî Araştırmalar Dizisi 65 Her hakkı mahfuzdur. İslâm Düşüncesinin Dönüşüm Çağında FAHREDDİN er-râzî Editörler: Ömer Türker Osman Demir

Detaylı

T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2010/8630 Karar No : 2013/4481 Anahtar Kelimeler : Haciz, Ödeme Emri, (BS) Formu Özeti : sayılı

T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2010/8630 Karar No : 2013/4481 Anahtar Kelimeler : Haciz, Ödeme Emri, (BS) Formu Özeti : sayılı T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2010/8630 Karar No : 2013/4481 Anahtar Kelimeler : Haciz, Ödeme Emri, (BS) Formu Özeti : 1-6183 sayılı Kanun'un 79 uncu maddesi gereğince, amme borçlusunun

Detaylı

MURAT ORUÇ Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi HAKSIZ REKABETTE MADDİ TAZMİNAT DAVASI

MURAT ORUÇ Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi HAKSIZ REKABETTE MADDİ TAZMİNAT DAVASI MURAT ORUÇ Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi HAKSIZ REKABETTE MADDİ TAZMİNAT DAVASI İÇİNDEKİLER SUNUŞ...vii ÖNSÖZ... ix İÇİNDEKİLER... xi KISALTMALAR...xv GİRİŞ... 1 Birinci Bölüm

Detaylı

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ Bu Beldede İlim Ölmüştür Rivayet edildiğine göre Süfyan es-sevrî (k.s) Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikamet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında

Detaylı

ONÜÇÜNCÜ DAİRE USUL KARARLARI. Anahtar Kelimeler : Dava Açma Süresi, Yazılı Bildirim, Başvuru Mercii ve Süresi, Hak Arama Hürriyeti

ONÜÇÜNCÜ DAİRE USUL KARARLARI. Anahtar Kelimeler : Dava Açma Süresi, Yazılı Bildirim, Başvuru Mercii ve Süresi, Hak Arama Hürriyeti T.C. D A N I Ş T A Y Esas No : 2014/3745 Karar No : 2014/3772 ONÜÇÜNCÜ DAİRE USUL KARARLARI Anahtar Kelimeler : Dava Açma Süresi, Yazılı Bildirim, Başvuru Mercii ve Süresi, Hak Arama Hürriyeti Özeti :

Detaylı

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/3-1598 K. 2015/1159 T. 8.4.2015

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/3-1598 K. 2015/1159 T. 8.4.2015 T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/3-1598 K. 2015/1159 T. 8.4.2015 * YEMİN TEKLİFİ HAKKININ HATIRLATILMASI (Ancak İspat Yükü Kendisine Düşen Tarafın Yemin Deliline Başvuru Hakkının Varlığı İle Mümkün

Detaylı

FAZLA ÇALIŞMANIN KANITLANMASI YEMİN KESİN YEMİN TAMAMLAYICI YEMİN TÜZEL KİŞİYE YEMİN TEKLİFİ

FAZLA ÇALIŞMANIN KANITLANMASI YEMİN KESİN YEMİN TAMAMLAYICI YEMİN TÜZEL KİŞİYE YEMİN TEKLİFİ T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2007/9975 Karar No. 2008/6368 Tarihi: 25.03.2008 İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/34,41 1475 S.İşK/14 1086 S.HUMK/344,356 FAZLA ÇALIŞMANIN KANITLANMASI YEMİN KESİN

Detaylı

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen Muâz b. Cebel'in Hz. Peygamber in (s.a.v.) sorduğu

Detaylı

1. BÖLÜM HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU BİRİNCİ KISIM:

1. BÖLÜM HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU BİRİNCİ KISIM: İÇİNDEKİLER Sayfa Önsöz 7 İçindekiler 9 Kısaltmalar Cetveli 15 Hukuk Muhakemeleri Kanununun Genel Gerekçesi 19 6100 sayılı HMK ile 1086 sayılı HUMK Maddeleri Karşılaştırma Tablosu 33 HMK nu Değiştiren

Detaylı

Dr. EMRE CUMALIOĞLU Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi YAYIM SÖZLEŞMESİ

Dr. EMRE CUMALIOĞLU Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi YAYIM SÖZLEŞMESİ Dr. EMRE CUMALIOĞLU Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi YAYIM SÖZLEŞMESİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... IX KISALTMALAR...XXI Birinci Bölüm YAYIM SÖZLEŞMESİNİN

Detaylı

ŞİRKETLER TOPLULUĞUNA GÜVENDEN DOĞAN SORUMLULUK

ŞİRKETLER TOPLULUĞUNA GÜVENDEN DOĞAN SORUMLULUK Yard. Doç. Dr. Asuman YILMAZ TÜRK, İSVİÇRE VE ALMAN HUKUKLARINDA ŞİRKETLER TOPLULUĞUNA GÜVENDEN DOĞAN SORUMLULUK İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... IX İÇİNDEKİLER... XI KISALTMALAR... XIX GİRİŞ A. İncelemenin Amacı

Detaylı

ASIM CÜNEYD KÖKSAL DOÇENT

ASIM CÜNEYD KÖKSAL DOÇENT ASIM CÜNEYD KÖKSAL DOÇENT Adres : İcadiye-Bağlarbaşı Cad., No: 40, Üsküdar / İstanbul Telefon : 0 216 474 08 60 (Dâhili: 1216) E-Posta : ackoksal@29mayis.edu.tr Doğum Tarihi : 10/10/1976 Kadro Yeri : İSTANBUL

Detaylı

(Resmî Gazete ile yayımı : 21.5.1991 Sayı : 20877)

(Resmî Gazete ile yayımı : 21.5.1991 Sayı : 20877) 350 Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun (Resmî Gazete ile yayımı : 21.5.1991

Detaylı

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ek 1 Nolu Protokol

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ek 1 Nolu Protokol T.C. D A N I Ş T A Y Esas No : 2011/8665 Karar No : 2013/9005 Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ek 1 Nolu Protokol Özeti : İmar planında küçük sanayi

Detaylı

Menfi Tespit Davasında Görevli - Yetkili Mahkeme ve Yargılama Usulü. İcra Takibinden Önce ve Sonra Açılan Menfi Tespit Davası

Menfi Tespit Davasında Görevli - Yetkili Mahkeme ve Yargılama Usulü. İcra Takibinden Önce ve Sonra Açılan Menfi Tespit Davası MENFİ TESPİT DAVASI İÇİNDEKİLER davası Menfi Tespit Davasında Görevli - Yetkili Mahkeme ve Yargılama Usulü İcra Takibinden Önce ve Sonra Açılan Menfi Tespit Davası Menfi Tespit Davasının Borçlu Lehine

Detaylı

ARAPÇA YAZMA ESERLERİN DİZGİSİNDE TAKİP EDİLECEK YAZIM KURALLARI

ARAPÇA YAZMA ESERLERİN DİZGİSİNDE TAKİP EDİLECEK YAZIM KURALLARI ARAPÇA YAZMA ESERLERİN DİZGİSİNDE TAKİP EDİLECEK YAZIM KURALLARI 1. Âyetlerin yazımında Resm-i Osmânî esas alınacaktır. Diğer metinlerde ise güncel Arapça imlâ kurallarına riâyet edilecek, ancak özel imlâsını

Detaylı

DEVLETLER HUSUSÎ HUKUKU

DEVLETLER HUSUSÎ HUKUKU Dr. Ergini NOMER istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Husust Hukuku Profesörü DEVLETLER HUSUSÎ HUKUKU GENEL PRENSİPLER - UYGULAMA - USUL HUKUKU MİLLETLERARASI FAKÜLTELER MATBAASI İSTANBUL 1984

Detaylı

Yeni İş Mahkemeleri Kanununun Getirdiği Değişiklikler

Yeni İş Mahkemeleri Kanununun Getirdiği Değişiklikler Yeni İş Mahkemeleri Kanununun Getirdiği Değişiklikler Giriş 1 Hukukumuzda 1950 yılından bu yana uygulanmakta olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ( Mülga Kanun ) 25 Ekim 2017 tarihinde yürürlükten kaldırılmış

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi... İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR...11 GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi...13 BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...27 5 İKİNCİ BÖLÜM Husrev ü Şirin Mesnevisinin İncelenmesi...57

Detaylı

TÜRK TİCARET KANUNU TASARISI NA GÖRE ŞİRKETLER TOPLULUĞU HUKUKU

TÜRK TİCARET KANUNU TASARISI NA GÖRE ŞİRKETLER TOPLULUĞU HUKUKU Yard. Doç. Dr. GÜL OKUTAN NILSSON İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi TÜRK TİCARET KANUNU TASARISI NA GÖRE ŞİRKETLER TOPLULUĞU HUKUKU İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... vii İÇİNDEKİLER...xi KISALTMALAR...xxv

Detaylı

ADİL YARGILANMA HAKKININ TÜRK MİLLETLERARASI USÛL HUKUKU ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

ADİL YARGILANMA HAKKININ TÜRK MİLLETLERARASI USÛL HUKUKU ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Dr. Öğr. Üyesi A. İpek SARIÖZ BÜYÜKALP AİHS VE AİHM KARARLARININ DA İNCELENMESİ SURETİYLE ADİL YARGILANMA HAKKININ TÜRK MİLLETLERARASI USÛL HUKUKU ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ İÇİNDEKİLER SUNUŞ...VII ÖNSÖZ... IX

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /26, 53 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/11497 Karar No. 2015/15217 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /26, 53 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/11497 Karar No. 2015/15217 Tarihi: İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /26, 53 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/11497 Karar No. 2015/15217 Tarihi: 28.04.2015 TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN HAKLARIN İHLALİ DURUMUNDA ORTAYA ÇIKAN

Detaylı

Yurdal ÖZATLAN. Anonim Şirket Birleşmelerinde Ortaklık Paylarının ve Ortaklık Haklarının İncelenmesi Davası (Denkleştirme Davası)

Yurdal ÖZATLAN. Anonim Şirket Birleşmelerinde Ortaklık Paylarının ve Ortaklık Haklarının İncelenmesi Davası (Denkleştirme Davası) Yurdal ÖZATLAN Anonim Şirket Birleşmelerinde Ortaklık Paylarının ve Ortaklık Haklarının İncelenmesi Davası (Denkleştirme Davası) İÇİNDEKİLER SUNUŞ...VII ÖNSÖZ ve TEŞEKKÜR... IX İÇİNDEKİLER...XIII KISALTMALAR...XXIII

Detaylı

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE GÜNGİL TÜRKİYE. (Başvuru no. 28388/03 ) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRAZBURG. 10 Mart 2009

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE GÜNGİL TÜRKİYE. (Başvuru no. 28388/03 ) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRAZBURG. 10 Mart 2009 COUNCIL OF EUROPE AVRUPA KONSEYİ AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE GÜNGİL TÜRKİYE (Başvuru no. 28388/03 ) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRAZBURG 10 Mart 2009 İşbu karar AİHS nin 44/2 maddesinde belirtilen

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Abdullah DURMUŞ

Yrd. Doç. Dr. Abdullah DURMUŞ Yrd. Doç. Dr. Abdullah DURMUŞ Tel (İş) : (04) 74458 Faks : (04) 06889 E-posta : durmusabdullah@yahoo.com Yazışma Adresi : Akdeniz Üniversitesi ahiyat Fakültesi Dumlupınar Bulvarı 07058 Kampüs ANTALYA Öğrenim

Detaylı

BİRİNCİ KISIM: Feraiz Mukaddime. 1 inci Fasıl BİRİNCİ BAB

BİRİNCİ KISIM: Feraiz Mukaddime. 1 inci Fasıl BİRİNCİ BAB İ Ç İ N D E K İ L E R Lügatler 5 Ön söz, 7 BİRİNCİ KISIM: Feraiz Mukaddime Feraiz lstıhları.... - 9 Velânın mânası, kısımları, hukukî mahiyyeti 11-13 Hesap Istıhlaları 15 BİRİNCİ BAB İrsin Rüknü 17 Terike

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 818 S.BK /125 İŞ KAZASI ZAMAN AŞIMININ BAŞLANGICININ MALULİYET ORANIN KESİN OLARAK TESPİT EDİLDİĞİ TARİH OLDUĞU

İlgili Kanun / Madde 818 S.BK /125 İŞ KAZASI ZAMAN AŞIMININ BAŞLANGICININ MALULİYET ORANIN KESİN OLARAK TESPİT EDİLDİĞİ TARİH OLDUĞU T.C YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas No. 2013/21-2216 Karar No. 2015/1349 Tarihi: 15.05.2015 İlgili Kanun / Madde 818 S.BK /125 İŞ KAZASI ZAMAN AŞIMININ BAŞLANGICININ MALULİYET ORANIN KESİN OLARAK TESPİT

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Ali DEMİRBAŞ. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu nda ESER SAHİBİNİN MALİ HAKLARINA TECAVÜZ HALİNDE HAK SAHİBİNE SAĞLANAN HUKUKİ KORUMA

Yrd. Doç. Dr. Ali DEMİRBAŞ. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu nda ESER SAHİBİNİN MALİ HAKLARINA TECAVÜZ HALİNDE HAK SAHİBİNE SAĞLANAN HUKUKİ KORUMA Yrd. Doç. Dr. Ali DEMİRBAŞ Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu nda ESER SAHİBİNİN MALİ HAKLARINA TECAVÜZ HALİNDE HAK SAHİBİNE SAĞLANAN HUKUKİ KORUMA İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... IX KISALTMALAR...

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /6, S. İşK/14 T.C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/1888 Karar No. 2015/6201 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /6, S. İşK/14 T.C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/1888 Karar No. 2015/6201 Tarihi: İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /6,57 1475 S. İşK/14 T.C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/1888 Karar No. 2015/6201 Tarihi: 19.02.2015 İŞYERİ DEVRİNİN İŞÇİLİK ALACAKLARINA ETKİLERİ KIDEM TAZMİNATINDAN

Detaylı

TÜRK HUKUKUNDA ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA

TÜRK HUKUKUNDA ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA Arş. Gör. Oğuz ERSÖZ Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Bölümü TÜRK HUKUKUNDA ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA İÇİNDEKİLER SUNUŞ... V TEŞEKKÜR...VII İÇİNDEKİLER... IX KISALTMALAR... XIX

Detaylı

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI A- Hukuk ve Hak Kavramlarına Giriş... 1 B- Hukuk Kavramının Çeşitli Anlamları... 2 a-pozitif Hukuk... 2 b-doğal (Tabii) Hukuk... 3 c-şekil Açısından

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /112

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /112 T.C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2016/15460 Karar No. 2016/19015 Tarihi: 23.06.2016 İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /112 ALT İŞVERENLER DEĞİŞMESİNE KARŞIN İŞÇİNİN ÇALIŞMASINI SÜRDÜRMESİ KAMU İŞVERENLERİ

Detaylı

TİCARÎ İŞLETME HUKUKU

TİCARÎ İŞLETME HUKUKU Tamer BOZKURT THEMIS TİCARET HUKUKU ÖZET - Cilt I ADLÎ YARGI SINAVLARI İÇİN ÖZEL BASKI TİCARÎ İŞLETME HUKUKU 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu ve 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu na göre hazırlanmış,

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/27

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/27 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2016/5846 Karar No. 2016/6871 Tarihi: 22.03.2016 Yargıtay Kararları Çalışma ve Toplum, 2017/1 İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/27 HUKUKİ DİNLENİLME HAKKININ KAPSAMI

Detaylı

AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ

AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ ĐKĐNCĐ DAĐRE GÜZELER v. TÜRKĐYE (Başvuru no. 13347/07) KARAR STRAZBURG 22 Ocak 2013 Đşbu karar nihaidir ancak şekli bazı değişikliklere tabi tutulabilir. T.C. Adalet Bakanlığı,

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Abdullah DURMUŞ

Yrd. Doç. Dr. Abdullah DURMUŞ Yrd. Doç. Dr. Abdullah DURMUŞ Tel (İş) : (04) 74458 Faks : (04) 06889 E-posta : durmusabdullah@yahoo.com Yazışma Adresi : Akdeniz Üniversitesi ahiyat Fakültesi Dumlupınar Bulvarı 07058 Kampüs ANTALYA Öğrenim

Detaylı

ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI

ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI T.C. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI Zekiye Berrin HACIİSMAİLOĞLU Yüksek Lisans

Detaylı

ALİ BARDAKOĞLU PROFESÖR

ALİ BARDAKOĞLU PROFESÖR ALİ BARDAKOĞLU PROFESÖR ÖZGEÇMİŞ YÜKSEKÖĞRETİM KURULU 26.05.2014 Adres İcadiye-Bağlarbaşı Caddesi, no 40 Üsküdar/İstanbul Telefon E-posta 0216474086-1255 Doğum Tarihi 05.11.1952 Faks abradakoglu@29mayis.edu.tr

Detaylı

Endüstriyel Tasarım Tescilinde Yenilik ve Ayırt Edici Nitelik Değerlendirmesi. İç Mimarlık Ve Çevre Tasarımı Bölümü, Beytepe Kampusu 06800 Ankara,

Endüstriyel Tasarım Tescilinde Yenilik ve Ayırt Edici Nitelik Değerlendirmesi. İç Mimarlık Ve Çevre Tasarımı Bölümü, Beytepe Kampusu 06800 Ankara, Endüstriyel Tasarım Tescilinde Yenilik ve Ayırt Edici Nitelik Değerlendirmesi Öğr. Gör. Dr. Gülçin Cankız ELİBOL Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimarlık Ve Çevre Tasarımı Bölümü, Beytepe

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl. Lisans Hukuk Marmara Üniversitesi 1994. Y. Lisans Hukuk Marmara Üniversitesi 1998

ÖZGEÇMİŞ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl. Lisans Hukuk Marmara Üniversitesi 1994. Y. Lisans Hukuk Marmara Üniversitesi 1998 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Abdullah Demir 2. Doğum Tarihi: 01 Ocak 1970 3. Unvanı: Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Hukuk Marmara Üniversitesi 1994 Y. Lisans Hukuk Marmara

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/41

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/41 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/15363 Karar No. 2017/17435 Tarihi: 06.11.2017 Yargıtay Kararları Çalışma ve Toplum, 2018/2 İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/41 FAZLA ÇALIŞMA İŞÇİNİN BİR GÜNDE

Detaylı

DOI: /fsmia

DOI: /fsmia FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi FSM Scholarly Studies Journal of Humanities and Social Sciences Sayı/Number 8 Yıl/Year 2016 Güz/Autumn 2016 Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi

Detaylı

Dr. Deniz Defne KIRLI AYDEMİR. Milletlerarası Usul Hukukunda İHTİYATİ TEDBİRLER

Dr. Deniz Defne KIRLI AYDEMİR. Milletlerarası Usul Hukukunda İHTİYATİ TEDBİRLER Dr. Deniz Defne KIRLI AYDEMİR Milletlerarası Usul Hukukunda İHTİYATİ TEDBİRLER (Brüksel I Tüzüğü, UNIDROIT İlkeleri ve Türk Yargılama Hukuku Çerçevesinde) İÇİNDEKİLER SUNUŞ...VII ÖNSÖZ... IX İÇİNDEKİLER...

Detaylı

Türk-Alman Üniversitesi. Hukuk Fakültesi. Ders Bilgi Formu

Türk-Alman Üniversitesi. Hukuk Fakültesi. Ders Bilgi Formu Türk-Alman Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ders Bilgi Formu Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Yarıyılı Medeni Usul Hukuku I HUK 305 5 ECTS Ders Uygulama Laboratuar Kredisi (saat/hafta) (saat/hafta) (saat/hafta)

Detaylı

ANONİM ORTAKLIKTA GENEL KURUL KARARLARININ HÜKÜMSÜZLÜĞÜ

ANONİM ORTAKLIKTA GENEL KURUL KARARLARININ HÜKÜMSÜZLÜĞÜ Prof. Dr. Erdoğan MOROĞLU İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi 6102 Sayılı TÜRK TİCARET KANUNU NA GÖRE ANONİM ORTAKLIKTA GENEL KURUL KARARLARININ HÜKÜMSÜZLÜĞÜ Altıncı Baskı İstanbul

Detaylı

YARGILAMA HUKUKUNA İLİŞKİN İLKELER ve İSPAT HUKUKUNA İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR (150 DAKİKA) Giriş

YARGILAMA HUKUKUNA İLİŞKİN İLKELER ve İSPAT HUKUKUNA İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR (150 DAKİKA) Giriş YARGILAMA HUKUKUNA İLİŞKİN İLKELER ve İSPAT HUKUKUNA İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR (150 DAKİKA) Giriş (20 Dakika) Türk yargı teşkilatı Genel Husular Cumhuriyet Başsavcılıkları İlk Derece Mahkemeleri o Hukuk

Detaylı

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Aynı kökün kesmek, kısaltmak anlamı da vardır. Kıssa, bir haberi nakletme, bir olayı anlatma hikâye etmek. Bu Arapça'da kassa kelimesiyle ifade edilir. Anlatılan hikâye ve olaya da "kıssa" denilir. Buhâri, bab başlıklarında "kıssa"yı "olay" anlamında

Detaylı

İstinaf Kanun Yolu ile Temyiz Kanun Yolu Arasındaki Fark Nedir? Hukuk Davası İçin İstinaf Mahkemesine Başvuru Şartları

İstinaf Kanun Yolu ile Temyiz Kanun Yolu Arasındaki Fark Nedir? Hukuk Davası İçin İstinaf Mahkemesine Başvuru Şartları İSTİNAF MAHKEMELERİ İÇİNDEKİLER Giriş İstinaf Mahkemeleri İstinaf Kanun Yolu Nedir? İstinaf Mahkemesine Nasıl Başvurulur Bölge Adliye Mahkemesi İstinaf Başvuru Süresi İstinaf Kanun Yolu ile Temyiz Kanun

Detaylı

DERGİ YAYIN İLKELERİ

DERGİ YAYIN İLKELERİ 471 DERGİ YAYIN İLKELERİ 1. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, yılda iki sayı (Haziran-Aralık) yayımlanan hakemli bir dergidir. 2. Derginin yayın dili Türkçe'dir, ancak Türkçe özet verilerek

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : DİNLER ARASI İLİŞKİLER Ders No : 0070040203 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 2 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili

Detaylı

Tefsir Usulünün Yapısı ve İşlevi Süleyman Karacelil Ankara: Gece Kitaplığı, 1, sayfa.

Tefsir Usulünün Yapısı ve İşlevi Süleyman Karacelil Ankara: Gece Kitaplığı, 1, sayfa. Tefsir Usulünün Yapısı ve İşlevi Süleyman Karacelil Ankara: Gece Kitaplığı, 1, sayfa. Tefsir sahasında usul konusunun önemli bir tartışma alanı olduğu bilinen bir husustur. Özellikle tefsirin bir usulünün

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK/5, 41

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK/5, 41 T.C YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/26324 Karar No. 2015/14105 Tarihi: 07.09.2015 Yargıtay Kararları Çalışma ve Toplum, 2016/4 İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK/5, 41 TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ

Detaylı

TİCARÎ İŞLETME HUKUKU TİCARET HUKUKU - CİLT I. Tamer BOZKURT THEMIS

TİCARÎ İŞLETME HUKUKU TİCARET HUKUKU - CİLT I. Tamer BOZKURT THEMIS Tamer BOZKURT THEMIS TİCARET HUKUKU - CİLT I TİCARÎ İŞLETME HUKUKU 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu ve 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu na göre hazırlanmış, 26.6.2012 tarih ve 6335 sayılı Kanun

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6 İŞYERİ DEVRİ İŞYERİ DEVRİNİN İŞÇİ ALACAKLARINA ETKİSİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6 İŞYERİ DEVRİ İŞYERİ DEVRİNİN İŞÇİ ALACAKLARINA ETKİSİ T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/5438 Karar No. 2016/20280 Tarihi: 17.11.2016 İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6 İŞYERİ DEVRİ İŞYERİ DEVRİNİN İŞÇİ ALACAKLARINA ETKİSİ ÖZETİ İşyeri devri halinde

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 506.S.SSK/Ek-47

İlgili Kanun / Madde 506.S.SSK/Ek-47 T.C YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2012/3079 Karar No. 2012/9383 Tarihi: 22.05.2012 İlgili Kanun / Madde 506.S.SSK/Ek-47 GELİR VEYA AYLIK ALAN KIZ ÇOCUKLARININ SOSYAL GÜVENLİK SÖZLEŞMESİ AKDEDİLMİŞ

Detaylı

Meâni l-esmâi l-ilâhiyye

Meâni l-esmâi l-ilâhiyye Meâni l-esmâi l-ilâhiyye Afîfüddin et-tilimsânî (ö. 690 h. / 1291 m.) Tahkik TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 731 İSAM Yayınları 197 Klasik Eserler Dizisi 18 Her

Detaylı

EŞYA HUKUKU ZİLYETLİK VE TAPU SİCİLİ

EŞYA HUKUKU ZİLYETLİK VE TAPU SİCİLİ Prof. Dr. Haluk Nami NOMER İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Doç. Dr. Mehmet Serkan ERGÜNE İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı EŞYA HUKUKU ZİLYETLİK

Detaylı

Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser

Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser Yazar Ferhat Korkmaz ISBN: 978-605-9247-84-9 1. Baskı Kasım, 2017 / Ankara 100 Adet Yayınları Yayın No: 252 Web: grafikeryayin.com

Detaylı