EKONOMİK PROBLEMLER VE SOSYAL HAYATA YANSIMALARI: YOKSULLUK, İŞSİZLİK VE TEFECİLİK



Benzer belgeler
İktisadî Buhranlar ve Sosyal Değişim

IV. DIN ŞU ASI. TEBLİG VE MÜZAKERELERİ Ekim 2009 Ankara. ll ""

10SORUDA AİLE SİGORTASI

KATILIM BANKALARI Tespitler, Tenkitler, Teklifler

1. Temel Finansal Kavramlar. 2. Finansal Analiz ve Planlama. 3. Yatırım ve Çalışma Sermayesi. 4. Fizibilite Etüdleri- Yatırım Kararının Alınması

Bölüm 13.Tarımsal Kooperatifçilik

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

EMNİYET EKONOMİSİ, DİSİPLİNİ VE POLİTİKASI

İŞLETMELERİN AMAÇLARI. İşletmenin Genel Amaçları Arası Denge Genel nitelikli kuruluş ve faaliyet amaçları Özel nitelikli amaçlar

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ağustos 2012, No: 38

Hak ihlalinin sosyal boyutları Prof. Dr. Ejder Okumuş Eskişehir Osmangazi Üniv. İlahiyat Fak. Hak-fedakârlık dengesi

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/8

FİNANSAL PİYASALAR VE KURUMLAR. N. CEREN TÜRKMEN

FİNANSAL KURUMLAR PARA PİYASASI KURUMLARI

YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM A.Ş.

Dar Kapsamlı Sermaye Piyasası Mevzuatı ve Etik Kurallar

İktisat Tarihi I. 8/9 Aralık 2016

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

İNSAN KAYNAKLARININ GELİŞTİRİLMESİ MALİ DESTEK PROGRAMI SIKÇA SORULAN SORULAR LİSTESİ -1-

1.Aşama (Cüzdanını doldurmaya başla) Para kazanmanın birçok yolu var. Bu yolların hepsi birer altın kaynağıdır ve işçiler bu kaynaktan

Tasarruf Etmiyoruz Pazartesi, 01 Aralık :38. Tasarruf Etmiyoruz

İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI

İşletmeye Giriş Dersi. İşletmeye Giriş. Ders notları ve duyurular için; in; 4 adet soru 4 adet cevap. Giriş. Temel Kavramlar İşletme Nedir?

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI BİRİNCİ BÖLÜM

İSTANBUL EKONOMİK ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ

d. Devlet anlayışında meydana gelen değişmeler e. Savaş ve savunma harcamalarındaki artış b. Sivil toplum örgüt a. Tarafsız maliye b.

PAZARLAMA İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

KAMU ALIMLARINDA YOLSUZLUĞU ÖNLEME (BÖLÜM 1) OECD Resmi Olmayan Çeviri: Gülgün DEMİRCİ Mali Hizmetler Uzmanı

ZEKÂT IN KELİME OLARAK; ARTMA ÇOĞALMA ARINMA BEREKET Bu anlamlara gelmektedir.

TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI

DERS NOTU 09 DIŞLAMA ETKİSİ UYUMLU MALİYE VE PARA POLİTİKALARI PARA ARZI TANIMLARI KLASİK PARA VE FAİZ TEORİLERİ

KURUMLAR KISA ÖZET KOLAYAOF


MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ. Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir.

T.B.M.M. CUMHURİYET HALK PARTİSİ Grup Başkanlığı Tarih :.../..«. 8

FİRMALARIN TERCİHLERİ... 2

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TÜRK HUKUKUNDA FAİZ

LOGO. Özel Dedektiflik Eğitimi Kocaeli Üniversitesi Hereke Ö.İ.U. MYO İsmail Yetimoğlu w w w. d e d e k t i f. o r g. t r

FİYAT İSTİKRARI ACI KAHVE

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Doğru Tahsilat İçin Müzakere ve Risk Yönetimi. Remzi TEKELİ. 11 Ocak 2013 / Cuma

İSTANBUL EKONOMİK ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ

Bir ülkenin sınırları içinde belirli bir yılda üretilen nihai malların ve hizmetlerin, üretildikleri yılın piyasa fiyatları üzerinden değerine

NSBMYO/İşletme Yönetimi

GENEL BAŞKANIN MESAJI

TÜRKİYE İŞ AHLAKI ARAŞTIRMASI 2018 Nesiller Boyu İş Ahlakı. Prof. Dr. Ömer Torlak Prof. Dr. Şuayyip Özdemir Doç. Dr. Erkan Erdemir

DAVACILARIN VARLIKLI OLMALARI DESTEK TAZMİNATI İSTEMELERİNE ENGEL DEĞİLDİR.

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

Kapitalistler Halka İstemediği Bir Şeyi Satabilir mi?

Almanya da İslami banka ürünlerinin talep potansiyeli

CEZA HUKUKU ÖZEL HÜKÜMLER

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Türkiye, e-ticarette yüzde 5 e ulaştı

Özet: tarihinden geçerli olmak üzere Gelir Vergisi Kanununda uygulanmakta olan bazı miktarlarda değişiklik yapılmıştır.

5. ÇEYREK DÖNEM. FİNS 511 Finansal Yönetim ,5 İŞ 541 Çağdaş Yönetim ,5 İŞ 551 Pazarlama Yönetimi ,5 TOPLAM 9 22,5

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

Modern Pazarlama Anlayışındaki Önemli Kavramlar

İZMİR R KALKINMA AJANSI

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

İKİNCİ YIL ÜÇÜNCÜ YIL

GRUP ŞİRKETLERİ ARASINDA KREDİ AKTARIMINDA ÖRTÜLÜ KAZANÇ, ÖRTÜLÜ SERMAYE, KATMA DEĞER VERGİSİ VE MUHASEBE

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Bölüm 1 (Devam) Finansal Piyasalar & Kurumlar

ÜNİVERSİTESİ 2016 YILI FAALİYET RAPORU

ESKİ HÜKÜMLÜ KENDİ İŞİNİ KURMA PROJESİ BAŞVURU FORMU (2018/1. Dönem)

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

GİRİŞİMCİNİN GÜNDEMİ

Faik ÖZTRAK CHP Tekirdağ Milletvekili

SİRKÜLER İstanbul, Sayı: 2016/165 Ref: 4/165

KREDİ TALEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Doç.Dr.Gülbiye Y. YAŞAR

1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ

Asgari ücretin belirlenmesini düzenleyen Asgari Ücret Yönetmeliği uyarınca, asgari ücret, pazarlık ücreti değildir.

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

8. BÖLÜM STAGFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI. Dr. Süleyman BOLAT

MAKROİKTİSAT (İKT209)

Sosyal Güvenlik Hukuku 1. Ders

BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ...

Çankaya Üniversitesi-İİBF Bahar Yarıyılı. Dr. Ahmet OZANSOY

1930 DÜNYA BUHRANI DÂHİL, TÜRKİYE BU KADAR AĞIR KRİZ YAŞAMADI.

Sosyal Politikayı Yeniden Düşünmek! NEDEN?

Tarım Ekonomisi ve İşletmeciliği

ÜNİTE:6 Teknik Analiz ÜNİTE:7 Yatırım Politikaları ÜNİTE:8 Yatırım Şirketleri

CARİ AÇIK NEREYE KADAR?

YENİ HÜKÜMET PROGRAMI EKONOMİ VE HAZIR GİYİM SEKTÖRÜ İÇİN DEĞERLENDİRME EKONOMİ VE STRATEJİ DANIŞMANLIK HİZMETLERİ 30 KASIM 2015

Kısa Vadeli Dış Borç İstatistikleri ne İlişkin Yöntemsel Açıklama

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği PERSONEL MÜDÜRLÜĞÜ

KAMU YÖNETİMİ. 9.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

bc. TL MEVDUAT FAİZLERİ : (01/01/2013 Tarihinden itibaren)

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

MENKUL KIYMETYATIRIM ORTAKLIKLARI VE VERGİLEME

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Şubat 2014, No: 87

Transkript:

EKONOMİK PROBLEMLER VE SOSYAL HAYATA YANSIMALARI: YOKSULLUK, İŞSİZLİK VE TEFECİLİK Prof. Dr. Ahmet Battal battal@gazi.edu.tr Gazi Ünv. Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Banka ve Ticaret Hukuku Öğretim Üyesi A. Kavramsal çerçeve Kanaatimizce öncelikle kavramsal düzeyde düşünerek ve sorgulayarak başlamalıyız. Zira bu çağda zaman önceki çağlardan çok daha hızlı akmakta ve kavramlar dünyasını da aynı hızda değiştirmektedir. 1. Bu konuda en önemli örnek başlıktaki kavramlaştırma ile ilgilidir. İktisat yerine ekonomi terimi kullanılmaya başlanmış ve iktisat kelimesine yüklenen mânâ da değişim geçirmiştir. Oysa iktisat ve ekonomi, farklı iki dile ve farklı iki düşünüş biçimine ait kavramlar olarak, dilin düşünüşe etkisi sebebiyle, farklı ve hatta bazen zıt kavramlardır. Gerçekten, eski çağlarda iktisat etmek ; muktesit olmak yani iktisatlı davranmak anlamına gelmekteyken, günümüzde iktisat etmek ortadan kalkmış, iktisat yapmaya yani ekonomi ile ilgilenmeye dönüşmüştür. İktisatçı olmakla ekonomist olmak arasındaki en önemli fark şudur: Bir iktisatçı harcamaları artırmayı savunamaz, zira bu iktisatlı yaşamaya ve bu anlamda iktisatçılığa zıttır. Oysa bir ekonomist, bir ekonomik model kurarak, harcamaların artırılmasını savunabilir. Nitekim savunmaktadır da. Gerçekten günümüzde, ekonomi demek, harcama demektir. Harcama ise sarf yani israf demektir. Bu sebeple harcama ekonomisi anlamında sarf yani israf ekonomisi nden söz edilebilir, ama geçmişte de bu gün de israf iktisadı denemez. Zira israf ve iktisat birbirine zıttır. 2. Ekonomi ilminin tarifi de oldukça tartışmaya açıktır: Gizli bir ideoloji ile maluldür. Materyalist bir yaklaşım içermektedir.

Şöyle ki, ekonomi bilimi için kıt kaynakları sınırsız ihtiyaçlarla üleştirmekdenkleştirmek ilmi denmektedir. Bu tarifin test edilebilmesi için iki üç soruya ihtiyaç vardır. Birincisi, kaynaklar gerçekten kıt mıdır? Evet demek, tüm zenginlik kaynaklarının mutlak sahibi olan Gani-yi mutlaka karşı saygısızlık olmaz mı? İkincisi, ihtiyaçlar sınırsız mıdır? Sınırsız olan insanın ihtiyaçları mı, istekleri mi, hırsı mıdır? Daha da önemlisi varlıklarla istekleri (arz ile talebi) denkleştirmenin yolu, Alinin külahını Veliye, Velininkini museviye giydirme yöntemi midir? Denkleştirmenin doğru yöntemi insanın önce kendi kendisine, isteklerine, hayallerine ahlaki sınırlar koyması değil midir? Oysa ahlakı dışlayıp onun yerine ne idüğü belirsiz etik kavramını yerleştirmeye çalışmakla aslında insanı kendi bağlamından koparmış oluyoruz. Özetle, kavramlar dünyasında düşünme araçları olan kelimeler önemlidir. Bu nedenle teklifim şudur: Kendi düşünce dünyamızın kavramlarına karşı, bilhassa ders kitaplarında, sadık ve tutumlu davranmalıyız. 3. İktisadi hayatta problemimiz aslında bir sistem problemi olmaktan çok, bir ahlâk problemidir. Bilhassa gayrı ahlâkî pazarlama uygulamaları ve tüketimi teşvik, israfı ve krizleri tetiklemektedir. Ancak yine de ideolojiler karşısındaki tutumumuz önemlidir. Bilhassa son kriz sebebiyle kapitalizmin bittiğini, sosyalizmin yeniden parladığını ve doğrulandığını iddia edenler vardır. Ancak kanaatimizce bu görüştekiler yanılmakta ya da bilerek yanıltmaktadırlar. 4. Devletin fakire destek olması elbette iyidir. Ancak sosyal devlet uygulamaları teşebbüs hürriyetine engel olmamalı, özel sektörün ve meşru rekabetin önünü tıkamamalıdır. Krizler de bunun bahanesi olmamalıdır. Öte yandan insanı tanrılaştırmaya kalkan materyalist tüketim tarzı da kötüdür, o da teşvik edilmemelidir. Sosyalizm de kapitalizm gibi kapitalcidir, sermayecidir; zira maddecidir, materyalisttir. Aralarında sadece kapital in sahibi nin kim olması gerektiği konusunda görüş ayrılığı vardır. İkisi de kapitalin gerçek sahibi olan yaratıcıyı unuturlar ve sermayenin sahibi ve hatta tanrısı olarak ya insanı ya da devleti görmeye çalışırlar.

Oysa insanın kapitalin şerefli emanetçisi olması, bu emanete hıyanet etmemesine bağlıdır. Hıyanet etmemesinin kıymeti ise ancak, hıyanet edebilme hürriyeti(!)nin de bulunması sayesinde anlaşılabilir. Akıl, irade, ilham, vahiy ve vicdan birleşecektir ki hürriyet hakkıyla ve gereğince kullanılabilsin. 5. Özellikle son küresel ekonomik kriz bir yönüyle elbette kapitalizmin de krizidir. Ama unutulmamalıdır ki, yaşlı dünyamız, yakın zaman önce, komünizme dönüşmüş olan sosyalizmin eski doğu bloku ülkelerinde yaptığı zulmü de, ondan çıkan krizleri de görmüştü. Bu durumda sosyal siyasette önceliğimiz elbette ekmek değil hürriyet olmalıdır. Zira önce ekmek diyenler hürriyetini de kaybeder. Önce hürriyet diyenler ise ekmeğini de bulur. Hiçbir efendi kölesini aç bırakmaz ama neyi ne zaman yiyeceğine daima kendisi karar verir. Oysa hür insan ekmeği de katığını da hür ve şerefli biçimde bulur. Ancak unutulmamalıdır ki sadece devletten ve sadece dinî ve siyasal hürriyetleri istemek yetmez, devlete karşı ekonomik hürriyetlerimiz de olmalıdır. Serbest piyasa da iyidir ama bir şartla; insanı insan yapan ahlâkî kodları unutmadan. Zira insanların çoğunluğunun bencilleşerek insanlıktan çıktığı toplum da, o toplumun devleti de -hangi rejimi benimserse benimsesin- ekonomik krizlerden ve sosyal buhranlardan kurtulamaz. O halde ekonomik krizden kurtulmak için dahi ahlâkîyyat eğitimine manevi yatırım yapmaya devam etmek gerekir. Bu bağlamda teklifim şudur: Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer ilgili kurumlar ahlak eğitimine daha fazla önem vermeli ve daha fazla kaynak ayırmalıdır. Ayrıca bu hizmeti görürken sivil toplumsal kuruluşlardan da yararlanmalıdır. B. Yoksulluğa farklı bir açıdan bakmak Yoksulluğun sebebi öncelikle bencillik ve israftır. 1. Yoksulluğun bencillikle ilişkisi şudur: Bencil insan gerçek zenginlik olan dost zenginliğine sahip değildir. Toplumsal dayanışmanın eş dost çevresi ile sağlanıp geliştiği açıktır.

Bireyselleşmek, tam hürriyeti elde etmek anlamında iyidir. Ancak yalnızlaşmak ve kime güveneceğini bilememek anlamına gelirse kötüdür. Zira asıl sosyal sigorta samimi insan ilişkilerinden doğan güvendir. 2. Yoksulluğun israfla ilişkisi ise şudur: İsraf eden kişi, mal varlığı anlamında ne kadar zengin olursa olsun kanaat sahibi olmadığı için yoksuldur. Günümüzde israf had safhadadır. Deyim yerindeyse eli delik lerin devrindeyiz ve deliği dikmeden ya da eli kesmeden bu toplumsal hastalığımıza çözüm bulamayacağımız anlaşılmaktadır. Eli dikmenin ve manevi tatmini sağlamanın yolu, tüketimi teşvik etmek değil iktisadı teşvik etmektir. Zira gerçek zenginlik mal çokluğu ile değil ihtiyacın azlığı ile ve gönül zenginliği ile ölçülür. İsrafa dayalı tüketim ise alışkanlık yapar, ihtiyaçları azaltmaz, aksine artırır ve hırsa sebep olur. Hırslı insan, taleplerine sınır koymayan insandır. Nefsin taleplerinin nihai hududu ise tahmin edilebileceği gibi, insanın haşa- tanrı olmak istemesidir. Oysa akıllı insan, çalışırken hırslı yani gayretli, çalışmasının sonucunu değerlendirirken kanaatkâr olmalıdır. Bu bağlamda teklifim şudur: Hırsı ve israfı önleyebilmek amacıyla kurulacak sivil toplum kuruluşları devlet tarafından da desteklenmelidir. Aynı şekilde tüketimi teşvik eden örgütler ve bilhassa içki ve sigara gibi kötü alışkanlıklara sebep olan ürünlerin üreticileri tarafından kurulan mesleki dernek ve organizasyonlar devlet katlarında itibar görmemelidir. 3. Yoksulluk duygusunun asıl sebebi, pazarlama ve reklam hilelerine dayalı suni ihtiyaçlardır. Bu sebeple dünyada ve tabii ülkemizde iktisadi alanda sorgulanması gereken ana kavram pazarlama dır. Ancak pazarlama ahlakı kavramını dahi kitaplarına ABD li pazarlama uzmanı Philip Kotler den ilhamen ve ithalen almış bir akademik camiada bunların, değil konuşulması, düşünülmesi dahi zordur. Ülkemizde ve dünyada birçok üniversitede, pek de farkına varılmayan ilginç bir bilimsel çelişki vardır. Üniversitelerde bir yandan pazarlama bilim dalları, diğer taraftan da tüketiciyi koruma bilim dalları vardır. Tahmin edileceği üzere, tüketici koruma bilimi, pazarlama bilimi nin şerrinden müşteriyi korumaya çalışmaktadır.

Bilim bilimle çatışmayacağına göre bunlardan biri bilim değil demektir. Oysa pek açıktır ki; tavşana kaç, tazıya tut diyenler, bilim adamı değil, olsa olsa tavşanı ve tazıyı izleyenlere arkadan yankesicilik yapanlardır. Tüketim çılgınlığı ve hilekar pazarlama uygulamaları sorgulanmalıdır: Bu kapsamda öncelikle sözleşmelerde güçlü tarafın zayıf tarafı ezmesine yönelik uygulamalar engellenmelidir: Genel işlem şartları ve tip sözleşme metinlerinin imzalatılması yoluyla sözleşme kurulması icap-kabul dengesine aykırıdır, sınırlanmalıdır. Yine bu kapsamda üniversite eğitiminde alternatif programlar ve yaklaşımlar oluşturulmalıdır. Bu konuda teklifim: Türkiye Diyanet Vakfı bir vakıf üniversitesi kurmalı ve bu üniversite pazarlama ahlakı başta olmak üzere her alanda ahlak eğitiminde uzmanlaşmalıdır. 4. Tatminsizliğe sebep olan hırsın diğer bir biçimi ahlâkî standartları olmayan hırstır. Bu sebeple ahlâkî eğitim piyasaya şekil vermekten önce gelir. Bu kapsamda ders kitapları ahlaki kodlar yönünden gözden geçirilmelidir. Mesela sebepsiz zenginleşmenin iadesinin gerektiği öğretilmeli yolda bulduğun para senindir anlayışı bertaraf edilmelidir. Geleneklere bağlı insanlarımızın dükkan kimin sorusuna emanet cevabı vermesi sadece basit bir kültür unsuru değil, hakiki ve samimi bir varlık algısıdır. Zira bu cevap, bu can bu tende emanet anlayışının piyasaya yansımasıdır. Bu zihniyetteki kişi, stres nedir bilmez, hiçbir krizden etkilenmez. Zira; tevazusu, iktisadı ve istiğnası ile merhameti hak eder, ikramı ve şerefli yardımı elde eder. Zaten bu sebeple iktisat ve istiğna yani gani gönüllülük kardeştir. Oysa dünya benim, daha yok mu diyen kanaatsiz insan, gayrimeşru yollara yönelir ve herhangi bir ekonomik bunalımda yıkıldığında kendisine uzanan bir dost eli bulamaz, zira merhameti hak etmez. 5. Piyasaya şekil vermek önce piyasayı doğru kavramlara yaslamaktan geçer.

Sıradan bir vatandaş gibi tebdil-i kıyafet gezerek alış veriş deneyi yapan ve aslında gizlice piyasayı denetleyen Padişahı sıradan bir müşteri gibi görerek ve samimiyetle Ben siftah etmiş oldum, kalan ihtiyaçlarını da komşudaki diğer dükkandan al diyen eskinin Mısır Çarşısı esnafı, bu günkü homo ekonomikus tan başka bir tür canlı idi. Ama bu günün homo ekonomikus ları bu diğergam insan tipini yorumlarken kendi bakış açılarını ona giydirmekte ve böylece onu da kendilerine benzetmektedir: Kendileri bencil, onu da bencil sanmaktadır. Faydacı ve benmerkezci bir yaklaşımla Komşunu yaşat ki sen de yaşayasın dediğini varsaymaktadırlar. Oysa bu yaklaşımın görünüşte samimiyet içinde hileye işaret eden İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim. Zira insanların güveni bana para kazandıracak yaklaşımından farkı yoktur. Aynı şekilde dinî ve uhrevî kavramları dünyevi ve iktisadi amaçlar için araç olarak kullananlar da bir samimiyetsizlik örneği sergilemektedirler. Dinin siyasette haksız rekabet unsuru olarak kullanılması nasıl yasaksa ticarette haksız rekabet unsuru olarak kullanılması da engellenmelidir. Bu bağlamda teklifim şudur: Diyanet İşleri Başkanlığı dinî kavramların işletme adı ya da marka olarak tescil edilmesinin önlenmesi hususunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Türk Patent Enstitüsü ile işbirliğine gitmelidir. 6. İnsan harcayacaksa daha çok kendisi için değil başkaları için harcamalıdır. Yemekten çok yedirmekten lezzet almalıdır. Zira, bizzat yemek, cismani ve çoğu zaman hayvanî bir lezzet verir. Oysa yedirmek, riya olmazsa, daima ruhanî ve insanî lezzet verir. İkram etmeyi seven insanın ekonomik krizler karşısındaki tavrını ve durumunu düşünelim. Aç kalmaz, açıkta kalmaz, şerefli yardımdan mahrum da kalmaz ve böylece yoksulluk nedir bilmez. C. İşsizliğe farklı bir açıdan bakmak 1. Tatminsizliğe sebep olan hırsın bir biçimi, kolay ve risksiz kazanma hırsıdır. Bu hırs öncelikle meslek seçiminde yanılgıya sebep olmaktadır.

Malum olduğu üzere, insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. O halde maddi karşılık almak isteyen; imalat, ticaret ya da ziraat yapmalıdır. Memuriyete giren ise hamiyet ve millete hizmet için girmelidir. Oysa Türkiye gibi ülkelerde anababaların gözünde en iyi iş devlet kapısından maaş tır. Bu sebeple de aslında gizli birer komünist durumundaki insanlarımız kavmin efendisi ona hizmet edendir kuralına uygun biçimde millete hizmetkârlık için değil, geçinmek için memur olurlar. Tabiatıyla, iaşe bedeli olan maaşı değil, emeğin ecri yani karşılığı olan ücreti aldıklarını sanırlar. Bu da yetmez, hem memurluğun iş garantisini hem de işçi olmanın bir gereği olan ücret pazarlığı için sendika ve grev hakkını isterler. Oysa bu ikisi zıttır ve yanlış hırsın sonucudur. Hükümetlerin kamu kurumlarının kadrolarını işsizliği önlemek için bir araç olarak kullanması da bu çarpık bakışın bir yansımasıdır. 2. Hırsı yanlış kullanma ve memuriyet kavramını yanlış algılama hususunda en ciddi problem de din görevlilerindedir. Zira bazı din görevlileri sendika kurmakta, Hak kı aramak yerine hak aramaktadır. Sanki hizmetlerinin bir ücreti varmış ya da olabilirmiş gibi, ücretlerinin artırılması için organize olmakta ve hatta grev hakkı istemektedirler. Hâlbuki, Benim ücretimi ancak Allah verir ve Allah ın ayetlerini az bir dünya menfaatine satmayın gibi Kur anî kuralların da belirttiği üzere din hizmetinin dünyada ve hatta ahirette bir bedeli olmamalı ki o hizmet samimi, halis ve ihlaslı olmuş olsun. Bedeli olmayan şeyin pazarlanamayacağı ve bedeli için bir pazarlık yapılamayacağı açıktır, ama göremeyen gözler görememektedir. Teklifim şudur: Din görevlilerinin ihlas ve samimiyetinin sorgulanmasına sebep olacak türden bir sendikacılığa engel olunmalı bu tür bir taleple ortaya çıkan kişilerin din görevlisi olması engellenmelidir. 3. İşçi işveren ilişkileri pazarlama ahlakına uygunluk yönünden denetlenmelidir. Pazarlama ahlâkı konusunda en ciddi problem banka personelinde kendisini göstermektedir. Zira sattıkları ürün, aslında olmayan, sanal bir varlık yani paradır. En zengin ama en mutsuz çalışan tipi banka çalışanlarıdır. Zira gazeteci Umur Talu nun deyimiyle hedef manyağı olmuşlardır.

Patronların koyduğu ve özellikle kriz dönemlerinde daha da yükselttiği hedefleri tutturabilmek ve ne pahasına olursa olsun gözden düşmemek için, ahlâkı bir kenara bırakarak müşteri avlamak, başarı olabilir, ama ahlâki olmadığı, vicdanlarda yaralar açtığı görülmektedir. 4. İş sahibi olmanın gayrı ahlaki yöntemleri ve amaçları deşifre edilmelidir. Bunlardan biri anonim ve limited şirket kurmayla ilgilidir. Ülkemizde gittikçe daha sık biçimde, yapılacak ticari faaliyet sebebiyle ileride doğması muhtemel sorumluluktan kurtulmak amacıyla bir paravan kişilik olarak limited ya da anonim şirket kurulmaktadır. Benzer biçimde, birçok meslek sahibi, mesleğini, gayrı ahlaki amaçlar için araç olarak kullanmaktadır. Mesela görünüşte bağımsız çalışanlar durumundaki muhasebeciler ve mali müşavirler, işsiz ya da müşterisiz kalma korkusunu gerekçe göstererek firmaların vergi kaçırmasına yardımcı olmaktadırlar. Diğer bir örnek aslında boşanması gerekmeyen çifti boşayıp para kazanabilmek için, açtığı boşanma davasında tarafları veya mahkemeyi ajite eden ve sahte deliller uyduran, ya da müvekkilinin alacağını tahsil edebilmek uğruna icra takibini acımasızca yapan avukatlardır. Bu problemin çözümü için somut teklifim şudur: Odalar gibi mesleki kuruluşların denetim ve ceza yetkileri artırılmalıdır. D. Tefecilik: kanaatsizliğin sonucu Son iki-üç yüzyıldaki sosyal çalkantıların, ihtilallerin ve toplumsal fesadın iki önemli sebebi vardır: Faiz yasağına uyulmaması ve zekat emrine uyulmaması. Fesattan kasıt ekonomik krizler ve buna bağlı ahlâkî bozulmalardır. Gerçekten ekonomisi bozulanın ahlâkı da kolay bozulmaktadır. 1. Faizden ve tefecilikten para kazananlar görünüşte bir ihtiyacı karşılamaktadırlar. Bu ihtiyaç ise öncelikle dost fakirliğinin sonucunda ortaya çıkar. Zira kendisine destek olacak dostlara sahip olan insanlar düşkün hale gelmez, tefecinin kucağına düşmez.

İhtiyaç fazlası parasını ihtiyaç sahibi dostuna doğrudan ödünç vermeyi riskli gören hırslı insanlar bu işe bankayı aracı yapar. Banka ise alacağını daima zamanında alır ve gecikme halinde de kat kat fazlasıyla alır, karz-ı hasen nedir bilmez. Paradan para kazanmayı dost sahibi olmaktan değerli gören kanaatsiz insanlar ise dostuna bizzat yapamadığı zulme bankayı aracı yaparak bankayı ve tefecilik piyasasını teşvik etmiş olur. O halde ahlak eğitiminde karz-ı hasenin değeri anlatılmalıdır. 2. Faiz uygulamaları küresel çapta ekonomik krizlere sebep olmaktadır. 2008 yılında ortaya çıkan küresel ekonomik kriz sebebiyle dünyanın ekonomik varlığının en az beşte birinin kaybolduğu söylenmektedir. Dünyanın beşte biri yanmış ya da uzaya uçmuş değildir. O halde ne oldu? Bu nasıl bir kayıp tır? Şöyle açıklanabilir: Dünya üzerinde reel ekonomik varlık 100 lira değerinde. Ama dünyadaki toplam varlık-alacak-borç hacmi 500 lira. Yani hesapta, kağıt üzerinde görünen 400 lira, reel varlık değil, sanal varlıktır. Yani beşte biri suyla dolu bardağın kalanındaki beşte dörtlük köpük ve sun î varlıktır. Bu köpük azalıp sönmeye başlayınca köpükten geçinenlerde bir telaş başlamaktadır. Köpüğü azaltmamak için yeni köpürteçlerle suyu karıştırıp bulandırmaktadırlar. Reel ekonominin de dengesi böylece bozulmaktadır. O halde asıl problem köpüğün ve köpürtücünün varlığıdır. Köpürtücü bankalardır. Köpük de kağıt para yani banka senedi ya da banknot tur. Para nedir? Yenir mi? Yenmez. Giyilir mi? Giyilmez. Farazi bir varlıktır. Değeri de bir faraziyeden ibarettir. Aslında bir tür senettir. Kağıt parçasıdır. Bu sebeple paraya yatırım yapmak reel yani akıllıca ya da mantıklı değildir. Yine bu sebeple paradan ve vadeden para kazanmak ahlakî de değildir. 3. Geleneksel bankalar, paradan para kazanmak isteyenlere, mevduat ve nakit kredi denilen geleneksel usullerle ve futures işlemleri, morgıç gibi modern yöntemlerle aracılık etmektedir: Ali nin külahını Veli ye, Veli ninkini Hasana, Hasan ınkini Hüseyin e ilh. Bu şekilde bir paradan çok alacak ya da çok borç çıkarmak, piyasayı köpüğe boğmaktadır. Piyasa nefes almak istediğinde ise bardaktaki köpük kaybından dolayı ekonomik krizler çıkmaktadır.

Oysa paradan para kazanmak isteyen, servetini yani parasını ya bizzat ticarette çalıştırmalı ya da ticaret yapmak isteyene sermaye vererek ortak olmalı ki kâra da zarara da iştirak etsin. O halde dünyanın krizlerden kurtulmak için bankacılık sistemini piyasa samimiyeti içinde ve doğru yöntemle reel ekonomiye uygun hale getirmesi gerekir. Bu sebeple bankaların para-kredibilite akışına kâr zarar esasına göre aracılık yaptıkları sistemin teşvik edilmesi lazımdır. (Bu ihtiyacın sadece İslam dünyasında değil, batıda da duyulduğu anlaşılmaktadır. Zira bir süre önce Vatikan da benzer çözümü teklif etmiştir.). Faizsiz bankalar bunu yapmaya çalışmaktadırlar ve ancak kısmen başarabilmektedirler. Faizsiz bankaların gerek hukuk düzeninde ve gerek uygulamada var olan ayırt edici özellikleri korunmalıdır. Bu bağlamda teklifim şudur: Katılım bankalarını denetleyen BDDK ve Katılım Bankaları Birliği, bu bankaların talebi halinde dini hassasiyetlere ne ölçüde riayet ettiği hususunda denetim yapmak ya da yaptırmak hususunda Diyanet İşleri Başkanlığından yardım almalıdır. 4. Tefecilikten uzak kalınabilmesi için faiz yasağının sebepleri özümsenmelidir: Faiz paranın kirası değildir. Para kiraya verilebilen bir şey değildir. Sebebi şudur: Bir eşyanın kiralanmasında eşyanın başına gelecek risk kiraya verenin üzerindedir. Paranın ödünç verilmesinde ise paranın kaybı ya da yanmasının riski ödüncü alanın üzerindedir. Yani parayı ödünç veren riske girmemekte ve parasını korumaktadır. Ödünç verenin tek riski borçlunun ödeyememesidir. Bankacılık sektöründe ise bu risk gerçekte yoktur. Zira bankalar krediyi ancak en sağlam teminatları aldıklarında vermektedirler. Parayı ödünç verenin, geri alırken üzerine faiz alması, bir şeyin karşılığı değildir. Bazıları faiz için paradan mahrum kalmanın karşılığıdır şeklinde tarif yapmaktadır. Bir parça kağıttan yani paradan yani aslında satınalma gücü denen güçten, kendi kendisini kendi isteğiyle mahrum bırakan, hangi sebeple, bir karşılık hak eder ki? Aksine, faiz, külah değiştirmeyi bir maharet sayanlarca uygulanmakta, havadan para kazanmayı teşvik etmekte ve çalışma şevkini söndürmektedir.

5. Faiz yasağının destekleyicisi, zekat yükümlülüğüdür. Dinî kaynaklara göre zekatın açıktan yani gizlenmeden ve fakat zekat olduğu söylenerek verilmesi gerekmektedir. Ancak dinî hassasiyete sahip olduğu bilinen televizyon kanallarında, dindar olduğu belli kişiler, fakirlere, göstere göstere ve hatta firma reklamı da yaparak yardım vermektedirler fakat, verdiğimiz zekattır dememektedirler. Bu gizliliğin sebebi sorulduğunda zekat deyince laikliğe ya da çağdaşlığa aykırı olabilir denilmesi; çağdaş görünmek adına, gayri insani bir hâle, ikiyüzlülüğe ve hatta bir tür münafıklığa düşülebildiğini göstermektedir. (Gerçekten, toplumsal hastalıklarımızdan biri ikiyüzlülüktür ve bu da çevreye gizli gündem endişesi vererek sosyolojik ve siyasi krize sebep olmaktadır). O halde bu ve benzeri problemlerin çözümü için teklifim şudur: Televizyon, radyo ve gazetelerin yayınlarında hataları önlemeye yönelik danışmanlık hizmeti almak üzere din uzmanları istihdam etmeleri teşvik edilmelidir. Aynı şekilde İletişim fakültelerinde de lisans seviyesinde seçmeli din dersi okutulmalıdır.