COUNCIL OF EUROPE AVRUPA KONSEYİ AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ DÖRDÜNCÜ DAİRE ÖZDEN - TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no: 11841/02) KARAR STRAZBURG 3 Mayıs 2007 Bu karar, AİHS nin 44 2 Maddesi nde belirtilen şartlarla kesinlik kazanacaktır, ancak şekle ilişkin değişiklik yapılabilir. T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2007. Bu gayrıresmi özet çeviri Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Haklan Genel Müdür Yardımcılığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme'yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı'na atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir. 1
USULİ İŞLEMLER Davanın nedeni, Türk vatandaşı olan İzzet Cahit Özden in ( başvuran ), İnsan Haklarını ve Temel Hakları Korumaya Dair Sözleşme nin ( Sözleşme ) 34. Maddesi uyarınca, 18 Şubat 2002 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne yaptığı başvurudur (başvuru no:11841/02). OLAYLAR DAVA OLAYLARI Başvuran 1929 doğumlu olup İstanbul da ikamet etmektedir. 1950 yılında, 4753 sayılı çiftçiyi topraklandırma hakkındaki kanun uyarınca, Balıkesir İli Ayvalık İlçesine bağlı Maden Adası ndaki yaklaşık 165,000 m 2 lik bir arsa, Devlet makamları tarafından C.Ç. ye satılmış ve bu kişi adına kaydedilmiştir. 1968 yılında, Orman Kadastro Komisyonu, 6831 sayılı Kanun uyarınca, Maden Adası nda bir tahdit çalışması yürütmüştür. Bu uygulamanın amacı, kadastro haritasına dahil edilmeyen ormanlık alanları tespit etmektir. Değerlendirmenin sonucu kamuya duyurulmuş ve hiçbir itirazda bulunulmadığı için, bu karar 1970 yılında kesinlik kazanmıştır. Maden Adası nın tamamının orman özelliğine sahip olduğu ve bu nedenle özel mülkiyete tabi olamayacağı sonucuna varılmıştır. Bu sonuç, 1978 yılında tapu kaydında şerh edilmiştir. 1985 yılında, C.Ç., sözkonusu araziyi satma taahhüdünde bulunarak başvuranla bir sözleşme imzalamıştır. 1985-1987 yılları arasında, Orman Kadastro Komisyonu, orman özelliğini kaybeden arazileri tespit etmek ve bu arazilerin ormanlık statüsünü kaldırmak için bölgede bir aplikasyon çalışması yapmıştır. Karar, 27 Ocak 1988 tarihinde duyurulmuştur. 4785 sayılı Kanun un 2. Maddesi ne göre, sözkonusu arsanın orman özelliğini kaybetmediği sonucuna varılmıştır. Başvuran, 20 Eylül 1989 tarihinde, sözkonusu arsayı satın almış ve kendi adına kaydettirmiştir. C.Ç. tarafından Orman Müdürlüğü aleyhinde başlatılan takibat C.Ç., 10 Haziran 1988 tarihinde, Ayvalık Asliye Hukuk Mahkemesi ne, Orman Müdürlüğü ile Orman Bakanlığı aleyhinde, Orman Kadastro Komisyonu nun 27 Ocak 1988 tarihli kararına itiraz niteliğinde bir dava açmıştır. 15 Haziran 1989 da, Ayvalık Asliye Hukuk Mahkemesi, davaya bakma yetkisinin olmadığı gerekçesiyle dava dosyasını Ayvalık Kadastro Mahkemesi ne göndermiştir. Orman Müdürlüğü, bu karara itirazda bulunmuştur. 15 Aralık 1989 da, Yargıtay, usul hukuku gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Dava, Ayvalık Asliye Hukuk Mahkemesi ne iade edilmiştir. 30 Mayıs 1990 da, mahkeme davaya bakma yetkisinin 2
olmadığı gerekçesiyle dava dosyasını Ayvalık Kadastro Mahkemesi ne göndermiştir. Kovuşturma, 15 Kasım 1991 tarihinde Kadastro Mahkemesi nde yeniden başlatılmıştır. Ayvalık Kadastro Mahkemesi, 9 Aralık 1992 de, Orman Kadastro Komisyonu nun 27 Ocak 1988 tarihli kararının iptaline ve arazinin orman statüsünün kaldırılmasına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, arsanın Hazine adına kaydedilmesi talimatını vermiştir. Her iki taraf da karara itiraz etmiştir. 15 Şubat 1994 te, Yargıtay, ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Yargıtay, ormanların özel mülkiyete tabi olamayacağı, bu nedenle de zirai amaçlarla arazisi olmayan çiftçilere verilemeyeceği kanısındadır. Bu nedenle, bir orman üzerindeki herhangi bir mülkiyet talebi yasal olarak geçersizdir. Mahkeme, C.Ç. nin arazinin orman statüsünün kaldırılmasını talep etmeye yetkili olmadığı görüşüne varmıştır. Dava, Ayvalık Kadastro Mahkemesi nde yeniden başlamıştır. 3 Nisan 1995 te, Kadastro Mahkemesi, 9 Aralık 1992 tarihinde vermiş olduğu ilk kararı sürdürmüştür. Orman Müdürlüğü ile Orman Bakanlığı temyize başvurmuştur. 3 Nisan 1996 da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay ın ilgili kurulunun muhakemesini desteklemiş ve Ayvalık Kadastro Mahkemesi nin kararını bozmuştur. Dava dosyası yeniden Kadastro Mahkemesi ne gönderilmiştir. 26 Kasım 1998 de, Ayvalık Kadastro Mahkemesi, Yargıtay Genel Kurulu nun kararına uymaya karar vermiştir. Mahkeme, sonuç olarak C.Ç. nin davasını reddetmiş ve özel kişilerin orman statüsünün iptaline ilişkin davalarda davacı olarak yer almalarının hiçbir kanuni menfaat getirmeyeceği yönünde hüküm vermiştir. 28 Mayıs 2001 de, Yargıtay, Ayvalık Kadastro Mahkemesi nin kararını onaylamıştır. Bu karar, 21 Ağustos 2001 tarihinde başvurana bildirilmiştir. Tapu kaydının iptali için Orman Müdürlüğü tarafından başlatılan takibat 12 Ağustos 1986 da, Orman Müdürlüğü, tapu kaydının iptali ve arsanın C.Ç. tarafından daha fazla kullanılmasını engelleme emri için Ayvalık Sulh Hukuk Mahkemesi huzurunda C.Ç. aleyhinde takibat başlatmıştır. 23 Şubat 1987 de, başvuran takibata müdahalede bulunmuştur. 25 Haziran 1987 de, Ayvalık Sulh Hukuk Mahkemesi, davayı inceleme yetkisi olmadığına karar vermiş ve dava dosyasını Ayvalık Asliye Hukuk Mahkemesi ne göndermiştir. 1988 yılında, mahkeme, davanın karara bağlanmasının Ayvalık Kadastro Mahkemesi huzurunda beklemede olan dava sonucuna bağlı olması nedeniyle takibatı durdurmaya karar vermiştir. Yargıtay Genel Kurulu nun kararının ardından, Ayvalık Asliye Hukuk Mahkemesi huzurundaki takibat yeniden başlamıştır. 5 Haziran 1998 de, ilk derece mahkemesi, Yargıtay Genel Kurulu nun kararını gözönünde tutarak, dava konusu arsanın ormanlık alanın bir bölümü olarak gösterildiğini belirtmiş ve özel mülkiyete tabi olamayacağı yönünde karar vermiştir. Mahkeme, bu nedenle, başvuranın tapusunun iptaline ve sözkonusu arazinin Hazine adına kaydedilmesine karar vermiştir. Başvuran itirazda bulunmuştur. 3
22 Mayıs 2001 de, Yargıtay, başvuranın temyiz gerekçelerinin asılsız olduğuna karar vermiş ve ilk derece mahkemesinin kararını onaylamıştır. Bu karar, 23 Ağustos 2001 tarihinde başvurana bildirilmiştir. HUKUK I. AİHS NİN 1 NO.LU PROTOKOLÜ NÜN 1. MADDESİ NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI Başvuran, AİHS nin 1 No.lu Protokolü nün 1. Maddesi nde öngörülen şartlara uygun olmayan koşullarda arsasından mahrum bırakıldığından şikayetçi olmuştur. Hükümet, C.Ç. nin arsasının ormanlık alanın bir parçası olarak gösterildiği 1968 yılında, arsasının mülkiyetini kaybettiğini ileri sürmüştür. Dolayısıyla, başvuran ile C.Ç arasındaki işlemin geçersiz olduğunu iddia etmiştir. AİHM, mülkiyetin korunması hakkını güvence altına alan 1 No.lu Protokol ün 1. Maddesi nin üç ayrı kuralı kapsadığını tekrarlamaktadır: birinci paragrafın birinci cümlesinde belirtilen ilk kural, genel niteliktedir ve mal mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesi ilkesinden bahsetmektedir; ilk paragrafın ikinci cümlesinde yer alan ikinci kural, mal mülkten yoksun bırakılmaktan bahsetmekte ve bunu belli kurallara bağlamaktadır; ikinci paragrafta yer alan üçüncü kural, Taraf Devletlerin, diğer şeylerin yanı sıra, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemeye yetkili olduğunu tanımaktadır. Bununla beraber, bu üç kural, bağlantısız anlamında ayrı değildir. İkinci ve üçüncü kural, mal mülk dokunulmazlığı hakkına belirli durumlarda müdahale edilmesiyle ilgilidir; bu nedenle de ilk kuralda telaffuz edilen genel ilke ışığında yorumlanmalıdır (bkz, Anheuser-Busch Inc. / Portekiz [GC], no. 73049/01, 62, 11 Ocak 2007). AİHM, ayrıca, 1 No.lu Protokol ün 1. Maddesi nin, yalnızca bir kişinin mevcut mallarına uygulanabilir olduğunu hatırlatmaktadır. Bu nedenle, uzun bir dönem boyunca kaldırılan mülkiyet hakkının tekrar elde edilebileceği ümidi veya şart yerine getirilmediği gerekçesiyle zamanaşımına uğrayan bir şartlı talep, mülkiyet olarak görülemez (bkz, Kopecký / Slovakya [GC], no. 44912/98, 35 (c), ECHR 2004-IX). Ancak, belli durumlarda, bir malı elde etmenin meşru bir beklentisi, 1 No.lu Protokol ün 1. Maddesi nin güvencesinden yararlanabilir. Bu nedenle, bir iddiada doğası gereği mülkiyet faizi yer alıyorsa ve ulusal hukukta faiz için yeterli dayanak bulunuyorsa, örneğin yerel mahkemelerin bu faizin varlığını onaylayan yerleşik içtihatları varsa, bu hangi kişinin yetkisindeyse, bu kişinin meşru beklentisi olduğu düşünülebilir. Diğer yandan, iç hukukun doğru bir şekilde yorumlanmasına ve uygulanmasına ilişkin bir uyuşmazlık olması durumunda, hiçbir meşru beklentinin doğması beklenemez ve başvuranın ifadeleri sonradan yerel mahkemelerce reddedilir (Anheuser-Busch Inc., yukarıda kaydedilen, 65 ve Kopecký, yukarıda kaydedilen, 50). Sözkonusu davada, AİHM den, yukarıdaki ilkeler ışığında, başvuranın sözkonusu arazinin tasarruf hakkını elde etmek için meşru bir beklentisi olup olmadığını belirlemesi talep edilmektedir. AİHM, bu bakımdan, 1968 yılında, Orman Kadastro Komisyonu nun 4
yaptığı aplikasyon çalışmasının ardından, Maden Adası nın tamamının ormanlık alan olarak gösterildiğini belirtmektedir. Hiçbir itirazda bulunulmadığı için, karar 1970 yılında kesinlik kazanmış ve bu sonuç tapu sicil kaydında şerh edilmiştir. AİHM, ayrıca, başvuranın 1985 yılında C.Ç. ile bir sözleşme imzaladığını ve bu sözleşmeyle C.Ç. nin sözkonusu araziyi başvurana satmayı taahhüt ettiğini dikkate almaktadır. Daha sonra, Orman Müdürlüğü, 12 Ağustos 1986 da, Ayvalık Asliye Hukuk Mahkemesi huzurunda C.Ç. aleyhinde, tapu kaydını iptal ettirmek üzere takibat başlatmıştır. Başvuran, 23 Şubat 1987 tarihinde, takibata dahil olmuştur. Ancak 20 Eylül 1989 tarihinde, başvuran sözkonusu araziyi satın almış ve kendi adına kaydettirmiştir. AİHM, yukarıdaki bilgileri gözönünde bulundurarak, başvuranın sözkonusu arazinin orman özelliği taşıdığının farkında olduğu sonucuna varmaktadır. Ayrıca, Türk hukukuna göre, ormanların özel mülkiyete tabi olmasının yasak olduğu tartışılmaz bir gerçektir. AİHM, bu noktada, başvuranın temelde yerel mahkemelerin iç hukuku yorumlama ve uygulama şeklinden şikayetçi olduğunu belirtmektedir. AİHM, yerel mahkemelerce yapıldığı iddia edilen maddi veya hukuki hataları ele almak için sınırlı yetkiye sahip olduğunu (bkz, García Ruiz / İspanya [G.C.] no. 30544/96, 28, ECHR 1999-I ve Kopp / İsviçre, 25 Mart 1998 tarihli karar, Hüküm ve Karar Raporları 1998-II, s. 540, 59) ve sözkonusu arazinin fiziki özelliklerini belirleyen yerel makamların görüşü yerine kendininkini koyamayacağını yinelemektedir. İlk olarak dava hakkında karar veren Ayvalık Kadastro Mahkemesi nin, sırasıyla 9 Aralık 1992 ve 3 Nisan 1995 tarihlerinde, Orman Kadastro Komisyonu nun 27 Ocak 1988 tarihli kararının iptali ve arazinin orman statüsünün kaldırılması talimatını vererek ihtilaf konusu arazinin Hazine adına kaydedilmesi emrini verdiği doğrudur. Ancak, bu kararlar daha sonra bozulmuştur, ve bu nedenle de kararların nihai ve bağlayıcı bir etkisi olmamıştır. Dolayısıyla, Kadastro Mahkemesi nce verilen kararlar, başvurana araziyi elde edebilmesi için icra yoluyla alınması mümkün bir hak vermemiştir. Sonuç olarak, AİHM, yerel makamlarca uygulanan ve yorumlanan ilgili kanun uyarınca, başvuranın, AİHM nin içtihadına göre, sözkonusu arazinin tapusunu elde etmek için meşru bir beklentisi olduğunu iddia edemeyeceği görüşündedir. AİHM, bu şikayetin, AİHS nin 35 3 ve 4. Maddeleri uyarınca asılsız olması sebebiyle kabuledilmez olduğunu belirtmektedir. II. AİHS NİN 6. MADDESİ NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI Başvuran, AİHS nin 6. Maddesi uyarınca, mahkemece yapılan takibatın çok uzun sürmesinden şikayetçi olmuştur. Hükümet, yerel mahkemelerin makul süre şartına uyduklarını iddia etmiştir. A. Kabuledilebilirlik AİHM, başvuranın takibatın süresine ilişkin şikayetinin, AİHS nin 35 3 Maddesi uyarınca asılsız olmadığını belirtmektedir. AİHM, bu şikayetin kabuledilmez olması için hiçbir gerekçe bulunmadığı görüşündedir. Bu nedenle, kabuledilebilir olduğu yönünde karar verilmelidir. B. Esaslar 5
Gözönünde bulundurulması gereken süre AİHM, sözkonusu davada, birbiriyle yakından ilişkili iki dizi takibat olduğunu belirtmektedir. C.Ç. ye ait tapunun iptaline ilişkin takibat, 12 Ağustos 1986 tarihinde başlamış ve başvuran 23 Şubat 1987 tarihinde bu takibata dahil olmuştur. Ancak, 1988 yılında, Ayvalık Asliye Hukuk Mahkemesi, davanın karara bağlanmasının Ayvalık Kadastro Mahkemesi huzurunda beklemede olan dava sonucuna bağlı olması nedeniyle takibatı durdurmaya karar vermiştir. Kadastro Mahkemesi huzurunda 10 Haziran 1988 yılında başlatılan takibat, Yargıtay ın 22 Ekim 2001 tarihli kararıyla durdurulmuştur. Bu süre içerisinde, Yargıtay Genel Kurulu nun 3 Nisan 1996 tarihli kararının ardından, Ayvalık Asliye Hukuk Mahkemesi nce yapılan takibat yeniden başlatılmıştır ve bu takibata ilişkin nihai karar 22 Mayıs 2001 tarihinde verilmiştir. AİHM, ilk olarak yapılan takibatın, ikinci kez başlatılan takibat sonlanana kadar beklemede kalması nedeniyle, takibat süresini hesaplarken bu iki takibatın bir bütün olarak düşünülmesi gerektiği görüşündedir. Ayrıca, 23 Şubat 1987 tarihinde başvuran takibata dahil olduğu için, gözönüne alınması gereken süre bu tarihten itibaren başlatılmalıdır. AİHM, yukarıdaki bilgileri değerlendirerek, gözönünde bulundurulması gereken sürenin 23 Şubat 1987 tarihinde başlayıp, Yargıtay ın karar tarihi olan 22 Mayıs 2001 de sona erdiği sonucuna varmıştır. Böylece, iki aşamada yapılan takibat, yaklaşık 14 yıl 3 ay sürmüştür. Takibat süresinin makul olup olmaması AİHM, takibat süresinin makul olup olmadığının, dava koşulları ışığında ve şu kriterlere göre değerlendirilmesi gerektiğini yinelemektedir: davanın karmaşıklığı, başvuran ile ilgili makamların tavrı ve anlaşmazlıkta başvuran için neyin tehlikede olduğu (bkz, diğer makamlar arasında, Frydlender / Fransa [GC], no. 30979/96, 43, ECHR 2000-VII). AİHM, genellikle, bu başvurudakine benzer sorunlar içeren davalarda, AİHS nin 6 1 Maddesi nin ihlalini saptamıştır (bkz, örneğin, Frydlender, yukarıda kaydedilen). AİHM, Hükümet in takibatın süresinin makul olmadığının düşünülemeyeceği görüşünde olduğunu belirtmektedir. AİHM, davanın herhangi bir istisnai yasal veya olaylara dayanan karmaşıklık içermediğini belirtmektedir. Ancak, AİHM, uzun süren periyotların ilk derece mahkemeleri ile temyiz mahkemelerinin kararları arasında geçtiğini belirtmektedir. Bu bakımdan, AİHM, ulusal mahkemelerin, Orman Müdürlüğü aleyhinde açılan davayı hangi mahkemenin inceleme yetkisi bulunduğuna karar vermelerinin yaklaşık iki yıl sürdüğünü gözönünde bulundurmaktadır. AİHM, ayrıca, Ayvalık Asliye Hukuk Mahkemesi nin 5 Haziran 1998 de, Yargıtay ın ise yaklaşık 3 yıl sonra, 22 Mayıs 2001 de karar verdiğini belirtmektedir. Hükümet, bu durum için herhangi bir açıklama yapmamıştır. Böyle bir açıklama yapılmaması ve başvuranı suçlu bulmak için herhangi bir kanıt bulunmaması durumunda, gecikmenin yerel mahkemelerin temyiz işlemlerini ele almasına bağlı olduğu düşünülmelidir. AİHM, AİHS nin 6 1 Maddesi nin, Sözleşmeye Taraf Devletlere yasal düzenlerini, mahkemelerinin davalar konusunda makul bir süre içerisinde karar verme yükümlülüğü dahil 6
olmak üzere, bu maddenin öngördüğü şartların her birini yerine getirecek şekilde düzenleme görevini yüklediğini hatırlatarak (bkz, Arvelakis / Yunanistan, no. 41354/98, 26, 12 Nisan 2001), yerel mahkemenin takibatı hızlandırmak için daha katı önlemler uygulaması gerektiği görüşüne varmıştır. Bu nedenle, AİHM, ulusal mahkemelerin gerekli itinayı göstermemesi nedeniyle, sözkonusu davadaki takibatın gereksiz yere uzadığı sonucuna varmıştır. AİHM, yukarıdaki bilgileri gözönünde bulundurarak, sözkonusu davadaki takibatın çok uzun sürdüğü ve makul süre koşulunun yerine getirilmediği sonucuna varmıştır. Buna göre, 6 1 Maddesi nin ihlali sözkonusudur. III. AİHS NİN 41. MADDESİ NİN UYGULANMASI AİHS nin 41. Maddesi: Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollarının ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder. A. Tazminat Başvuran, 6. Madde ye ilişkin şikayetiyle ilgili olarak, maddi tazminat için 10,000 Euro, manevi tazminat için de 10,000 Euro talebinde bulunmuştur. Hükümeti bu taleplere itirazda bulunmuştur. AİHM, saptanan ihlalle talep edilen maddi tazminat arasında doğrudan bir bağlantı görmemektedir; bu nedenle de bu talebi reddetmektedir. Öte yandan, AİHM, yalnızca bir ihlalin saptanmasıyla karşılanamayacak bir durum olan takibatın uzun sürmesi nedeniyle, başvuranın sıkıntı ve asabiyet gibi manevi zararlar görmüş olabileceğini kabul etmektedir. AİHM, dava koşullarını dikkate alarak ve içtihadını gözönünde bulundurarak, başvurana bu bağlamda toplam 7,000 Euro ödenmesine karar vermiştir. B. Masraf ve Giderler Başvuran, masraf ve giderler için belirli bir miktar talebinde bulunmayıp bunu AİHM nin takdirine bırakmıştır. AİHM nin içtihadına göre, masraf ve giderlerin ancak gerçekten ve gerektiği şekilde yapıldığının kanıtlanması ve miktar olarak makul olması durumunda, bu miktar başvurana geri ödenir. Sözkonusu davada, AİHM, başvuranın herhangi bir destekleyici belge sunmadığını belirtmektedir. Bu nedenle, AİHM, bu bağlamda herhangi bir miktar ödenmesini uygun görmemektedir. C. Gecikme Faizi AİHM, gecikme faizinin, Avrupa Merkez Bankası nın uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle oluşacak faiz oranına göre belirlenmesini uygun bulmuştur. 7
BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM OYBİRLİĞİYLE, 1. AİHS nin 1 No.lu Protokolü nün 1. Maddesi ne ilişkin şikayetin kabuledilmez, başvurunun geri kalan kısmının ise kabuledilebilir olduğuna; 2. AİHS nin 6. Maddesi nin ihlal edildiğine; 3. (a) davalı Devlet in, masraf ve giderler için, başvurana, AİHS nin 44 2 maddesi uyarınca bu kararın kesinlik kazandığı tarihten itibaren üç ay içinde, manevi tazminat olarak 7,000 EUR (yedi bin euro) ve bu miktara konulabilecek bütün vergileri ödemesine (bu miktar, ödeme tarihinde uygulanan kur üzerinden Türk Lirası na çevrilecek); (b) ödeme tarihine kadar yukarıda bahsedilen üç ayın dolması halinde, yukarıdaki miktarların üzerine, Avrupa Merkez Bankası nın gecikme döneminde uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle oluşacak faiz oranına eşit miktarda basit faizin ödenmesine karar vermiştir. 4. Başvuranın adil tazmin talebinin geri kalan kısmının reddine karar vermiştir. İşbu karar İngilizce olarak hazırlanmış olup 3 Mayıs 2007 tarihinde, İçtüzüğün 77. Maddesi nin 2 ve 3. fıkraları uyarınca yazılı olarak tebliğ edilmiştir. Fatoş ARACI Sekreter Yardımcısı Nicolas BRATZA Başkan 8