Şaman/Bakşı Tipolojisi Bağlamında Kırgızlarda Halk Hekimliği Geleneği ve Halk Hekimleri-I ÖZET



Benzer belgeler
Mitoloji ve Animizm, Fetişizm. Dr. Süheyla SARITAŞ 1

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

ŞAMANİZM DR. SÜHEYLA SARITAŞ 2

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

ADI SOYADI : OKUL NO : SINIFI : 4/ NOTU : FEVZİ ÖZBEY İLKOKULU FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ 1. DÖNEM 1. YAZILISI

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

bez gez sez tez biz çiz diz giz boz roz koz poz toz yoz çöz göz köz söz buz muz tuz büz düz güz

ARALIK AYI +3 YAŞ ÖZEL YAKACIK BALKANLAR KOLEJİ Eğitim Öğretim Yılı AYIN TEMASI

1. SINIF TÜRKÇE. Copyright YAZAR Ahmet KÜÇÜKAYDIN Hacer KÜÇÜKAYDIN. KAPAK TASARIMI Resul KÖSE. DİZGİ - SAYFA TASARIMI Resul KÖSE

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU MENEKŞELER SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

BİLMEN LAZIM BİTKİLERİN VE HAYVANLARIN DÜNYASINA TEFEKKÜR PENCERESİNDEN BAKALIM

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Örnek alınacak en güzel insan Hz. Muhammed hayatı boyunca görüntüsüne ve hareketlerine dikkat etmiştir.

GİRİŞ. Sağlıklı Beslenme ve Vücudumuzun Sağlıklı Beslenme Piramidi. Ana Gıda Grupları

Șarbon. Nedir? Nasıl Korunmalıyız?

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Mucizeleri. ÇOCUKLAR İÇİN Peygamberimizin. M. S i n a n A d a l ı. Resimleyen: Sevgi İçigen

KISA DÖNEMLİ AMAÇLAR MATERYAL YÖNTEM- TEKNİK. Maketi Gerçek Kişi, 3 Kol ve bacakların vücudun ana bölümlerinden olduğunu söyler.

Administrator tarafından yazıldı. Çarşamba, 27 Temmuz :46 - Son Güncelleme Cuma, 19 Ağustos :53

Karşındakini Var Etmenin En Zor Yolu: DİNLEMEK - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Şiir Anadan Örnekler. Köyden ayrılalı nice yıl oldu Yıkıldı evimiz selinen doldu Hani bacı kardeş nerede kaldı özlüyorum ben seni güzel Alvar

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

MERAKLI KİTAPLAR Kavramlar

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

NOEL VE YILBAŞI KUTLAMALARI

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

ALLERJİNİN NEDENİ NEDİR?

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

SİHİRLİ ELLER SINIFI HAFTALIK BÜLTENİ

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

ÖZEL ASÇAY ANAOKULU PAMUK ŞEKERLER SINIFI HAFTALIK BÜLTENİ. Hazırlayan: MELTEM DÖKÜLMEZ

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Sigara sağlığa zararlı olmasına rağmen birçok kişi bunu bile bile sigara kullanmaktadır. En yaygın görülen zararlı alışkanlıkların içinde en başı

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Tıp Tarihine Yaklaşım

TEST. 7. Dişer ne zaman fırçalanmalıdır? A. Yemeklerden sonra B. Okuldan gelince C. Evden çıkmadan önce

CÜMLE BİLGİSİ. ( Cümle değildir. Anlamı yok)

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Öğ. Rasim KAYGUSUZ. 19 Mart 1973 Tarihli ve 1738 sayılı Tebliğler Dergisi ile ilk okullara tavsiye edilmiştir

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

ALTININ DEĞERİNİ SARRAF, KELAMIN DEĞERİNİ ERBAP ANLAR!.. - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.

Okul Çağı Çocuğunda Sevgi Yetersizliği Çalma Davranışına mı Neden Oluyor? Pazartesi, 02 Eylül :14

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

PHOSPHORUS. ( Phos. ) Ana fikir ; çabuk parlar, çabuk yanar ama çabuk söner.

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi ARILAR GRUBU

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

ATATÜRK'Ü ANIŞ. Adım-Soyadım:...

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz

YARATILIŞ MİTLERİ DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

ÜNİTE 3 YAŞAM KAYNAĞI TOPRAK

Kurban Nedir Ve Niçin Kesilir?

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

5. SINIF TÜRKÇE NOKTALAMA İŞARETLERİ TESTİ

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

KULLANMA TALİMATI. Etkin Madde: Mepiramin maleat, lidokain hidroklorür, dekspantenol.

IX. HAFTA HİN 412 KLASİK SANSKRİT EDEBİYATINDAN SEÇMELER

DİKTE METNİ 1 DİKTE METNİ 2

FEN BİLİMLERİ TESTİ 6. SINIF

Mamasalý Apýþev (1960)

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Kısa Dönemli Amaç Davranışlar Araç Gereçler

Bilim adamları canlıları hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve mikroskobik canlılar olarak dört bölümde sınıflandırmışlar.

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

1) Aşağıdaki atasözlerinden hangisi gerçek anlamlıdır?

gösteren gösterilen biçim anlam

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

UĞUR BÖCEKLERI SINIFI MART AYI AYLIK BÜLTENİ

BİZE KATILIR MISINIZ?

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

EN ESKİ İNANÇLARDAN BİRİ OLAN ZERDÜŞTLÜK VE ZERDÜŞT HAKKINDA 9 BİLGİ

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Tеl: ; veya

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

BİYOMLAR KARASAL BİYOMLAR SELİN HOCA

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi 2018 ARALIK AYI EĞİTİM BÜLTENİ

Aşağıdaki parçayı okuyalım. Ardından soruları yanıtlayalım.

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

KIRGIZ MİLLETİNE AİT <KIRKKIZ> EFSANESİ

Minti Monti. İlkbahar 2015 Sayı:17 Ücretsizdir. Kızıl Panda

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

Transkript:

Şaman/Bakşı Tipolojisi Bağlamında Kırgızlarda Halk Hekimliği Geleneği ve Halk Hekimleri-I ÖZET Mehmet ÇERİBAŞ Anadolu Türk kültür çevresinde ocaklılar, muskacılar, hocalar, ebeler, kocakarılar dedeler, izinliler olarak bilinen halk hekimleri, kökleri İslam Öncesi Türk İnanç Sistemine dayanan tedavi yöntemleri ile sihri/büyüsel işlemlerin ustası sayılan Şamanlık geleneğinin Anadolu daki takipçileri olarak adlandırılabilir. İslam öncesi Türk kültür çevresinde çok önemli yer işgal eden Şamanlar, bir yandan ait oldukları toplumda kopuz eşliğinde toylarda, büyük törenlerde destansı şiirler icra ederken diğer taraftan da sahip oldukları büyüsel/sihirsel bilgi ve tekniklerle hastalıklara çare bulurlardı. Türk kültür çevresinde Şaman, Ozan, Oyun, Bakşı/Baksı, Kam olarak bilenen bu tipler, Türklerin İslam medeniyet dairesine girmesiyle birlikte tipolojik parçalanmaya maruz kalarak Anadolu Türk kültür çevresinde âşık, ocaklı, dede, evliya, veli, alperen gibi isimlerle anılmaya başlandılar. Şamanlığa özgü bu durum Kırgız-Kazaklar arasında da pek değişmemiş olsalar da, Şaman adı verilen bu tipler söz konusu Türk boyları arasında değişim ve dönüşüme maruz kalarak Ozanlık özellikleri Manasçı/Akın ve Irçı denilen sanat erbaplarında; hekimlik özellikleri ise bakşı/bübü adı verilen kişilerde devam etmiştir. Bu bağlamda günümüzde Kırgız-Kazak gibi Türk topluluklarında Şaman ın icra ettiği sanatsal faaliyetleri Manasçı, akın, comokçu, jırav, jırşı gibi sanat erbaplarının icra etmesi hastalıkları tedavi eden kişilerin ise bakşı, bübü, bakşı-bübü, kempir (kocakarı), sınıkçı, emçi, emçi-domçu gibi tiplere özgü sayılması fikrimizi kuvvetlendirmektedir. Bu çalışmada şamanlık geleneğinin devamı sayılan ve Kırgız Türkleri arasında halk hekimliğini devam ettiren tipler ele alınacak, söz konusu tiplerin adları, mesleğe girişleri, hangi özellikleri bünyelerinde taşıdıkları, hangi hastalıkları tedavi ettikleri gibi hususlar üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Kırgızlar, halk hekimliği, halk hekimi, bakşı/bübü, emçi-domçu, darımçı Folk Medicine Traditions, Physicians in The Context Of Shaman And Baksı Typology in Kyrgyz ABSTRACT Folk medicine profession as ocaklılar, kocakarılar, muskacılar, hocalar, ebeler, dedeler, izinliler in Anatolian Turkish culture, roots pre-islamic turkish belief systems based on treatment with the magic and magical operations masters counted shamanism tradition in Anatolian followers can be called. Shamans, occupying very important place in the Turkish culture, were performing epic poetry with kopuz (lute) in the large ceremonies in the society they belong on the other hand they cure diseases with the magic and magical knowledge and tehniques. These types known as shaman, ozan, oyun, bakşı, kam in Turkısh culture, they exposured typological breakdown and began to referred as names âşık, ocaklı, dede, evliya, veli, alperen with the Turkish Islam introduction. Specific to Shamanism among Kyrgyz and Kazakh hardly changed, this type called Shaman by exposure change and transformation in Turkish tribes, being a poet features Manasci, akın, and ırcı called the art connoisseur, medicine features bakşı, bübü, called person proceed in. In thıs context, today the Kyrgyz and Kazakh as the Turkish community of Shaman exercised artistic activities Manascı, akın, comokcu, jırav, jırşı as the art connoisseur and to treat illnesses of individuals bübü, bakşı, baksı-bübü, kempir (kocakarı) sınıkcı, emçi, emçi-domçu strengthen our idea. In this study, types who counted as traditions followers and continued folk medicine among the Kyrgyz Turkish will be discussed, the types concerned the names, professions inputs, which features they carry, what diseases they treat will be emphasized. Key Words: Kyrgyz, folk medicine, folk phycians, baksı, bübü, emçi-domçu, darımçı Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü/Nevşehir 65

Giriş Kırgız Türkleri mensup oldukları Türk boy sistemi içinde, farklı coğrafyalarda yaşamanın ve farklı tarihi süreçler geçirmenin tabii neticesi olarak farklı inanç ve dinlerin etkisi altına girmiş, kabul ettikleri son din İslâm a kadar, hatta İslâm sonrasında da Gök Tanrı inancının bakiyelerini korumuşlardır. Gök Tanrı dini ile şamanlığa özgü inanç ve pratikleri günümüze kadar taşıyan Kırgız Türkleri, bu yönleri ile geleneksel inançları, kabulleri ve uygulamaları yaşatması bakımından da diğer Türk boylarından farklılık arz etmişlerdir. Günümüzde şaman kavramı yerine bakşı kavramını kullanan Kırgız Türkleri, bu kavrama şamana ait özelliklerden sadece tedavi etme özelliğini yükleyerek nispeten diğer Türk boylarından ayrılmışlardır. Animizm inancını da devam ettiren Kırgız Türkleri, canlı cansız her varlığın ruhu (arbak/ervah) olduğunu kabul etmekte ve yine her varlığın ve her mesleğin koruyucu bir pirinin olduğuna inanmaktadırlar. Bu bağlamda Kırgızlar arasında semanın piri Kökö Teŋir, kadınların, çocukların piri Umay Ene, aklın piri Sekelek Sarı Kız, aşkın piri Yusuf ile Züleyha, ateşin piri Oçok Ene, dağın piri Tastar Ata, yılkının piri Kambar Ata, çiftçiliğin piri Dıykan Baba, suyun piri Hz. Sulayman, köpeğin piri Kumayık, evin piri Zengi Baba, koyunun piri Çolpon Ata olarak bilinmektedir. Kırgız Türkleri piri ve ruhu olduklarına inandıkları bu varlıkları ıyık (kutsal) kabul ederler, onları sık sık anarlar, belli günlerde, törenlerde ve dualarda onlardan yardım ister, hastalıkların tedavilerinde de bu varlıkların yardımına başvururlar. Sözlü gelenekte yaşayan otko sıyın (ateşe sığın), ottu teşpe, şamaldı sökpö (ateşi deşme, rüzgâra sövme), ot degenden ooz küyböyt (ateşe değmekle ağız yanmaz), oçoktu attaba (ocağı atlama), ottu butun menen içkertpe (ateşi ayağın ile dağıtma), otko tükürbö (ateşe tükürme), otko suu koyup öçürbö (ateşi su ile söndürme), ottu tegerenbe (ateşi çevirme), külge siybe (küle işeme), kolomtonu attaba (ocağı atlama), otko cakın ış küyöt, enege cakın kız küyöt (ocağa yakın eşyalar yanar, anaya yakın kız yanar), otko kelgen katındın otuz ooz sözü bar (ateşe gelen kadının otuz türlü sözü var), kün batkan son ot berbeyt (gün battıktan sonra ateş verilmez) gibi sözler, ateşe yüklenen kutsallık ve inançlara dair kesin deliller olarak kabul edilebilir (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 354-355). Kırgızların ateşe dair inanç ve uygulamalarının benzerlerini su, ağaç, taş, ay, güneş gibi diğer varlıklarda da görmekteyiz. Bu bağlamda ay doğduğunda okudukları şu dua dikkate değerdir. Ay kördüm, aman kördüm, Aydın munarınan Cerdin kuçagınan, Ay gördüm, esenlik gördüm, Ayın ışığından Yerin kucağından, 66

Cegilik dan, Bir kıştık saman kördüm. Tatlı hububat, Bir kışlık saman gördüm. (Akmataliyev, v.d., I. Tom, 2004: 331). su pirine: Kırgızlar çağlayarak akan ve tehlikeli gördükleri dere, ırmak gibi sulardan geçerken Agını katuu daryadan Caratkan özü koldosun. Suu içinde cetelep İliyas pirim coldoşum. Şaşılbay solgun keçirgin, Şaytan naadan cogolsun. Caa pirlerim, şar suudan, Çımın candı koldogun. Akışı sert deryadan, Yaratan korusun. Su içinde yedeğine alan İlyas Pirim yoldaşım. Acele etmeden sükût içinde geçir, Şeytan nadan yok olsun. Yağmur pirlerim, şarlayan sudan, Sinek gibi canımızı korusun. (Akmataliyev, v.d., I. Tom, 2004: 327, 328) diyerek dua edip yardım dilerler. Kırgız Türkleri arasında şamanların piri olarak Ak Taylak, tabıpçılık (tabiplik) ın piri Ulukman, ustaların ve bakşıların piri Döötü Ata, emçilik (hekimlik) piri olarak Koroson Ata kabul edilmektedir (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 354-355). Kırgız Türklerinde Halk Hekimliği Geleneği ve Halk Hekimleri Kırgız Türkleri arasında halk hekimliği tabıpçılık, emçilik, emçi-domçuluk, Kırgız el meditsiyası, Kırgız eldik meditsiya, eldik tabıpçılık kavramları ile ifade edilirken. hastalık kavramı da ooru (ağrı/hastalık) 1, sırkoo (hastalık, ağrı, geçici hastalık, rahatsızlık), dart (dert), ildet (illet), kesel(hastalık, illet, hasta, gevşek, mülayim), çemen (hastalık, illet), çikert (hafif hastalık, hoşnutsuzluk), kasta (hasta), nookas (hasta, hastalıklı, iletli), nasak (illetli, hastalıklı), beymar (bimar, hastalık), beytap (bitap) (Moldaliyeva, 2010: 17-27) kelimeleri ile anlatılmaktadır. Hastalıkları tedavi anlamında ise darımda-, darıla-, darıloo-, emde-, emdöö, dubaloo, dem saluu sözleri kullanılmaktadır. Kırgız halk hekimlerinin hastaları iyileştirmek için okudukları efsun şiirlerine de darım ırları, em-dom ırları veya ırım-cırım ırları denilmektedir (söz konusu kelimeler için bk. Akmataliyev, v.d. 2010). Kırgızlar halk 1 Kırgız Türkçesinde ooru kelimesiyle birlikte kullanılan köz oorusu (göz ağrısı/hastalığı), cürök ooru (kalp ağrısı/hastalığı), baş ooru (baş ağrısı), iç ooru (karın ağrısı), cin ooru (cin çarpması), cuguştuu ooru (bulaşıcı hastalık), caman ooru (kötü illet/kanser) gibi kavramlar kullanılmaktadır (Moldaliyeva, 2010: 19). 67

hekimliği geleneğinde bahsi geçen terimler dışında suu berüü (su verme), terige aluu, cıluu suuga saluu (ılık suya koyma), ısıktoo (ısıtma), uşalatuu (ovalamak), kan aluu (kan alma), sülük saluu, tamır karmoo (damar kavrama) gibi terimler de kullanılmaktadır (Moldobayev, 1993: 103). Kırgız halk hekimliğinde ilaçlarla ilgili olarak da darı/darı 2 (ilaç, çare, deva), darmek (ilaç), çardarı 3 (çeşitli ilaçların karışımı, mürekkep ilaç), em 4 (ilaç, çare, aşı, faydalı), dom (kelime em-dom şeklinde de kullanılır ve ilaç, çare anlamına gelir), daba, dabaa 5 (kocakarı ilacı, deva, çare), darman (ilaç, çare, derman, kudret, çözüm yolu, dayanak, destek), ilaacı (ilaç, deva, çare, netice, akıbet), ebep (kocakarı ilacı, ilaç), sebep (sebep, neden, vesile, gerekçe, kocakarı ilacı, ilaç), şıpaa (şifa, ilaç, em, merhem) kavramları kullanılmaktadır (Moldaliyeva, 2010: 28-36). Kırgızlar arasında halk hekimliğini yapan tiplerin ortak adlarından biri tabıp tır. Kırgızlar ruhî veya fizikî olsun sağaltma işlemi yapan kişileri tarif etmek için de Kıl tamırçılar (kılcal damarcılar), tamırçılar (damarcılar), kıldat tamırçı (usta damarcı, usta tabip), emçiler (tabipler, ilaç yapanlar), domçular (emçi/bakşı), emçi-domçu (ilaççı, tabip, 2 Kırgız Türkçesinde darı kelimesiyle beraber ak darı (yılanı kurutup toz haline getirerek yapılan ilaç), kara darı (bir çeşit bitkiden yapılan ilaç), konor darı (iyileştiren ilaç), sarı darı (bir çeşit ilaç), bugu darı (potasyum iyodür), darıla- (tedavi etmek), darılan- (tedavi olmak), darıger (tabip, hekim), darıkeç (tabip, hekim), darıkana (eczane) kelimeleri de kullanılmaktadır (Yudahin, I, 1998: 298; Abduldayev, 1969: 151; Moldaliyeva, 2010: 28). 3 Çardarı kelimesi Manas Destanı nda: Er Kökçönün oozunan Bölök bölök kan ketti, Önö boydon al ketken. Argın kan uulu Acıbay, Adamdan kıldat sebepker Artıkça turgan tabıpker, Acıbaydın kolunda, Celmayandın conunda, Sebep degen bir darı, Medet degen bir darı. Şiri kaptın içinen Canayaktı aldı emi. Kül azıktan tomkorup, Basa basa saldı emi. Altı ceti canaak Çar darı kılıp cutkuzsa Kazaktardan Er Kökçö Umaçtoy közü açıldı Oorugan ceri basıldı. 68 Er Kökçö nün ağzından Parça parça kan aktı, Bütün yüzü al kan oldu. Argın han oğlu Acıbay, İnsanların içinden en mahir hekim, Fazlasıyla iyi hekim. Acıbay ın elinde Celmayan ın kemiğinde, Sebep adlı bir ilaç, Medet adlı bir ilaç. Deri kabın içinden Kulplu çanağı aldı şimdi. Yol erzakını tamamıyla çıkarıp, Basa basa döktü şimdi. Altı yedi çanak, Çardarı yapıp içirince Kazaklardan Er Kökçö Gözleri birden açıldı Ağrı sızısı durdu. (Moldobayev, 1993: 104-105). 4 Kırgız halk hekimliğinde darımçının darım sözü, otçunun otu, demçinin üfürüğü, bakşının davulu, Manasçının Manas ı, bübünün eli, domçunun kamçısı, kuuçunun kıyafeti, alasçının ardıcının dumanı, bataköyün duası em olarak kabul edilir. Kırgızlar bakşı ya da bübünün yaptığı tedavi işe yaramazsa emi tüşpödü (hasta iyileşmedi) derler. Buna göre em aynı zamanda bakşı, bübü, domçu, demçi, darımçı, uçukçu gibi halk hekimlerinin tedavi yöntemi, büyüsü ya da sihirli sözü olarak da kabul edilir (Moldaliyeva, 2010: 31). 5 Kırgız Türkçesinde dartına daba, ildetine şıpa: derdine deva, hastalığına şifa sözü alkış türünden söz olarak kabul edilmektedir (Çomo Uulu, 2008: 9).

tamırçı ile aynı anlamında), tepmeçiler (tepmeciler), sınıkçılar (kırık-çıkıkçılar), kançılar (kancılar), sülükçülör (sülükçüler), çaçtaraçtar (berberler/saç keserek tedavi edenler), ayarlar (gözü açık, duacı, efsuncu), darıger 6 (tedavici), darıkeç 7 (tabip), eldik darıger (tabıp) kavramlarını kullanmaktadırlar. Tabipler ruhsal hastalıklardan çok bedenî rahatsızlıkları tedavi eden tiplerin adları olmakla birlikte emçi-domçu kavramından anlaşıldığı üzere hem ruhsal hem de fiziksel rahatsızlıklara çare bulan kişilere de tabıpçı denmektedir (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 388; Çomo Uulu, 2008: 5, 6). Kırgızlarca olağanüstü güçlere sahip ve bu güçleri kullanarak tedavi yapan kişilere ise sıykırçı, bu türden işlere ise dıykırçılık adını verilmektedir (Akmataliyev, v.d., 2010: 1118). Sıykır kelimesi ise Kırgız Türkçesinde efsun anlamında kullanılmaktadır (Karasayev, 1996: 47). Kırgızlar arasında hastalıklar canduu (psikolojik) ve ten/dene (fizikî) olmak üzere ikiye ayrılmakta, ten ooruları da ıssık ve suuk olarak iki farklı şekilde ifade edilmektedir. Bu şekilde adlandırma genellikle tamırçılar tarafından yapılan adlandırmadır. Tamırçıların tedavi usullerinde ıssık oorular genellikle et, yağlı yemekler ve sütten uzak durularak 15-20 günlük sürede kaynatılmış soğuk su ile tedavi edilir. Bu süre sonunda bir müddet kımıran adı verilen su karıştırılmış süt ve kara carma denilen öğütülmüş arpa ya da buğdaydan yapılan çorbayla beslenilir. Ardından vücut alıştırılarak yavaş yavaş yemeğe geçilir. Eğer hastalık suuk hastalık ise bu durumda soğuk içeceklerden uzak durulur, daha çok genç koyun veya keçi etinden sıcak sulu yemekler yenilir (Moldaliyeva, 2010: 13). Psikolojik rahatsızlıklar babadan oğla geçen veya başka sebeplere bağlı olarak teşekkül eden genellikle kötü bir ruhun veya kötü niyetli birinin nazarıyla ortaya çıkan hastalıklar olarak kabul edilmektedir. Bu gibi durumlarda Kırgızlar hasta için epkindeptir 6 Husayin Karasayev kavramın Farsçadan geçtiğini ve gereklilik, zorunluluk anlamına geldiğini ileri sürmüş ve şu örneği vermiştir: Anın eç kanday darıgerligi cok: Onun hiçbir şekilde gerekliliği yok (Karasayev, 1986: 90). Kavram Manas Destanı nda: Bozuuldu çap dedi, Kaydan-caydan bolso da Darıgerdi tap dedi. Attan balam, sen dedi, Aş bışımga cetkirbey, Darıger alıp kel dedi. Bozuul u koştur dedi, Nereden olursa olsun Darıgeri bul dedi. Atlan balam, sen dedi, Yemek pişme zamanı olmadan Darıger alıp gel dedi. (Karasayev, 1996: 241). 7 Manas Destanı nda da geçen kavramın şamanlara ait özellikleri yansıtması dikkat çekicidir: Darıkeçter içinde Koñurbay barat kansırap, Aytarın bilbey tantırap, Akıldan tanıp alsırap Tabipler içinde, Koñurbay varır kan dökmek için, Söylediğini bilmez herze konuşarak, Aklını oynatır halsiz düşerek. (Karasayev, 1996: 241). 69

(çarpılmış), cin tiyiptir (cinlenmiş/delirmiş), zıyan cetiptir (zararı dokunmuş), ileştip (cinli, şeytanlı olan, cin çarpmış) gibi ifadeler kullanırlar. Kırgızlar arasında bu türden psikolojik rahatsızlıkları tedavi eden kişilere ise kirneçi-coymoçu (kovucular), darımçılar (hastalıkları dua ve su serperek tedavi edenler/emçi-domçular/moldolor/dambıldalar), baylagıçtar, badikçiler (badik okuyanlar), cölökçülör (güç-kuvvet vericiler), bakşılar, bübülör, palçılar (falcılar), okumal moldolor (âlimler/bilim sahibi din adamları), tüşürgön moldolor (efsuncular/kasideciler), azayimhandar (duacılar), atınbülör (kadın efsuncular), sopular (sofular), eşen-kocolor (şeyhler), törölör (efendiler), közü açıktar (gözü açıklar) adı verilmektedir. (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 388). Şamanlık geleneğinde en usta şamanlar kan yoluyla mesleğe girmiş kişilerdir. Söz konusu durum halk hekimliği geleneği için de geçerli kurallardan biridir. Gelenek Kırgızlar arasında aynı şekilde devam etmekte olup usta hekim olmanın ön şartlarından biri olarak kabul edilmektedir. Ünlü Kırgız halk hekimi Düyşenbek Çomo Uulu nun mesleğe başlamasıyla ilgili şu bilgiler bu anlamda dikkat çekicidir: Tamırçı-tabıp Düyşenbek 1954 yılı 5 Mayıs ında Toktogul a bağlı Sarıkamış köyünde dünyaya gelir. Düyşenbek köydeki ortaokulu bitirdikten sonra 1971-1972 yıllarında Karabalta daki meslek lisesine gider. Çeşitli işlerde çalışan Düyşenbek 1982 yılında tamırçı-tabıpçılık mesleğini icra etmeye başlar. Fakat Komünist Parti nin baskısından korktuğu için işini bir süre gizli olarak ve güvendiği kişiler aracığıyla yapar. Bu esnada ilk tedaviye Suusamır da oturan Aksabır Borgemikov dan başlar. Düyşenbek bir gün Aksabır Borgemikov tarafından yanına çağrılır. Düyşenbek Aksabır ihtiyara kendisini niçin çağırdığını sorduğunda Senin tayatan (anne tarafından akrabası), tamırçı moldo idi, ondaki tamırçılık sana geçmiş olmalı diye düşünerek seni çağırdım cevabını verir. Bundan sonra Aksakal Aksabır Düyşenbek e Tayatan Çomo, Toktogul, Cumgal, Suusamır gibi yerlerde atın sakarından daha iyi bilinen tamırçı-tabıp, moldo kişiydi. Akıl ooşat, ırıskı cuguşat (Akıl şaşar, talih sirayet eder) sözü boşuna söylenmemiş. Sana tayatanın tamırçı-tabıpçılıgından mutlaka geçmiştir diyerek cesaret vermeye çalışır. Düyşenbek de bundan sonra hekimlik işine başlar (Çomo Uulu, 2008: 10). Kıl Tabıp/Kıl Tamırçı: Kırgız Türkçesinde tabıp darıger: tedavi eden, tedavici ve tamırçı 8 olarak izah edilmiştir. Bu kişiler damardan nabzı ölçerek hastalığı teşhis ettikleri gibi, teşhislerine uygun olarak hastaları geleneksel yollarla tedavi de ederler. Kırgızlar 8 Tamır Kırgız Türkçesinde kök, kan damarı, nabız, dost, ahbap ve hısım-akraba anlamlarına gelmektedir (Yudahin, II. Cilt, 1998: 704). Kelimenin söz konusu anlamlarından yola çıkarak tamırçı nabza göre hastalığı bilen, damarı yoklama yoluyla nabzı ölçen ve hastalıkları teşhis eden meslek erbabı kişilere verilen addır (bk. Yudahin, II. Cilt, 1998: 704). 70

arasında bu gruba dâhil olanlar en usta tabipler/emçiler olarak kabul edilmektedir. Hatta kıl tamırçı kelimesi Kırgızlar arasında usta tabip/tamırçı olarak da kullanılmaktadır. Kıl tabipler/kıl tamırçılar hem iç hem de dış hastalıklar hakkında bilgi sahibi olup bu anlamda çağdaş doktorlar ile bir tutulmaktadırlar. Kıl tabipler/kıl tamırçılar, damarlardan tutarak hastanın verdiği tepkilere göre (sesi, gözünün durumu, kulak, burun, şekli, idrar, ter, kan basıncı gibi) hastaya teşhis koymaktadırlar. Buna göre hastanın ne zaman, neden hasta olduğu, hastalığın özellikleri, hastalıktan iyileşip iyileşemeyeceğini söyleyebilir. Hastaları iyileştiremeyecekleri haller ortaya çıkınca bu durumu hastaya veya yakınlarına bildirir, nerede tedavi olması gerektiğini de izah ederler. Bu tipler, hangi hastalığın ne kadar sürede iyileşeceğini, hastalık aşamalarında hangi rejimin yapılması gerektiğini çok iyi bilen kişilerdir. Onlar, bulaşıcı (frengi, tüberküloz gibi) hastalıkları su ile zayıflattıktan sonra vakti geldiğinde güçlü ilaçlar, kimyevi taşlar, çeşitli çiçekler, çeşitli hayvanların ödlerini yerli yerinde kullanarak hastalığa neden olan unsurları ortadan kaldırırlar. Bunun için ellerinde daima tesiri güçlü otlar, türlü mineraller, köktaşlar, açıktaşlar (Rusça kvastsı), mercanlar, inci, yakut, lal; hayvanlardan alınan uzuvlar, deri, diş, öd, kemik, tezek, sidik, süt, yağ ve altın, gümüş, bakır, kalay, kum, toprak, balçık, sazlık suları, ılıca suları gibi nesneler vardır. Kıl tabip bunları içirerek, yedirerek veya vücuda sürerek hastalıkları iyileştirir (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 388; Kırgız-Sovet Entsiklopediyası, V. Tom, 1980: 502). Kırgızlar arasında tabipler kıl tabıp/kıl tamırçı şeklinde ayrıldığı gibi orto (orta) ve çala tabıplar (yarım/amatör) olarak da ayrılır. Bunlar kıl tabıp/kıl tamırçılara göre belli hastalıkları iyileştirebilirler. Bunlar damarı tutarak bilgisi dâhilinde hastalığın tam teşhisini yapabildikleri gibi, teşhis koyamadıkları durumlarda ise hastalığın genel durumu hakkında ve hangi ilaçların faydalı olabileceğine dair bilgi verebilirler (Cusupov, v.d.,, V. Tom, 2004: 392). Sınıkçılar: Sınmak Türkiye Türkçesinde olduğu gibi Kırgız Türkçesinde de bölünmek, ayırmak, bükülmek, kırılmak, Sınık kelimesi ise kırılıp kalan, bütün olmayan, kırılmış parça, bölük, vücudun kırılmış yeri anlamlarına gelmektedir (Akmataliyev, v.d., 2011: 1120, 1121). Bu bağlamda sınıkçı kelimesi kırıkçı/çıkıkçı anlamında kullanılmaktadır. Kırgızlar arasında bu tiplere söökçülör (kemikçiler) de denilmektedir. Bu gruba dâhil olan halk hekimleri içinde en itibarlı olanlar babadan oğla el alma yoluyla mesleğe girenlerdir. Türkiye Türklerinde olduğu gibi, Kırgız Türkleri arasında da günümüzde Sınıkçıların varlığına tesadüf edilmektedir. Bunların içinde en şöhretli olanları Talaslı Kalık Sınıkçı dır. Şöhreti Kırgızistan a yayılmış bir diğeri ise Amir Sınıkçı dır. Sınıkçılar kırılan ve 71

parçalanan kemikleri tespit ettikten sonra, ilgili kemikleri ait oldukları yerlerle birleştirip, bunların üzerine ot kaynatarak, türlü yağlar sürerek tedavilerini gerçekleştirirler (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 392, 393). Kançılar: Kançılık mesleği de Kırgızlar arasında yaygın olarak bilinen ve itibar gösterilen hekimlik mesleklerinden biridir. Kırgızlar arasında Kançılar aynı zamanda çok iyi tamırçı (damarcı) olarak da kabul edilirler. Bunun sebebi ise kan alma işlemi sırasında Kançıların kan basıncını iyi bilmeleri ve hangi damarda basınç olduğunu tespit etmeleridir. Kançılar hipertansiyon, kalp rahatsızlıkları gibi hastalıkları tedavi eden kişilerdir. Bunlar ayrıca eklem ağrıları, vücuttaki şişliklerle ilgili olarak da tedavi yaparlar. Kançılar hastalıkları kan alarak tedavi ettikleri gibi sülük yapıştırarak, şişe vurarak da tedavi ederler. Kan basıncının yüksek olduğu hastalıklarda kan, en yüksek noktadan, özellikle de saçları kesmek yoluyla baştan veya iki kulağın ardından, iki dirseğin büküm yerinden; göz ağrılarında ise başın arka tarafından, el arterlerinden alınmaktadır. Romatizmal hastalıklarda ise, ağrıyan eklemlerden kan alınmak suretiyle hastalık tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Kan alma işlemi söz konusu yolların dışında sülükle de yapılmaktadır. Sülükle kan alma çeşitli eklem ağrılarında, deri hastalıklarında, hemoroit hastalığında, menenjit hastalığında da uygulanmaktadır. Uygulama ilkbahar aylarında kurbağaların bağırma seslerinin kesildiği sabah vaktine kadar yapılmaktadır. Güçlü Kançılar, kan alana kadar ve kan aldıktan sonra hastalığın özelliklerine göre kanı kuvvetlendirmek ve temizlemek için çeşitli diyetler uygulamaktadırlar. Uygulanan diyetler arasında hububatlı, kepekli yiyecekler, undan yapılmış soğuk yemekler vardır (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 392, 393). Emçi-Domçu 9 /Irımçı/Darımçı: Kırgızlar arasında çeşitli hastalıklara iyi geldiği düşünülen ve adına ırım-darım, ırım-cırım 10 denilen efsunlu sözleri söyleyen kişilere emçi- 9 Kırgızlar arasında uçuk tedavisi sırasında söylenen bir darımdoo (tedavi) efsununda söz konusu kavramlar geçmektedir: Emçiler ötkön, Emi bizge kalgan. Domçulor ötkön, Domu bizge kalgan. Menin kolum emes, Umay Enenin kolu. Oorundu kötörö albayt, Kara cer özüñ kötör, Kayt kara cerge kayt. 72 Emçiler gitmiş, Emi bize kalmış. Domçular gitmiş, Domu bize kalmış. Benim elim değil, Umay Ene nin eli. Hastalığını artıramaz, Kara yer kendini artır, Git kara yere git. (Akmataliyev, v.d., I. Tom, 2004: 334). 10 Kırgız Tilinin Sözdügü nde ırım-darım ırları halkın mitolojik ve dinî düşüncesine uygun olarak yarattığı şiirler olarak tanımlanırken; ırım-cırım her türlü gelenek, inanç, örf-âdet olarak tanımlanmıştır (Akmataliyev, v.d., 2010: 1410).

eomçu, ırımçı 11 veya darımçı 12 adı verilmektedir. Bu kişiler ırım-darımları kullandıkları durumlara göre ırımçı, emçi-domçu veya darımçı adlarını almaktadırlar. Böyle olmakla birlikte Kırgızlar arasında söz konusu kavramların ifade alanlarında farklılıklar olduğu da görünmektedir. Kırgızlara göre ırımçılar, sadece efsunlu sözlerin gücüne değil, sihirli birtakım hareketlerin de gücü olduğuna inanırlar. Irımçılar genellikle avcılık, hayvancılık 13, çiftçilik gibi alanlardaki hastalıkları iyileştirmek için ırımlar söylerler. Sözü edilen hastalıklar dışında kalan hastalıkları iyileştirirken ise sihirli sözlerden çok sihirli hareketlerden faydalanırlar. Emçi-domçuluk genellikle kadınlar tarafından yapılır. Bunlar çoğunlukla kadın hastalara ve çocuklara bakarlar. Kırgızlar arasına emçilik yarı psikolog sanatı kabul edilir (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 393). Böyle olmakla birlikte bu tiplerin de efsunlu sözler yanında birtakım sihri/büyüsel hareketler yaptıkları da bilinmektedir. Emçi-domçular genellikle nezle, korku, uçuk 14, itdirseği gibi hastalıkları tedavi ederler. Emçi-domçuların bu hastalıklar dışında doğumda zorlanan veya düşük yapan kadınları, korkan çocukları, kadınerkekleri, raşitizm gibi hastalıkları da tedavi etikleri de görülmektedir. Bunlar tedavi sırasında 11 Kırgız Tilinin Sözdügü nde ırım, ümit, dilek gibi amaçlara hizmet eden her türlü halk inançları, tedavi, tedavi etme yolları olarak tanımlanmış; ırımçı ise Irım yapan ırıma inanan kişi tarif edilmiştir (Akmataliyev, v.d., 2010: 1410). 12 Kırgız Tilinin Sözdügü nde darım çoğunlukla hastaları dua veya su serperek tedavi etme şekli, darımçı ise Darım şeklinde hastaları tedavi eden, emçi-domçu, darımda- fiili Darım yolu ile tedavi etme, darımdar ise İnsanları yılan veya kara kurt soktuğunda veya her türlü hastalıklarda hastaları tedavi etme, vücuttaki zehri veya derdi çıkarmak için darımçı denilen kişilerce söylenen şiirler şeklinde tanımlanmıştır (Akmataliyev, v.d., 2010: 334). 13 Kırgızlar arasında muzoonu kuloolo (buzağıyı efsunlama) mala gelecek bütün hastalıkları def etmeye yöneliktir. Bu işlem şöyle yapılır: Ev sahibi ağız sütünden biraz süzer, süzdüğü sütü buzağının alnına, burnuna, arkasına sürer şu ırım-darımı okur: Kuloo, kuloo, kamış tübü kara ala kalıñ uy boy, torpogum!... İlgeri barsan uuru alat, kiyin kalsañ börü ceyt, akılmanduu toprogum, orto cerden çıkpay cür, kuloo kuloo torpogum! (Yat, yat kamış dibi kara mal, buzağım, ileri gidersen hırsız çalar, geride kalsan kurt yer, akıllı buzağım, ortadan git, yat yat buzağım! (Taştemirov, v.d., 1973: 55). 14 Kırgızlar uçuk çıktığında aşağıda birkaç örneği verilen em-dom darımını söylerler: Eşik açsa, öpkö körünöt, Kapı açılsa ciğer görünür, Tündük açsa, töbö körönöt, Tündük açılsa, tepe görünür, Kandın kasabınan sakta Hanın gazabından koru, Karanın doomatınan sakta! Kötünün töhmetinden koru! Bar balaadan sakta, Bütün belalardan koru, Cok calaadan sakta, İftiralardan koru, Omin, Allooakbar! Amin, Allahü Ekber!.. Kırgız emçi-domçuları uçuk çıktığında maşayı ateşe sürerler. Maşa iyice kızardıktan sonra bir tas su ile gün batışına yakın bir zamanda uçuk duası okurlar: Uçuk uçuk tüf tüf Tündö dübürögöngö bar, Kündüz kübürögöngö bar, Erteñki uçuk bolsoñ keçkige cetpe, Keçki uçuk bolsoñ erteñkige cetpe, Akkan su, sokkon cel menen ket, Uçuk uçuk tüf tüf Geceleyin gürültü çıkarana git, Gündüzleri gürültü çıkarana git, Sabahın uçuğu isen akşama ulaşma, Akşamın uçuğu isen sabaha ulaşma, Akan su, esen yel ile git. (Akmataliyev, v.d., 2003:141) 73

kartal, yılan, kurt, domuz ve ayı gibi hayvanların ödlerini, tırnaklarını, derisini, yağını; dağ faresi, tavşan, porsuk gibi hayvanların ise yağını, derisini; akdiken, üvez ağacı, katran gibi ağaçlardan yapılan boncukları, kaplumbağa, kurkuldayın gibi hayvanların yuvası ve yumurtasını; misboncuk, gözboncuk gibi eşyaları, deve yününden yapılmış farklı şekilde yapılmış ipleri kullanırlar. Tedavi sırasında sözü edilen nesnelere dokunup, Kuran dan da ayetler veya darımlar (efsunlar) okurlar (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 393-394). Darımçılar, efsunlu sözleri bütün vücuda söyleyip, ırımçı ve emçi-domçulara göre daha çok ırım-darım bilen kişilerdir. Darımçılar hastalıkları küçük-büyük, güçlü-zayıf diye ayırmazlar, bu tipler bütün hastalıkları tedavi etmek isterler. Darımçılar, diş, el-ayaktaki şişlikler gibi fiziksel rahatsızlıkları iyileştirdikleri gibi badikçilerin ve dumanaların (derviş) tedavi ettikleri hastalıkları da iyileştirirler (Taştemirov, v.d., 1973: 54-55). Kırgızlar arasında darımçılar badik 15 adı verilen hastalığı da tedavi ederler.bu tedavi şöyle yapılır: Gün doğarken veya akşam vakti kızlara kırmızı renkli elbise giydirilip hasta ortaya alınır. Bu sırada Darımçı Badik i okumaya başlar, Kızlar ise Kuday tilegindi bersin, ayıgıp ket: Allah dileğini versin, iyileşip git derler. Darımçıların okudukları badikler uzun olurlar. Nedeni ise hastalığı yakından başlayarak çok uzaklara göçürmek istemelerindendir. Ayrıca darımçılar badik e, Ayt deseñiz, aytayın, badik baştap: Söyle derseniz söyleyeyim, badik e başlayıp şeklindeki kalıp sözle başlarlar (Akmataliyev, v.d., 2004: 283-284). Darımçılar yılan tarafından sokulmuş insanları da tedavi ederler. Tedavi uygulaması şöyle yapılır: Yılan ve yılanın soktuğu kişi hemen getirtilir. Büyük bir daire çizilip, darımçı ortasına oturur ve elinde yağ dolu bir kâseye okumaya başlar. Bu sırada yoruldukça yağdan yemeye başlar. İşlem bu şekilde devam eder ve hasta iyileşir (Akmataliyev, v.d., 2004: 284). Kırgızlar darımçıların daima yılanlar ile mücadele ettiklerine ve yaptıkları sihirlerle onları öldürdüklerine inanırlar. Darımçılar yılan sokan kişiyi başka şekillerde de tedavi edebilirler. Buna göre darımçı ağaçtan yapılmış bir kaba su koyar ve suya tükürür. Tükürme esnasında yılan türlerinin adlarını 15 Yudahin Sözlüğü (Kırgızca-Türkçe Sözlük) kelimeyi dönme (bir nevi koyun hastalığı), Kırgız Tilinin Sözdügü ise hastalık adı, çoğunlukla koyun ve keçilerin beynindeki kurtçuklardan kaynaklanan hastalık, şişik hastalığını tedavi etmenin adı ve insan vücudundaki ağrıları gidermek için söylenen şiirler olarak tarif etmiştir (Yudahin, I. Cilt, 1998: 78; Abdulvaliyev, v.d., 2010: 153). Kelime Karakalpakçada kurdeşen, ürtiker hastalığının tedavisinde kullanılan sağaltma işlemi anlamına da gelmektedir. Kelimenin Kırgız Türkçesinde mankafa, aptal, zor, zahmetli anlamları da vardır. Darımçılar söz konusu hastalığı tedavi etmek için badik söylerler. Söz konusu eyleme ise badik bayloo adı verilir (Orozbayeva, 2010: 219). 74

anarak çeşitli dualar okurlar. 16 Yılan sokan kişinin bu şekilde iyi olduğuna inanılır. Başka bir yöntem ise bıçağı yere saplayarak, yılan sokmuş kişiyi tedavi etmektedir. Buna göre darımçı bıçağı yere saplar, çeşitli efsun ve dualarla hastaya şifa ararken yedi farklı bölgeden yılanları yanına çağırır. Bu esnada hastayı sokan yılan da gelip bıçağa dolanır ve ölür (Akmataliyev, v.d, 2003: 125). Cölökçülör: Kırgız Türkçesinde cölö- desteklemek, bir şeye yaslanmak, yardım etmek (Yudahin, I. Cilt, 1998: 226) anlamlarına geldiği gibi sevmek, başını okşamak, birine destek olmak (Akmataliyev, v.d., 2010: 482) anlamlarına da gelmektedir. Aynı fiilden türetilen cölök kelimesi ise bir şeyi desteklemek için yapılan dayanak, güç, kuvvet, takat verici, yardım edici anlamlarını içermektedir.. Hatta Kırgızlar arasında bu anlamda Kastın oyu-bölök, dostun oyu-cölök: Düşmanın düşüncesi fitne, dostun düşüncesi yardım şeklinde bir atasözü de vardır (Akmataliyev, v.d., 2010: 482; Yudahin, I. Cilt, 1998: 227). Bakşılar (Bübü 17 -Bakşı): Bakşı, Kırgız-Sovet Entsiklopediyası nda ve Adabiyat Terminderdin Tüşündürmö Sözdügü nde Kırgızların İslam dinine mensup olduğu döneme kadar hasta olan kişileri tedavi eden kişi, Kırgız ve Kazakların şamanı olduğu ve kavramın Türkmen, Özbek ve Karakalpaklar arasında tökmö (badeli/usta) veya usta malı satan âşık anlamına geldiği kaydedilmiştir (Kırgız-Sovet Entsiklopediyası, I. Tom, 1976: 398; Ceenalı, Muratov, 1994: 22). Adabiyat Terminderdin Tüşündürmö Sözdügü nde bakşı sözünün Türk boyları arasında söz veya çeşitli hareketler ile hastalıkları, her türlü cin-şeytanları kovan ve 16 Darımçılar tedavi sırasında yılanlara ve zararlı mahlûklara anlamı bilinmeyen çeşitli isimlerle seslenirler: Çakçursun, Çakçursun, Topçursun Topçursun, Altı atanda doom bar, Altı göbek soyunla meselem var, Arbaşamın beri çık! Kavga edelim beri çık! Baştarındı çıgar, Başlarını çıkar, Balcıratamın, Bulandırayım, Tilderindi sun. Dillerini çıkar. Cançıp ötömün, Vurup gideyim, Çakçursun. Çakçursun. (Cusupov, 1995: 500). Talmakir, Salmakir, Talmakir, Salmakir, Senden Malmakir, Senden Malmakir, Ala bıcı, kala bıcı, Ala bıcı, kala bıcı, Bıcı, bıcı, bıcı çık, Bıcı, bıcı, bıcı çık, Bıcırabay beri çık! Cıvıldamadan beri çık! Kurtu bolso, kuurup çık, Böcek isen kuruyup çık, Dartı bolso, suurup çık, Dert isen sökül çık, Süf! Süf! Süf! Süf! Süf! Süf! (Cusupov, III. Tom, 1995: 500). 17 Kırgızlar arasında sağaltma işlerini yapan kadın bakşılara bübü adı verilmektedir. Kelime gözü açık anlamına da geldiği gibi tedavi ve falcılık yapan anlamlarına da gelmektedir (Abdıldayev, v.d., 1995: 51). 75

tedavi eden kişi anlamına geldiği de ileri sürülmüştür (Ceenalı, Muratov, 1994: 22). Kavram, Manas Eposunun Sözdügü nde Sanskritçe bhikşi sözüne bağlanarak hoca, nasihatçı olarak tanımlanmış (Abdıldayev, v.d., 1995: 36) ve kavramın geçmişte Türklerde ve Moğollarda Budist din adamları anlamında kullanıldığı, zamanla Şamanlar ve emçidomçuların (hekimler) bu kavramla izah edildiğini ileri sürülmüştür. Husayin Karasayev, Kamusnaama adlı eserinde bakşı kelimesinin Kırgız Türkçesinde cin kovucu, emçi-domçu karşılığında kullanıldığını ve eski Hint (Sanskrit) dilinden geçtiğini ileri sürerek kavramın Türkmenler arasında Irçı/akın (şair/destancı), Özbek Türklerinde el ırçısı (halk şairi), comokçu (masalcı/destancı), emçi-domçu (tabip/hekim), Buhara Hanlığı döneminde katip anlamlarını ihtiva ettiğini, Uygurlar arasında ise emçi-domçu (tabip/hekim), hakim, katip, müstensih, şair, masalcı gibi anlamlara geldiğini ileri sürmüştür (Karasayev, 1996: 149; Karasayev, 1995: 59-60). Günümüzde ise bakşı, halk arasında emçi-domçuluk (hekimlik) ve tabiplik mesleğini icra eden, kara güçlere ve çeşitli ruhlara sahip, cinlerden yardım alan kişiler çoğunlukla da kadınlar olarak tarif edilmektedir (Abdıldayev, v.d., 1995: 36). El Adabiyatı serisinin 29. cildi olarak basılan Kaada-Salttar Ak Batalar başlıklı kitapta bakşı kavramına daha çok hekimlik işlevi açısından bakılarak Kırgızlar arasında halk içinde dolaşarak hastalıkları tedavi eden kişilere bakşı denildiği ifade edilmektedir. Söz konusu kitapta insanlara görünmeyen ancak bakşılara görünen, bakşılara hizmetle yükümlü ruhların olduğu, çok çeşitli ruhlara (cinler/periler) sahip bakşıların ise güçlü bakşılar olarak kabul edildiği dile getirilmiştir (Akmataliyev, v.d., 2003). Bakşı, Kırgız ve Kazaklar arasında şaman anlamına gelen sözdür. Kırgızlar kavramı bakşı şeklinde kullanıldığı gibi bübü-bakşı/bakşı-bübü, burkan-bakşı 18 olarak da kullanılmaktadır. Günümüzde bübü-bakşı kavramı saz çalan, ozan anlamında değil, daha çok çeşitli otlardan ilaç yapan ve çeşitli dua ve efsunlarla hastaları iyileştiren hekim tipleri karşılamak için kullanmaktadır. Kırgızistan ın Kargalı (Uzun-Ağaç) bölgesinde bulunmuş bir bakşı mezarında dört yüzden fazla altın, gümüş, mercan gerdanlık, inci bulunması bakşıların geçmişte şamanlık yaptıklarına işaret etmektedir. İslâm medeniyetine girmeden önce Türk boylarında şamanlara gösterilen hürmet Kırgızlarda da bakşılara gösterilir. Kırgızlar bakşıları Tanrı nın elçisi, meleklerin, pirlerin, ata ruhlarının dilini bilen kişiler olarak kabul ederlerdi. Geçmiş dönemlerde Kırgızlar arasında bakşı, halk türkülerini, halk tabipliğini bilen, halk takvimden yola çıkarak gelecekten haber veren, astroloji, fal ve göz boyama ve rüya 18 Kavram Semetey Destanı nda: Semeydin başına/ Çındap acal kelgeni/ Burkan-bakşı-mancuga/Çındap cardam bergeni: Semetey in başına/ Gerçekten ecel gelmiş/burkan-bakşı-mancuga/gerçekten ona yardım etmiş (Karasayev, 1995: 96). 76

yorumlama ustaları olarak da kabul edilmektedir. Kırgızlar arasındaki kabullere göre bakşılar, çocuklara ad koyan, öğretici, akıllı, şair, kuş, at ve söz ustası olarak da kabul edilir (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 356-358). Bakşılara sözü edilen melekelerinden dolayı gözü açık da denilir. Bunun dışında Kırgızlarda bakşılık apendi ve duana kavramı ile de kullanılmaktadır. Kırgızlar bazı bakşılara közü açık apendi dedikleri gibi bazı duanaları (derviş, divane) da bakşı olarak görürlerdi. Kırgızlar hakkında bilgi veren P. P. Semenov, Kırgız bakşıları ile duanalarının başlarında ak kuğu tüyünden yapılmış biraz uzunca bir başlık giydiklerini, bunlara ise gülö veya külö adını verdiklerini kaydetmektedir. Ak kuğu tüyünden yapılmış bu külö (külah), Sibirya şamanlarının külahına çok benzemektedir (Dıykanbayeva, 2009: 96) Bübü-bakşılık Kırgız Türkleri arasındaki en itibarlı mesleklerden biridir. Bübübakşılık soy esaslıdır. Şamanlık sürecinde de rastlanılan soy esaslı olma ve hastalanma 19 ile başlayan bu hayat, bakşılık mesleğinin de temel nüvesidir. Şamanlıkta olduğu gibi bakşılıkta da mesleğe dair bilgiler büyük bir ustanın yanında öğrenilir. Kırgızlar arasında erkekler de kadınlar da bakşı olabilirler. Kadın bakşılara Kırgızlar bübü ya da böö demektedirler. Kırgızlar çocukları korkutmak için de böö geliyor 20 sözünü de kullanmaktadırlar (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 359). Kırgızların kabullerine göre bakşı olacak kişi üç yolla mesleğe dâhil olmaktadır: 1. Genetik yolla (Kırgızca: Tukumu kuup bakşı boluu) 2. Daha önce hastalık geçirmiş kişilere temas yoluyla 3. Başka bakşıların nazar etmesiyle (Kırgızca: Ooşup bakşı boluu) (Cusupov, v.d., V. Tom: 395; Taştemirov, v.d., 1973: 63). F. V. Koryakov un nakline göre Kırgız bakşılarında mesleğin babadan oğla geçmesi çok yaygındır. Buna göre ölen bir bakşının cini üç sene bekler, sonra o kabileden birine geçerdi. Aynı durum Kazaklar arasında da yaygın olup Kazakların ünlü bakşısı Süyünbayın annesi, babası, dedesi, ninesi de bakşı idi (Dıykanbayeva, 2009: 97). 19 Şaman adayları mesleğe başlamadan önce manik-depresif veya duygudurum bozukluğu denilen hastalığa yakalandıkları, bu esnada bazen durgun, bazen de coşkun haller göstererek kendilerin dağlara vurdukları, kalabalıklardan uzaklaştıkları, yalnız kalmak istedikleri bilinmektedir. Kırgız Türkçesinde bu durumu tarif etmek için Atanın uulu azarında bakşı bolot (Babanın oğlu ıstırap çekip oraya buraya gittiğinde bakşı olur) sözü kullanılmaktadır (Karasayev, 1995: 59). 20 Anadolu Türkleri arasında bahse konu söz öcü geliyor şekline dönüşmüştür. Böö kelimesi Moğollar arasında şaman anlamına gelmektedir ve bu anlamda Kırgızlardaki bakşı kavramına denk düşmektedir. Ayrıca Kırgızların boy sisteminde Böö Nayman adlı Nayman boyuna bağlı büyük bir aşirete de tesadüf edilmektedir (Karatayev, Eraliyev, 2005: 112). 77

Kırgız Türkleri arasında bakşılar, ak bakşı ve kara bakşı/kara cinli/kuturma bakşı olarak ikiye ayrılmaktadır (Abdıldayev, v.d., 1995: 36; Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 360). Kara bakşılar saralı ve delilik emaresi gösteren hastalara bakmaktadırlar. Gelenekte bunlar cinlerini çağırarak, ruhlar ile haberleşerek, kamçı, bıçak, kopuz veya tef ile hastalığı kovarlar. Bazıları ise ayna veya cinleri ile hastaları tedavi ederler. Dişi ağrıyanı, yılan sokanları ise türkü veya badik 21 ile sağalttıkları görülmektedir. Bakşılar insan veya hayvandaki hastalıkları göçürmek için hastalığı kuru bir kemiğe bağlayarak da uzaklaştırabilirler (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 359). Kara bakşılar tedavi sırasında bağırıp çağırırlar, ellerinde bıçak veya kılıç cinsinden aletlerle sembolik olarak hastalığa vururlar, yuvarlak taşlarla göğüslerini döverler, yassı demirleri ateşe atıp kıpkırmızı olunca dilleri ile yalarlar, çok çeşitli ve anlaşılmaz sözlerle bağırırlar, evliya mezarlarına çağırırlar, etrafta onları izleyenlerin şaşkın bakışları arasında hastalığı kovarlar (Akmataliyev, v.d., 2003). Kırgızlar arasında bakşıların tedavilerine tesadüf edenler bu durumu şöyle tasvir etmişlerdir: Bakşı hasta yatan eve insanları çağırıp, kapıları ve pencereleri kapattırır, kopuz çalarak, zikir çekerek, tefe vurarak veya gırtlaktan ses çıkarak cinlerini çağırır. Bazıları ise ruhlar ile temasa geçer, yerinde duramaz, kalkıp çöker, ağzını burnunu oynatır, kendi kendine oraya buraya sallanır, gevşer, 21 Badik: Kırgızlar arasında çok eskiden beri bilinen bir hastalığın adıdır. Söz konusu hastalık hem insanlarda hem de hayvanlarda görülebilmektedir. Hayvanlardan daha çok koyunlarda ve keçilerde görülmektedir. Koyun ve keçilerin beynindeki kurtçuklardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu nedenle mankafa hastalığı olarak da bilinmektedir. İnsan vücudunun görülen yerlerinde çıkan kızıl çiçek hastalığı da badik olarak adlandırılırken, vücudun içinde çıkan bu türden hastalıklar ise kulapşan adını alır. Badik kelimesi şişme hastalığı anlamına da geldiği gibi hastalık için söylenen tedavi şiirleri/türküleri anlamına da gelmektedir. Kırgızlar arasında bu türden hastalıkları tedavi sırasında: Köç köç badik, köç badik, köçköndöy köç, Göç göç badik, göç badik, göçermiş gibi göç, Kömür bolup küygön ot öçköndöy köç. Maylu sorpo betine bürkköndöy köç, Kara çoktuu Kalmaktan ürkköndöy köç. Suluu desen Kalmaktın kızına köç, Suuk desen Son-Köldün muzuna köç, Tunuk desen Beş-Köldün tuzuna köç, Isık desen İndistan kışına köç, İlgir desen münüşkör kuşuna köç, Agın dayra tolkugan suularga köç, Su üstünde kalkıgan kuularga köç, Aralga köç degende, aralga köç, Aral otun ottogon maralga köç, Biyikke köç degende biyikke köç, Biyik otun ottogon kiyikke köç, Sazdarga köç degende sazdarga köç, Sazdın otun ottogon kazdarga köç, Kırlarga köç degende kırlarga köç, Kırdın otun ottogon sıyırga köç, Köç, köç badik, köç badik köçüröyün, Badik bolgon atındı öçüreyin. 78 Kömür olup ateş sönmüş gibi göç. Yağlı çorba yüzüne tükürmüş gibi göç, Kara püsküllü Kalmuk tan ürkmüş gibi göç. Güzel desen Kalmuk un kızına göç, Soğuk dersen Son-Köl ün buzuna göç. Saf su dersen Beş-Köl ün tuzuna göç, Sıcak dersen Hindistan ın kışına göç. Alıcı kuş dersen avcı kuşuna göç, Akın derya dalgalanan sulara göç. Su üstünde yüzen kuğulara göç, Adaya göç denildiğinde adaya göç. Ada otunu otlayan marala göç, Yükseğe göç denildiğinde yükseğe göç. Yüksek yerin otunu yiyen geyiğe göç, Sazlara göç dendiğinde sazlara göç. Sazlığın otunda otlayan kazlara göç, Kırlara göç denildiğinde kırlara göç. Kırların otunu yiyen sığırlara göç, Göç, göç badik, göç badik göçüreyim. Badik olan adını kaldırayım. Şeklinde efsunlu sözler söylenir (Abdulvaliyev, v.d. 2010: 153; Ceenalı, Muratov, 1994: 21-22; Akmataliyev, v.d., 2004: 283; Cusupov, 3. Tom, 1995: 505; Karasayev, 1986: 52; Orozobayev, 2010: 219).

kuş gibi hareketler yapar, sonunda kendini kaybeder. Kendine geldikten sonra gelecekte olacaklar hakkında haberler verir (Cusupov, v.d., V. Tom, 2004: 360). Kırgız Türkleri bakşıbübülerin loğusalık döneminde alkarısını (=albarstı) kaçırma özelliklerinin olduğuna da inanırlar. Bakşı-bübü kavramı Manas Destanı nda şu mısralarda da zikredilmektedir: Bakşı menen bübüdön Nemesi koyboy çakırdı Bakşı ile bübüden Hiçbirini koymadı çağırdı (Abdıldayev, v.d., 1995: 36). Kırgızlar arasındaki inançlara göre bazı bakşılar sahip oldukları ruhları (cinler/periler) başka bakşılara kaptırırlarsa sıradan insan durumuna geçerler. Bu nedenle Kırgızlar arasında işsiz, avare avare dolaşanlara Çımının kaktırgan bakşıday boluptur: Ruhunu/Cinini kaptıran bakşı gibi olmuş sözü kullanılır. Yine Kırgızların inançlarına göre bakşılar hastalıkları gündüz değil, gece görüp tespit edebilirler (Akmataliyev, v.d., 2003). Şamanların hastalıkları tedavi sırasında birtakım sihirli sözler söyledikleri ve hastalığa neden olan ruhları bu şekilde uzaklaştırdıkları kabul edilmektedir. Bu türden sözler bakşı-bübüler tarafından da söylenmektedir: Manasçılar: Kırgız Türkleri arasında Manas ve devamı sayılan Semetey, Seytek gibi destanları usta-çırak ilişki içinde öğrenen, destanları dinleyicilerin olduğu ortamlarda icra eden sanat erbabı, usta destan anlatıcı/söyleyicilerine Manasçı denilmektedir. Manasçılar Kırgızlar arasında emçi-domçuluk yeteneklerine sahip kişiler olarak kabul edilir. Bu nedenle Manasçıların da destan söyleme dışında zaman ve şartlara bağlı olarak emçidomçuluk yaptıkları da görülmektedir. Bütün Türk boylarında olduğu gibi Kırgızlara göre de evren, gökyüzü, yeryüzü ve yer altı (ruhlar âlemi) dünyası olarak üçe ayrılmıştır. Manas Destanı ise Teñir ile arbaklar düynösü (Gökyüzü/Allah ile yeraltı) dan gelen manevi güç olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda Manasçılar, bu güçler ile insanoğlu arasında iletişimi sağlayan keramet sahibi kişiler olarak kabul edilmektedir. Manasçılar destana küçük yaşlarda ilgi duymaya başlarlar. Bu ilginin ve mesleğin itibarının bir sonucu olarak -şamanlarda olduğu gibi- rüyalarında Manas ve Manas ın kahramanlarından birinin Manas ı oku! emriyle destancılık maceraları başlar (Çeribaş, 2012). Manasçı adayının mesleğe başlamadan ve rüya görmeden önce bir hastalık geçirmesi ve Şamanlarda olduğu gibi hastalığın sırrını da öğrenmiş olması gerekmektedir. Tanrı ile insanoğlu arasında aracılık vazifesi yaptığı düşünülen Manasçılar, Kırgızlara göre ervahların 79

(ruhların) seçtiği kişiler olup, insan veya hayvanların bütün hastalıklarını bu ruhlar aracılığıyla öğrenebilme yeteneğine sahip kimseler olarak kabul edilir (Çeribaş, 2012: 109; Aalıbek, 2003: 54). Kırgızlar arasında en şöhretli Manasçılardan kabul edilen Sagımbay Orozbakov, onunla ilgili bilgi veren kaynaklarda Manas söyleyerek kırgın girmiş koyun sürülerini iyileştirir. Sagımbay dışında Keldibek, Şaabay Azizov, Togolok Moldo, Mambet Çokmorov, Kaba Atabekov gibi Manasçılar da emçi-domçuluk yapan diğer Manasçılardır (Geniş bilgi için Çeribaş, 2012:109; Aalıbek, 2003: 54-57; Abdıldayev, v.d., II. Tom, 2004: 160). Moldolor/Dambıldalar: Türkiye Türkçesinde molla olarak kullanılan kelime, Kırgız Türkçesinde moldo şeklini almıştır. Moldo, Kırgız Türkçesinde medrese eğitiminden geçmiş, din işleri ile ilgili kişiler için kullandığı gibi öğretmen, okur-yazar sakin, mütevazı ve tedavi işleri ile uğraşan kişi anlamlarına da gelmektedir (Karasayev, 1996: 539; Akmataliyev, v.d., 2010: 930; Yudahin, II. Cilt, 1998: 569). Dambılda Kırgız Türkçesine Özbek Türkçesinden geçtiği kabul edilen sözlerden biridir. Sözün dambılda/damılda şekilleri vardır. Kelime Özbekçede domula olarak kullanılmaktadır. Sözün köy öğretmeni, cami imamı, medrese muallimi anlamlarına geldiği gibi okur-yazar anlamına da gelmektedir. Bu anlamda moldo ile dambılda çoğunlukla aynı anlamda kullanılan sözlerdir (Karasayev, 1996: 231; Akmataliyev, v.d., 2010: 328). Yudahin, kelimenin daamoldo şekline gönderme yaparak müderris anlamına geldiğini söylemektedir (Yudahin, I. Cilt, 1998: 291). Kavram Manas Eposunun Sözdügü nde molla, törö (efendi/itibarlı), yardım edici, koruyucu karşılıklarıyla verilerek şeriatı iyi bilen, Allah a hizmet eden, din mektebi muallimi, okumuş anlamları verilmiştir (Abdıldayev, v.d., 1995: 55). Kırgızlar arasında dem saluu veya apsun okup dem saluu adı verilen tedavi işlerini genellikle moldolar ve dambıldalar yapmaktadır. Bunlar hastaları iyileştirmek için dua okuyup içlerine su veya hava çekerler, sonra da bu suyu ve havayı hastaların üzerine püskürterek tedavi yaparlar. Manas Destanı nda bu anlamda apsun okup dem saldı: efsun okuyup tedavi etti ifadesi geçmektedir (Musayev, v.d., II. Tom, 1995: 712; Abdıldayev, v.d., 1995: 56). Moldo/Dambıldalar Kuran-ı Kerim ve Arap alfabesini bildikleri için insanlar tarafından keramet sahibi kişiler olarak da görülmüş, birtakım hastalıklarda onlara müracaat edilmiştir. Bu bakımlardan baş ağrısından tedavisi en zor hastalıklara kadar 80

moldo/dambıldaların yazdığı muskaların (tumar) şifa kaynağı olacağına inanılmıştır. Kırgız Türkçesinde moldoların yaptığı bu türden işleri tarif etmek için arıptap koyuu: sağaltma, sihirli güçle tedavi etme sözü kullanılmaktadır (Karasayev, 1995: 53). Kırgızlar arasında Moldo/Dambıldaların yaptıkları tedavi işleri bal kitep açuu 22 ve baş tegeretüü 23 olarak adlandırılmaktadır. Sonuç Kırgız halk hekimliği geleneği bütün Türk boylarında olduğu gibi çoğunlukla Şamanlık müessesi üzerine inşa edilmiştir. Bakşı olarak adlandırılan Kırgız şamanları geçirdikleri sosyo-kültürel ve tarihi sürece uygun olarak din adamı özelliklerini büyük oranda kaybederek halk hekimi kimliğini kazanmışlardır. Hatta erkek halk hekimleri için bakşı kavramı kullanılırken, kadın halk hekimleri için bübü her ikisini karşılamak amacıyla da bakşı-bübü kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Ancak Kırgızlar İslam medeniyet dairesine girdikten sonra İslâm dininin ulularını ifade etmek moldo, dambılda, dubana, derviş gibi kavramları kullanmaya başlamış, Arapça ve Farsçadan da tedaviye dair illet, efsun, deva, ilaç, darı gibi kelimeleri almışlardır. Kırgız halk hekimliği geleneği ile diğer Türk boylarının gelenekleri arasında büyük oranda benzerlik vardır. Farklılıkların oluşmasında tarihi süreç, coğrafya, sosyo-kültürel yapıdaki değişiklikler etkili olmuş görünmektedir. Kırgız halk hekimliği geleneği ile Türk boylarının halk hekimliği gelenekleri arasındaki benzerlik sadece muhtevada değil, içerik ve uygulamada da devam etmektedir. Kırgızlar yakın döneme kadar atlı-göçer olarak hayatlarını idame ettirdikleri ve İslâm dini ile kökleri eskiye dayanan ve bünyesinde animistik unsurlar barındıran inançları harmanladıkları için halk hekimliği geleneği canlı olarak varlığını devam ettirmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Sovyet Döneminde gelenek üzerinde baskılar artmış olsa da Kırgız Türkleri bu baskılara rağmen geleneksel hekimlik uygulamalarını ve inançlarını sürdürmüşlerdir. 22 Kırgızlar arasında moldoların ve dambıldaların, olacak işleri söyledikleri birtakım uygulamalar vardır ki buna bal kitep açuu denmektedir. Bal kitep ten kasıt Kuran dır. Bu bağlamda bal kitep açuu tatlı konuşmak, tatlı dağıtmak anlamına da gelmektedir (Akmataliyev, v.d., 2003: 133). 23 Türkiye Türkçesinde kullanılan başında döndürmek, başında çevirmek uygulaması ile aynı anlama gelmektedir. Kavram Kırgız Türkçesinde sadaka, bahşiş veya birini ikna etmek, inandırmak anlamlarını da ihtiva etmektedir. Özellikle birbirine ısınamayan, birbirini sevmeyen karı-kocalar için yapılan efsunları anlatmak için de bu kavram kullanılmaktadır. Bu bağlamda Kırgızlar arasında baş tegeretüü karşılığında cıluuluk (ısındırma/sevdirme) kavramı da yer almaktadır. Söz konusu efsunlar moldolar ve dambıldalar tarafından yapılmaktadır (Akmataliyev, v.d., 2003: 133; Abdıldayev, v.d., 1969: 232). 81

KAYNAKÇA Aalıbek, Talant, Manastanım-Comokçunun Colu, Bişkek, 2003. Abdıldayev, E., R. Sarıpbekov, A. Akmataliyev, Manas Eposunun Sözdügü, Bişkek, 1995. Akmataliyev, A., v.d., Kırgız Adabiyatının Tarıhı, I. Tom, Bişkek, 2004. Akmataliyev, A., v.d., Kırgız Adabiyatının Tarıhı, II. Tom, Bişkek, 2004. Akmataliyev, A., K. Kırbaşev, M. Ömürbayev, Ö. Şarşenaliyev, Kaada-Salttar, Ak Batalar, Bişkek, 2003. Asanov, Ü, Abdıldacan Akmataliyev, Kırgız Adabiyatı Entsiklopediyalık Okuu Kuralı, Bişkek, 2004. Cusupov, Keneş, Kırgızdar (Sancıra, Tarıh, Muras, Önör), Bişkek, 1995. Cusupov, Keneş, Bayırkının İzderi, Bişkek, 2001. Cusupov, Keneş, İmanaliyev, K., Kırgızdar, IV. Tom, Bişkek, 2004. Cusupov, Keneş, İmanaliyev, K., Kırgızdar, V. Tom, Bişkek, 2004. Çeribaş, Mehmet, Kırgız Türklerinde Manasçılık Geleneği ve Manasçılar, TKAE Yay., Ank., 2012. Dıykanbayeva, Mayramgül, Kırgız Atalar Kültü ve Kırgız Atalar Kültünün Yaşayan Kültüre Etkisi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ank., 2009. Düyşenbek Çomo Uulu, Tabıpçılık-Uluu Sır-Kıl Tamırçı Keneş Beret, Bişkek, 2008. Karasayev, Husayin, Özdöştürülgön Sözdör (Sözdük), Frunze, 1986. Karasayev, Husayin, Nakıl Sözdör, Bişkek, 1995. Karasayev, Husayin, Kamusnaama, Bişkek, 1996. Karatayev, Olcobay, Salaydin Eraliyev, Kırgız Etnografyası Boyunça Sözdük, Bişkek, 2005. Kırgız-Sovet Entsikloediyası, V. Tom, Frunze, 1980. Manas-Kırgız Elinin Baatırdık Eposu, II. Tom (haz. Samar Musayev, v.d.), Bişkek, 1995. 82

Moldaliyeva, Nurgül, Kırgız Türkçesinin Sağlıkla İlgili Söz Varlığı, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ank., 2010. Moldobayev, İ., B., Manas Eposundagı Edik Meditsiya Manasçılar-Kırgız Elinin Ruhaniy İnsandarı, Bişkek, 1993. Orozobayev, Mayrambek, Kırgızcadaki İslam Dışı Geleneksel İnanç ve İnanışlarla İlgili Söz Varlığı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ank. 2010. Orozobayev, Mayrambek, Kırgız Halk İnancı ve Halk Hekimliği Uygulamalarında Yılan, Karadeniz, S.15, 2002. Şeriyev, Ceenalı, Abdıkerim Muratov, Adabiyat Terminderdin Tüşündürmö Sözdügü, Bişkek, 1994. Taştemirov, C., S. Bayhodcoyev, S. Zakirov, Kırgız Elinin Oozeki Çıgarmaçılık Tarıhının Oçerki, Frunze, 1973. Yudahin, K. K, Kırgız Sözlüğü, I. Cilt, (çev. Abdullah Taymas), TDK Yay., Ank., 1998. Yudahin, K. K, Kırgız Sözlüğü, II. Cilt, (çev. Abdullah Taymas), TDK Yay., Ank., 1998. 83